Coca-Cola: Küresel İkonun Kronolojik Tarihi
"Coca-Cola'nın kronolojik tarihi,
başlangıcından günümüze kadar uzanan süreçte, bir gazlı içecek şirketinin nasıl
küresel bir ikona ve finansal güce dönüştüğünü gösteren, çatışmalarla,
rekabetle ve adaptasyonla dolu karmaşık bir hikâyedir. Şirketin başarısı,
kurucu ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalması ve aynı zamanda piyasa koşullarına
hızla adapte olma yeteneği sayesinde mümkün olmuştur.
I. Kuruluş (1886–1899): Eczacılıktan Patentli
İlacın Doğuşuna
Coca-Cola'nın
hikâyesi, Atlanta, Georgia/Gürcistan'da, bir eczacı /kimyager ve eski bir
Konfederasyon /Güney Ordusu askeri olan John Stith Pemberton ile başlar.
Pemberton, 1886 yılının Mayıs ayında, baş ağrısı ve akşamdan kalmalık /hangover
tedavisi amacıyla kullanılmak üzere bir şurup icat etti. İlk
dönemlerinde, afyon bağımlılığından kurtulmak için kokainin yaygın olarak
kullanıldığı bir dönemde, Pemberton'ın kendisi de morfin bağımlısıydı.
Coca-Cola, daha önce popüler olan, kokain ve şarap içeren Tonik /tonique olarak bilinen
Fransız koka şarabı (Vin Mariani) esas alınarak geliştirilmiştir.
- İçerik ve Adlandırma:
Coca-Cola, temel olarak koka yaprağı özü, kola fındığı (kafein kaynağı) ve
diğer aromalardan oluşuyordu. İlk formülünde eser miktarda kokain
bulunuyordu. Pemberton'ın ortağı Frank Mason Robinson, içeceğe
"Coca-Cola" adını verdi ve bugün hala kullanılan akıcı, el
yazısı /Spencerian Script logosunu tasarladı.
- İlk Satışlar ve Büyüme: İlk
bardak, 1886'da Atlanta'daki Jacobs' Pharmacy adlı eczanede bir soda
çeşmesinde satıldı. Başlangıçta satışlar yavaştı, ancak Robinson'ın yoğun
tanıtım kampanyaları (ücretsiz kuponlar dağıtarak) sayesinde toparlandı.
- Asa Candler'ın Devralması:
Pemberton'ın 1888'deki ölümünden sonra, Asa Griggs Candler, Candler
ailesinin reisi, işi devraldı. Candler, Coca-Cola'yı "tek
sahibi" olarak tescil ettirdi (ancak Candler'ın avukatlarının
devralma yöntemlerini "çok sorunlu" bulduğu belirtilmiştir).
Candler, agresif pazarlama (pazarlama) yöntemleri uygulayarak işi hızla
büyüttü.
- Şişeleme /Bottling Haklarının Verilmesi: 1899'da
Candler, içeceğin şişelenmesi haklarını iki avukata (Benjamin Franklin
Thomas ve Joseph Brown Whitehead) bedelsiz olarak devretti. Candler,
şişeleme işini "beyin, para ve zaman" gerektiren, kirli bir iş
olarak görüyordu. Bu, şirketin kar marjı yüksek şurup üretimine
odaklanmasını sağlayan, ancak Candler'ın sonradan pişman olacağı bir
karardı, zira bu daimi /perpetual sözleşme, on yıllarca sürecek hukuki
mücadelelerin temeli oldu.
II. Konsolidasyon ve Erken 20. Yüzyıl
(1900–1922): Gizli Formülün Sınanması
- Kokainin Çıkarılması: 20. yüzyılın başında,
kokainin, özellikle Güneyli beyaz ırkçıların söylemlerinde (siyahlara
/Negroes süper insan gücü verdiği gibi yanlış inançlar) yaydığı kötü ün
nedeniyle, Candler formüldeki aktif kokaini tamamen çıkardı (yaklaşık
1903). Yerine kafein ve diğer aromalar kullanıldı.
- Yasal Savaşlar: Coca-Cola,
federal hükümetle (Dr. Harvey Wiley liderliğinde) ve rakiplerle uzun
süreli hukuki savaşlara girdi. Dr. Wiley, Coca-Cola'nın bir
"ilaç" olduğunu, kafeinin zararlı olduğunu iddia etti. Şirket,
davayı kazanarak kafeinin zararlı olmadığına dair bilimsel kanıtları
sundu, ancak 1916'da Yüksek Mahkeme /Supreme Court davasını kaybetti
(biraz olsun, bir ilacın kafein içermemesi gerektiği yönünde).
- Marka Koruma: Avukat
Harold Hirsch, şirketin marka koruma stratejisinin mimarı oldu. Şirket,
rakiplere karşı yüzlerce dava açarak, Coca-Cola'nın adını ve itibarını
taklit edenleri engelledi.
- Şirketin Satılması ve Woodruff'un Yükselişi:
Candler'ın ticari hayattan el çekme isteği üzerine, şirket 1919'da Ernest
Woodruff liderliğindeki bir bankacılar sendikasına 25 milyon dolara
satıldı. Bu satış, hukuki belirsizlikler ve Candler'ın kişisel mali
durumunu düzeltme ihtiyacından kaynaklanıyordu. Robert W. Woodruff (RWW),
1923'te şirketin başına geçti. Göreve gelir gelmez, ürünün kalitesine,
tutarlılığına ve şişeleme sisteminin geliştirilmesine odaklandı.
III. Woodruff Dönemi: Altın Çağ ve Dünya
Savaşları (1923–1950)
- Pazarlama ve İmaj: RWW ve
pazarlama dehası Archie Lee (Frank Robinson'dan sonraki deha) "The
Pause That Refreshes" ("Mola Ver, Ferahla") gibi
sloganlarla Coca-Cola'yı Amerikan kültürünün ve mutluluğun sembolü haline
getirdi. Haddon Sundblom'un çalışmalarıyla ikonik Noel Baba /Santa Claus
imajı oluşturuldu.
- Büyük Buhran ve Rekabet: Büyük
Buhran /Great Depression sırasında, Coca-Cola'nın 5 sentlik fiyatı, onu
ekonomik zorluklara karşı dayanıklı bir "uygun fiyatlı lüks"
haline getirdi. Pepsi, "Twice as much for a nickel" ("Aynı
paraya iki katı") sloganıyla Coca-Cola'yı pazar payında zorlamaya
başladı, ancak RWW, inatla 6.5 onsluk şişe ve 5 sent fiyat politikasını
sürdürdü.
- II. Dünya Savaşı ve Küresel Yayılım: RWW, II.
Dünya Savaşı sırasında, Amerikan askerlerinin nerede olursa olsun, 5 sente
Coca-Cola alabilmesi talimatını verdi. Teknik Gözlemciler (TO'lar) ordunun
desteğiyle denizaşırı bölgelerde (Afrika, Avrupa, Pasifik) 63 şişeleme
tesisi kurdu. Coca-Cola, askerler için bir moral kaynağı ve "ev"
sembolü oldu. Bu süreç, şirketin küresel ayak izini sağlamlaştırdı ve
uluslararası genişlemenin temellerini attı.
IV. Savaş Sonrası Zorluklar ve Kargaşa
(1950–1980)
- Avrupa Direnişi ve Pepsi'nin Yükselişi:
Coca-Cola, Avrupa'da "Coca-Colonization" /
"Kola-Sömürgeciliği" suçlamalarıyla karşılaştı, özellikle
Fransa'da Komünistler ve şarap üreticileri, içeceğin Fransız kültürünü
bozduğu gerekçesiyle yasaklanması için kampanya yürüttü. Şirket, rüşvet ve
diplomatik baskıyla durumu çözdü.
- Sivil Haklar ve Kurumsal Değişim:
1954'teki Brown v. Board of Education kararı sonrasında, RWW ve Ivan Allen
Jr., Coca-Cola'yı Atlanta'daki entegrasyon /desegregation çabalarının bir
parçası haline getirdi.
- Yeni Ürünler ve Fiyat: RWW,
nihayet pazar baskısıyla daha büyük şişe boyutlarını (King Size, Family
Size) ve yeni tatları (Fanta, Sprite) kabul etti. RWW'nin 5 sentlik fiyatı
koruma inadı, şişeleyicilerin kar marjlarını sıktı ve isyanlara yol açtı.
- Austin Dönemi (1962–1981): Paul
Austin, şirketi çeşitlendirmeye (Minute Maid, Aqua-Chem) ve uluslararası
operasyonları geliştirmeye odaklandı. Austin, Vietnam Savaşı'nın sona
ermesiyle gerginleşen politik ortamda şirketi yönetti. Austin'in son
yılları, yönetici kaosuna ve akıl sağlığının bozulmasına (Parkinson ve
Alzheimer) işaret ediyordu.
V. Goizueta Devrimi (1980–1997): Yeni Strateji ve
Mega Marka
- Liderlik ve Vizyon:
Austin'in 1981'de istifasının ardından, Roberto C. Goizueta CEO oldu.
Goizueta, RWW'nin "kutsal inekler" /"sacred cows"
(değişmez kurallar) olarak gördüğü her şeyi sorguladı. Amacı, şirketin
hisse değerini ve karlılığını artırmaktı.
- Çeşitlendirme ve Kârlılık: Austin
döneminden kalan kârsız varlıkları (örneğin karides çiftlikleri) sattı.
Şirket, gelirlerini artırmak için sinema stüdyosu Columbia Pictures'ı
satın aldı (1982) ve ardından büyük bir kârla sattı.
- HFCS ve Diet Coke: Şeker
yerine daha ucuz olan yüksek fruktozlu mısır şurubu /high-fructose corn
syrup (HFCS) kullanılmasına izin verdi, yılda 100 milyon dolar tasarruf
sağladı. Diet Coke'u (1982) piyasaya sürdü ve bu, hızla en çok satan diyet
içeceği oldu.
- Yeni Kola /New Coke Faciası: Pepsi'ye
karşı pazar payını geri kazanmak için, Goizueta yönetimi, daha tatlı
olduğu kanıtlanan yeni bir formülle Coca-Cola'yı yeniden formüle etme
kararı aldı (1985). Tüketicilerden gelen yoğun tepki (duygusal bağlılık
nedeniyle) şirketi 79 gün sonra Coca-Cola Classic'i geri getirmeye
zorladı. Bu olay, "yüzyılın pazarlama /marketing hatası" olarak
anılsa da, aslında markaya olan bağlılığı pekiştirdi.
- Şişeleme Sistemi:
Şişeleyicilerin borçlarını şirket bilançosundan çıkarmak için "49%
çözümü" ile Coca-Cola Enterprises'ı (CCE) kurdu. Uluslararası alanda
güçlü şişeleme ortaklıkları kurarak şişeleme sistemini (franchise /imtiyaz
sistemi) modernize etti.
- Küresel Hâkimiyet: Berlin
Duvarı'nın yıkılmasıyla Doğu Avrupa ve Rusya'da agresif bir genişlemeye
liderlik etti. Stratejisi, "üç A" (availability/mevcudiyet,
affordability/uygun fiyat, acceptability/kabul edilebilirlik) üzerine
kuruluydu.
- Sonuç:
Goizueta'nın 16 yıllık görev süresinde, şirketin piyasa değeri 4.3 milyar
dolardan 145 milyar dolara fırladı.
VI. Geç Dönem ve Yeni Milenyum (1997–2013):
Krizler ve İmaj Yenileme
- Ivester ve Daft Dönemleri (1997–2004):
Goizueta'nın 1997'deki ölümünden sonra Doug Ivester (CEO) ve ardından
Douglas Daft (CEO, 2000) dönemi, Asya ve Rusya'daki ekonomik krizler,
şarapnel yüklü /channel stuffing suçlamaları ve kurumsal huzursuzluk ile
geçti. Daft, 6000 çalışanı işten çıkararak şirketi yeniden yapılandırmayı
denedi, ancak başarısız oldu.
- Uluslararası Krizler: Kolombiya'daki
şişeleme tesislerinde sendikacılara yönelik cinayet iddiaları
("Killer Coke") küresel protestolara yol açtı. Hindistan'da
(özellikle Plachimada'da) su kaynaklarını tüketme ve pestisit /haşere
ilacı ile ürün kontaminasyonu iddiaları gündeme geldi.
- Isdell'in Geri Dönüşü ve Dönüşüm
(2004–2008): Emeklilikten dönen Neville Isdell, CEO
oldu. İmajı ve morali düzeltmek için "Manifesto for Growth"
("Büyüme Manifestosu") programını başlattı. Bu program, beş
temel ilkeye (Kâr, İnsanlar, Portföy, Ortaklar ve Gezegen) odaklandı ve sürdürülebilirlik
/sustainability (özellikle su kullanımı) ve sağlıklı yaşam konularını
önceliklendirdi. Isdell, eski rakibi Mario Monti'yi (AB Komisyonu'ndan)
bile danışma kuruluna alarak "düşmanları takıma katma"
stratejisini uyguladı.
- Kent Dönemi ve Devam eden Büyüme: Muhtar
Kent, 2008'de CEO oldu. Şirket, düşük/sıfır kalorili içecekler (Coke Zero,
Diet Coke) ve alternatif içecekler (Vitaminwater, Fuze) gibi yeni
segmentlere yatırım yaptı. 2010'da CCE'nin Kuzey Amerika şişeleme
operasyonlarını geri satın alarak kontrolü merkeze aldı. Coca-Cola,
2011'de Diet Coke'un ABD'de Pepsi'yi geçerek en çok satan 2. meşrubat
olduğunu duyurdu. Kent, şirketin küresel hâkimiyetini sürdürme vizyonuyla
hareket etmeye devam etti.
Coca-Cola,
2012 yılı itibarıyla Myanmar'a geri dönmüş ve sadece Küba ile Kuzey Kore'de
resmi olarak iş yapmamaktaydı."
Coca-Cola'nın Tarih Boyunca Süregelen Formül
Tartışmaları
"Coca-Cola'nın tarih boyunca süregelen
formül tartışmaları, şirketin sadece ticari bir ürün değil, aynı zamanda derin
bir kültürel ve ulusal simge inşa ettiğini gösteren karmaşık bir hikâyeyi
barındırır. Formülün gizliliği, içeriği ve özellikle kokain tartışmaları,
markanın kuruluşundan bugüne kadar süregelen kurumsal stratejilerinin
merkezinde yer almıştır.
I. Formülün İlk Hali ve Kokain Meseleleri
(1886–1903)
Coca-Cola, 1886 yılının Mayıs ayında, bir eczacı
/kimyager olan John Stith Pemberton tarafından Atlanta, Georgia/Gürcistan'da
icat edildi. İçecek, başlangıçta baş ağrısı ve akşamdan kalmalık /hangover
tedavisi için kullanılan bir patentli ilaç /proprietary medicine olarak
pazarlandı.
- Temel İçerikler ve Adlandırma:
Coca-Cola adı, formülün iki temel bileşeninden geliyordu: koka yaprağı
(kokainin kaynağı) ve kola fındığı (kafein kaynağı). Coca-Cola'nın
orijinal formülü, koka yaprağı özü (fluid extract of coca/F. E. Coco)
içeriyordu.
- Kokainin Varlığı: İçeceğin
formülünde eser miktarda kokain bulunuyordu. O dönemde (19. yüzyıl
sonları), kokain yaygın olarak morfin ve afyon bağımlılığını tedavi etmek
amacıyla kullanılıyordu ve Pemberton'ın kendisi de morfin bağımlısıydı.
Coca-Cola, bu dönemde popüler olan şarap ve kokain içeren Tonik /tonique
içeceği "Vin Mariani" model alınarak geliştirilmişti.
- Kokainin Çıkarılmasına Yönelik Baskı: 20.
yüzyılın başında, özellikle Güney Amerika'da kokain bağımlılığı ve suçla
ilişkilendirilmesi nedeniyle kamuoyu baskısı oluştu. Hatta basında çıkan
bazı haberler, kokainin siyahlara /Negroes "insanüstü" güç
vererek suç işlemeye sevk ettiğini iddia eden ırkçı söylemleri içeriyordu.
Coca-Cola'nın kurucusu Asa Candler, markanın itibarını korumak ve yasal
riskleri önlemek amacıyla 1903 civarında aktif kokaini formülden çıkarma
kararı aldı. Şirket, aktif kokaini çıkarmak için koka yapraklarını kimyasal
işlemlerden geçiren (decocainize) Schaefer Alkaloid Works adlı bir firma
ile anlaştı.
II. Gizli Formülün Yapısı ve Gerçek Sırrı
Coca-Cola, yüz yılı aşkın bir süredir formülünün
gizliliğini korumak için yoğun çaba harcamıştır; bu, şirketin en büyük ticari
sırrı /trade secret olarak kabul edilir.
- Formülün Bileşenleri (Kod Adları):
Coca-Cola formülü, uzun yıllar boyunca kod adlarıyla anılmıştır
(Merchandises):
- Şeker
(Merchandise #1), Karamel (Merchandise #2), Kafein (Merchandise #3),
Fosforik Asit (Merchandise #4), Koka yaprağı ve Kola fındığı özü karışımı
(Merchandise #5) ve meşhur lezzet bileşeni olan "7X".
- 7X Lezzet Karışımı: "7X" kod adlı bu karışım,
formülün en gizli tutulan ve benzersiz lezzetini veren kısmıdır. İçinde
portakal, limon, muskat /nutmeg, tarçın /cinnamon, kişniş /coriander ve
neroli (portakal çiçeği) yağları gibi esansiyel /uçucu yağların bulunduğu bilinmektedir.
- Formülün Saklanması: Asa
Candler, formülü taklitlerden korumak için erken dönemde dahi içeriğini
kodlamış ve etiketleri çıkararak gizlemiştir. Robert W. Woodruff döneminde
bu, bir ritüel haline getirilmiştir:
- Formülün yazılı tek kopyası,
1925 yılında Atlanta'daki Trust Company of Georgia'da (şimdiki SunTrust
Bank) bir kasaya kilitlenmiştir.
- Şirket, formülü bilen üst
düzey yöneticilerin aynı anda aynı uçakta seyahat etmesini dahi
yasaklamıştır.
- 2011 yılında, formülün fiziki
kopyası, halka açık bir sergi olarak Atlanta'daki World of Coca-Cola
Müzesi'ndeki yüksek güvenlikli bir kasaya taşınmıştır.
- Sırrın Özü:
Şirket, formülün bilinmesinin taklitçiler için yeterli olmadığını iddia
etmiştir. Coca-Cola'nın başarısı, formülün kendisinden çok, yaratılan
"marka değeri" (brand equity), yaygın pazarlama ve dağıtım
sisteminden (ubiquitous marketing system) kaynaklanmaktadır.
III. Formülün Tartışmalı Değişimleri (HFCS ve New
Coke)
Gizli formülün varlığına rağmen, şirket tarihinde
bazı değişimler yapılmıştır ve bunlar, formülün kendisinden çok, yarattığı
duygusal bağ nedeniyle büyük tartışmalara yol açmıştır.
- HFCS'ye Geçiş:
1980'lerin başında Roberto Goizueta, mısır şurubundan elde edilen daha
ucuz bir tatlandırıcı olan yüksek fruktozlu mısır şurubunu (HFCS) formüle
dâhil ederek yılda 100 milyon dolardan fazla tasarruf sağlamıştır. Her ne
kadar bu kimyasal bir değişiklik olsa da, Woodruff ve Candler'ın önceki
dönemlerde de tatlandırıcı kaynağını değiştirdiği gerçeğiyle (örneğin,
şeker pancarı şekeri) meşrulaştırılmıştır.
- New Coke Faciası (1985):
Coca-Cola'nın tadının değiştirilmesi kararı, şirketin tarihindeki en büyük
kriz ve pazarlama /marketing hatası olarak kabul edilir.
- Neden Değişti?: Şirket, Pepsi'nin tadının
daha çok beğenilmesi ve Coca-Cola'nın pazar payının düşmesi üzerine, tadı
daha yumuşak ve tatlı olan yeni bir formül geliştirdi. Kör tadım testleri
/blind taste tests, yeni formülün eski Coca-Cola'yı ve hatta Pepsi'yi
geçtiğini göstermişti.
- Tepki ve Geri Dönüş:
Tüketiciler, formülün tadından çok, markanın "değişmez" bir
ulusal simge olarak algılanması nedeniyle duygusal bir tepki gösterdiler.
Tüketiciler, bu değişikliği "biricik bir Amerikan gizemi" olan
ürüne ihanet olarak gördüler. Şirket, bu isyan üzerine 79 gün sonra
orijinal formülü "Coca-Cola Classic" adıyla geri getirmek
zorunda kaldı.
IV. Formül Gerçekten Gizli mi?
Evet, formül hâlâ gizli tutulmaktadır, ancak bu
gizliliğin temel nedeni, ticari olmaktan çok simgeseldir.
- Gizliliğin Simgesel Değeri: Kokainin
çıkarılmasından sonra bile, Coca-Cola'nın başarısının temelinde, formülün
bilinmezliğinden beslenen "marka büyüsü" /magic ve kültürel
mitoloji yatmaktadır. Tüketici güveni, ürünün mükemmel olduğu inancına
dayanır.
- Pazarlama Gücü:
Coca-Cola yöneticileri, formülün açığa çıkmasının bile şirketin iş
modeline zarar vermeyeceğine inanıyordu. Çünkü Coca-Cola'nın asıl gücü,
rakiplerin ulaşamadığı yaygın dağıtım ağı, güçlü marka imajı ve küresel
reklam kampanyalarındadır.
Sonuç:
Coca-Cola'nın formülü üzerindeki tartışmalar,
kokainin çıkarılmasıyla fiziksel içeriğinden ziyade, formülün bir
"fikir" ve "simgesel bir değer" olarak korunması etrafında
dönmüştür. Formülün gizliliği, kurumsal kültürün ve dünya çapındaki başarının
vazgeçilmez bir parçası olmaya devam etmektedir.
"Coca-Cola'nın içeriği ve formülü, şirketin
1886'daki kuruluşundan itibaren hem büyük bir ticari sır / trade secret hem de
sürekli bir tartışma ve hukuki mücadelenin kaynağı olmuştur. Formül, aktif
bileşenlerin tarihsel değişimi ve gizemli lezzet bileşeni etrafında inşa
edilmiş karmaşık bir yapıdır.
Coca-Cola'nın İçeriği
Aşağıda, Coca-Cola'nın içeriğinde yer aldığı
bilinen veya tartışma konusu olan maddeler, kronolojik ve tematik olarak
açıklanmıştır:
I. Kuruluş ve Erken Dönem (1886–1903): Kokain
Meseleleri
Coca-Cola'nın özü, adını aldığı iki ana bitkisel
kaynağa dayanır ve formülün ilk hali, dönemin patentli ilaç / proprietary
medicine eğilimlerini yansıtmaktadır.
- Koka Yaprağı Özü (Fluid Extract of Coca / F.
E. Coco): Orijinal formülde kullanılan koka yaprağı
özü, içeceğe adını veren temel bileşenlerden biriydi ve o dönemde yasal
olan kokain içeriyordu. 19. yüzyılın sonlarında morfin
bağımlılığını tedavi etmek için bile yaygın olarak kullanılan bu madde,
Coca-Cola'nın ilk dönemlerinde "kafa açıcı / tonic" etkisiyle
bilinir ve tüketiciler arasında "dope" (uyuşturucu) olarak
anılırdı.
- Kokainin Miktarı ve
Çıkarılması: İlk formülde eser miktarda
kokain bulunuyordu (bir bardakta yaklaşık 0.4 miligram olduğu tahmin
edilmiştir). Ancak 20. yüzyılın başında, kokainin bağımlılık yapıcı
etkilerine dair artan kamuoyu baskısı, özellikle Güney Amerika'da ırkçı söylemlerle
(siyahlara / Negroes "insanüstü" güç verdiği iddiaları)
ilişkilendirilmesi nedeniyle, Candler formüldeki aktif kokaini çıkarma
kararı aldı. Coca-Cola, 1903 yılı civarında New Jersey'deki
Schaefer Alkaloid Works firması ile anlaşarak, formülde kullanmak üzere dekokaize
edilmiş koka yaprağı (kokain alkaloidi çıkarılmış) tedarik etmeye
başladı.
- Kola Fındığı: İçinde
yüksek oranda kafein bulunan bu fındık, içeceğin diğer temel bileşenidir.
Tıpkı koka gibi, kola fındığı da Batı Afrika'da enerji ve dayanıklılık
kaynağı olarak kullanılıyordu.
- Gliserin: Formüle
eklenen bir koruyucu ve yumuşatıcı madde olarak kullanılmıştır.
II. Gizli Formülün Yapısı ve Sır Bileşenleri
Coca-Cola'nın formülü, Asa Candler'ın formülü
koruma çabalarıyla bir sır perdesi ardına alınmış ve içerikler kod adlarıyla
anılmıştır. Formülün sembolik olarak en kritik kısmı, benzersiz tadı veren
aromatik karışım olan 7X (veya Merchandise No. 7) kod adıdır.
|
Kod Adı (Merchandise No.) |
Bileşen |
Fonksiyon / Özellik |
Kaynaklar |
|
Merchandise #1 |
Şeker / Sugar |
Tatlandırıcı (Temel bileşen) |
|
|
Merchandise #2 |
Karamel / Caramel |
Renklendirici (İçeceğin rengini verir) |
|
|
Merchandise #3 |
Kafein / Caffeine |
Uyarıcı (Kola fındığından veya sentetik yolla
elde edilir) |
|
|
Merchandise #4 |
Fosforik Asit / Phosphoric Acid |
Lezzet / Asitlik (İçeceğin "ısırık" /
"bite" tadını verir) |
|
|
Merchandise #5 |
Koka Yaprağı ve Kola Fındığı Özü |
Aroma ve yasal dayanak |
|
|
Merchandise #7 / 7X |
Lezzet Karışımı (Gizli Aroma) |
Ürünün ayırt edici benzersiz tadını veren temel
sır |
7X Aroma Karışımının Bilinen Uçucu Yağları: Kaynaklarda
bu gizli karışıma giren maddelerin listesi yer almaktadır:
- Portakal Yağı / Orange Oil
- Limon Yağı / Lemon Oil
- Muskat Yağı / Nutmeg Oil
- Tarçın Yağı (Kassiya) / Cinnamon (Cassia Oil)
- Kişniş Yağı / Coriander Oil
- Neroli Yağı / Neroli Oil
- Vanilya Özü / Vanilla Extract
III. Tartışmalı Katkı Maddeleri ve Değişiklikler
- Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu (HFCS):
1980'lerin başında, CEO Roberto Goizueta döneminde, maliyet düşürme
amacıyla formüldeki şekerin bir kısmı (ve daha sonra tamamı) daha ucuz
olan HFCS ile değiştirilmiştir. Bu, Coca-Cola'nın HFCS kullanan
ürünlerinin genetiği değiştirilmiş / transgenic mısır ürünleriyle
ilişkilendirilmesine neden olmuştur.
- Sakarin ve Aspartam:
Coca-Cola'nın diyet ürünlerinde (Tab, Diet Coke, Coke Zero) kullanılan yapay
tatlandırıcılardır. Özellikle
aspartam, beyin hasarı, hafıza kaybı gibi sağlık iddialarıyla
ilişkilendirilmiştir. Yeni formülün testlerinde sakarin
kullanılmış, ancak daha sonra aspartam (NutraSweet) ile birlikte
kullanılmıştır.
- Yeni Kola (New Coke) Formülasyonu: 1985'te
piyasaya sürülen bu yeni formül, orijinal formüle göre daha yumuşak ve
tatlıydı. Bu tat değişikliği, formüldeki fosforik asit miktarının
azaltılması ve daha fazla tatlandırıcı eklenmesiyle sağlandı. Bu formülde
aktif olarak koka yaprağı özü (Merchandise No. 5) kullanılmamıştır.
IV. Sağlık, Çevre ve Tüketici Tartışmaları
- Fosforik Asitin Zararları: Fosforik asit, paslı
vidaları sökmek ve motorları temizlemek için kullanılan aşındırıcı /
corrosive bir madde olarak da bilinir. Tüketiminin kemiklerin mineral
kaybına, anemiye ve böbrek taşı oluşumuna katkıda bulunabileceği iddia
edilmiştir.
- E150 (Karamel Rengi): İçeceğe
rengini veren karamel (E150), B6 vitamini eksikliği ile ilişkilendirilmiş
ve üretim sürecinde oluşan 4-Methylimidazole (4-MEI) adlı bir yan
ürün kanserojen risk taşır.
- Yüksek Şeker ve Obezite:
Coca-Cola'nın yüksek şeker (veya HFCS) içeriği, obezite ve diyabetin
küresel çapta yayılmasına önemli bir katkıda bulunduğu gerekçesiyle
sürekli eleştirilmiştir. 12 onsluk bir kutu Coca-Cola'da yaklaşık on çay
kaşığı şeker bulunur.
- Kirlilik ve Pestisitler:
Özellikle Hindistan'daki şişeleme tesisleri, su kaynaklarını kirletmek ve
yeraltı suyunu tüketmekle suçlanmıştır. Ayrıca, bağımsız kuruluşlar
tarafından yapılan testlerde Coca-Cola ürünlerinde, Avrupa standartlarını
otuz kattan fazla aşan miktarlarda pestisit (DDT ve malathion
dahil) ve ağır metaller (kurşun / lead) tespit edildiği iddia
edilmiştir.
- Ambalaj Kimyasalları: Konserve
kutularında kullanılan ve raf ömrünü uzatan Bisfenol-A (BPA) gibi
kimyasallar, fetüsler ve çocuklar üzerindeki potansiyel olumsuz etkileri
nedeniyle tüketiciler arasında endişe yaratmıştır. (Önceki konularda
geçtiği üzere, şirket bu iddiaları reddetmektedir.)
Dipnot: Formülün gizemi, formülün bilinmesinden ziyade,
markanın yarattığı "marka büyüsü" / magic, pazarlama gücü ve küresel
dağıtım sistemi sayesinde korunmaktadır. Şirket, içeriği ticari sır olarak
koruma politikasını, formülü açıklamaktansa pazardan çekilme noktasına
(Hindistan, 1977) kadar götürmüştür.
Coca-Cola'nın Resmi Olarak Satışının Veya İş Yapmasının
Mümkün Olmadığı Bu Üç Ülke
Coca-Cola'nın kronolojik gelişimini ve küresel
yayılımını inceleyen kaynaklar, markanın erişim alanının neredeyse evrensel
olduğunu, ancak bazı coğrafyalarda hala resmi olarak faaliyet göstermediğini
açıkça ortaya koymaktadır.
Şirketin eski yönetim kurulu başkanı ve CEO'su
Edward Neville Isdell'in anılarına göre, Coca-Cola günümüzde dünyadaki yalnızca
üç ülke dışında her yerde satılmaktadır.
Coca-Cola'nın resmi olarak satışının veya iş
yapmasının mümkün olmadığı bu üç ülke şunlardır:
- Kuzey Kore (North Korea)
- Küba (Cuba)
- Myanmar
Bu durum, şirketin 2012 yılı itibarıyla ulaştığı
küresel yayılımı göstermekle birlikte, bu ülkelerin ticari veya siyasi
nedenlerle (siyasi rejimler, ambargolar vb.) Coca-Cola sisteminin dışında
kaldığını belirtmektedir.
Coca-Cola'ya Yönelik Eleştiriler Ve Karşı
Propagandalar
"Coca-Cola'ya yönelik eleştiriler ve karşı
propagandalar, markanın kuruluş mitolojisinden başlayarak günümüze kadar
uzanan, şirketin ticari sırları, sosyal etkileri ve etik uygulamaları etrafında
dönen karmaşık ve sürekli bir tarihçeye sahiptir. Şirketin başarısı arttıkça,
uluslararası alanda bir simge haline gelmesiyle birlikte, eleştirilerin boyutu
da büyümüş ve çeşitlenmiştir.
I. Kuruluş ve Erken 20. Yüzyıl (1886–1922):
İçerik ve Ahlaki Kaygılar
Coca-Cola'ya yönelik ilk eleştiriler, ürünün
içeriği ve bir patentli ilaç /proprietary medicine olarak pazarlanmasından
kaynaklanmıştır.
- Kokain ve Bağımlılık İddiaları: İçeceğin
ilk yıllarında formülünde eser miktarda kokain bulunması, kısa sürede
şiddetli eleştirilere neden oldu. Coca-Cola, 1891'de dahi "kokain
alışkanlığını" teşvik etmekle suçlanıyordu ve bu durum, özellikle
Güneyli beyaz ırkçıların söylemlerinde (siyahlara /Negroes
"insanüstü" güç verdiği gibi yanlış inançlar) korku yaymak için
kullanıldı. Kokainin popülaritesi azalırken, içecek "zararlı ve kötü
niyetli" olarak nitelendirildi. Şirket, bu baskılar sonucunda
formülündeki aktif kokaini 1903 civarında tamamen çıkarmak zorunda kaldı.
- Aşırı Tıbbi İddialar ve Gizem: Kurucu
John Pemberton ve ilk sahibi Asa Candler, Coca-Cola'yı başlangıçta baş
ağrısı, sinir bozukluğu, depresyon ve hatta iktidarsızlık gibi durumları
tedavi eden bir "sinir toniği" /nerve tonic olarak pazarladılar.
Bu tür iddialar, dönemin "şarlatanlık altın çağı" /golden age of
quackery patentli ilaç pazarının tipik bir özelliğiydi ve meşrubatın
gerçek içeriğinin bilinmemesi, şüpheciliği artırdı.
- Kafein ve Yasal Savaşlar (Dr. Wiley): Aktif
kokain çıkarıldıktan sonra, ABD hükümetinin Kimya Bürosu şefi Dr. Harvey
Washington Wiley, Coca-Cola'yı hedef aldı. Wiley, içeceğin
"adulterated" (sahte/katkılı) ve "misbranded" (yanlış
etiketlenmiş) olduğunu iddia etti. Temel argümanı, kolanın "huzur
bozucu" ve bağımlılık yapıcı bir uyarıcı olan kafein içerdiğiydi ve
bu durum özellikle çocuklar için zararlıydı. Wiley'nin davası, şirketin
kafein içeriğini gizleme stratejisini uzun yıllar boyunca etkiledi.
- Aşırı Tüketim ve Ahlaki Kaygılar: Kadın
Hristiyan Ilımlılık Birliği (WCTU) gibi örgütler, içeceğin çocuklar ve
yetişkinler arasında bağımlılık ("Coca-Cola düşkünleri")
yarattığını ve ahlaki değerleri aşındırdığını iddia ederek, meşrubattaki
eser miktarda alkol ve kafein içeriğini kınadı.
- Hijyen ve Kalite Kontrolü: Erken
dönemde, federal müfettişler, Atlanta'daki şurup üretim tesislerinin kirli
olduğunu, döküntülerle dolu olduğunu ve hatta farelerin şurup varillerine
düştüğünü bildirdi. Bu durum, Coca-Cola'nın kalitesi ve hijyeni hakkında
ciddi endişeler yarattı.
II. Orta Dönem (1923–1979): Küresel Çatışmalar ve
Fiyat Savaşları
Bu dönemde eleştiriler, Coca-Cola'nın ticari
uygulamalarına ve Amerikan gücünün bir sembolü olarak uluslararası alandaki
rolüne odaklanmıştır.
- Antitröst ve Tekelci Uygulamalar: Coca-Cola'nın
piyasadaki hakim konumu ve rakiplere karşı agresif hukuki mücadelesi,
tekelcilikle suçlanmasına yol açtı. Şirketin, "Coca-Cola" ticari
adının her iki kısmının da ("Coca" ve "Cola") rakipler
tarafından kullanılmasını engelleme çabaları, rekabeti kısıtlamak olarak
görüldü. Federal Ticaret Komisyonu (FTC), 1970'lerde Coca-Cola'nın
şişeleyicilere verdiği özel bölgeleri antitröst yasalarını ihlal ettiği
gerekçesiyle hedef aldı.
- Coca-Kolonizasyon /Coca-Colonization: II.
Dünya Savaşı sonrasında Coca-Cola'nın küresel çapta hızla yayılması,
özellikle Avrupa'da (Fransa ve İtalya başta olmak üzere) Amerikan kültürel
emperyalizminin /imperialism sembolü olarak algılandı. Komünistler, şarap
üreticileri ve muhafazakar aydınlardan oluşan ittifaklar, Coca-Cola'nın
Fransız kültürünü ve dilini bozduğu gerekçesiyle yasaklanması için
kampanya yürüttü.
- İçerik İddiaları (Fosforik Asit): Şirket,
savaş sonrası Avrupa'da, içeceğin içerdiği fosforik asit (Merchandise No.
4) nedeniyle toksik ve zararlı olduğu, hatta kemikleri zayıflattığı
iddialarıyla karşılaştı. Bu, büyük ölçüde rakip içecek üreticilerinin
(şarap, bira ve maden suyu) lobiciliğiydi.
- Fiyat Sıkıntısı: Robert
Woodruff'un 1950'lerde bile 6.5 onsluk şişeyi 5 sente satma inadı,
şişeleyiciler arasında hoşnutsuzluk yarattı ve şirketin fiyat
politikalarının sorgulanmasına neden oldu.
- Sivil Haklar ve Irkçılık: Şirket,
Sivil Haklar Hareketi sırasında, ırksal entegrasyon /desegregation
çabalarında yavaş kalmakla ve yerel beyaz ırkçı yöneticilerin (Lester
Maddox gibi) baskılarına maruz kalmakla eleştirildi.
III. Modern Dönem (1980–Günümüz): Büyük
Felaketler ve Kurumsal Etik
Roberto Goizueta'nın liderliği ve küreselleşmenin
yükselişi, eleştirilerin kurumsal etik, çevre ve halk sağlığı konularına
kaymasına neden oldu.
- "Yeni Kola" /New Coke Fiyaskosu
(1985): Coca-Cola'nın orijinal formülünün
değiştirilmesi kararı, tüketicilerden gelen yoğun duygusal tepki nedeniyle
(ürünü "ulusal bir simge" ve "Amerikan rüyasının bir
parçası" olarak görme) büyük bir felaket olarak tarihe geçti.
Tüketiciler bu değişikliği bir "ihanet" olarak algıladı.
- Aşırı Şeker ve Obezite Kaygıları: 2000'li
yıllardan itibaren, Coca-Cola'nın yüksek şeker (veya yüksek fruktozlu
mısır şurubu /HFCS) içeriği, çocukluk çağı obezitesi ve diyabetin
artmasına katkıda bulunduğu gerekçesiyle şiddetli eleştirilere uğradı. Bu
durum, okullarda gazlı içecek satışının yasaklanması ve "soda
vergisi" /soda taxes getirilmesi yönünde kampanyalara yol açtı.
- Çevre ve Su Kaynaklarının Tüketimi: Coca-Cola,
üretim için büyük miktarda su kullanması nedeniyle eleştirildi.
Hindistan'daki (özellikle Plachimada) şişeleme tesisleri, yer altı su
tablasını tüketmekle ve atıklarını çevreyi kirletmekle suçlandı, bu da
tesislere karşı protestolara ve yasal işlem başlatılmasına yol açtı.
- İnsan Hakları İhlalleri (Killer Coke): En ciddi
suçlamalardan biri, Kolombiya ve Guatemala'daki yerel şişeleme
tesislerinin, sendika liderlerini tehdit etmek, işkence yapmak ve öldürmek
için paramiliter gruplarla işbirliği yaptığı iddialarıydı. Bu iddialar,
özellikle uluslararası sendikalar ve öğrenci grupları tarafından yürütülen
"Killer Coke" ("Katil Kola") adlı küresel boykota yol
açtı.
- Muhasebe Usulsüzlükleri ve Kurumsal Yönetim: Şirket,
özellikle Doug Ivester'ın CEO'luğu sırasında, yurtdışı operasyonlarında
(Japonya gibi) satıcıları daha fazla konsantre satın almaya zorlayarak kâr
rakamlarını şişirmekle (channel-stuffing/kanal doldurma) suçlandı. Bu
iddialar, SEC (Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu) ve FBI
soruşturmalarına yol açtı.
- Ürün Güvenliği ve Kalite Kontrolü: Şirket,
Dasani şişe suyu (Thames Nehri'nden gelen arıtılmış suyun satılması) ve
Belçika'daki kontaminasyon paniği gibi olaylarla ürün kalitesi ve halk
sağlığı konusunda şüphe altında kaldı. Özellikle Belçika'da, iddia edilen
kontaminasyon nedeniyle ürünler toplatıldı ve bu durum, kitlesel histeriye
/mass hysteria yol açtı.
- Antitröst Suistimalleri: 2000'li
yılların başında, Avrupa Birliği ve diğer ülkelerdeki antitröst
soruşturmaları, şirketin rakipleri (Pepsi dahil) pazardan dışlamak için
anlaşmalar yaptığı iddialarını içeriyordu.
"Cola" Benzeri Bir Ürün
"Cola" benzeri bir ürünün piyasada
tutunması veya tamamen yasal izin bulması, hukuki koruma, devasa pazarlama
yatırımları ve yerleşik dağıtım sistemleri gibi çok katmanlı engeller nedeniyle
zorlu bir süreçtir. Coca-Cola Şirketi, markasının benzersizliğini ve pazar
hakimiyetini korumak için kuruluşundan bu yana agresif ticari ve hukuki
stratejiler uygulamıştır.
I. Hukuki Engeller: Markanın Kutsallığı ve
Taklitlerin Önlenmesi
Coca-Cola'nın piyasadaki taklit ürünlerin
sayısını azaltmadaki başarısı, öncelikle marka adını ve ticari sunumunu koruma
konusundaki amansız hukuki mücadelesinden kaynaklanmaktadır.
- Markanın Tekliği /Singular Identity:
Coca-Cola'nın isminin kendisi, ürünün ayrılmaz bir parçası olarak kabul
edilmiştir. Yüksek Mahkeme'de /Supreme Court (önceki konuşmalarımızda da
geçtiği üzere) görülen Koke Davası'nda, Yargıç Oliver Wendell
Holmes, Coca-Cola'nın "tek bir kaynaktan gelen tek bir şey"
olduğunu ve adının bu nedenle koruma altında olduğunu belirtmiştir. Bu
karar, markanın değerini içerikten bağımsız kılan hukuki bir zaferdi.
Coca-Cola, "Coca-Cola" adının taklit edilmesine karşı yüzlerce
dava açarak, Harold Hirsch'in öncülüğünde modern Amerikan ticari marka
hukukunu /trademark law neredeyse yeniden yazmıştır.
- Gizli Formülün Önemi (Ticari Sır): Formülün
içeriği (Merchandise No. 7X) yüz yılı aşkın bir süredir şirket tarafından
en büyük ticari sır /trade secret olarak korunmuştur. Yazılı formül
kopyaları yüksek güvenlikli kasalarda (örneğin Atlanta'daki bir bankanın
kasasında) saklanmıştır. Bu gizem ve sır, tüketicilerin zihninde ürünün
"kusursuz" olduğu inancını pekiştirerek psikolojik bir engel
yaratmıştır. Tüketiciler, formülün bilinmezliğinden beslenen bu
"marka büyüsü" /magic sayesinde ürüne duygusal bir bağlılık
geliştirmiştir.
- "Cola" Kelimesi Üzerindeki Kavga: Şirket,
uzun yıllar boyunca rakiplerin "Cola" kelimesini kullanmasını
engellemeye çalışmıştır. Her ne kadar hukuki mücadeleler sonucunda
"Cola" kelimesinin jenerik /generic (cins) bir terim olduğuna
karar verilmiş olsa da, Coca-Cola'nın bu konudaki agresif tutumu, diğer
üreticileri yıldırarak pazara girmelerini zorlaştırmıştır.
II. Pazar Hakimiyeti ve Dağıtım Engelleri
Taklit ürünlerin pazara girmesinin önündeki en
büyük pratik engel, Coca-Cola'nın ulaştığı eşsiz dağıtım ağı ve pazar
penetrasyonudur /pervasiveness.
- Yaygın Bulunabilirlik (Accessibility): Robert
Woodruff'un temel ilkesi, Coca-Cola'nın kelimenin tam anlamıyla "arzu
mesafesinde" /"within arm’s reach of desire" olmasını
sağlamaktı. Bu, ürünün dükkânlardan otomatlara /vending machines,
restoranlara ve küresel olarak askeri üslere kadar her yerde bulunması
anlamına geliyordu. Bir taklitçinin bu yaygın erişim ağına ulaşması büyük
maliyet ve zaman gerektirirdi.
- Münhasır Anlaşmalar ve Antitröst Sorunları:
Coca-Cola, rakiplerin pazar payını sınırlamak için dağıtım ağını ve
perakende alanını kullanmıştır. Rakip markaları dışlamak amacıyla restoran
zincirleri (McDonald's) ve diğer ticari müşterilerle münhasır /exclusive
anlaşmalar yapmıştır. Bu uygulama, Avrupa Birliği'nde dahi antitröst
/antitrust (tekelcilik karşıtı) soruşturmalarına yol açmıştır.
- Şişeleme /Bottling Sistemi Kontrolü: Şirket,
şişeleyicilere münhasır bölgeler /exclusive territories vermiş, bu da
küçük taklitçilerin rekabet edebileceği altyapıyı kullanmasını
engellemiştir. Coca-Cola, şişeleyicilerle (franchise /imtiyaz sahipleri)
uzun süren anlaşmazlıklar yaşamış olsa da (önceki yazılarımızda bahsi
geçtiği üzere), bu sistem genel olarak rakipsiz bir dağıtım gücü
sağlamıştır.
III. Pazarlama Yatırımları ve Algı Yönetimi
Coca-Cola'nın başarısı, sadece ürünün kendisinden
değil, aynı zamanda pazarlamasının gücünden, yani algının yönetiminden
kaynaklanmıştır.
- Marka İmajının İnşası: Şirket,
ürünü sadece bir meşrubat /soft drink olarak değil, Amerikan yaşam
tarzının, mutluluğun, dostluğun ve evrensel kabulün bir simgesi olarak
pazarlamıştır ("Pause That Refreshes," "Real Thing").
Bu kültürel yerleşimin gücü, tadın önüne geçmiştir (örneğin, Yeni Kola
/New Coke fiyaskosunda görüldüğü gibi, tüketiciler duygusal bağ nedeniyle
tadı daha iyi olan yeni ürünü reddetmiştir).
- Görsel Kimlik ve Ambalaj: Coca-Cola,
ürününü görsel olarak taklit edilemez kılmak için yatırım yapmıştır.
İkonik hobbleskirt (dar etekli) şişesi, özellikle karanlıkta veya
buz dolu bir fıçıda dahi dokunarak tanınabilmesi amacıyla tasarlanmıştır.
Bu özel şişe tasarımı (patentli ambalaj /proprietary packaging)
taklitçilerin kopyalamasını engellemiştir.
- Kapsamlı Pazarlama Bütçesi:
Coca-Cola, reklam ve tanıtıma devasa miktarlar harcayarak rakiplerin
ulaşamayacağı bir pazar doygunluğuna ulaşmıştır. 1912 gibi erken bir
tarihte bile şirket, tanıtım malzemeleri için yılda 1 milyon dolardan
fazla harcama yapıyordu. Bu sürekli ve agresif pazarlama, ürünün
tüketicinin zihninde birincil ve tartışmasız bir yer edinmesini
sağlamıştır.
Sonuç olarak, Cola benzeri bir ürünün başarılı olması için sadece
benzer bir formüle sahip olması (ki bu formülün ticari sırrı sıkıca
korunmaktadır) yetmez; aynı zamanda Coca-Cola'nın yüzyılı aşkın sürede inşa
ettiği hukuki, dağıtımsal ve kültürel engelleri aşmak için gereken muazzam
sermaye ve stratejik güce de sahip olması gerekir. Bu, genellikle çok uluslu
/multinational şirketlerin bile kaçınmayı tercih ettiği bir mücadeledir.
Hoca Hola
"Coca-Cola'nın pazardaki tartışılmaz
hakimiyeti, formülünün kendisinden ziyade, markanın yüzyılı aşkın süredir
titizlikle ördüğü hukuki koruma ve küresel dağıtım ağlarının benzersiz
birleşimiyle inşa edilmiş karmaşık bir ticaret sırrı / trade secret sistemine
dayanmaktadır. Bu nedenle,
'Cola' tadında ve rengi yeşil olan, 'Hoca Hola' adlı yeni bir meşrubatın pazara
girme çabası, doğrudan formül gizeminden çok, bu ticari ve kültürel engellerle
yüzleşmek zorunda kalacaktır.
I. Hukuki Engeller: İsim ve Renk Tartışmaları
Önerdiğiniz 'Hoca Hola' adlı yeşil renkli
meşrubatın Coca-Cola tarafından hukuki takibe uğrayıp uğramayacağı, büyük
ölçüde Coca-Cola'nın tescilli markasını ve ticari sunumunu taklit edip
etmediğine bağlıdır. Coca-Cola, tarihinde yüzlerce dava açarak isminin ve
ambalajının taklit edilmesini engellemeye çalışmıştır.
- İsim Benzerliği ve "Cola" Terimi:
Coca-Cola'nın ilk sahibi Asa Candler ve avukatları, uzun yıllar boyunca
"Coca" ve "Cola" kelimelerinin başkaları tarafından
kullanılmasını engellemeye çalışmıştır. Coca-Cola, "Koke" gibi
taklitçi isimlere karşı mücadele etmiş ve Yüksek Mahkeme'de, Coca-Cola'nın
isminin "tek bir kaynaktan gelen tek bir şey" olduğunu tescil
ettirmiştir.
- Ancak, şirket zamanla
"Cola" kelimesinin kullanımındaki mücadelesini kaybetmiştir.
Federal mahkemeler, Coca-Cola'nın "cola" teriminin kullanımına
karşı monopol / tekel kurma çabalarına karşı çıkmıştır. Rakipler,
"Cola"nın artık meşrubat türünü tanımlayan genel / generic bir
terim olduğunu savunmuş ve bu görüş kabul görmüştür.
- 'Hoca Hola' ismi, ne
Coca-Cola'nın tescilli ticari adı olan "Coca-Cola"yı doğrudan
kullanmakta, ne de taklitçi olarak algılanabilecek fonetik yakınlık
('Koke' veya 'Coke-Ola' gibi) taşımaktadır. İsim, fonetik olarak ve
yazılış biçimiyle benzersiz olduğu sürece, yasal sorun yaşama olasılığı
düşüktür.
- Renk ve Ambalaj Benzerliği: Coca-Cola'nın ticari
kimliği, kırmızının (logo ve reklam) ve kendine özgü koyu karamel renginin
(içeceğin kendisi) kullanımıyla sıkı sıkıya korunur.
- İçeceğin "yeşil"
renkte olması, Coca-Cola'nın ikonik koyu amber/kahverengi renginden
belirgin bir şekilde ayrılmasını sağlar. Coca-Cola'nın hukuki
stratejilerinden biri, rakiplerinin Coca-Cola'nın adını, rengini veya
şişe şeklini kopyalamasını engellemekti. Yeşil renk, görsel taklit
riskini azaltır.
- Ek olarak, ambalajın
Coca-Cola'nın tescilli hobbleskirt (dar etekli) şişe şeklini
taklit etmemesi, hukuki sorunlardan kaçınmak için hayati önem taşır.
II. Gizli Formül Miti ve Kartelin Yıkılması
Coca-Cola'nın formülünün gizliliği, ticari sır
olarak korunmasına rağmen (önceki yazılarımızda da geçtiği üzere, tek yazılı
kopyası Atlanta'da bir kasada saklanmaktadır), bu gizem, şirketin pazardaki
hakimiyetinin asıl sebebi değildir. Formülün sırrı, sembolik bir değer taşır ve
markanın kültürel mitolojisini besler.
- Formülün Açıklanması Başarısızlık Getirmez: Kaynaklar, bir kimyagerin
Coca-Cola'nın içeriğini tahmin etmesinin zor olmadığını, asıl sırrın uçucu
yağların oranları ve harmanlanma biçimi (7X) olduğunu belirtmektedir.
Hatta formül bilinse
bile, taklit edilmesi kolay bir süreç değildir. Coca-Cola, formülünü
açıklamaktansa Hindistan pazarından çekilmeyi göze almıştı (1977). Ancak
bu, asıl gücün formülde değil, markanın yarattığı kültürel değerde ve
dağıtım sisteminde yattığını gösterir.
- Kartelin Gerçek Güç Kaynakları:
Coca-Cola'nın pazardaki hakimiyetini (kartel olarak adlandırdığınız bu
durumu) yıkmak için formülün açıklanması yeterli olmayacaktır. Asıl
zorluk, şirketin inşa ettiği benzersiz ticari ve kültürel yapılardır:
- Marka Değeri ve Tüketici
Bağlılığı: Coca-Cola, ürünü sadece bir
meşrubat olarak değil, Amerikan yaşam tarzının, mutluluğun ve evrensel
kabulün bir sembolü olarak pazarlamıştır. Bu marka değeri, tüketicilerin
ürüne olan derin duygusal bağlılığıyla korunur. New Coke faciası
gösterdiği gibi, tüketiciler tadı daha iyi olan bir ürünü bile,
"Amerikan rüyasına ihanet" olarak algılayarak reddetmişlerdir.
Bu kültürel bağ, formülden bağımsızdır.
- Erişilebilirlik ve Dağıtım
Ağı (Lojistik Karteli): Coca-Cola'nın başarısı,
kurucu Robert Woodruff'un "arzu mesafesinde" olma felsefesiyle
yarattığı yaygın dağıtım ağına dayanır. Coca-Cola, şişeleyicilerle
kurduğu agresif ortaklıklar (anchor bottlers) ve Coca-Cola Enterprises
(CCE) gibi devasa operasyonlarla, ürünün gezegenin en ücra köşelerine
dahi düşük maliyetle ulaşmasını sağlamıştır. Yeni bir meşrubat şirketinin
bu ölçekte bir lojistik ağı kurması, büyük sermaye yatırımı ve on yıllar
süren çaba gerektirir.
- Pazarlama ve Finansal Güç: Coca-Cola,
yıllık yüz milyonlarca dolar harcayarak sürekli reklam yapar, rakiplerin
ulaşamayacağı bir pazar doygunluğuna erişir. Ayrıca, spor etkinlikleri
(Olimpiyatlar, FIFA Dünya Kupası) ve kültürel alanlarda sponsorluklarla
marka görünürlüğünü sürekli korur.
Sonuç:
'Hoca Hola'nın
yeşil rengi ve isminin farklılığı, doğrudan hukuki engelleri aşmasına yardımcı
olabilir. Ancak bu, piyasa hakimiyetini (karteli) yıkmak için yeterli değildir.
Coca-Cola'nın hakimiyeti, gizli bir formülden ziyade, yenilmez bir kültürel
simge ve ulaşılmaz bir lojistik sistem üzerine kurulmuştur. Bu karteli yıkmak,
Coca-Cola'nın marka büyüsünü tüketicinin zihninden silmek ve onun küresel
dağıtım gücüne karşı koymak anlamına gelir ki, bu da devasa ve sürdürülebilir
bir sermaye saldırısı olmadan neredeyse imkansızdır. Coca-Cola'nın başarısı,
formülün kendisinden çok, yaratılan "marka değeri" (brand equity),
yaygın pazarlama ve dağıtım sistemi sayesinde mümkün olmuştur.
(Not: Coca-Cola, 20. yüzyılın başlarında, rakip
üreticilerin kendi markalarını taklit etmelerini engellemek için açtığı
yüzlerce davayla modern Amerikan ticari marka hukukunun neredeyse yeniden
yazılmasına öncülük etmiştir. Şirket, rakiplerin kendi ürünlerini Coca-Cola'nın
ikonik şişesi veya kırmızısı gibi unsurlarla karıştırmasını sağlaması
ihtimaline karşı her türlü taklidi engelleme stratejisini uygulamıştır.)
Coca-Cola Ve Pepsi Arasında 'Gizli Bir Anlaşma'
"Coca-Cola ve Pepsi arasında 'gizli bir
anlaşma' olduğu yönündeki yaygın inanış ve tartışmalar, genellikle iki büyük
markanın yüzyılı aşkın süredir süren rekabetinin karmaşık ve zaman zaman
karanlık ticari uygulamalarından kaynaklanmaktadır. Kaynaklar, şirketler
arasında tam anlamıyla gizli, piyasayı bölme amaçlı bir paktın varlığından
ziyade, uzun süren hukuki mücadelelerin ardından yapılan anlaşmaları ve yerel
düzeyde gözlemlenen yasa dışı işbirliklerini işaret etmektedir.
I. Rekabet ve Hukuki Anlaşmazlıkların Çözümü
Coca-Cola'nın tarihi, rakiplerine karşı açtığı
yüzlerce dava ile ticari markasını koruma çabalarıyla doludur. Şirket, erken
dönemlerde "Cola" kelimesinin tek sahibi olma mücadelesini vermiş, bu
da Pepsi ve diğer rakiplerle sürekli yasal çatışmalara yol açmıştır.
- Woodruff ve Mack Anlaşması (1942):
Coca-Cola'nın İcra Kurulu Başkanı (CEO) Robert W. Woodruff'un, Pepsi'nin
Başkanı Walter Mack ile 1942 yılında yaptığı görüşme ve ardından gelen
anlaşma, en önemli uzlaşma noktasıdır. Coke'un avukatları, Pepsi'ye karşı
açılan ticari marka davalarını üst mahkemelerde sürdürüyordu. Ancak
Woodruff, bu davanın kimseye fayda sağlamadığını görerek Mack'i öğle
yemeğine davet etti. Bu görüşmede Woodruff, bu davanın "kimseye
iyilik yapmadığını" belirterek hukuki süreci sonlandırmayı teklif
etti. Mack kabul etti ve Coca-Cola, Pepsi'nin ticari markasına itiraz
etmeyi bırakarak küresel çaptaki tüm davaları düşürmeyi taahhüt
etti.
- Sonuç: Bu
anlaşma, Coca-Cola'nın "Cola" kelimesini tekelinde tutma
çabalarının sonu oldu ve Pepsi'nin piyasada meşru bir rakip olarak
kalmasını sağladı. Bu, kamuoyunun bildiği bir hukuki uzlaşma (tesviye)
idi, gizli bir pakt değil, ancak Coca-Cola'nın rekabette "tek doğru
şey" olduğu mitini sürdürmek adına taktiksel bir geri çekilmeydi.
II. Yerel İşbirlikleri ve Kartel İddiaları
Şirketler arasındaki asıl tartışmalı ilişki,
yerel pazarlarda görülen, rekabeti sınırlamaya yönelik yasa dışı girişimlerden
kaynaklanmıştır. Bu tür eylemler genellikle Coca-Cola'nın küresel markasını ve
dağıtım gücünü koruma stratejisinin bir parçası olarak ortaya çıkmıştır.
- Şişeleyiciler Arasındaki Gizli Anlaşmalar:
Kaynaklar, özellikle 1970'ler ve 1980'lerde, Coke ve Pepsi'nin yerel
şişeleyicileri arasında (yasa dışı) fiyat sabitleme /price-fixing/ ve
rekabeti sınırlama amaçlı gizli anlaşmalar (kollüzyon /collusion/)
yapıldığına dair kanıtlar sunmaktadır. Bu, rekabet yasalarına aykırıydı
(antitröst /antitrust/ ihlali) ve bu eylemleri sürdüren şişeleyicilere
karşı davalar açılmıştır. Bu tür anlaşmaların amacı, fiyatları düşüren
şiddetli rekabetten kaçınmak ve her iki markanın da kâr marjını korumaktı,
ancak bunlar doğrudan ana şirketlerin onayladığı resmi bir strateji
değildi; aksine, bu durum ana şirketin yasal pozisyonuna zarar veriyordu.
- Marka Koruma:
Coca-Cola'nın yöneticileri, ürünün taklit edilmemesi veya başka bir ürün
yerine satılmaması (ikame /substitution/) konusunda takıntılıydı. Şirket,
dürüstlük ve kaliteyi savunmak adına gizli dedektifler (Pinkerton gibi)
tuttu ve rakipleri sindirmek için binlerce dava açtı. Bu agresif tavır,
zaman zaman (rakip Pepsi'nin de yaptığı gibi) antitröst yasalarını ihlal
ettiği iddialarıyla sonuçlandı.
- Tüketici Üzerindeki Psikolojik Etki:
Coca-Cola'nın eski yöneticileri dahi, Coke ve Pepsi arasındaki rekabetin
aslında her iki şirkete de yaradığını kabul etmiştir. Şiddetli rekabet,
pazarın diğer küçük rakiplerden temizlenmesini sağlamış ve tüketicilerin
zihninde "sadece iki cola var" algısını pekiştirmiştir. Bu
durum, Coke ve Pepsi'nin pazar payını sürekli artırmasına yardımcı olan
bir gerçektir.
Sonuç:
Özetle,
kaynaklarda Coca-Cola'nın Pepsi ile pazar hakimiyetini önceden belirleyen gizli
bir kurumsal anlaşma yaptığına dair bir kanıt yoktur. Ancak, uzun süreli hukuki
savaşlar (trade-mark) 1942'de bir uzlaşma ile sona ermiş, ve yerel düzeydeki
şişeleyiciler arasında yasa dışı fiyat anlaşmaları (kollüzyon) ortaya
çıkmıştır. Bu durum, rekabetin sınırlarının sürekli ihlal edildiği bir
"Cola Savaşları" (Cola Wars) dönemini tanımlar.
Cola Patenti
"Coca-Cola'nın marka adı ve içeriği,
şirketin tarihi boyunca en büyük ticari mücadelelerinin merkezinde yer
almıştır. 'Cola' kelimesinin patent hakkının /ticari marka kontrolünün alınıp
alınmadığı ve içeceğin özünün /konsantresinin şirket tarafından sağlanıp
sağlanmadığı, Coca-Cola'nın iş modelinin ve hukuki savaşlarının temelini
oluşturmaktadır.
I. "Cola" Kelimesi Üzerindeki Hukuki
Tartışmalar
"Cola" kelimesinin, Coca-Cola
tarafından tekel /monopol altına alınıp alınmadığı sorusu, şirketin 20.
yüzyılın başlarından itibaren yürüttüğü amansız hukuki mücadelelerin
odağındadır. Kesin cevap, şirketin bu savaşı tamamen kazanamadığı
yönündedir; zira "Cola" kelimesi artık genel /cins bir terim olarak
kabul edilmektedir.
- Erken Dönem Mücadeleler:
Coca-Cola'nın kurucuları, rakiplerin markayı taklit etmesini önlemek
amacıyla, ismin bütünlüğünü savunmuştur. Ancak, yüzlerce taklitçi piyasaya
girdi ve bu rakipler, içeceğin adının temel bileşenleri olan
"koka" ve "kola"dan geldiğini ileri sürerek, bu
terimlerin tanımlayıcı /descriptive olduğunu ve dolayısıyla tekel altına
alınamayacağını savundu.
- Hukuki Geri Çekilme: 1902
yılında Coca-Cola, bir mahkeme davasını kaybetti; zira savunma,
"kola" ve "koka" kelimelerinin basitçe içeriği
tanımladığını ve bu nedenle tescil kapsamına girmediğini kanıtladı. Bu
durum, şirketin adının korunmasına yönelik saldırılara karşı savunmasız
kalmasına neden oldu.
- 1905 Ticari Marka Yasası:
Coca-Cola, 1905 tarihli Ticari Marka Yasası'nın On Yıllık Hükmü
(Ten-Year Proviso) sayesinde kısmi bir koruma elde etti. Bu hüküm,
1895'ten beri sürekli kullanılan tanımlayıcı markalara dahi yasal statü
sağlıyordu. Ancak bu yasal dayanak, "Cola" kelimesinin tek
başına kullanımını kalıcı olarak garanti etmiyordu.
- Koke Davası ve Sınırlar: Yüksek
Mahkeme /Supreme Court'taki meşhur Koke Davası'nda (1920), Yargıç
Oliver Wendell Holmes Jr., "Coca-Cola"nın "tek bir
kaynaktan gelen tek bir şey" olduğunu belirterek, adın bütünlüğünü
korudu. Ancak bu karar, rakip firmaların "Cola" kelimesini
kullanmasını engellemedi; sadece adın tamamının taklit edilmesini
yasakladı.
- Sibley'nin Hukuki Saldırısı ve Sonuç:
1930'ların sonunda, General Counsel (Baş Hukuk Müşaviri) John Sibley,
"Cola" kelimesinin jenerikleşmesine karşı çıkarak, Dixi-Cola ve
Royal Crown gibi rakiplere karşı agresif davalar açtı. Ancak, 1941'de
Temyiz Mahkemesi (Fourth Circuit Court of Appeals), Dixi-Cola davasında
Coca-Cola aleyhine karar verdi. Mahkeme, "kola"nın bir
bileşenden geldiğini ve bu nedenle tanımı itibarıyla tescil edilemez
olduğunu hükmetti.
- Pepsi ile Uzlaşma: En
nihayetinde, Robert Woodruff, 1942 yılında Pepsi-Cola ile süren küresel
davaları sonlandırarak bir uzlaşmaya vardı. Bu anlaşmayla Coca-Cola,
Pepsi'nin ticari markasını tanımayı kabul etti ve "Cola"
kelimesinin tek başına kullanım hakkından vazgeçti. Bu, şirketin
"Cola" kelimesi üzerindeki hukuki kontrol çabasının kalıcı
olarak başarısız olduğunu göstermektedir.
II. Özüt/Konsantrenin Şirket Tarafından
Sağlanması
Evet, içeceğin temel özü /konsantresi, şirketin
iş modelinin merkezinde yer alır ve bu, kesinlikle şirket tarafından sağlanır.
Coca-Cola'nın işi, yüksek kârlı olan şurubu /konsantreyi üretmek ve bunu
şişeleyicilere /franchise ortaklarına satmaktır.
- Gizli Karışımın Üretimi:
Coca-Cola'nın ticari sırrı olarak bilinen ve içeceğe benzersiz tadını
veren "7X" kodlu gizli tatlandırıcı karışımı ve koka yaprağı özü
(Merchandise #5) dâhil olmak üzere, konsantre, dünya çapında yalnızca
birkaç seçkin tesiste gizlice üretilir ve karıştırılır. Eski CEO
Neville Isdell, kendisinin bile formülü bilmediğini, ancak konsantrenin
şirketin merkezi kontrolündeki tesislerde üretildiğini belirtmiştir.
- Dağıtım Sistemi: Üretilen
bu konsantre, daha sonra şurup formuna getirilerek dünyanın dört bir
yanındaki bağımsız şişeleyicilere, restoranlara veya otomatlara teslim
edilir. Şişeleyiciler ise bu konsantreyi alır, üzerine su ve şeker/yüksek
fruktozlu mısır şurubu (HFCS) ekleyerek içeceği nihai formuna getirir ve
dağıtımını yapar.
Bu model, Coca-Cola'nın yüksek kâr marjını
korumasını sağlarken, şirketi ağır yatırım gerektiren yerel şişeleme ve dağıtım
işlerinden sorumlu tutmaz (önceki yazılarımızda bahsedildiği gibi, bu model ilk
olarak Asa Candler tarafından benimsenmiştir). Şirketin asıl gücü, bu gizli
özün ticari sır olarak korunmasına ve bu konsantre üzerindeki tam kontrolüne
dayanmaktadır. (Elmore, 2015). (Isdell & Beasley, 2012)."
Türkiyedeki Colalar
"Coca-Cola gibi küresel bir markanın formülü
ve ticari sırlarının korunması, şirketin kuruluşundan bu yana sürdürdüğü en
önemli hukuki ve ticari stratejilerin başında gelmektedir. Bu bağlamda, Örnek: Cola
Turka ve Sarıyer Cola gibi pazardaki rakip markaların, Coca-Cola'nın gizli
özütü ile doğrudan bir bağlantısı olup olmadığı veya kendi konsantrelerini
üretip üretmedikleri sorusu, rekabet hukuku ve ticari sır kavramları üzerinden
incelenmelidir.
I. Kaynakların Kapsamı ve Marka İlişkisi
Cola Turka ise sadece bir kez, 2003 yılında Irak'ın işgalinden
sonra ortaya çıkan anti-Amerikan duygularının etkisiyle popülerlik kazanan
"alternatif" kolalar (Mecca-Cola ve Qibla Cola ile birlikte)
listesinde geçmektedir.
Bu bağlamda:
- Doğrudan Formül Bağlantısı Yoktur:
Coca-Cola'nın iş modeli, formülün (özellikle "7X" kodlu lezzet
bileşeninin) mutlak gizliliğine dayanır. Coca-Cola'nın temel işi,
konsantreyi üretmek ve bunu şişeleyicilere göndermektir. Bir rakip marka olan Cola
Turka'nın (ve benzeri bağımsız markaların) Coca-Cola'nın ticari sırrı olan
bu gizli özütü kullanması, ancak yasa dışı yollarla veya Coca-Cola'nın
rızasıyla mümkündür ki, Coca-Cola'nın (önceki yazılarımızda da
belirtildiği üzere) markasını koruma konusundaki agresif tutumu ve Cola
Turka'nın "ideolojik alternatif" olarak pazarlanması
düşünüldüğünde, yasal bir bağlantı olması beklenemez.
- Kendi Formülleri ve Özüt Üretimi: Bu tip
rakip firmaların, Coca-Cola'nın konsantresini temin etmeleri neredeyse
imkânsızdır, zira Coca-Cola konsantreyi sadece dünyadaki birkaç seçkin
tesisinde gizlice üretmektedir. Bu nedenle, Cola Turka ve Sarıyer Cola vb.
gibi markaların piyasada var olabilmeleri için kendi formülasyonlarına
uygun özütleri (konsantreleri) kendilerinin üretmesi veya bağımsız üçüncü
taraf tedarikçilerden temin etmesi gerekir.
- Coca-Cola'nın orijinal
formülünün temel bileşenleri (koka yaprağı özü, kola fındığı/kafein ve
esansiyel yağlar) genel olarak bilinmektedir. Ancak asıl sır, bu
bileşenlerin oranları ve karıştırılma şeklindedir ("7X" lezzet
bileşimi).
- Tarih boyunca yüzlerce
"Cola" taklidi üretilmiştir (örneğin; Afri-Kola, Chero-Cola, Dixi-Cola, Yum
Yum). Bu durum, cola tadının temel olarak taklit edilebilir
olduğunu gösterir, ancak
Coca-Cola'nın benzersiz "marka büyüsü"nü taklit etmek
imkânsızdır. Bu nedenle, Cola Turka'nın (ve Sarıyer Cola'nın) kendi
özütlerini ürettiğini, ancak bu özütün Coca-Cola'nın asıl gizli formülü
olmadığını söyleyebiliriz.
II. Hukuki ve Ticari Durum
Coca-Cola, ticari sırrını (formülünü) açığa
vurmaktansa pazardan çekilmeyi (örneğin, 1977'de Hindistan'dan çekilmesi gibi)
tercih etmiştir. Bu, şirketin gizliliğe verdiği önemi göstermektedir.
- "Cola" İfadesinin Kullanımı: Daha
önceki tartışmalarımızda da belirtildiği üzere, Coca-Cola'nın uzun süren
hukuki mücadelelerine rağmen, "Cola" kelimesi hukuken genel /
cins bir terim olarak kabul edilmiştir. Bu, Cola Turka gibi rakiplerin
bu kelimeyi kendi marka isimlerinde kullanmalarına izin vermektedir, çünkü
bu artık bir ürün kategorisini tanımlamaktadır.
- Marka İmajı: Cola
Turka'nın anti-Amerikan bir alternatif olarak piyasaya çıkışı, bu
markaların kendilerini Coca-Cola'nın kültürel ve siyasi simgesel değerinin
tam tersi olarak konumlandırdığını göstermektedir. Coca-Cola'nın kendisi,
1950'lerde dahi Komünistler ve şarap üreticileri tarafından Amerikan
kültürel emperyalizminin ("Coca-Kolonizasyon") sembolü olarak
görülmüş ve eleştirilmiştir. Bu durum, rakip markaların bu eleştirileri
ticari avantaja çevirme stratejisini desteklemektedir.
Sonuç:
Eldeki kaynaklara dayanarak, Afri-Kola,
Chero-Cola, Dixi-Cola, Yum Yum, Cola Turka ve Sarıyer Cola'nın, Coca-Cola'nın
tescilli ve gizli formülü ("7X" özütü) ile doğrudan bir bağlantısı
olmadığını, bu özütü Coca-Cola'dan almadığını söyleyebiliriz. Bu markalar,
Cola ürün kategorisinin genel kabul görmüş içeriğini (kafein, karamel,
tatlandırıcılar vb.) kullanarak, kendi formülleri ve tedarik zincirleriyle
üretim yapmaktadırlar, zira "Cola" terimini kullanmaları hukuken
serbesttir. Ancak
kaynaklar, bu markaların formüllerinin detayları veya konsantrelerini tam
olarak nerede ürettiklerine dair bilgi vermemektedir.
Coca-Cola'nın Meşrubat Olmaktan Ziyade Bir Kültür
Emperyalizmi / Kültürel Yayılmacılık Sembolü Olarak Görülmesi
"Coca-Cola'nın meşrubat olmaktan ziyade bir
kültür emperyalizmi / kültürel yayılmacılık sembolü olarak görülmesi ve
içeriğindeki maddeler (özellikle kafein ve yüksek şeker oranı) nedeniyle
bağımlılık yarattığı yönündeki yaygın kabule rağmen, şirkete karşı ciddi ve
kalıcı yasal yaptırımların uygulanmamasının ardında, hukuki, bilimsel ve ticari
stratejilerin birleşimiyle oluşan çok katmanlı bir savunma sistemi yatmaktadır.
Şirket, tarih boyunca hem içeriğini değiştirerek hem de hukuki boşlukları ustalıkla
kullanarak aleyhindeki suçlamaları bertaraf etmeyi başarmıştır.
I. İçerik ve Bağımlılık İddialarına Karşı Hukuki
Zaferler
Coca-Cola'nın
yasal yaptırımlardan kurtulmasının temel direği, içeceğin zarar verme
potansiyelini bilimsel ve hukuki zeminlerde sürekli olarak bertaraf etme
yeteneğidir.
- Kokainin Kaldırılması ve Ticari Markanın
Korunması: Coca-Cola'nın ilk formülünde bulunan eser
miktardaki kokain, 20.
yüzyılın başlarında, özellikle ırkçı söylemlerin de etkisiyle (kokainin
siyahlara / Negroes "insanüstü" güç verdiği gibi yanlış
inançlar), kamuoyu baskısının hedefi oldu. Şirket, itibarını ve
ticari markasını korumak amacıyla, 1903 yılı civarında aktif kokaini
formülden tamamen çıkardı ve yerine kokain alkaloidi çıkarılmış /
dekokaize edilmiş koka yaprağı kullanmaya başladı. Böylece, içeriğindeki
en tehlikeli maddeyi yasal süreçler hızlanmadan önce ortadan kaldırmış
oldu. Bu strateji, hukuki süreçlerde aleyhte karar verilmesini önledi.
- Kafein Tartışması ve Kimyasal Savunma:
Coca-Cola'ya yönelik en büyük yasal saldırı, 1906'daki Saf Gıda ve İlaç Yasası'nın / Pure Food
and Drugs Act yürürlüğe girmesinin ardından, Dr. Harvey Wiley liderliğinde
geldi (önceki konuşmalarımızda bu süreçten bahsedilmiştir). Wiley,
Coca-Cola'nın çocuklar için zararlı ve bağımlılık yapıcı bir uyarıcı olan
kafein içerdiğini iddia etti.
- Hukuki Kazanım: Şirket,
kafeinin yasa tarafından "eklenmiş" / "adulterated"
bir madde olarak görülmesi gerekmediğini savunarak davayı kazandı, zira
kafein "orijinal formülün ayrılmaz bir parçasıydı".
- Kıyaslama ve Genel Kabul:
Coca-Cola, kafein içeriğinin bir fincan çay veya kahveden farklı
olmadığını, dolayısıyla zararsız olduğunu sürekli olarak savundu. Bu,
içeceğin "bağımlılık" iddialarına karşı etkili bir kamuoyu
savunması sağladı.
- Hukuki İsim Koruma: Yasal
yaptırımlardan kaçınmanın bir diğer yolu, formül içeriğinden bağımsız
olarak, markanın adını korumaktı. Coca-Cola, "Cola" kelimesinin jenerik /
cins bir terim haline gelmesini engellemek için yüzlerce dava açtı.
Yargıç Oliver Wendell Holmes'un (Koke Davası'nda) "Coca-Cola tek bir
kaynaktan gelen tek bir şeydir" şeklindeki ünlü kararı, markayı
taklitçilere karşı koruyarak şirketin itibarını pekiştirdi.
II. Regülasyonlara Karşı Kurumsal Stratejiler
Modern dönemde (özellikle obezite ve çevre krizi
sonrası) hukuki ve yasal baskılar arttığında, Coca-Cola, bu baskıları ticari
olarak yönetme stratejileri geliştirdi.
- Kanunları Etkisiz Kılmak (Lobi
Faaliyetleri): Şirket, yasal düzenlemeleri kendi lehine
çevirmek için büyük çaba harcadı. Örneğin, Woodruff, ABD Tütün ve Alkol Vergisi'nden (War Tax)
muaf tutulmak için ABD hükümetine karşı dava açtı ve kazandı.
Ayrıca, kafein içeriğinin etikette belirtilmesi zorunluluğunu ertelemek
için lobi faaliyetleri yürüttü ve bunda uzun süre başarılı oldu.
- Ticari Sırrın Gizemini Korumak: Formülün mutlak
"ticari sır" / trade secret olarak kalması, şirketin en güçlü
savunma hatlarından biridir. Bu durum, Coca-Cola'yı rakiplerin taklidinden
koruduğu gibi, rakiplerin formül üzerinden sağlık veya güvenlik
gerekçesiyle dava açmasını zorlaştırmıştır. Şirket, formülü açıklamaktansa
(1977'de Hindistan'dan çekildiği gibi) büyük pazarlardan çekilmeyi tercih
edecek kadar bu gizliliğe bağlıdır.
- Çevresel ve Sosyal Sorumluluk Yoluyla İmajı
Yönetmek: Şirket, eleştirilerin arttığı dönemlerde
(özellikle 1970'ler ve 2000'ler), çevresel sorunlara (su kullanımı,
kirlilik) veya sosyal konulara (ırk eşitliği, obezite) odaklanan
"halo etkisi" yaratmayı amaçlayan programlara yoğunlaştı. Bu,
özellikle Paul Austin döneminde başlayan ve Nevielle Isdell döneminde
"Manisfesto for Growth" ile zirveye çıkan bir stratejiydi. Amaç,
markanın küresel imajını düzeltmek ve hukuki/yasal denetim çağrılarını
önlemektir.
Özetle: Coca-Cola'nın meşrubat olmaktan ziyade bir bağımlılık kaynağı olduğu
yönündeki algı (özellikle kafein içeriği nedeniyle) yasal olarak büyük ölçüde
etkisiz kalmaktadır, çünkü şirket, içeriğindeki potansiyel riskleri erken
dönemde elimine etmiş (kokain) ve kalan bileşenleri (kafein, şeker)
itibarsızlaştıran yasal düzenlemelere karşı etkili lobi faaliyetleri
yürütmüştür. Ayrıca, yasal ve ticari sır mekanizmalarını kullanarak
formülünün dokunulmazlığını sağlamış ve saldırıları, markanın kültürel ve
ekonomik gücü sayesinde bertaraf etmiştir.
Coca-Cola'nın Kolombiya'daki Faaliyetleri
"Coca-Cola'nın Kolombiya'daki
operasyonlarına yönelik en ciddi suçlamalar, şirketin yerel şişeleyici / bottler
ortaklarının, paramiliter / paramilitary gruplarla işbirliği yaparak
sendika / union liderlerine karşı şiddet eylemlerine karıştığı iddiasına
odaklanmıştır. Bu durum, şirketin küresel itibarını sarsan ve "Katil
Kola" / Killer Coke gibi kampanyalara yol açan uluslararası hukuki
ve etik tartışmaların merkezine oturmuştur.
İşte Coca-Cola'nın Kolombiya'daki faaliyetlerine
ilişkin temel suçlamalar ve bu konuya dair detaylar:
I. Paramilitar Gruplarla İşbirliği ve İnsan
Hakları İhlalleri
Coca-Cola, "paramiliter sağcı ölüm
timlerini" sendika organizatörlerine terör estirmek amacıyla kiraladığı
iddialarıyla suçlanmıştır. Bu iddialar, Coca-Cola'nın ve bağlı
şişeleyicilerinin, sendikalı işçilere karşı sistematik baskı, tehdit ve cinayetleri
teşvik ettiği veya bu eylemlere göz yumduğu yönündeki kapsamlı suçlamaları
içeriyordu.
- Şiddet Eylemleri:
Coca-Cola işçilerini temsil eden SINALTRAINAL sendikası (Kolombiya Ulusal
Gıda Endüstrisi İşçileri Sendikası), 1986 yılından itibaren, hükümete ve
paramiliter gruplara bağlı şirketlerle bağlantılı olarak terörle karşı
karşıya kaldı. Yalnızca Coca-Cola ile bağlantılı yedi sendika lideri
öldürülmüştür ve bunlardan üçü toplu sözleşme görüşmeleri sırasında
hayatını kaybetmiştir.
- Önemli Cinayetler: Bu
cinayetlerden en bilinenlerinden biri, 1996 yılında Carepa'daki bir
şişeleme tesisinde paramiliterler tarafından vurularak öldürülen
SINALTRAINAL sendikası sekreteri Isidro Segundo Gil Gil'in
davasıdır. Cinayetin ardından, paramiliterler tesisi işgal etmiş, işçileri
sendikadan ayrılmaya zorlamış ve istifa mektuplarını imzalamayanları
ölümle tehdit etmiştir.
- Kurumsal Tepki: Şirket
yöneticileri, sendikaları ve işçileri, gerilla hareketinin temsilcisi
olmakla suçlamıştır. Örneğin, 1992 yılında Coca-Cola yöneticisi José
Gabriel Castro, işçileri ve sendikayı gerilla temsilcisi olmakla itham
etmiştir.
II. Yasal ve Kurumsal Takip
Kolombiya'daki sendika cinayetleri, ABD
mahkemelerinde hukuki süreçlere yol açmıştır.
- ABD Davaları:
SINALTRAINAL sendikası ve Uluslararası İşçi Hakları Fonu, U.S. Alien Tort
Claims Act (Yabancı Haksız Fiil Talepleri Yasası) uyarınca, Coca-Cola'nın
Kolombiya'daki şişeleyicilerine (Panamco ve Bebidas y Alimentos) karşı
cinayet, işkence ve sendikalı işçilere zulüm konularında suç duyurusunda
bulunmuştur.
- Hukuki Zemin: Miami'deki
bir federal yargıç, ilk başta Coca-Cola'ya karşı açılan davayı reddetmiş
(kaynak şirketin (parent company) eylemlerden sorumlu olmadığını iddia
ederek), ancak şişeleyici şirketlere (Panamco ve Bebidas y Alimentos)
karşı davanın devam etmesine izin vermiştir. Mahkeme, paramiliter şiddet
ile Kolombiya hükümeti arasında bir bağ (devlet eylemi / state action
bileşeni) olduğu iddialarını kabul etmiştir.
- İmaj Sorunları: Bu
suçlamalar, Coca-Cola'nın itibarını ciddi şekilde zedeledi ve şirketi,
halkla ilişkiler krizlerini yönetmeye yöneltti. Şirket, bu iddiaları
"asılsız ve çirkin" olarak nitelendirmiş, ancak aynı zamanda
bağımsız soruşturmalar ve etik denetim çağrılarıyla da karşı karşıya
kalmıştır.
III. İş Etiği ve Antitröst Suçlamaları
Daha genel olarak, Coca-Cola, kurumsal etik
alanında da eleştirilere hedef olmuştur:
- Tekelci Uygulamalar:
Kolombiya'daki şişeleyiciler de dahil olmak üzere Coca-Cola sistemi,
rakipleri pazardan dışlamak için anlaşmalar yapmakla suçlanmıştır.
Örneğin, şişeleyicilerin perakendecilere münhasır / exclusive
anlaşmalar dayatması ve rakipleri alt raflara itmesi, hukuki
soruşturmalara neden olmuştur.
- HFCS Kullanımı: Şirket,
Kolombiya'daki çiftçilerin gelirlerini düşüren bir politika olarak
görülen, mısır şurubundan elde edilen daha ucuz tatlandırıcı / high-fructose
corn syrup (HFCS) kullanımına geçiş yapmakla da eleştirilmiştir
(önceki yazışmalarımızda geçtiği üzere, bu durum şirketin genel maliyet
azaltma stratejisinin bir parçasıdır).
Cola Gibi Küresel Markaların Çin Ve Rusya / Sovyetler Birliği
Pazarlarında Gösterdiği Üstünlüğü
"Cola gibi küresel markaların Çin ve Rusya /
Sovyetler Birliği pazarlarında gösterdiği üstünlüğün ve yerel rakiplerin
yaşadığı zorlukların temelinde, büyük ölçüde tarihsel, ekonomik ve stratejik
avantajların birleşimi yatmaktadır. Bu durum, özellikle Soğuk Savaş sonrası
dönemde, teknolojik yetersizlik ve kültürel sembolizmin gücüyle pekişmiştir.
I. Sovyetler Birliği ve Rusya Pazarında Rekabetin
Çöküşü
Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Rusya
pazarı, Coca-Cola'nın agresif stratejisi karşısında yerel markaların ve rakip
Pepsi'nin dahi zorlandığı bir döneme girmiştir.
- Yerel Ürünlerin Kalite ve Altyapı Sorunları:
Kaynaklar, Sovyet dönemi yerel meşrubat üretiminin, Coca-Cola'nın yüksek
standartlarına kıyasla ciddi hijyen ve kalite sorunları taşıdığını
göstermektedir. Örneğin, Doğu Almanya'nın devlet kolası olan "Hitt Cola"nın
köpüklü, kötü kokulu olduğu ve bazen içinde böcekler bulunduğu ifade
edilmiştir. Ayrıca, Rusya'daki bazı otomatik satış makinelerinde dahi
hijyenin sağlanamadığı, içeceklerin zincirle sabitlenmiş ve yıkanmamış cam
bardaklarda sunulduğu görülmüştür. Bu durum, yerel meşrubatların rekabet
edebilirliğini en başından zayıflatmıştır.
- Pepsi'nin Erken Hakimiyeti ve Yanlış
Stratejisi: Sovyetler Birliği pazarındaki Cola Savaşı,
aslında Coca-Cola ve Pepsi arasında başlamıştır. Pepsi, 1972 yılında
Sovyetler Birliği ile özel bir anlaşma imzalayarak pazarda 10 yıl boyunca
tekel / exclusive hakkı elde etmiş ve konsantre karşılığında votka
ve gemi gibi ürünleri takas etmiştir (barter / countertrade). Bu
erken başlangıç avantajına rağmen, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından
sonra Coca-Cola, "Rampage Projesi" / Project Jumpstart
ile devasa yatırımlar yaparak (örneğin 1994 yılına kadar Rusya'ya $500
milyon yatırım) ve eski bürokratik kanalları değil, yeni kapitalist
girişimcileri hedefleyerek hızla öne geçmiştir. Coca-Cola, 1994 yılına
gelindiğinde, %60 pazar payına sahip olan Pepsi'yi geride bırakmayı
başarmıştır.
- Hukuki ve Stratejik Atak:
Pepsi'nin bir zamanlar rakipsiz olduğu Sovyetler Birliği'nde,
Coca-Cola'nın ana stratejisi, dağıtım, şişeleme ve yerel ticari markaların
korunması konularında hukuk ve finansal gücü kullanmak olmuştur.
Coca-Cola, 1990'ların başında, yerel Rus işletmeleri ile ortaklıklar
kurarak eski bürokratik engelleri aşmış ve eski Sovyet füzelerinin
üretildiği fabrikalarda Coca-Cola için satış büfeleri / kiosks
üretilmesini sağlamıştır. Bu, yerel sanayinin dönüşümünü doğrudan
Coca-Cola'nın lojistik ağına entegre etmiştir.
II. Çin Pazarında Yerel Markaların Sınırlı Etkisi
Çin, devasa nüfusu nedeniyle Coca-Cola'nın büyüme
stratejisi için hayati öneme sahiptir. Yerel markalar Çin'de siyasi direnç
gösterse de, Coca-Cola'nın küresel hızına ve kaynaklarına dayanamamıştır.
- Kültürel Emperyalizm Algısı ve Siyasi
Direnç: Coca-Cola'nın Çin'e dönüşü (1979) başlangıçta yerel siyasetçiler
ve üreticiler tarafından kültürel emperyalizm ve Batı yaşam tarzının
dayatılması olarak algılanmıştır. 1996 yılında Çinli bir grup
milletvekili, Coca-Cola'nın daha fazla yayılmasını "sınırlamayı"
teklif ederek yerel içecekleri koruma çağrısı yapmıştır. Ancak Coca-Cola
bu eleştirilere karşı, yerel ekonomiye katkı (yüksek maaşlar, teknoloji
transferi, alt yapı inşaatı) ve yerel ortaklarla (Swire Group, Kerry
Group) ortaklık kurarak yanıt vermiştir, bu da şirketin sadece bir yabancı
olmaktan çıkıp yerel bir aktör haline gelmesini sağlamıştır.
- Hızlı Büyüme ve Kapital Yatırımı:
Coca-Cola, 1990'larda Çin'e büyük miktarda sermaye yatırmıştır (örneğin
$500 milyonluk yatırım programı). Bu hızlı ve büyük ölçekli yatırım, yerel
rakiplerin ulaşamayacağı bir hızda modern şişeleme tesisleri ve dağıtım
ağları kurmuştur, hatta bu süreçte inşaat rekorları kırmıştır.
- Kültürel ve Sembolik Dönüşüm: Çin'de
"Komünist Gençlik Birliği" gibi gençlik örgütleri, bir zamanlar
yasaklanmış olan Coca-Cola'yı "Amerikan Rüyası" ve modern
yaşamın bir sembolü olarak görmeye başlamıştır. Coca-Cola, spor
etkinlikleri (Olimpiyatlar) ve kültürel bağlamlar aracılığıyla (Çin'deki
festivaller) marka bilinirliğini pekiştirmiştir.
III. Ortak Nedenler: Finansal Güç ve Sembolizm
Her iki pazarda da Coca-Cola'nın
"yenilmez" görünmesinin altında yatan en önemli faktörler, mali
üstünlük ve Batı kapitalizminin cazibesi olmuştur:
- Kapitalizm Sembolü Olarak Cola: Özellikle komünist
rejimlerin yıkılmasından sonra, Coca-Cola sadece bir meşrubat değil, aynı
zamanda refah, özgürlük ve Batı tipi modernleşmenin bir simgesi / seküler
komunyon haline gelmiştir. Berlin Duvarı yıkıldığında, Coca-Cola
çalışanlarının bedava içecek dağıtması, bu sembolik gücü perçinlemiştir.
- Finansal ve Lojistik Üstünlük:
Coca-Cola'nın küresel çapta inşa ettiği lojistik sistem (anchor bottlers,
dağıtım ağları) ve neredeyse sınırsız sermaye erişimi, yerel rakiplerin
başa çıkamayacağı bir rekabet ortamı yaratmıştır. Şirket, reklam ve
pazarlama bütçelerine devasa miktarlar harcayabilmiştir.
- Odaklanmış Büyüme Stratejisi:
Coca-Cola, özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde, Pepsi'nin aksine
(restoran ve atıştırmalık işlerine odaklanması) işini sadece içeceklere
odaklamış ve tüm kaynaklarını küresel pazar payını artırmak için
kullanmıştır. Muhtar Kent, 2010'lu yıllarda dahi "parlak içeceklerin
şirketimizin oksijeni olduğunu" belirtmiştir, bu da merkeze olan bu
güçlü odağı gösterir."
Coca-Cola"Nın Türkiye'deki Yerel Şişeleyici
Ortağı
"Coca-Cola"nın
Türkiye'deki önemli bir dönemdeki yerel şişeleyici ortağı, ülkedeki hacmin
büyük bir kısmını kontrol eden Has Grubu idi. Bu ilişki,
şirketin faaliyetlerinin seksenli yılların sonunda ve doksanlı yılların başında
yeniden yapılandırılması sırasında dikkat çekici ve gergin bir anlaşmazlığın
merkezine oturmuştur.
I. Has Grubu ve
İmtiyazın Sona Ermesi
Has Grubu, Coca-Cola'nın
Türkiye'deki operasyonlarının %80'ini kontrol ediyordu. Ancak grubun sahibinin
vefat etmesinin ardından, işletmenin yönetim kalitesi düşmeye başlamıştır. Yeni
yönetimdeki bir ortak (vefat eden sahibinin eşinin ortağı), şirket yetkililerine
karşı düşmanca bir tavır sergilemiştir. Hatta bu gerginlik, Muhtar Kent ve Neville Isdell'in de
katıldığı bir toplantıda, masanın üzerinde gözdağı amaçlı bir tabanca / pistol
bulundurulması gibi sindirme / intimidation eylemlerine kadar
varmıştır.
Yaşanan bu hukuki ve ticari
gerginlikler sonucunda, Coca-Cola şirketi, nadiren başvurduğu bir adım atarak Türk
imtiyazını / franchise iptal etmiştir. Şirket, Has Grubu ile dostane
bir şekilde yollarını ayırmış ve ardından Türkiye'de kendi şişeleme tesislerini
/ bottling plants inşa etmiştir. Bu sürecin sonunda, Türkiye,
Coca-Cola'nın en güçlü büyüme pazarlarından biri haline gelmiştir.
II. Muhtar Kent ve
Sonraki Türk Ortaklığı
Daha sonraki bir dönemde,
Coca-Cola'nın küresel yönetiminde önemli rol oynayan ve daha sonra CEO olan Muhtar Kent
de Türkiye'deki şişeleme operasyonlarıyla bağlantılı olmuştur. Kent,
Coca-Cola'ya yeniden katılmadan önce, bira üreticisi olan ve aynı zamanda
Coca-Cola şişeleyicisinin en büyük hissedarı olan Efes Beverage Group'un
CEO'su olarak görev yapmıştır.
Neville Isdell, 2004 yılında Muhtar Kent'i şirkete geri
çağırmadan önce, kısmen Efes Beverage Group'a ait olan Coca-Cola'nın Türk
şişeleyicisinin yönetim kurulu başkanıyla görüşmüş ve Kent'i geri almak
istediğini bildirmiştir. Bu durum, Kent'in şirkete geri dönmeden önce
Türkiye'deki meşrubat endüstrisinin kilit oyuncularından biri olarak güçlü bir
konumda olduğunu göstermektedir.
İsrail Pazarına Giriş (Koşer / Kosher) Açısından Uygunluğu
"Coca-Cola'nın İsrail pazarındaki
faaliyetleri, markanın Orta Doğu'daki siyasi ve ticari tarihinin en tartışmalı
ve en çetrefilli konularından birini teşkil etmektedir. İsrail'de satılan
Coca-Cola'nın üretiminin genel formülünden tamamen farklı olduğu söylenemese
de, ürünün özellikle Yahudi dini kurallarına uygunluğu (Koşer / Kosher)
açısından önemli farklılıklar ve ayarlamalar bulunmaktadır.
I. İsrail Pazarına Giriş ve Arap Boykotu Bağlamı
Coca-Cola'nın İsrail'de şişeleme imtiyazı / franchise
vermesi kararı, şirketin küresel ticari duruşunu ve itibarını ciddi şekilde
etkileyen uzun süreli bir siyasi krize yol açmıştır.
- Boykot Kararı: Şirket,
başlangıçta İsrail'e şişeleme imtiyazı vermekten kaçınmış, bu da Arap
Birliği'nin / Arab League boykot tehdidini geçici olarak ortadan
kaldırma stratejisiyle uyumluydu. Coca-Cola, 1949'da İsrail'e franchise vermeyi
denemiş ancak İsrail hükümetinin döviz kısıtlamaları nedeniyle bu girişim
başarısız olmuştu.
- 1966 Yılı Kararı: Ancak
1966 yılında, Coca-Cola'nın Amerika'daki itibarını koruma çabaları ve
Amerikan Yahudi cemaatinin baskıları sonucu şirket, New Yorklu bankacı
Abraham Feinberg ile İsrail'de şişeleme operasyonu başlatma konusunda
anlaşmaya vardı.
- Büyük Bedel: Bu karar, Arap Birliği'nin
misilleme olarak Coca-Cola ürünlerine karşı kapsamlı bir boykot
başlatmasına neden oldu. Şirket, bu boykot yüzünden yılda yaklaşık 20
milyon dolar kâr kaybına uğrama riskiyle karşı karşıya kaldı. Bu
durum, rakibi Pepsi'ye, Coke'un sürgün / exile döneminde Suudi
Arabistan gibi önemli pazarlarda kök salma fırsatı verdi. Coca-Cola,
imajının bozulmaması için Kudüs'te franchise açmak yerine sadece Tel
Aviv'de açmayı tercih etti.
II. Üretimdeki Temel Farklılıklar (Koşer Uyumu)
İsrail'de
satılan Coca-Cola'nın üretim sürecindeki en belirgin ve önemli farklılık,
ürünün Koşer (Kosher) gerekliliklerine tam olarak uymasıdır. Formülün
gizliliği (Merchandise No. 7X) esas olsa da, Coca-Cola tarih boyunca yerel dini
gerekliliklere göre içerik değişikliklerine gitmiştir.
- Geleneksel İçerik Sorunları: Coca-Cola'nın formülünde
kullanılan bazı bileşenler, özellikle gliserin ve alkol, geleneksel olarak
hayvan kaynaklarından (domuz yağı gibi) veya dini açıdan şüpheli
işlemlerden elde edilebiliyordu. Koşer sertifikası almak isteyen ürünlerde
bu durum sorun teşkil ediyordu.
- Koşer Ayarlamaları:
Kaynaklara göre, Coca-Cola, 1935 yılında dahi, ticari markasının
bütünlüğünü korumak amacıyla formülünün içeriğini Atlanta'daki bir hahama
(Rabbi Tobias Geffen) açıklayarak uyum sağlamıştır. Bu ayarlamalar şunları
içeriyordu:
- Gliserin: Formülde yer alan ve genellikle hayvansal
yağlardan elde edilen gliserin yerine, bitkisel yağ bazlı gliserin
kullanılması kararlaştırılmıştır.
- Alkol: İçecekte kullanılan eser miktardaki
alkolün kaynağı (genellikle tahıl bazlı) yerine, pekmez / molasses
bazlı alkol kullanılmıştır.
Bu ayarlamalar, Coca-Cola'nın İsrail'deki
operasyonlarında ve dünya genelindeki Yahudi pazarına yönelik üretiminde,
ürünün dini yasalara uygunluğunu (Koşer) garanti eden temel farklılıklardır.
Sonuç:
Özetle, İsrail'de satılan Coca-Cola'nın tadı veya
uyarıcı içeriği (kafein) açısından genel küresel formülden radikal bir sapma
göstermesi beklenmez (çünkü Coca-Cola, formülünün değişmezliğini korumaya
çalışır). Ancak, üretim aşamasında kullanılan bazı ikincil bileşenlerin
(gliserin ve alkol gibi) kaynağı, tamamen Koşer standartlarına uyacak şekilde
değiştirilmiş ve bu durum İsrail pazarında temel bir ayırt edici özellik haline
gelmiştir. Coca-Cola,
İsrail'deki tesislerinde (franchise) ürettiği konsantreyi bu koşullara göre
yerelleştirmek zorundaydı."
Koşer Sertifikasyonu
"Coca-Cola'nın formülünün ticari sır / trade
secret olarak korunmasına rağmen, bu meşrubatın Koşer / Kosher
sertifikalı olarak üretilmesi ve satılması, dini gerekliliklere uyum sağlamak
amacıyla şirketin bazı ikincil bileşenlerinde ayarlamalar yapmasını zorunlu
kılmıştır.
Koşer sertifikalı kolalar, başta İsrail
olmak üzere, önemli bir Yahudi nüfusunun bulunduğu ve gıda ürünlerinin dini
yasalara uygunluğunun (Koşer kuralları) beklendiği Amerika Birleşik
Devletleri gibi ülkelerde satılmaktadır.
I. Koşer Sertifikasyonunun Gerekliliği ve İçerik
Değişiklikleri
Coca-Cola'nın formülünün gizliliğine verdiği
öneme rağmen, şirket ürününün Koşer kurallarına uygun olması için özel
düzenlemeler yapmak zorunda kalmıştır. Bu gereklilik, formülün içeriğindeki
bazı maddelerin geleneksel olarak hayvan kaynaklarından (özellikle domuzdan)
elde edilme olasılığından kaynaklanmaktadır.
Koşer sertifikası almak amacıyla, Coca-Cola'nın
formülünde yer alan şu temel bileşenlerde değişiklik yapılmıştır (önceki
yazılarımızda da belirttiğimiz gibi):
- Gliserin: Formülde
kullanılan ve geleneksel olarak hayvansal yağlardan elde edilebilen
gliserin yerine, bitkisel yağ bazlı gliserin kullanılması
kararlaştırılmıştır.
- Alkol:
İçecekteki eser miktardaki alkolün kaynağı (genellikle tahıl bazlı)
değiştirilerek, pekmez / molasses bazlı alkol
kullanılmıştır.
Şirket, formülünün bütünlüğünü korumak için bu
bileşenlerin detaylarını 1935 yılında Atlanta'daki bir hahama (Rabbi Tobias
Geffen) açıklayarak uyum sağlamış ve Koşer sertifikasını almıştır.
II. Satışın Yapıldığı Başlıca Pazarlar
Bu Koşer uyumlu formül, özellikle gıda
denetimlerinin sıkı olduğu ve Yahudi cemaatinin taleplerinin yoğun olduğu
pazarlarda satılmaktadır:
- İsrail:
Coca-Cola'nın İsrail pazarında doğrudan var olma kararı (1966'da bir
şişeleme imtiyazı / franchise vermesi), şirketin Koşer
gerekliliklerine uyumunu zorunlu kılmıştır. Bu karar, Arap Birliği'nin
Coca-Cola'yı boykot etme tehdidine yol açmış ve şirketi ciddi bir siyasi
krizin merkezine oturtmuştur,,. Coca-Cola, İsrail'deki operasyonlarında
Koşer standartlarına uygun üretim yapmak zorundadır.
- Amerika Birleşik Devletleri: Kaynaklar, Koşer uyumunun
gerekliliğinin büyük ölçüde New York'taki büyük Yahudi nüfusu dahil
olmak üzere ABD'deki geniş tüketici kitlesinden kaynaklandığını
belirtmektedir. ABD'de satılan çoğu Coca-Cola ürünü, bu nedenle Koşer
gerekliliklerine uygun olarak üretilmektedir."
Colasız Bir Dünya
"Colasız bir dünya, sadece raflarda bir
meşrubat eksikliği anlamına gelmez; bu, son yüz kırk yılda ticaretin, hukukun,
tüketim kültürünün ve hatta jeopolitiğin temelini atan devasa bir sembolün ve
ekonomik yapının yokluğu demektir. Kaynaklar, Coca-Cola'nın salt kimyasal
içeriğinden / formülünden çok, yarattığı küresel marka değeri / brand equity ve
kendine özgü ticari sistem ile modern dünyayı şekillendirdiğini göstermektedir.
Cola'nın (özellikle Coca-Cola'nın) hiç var
olmadığı bir senaryoda, modern yaşamın birçok yönü köklü bir şekilde farklı
olabilirdi:
I. Ticari Yapı ve Hukukta Gecikme veya
Farklılaşma
- Ticari Marka Hukukunun Yavaş Evrimi: Coca-Cola'nın kurucuları ve
avukatları, 19. yüzyılın sonlarından itibaren ürünü taklit edenlere karşı
yüzlerce dava açarak modern Amerikan ticari marka hukukunun / trademark
law temellerini adeta yeniden yazmıştır. Markanın avukatları, "Cola"
kelimesinin jenerik / cins bir terim olmasını engellemek için çetin hukuki
mücadeleler vermiş ve bu süreç, ticari markanın korunması ve tescili
konusunda emsal teşkil eden kararlara yol açmıştır. Cola olmasaydı,
taklitçilere karşı bu çapta bir hukuk savaşı yürütülmezdi ve ticari marka
koruma mekanizmaları çok daha yavaş veya farklı bir yol izleyerek
gelişebilirdi. Sonuç olarak, Coca-Cola'nın adını korumak için girdiği
(önceki konuşmalarımızda da ele alınan) hukuki mücadeleler olmasaydı,
günümüzdeki marka koruma standartları çok daha esnek olabilirdi.
- Franchise / İmtiyaz Modelinin Yayılamaması:
Coca-Cola'nın erken başarısının anahtarı, Asa Candler'ın şişeleme
haklarını (imtiyaz) yerel girişimcilere veren modeldi. Bu model, Robert
Woodruff tarafından düzene sokularak (anchor bottlers / ana şişeleyiciler
aracılığıyla) küresel çapta uygulanan, düşük maliyetli, yüksek kârlı
konsantre satmaya dayalı bir sisteme dönüştürülmüştür. Cola'nın
yokluğunda, bu öncü ticari sistemin benzer bir hızla ve yaygınlıkta başka
bir ürün tarafından taklit edilip edilemeyeceği şüphelidir. Bu, küresel
lojistik ve dağıtım ağlarının kurulmasını yavaşlatabilirdi.
II. Pazarlama ve Tüketici Kültürünün Değişimi
- "Pazarlama Dehası" Boşluğu:
Coca-Cola'nın pazarlama uzmanları (Archie Lee, William D'Arcy gibi) modern
reklamcılığın ve "marka imajı" oluşturmanın temellerini
atmıştır. Coca-Cola'nın (önceki konuşmalarımızda da bahsettiğimiz) Noel
Baba'nın modern imajını oluşturması, kalabalıklar için unvanlar, spor
etkinlikleri (Olimpiyatlar) ve kültürel etkinlikler aracılığıyla bir
ürünün sadece fiziksel özelliklerinin ötesinde bir kültürel simge / icon
olarak konumlandırılması pazarlama tarihinin önemli bir kısmını oluşturur.
Cola'nın olmadığı bir dünyada, tüketim ürünlerinin reklam stratejileri, bu
denli güçlü ve duygusal marka bağlılığı yaratan teknikleri daha geç veya
farklı bir şekilde keşfedebilirdi.
- Kültürel Sembolizmin İkamesi: Coca-Cola, "Amerikan
Rüyası"nın, kapitalizmin, gençliğin ve modern yaşam tarzının evrensel
bir sembolü haline gelmiştir. Coca-Cola reklamları, tüketicinin sosyal ve
duygusal ihtiyaçlarına (mutluluk, arkadaşlık, rahatlama) hitap ederek
ürünü bu kültürel bağlamlara yerleştirmiştir. Cola olmasaydı, başka bir
ürün bu küresel kültürel emperyalizm / kültürel yayılmacılık rolünü
üstlenecekti (örneğin, sakız veya McDonald's gibi), ancak bu ürünün
Coca-Cola kadar evrensel ve erişilebilir olması zor olurdu.
III. Jeopolitik ve Siyasi Algı
- Soğuk Savaş Sembolizmi:
Coca-Cola, İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD askerleri aracılığıyla
küresel bir sembol haline gelmiş ve Soğuk Savaş boyunca da Komünizme karşı
kapitalizmin sembolü olarak kullanılmıştır. Coca-Cola'nın Sovyetler
Birliği'ne girişi ve Berlin Duvarı'nın yıkılmasının ardından Doğu
Avrupa'ya yayılması, kapitalizmin zaferinin görsel bir kanıtı olarak
sunulmuştur. Cola'nın yokluğunda, bu ideolojik çatışmanın kültürel yüzü
daha soyut kalabilir veya farklı, daha az 'masum' ürünler (örneğin kot
pantolon veya fast food) bu rolü üstlenmek zorunda kalabilirdi.
- Kuzey Kore ve Küba: Kaynaklar, Coca-Cola'nın
(2012 itibarıyla) sadece Kuzey Kore, Küba ve Myanmar dışında dünyadaki
hemen her ülkede satıldığını belirtmektedir. Bu üç ülke (Myanmar hariç)
halen Cola'nın ulaşamadığı son kaleler olarak sembolik bir anlam
taşımaktadır. Cola olmasaydı, başka bir tüketim ürünü, küresel
erişilebilirliğin ve siyasi izolasyonun bu sembolik sınırlarını
çizebilirdi.
IV. Sağlık, Çevre ve Tüketici Hakları
- Bağımlılık ve Sağlık Tartışmaları: Coca-Cola'nın
tarihsel içeriği (kokain izleri, kafein) ve yüksek şeker oranı, halk
sağlığı hareketlerinin ve yasal düzenlemelerin hedefi haline gelmiştir.
Cola'nın olmadığı bir dünyada, obezite salgınına ve sağlıksız beslenme
alışkanlıklarına odaklanma, öncelikle diğer şekerli yiyeceklere veya mısır
şurubuna kayabilirdi.
- Çevre ve Su Aktivizmi:
Coca-Cola, büyük su tüketimi ve ambalaj atıkları nedeniyle çevre
aktivistlerinin ana hedeflerinden biri olmuştur (örneğin Hindistan'daki su
kıtlığı protestoları). Şirketin su kaynaklarını kirlettiği veya tükettiği
yönündeki iddialar uluslararası tepkilere yol açmıştır. Cola'nın küresel
boyutu olmasaydı, yerel su kaynakları üzerindeki şirket baskısı daha az
uluslararası görünürlük kazanabilirdi.
Sonuç olarak, Cola'nın olmadığı bir dünya, daha az "markalı"
bir dünya olurdu; bu durum, bir yandan daha az tüketim çılgınlığı ve kültürel
dayatma anlamına gelirken, diğer yandan da (Brezilyalı bir anlatıcının Cola'yı
'kanında akan kan' ve 'her kötülüğün nedeni' olarak gördüğü dramatik
hikayelerdeki gibi) modern kapitalizmin sembolik ikamesini bulmak için acımasız
bir arayış anlamına gelebilirdi."
Coca-Cola'nın Başarısı
"Coca-Cola'nın kendi markasını koruma ve
küresel çapta yayma konusundaki amansız çabaları, istemeyerek de olsa, aslında
insanlığın şekerli içecekleri temel bir tüketim maddesi olarak görme görevini
üstlenmesine ve meşrulaştırmasına yol açmıştır. Şirketin kuruluşundan bu yana
sürdürdüğü hukuki ve ticari stratejiler, Cola'yı sıradan bir üründen ziyade,
modern yaşam tarzının kültürel bir simgesi / cultural icon haline
getirmiştir.
I. Meşrubatın Hukuki ve Kültürel
Meşrulaştırılması
Coca-Cola'nın başarısı, başlangıçta markasını
rekabetten koruma amaçlı agresif ticari mücadelelerine dayanır; ancak bu
mücadeleler, dolaylı yoldan tüm meşrubat sektörünün önünü açmıştır.
- Ticari Marka Savaşları ve Genel Kabul: Şirket,
erken dönemlerde "Cola" kelimesinin genel / generic bir
terim haline gelmesini önlemek için yüzlerce dava açmış ve bu hukuki
mücadeleler, modern ticari marka hukukunun temelini atmıştır. Kaynaklar,
Coca-Cola'nın bu çabasına rağmen, "Cola" kelimesinin artık bir
ürün kategorisini tanımlayan genel bir terim olarak kabul edildiğini
göstermektedir (önceki yazışmalarımızda bu durum detaylıca ele
alınmıştır). Ancak, bu uzun soluklu yasal savaşlar, Cola'yı basit bir
taklitten ayırarak, küresel çapta tanınan bir ürün sınıfı olarak kabul
ettirmiştir.
- Halk Sağlığı Saldırılarına Karşı Savunma: 20. yüzyılın başlarında Dr.
Harvey Wiley'nin başını çektiği hareket, Coca-Cola'yı çocuklar için
zararlı ve bağımlılık yapıcı maddeler (kokain izleri ve kafein) içerdiği
gerekçesiyle hedef almıştı. Coca-Cola, bu suçlamalara karşı koymak
için agresif bir şekilde ürünün "saf, sağlıklı ve zararsız"
olduğunu savunmuştur. Kokain
gibi en tehlikeli bileşenleri hızla formülden çıkararak ve kafein
içeriğini çay veya kahve ile eşitleyerek, şirket sadece kendi ürününü
değil, aynı zamanda kafein ve şeker içeren alkolsüz içeceklerin genel
olarak tüketime uygunluğunu da savunmuştur. Bu, dolaylı yoldan şekerli
içeceklerin sağlık otoriteleri nezdinde normalize edilmesini sağlamıştır.
- Hukuki Teknikler:
1911'deki ünlü "Kırk Fıçı ve Yirmi Fıçıcık Coca-Cola'ya Karşı
ABD" davası gibi olaylarda şirket, kafeinin çıkarılması zorunlu olan
"eklenmiş" / adulterated bir madde olmadığını savunarak
yasal zaferler kazanmıştır. Bu tür zaferler, şekerli gazlı içeceklerin
yasal olarak gıda maddesi statüsünü güçlendirmiştir.
II. Tüketim Kültürünün Yeniden Tanımlanması
Coca-Cola, sadece içeriğini değil, aynı zamanda
ürüne atfedilen sosyal ve kültürel anlamı da şekillendirerek meşrubatın
vazgeçilmezliğini pekiştirmiştir.
- Evrensel Erişilebilirlik ve Eşitlik
Simülasyonu: Coca-Cola, kurulduğu ilk günden itibaren (1886) fiyatını on
yıllarca "beş sent" (nickel) seviyesinde tutarak, ürünü
tüm sosyal sınıflar için ulaşılabilir kılmış ve böylece içeceğe
"demokratik" bir karakter kazandırmıştır. Bu durum,
Coca-Cola'nın reklamlarında "Zengin de fakir de aynı zevki
alıyor" mesajıyla desteklenmiştir. Bu, içeceğin toplumsal kabulünü
hızlandırmıştır.
- Marka İmajı Üzerinden Bağımlılığın
Gizlenmesi: Şirket, içeceği sürekli olarak
"lezzetli" ve "ferahlatıcı" olarak pazarlamış,
içeriğindeki yüksek şeker ve kafeinden kaynaklanan fizyolojik çekim
potansiyelini (bağımlılık) bir "yaşam tarzı" ve
"mutluluk" temasıyla maskelemiştir. Bu pazarlama dehası,
meşrubatı basit bir gıda maddesinden çıkarıp, tüketici bilincinde duygusal
bir ihtiyaç haline getirmiştir.
- Küresel Yayılım ve Ekonomik Model: Robert
Woodruff'un benimsediği ve küresel çapta uyguladığı franchise / imtiyaz
sistemi, konsantrenin merkezi olarak üretilip şişeleme haklarının yerel
girişimcilere verilmesine dayanıyordu. Bu sistem, Coca-Cola'nın lojistik
ve finansal gücüyle birleşince, ürünü kelimenin tam anlamıyla "arzuya
ulaşılabilecek bir kol mesafesi" (within arm’s reach of desire)
prensibiyle dünyanın hemen her köşesine ulaştırmıştır. Bu, şekerli
içeceklerin küresel pazarda tekel oluşturmasına ve diğer küçük rakiplerin
tasfiyesine yol açmıştır.
Sonuç:
Coca-Cola,
markasının bütünlüğünü korumak ve ticari rakiplerini alt etmek için
geliştirdiği stratejilerle, farkında olmadan, gazlı içecekleri modern tüketim
kimliğinin merkezi ve kaçınılmaz bir parçası haline getirmiştir. Bu, markanın
logosunun ve mesajının, Amerikan kültürünün ve kapitalizmin zaferinin sembolü
olarak görülmesini sağlamış, böylece dünya çapında milyarlarca insanın günlük
yaşamında şekerli içeceklere karşı bir "görev" ya da ihtiyaç
yaratmıştır."
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Yorumlar
Yorum Gönder