Print Friendly and PDF

Stephen Lawrence Vakası

Bunlarada Bakarsınız

 

Stephen Lawrence vakası, Birleşik Krallık’ın ırk ilişkileri ve eğitim politikaları tarihindeki en kritik olaylardan biri olarak kabul edilmektedir. Bu olay, Kritik Irk Teorisi (CRT) / Critical Race Theory çerçevesinde, ırkçılığın toplumsal yapı içinde ne kadar derinlere kök saldığını göstermesi açısından özel bir öneme sahiptir.

Bu vaka, görünüşte münferit / random bir olay gibi algılansa da, ortaya çıkardığı sistemik / yapısal sorunlar nedeniyle, adaletin sağlanmasında ve sonrasında yürürlüğe konan yasalarda temel bir dönüm noktası oluşturmuştur.

Vakanın Özeti ve Hukuki Süreç

1993 yılının Nisan ayında, on sekiz yaşındaki Stephen Lawrence, Londra’da beyaz / White ırkçı gençlerden oluşan bir çete tarafından sebepsiz bir saldırı sonucu bıçaklanarak katledilmiştir. Lawrence ailesinin (Doreen ve Neville Lawrence), ırkçı, yetersiz ve ilgisiz polis güçleri karşısında gösterdiği kararlı ve yılmaz mücadele, davayı ulusal bir mesele haline getirmiştir.

Soruşturmanın ilk anlarından itibaren polis, Lawrence’ın arkadaşı Duwayne Brooks’u "siyah bir genç adam olarak" klişeleştirmiş; onu agresif ve düşmanca bir tavır sergileyen, yardım etmeyecek biri olarak görmüştür. Bu durum, soruşturmanın temelden yanlış bir şekilde ele alınmasına yol açmıştır. Aile, katilleri özel savcılık yoluyla mahkemeye çıkarmayı denese de, mahkeme yetersiz delil nedeniyle jüriye "suçlu değil" kararı vermesi yönünde talimat vererek davanın düşmesine sebep olmuştur.

Kilit Kavram: Kurumsal Irkçılık (Institutional Racism)

Ailenin yıllar süren mücadelesi ve 1997'deki hükümet değişikliğinin ardından, kamuoyunun baskısıyla Stephen Lawrence’ın ölümünü çevreleyen koşulları incelemek üzere bir kamu soruşturması (public inquiry) başlatılmıştır. Sir William Macpherson başkanlığındaki soruşturmanın 1999 yılında yayımlanan raporu, polisin soruşturmayı ele alışındaki büyük hataları ve ırkçılığı detaylı bir şekilde ortaya koymuştur.

Soruşturmanın en çığır açıcı bulgusu ve önerisi, polis teşkilatının "Kurumsal Irkçılık" ile malul olduğu tanımı olmuştur:

  • Tanım: Kurumsal ırkçılık, bir kuruluşun (polis, eğitim, sağlık hizmetleri dahil) "renk, kültür veya etnik köken nedeniyle insanlara uygun ve profesyonel bir hizmet sunmadaki kolektif başarısızlığıdır".
  • Kapsam: Bu tanım, ırkçılığın yalnızca kasıtlı / deliberate ve açıkça nefret dolu eylemlerden ibaret olmadığını, aynı zamanda "bilinçsiz önyargı, cehalet, düşüncesizlik ve ırkçı stereotipleme yoluyla ayrımcılığa yol açan süreçler, tutumlar ve davranışlar" olarak da tezahür ettiğini kabul etmiştir.
  • Sonuç Odaklılık: Tanım, ırkçılığı belirlemede, failin niyetini / intent değil, eylemlerin sonuçlarını merkeze almıştır. Bu, geleneksel ırkçılık anlayışının sınırlarını kökten aşan bir yaklaşımdı.

Politika Değişiklikleri ve Kazanımların Gerilemesi

Soruşturmanın bu sonuçları, yasal alanda köklü değişikliklere yol açmıştır.

  1. Irk İlişkileri (Değişiklik) Yasası (2000): Bu yasa, İngiltere’deki tüm kamu kuruluşlarına (okullar ve üniversiteler dahil) ırk ayrımcılığını proaktif / proactively olarak ortadan kaldırma ve ırk eşitliğini teşvik etme görevini yasal zorunluluk olarak yüklemiştir. Bu yasa ile her okulun bir ırk eşitliği politikası hazırlaması ve öğrenci başarısızlıklarını izleyerek eşitsizliği gidermeye yönelik aktif planlar yapması şart koşulmuştur.
  2. Eğitim Sistemine Yönelik Çağrılar: Soruşturma, Ulusal Müfredat / National Curriculum programının "kültürel çeşitliliğe değer vermeyi ve ırkçılığı önlemeyi" sağlamak üzere değiştirilmesini önermiştir.

Ancak kaynaklar, kazanımların elde edilmesinden sonra, kamu kurumlarının, özellikle de eğitim sektörünün bu yeni yasal görevlere karşı direnç gösterdiğini ve yasanın ruhundan hızla uzaklaştığını belirtmektedir.

  • Sistemin Direnci: Eğitim kurumları, ırk eşitliği hedeflerini belirlemede ve bunlara ulaşmada en az istekli kurumlar arasında yer almıştır. Örneğin, teftiş / inspection raporları, Black öğrencilerin okuldan uzaklaştırılmasında (ihraç / exclusion) orantısızlık olduğunu gösterse de, bu durum, kurumların temel aksiyonları arasında yer almamıştır.
  • Söylemsel Çekilme: Yetkililer, "kurumsal ırkçılık" terimini "yardımcı olmayan bir slogan" olarak nitelendirerek, Macpherson’un tanımını aşındırmış ve uygulamadan geri çekmiştir.

Vakanın Analizi (CRT Perspektifi)

CRT analistleri, Lawrence vakasını ve sonrasındaki gelişmeleri, ırkçılığın sürekliliğini açıklayan iki temel kavram üzerinden ele almaktadır:

  1. Çıkar Örtüşmesi / Interest Convergence: Derrick Bell’in (önceki yazılarımızda) ortaya koyduğu bu kavrama göre, ırksal ilerlemeler, ancak beyaz / White seçkinlerin çıkarlarıyla örtüştüğü zaman gerçekleşir. Lawrence soruşturması, kamu vicdanını rahatlatmak ve toplumsal istikrarı sağlamak amacıyla atılmış, ancak temel yapıları değiştirmeyen bir adım olarak görülmüştür.
  2. Çelişki Kapatan Vakalar / Contradiction-Closing Cases: Bu olaylar, sistemin ırkçılıktan arınmış olduğu yönündeki dış cephesini (retoriği) tehlikeye soktuğu için, sistem, bu çelişkiyi kapatmak amacıyla taviz vermek zorunda kalır. Ancak bu tavizler (yeni yasalar), sorunun kalıcı değil, münferit / geçici olduğu izlenimini pekiştirerek, ırkçı statükonun devam etmesine zemin hazırlar.

Sonuç olarak, Stephen Lawrence vakasının başlangıçta yarattığı sarsıntı ve getirdiği yasal değişiklikler, kısa sürede sistemin direnciyle karşılaşmıştır. Kazanılan zaferler, ırkçılığın tamamen ortadan kaldırılmasından ziyade, adaletsizliğin "yönetilebilir seviyelerde" tutulmasına hizmet etmiştir. Bu durum, Lawrence vakasını, büyük bir ilerlemeyi işaret etmekten çok, "kuralı kanıtlayan bir istisna" (exception that proves the rule) haline getirmiştir.

 

Yapısal Sorunun Sürekliliği (Contradiction-Closing Cases)

"Elimizdeki kaynaklarda yer alan kapsamlı bilimsel ve kuramsal incelemeler, Stephen Lawrence (SL) Vakası gibi büyük toplumsal olayların, görünürdeki ilerlemelere rağmen, altta yatan yapısal sorunları (örneğin kurumsal/yapısal ırkçılık) çözmek yerine, tam tersine, bu sorunların sürekliliğini sağlamaya hizmet edebilecek paradoksal bir işleyişe sahip olduğunu ortaya koymaktadır."

Bu analitik yaklaşım, özellikle Kritik Irk Teorisi (CRT) / Critical Race Theory tarafından geliştirilen kavramlara dayanır ve bu mekanizmanın, bahsi geçen Türkiye'deki Kürt sorunu veya Birleşik Krallık'taki İrlandalı/etnik çatışmalar gibi uzun süreli ve derinlemli yapısal sorunların neden kalıcı olduğunu açıklamaya yardımcı olduğunu göstermektedir.


1. Stephen Lawrence Vakası: Yapısal Sorunun Sürekliliği (Contradiction-Closing Cases)

Stephen Lawrence cinayetine tepki olarak başlatılan Macpherson Soruşturması ve bunu takiben kabul edilen ırk eşitliği yasaları (Race Relations (Amendment) Act 2000), Birleşik Krallık’ta ırk ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak kabul edilse de, kaynaklar bu tür "büyük atılımların" uzun vadede neden yetersiz kaldığını titizlikle incelemektedir.

A. Karşıtlık Kapatıcı Vakalar (Contradiction-Closing Cases) İlkesi

CRT'ye göre, Stephen Lawrence vakası gibi, toplumdaki adaletsizliğin o kadar görünür ve iğrenç hale geldiği durumlarda (polis teşkilatının ırkçı ve yetersiz soruşturması gibi), sistemin "karşıtlık kapatıcı vaka" (contradiction-closing case) olarak adlandırılan bir mekanizma devreye girer.

  • Amacı: Bu tür davalar, toplumun kendisini "renk körü" / colour-blind ve adil olarak görme illüzyonunu (cephesini) tehlikeye attığında ortaya çıkar. Sistemi temelden değiştirmek yerine, bir dizi yasal ve kurumsal reform yapılır. Bu reformlar, kamu vicdanını rahatlatmak ve adaletsizliğin münferit (exceptional) değil, yapısal olduğu eleştirisini etkisiz hale getirmek için yeterli bir sembolik zafer sunar.
  • Sonuç: Bu sembolik zaferler, ırkçı statükonun daha sorunsuz bir şekilde devam etmesini sağlar. Macpherson Raporu'nun getirdiği "kurumsal ırkçılık" tanımına rağmen, eğitim, emniyet ve sağlık gibi kamu hizmetleri, bu yasal zorunlulukları ya göz ardı etmiş ya da uygulamaları yavaşlatmıştır. Irkçılığın yapısal olarak devam etme mekanizması korunmuş, yalnızca yüzeydeki semptomlar hafifletilmiştir.

B. Kurumsal Direnç ve "Çözüme" Yönelik İrade Eksikliği

SL soruşturması sonucunda eğitim kurumları üzerinde ırk eşitliğini teşvik etme ve ayrımcılığı ortadan kaldırma yasal görevi konulmuş olmasına karşın, okulların büyük çoğunluğunun bu yasal görevlere karşı dirençli olduğu ve gereken taahhütleri yerine getirmede en isteksiz kamu kurumları arasında yer aldığı görülmüştür. Eğitim Bakanlığı gibi üst düzey kurumlar dahi, "kurumsal ırkçılık" terimini "yardımcı olmayan bir slogan" ya da "gereksiz bir anlamsal tartışma" olarak nitelemiş ve konunun özünden kaçınmıştır.

Sonuç olarak, büyük bir toplumsal gündem, sorunun çözülmesi için gerekli olan "yeterli siyasi iradeyi" üretmek yerine, sorunu çözülmüş gibi göstererek, sistemin ana işleyişinin değişmeden kalmasına hizmet etmiştir.

2. Yapısal Çatışmaların Kalıcılığı ve "Kilitlenmiş Eşitsizlik"

Kaynağı ırksal, etnik, dinsel veya sınıfsal ayrımcılığa dayanan büyük çatışmaların (İrlanda, Kürt sorunu gibi) neden nesiller boyu sürdüğünü anlamak için, bu sorunların varlığının artık rastlantısal bir arıza olmaktan çıkıp, sistemin hayatta kalması için dolaylı olarak zorunlu bir unsura dönüştüğünü görmek gerekir.

A. Kilitlenmiş Eşitsizlik (Locked-in Inequality)

Stephen Lawrence vakası analiz edilirken kullanılan "kilitlenmiş eşitsizlik" (locked-in inequality) kavramı, bu kalıcılığı mükemmel bir şekilde açıklamaktadır:

  • Kilitlenmiş eşitsizlik, tarihsel avantajlar (eğitim, servet, konut edinimi gibi) yoluyla inşa edilen eşitsizliklerin, kurumsallaşarak, görünürdeki tüm engeller kaldırılsa bile kendi kendini devam ettiren kalıcı bir duruma gelmesi anlamına gelir.
  • Bu durumda, ırksal/etnik eşitsizlik, artık bireylerin kötü niyetli eylemlerinin sonucu olmaktan çıkar ve sistemin kalıcı bir özelliği haline gelir. Eğitim sistemindeki eşitsizliklerin, mevcut eğilimlerle devam etmesi durumunda asla tamamen kapanmayacağı hesaplanmıştır.

Dolayısıyla, bu sorunlar, sistemin temel yapısının (örneğin ekonomik ya da politik gücün White/baskın grup lehine dağılımı) bir parçası olduğu için, ortadan kalkmaları, sistemin dengesini bozacak ve bu nedenle sistem, kendini korumak adına bu eşitsizliği "yönetilebilir seviyelerde" (manageable levels) sürdürmeyi tercih edecektir.

B. Tekerrür Eden Hatalar ve Kadere Dair Psikolojik Zorunluluk

Büyük toplumsal çatışmaların (İrlanda, Kürt sorunu gibi) temelindeki travmalar ve adaletsizlikler, kuşaklararası aktarım / transgenerasyonel transmission yoluyla sürekli yeniden canlandırılır ve bu, tarihin neden tekerrür ettiğini açıklar.

  • Görünmez Sadakat ve Hayaletler: Çözülmemiş toplumsal travmalar (genocide/soykırım, savaş, sürgün) veya adaletsizlikler, sonraki kuşaklara "konuşulamayan" (unspoken) veya "sır" olarak aktarılır ve bilinçdışında "kript" / crypt (gizli mezar) oluşturur. Bu sırlar, torunlarda "hayalet" / phantom olarak kendini gösterir.
  • Tekrarlama Zorunluluğu: Bireyler ve topluluklar, atalarından gelen bu "görünmez sadakate" / invisible loyalty bağlı kalarak, geçmişteki travmaları ve adaletsizlikleri, genellikle "yıldönümü sendromu" (anniversary syndrome) adı verilen zamanda, kendi yaşamlarında bilinçdışı bir şekilde tekrar etme zorunluluğu hissederler.
  • Kaderin Döngüsü: Ulusal düzeyde, bu durum, geçmişteki savaşların, bölünmelerin veya haksızlıkların sürekli olarak güncel politika ve sosyal gerginlikler aracılığıyla yeniden sahnelenmesine yol açar. Hatalar, bu çözülmemiş travmaların bir dışavurumu olduğu için, bu hataların benzemesi, kaderin bu döngüyü yeniden kurmasından başka bir seçenek bırakmıyor gibi görünür. Kurtuluş, ancak bu sırların ve travmaların adlandırılarak ve yüzleşilerek çözülmesiyle mümkündür.

Dolayısıyla, büyük olayların yarattığı kamuoyu, sorunun yapısal kökenine inmez ve sorunun devam etme mekanizmasını (gerek psikolojik, gerek sosyolojik) görmezden gelir. Bu durum, problemi çözmekten çok, problemin derinleşerek sistem içinde kilitlenmesine olanak sağlamaktadır.

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar