Parapsikoloji - Psişik Araştırmalar 8
Helena Petrovna Blavatsky (1831–1891)
Helena Petrovna Blavatsky (1831–1891), modern
okültizmin ve ezoterizmin en önemli figürlerinden biri olup, Batı dünyasına
Doğu bilgeliğini tanıtan ve Teosofi Cemiyeti'nin kurucusu olan Rus asıllı bir
medyum ve yazardır. Kaynaklarda genellikle "HPB" veya "Madam
Blavatsky" olarak anılan bu şahsiyet, hem hayranlık uyandıran psişik
yetenekleri hem de hakkında çıkan sahtekarlık iddialarıyla tarihe geçmiştir.
Hayatı ve Kökeni
1831 yılında Rusya'da doğan Blavatsky, soylu bir
aileden gelmektedir. Fiziksel özelliklerinde Tatar kanı taşıdığına dair izler
bulunduğu ve bu durumun onun Asya mistisizmine olan eğilimini açıkladığı
belirtilmektedir [Fortune, 1384]. Genç yaşta kendisinden çok daha yaşlı olan General Blavatsky ile
evlenmiş, ancak kısa süre sonra dünyayı gezmek üzere onu terk etmiştir. Bu
seyahatleri sırasında Tibet'te iki yıl kaldığını ve burada lamalardan eğitim
aldığını iddia etmiştir [Facts on File, 1545].
Hayatının ilerleyen dönemlerinde bir opera
şarkıcısı ile evlenmiş ve bu birliktelikten Yuri adında bir oğlu olmuştur.
Ancak Yuri, doğumda deformasyonlarla dünyaya gelmiş ve beş yaşında trajik bir
şekilde hayatını kaybetmiştir. Bu olay, Blavatsky'nin Rus Ortodoks inancını
yitirmesine neden olmuştur [Facts on File, 1546].
Teosofi Cemiyeti ve Temel Öğretileri
1875 yılında New York'ta Albay Henry Steel Olcott
ile birlikte Teosofi Cemiyeti'ni / Theosophical Society kurmuştur.
Cemiyetin amacı, din, bilim ve felsefeyi sentezlemek ve insanın gizli güçlerini
araştırmaktı [Facts on File, 1545]. Blavatsky, Batı'da sönmeye yüz tutmuş okült
ateşini, Doğu'dan getirdiği kıvılcımlarla yeniden yakmaya çalışmıştır [Fortune,
1335].
Öğretilerinin temel taşları şunlardır:
- Üstatlar / Masters: Blavatsky, öğretilerini
"Yükselmiş Üstatlar" / Ascended Masters veya
"Mahatmalar" denilen, insan evrimini tamamlamış ancak insanlığa
rehberlik etmek için dünyayla bağlarını koparmamış varlıklardan aldığını
iddia etmiştir. Bu üstatlar arasında Kuthumi, El Morya ve Saint Germain
gibi isimler sayılır. Blavatsky, bu varlıkların Tibet'te veya gizli
merkezlerde yaşadığını ve kendisiyle telepatik veya mektup yoluyla
iletişim kurduklarını öne sürmüştür [Fortune, 1215; Facts on File,
1551].
- Kök Soylar / Root Races: Gizli
Öğreti / The Secret Doctrine adlı eserinde, insanlığın
evriminin yedi "Kök Soy" üzerinden gerçekleştiğini anlatır. Buna
göre, ilk soy astral/eterik, ikincisi Hyperborean, üçüncüsü Lemuryalı,
dördüncüsü Atlantislidir. Mevcut insanlık ise beşinci kök soy olan
"Aryan" ırkıdır. Bu sınıflandırma, daha sonra Ariozofi / Ariosophy
akımları tarafından ırkçı ideolojiler için çarpıtılarak kullanılmıştır
[Goodrick-Clarke, 2068].
- Reenkarnasyon ve Karma: Blavatsky, o dönemde
Batı'da pek bilinmeyen ruh göçü ve etki-tepki yasası (Karma) kavramlarını
popülerleştirmiştir [Fortune, 1215].
- Yedi Katlı Evren: Evrenin
ve insanın yedi katmandan (fiziksel, eterik, astral, mental vb.) oluştuğu
bilgisini Batı okültizmine kazandırmıştır [Fortune, 1262].
Eserleri
Blavatsky'nin en önemli iki eseri şunlardır:
- Peçesi Kaldırılmış İsis / Isis Unveiled (1877): Dönemin
materyalist bilimini ve dogmatik din anlayışını eleştiren, kadim bilgeliği
savunan hacimli bir eserdir [Fortune, 1215].
- Gizli Öğreti / The Secret Doctrine (1888): Blavatsky'nin Himalaya
manastırlarında gördüğünü iddia ettiği "Dzyan Kitabı" / Stanzas
of Dzyan üzerine kurulu bir tefsirdir. Evrenin kozmogonisi / yaratılış
bilimi ve insanlığın kökeni (antropogenez) bu kitapta detaylandırılır
[Goodrick-Clarke, 2066].
Psişik Yetenekleri ve Tartışmalar
Blavatsky, "maddeleştirici medyum" / materializing
medium olarak tanımlanan özel bir psiko-fiziksel yapıya sahipti [Butler,
181]. İddia edilen yetenekleri arasında durugörü / clairvoyance,
duruişiti / clairaudience, havaya yükselme / levitation ve
"yağdırma" / precipitation (mektupların veya nesnelerin havada
belirip düşmesi) bulunmaktaydı [Facts on File, 1545].
Ancak hayatı büyük skandallarla sarsılmıştır. 1884 yılında, yardımcıları Emma
ve Alexis Coulomb, Blavatsky'nin Üstatlardan geldiğini iddia ettiği mektupları
aslında kendisinin yazdığını ve fenomenlerin hileli düzeneklerle yapıldığını
öne sürmüştür. Psişik
Araştırmalar Derneği (SPR), Richard Hodgson'ı bu iddiaları araştırması için
Hindistan'a göndermiş ve 1885 tarihli "Hodgson Raporu", Blavatsky'yi
"tarihin en büyük sahtekarlarından biri" ve bir Rus ajanı olarak
damgalamıştır [Facts on File, 1546; Memories, 3483]. Yıllar sonra,
1986'da SPR üyesi Vernon Harrison, Hodgson raporunu yeniden incelemiş ve
raporun kusurlu, önyargılı ve kanıttan yoksun olduğunu belirterek Blavatsky'yi
kısmen aklamıştır [Facts on File, 1546].
Kara Güneş ve Gizli Merkezler
Blavatsky,
"Kara Güneş" / Black Sun kavramını, Samanyolu'nun merkezindeki
görünmez, yaratıcı enerji kaynağı olarak tanımlamıştır. Kabala'da "kara
ışık" olarak geçen bu kavram, Doğu geleneğinde "Evrensel Yaşamın
Merkezi"dir. Ayrıca, Gobi Çölü'nde Şambala ve Babil'de Agadi
gibi yeraltı kütüphaneleri ve inisiyasyon merkezleri olduğundan bahsetmiştir
[Goodrick-Clarke, 2084, 2072].
Hikaye: Astral Kütüphane ve Yazarın Çilesi
Blavatsky, Gizli
Öğreti kitabını yazarken ağır hastadır ve yanında çok az kaynak kitap
bulunmaktadır. Ancak eserde binlerce referans, alıntı ve dipnot yer alır. Yakın
dostu ve yardımcısı Constance Wachtmeister, bir gün Blavatsky'nin çalışma
odasına girdiğinde onu dalgın bir şekilde boşluğa bakarken bulur. Blavatsky,
gözlerini belirli bir noktaya dikmiş, sanki görünmez bir sayfayı okuyormuş gibi
kalemini hızla hareket ettirmektedir. Wachtmeister şaşkınlıkla ne yaptığını sorar.
Blavatsky, "astral ışık" / astral light içinde kendisine
gösterilen bir kitabı okuduğunu söyler. İhtiyacı olan referans veya bilgi,
astral planda (zihinsel bir kütüphane gibi) önünde beliriyor, o da oradan
kopyalıyordu. Daha sonra,
SPR raporu yayınlandığında ve "sahtekar" ilan edildiğinde, Blavatsky
derin bir umutsuzluğa kapılır. "Ben bir günah keçisiyim," der,
"Derneğin tüm günahlarını taşımak zorundayım. Şimdi kim benim yazdıklarımı
okuyacak?" Ancak pes etmez. Fiziksel acılar içinde, doktorların
"nasıl yaşadığına hayret ettiği" bir halde, o "Büyük
Eser"ini tamamlamaya devam eder, çünkü görevinin kendini aklamak değil,
bilgiyi geleceğe taşımak olduğuna inanır.
Kıssadan Hisse: Bu hikaye, gerçek bilginin ve
üretkenliğin fiziksel kaynaklardan çok, zihinsel ve ruhsal odaklanmaya bağlı
olduğunu gösterir. Blavatsky'nin "astral kütüphanesi", Jung'un
"kolektif bilinçdışı" veya modern terimle "evrensel veri tabanı"
dediğimiz alana erişim yeteneğini simgeler. Ayrıca, toplumsal linç ve
suçlamalar karşısında, kişinin kendi hakikatine (Dharma) sadık kalarak eserini
tamamlamasının erdemini vurgular.
Günümüze Bakan Yüzü: Günümüzde
internet sayesinde bilgiye erişim sınırsızdır, ancak "bilgelik" hala
nadirdir. Blavatsky'nin yöntemi, bilginin sadece dışarıda (Google'da) değil,
içsel odaklanma ve sezgi yoluyla "içeride" de bulunabileceğini
hatırlatır. Ayrıca, sosyal medyada hızla yayılan yargısız infazlar karşısında,
kişinin kendi değerini başkalarının onayıyla değil, ürettiği eserin
kalıcılığıyla ölçmesi gerektiği dersini verir.
Kaynakça
- Butler, W. E. (2006). Majisyen: Eğitimi ve Çalışması.
Hermetics.org.
- Fortune, D. (2009). Mistik Kabala. Hermes Yayınları.
- Fortune, D. (2010). Sağlıklı Okültizm. Hermes Yayınları.
- Facts on File (2008). ESP, Psychokinesis, and Psychics.
- Goodrick-Clarke, N. (2013). Kara Güneş. Kırmızı Kedi Yayınevi.
- Wachtmeister, C. (Date Unknown). Memories of Blavatsky (Russian
Trans.).
Blavatsky: Mutlak Prensip ve Hikmet Dini
Helena Petrovna Blavatsky'nin (HPB) dinler
hakkındaki görüşleri ve Tanrı inancı, geleneksel teolojik kalıpların ötesinde, "Kadim
Bilgelik" / Ancient Wisdom veya "Hikmet Dini" / Wisdom-Religion
olarak adlandırdığı evrensel bir hakikat arayışına dayanmaktadır.
Blavatsky, kurucusu olduğu Teosofi Cemiyeti / Theosophical Society
aracılığıyla din, bilim ve felsefeyi sentezlemeyi amaçlamış; dogmatik ve
kurumsal dinleri eleştirirken, tüm dinlerin kökeninde yatan ezoterik birliği
savunmuştur.
Eldeki kaynaklar ışığında, Blavatsky'nin din ve
Tanrı anlayışı şu başlıklar altında detaylandırılabilir:
1. Tanrı Anlayışı: Kişisel Olmayan Mutlak
Blavatsky'nin Tanrı inancı, İbrahimi dinlerdeki
(Yahudilik, Hıristiyanlık, İslam) insan biçimli / anthropomorphic,
cezalandıran veya ödüllendiren "baba" figüründen tamamen uzaktır.
- Mutlak Prensip:
Blavatsky'ye göre Tanrı, bir "kişi" değil, mutlak, sonsuz ve
değişmez bir prensiptir. O, "Yaratılmamış Kitle" veya
"Merkezi Güneş" / Central Sun olarak tanımlanan evrensel
bir enerji kaynağıdır. Gizli Öğreti / The Secret Doctrine
adlı eserinde, Samanyolu'nun merkezinde görünmez bir çekim merkezi
olduğundan bahseder. Yahudi Kabalası'nın "Kara Işık", Doğulu
Aryanların ise "Yaratıcı Işık" dediği bu güç, evrensel yaşamın
elektrik merkezidir. Dolayısıyla Tanrı, tapınılacak bir varlık değil,
evrenin her zerresine nüfuz etmiş olan ve her şeyin ondan çıkıp ona
döneceği bir "Birlik"tir [Goodrick-Clarke, 1939].
- Panteistik Yaklaşım: Dion Fortune'un
analizlerine göre, Blavatsky'nin sistemi, Hıristiyanlıktan ziyade Doğu'nun
panteistik (Tümtanrıcı) görüşlerine yakındır. Tanrı, dışarıda bir yerde
değil, "içerideki Tanrı" / God within olarak insanın
özündedir. İnsan, bu ilahi kıvılcımı taşıyan bir mikrokozmostur
[Fortune (Mistik Kabala), 920; Fortune (Sağlıklı Okültizm), 1244].
2. Dinlere Bakışı: "Hikmet Dini" ve
Eleştiriler
Blavatsky, tüm büyük dinlerin aynı
"Kök"ten geldiğini, ancak zamanla rahipler ve dogmalar tarafından
yozlaştırıldığını savunmuştur.
- Hıristiyanlık Eleştirisi:
Kaynaklar, Blavatsky'nin özellikle Hıristiyanlığa ve Kilise kurumuna karşı
ağır eleştiriler getirdiğini belirtir. Ona göre Hıristiyanlık, kadim
bilgeliği (Gnosis) gizlemiş ve tahrif etmiştir. Peçesi Kaldırılmış İsis
/ Isis Unveiled (1877) adlı eserinde, zamanının dogmatik din
anlayışına ve materyalist bilimine savaş açmıştır. Blavatsky, Semavi
dinleri (Yahudilik ve Hıristiyanlık) "Semitik" kökenli oldukları
gerekçesiyle daha düşük bir seviyede görürken, Uzak Doğu'nun (özellikle
Hindistan ve Tibet) kutsal metinlerini "Aryan" bilgeliğinin saf
kaynakları olarak yüceltmiştir [Fortune (Sağlıklı Okültizm), 1244, 1254;
Sebottendorf, 672].
- Sentez Arayışı: Blavatsky, Enok, Thoth,
Hermes ve İdris gibi figürlerin hepsinin aynı kategoride, "Okült ve
Kadim Bilgeliğin" kayıt tutucuları ve inisiyatörleri olduğunu
belirtir. Ona göre isimler değişse de (Mısır'da Thoth, Yunan'da
Hermes, Kuran'da İdris), temsil ettikleri evrensel hakikat ve inisiyasyon
yolu birdir. Bu görüş, dinlerin dış kabuklarını (egzoterik) değil, içsel
özlerini (ezoterik) birleştirmeyi hedefler [Coelho (Enochian), 516].
3. Yakın Olduğu Din: Ezoterik Budizm ve Hinduizm
Blavatsky'nin öğretileri en çok Hinduizm
(Vedanta) ve Budizm'in (özellikle Tibet Budizmi/Mahayana) ezoterik yorumlarına
yakındır.
- Doğuya Yöneliş: Dion
Fortune, Avrupa'da etkin bir Batı Ezoterik Geleneği olmasına rağmen,
Blavatsky'nin Üstadını Doğu'da aramak zorunda kaldığını belirtir. Bunun
nedeni kısmen Blavatsky'nin Tatar kanı taşıması ve "Asya
Işığı"na / Light of Asia olan doğal eğilimidir. Cemiyet
merkezini Hindistan'a taşımasıyla birlikte öğretilerini tamamen Doğu
terminolojisi (Karma, Reenkarnasyon, Nirvana, Akasha) üzerine kurmuştur
[Fortune (Sağlıklı Okültizm), 1358, 1400].
- Mahatmalar ve Tibet:
Blavatsky, öğretilerini "Mahatmalar" veya "Yükselmiş
Üstatlar" / Ascended Masters (Morya, Kuthumi gibi) dediği,
Tibet'te veya gizli merkezlerde (Şambala, Agadi) yaşayan bilgelerden
aldığını iddia etmiştir. Bu üstatlar, insan evrimini tamamlamış ancak
insanlığa rehberlik etmek için dünyayla bağlarını koparmamış
Bodhisattva'lara benzerler. Dolayısıyla Blavatsky'nin inanç sistemi,
"Ezoterik Budizm" olarak tanımlanabilir, ancak bu Budizm,
ortodoks Budizm'den ziyade okült bir yorumdur [Goodrick-Clarke, 1922;
Fortune (Sağlıklı Okültizm), 1244].
- Kök Soylar Teorisi:
Blavatsky, insanlığın evrimini "Kök Soylar" / Root Races
teorisiyle açıklar. Bu teoriye göre, şu anki insanlık "Aryan"
(5. Kök Soy) aşamasındadır ve bu ırkın ruhani beşiği Hindistan ve Orta
Asya'dır. Bu teori, Yahudi-Hıristiyan yaratılış mitinin yerine, Hindu
kozmolojisindeki devasa zaman döngülerini (Yuga'lar) koyar
[Goodrick-Clarke, 1910, 1911].
Hikaye: Üstatların Mektupları ve Skandal
Blavatsky'nin
hayatındaki en büyük kırılma noktalarından biri, "Coulomb Olayı"dır.
Yardımcıları Emma ve Alexis Coulomb, Blavatsky'nin "Üstatlardan"
(Mahatmalardan) geldiğini iddia ettiği mektupları aslında kendisinin yazdığını
ve psişik fenomenlerin (havadan mektup düşürme vb.) hileli düzeneklerle
yapıldığını ifşa etmişlerdir. 1885 tarihli "Hodgson Raporu", onu bir
sahtekar ve Rus ajanı ilan etmiştir.
Bu dönemde Blavatsky, derin bir umutsuzluğa
kapılır. "Ben bir günah keçisiyim," diye yazar, "Teosofi
Cemiyeti'nin tüm günahlarını taşımak zorundayım." Ancak, bu ağır
suçlamalara ve sağlık sorunlarına rağmen, "Gizli Öğreti"yi / The
Secret Doctrine yazmaya devam eder. Yakınlarının anlattığına göre, bu
kitabı yazarken hasta yatağında, yanında neredeyse hiç kaynak kitap yokken,
binlerce referansı ve alıntıyı sanki görünmez bir ekrandan (Astral Işık)
okuyormuş gibi kağıda dökmüştür.
Kıssadan Hisse: Bu hikaye, Blavatsky'nin inancının, dışsal onaylara veya
kurumsal itibara değil, içsel vizyonuna ve "Üstatlarına" olan
sadakatine dayandığını gösterir. O, "Tanrı"yı bir kilisede veya
tapınakta değil, bilginin kaynağında ve hizmet ettiği "Hakikat"te
bulmuştur. Toplumsal linç, onun misyonunu (Batı'ya Doğu'nun ışığını getirme)
durduramamıştır.
Günümüze Bakan Yüzü: Modern
spiritüel arayışçılar için Blavatsky'nin duruşu, gerçeğin popülerlikle veya
kabul görmekle ilgisi olmadığını hatırlatır. Bir inanç sistemi veya felsefe,
çoğunluk tarafından reddedilse veya alaya alınsa bile, eğer kişi içsel
doğruluğuna inanıyorsa, üretmeye ve yolunda yürümeye devam etmelidir. Ayrıca,
"mucizelere" veya fenomenlere (mektup düşürme gibi) odaklanmanın,
asıl mesajı (felsefeyi) nasıl gölgeleyebileceği konusunda bir uyarı
niteliğindedir.
Dua ve Uygulama: "Merkezi Güneş" ile
Bağlantı
Bu uygulama,
Blavatsky'nin "Kara Güneş" veya "Merkezi Spiritüel Güneş"
kavramına dayanarak, içsel tanrısallıkla bağlantı kurmak için tasarlanmıştır.
Okunuş Usulü: Sessiz bir yerde, omurganız
dik oturun. Gözlerinizi kapatın ve göğsünüzün merkezinde (Kalp Çakrası) veya
başınızın üzerinde, fiziksel güneşten çok daha parlak ama göz kamaştırmayan,
derin bir altın/mor ışık kaynağı (Spiritüel Güneş) hayal edin.
Niyet/Dua: "Ey Evrenin Kalbi olan
Altın Işık, Ey Gizli Olanın Merkezi Güneşi, Sen ki tüm varlıkların kaynağı ve
özüsün. Zihnimdeki illüzyon perdelerini kaldır. Beni, Senden ayrı olduğum
sanrısından uyandır. Senin ışığın benim ışığımdır, Senin iraden benim irademdir.
Ben, Sonsuz Olan'ın bir kıvılcımıyım. Om Mani Padme Hum." (veya sadece
"Om")
Uygulama: Bu ışığın her nefes alışınızda
bedeninize dolduğunu ve her nefes verişinizde tüm korku, dogma ve sınırlamaları
dışarı attığını imgeleyin. Bunu 10 dakika boyunca sürdürün.
Kaynakça
- Coelho, P. (Tarihsiz). Enokyan - Hanok. (Gizli Doktrin
alıntısı).
- Fortune, D. (2009). Mistik Kabala. Hermes Yayınları.
- Fortune, D. (2010). Sağlıklı Okültizm. Hermes Yayınları.
- Goodrick-Clarke, N. (2013). Kara Güneş. Kırmızı Kedi Yayınevi.
- Sebottendorf, R. von. (Tarihsiz). Eski Türk Masonlarının
Uygulamaları. Hermes Yayınları.
- Wachtmeister, C. (Date Unknown). Memories of Blavatsky.
Sırların Anahtarı: Hz. Peygamber ve Ezoterik Yorumlar
Eldeki kaynaklar incelendiğinde, Hz. Muhammed’in
(salla'llâhu aleyhi ve sellem) tarihsel kişiliği, manevi statüsü ve yetenekleri
üzerine yapılan yorumların; İslami parapsikoloji, Batı ezoterizmi (özellikle
Masonluk ve Gülhaç bağlantıları), kehanet literatürü ve Havas ilmi olmak üzere
dört ana eksende şekillendiği görülmektedir. Bu yorumlar, derin bir övgü ve
mistik yüceltmeden, Batı kökenli kehanetlerde görülen "Deccal" / Antichrist
imalarına kadar geniş bir spektruma yayılmaktadır.
1. Parapsikolojik ve Mistik Açıdan: "Zati
İlim" ve Olağanüstü Yetenekler
Kenan
Keskin’in Telepati ve Durugörü çalışması, Hz. Muhammed’i sadece bir
vahiy postacısı olarak gören "materyalist Müslüman" anlayışını sert
bir dille eleştirir. Kaynağa göre, Hz. Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellem’in mucizeleri
ve yetenekleri, diğer peygamberlerden (Hz. Musa ve Hz. İsa gibi) farklı olarak
"Kudret" odaklı değil, "İlim" odaklıdır.
- Zati İlim: Diğer
peygamberlerin ilmi "Sıfat" boyutundayken, Hz. Muhammed’in ilmi
"Zat" boyutundadır. Bu nedenle en büyük mucizesi, kıyamete kadar
geçerli olacak evrensel kodları içeren Kuran’dır. Hz. İsa’nın veya Hz. Musa’nın mucizeleri o
anlık kudret gösterileriyken, Hz. Muhammed’in ilmi evrensel ve süreklidir
[Keskin, 2846, 2847].
- Telepati ve Durugörü: Kaynak,
Hz. Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellemin üst düzey telepatik ve
durugörü / clairvoyance yeteneklerine sahip olduğunu belirtir.
İnsanların niyetlerini okuyabilmesi, Mute savaşını Medine’den canlı yayın
izler gibi anlatması, kayıp devesinin yerini iple takıldığı dala kadar
tarif etmesi ve Kudüs’ü (Mescid-i Aksa’yı) hiç görmediği detaylarıyla
anlatması bu yeteneklere örnek olarak verilir [Keskin, 2849, 2854, 2855].
- Geleceği Bilme (İzafi Gayb): Kaynağa
göre, "Gaybı Allah’tan başkası bilemez" ifadesi Mutlak Gayb
(Allah’ın Zatı) içindir. Hz. Muhammed, boyutsal (İzafi) gaybı bilmekteydi.
İnsanların nasıl öleceğini, cennetteki mevkilerini ve gelecekteki
toplumsal olayları (örneğin Hilafet süresinin 30 yıl olacağını) önceden
haber vermiştir. Kaynak, onun "ben bilmem" demesini, sistem
gereği kulluk bilincini korumak ve tevazu göstermek olarak yorumlar
[Keskin, 2839, 2852, 2856].
2. Ezoterik Masonluk ve Gülhaç Bağlantısı:
"Anahtarın Oğlu"
Baron Rudolf
von Sebottendorf’un Eski Türk Masonlarının Uygulamaları eseri, Hz.
Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellemi sadece bir din kurucusu olarak değil,
kadim bir ezoterik geleneğin inisiyesi ve aktarıcısı olarak sunar.
- Ben Çasi Efsanesi: Sebottendorf, Hz.
Muhammed’in 30 yaşındayken Mekke yakınlarında "Ben Çasi" (veya
Ben Kasi) adında yaşlı bir göçmen tarafından eğitildiğini iddia eder. Bu
bilge, ölmeden önce Peygambere üzerinde gizli formüller olan metal bir
tablet vermiştir. Bu bilgi, "İlm el-Miftah" / Science of the
Key (Anahtar İlmi) olarak adlandırılır ve Masonluğun kökenini
oluşturur. İlk halife Hz. Ebubekir bu sırrın mirasçısıdır
[Sebottendorf, 586].
- Huruf-u Mukatta Şifreleri: Kuran
surelerinin başındaki (Elif, Lam, Mim gibi) harflerin, aslında bu gizli
"Anahtar Kardeşliği"nin / Beni el-Mim formülleri olduğu
ve ruhsal simya (insanın dönüşümü) için kullanılan titreşimsel kodlar
olduğu belirtilir. Bu öğretiye göre Hz. Muhammed, bu harflerle ruhsal
etkiler (fırtınalar) yaratabilmekteydi [Sebottendorf, 587, 621].
3. Batı Kehanetleri ve "Deccal"
Yorumları
Batı kökenli kehanet kitaplarında Hz. Muhammed ve
İslam, genellikle Hıristiyan eskatolojisi (Ahir Zaman bilimi) üzerinden, bazen
tarafsız bazen de tehditkar bir figür olarak yorumlanmıştır.
- Nostradamus ve Mavi Türban: Sylvia
Browne’un Kehanetler ve Nicholas Goodrick-Clarke’ın Kara Güneş
kitaplarında, Nostradamus’un "Üçüncü Deccal" kehanetinin bazı
yorumcular tarafından İslam dünyasıyla ilişkilendirildiği aktarılır.
Nostradamus’un "Büyük Arabistan ülkesinden Hz. Muhammed'in güçlü bir
efendisi doğacak... Avrupa'ya mavi türban takacak" şeklindeki
dörtlükleri, Batı'da İslam'ın yükselişini bir tehdit (Deccal/Antichrist)
olarak gören yorumlara zemin hazırlamıştır [Browne, 3438; Goodrick-Clarke,
1991].
- İslami Bakış: Sylvia Browne, İslam
inancında Hz. Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellemin tanrısal bir parça
değil, sadece bir insan ve son peygamber olduğunu vurgular. Ayrıca
İslam’ın da Ahir Zaman’da İsa’nın (Mesih) ve Mehdi’nin gelip dünyayı
Deccal’den (kötülükten) kurtaracağına inandığını belirterek, Batı’daki
"düşman" algısını dengeleyen bir bilgi sunar [Browne, 3384,
3389].
4. Havas İlmi ve Spiritüel Uygulamalar
İdris Çelebi’nin Uyunul Hakaik ve diğer
Havas kaynaklarında, Hz. Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellemin ismi ve ona
getirilen salavatlar, majikal ve şifalı etkiler yaratmak için kullanılan en
güçlü araçlardan biridir.
- Rüyada Görme:
Kaynaklarda, Hz. Muhammed’i rüyada görmek için okunacak özel salavatlar
(Salavat-ı Tüncina gibi) ve ritüeller bulunur. Bu, onun ruhaniyetinin hala
aktif ve erişilebilir bir rehber (Mürşid) olarak kabul edildiğini gösterir
[Çelebi, 3202].
- Koruyucu Güç: Cinleri
kovmak, hastaları iyileştirmek veya belalardan korunmak için yapılan
tılsım ve vefklerde, onun ismi ve "Hatemi Nübüvvet"
(Peygamberlik Mührü) sembolü, en yüksek koruma kalkanı olarak kullanılır
[Çelebi, 2921, 3170].
Hikaye: Ben Çasi ve Metal Tablet
Baron von
Sebottendorf’un aktardığı ezoterik efsaneye göre: Hz. Muhammed salla'llâhu
aleyhi ve sellem henüz peygamberliğini ilan etmeden önce, Mekke yakınlarında
inzivaya çekildiği dönemlerde, Ben Çasi adında çok yaşlı, gizemli bir yabancı
ile karşılaşır. Bu yabancı, ona kadim doğa yasalarını, harflerin gizli gücünü
ve ruhsal simyayı öğretir. Eğitim tamamlandığında, Ben Çasi ona üzerinde garip
geometrik şekiller ve harfler (Huruf-u Mukatta) bulunan metal bir tablet verir.
Peygamber 30 yaşındadır. Tableti alır ve üzerindeki formüllerin "İnsanı
Tanrısal Öz’e dönüştüren" simyasal sırlar olduğunu kavrar. Kısa süre sonra
Ben Çasi ölür. Hz. Muhammed bu sırrı (Anahtar İlmi) sadece en yakınlarına (Hz.
Ebubekir ve Hz. Ali gibi) şifahi olarak aktarır ve bu sır, Kuran’ın içine
"sessiz harfler" olarak gizlenir. Bu öğretiye göre Masonluk, aslında
bu İslami/Hermetik sırrın Batı’ya taşınmış halidir.
Kıssadan Hisse: Bu hikaye, dinlerin zahiri
(görünen) yüzünün arkasında, hepsini birbirine bağlayan ortak bir "Kadim
Bilgelik" / Prisca Theologia olduğunu vurgular. Hz. Muhammed’in
sadece vahiy alan biri değil, aynı zamanda aktif bir "inisiyasyon"
sürecinden geçen bir "Üstat" olduğu iması, din ile ezoterizmi
birleştirir.
Günümüze Bakan Yüzü: Günümüzde
dinler arası çatışmaların yoğun olduğu bir dünyada, bu tür ezoterik anlatılar
(tarihsel doğruluğu tartışmalı olsa da), Doğu ve Batı mistisizminin ortak
köklerini hatırlatması bakımından birleştirici bir rol oynayabilir. Kuran’daki
şifreli harfler (Elif-Lam-Mim gibi) üzerine yapılan modern "19 kodu"
veya numerolojik çalışmalar, bu kadim "matematiksel/sembolik" merakın
hala canlı olduğunu göstermektedir.
Dua: Rüyada Manevi Rehberlik (İstihare)
Bu dua, Uyunul Hakaik ve diğer Havas
kaynaklarındaki Salavat ve Esmalardan derlenmiştir. Niyet, Hz. Muhammed’in
(veya kamil bir rehberin) ruhaniyetini rüyada görerek manevi bir soruya cevap
almak veya şifa bulmaktır.
Okunuş Usulü: Perşembe veya Pazartesi
gecesi, temiz bir yatakta, kıbleye dönük olarak yatmadan önce 70 kez okunur.
Arapça Dua: "Allahümme salli alâ
seyyidinâ Muhammedin şecereti’l-asli’n-nûrâniyyeti ve
lem’ati’l-kabdatir-rahmâniyyeti. Ve efdali’l-halîkati’l-insâniyyeti ve
eşrefi’s-suvari’l-cismâniyyeti. Ve menba’i’l-esrâri’l-ilâhiyeti. Allahümme
erinî veche habîbike fî menâmî ve ferric annî kurbetî bi-hürmetihi."
Türkçe Anlamı: "Allah'ım! Nurani aslın
ağacı, Rahmani tutuşun parıltısı, insan yaratılışının en faziletlisi, cismani
suretlerin en şereflisi ve ilahi sırların kaynağı olan Efendimiz Muhammed'e
salat et. Allah'ım, Habibinin (Sevgilinin) yüzünü rüyamda bana göster ve onun
hürmetine sıkıntımı gider."
Kaynakça
- Browne, S. (2008). Kehanetler.
- Çelebi, İ. (Tarihsiz). Uyunul Hakaik fis Simya ver Remil vel Havas.
- Goodrick-Clarke, N. (2013). Kara Güneş.
- Keskin, K. (2006). Telepati - Duru Görü.
- Sebottendorf, R. von. (Tarihsiz). Eski Türk Masonlarının
Uygulamaları. Hermes Yayınları.
Baron Rudolf von Sebottendorf (1875–1945)
Baron Rudolf von Sebottendorf (1875–1945), modern
okültizm / occultism, siyasi tarih ve Türk tasavvufu ile Batı
ezoterizmini / esotericism sentezleme çabalarıyla tanınan, oldukça
tartışmalı ve gizemli bir figürdür. Asıl adı Adam Alfred Rudolf Glauer olup,
hayatının önemli bir bölümünü Türkiye'de geçirmiş, Osmanlı vatandaşı olmuş ve
Nasyonel Sosyalist (Nazi) ideolojisinin köklerini oluşturan Thule Cemiyeti'nin
/ Thule Gesellschaft kuruculuğunu üstlenmiştir.
Eldeki kaynaklar ışığında Sebottendorf'un hayatı,
fikirleri ve faaliyetleri şu başlıklar altında detaylandırılabilir:
1. Kökeni ve Türkiye'ye Gelişi
Sebottendorf, 9 Kasım 1875'te Almanya'nın Silezya
bölgesindeki Hoyerswerda'da, bir demiryolu mühendisinin oğlu olarak dünyaya
gelmiştir,. Gençliğinde gemilerde çalışarak dünyayı gezmiş, 1897'de Mısır'a, 1900 yılında
ise İstanbul'a gelmiştir,.
- Evlat Edinilme ve Unvan:
Türkiye'de bulunduğu sırada, Baron Heinrich von Sebottendorf isimli bir
Avusturyalı asilzade tarafından evlat edinilmiş ve bu sayede
"Baron" unvanını ve soyadını almıştır. Hukuki süreçte
Sebottendorf ailesi onun lehine şahitlik yapmıştır,. 1911 yılında Osmanlı
vatandaşlığına geçmiştir,.
- Eğitim ve Okültizm:
İstanbul'da Hüseyin Fahri Paşa'nın Beykoz'daki köşkünde misafir kalmış,
burada bir imamdan Osmanlıca ve Arapça dersleri almıştır. Bursa'da
bulunduğu sırada Termudi
isimli, eski el yazmaları toplayan Yahudi bir tüccar ve Mason ile
tanışmıştır. Termudi,
Sebottendorf'a Kabala, Simya ve Gül Haç / Rosicrucianism
öğretilerini aktarmış ve onu kendi bağlı olduğu Mason locasına inisiye
etmiştir. Sebottendorf, Termudi'nin kütüphanesinde Bektaşilerin
uyguladığı simyasal ve okült egzersizlere dair notlar bulmuş ve bu
bilgiler onun gelecekteki fikirlerini şekillendirmiştir,.
- Bektaşilik Bağlantısı: Kaynaklara göre
Sebottendorf, Bektaşi tarikatına intisap etmiş ve bu tarikatın
öğretilerini "Doğu Masonluğu" / Oriental Freemasonry
olarak adlandırmıştır. O, Masonluğun aslında bozulmuş bir yapı olduğunu,
asıl "Kadim Bilgeliğin" / Ancient Wisdom İslam
tasavvufunda, özellikle Bektaşilikte korunduğunu savunmuştur,.
2. Thule Cemiyeti ve Siyasi Faaliyetleri
Sebottendorf, Balkan Savaşları sırasında
(1912-1913) Türk tarafında savaşmış ve Türk Kızılayı başkanlığı yapmıştır,.
1913 yılında zengin bir adam olarak Almanya'ya dönen Baron, burada siyasi ve
okült faaliyetlerini birleştirmiştir.
- Thule'nin Kuruluşu: 1916'da Germanenorden
(Germen Tarikatı) adlı gizli örgüte katılmış, 17 Ağustos 1918'de Münih'te
bu örgütün bir paravanı olarak Thule Cemiyeti'ni kurmuştur. Thule, ismini
efsanevi kuzey ülkesi "Ultima Thule"den almıştır. Cemiyet,
dışarıdan eski Alman tarihini araştıran bir grup gibi görünse de, aslında
aşırı sağcı, anti-semitik ve karşı devrimci faaliyetlerin merkeziydi,,.
- Nazi Partisi'ne Etkisi:
Sebottendorf, Thule Cemiyeti aracılığıyla işçileri sosyalist düşünceden
uzaklaştırmak amacıyla "Alman İşçi Partisi"ni (DAP) kurmuştur.
Bu parti daha sonra Adolf Hitler'in katılımıyla "Nasyonel Sosyalist
Alman İşçi Partisi"ne (NSDAP) dönüşmüştür. Sebottendorf, sahibi
olduğu Münchner Beobachter gazetesini (sonradan Völkischer
Beobachter) Nazi partisinin resmi yayın organı haline getirmiştir,.
Kaynaklar, Hitler'in Thule üyesi olmadığını ancak bu çevreden (özellikle
Rudolf Hess ve Dietrich Eckart gibi isimler üzerinden) etkilendiğini
belirtir,.
3. Fikirleri: "Anahtarın Oğlu" ve Simya
Sebottendorf'un ezoterik görüşleri, İslam
mistisizmi ile Avrupa okültizminin bir sentezidir. 1924 yılında yazdığı Eski
Türk Masonlarının Uygulamaları (Die Praxis der alten türkischen
Freimaurerei) adlı eserinde bu görüşlerini detaylandırmıştır.
- Anahtar İlmi: Sebottendorf, Doğu
Masonluğu'nun çalışmasına "İlm el-Miftah" (Anahtar Bilimi)
denildiğini ve inisiyelerin kendilerini "Beni el-Mim" (Anahtarın
Oğlu) olarak tanımladıklarını yazar. Bu öğretiye göre, harfler (özellikle
I, A, O) ve el işaretleri (dokunuşlar) kullanılarak ruhsal enerjiler
yönlendirilir ve simyasal dönüşüm (insanın tekamülü) sağlanır,.
- Manevi Simya: Sebottendorf'a göre simya,
sadece metalleri altına çevirmek değil, insanı "nefs"in
kısıtlamalarından kurtarıp ilahi özü ortaya çıkarma sanatıdır. O,
Avrupa'daki Gül Haç ve simya yazıtlarındaki bilgilerin, Müslüman Kardeşler
/ Muslim Brotherhood (burada kastedilen siyasi örgüt değil,
tasavvufi kardeşliktir) ve dervişlerin sırlarıyla örtüştüğünü
savunmuştur,.
- Hitler ile Çatışma: 1933 yılında Hitler
Gelmeden Önce (Bevor Hitler Kam) adlı kitabını yayınlayarak, Nazilerin
iktidara gelmesindeki rolünü ve Thule Cemiyeti'nin katkılarını ifşa
etmiştir. Ancak bu durum Nazileri rahatsız etmiş; kitap toplatılmış,
Sebottendorf tutuklanmış ve Almanya'dan sınır dışı edilmiştir,.
4. İstihbarat Faaliyetleri ve Ölümü
Sebottendorf'un hayatının son dönemi tam bir
casusluk romanı gibidir.
- Çifte Ajan: II. Dünya Savaşı sırasında
(1942-1945) İstanbul'da bulunan Baron, hem İngiliz hem de Alman
istihbaratı için çalışmıştır. İngiliz istihbaratındaki kod adı
"Hakawaki", Alman istihbaratındaki kod adı ise
"Masalcı" / Maerchenerzaehler idi.
- Gizemli Ölüm: Resmi kayıtlara göre
Sebottendorf, Almanya'nın teslim olduğu 8 veya 9 Mayıs 1945 tarihinde,
İstanbul Boğazı'nda intihar ederek ölmüştür,. Ancak Aytunç Altındal gibi
bazı araştırmacılar, Türk Emniyet Müdürlüğü arşivlerine dayanarak,
Sebottendorf'un ölmediğini, Türk makamlarının koruması altında 1957 yılına
kadar Türkiye'de yaşadığını iddia etmişlerdir.
Özetle Baron von Sebottendorf; İslam tasavvufunu,
Türk kültürünü ve Batı okültizmini harmanlayarak kendine özgü bir sistem
kurmuş, ancak kurucusu olduğu Thule Cemiyeti'nin fikirlerinin Naziler
tarafından ırkçı bir ideolojiye dönüştürülmesine tanıklık etmiş ve sonunda
kendi yarattığı canavar tarafından dışlanmış trajik ve karanlık bir figürdür.
Thule Cemiyeti
Baron Rudolf von Sebottendorf (asıl adıyla Adam
Alfred Rudolf Glauer), Thule Cemiyeti'ni / Thule
Gesellschaft resmi olarak 17 Ağustos 1918 tarihinde Münih'te
(Bavyera) kurmuştur. Ancak Nicholas Goodrick-Clarke gibi bazı araştırmacılar,
kuruluş tarihini 1918 Temmuzu olarak da işaret etmektedir. Bu örgüt,
bağımsız bir yapıdan ziyade, Sebottendorf'un 1916 yılında katıldığı Germanenorden
/ German Order (Germen Tarikatı) adlı gizli ve antisemitik yapının bir
"paravan cemiyeti" veya dışa dönük yüzü olarak tasarlanmıştır.
Sebottendorf'un bu örgütü kurarken dayandığı
temel dinamikler ve ezoterik arka plan şöyledir:
- İsim Kökeni ve Ultima Thule: Cemiyet,
ismini Aryan ırkının efsanevi kuzey anayurdu olduğuna inanılan ve
"kayıp bir uygarlığın merkezi" olarak görülen "Ultima
Thule"den almıştır. Bu kavram, antik Yunan coğrafyacısı Marsilyalı
Pytheas tarafından MÖ 400 civarında kuzeyde, muhtemelen İzlanda, Grönland
veya Labrador civarında olduğu varsayılan bir kara parçasını tanımlamak
için kullanılmıştır.
- Amacı ve Yapısı: Thule,
dışarıdan bakıldığında "Eski Alman Tarihini ve Geleneklerini
Araştırma Grubu" / Studiengruppe fur germanisches Altertum
gibi entelektüel ve edebi bir dernek görünümü sergilese de, özünde aşırı
sağcı, monarşist, antisemitik ve karşı devrimci faaliyetlerin merkezi
olarak işlev görmüştür. Sebottendorf, Thule'yi "Kadim
Bilgeliğin" / Ancient Wisdom koruyucusu olarak tanıtmış;
Masonluk tarafından tahrif edildiğini iddia ettiği simya, runik bilgiler
ve Aryan bilgeliğini burada canlandırmayı hedeflemiştir. Sebottendorf'a
göre Thule'nin vizyonu, dünyayı şartların bir ürünü olarak gören
Masonların aksine, dünyayı "insan iradesinin bir ürünü" olarak
görmekti.
- Siyasi Uzantısı:
Kuruluşundan kısa bir süre sonra, Kasım 1918'de cemiyetin üye sayısı
Münih'te 250'ye, Bavyera kırsalında ise 1500'e ulaşmıştır. Sebottendorf,
Thule Cemiyeti'ni bir üs olarak kullanarak, işçileri komünist ve sosyalist
ideolojiden uzaklaştırmak ve milliyetçi bir çizgide toplamak amacıyla
"Alman İşçi Partisi"ni (DAP) kurmuştur. Bu parti daha sonra
Adolf Hitler'in liderliğinde "Nasyonel Sosyalist Alman İşçi
Partisi"ne (NSDAP) dönüşmüş ve Nazi rejiminin temellerini atmıştır.
Kıssadan Hisse: Sebottendorf'un Thule'yi
kurması, ezoterik bilginin ve mistik sembolizmin politik bir silaha
dönüştürülmesinin tarihteki en çarpıcı örneklerinden biridir. Sebottendorf'un
Türkiye'de edindiği tasavvufi ve masonik bilgilerle (Gül Haç, Bektaşilik)
başlayan "Işık" arayışı, Almanya'da ırkçı bir ideolojinin (Nazizm)
karanlık köklerine su taşıyan bir kanala dönüşmüştür. Bilgi ve inisiyasyon tek
başına bir erdem değildir; onu kullanan niyet, sonucun "şifa" mı
yoksa toplumsal bir "zehir" mi olacağını belirler.
Günümüze Bakan Yüzü: Modern
dünyada da çeşitli "think-tank" kuruluşları veya kapalı devre
cemiyetler, dışarıya kültürel veya akademik bir yüz sunarken, arka planda
radikal siyasi ajandaları besleyebilmektedir. Thule örneği, sembollerin ve
mitlerin (örneğin "üstün ırk" veya "kayıp kıta" mitleri)
kitleleri manipüle etmek için ne denli güçlü araçlar olabileceğini ve
sorgulanmamış bir mistisizmin tehlikelerini hatırlatmaktadır.
Aytunç Altındal
Aytunç Altındal’ın eserleri, söylemleri ve
biyografisi incelendiğinde, "gizemli" ve "komplo
teorisyeni" olarak algılanan profilinin arkasında yatan asıl gücün, dışsal
bir istihbarat örgütü veya siyasi bir güçten ziyade, çok küçük yaşlarda aldığı "Melamî
/ Rufai" terbiyesi ve bu ekolün kazandırdığı "Bâtıni" / Esoteric
disiplin olduğu görülmektedir. Kaynaklarda yer alan biyografik veriler ve
eserlerinin içerik analizi, onun korkusuzluğunun kaynağını, bağlı olduğu manevi
geleneği ve dünyaya bakış açısını şu başlıklar altında detaylandırmaktadır:
1. Manevi Köken: Melamîlik ve Özel Eğitim
Eldeki kaynaklara göre, Aytunç Altındal’ın (asıl
adı Aytun) korkusuzluğunun ve derin bilgisinin arkasındaki temel güç, mensubu
olduğu ailenin köklü tasavvuf geleneğidir.
- Melamî / Rufai Geleneği:
Altındal, Çerkes (Adige) asıllı bir aileden gelmektedir. Ailesi,
Kafkasya’nın en eski ailelerinden biri olup "Melamî-Rufai"
geleneğine bağlıdır. Bu gelenek, kişinin nefsini kınaması, gösterişten
uzak durması ve Hakikat'i her şeyin üstünde tutması prensibine dayanır.
- Ağır Riyazet Eğitimi: Altındal, çocukluğunda bu
geleneğin "özel eğitim" sürecinden geçirilmiştir. Kendisinin bir
röportajda aktardığına göre, bu eğitim 6 yaşında başlamış ve oldukça ağır
şartlar içermiştir. Örneğin, bir yıl boyunca hiç konuşmaması (susma
orucu), beş yıl boyunca annesi ve babasından tamamen ayrı yaşaması ve
onları hiç görmemesi gibi disiplinler uygulanmıştır. 11 yaşından sonra
Diyarbakır’a gönderilmiş ve tek başına yaşamış, 16 yaşına kadar da
İstanbul’da bir adada (köşkte) inzivaya çekilmiştir. Bu süreç, kişinin iradesini
çelikleştiren, yalnızlığa ve zorluklara dayanıklılığını artıran ve
"sır tutma" yeteneğini geliştiren bir inisiyasyon (erginlenme)
sürecidir.
- İsim Değişikliği: Asıl adı
"Aytun" olan yazar, isminin "kendi kişiliğine dönük/içe
dönük" anlamına geldiğini belirtmiştir. Ancak bu ismin anlaşılmaması
ve yaşadığı hukuki bir olay (bir hakimin ismini garipsemesi) üzerine,
ticari ve kamusal alanda "Aytunç" ismini kullanmayı tercih
etmiştir.
2. Bağlı Olduğu Örgüt veya Ekol
Altındal’ın çalışmaları incelendiğinde, kendisini
Batı’nın gizli örgütlerine (Masonluk, Gül-Haç, Tapınak Şövalyeleri) bir
"üye" olarak değil, bu yapıları "deşifre eden" bir
araştırmacı olarak konumlandırdığı görülür. Ancak manevi aidiyeti nettir:
- Bâtıni / Esoteric Ekol: Altındal, (Önceki
yazılarımızda) bahsedilen Baron von Sebottendorf gibi figürlerin aksine,
Batı okültizmini değil, Anadolu ve İslam tasavvufunun "Melamî"
yorumunu benimsemiştir. Alman kaynaklarında da onun Melamiyya
(Melamîlik) ile olan bağlantısı teyit edilmektedir. Bu ekol, gizliliğe,
sırlara ve zahirin (görünenin) arkasındaki batına (gizli manaya) önem
verir. Altındal’ın
Vatikan, Tapınak Şövalyeleri ve Gül-Haç Kardeşliği gibi örgütlerin
"içyüzünü" bu kadar rahat yazabilmesinin arkasındaki özgüven,
kendi manevi köklerinin bu örgütlerden daha kadim ve sağlam olduğuna dair
inancıdır.
- Anti-Ekümenik Duruş: Altındal, herhangi bir
Batılı istihbarat örgütüne bağlı olmaktan ziyade, Vatikan’ın ve Batı’nın
"Ekümenik" / Ecumenical projelerine karşı Türkiye’yi ve
İslam dünyasını uyaran bir "misyon" adamı profili çizer. Ona
göre, Vatikan ve AB, Türkiye’yi Hıristiyanlaştırmak veya en azından
nötralize etmek istemektedir. Altındal’ın bağlılığı, "Kuvayi Milliye
ruhuna" ve İslam’ın tevhidi (birlik) anlayışına yöneliktir.
3. Bilgi Kaynakları ve Yöntemi:
"Sciolastic" Yaklaşım
Altındal’ın korkusuzluğu, sadece manevi
eğitiminden değil, aynı zamanda Batı’nın kendi kaynaklarını onlara karşı
kullanabilme yeteneğinden gelir.
- Vatikan Uzmanlığı: Altındal, Vatikan’ı sadece
dini bir kurum olarak değil, "dünyanın en kârlı şirketi" ve
"sosyalist kurallarla yönetilen bir Tanrı-Devleti" olarak
tanımlar. Vatikan’ın 200’den fazla gazete, 154 radyo ve 49 TV
kanalına sahip devasa bir güç olduğunu, ancak bu gücün "sanal"
ve "pazarlama" üzerine kurulu olduğunu belgelerle ortaya koyar.
Düşmanını (Vatikan ve Gizli Örgütler) çok iyi tanıması, ona entelektüel
bir üstünlük ve cesaret vermektedir.
- Hıristiyanlığa Bakışı: Hıristiyanlığı bir
"din" değil, bir "kült" olarak görür. Ona göre
Hıristiyanlıkta Tanrı'ya veya İsa'ya inanıp inanmamak bireyin
"kararına" bırakılmıştır, oysa İslam ve Musevilikte Tanrı
tartışmasız bir otoritedir. Bu teolojik analiz yeteneği, onun Batı
dogmalarından korkmamasını sağlar.
Hikaye: Adadaki Çocuk ve Sessizlik
Altındal’ın kendi hayatından aktardığı, eğitim
sürecine dair bir kesit: Henüz çok küçük bir çocukken (6 yaşından itibaren),
ailesi tarafından özel bir eğitime tabi tutulur. Bu eğitim kapsamında, beş yıl
boyunca anne ve babasını görmesi yasaklanır. Daha sonra bir adada (muhtemelen
Büyükada'daki bir köşk) tek başına, dış dünyadan izole bir şekilde yaşaması
istenir. Bu süreçte kendisine "susma" (samt) eğitimi verilir.
Aylarca, bazen bir yıl boyunca hiç konuşmaz. Sadece gözlem yapar, düşünür ve kendisine
verilen öğretileri içselleştirir. Bu ağır yalnızlık ve sessizlik döneminde,
çocuk (Altındal), dış dünyadaki gürültünün ve "persona"nın
(maskelerin) ötesindeki hakikati görmeyi öğrenir. İnsanların korktuğu
yalnızlık, onun için bir güç kaynağına dönüşür. Ailesinden ayrı kalmanın
verdiği acı, onu dünyevi bağlardan koparıp daha yüksek bir amaca (Hakikat
arayışına) bağlar.
Kıssadan Hisse: Bu yaşanmışlık, Altındal’ın
neden en karanlık komplolardan veya en güçlü örgütlerden (Vatikan, Masonluk
vb.) korkmadığını açıklar. O, en büyük korkuyla (terk edilme ve yalnızlık)
çocukken yüzleşmiş ve onu yenmiştir. "Susmayı" bilen, konuşması gerektiğinde
en etkili sözü söyler. Onun bağlı olduğu "örgüt", aslında kendi içsel
disiplini ve ailesinden gelen Melamî terbiyesidir.
Günümüze Bakan Yüzü: Modern insan,
sürekli iletişim halinde olma ve "bağlı kalma" (internet, sosyal
medya) ihtiyacı hisseder; yalnızlıktan ve sessizlikten korkar. Altındal’ın
eğitimi, gerçek gücün "beğenilmekte" veya "kalabalıkta"
değil; kendi kendine yetebilmekte, derin sessizlikte ve hakikati (kötü de olsa)
çıplak gözle görebilme cesaretinde yattığını hatırlatır.
Kaynakça:
- Altındal, A. (2001). Üç İsa. Alfa Yayınları..
- Altındal, A. (2002). Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri. Alfa
Yayıncılık..
- Kılınboz, L. (2016). Aytunç Altındal'ın Eserlerinde Hristiyanlık
(Yüksek Lisans Tezi). Atatürk Üniversitesi..
- Zu Aytunç Altındal 1945-2013.
(Almanca Makale)..
Üç İsa ve Hangi İsa
Eldeki kaynaklar, özellikle Aytunç Altındal’ın Üç
İsa ve Hangi İsa adlı eserleri ışığında incelendiğinde, Kuran-ı
Kerim'de zikredilen Hz. İsa (aleyhisselam) ile Hristiyan teolojisinin
(özellikle Pavlusçu ve İznik Konsili sonrası doktrinin) kurguladığı İsa
Mesih’in, nitelikleri, misyonu ve akıbeti bakımından birbirinden tamamen
farklı, hatta zıt karakterler olduğu tezi öne çıkmaktadır. Kaynaklar, bu ayrımı
"Tarihsel İsa", "Mitolojik İsa" ve "Kuran'daki
İsa" kategorileri üzerinden detaylandırır.
1. "Üç İsa" Ayrımı ve Kuran'daki Konumu
Altındal’ın analizine göre, tarih boyunca
kurgulanmış ve birbirine karıştırılmış üç farklı İsa portresi bulunmaktadır:
- Tarihsel İsa (Seküler Musevi):
Kaynaklara göre bu kişi, Roma işgali altındaki Filistin'de yaşamış, Essene
veya Kümran cemaatiyle bağlantılı olması muhtemel, Roma'ya değil ama
yozlaşmış Yahudi din adamlarına (Sanhedrin meclisine) başkaldıran bir
"Hak Belleticisi" ve direnişçidir. Bu İsa, Tanrı olduğunu iddia
etmemiş, Musevi şeriatını tamamlamak için gelmiş ancak onu reforme etmeye
çalışmıştır.
- Mitolojik İsa (Kilise'nin İsa'sı): Bu
figür, Tarsuslu Pavlus ve daha sonra İmparator Konstantin tarafından
oluşturulmuştur. Pavlus, İsa'yı "Nasıralı bir Peygamber"
olmaktan çıkarıp, "Tanrı-İnsan" / God-Man ve
"Kurtarıcı Mesih" / Christ formuna sokmuştur. Bu İsa,
pagan inançlarındaki (örneğin Mitraizm veya Mısır'daki Osiris kültü)
"ölen ve dirilen tanrı" motifleriyle süslenmiş, "Bakireden
Doğum" ve "Tanrı'nın Oğlu" gibi dogmalarla
ilahlaştırılmıştır.
- Kuran'daki İsa (Hz. İsa): İslam'ın
tanıdığı İsa, ne bir ilah ne de Tanrı'nın oğludur; o, Allah'ın
"Ol" emriyle (Kelimetullah) babasız olarak yarattığı, mucizeler
gösteren ancak yiyip içen bir "kul" (Abd) ve
"Nebî"dir. Kuran'daki İsa, Hristiyanların "Tanrı" ilan
ettiği İsa'yı reddeder ve kendisinin sadece bir elçi olduğunu vurgular.
Dolayısıyla Kuran'daki İsa, Hristiyanların tapındığı İsa'dan ontolojik
olarak tamamen "başka" bir varlıktır.
2. Tyanalı Apollonius (Balinius) ve İsa
Karışıklığı
Kaynaklarda dikkat çekici bir diğer argüman,
Hristiyanların "İsa" diye bildikleri ve "Sevgi Tanrısı"
olarak tanımladıkları figürün özelliklerinin, aslında 1. yüzyılda yaşamış olan Tyanalı
Apollonius'tan (İslami kaynaklarda Balinius) çalınmış veya ona atfedilen
özellikler olduğudur.
- Gerçek "Barışçıl" Figür:
Altındal, İncillerde İsa'ya atfedilen "kılıç hakkındaki" sert
sözlerin (örneğin: "Ben barış değil kılıç getirmeye geldim")
tarihsel İsa'nın devrimci yönüne uyduğunu; ancak "herkesi sevmek,
evrensel kardeşlik" gibi öğretilerin aslında Kapadokyalı
(Kemerhisarlı) Apollonius'a ait olduğunu belirtir. Apollonius, 1. yüzyılda
yaşamış, hastaları iyileştiren, ölüleri dirilttiği iddia edilen,
putperestliğe karşı çıkan ve "Tek Tanrı" fikrini savunan bir
Pisagorcu bilgeydi.
- İsim ve Rol Gaspı:
Kaynaklara göre Kilise Babaları, Apollonius'un mucizelerini ve
öğretilerini alıp kendi yarattıkları "İsa" figürüne monte
etmişler, Apollonius'u ise unutturmaya çalışmışlardır. Yani Hristiyanların
"İsa" diye sevdikleri figür, aslında büyük oranda Apollonius'un
(Balinius) hayat hikayesidir.
3. Çarmıh ve "Benzerlik Yasası"
Kuran'daki İsa ile Hristiyan İsa'sı arasındaki en
keskin kopuş noktası "Çarmıh" / Crucifixion hadisesidir.
- Ölmedi, Yükseltildi:
Hristiyan teolojisi, İsa'nın insanlığın günahlarına kefaret olarak
çarmıhta öldüğüne (veya kurban edildiğine) inanır. Oysa kaynaklarda
belirtildiği üzere (İslami görüş ve bazı Gnostik metinler paralelinde),
Kuran bu olayı kesin bir dille reddeder. İsa çarmıhta ölmemiş, Allah
tarafından kendi katına yükseltilmiştir.
- Benzerlik (Şüphe): Kuran'daki
"Onu öldürmediler, asmadılar, fakat onlara öyle gösterildi (benzeri
kılındı)" ifadesi, kaynaklarda "Benzerlik Yasası"
bağlamında ele alınır. İsa'nın yerine bir başkasının (muhtemelen Yahuda
İskariyot veya gönüllü bir havari) çarmıha gerildiği, İsa'nın ise
kurtulduğu görüşü, Hristiyanlığın "Kurtarıcı Kurban" dogmasını
temelden yıkar.
4. İman ve Otorite Farkı
Kaynaklar, Hristiyanlıktaki "İsa"
kavramının, bireye Tanrı üzerinde bir "otorite" verdiğini, İslam'da
ise böyle bir şeyin söz konusu olmadığını vurgular.
- Bireyin Kararı:
Hristiyanlıkta birey, İsa'nın Tanrı olup olmadığına "karar
verme" yetkisine sahiptir. İnsan, kendi zihninde İsa'yı Tanrılaştırır
veya insanlaştırır. Bu bir "Kült" mantığıdır.
- Teslimiyet: Kuran'da
ve İslam'da ise insanın Tanrı'yı tanımlama veya O'nun niteliklerini
(insanlaştırma gibi) değiştirme yetkisi yoktur. Müslüman, Allah'ın
bildirdiği "İsa"ya (Peygamber) iman eder, onu Tanrılaştıramaz.
Hikaye: Kayıp Hazine ve Sahte Harita
(Kaynaklardaki Apollonius ve İsa karışıklığına
dair anlatılanların bir temsili olarak)
Bir zamanlar,
insanlara şifa dağıtan, sevgiyi öğreten ve "Tanrı her yerdedir" diyen
bilge bir yolcu (Apollonius) varmış. Bu yolcu, hiçbir karşılık beklemeden köyleri
dolaşır, hastaları iyileştirirmiş. Aynı dönemde, halkını zalim yöneticilerden
kurtarmak isteyen cesur bir direnişçi (Tarihsel İsa) de varmış. Yıllar sonra, o
toprakların yöneticileri (İmparator ve Kilise), halkı tek bir çatı altında
toplamak istemişler. Direnişçinin "isyan" hikayesini alıp, Bilge
Yolcu'nun "mucizelerini ve sevgi dolu sözlerini" bu hikayenin üzerine
yamamışlar. Ortaya ne tam direnişçi ne de tam bilge olan, "Tanrı"
ilan ettikleri kurgusal bir kahraman (Mitolojik İsa) çıkarmışlar. Gerçek Bilge
(Apollonius) unutturulmuş, gerçek Direnişçi (Tarihsel İsa) ise
tanrılaştırılarak pasifize edilmiş.
Kıssadan Hisse: Tarihsel gerçeklikler, bazen
güç odakları tarafından değiştirilerek kitleleri yönetmek için bir
"mitolojiye" dönüştürülebilir. Kuran'daki İsa tasviri, bu sonradan
eklenen "tanrılaştırma" katmanlarını temizleyerek, İsa'yı tekrar asıl
kimliğine (Allah'ın kulu ve elçisi olma şerefine) kavuşturur. Hakikati arayan,
anlatılan efsanelerin (kurguların) ötesindeki "saf öz"e bakmalıdır.
Günümüze Bakan Yüzü: Günümüzde de
medya veya güç odakları, tarihi şahsiyetleri veya olayları kendi çıkarları
doğrultusunda yeniden kurgulayarak sunabilmektedir. Bir Müslüman için Hz.
İsa'yı Kuran'ın penceresinden tanımak, sadece dini bir tercih değil, aynı
zamanda tarihsel bir "düzeltme" ve hakikate sadakat duruşudur.
Kaynakça
- Altındal, A. (2000). Üç İsa. Alfa Yayınları. (Özellikle 484,
489, 497, 518, 521, 523, 542, 572 no'lu pasajlar).
- Altındal, A. (2013). Hangi İsa. Destek Yayınları. (Özellikle
1921, 1948, 1955, 1956 no'lu pasajlar).
- Goodrick-Clarke, N. (2013). Kara Güneş. Kırmızı Kedi Yayınevi.
(Apollonius ile ilgili kısımlar).
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Yorumlar
Yorum Gönder