Eğitim ve Öğretimde Sisteminde Not Almanın Önemi
Alıntı:
Rifat Bilge’nin hocası Selim Sabit Efendi hakkında Muallimler Mecmuası’na
yazdığı yazıdan…
Tahsilde Usülün Lüzumuna Bir Misal
Size
bu babda bir hikâye söyleyeyim:
Sultan
Abdülaziz merhum Paris’e gitdiği zaman kendisine imparator tarafından bir ziyafet
verilmiş. Tabiidir ki bu ziyafetde en ziyade alafranga yemekler yapdırılmışdır.
Aradan birkaç gün geçince merhum müşarileyh de Fransa imparatoruyla vükelasına
mukabeleten bir ziyafet vermiş ve bu ziyafette alaturka yemekler, tatlılar
yapdırmışdır.
İmparator
Türk pilavından pek hoşlanmış olduğu cihetle hakan merhuma demiş ki:
-Pilav
pek hoşuma gitdi, müsaade buyrulursa bizim aşcıbaşıyı göndereyim. Sizin
aşcıbaşı ona pilav pişirmeyi tarif etsiler.
Padişah
mateşekkür kabul edeceğini söylemiş. İmparator aşcıbaşısını sarayın
aşcıbaşısına göndermiş. Fakat bizim aşcıbaşı demiş ki:
-Hünkârım!
Tarif edeyim. Fakat kabil değil öğrenemez. Çünkü kulunuz bu pilavı ancak kırk
senelik emek ile öğrenebildim. Bir tarif ile nasıl olur?
Cevaben
padişah buyurmuş ki:
-Öğrenir
öğrenmez o başka. Sen tarif ediyor işte o kadar.
Muayyen
bir günde Fransız aşcısı gelmiş. Yanında bir tercüman, elinde bir defter.
Bizim
aşçıya demiş ki:
-Haydi
bir pilav pişir göreyim!
Bizim
aşcı tencereyi eline alınca Fransız (dur) demiş. Tencerenin katarını, hacmini
ölçmüş defterine kaydetmiş. (s. 1343)
Pirinci
ele alınca tartmış. Kaç kere yıkadığını kaydetmiş. Kaç derece-i hararetde
pirinci tencereye attığını, kaç dakika ateş üzerinde tutduğunu ve tencereyi
indirdikden sonra demlenmek için kaç derece beklediğini hep kaydetmiş. Sonra
yağını tartmış. Yağ konuldukdan sonra ne yapıldığını velhâsıl her noktayı
kaydetmiş. Sonra teşekkür ederek savuşmuş.
Birkaç
gün sonra hakan müşarileyh Fransa tarafından bir ikinci ziyafet verilmiş. Bu
ziyafette Türk pilavı da varmış. Padişahın hoşuna gitmiş.
-Bizim
aşcı mı yoksa sizin aşcı mı yapdı diye sormuş.
Fransız
aşcısı tarafından yapıldığını anlayınca mahsusen bir tabak aldırmış. Aşcıbaşıya
göstermiş.
-Ye!
Demiş yemiş. Nasıl tarif ile oluyor mu demiş.
Aşcıbaşı
hayretler içinde kalarak hünkârım bunlar pek akıllı şeylerdir diye takdirde
bulunmuştur.
Kıssadan hisse
Efendiler
bu hikâyeden mühim bir faide çıkarmak lazımdır. Şöyle ki Cenab-ı Hak ve
vehhab-ı mutlaktır. Aklı, irfanı, zekâyı kullarına bilatefrik vermektedir.
Suret-i mutlakada filan millet zekidir, filan millet gabidir, fikri doğru
değildir. Hatta gabiler bile çalışa çalışa zekileri geçerler. Taassubun âlemi
yoktur. İnsanlar (beni âdem azayı yekdiğerinde) mantıkça toprak kardeşidirler.
Yekdiğere muhtaçdırlar. Birisinde bulunan meziyeti diğeri taklit etmek iktibas
etmek mecburiyetindedir. Terakki böyle hâsıl olur. İlmin, irfanın, sanatın
hakiki memleketi, maliki bulunamaz. Binaenaleyh bulunmayan veyahud bizdekinden
daha iyi bir usül ile istihsal edilir şeyleri nerede ise, kimde ise
öğrenmeliyiz.
Rica
ederim, hanım ninelerinizin çıkrığı, el tezgâhı bugün bütün ihtiyacınızı
tesviye ediyor mu? O mini mini sapan bugün topraklarımızdaki hazain-i gaybiyeyi
bize tamamen veriyor mu? Şimendifer yerine manda arabası kullanmak insaf mı?
Onun
için efendiler taassubu bırakalım. Milletimizi yükseltmek için dünyanın
neresinde (s. 1344) ne gibi vesait-i âliye varsa edinelim. Müstefid olalım:
İlmin memleketi olmaz. Nerede bir ilm-i nafi varsa öğrenelim. Ve zaten (el-hıkmetü
dalletül mü’min eyneme vecdehe ehazehe) hadisi şerifi de bizlere böyle
emretmiyor mu?
Şu
halde muallim olduğunuz şehirlerde ahalideki fikr-i taassubu sureti hakimanede
ref etmeye çalışmak da bir ikinci vazifeniz olmalıdır efendiler!
Kaynak:
Hasan Fevzi BİLGİÇ, Kilisli Rifat Bilge’nin Hayatı Ve Fikirleri, 2020,İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder