Osmanlının Yıkılma Nedenleri Arasındaki En Büyük Neden Bu Olmalı
Alıntı:
Rifat Bilge’nin hocası Selim Sabit Efendi hakkında Muallimler Mecmuası’na
yazdığı yazıdan…
Bu
alıntıyı okuyunca ne dediğimi anlayacaksınız….
Sade Güzel Türkçe
Merhum
kitabeti gayri resmiye dersinde küçük küçük cümleler istimalini ve mecburiyet
olmadıkça Arabi ve Farsi kullanmamayı tavsiye eder idi ki bazı insanlar Arabi
ve Farsi elfaz istimaliyle ibareye letafet vermiş olduklarını zannederler ki
batıl bir fikirdir.
Sözün
ulviyeti fikrin ulviyetine tabidir.
Arabi ve
Farsi ile müveşşah birçok fıkraları halis Türkçeye tercüme ederseniz derhal
görürsünüz ki hiçe iner.
Bilakis
halis Türkçe söylenmiş öyle sözler vardır ki insanın ruhuna tesir eder.
Binaenaleyh
eskiden olduğu gibi bol bol Arabi ve Farsi istimal etmek saçmadır.
Bir de der idi ki kitabet konuşmanın bir şekl-i
mücessimidir; konuşurken sade konuşmak hoşumuza gidiyor; mustalihatdan ictinab
ediyoruz; neden elimize kalemi aldığımız zaman Arabi, Farsi deryasına
dalıyoruz; dünyada bundan ziyade mantıksızlık olamaz.
Hiç unudamam
ihtiyar, hasta bir peder oğluna arz-ı iştiyak ile serîan gelmesi zamanında son
bir mektub yazdırmak istiyor. Şimdi bu yolda bir şey yazınız demişti.
Her birimiz
bir dürlü yazdık; her birini tashih ile beraber bir de kendi hattıyla bir suret
kendisi yazdı verdi ve zaten âdeti böyle idi: hem vazifemizi tashih ettiği
noktaları bize anladır bir de ayrıca kendisi yazar ve bize numune olmak üzere
verirdi. Şu zeminde yazdığı mektubun içinde aynen şu fıkra var idi: “oğlum
biraz daha gecikecek olursan geldiğin zaman mezar taşımı okuyacaksın”. İşte
bu söz hala hatırımdadır ve tesiri daima üzerimdedir; hâlbuki sade bir
fıkradır. Eşa’rı iyi anlamak ve doğru tahlil etmek için derhal nesre tahvil
edilmesini tavsiye ederdi. Ve böyle tahvil sayesinde bize daima şiirin
nesrin madununda kaldığını ve şiirde fikir aynı aynına ifade eylemeyip vezni
doldurmak için birtakım moloz bulunacağını veya veznin adem müsaadesinden
dolayı fikrin bir kısmını feda etmek lazım geldiğini anladır ve Kur’an-ı Kerim’in nesir olarak
nüzulünü takdir ederdi. (s. 1353)
Merhumun
medresece iyi bir tahsil görmüş olduğu takdirlerinden anlaşılıyordu. Mesela
ahval-i ruh dersinde Gazali’nin asarından, İbn Rüşd’ün asarından, Fahreddin
Razi’nin Tefsir-i Kebirinden, Seyid Şerifin Şerh-i Muvakkıf ından
bazı fıkralar naklederdi.
Merhum
tasavvufa da vakıf idi; vahdet-i vücud meselesinden ve bu babda ulema ve
mutasavvıfenin reylerinden bahsettiği olurdu.
Farsi’yi iyi
bilir ve şive ile güzel okurdu. Bir gün Abdurrahman Cami hazretlerinin şu
rübaisini okurdu:
Çe
çerh, çe erkân, çe me’âdin, çe nebat
Sârîst
der eczâ-i heme sırr-ı hayât
Gûyend
heme küll-i aşiyyi gadât
Tesbîh-i
Hüdavend-i refî’id-deracât
Kaynak:
Hasan Fevzi BİLGİÇ, Kilisli Rifat Bilge’nin Hayatı Ve Fikirleri, 2020,İstanbul
Not:
Halkından kopan ulema ve elit tabaka sonuçta yıkımın olmasını kolaylaştırır.
Zirveye çıkmak devlet ve milletin idealidir. Ancak kader kanunlarından biri de Allah
Teâlâ’nın her zirvedekini helak etmeyi taktir etmiştir. Bu nedenle değişimlerin
olmaması imkansızdır. Her ne kadar Cengiz Han’ın İslam’a verdiği zarardan
bahsedilir. Endülüs'ün yıkılması çok acıdır. Ancak ileri planda bakıldığında vaki
olan şeylerin gerçekten İslam için ve insanlık için olması gerekendi.
Allah
Teâlânın bir hikmetidir, ne zaman garipliğe mahkum edilse İslam, yeniden
doğduğunda safiyetini bulmuştur. Eskiden 1000 yılda bir olan büyük depremler
zamanımız itibarıyla 100 yıl gibi kısa zamana tekabül edecektir. Bu nedenle
yakın bir zamanda İslam alemi yeni bir yenilenmenin kucağına düşeceği illaki
belli oluyor.
İhramcızâde
İsmail Hakkı
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar