Print Friendly and PDF

İlâhî Aşkın Merkezinde Kadının B Noktası Olması

 


Sûfî edebiyatı, İslâmî dönemlerde şiir ve nesir olarak ortaya çıkan edebiyat çeşitlerinden biri sayılmaktadır. Şiir geleneğine dayanan bu edebiyat, yeni bir aşk türü olarak ortaya çıkmıştır. Bu tür, görülmeyene ve ulaşılmayana kavuşmayı hedefleyen ve yüce arzuları ve kalbi yakan elemleri ifade etmek için gazel ve sevgi dilini kullanan ilâhî aşktır.

Sûfî şâir remz’i kendine bir vazife edinmiştir. En meşhurlardan olan İbn Fârız da bazı kasidelerinde kadını, ilâhî aşka işaret eden bir simge olarak ele almıştır. et-Tâiyyetü’l-Kübrâ adlı kasidesi, onun manevi tecrübelerini/duygularını dile getiren orijinal yapıtlarından biridir. Bu kaside onun ruhsal hayatını yansıtmaktadır. Şair bu kasidesinde ilâhî aşk yolundaki sülûkünü betimlemiş, kadını ilâhî aşka sembol/remz edinmiştir Vücûd sultanına boyun eğen sırf tecrübî bir yola sahiptir.

(Tavîl):

 “Belki dostlarım Mekke’de (ki) Selma’yı anarak yürekleri serinletirler,

Geçip giden geceler belki bir gün döner de, böylece onu bekleyen sevinir,

Hüzünlü ruhum sevinir, ölü ruhum can bulur, özleyen kavuşur ve dinleyen de lezet alır. ”

خاطِبَ الخَطْبِ دعِ الدّعوى فما

بالرُّقَى تَرقى إلى وَصْلِ رُقَي

[Aşk yolunda bu davanın terkinden başka çare yoktur. Büyü ve sihir ile o cihânı süsleyen sevgilime ulaşmak mümkün olmaz. Akıl ve fikirden geçmeli de ondan sonra ona varmaya tâlib olmalı.] Kaside-i Yaiyye

 

94.       نَسَبٌ أقرَبُ في شرْعِ الهَوَى

            بينَنَا من نَسَبٍ من أَبَوي

[Aşkın kanunu gereğince o âlem değerindeki sevgili ile aramızdaki irtibat anne baba bağı ile oluşan akrabalıktan daha yakındır. ] Kaside-i Yaiyye

 

زِدْني بفَرْطِ الحُبّ فيك تَحَيّرا

وارْحَمْ حشىً بلَظَى هواكَ تسعّرا

Ey sevgilim! Sana karşı olan aşırı sevgim hayretim ziyadeleşsin! Ancak, gönlümü yakan aşkınla, ateşler saçan kalbime biraz merhamet eyler misin? Kaside-i Raiyye

 

65.      ولو خطَرَت لي في سِواكِ إرادةٌ

          على خاطري سَهواً قضيتُ بِرِدَّتِي

Eğer benim hatırıma sehven senden başka bir istek doğsa, âşıklar dîninden çıktığıma hükmederim. Zîrâ âşıklar mezhebinde mâsivâya nazar gizli şirktir. Kaside-i Taiyye

144.    أَغارُ عَلَيها أن أهيمَ بحُبِّها

          وأعرِفُ مِقداري فأُنكِرُ غَيرَتي

Ben öyle bir sevgiliyi kıskanırım ki, onun aşkıyla şaşkın hale gelirim, sonra da Ben kimim ki, onun âşık ve hayrânı olayım ve onu kıskanayım! Bu sebeple kendi kıskançlığımı inkâr ederim. Kaside-i Taiyye

 

260.    وهُنّ وهُمْ لا وهْنَ وهْمٍ مَظاهِرٌ

          لنا بتَجَلِّينا بحبٍّ ونَضْرَة

Meşhur sevilmiş kadınlar, zikredilen ve edilmeyen şevk dolu âşıklar, kendilerine sevgiyle, güzellikle tecellî ettiğimiz için zaaf, vehim ve galat söz konusu olmaksızın hepsi bizim görüntülerimizdir. Yâni aşk ve muhabbetle âşıklara tecellîmiz ve güzellik ve letâfetle de sevgililere tecellîmiz olduğundan bunların hepsi gerçekte bizim zuhurumuz başkası değildir.

261.    فكُلّ فَتى حُبٍّ أنا هُوَ وهيَ حِبْ

          بُ كلّ فَتىً والكُلّ أسماءُ لُبْسة

Hal böyle olunca, sevdiğimiz kadınlar ve âşıklar bizim mazharımız olunca, bu durumda sevgi sahibi olan her seven ve tâlib olan benim ve ben oyum. Sevgilim ise bütün âşıkların ve gençlerin sevgilisidir, Sevenler ve sevilenlerin hepsi kendileriyle gizlenilen örtü ve elbiselerdir. Kaside-i Taiyye

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar