Az Tanınmış Bir Çeçen Lider: Kunta Hacı ve Onun Barışçıl Zikirizim Hareketi
Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Haziran 2019 23(2): 685-702
İsa ÇELİK([*] Birol YILDIRIM([†]
Öz: Bilindiği üzere genel
anlamda bütün bir Kafkasya, özelde Çeçenistan asırlardır Rus işgaline karşı
kesintisiz olarak devam eden bağımsızlık mücadelelerine sahne olmaktadır. Bu
mücadelede Nakşibendiyye ve Kâdiriyye tarikatları önemli bir rol oynamıştır. Bu
anlamda Tarikât-ı Âliyye-i Nakşibendiyye’nin mürşidi olan İmam Şâmil bu kutlu
mücadelenin en tanıdık simasıdır. Fakat Tarikât-ı Âliyye-i Kâdiriyye’nin
yöredeki temsilcisi olan Şeyh Kunta Hacı Kişiev de kendine has uslubu ile bu
mücadelede yerini almıştır. Sahip olduğu mücadele tarzıyla İmam Şâmil’in
şimşeklerini üstüne çeken Şeyh Kunta Hacı, onun tutsak olmasıyla bu mücadelenin
tek lideri olmuştur. Şeyh Kunta Hacı, Şeyh Şâmil’in gazavat ideolojisiyle
yoğrulmuş “Müridizm” akımına karşı anti-gazavat ruhuna sahip “Zikirizim”
anlayışını ortaya koymuştur. Fakat çalışmamızdan anlaşılacağı üzere bu barışçı
tutum teslimiyetçi bir anlayışa sahip olmayıp dışarıdan neredeyse hiçbir destek
alamayan mücadeleye bilgece ve farklı bir bakış açısı getirmeye çalışmıştır. Bu
anlayış yaşadığı acımasız bir savaş ortamında “Ormana gidince baltanı arkana
sakla ” diyebilecek kadar nâif bir ruha sahip Şeyh Kunta Hacı’nın tabiatına çok
uygundur. Bu anlayışı ilk başta olumlu karşılayan Ruslar, zikirist hareketin
takipçilerinin artması nedeniyle tutumlarını sertleştirmişler tarihte Şali Katliamı
olarak geçen büyük katliamı yapmışlar, bu olayın akabinde de Şeyh Efendi Çarlık
yönetimi tarafından kovuşturmaya tabi tutularak 1864 yılında yakalanarak
sürgüne gönderilmiştir. Şeyh Kunta Hacı Novgorod şehrinin Ustyuzhna kasabasında
19Mayıs 1867’de vefat etmiştir. Fakat bugün itibariyle Şeyh Kunta Hacı’nın aziz
hatırası özellikle Çeçenistan ’da canlı bir şekilde yaşamaktadır.
Anahtar
Kelimeler: Kafkaslar, Çeçenistan, Tarikât-ı Âliyye-i Kâdiriyye, Şeyh Kunta
Hacı, zikirizim.
A Little Known Chechen
Leader: Kunta Haji and His Peace Zikirizim
Movement
Abstract:
As
it is known, a whole Caucasus in general, Chechnya in particular, has struggled
for independence against Russian occupation for centuries. Naqshibendiyya and
Kâdiriyye sects played an important role in this struggle. In this sense, Imam
Shâmil, the martyr of Tarikât-ı Âliyye-i Naqshibendiyye, is the most familiar
figure of this blessed fight. However, Sheikh Kunta Haji Kisev, the
representative of Tarikât-ı Âliyye-i Kâdiriyye, took its place in this struggle
with its own peaceful style. The Sheikh Kunta Haji, who attracted the
thunderbolts of Imam Shamil on the struggle he had, became the only leader of
this struggle with his captivity. Sheikh Kunta Haji revealed the concept of
"Zikirizim" with the anti-zealous spirit against the current of
"Muridism" mixed with the ideology of Sheikh Shamil's gazawat. But as
we understand from our work, this peaceful attitude had tried to
bring a
wise and different perspective to the struggle, which had no submissive
understanding and almost no support from the outside. This understanding is
very suitable for the nature of the Sheikh Kunta Haji, who had such a
reasonable seal as to say "Keep the ax behind when you go to the
forest" in a brutal battle environment. The Russians, who initially
accepted this understanding positively, made a great massacre known as the
Shali Massacre in the history and following this incident, Sheikh Efendi was
subjected to prosecution by the Tsarist administration and was arrested and
sent to exile in 1864. Sheikh Kunta Hajj died on May 19, 1867 in the town of
Ustyuzhna in the city of Novgorod. But as of today, Sheikh Kunta Haji's saint's
memory is alive especially in Chechnya.
Keywords:
Caucasus,
Chechnya, Tarikât-ı Âliyye-i Kâdiriyye, Sheikh Kunta Haji, zikirizim.
Makale
Geliş Tarihi: 08.05.2018
Makale
Kabul Tarihi: 22.06.2019
Şeyh Kunta Hacı Kişiev 1830’lu yıllarda İstisu İçkerya Çeçenistan
Cumhuriyeti’nde doğdu. Yedi yaşına geldiğinde ailesi ile birlikte sonradan
vaizlik etkinliklerine genç yaşında başladığı Nohç-Mohka’nın kalbindeki bütün
Çeçen toplumuna ismini veren Miçik Nehri üzerindeki Elishan Yurt’a göç etti.
(Nunuev, 2000: s. 53). Bazı kaynaklarda ise Kunta Hacı’nın doğum yeri olarak
Halen Dağıstan Cumhuriyeti Gumbetovsky bölgesindeki İnho Köyü geçmektedir.
(Meskhidze, 1998: s.61). Fakat yapılan
araştırmalar bunun doğru olmadığını göstermektedir. Kunta Hacı’nın ailesi 120 Çeçen klanından biri olan Gukhoy klanına mensuptur. Bu ailenin kökeninde Çeçenistan ve İçkerya’nın doğu bölümünün yanı sıra Dağıstan’ın Andi toplumundan izler vardır. (Akhmadov, s.13). Babasının adı Kişi, annesinin adı Heda, kız kardeşinin adı Hapti’dir. (Kutlu, 2005: s.72; Suleymanov, 1997: s.201). Şeyhin annesinin mezarı İçkerya Çeçenistan Cumhuriyeti’nde bulunan Vedenskiy bölgesinin Guni köyündeki Ertan-Kort dağının güney yamacındadır. Çeçenler (Bkz., Didem Çatalkılıç, 2016: 65-94). Kunta Hacı’ya hürmeten annesine bir türbe yapmışlardır. Tam burada Kunta Hacı’nın asasının izi ve şifalı bir su pınarı vardır. Burası Çeçenler tarafından kutsal bir yer olarak görülmektedir. Annesinin mezarı, sadece öldüğü Mayıs ayında değil sürekli olarak kalabalık hacı grupları tarafından ziyaret edilmektedir. (Çatalkılıç, 2013: s. 20).
Şeyh Kunta
Hacı ile ilgili bugün elimizde bulunan en önemli kaynak onun müridlerinden
Abdusselâm tarafından yazılan el yazmasıdır. Yazar iddiaya göre bu yazmayı
bizzat Kunta Hacı’nın talimatı üzerinde Rus sürgününde yazmıştır. Yazmanın
üçüncü bölümü Kunta Hacı hakkında anlatılan kerametleri içermektedir. (Zelkina,
2000: s.487-488). Anlatımlara göre Kunta Hacı daha küçük yaşta iken kerâmet
göstermeye başlamıştır. Örnek olarak anne karnında iken, annesinin kötü
konuşmasını engellemek için onun dilini tutmuştur. Yeni doğmuş bir bebek olarak
geceleri asla ağlamamış, beşiğinde Kadiri zikir usulünde sağa ve sola başını
çevirdiği görülmüştür. (Zelkina, 2000: s.487). Şeyh Kunta Hacı Allah tarafından
gelmesi önceden kararlaştırılan ve diğer sufi şeyhler tarafından beklenen
seçilmiş biridir. (Zelkina, 2000: s.487). Bir rivayete göre Hızır (a.s). Kunta
Hacı’nın babası Kişi’ye kutsanmış bir oğlunun geleceği bildirilmiştir. Aynı
müjde Kunta Hacı’nın babasının mürşidi Taşu Hacı tarafından da verilmiştir.
Taşu Hacı Kişi’ye “Senin oğlun Allah tarafından insanlara, hayvanlara ve tüm
dünyaya gönderilen mükemmel bir veli olacak. O başlangıç ve sonunda Kadirî
tarikatına sadık kalacak ve kendisi her şeye gücü yeten Allah ’dan başka
kimseden gelen tarikatın öncülüğünü kabul etmeyecek...” demiştir. Bu hikâye
Çeçenistan’ın iki şeyhi arasında iddia edilen bağlantıyı aydınlatmaktadır. Taşu
Hacı Çeçenistan’daki tüm Nakşibendî şeyhlerinin en popülerlerinden biridir. Bu
hikaye iki tarikatın bir diğerine ne kadar dostane yaklaştığını göstermesi
açısından önemlidir. (Çatalkılıç, 2013: s. 21).
Gerçekten de
söz konusu müjde gerçekleşmiş Kunta Hacı bu tarikatın önemli bir temsilcisi
olmuş şeyh, ve etkili bir vâiz olarak bölgede temâyüz etmiştir. (Meskhidze,
1998: s.61). Fakir ve küçük bir aileden gelen Kunta Hacı küçüklüğünden itibaren
güzel ahlak, dürüstlük ve çalışkanlığıyla dikkat çekmiştir. Dindarlık, adalet
duygusu, yalnızlığa meyil ve yaşı için alışılmadık bir analitik zekâ gibi
istisnai özellikler göstermiştir. Dinî faaliyetlere gerekli ilgiyi göstermiş,
şeyh ve ulema meclislerine katılmıştır. 12 yaşına geldiğinde Kur’an’ı
okuyabilicek seviyeye ermiştir. Bu iddia hem Kunta Hacı’nın müridi olan
Abdusselâm’ın tezinde hem de bölgede incelemelerde bulunan Rus jandarma Yüzbaşı
A. İppolitov tarafından çürütülmektedir. Abdusselâm tezinde Kunta Hacı’nın
Çeçenceden başka dil bilmediğini, bir kereden fazla resmi eğitim almadığını
belirtmiş, A. İppolitov’da ona paralel olarak Kur’an okuyamadığını ifade
etmiştir. (Çatalkılıç, 2013: s. 22; Zelkina, 2000: s.486; İppolitov, 1869:
s.2). Fakat yaygın eğitimin etkin olduğu dindar müslüman bir toplumda yaşayan
bir kişinin temel dini bilgileri almadığını düşünmek oldukça zordur.
Gençlik döneminde evlenerek aile kuran Şeyh Efendi tarım ve
arıcılıkla meşgul olur. (Akhmadov, s.14). İki defa evlenir. İlk evliliğini ünlü
Çeçen savaşçı Taymin Biybolat’ın kızı Jansari ile yapar. Bu evliliğinden Subar
adında bir kızı, Digib adında bir oğlu olur. (Suleymanov, 1997: s.201). Yaptığı
bu evlilik fakirliğine rağmen Kişi ailesinin ve büyük İmamın daha genç yaşında
toplumda önemli bir yere sahip olduklarını gösterir. (Akhmadov, s.14). Kunta
Hacı ikinci evliliğini Sadi Hanımla yapmış olup, bu hanımdan Mahmi, Hızır,
Abdul-Movla isimlerinde üç oğlu, Aset adında bir kızı olur. (Suleymanov, 1997:
s.201). Kunta Hacı, genç yaşında ünlü ulema ve sufi şeyhlerle irtibata geçerek
Kuzey Kafkasya’da yaygın olan tasavvufî öğretiler dikkatini çeker. Sonuçta İmam
Şamil’in akranı ve naibi ve bir gerilla lider olan ünlü bir Nakşibendî-Halidi
şeyhi Taşu Hacı tarafından sufizm ile tanıştırılır. ve Şeyh Taşu Hacı’dan
sufizmin edep ve erkanını öğrenir. (Gammer, 2000: s.277). Bu esnada Çeçenistan’ın Zandak Köyü’nden
Nakşibendî
Şeyhi Gazi Hacı’nın da takipçisi olur. (Meskhidze, 1998: s.61). Taşu Hacı, Gazi
Hacı ve Kunta Hacı “Biz bir ağaç gövdesinin üç dalıyız” diyerek
aralarındaki bağı ortaya koymuşlardır. Kunta Hacı 18-19 yaşında iken babası ile
birlikte Şeyh Şamil’in iktidarı dönemi olan 1848-1849 yıllarında, hacca gider.
Ispatlanamamakla birlikte Tarikât-ı Aliye-i Kâdiriyye girişi bu hac yolculuğu
esnasında gerçekleştiği kuvvetle muhtemeldir. Kunta Hacı hac vazifesini yerine
getirdikten sonra Çeçenistan’a dönüş yolunda Bağdat’a uğramış ve Tarikât-ı
Aliye-i Kâdiriyye’nin (Bkz. Gürer, 2009) kurucu şeyhi olan Abdülkadir Geylanî
Hazretleri’nin türbesini ziyaret etmiştir. Rivayete göre Kunta Hacı türbede
uykuya daldığı esnada Geylanî Hazretleri (Çelik, 2008: ss.159-184) zuhur ederek
Kunta Hacı’nın tarikata intisabını gerçekleştirmiştir. Bu intisabın Mekke’de gerçekleşmiş
olabileceği de düşünülmektedir. (Çatalkılıç, 2013: s.24).
Şeyh Kunta Hacı bu
intisabla birlikte mürşidinden hal yoluyla icazet de alarak, Çeçenistan’da
Kadiri Tarikatını kurmakla görevlendirilmiş bir Mürşid-i Kamil derecesine
erişerek ülkesine dönmüştür. (Kutlu, 2005: s.72). Bu görevini de bi-hakkın
yerine getirerek Kadiri tarikatını Çeçenistan’da yaymaya başlamıştır. (Gammer,
2010: s.101). Bu amaçla vaazlara başlamış, fakat Şeyh Şamil ile cihad
yönteminde farklılaşınca Şeyh Şamil tarafından ikinci kez sürgün mahiyetinde
hacca gönderilmiştir. Kunta Hacı’yı takibe alan Şeyh Şamil, Kuzey Kafkasya için
bu yeni tarikatı yasaklar. Kunta Hacı ve onun en yakın takipçilerini fahri
sürgüne zorlar. Bu şekilde Çeçenistan’dan ayrılmak zorunda kalan Kunta Hacı,
dönüşüne kadar, uzun süre kendi akraba ve takipçilerine Allah'a dua etmek ve
zikir yapmak gerekliliği ile ilgili talimatlar yazar. (Çatalkılıç, 2013: 25).
Çünkü onun inancına göre, ahiret günü oldukça yakındır. (İppolitov, 1869: s.
2).
1861 yılında, Şeyh
Şamil’in yakalanmasından sonra Mekke’deki hac yolculuğundan vatanına dönen
Kunta Hacı, Müslüman Çeçenistan halkı tarafından büyük bir ilgi ile karşılanır.
Takipçileri tekrar yanında toplanmaya başlar. Kunta Hacı’nın öğretisi
Çeçenistan ve İnguşetya’da yaygınlaşır. Sonuçta takipçilerinin sayısı 5588
kişiye kadar ulaşır. Verdiği mesajlar savaş ortamından bıkmış insanları
cezbeder. Pek çok şeyh çok geçmeden dini bir topluluk oluşturmak için Kunta
Hacı’nın etrafında toplanmaya başlarlar. Evrenin geleceğini ve sırlarını ortaya
çıkaran bir insan olarak tanınan Şeyh bu imajına uygun olarak “halvet”e girerek
konumunun gereğini yerine getirir. (Çatalkılıç, 2013: 25).
Çarlık yönetimi ilk
etapta Şeyh Kunta Hacı’nın öğretilerinin Kafkasya’daki iktidarları için tehlike
teşkil etmediğini düşünmüş, hatta istihbarat elemanları barışın te’sisi işin
gerçeği Kafkasya’daki işgallerinin sorunsuz devam etmesi için Şeyh’in
vaazlarını çarlık politikası için faydalı olduğu noktasında raporlar
yazmışlardır. (Akaev, 2006: s.140). Bu olumlu imajda ilgili kitlenin sayısının
az olması da etkili olmuştur. Fakat Şeyh’in etrafında toplanan zikiristlerin
yani müridlerin sayısının hızla artması ve daha sık toplanmaları yönetimi
endişelendirmeye başlar. (İsaev, 1998: s.38). Üstelik bölgeye 8 naip atayarak
Çeçenlerin kendi yönetimlerini oluşturmaları, Kunta Hacı’nın öğretilerinin
takipçileri tarafından Çeçenistan, Argun ve İnguşetya’nın dağlık bölgelerinde
zikir öğretisini yaymaları Rus yönetimindeki hoşnutsuzluğu artırır. Kunta
Hacı’nın faaliyetleri kısıtlanır. 1863 yılıyla birlikte bu yeni öğreti bir anda
tamamen farklı bir karakter kazanarak açıkça sömürge iktidarının karşısına
çıkmaya başlar. 5 Mayıs 1863’te Loris-Melikov, Kunta Hacı’nın fıçı ustalığı ile
meşgul olma bahanesiyle şehirlerde rahatça gezdiğini ve kendi propagandasını
yapma fırsatı bulduğunu ifade eder (Çatalkılıç, 25; İsaev, 1998: s.38).
Bu dönemde
Kunta Hacı’nın takipçileri gittikçe çoğalır. Zikiristlerin sayısı 3000’e
yaklaşır. Topluluk gittikçe radikalize olur. Kunta Hacı tarafından belki de
asla verilmemiş direktifler naipler tarafından her tarafa yayılır.
Çeçenistan’ın her köşesinde yankılanır. (İppolitov, 1869: s. 3). Rus jandarma
Yüzbaşı A. İppolitov’a göre ise; Kunta Hacı benzer kuralları kendisi vaaz
etmediyse veya şeyhleri vekilleri aracılığıyla yaymadıysa bile gazavatın
gelişmesine yardım eden bu tür vaazların yapılmasına göz yummuştur. Sonunda
başlangıçtaki barışçıl hava ortadan kalkar Kunta Hacı ve çevresi Şamil’den daha
etkili olur. Çarlık yetkilileri için Kunta Hacı; iktidara değil de Allah’a
hizmet eden fanatik, suçlu ve bir fesatçı idi. Artık Kunta Hacı, Çarlık
iktidarı için politik bir suçluydu. Bu dönemde bölgedeki Rus askerlerinin
gizlice öldürülmeye başlanması bu imajı daha da güçlendirdi. (Çatalkılıç, 2013:
s.25).
Durumdan
şüphelenen General Loris-Melikov, yönetime bir takım askeri önlemler önerir.
(İsaev, 1998: s. 38). Sonunda Rus iktidarı bölgede silahlanmakla birlikte
(Lilov, 1886: s.27). Çarlık yönetimi Şeyh
Kunta Hacı’nın halkdaki muazzam etkisinden
çekindiğinden
bölücülük hareketlerine girişir. (İsaev, 1998: s.38; İppolitov, 1869: s.12).
Öncelikle Çeçen ruhban sınıfı, resmi ve resmi olmayan olmak üzere iki kampa
ayrılır. Birinci grup Kafkasya’daki Rus iktidarını destekleyen, Kafkas Askeri
iktidarı ile işbirliği içinde olan bir kısım din adamından oluşuyordu. İkinci
grup ise adaletsiz iktidara karşı muhalefette kalmaya devam eden Şeyh Kunta
Hacı’nın başında olduğu zikirist öğretinin takipçileriydi. Çarlık yönetimi,
zikirist hareketle mücadelede, Rusya tarafını tutan resmi ruhani sınıfı kendi
tarafına çekmenin üst düzey fayda sağlayacağını düşünür. ( İsaev, 1998:
s.38-39).
İlk iş olarak
Çeçenistan ve Terek bölgesindeki Rus askeri iktidarı politik mücadelede halkı
yönlendirmek için harekete geçer. Bu amaçla Terek bölge şefi Çeçenistan’daki
resmi ruhani sınıfa “gizli servis” kurmalarını emreder. Kurulan gizli serviste
Abdülkadir Hordaev, Mustafa Abdulaev, İdik İslamov, Mahmud Barşigov ve daha
başka din adamları yer alır. (İsaev, 1998: s. 38-39). Bu işbirlikçiler arasında
en etkili olanı Molla Abdülkadir Hordaev’dir. (İsaev, 1998: s.38; İppolitov,
1869: s.14).
Çarlık iktidarına sadık
kalmış olan mollalar, zikir öğretisinin fanatik boyutunu yok etmek için zikir
öğretisinin eleştirisine girişirler. Bu amaçla Terek bölge başkanı resmi ruhani
sınıfa, zikiristler tarafından yanlış bir şekilde vaaz edilen öğretilere
karşılık söz ve ikna gücüyle etki edilmesini önerir. (İppolitov, 1869, s. 12;
İsaev, 1998: 38). Resmi ruhani sınıf insanların toplandığı her yerde zikiristlerin
öğretisini eleştirirler. Nüfusun ideolojik işlenmesi ile görevlendirilen Kadı
Abdulkadir Hordaev ve Mustafa Abdullaeva, gibi din adamları toplanıp İslamî
doktrinleri tartışırlar. Kunta Hacı’nın manevî âlemle irtibat kumasının
imkânsızlığı üzerinde dururlar. Bu arada Kunta Hacı böyle bir iddiasının
olmadığını önemle belirterek aleyhinde esen olumsuz havayı tersine çevirmeye
çalışır. (Çatalkılıç, 2013: s.30).
Rusya yanlısı
mollalar halkın toplandığı her ortamda vaazlarına devam ettiler ve halk
üzerinde etkili de oldular. (İsaev, 1998: s. 39). Buna parelel olarak Çarlık
yönetimi bütün halkla sorunlarının olmadığını, halkı kör batıl inançlar ile
isyana kışkırtma eğilimi gösteren Şeyh’in en yakın nâiplerinden olan Salam ve
Maçik’i hedef aldıklarını söylemiş (İppolitov, 1869: s. 14), bir yandan da
Kafkasya’nın stratejik noktalarına ordu yerleştirmiştir. Özellikle
Çeçenistan’ın ekonomik ve politik merkezi olan Şali’de askeri bir yığınak
yapmıştır. Çarlık yönetiminin bu politikaları sonucunda Çeçenler arasında anlaşmazlık
çıkmış ve bunun sonucunda zikirist hareket belirgin bir biçimde zayıflamıştır.
(İsaev, 1998: s.39). Nihayet 18 Ocak 1864’te Şali müstahkem mevkisinde tarihe
“Şali Katliamı” olarak geçen olay gerçekleşrir. Hükümet ordusunun desteğinde,
binlerce Çeçen barış yürüyüşünde kurşuna dizilir. Resmi kaynaklar olayı örtbas
eder ve 164 kişi öldüğünü açıklar. (İsaev, 1998: s.36). Şeyh Kunta Hacı,
tutuklanarak Grozni hapishanesine atılır.
Bu olay üzerine Şeyh
Kunta Hacı’nın serbest bırakılması için hemen hemen tüm Çeçenistan’dan
zikiristler Şali’ye akın etmeye başladılar. Molla Abdülkadir ve resmi ruhani
sınıf, zikiristlere ellerine silah almadan toplanırlarsa generalden şeyhin
serbest bırakılmasını isteyeceklerini ve muhtemelen de serbest bırakılacağını
söylediler. Fakat halk bu işbirlikçiler tarafından tuzağa çekilir. Şeyh Kunta
Hacı’nın manevî gücüne ve Allah’ın yardımını umarak, dualar ve zikir eşliğinde
birçok Çeçen, Rus taburlarına doğru yürümeye başlar. Nazran bölgesindeki resmi
ruhani sınıf tarafından ikna edilen Zikiristler kendilerine kurşun
işlemeyeceğine inanıyorlardı. (Çatalkılıç, 2013: s.33). Ancak “Hançerler
Savaşı” denilen savaşta sadece hançerleriyle yürüyüşe geçen birçok zikirist
şehit edilir. Bu arada halkı bu tuzağa çeken işbirlikçi ulema ortadan kaybolur.
(Çatalkılıç, 2013: 31-32). Bunun üzerine 1864 yılının Ocak ayında Terek
valisinin emriyle Şeyh Kunta Hacının kardeşi Movsar da tutuklanır. Zikirist
hareketin lideri Şeyh Kunta Hacı süresiz olarak yerleştirildiği Novgorod
şehrinin Ustyuzhna kasabasında 19 Mayıs 1867’de vefat eder. (İsaev, 1998: s.
40).
Şali’deki kanlı savaştan
sonra Terek bölge şefi Loris-Melikov tüm Çeçenistan’da zikri yasaklar.
Kafkasya’da bulunan Çarlık yönetimi Çeçenistan’da resmi din adamlarının da
katılımıyla zikirist harekete katılanlara karşı takip harekâtı başlatarak,
tehdit ve şantaj ile zikiristleri kendi tarafına çekmeye başladı. Yapılan
toplantılarda zikrin uygulanması sert bir şekilde yasaklandı, zikiristleri
teslim etmeyenler tehdit edildi. Kadı ve mollalar İslam’ın gerçek törenlerinin
kurallarını mescitlerde açıklamaya mecbur tutuldular. Loris Melikov 26 Ocak’ta
Grozni Kalesinde zikirist hareketin temel kışkırtıcılarının derhal yakalanması
gerektiğini bildirmek için tüm naip ve Çeçenistan’daki köylerde görevli “aksakallılar”ı
topladı. Emrinin en geç 1 Şubat 1864’e kadar gerçekleşmesini talep etti.
Hareketin yakalanan 18 lideri 5-8 yıl arasında sürelerle ırgat olarak çalışma
cezasıyla Sibirya’ya sürülürler. Fakat sürgün edilmiş aktif zikiristler burada
da zikre devam ederler. (Çatalkılıç, 2013: s.33-34).
Kafkasya’daki yetkililer,
Çarlık hükümetinin kararıyla Kafkas-Rus savaşları boyunca halkı bir yandan
sefalete mahkûm ederlerken, (İsaev, 1998: s.36) bir yandan da dağlıları asimile
edebilmek için geleneksel dini norm ve değerlerin yerine alkol, kumar, rüşvet
ve benzeri kötü alışkanlıkları yerleştirmeye çalışırlar. Giyimlerine karışıp,
hacca gitmelerini yasaklarlar. (Rba, 2006: s. 60). Kafkas savaşları
Çeçenlerin yenilgisiyle sonuçlandığında maddî ve manevî büyük bir yıkıma
uğrarlar. (Çatalkılıç, 2013: s. 36). Böyle bir ortamda Çeçen halkı kendilerini
rahatlatacak daha farklı çözümler aramaya başlarlar. (Akhmadov, s.16). İşte
böyle bir ortamda Çeçen sufî Şeyh Kunta Hacı Kişiev’in vaizlik faaliyetleri ile
bağlantılı olarak 19. yüzyılın 50’li yıllarında Çeçenistan ve İnguşetya’da
Kadirî tarikatı, ortaya çıktı. Şeyh Kunta Hacı bu dönemde çok başarılı bir ağ
kurarak “zikirizm ” olarak adlandırılan Kadirî tarikatının Çeçenistan
versiyonununu var olan kötü durumdan bir çıkış yolu olarak halka sundu. (İsaev,
1998: s.36). Mensupları cehri zikir yaptığı için zikiristler olarak anılan
Kadiri tarikatı savaştan yorulmuş Dağlılara barış teklif eder. (Neçitaylo,
2006: s.48; Aşirov-Pasilov, 2014: s.193 -202).
Kunta Hacı Rus iktidarına
uzlaşmaz bir şekilde direnmenin Çeçenleri yok olmaya doğru götürdüğünü
anlamıştı. (Bennigsen, 1988: s.64). Bu anlayışla son çare ya da bir çaresizlik
olarak Ruslarla barış yolunu denemeye karar veren Kunta Hacı müntesiplerinden
farklı inanç mensuplarını hor görmemesini ister. Zikiristler bu prensibi kendi
aralarında toplumsal hayata naklederler ve insanları farklı halklara ve tanrıya
gerçekten inananların dinlerine saygıya davet ederler. (İsaev, 1998: s.37).
Zikirist öğreti sadece savaş mücadelesini reddetmiyordu, ayrıca Kafkasya
komutanlığının emirlerini yerine getirmeye çağırıyordu. (İsaev, 1998: s.37-38).
Kafkas
Savaşlarının sonunda Dağlıların genel bilincinde iki eğilim karşı karşıya
geldi. Bunlardan biri dağlıları Çarlıkla savaşa davet eden gazavat anlayışı
diğeri ise Çarlık rejiminin Kafkasya ordusuyla savaşmak istemeyen zikirist
anlayış. (İsaev, 1998: s.37). Zikiristler Çeçen halkına eşitlik prensibini ilan
etti. Artık onlar da Allah indinde eşitti. Şeyh Kunta Hacı, Kur’an’da sözü
edildiği gibi dünya da Müslüman olan olmayan farklı halkların olduğunun altını
çizdi. Kunta Hacı’ya göre onlar birbirlerini hor görmemeli ve mahkûm
etmemeliydiler. Zikiristler bu prensibi kendi aralarında toplumsal hayata
naklettiler, farklı halklara ve Allah Teâlâ’ya gerçekten inananların dinlerine
saygıya davet ettiler. (İsaev, 1998: s.37). Şeyh Kunta Hacı, bu görüşleri nedeniyle
İmam Şâmil’in şimşeklerini üzerine çekti. İmam Şamil Kunta Hacı ve
taraftarlarını sürekli gözetim altında tuttu. Onların etkisini kırmaya çalıştı.
Güçlü olduğu dönemde başarılı da oldu. Fakat İmam Şâmil’in yenilmesiyle
savaştan, yokluk ve sefaletten bıkmış halk son bir umut olarak Şeyh Kunta
Hacı’nın görüşlerine sarıldı. Onun barşcıl mesajları Ruslar tarafından da
olumlu karşılandı. Fakat bu barışçı hareket de kısa sürede işgal altında
bulunan bölge insanının ant-i emperyalist duruşu nedeniyle kısa sürede
çatışmaya dönüştü. Şeyhin barışçıl mesajı yorgunları canlandırarak bu muzdarip
halk için umut ışığı oldu. (Neçitaylo, 2006: s. 48). Onun savaş karşıtı tutumu
tarihçi N. İ. Pokrovskiy tarafından '“BarışçılMüridizm” olarak
adlandırmıştır. (Çatalkılıç, 2013: s.40; Temizkan, 2009: 165-190; Temizkan,
2010: s.77-92; Akmaz, 1994; Tavkul, 1998: s.1-11).
Bu karakterin ipuçları
Şeyh Kunta Hacı’nın Çar II. Aleksandr’ın adamları tarafından yakalandığında
yaptığı konuşmasında yatmaktadır. Taraftarlarına zor durumda kalınmadıkça
savaştan uzak durmalarını öğütleyen silah olarak insanın nefsiyle savaşının
manevi bir silahı olan zikrin sembolü ve vasıtası olan tesbihi öneren imam
(Çatalkılıç, 2013: s.46; Nunuev, 2000: s.61-62,64). bu konuşmasında Çeçenler’in
neredeyse tek umudu olan Osmanlı devletinin kendilerine yardım edemeyeceğini
anladığını dile getirir. (Osmanlı-Rus ilişkileri için bkz., Yıldız, 2000;
Aydın, 2001). Ruslar ırz ve namuslarına ve mukaddesatına dokununca ölümüne
savaşmalarını tavsiye eder. (Nunuev, 2000: s.71). Kunta Hacı’ya göre sömürgeci
idareye karşı Müslümanların pozisyonu şiddetsiz karşı koyma olmalıydı.
(Zelkina, 2000: s.492). Kunta Hacı’nın şiddetin manevi reddi, Çarlık
karşısındaki askeri eylemlerden vazgeçme, barışa çağrı, karşılıklı yardım, sabır,
kardeşlik, öksüz, dul ve yoksullara yardım, çalışmanın gerekliliği, dua,
tarikat ile birlik, Allah’ı kurtarıcı kabul etmek, dervişliğe çağrı, kötülüğe
karşı koymama, fikir temizliği, alçak gönüllülük, kötü huyların üstesinden
gelme, lüks hayata düşkünlüğü mahkûm etme, ahlakî ruhun yetkinliği hakkındaki
vaazları fizikî yok oluşun kenarına kadar giden halkın ruh haline ve genel
havaya uygun düştü. Şeyhin sahip olduğu bu fikirler onun dünya anlayışının
temelini oluşturdu ve onun duruşunu belirledi. Zikirist öğretinin temelini
oluşturan bu fikirler tam anlamıyla bir teslimiyet mesajı olarak düşünülmemeli,
toplumsal gerilimler ve hızlı toplumsal değişimler sırasında ortaya çıkması
nedeniyle, bu dönemde özgül bir otorite olarak düşünülmelidir. (Çatalkılıç, 2013:
38-39). İmam Şamil’in yakalanmasıyla, Kunta Hacı’nın Rus yönetimi ile savaşın
başarıya ulaşmayacağı görüşü halk nezdinde doğrulanmış olur. Halk yoğun bir
şekilde Kunta Hacı’nın etrafında toplanır. (İppolitov, 1869: s.4). Onun
beyanatları yorgunluk ve ümitsizliklik içinde olan halk tarafından umutla
karşılanır. Akhmadov, s.14).
II.
Şeyh Kunta Hacı’nın
Öğretileri
Kadirî
tarikatının takipçisi olarak Şeyh Kunta Hacı, Müslümanların ortak kurtuluşundan
ziyade bireysellik üzerine vaazlara odaklanır. (Gammer, 2010, s.102). Şeyh tüm
Müslüman toplumu iyileştirmektense, daha çok bireylerin dinsel arınmasıyla
meşgul olur. (Zelkina, 2000: s. 491). Şeyh
müridlerini zikirin kutsal ritüellerini
izlemeye,
Şeriata göre hareket etmeye, sadece Allah’a hizmet etmeye, ahlaki gelişime ve
Allah’ın merhametini ararken sadece dua üzerine yoğunlaşmaya çağırır. (Gammer,
2010: s.102; Akhmadov, s.14,16). Her iktidarı Allah’tan bilen Şeyh meseleye
kader planından bakarak asıl manevî otoriteye imrenmek gerektiğini dile
getirir. Ona göre maddî hazlardan hiç kimse doyuma ulaşmamıştır. Dünyevî hazlar
tuzlu su gibidir, içtikçe insanın susuzluğunu artırır. (Nunuev, 2000: s.66).
Toplumsal önderliğinin
yanında halkı Hakk’a vâsıl eden bir mürşid-i kâmil olan Kunta Hacı zorlu yaşamı
içinde tarikat âdâbına da kafa yorarak orijinal görüşler serdetmiştir. Ona göre
bir mürşid müridleri kendi dertleri ile başbaşa bırakmaz. Onun derdine derman
olmadan rahat bulamaz. Tarikatın bütün büyüklüğünü kabul edebilecek yetenekte
olan özgür, sakin, kendinden emin ruhlar yeryüzü yaşayışının sonuna dek bu
tarikatın içinde yaşarlar.
Hz. Allah’ı kendi
içimizde aramak gerekir. O arayışımıza karşılık verir. (Nunuev, 2000: s.62).
Kötülüğe kötülük ile karşılık vermemek gerekir. Çünkü bu daha çok kötülüğe
neden olur. Her kötülük ontolojik olarak her şeyi yaratan Allah’a karşıdır. Bu
düşüncesine baktığımızda onda derin bir vahdet-i vücûd anlayışı olduğu görülür.
Çünkü zulüm ve küfür Allah Teâlâ’nın Celâl sıfatının bir tecellisidir. Allah’ın
isteği zalimleri onlarda bulunmayan merhamet içeren bir erdem ve bilgelikle
cezalandırmaktır. Onları en çok şaşırtacak ve acze düşürecek bu yöntemdir.
Kunta Hacı’ya göre onlar
Allah’ın sizin yanınızda olduğu gerçeğini hissettiklerinde buna dayanamazlar.
Allah’a ve tarikatın manevî gücüne karşı duramazlar. Zaman adalete çalışır.
(Nunuev, 2000: s.63). Tarikatın yolundan çıkmayan bir sâlikin inancını kimse
bastıramaz. Tüm bir hayat boyunca ruhunu İslam ile sağlamlaştırmış bir sâlik
gerçek anlamda Allah’a giden manevî bir yol olan tarikat (Bkz., Tehânevî, 1862:
I, 919-920; Cebecioğlu, 1994: 687; Yıldırım, 2016: 162). yoluna girmiştir.
(Nunuev, 2000: s.62). Müridler duaya daha çok zaman harcamalıdır.
Dualar stepleri dirilten
yaz yağmurları gibi ruhları temizler. Dua Allah Teâlâ ile insan ruhunu birleştiren
köprüdür. Bir müridin tarikatıyla teması ne kadar sıkı olursa umutları daha
kavi, tarikat ona daha vefalı olur. Cennetin kapısını cömertlik ve merhamet
açar. Cömertlik ve merhamet gözleri görmeyeni ve yolundan sapmış olanı tarikat
yoluna getirir. Her Müslüman ölçülü ve alçakgönüllüdür. Alçakgönüllülük ve
ölçülü olmak tarikata açılan kapının anahtarıdır. Her şeyi Allah adına Allah
için yapmak gerekir. İnsanın temel görevi budur. Cesaret ve ısrarla tarikat
yoluna revan olmak gerekir. Bu yol müridi kesin olarak hakikate götürecektir.
Bilincini Allah ile birleştirecektir.
Allah’ın adında
gerçekleşen hiç bir şey iz bırakmadan ortadan kaybolmaz. Bütün bunlar tarikata
göre yaşayan insanın gücünü sağlamlaştıran iyi meyvelerdir. Kunta Hacı’ya göre
onların yerel kanunu şeriattır. Şeriat-tarikat, marifet, hakikat dörtlüsü
(Bkz., Yıldırım: 160-184). gerçek sufiler için yol gösterici yıldızlardır.
Onlar yoldan çıkmaya izin vermezler, yolunu sapıtmış ve şüphecilerin bu yola
girmesine izin vermezler. Bu sınanmış yoldur. Bu yolda ruhumuz Allah’ın adını
sık sık tekrar ederek yani zikirle sağlamlaştırılmalıdır. Aydınlanmış, eğitim
ve bilim yerel sürecin gelişim yasaları şeriat, tarikat, hakikati tercih
edenler için zorunlu olmalıdır. Bu hayatta bir parça altın bir parça toprak
aynı değerdedir. Maddî kayıplara üzülmemek, kazançlara sevinmemek esastır.
Değer verilmesi gereken tek zenginlik, her şeyi yaratan Allah’ın isteğine uygun
ve sadık yolu seçen insanların ruhlarıdır. (Nunuev, 2000: s.63-67).
Peygamber ve mürşid yani
silsile-i meşâyih-i kirâm efendilerimiz aracılığıyla Allah’a ulaşmak için
kalplerimizi temiz tutmamız gerekir. Eğer kalb temizlenmez ve Allah aşkıyla
yanmazsa bilgelik ve marifete ermek muhaldir. Allah akılla kavranılmaz, sadece
kalble hissedilir.
Tarikatta ruhunuzu zikir
ve filirle ruhunuzu rahatlatın. Huzurlu ruh Allah’a yakınlaşır, bu sonsuz
sevinç ve mutluluktur. Dünya hayatı ölümlü ve zahiridir. Kalbinde öfkeyi
durduran, kötülüğü bağışlayan, ağızlarında Allah’ın adını anarak yaşayan, yolu
sapmışlar için dua eden, gerçek anlamda tarikat yoluna girmiştir.
İslam ve Allah’a sevginin
bir işareti gibi sarığı şan ve şeref olsun diye giymeyin. Sarığı başınıza
bağlamak için acele etmeyin, ilk önce kalbinize bağlayın. Kutsal insan
bilginliği ile övünmez, her zaman ve her şeyde alçak gönüllüdür. Önemsizler
gömleğe bürünerek, sakal bırakarak, aynı olanlar arasında ayrışmaya çalışırlar.
Bu ikiyüzlüler, Kur’an’da büyük günahkârlar olarak adlandırılırlar.
Dini bütün kişilerin
ağzından asla kötü kelime gelmez, gülümseme onun temiz yüzünü aydınlatır. İnsan
için en büyük güç; akıl, sabır ve adalettir. Düşman bu güç karşısında tutunamaz
ve er veya geç yenilgiyi kabul eder. Bu açıdan inancında samimi olan ve girdiği
tarikat yolundan ayrılmayan bir müslümanı hiç kimse yenemez. Yalan
çirkinliktir. Yalan dinleyenler de çirkindir. Şüpheli durumları tasvip etmek de
yasaktır. Tarikata giren müridin yolunu adalet, ihsan, merhamet aydınlatmalı,
kendini bilmek için dayanıklılık ve cesaretle hareket etmek gerekir.
Tüm Müslümanlar kardeştir.
İslam’daki öğretilerin ve üstadların hepsine saygı duymak, hiçbir düşünceyi hor
görmemek ve düşman olmamak esastır. Gerçeğe giden birçok yol vardır. Aslolan bu
yolların ilahî hakikatta birleşmesidir.Tarikata gidenler doğruluk, barış ve
kardeşlik duygusu içinde hareket etmelidir. (Nunuev, 2000: s.62, 6668).
Bir Müslüman’ın başına
bir musibet geldiğinde ayet-i kerîme gereği bu sıkıntıyı hata ve günahlarından
bilmeli ve kendisini düzeltmelidir. Sâlik namaz, oruç ve verdiği sadakalarla
yani kurb-i ferâiz ve kurb-i nevâfil ile Allah’a yaklaşır. (Zelkina, 2000:
s.491).
Sâlik kul hakkından
şiddetle Allah’a sığınmalıdır. Zira kul hakkı tarikat için aşılmaz bir engel
olup, bu şekilde Hakk’a varmak imkansızdır. (Nunuev, 2000: s.61).
Sâlik Allah’a dua etmeli,
sigara, içki ve sert içecekler içmekten sakınmalıdır. Allah’ın yardımıyla
inanmayanlara karşı savaşacağı zaman tereddüt etmemelidir. (Çatalkılıç, 2013:
s.50; İppolitov, 1869: s.7). Allah’ı sevmek demek, adaleti sevmek demektir.
Kendimiz için istediğimizi kardeşlerimiz için de istemeliyiz. Hırstan
kaçınmalı, diğer insanlardan daha zengin, daha yüksek, daha güçlü olmaya
çalışmamak gerekir. Allah’ın verdiğiyle yetinmek ve elden geldiğince fakirlerle
paylaşmak gerekir. Yetim, hasta, yoksul ve güçsüzlere karşı merhametli
olunmalıdır. Allah’a sunulacak en güzel hediye bizde var olanın birazını
ihtiyacı olanlarla paylaşmaktır. Hayatımızı idame ettirmek için en önemli
maddelerden biri olan ekmeğin en küçük kırıntısına bile saygı göstermeli,
kıymeti bilinmelidir. Hiç olmazsa onunla bir kuş ve karıncanın karnını
doyurururuz.
Açlık,
sefalet, soğukluk ve küçük düşürülme durumunda kardeşlerimizden hiç birini
bırakmamalıyız. (Nunuev, 2000: s.61-63).
Zenginlik insanların kıskançlık ve
öfkeli/yıkıcı
bakışlarını celbeder. Bu zengin için manevî bir yıkımdır. Buna dikkat etmek
gerekir. Bilgelik, adalet ve cömertliğe imrenip, kötülüğü sevgi ve iyilikle,
cimriliği cömertlikle, hainliği samimiyetle, yanlışlığı inançla yenmeye
çalışmak gerekir. Merhametli, alçakgönüllü ve bağışlamaya hazır olmak gerekir.
Aşırılıklardan kaçınmak gerekir. Zira aşırılık, gereklilikten farklıdır, sınır
tanımaz. Diğerlerinde olmayanı istemek diğerlerinin evinin ölçüsüyle veya
eşyalarının görkemi ile ayrılmayı istemek ayıp ve günahtır. Çok hayvana sahip
olmak ve bunu açlık çekenlerle paylaşmamak günah ve utançtır. Her gün
elbiselerini değiştirmek ve uzun süre yırtık elbiselerle gezenlerin önünden
kibirle geçmek günah ve utanç sebebidir. Pahallı ve güzel ayakkabılarla
yalınayaklılann yanında durmak utanç ve günahtır. Fazla yemek yemek, fazla
uyku, fazla kıyafet, fazla konut her şeyi yaratan Allah’a bizi yakınlaştırmaz
aksine O’ndan uzaklaştırır.
Sâlikin mevki ve makama
yönelmemesi gerekir. Bu aldatıcı bir durumdur. Eşitler arasında bir eşit
olduğunuz için sevinmeli ve gururlanmalıyız. Eğer daha fazla bilir ve daha
fazlasına sahip olursak vermek için acele etmeliyiz. Elimizdekini vermezsek yok
olacaktır. Bizim verdiğimiz bize geri dönecek ve mahşer gününde şahidimiz
olacaktır.
Müslümanlar birbirini
sevenler, birbirine yardım edenler, birbirleriyle kardeş olanlar sadece her
birimizin ruhlarındaki inancı sevmeli, mitleri sevmemelidir. İnsan evrendeki en
mükerrem varlık olup, diğer varlılarda akıl ve inanç yoktur. (Nunuev, 2000:
s.62, 6465).
Kadına tavır, yaşlılara
saygı, ailede saygı, misafire özel saygı, kolektif yardımlaşma ve toplumsal
çalışma, tasada ve kıvançta birlik olmak, maharet, merhamet ve taviz de olmalı
bunların hepsi bizi birleştirir ve itibarımızı korur. Çalışkan olmak, en ağır
işleri bile yapmaktan korkmamak gerekir. Kendi emeğiyle yaşamayan insan
başkasının emeği ile yaşar bu günah ve haksızlıktır.
İntihar
tüm günahlardan daha ağırdır. Düşman ile çarpışmada ölmek intihardan çok daha
değerlidir. Böyle bir ölüm, tiranlara karşı bir fedakarlıktır. Tarikatta
olanlar için tiranlar içi boş putlar gibi düşüp kırılacak olanlardır. İntihar
ise Allah’ın güç ve inayetine inançsızlıktır. Öfkelenmemek, duadan duaya geçen
sürede sinirli olmamak gerekir. Kötülüğe karşı iyilik yapmak esastır. Böylesi
bir davranış kötüleri utandıracaktır. Allah böylelikle sabrımızı ödüllendirecek
ve günahlarınızdan sizi arındıracaktır. Haksız bir şekilde yapılmış bir
hakaret, iftira veya adaletsizliğe Allah için katlanırsak bizi yüceltecektir.
İftiradan sakınmalı ve kalbimizi kıskançlıktan arındırmalıyız. (Çatalkılıç,
2013: 51-52). Bizim huy, adet ve
geleneklerimiz İslâm kültür ve medeniyetiyle
kaynaşarak
binlerce yılda meydana gelmiş ve gelişmiştir. Bu yüzden onlar İslam’a bu kadar
yakın olmuşlardır. Biz onları mukaddeslerimizi korur gibi korumalıyız, hiç
kimsenin onları bayağılaştırmasına izin vermemeliyiz. İnsanları prens, köle,
yerli ve yabancı diye ayırmamalıyız. Çünkü Kur’ân’a göre tüm müslümanlar
eşittir. (Nunuev, 2000: s.65-66, 68).
Büyük yaratıcı tarafından
yaratılan dünyayı sevmeli ve var gücümüzle korumamız, ona bakmamız, onu
renklendirip, onu donatmamız gerekir. (Çatalkılıç, 2013: 50; Nunuev, 2000:
s.62, 64, 65).
Yanımızda olan hayvanları
sevmeliyiz. Onlar ihtiyaçlarını aktaracak bir dile sahip değillerdir. Onların
halinden bizim anlamamız gerekir. Hayvana su veya yem vermeyi unutup namaza
durmak için acele etmemeliyiz. Allah’ın karşısına çıkarken, ruhlarımız temiz ve
huzurlu olmalıdır.
Bahçeye giren hayvanlara
beddua edilmemeli özenle dışarı çıkarmalıyız. Zira burada hayvanın suçu yoktur.
Hayvanlarla alay etmek, onlara işkence etmek ağır günahtır. Suçsuz böcek, kuş
ve tüm canlıları öldürmek günahtır. İnsanlara zarar vermeyen tüm canlılar
müridler tarafından korunmalıdır.
Bütün bitkiler de
canlıdır, onların da ruhları vardır. Ormana girdiğinde baltayı saklamak ve
sadece ağaçtan kesmek gerekir. Her ağaca, her çalıya, her ot çöpe saygılı
davranmak gerekir. Onları sevmek ve onlara iyi dostlar gibi davranmak gerekir.
En eski günah, meyve veren ağacı, nehir yakınındaki bir ağacı, yol kenarındaki
bir ağacı, gölge veren bir ağacı kesmektir. Müridler her yerde ağaç dikmelidir
ve büyüyene kadar onlarla ilgilenmelidir.
Su Allah tarafından
yaratılmış her şeyden daha azizdir. Kur’an’da belirtildiği üzere bütün canlı ve
cansız varlıklar gibi sular da Allah’ tesbih eder. En eski günah suyu
kirletmektir. İçmek için kullanılan pınar ve nehir suyunda yıkanmak, kirli
eşyaları yıkamak, yüzmek yasaktır. Suya çöp atmak yasaktır, nehirlerin yatağını
gereksiz yere değiştirmek yasaktır. (Nunuev, 2000: 5.68-70).
Şeyh Efendi bu
genel-geçer tavsiyelerden sonra mürid ve mürşid gibi tarikatın en önemli
unsurlarıyla ilgili de değerlendirmeler yapmıştır. Örneğin mürşidin görev ve
fonksiyonlarıyla ilgili şunları dile getirir: Müridler manen hasta olup hâzık
usta bir doktora ihtiyacı vardır. Mürşidler bu anlamda birer manevî doktor
gibidir. Mürşid-i kâmiller bir doktor edasıyla her müridin manevî
hastalıklarını teşhis ederek ona göre bir tedavi uygular. Onlara başladıkları
mistik yolculukta bir ömür boyu rehberlik eder. (Zelkina, 2000: s.498-501).
Üstad kendi müridini tarikat yoluyla ebedi, gerçek hayata çıkartma yetkisine ve
yeteneğine sahiptir. Zor zamanlarında her zaman müridin yanındadır. O tarikat
yolunda müridleri Allah’a vâsıl eden bir rehber ve arabulucudur. (Nunuev, 2000:
s.66, 68). Üstad kendi müridlerinin davranışlarından dolayı Allah’ın önünde tüm
sorumluluğu taşır. (Çesnov, 1999: s.99). Eğer bir mürşid 1000 müridi ölürken,
onların ruhlarını her şeyi yaratan Allah tarafından alınmasını sağlayamıyorsa,
o bu yolda ehil değildir. (Zelkina, 2000: s.499; Bkz., Uzgur (Özgür), 2015:
100-102; Geylânî, 2009: 975).
Şeyhin müridlerle ilgili
görüşleri şöyledir, Mürîdan, köprü, yol tamiri, yol boyunca ağaç ekimi, cami
yapımı gibi hayır işleriyle zamanını iyi değerlendirmelidir. Mürid hasta ve
yatalakları ziyaret edip, onlara elden gelen yardımı yapmak, ihtiyarlara
yetimlere, tüm güçsüzlere, ihtiyaç içinde olanlara ilgi göstermekle yükümlüdür.
(Nunuev, 2000: s.62- 63). Arası açılan karı kocaları barıştırmak, evden ayrılan
anneyi çocuklarına döndürmek, aile kurumunun oluşmasını desteklemek müridin
yapması gereken hayırlı işlerindendir. Mürid dünyada kendi cennetini arayan
insan değildir. Ama müridler için diğer insanlar için dünyada cennet oluşturmak
müridleri mutlu eder. bb Öyleyse bu yolun sâliki olan müridler bu dünya ve
çevresindekilere özenle bakmalı, donatmalı, onları sakınmalıdır. Mürid
kendinden sonra iyi bir iz, tüm insanlar için örnek bir yaşantı bırakmalıdır.
Tarikat gerçeğini diğer insanlara da anlatmalıdır. Mürid Allah’a ne kadar yakın
olduğunu bilmek istiyorsa kalbini dinlemelidir. Eğer kalbi kıskançlık, kin ve
kibire yeniliyorsa, Allah, peygamber ve mürşidden uzak düşmüş demektir. Eğer
kalbi insanlara karşı merhamet ile dolu, düşmanlık ve kıskançlıktan arınmış ise
bu kişi madden zengin olandan kendini Allah’a daha yakın hisseder. Mürid
yaşlılara saygı duymalıdır, zira o çok görmüş, çok yaşamış olup, çok
bilmektedir. Aynı şekilde küçüğe de saygı duymalıdır. Zira o günahtan masundur.
İşin aslı mürid herkese saygı duymalıdır. Zira sadece bu şekilde onun ruhu
huzur bulur ve bu iç huzuru müridin tarikattan uzaklaşmasına izin vermez. Mürid
küçük şeylerden mutlu olmasını biliyorsa gerçekten zengin ve mutludur. (Nunuev,
2000, s.63, 68). Mürid tüm insanlara davranışlarında saygılı olmalı, kendi
kardeşi saymalı ve onu savunmalıdır. (Roşin, 2011: s.32). Mürid yaşadığı manevî
tecrübeyi, eriştiği mertebeleri şeyhine açmalıdır. (Nunuev, 2000: s.63, 68).
Mürid ve şeyh arasında kopmaz bir bağlantı olmalı ve mutlak olarak ona inanmalıdır.
Müridin kalbi kıskançlıktan hür olmalı ve kötülemeyi telaffuz dahi etmemelidir.
Zira bu korkunç bir günahtır. (Roşin, 2011: s.32).
Müridler şeriatın
normlarını ve kendi tarikatının kuruluşunu yerine getiriyorsa geri kalandan
mürşid sorumludur ve iki dünyada da müridlerin koruyucusu ve kurtarıcısıdır.
(Roşin, 2011: s. 32-33). Müridin üstada bağlılık yemini ve tarikatın üyelerinin
beraberliği tarikat hayatında çok önemlidir. (Çesnov, 1999: s.99). Eğer bir
mürid başka bir üstad veya başka bir şeyh bulmak için üstadı ile arasındaki
bağı koparırsa ve daha sonra üstadına geri dönmeye karar verirse kolay kolay
kabul edilmez. Ancak samimi tevbe ederse kabul edilir. Eğer mürid üstadına
saygı duymazsa, yüreğindeki kıskançlık onu üstadından koparabilir. Eğer bir mürid
kendi üstadının müridini yani öz ihvanını sevmez ise başka müridleri de sevmez,
sevemez. Eğer bir mürid müfterilerle dost olursa o da onlar gibi iftiracı olur.
(Çatalkılıç, 2013: s.53-54; Müridin görevleri ile ilgili geniş bilgi için bkz.,
Özgür (Uzgur), 2015: s.170-196).
Kuzey Kafkasya için yeni
olan Kadirî tarikatı, Nakşibendîlerin sessiz zikrine karşın davul, keman gibi
müzik aletlerini de kullanarak, müridleri kendinden geçiren cehri zikri tatbik
etmiştir. (Bennigsen, 1988: s.64).
Kunta Hacı’nın Kadirî
tarikatı doktrininde müridin mürşide bağlılık yeminin ve tarikatın üyelerinin
beraberliğinin rolünün altı çizilmiştir. Kunta Hacı cehrî zikre karşı çıkan
Nakşibendîleri ve hafî zikre karşı çıkan Kadirîleri mazur görürken, tasavvuf
ehli olmayıp her ikisini de inkâr edenleri ise açık bir aldanış halinde
olduklarını dile getirir. Şeyh Efendi cehrî ve hafi zikrin hikmetini samimi bir
sûfî edasıyla izah ederek her iki yönteme de sahip çıkmıştır. Ona göre zikr-i
hafi yoluyla seyr ü sülük yapan Nakşibendîlerin kalpleri terbiye ve tevhidle
güçlenmiş ve kalpleri nur ile dolmuş olup, bu yolla Allah’a vâsıl olmuşlardır.
Onlar sessizlik içinde zikir yaparlar. Onlara göre zâkir, her şeyi yaratan
Allah’tan utandığından dudağını bile kıpırdatamaz. Bu bakış açısıyla yüksek
sesle Allah’ı zikreden bir kimsenin durumunu anlamazlar. Bunların yalanlaması
hakikate dayanır ve onun yalanlaması günah olmaz.
Kadirîler ve cehri zikir
yapan diğer tarikat mensuplarından ise cehrî zikir ile imanlarını ortaya
çıkarmaları emredilmiştir. Kunta Hacı’ya göre Allah’ı bilme sevgisini/marifet
kalbinde hisseden bir insanın haykırması sayha çekmesi, hareketlerde bulunması
doğaldır. Kunta Hacı’ya göre sesli zikir yapan müntesipleri onu şahsen tanımasa
da onu Allah dostu evliya olarak bilirler. Onlar seslerini zikirde yükselterek
ağlarlar çünkü her şeye gücü yeten Allah kendi mükemmelliğinin verdiği manevî
zevk/feyz onları sarhoş eder, o onlara adaletli olmayı ve kaderin yolunda köle
olmayı en güzel yol olarak gösterir. Allah’ın bu gücünün farkında olmak, buna
katılmak herkesi ilk esnada sarsar. Onların zikir sesleri arasında Şeytan
kaybolur çünkü onlar ne onu duymak ne de işitmek isterler. Bu yüzdendir ki
Kadirî tarikatının müridleri her şeye gücü yeten Allah’a ulaşmada hep hızlı
olmuşlardır. Onların kalpleri saflık ve temizlik ile harmanlanır ve böylece
Allah’a ulaşırlar. Zikri yaptıran zakir yüksek sesle vaazda bulunur, güler,
haykırır bu da onların Allah’ın şefaatini kucaklamasını sembolize eder. Zikirin
sonunda diz çökerler bu da ahiret günündeki sorgulamada Allah’ın önünde boyun
eğmeye eş bir durumdur.
Şeyh Kunta Hacı zikrin
kıraat ve mahreç kurallarına göre yapılmamasına şöyle cevap vermiştir, '“Her
şeyi yaratan Allah hiç kimse için iki kalp yaratmadı. Eğer bir zakirin kalbi
Allah düşüncesiyle doluysa ve o şevk durumundaysa, o bütün sesleri doğru olarak
telaffuz edemeyebilir, çünkü o bir kalpte iki şeyi birleştiremeyebilir. Ve eğer
zakir çığlık sesleriyle ve kalbinin bağlarıyla Allah ’a sesleniyorsa, bu onun
için en iyisidir. Lisan ile zikir eden bir kimse kelimelerin kurallara uygun
olarak kullanımına dikkat edecek olursa, bir şaire benzemiş olur. Eğer kalpte
dürüstlük yoksa lisan halinin bir faydası yoktur. ” Bu heyecana sahip
sâlikin hafî/sessiz zikir yapan birini her şeyi yaratan Allah’a ulaşmaktan uzak
olduğunu düşünmesi doğaldır. Onun yalanlaması kesinlikle gerçek yola
dayanacaktır. Hem yüksek sesli zikri inkâr eden zakir hem de sessiz zikri
yalanlayan zakir kendi mantığınca doğru yoldadır. Bu anlayışa rağmen Şeyh Kunta
Hacı’nın müridi Abdusselâm yazmanın son bölümde Kunta Hacı’yı referans
göstermeden Kadirî zikrini onaylamayanların ve daire çizerek semâ/zikir
etmeyenlerin Kıyamet Gününde Peygamber’in korumasını alamayacağını ve Müslüman
milletin gerçek üyeleri olarak düşünülmeyeceğini beyan eder. (Bkz., Çatalkılıç,
2013: s.56-59).
1864 yılında Kunta Hacı’nın sürgüne gönderilmesinden 3 yıl sonra
Şeyhin vefat etmesiyle birlikte Kadirî tarikatı başlarında Şeyh Kunta Hacı’nın
vekillerinin bulunduğu beş gruba ayrılmıştır. Bammat Giray Hacı Kolu (1838? -
1911), Battal Hacı Kolu ( 18241914), Çim Mirza Kolu, Hakiki Kunta Hacı
Tarikatı, Veyis Hacı Grubu (?-1973) gibi isimler alan bu gurupları (Çatalkılıç,
2013: 64-67) “vird” olarak
adlandırmıştır.
(Bennigsen,
1988: s.66).
Burada son
olarak Kunta Hacı Efendi’nın halifeleriyle ilgili şu ilginç olayı da aktarmakta
fayda vardır. 20. yüzyılın başlarında, Beyşehir’e Kafkasya’dan gelen ve şu anda
Sultan 2. Abdülhamid’in adına izafeten Hamidiye ismi verilmiş olan mahallenin
tamamen bu göçmenlere tahsis edilmiş mezarlığında Çeçen-İnguş muhacirlerinden
iki numaralı mezarda medfun bulnan Hacı Hüseyin Efendi’den söz etmemiz gerekir.
Hamidiye Mahallesi’nde yaşayan kaynak kişilerin verdiği bilgiye göre Hüseyin
Hacı, Kafkasya’dan Beyşehir’e gelen ilk gruptandır. Hüseyin Hacı’nın bugün hala
anlatılmakta olan bir hikayesi bulunmaktadır. Hikayeye göre Kafkasya’da Ruslar;
Çeçen-İnguş memleketlerini işgal edince, Kunta Hacı’yı esir alarak Sibirya’da
bir hapishaneye göndermişlerdir. Kunta Hacı keramet sahibi bir zattır. Hapishanede
kalırlarken müridlerinden birisi bir gün bir rüya görmüş ve rüyasını Kunta
Hacı’ya anlatmıştır. Kunta Hacı, rüyayı tabir etmiş ve ve bir vasiyet
bırakmıştır. Vasiyetinde müridlerine kısa zaman zarfında hepsinin
kurtulacağını, sadece kendisinin burada kalacağını Kafkasya’ya döndüklerinde
köyleri dolaşıp halifelik ve naiplik verdiği kişileri bulup onlara durumdan
haberdar etmelerini söyler. Müridler bir vesile ile hapishaneden kurtulduktan
sonra, Kunta Hacı’nın vasiyetini yerine getirmek için Kafkasya’da köy köy
dolaşarak, Kunta Hacı’nın naiblik verdiği kişilere durumu tebliğ etmişlerdir.
Ancak son kişiye tebliğ etmek için Yandre isimli köye geldiklerinde,
ellerindeki listede yer alan ismi sordukları halde, burada böyle bir kişinin
yaşamadığı cevabını almışlardır. Bu duruma şaşırarak böyle bir kimsenin olması
gerektiği konusunda ısrar ederler ve bu kişinin altı parmaklı olması
gerektiğini söylerler. Bunun üzerine Köylüler: “Burada Hüseyin isminde
sadece bir çocuk var. İsterseniz çocuğu getirelim bir görün, çocuk dağda çoban
ancak akşam gelir bekleyelim gelsin” demişlerdir. Çoban Hüseyin, akşam köye
döndüğünde, kalabalık bir grup tarafından karşılanır. Müridler köylünün
huzurunda çocuğun ayağını açıp baktıklarında, onun 6 parmaklı olduğunu
görürler. Müridler 10-12 yaşında bir çocuk olduğundan pek ihtimal vermemişlerse
de Kunta Hacı’nın tarifine uyduğu için Yandre Köyü’nün halifeliğini çocuk
yaştaki Hüseyin’e tebliğ ederler. 1901 yılındaki göç hareketi sonrasında
Beyşehir’e gelenler arasında Hüseyin Hacı da bulunmaktadır. Hüseyin Hacı,
Beyşehir’e geldikten kısa bir sonra vefat etmiştir. (Muşmal ve Diğerleri, 2013:
ss.436-437). Bu olayla Kunta Hacı Hazretleri’nin hikayesi ülkemize kadar
ulaşmıştır.
Yaptığımız bu çalışmadan
anlaşılacağı gibi 18. asrın sonu ile 19. asırda tarikatlar Kafkasya’dan
Afrika’ya İslam dünyasının her köşesinde işgal ve haksızlıklara karşı
çıkmışlardır. Bunun en bariz örneği Rusya gibi dev bir gücün yanıbaşında yer
alan Kafkas coğrafyası bu mücadelenin en bariz örneğidir. Bu mücadeleye farklı
yöntemlerle de olsa Kadiri ve Nakşî tarikatları öncülük etmiştir. İmam Şâmil’in
başını çektiği Nakşibendî/müridist hareket silaha sarılarak Ruslarla amansız
bir mücadeleye girişirken, Kunta Hacı’nın başını çektiği Kadin/zikirist hareket
özünde bilgelik ve barış olan ama teslimiyetçi olmayan bir yöntemle savaştan
bıkmış Kafkas coğrafyasına huzur ve özgürlük getirebilmenin yollarını
aramıştır. Fakat her iki hareket de Rusya karşısında başarısızlığa uğramıştır.
Nihayetinde 1990’lı yıllarda Çeçenistan merkezli olarak yapılan bağımsızlık
girişimleri büyük başarılara rağmen aynı akıbete uğramıştır. Bugün Rus işgali
altındaki Çeçenistan’da Rus yanlısı yönetim Kunta Hacı’nın barışcıl mesajını ön
plana çıkarmakta, adeta onun anlayışı Çeçenistan’ın resmî anlayışı olarak lanse
edilmektedir. Adına üniversite kurulmuş olup, değişik zamanlarda kabri başında
toplanılarak zikir halkaları kurulmakta, anma törenleri düzenlenmektedir.
Kaynaklar
Aşirov, A . ve Diğerleri (2014 /1 5), Orta Asya Sufi Grupların
Ritüellerindeki Cehri Zikir Kavramı ve Onun Etnografik Özellikleri, Gazi
Türkiyat, s.193 -202 .
Akaev, V.
(2000), “ Şeyh Kunta Hacı L. N. Tolstoy Nenasailinie i Diolog Kultur” L. N.
Tolstoy Şeyh Kunta Hacı Kişiev: Problemi Mira i Gumanizma
175-letiyu L. N. Tolstovo, Tula, 2006, ss. 9-10, (“fflenx KyHTa-Xag^n n R. H. Toncron:
1 lenacaıı.ııme h .Tıa.ıoı
Kyatryp”, H. H. TQHCTQH H IHİTİT KKHTA-XAffKH KHHHEB:npo6xeMbi Mupa u
ryMauusMa k 175-nemum H. H.
Tonemoeo, AKaeB, BaxHT, Tyua.
Akaev, V.
(2006), “Şeyh Kunta Hacı i L. N. Tolstoy Nenasailinie i Diolog Kultur” L. N.
Tolstoy i Şeyh Kunta Hacı Kişiev: Problemi Mira i Gumanizma k
175-letiyu L. N. Tolstovo, Tula.
Akhmadov, Y.Z., “Religious Brotherhoods in Chechnya, Kunta-Hadjı
and The Kunta- Hadjısts The Kunta-Hadji Chechen Religious Movement”, ss.13-17.
Akmaz, A. (1994), Rus Yayılmacılığı Karşısında Kafkasya Müridizm
Hareketinin Doğuşu, Erciyes Üniversitesi/ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri.
Aydın, M. (2011), 19. yüzyılda Kafkaslar'da Nüfuz Mücadeleleri
(1800-1830), İstanbul Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Yakınçağ
Tarihi Anabilim Dalı, İstanbul.
Bennigsen, A. (1988), Lemercier-Quelquejay, Chantal, Suf ve
Komiser Rusya ’da İslam Tarikatları, çev. Osman Türer, Ankara.
Cebecioğlu,
E. “Nefs”, İslâm Dergisi, Sayı: 130, Haziran 1994.
Çatalkılıc, D. İngiliz ve Alman Seyyahların Gözünden Çeçenler ve
İnguşlar, Karadeniz Araştırmaları, Yaz 2016 Sayı 50 s.65-94.
Çatalkılıc, D. (2013), Müridizmin Pasif Direniş Örneği Olarak
Kunta Hacı, Ege Üniversitesi/ Sosyal Bilimler Enstitüsü/ Türk Tarihi Anabilim
Dalı, İzmir.
Çelik, İ. (2008), Kâdirîyye Tarikatı Hâlisiyye Şubesinin Kurucusu
Şeyh Abdurrahman Hâlis Kerkükî, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi
Sayı 38, Erzurum TAED 38, 2008, ss.159-184.
Emel Yanova N. (2003), XX. Yüzyılın Birinci Yarısında Kuzey
Kafkas’ta (İnguşetya ve Osetya’da) Sufilik / Sufism in the Early 20th Century
in Northen Caucusas (Ingushistan and Osetya), III. Uluslararası Mevlâna
Kongresi 3. International Mevlana Congress, Konya.
Gammer, M. (2000), “The Qadiriyya İn The Northern
Caucasus”, Journal of the History of Sufism ( eds. Th. Zarcone, E. Işın,
A. Buehler ) İstanbul, 1-2, s.277-280.
Gammer, M. (2010), “Proniknovenie Bratstv
Nakşibandiya Halidiya i Kadiriya v Dagestan v XIX v.”, Dagestan i Musulmanskiy
Vostok, Sbornik Statey, Sostaviteli i Otvetstvennıe Redaktorı, A. K.
Alikberov, V.O. Bobrovnikov, Moskva, 2010, s.101- 102, (TaMMep Mome,
“npoHHKHOBeHne BparcTB HaKmöaHgnna Xanngnna n Kagnpnna b ^,arecTaH b
73 XIX b.” flaeecmau u
MycynbMaucKuü BocmoK, CöopHHK Gramen, CocraBMTenn n ÖTBeTCTBeHHbie
PegaKToptı, A.K.AnnKÖepoB,
B.O.
EoÖpOBHHKOB, MoCKBa.
Geylânî, Abdülkadir el-Gunye li Tâlibî Tarîki’l-Hak: Hakkı
Arayanların Kitabı, (Çev. Abdülkâdir Akçiçek), Sağlam Yay., İst. 2009.
Gürer, D.
(2009), Abdülkadir Geylani Hayatı, Eserleri, Görüşleri, İstanbul.
İppolitov, A. (1869), “Uçenie Zikr i Evo Posledovateli v Çeçne i
Argunskom Okruge”, Sbornik Svedeniy o Kavkazskih Gortsah, vıp.2, Tiflis,
1869, ss.2-16. (HnnonnTOB, A., “yneHne “3HKp” n ero nocnegoBaTenn b nenHe n apryHCKoM oKpyre”, CöopuuK
ceeöeuuüo KaeKascKux eopuax, Bnn. 2, Tn^nnc,
İsaev, S. A. (1998), “Krovavaya Boynya v Şali (18 yanvara 1864
goda)”, Vaynah Segodnya, No: 1-3 (7-9), 1998, ss. 36-41. (Cang-AxMeg
HCAEB, “KpoBaBaa öoühm b fflann
(18 MHBapa 1864 roga)”, Baüuax ceeoöuz, No: 1-3 (7-9).
Kutlu, T. C.
(2005), Çeçen Direniş Tarihi, Ankara.
Lilov, A. İ. (1886), “Oçerki iz Bıta Gorskih Musulman”, Sbornik
Materialov Dlya Opisaniya Mestnostey i Plemen Kavkaza, vıp.5, otd.2,
Tiflis,1886, ss.26-28. CTn.TOBb. A. H., “OuepKH H3₺ Bmth FopcKnxb Mycy.it.MaHb”. CöopuuKMamepuanoe öna
onucaurn Mecmuocmeü u naeAieıı KaeKasa, Btın. 5, Org. II, Tn(|).THCb.
Meskhidze, J.İ (1998), “Çeçeno-İnguşetiya”- İslam na Territorii
Bıvşey Rossiyskoy İmperii, Moskva, Vıp.1, ss.105-107, (^®.H.Mecxnd3e,
“HcncHO-HHrymcTHa” - “HcnaM Ha meppumopuu öbiem.eıı Poccuückoü uMnepuu” MocKBa, 1998, bmh. 1).
Muşmal, H. ve Diğerleri (2013), Beyşehir İlçe Merkezindeki
Çeçen-İnguş Muhacirlerine Ait Mezar Taşları, Tarih Okulu Dergisi (TOD)
Journal of History School (JOHS) Aralık December 2013 Yıl 6, Sayı XVI, ss.
423-469. Year 6, Issue XVI, pp. 423469. DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh314.
Nunuev, S. H. (2000), Jivitelnıy Duh İslam, Moskova,
(HyHyeB, Cang-XaM3aT, WueumexbHbiü dyx ucnaM), MocKBa,
Ocak, A. Y. (1999), İslâm-Türk İnançlarında Hızır Yahut
Hızır-İlyas Kültü, TKAE, Ankara, s. 65-66.)
Rba, D.
(2004), Şeyh Şamil’in 100 Mektubu, çev. Fikret Efe, İstanbul.
Suleymanov, A. (1997), Toponimiya Çeçni, Nalçik,
(CyneÜMaHOB, AxMag, TonouuMuz '■Mutu, HaibuuK.
et-Tahanevî, Muhammed A"lâ b. Ali, Kitabu Keşşâfl
Istılahâti’l-Fünûn I-II, (Tashîh Muhammed Vecih Abdulhak-Gulam Kadir,
ez-İntişarât-ı Hayyam ve Şurekâu Kalkuta, 1862.
Tavkul, U. (1998), İslamiyetin XIX. Yüzyılda Kafkasya Halklarının
Toplumsal Yapılarına Tesirleri, Kırım Dergisi, 7 (25), s.43-46.
Temizkan A. (2010), Kuzey Kafkasya’da Müridizmin Kurumsallaşması
ve Gazavat, Karadeniz Araştırmaları Bahar Sayı 25: 77-92.
--- (2009),
Kuzey Kafkasya Müridizmi Müridizmin Yayılma Stratejisi ve Feodal Beylerle
İlişkileri, North Caucasus Muridism, Diffusion Strategy of Muridism and
Relation with Feodal Lords Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi / Journal of
Turkish World Studies, Cilt: IX, Sayı 2, s.165-190, İzmir.
Uzgur (Özgür), H. M. (2015), Kâdirî Yolu Gerçekte Yaşayan ve
Yaşatanlar (Yayına Hazırlayan: İsa Çelik), Bursa.
Yıldırım, B. (2016), Köstendilli Süleyman Şeyhî Efendi Hayatı
Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri, Atatürk Üniversitesi / Sosyal Bilimler
Enstitüsü / Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Erzurum.
Yıldız, M. (2000), Kafkasya'da Yaşayan Türkler'in Dini Hakkında
Sosyo Kültürel Bir Araştırma, Selçuk Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü /
Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı/Dinler Tarihi Bilim Dalı, Konya.
Zelkina, A. (2000), “Some Aspect of the Teaching of Kunta Hajji-
on the basis manuscript by Abd al Salâm written in 1862 AD”, Journal of the
History of Sufism ( eds. Th. Zarcone, E. Işın, A. Buehler), İstanbul, 1-2,
s.486-498.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar