Print Friendly and PDF

Yayınlar


Manipülatif Liderlerin Yükselişi ve Trajik Çöküşü

Bunlarada Bakarsınız

 

Tarih boyunca kitleleri manipüle ederek iktidara gelen, kendilerini kurtarıcı veya ilahi bir lider olarak sunan figürlerin hikayeleri, genellikle büyük bir yükselişle başlasa da, kaçınılmaz olarak trajik ve acı sonlarla noktalanmıştır. Bu liderler, insan psikolojisinin zaaflarını, inanç arayışını ve aidiyet ihtiyacını sömürerek mutlak güç elde ederler; ancak kurdukları bu yapay gerçeklik, dış dünyanın somut gerçekleriyle veya liderin kendi megalomanisiyle çatıştığında büyük bir yıkıma uğrar. Bu süreç, "Karanlık Üçlü / Dark Triad" olarak adlandırılan narsisizm, makyavelizm ve psikopati özelliklerinin bir yansımasıdır.

Mutlak Gücün İnşası ve Çöküşü

Manipülatif liderlerin iktidarlarını kurarken kullandıkları temel yöntem, takipçilerinin gerçeklik algısını bozarak onları izole etmektir. "D-Faktörü / Dark Factor" olarak tanımlanan kişilik yapısı, bu bireylerin kendi çıkarlarını maksimize etmek için başkalarına zarar vermekten çekinmemelerine ve bunu rasyonalize etmelerine neden olur. Ancak bu bencil dürtü, sürdürülebilir bir toplum veya topluluk yapısı oluşturamaz; çünkü temeli yalan ve sömürüye dayanır.

1. Jim Jones ve Halkın Tapınağı (Peoples Temple): Jim Jones, takipçilerini sosyal adalet ve eşitlik vaatleriyle cezbetmiş, ancak zamanla onları Guyana'daki Jonestown yerleşkesinde izole etmiştir. Jones, takipçileri üzerinde mutlak kontrol sağlamak için beslenmeyi bir silah olarak kullanmış, diyetlerini kısıtlayarak fiziksel ve zihinsel dirençlerini kırmıştır,.

  • Acı Son: Jones'un paranoyası ve narsisizmi, dış dünyadan gelen denetim tehdidiyle (Kongre Üyesi Leo Ryan'ın ziyareti) birleşince "devrimci intihar" adını verdiği korkunç bir sona yol açmıştır. 900'den fazla insan, siyanürlü içeceklerle ölüme sürüklenmiştir. Liderin "koruyucu baba" rolü, en sonunda takipçilerinin celladına dönüşmüştür.

2. David Koresh ve Branch Davidians: Kendini bir "savaşçı-peygamber" olarak sunan David Koresh, takipçilerini silahlanmaya ve yaklaşan bir kıyamet savaşına hazırlamıştır. Koresh, grubun silah deposunun anahtarını elinde tutarak ve mühimmat stoklayarak hem fiziksel hem de psikolojik bir hakimiyet kurmuştur.

  • Acı Son: Waco, Teksas'taki yerleşkeleri federal ajanlar tarafından kuşatıldığında, Koresh teslim olmak yerine çatışmayı seçmiştir. 51 gün süren kuşatma, yerleşkenin alevler içinde kalması ve Koresh dahil olmak üzere tarikat üyelerinin feci ölümüyle sonuçlanmıştır. Koresh'in kehanetleri, takipçilerini kurtuluşa değil, yanarak ölüme götürmüştür.

3. Marshall Applewhite ve Heaven's Gate (Cennetin Kapısı): Applewhite, takipçilerini insan bedenlerini ("kaplar / containers") terk ederek dünya dışı bir uzay gemisine ve "bir üst seviyeye" (Next Level) geçeceklerine inandırmıştır. Bu grup, dili manipüle ederek ("ev" yerine "araç/craft", "yemekhane" yerine "beslenme laboratuvarı/nutri-lab") üyelerin gerçeklikle bağını koparmıştır.

  • Acı Son: Applewhite ve 38 takipçisi, Hale-Bopp kuyruklu yıldızının arkasında saklandığına inandıkları uzay gemisine ulaşmak için toplu intihar etmiştir. Liderin sanrıları, parlak bir gelecek vaadiyle örtülmüş olsa da, sonuç mutlak bir yok oluş olmuştur.

4. Shoko Asahara ve Aum Shinrikyo: Asahara, kendini hem Hinduizm hem de Budizm öğretilerini birleştiren bir guru olarak sunmuş, ancak arka planda kimyagerlerini ve mühendislerini biyolojik ve kimyasal silahlar (sarin gazı, şarbon) üretmeye yönlendirmiştir.

  • Acı Son: Tokyo metrosuna yapılan sarin gazı saldırısı, grubun terör yüzünü ortaya çıkarmıştır. Asahara yakalanmış, yargılanmış ve sonunda idam edilmiştir. Onun "aydınlanma" vaadi, masum insanların ölümü ve kendi takipçilerinin hapishane veya idamla sonlanan kaderiyle noktalanmıştır.

Politik Manipülasyon ve Toplumsal Yıkım

Bu dinamik sadece tarikatlarla sınırlı değildir; siyasi liderler de kitleleri benzer tekniklerle felakete sürükleyebilirler.

  • Joseph Goebbels ve Nazi Almanyası: Nazi Propaganda Bakanı Goebbels, 1943'teki ünlü Sportpalast konuşmasında, halka retorik sorular sorarak ("Topyekûn savaş istiyor musunuz?") onları kendi felaketlerine rıza göstermeye manipüle etmiştir. Bu konuşma, kaybedilmekte olan bir savaşı sürdürmek için halkın onayını alma tiyatrosuydu,. Sonuç, milyonlarca insanın ölümü, bir ülkenin yıkımı ve lider kadrosunun intiharıyla gelen mutlak çöküştü.
  • Charles Manson: Kendini hem İsa hem de Şeytan olarak gören Manson, "Helter Skelter" adını verdiği bir ırk savaşı paranoyasıyla takipçilerini cinayetlere yönlendirmiştir,. Manson'ın sonu, "İmparator" veya "Firavun" olduğunu iddia etmesine rağmen, hayatının geri kalanını demir parmaklıklar ardında geçirmek ve orada ölmek olmuştur,.

Acı Sonların Psikolojik ve Sosyolojik Yorumu

Bu liderlerin sonlarının bu denli acı ve yıkıcı olmasının temelinde birkaç psikolojik mekanizma yatar:

  1. Narsistik Çöküş: Liderler, kendi yarattıkları "üstün insan" veya "seçilmiş kişi" imajına o kadar bağımlı hale gelirler ki, gerçeklik bu imajı tehdit ettiğinde (hukuki takibat, dış müdahale veya başarısızlık), bunu kabul etmektense kendilerini ve takipçilerini yok etmeyi tercih ederler. Yenilgiyi kabul etmek, onların kırılgan egoları için ölümden daha ağırdır.
  2. Gerçeklikten Kopuş: Sürekli yalan, manipülasyon ve kendi propagandasına inanma hali, liderin rasyonel karar verme yetisini yok eder. Etraflarını "evet efendimci" bir kitleyle çevreledikleri için, hatalarını düzeltecek bir geri bildirim mekanizması kalmaz. Bu durum, duvara son sürat çarpmayı kaçınılmaz kılar.
  3. İzole Edilmiş Takipçilerin Çaresizliği: Takipçiler, lider tarafından sistematik olarak yalnızlaştırıldıkları, ailelerinden koparıldıkları ve tüm varlıklarını bu davaya adadıkları için, liderin düşüşü onlar için de dünyanın sonu anlamına gelir. "Batan maliyet yanılgısı" (sunk cost fallacy) ve "Stockholm Sendromu" benzeri bağlar nedeniyle, liderle birlikte uçuruma sürüklenirler.

Sonuç olarak, manipülasyonla kurulan iktidarlar, doğaları gereği sürdürülemezdir. Yalan üzerine inşa edilen her yapı, gerçekle karşılaştığında çökmeye mahkumdur. Bu liderlerin acı sonları, kontrolsüz gücün, denetlenmeyen narsisizmin ve körü körüne itaatin insanlık için ne kadar tehlikeli olduğunun tarihsel birer kanıtıdır.

"Mega-Manipülasyon"

Elimizdeki kaynaklar, bilhassa Ullrich Mies'in derlediği çalışmalar ışığında, küresel manipülasyonun rastgele bir olgu olmadığını, aksine belirli bir "Grand Strategy / Büyük Strateji" dahilinde yürütülen sistemik bir savaş olduğunu ortaya koymaktadır. Bu savaşın, "Mega-Manipülasyon" olarak adlandırılan yöntemlerle, ulusların egemenliğini, ekonomilerini ve halkların bilişsel süreçlerini hedef aldığı görülmektedir. Kaynaklara göre, bu manipülasyon şiddetinden en çok zarar görecek ülkeler ve gruplar şu şekilde sınıflandırılabilir:

1. Hedef Tahtasındaki "Stratejik Rakipler": Rusya ve Çin

Batı merkezli "Transatlantik Güç Elitleri" ve NATO mekanizması için, manipülasyonun birincil hedefi, küresel hegemonyayı tehdit eden rakip güçlerdir. Kaynaklar, Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD ve müttefiklerinin, Rusya ve Çin'i "Batı'nın yeni düşmanları" olarak kurguladığını belirtmektedir,.

  • Rusya: Kaynaklarda belirtildiği üzere, Batı medyası ve istihbarat örgütleri (örneğin İngiliz "Integrity Initiative" / Dürüstlük Girişimi), Rusya'yı sürekli olarak "kötülük imparatorluğu" ve Vladimir Putin'i bir diktatör olarak şeytanlaştıran bir propaganda savaşı yürütmektedir,,. Bu manipülasyonun amacı, Rusya'yı diplomatik ve ekonomik olarak izole etmek, kuşatmak ve nihayetinde zayıflatarak kaynaklarına erişim sağlamaktır. Bu süreçte Rusya, yaptırımlar ve hibrit savaş teknikleriyle doğrudan zarar gören ülkelerin başında gelmektedir.
  • Çin: ABD'nin "Pivot to Asia / Asya'ya Dönüş" stratejisi ve "Committee on the Present Danger: China / Mevcut Tehlike Komitesi: Çin" gibi oluşumlar, Çin'i varoluşsal bir tehdit olarak konumlandırmaktadır. Kaynaklar, Çin'in yükselişini engellemek ve "Kuşak ve Yol" girişimi gibi projelerini sabote etmek amacıyla yoğun bir algı yönetimi ve çevreleme politikası uygulandığını vurgulamaktadır.

2. "Rejim Değişikliği" Hedefindeki Ülkeler: Orta Doğu ve Küresel Güney

Manipülasyonun en yıkıcı ve fiziksel şiddete dönüştüğü coğrafya, kaynaklarda "Transnational Capitalist Class / Ulusötesi Kapitalist Sınıf" (TCC) olarak tanımlanan yapının kaynaklarına göz diktiği veya jeopolitik olarak boyun eğdirmek istediği ülkelerdir.

  • Suriye, Libya, Irak, İran ve Venezuela: Bu ülkeler, Batı medyasında sistematik olarak "haydut devletler" olarak etiketlenmekte ve liderleri "yeni Hitler" olarak sunularak şeytanlaştırılmaktadır,. Kaynaklar, bu ülkelerin manipülasyon sonucunda devlet yapılarının çökertildiğini (Libya, Irak), iç savaşlara sürüklendiğini (Suriye) veya ağır ekonomik yaptırımlarla halklarının cezalandırıldığını (İran, Venezuela) belirtmektedir,. Bu ülkeler, manipülasyonun sadece zihinsel değil, fiziksel yıkım, ölüm ve mültecileşme olarak en ağır bedelini ödeyenlerdir.

3. "Koçbaşı" Olarak Kullanılan Ülkeler: Ukrayna ve Polonya

Manipülasyonun bir diğer zarar biçimi, bazı ülkelerin "büyük güçler" tarafından jeopolitik satranç tahtasında birer piyon veya "koçbaşı" olarak kullanılmasıdır.

  • Ukrayna: Kaynaklar, Ukrayna'daki "renkli devrimlerin" ve rejim değişikliklerinin, ABD ve AB tarafından finanse edilen STK'lar ve propaganda mekanizmalarıyla kışkırtıldığını ifade etmektedir,. Ülke, Batı'nın Rusya'yı çevreleme stratejisinde bir araç haline getirilmiş, bu süreçte iç savaşa sürüklenmiş ve ekonomik olarak yıkıma uğramıştır.
  • Polonya: Benzer şekilde Polonya, ABD'nin Avrupa'daki askeri varlığını artırmak ve Rusya ile Avrupa (özellikle Almanya) arasına bir "cordon sanitaire / sağlık kordonu" çekmek için kullanılmaktadır,. Bu durum, Polonya'yı olası bir sıcak çatışmanın ön cephesi haline getirerek büyük bir risk altına sokmaktadır.

4. "İçerdeki Kurbanlar": Batı Demokrasileri (ABD ve Almanya)

Paradoksal olarak, manipülasyonu üreten merkezlerin kendi halkları da bu şiddetten büyük zarar görmektedir. Önceki yazılarımızda bahsettiğimiz "Fassadendemokratie / Vitrin Demokrasisi" kavramı burada devreye girmektedir.

  • ABD: Kaynaklar, Amerikan halkının "Hristiyan Faşizmi" ve neoliberal politikalarla manipüle edilerek yoksullaştırıldığını, sosyal haklarının elinden alındığını ve sürekli bir korku ikliminde (terör, virüs vb.) yaşatıldığını belirtmektedir,. Halk, kendi çıkarlarına aykırı savaşlara ve politikalara rıza göstermeye zorlanmaktadır.
  • Almanya: Alman toplumu, kaynaklara göre, Rusya ile tarihsel ve ekonomik bağlarına rağmen, transatlantik çıkarlar uğruna Rusya karşıtı bir tutuma zorlanmakta ve militarize edilmektedir,. "Mietmaul / Kiralık Kalem" olarak nitelendirilen medya ve PR ajansları, Alman halkını savaşlara ve sosyal kesintilere (Hartz IV gibi) hazırlamak için yoğun bir "beyin yıkama" operasyonu yürütmektedir. Bu durum, Alman halkının refah kaybına ve demokratik haklarının aşınmasına yol açmaktadır.

"Suriye ve Beyaz Miğferler Hikayesi" ve Çıkarılacak Dersler

Manipülasyonun bir ülkeye nasıl zarar verdiğini anlamak için kaynaklarda detaylandırılan "Beyaz Miğferler" (White Helmets) ve Duma olayı çarpıcı bir örnektir.

Hikaye: Batı medyası ve hükümetleri tarafından "tarafsız bir yardım kuruluşu" olarak pazarlanan ve Oscar ödülü bile alan Beyaz Miğferler, aslında İngiliz eski bir istihbarat subayı tarafından kurulan ve Batılı devletlerce finanse edilen bir propaganda örgütüdür. 2018 yılında Suriye'nin Duma kentinde gerçekleştiği iddia edilen kimyasal silah saldırısında, Beyaz Miğferler'in çektiği videolar (hastanede birbirinin üzerine yığılmış, ıslatılan insanlar) tüm dünyaya servis edilmiştir. Ancak daha sonra yapılan incelemeler ve tanık ifadeleri, bu görüntülerin bir mizansen olduğunu, kurbanların aslında tozdan etkilendiğini ve kimyasal bir saldırı olmadığını ortaya koymuştur,.

Ana Fikir ve Ders: Bu manipülasyonun amacı, Suriye hükümetini suçlayarak Batılı güçlerin askeri müdahalesini (bombalamaları) meşrulaştırmaktı. Buradaki ders, "insani yardım" maskesi altında yürütülen operasyonların, aslında savaş suçlarını örtbas etmek veya yeni savaşlar başlatmak için kurgulanmış tiyatrolar olabileceğidir.

Günümüze Bakan Yüzü: Bugün bir ülkede "insani kriz" veya "kimyasal saldırı" manşetleri atıldığında, bunun arkasında o ülkeye yapılacak bir askeri müdahaleyi veya ekonomik yaptırımı meşrulaştırma amacı güden bir "algı operasyonu" olup olmadığı sorgulanmalıdır. Manipülasyon, hedef ülkenin egemenliğini yok eden bir silahtır.

Sonuç olarak, manipülasyon şiddetinden en çok, kaynaklarına el konulmak istenen Küresel Güney ülkeleri, jeopolitik kuşatma altındaki Avrasya güçleri (Rusya, Çin) ve kendi elitleri tarafından zihinsel ve ekonomik olarak sömürülen Batı halkları zarar görmektedir.

"Büyük Strateji" / Grand Strategy

Elimizdeki kaynaklar, özellikle Ullrich Mies ve yazarlar grubunun "Mega-Manipulation" adlı eserinde detaylandırılan jeopolitik analizler ışığında, Türkiye'nin küresel güç odakları tarafından kurgulanan "Büyük Strateji" / Grand Strategy içerisindeki konumunu ve üzerinde oynanan oyunları, özellikle Orta Doğu eksenli çatışmalar ve medya manipülasyonları üzerinden okumak mümkündür. Kaynaklara göre bu oyunlar, askeri müdahaleler, vekalet savaşları ve algı yönetimi operasyonları şeklinde tezahür etmektedir.

1. Suriye Senaryosu ve "Vekalet Savaşı" / Proxy War

Batılı güç merkezlerinin, hedefledikleri ülkeleri (örneğin Suriye) istikrarsızlaştırmak ve rejim değişikliği yapmak için uyguladıkları senaryolarda Türkiye'nin jeopolitik konumu kritik bir rol oynamaktadır. Kaynaklar, Suriye savaşının bir "film senaryosu" gibi kurgulandığını ve bu süreçte Türkiye'nin, Suudi Arabistan ve Katar ile birlikte, Batı'nın çıkarları doğrultusunda "müttefik" olarak sahneye sürüldüğünü belirtmektedir [Mies, 2020, 2286].

  • Sınırların Araçsallaştırılması: Kaynaklarda, Kuzey Afrika'dan (Tunus, Fas, Libya) gelen binlerce cihatçının, Suriye'ye geçişinde Türkiye'nin bir "terör döner kapısı" / terror hub veya geçiş güzergahı olarak kullanıldığına işaret edilmektedir. Batılı politikacıların ve medyanın, uzun süre boyunca bu trafiği görmezden geldiği, ancak konjonktür değiştiğinde (örneğin 2020'de Suriyeli savaşçıların Libya'ya taşınması sürecinde) bu durumun eleştirel bir dille gündeme getirildiği vurgulanmaktadır [Mies, 2020, 2548].
  • "Özgür Suriye Ordusu" Kurgusu: Al-Jazeera gibi medya organları aracılığıyla yaratılan "Özgür Suriye Ordusu" (ÖSO) anlatısında Türkiye'nin lojistik ve medya üssü olarak kullanıldığı görülmektedir. Kaynaklar, Albay Riad al-Asaad'ın Türkiye sınırına yakın bölgelerde veya Türkiye ile irtibatlı olarak bu ordunun kuruluşunu ilan ettiğini, ancak bu yapının büyük ölçüde bir "medya ordusu" olduğunu, sahada ise cihatçı grupların (Al-Kaide iltisaklı yapılar gibi) aktif olduğunu öne sürmektedir [Mies, 2020, 2544-2547].

2. Rusya ile Gerilim Stratejisi ve NATO

Türkiye, NATO'nun doğu kanadındaki stratejik konumu nedeniyle, Batı'nın Rusya'yı çevreleme ve provoke etme stratejilerinde bir "koçbaşı" veya "tetikleyici" olarak konumlandırılmaya çalışılmıştır.

  • Rus Jetinin Düşürülmesi Olayı: Kaynaklar, 24 Kasım 2015 tarihinde Türkiye-Suriye sınırında bir Rus savaş uçağının düşürülmesi olayına dikkat çekmektedir. Bu olayda Türkiye ve Rusya derhal radar görüntülerini sunarak durumu netleştirmeye çalışmışlardır. Ancak Batı medyasının ve propaganda aygıtlarının, bu tür olayları Rusya ile NATO arasında bir çatışma çıkarma potansiyeli taşıyan bir fırsat olarak değerlendirdiği veya bu gerilimi tırmandırmak için zemin hazırladığı ima edilmektedir. Batı medyasının, Suriye'deki diğer şüpheli hava saldırılarında (örneğin pazar yeri bombalamaları) kanıt sunamazken, bu olayda teknik verilerin hızla ortaya dökülmesi, krizin yönetimi ve manipülasyonu açısından manidardır [Mies, 2020, 2411].

3. Medya Manipülasyonu ve "Algı Yönetimi" / Perception Management

Türkiye üzerindeki oyunların en belirgin ayağı, uluslararası medya ve istihbarat örgütleri tarafından yürütülen algı operasyonlarıdır. Kaynaklarda, "Al-Jazeera ve Suriye Savaşı" örneği üzerinden, medyanın nasıl bir silah olarak kullanıldığı detaylandırılmaktadır.

"Bir Medya Ordusu Yaratma Hikayesi ve Dersi": Eski bir Al-Jazeera çalışanı olan Aktham Suliman'ın aktardığına göre, kanal, Suriye'de aslında var olmayan veya dağınık halde bulunan grupları, "Özgür Suriye Ordusu" adı altında düzenli bir ordu gibi pazarlamıştır.

  • Hikaye: Türkiye sınırına yakın bir noktada, derme çatma bir ortamda çekilen videolar, küresel haber ağlarına "son dakika" ve "askeri gelişme" olarak servis edilmiştir. Gerçekte sahada cihatçı gruplar varken, medya üzerinden Batı kamuoyuna "ılımlı muhalifler" ve "özgürlük savaşçıları" imajı satılmıştır. Bu süreçte Türkiye, bu medya kurgusunun sahnelendiği coğrafi arka plan olarak kullanılmıştır [Mies, 2020, 2541-2545].
  • Ana Fikir ve Ders: Medya, sadece olayları aktarmaz; olayları yaratır ve şekillendirir. Bir ülkede (örneğin Suriye'de) bir iç savaş veya isyan görüntüsü vermek için, aslında var olmayan askeri yapılar medya aracılığıyla "var edilebilir". Türkiye gibi sınır ülkeleri, bu kurgusal gerçekliğin lojistik merkezi haline getirilerek çatışmanın içine çekilebilir.
  • Günümüze Bakan Yüzü: Bugün izlediğimiz haberlerde "Suriye Milli Ordusu" veya benzeri grupların Libya gibi denizaşırı bölgelere transferi konuşulduğunda, bunun köklerinin 2011'de atılan bu medya manipülasyonlarına dayandığı görülmektedir. İsimler değişse de (ÖSO'dan SMO'ya), kullanılan yöntem (vekalet savaşı ve medya propagandası) aynı kalmaktadır [Mies, 2020, 2540].

4. Neoliberalizm ve "Fassadendemokratie" / Vitrin Demokrasisi

Türkiye de dahil olmak üzere Batı sistemine entegre olmuş ülkeler, kaynaklarda "Transnasyonel Kapitalist Sınıf" (TCC) olarak adlandırılan küresel elitlerin çıkarlarına hizmet eden birer "Pazar" ve "Kaynak" olarak görülmektedir.

  • Ekonomik ve Sosyal Manipülasyon: Kaynaklar genel çerçevede, ulus devletlerin egemenliklerinin zayıflatıldığını, demokrasinin bir "vitrin" / facade haline getirildiğini ve gerçek kararların kapalı kapılar ardında, NATO, IMF ve küresel finans devleri (BlackRock vb.) tarafından alındığını belirtmektedir. Türkiye üzerindeki oyunların bir boyutu da, ülkenin bu neoliberal sisteme tam entegrasyonunu sağlamak ve olası bir eksen kaymasını (örneğin Rusya veya Çin ile yakınlaşmayı) engellemektir [Mies, 2020, 2036-2048].
  • Krizlerin Fırsata Çevrilmesi (Şok Doktrini): Ekonomik krizler veya pandemiler (Corona örneğinde olduğu gibi), Türkiye gibi ülkelerde de halkı korku ve itaat kültürüne alıştırmak, özelleştirmeleri hızlandırmak ve gözetim toplumunu inşa etmek için birer "kaldıraç" olarak kullanılmaktadır [Mies, 2020, 2007].

Sonuç olarak, eldeki kaynaklar ışığında Türkiye; Batı'nın Ortadoğu ve Rusya'ya yönelik askeri stratejilerinin bir sıçrama tahtası, medya aracılığıyla üretilen kurgusal savaşların lojistik merkezi ve küresel neoliberal sistemin disiplin altında tutulması gereken bir parçası olarak konumlandırılmaktadır. "Oyun", Türkiye'nin kendi ulusal çıkarlarından ziyade, bu küresel hegemonik yapının (ABD/NATO/AB) ihtiyaçlarına göre hareket etmesini sağlamak üzerine kuruludur.

Kaynaklar: [Mies, 2020] Mies, U. (2020). Mega-Manipulation: Ideologische Konditionierung in der Fassadendemokratie. Westend.

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar