Kötü Ruh (1982) Poltergeist...
Not: Konusuyla da güzel bir film...
114
dk
Yönetmen:
Tobe
Hooper
Senaryo:Steven Spielberg, Michael Grais, Mark Victor
Ülke:ABD
Tür:Korku, Gerilim
Vizyon Tarihi:01 Mart 1984 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Oyuncular
Craig T.
Nelson
JoBeth Williams
Beatrice Straight
Dominique Dunne
Oliver Robins
Devam
Filmleri
1982 - Kötü Ruh (145,282)7.3
1986 - Kötü Ruh 2: Diğer Taraf (25,164)5.7
1988 - Kötü Ruh 3 (17,114)4.7
Özet
Evlerinin
bir mezarlık üzerine kurulu olduğunu bilmeyen Freeling ailesi kısa zamanda kötü
günler geçirmeye başlar.Kötü Ruhlar yani hayaletler bazı özel güçlere sahip
evin küçük kızı Carel Annie'yi evdeki televizyon aracılığıyla kendi boyutlarına
çekerler.Artık onu kurtarmaya çalışmacak anne ve babasınındır.Ama Carel Annie
için zaman gittikçe daralmaktadır.Üstelik şeytan Carel'ı etkisi altına almaya
çalışmaktadır.Öfkeli hayaletler tekrar yaşama dönmek için küçük kızın gücünü
kullanmak isterler...
Altyazı
KÖTÜ
RUH
Merhaba.
Neye benziyorsun?
Yüksek sesle konuş.
Seni duyamıyorum.
Hey, sesin gelmiyor!
Seni duyamıyorum!
Beş.
Evet.
Evet.
Bilmiyorum.
Bilmiyorum.
Cuesta Verde Evleri SATIŞ BÜROSU VE ÖRNEK
EVLER Görüntüyü netleştirin çocuklar!
Ben geldim!
Kapıyı açın!
-Özür dilerim.
Kahretsin!
-Ulu Tanrım!
Ne
yapıyorsun Ne oldu?
Topu atmak için dünya kadar zamanı vardı ama
atmadı.
Şimdi baskı altında!
Jim Youngblood'a pas verecek!
"Yorgunluğunuzu atmak için "Bu
biranın üstüne yok.
" Lanet olsun!
Tweety?
Kahretsin!
Çocuklar okuldayken ölsen olmaz mıydı?
"Sana yalvarıyorum "Ne olur, lütfen -"komşum olur musun?
" -Bu herif de kim?
Ne oldu yahu?
-Tamam!
-Steven, neler oluyor?
Steven, burada neler dönüyor?
Özür dilerim.
Komşumun uzaktan kumandası benimkiyle aynı da.
Bu maça
bir çuval dolusu para yatırdım!
Maçı kaçırıyoruz!
Selam Ben.
Biz maçı seyrediyorduk.
Çocuklarım Bay Rogers'ı seyretmek istiyor.
Ne seyrettiğiniz umurumda değil.
Biraz insaf et!
Steve, şu herife baksana!
Televizyonu başka yere koy.
Sen koy.
İşte oldu.
Tamam,
böyle kal.
Mükemmel.
Tweety bu kokudan hoşlanmaz.
Tatlım, Tweety artık hiçbir kokuyu hissedemez.
Yanına bir çiçek koy.
Çiçek mi?
Tamam.
Bu acıkırsa diye.
Bu kendini yalnız hissetmesin diye.
Bu da gece üşümesin diye.
Yapma ama.
"Şimdi yatıyorum yatağıma "korusun beni Allah baba.
" Yo, hayır.
Sessiz ol.
"Uyanmazsam eğer sabaha " Nitekim
uyanmadı.
" melekler baksın bana.
" Çok güzeldi.
çok
güzeldi canım.
Anne, cesedi çürüyünce toprağı kazıp kemiklerine
bakabilir miyiz?
Robbie!
Lütfen
o ağaçtan iner misin?
Mızmız!
Şimdi kırmızı balık istiyorum.
Gelin de yiyin.
Çok fazla yem veriyorsun.
Tweety İki ve Tweety Üç çok yemek istiyorlar.
Kırmızı balıkları fazla besleyince ne olur
biliyor musun?
Kocaman köpekbalıklarına dönüşürler!
İyi geceler.
Anne, büyük bir fırtına yaklaşıyor.
Acele edersen fırtına patlamadan uyumuş
olursun.
Hadi, yatağına gir.
İyi geceler.
Tamam, ışıkları kapatıyorum.
Dolabın ışığı!
Benim hatam, unuttum.
Işığı aç anne!
Bu kadar yeter mi?
-Tamam mı?
-İyi geceler anne.
İyi geceler anne.
İyi geceler.
Ben ya öldüm ya da çıldırdım.
Hayır, çıldırmadın Pete.
-Ne yani, öldüm mü?
-Evet.
Ben Yani
ben Ebediyen mi?
-Doğru bildin.
-Uyurgezerlik.
Geceleri uykuda yürümek.
Bak ne düşünüyorum.
Bütün bunlar genetik.
Carol Anne'in dün geceki hali ve geçen hafta
bütün o olanlar.
Ben de on yaşındayken böyleydim.
-Şunu benim için sarar mısın?
-Tabii.
Bir seferinde uykumda dört blok yürümüşüm.
Adamın birinin arabasının arkasında uyuyakalmışım.
Beni fark etmeden işine kadar gitmişti.
Tanrım, uyanıp bağırmaya başlamıştım.
Her taraftan insanlar koştu geldi.
Polis çağırdılar.
Polis
geldi.
Zavallı adamı merkeze götürdüler.
-Babam
-Koca Ed.
Koca Ed bir tarafımda morluk, ısırık izi falan var mı diye beni muayene
ettirdi.
Düşünsene.
Öyle utanmıştım ki.
Kahretsin Steven.
Ya havuzu yaptırırsak ve Carol Anne gece
uykusunda yürüyüp içinde su yokken
havuza düşerse?
Bir şey olmaz canım.
Sen hiç üç metre yükseklikten atladın mı
tatlım?
-Üç metre ne kadar yapıyor?
-Yaklaşık on ayak.
Havuzu evin daha yakınına yaptıralım da Çocuklar çatıya çıkıp atlasınlar bari.
Üç metreden atlarsan hava boşluğuna düşmüş
uçak gibi olursun.
Yani serbest düşüş gibi bir şey tatlım, anladın
mı?
Duruşunu ayarlamalısın.
Ayaklarımı düzeltiyorum.
-Hayatım
-Üç metre.
Daldığın günler mazi oldu.
Olimpiyatlardan bahsediyoruz Diane.
-Sonra ben
-Atlama duruşunu bir göreyim.
Sonra uçarcasına kuğu atlayışını yaparsın.
Önce burgu, sonra dönüyorsun ve doğru suya!
Tıpkı spor aletlerini tanıttıkları reklâmlar
gibi oldu.
Şuna bak canım.
Öncesi, sonrası.
-Yapma, seni uyarıyorum.
-Seni seviyorum.
Seni
seviyorum!
Seni aptal.
Hayır, hayır!
Böyle edepsiz şeyler söylemene bayılıyorum.
Fırtına yaklaşıyor.
Selam ortak.
Selam canım.
Her şey yolunda mı?
Gök gürlüyor.
Hadi.
Atla
bakalım.
Ben rüzgârım, sen de bir tüysün.
-Annene iyi geceler de.
-İyi geceler.
İyi geceler tatlım.
İşte geldik.
O ağacı sevmiyorum baba.
O çok yaşlı bir ağaç.
Uzun
zamandır orada.
Bizim şirket bu evleri yapmadan önce de
buradaydı.
Dallarını sevmiyorum.
Burada oturduğumu biliyor, değil mi?
Hakkımızdaki her şeyi biliyor.
Onun için
evimizi o ağacın yanına yaptım.
Bizi korusun diye.
Seni, Carol Anne'i, Dana'yı, anneni ve beni.
O çok yaşlı bilge bir ağaç.
Bana bakıyor.
Burada
oturduğumu biliyor.
Galiba fırtına bizi etkilemeyecek.
Nereden biliyorsun?
Çünkü sayıyorum.
Ne yapacaksın biliyor musun?
Şimşek çaktıktan sonra gök
gürlemesini duyana kadar say.
Her seferinde daha yüksek bir
sayı çıkarsa fırtına bizden uzaklaşıyor demektir.
Denemek ister misin?
Tamam.
Şimşek çakmasını bekle.
Geliyor, bekle.
Tamam.
Bir iki, üç.
Ama gelecek sefer en az dörde ya da beşe kadar sayacaksın.
İddiasına varım.
Baba, seni arıyorlar.
Mesaj bıraksınlar bir tanem.
Babam mesaj bıraksınlar diyor.
İyi geceler.
Çok sıcak.
Peki.
İyi geceler meleğim.
Renkli rüyalar.
İyi geceler baba.
Bir İki Üç Dört.
Olamaz!
Hadi.
-İyi geceler Dana.
-İyi geceler baba.
Telefonu kapat Dana.
Bir İki üç Dört beş Geldiler.
Dinle beni Jeff.
Hayır.
Hayır, şaka
yapmıyorum.
Nasıl olur da insan 6,5 şiddetinde bir
depremi hissetmez?
Evde hasar var.
Yatak odasında.
Her şey kırılıp dökülmüş.
Bu savaş demek!
Radyoyu dinledik.
Radyoda hiçbir şey söylemediler.
Bana dokunma.
O Sylmar depreminden iki yıl sonraydı.
Çok iğrençsin!
Beni
delirtiyorsun!
İğrençsin.
-Güç kalkanları.
-Çok iğrençsin!
Bu iyi işte.
Bu savaş demek ve ben ciddiyim!
-Dikkat!
-Lokmanı on kez çiğne, tamam mı?
Sen pis bir kusmuk torbasısın!
Sen de çöp torbasısın.
Bu iyiydi.
Ben
yemeyeceğim.
Al bakalım Rob.
Tatlım dün gece "geldiler" dedin ya.
Balıklarımı okula götürebilir miyim?
Belki de fay hattı tam bizim evin altından
geçiyordur.
Bu komik olmaz mıydı?
Tavanın parçaları yatağıma dökülmüş.
-Kim takar?
-Hatırladın mı?
Uyanıp da "geldiler" dediğini hatırlıyor
musun?
Kimleri kastettin?
Kimler
geldi?
Televizyondakiler.
-Kafası iyi.
-Sen nereden biliyorsun?
Senden fazlasını biliyorum!
Babama
sor.
Babama sor.
Ben dökmedim.
Seni salak.
Yirmi
dakika sonra dersim başlıyor.
-Bir yerini kesmeden o elindekini ver.
-Benim suçum yok.
Siz de sallandınız mı?
Biz pek öyle hissetmedik Jeff.
Tamam.
Konuşurum.
Evet,
tamam.
Olur.
Bir yerini kesmeden o elindekini ver.
-Benim suçum yok.
-Hoşça kal bir tanem.
-Ben gidiyorum.
-Güle güle.
Ben de gidiyorum.
Sen daha gitmiyorsun.
-Okulum var.
-Önce kahvaltı.
Tamam.
Ben de
dersi kaçırırım.
Bu işi çok ciddiye alma.
Ona dedim ki
Eğer öyle bir şey olursa işsiz kalırım.
Hey!
Şuraya
bakın!
Böyle kırıtmasına bayılıyorum.
Seni seviyorum!
Buna bayılıyorum!
Hayır!
Mızmız, hayır.
Aşağı
in.
Robbie!
Carol
Anne!
Masadan kalkınca sandalyeleri itin demiştim!
Gözlerin mahvolacak canım.
O kadar yakından bakma.
Ne oldu Mızmız?
Ne yapıyorsun?
-Nasıl olmuş?
-Elinize sağlık Bayan Freeling.
Bluto, fincanımı geri ver.
Kahveniz çok güzel.
Tanrım!
Öyle
yapma canım.
Korkudan ödümü patlatmak mı istiyorsun?
Bunu sen mi yaptın?
Ah çocuklar.
Sandalyeleri böyle bırakmayın demiştim.
Televizyondakiler mi?
Onları görüyor musun?
Ya sen?
Bu mutfaktan çok memnun kalacağınızı garanti
ederim.
Burası en son yaptığımız bölge.
Buraya Dördüncü Etap diyoruz.
Siz nerede oturuyorsunuz?
Biz Cuesta Verde Evleri'ne yerleşen ilk
aileyiz.
Birinci Etaptasınız.
Buraya gelirken bizim evlerin oradan
geçiliyor.
Şu daha yerleşik görünen mahalle.
Ama sanırım birkaç ay sonra Birinci Etabı diğer etaplardan ayıramayacaksınız.
Bizim bir deyişimiz vardır: "Burada
bütün tavuklar kaz görünür.
" Ben de böyle düşünüyorum.
Evleri birbirinden ayırmak zor.
Galiba haklısınız.
Ama bizim inşaat standartlarımız insanı özgür
bırakır.
Bir komşumuzun yatak odasında jakuzisi var.
Jakuziyi de bir su kemeriyle dışarıdaki
havuza bağladı.
Yarısı oturma odasının içinde yarısı dışında.
Town and Country dekorasyon dergisinde çıktı
ev.
Gelin, size çalışma odasını göstereyim.
Canım!
Buraya
gel!
Çabuk!
-Çabuk!
Gel de
şunu gör.
-Ya çöp bidonları?
-Onu orada bırak.
-Tamam.
Daha çöpleri toplamaya başlamamışlar.
Tamam, şimdi tam burada dur.
Tamam
mı?
Dana'yla Robbie'nin bu işten haberi yok ama Carol Anne evdeydi, durumu biliyor.
Dana herkese anlatırdı, Robbie de korkudan üç
hafta boyunca -Bizim yanımızda yatardı.
-Biraz otursan iyi olacak.
Hayır, hayır.
Şimdi
ayakta dur, tamam mı?
-Sakin ol.
-Tamam.
Şimdi, gençliğimizde açık fikirli olduğumuz
zamanları hatırla.
Hatırladın mı?
Tamam.
Şimdi
birkaç dakika daha hatırlamaya devam et.
-Tamam mı?
-Evet, tamam.
Annem yemek yapmadı.
Pizza Hut'a gideriz, tamam mı?
Tamam, şimdi
Şimdi seyret.
Sadece seyret.
Sadece izle.
Buraya gel tatlım.
O sandalyeyi ayak altından kaldırıp olduğun
yerde kal hayatım.
-Hadi, babana gösterelim.
-Ben acıktım!
Annenin sözünü dinle.
Hadi.
Hadi, bir kez yapalım.
Hadi bakalım.
Ben sucuklu pizza istiyorum.
Anne, popom yanıyor.
Özür dilerim.
Yere biraz daha cila lazım.
-Steven, hadi sen de yap.
-Olmaz.
Hadi tatlım, sen de dene.
Sanki buran gıdıklanıyormuş gibi oluyor, tam
buran.
Sonra seni çekmeye başlıyor.
Gıdıklayıp çekiyor.
Sanki bütün hava çekiliyor, sadece nefes
alacak kadar hava kalıyor.
Sonra seni kendisine doğru çekiyor -Merhaba Ben.
-Merhaba Bay Tuthill.
Televizyonunuzla ilgili bir sorun varsa -Sorun o değil.
-Hayır.
Bununla ilgisi yok.
Diane'le ben şeyi merak ediyorduk Bunu benden duymak garip gelebilir Sanmam.
-Bu sivrisinekler de bir felaket.
-İnsanı delik deşik ediyorlar.
Ben hiç rahatsız olmadım.
Aslına bakılırsa beni hiç ısırmadılar.
Bildiğim kadarıyla bizim evde kimseyi
ısırmadılar.
-Evlat, seni hiç sinek ısırdı mı?
-Bilmiyorum baba.
Bilmiyormuş.
Bakın Bay Tuthill Ben diyebilirsin.
-Ben.
-Kusura bakma.
Bay Tuthill, bakın Biz sadece şeyi merak ediyorduk Karım Diane ve ben merak ediyoruz da Ben, yan tarafta tuhaf bir şeyler oluyor.
Bir şeyler
Son zamanlarda sizi rahatsız eden bir şeyler olup olmadığını merak
ediyorduk.
Ne gibi şeyler?
Hani canım
kendi kendine hareket eden tabaklar ya da mobilyalar gibi.
Kaşıma.
Mikrop
kapacak.
-Bırak da şunu süreyim.
-Tamam.
Yapma!
Aptal gibi hissettim kendimi.
Kusura bakma, söylemem şarttı.
Bir yığın kan kaybettik.
Bu iş aile arasında kalacak.
-Kaşıma.
-Yarın birini çağırırım.
Öyle mi?
Kimi
mesela?
İlan sayfalarına bakalım.
Nakliyeci ilanı var.
Doğaüstü olaylara bakan kimse yok ama.
Bir, 1. 000, iki, 1. 000, üç, 1. 000 dört, 1. 000, beş, 1. 000 Bak hayatım
Bu
saçmalıkla başa çıkmak zorunda kalan bendim
ve hiç kötü bir şey olmadı.
Bu da doğanın bir başka yüzü, bizim
anlayamadığımız yüzü.
Aşırı tepki gösterirsen olayları gereğinden
fazla abartmış olursun.
Ben neler döndüğünü anlamadan kimse mutfağa
girmeyecek.
Bir, 1. 000, iki, 1. 000, üç, 1. 000, dört, 1.
000 Bir, 1. 000, iki, 1. 000, üç, 1. 000
Anne!
Anne!
Baba!
Yardım edin!
Baba yardım et!
İmdat!
Hayatım, dikkatli ol!
Anne!
Anne!
İmdat!
İmdat!
Geliyor!
Anne!
Beni
içeri çekiyor!
-Robbie!
-Canımı acıtıyor!
Steven, acele et!
Baba, yardım et!
Beni
içeri çekiyor!
Hayatım, babana tutun!
Hayır!
Hayır!
-Babana sıkı tutun!
-Tut beni baba!
Bacağımı yakaladı!
Baba, bacağım!
Yardım et baba!
İmdat!
Bakın!
Anne,
baba, bu bir hortum!
Bizi sıyırıp geçti herhalde.
Yoksa ev falan kalmazdı Onu yukarıda bıraktım!
Geliyoruz yavrum!
Gidip mutfağa bakacağım.
Hayır!
Hayır,
ben bakarım.
Mutfağa ben bakarım.
Sen
odana bak.
Carol?
Yavrum?
Carol Anne?
Tatlım?
Yavrum?
-Diane!
-Onu buldun mu?
Hayır.
Her
yere baktım.
Bu çok
saçma!
Tanrım!
Yüzme havuzu.
Dikkatli ol hayatım.
Steven!
Anne!
Hiçbir şey yok.
Anne!
Anne?
Tanrıya şükürler olsun.
Anne!
-Robbie!
Ne oldu?
-Anne!
Carol Anne.
Tanrıya
şükürler olsun.
Yavrum.
Neredesin yavrum?
-Anne!
-Carol Anne?
Anne, buraya gel!
-Anne!
Anne!
-Robbie.
Ne var?
Ne var
yavrum?
Carol Anne!
Anne!
Seni
göremiyorum anne.
Neredesin?
Anne!
Seni göremiyorum anne.
Neredesin?
Ailede kimler bu olaya karıştı ve yaşları kaç?
Karım Diane.
Otuz
bir yaşında.
Otuz iki.
Özür
dilerim.
Büyük kızım Dana, on altı yaşında.
Oğlum Robert, sekiz yaşında.
Carol Anne, beş yaşında.
Bu durumu kimseye anlattınız mı?
Kesinlikle hayır.
Bu işin duyulmadığına emin misiniz?
Bunu kesinlikle istemeyiz.
Polise bile gitmedik.
Aileniz bu olanları ilk elden araştırabilecek
birinin ciddi bir inceleme yapmasını kabul
ediyor mu?
Bakın Dr.
Lesh, olanlar
umurumuzda değil Ne o gürültüler, ne o
parlak ışıklar ne çığlıklar, ne de
müzik.
Biz sadece küçük kızımızı bulmanızı istiyoruz.
Sizi uyarayım, odanın kapısını sürekli
kilitli tutuyoruz.
Robbie artık bizimle yatıyor, Dana da zamanının
çoğunu arkadaşlarında geçiriyor.
Odada kaç kez tuhaf olaylar yaşandı?
Artık o odaya girmiyoruz.
Bay Freeling, her tür psikotronik enerji ve
olayı kaydedebiliriz.
Evet, Ryan Redlands'deki bir vakada inanılmaz
fotoğraflar çekti.
Doğru.
Bir oyuncak vardı, kibrit kutusu kadar bir
araba.
Muşamba bir zemin üzerinde iki metre kadar
gitti.
Tam yedi saat sürdü.
Yedi saat süren neydi?
Oyuncağın iki metrelik mesafeyi kat etmesi.
Tabii bu asla çıplak gözle fark edilmiyordu.
Ama ben bunu özel kameramla görüntüledim.
Muhteşemdi.
Ailece birbirimize destek olmaya çalışıyoruz.
Ama kimse pek uyuyamıyor tabii.
Steven çok iş kaçırdı.
Ama gerçekten çok iyi davrandı.
Harikaydı.
Ne kadar süredir perili evleri araştırıyorsunuz?
-Şey Bayan Freeling, ben -Diane deyin.
Diane, evinizin perili olup olmadığını saptamak
o kadar da kolay değil.
Klasik bir perili ev vakasındansa bir hortlak
baskını söz konusu olabilir demek
istiyorum.
Arada bir fark mı var?
Gördünüz mü?
Biraz sonra iki tane daha geçecek.
Her zaman çift dolaşıyorlar.
Bu hortlaklardan daha hızlı davranması gerek.
Elektrik akımı var.
Kokudan
anlaşılıyor.
Hortlak baskınından bahsediyordunuz.
Hortlaklar genellikle bir bireyle temasa
geçerler.
Perili evlerdeyse durum daha çok mekânla
ilgilidir.
Genellikle bir evle.
Hortlak baskınları genellikle kısa sürelidir.
Belki birkaç ay sürebilir.
Perili evlerdeyse olay yıllarca devam
edebilir.
Yani bütün bu olanlar birdenbire bitebilir mi?
Evet, olabilir.
Tabii bu bir perili ev vakası değilse.
Ama perili ev hayaleti canlı insanlara
musallat olmaz.
O zaman fazla vakit yok çünkü kızım bu evin bir yerlerinde ve canlı.
Kimliği belirsiz bir saldırgandan kaçarken Marshall tehlikeli bir akıl hastası olarak
damgalanır.
Bu biraz garip gelebilir.
Bu kanaldan daha net duyuyoruz.
Nedenini sormayın.
Şey onu
çağırayım.
Ben annenim, tatlım.
Seninle konuşmak istiyoruz.
Ne olur bana cevap ver yavrum.
Lütfen cevap ver.
Ne olur benimle konuş tavşancık.
Köpeğe bakın.
Burada mısın?
Babana merhaba der misin?
Merhaba baba.
Merhaba bir tanem.
Ben annen tatlım.
Merhaba anne.
Merhaba yavrum!
Beni görebiliyor musun?
Anneyi görebiliyor musun?
Anne Neredesin?
Evdeyiz yavrum.
Evdeyiz.
Beni bulabilecek misin?
Eve dönüş yolunu bulabilecek misin?
Anne neredesin?
Seni
bulamıyorum.
Bulamıyorum!
Işıktan korkuyorum anne.
Işıktan korkuyorum!
Işıktan uzak durmasını söyleyin.
Belki çıkış yolu odur!
Orası çıkış yolu, ama onun için değil.
Çabuk söyleyin.
-Carol Anne
-Işıktan uzak durmasını söyleyin!
Söyle ona Diane.
Işıktan uzak dur.
Işık tehlikeli.
Ona
yaklaşma.
Işığa bakma bile.
İnanması zor ama ses evdeki bir radyo
vericisinden geliyor olabilir.
Şaka yapmıyorum.
Bu da nedir?
-Bir şey var mı?
-Hiç kaydetmedi.
Anne, burada biri var.
Anne, anne, sen misin?
Hayır, annen değil.
O kim
Dr.
Lesh?
Yanında kim var yavrum?
Anne, birisi geliyor.
Anne, yardım et bana lütfen!
Tanrım.
Tanrım.
Yavrum
benim.
Hayır.
Seni alçak!
O daha
bebek!
Yardım edin ona!
Neler
olduğunu duymuyor musunuz?
Yardım
edin ona!
-Dinleyin!
-İmdat!
Uzak
dur benden!
Bırak beni!
Anne, yardım et!
İçimden geçti.
Tanrım!
Onu hissettim.
Kokusunu duyabiliyorum.
Bu o.
Elbiselerimi kokla.
Bu o.
Her yanımda o var.
-Bu o.
Her
yanımda.
-Tanrım.
Bu o.
Onu
hissettim.
Evet o.
Bu
benim yavrum.
Ruhumun içinden geçti.
Anne!
Artık onu duyamıyorum.
Carol Anne?
Hayatım?
Carol Anne ortadan kaybolmadan önce en son
nerede oynuyordu?
Diane?
Carol Anne kaybolduğunda nerede oynuyordu?
Odasındaki dolapta.
Hadi oraya gidelim.
-İçeri girmenize izin vermezler.
-Göreceğiz.
Ne oldu?
Tam çocukların odasını kontrol edecektim ki bir şey beni ısırdı.
Isırıldın mı?
Ya ısırık ya da berbat bir kramp girdi.
Gömleğinizi sıyırın.
Bir
bakalım.
Geceyi aşağıda geçireceğiz.
Hayır.
Olmaz!
Hayatım, Dana ve Robbie'yi alıp bu gece kasabaya gitmeni istiyorum.
Carol Anne olmadan bir yere gitmem.
Ben burada kalamam.
Lisa'ya
gidiyorum.
-Hayır, sen git tatlım.
-Burada kalmak istemiyorum!
Kimseyi bu evde yalnız bırakamam.
Biraz konuşabilir miyiz?
Gidelim.
-Hiç hareket var mı?
-Bir iyonlanma akışı var.
Bunların bir sızıntının yol açtığı nemden kaynaklanmadığını
görmek isterdim.
Ama yukarı çıkıp bakmam.
Burada meydana gelen paranormal olaylardan
çok daha fazlası söz konusu.
Bu evin içinde yaşanan fiziksel olaylar şimdiye kadar karşılaştığım gıcırdayan
kapıları falan aşar.
Televizyondaki ses nereden geliyor?
Bir kanal herhangi bir sinyal almıyor ve bir
televizyon yayını göstermiyorsa kısa
dalga gibi pek çok gürültüyü iletebilir.
Güneşteki patlamaları, araba kontaklarını,
havlamaları.
Dış uzaydaki sesleri.
Ya da atmosferdekileri.
Evet.
Ya bu
insanların oturma odasında iki farklı boyut bir aradaysa?
Ne demek bu?
Eğer dışarı giden bir yol varsa belki de evin bir yerlerinde içeri giren bir
yol daha vardır.
Hayır, lütfen açık bırakın.
Teşekkür ederim.
Şimdi her şey böyle sessizken olayların size nasıl göründüğünü tahmin
edebiliyorum.
Çok utanıyorum.
Bu çok saçma.
Asıl benim burada sizin gibi tatlı
insanların yanında olduğum için utanmam gerek.
İnsan parapsikoloji doktorası yapamıyor.
Ne diploma alınabiliyor ne de çalışma izni.
Ben profesyonel psikologum ama zamanımın çoğunu bu hayalet hobisine adadım
ve bu da beni tanıdığım yaşıtım
kadınların en sorumsuzu haline getiriyor.
Bardak ister misiniz?
Hayır, teşekkür ederim.
Az önce çok komiktiniz.
Daha demin elleriniz zangır zangır titriyordu.
Daha geçmedi.
Tam anlamıyla dehşete düştüm.
Bunlar akıl sır erdiremediğimiz şeyler.
Kendimi ormandan çıkıp ayı ilk kez gören ve korkudan aya taşlar fırlatan ilkel
insanlar gibi hissediyorum.
Eğer ben de ölseydim, hayalet olarak geri
dönüp bu eve hapsolur muydum?
Tıpkı kız kardeşim gibi.
Kız kardeşin ölmedi Robbie.
Eğer ölseydim, onu görüp nasıl geri döneceğini
gösterebilir miydim?
Belime bir ip bağlayıp bırakmazsınız, sonra
birisi gelir bizi götürür ve başka bir
yerde yaşamaya devam edebiliriz.
Bazı insanlar ölünce ruhun cennete gittiğine
inanır.
Büyükbabam öldüğünde hastane yatağında ona
baktım, uzun uzun seyrettim.
Ama yukarı uçup giden hiçbir şey görmedim.
Ruhu görünmüyordu Robbie.
Sen göremezdin.
İyi ama neden büyükbabam da Carol Anne gibi
televizyonda değil?
Bazıları, insanlar öldüğünde harika bir ışık belirdiğine inanır.
Güneş kadar parlak bir ışık.
Ama o ışığa bakınca gözlerin yanmaz.
Bütün soruların cevapları o ışığın içinde gizlidir.
Ve ışığa doğru yürüdüğünde ebediyen onun bir
parçası olursun.
Sonra bazı
insanlar ölür, ama öldüklerini anlamazlar.
Sizce hala yaşıyorlar mı?
Evet.
Belki ölmek istemediler.
Belki hazır değildiler.
Belki yeterince yaşamamışlardı ya da çok uzun
zaman yaşamışlardı ama daha da uzun
yaşamak istiyorlardı.
Onlar ışığa doğru gitmeyi reddederler ışık onları ne kadar çok isterse istesin.
Sadece ortalıkta dolanırlar.
Televizyon seyredip arkadaşlarının büyümesini
seyrederler.
Mutsuzdurlar ve onları kıskanırlar.
Bunlar hep kötü duygulardır.
İnsana acı verir.
Ve sonra
bazıları ışığa giden yolda
kaybolur.
Bu yolu onlara gösterecek birine ihtiyaç
duyarlar.
Yani bazıları sinirlenip yatak odamdaki gibi
eşyaları mı fırlatıyor?
Evet.
Okuldaki gibi.
Bazı çocukların iyi, bazılarının yaramaz
olması gibi.
Bir seferinde üç çocuktan dayak yemiştim.
Öğlen yemeği paramı almışlardı.
Belki de onlara kamyon çarpmıştır ve şimdi
yukarıdadırlar.
Dinle ortak, belki de artık gözlerimizi
kapamanın vakti gelmiştir.
Peki.
Biliyor musun?
Bu gece büyükanneni aradığımızda çok
heyecanlandı.
Onunla kalacağını duyunca çok sevindi.
Senin için bir sürü güzel şey planlamış.
-Giderken Mızmız'ı da götürebilir miyim?
-Tabii.
-İyi geceler anne.
-İyi geceler tatlım.
İyi geceler bayan.
İyi geceler baba.
İyi geceler Rob.
Seni seviyorum.
İyi geceler Carol Anne.
Gidip bir şeyler atıştıracağım.
-Tamam.
-Sağ ol.
Bu da ne?
Bu da
ne?
Geri sar!
Sanırım bir tanesini yakaladık.
Galiba kaydetmiş.
Evet, kaydetmiş!
Şunlara bakın.
Bu bizim ev mi?
Bu insanlar da kim?
O kadar yalnızlar ki.
Çok yalnızlar.
Nereden gelmişler?
Bilmiyorum.
Beni ara, tamam mı?
Bu kabartmalı akik 100 yaşından fazla.
Büyük bir ganimet ha.
Bu saatse birkaç yıllık ve size ait değil,
öyle mi?
Hayır.
Benim gitmem gerek.
Bunları kasetlerle birlikte laboratuara
götürüyorum.
Biliyorsunuz bunları göstermem lazım.
-Lütfen Sıcağı Sıcağına da çıkmasın.
-Ya da İnanılmaz Öykülerde.
Ben bakarım.
İzninizle.
Ryan'ı burada sizinle bırakıyorum.
Marty geri gelmeyecek.
Ama ben tekrar geleceğim.
Yardım da getireceğim.
Endişelenmemeye çalışın.
Teşekkür ederiz.
Ofiste seni özledik, çocuklar merak etti.
Ben de gelip bakayım dedim Tanrım, Steve, berbat görünüyorsun.
Hala toparlanamadın mı?
Nekahet dönemindeyim.
Grip
oldum.
-Ayağa kalkamıyorum ve -Kablolu yayınında problem var galiba.
Evet, şey, bu tarafa gelin.
Kablolu yayın birkaç aydır çalışmıyor.
Buna baktıralım.
Komşularınki de kesik mi?
Hayır, sadece bizde böyle.
Elektrikle ilgili sorunlarınız da var
anlaşılan.
Buraya ne taktınız?
300
vatlık bir ampul mü?
Hırsız korkusu mu yoksa Cuesta Verde'deki bütün
böcekleri çekmeye mi çalışıyorsunuz?
Steve, söylesene.
Burada
mutlu musun?
-Evet, mutluyum.
-Bunları sorduğum için bağışla ama en iyi satış temsilcimizi, ne grip
yüzünden ne de başka sebeplerle
kaybetmek istemeyiz.
Oturma odandaki bütün o araçları görünce
merak ettim de belki ikinci bir işe
başlamışsındır.
Hayır, mekanik dergilerini okuyorum.
Bu hobim.
Biraz arabayla dolaşalım mı?
Sana bir şey göstermek istiyorum.
Kimse yok mu?
Carol Anne?
Özür dilerim!
Çocuklarından biri bu evde doğmuştu, değil mi?
Carol Anne.
Galiba
okulda çok devamsızlığı varmış.
Trask'ın kızlarından biri anaokulunda onunla
aynı sınıftaymış.
O da mı grip oldu?
Evet, hepimiz yakalandık.
Üzüldüm.
Onu görmedim.
Evde bir yerdedir.
Sana bir soru sorabilir miyim acaba?
Buradan gidiyor musun?
Havanın bu kadar güzel olduğuna inanmak zor.
İnsanın böyle bir günde nasıl bir sorunu
olabilir ki?
Burası koya bakan bir pencere açmak için
nasıl?
Burada, yukarı tarafta oturmak çok güzel, ama
vadi tarafı o kadar iyi değil.
Orada evler birbirinin içinde.
Artık vadide oturmak zorunda değilsiniz.
Bu da ne demek?
Bu durduğumuz yerde Beşinci Etabın inşasına
başlıyoruz.
Burayı yatak odanız yapabilirsiniz.
Manzaranız da böyle olur.
İlgini çekti mi?
Bay Teague, bu çok cömert bir teklif.
-Ama ben planlamacı değilim.
-Satışların % 42'sinden sorumlusun.
Yani bütün bunların neredeyse yarısı.
Neredeyse 70 milyon dolar değerinde mülk.
Bu kimsenin kolay kolay fiyat biçemeyeceği hayat boyu bir güvence.
Biliyorum, seni üç yıl önce tam ortak
yapmamız gerekirdi.
Seni şimdi kaybetmek istemiyorum.
-Burada havuz için fazla yer yok ama.
-Bütün arazi bizim.
Mezarlığın yerini değiştirmek için düzenlemelere
başladık bile.
Şaka ediyorsunuz.
-Ama bu kutsal değerlere saygısızlık olur.
-Sen merak etme.
Ne de olsa burası ilkel kabilelerin ölülerini
gömdüğü bir yer değil.
Bunlar bizim gibi sıradan insanlar.
Hem bunu daha önce de yaptık.
Ne zaman?
1976'da.
Tam şurada.
Cuesta Verde'de mi?
Tam 300 dönüm.
Hem de ne pazarlık ettik.
Ama ben bunu hiç duymamıştım.
Afişlerde ya da otobüslerin üzerinde reklâmı yapılmaz bunun.
Ne oldu?
Dostları ve akrabaları sevdiklerini Broxton
Mezarlığı'nda da ziyaret edebilir.
Orası buradan beş dakika uzaklıkta sadece.
Beş dakikacık.
Bu çok
zor bir şey değil.
Sanırım sorun çıkmaz.
Kiminle sorun çıkmaz?
Bu fikre karşı çıkanlarla.
Şimdiye kadar karşı çıkan olmadı.
Mutfağımızda iki olay oldu.
Burası çalışma odası.
Biraz geride durabilir misiniz?
Frekanslarımı bulandırıyorsunuz.
Eee, Dr.
Lesh,
bu akşam gökkuşağının öte tarafına mı gidiyoruz?
Bu sizin lunapark anlayışınız mı?
Ne düşündüğünüzü biliyorum ama bu konuda
sözüme güvenin.
Daha önce pek çok ev temizledi.
Yetenekleri kanıtlanmıştır.
Carol Anne'i dün geceden beri duymadık.
Bu kapı neden kilitli Bay Freeling?
-Cevap versene Steven!
-Veriyorum.
Size sesleniyorum.
Özür dilerim.
Orası eskiden kızımla oğlumun kaldığı odaydı.
Oranın evin kalbi olduğuna inanıyoruz.
Bu evin pek çok kalbi var.
Sorun nedir?
Ona zihnimle cevap vermeye çalıştım, ama beni
duyamadı.
Hani Tangina Barrons olağanüstü bir medyumdu?
Öyleyim.
Sadece hileli cevapları sevmem.
Buraya gel hayatım.
Bana elini ver.
Seni ısırmam.
Biraz eğil.
Sana bakarken boynum tutulacak.
Kızınız hayatta ve bu evde.
Bu "iki boyut" olayı en son nerede olmuştu?
İçimde güçlü bir his diyor ki bu olayın başlangıç noktası çocuğun üst
kattaki dolabı.
Evet, ben de öyle düşünüyorum.
Şimdi hayatım, benim için ve kızının hatırı
için güçlü olacaksın.
Senin bu dünyaya inancın ve kızına olan
sevgin olmadan hiçbir şey yapamam.
Başaracağım.
İnanın
bana, başaracağım.
Bir insan ve bir Hıristiyan olarak inançlarına ters düşse bile benim her
söylediğimi yapacak mısın?
Evet,
söz veriyorum.
Lütfen.
Hepiniz böyle gelir misiniz?
Toplanın.
Bu ölüm değil.
Bu yalnızca başka bir bilinç düzlemine geçme durumu.
Carol Anne şu anda birlikte olduğu varlıklar
gibi değil.
O çocuk, onların dünyaya bağlı ruhani boyutlarında bulunan canlı bir varlık.
O çocuktaki bir şey onları cezbediyor.
Kendilerinde olmayan yaşam gücü.
Bu çok güçlü.
Bu güç, kendi ışığını yayıyor.
Hayatı temsil eden bir ışık bu Sevgiye ve eve dair hatıralar dünyevi zevkler umutsuzca arzuladıkları ama artık sahip olamayacakları şeyler Şu anda o çocuk bütün bunları temsil ediyor ve nihayet onları almaya gelen gerçek ışıktan uzaklaşmalarına neden oluyor.
Beni anlıyor musunuz?
Hangi nedenle olursa olsun huzur bulamamış bu ruhlar da
dünya değiştirdiklerinin farkında değil.
Bizim anladığımız anlamdaki bilince sahip
değiller.
Sürekli bir rüya içinde can çekişiyorlar.
Bu bir türlü uyanamadıkları bir kâbus.
Bu ruhani ışığın içinde kurtuluş var.
Bir sonraki boyuta açılan bir pencere.
Bu zarın içinden geçmeleri gerekiyor.
Orada dostlar, onlara yeni kaderlerinde rehberlik
etmek için bekliyor.
Carol Anne onların bu ışıktan geçmelerine yardımcı
olmalı.
Ve sadece
annesinin sesini duyabilir.
Şimdi kendinizi
toplayın.
Bir şey daha var.
Orada, onun yanında korkunç bir varlık var.
Çok öfke, çok ihanet var.
Daha önce hiç böyle bir şey hissetmemiştim.
Bu evin üzerinde ne var bilmiyorum ama her ne ise, bu dünyada bir delik açıp kızınızı sizden koparacak kadar güçlü.
Bu varlık Carol Anne'in çok yakınında ama onu ruhani ışıktan da uzak tutuyor.
Ona yalan söylüyor.
Sadece bir çocuğun anlayabileceği şeyler
söylüyor.
Diğerlerini zapt etmek için çocuğu kullanıyor.
Carol Anne için o da başka bir çocuk.
Bizim içinse o şeytanın kendisi.
Şimdi gidip kızınızı getirelim.
Kırmızı kurdeleler mendiller
tenis topları.
İp tam buraya.
-Banyo suyu?
-Suyu kapattım.
O da
hazır.
Tamam.
Ona seslen.
Carol Anne, ben annen.
Beni duyuyor musun?
Carol Anne, ne olur annene merhaba de.
Bir daha dene.
Babana merhaba der misin?
Babanla ben seni çok özledik.
Seni çok seviyoruz.
Lütfen sadece bir merhaba de.
Engelleniyor.
Ne?
Kim
engelliyor?
Onu saran pek çok el var.
Bunun güvenli olduğunu sanıyor.
çabuk!
Ona en çok kim kızardı, sen mi babası mı?
Hiçbirimiz!
Cezaları Steve verirdi.
Çocuklar bunu bilir.
-Bu haksızlık.
Ona hiç
vurmadım.
-Kavgayı kesin!
Steven, Carol Anne'in cevap vermesini sağla!
-Carol Anne?
Ben
baban.
-Kız ona.
Ona kız, yoksa onu bir daha göremezsin.
Carol Anne, bana cevap vermeni istiyorum!
Sana cevap vermezse poposuna bir şaplak
yiyeceğini söyle.
-Ben çocuklara hiç vurmadım ki.
-Hayatım, lütfen söyle.
Annenle bana cevap ver, yoksa ikimizden de
sopa yiyeceksin!
Anne, yardım et bana!
-Ondan uzaklaştı.
-Kimden uzaklaştı?
İyi mi?
Diane, ışığı sor.
Anne, bana yardım et lütfen.
-Tatlım, bir ışık görüyor musun?
-Yardım et lütfen!
Anne!
Anne,
yardım et!
-Işığa gitmesini söyle.
-Hayır!
Haftalardır yaptıkları gibi onu izleyeceklerdir.
Hadi
söyle ona!
-Söylediklerimi yapmalısın.
-Tamam.
Söyle
ona Diane.
Anne, seni bulamıyorum!
Işığa doğru koş Carol Anne!
Koşabildiğin kadar hızlı koş!
-Sen ışığın içinde misin?
-Hayır.
-İçinde olduğunu söyle.
-Hayır!
Yalan
bu!
İkisinin arasında bir yerdeyken yaşamdan ya
da ölümden söz edemezsin.
Çok geç olmadan söyle ona.
Işığa koş yavrum!
-Annen ışığın içinde!
-Onu beklediğini söyle.
Annen seni ışığın içinde bekliyor!
Bunu bana nasıl yaptırırsın?
Şimdi kafalarınızı boşaltın.
O varlık neden korktuğunuzu biliyor.
Başından beri hep biliyordu.
Ona yardım etmeyin.
Zaten
çok şey biliyor.
Şimdi kapıyı açın.
Ryan!
Aşağı inip hedefin gelmesini bekle!
Tamam!
Steven!
Bana bir numaralı tenis topunu ver!
Dr. Lesh!
Bu
benim el yazım!
Havadan uçup geldi!
Top geri gelmiş!
Üstündeki Ryan'ın el yazısı.
Vay anasına!
İki
numara!
Diane!
Bana elini ver!
Koridorun başında!
Ona durmasını söyle!
Işığın içine girmemesini söyle!
Carol Anne!
Beni
dinle!
Işığın içine girme!
Olduğun yerde kal!
ışığa
arkanı dön!
Işığa bakma bile!
Çabuk ipi ver!
İpi ışığa doğru at!
Mükemmel!
Yakaladım!
Ryan’ı ipi yakalayıp çekmesini söyle.
İpi yakalayıp çek!
Tamam!
Şunu belime bağlamama yardım edin!
Ne yapıyorsun?
Onu bulmak için içeri giriyorum!
Sana gelmez!
Bırak
ben gideyim!
Bunu daha önce hiç yapmadın ki.
Sen de yapmadın!
Haklısın!
Sen git!
-Hayır!
Hayır!
Ben
gideyim!
-Olmaz!
Hangimiz burada kalıp ipi tutacak kadar güçlü?
Seni seviyorum!
Hayır!
Hayır!
Sen
aşağı inip Ryan'ın yanında bekle ve
sakın ben söylemeden çekmeyin!
Sadece söylediğim zaman çekin!
Steven!
İpi sakın bırakma!
Asla!
Geliyor.
Onu yakaladığını nasıl anlayacağız?
Ne zaman anlayacağız?
Karşıya geçin çocuklar!
Hepiniz buyurun!
Herkes buyursun.
Işığın içine girin!
Hayır!
Hayır!
"Hayır" demiştin!
Işığın içinde huzur ve sükunet var.
Işığın içine girme demiştin!
Diane!
Steven,
daha değil!
-Buradalar!
-Geri geldiler.
Diane!
Hayır,
lütfen hayır!
Onları suya sokun!
Yapma.
Ben
sana yardım ediyorum.
Gidip bir şeyler getireyim.
Endişelenme sen.
Onları suya sok.
Bir
şeyi yok.
İyileşecek.
İyi iş başardın.
Hadi.
Hadi
nefes al.
Bir kez nefes al.
Nefes
al hayatım, nefes al.
Lanet olsun, nefes al!
Nefes
al!
İşte oldu.
Hadi
yavrum.
Hadi.
Hadi nefes al!
İşte
böyle, nefes al.
Sevgilim.
Tatlım.
bir tanem, ben baban.
Hadi
hayatım.
Hadi
şekerim.
Merhaba baba.
Ev temiz.
Dikkat edin.
Janice ve Brian'la yemeğe çıkıyorum.
-Eşyalarını topladın mı?
-Yatak hariç evet.
-Anne?
-Bu gece burada mı uyuyacağız?
Sanırım hayır.
Onun için Brian yemekten hemen sonra seni eve
getirsin.
Baban geceyi yol üstündeki Holiday Inn
otelinde geçirmek istiyor.
Orayı hatırlıyorum.
Ne var?
-Şunlara bir şey yapacak mısın?
-Neye?
Şu yeni ak saçlarına.
Ne o, hoşuna gitmedi mi?
-Biraz punk havası katmamış mı?
-Anne?
Hoşça kal anne.
Tamam Rob.
Şu
bisikletin beni öldürecek.
-İyi misin?
Sırtını
incitme.
-İyiyim.
-Sen nasılsın?
-İyiyim.
Akşamdan kalmış gibiyim.
Sanki günlerdir uyuyormuşum gibi.
Ama iyiyim Steven, gerçekten iyiyim.
Olanları hiç hatırlamıyor sanki.
Ne güzel bir gün!
Mimozalar ne hoş kokuyor.
Bir buket yapıp yanına al, çünkü burada
kalmıyoruz.
Biliyorum.
Buraya çok emek vermiştik.
-Ne güzel anılarımız vardı.
-Ofise gidip
eşyalarımı toplamalıyım.
Hesapları kapatacağım.
-Tamam.
-Erken dönerim.
-Yani bu gece kesin gidiyoruz, öyle mi?
-Evet öyle.
Eğer çocukların uykusu gelirse ben dönene
kadar kestirsinler.
Teague ne diyor?
"Cehenneme git" desem de
aldırmayacak.
-Ne söyleyeceksin?
-Ona talimat vereceğim.
Seni seviyorum.
Seni seviyorum.
"Önden arkaya doğru yedirerek "karışımı doğrudan saçınıza sürün.
-"Yavaşça yayın " -Ver şunu.
-Hayır!
Ver
şunu!
-Kamyonumu geri ver!
Yeter artık!
Kamyonumu ver.
Ver şunu!
"Saçın her tarafına yayarak iyice yedirin.
"Daha
sonra seyrek dişli bir tarakla saçınızı tarayın.
"Boyanın saçınızın her tarafına
yayılmasını sağlayın.
Boyayı
köpürtmeyin.
" -Ver artık şunu!
-Güneş sisteminden defol!
Ver şunu!
-Geç oluyor çocuklar.
-Ver şunu!
Ver şunu geri!
Yeter ama.
Ben banyodayım, telefona bakar mısınız?
Robbie!
Telefona bakar mısın lütfen?
Yataklarınıza yatar mısınız?
Hayır!
Evet!
Yatarız.
Teşekkür ederim.
İyi
geceler tatlım.
-İyi geceler Robbie.
-İyi geceler Carol Anne.
Sen gerçek değilsin!
Robbie!
İmdat!
Yardım
edin bana!
Hayır!
Sen gerçek değilsin!
Hayır!
Hayır, bırak!
Bırak beni!
Senden nefret ediyorum!
Carol Anne!
Robbie!
Kaçın!
Robbie!
Anne!
Anne, kapıyı aç!
-Kapıyı aç!
-Carol Anne!
Robbie!
Kaçın!
Hayır, yavrularıma dokunma!
Hayır!
Biri bana yardım etsin.
Artık yeter.
Robbie!
Bay Tuthill!
Ben!
İmdat!
Lütfen
yardım edin!
Kimse yok mu?
Lütfen!
Çocuklarınız!
-Dinle!
-İmdat!
-Bu ne biçim bir ses?
-Onları almalıyım!
Hadi
gel!
Neler oluyor?
Hayır
Ben, gitme sakın!
-Lütfen Ben, lütfen yardım et bana!
-Hayır, o eve girme!
Yardım etsene!
Çocuklarımdan uzak dur!
Defol!
İmdat!
İmdat!
Yardım et bize!
Yardım
et!
Robbie!
Elini ver bana!
Elini ver!
Sana ulaşamıyorum!
-Şimdi kardeşini tut!
-Elimi tut!
-Yakala onu!
-Elimi tut!
Dayanın!
-Robbie!
-Tanrım bana yardım et!
Diane!
Steven, kurtar bizi!
Seni alçak, mezarlığı taşıdınız ama cesetleri bıraktınız, değil mi?
Seni orospu çocuğu, cesetleri bırakıp sadece
mezar taşlarını taşıdınız!
Sadece mezar taşlarını taşıdınız!
Neden?
Neden?
Steven!
Hadi!
Acele
et baba, çabuk!
Çabuk, hadi!
-Baba, hadi çabuk!
-Çabuk, hadi!
-Çalıştıramıyorum -Hadi!
Çabuk ol baba!
Hadi, kahretsin!
Steven, çabuk!
Hadi, hadi!
Çabuk!
Neler oluyor?
Neler oluyor?
-Bu da ne?
-Dana, arabaya bin!
-Hadi sür!
Sürsene
baba!
-Bu da ne?
-Steven, çabuk!
-Baba!
Ev peşimizden geliyor!
-Daha hızlı!
Daha
hızlı!
-Arkanıza bakmayın!
CUESTA VERDE'DEN AYRILIYORSUNUZ Sizi
özleyeceğiz!
||
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar