Mimar M. Sami Kirazoğlu Hatıralar-2 (Mahmut Ustaosmanoğlu ve Medine)...
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَكُمْ تَفَسَّحُوا فِي الْمَجَالِسِ فَافْسَحُوا يَفْسَحِ اللّٰهُ لَكُمْۚ وَاِذَا ق۪يلَ انْشُزُوا فَانْشُزُوا يَرْفَعِ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۙ وَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ
Ey iman edenler! Size «Meclislerde yer açın» denilince yer açın ki Allah da size genişlik versin. Size «Kalkın» denilince de kalkın ki Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Özellikle Medine-i Münevvere'de, Mekke Mükerreme'de de var
ama çok hatıralarımız var.
Çünkü biz Medine'de
40 sene yaşadık ama zaman tabii bir sürü vazife görev olarak Mekke'ye de çok
gittik geldik.
Yani yaptığım umrenin
adedini bilmiyorum.
Yani çok şükür Rabbim
lütfetti.
Gittik geldik.
Şimdi bir de Mahmut
Efendi Çarşambalı Mahmut Efendi Hazretleri için bir enteresan kıssamız var.
yaşadığımız
menkıbemiz var.
Daha doğrusu bu zat
her sene mutlaka gelirler.
Hemen hemen her
gelişine mutlaka onunla biz buluşurduk.
Beni mutlaka
arattırırlar.
Bunlar hangi otelde
nerede kalıyorlarsa giderdim ziyaretlerine.
Bizi çok severlerdir.
Çünkü daha evvel
İstanbul'da biz Erenköy'de otururken rahmetli dedemi ziyarete gelirlerdi.
Sık sık kendisi de
babamdan çok iyi ahbaplardı.
Biz de ziyaretlerini
giderdik.
Yani bizi çok sever
eder.
Biz de sevgiyle,
saygıyla, muhabbetle ona eee hizmet etmeye gayret ederdik.
Yani gelişlerinden
bir tanesinde fellik fellik beni arıyorlar.
Ben de kısmete
Elkhobard'dayım.
Uzaktayım yani.
Bana telefonla
ulaşamıyorlar.
Han evden evin
telefonunu buluyorlar.
Var onların telefonu.
Hanıma söylüyorlar.
Hanım beni tekrar
aradı işte bulunduğum yerden.
Dedim Ham efendi
gelmiş.
Seni özellikle
istiyor.
E derhal dedim
geliyorum.
Telefon açtık onlara.
Ben hemen geliyorum.
Elhubardayım.
kaç gün kalıyorsunuz
dedi.
İşte yeni geldik daha
buradayız epeyce.
E tamam mesele yok o
zaman.
Gittik oğlum dedi bir
bizi bu halden kurtar bir dardayız dedim.
Haydi inşallah
efendim bir kıble tarafında bir otelde kalıyorlar.
Aşağı yukarı 400
küsür kişi gelmişler ve haçta.
Bu kaldıkları otelin
içinde tabii bütün odalarda tuvalet banyo var.
Otel batıdan doğuya
doğru paralel olarak uzun bir otel.
Problem şu.
Bütün tuvaletler
arkası, koridorun arkasındaki odalarda, tuvaletin arkası eee Medine Harem-i
Şerif'e dönük, önü kıbleye dönük.
Koridorun öbür
tarafındaki odalarda da tuvaletin önü Harem-i Şerife, Medine' Harem-i Şerif'e
dönük.
Arkası Mekke'ye
Harem-i Şerif'e dönüyor.
E bunlar tabii
rahatsız oluyor.
Olacak iş değil.
Burada tabii bu
projeyi yapan, buna ruhsat veren yani o belediye mühendislerine veyahut oradaki
çalışanlara yazıklar olsun yani.
Yani akıl verecek iş
değil yani.
Böyle bir şey nasıl
yaparsınız ya?
Hem kıbleye dön hem
Harif'e dön.
Yani son derece
kritik bir şey.
Olacak iş değil.
Yalnız hac zamanı
Sabeda hacca gidenler bilir bunu.
Kalkıp orada 400 500
kişiye oda bulmayı bırakın.
3 kişiye bulamazsınız.
İki kişiye
bulamazsınız.
Yani sokakta yatar
yani.
E bunlar ekip haline
gelmişler.
Nasıl bulacağız?
Bir de alafanga şeyi
var.
Mahmut Efendi
Hazretleri Alafanga'da da istemiyor.
Efendim dedim fakire
müsaade buyurursanız madem dedim bize hizmet çıktı o zaman dedim
arkadaşlarımızla ahbap yarında kimse itiraz etmesin.
Ben bir çözümü
önereceğim yani başka türlü bu iş olmaz.
Haç zaman bu çünkü.
Nedir oğlum dedi.
Efendim dedim
alafanga tuvaletlere hiç kimse kıbleye önü arkasına dönük oturmayacak.
Yan oturacak dedim.
Yan otursun ne
mahsuru var oğlum o?
Tamam dedi.
Oldu mu?
Bunu çözdün dedi.
Peki benim alafranga
tuvalet mi olacak?
Merak etmeyin dedim.
Onu çok birkaç saat
için çözüyorum abi.
Gittim bizim
marangozlara hemen bir enteresan bir şey yaptırdım.
Hazretimiz o
basamakla oraya çıkacak.
O alafanga tuvalet
alaturka tuvalet haline geldi.
Basamakta tutacak
yerini de yaptık.
Böyle sağlam şeyden.
Gayet güzel.
Hem ahşaptan hem
demirden o oturacak yerde.
Tamam.
Onu da yaptık.
2ü saat sonra
götürdük.
ettiği o duayı abi
aklını hayaline durur.
Oğlum dedi bizi yani
bir şeyden kurtardın burada geldik biz hacca yapacaktık.
Bizim burnumuzdan
gelecekti bu yani nasıl olacak burada kalacağı dedi bir hafta 10 gün.
Efendim bu iş tamam
dedik.
Ondan sonra çok şükür
Mekke'de öyle bir şey olmadı.
Problem eee onu
kurtardık.
Yani Medine'de Mahmut
Efendimizle böyle bir şey var.
Ondan sonra başka bir
hatıra var bir gün.
Orada benim yine
uzaktayım ben.
Yurt dışındayım.
Başka bir yerdeyim.
Belki Kanada'dayım.
Belki Kore'deyim
bilmiyorum.
Unuttum şimdi nerede
olduğumu.
İhtimal Kore'de
olabilirim.
Yine dediler ki
Mahmet Efendi gelmiş seni arıyor.
Dediler hanımla
konuştuğumuz zaman ona şey çıkmışken haber.
Ya niye daha böyle
haber vermediler dedik ya.
Neyse olmadı nasip
öyleymiş.
Biz kalktık gittik
meğerse gidiyorlarmış artık yani Medine'den gidiyorlar.
Mekke'ye gidiyorlar.
Otobüsleri
yüklüyorlar.
Aşağı bir de baktım
otobüsler yükleniyor.
O kıyafetlerden tabii
bizim eee ihvanları tanıdık.
Dedim efendiler de
beni de tanıyorlar çoğu zaten.
E 3üncü katta dediler
şeyde lobide oturuyor orada salonda.
Tespih çekim var kit
oturuyor.
Bak efendim gittik
hemen niyaz ettik.
Eylül oğlum neredesin
dedi ya.
Kaç gündür buradayız.
Senin hasretinler
dedi.
Efendim bir iletişims
konum.
Nasip bu kadarmış.
Bana da şükür dedik
işte elini öptük bir hizmet varmış.
Yok işte biz dedi
şimdi gidiyoruz ama gelin buraya dedi.
Ben size ne dedim
dedi.
O hizmet edenler var
ya odalarına eşyalar topluyorlar.
Babalar bağlıyorlar
bilmem ne yapıyorlar.
Ben size ne dedimi
anlatın dedi.
Bak geldi Mahmut
oğlum dedi.
Demiş ki bunlara
Mahmut gelmezse demiş ben buradan gitmiyorum.
Nereye giderseniz
gidin demiş.
Gelmeden ben
gitmeyeceğim demiş.
Siz nereye giderseniz
gidin demiş.
Onlar da kendine göre
program yapıyor.
Şayet gelmezsem ben
birkaç kişi efendien kalacak burada.
Öteki grup komple
gidecek.
Ondan sonra biz
gelmiş olduk.
Tabii gelince iş
program bozulmadı.
Böyle.
İkinci onlar
anekdotumuz bu.
Üçüncü başka bir
anekdot çünkü her gelişte görüşüyorduk biz mutlaka.
Üçüncü anekdot da o
da enteresan.
Eee işte ben o zaman
Medine'deyim.
Geldiğini öğrendik.
Şey yaptık.
Ettik.
Efendiyi ziyarete
gideceğim.
Ondan sonra ya
dediler hastalandı o.
Peki nasıl oldu yani
ney var falan.
Efendim dediler işte
yatıyor doktor getirdik şey Harem Şerif'e gidemiyor.
Ne Harem Şerif'e
gidemiyor deyince ben efendim döndü Medine'de oluyor.
Yani Medine'de Harem
Şerif'e gidememesi öyle bir zatın çünkü ibadet azmi ve aşkı ömrümde gördüğüm üç
kişi say desen bir tanesi Muhammed Efendi Hazretleri derim.
üç kişiye kadar
iniyorum ben bunu.
Yani eee ibadet aşkı
ve azmi olan yani onun harem şerife gidememesi demek yani ya vefat etmiş olması
demek ya artık eee yani o noktaya yaklaşmış olması demek.
Başka çare yok yani.
Mümkün değil.
Tanıdığım çocuktan
beri tanıyorum çünkü.
Hemen nerede işte şey
dediler orada yanında bir hizmetenin abi var bir de onun ufak oğlu var.
Başka kimse yok işte.
Biz de dediler aşağı
kattayız.
Bir doktor falan
gelirse onları şey yapıyor.
Doktor geldi gitti
şey yaptılar ettiler.
Şöyle böyle yukarı
bir çıktım odayı öğrendim yani.
Abi böyle üste bir
kalıp gibi yatıyor.
Baktım göğsü böyle
iniyor mu çıkıyor mu karnı gidiyor.
Hiçbir şey oynamıyor.
Allah Allah.
An nefes aldığım
aynayla kontrol edilir.
Hani yani o noktaya
gelir.
Ben doktor değilim
tabii.
Yok dediler.
Nefes alıyor.
E şey ne konuşuyor
dediler.
Ne ses duyuyor ne
hiçbir şey yok.
Doktor geldiler
efendim dediler şey yaptılar.
Etler işte iğne
yaptılar, şunu yaptılar, serum bağladılar, bilmem ne yaptılar ama dediler durum
öyle.
Dedim ya nasip o
zaman bana müsaade ben tekrar geleceğim dedim.
Gönlüme şey geldi.
Gideyim dedim.
Yani efendimiz bir
tek yani o ayağa kaldıracak bir şey düşünüyorum.
Nasıl olur bu manen
bir şey olması lazım.
Yani bu madden tamam
doktorlar yapacaksın işte tevessül et bir şey yap edecek.
Mesela bir ayeti
kerime var mesela eee ve emri azkelah.
ayettir bu.
Ve şirhü fil emri.
Meşveret et istişare
et.
Bil emri.
Emir umurlar,
detaylar demek.
Emir bizdeki
kullanıldığı gibi Arapçada o mana kullanılmaz.
Umur oradan gelir.
Yani her türlü detayı
meşveret et, istişare et.
Belli bir noktada
karara ulaş ve ondan sonra feiz azemte azmet.
Fetevkel alallah ve
Allah'a tevekkül et.
Böyle bir dizi var.
Hayatın özeti bir
cümledir bu esasında.
Yani her şeyde bu
başımıza karşımıza böyle bir şey çıkar.
Yani önce meşveret et.
Ondan sonra doktorlar
edildi.
Edili ediliyor da
tamam.
Ondan sonra ne
yaptınız?
Gerekeni yapılıyor.
E şimdi iş bir de bu
sefer yani işin dua tarafı manevi tarafına kaldı gözüküyor.
Onlar da dua yetmiyor
ama onların içinde ne kıymetli insanlar vardır elbet.
Ondan sonra ben dedim
biraz sonra Allah'ın izni geleceğim.
Kalktım Harem-i
Şerif'e gittim.
Harem-i Şerif'te bu
Şeyh Falih var.
O eski işte vefat
etti rahmetli Harem Şerif'in ziyaret eee şeyi görevlisi.
O bizi çok iyi tanır.
Dedemin de ihvanıdır.
Ona da gelir gider
arada bir.
Ondan sonra eee çok
yaşlı bir zat ama rahmetli oldu.
Yaz o senelerce o
götürdü o işi.
Yani biz de çok iyi
tanıdı dediğim gibi.
Eee gitmeye gelmeye
hep şey delil olurduk yani.
Ziyareti zamanı falan
filan.
Efendimizi işte o
ziyaretleri içeri almıştır zamanında.
Ondan sonra derim eee
şeyh şöyle şöyle bir durum var.
Tabii Arapça
konuşuyorum.
Çok kıymetli bir zat
var Türkiye'den.
Yok dedemin de
talebesi sayılır.
Çok mübarek bir zat.
Ondan sonra bir şeyh
efendi.
Yani büyük cemaat
toplumu müridanı var.
Bu yani bir gitti
gidecek vaziyet var.
hiç kıpırdamıyoran
vaziyette yatıyor.
Bu çok aşık bir insan.
Yani bunu otelde zapt
etmek mümkün değil.
Bu vaziyette hiç
kıpırdamadan yatı.
Böyle bir durum var.
Senden ricam dedim
efendimizin türbe-i saadetten şimdi bir örtü bana lütfedersen ondan sonra ben
onu elimden götürürüm.
Bir şeye koyalım.
Eee saralım.
Ondan sonra bir onun
bir başına koyak istiyorum ben.
O zaman dedim belli
olacak.
bunun hayata devam
edip etmeyeceği yani başka türlü şey kalmadı yani.
Anlattılar orada
doktorların gelip anlattığını, ettiğini, konuştuğunu, sorduğunu.
Yani hastanede
kalkmak daha evvelden istememiş.
Böyle bir şey olursa
hastaneye götürmeyin demiş.
O yüzden hastaneye de
götürmüyorlar.
E orada işte bir şey
yapılıyor yani.
Peki dedi.
Yalnız bu bir tek
sana verilir.
Kimseye de bunu
şimdilik belli etme yani.
Yok edin.
Nasıl ederim?
Sen bir şey on sonra
indik.
O şey indikte
demeyeyim de yanlış tabir.
Oraya gittik yani
oradan alt yani o eee şöyle diyeyim alt aşağı yukarı tabirini kullanmamak lazım.
Yukarı kullanılabilir
de aşağı kullanılmaz.
Yani siz ziyaret
ederken ayakta duruyorsunuz.
Ayakta dururken
gözünüzün baktığı yer nere?
Gözünüzün baktığı yer
de sandı-ı şerif.
Yani orası öyle.
Yani üste baktığınız
şey o boş sandıkay görüyorsunuz.
Ziyaret ederken
gidiyoruz ya şebeke Resulullah diyoruz.
sallallahu aleyhi ve
sellem.
Orada boş sandığı
görüyorsunuz.
Ondan sonra oradan
aldı örtünün bir tanesini koydu bir şeyin içine verdi.
Dedi, "Hadi
inşallah dua buyurun efendim dedim.
Yani vaziyet kritik.
Örtüyü üstündeki
sandıkanın üstündeki örtüyü aldı verdi.
Kartladık ettik.
Bir şeye koyduk.
Kimsenin bir şey bili
yok.
Bir poşet gibi bir
şey.
Biz öptük başımıza
koyduk.
Fırladık gittik.
Gittik otele mübarek
öyle yatıyor.
Ondan sonra oradaki
dedim ki bak şimdi e hiç ses etmeyin.
Şöyle kenarda durun.
Ondan sonra biz
besmele çekip bir de bu tip şeyleri yaparken abi çok önemli bir nokta var.
Sol elini kullanmadan
yapman lazım.
Sol el taharet elidir.
Sağ elle yapacaksın.
Sağ elle açacaksın.
Sağ elle kapatacaksın.
Sağ elle düreceksin.
Hep sağ el.
Sol el şöyle arkana
götüreceksin.
Sağ elle yapacaksın
bu işi yani.
Edeben.
Ondan sonra orada
açtık ettik sağ elle.
Ondan sonra mübareğin
şö üstüne başına şöyle kdum ben yüzüne hafif.
Ondan sonra bir
kısmını göğsüne indirdim.
Bu tam benim görev
bitti.
Ne olsa beğenirsin.
Seninki lak diye
kalktı mı abi yattığı yerden?
Bir anda kalktı yani.
Yatıyor işte.
Yatıyordu.
Yattığı yerden böyle
ayak uzun yatıyor işte.
Bir anda kalktı örtü
burada.
Ondan sonra böyle
baktı etti.
Hemen eline sarıldık.
Ettik sarıldık.
Ondan sonra efendim
dedim tamam bu iş bitti.
Rabbim şifa lütfetti
inşallah.
Ondan sonra dedim
efendimizin sür başladı ağlamaya.
Anladı zaten onun
farkında.
O örtülünce o iş
yattı.
Ondan sonra başladı
ağlamaya.
Ondan sonra o da
mübarek müddep tabii belli.
Hep sağ elin elliyor.
Sağ elini elliyor.
Sol el aşağıda.
Efendim müsaade
buyurursanız dedim bir resim alayım.
Bu dedim çok önemli
bir hatıra olacak.
Çok kişinin de
hidayetine sebep olur.
Bu şimdi bir resmen
bir mucize bu.
Yani tamam ilaç da
aldınız, şey yaptı yaptınız, sermolar yapıldı, hepsi tamam.
Ama şimdi birdenbire
böyle yani tamamen cansız gibi yatarken birdenbire kalkmanız nasıl bir şey?
Oğlum kaldırdılar
dedi.
Ondan sonra işte o
resmi öyle çektik ki rabbim lütfetti.
Kendine izin verdiği
için izinsiz çekmek istemedim.
Yani fakirin çektiği
belki çok özel resimlerden bir tanesidir.
Yani bir yana böyle
çekmek istiyorum.
Biri gelir, doktor
gelir, aşağıdan biri gelir.
Yaptığımız iş çünkü
çok farklı bir şey.
O örtünde bir an
toplanıp tekrar yerine götürmemiz lazım.
Ondan sonra tamam
dedi.
Ben hadi Harem
Şerif'e gidiyorum.
Ya yatalak bütün
serumlar bağlı orada şeyler bağlı.
Serun direkleri var
ya kolda onlarsa ona o şey o işi bilen biriymiş o hizmetleri herhalde ki
onların hepsi çıktı etti doğru abdest tazelendi doğru har şerife ihmal şey
enteresanı ben de aldık artık görevi çünkü çok önemli yerine koymamız lazım
gittik şefaliy dedim tamam geldi ayaklandı etti e dedi normal yani ona göre
garip gelmed normal o iş ded Ondan sonra tekrar yerine şey yaptık, niyaz ettik,
koyduk, ettik.
İhvan şimdi namazdan
çıkıp geliyorlar.
İşin enteresan ne
biliyor musun?
Efendi herhalde
kayboldu, semaya uçtu diyorlar ya.
Harem-i Şerif'e gitti.
Millet bilmiyor onu.
O eee yanındaki
şeyinden ondan sonra birisi gelmiş ona nöbetçi yazmış.
Efendi iyileşti biz
Harim Şerif'e gidiyoruz demiş.
O yandaki hem hasta
bakıcı gibi hem yani o işi bilen bir ihvan.
İşte efendi tamam
tekrar dünyaya geldi.
İyi vadetil bir şey
yok.
Türkiye'ye haberler
gitti.
Mahmut efendimiz de
böyle bir enteresan şeyimiz var.
İşte abi Allah dostu
olunca bu iş böyle oluyor.
Vaziyet şöyle işte.
Sonra kaç sene yaşadı
elhamdülillah.
Yani bu şey Fali
Efendi işte bir gün müsait zamanında çağırdı.
O çünkü gelen devlet
reislerini bilir.
Müsait zamanı bilir,
kalıbalığı bilir, tenha bilir.
O ona bize zaman
verirdi.
O şekilde girilirdi
oraya mesela.
Ondan sonra biz de
bize mimari olarak bir statik olarak bir şey yapılacak bir şey var mı?
Onun için girerdik.
Girdiğimiz yer bu
Fatıma validemizin kapısıdır derler.
Yani bu Eshab-ı
Sofya'nın azıcık önünde hafif ileri doğru kıbleye doğru yürüyorsunuz.
Orada ufak bir tahta
böyle şeyler olan bir kapı vardır.
Görmüşsünüzdür.
Kilitleri vardır.
Asman o kapıdan
giriliyor içeri.
Oradan giriliyor ama
aşağı iniliyor içeri.
Merdiven ileride yani
aşağı demek istemiyorum işte.
Yani kod farkı olarak
türbe-i Saadet'in olduğu yere, esas türbe-i Saadet orada yukarıda bizim
gördüğümüz yer.
Sanduka ve boş
türbe-i Saadet gözümüzden baktığımız yerde.
Öyle diyorum ben.
Aşağı kelimesini
kullanmak istemiyorum.
Yani neticede oraya
yaklaşmışlar.
Babam var, Hacı
Mehmet Öztürk amca vardı.
Musa üstadımız vardı.
Varmış yani.
Ben yoktum o
ziyarette.
Yaklaşıyorlar.
Bu sefer efendimiz
duruyor.
Mahmut Sam efendimiz
babama diyor ki arkadan Muzaffer Efendi Hazretleri geliyor.
Bekleyelim de beraber
girelim diyor.
On onun da normal bir
o programı yok.
Normal Harem Şerif'e
gelmiş giriyor yani.
O dönünce şaşırıyor.
Tabii tanıyor da
dedemi de babamı falan çok iyi tanırdı.
Babamdan çok iyi
ahbaplardı rahmetli Muzaffer Efendimiz çok babam sık sık gider görüşürdü yani.
O ondan sonra çok da
mutlu oluyor.
Efendimizden beraber
ziyaret ediyorlar yani.
Çok ilginç o iş yani.
Beraber ziyaret
ediyorlar.
Çıkıyorlar.
Sonra çıkarken babam
onu diyor işte Ömer kardeşim diyor görüyor musun mürşid-i kamil nasıl oluyor
yani önüne bakmazken dümdüz giderken arkadan Muzaffer Efendi geliyordu bu nasıl
işliyor yani yani bir insan sırtını görebilir mi işte orada Hacı Mühmet Pey
amca Musa üstadımız falan hepsi şahit bu da enteresan bir şey birlikte ziyaret
etmeleri.
Yani bu da acayip bir
anekdot.
Hicaz tren
istasyonunun restorasyonunda şöyle oldu.
Daha çok seneler
evvel rahmetli babam demişti ki Hic istasyonunun bir restoreşi sana verilirse
haberin olsun onun projeler dedi Haydarpaşa tren garının bodrumundadır.
100 sene düşünsem
aklıma gelmez.
Haydarpaşa trenarının
bodrumun ne alaka?
Yani o varsa o
Medine'de olur bir yerde olur.
Oranın vakıflarında
olur.
Hadi olmadı bizim
Ankara'daki Vakıflar Genel Müdürlüğünde falan olur.
Hani öyle dedi.
Öyle duruyor bende.
Şimdi onun tamiri
geldi mi bize?
O trenler böyle biri
ters dönmüş, biri dik duruyor, biri amuda kalkmış gibi duruyor.
Yani perişan o
trenlerin hali.
Gözler yani
yaşlanıyor onu gördüğün zaman.
Yani manzara çok
çirkin.
Onları dedim hepsini
tamir ettirmemiz lazım.
Elektrik ve mekanik
yönünden tamirler lazım.
O trenlerin hepsini
tamir ettirdik.
Yabancı ustalar
çalıştırdık.
Ondan sonra iş ondan
bitmedi.
İstasyon kair
yapıldığı için sönmemiş kireç getirtirdik Suriye'den.
O kireci söndürdük.
Çukur açtırdık.
Orada su doldurduk,
bastırdık, kapattık.
Yani horosan
dediğimiz harcın orijinalini yaptık.
Yoksa torbalarda
hazır olarak horosan harcı satılıyor.
Ben ona ikna olmadım.
Yani hala var.
Burada da var.
Türkiye'de de var.
Her yerde var.
Ben onu orijinalini o
olsun diye aynı ondan yapalım istedim.
Pek de kimseye haber
veremedik.
Orada işte uygun
bizim yanımıza çalışan kısmen işçilerden kısmen de dışarıdan getirerek o tren
istasyonunu çok güzel onardık.
E çok şükür o
trenleri düzgün ip gibi şeye dürdük.
Ondan sonra trenler
orada korken o da bir ağlamak geldi bize.
Bu vagonları tuttuk,
kucakladık, sevdik, elledik.
Niye?
Bunlar senelerce
hücraç taşıdı abi.
Yani şu anda böyle
darmadağın terk edilmiş gibi durması bana çok ağır geldi.
Halbuki bunlar bir
görev yapıyordu.
Bunlar o görevden
niye alındı?
Eskidi, çürüdü,
yaşlandı, eee, öldü diye mi?
Yani e biz bunları
yeniden gençleştirdik.
Hadi buyurun o zaman
taşsın.
Ama tabii o vaziyette
taşıyamaz.
onlara edilmesi şey
yapılması lazım.
Keşke yeniden bir
hızlı tren yapılsa da gönlümüz onu istiyor.
Oraya bir de trenler
de gidilebilse, hızlı tren yapılsa çabuk gidilebilir.
Yani illa uçağa
parası yetmeyen olan bir şey olan olur.
Trenin restoranı da
vardır.
Her türlü ihtiyacı
sağlayacak imkanları da vardır.
O tarz tren yapılır
ve o trenle gidilebilir.
Türkiye'de mesela
harika bir şey olur.
O trenden de en
azından parçalar konur o yeni trene ki yani onlar da gene o ev göreve devam
etsin.
Ne bileyim bagajlar
ona konur.
eski o eee şey
vagonlarına falan.
Bu şeyi de orada
pederin şeyi de çok enteresan.
O yani bayağı bir
keramet bir söz yani birer gün bir gün ileride lazım olursa dedi Haydarpaşa
trenin yanına gittim oradan o projeleri buldum.
Onların
mikrofilmlerini çektirdim.
Onların orijinalini
orada bıraktım.
Çünkü onun yeri
Taydapşa trenin Bodrum olması lazım.
Eee ve kobyesini alıp
o aslına uygun olarak biz o istasyonu ve camiyi tamir ettik.
Elhamdülillah.
Bu mesela eee Uhud
Mescidi var.
Daha evvel yıkılmış
ama şu anda var.
Hatta orada bir kaya
var.
Uhud harbinde yıkılıp
yuvarlanıp geliyor.
Efendimize bir hizmet
bana da nasip olur mu der gibi efendimizin reisi saadetlerine doğru yaklaşıyor
ve yüzünün şeklini alıp oyuluyor.
Mübarek Cemal
Kemal'in yani o kayının oraya beton attılar ki millet gelip elleyip ziyaret
etmesin diye.
Yani orada
efendimizin yüzünün şeklinin dış görüntüsü var.
kaya oyulmuş doamış
ona.
Dokana kadar geliyor.
Bana da bir hizmet
var mı diye aşka gelmiş düşüyor.
Onları efendim Safer
Efendimize gösterge ettik.
Biz ziyaret ettik ama
o zaman o zaman onlar kapanmamıştı.
Ondan sonra orada
eski Uhud harbi yapıldığı zaman Uhud mescidi var.
Şu andaki yeni
yapılan değil.
Ondan sonraki iş onun
orada sahabe-i kiram efendilerimiz sıkışmışlar.
Bir yere sığmıyorlar
etmiyorlar.
Mücadele suresinin 11.
ayeti nazil oluyor.
Yani sıkışıklık
anında onu okunursa bir iznillahi teala hep fayda gelir.
Böyle bir eve 3 kişi
çağırdın tuttu 30 kişi geldi.
Yemek yetmez.
En azından birkaç
lokma alır bir şey olur.
Her neyse yani 3 ile
30'la çok biraz rakam açtım ben ama eee diyelim ki 3 kişi yerine 8 kişi geldi
ama o yemek o 8 kişiye yetiyor artıyor bile yani bunu ben denedim yani bu tip
şeyi.
Mücadele suresi 11. ayet bir yerde notumuzda bulunsun.
Son derece önemli.
Bütün ayetin tamamı
değil.
Onun olduğu yeri
zaten tercümesini veya tefsirini okuyan görecektir.
Ey benim devletli Sultânım Muhammed Mustafâ
Tâ ezel Mahbûb-i Cânânım Muhammed Mustafâ
Nura garkettin semâvât-ü zemini serteser,
Tal'atınla şems-i tâbânım Muhammed Mustafâ
Dâimâ bülbül gibi feryâd-ı efgân eylerim
Aşıkım gül rûyine cânım Muhammed Mustafâ
Hubb-i zât akdesinle yâratıldı dü cihan
Ateş-i aşkınla suzanım Muhammed Mustafâ
Bâb-ı lütfundan beni tard etme ey Kenzü'l-kerem
Havf-i Yezdân ile lerzânım Muhammed Mustafa
Dest-i girim ol, şefaat eyle Allah aşkına
Bikesim mağrûk-i isyanım Muhammed Mustafâ
Bendenizdir Mücteba, mahşerde rahmet hâline
El-meded ey Şâh-ı zişanım Muhammed Mustafâ
Yani meded ya ilahel
alemin meded ya rabbel alemin şefaatiye Ya Resulallah.
Aman lafzı senin ismi
şerifinden müsemmadır.
çünşin zikri amandır
ya Resulallah.
Ey benim devletli
sultanım Muhammed Mustafa.
Ta ezel mahbubi
cananım Muhammed Mustafa nura gark ettin semvatü zeminü sertese.
Talatınla şems
tabanım Muhammed Mustafa hubbi zatı akdesinle yaab Atıldı cihan.
Ateşi aşkınla suzanı
Muhammed Mustafa babı lütfundan beni tard etme ey kenzülem Havfianelerzane
Muhammed Mustafa desti girim ol şefaat eyle Allah aşkına.
Bir kesim marruki
siyem Muhammed Mustafa ben denizidir mücteba mahşerde rahmet haline.
Ben denizidir mücteba
mahşerde rahmet haline elmede şahızşah Muhammed Mustafa Allahümme salli ve
sellim ve berik aleyh ve alâ Ali.
Müşteba Ramazanoğlu
da Mahmut Sami Ramazanoğlu dedeciğimin efendimizin babasıdır.
Mübarek böyle çok
kıymetli bir zattır.
>> Bu bir zat
varmış.
Kürt bu abimiz.
Adı Hasanmış.
Arkadaşları Haso
derlermiş yani kısa kestirme olarak.
Doğdu dua da bildiği
yok.
Etmiyor şey ama bir
kürüste sipariş gelmiş.
Şunu da unutma.
Buna da dua et.
Bu evlenecek.
bu işi alacak, bu iş
yapacak, bunun çocuğu olacak.
Peş peşe tabii
sipariş çok veriliyor.
Kendi istedikleri
ayrı.
Bir de siparişler var.
Kabe'yi ilk görünce
demişler, edilen dua makbul.
Aman o ilk gördüğün
zaman sakın bu duaları unutma.
Ondan sonra o da peki
demiş.
Tabii yüklenmiş bir
sürü şey.
Zaman zaman içinden
tekrar ediyor ama tabii unutuyor, tekrar ediyor.
Bazı şeyler de güya
not almış.
Zihinde de not almış
ama eee işte görünceki o heyecan nasıl olacak onu bildiği yok.
Neticeye temen
elhamdülillah Kabe'ye vasıl olmuşlar.
Kabe'ye vasıl olunca
adını unutacak hale gelmiş.
Ne verilen siparişler
hatırında ne kendi için isteyecekleri hatırında.
Şaşırmış kalmış ama o
ilk görünce gözünü ayırmadan dua et dediler.
Onu biliyor.
Onu iyi biliyor.
Bu sefer Kabe'yi
görüyor.
Elini açmış.
Ya Rabbi demiş.
Haso diyorlar ya
kendine.
Haso ne istiyor sen
bilin.
Haso'ya ne lazım sen
bilin demiş duada.
Yani Haso ne istiyor?
İstedikleri o
milletin verdiği siparişler ve kendi istedikleri var.
Bu bir.
Bu geçmiş zamanla
alakalı.
Bir de Haso'ya ne
lazım sen bilin.
Bu da gelecek zamanla
alakalı.
Hasoya ne lazım
Allah'ımız bilir.
Her ikisinde de
geçmişte, gelecekte de Rabbime teslim olduğu için Rabbim dualarını kabul etmiş.
Dolayısıyla bir dua
etmekte zaman böyle önemli bir yere girip mübarek bir yere gidip de dua
aklımıza gelmez etmezse bu Hason'un duasını unutmayalım.
Ya Rabbi Haso ne
istiyor sen bilin.
Hasoya ne lazım sen
bilini.
kendi nefsimiz için
dua edelim inşallah.
Rabbim kabul buyura
inşallah.
Sıhhatlen, afiyetle,
selametle, saadetle yine Rabbim kavuşturur, görüştür inşallah.
Ah.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Yorumlar
Yorum Gönder