İşte Budur Sevginin Mükâfatı
* Ey bedenimizin ,canımızın padişahı, ey bizi güldürüp dişlerimizi gösteren dilber, ey gözlerimizi sürmeleyen, ey can gözümüze tutya olan güzel,
A
güzelim ,ay senin aydınlığını ,senin yüceliğini görür de utanır; aşkına
helaldir kanımız; seni gördüm mü gönül, gene kaza geldi çattı, gene geldi çattı
kaza demeye başlar.
90.
* Top olduk sana, çevgeninin eğri ucuna uyduk, onun önünde başı dönmüş bir
topuz; gâh neşe, eğlence yerine çağırırsın, gâh belâya- cefaya sürer
götürürsün.
Gâh
uykuya çekersin, gâh sebeplere sürersin; gâh varlık şehrine doğru atar,
yuvarlarsın, gâh yokluk çölüne.
* O da sahibine gâh şükreder, gâh
feryatlara koyulur, eyvahlar olsun der. Gâh Leylâ'nın hizmetine bakar, gâh
Tanrı sarhoşu, Tanrı delisi olur.
Cana
cefalar etmişsin, onu deliye divaneye döndürmüşsün; gâh yalnızlık bucağına âşık
etmişsin, gâh gösterişe, riyaya düşürmüşsün.
* Gâh altın ister o, gâh tutar da başına
topraklar serper, gâh kendisini kayser sanır, gâh yoksullar gibi yamalı
hırkalara bürünür.
Ne
acayib ağaçtır ki bâzı kere elma verir, bâzı kere kabak; gâh zehir verir, gâh
şeker, gâh derd verir, gâh derman.
Ne
acayip ırmaktır ki gâh su olur, gâh kan, gâh lâ'l renkli şarap kesilir, gâh
süt, gâh da şifalar veren bal.
Gâh
gönülde bilgi dokur, gâh gönülden bilgiyi söker, atar. Gâh üstünlükler elde
eder, gâh hepsini de belâ görür.
Bir
gün gelir, Muhammed Bey olur, bir gün gelir, kaplan kesilir, derken köpekleşir.
Gâh daman kötü bir düşman olur, gâh ana-baba, hısım, akraba.
Gâh
tiken olur, gâh gül. Bâzı sirke olur, bâzı şarap. Gâh davulcu olur, davul
çalar, gâh davul olur, tokmaklar yer.
100.
* Gâh şu beşe, altıya âşık olur, gâh güzel canlar diler. Bazı kere de konak
yerini kaybetmiş deve gibi o yana, bu yana yeler durur.
* Gâh kuyu kazan gibi ümidi aşağılardadır,
alçaklara iner, gâh Karun gibi definelere dalar, hazîneler gizler; gâh da Mesîh
gibi tazeleşir, göklere ağar, göklere çıkar.
* Sonucu, senin lûtfun ona yol verdi mi
halden hale girmeden, renkten renge boyanmadan kurtulur, şeyyadımız şeydalaşır,
deli olur da kuşluk güneşi gibi bir renge dalar artık.
Balıklar
gibi denizlere dalar, bağı ,bahçesi, yurdu, vatanı deniz olur,- mezarı da
denizdir artık, kefeni de; denizden başka ne varsa hepsini ölüm bilir, veba
sayar.
* Şu renklerden sıyrılır, İsa'nın küpüne
girer, «Tanrı boyası» belirir, artık Tanrı, dilediğini yapar.
Kötülüklerden
kurtulur, hayadan da; dönüp dolaşmaktan da uzaklaşır, konup göçmekten de. Milin
çevresinde dönen değirmen taşı gibi gitten de halâs olur, gelden de.
* Gerçekten de kapınızı açtık,
dostlarınızı uzaklaştırmayın; sizden sonra gelecek soyunuzu, sopunuzu da size
kattık, işte budur sevginin mükâfatı.
Gerçekten
de belinizi sıkıca bağladık, gerçekten de suçlarınızı yarlıgadık; rabbinize
şükrettiniz ya, bütün bunlar o yüzden; şükür, razılığı elde ettirir-,
Müstefilün
müstefilün müstef'ilün müstef'ilün; anlatış kapısı kapalı, artık de ki.- Susmak
bizce daha iyi, daha yerinde.[1]
[1] Cilt 1, Gazel,5
Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan :
Abdülbâkiy GÖLPINARLI, İstanbul Remzi Kitabevî , Yükselen Matbaası İstanbul —
1957
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar