Hz. Muhammed (Salla'llâhü Aleyhi Ve Sellem)'İn Önceki Kutsal Kitaplarda Müjdelenmesi (Tebşîrât)
T.C.
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLÂHİYAT FAKÜLTESİ
Cilt: 10, Sayı: 1, 2001
ss. 231-260
Hz. MUHAMMED (salla'llâhü
aleyhi ve sellem)'İN
ÖNCEKİ KUTSAL KİTAPLARDA MÜJDELENMESİ (TEBŞÎRÂT)
Celil
KİRAZ*
Hz.
Peygamber'in önceki kutsal kitaplarda müjdelendiği, geleceğinin önceden haber verildiği
görüşü, Kur'an kaynaklı bir görüştür. Bu fikri işleyen yazımızın hemen başında,
tebşîrât konusunun İslâmî kaynaklardaki temellerini anlattık. Daha sonra, kadîm
kitaplar ile, Ahd-i Atik, Ahd-i Cedid ve Barnaba İncili'ndeki müjdeler
sayılmıştır. Kadîm kitaplardan kastımız, Hinduizm, Zerdüşlük ve Budizm'in
kutsal kitaplarıdır. Bu kitaplardaki müjdelere geçilmeden önce, kitaplarla
ilgili bilgi verilmiştir. Ayrıca Barnaba İncili hakkında da bilgi verilmiştir.
Prophecies About The Prophet Muhammed
in The Previous Sacred Books
The
opinion of that the Prophet Mohammed has been talked about him and given news
about him at the former sacred books, is originated from The Koran. At the top
of this article, it is talked about the foundations of being gived good news
about the Prophet Mohammed. And then, it is set out the good news that exists
in the ancient books, The Old Testament, The New Testament and The Evangel of
Barnaba about the Prophet Mohammed. My intention with the ‘ancient books' is
the sacred books of Hinduism, Zoroastrianism and Buddhism. Before that the good
news which exists in these books is set out, I included some information about
them.
Hz.
Muhammed (salla’llâhü
aleyhi ve sellem)'in geleceğine dair haberler, önceki
kutsal kitapların birçoğunda mevcuttur. En eski kutsal kitaplarda, Ahd-i
Atik'te ve Ahd-i Cedid'de, onun geleceğine dair haberler bulunduğu görüşü,
Kur'ân kaynaklı bir görüştür. Ayrıca konu ile ilgili hadisler ve ilk devir
İslâm Tarihi kaynaklarında mevcut haberler de aynı görüşü desteklemektedir.
A. TEBŞÎRÂT
KONUSUNUN İSLÂMÎ KAYNAKLARDAKİ TEMELLERİ
Allah
Teâlâ insanlığı, gelecek büyük bir peygamberin risaletini kabule hazırlamak
için, gönderdiği her peygambere, onun alâmetlerini ve özelliklerini
bildirmiştir1. Bu gerçek, Kur'ân'da şu şekilde ifade edilmektedir: “
Allah'ın peygamberlerden, ‘Ben size kitap ve hikmet verdikten sonra,
nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanacak ve
yardım edeceksiniz.' diye söz aldığı, ‘Kabul ettiniz mi, ahdimi yüklendiniz
mi?' dediğinde onların da ‘Kabul ettik.' cevabını verdiği, bunun üzerine
Allah'ın da ‘O halde şâhid olun, ben de sizinle birlikte şâhitlerdenim.'
buyurduğu zamanı hatırla.” ( Âlü İmran 3/81) Bu âyetle peygamberlere, Allah'ın
gönderdiği her
* Arş. Gör., U.Ü. İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı.
1 İbn Âşûr, et-Tahrîr
ve't-Tenvîr, Tunus, 1404/1984, XXVIII, 182; Kaya, Remzi, "İlahi
Kitaplarda Hz. Muhammed”, s. 222, Uludağ Ü. İlahiyat F. Dergisi, c. 6, s.
6, Bursa, 1994.
peygambere
inanmaları ve onları desteklemeleri gerektiği söylenmiştir. Bazı âlimler ise bu
âyetten, özellikle Hz. Peygamber'in müjdesini çıkarmışlardır. Buna göre âyet,
Hz. Muhammed (salla’llâhü
aleyhi ve sellem)'in bütün peygamberler tarafından
müjdelendiğini; onun geleceğinin, peygamberlerin hepsi tarafından haber
verildiğini ifade etmektedir2. Yüce Allah, gönderdiği her
peygamberden, ‘Eğer Hz. Muhammed ba'solunduğunda hayatta olursanız, ona
uyacaksınız.' diye söz almıştır. Her peygamber de ümmetinden bu şekilde söz
almıştır3. Hz. Muhammed, indirilen kitapların hepsinde zikredilmiş,
bütün peygamberler tarafından müjdelenmiştir4.
Hz.
Peygamber'in özellikleri, vasıfları, önceki kitaplarda bildirildiği için, bu
kitapların tâbîleri Hz. Peygamber'i gayet iyi tanımaktadırlar: "Daha önce
kendilerine kitap verdiğimiz kişiler (ehl-i kitap), onu, kendi çocuklarını
tanır gibi tanırlar.” (Bakara 2/146; En'âm 6/20) Nitekim Hz. Ömer bu meseleyi
Abdullah b. Selâm'a sorunca o şöyle demiştir: "Ben onu, oğlumu bildiğimden
daha iyi bilirim, tanırım. O Emîn (Allah), gökten, yerdeki Emîn'e (Hz. Muhammed'e)
sıfatlarını indirdi; ben de onu tanıdım. Ama anasından doğan oğlum benden
midir, bilemem.”5 Bu âyette 'seni tanırlar’ değil de 'onu
tanırlar’ denmesinde iki nükte vardır: Birincisi, bu âyet, Allah tarafından
gıyâben ve tarafsızca yapılan bir şahitliği ifade eder. İkincisi, Tevrat'ta,
‘Hz. Musa'ya benzer bir peygamber' olarak tavsif edilmiş olduğu için, bu
gelecek olan peygamber, öteden beri ehl-i kitap tarafından ‘o peygamber' diye
anılırdı; o kadar iyi tanınıyordu. ‘O' dedikleri zaman, gelecek olan peygamber
anlaşılırdı6.
"Onlar,
ellerinde bulunan Tevrat ve İncil'de tanımlanmış olarak buldukları ümmî
peygambere tâbî olurlar.” (A'râf 7/157) Bu âyet de Hz. Peygamber'le ilgili
haberlerin Tevrat ve İncil'de bulunduğunu gösterir. Peygamber Efendimiz'in ümmî
olduğu, Kur'ân ve Sünnet'le sâbittir. "Sen bundan önce ne bir yazı okur,
ne de elinle yazı yazardın; öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı.”
(Ankebût 29/48) âyeti, peygamberimizin ümmî olduğunu ifade etmektedir.
Hudeybiye Antlaşması'nın metni yazılırken müşrikler, 'Muhammed Rasûlullah’
ibaresine karşı çıkmışlardı. Hz. Ali, bu ibareyi silmekten çekinince Rasûlullah
‘Bana göster, ben sileyim.' demiş; Hz. Ali yerini gösterince o da bunu silmiş
ve yerine 'Muhammed b. Abdullah’ yazdırmıştır7. Bu olay da
peygamberimizin ümmî olduğunu, okuma-yazma bilmediğini göstermektedir. Öyleyse
Tevrat ve İncil'de özellikleri bildirilmiş olan bu ümmî peygamber, Hz. Muhammed
(salla’llâhü aleyhi
ve sellem)'dir.
Saff
Sûresi'nde de konuyla ilgili bir âyet mevcuttur: "Vaktiyle Meryem oğlu İsa
demişti ki: ‘Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, elimde bulunan Tevrat'ı tasdik
edici ve benden sonra gelecek olan, Ahmed adındaki bir peygamberi müjdeleyici
olarak size gönderilmiş bir elçiyim.'” (Saff 61/6) Hz. İsa, peygamberimizi 'Ahmed’
ismiyle müjdelemiştir. Hz. Peygamber, kendi isimlerini sıraladığı bir hadisinde
şöyle buyurmaktadır: "Benim beş ismim vardır: Ben Muhammed'im; ben
Ahmed'im; ben, Allah'ın benimle küfrü yokettiği Mâhî'yim; ben, insanların önüne
toplanacağı Hâşir'im; ben Âkıb'ım (benden sonra peygamber yoktur).”8
Bu hadisten de anlıyoruz ki Peygamberimizin isimlerinden biri de 'Ahmed’dir.
İşte Hz. İsa, onu bu ismiyle müjdelemiş ve geleceğini haber vermiştir. Bir
başka hadisinde Rasûlullah şöyle demektedir: "Ben, atam İbrahim'in duâsı,
İsa'nın müjdesi, annemin rüyasıyım; annem rüyasında, kendinden bir nûrun
çıktığını ve Şam saraylarını aydınlattığını görmüştür.”9 Bu sözüyle
Hz. Peygamber, Hz. İsa'nın kendisini müjdelediğini söylemektedir.
Peygamberimizin, Hz. İbrahim'in duâsı olması da şu âyetlerle ilgilidir:
"Allah (İbrahim'e) ‘Seni insanlara önder kılacağım.' dedi. O da ‘Neslimden
de yâ Rab!' dedi.” (Bakara 2/124) "(İbrahim şöyle duâda bulundu) Ey
Rabbimiz! Bizi, sana teslim olanlardan eyle ve bizim soyumuzdan, insanlara
senin âyetlerini okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları
arındıracak bir peygamber gönder!” (Bakara 2/128-129) Yüce Allah Hz. İbrahim'in
bu dualarını kabul etmiş, onun neslinden birçok peygamber göndermiştir; onların
sonuncusu da Hz. Muhammed (salla'llâhü
aleyhi ve sellem)'dir.
2 Bkz: İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-'Azîm,
Ürdün, 1411/1990, IV, 562; Hamidullah, Muhammed, İslam Peygamberi, Terc:
Salih Tuğ, İstanbul, 1993, I, 640; Aydemir, Abdullah, Tefsirde İsrâiliyyât,
İstanbul, 1992, s.2; Ulutürk, Veli, Kur'an'da Ehl-i Kitap, İstanbul,
1996, s.40.
3 İbn Kesîr, age, IV, 562.
4 Ulutürk, age, s.40.
5 İbn Kesîr, age, I, 169.
6 Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili,
İstanbul, 1971 (I-X), 1982 (X), I, 531-532.
7 Bkz: Buhârî, Şurût, 15.
8 Buhârî, Menâkıb,18.
9 Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 127; V, 262.
"De
ki: 'Eğer bu gerçekten Allah’tan (gelen bir vahiy) ise ve siz buna rağmen onun
gerçekliğini inkâr ediyorsanız, üstelik İsrailoğullarından bir şahit, kendisi
gibi birine şahitlik yapmış ve ona inanmışsa ve de siz hala büyüklük taslıyorsanız,
(söyleyin bakalım haliniz nice olacak!), hiç düşündünüz mü? Allah, böyle zâlim
bir toplumu doğru yola eriştirmez.” (Ahkâf 46/10) Bu âyette bahsedilen şahid,
Hz. Musa’dır10. "Allah’ın Rabb, senin için (ey İsrail),
kardeşlerinden, benim gibi bir peygamber çıkaracak; onu dinleyeceksin.”11
şeklinde Hz. Musa’nın Tevrat’ta geçen sözleri, İsrailoğullarının kardeşleri
olan İsmailoğullarından, Hz. Musa’ya benzeyen bir peygamber geleceğini ifade
etmektedir. Hz. Musa, bu peygamberin geleceğine şahitlik etmiştir; bu
peygamber, Hz. Muhammed (salla’llâhü
aleyhi ve sellem)’dir; fakat İsrailoğulları, bu
gerçeği bildikleri halde, onların kavminden olmadığı için, hasetlerinden dolayı
onu inkâr etmişlerdir.
"Daha
önce kâfirlere karşı zafer isterlerken, kendilerine Allah katından,
ellerindekini doğrulayan bir kitap gelip de bildikleri, tanıdıkları karşılarına
dikilince, onu inkâr ettiler.” (Bakara 2/89) Bu âyetteki 'tanıdıkları onlara
gelince’ ibaresinin, Hz. Peygamber’e işaret ettiği söylenmiştir12.
Yahudiler, önceleri müşriklere 'Bizim söylediklerimizi tasdik ederek çıkacak
olan peygamberin ortaya çıkma zamanı artık geldi, gölgesi üzerimize düştü; biz
onunla beraber olup sizi, Âd ve İrem kavimleri gibi öldüreceğiz.’ diyorlardı.
Fakat bu peygamber Araplar arasından çıkınca, hasetlerinden dolayı onu inkâr
ettiler13. Hatta ona suikast düzenlediler; onu zehirlemeye
çalıştılar; bu gibi çabalarla onu ortadan kaldırmak istediler14.
Kur’ân’da
bu şekilde ifade edilen Hz. Peygamber ve ümmetinin önceki kitaplarda
müjdelenmesi konusu, Hz. Peygamber döneminde yaşanan bazı ihtidâ olaylarıyla
somutlaşmıştır. Birçok yahudi ve hristiyan, önceki kitaplarda geçen tebşîrâttan
hareketle müslüman olmuşlardır. Meselâ Abdullah b. Selâm’ın müslüman oluşu,
bunun en bâriz örneklerindendir: Rasûlullah’ın Medine’ye geldiği haberi ona
ulaşınca, hemen onun huzuruna gitti ve dedi ki: "Ya Muhammed! Sana üç soru
soracağım ki, bu soruların cevabını ancak bir peygamber bilebilir: 1. Kıyamet
alâmetlerinin ilki nedir? 2. Cennet ehlinin yiyeceği ilk yemek nedir? 3. Bir
çocuk neden babasına çeker, neden dayılarına (anne tarafına) çeker?” Rasûlullah
buyurdu ki: "Cebrail bunları hemen bana bildirdi.” Abdullah b. Selâm
"O, yahudi düşmanı olan melektir.” dedi. Rasûlullah devam etti:
"Kıyamet alâmetlerinin ilki, insanları doğudan batıya süren bir ateştir.
Cennetliklerin ilk yiyeceği yemek, balık ciğerinin sarkmış olan ucudur. Çocuğun
(anne veya babasına) çekmesine gelince; erkekle kadın cinsel ilişkide
bulunduklarında erkeğin suyu, kadınınkinin önüne geçerse, çocuk babaya benzer;
kadının suyu, erkeğinkinin önüne geçerse, çocuk anaya benzer.” Bunun üzerine
Abdullah b. Selâm: "Şehadet ederim ki sen Allah’ın Rasûlüsün.Ya
Rasûlallah, yahudi milleti, asılsız isnadlarda bulunan, aşırı yalanlar söyleyen
bir millettir; eğer benim hakkımda onlara soru sormadan önce müslüman olduğumu
söylersen, bana akla gelmedik iftiralarda bulunurlar.” Bu sırada bir yahudi
grubu geldi; Abdullah b. Selâm evin bir yerine gizlendi; Rasûlullah onlara:
"Abdullah b. Selâm aranızda nasıl bir adamdır?” diye sorunca onlar:
"O, en hayırlımız, en hayırlımızın oğludur; en âlimimiz, en âlimimizin
oğludur.” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah "Abdullah b. Selâm’ın müslüman
olduğunu söylersem ne dersiniz?” dedi. Onlar da "Allah onu bundan
korusun.” dediler. Abdullah b. Selâm ortaya çıktı ve "Şehadet ederim ki
Muhammed, Allah’ın Rasûlüdür.” dedi. Bu defa ise Yahudiler, "O bizim en
şerlimiz, en şerlimizin oğludur.” dediler.15
Abdullah
b. Amr’a, Rasûlullah’ın Tevrat’taki vasıfları soruldu. O şöyle dedi: "Evet
vallahi, Rasûlullah, Kur’an’daki sıfatlarının bazılarıyla Tevrat’ta da tavsif
edilmiştir: 'Ey peygamber! Biz seni şahit, müjdeleyici ve uyarıcı; ümmîlere
sığınak olarak gönderdik. Sen benim kulum ve elçimsin; sana mütevekkil adını
verdim. Bu peygamber, kötü huylu, katı kalpli ve çarşılarda bağırıp çağıran
birisi değildir. Kötülüğe kötülükle karşılık vermez; bilakis affeder, bağışlar.
Allah, bu sapmış kavmi, 'Allah’tan başka ilah yoktur.’ diyene, ıslah edene
kadar onun ruhunu kabzetmez.’”16
Selmân-ı
Fârisî’nin müslüman oluşu da Hz. Peygamber’le ilgili önceki kitaplarda geçen
tebşîrâtın varlığına işaret etmektedir. Selmân-ı Fârisî, başlangıçta mecûsî
idi; bir gün, birkaç hristiyanla karşılaştı ve onların dinini daha üstün görüp
hristiyan oldu. Hizmetinde bulunduğu bir râhib, onun
10 Esed, Muhammed, Kur’ân Mesajı (Meal-Tefsir), s. 1027,
(Terc: Cahit Koytak-Ahmet Ertürk), İstanbul, 1997.
11 Tesniye, 18/15.
12 İbn Kesîr, age, I, 108.
13 İbn Kesîr, age, I, 108.
14 Ulutürk, age, s.53.
15 Bkz: Buhârî, Enbiyâ, 2.
16 Bkz: Buhârî, Tefsîr, Sûratü’l-Feth, 3.
kendisine,
"Sizden sonra kime gideyim?” diye sorması üzerine Selmân'a "Oğlum,
dünyada artık bizim mesleğimiz üzere bir kimseyi tanımıyorum; lâkin, İbrahim'in
dini ile ba'solunacak peygamberin zuhûru yaklaşmıştır. O peygamber, Arap
toprağında zuhûr edecek ve iki taşlık arasında bir yere hicret edecektir; orası
hurmalık bir yerdir. O peygamberin bazı alâmetleri vardır: O, hediyeyi kabul
eder; sadakayı kabul etmez. İki kürek kemiği arasında nübüvvet mührü vardır.
İmkân bulur, o diyara gidebilirsen git.” demiştir. Selmân, Medine'ye gelip
Rasûlullah'la görüştüğünde, bütün o sayılan özelliklerin bu peygamberde
bulunduğunu görmüş ve müslüman olmuştur17.
Herakliyus'un
İslâm'a davet edilmesi üzerine yaşanan diyaloglar da konuyu teyid eder mahiyettedir:
Herakliyus'a Hz. Peygamber'in davet mektubu gelince o, peygamberimizi tanıyan
birisiyle konuşmak istedi. O sırada Ebû Süfyan orada bulunuyordu; kralın
huzuruna çıkarıldı ve onun sorularını cevaplandırdı. Herakliyus'un sorularından
birisi de şuydu: "Onlar artıyorlar mı, azalıyorlar mı?” Ebû Süfyan
"Artıyorlar.” diye cevap verince o, "İman böyledir; tamamlanıncaya
kadar artar.” demiştir. Herhalde Herakliyus bunu söylerken Tevrat'taki şu
ifadelerden hareket ediyordu: "İşte kendisine destek olduğum kulum;
canımın kendisinden razı olduğu seçme kulum; rûhumu onun üzerine koydum. O,
milletler için hakkı meydana çıkaracaktır. Bağırmayacak, sesini yükseltmeyecek
ve onu sokakta işittirmeyecektir. Ezilmiş kamışı kırmayacak, tüten fitili
söndürmeyecek, hakkı hakikate erdirecek ve dünyada hakkı pekiştirinceye kadar
zayıflamayacak ve cesareti kırılmayacak ve adalar, onun şeriatini
bekleyeceklerdir.”18 Aldığı cevaplardan tatmin olan Herakliyus, onun
gerçekten bir peygamber olduğunu, onun geleceğini bildiğini, ama Araplardan
çıkacağını ummadığını söylemiş ve "Ona ulaşabileceğimi bilsem, onunla
görüşmek isterdim. Onun yanında olsaydım, ayaklarını yıkardım. Onun saltanatı,
şu ayaklarımın altındaki yere kadar ulaşacaktır.” demiştir19. Hz.
Peygamber'in elçisiyle başbaşa görüşmelerinde ona, birtakım minyatür insan
resimleri göstermiştir. Bu resimlere bakan elçi, iki tarafında Ebû Bekir ve
Ömer olduğu halde Rasûlullah Muhammed (salla’llâhü
aleyhi ve sellem)' i görüp onu tanımıştır. Bunun
üzerine Herakliyus çok duygulanmış ve şöyle demiştir: "Benim tebaam,
Hristiyanlık'ı terketmeye karşıdır; aksi takdirde derhal müslüman olurdum.”20
Bu anlatılanlardan, Herakliyus'un, Hz. Peygamber'in beklenen peygamber olduğunu
anladığını; Hz. Peygamber'in resminin bile önceden yapılmış olduğunu; onun,
önceki vahiylerin takipçileri tarafından bu kadar iyi tanınıyor olduğunu
anlamaktayız.
Tevrat'taki
tebşirat sayesinde Rasûlullah'ı tanıyıp ona îmân eden yahudiler vardır;
Abdullah b. Selâm, Meymûn b. Yâmîn, Kâ'bu'l-Ahbâr, Zeyd b. Su'ne, Muhayrık,
Sa'lebe b. Saye ve Useyd b. Saye bunlardandır21. Hristiyanlar da
Kitâb-ı Mukaddes'te haber verilen bir peygamberin gelmesini bekliyorlardı.
Bizans imparatoru Herakliyus ve Varaka b. Nevfel, Hz. Peygamber'in, bu beklenen
peygamber olduğunu anlamışlardı. Selmân-ı Fârisî de bu şekilde müslüman
olmuştur22. Herakliyus, İbn Sûriyâ, Huyey b. Ahtab ve Ebû Yâsir b.
Ahtab gibi kişiler, Hz. Peygamber'in, gerçekten bir peygamber olduğunu itiraf
ettikleri halde, hasetleri ve menfaatleri yüzünden müslüman olmamışlardır23.
Bu
genel girişten sonra, şimdi sırayla, kadîm kitaplarda, Ahd-i Atîk, Ahd-i Cedîd
ve Barnaba İncili'nde bulunan Hz. Peygamber'le ilgili müjdeleri zikredeceğiz.
Bu kitaplardaki müjdeler sıralanmadan önce, kitaplar hakkında kısaca bilgi
verilecektir.
B. KADÎM KİTAPLARDAKİ MÜJDELER
1. HİNDUİZMİN KUTSAL KİTAPLARINDA BULUNAN
MÜJDELER
Bazı
müslüman bilgeler, Hinduizm'i 'Âdem'in dini' diye isimlendirirler24.
'Berâhime' kelimesinin de, Allah'ın Hindistan'a gönderdiği Âdem
peygamber olduğuna inanılan 'Berahmen"den geldiği söylenmektedir25.
17 Bkz: İbn İshak, Siyer, s. 139-146, (Terc: Sezai Özel),
İstanbul, 1991.
18 İşaya, 42/1-4.
19 Bkz: Buhârî, Tefsîr, Sûratü Âli ‘İmran, 4.
20 Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 333.
21 Bağçeci, Muhittin, Âyet ve Hadislerde Peygamberlik ve Peygamberler,
s. 43, İstanbul, 1977.
22 Bağçeci, age, s.44.
23 Ulutürk, age, s.81.
24 Nasr, Seyyid Hüseyin, İslâm; İdealler ve Gerçekler, s. 33,
(Terc: Ahmet Özel), İstanbul, 1996.
25 Tümer, Günay, "Brahmanizm", DİA, VI, 332.
Hindu
kutsal kitapları iki ana başlık altında toplanabilir: Birinci grup, 'Şruti',
yani vahye dayanan kitaplardır. Bu grubun içine, Vedalar, Brahmanalar,
Upanişadlar ve Aranyakalar girer22. İkinci grup da 'Smriti',
yani destan şeklinde olan kitaplardır. Bu grubun içine de Mahabbarata ve
Ramayana Destanları, Manu Kanunnamesi ve Puranalar girer27.
Hindu
Vedaları, insanlığın en eski din kitaplarıdır. Bunlar, Hindistan'da,
kendilerine 'Rişi' adı verilen bilge kişilerin 'sruti (işitme,
vahiy)’ yoluyla elde ettikleri Tanrısal bir vahiy ve evrenin özü konusunda
temel gerçek olarak kabul edilirler28. Veda ilahilerinde daima 'böyle
işit’ denilmektedir; bu, Vedaların, işitme duyusuna dayalı, yani vahye
dayalı kitaplar olduğuna bir işaret olabilir29.
Vedalardan
sonra, üstünlük bakımından Upanişadlar gelir30.
Upanişadlardaki kutsal mesajın bir yerinde şöyle denilmektedir: "Bütün
varlıklarda bulunan bu Tek Tanrı, herşeyin başlangıcı, sonu ve şimdisidir. Arzu
ettiğim herşeyin, gördüğüm herşeyin, yaptığım herşeyin kaynağı O'dur. Bütün
varlıkları, birliğinde kuşatandır. İşte böyledir Brahman. O Brahman'dır;
herşeyin içinde bulunan.”31
Upanişadlardan
sonra üstünlük bakımından Puranalar gelir. 'Purana’ kelimesi, 'eski
yazılar’ anlamına gelir. Kur'an'ın 'zübüru’l-evvelîn’32
ibaresi, bu kitaplara işaret ediyor olabilir. Puranaların, bu 'eski
kitaplar’dan olduğu düşünülebilir33.
Hakkında
bilgi verdiğimiz Hinduizm'in bu kutsal kitaplarının, Yüce Allah'ın vahyettiği
kitaplardan olduğu düşünülmektedir. Bu durumda, bu kitapların da Hz.
Peygamber'in geleceğine dair müjdeler ihtiva etmeleri ihtimali vardır. Nitekim
bazı âlimlerimiz, bu kitaplarda bulunan, Hz. Peygamber'le ilgili müjdeleri
ortaya çıkarmışlardır. Şimdi bu müjdelerden bazılarına değineceğiz:
1. Müjde: "Melekhalı
(yabancı bir memlekete mensup olan ve yabancı bir dili konuşan) bir ruhsal
öğretici, kendi yoldaşları ile birlikte zuhûr edecek; adı 'Mohammad’
olacak; Raca Bhoj (ilâhî kata ait), bu Maha Dev Arab’ı, Panchgavya ve
Ganj sularında yıkadıktan sonra (yani bütün günahlardan arındırdıktan sonra),
ona en samimi sadakatini ve bütün saygıları sunduktan sonra şöyle dedi: ‘Sana
bağlı kalacağım. Ey sen beşeriyetin efendisi, Arabistan’ın sakini! Sen, şerri
yok etmek için büyük bir güç topladın ve Melekhalı düşmanlardan kendini
korudun. Ey sen, en büyük Rab olan Tanrı’nın en mü’min görünüşü! Ben senin
kölenim; beni ayaklarının altına yatır!’”34
Hz.
Peygamber'le ilgili bu övgüde, şu noktalar sıralanıyor: a) Peygamberin adı,
açıkça 'Muhammed’ olarak bildirilmiştir. b) Onun Arabistanlı olacağı
bildirilmiştir. c) Peygamberin sahabesine de özel bir atıf vardır. d)
Peygamber, bütün günahlardan arınmıştır. e) Peygambere, düşmanlarından
korunması için yardım edilecektir. f) O şerri yok edecek, putları ortadan
kaldıracak, aracı rolündeki her ilahı ilga edecektir. g) O, beşeriyetin
efendisidir. Hz. Peygamber’in Panchgavya ve Ganj nehirlerinde yıkanması, onun
günahlardan arınmasına işarettir; zira bu nehirler, Hindularca kutsal kabul
edilirdi35.
2. Müjde:
"Melekhalılar, Arapların meşhur beldelerini yağmaladılar. Bu ülkede 'Arya
Dharma (şeriat, yasa)’ dan hiçbir eser yoktur. Daha önce de orada, bizzat
benim gördüğüm, sapıtmış bir ifrit ortaya çıkmıştı; şimdi o, güçlü bir düşman
tarafından gönderilmiş olarak yeniden ortaya çıkmıştır. Bu düşmanlara, doğru
yolu göstermek ve onları hidâyete çağırmak üzere, 'Muhamad’-ki ona ben 'Brahma’
lakabını verdim- , Pishachaları doğru yola getirmekle meşhurdur. Ey Raca,
aldanmış Pishachaların ülkesine gitmene gerek yok; nerede olursan ol, benim
müşfikliğim sayesinde arınacaksın. Geceleyin, melek mizacında olan o zeki adam,
bir Pishacha kılığında Raca
26 Tümer, Günay-Küçük,
Abdurrahman, Dinler Tarihi, s. 98, Ankara, 1993; Vidyarthi, A. H.- U.
Ali, Doğu Kutsal Kitaplarında Hz. Muhammed, s. 31, (Terc: Kemal
Karataş), İstanbul, 1997.
27 Tümer-Küçük, age, s. 98.
28 Rousseau, Herve, Dinler Tarihi, s. 30, (Terc: Sinan
Kocapınar), İstanbul, 1974.
29 Şeriati, Ali, Dinler
Tarihi, I, 260, (Terc: Abdullah Şahin-Abdülhamit Özler), İstanbul, 1990
(I), 1992 (II); Vedalar hakkında geniş bilgi için bkz: Demirci, Kürşat, Hinduizm’in
Kutsal Metinleri Vedalar, İstanbul, 1991.
30 Vidyarthi, age, s.32.
31 Garaudy, Roger, 20. Yüzyıl Biyografisi, s. 23-24, (Terc:
Ahmet Zeki Ünal), Ankara, 1998.
32 Bkz: Şuarâ 26/196.
33 Hamidullah, Rasûlullah Muhammed, s. 54, (Terc: Salih Tuğ),
İstanbul, 1992; Ulutürk, age, s.84.
34 Bhavişya Purana,
Prati Sarg Parv III. 3; 3; 5-8'den naklen Vidyarthi, age, s.35; Kaya, "İlahi
Kitaplarda Hz. Muhammed”, s. 235.
35 Vidyarthi, age, s.36-37.
Bhoj'a
şöyle dedi: ‘Ey Raca! Senin Arya Dharma'n (şeriatin), bütün dinler üzerinde
hakim olacaktır. Ishvar Parmatma'nın emirlerine göre, et-yiyici bu insanların
akidesini güçlendireceğim. Benim takipçim, sünnetli, başında saç örgüsü
olmayan, 'ibadete çağrı (ezan)’ okuyan ve meşru herşeyin yenilebileceğini
söyleyen bir adam olacaktır. Domuz hariç, her türlü hayvanı yiyecektir. Onlar,
kutsal içki ile arınmaya önem vermeyecekler; fakat savaş ile arınacaklardır.
Dinsiz milletlere karşı mücadele etmeleri sebebiyle 'müslümanlar' olarak
tanınacaklardır. Ben, et yiyen bu milletin dininin meydana getiricisi
olacağım."35
Bu
müjde, Hz. Peygamber'in gelişiyle ilgili şu işaretleri içerir:
a) Arapların ülkesi,
kötü insanlar tarafından bozulmuştur.
b) Bu ülkede Arya
Dharma (şeriat) yoktur.
c) Gelecek olan
peygamber, Arya akidesinin hakikat olduğunu beyan edecek ve halkı ıslah
edecektir.
d) Bu peygamberin
takipçileri sünnet olacak, saçlarını örmeyecek ve büyük bir devrim
yaratacaklardır.
e) İbadete çağrı (ezan)
okuyacaklardır.
f) Domuz hariç her
hayvanın etini yiyeceklerdir.
g) Savaş ile
arınacaklardır.
h) Dinsiz milletlerle
savaşan bu insanlar, müslümanlar olarak bilineceklerdir.
Ayrıca
bu haberde Hz. Peygamber'in, Arya akidesinin gerçekliğini doğrulayacağı ve Arya
Dharma'nın, bütün dinler üzerinde hakim olacağı söylenmektedir37.
3. Müjde: Vişnu Puran adlı
kitabın 24. bölümünde şöyle denilmektedir: "Vedalar (gerçek ilim
kitapları) tarafından öğretilen hareket ve fiiller, hakîkî müesseseler,
mevcudiyetlerini tam kaybedecekleri sırada, bu karanlık çağların sona ermesi
yaklaşacak ve Tanrı'nın son tenâsühü, bir cenkçi, muharip şeklinde tezâhür
edecektir. Bu muharip, Sambla Dîb (Kumlu Ada)’de, ârif ve namlı bir
aileden dünyaya gelecek. Babasının adı 'Vişnuyasa (Allah’ın kulu:
Abdullah)’, anasının adı Somti (emîn olunan kişi: Âmine)’
olacaktır."38
Bu
anlatılan sıfatlar, Peygamber Efendimiz'e tıpatıp uymaktadır39.
Hindistan Brahmanlarının kutsal kitabı olan Vedalara göre bu muharip kişi,
kumlar diyarında doğacak, sonra vatanını terk edip kuzeyde bir yere iltica
edecek (Bu, Peygamberimiz'in Medine'ye hicretine işarettir.); göğe değecek bir
arabası olacak (Bu da mîrâca işarettir.); bu zât, deve sahibi, hikmetli bir
kişi olacak; yapacağı iki büyük savaşın birincisinde 300, ikincisinde 10.000
askeri bulunacaktır40. Bu savaşlar, Bedir ve Mekke'nin fethi
savaşlarıdır.
Puranalarda
Arap asıllı bir peygamberin müjdesini gören Panditler (din adamları), bu
kitapların tahrif edilmiş olduğu iddiasını ortaya attılar; fakat bir tahrif
olmuş olsaydı, bu tahrif, kendi lehlerine olacak şekilde gerçekleşirdi41.
4. Müjde: Kuntap Sukt,
Atharva Veda'nın çok iyi bilinen bir bölümüdür. Bu bölümün ilk mantrası
(cümlesi) şöyledir: "Dinleyin ey insanlar! Bir kahramana övgü olarak,
bunun için (bir şarkı) söylenecek." 'Övülecek kişi’ ifadesi, 'Muhammed'
kelimesinin tam karşılığıdır. Bu mantranın metni, onun gerçekten bir tebşîr
olduğunu göstermektedir. Hindular, bu sözleri dikkatle ve saygıyla dinlemekten
büyük bir zevk alırlar. Bu mantrada kullanılan 'Astvishyate’ sözcüğü,
Sanskritçe'de, gelecek zaman kipinde 'övülecek kişi’ anlamına gelir; bu,
onun bir tebşîr oluşunun delilidir; bu olay, gelecek bir zamanda vuku'
bulacaktır. Dünyadaki peygamberler içinde en çok övülen ve saygı gören, Hz.
35 Bhavişya Purana,
Shakolas, 10-27'den naklen Vidyarthi, age, s.38.
37 Vidyarthi, age, s.38-39; Kaya, "İlahi Kitaplarda Hz.
Muhammed”, s. 235.
38 Vişnu Puran, XXIV.
39 Hamidullah, Rasûlullah
Muhammed, s.55; Hamidullah, İslam'ın Doğuşu, s. 11, (Terc: Murat
Çiftkaya), İstanbul, 1997; Ulutürk, age, s.83-84.
40 Ulutürk, age, s.84.
41 Vidyarthi, age, s.34-35.
Muhammed'dir.
Bütün peygamberler onu övmüş ve geleceğini haber vermiştir42. Kuntap
Sukt'un ikinci mantrasında, deveye binen ve arabasıyla göğe yükselen birisinden
sözedilmektedir. Bu kişi, bir Hint Rişi'si (din adamı) olamaz; çünkü onlara
deveye binmek yasaktı. Bu kişi, bir Arap olmalıdır ki o da Hz. Peygamber'dir.
Göğe yükselen araba da, daha önce geçtiği gibi, onun mîrâcına işarettir43.
Özetle
Atharva Veda, şu haberlerle Hz. Peygamber'i müjdelemektedir:
a) O, 'Narashansah',
yani 'Övülen (Muhammed)'dir.
b) O, barış prensi
veya muhâcirdir. (Mantra 1)
c) O, deveye binen bir
rişidir; arabası göklere ulaşır. (Mantra 2)
d) O ve onu
izleyenler, daima ibadeti düşünürler; savaş alanında bile Rablerinin önünde
secde ederler. (Mantra 4)
e) O, düyaya hikmeti
yaymıştır. (Mantra 5)
f) O, dünyaların
efendisi, bütün beşerin en iyisi ve rehberidir. (Mantra 6)
g) İnsanlar, onun
idaresinde mutlu bir şekilde yaşarlar. (Mantra 9-10)
h) Ondan, kalkıp
insanları uyarması istenmiştir. (Mantra 11)
ı) O,
çok cömerttir. (Mantra 12)44
2. ZERDÜŞTLÜK'ÜN
KUTSAL KİTAPLARINDA BULUNAN MÜJDELER
Doğu
İran'da yaşamış olan Zerdüşt, esasında bir reformcudur. Onun mesajı, daha
önceki dînî tecrübeye birçok yönden muhaliftir; zira o bir monoteisttir45.
Ahura Mazda, Yüce Rabb'dir ve bütün zıtlıkların yaratıcısıdır46.
Zerdüşt, herşeyin yaratıcısı olan, insanlara iyilik yapan tek bir Tanrı'nın,
Ahura Mazda'nın (Hürmüz'ün) peygamberidir47. Rivayete göre kitap
kendisine, Yüce Tanrı Ahura Mazda tarafından vahyedilmiş ve o da dini yaymak
için halka vaazlarda bulunmuştur. Zerdüşt peygamber, daha önceki dini arıtıp
temizlemiş, İran çok-tanrıcılığını, tek-tanrıcılığa doğru yöneltmiş ve çok
yüksek bir ahlâkın kurallarını koymuştur48. Kitap, peygamberlik,
âhiret inancı ve tek- tanrıcılık görüşleriyle Zerdüştlük, ilâhî bir dinin temel
vasıflarını üzerinde taşımaktadır49.
Avesta,
Eski İran'ın ve bugün Hindistan'da yaşayan İran asıllı Parsîlerin kutsal
kitabıdır ve dili Pehlevîce, yani eski Farsça'dır50. Gathalar da,
Zerdüşt'e nisbet edilen ve kutsal sayılan kitaplardandır51.
Hz.
Ali, Zerdüştlük dininin sapmasını şöyle tahlil ediyor: "Zerdüştlük
başlangıçta kitap ve risalet sahibi, hak bir dindi. Aç gözlü güçlülerin ve
zorbalığı destekleyenlerin elleriyle, zamanla tahrif edilmiştir.”52
Sâsânîler devrinde Zerdüştlük, düalist bir özellik kazandı53.
Başlangıçta Ahura Mazda'nın sıfatları olarak kullanılan bazı kelimeler,
sonraları özel isim olarak algılanmış ve ayrı zâtlar olarak görülmüş; böylece
başka tanrılar ortaya çıkmış ve Zerdüştlük, bir şirk dini haline gelmiştir54.
42 Vidyarthi, age, s.44; ayrıca bkz: Hamidullah, Rasûlullah
Muhammed, s.56 ve Ulutürk, age, s.83.
43 Bkz: Vidyarthi, age, s.46-48.
44 Vidyarthi, age, s.69-70.
45 Eliade, Mircea, - Couliano, loan P., Dinler Tarihi Sözlüğü,
s. 303-304, (Terc: Ali Erbaş), İstanbul, 1997.
46 Eliade, age, s.305.
47 Rousseau, age, s.53.
48 Challeye, Felicien,
Dinler Tarihi, s. 101, (Terc: Sâmih Tiryakioğlu), İstanbul, 1960; ayrıca
bkz: Tümer, Günay, Bîrûnî'ye Göre Dinler ve İslam Dini, s. 189, 3.
Baskı, Ankara, 1991; Kahraman, Ahmet, Dinler Tarihi, s. 98, İstanbul, 1993.
49 Kahraman, age, s.99.
50 Tümer-Küçük, age, s. 120.
51 Tümer-Küçük, age, s. 119.
52 Şeriati, age, II, 216.
53 Rousseau, age, s.54.
54 Şeriati, age, II, 219.
Hz.
Peygamber zamanında ve daha sonraları, Zerdüştlük dini mensuplarına ehl-i kitap
muamelesi yapılmıştır55. İran'ın fethiyle müslümanlar, Zerdüştî
halkla ilişkiye girmişler ve onların inançlarını öğrenince, Zerdüşt'ün, ilâhî
vahye mazhar olmuş bir peygamber olduğu sonucuna varmışlar ve onlara, ehl-i
kitaba davrandıkları gibi davranmışlardır56.
Zerdüşt'ün
bir peygamber; Avesta'nın da bir kutsal kitap olduğunu düşünen bazı âlimler, bu
kitaplarda da Hz. Peygamber'le ilgili müjde aramışlar ve bir müjde
bulmuşlardır:
Hz.
Mesih ve diğer peygamberlerin, gelecekte gönderilecek bir elçinin gelişini
haber vermeleri gibi, Zerdüşt de kendisine benzer birisinin geleceğini haber
vermiştir. Onun adı, Saoşyant'tır; bu ad, 'âlemlere rahmet'
anlamına gelir. Onun temel özelliği, 'Astuat-erata' yani 'bütün
halkları tutan veya biraraya getiren' bir kişi olmasıdır. O, bütün
insanlara rehberlik etmek ve onları ıslah etmek için gönderilmiştir57.
Zerdüştî inancında bütün tarih, üç döneme ayrılmaktadır; her dönem dörtbin
yıldır ve her dönemin sonunda bir Saoşyant zuhûr eder. En son Saoşyant
da gelecek ve sonra kıyamet kopacaktır58. Yasht, 13, XXVIII, 129'da,
putları kıracak olan Saoşyant (herkese, âlemlere rahmet) adında biri
ile, keza Astuat-erata (halkı ayağa kaldıran)’nın geleceği önceden haber
verilmiştir59.
Kâdir-i
Mutlak Tanrı, Peygamber Zerdüşt'e Avesta'da şu sözlerle hitap etmektedir:
"Müslüman sahabe arasında en güçlüsü ey Zerdüşt, aslî şeriatine bağlı
olanlar ya da dünyayı restore edecek olan (henüz doğmamış) Saoşyant'tan
olanlardır.”60 Burada iki açık müjde vardır: Zerdüştlük'ü yenileyen
birisinden bahsedilmesi ve bizzat Hz. Muhammed'in adının geçmesi. Hz.
Peygamber, bütün dünya dinlerini ıslah etmiş ve dine yeni bir soluk vermiş ve
bu din, sahabe aracılığıyla dünyanın birçok bölgesine yayılmıştır61.
Avesta'nın
bir başka yerinde şöyle denilmektedir: "Adı Muzaffer, Saoşyant ve Astuat-erate
olan. O, bedenli bir varlık olarak, putperestlerden gelecek bir tahribe karşı
duracaktır.”62 Bu ifade, Hz. Muhammed'den başka hiçbir peygambere bu
kadar uymaz. Onun hayırlı ve muzaffer oluşu, Mekke'nin fethinde belli olmuştur.
O, bütün insanlara rahmet olarak gönderilmiştir (Enbiyâ 21/107). O, hem
putperestleri, hem de yoldan çıkmış Mazdekleri (Mecûsîleri) ıslah için
gönderilmiştir63.
Zend
Avesta'nın ilk kısmı olan Vendidad'da ve ikinci kısmı olan Yasht'ta, Zerdüşt'ün,
kendinden sonra ortaya çıkacak bir nesebi olduğundan bahsedilmektedir. Bir
kadının Kansava Gölü'nde yıkanacağı ve gebe kalacağı; söz verilen peygamberi, 'Astuat-erata'
yani 'Saoşyant'ı doğuracağı anlatılmaktadır. Bu kişi, Zerdüştî îmânını
koruyacak, şerri yok edecek, putlara ibadeti ortadan kaldıracak ve insanları
Zerdüştlük dinine davet edecektir64. Bahsedilen Kansava Gölü, maddî
bir göl değildir; o, Kur'ân'ın "Biz sana kevser'i verdik.” (Kevser 108/1)
şeklinde bahsettiği, rûhî bir kaynaktır. Bu kevser, Kur'ân'ın ta kendisidir; o,
bütün peygamberlerin ortak mesajını içerir65. Zerdüştî îmânın
korunuşu ile ilgili haber de, şu örnekte görüldüğü gibi, gerçekleşmiştir:
Zerdüşt şöyle demiştir: "O birdir; sayı olarak değil.” Kur'ân'da da şöyle
geçer: "Deki o Allah birdir.” (İhlas 112/1)66
3. BUDİZM'İN KUTSAL KİTAPLARINDA
Buda'nın
asıl adı Siddhartha Gotama olup, 'Buda' lakabı kendisine sonradan
verilmiştir. 'Buda', kelimesi, Pali dilinde ve Sanskritçe'de 'uyanmış,
aydınlanmış, aydınlığa kavuşmuş'
55 Bkz: Buhârî, Cizye,
1; Hamidullah, el-Vesâiku's-Siyâsiyye, s. 167, (Terc: Vecdi Akyüz),
İstanbul, 1997; Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 382; Emin, Ahmed, Fecru'l-İslam,
s. 101, Kahire, trs.
56 Vidyarthi, age, s.17.
57 Vidyarthi, age, s.12; Hamidullah, İslâm'ın Doğuşu, s.11.
58 Şeriati, age, II, 184.
59 Hamidullah, Rasûlullah Muhammed, s.52-54; Ulutürk, age,
s.83.
60 Farvardin Yasht, XIII, 17'den naklen Vidyarthi, age, s.21.
61 Vidyarthi, age, s.21
62 Farvardin Yasht, XXVIII, 129'dan naklen Vidyarthi, age, s.21.
63 Vidyarthi, age, s.21.
64 Vidyarthi, age, s.12.
65 Vidyarthi, age, s.13.
66 Bkz: Kaya, "İlahi Kitaplarda Hz. Muhammed”, s.
232-233.
anlamlarına
gelir67. Buda'ya irfan (vahiy), bir incir ağacının altında gelmiştir68.
Buda, putlara tapmayı yasak etmiş, putları kırmıştı; fakat ölümünden sonra
budistler, onun heykelini yapıp tapmaya başlamışlardır69. Bazı
âlimler, Kur'ân'da adı geçen Zülkifl'in, Buda olduğunu söylemişlerdir70.
Onlara göre Kifl, Buda'nın doğum yeri olan Kapilavastu'nun Arapçalaşmış
şeklidir; Zülkifl, 'Kapilavastulu' demektir.71 Diğer
taraftan, Kur'ân'daki Tîn Sûresi'nde zikredilen incir ağacının, Buda'nın
altında Nirvana'ya ulaştığı ağaç (Bodhi) olduğu da söylenmiştir72.
Budizm'in
kutsal metnine, Sanskritçe'de Tripitaka; Buda'nın dili olduğu sanılan
Pâli dilinde de Tipitaka (Üç Sepet) adı verilmiştir73. Hint
uzmanı Max Müller'e göre Brahmanizm dini, yani Hinduizm, kutsal kitapların en
eskisine sahip bulunmaktadır; Budizm ise, kutsal kitapların en hacimlisine
sahiptir74.
Rasûlullah,
inanç ve vicdan hürriyetini yahudi, sâbiî, hristiyan ve mecûsîlere tanımış
bulunuyordu; Hulefâ-i Râşidîn devrinde onun sahâbîleri, aynı hoşgörü ve
hürriyeti, berberî, budist ve brahmanlara da tanımakta hiçbir sakınca
görmediler ve bu konuda bir güçlükle de karşılaşmadılar75.
Budizm'in
kutsal kitaplarında, Hz. Peygamber'le ilgili bir müjde vardır. Onun bu
kitaplardaki ismi, 'Metteya' veya 'Maitreya'dır: "Ananda,
mukaddes kişiye (Buda'ya) sordu: ‘Sen gittiğin zaman bize kim öğretecek?'
Mukaddes kişi cevapladı: ‘Ben, yeryüzüne gelen ilk buda değilim; son da
olmayacağım. Zaman içinde dünyaya başka bir buda gelecek; bu kişi, kutsal, tam
anlamıyla aydınlatılmış ve davranışları hikmet dolu bir kişidir. O, meleklerin
ve ölümlülerin efendisidir. Size, benim de öğrettiğim ebedî hakikati
açıklayacaktır. Dinini, amacını bildirecektir. Benim şimdi ilan ettiğim
şekilde, en mükemmel ve en saf dînî hayatı ilan edecektir. Onun şakirtlerinin
sayısı, binlerce olacaktır; oysa benimki yüzlercedir.' Ananda sordu: ‘Onu nasıl
tanıyacağız?' Mukaddes kişi cevapladı: ‘O, Maitreya olarak bilinecek.'”76
Gautama
Buda, dini tamamlayamadığını, kendi takipçisi olarak gelecek olan Maitreya
veya Metteya'nın bu işi tamamlayacağını önceden haber vermiştir77.
Buda, etrafındakilere: "Ben size her şeyi söylemedim, vazifemi yapmadım;
benden bin sene sonra biri gelecek ve benim dinimi tamamlayacak. Siz ona uyun.
Onun adı, Metteya (Maitreya)'dır." demiştir. Buda, M. Ö. 480'de vefat
etmiştir; Hz. Peygamber de M. S. 571'de doğmuştur; Buda'dan bin sene sonra
gelecek olan ve adı 'âlemlere rahmet' olan kişi, Hz. Peygamber'den
başkası değildir78; zira bu kişinin adı, Pâlice'de Metteya;
Sanskritçe'de Maitreya'dır79; bu iki kelime de, 'rahmet'
anlamına gelmektedir. Kur'ân'da, Hz. Peygamber'in bütün âlemlere, bütün
insanlığa rahmet olarak gönderildiği (Enbiyâ 21/107) bildirilmektedir. Öyleyse Maitreya
veya Metteya, Hz. Muhammed (salla’llâhü
aleyhi ve sellem)'dir80; ama budistler
hâlâ bu Metteya'yı beklemektedirler81. Tibet ve Moğolistan
dağlarına ‘Gel Maitreya gel!' yazısı kazınmıştır82. Budistler, bazen
boyu 21-21 metreyi bulan Maitreya heykelleri inşa etmektedirler83;
halbuki o beklenen Maitreya gelmiştir; o, Hz. Muhammed (salla’llâhü
aleyhi ve sellem)'dir.
C. AHD-İ ATİK'TE BULUNAN MÜJDELER
67 Eliade, age, s.54; Tümer-Küçük, age, s. 160.
68 Kahraman, age, s.111.
69 Kahraman, age, s.114.
70 Tümer, Günay, "Budizm”, DİA, VI, 358.
71 Tümer, "Budizm", DİA, VI, 358; Kaya, "İlahi
Kitaplarda Hz. Muhammed”, s. 234.
72 Tümer, "Budizm”, DİA, VI, 358; ayrıca bkz: Hamidullah,
İslâm Peygamberi, I, 649.
73 Challeye, age, s.66.
74 Challeye, age, s.66.
75 Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 540-541.
76 Seylan kaynaklarından naklen Vidyarthi, age, s.92; Kaya, "İlahi
Kitaplarda Hz. Muhammed”, s. 235.
77 Vidyarthi, age,
s.94; ayrıca bkz: Hamidullah, Rasûlullah Muhammed, s.57; Ulutürk, age,
s.84; Tümer, "Budizm”, DİA, VI, 357.
78 Kahraman, age, s.114.
79 Vidyarthi, age, s.99.
80 Vidyarthi, age, s.100.
81 Kahraman, age, s.114.
82 Tümer, "Budizm”, DİA, VI, 357.
83 Vidyarthi, age, s.95.
Ahd-i
Atik, yani Eski Ahid, üç ana bölümden oluşur: a. Tora (Tevrat), b. Neviim
(Peygamberler), c. Ketuvim (Kitaplar)84. Tora, Hz. Musa'ya
indirilmiş olan ve beş bölümden oluşan kutsal kitaptır; bölümleri şunlardır: a.
Tekvin, b. Çıkış, c. Levililer, d. Sayılar, e. Tesniye85. Neviim
(Peygamberler) bölümünde, İsrailoğullarına gönderilmiş peygamberler sıralanır.
Bu bölüm, yirmibir alt başlık ihtiva eder. Ketuvim (Kitaplar) bölümü de,
Mezmurlar'ı (Zebur'u) da içine alan onüç bölümden oluşur86.
1. Müjde: "Onlar için
kardeşleri arasından, senin gibi bir peygamber çıkaracağım ve sözlerimi onun
ağzına koyacağım ve ona emredeceğim herşeyi onlara söyleyecek. Her kim
peygamberleri tarafından, benim adıma söylenen sözleri dinlemezse, ben onlardan
intikam alacağım.”87
Yüce
Allah bu sözleri, Hz. Musa'ya hitaben söylemiştir. Hz. Musa, İsrailoğullarından
idi. İsrailoğullarının kardeşleri, İsmailoğullarıdır. ‘Kardeşleri arasından'
ifadesi, bu peygamberin, İsrailoğullarının kardeşleri olan İsmailoğullarından
olacağını, onların arasından çıkacağını ifade etmektedir88. Hz.
Muhammed (salla’llâhü
aleyhi ve sellem), İsmailoğullarından, yani
Araplardandır.
'Senin
gibi bir peygamber’ ifadesi, gelecek olan bu peygamberin, Hz. Musa'ya benzer
olduğunu, onun gibi müstakil bir şeriate sahip olacağını ifade etmektedir.
Müstakil bir kitap ve şeriat getirme bakımından, dünyevî ve uhrevî olarak
muktedir bir peygamber olma bakımından Hz. Musa ile Hz. Muhammed birbirlerine
benzerler89.
Allah'ın,
kelamını onun ağzına koyması, o peygamberin ümmî olacağını, sadece kendisine
vahyedileni insanlara duyuracağını ifade eder. Hz. Peygamber ümmî idi;
okuma-yazması yoktu; Kur'ân'ı, şifâhî olarak, ezberinden okurdu ve yalnızca
kendisine vahyolunanı okurdu. (Necm 53/3- 4)90 Hz. Musa'nın,
İsmailoğullarından çıkacağını, kendisi gibi müstakil bir şeriat ve kitap sahibi
olacağını ve ancak kendisine vahyolunanı okuyan ümmî bir insan olacağını
söylediği bu peygamber, Hz. Muhammed (salla’llâhü
aleyhi ve sellem)'den başkası değildir91.
Hristiyanlar,
bahsedilen bu peygamberin Hz. İsa veya Hz. Yuşa olduğunu söylemektedirler;
fakat bu peygamberler, Hz. Musa gibi müstakil bir şeriate sahip olmadıklarından
ve kendileri de İsrailoğullarından olduklarından dolayı, buradaki tarife
uymazlar92.
2. Müjde: "Rabb,
Sînâ'dan geldi; ve onlara Saîr'den doğdu; Faran (Paran) dağından parladı.”93
Sînâ
Dağı, Hz. Musa'ya Tevrat'ın verildiği yerdir. Saîr, Hz. İsa'ya
İncil'in indirildiği Nâsıra civarında bir yerdir. Faran (Paran) da,
Mekke'nin eski adıdır94. Hz. Peygamber'in doğduğu ve peygamber
olduğu şehir, Mekke'dir. Tevrat'ta, Hz. İsmail'in ve Hacer vâlidemizin bu
bölgede oturduğu anlatılmaktadır: "(İsmail), Paran çölünde oturdu ve anası
ona, Mısır diyarından bir kadın aldı.”95 Kur'ân'da da Hz.
İbrahim'in, zürriyetinden bir kısmını, Beytü'l-Haram'ın yanında ekinsiz bir
vadiye
84 Tümer-Küçük, age, s. 192.
85 Bkz: Tümer-Küçük, age, s. 194-195.
86 Bkz: Tümer-Küçük, age, s. 195-197; Bouquet, A. C., Sacred Books
of the World, s. 183-184, Çekoslovakya, 1962.
87 Tesniye, 18/18-19.
88 el-Hindî,
Rahmetullah, İzhâru'l-Hakk Tercümesi, s. 654-655, (Terc: Ömer Fehmi
Ef.-Nüzhet Ef.), İstanbul, 1972; el- Cisr, Hüseyin, Risâle-i Hamîdiyye,
s. 54, (Terc: Manastırlı İsmail Hakkı, Sadeleştiren: Ahmet Gül), İstanbul,
1973; Elmalılı, age, I, 500; Gülen, M. Fethullah, Sonsuz Nur, I, 42-43,
İstanbul, 1994; Ulutürk, age, s.90.
89 Elmalılı, age, I, 500; Gülen, age, I, 42-43; Ulutürk, age, s.90.
90 el-Cisr, age, s.55.
91 el-Hindî, age,
s.655; Elmalılı, age, I, 500; Gülen, age, I, 43; Ulutürk, age, s.90; Kaya, "İlahi
Kitaplarda Hz. Muhammed”, s. 229-230.
92 el-Cisr, age, s.54-55.
93 Tesniye, 33/2.
94 Harman, Ömer Faruk, "Fâran”, DİA, XII, 166; el-Cisr,
age, s.53.
95 Tekvin, 21/21.
yerleştirdiği96,
bu evin temellerinin de İbrahim ve İsmail tarafından yükseltildiği97
belirtilmektedir. Bu vadi Mekke vadisi; bu ev de Kâbe olduğuna göre, Hz. İsmail
ile annesinin yerleştiği yer, Mekke'dir98.
Rabb'in
Sînâ'dan gelmesi, Tevrat'ın Hz. Musa'ya Sînâ Dağı'nda inmesini; Saîr'den
doğması, İncil'in Hz. İsa'ya Saîr civarındaki Nâsıra'da inmesini; Faran
Dağı'ndan parlaması da, Kur'ân'ın Hz. Muhammed'e, eski adı Faran olan Mekke'de
inmesini ifade etmektedir99.
3. Müjde: "Şilo gelinceye kadar,
saltanat asası Yahuda'dan, hükümdarlık asası da ayaklarının arasından
gitmeyecektir. Ve milletlerin itaati ona olacaktır.”100
Ahd-i
Atik'in bütün tercümelerinde bu 'Şilo' kelimesi aynen korunmuş, tercüme
edilmemiştir101. Bu kelimenin mânâsıyla ilgili üç ihtimal
düşünülmüştür:
a) Bu kelime, 'şiluah'
kelimesinin bozulmuş şeklidir; 'Yah' ın Rasûlü', yani sadece Hz.
Muhammed için kullanılan bir sıfat olan 'Allah'ın Rasûlü' ifadesine
tekabül eder102.
b) Bu kelime, 'saltanat
ve şeriat sahibi', 'büyük ve kanun koyucu otoritesi olan' ve 'milletlere
hükmeden' şahıs anlamlarına gelmektedir103.
c) Bu kelime, 'barış,
kalp huzuru, sessizlik ve güven' anlamlarına gelir; Peygamberimiz'e,
çevresindeki insanlar tarafından verilen isim de 'Muhammedü'l-Emîn' yani
'Güvenilir Muhammed'dir104.
İlginç olan
bir şey, bu kelimenin, Tevrat'ın başka hiçbir yerinde geçmemesi ve diğer
peygamberler için kullanılmamış olmasıdır105. Kelimenin bütün
anlamları, Hz. Muhammed (salla’llâhü
aleyhi ve sellem)'e uymaktadır; öyleyse Şilo,
Hz. Muhammed'dir106. Hz. Peygamber, Kur'an ve askerî güçle
gelmiştir. Şilo'nun yahudi olmayan birisi olması gerekir ki, onun
gelmesiyle birlikte saltanat ve hükümdarlık, Yahuda'dan, yani onun soyundan
olan yahudilerden gitmiş olsun, onlardan alınmış olsun107. Şilo,
Hz. İsa olamaz; Çünkü o da ana tarafından Yahuda soyundandır,
İsrailoğullarındandır108.
4. Müjde: "İşte
kendisine destek olduğum kulum; canımın kendisinden razı olduğu seçme kulum:
Rûhumu onun üzerine koydum, milletler için hakkı meydana çıkaracaktır. O
bağırmayacak ve sesini yükseltmeyecek ve sesini sokakta işittirmeyecek. Ezilmiş
kamışı kırmayacak ve tüten fitili söndürmeyecek, hakkı hakikate erdirecek. Ve
dünyada hakkı pekiştirinceye kadar zayıflamayacak ve cesareti kırılmayacak;
adalar, onun şeriatini bekleyeceklerdir.”109
Burada
kendisinden bahsedilen kişi, Hz. Peygamber'dir. Abdullah b. Amr'a Rasûlullah'ın
Tevrat'taki vasıfları sorulduğunda o, bu vasıfları saymıştır; bu vasıflardan
biri de şudur: "Bu peygamber, kötü huylu, katı kalpli ve çarşılarda
bağırıp çağıran biri değildir.”110
Herakliyus,
Ebû Sufyan'a Hz. Peygamber hakkında birçok soru sormuştur; bu sorulardan biri
de şudur: "Onlar artıyorlar mı, azalıyorlar mı?” Ebû Sufyan,
"Artıyorlar.” diye cevap verince Herakliyus, "İman böyledir;
tamamlanıncaya kadar artar.”111 demiştir. Bu iki vakıa, İşaya'dan
naklettiğimiz bölümde bahsedilen kişinin, Hz. Peygamber olduğunu
göstermektedir.
5. Müjde: 45. Mezmur'da, bir
peygamberin özellikleri sayılır:
96 Bkz: İbrahim 14/37.
97 Bkz: Bakara 2/127.
98 Harman, "Faran", DİA, XII, 166.
99 el-Hindî, age, s.655-656; el-Cisr, age, s.53; Elmalılı, age, I,
502; Gülen, age, I, 41-42; Ulutürk, age, s.91.
100 Tekvin, 49/10.
101 Davud, Abdülahad, Tevrat ve Incil'e Göre Hz. Muhammed, s.
64, (Terc: Nusret Çam), İzmir, 1992.
102 Davud, age, s.65.
103 Davud, age, s.67.
104 Davud, age, s.69.
105 Davud, age, s.71.
106 el-Hindî, age, s.657; Ulutürk, age, s.93.
107 Ulutürk, age, s.93.
108 Ulutürk, age, s.93.
109 İşaya, 42/1-4.
110 Buhârî, Buyû', 49; Buhârî, Tefsîr, Sûratü'l-Feth, 3.
111 Buhârî, el-Cihâd ve's-Siyer, 101.
a) Üstün bir güzelliğe
ve parlak bir yüze sahip olması,
b) Dudaklarından
letafet (hikmetli sözler) saçılıyor olması,
c) Zamanın sonuna
kadar mübarek olacağı,
d) Kılıç, celâl ve
haşmet kuşanmış olması,
e) Kudretli ve güçlü
olması,
f) Hakikat, hilim ve
adalet sahibi olması,
g) Oklarının sivri
olması ve onları kullanmaya her an hazır olması,
h) Kavimlerin onun
emri altına girmesi,
ı) İyiliği sevip günaha kızması,
j) Kralların
kızlarının ona hizmet etmesi,
k) Ona, komşu
ülkelerin padişahlarından hediyeler gelmesi,
l) Ümmetinin
zenginlerinin, onun emrine itaat edip mallarını cömertçe harcamaları,
m) İsminin nesilden
nesile anılması ve kavimlerin daima ona teşekkürde bulunması112.
Protestanlar,
bu peygamberin Hz. İsa olduğunu; yahudiler ise bu peygamberin henüz gelmediğini
söylerler; fakat bu sıfatların hepsi, Hz. Muhammed (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'de mevcuttur. Özellikleri sayılan bu peygamber, Hz.
Peygamber'dir113. Hz. Peygamber, çok güzel bir insandı; gösterdiği
hikmet ve bilgi incelikleri sonsuz idi; din düşmanlarına karşı savaşmıştı;
Arapların en kuvvetli pehlivanlarını yenmesi de gücünün büyüklüğüne delildir;
doğruluk ve güvenilirlik vasıflarını, düşmanları bile kabul ederlerdi; atış
aletleri kullanması, şeriatinin gereğidir; Araplar ve diğer milletler onun
dinine uymuşlardır; Hayber kumandanı Ahtab'ın kızı olan Safiyye, onun cariyesi
olmuştur. Hz. Peygamber, bütün güzel huylarla muttasıf, bütün çirkinliklerden
uzak idi. Necâşî ve Mukavkıs, ona çeşitli hediyeler göndermişlerdir. Ümmetinden
zengin olanlar, meselâ Hz. Osman, onun emrinde mallarını cömertçe infak
etmişlerdir114. Allah, bütün mü'minlere, peygamberlerine salât ve
selâm getirmelerini ve ona saygı göstermelerini emretmektedir115.
Böylece peygamberin ismi, nesilden nesile saygı ve şükranla anılmaktadır. Ayrıca
günde beş defa okunan ezanla, Hz. Muhammed'in peygamberliği ilan edilmekte,
mübarek ismi anılmaktadır116.
D. AHD-İ CEDİD'DEKİ MÜJDELER
Ahd-i
Cedid, yani Yeni Ahid, Hıristiyanların Kitâb-ı Mukaddes'inin, İnciller'i de
içine alan bölümüdür117. Ahd-i Cedid, dört İncil'den, yirmibir
mektup'tan, Rasullerin İşleri ve Vahiy bölümlerinden oluşur; toplam yirmiyedi
bölümdür118. Dört İncil, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna adlı
kişilerin yazdığı İnciller'dir. İncil, Hz. İsa'ya indirilmiştir.
1. Müjde: "Ben Baba'dan
isteyeceğim ve O size, sizinle daimî kalacak olan başka bir Periqlytos
gönderecektir.”119 "Benim gitmem sizin için hayırlıdır; çünkü
ben gitmezsem, Periqlytos size gelmez. Fakat gidersem, onu size gönderirim. Ve
o geldiği zaman, günah için, salâh için ve hüküm için dünyayı ilzam
edecektir...Size söyleyecek çok şeylerim var; fakat şimdi dayanamazsınız. Fakat
o Periqlytos gelince, size her hakikate yol gösterecek; zira
kendiliğinden söylemeyecektir; fakat her ne işitirse söyleyecek ve gelecek
şeyleri size bildirecektir.”120
112 Mezmurlar, 45/1-17.
113 el-Hindî, age, s.658; Elmalılı, age, I, 505; Ulutürk, age, s.94.
114 Bkz: el-Cisr, age, s.67-71.
115 Bkz: Ahzâb 33/56.
116 el-Cisr, age, s.73.
117 Tümer-Küçük, age, s. 256.
118 Tümer-Küçük, age, s. 257.
119 Yuhanna, 14/16.
120 Yuhanna, 16/7-13.
Bu
ifadelerdeki 'Periqlytos' kelimesi, hristiyanlar tarafından tahrif
edilerek 'Paraklet' şekline dönüştürülmüş ve 'teselli edici, aracı,
hakikat ruhu’ gibi mânâlar verilmiştir121. Halbuki kelimenin
aslı, 'Periqlytostur ve 'en çok övülen, en çok hamdeden'
mânâlarına gelir ve 'Ahmed' kelimesinin tam karşılığıdır122.
Saff Sûresi'nde Hz. İsa'nın, kendinden sonra gelecek ve adı 'Ahmed'
olacak bir peygamberi müjdelediği belirtilmektedir123.
İbn
İshak (151/768), Yuhanna İncili'nin 15/26-27. âyetlerini şöyle tercüme
etmiştir: "Babanın size göndereceği Münhamanna, Baba'dan çıkan
hakikat ruhu geldiği zaman, benim için şahitlik edecektir. Siz de şahitlik
edeceksiniz; çünkü başlangıçtan beri benimle berabersiniz. Bunu size, yanlışa
sapmayasınız diye söylüyorum.” Münhamanna, Süryanice'de Muhammed karşılığındadır.
Yunanca'sı Paraklitos'tur124. Bu kelime, 'teselli edici'
olarak çevrilirse hiçbir mânâ ifade etmez125.
Grekçe'deki
'Periqlyte' kelimesi, Ârâmice 'Mhamada' yahut 'Hamida'
kelimesinin karşılığıdır. Bu kelime, Arapça'da 'Muhammed' ve 'Ahmed'
kelimelerine tekabül eder126.
Periqlytos'un
bir özelliği de, kendiliğinden birşey söylememesi, ne vahyedilmişse onu
aktarması ve olacak şeyleri söylemesidir. Bu özellikler, Hz. Muhammed'de
mevcuttur. O, Kur'an'ın diliyle şöyle der: "Ben, ancak bana vahyolunana
uyarım ve ben, ancak bir uyarıcıyım.” (Ahkâf 46/9) "O hevasından konuşmaz;
konuştukları, ancak ona vahyolunanlardır.” (Necm 53/3-4) âyeti de aynı gerçeği
ifade eder127.
Faraklit,
Hz. İsa hakkında şahitlik yapacaktır ve Hz. İsa'dan sonra gelecektir.
Günahlarından dolayı bütün insanlığı ilzâm edecektir128.Yuhanna
İncili'nin haber verdiği bu Paraklifi, bir insan olarak anlamak gerekir;
zira onun, Hz. İsa gibi işitme ve görme yetilerine sahip olduğu ifade
edilmiştir. Bugün elimizde bulunan metindeki 'Ruhu'l-Kudüs' ibaresi,
sonradan, tamamen kasıtlı olarak yapılmış bir ilavedir129.
Hristiyanlarca
zındık sayılan, pek çok taraftarı bulunan bir mezhebin lideri, kendisinin, Hz.
İsa'nın müjdelediği 'övülmeye en çok lâyık kimse' olduğunu söyleyerek,
kendisinin 'Periqlytos' olduğunu iddia etmiştir. Bu sahte Periqlytos
hareketinden, ilk devir hristiyanlarının, geleceği va'dedilen bu 'hakikat
ruhu'nu, belli bir şahıs ve Allah'ın son peygamberi olarak anladıkları
sonucuna varılmıştır130.
Peygamberimizden
önce ne Periqlytos isminde bir Yunanlı'ya, ne de Ahmed isminde
bir Arap'a rastlanılmıştır; bu, eşsiz bir mûcizedir131. Bütün
bunlardan, Hz. İsa'nın geleceğini haber verdiği Periqlytos'un, son
peygamber Hz. Muhammed (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) olduğu sonucuna varılmaktadır.
2. Müjde: "Tövbe edin;
çünkü göklerin melekûtu yakındır.”132 "Şöyle duâ edin: Ey
göklerde olan Rabbimiz! İsmin mukaddes olsun, melekûtun gelsin. Gökte olduğu
gibi, yerde de senin iraden olsun.”133 "İsa havarilerini
toplayıp onları, Allah'ın melekûtunu ilan etmek için gönderdi.”134
İncillerde
sıkça geçen, Hz. İsa'nın müjdelediği 'Melekûtullah' veya 'Melekûtu's-semâvât',
Allah'ın hâkimiyeti veya göklerin hâkimiyeti anlamlarına gelir135.
Göklerin melekûtundan murad, Hz. İsa'nın getirdikleriyle zuhûr eden kurtuluş
yolu olamaz; öyle olsaydı İsa, 'Göklerin melekûtu yaklaştı.' demez,
121 Davud, age, s. 270.
122 Davud, age, s. 270.
123 Bkz: Saff 61/6.
124 İbn Hişam, es-Sîratü'n-Nebeviyye, I, 187-188, Riyad,
1413/1992.
125 Davud, age, s.287.
126 Davud, age, s.288.
127 Davud, age, s.288-289.
128 el-Cisr, age, s.57.
129 Bucaille, Maurice,
Müsbet İlim Yönünden Tevrat, İnciller ve Kur'an, s. 176, (Terc: Mehmet Ali
Sönmez), İstanbul, 1987.
130 Davud, age, s.291; ayrıca bkz: el-Hindî, age, s.677; el-Cisr, age,
s.60.
131 Davud, age, s.289.
132 Matta, 4/17.
133 Matta, 6/9-10.
134 Luka, 9/2.
135 Ulutürk, age, s.106.
'geldi' derdi. Göklerin
melekûtu, Hz. İsa'dan sonra gelen Hz. Muhammed'in getirdiği şeriatle
gerçekleşmiştir. Hz. İsa, işte bu yüksek şeriati müjdeliyordu136. Bu
müjde, doğru yolun yolcusu, tevhidi öğreten ve hiçbir şeyden yılmayan, yüce ve
eşsiz bir peygamber olan son peygamber Hz. Muhammed'in müjdesidir137.
"Allah'ın
mülk ve saltanatı, sizden alınacak ve meyvelerini yetiştirecek bir millete
verilecektir.”138 Bu âyette, Hz. Peygamber ve ümmeti
müjdelenmektedir139. Hz. İsa bu sözüyle, Allah'ın iradesinin
yeryüzüne hakim kılınmasını sağlayacak olan Melekûtullah'ın kendi ümmetinden,
yani İsrailoğullarından alınıp, başka bir ümmete verileceğini ifade etmiş
olmaktadır. Bu ümmet Hz. Muhammed'in ümmeti, bu hakimiyeti sağlayan da İslâm
dinidir140.
İncil'de
göklerin melekûtu, bir bağ sahibinin durumuna benzetilmektedir: Bağ sahibi,
bağını bazı kişilere kiralar. Sonra kirayı almak için adamlarını gönderir.
Kiracılar, bağ sahibinin adamlarından bazılarını yuhalarlar; bazılarını
döverler; bazılarını taşlarlar; bazılarını da öldürürler. Sonunda bağ sahibi,
saygı gösterirler diye oğlunu gönderir; bağcılar: ‘Aman bu mirasçıdır; onu
öldürüp mirasa konalım.' diyerek onu öldürürler. Burada Hz. İsa, dinleyenlere
soruyor: ‘Bu durumda bağın sahibi ne yapmalı?' Dinleyenler, bağ sahibinin bu
adamları yok edeceğini, yerlerine başka kiracılar alacağını söylerler. Hz. İsa
da cevaben: ‘Siz kitapta Yapıcıların reddettiği taş, işte köşenin baş taşı
oldu.'141 sözünü okumadınız mı? Bu nedenle, Allah'ın melekûtu sizden
alınacak ve onun meyvelerini yetiştirecek bir millete verilecektir.' demiştir142.
Ferisîler ve başkâhinler, bu meselde kastedilen azgın kiracıların kendileri
olduklarını anladılar; ama halktan korktukları için birşey yapamadılar. Bu
meselde bağ sahibi, Allah'ı; azgın kiracılar, yahudileri; yeni kiracılar da Hz.
Muhammed'in ümmeti olan Arapları ve diğer müslümanları temsil etmektedir143.
İncil'de
bir mesel daha anlatılmaktadır: Bir bağ sahibi, bağında çalışmaları için,
birkaç işçiyle bir dinar yevmiyeye anlaşır ve onları bağa gönderir. Bir müddet
sonra yine çarşı meydanına uğrar ve orada bekleyenleri de çalışmaları için
bağına yollar. Akşam üzeri, çarşıda boş duran birilerini görür. Onlara niçin
çalışmadıklarını sorar. Onlar da, ‘Bizi kimse tutmadı.' derler. Bağ sahibi,
onları da bağına gönderir. Gün sonunda kâhyasına, son gelenlere birer dinar
vermesini söyler. Sıra, sabah erkenden işe başlayanlara gelince, onlara da
birer dinar vermesini söyler. Bu kişiler bağ sahibine, ‘Bir-iki saat
çalışanlarla bizi niye eşit tuttun?' diye sorarlar. O da onlara, kendileriyle
bir dinara anlaştığını ve birer dinarlarını da verdiğini; diğerlerine fazladan
verdiklerine ise kimsenin karışamayacağını söyler. Böylece sonuncular,
birinciler; birinciler de sonuncular olur144. Bu meselde bağ sahibi
Allah'ı; bağda çalışan işçiler, peygamberlerin ümmetlerini temsil eder. Akşam
üzeri çalışmaya başlayanlar, en son ümmet olan Hz. Muhammed'in ümmetidir.
Diğerlerinden daha az çalışmalarına rağmen, hem onlarla eşit yevmiye aldılar,
hem de diğer çalışanlardan önce yevmiyelerini aldılar. Bu işçilerin ‘Bizi kimse
tutmadı.' demeleri, onlara asırlar boyu peygamber gönderilmediğini ifade
etmektedir. Hz. Peygamber, "Ben ikindi ile gün-batımı arasında
gönderildim.”145 buyurmuştur. Yine o, "Biz öne geçen
sonuncularız.”146 demiştir147.
Hz. İsa
der ki: "Göklerin melekûtu, bir adamın tarlasına ektiği bir hardal
tanesine benzer; o tane ki, bütün tohumların en küçüğüdür; fakat büyüyünce,
sebzelerden daha büyüktür ve ağaç olur; ta ki göğün kuşları onun dallarına
konarlar.”148 Fetih Sûresi'nde, Hz. Peygamber'in beraberindekilerle
ilgili bir meselin İncil'de geçtiği söylenmektedir: "Onların İncil'deki
meselleri şöyledir: Onlar, filizini yarıp çıkarmış, gittikçe kuvvetlenerek
kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş
136 Ulutürk, age, s.108.
137 el-Hindî, age, s.669-670.
138 Matta, 21/43.
139 el-Cisr, age, s.88.
140 Ulutürk, age, s.108.
141 Matta, 21/42.
142 Bkz: Matta, 21/33-43.
143 Ulutürk, age, s.113.
144 Bkz: Matta, 20/1-16.
145 Buhârî, Fedâilü'l-Kur'an, 17.
146 Buhârî, Enbiyâ, 55.
147 Ulutürk, age, s.114.
148 Matta, 13/31-32; Markos, 4/26-32. bir
ekine benzerler ki bu, çiftçilerin hoşuna gider. Allah, böylece onları çoğaltıp
kuvvetlendirmekle, kâfirleri öfkelendirir.” (Fetih 48/29)149
Bütün
bunlardan anlaşılan şudur: Göklerin melekûtundan maksat, İslâm dinidir, onun
uygulamaya geçirilmesidir150.
3. Müjde: "Fânî olan
yiyecek için değil, ebedî hayata bâkî olan yiyecek için çalışın; onu size
İnsanoğlu verecektir; çünkü Baba Allah, ona mührünü basmıştır.” Ve İsa'ya
dediler: "Allah'ın işlerini işlemek için biz ne yapalım?” İsa cevap verdi:
"Allah'ın işi şudur: O'nun gönderdiği adama îmân edesiniz.”151
"Artık sizinle çok şeyler konuşmayacağım; çünkü bu dünyanın reisi geliyor
ve bende onun hiçbir şeyi yoktur.”152
İncil'de,
Hz. İsa'nın ağzından tam 83 yerde geçen 'İnsanoğlu' ifadesinin tenkidli
bir araştırması, Hz. İsa'nın bu ifadeyi kendisi için kullanmadığını, üçüncü bir
şahıs için kullandığını göstermektedir153. Hz. İsa, onun hakkında 'gelecek,
olacak, gelmesi yakındır, kapıdadır’ gibi istikbal ifade eden sözler
söylemiştir. Hz. İsa'nın, özelliklerini sayarak geleceğini söylediği,
müjdelediği bu 'İnsanoğlu', Hz. Muhammed (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'dir154. Bu ibâreler, Kur'ân'daki "De ki:
Ben de sizin gibi bir beşerim, insanım.” (Kehf 18/110) şeklinde Peygamberimizin
ağzından hikâye edilen onun bir insanoğlu olduğu gerçeği ile örtüşmektedir.
E. BARNABA İNCİLİ'NDE BULUNAN MÜJDELER
M.S.
366'da papa olan Papa Damasus (304-384)'un, Barnaba İncili'nin
okunmamasına dair bir karar çıkarttığı kaydedilmektedir. Bu karar, M.S. 395'te
ölen Kaesaria Piskoposu Gelasus tarafından da desteklenmişti. Bu İncil,
apokrif kitaplar arasına dahil edildi. 'Apokrifa', kısaca 'halktan
gizlenmiş' anlamına gelir. Bu İncil, M.S. 382'de Batı kiliselerince, M.S.
465'te de Papa İnnocenfin kararı ile yasaklanmıştı. M.S. 496'da Galasian
Kararı ile Barnaba İncili, yasaklanmış kitaplar arasına dahil edildi155.
Barnabas
İncili'nin İngilizce çevirisinin dayandığı İtalyanca elyazması, Papa Sextus
(1589- 1590)'un mülkiyetinde idi. Sextus, Barnaba İncili'nden geniş olarak
yararlanmış olan İreneus'un yazılarını okuduktan sonra Barnaba İncili ile
yakından ilgilenen, onu merak eden Fra Marino denilen bir keşişle dost
olmuştu. Bir gün Fra Marino, Papa'yı ziyarete gitti. Birlikte öğle ve akşam
yemeğini yedikten sonra, Papa uykuya daldı. Keşiş Marino, Papa'nın özel
kütüphanesindeki kitapları gözden geçirmeye başladı ve Barnaba İncili'nin
İtalyanca elyazmalarını ele geçirdi. İncil'i, pelerininin altına gizleyerek
oradan ayrıldı ve Vatikan'a gitti. Bu yazma, daha sonra, Amsterdam'da ‘yaşamı
boyunca bu sayfaların değerini sık sık işitmiş olan önemli bir şahsiyete ve
yetkiye sahip bir kişi'ye varıncaya kadar, elden ele dolaştı. Bu kişi ölünce bu
İncil, Prusya Kralı temsilcisi olan J. E. Kramer'in mülkiyetine girdi.
Kramer, yazmayı 1713'te, kitap uzmanı meşhur Savaylı Prens Eugen'e sundu.
1738'de, hâlen içinde bulunduğu Viyana Hofbibliothek'te ele geçirildi156.
Barnaba
İncili'nin elyazması, Canon ve Mrs. Ragg tarafından İngilizce'ye
çevrildi ve 1907'de basıldı157. İngilizce çevirinin aşağı yukarı
bütün nüshaları, aniden ve gizemli bir şekilde piyasadan kaldırıldı. Bu
çeviriden, sadece iki nüshanın varlığı biliniyor; bunlardan biri British
Museum'da, diğeri de Washington Kongre Kütüphanesi'ndedir. Kongre
Kütüphanesi'nden, kitabın bir mikrofilmi alındı ve İngilizce çevirinin yeni
bir baskısı, Pakistan'da yapıldı158. Barnaba İncili, ilk defa
Dr. Halil Saâde tarafından, İngilizce neşri esas alınarak Arapça'ya çevrilmiş
ve bu çeviriye, Reşid Rıza bir önsöz yazmıştır. Eser, 1908'de Kahire'de
basılmıştır159.
149 Bkz: Mevdûdî, Tefhîmü'l-Kur'ân, V, 428-429, (Terc: Heyet),
İstanbul, 1996; Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 576.
150 Davud, İncil ve Salîb, s. 96-97, (Neşre Haz: Kudret
Büyükcoşkun), İstanbul, 1999; Ulutürk, age, s.111.
151 Yuhanna, 6/27-29.
152 Yuhanna, 14/30.
153 Davud, age, s.314.
154 Ulutürk, age, s.106.
155 Atâurrahîm, Muhammed, Bir İslâm Peygamberi: Hz. İsa, s.
46-47, (Terc: Kürşat Demirci), İstanbul, 1994.
156 Atâurrahîm, age, s.48; Cilacı, Osman, "Barnaba İncili”,
DİA, V, 77.
157 Cilacı, "Barnaba İncili", DİA, V, 77.
158 Atâurrahîm, age, s.49.
159 Cilacı, "Barnaba İncili”, DİA, V, 78.
Hristiyan
literatüründe Barnaba İncili'nin adı nerede geçmişse, oraya bir muhalefet şerhi
konmuş, bu İncil'in, sahte ve uydurma olduğu, dolayısıyla reddedilmesi
gerektiği ileri sürülmüştür. Hattâ bu İncil'in, bir müslümanın hayal gücünün
mahsûlü olduğu iddia edilmiştir. Bu, büyük bir yalandır; çünkü böyle bir kitap,
bir müslüman tarafından yazılmış olsaydı, bu, müslümanlar tarafından bilinir ve
islâmî eserlerde ondan sık sık bahsedilirdi. Taberî, Mes'ûdî, Ya'kûbî,
Bîrûnî, İbn Hazm, İbn Teymiyye gibi hristiyan kaynaklarına vâkıf olan
yazarlar, Hristiyanlık ve onun kutsal kitaplarından bahsederken, Barnaba
İncili'ne en ufak bir işarette bile bulunmamışlardır. George Sale'in,
Kur'an'ın İngilizce çevirisinde bundan bahsetmesinden önce müslümanlar, Barnaba
İncili'nin adını bile duymamışlardı. İbnü'n-Nedîm (385/995) ve Hacı
Halife (1067/1657) tarafından hazırlanan, geniş birer bibliyografya eseri
olan 'el-Fihrist' ve 'Keşfü'z-Zünûn' adlı kitaplarda da bu
İncil'in adı geçmemektedir160.
Barnaba
İncili'nin müslümanlar tarafından yazılmadığının bir delili de şudur: Hz.
Peygamber'in dünyaya gelişinden 75 yıl önce (M.S. 496), Papa I.Gelasius
döneminde 'yanlış ve dînî düşüncelere aykırı kitaplar' adı altında
hazırlanan listede, Barnaba İncili'nin adı geçmektedir; o çağda, bu sözde
İncil'i yazacak bir müslümanın var olamayacağı açıktır; çünkü o zaman daha Hz.
Peygamber bile doğmamıştı161.
Hz.
Muhammed'in geleceğine dair müjdeler, Barnaba İncili'nde daha açık ve nettir.
Orada Hz. Muhammed (salla’llâhü
aleyhi ve sellem), adıyla zikredilir:
1. Müjde: "Bakın size
diyorum ki, her peygamber geldiği zaman, yalnızca bir kavme Allah'ın rahmetinin
işaretini götürmüştür ve sözleri de, gönderildiği insanların ötesine
uzanmamıştır. Fakat Allah'ın Elçisi geldiği zaman, Allah ona, kudret ve
rahmetinin sonuymuş gibi verecek. O kadar ki, akidesini alacak olan bütün dünya
kavimlerine rahmet ve selâmet götürecektir. Dinsizler üzerine güç ile gidecek
ve puta tapıcılığı ezecek; o kadar ki, Şeytan'ı kahredecektir; çünkü Allah,
İbrahim'e böyle va'detmiştir: ‘Dikkat et, senin soyunla yeryüzünün bütün
kabilelerini kutsayacağım ve sen ey İbrahim, nasıl putları parça parça
ettiysen, senin soyun da böyle yapacaktır.' Sonra şöyle soruldu: ‘Ey muallim,
bu va'd kime verilmiştir? Söyle bize; çünkü yahudiler İshak'a verilmiştir,
diyorlar; İsmailîler de İsmail'e.' İsa cevap verdi: ‘Davud kimin soyundandı?'
Onlar dediler ki: ‘İshak'ın.' Sonra İsa dedi: ‘Öyleyse Allah'ın Elçisi geldiği
zaman hangi soydan olacaktır?' Havariler cevap verdiler: ‘Davud'un soyundan.'
Bunun üzerine İsa dedi: ‘Siz, kendinizi kandırıyorsunuz; çünkü Davud, şöyle
söyleyerek ona ‘efendi' der: Allah efendime, ben düşmanlarını senin ayak
taburen yapıncaya kadar sağ yanımda otur, dedi. Eğer sizin Mesih
dediğiniz Allah'ın Elçisi, Davud'un oğlu (veya torunu) ise, Davud ona
nasıl ‘efendim' der? Bana inanın; size söylüyorum ki va'd, İsmail'e
yapılmıştır, İshak’a değil.' Bunun üzerine havariler, Musa'nın kitabında
va'din İshak'a yapılmış olduğunun yazılı olduğunu söylediler. Hz. İsa dedi ki:
‘Öyledir; ama onu Musa yazmadı, Yuşa da yazmadı; onu, Allah'tan korkmayan
hahamlarınız yazdı. Allah İbrahim'e, ilk doğan çocuğun İsmail'i al ve dağa
çıkıp onu kurban et, buyurdu. Eğer İshak doğduğu zaman İsmail yedi yaşında
idiyse162, İshak nasıl ilk doğan olur? Bu nedenle size diyorum ki, Allah'ın
Elçisi, Allah'ın yarattığı hemen herşeye mutluluk getirecek olan bir
nurdur; çünkü o, anlayış ve müşavere ruhuyla, hikmet ve kudret ruhuyla, korku
ve sevgi ruhuyla, akıl ve itidal ruhuyla donatılmıştır. Ey onun dünyaya
geleceği kutlu zaman! İnanın bana, onun ruhunu görenlere peygamberlik
verildiğinden, her peygamber gibi ben de onu gördüm ve ona saygı gösterdim. Onu
görünce, ruhum teselli ile doldu ve dedim: Ey Muhammed! Allah seninle
olsun ve beni, ayakkabılarının bağlarını çözecek değerde kılsın. Buna ermekle
ben de büyük bir peygamber ve Allah'ın kutsal bir kulu olacağım.”163
"Allah'ın
va'di, Kudüs'te Süleyman Mabedi'nde yapılmıştır; başka yerde değil. Ama inan
bana, bir gün gelecek ve Allah rahmetini, bir başka şehre gönderecek ve her
yerde O'na gerçekten ibadet etmek mümkün olacaktır. Ve Allah, her yerde gerçek
ibadeti rahmetiyle kabul edecektir. Ben, kuşkusuz İsrail ailesine bir kurtuluş
peygamberi olarak gönderilmiş bulunuyorum; fakat benden sonra Allah'ın bütün
dünyaya gönderdiği Mesih gelecek. Allah, dünyayı onun için yaratmıştır.
O zaman, bütün dünyada Allah'a ibadet edilecek ve rahmete erilecektir.”164
160 Mevdûdî, age, VI, 276-277.
161 Mevdûdî, age, VI, 277.
162 Fakat günümüzde
elimizde bulunan Tevrat metinlerinde Hz. İsmail ile Hz. İshak arasındaki yaş
farkının 14 olduğu belirtilmektedir; bkz: Tekvin, 16/16, 17/23-26 ve 21/5.
163 Bkz: Barnabas İ., s.118-122, (Terc: Mehmet Yıldız, Önsöz ve
Notlar: Ali Ünal), yrs., trs.
164 Barnabas İ., s.174-175.
2. Müjde: "Bir kâhin
Hz. İsa'dan, Mesih'in nasıl geleceğini anlatmasını istedi. O da şöyle cevap
verdi: ‘Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki O, babamız İbrahim'e,
senin soyundan yeryüzünün bütün kabilelerini kutsayacağım, diye va'detmişse de
ben, yeryüzünün bütün kabilelerinin beklediği Mesih değilim. Fakat Allah, beni
dünyadan çekip alınca Şeytan, dinsizleri, benim Allah ve Allah'ın oğlu olduğuma
inandıracak, bu lânetli fitneyi yeniden çıkaracak. Bu şekilde, sözlerim ve
akidem öylesine tahrif edilecek ki, ortada otuz mü'min ya kalacak, ya
kalmayacak. Bunun üzerine Allah, dünyaya acıyacak ve herşeyi kendisi için
yarattığı Elçi'sini gönderecek. O, güneyden kuvvetle gelecek ve puta
tapıcılarla birlikte putları yok edecek. Şeytan'dan, insanlar üzerindeki
egemenliğini alacak. Yanında, kendisine inanacak olanların kurtuluşu için
Allah'ın merhametini getirecektir. Onun sözlerine inanacak olanlara ne mutlu!'”165
"Sözlerinizden
teselli bulmuyorum; çünkü sizin ışık umduğunuz yere, karanlık gelecektir. Fakat
tesellim, hakkımdaki her bâtıl düşünceyi yok edecek ve dini bütün dünyaya
yayıp, dünyayı kontrolüne alacak olan Elçi'nin gelmesindedir; çünkü Allah,
babamız İbrahim'e böyle va'detmiştir. Ve bana teselli veren, onun dininin sona
ermeyecek ve Allah tarafından korunacak olmasıdır.”166 Hz. İsa'nın
bu sözlerinin sonu, şu âyetle karşılaştırılabilir: "Muhakkak ki Zikr'i biz
indirdik ve onu koruyacak olan da biziz.”(Hicr 15/9)
"Bir
kâhin Hz. İsa'ya sordu: 'Mesih'e ne ad verilecek ve hangi işaretler onun
gelişini ortaya koyacaktır?' Hz. İsa cevap verdi: 'Mesih'in adı
hayranlık uyandırır; çünkü Allah, ruhunu yaratıp da göksel bir nur içine
koyduğu zaman, ona bu adı kendisi vermiştir. Allah dedi: Bekle Muhammed; çünkü
senin uğruna cenneti, dünyayı ve yığınlarca varlığı yaratacağım. İçlerinden,
seni bir elçi yapacağım; öyle ki, kim seni kutsarsa kutsanacak; kim seni
lânetlerse lânetlenecektir. Seni dünyaya göndereceğim zaman, kurtuluşa elçim
olarak göndereceğim ve senin sözün gerçek olacak; o kadar ki, gök ve yer
düşecek, fakat senin dinin düşmeyecek. Muhammed onun kutlu adıdır.' O zaman
kalabalık seslerini yükselterek dediler ki: ‘Ey Allah, bize elçini gönder; ey Muhammed,
dünyanın kurtuluşu için çabuk gel!'”167
Barnaba
İncili'nde geçen bütün bu ifadeler, Hz. İsa'nın, kendinden sonra, bütün
insanlara rehber olacak bir peygamberi, Hz. Muhammed (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'i müjdelediğini göstermektedir168.
Hz.
Peygamber'le ilgili bu kadar müjde, bu kadar haber varken, Ehl-i Kitab'ın onun
hak bir peygamber olduğunu kabul etmemeleri, inatlarından ve kendilerine
indirilen gerçekleri inkâr etmelerinden kaynaklanmaktadır. Hz. Peygamber'in
Hindu kutsal kitaplarındaki isimleri, 'Narashansah (Övülen kişi)',
'Astvishyata (Övülecek kişi)' veya açıkça 'Muhammed'dir. Onun
Zerdüştî kitaplardaki ismi, 'Saoşyant (Âlemlere rahmet)'tır. Budist
kutsal kitaplarındaki isimleri de, 'Metteya' ve 'Maitreya'dır. O,
Ahd-i Atik'te, Şilo (Allah'ın Rasûlü)', 'Barnaşa (İnsanoğlu)' ve 'Himda
(Ahmed)' diye adlandırılmıştır. Onun Ahd-i Cedid'deki isimleri, 'Periqlytos
(Ahmed)', 'İnsanoğlu' ve O Peygamber'dir. Hritiyanların kabul
etmediği Barnaba İncili'nde ise onunla ilgili müjdeler daha bârizdir; bu
kitapta o, bizzat ismiyle müjdelenmiştir. Görüldüğü gibi, onunla ilgili
haberler, oldukça açıktır. Bu kadar bariz bir gerçeği kabul etmemek, insaf
dairesinin dışında kalır. Hz. Peygamber, tarih boyunca birçok peygamber
tarafından müjdelenmiş, insanlar onun risaletini kabule hazırlanmıştır.
ABDULBÂKÎ, Muhammed Fuad, el-Mu'cemu'l-Müfehres li
Elfâzi'l-Kur'âni'l-Kerîm, Çağrı Y., İstanbul,
1990.
AHMED
b. Hanbel (241/855), Müsned, I-X, el-Mektebetü'l-İslâmî ve Dâru Sadr,
Beyrut, trs.
ATÂURRAHÎM, Muhammed, Bir İslâm Peygamberi: Hz. İsa, (Terc:
Kürşat Demirci), İnsan Y., İstanbul, 1994.
AYDEMİR,
Abdullah, Tefsirde İsrâiliyyât, Beyan Y., İstanbul, 1992.
165 Barnabas İ., s.194-195.
166 Barnabas İ., s.195.
167 Barnabas İ., s.196.
168 Ulutürk, age, s.119-120.
BAĞÇECİ,
Muhittin, Âyet ve Hadislerde Peygamberlik ve Peygamberler, Türdav Y.,
İstanbul, 1977.
BARNABAS İNCİLİ, (Terc: Mehmet Yıldız, Önsöz ve Notlar: Ali Ünal), Kültür Basın
Yayın Birliği, yrs., trs.
BOUQUET,
A. C., Sacred Books of the World, Cassel & Company Ltd.,
Çekoslovakya, 1962.
BUCAİLLE, Maurice, Müsbet İlim Yönünden Tevrat, İnciller ve
Kur'an, (Terc: Mehmet Ali Sönmez), Diyanet İşleri Başk. Y., İstanbul, 1987.
el-BUHÂRÎ, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail b. İbrahim (256/870), el-Câmiu's-Sahîh,
(Şerh ve Tahkik: eş-Şeyh Kâsım eş-Şemmâî er-Rifâî), Dâru'l-Erkam, I-IX, Beyrut,
trs.
CHALLAYE,
Felicien, Dinler Tarihi, (Terc: Sâmih Tiryakioğlu), Varlık Y., İstanbul,
1960.
CİLACI,
Osman, "Barnaba İncili", DİA, V, İstanbul.
el-CİSR, Hüseyin, Risâle-i Hamîdiyye, (Terc: Manastırlı
İsmail Hakkı, Sadeleştiren: Ahmet Gül), Bahar Y., İstanbul, 1973.
DAVUD, Abdulahad (1930), Tevrat ve İncil'e Göre Hz. Muhammed,
(Terc: Nusret Çam), Nil Y., İzmir, 1992.
, İncil
ve Salîb, (Neşre Haz: Kudret Büyükcoşkun), İnkılab Y., İstanbul, 1999.
DEMİRCİ,
Kürşat, Hinduizmin Kutsal Metinleri Vedalar, İşaret Y., İstanbul, 1991.
ELİADE, Mircea-COULİANO, loan P., Dinler Tarihi Sözlüğü,
(Terc: Ali Erbaş), İnsan Y., İstanbul, 1997.
ELMALILI, Muhammed Hamdi Yazır (1942), Hak Dini Kur'an Dili,
I-X, Eser Neşr., İstanbul, (I-IX) 1971, (X) 1982.
EMİN,
Ahmed, Fecru'l-İslam, Mektebetü'n-Nehdati'l-Mıriyye, Kahire, trs.
ESED, Muhammed (1992), Kur'an Mesajı (Meal-Tefsir), (Terc:
Cahit Koytak-Ahmet Ertürk), İşaret Y., İstanbul, 1997.
GARAUDY,
Roger, 20. Yüzyıl Biyografisi, (Terc: Ahmet Zeki Ünal), Fecr Y., Ankara,
1998.
GÜLEN,
M. Fethullah, Sonsuz Nur, I-II, Feza Y., İstanbul, 1994.
HAMİDULLAH,
Muhammed, İslâm Peygamberi, I-II, (Terc: Salih Tuğ), İrfan Y., İstanbul,
1993.
, el-Vesâiku's-Siyâsiyye,
(Terc: Vecdi Akyüz), Kitabevi Y., İstanbul, 1997.
, Rasûlullah
Muhammed, (Terc: Salih Tuğ), İrfan Y., İstanbul, 1992.
, İslâm'ın
Doğuşu, (Terc: Murat Çiftkaya), Beyan Y., İstanbul, 1997.
HARMAN,
Ömer Faruk, "Fâran", DİA, XII, İstanbul.
el-HİNDÎ, Rahmetullah, İzhâru'l-Hakk Tercümesi, (Terc: Ömer
Fehmi Efendi-Nüzhet Efendi), Sönmez Y., İstanbul, 1972.
İBN
ÂŞÛR et-Tahrîr ve't-Tenvîr, I-XXX, Tunus, 1984.
İBN
HİŞÂM (218/833), es-Sîratü'n-Nebeviyye, I-IV, (Tahkik: Heyet),
Dâru'l-Hayr, Riyad, 1992.
İBN İSHÂK (151/768), Siyer, (Yayına Hazırlayan: M.
Hamidullah, Terc. Sezai Özel), Akabe Y., İstanbul, 1991.
İBN KESÎR, el-Hâfız Ebu'l-Fidâ İsmail (774/1372), Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm,
I-IV, Mektebetü'l-Menâr, Ürdün, 1990.
KAHRAMAN,
Ahmet, Mukayeseli Dinler Tarihi, Kahraman Y., İstanbul, 1993.
KAYA, Remzi, "İlahi Kitaplarda Hz. Muhammed",
Uludağ Ü. İlahiyat F. Dergisi, c. 6, s. 6, Bursa, 1994.
KİTÂB-I
MUKADDES (Eski ve Yeni Ahid), Kitâb-ı Mukaddes Şirketi, İstanbul, 1995.
MEVDÛDÎ,
Ebu'l-Alâ (1979), Tefhîmu'l-Kur'ân, I-VII, (Terc: Heyet), İnsan Y.,
İstanbul, 1996.
NASR,
Seyyid Hüseyin, İslâm; İdealler ve Gerçekler, (Terc: Ahmet Özel),
İstanbul, İz Y., 1996.
ROUSSEAU,
Herve, Dinler Tarihi, (Terc: Sinan Kocapınar), Gelişim Y., İstanbul,
1974. es-SÂBÛNÎ, Muhammed Ali, Safvetü't-Tefâsîr, I-III, Dersaâdet Y.,
İstanbul, trs.
ŞERİATİ, Ali, Dinler Tarihi, I-II, (Terc: Abdullah
Şahin-Abdülhamit Özer), Yedi Gece Kitapları, İstanbul, (I. c.) 1990, (II. c.)
1992.
TÜMER,
Günay-KÜÇÜK, Abdurrahman, Dinler Tarihi, Ocak Y., Ankara, 1993.
TÜMER, Günay, Bîrûnî'ye Göre Dinler ve İslam Dini,
Diyanet İşleri Başkanlığı Y., 3. Baskı, Ankara,
1991.
, ''Brahmanizm",
DİA, VI, İstanbul.
, "Budizm",
DİA, VI, İstanbul.
ULUTÜRK,
Veli, Kur'an'da Ehl-i Kitap, İnsan Y., İstanbul, 1996.
VİDYARTHİ, A. H.-U. Ali, Doğu Kutsal Metinlerinde Hz. Muhammed,
(Terc: Kemal Karataş), İnsan Y., İstanbul, 1997.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar