Apaydın gece kapkara gündüz içinde!
Gene bir gün Niyâzi Sayın, Eşref Ede Efendi'ye:
"Amcacığım, Gülşen-i Râz'da "Apaydın gece, kapkara gündüz"[1] diye bir ibâreye rastladım. Bu
nedir?" diye sorunca: "Evlâdım bu, bakar köre işâret etmektedir" cevâbını almış.
در آلا فکر کردن شرط راه است
ولي در ذات حق محض گناه است
بود در ذات حق انديشه باطل
محال محض دان تحصيل حاصل
چو آيات است روشن گشته از ذات
نگردد ذات او روشن ز آيات
همه عالم به نور اوست پيدا
کجا او گردد از عالم هويدا
نگنجد نور ذات اندر مظاهر
که سبحات جلالش هست قاهر
رها کن عقل را با حق همي باش
که تاب خور ندارد چشم خفاش
در آن موضع که نور حق دليل است
چه جاي گفتگوي جبرئيل است
فرشته گرچه دارد قرب درگاه
نگنجد در مقام «لي مع الله »
چو نور او ملک را پر بسوزد
خرد را جمله پا و سر بسوزد
بود نور خرد در ذات انور
به سان چشم سر در چشمه خور
چو مبصر با بصر نزديک گردد
بصر ز ادراک آن تاريک گردد
سياهي گر بداني نور ذات است
به تاريکي درون آب حيات است
سيه جز قابض نور بصر نيست
نظر بگذار کين جاي نظر نيست
چه نسبت خاک را با عالم پاک
که ادراک است عجز از درک ادراک
سيه رويي ز ممکن در دو عالم
جدا هرگز نشد والله اعلم
سواد الوجه في الدارين درويش
سواد اعظم آمد بي کم و بيش
چه مي گويم که هست اين نکته باريک
شب روشن ميان روز تاريک
در اين مشهد که انوار تجلي است
سخن دارم ولي نا گفتن اولي است
Tanrı
sıfatlarını, Tanrı nimetlerini düşünmek yol şartıdır. Fakat Tanrı’nın zatını
düşünmek, günahın ta kendisidir.
Tanrı’nın
zatını düşünmek boştur, saçmadır. Eldekini elde etmeye çalışmak bil ki,
olmayacak bir şeydir!
Âlemdeki
şeyler, Tanrı’nın zatından nurlanan, zatına delalet eden şeylerdir. Fakat zatı
onlarla nurlanmaz ki!
Bütün âlem
onun varlığından meydana gelmişken, varlığı nasıl olur da âlemden görünür?
Tanrı zatının
nuru görünen şeylere sığmaz; onun ululuk nurları her şeyi kahreder.
Aklı bırak da
Hak’la bulunmaya bak... yarasanın gözünde güneşi görmeye kudret yok.
Tanrı nurunun
kılavuz olduğu yerde Cebrail’in sözü mü olur?
Melek de
Tanrı tapısına yakındır, o yakınlığa erişmiştir, ama “Öyle bir zamanım olur ki
Tanrı’yla beraber olurum” makamına giremez ki.
Tanrı nuru,
meleğin bile kanadını yakarsa, artık aklı haydi haydi baştan ayağa kadar yaktı
gitti!
Tanrı’nın pek
parlak, pek nurlu olan zatına karşı aklın nuru, güneşe bakmaya çalışan göze
benzer.
Göz, güneşe
bakmaya kalkıştı mı kamaşır, kararır, bir şey görmez olur.
Fakat bir
bilsen... karanlık, Tanrı zatının nurudur. Âb-ı Hayat o karanlık içindedir.
O kara nur,
ancak göz nurunu alır. Sen bakışı bırak... zaten burası bakış yeri değil!
Tertemiz
âlemin toprakla ne münasebeti var? Anlayış, anlamdaki aczi anlamaktan
ibarettir.
Tanrı
doğrusunu daha iyi bilir ya... yüz karalığı, mümkün olan şeylerden iki âlemde
de ayrılmaz.
Derviş, iki
âlemde de yüz karası olan yokluk yok mu... eksiksiz, artıksız aradığını
bulacağın ulu şehir, o yokluktur işte!
Ne diyeyim?
Bu nükte pek ince: Apaydın gece kapkara gündüz içinde!
Tecelli
eserlerinin göründüğü bu makama dair söyleyecek sözlerim var... var ama
söylememek daha doğru.
[1] [Sa'düddin]
Mahmûd Şebisterî (1250-1320), Gülşen-i Râz s. 12, Maarif Vekâleti Şark Klâsikleri,
İstanbul 1944.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar