Manipülatif Liderlerin Yükselişi ve Trajik Çöküşü
Tarih boyunca kitleleri manipüle ederek iktidara
gelen, kendilerini kurtarıcı veya ilahi bir lider olarak sunan figürlerin
hikayeleri, genellikle
büyük bir yükselişle başlasa da, kaçınılmaz olarak trajik ve acı sonlarla
noktalanmıştır. Bu liderler, insan psikolojisinin zaaflarını, inanç
arayışını ve aidiyet ihtiyacını sömürerek mutlak güç elde ederler; ancak
kurdukları bu yapay gerçeklik, dış dünyanın somut gerçekleriyle veya liderin
kendi megalomanisiyle çatıştığında büyük bir yıkıma uğrar. Bu süreç,
"Karanlık Üçlü / Dark Triad" olarak adlandırılan narsisizm,
makyavelizm ve psikopati özelliklerinin bir yansımasıdır.
Mutlak Gücün İnşası ve Çöküşü
Manipülatif liderlerin iktidarlarını kurarken
kullandıkları temel yöntem, takipçilerinin gerçeklik algısını bozarak onları
izole etmektir. "D-Faktörü
/ Dark Factor" olarak tanımlanan kişilik yapısı, bu bireylerin
kendi çıkarlarını maksimize etmek için başkalarına zarar vermekten
çekinmemelerine ve bunu rasyonalize etmelerine neden olur. Ancak bu bencil
dürtü, sürdürülebilir bir toplum veya topluluk yapısı oluşturamaz; çünkü temeli
yalan ve sömürüye dayanır.
1. Jim Jones ve Halkın Tapınağı (Peoples Temple): Jim Jones,
takipçilerini sosyal adalet ve eşitlik vaatleriyle cezbetmiş, ancak zamanla
onları Guyana'daki Jonestown yerleşkesinde izole etmiştir. Jones, takipçileri
üzerinde mutlak kontrol sağlamak için beslenmeyi bir silah olarak kullanmış,
diyetlerini kısıtlayarak fiziksel ve zihinsel dirençlerini kırmıştır,.
- Acı Son: Jones'un
paranoyası ve narsisizmi, dış dünyadan gelen denetim tehdidiyle (Kongre
Üyesi Leo Ryan'ın ziyareti) birleşince "devrimci intihar" adını
verdiği korkunç bir sona yol açmıştır. 900'den fazla insan, siyanürlü
içeceklerle ölüme sürüklenmiştir. Liderin "koruyucu baba" rolü,
en sonunda takipçilerinin celladına dönüşmüştür.
2. David Koresh ve Branch Davidians: Kendini bir
"savaşçı-peygamber" olarak sunan David Koresh, takipçilerini
silahlanmaya ve yaklaşan bir kıyamet savaşına hazırlamıştır. Koresh, grubun
silah deposunun anahtarını elinde tutarak ve mühimmat stoklayarak hem fiziksel
hem de psikolojik bir hakimiyet kurmuştur.
- Acı Son: Waco,
Teksas'taki yerleşkeleri federal ajanlar tarafından kuşatıldığında, Koresh
teslim olmak yerine çatışmayı seçmiştir. 51 gün süren kuşatma, yerleşkenin alevler içinde
kalması ve Koresh dahil olmak üzere tarikat üyelerinin feci ölümüyle
sonuçlanmıştır. Koresh'in kehanetleri, takipçilerini kurtuluşa değil,
yanarak ölüme götürmüştür.
3. Marshall Applewhite ve Heaven's Gate (Cennetin
Kapısı): Applewhite, takipçilerini insan bedenlerini ("kaplar /
containers") terk ederek dünya dışı bir uzay gemisine ve "bir üst
seviyeye" (Next Level) geçeceklerine inandırmıştır. Bu grup, dili manipüle
ederek ("ev" yerine "araç/craft", "yemekhane"
yerine "beslenme laboratuvarı/nutri-lab") üyelerin gerçeklikle bağını
koparmıştır.
- Acı Son:
Applewhite ve 38 takipçisi, Hale-Bopp kuyruklu yıldızının arkasında
saklandığına inandıkları uzay gemisine ulaşmak için toplu intihar
etmiştir. Liderin sanrıları, parlak bir gelecek vaadiyle örtülmüş olsa da,
sonuç mutlak bir yok oluş olmuştur.
4. Shoko Asahara ve Aum Shinrikyo: Asahara,
kendini hem Hinduizm hem de Budizm öğretilerini birleştiren bir guru olarak
sunmuş, ancak arka planda kimyagerlerini ve mühendislerini biyolojik ve
kimyasal silahlar (sarin gazı, şarbon) üretmeye yönlendirmiştir.
- Acı Son: Tokyo
metrosuna yapılan sarin gazı saldırısı, grubun terör yüzünü ortaya
çıkarmıştır. Asahara yakalanmış, yargılanmış ve sonunda idam edilmiştir.
Onun "aydınlanma" vaadi, masum insanların ölümü ve kendi
takipçilerinin hapishane veya idamla sonlanan kaderiyle noktalanmıştır.
Politik Manipülasyon ve Toplumsal Yıkım
Bu dinamik sadece tarikatlarla sınırlı değildir;
siyasi liderler de kitleleri benzer tekniklerle felakete sürükleyebilirler.
- Joseph Goebbels ve Nazi Almanyası: Nazi Propaganda Bakanı
Goebbels, 1943'teki ünlü Sportpalast konuşmasında, halka retorik
sorular sorarak ("Topyekûn savaş istiyor musunuz?") onları kendi
felaketlerine rıza göstermeye manipüle etmiştir. Bu konuşma, kaybedilmekte
olan bir savaşı sürdürmek için halkın onayını alma tiyatrosuydu,. Sonuç,
milyonlarca insanın ölümü, bir ülkenin yıkımı ve lider kadrosunun
intiharıyla gelen mutlak çöküştü.
- Charles Manson: Kendini
hem İsa hem de Şeytan olarak gören Manson, "Helter Skelter"
adını verdiği bir ırk savaşı paranoyasıyla takipçilerini cinayetlere
yönlendirmiştir,. Manson'ın sonu, "İmparator" veya
"Firavun" olduğunu iddia etmesine rağmen, hayatının geri
kalanını demir parmaklıklar ardında geçirmek ve orada ölmek olmuştur,.
Acı Sonların Psikolojik ve Sosyolojik Yorumu
Bu liderlerin sonlarının bu denli acı ve yıkıcı
olmasının temelinde birkaç psikolojik mekanizma yatar:
- Narsistik Çöküş:
Liderler, kendi yarattıkları "üstün insan" veya "seçilmiş
kişi" imajına o kadar bağımlı hale gelirler ki, gerçeklik bu imajı
tehdit ettiğinde (hukuki takibat, dış müdahale veya başarısızlık), bunu
kabul etmektense kendilerini ve takipçilerini yok etmeyi tercih ederler.
Yenilgiyi kabul etmek, onların kırılgan egoları için ölümden daha ağırdır.
- Gerçeklikten Kopuş: Sürekli
yalan, manipülasyon ve kendi propagandasına inanma hali, liderin rasyonel
karar verme yetisini yok eder. Etraflarını "evet efendimci" bir
kitleyle çevreledikleri için, hatalarını düzeltecek bir geri bildirim
mekanizması kalmaz. Bu durum, duvara son sürat çarpmayı kaçınılmaz kılar.
- İzole Edilmiş Takipçilerin Çaresizliği:
Takipçiler, lider tarafından sistematik olarak yalnızlaştırıldıkları,
ailelerinden koparıldıkları ve tüm varlıklarını bu davaya adadıkları için,
liderin düşüşü onlar için de dünyanın sonu anlamına gelir. "Batan
maliyet yanılgısı" (sunk cost fallacy) ve "Stockholm
Sendromu" benzeri bağlar nedeniyle, liderle birlikte uçuruma
sürüklenirler.
Sonuç olarak, manipülasyonla kurulan iktidarlar,
doğaları gereği sürdürülemezdir. Yalan üzerine inşa edilen her yapı, gerçekle
karşılaştığında çökmeye mahkumdur. Bu liderlerin acı sonları, kontrolsüz gücün,
denetlenmeyen narsisizmin ve körü körüne itaatin insanlık için ne kadar
tehlikeli olduğunun tarihsel birer kanıtıdır.
"Mega-Manipülasyon"
Elimizdeki kaynaklar, bilhassa Ullrich Mies'in
derlediği çalışmalar ışığında, küresel manipülasyonun rastgele bir olgu
olmadığını, aksine belirli bir "Grand Strategy / Büyük Strateji"
dahilinde yürütülen sistemik bir savaş olduğunu ortaya koymaktadır. Bu savaşın,
"Mega-Manipülasyon" olarak adlandırılan yöntemlerle, ulusların
egemenliğini, ekonomilerini ve halkların bilişsel süreçlerini hedef aldığı
görülmektedir. Kaynaklara göre, bu manipülasyon şiddetinden en çok zarar
görecek ülkeler ve gruplar şu şekilde sınıflandırılabilir:
1. Hedef Tahtasındaki "Stratejik
Rakipler": Rusya ve Çin
Batı merkezli
"Transatlantik Güç Elitleri" ve NATO mekanizması için, manipülasyonun
birincil hedefi, küresel hegemonyayı tehdit eden rakip güçlerdir. Kaynaklar,
Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD ve müttefiklerinin, Rusya ve Çin'i
"Batı'nın yeni düşmanları" olarak kurguladığını belirtmektedir,.
- Rusya: Kaynaklarda belirtildiği
üzere, Batı medyası ve istihbarat örgütleri (örneğin İngiliz
"Integrity Initiative" / Dürüstlük Girişimi), Rusya'yı sürekli
olarak "kötülük imparatorluğu" ve Vladimir Putin'i bir diktatör
olarak şeytanlaştıran bir propaganda savaşı yürütmektedir,,. Bu
manipülasyonun amacı, Rusya'yı diplomatik ve ekonomik olarak izole etmek,
kuşatmak ve nihayetinde zayıflatarak kaynaklarına erişim sağlamaktır. Bu
süreçte Rusya, yaptırımlar ve hibrit savaş teknikleriyle doğrudan zarar
gören ülkelerin başında gelmektedir.
- Çin: ABD'nin
"Pivot to Asia / Asya'ya Dönüş" stratejisi ve "Committee on
the Present Danger: China / Mevcut Tehlike Komitesi: Çin" gibi
oluşumlar, Çin'i varoluşsal bir tehdit olarak konumlandırmaktadır.
Kaynaklar, Çin'in yükselişini engellemek ve "Kuşak ve Yol"
girişimi gibi projelerini sabote etmek amacıyla yoğun bir algı yönetimi ve
çevreleme politikası uygulandığını vurgulamaktadır.
2. "Rejim Değişikliği" Hedefindeki
Ülkeler: Orta Doğu ve Küresel Güney
Manipülasyonun en yıkıcı ve fiziksel şiddete
dönüştüğü coğrafya, kaynaklarda "Transnational Capitalist Class /
Ulusötesi Kapitalist Sınıf" (TCC) olarak tanımlanan yapının kaynaklarına
göz diktiği veya jeopolitik olarak boyun eğdirmek istediği ülkelerdir.
- Suriye, Libya, Irak, İran ve Venezuela: Bu ülkeler, Batı medyasında
sistematik olarak "haydut devletler" olarak etiketlenmekte ve
liderleri "yeni Hitler" olarak sunularak
şeytanlaştırılmaktadır,. Kaynaklar, bu ülkelerin manipülasyon
sonucunda devlet yapılarının çökertildiğini (Libya, Irak), iç savaşlara
sürüklendiğini (Suriye) veya ağır ekonomik yaptırımlarla halklarının
cezalandırıldığını (İran, Venezuela) belirtmektedir,. Bu ülkeler,
manipülasyonun sadece zihinsel değil, fiziksel yıkım, ölüm ve mültecileşme
olarak en ağır bedelini ödeyenlerdir.
3. "Koçbaşı" Olarak Kullanılan Ülkeler:
Ukrayna ve Polonya
Manipülasyonun bir diğer zarar biçimi, bazı
ülkelerin "büyük güçler" tarafından jeopolitik satranç tahtasında
birer piyon veya "koçbaşı" olarak kullanılmasıdır.
- Ukrayna:
Kaynaklar, Ukrayna'daki "renkli devrimlerin" ve rejim
değişikliklerinin, ABD ve AB tarafından finanse edilen STK'lar ve
propaganda mekanizmalarıyla kışkırtıldığını ifade etmektedir,. Ülke,
Batı'nın Rusya'yı çevreleme stratejisinde bir araç haline getirilmiş, bu
süreçte iç savaşa sürüklenmiş ve ekonomik olarak yıkıma uğramıştır.
- Polonya: Benzer
şekilde Polonya, ABD'nin Avrupa'daki askeri varlığını artırmak ve Rusya
ile Avrupa (özellikle Almanya) arasına bir "cordon sanitaire / sağlık
kordonu" çekmek için kullanılmaktadır,. Bu durum, Polonya'yı olası
bir sıcak çatışmanın ön cephesi haline getirerek büyük bir risk altına
sokmaktadır.
4. "İçerdeki Kurbanlar": Batı
Demokrasileri (ABD ve Almanya)
Paradoksal olarak, manipülasyonu üreten
merkezlerin kendi halkları da bu şiddetten büyük zarar görmektedir. Önceki
yazılarımızda bahsettiğimiz "Fassadendemokratie / Vitrin Demokrasisi"
kavramı burada devreye girmektedir.
- ABD:
Kaynaklar, Amerikan halkının "Hristiyan Faşizmi" ve neoliberal
politikalarla manipüle edilerek yoksullaştırıldığını, sosyal haklarının
elinden alındığını ve sürekli bir korku ikliminde (terör, virüs vb.)
yaşatıldığını belirtmektedir,. Halk, kendi çıkarlarına aykırı savaşlara ve
politikalara rıza göstermeye zorlanmaktadır.
- Almanya: Alman toplumu, kaynaklara
göre, Rusya ile tarihsel ve ekonomik bağlarına rağmen, transatlantik
çıkarlar uğruna Rusya karşıtı bir tutuma zorlanmakta ve militarize
edilmektedir,. "Mietmaul / Kiralık Kalem" olarak
nitelendirilen medya ve PR ajansları, Alman halkını savaşlara ve sosyal
kesintilere (Hartz IV gibi) hazırlamak için yoğun bir "beyin
yıkama" operasyonu yürütmektedir. Bu durum, Alman halkının refah kaybına
ve demokratik haklarının aşınmasına yol açmaktadır.
"Suriye ve Beyaz Miğferler Hikayesi" ve
Çıkarılacak Dersler
Manipülasyonun bir ülkeye nasıl zarar verdiğini
anlamak için kaynaklarda detaylandırılan "Beyaz Miğferler" (White
Helmets) ve Duma olayı çarpıcı bir örnektir.
Hikaye: Batı medyası
ve hükümetleri tarafından "tarafsız bir yardım kuruluşu" olarak
pazarlanan ve Oscar ödülü bile alan Beyaz Miğferler, aslında İngiliz eski bir
istihbarat subayı tarafından kurulan ve Batılı devletlerce finanse edilen bir
propaganda örgütüdür. 2018
yılında Suriye'nin Duma kentinde gerçekleştiği iddia edilen kimyasal silah
saldırısında, Beyaz Miğferler'in çektiği videolar (hastanede birbirinin üzerine
yığılmış, ıslatılan insanlar) tüm dünyaya servis edilmiştir. Ancak daha sonra
yapılan incelemeler ve tanık ifadeleri, bu görüntülerin bir mizansen olduğunu,
kurbanların aslında tozdan etkilendiğini ve kimyasal bir saldırı olmadığını
ortaya koymuştur,.
Ana Fikir ve Ders: Bu
manipülasyonun amacı, Suriye hükümetini suçlayarak Batılı güçlerin askeri
müdahalesini (bombalamaları) meşrulaştırmaktı. Buradaki ders, "insani
yardım" maskesi altında yürütülen operasyonların, aslında savaş suçlarını
örtbas etmek veya yeni savaşlar başlatmak için kurgulanmış tiyatrolar
olabileceğidir.
Günümüze Bakan Yüzü: Bugün bir
ülkede "insani kriz" veya "kimyasal saldırı" manşetleri
atıldığında, bunun arkasında o ülkeye yapılacak bir askeri müdahaleyi veya
ekonomik yaptırımı meşrulaştırma amacı güden bir "algı operasyonu"
olup olmadığı sorgulanmalıdır. Manipülasyon, hedef ülkenin egemenliğini yok
eden bir silahtır.
Sonuç olarak, manipülasyon şiddetinden en çok,
kaynaklarına el konulmak istenen Küresel Güney ülkeleri, jeopolitik
kuşatma altındaki Avrasya güçleri (Rusya, Çin) ve kendi elitleri
tarafından zihinsel ve ekonomik olarak sömürülen Batı halkları zarar
görmektedir.
"Büyük Strateji" / Grand Strategy
Elimizdeki kaynaklar, özellikle Ullrich Mies ve
yazarlar grubunun "Mega-Manipulation" adlı eserinde detaylandırılan
jeopolitik analizler ışığında, Türkiye'nin küresel güç odakları tarafından
kurgulanan "Büyük Strateji" / Grand
Strategy içerisindeki konumunu ve üzerinde oynanan oyunları, özellikle
Orta Doğu eksenli çatışmalar ve medya manipülasyonları üzerinden okumak
mümkündür. Kaynaklara göre bu oyunlar, askeri müdahaleler, vekalet savaşları ve
algı yönetimi operasyonları şeklinde tezahür etmektedir.
1. Suriye Senaryosu ve "Vekalet Savaşı"
/ Proxy War
Batılı güç merkezlerinin, hedefledikleri ülkeleri
(örneğin Suriye) istikrarsızlaştırmak ve rejim değişikliği yapmak için
uyguladıkları senaryolarda Türkiye'nin jeopolitik konumu kritik bir rol
oynamaktadır. Kaynaklar, Suriye savaşının bir "film senaryosu" gibi
kurgulandığını ve bu süreçte Türkiye'nin, Suudi Arabistan ve Katar ile
birlikte, Batı'nın çıkarları doğrultusunda "müttefik" olarak sahneye
sürüldüğünü belirtmektedir [Mies, 2020, 2286].
- Sınırların Araçsallaştırılması:
Kaynaklarda, Kuzey Afrika'dan (Tunus, Fas, Libya) gelen binlerce
cihatçının, Suriye'ye
geçişinde Türkiye'nin bir "terör döner kapısı" / terror hub
veya geçiş güzergahı olarak kullanıldığına işaret edilmektedir.
Batılı politikacıların ve medyanın, uzun süre boyunca bu trafiği görmezden
geldiği, ancak konjonktür değiştiğinde (örneğin 2020'de Suriyeli
savaşçıların Libya'ya taşınması sürecinde) bu durumun eleştirel bir dille
gündeme getirildiği vurgulanmaktadır [Mies, 2020, 2548].
- "Özgür Suriye Ordusu" Kurgusu: Al-Jazeera gibi medya
organları aracılığıyla yaratılan "Özgür Suriye Ordusu" (ÖSO)
anlatısında Türkiye'nin lojistik ve medya üssü olarak kullanıldığı
görülmektedir. Kaynaklar, Albay Riad al-Asaad'ın Türkiye sınırına
yakın bölgelerde veya Türkiye ile irtibatlı olarak bu ordunun kuruluşunu
ilan ettiğini, ancak bu yapının büyük ölçüde bir "medya ordusu"
olduğunu, sahada ise cihatçı grupların (Al-Kaide iltisaklı yapılar gibi)
aktif olduğunu öne sürmektedir [Mies, 2020, 2544-2547].
2. Rusya ile Gerilim Stratejisi ve NATO
Türkiye, NATO'nun doğu kanadındaki stratejik
konumu nedeniyle, Batı'nın Rusya'yı çevreleme ve provoke etme stratejilerinde
bir "koçbaşı" veya "tetikleyici" olarak konumlandırılmaya
çalışılmıştır.
- Rus Jetinin Düşürülmesi Olayı: Kaynaklar, 24 Kasım 2015
tarihinde Türkiye-Suriye sınırında bir Rus savaş uçağının düşürülmesi
olayına dikkat çekmektedir. Bu olayda Türkiye ve Rusya derhal radar
görüntülerini sunarak durumu netleştirmeye çalışmışlardır. Ancak Batı
medyasının ve propaganda aygıtlarının, bu tür olayları Rusya ile NATO
arasında bir çatışma çıkarma potansiyeli taşıyan bir fırsat olarak değerlendirdiği
veya bu gerilimi tırmandırmak için zemin hazırladığı ima edilmektedir.
Batı medyasının, Suriye'deki diğer şüpheli hava saldırılarında (örneğin
pazar yeri bombalamaları) kanıt sunamazken, bu olayda teknik verilerin
hızla ortaya dökülmesi, krizin yönetimi ve manipülasyonu açısından
manidardır [Mies, 2020, 2411].
3. Medya Manipülasyonu ve "Algı
Yönetimi" / Perception Management
Türkiye üzerindeki oyunların en belirgin ayağı,
uluslararası medya ve istihbarat örgütleri tarafından yürütülen algı
operasyonlarıdır. Kaynaklarda, "Al-Jazeera ve Suriye Savaşı" örneği
üzerinden, medyanın nasıl bir silah olarak kullanıldığı detaylandırılmaktadır.
"Bir Medya Ordusu Yaratma Hikayesi ve
Dersi": Eski bir Al-Jazeera çalışanı olan Aktham
Suliman'ın aktardığına göre, kanal, Suriye'de aslında var olmayan veya dağınık
halde bulunan grupları, "Özgür Suriye Ordusu" adı altında düzenli bir
ordu gibi pazarlamıştır.
- Hikaye: Türkiye sınırına yakın bir
noktada, derme çatma bir ortamda çekilen videolar, küresel haber ağlarına
"son dakika" ve "askeri gelişme" olarak servis
edilmiştir. Gerçekte sahada cihatçı gruplar varken, medya üzerinden
Batı kamuoyuna "ılımlı muhalifler" ve "özgürlük
savaşçıları" imajı satılmıştır. Bu süreçte Türkiye, bu medya
kurgusunun sahnelendiği coğrafi arka plan olarak kullanılmıştır [Mies,
2020, 2541-2545].
- Ana Fikir ve Ders: Medya, sadece olayları
aktarmaz; olayları yaratır ve şekillendirir. Bir ülkede
(örneğin Suriye'de) bir iç savaş veya isyan görüntüsü vermek için, aslında
var olmayan askeri yapılar medya aracılığıyla "var edilebilir".
Türkiye gibi sınır ülkeleri, bu kurgusal gerçekliğin lojistik merkezi
haline getirilerek çatışmanın içine çekilebilir.
- Günümüze Bakan Yüzü: Bugün
izlediğimiz haberlerde "Suriye Milli Ordusu" veya benzeri
grupların Libya gibi denizaşırı bölgelere transferi konuşulduğunda, bunun
köklerinin 2011'de atılan bu medya manipülasyonlarına dayandığı
görülmektedir. İsimler değişse de (ÖSO'dan SMO'ya), kullanılan yöntem
(vekalet savaşı ve medya propagandası) aynı kalmaktadır [Mies, 2020,
2540].
4. Neoliberalizm ve
"Fassadendemokratie" / Vitrin Demokrasisi
Türkiye de dahil olmak üzere Batı sistemine
entegre olmuş ülkeler, kaynaklarda "Transnasyonel Kapitalist Sınıf"
(TCC) olarak adlandırılan küresel elitlerin çıkarlarına hizmet eden birer
"Pazar" ve "Kaynak" olarak görülmektedir.
- Ekonomik ve Sosyal Manipülasyon:
Kaynaklar genel çerçevede, ulus devletlerin egemenliklerinin
zayıflatıldığını, demokrasinin bir "vitrin" / facade
haline getirildiğini ve gerçek kararların kapalı kapılar ardında, NATO,
IMF ve küresel finans devleri (BlackRock vb.) tarafından alındığını
belirtmektedir. Türkiye üzerindeki oyunların bir boyutu da, ülkenin bu
neoliberal sisteme tam entegrasyonunu sağlamak ve olası bir eksen
kaymasını (örneğin Rusya veya Çin ile yakınlaşmayı) engellemektir [Mies,
2020, 2036-2048].
- Krizlerin Fırsata Çevrilmesi (Şok Doktrini): Ekonomik
krizler veya pandemiler (Corona örneğinde olduğu gibi), Türkiye gibi
ülkelerde de halkı korku ve itaat kültürüne alıştırmak, özelleştirmeleri
hızlandırmak ve gözetim toplumunu inşa etmek için birer
"kaldıraç" olarak kullanılmaktadır [Mies, 2020, 2007].
Sonuç olarak,
eldeki kaynaklar ışığında Türkiye; Batı'nın Ortadoğu ve Rusya'ya yönelik
askeri stratejilerinin bir sıçrama tahtası, medya aracılığıyla üretilen
kurgusal savaşların lojistik merkezi ve küresel neoliberal sistemin
disiplin altında tutulması gereken bir parçası olarak
konumlandırılmaktadır. "Oyun", Türkiye'nin kendi ulusal çıkarlarından
ziyade, bu küresel hegemonik yapının (ABD/NATO/AB) ihtiyaçlarına göre hareket
etmesini sağlamak üzerine kuruludur.
Kaynaklar: [Mies, 2020] Mies, U. (2020). Mega-Manipulation:
Ideologische Konditionierung in der Fassadendemokratie. Westend.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Yorumlar
Yorum Gönder