Şamanizm
Hamayon
“kültürel bir fenomen” olarak Şamanizm hakkındaki yazının yaklaşımlarını
“dinsel”, “aydınlanmacı” ve “romantik” olmak üzere üç grupta
sınıflandırmaktadır. Başlangıçta Şamanlığa Hıristiyanlık açısından yaklaşan
Batılı Misyoner ve Seyyahlar, Şamanı “dinsel” karakter olarak algılamakla
birlikte, onun “Tanrı’nın değil, Şeytan’ın hizmetinde” olduğunun altını
çizmişlerdir. Örneğin Vajnstein, Stubendorfun 1854 yılındaki yazılarından
alıntılanan aşağıdaki metin, Şaman kökenli olan ancak Rusların etkisiyle
Ortodoks Hıristiyanlığı benimseyen Tuva Karagasları arasındaki Hıristiyanlık
etkisini, Hıristiyanların bakış açısını bunun yanı sıra Şamanlık ve
Hıristiyanlık birleşimiyle ortaya çıkan sinkretik özellikleri betimlerken,
Şamanlardan Şeytan’ın rahipleri” olarak bahsetmektedir.
“Karagasların tamamı Hıristiyanlaşmıştır ve dördüncü kuşağın üyeleri
kendilerini Rus Ortodoks olarak kabul etmektedir. Fakat Hıristiyanlık tamamıyla
biçimseldir. Haç çıkarmaktan hoşlanırlar ve kutsal ikonların önünde diz
çökerler, fakat yurtlarına ilk girişte Aziz Nikolas’ın baş tacı edilen mucizevî
işlerini tasvir eden resminin yanında kartal tüyleri, sincap, tavşan ve ren
geyiği kuyruklarıyla süslenmiş deri çanta, teneke diskler ve deri kemerler
dikkat çeker. Bu sahibini hastalıktan, başarısızlıktan, kazalardan ve her tür
sorundan koruyacağı ve kendisine dolu bir çanta, başarılı bir seyahat ve ren
geyiği çobanlığında iyi şans getireceği umulan bir muskadır. Bu muskalar
Şamanlardan, geceleri dağların erişilemeyen yerlerinde gizlice ayin yapan
Şeytan’ın rahipleri tarafından sağlanır. Karagaslar kendileri arasında hala
Şaman olduklarını itiraf etmeyi inkâr ederler ve Ruslar görünür görünmez
muskalar kaybolur. Yine de, tüm uluslarda Şaman vardır, Udinsk ulusunun
Şamanları bunlar arasındaki en ünlülerdir” (Dioszegi, 1968: 240-1).
Rus misyonerler Şamanlardan ‘pagan’ görevlerini bırakmalarını
istediklerinde ruhlarla uygulama yapan bu kişiler genellikle bunun imkânsız
olduğunu ‘tös gücüyle ezildiklerini ve ölebileceklerini” söylemişlerdir. Çibik
köyünden Uituk adlı yaşlı kadın Şaman Anokhin’e şikâyetlerini anlatırken
Altaylı Burkanistlerin (yerel din reformcuları) davulunu ve Şaman kostümlerini
yaktıktan sonra, Şaman ayini yapamadığını söylemiştir. Sonuç olarak “şeytanlar”
(körmös) “bastırmış” ve görevine devam etmesi için onu zorlamışlardır. Ne zaman
evde yalnız kalsa bu ruhların ona saldırdığını ellerin ve ayaklarını
‘çiğnediklerini’ eklemiştir. ‘Ah, ben ne kadar zavallı bir kadınım, eğer işime
devam edemezsem, öleceğim’ demiştir. Benzer istismarlardan eziyet gören birkaç
Şaman Rus görevlilere müracaat etmiş ve bu reformistlere karşı ruhlarla
uygulama yapan kişileri korumalarını istemişlerdir” (Aktaran Znamenski, 2003:
51-2).
“Şeytan ile
işbirliği” içerisinde olduğuna dair kabuller sonucunda Şamanlar, hiyerarşik
rahipleri olan dinsel yapılar tarafından cezalandırılarak cadılıkla
suçlanmışlardır (Winkelman, 2004: 68). Yalnızca Şaman geleneklerine mahsus
olmaksızın, yerel tedavi gelenekleri tarihte Ortodoks anlayışlar tarafından
“sapkınlık” olarak nitelendirilmiş, bu geleneklerin taşıyıcıları da çeşitli
baskılara maruz kalmışlardır. Bunun tarihte en yaygın bilinen örneklerinden
biri de Hıristiyan dünyasında Ortaçağ, Ortaçağ sonrası Rönesans ve Reform
süreçlerinde yaşanmış cadı katliamlarıdır. Çoğunluğu kadınlardan oluşan ve
şifacılık yapan “cadı”lar, işkenceye maruz kalmış ve öldürülmüşlerdir (Gürsoy,
1997: 577).
Dinsel
yaklaşımdan farklı olarak, “doğaya karşı kültür”ü savunan 18. Yüzyıla özgü
“aydınlanmacı” yaklaşım, Şamanlığı “insan gelişiminin önündeki engel” olarak
tanımlamıştır. Örneğin sömürgeciler genellikle Şamanları “vahşi” insanlar
içerisinde “en vahşiler” olarak, yerlilerin yaşantısını ise kent düzeninin
karşıtı olarak görme eğiliminde olmuşlardır (Chidester, 2004: 47). “Romantik
tepki” ise, Şamanları, “soylu vahşi” (noble savage) olarak yüceltme
eğilimi göstermiştir (Hamayon, 2004b: 142).
Şamanlar ve
Şamanizm alanında çalışmalar 19. Yüzyılda din yöneliminden çıkarak “psikolojik
bir fenomen” olarak algılanmaya başlamış ve bu yönüyle akademik ilgi alanı
haline gelmiştir. Hamayon’a göre böyle bir yaklaşımın gelişme nedenlerinden
biri de sömürgeciliktir. Sömürgeci güçlere karşı artan tepki, Şamanların uygulamalarında
da değişime neden olmuştur. Kendi yasalarını ve inanışlarını sürdürmek isteyen
yerliler, “geleneksel yaşamı sembolik koruma” anlamında bireysel olarak da
Şamanlık yapmaya başlamışlarıdır (Hamayon, 2004b: 144). Öte yandan, başat
sömürgeci yönetimler yerlilerin sağaltım uygulamalarına diğer dinsel
uygulamalarına kıyasla, daha fazla tolerans göstermiştir. Bu nedenle de
sağaltım Şamanizm bağlamında ön plana çıkmıştır (Hamayon, 2004c: 619).
Sömürgecilik,
yer değiştirme, dinsel baskı gibi etkenler Şamanlığı kaçınılmaz biçimde
etkilemiş, Şamanların rollerini de dönüştürmüştür. Şamanlar “baskı”,
“asimilasyon” veya “direniş” seçenekleriyle karşı karşıya kalmakla beraber
“yerli” ve “yabancı” dinsel unsurları bir araya getiren daha “karmaşık” ve
“yaratıcı” stratejiler de geliştirmiştir. Böylece Şamanlar, yanlıca doğaüstü ve
insanlar arasında aracı olmakla kalmamış, “dinsel evrenler”, “sömürgeciler” ve
“sömürgeler” arasında “yenilikçi” bir rol üstlenmiştir (Chidester, 2004: 41-2).
Sömürgeciliğin
etkisiyle, giderek yaygınlaşan sağaltım uygulamaları yazında da sağaltım
konusuna daha fazla yer verilmesini beraberinde getirmiştir. Şamanlar ile
karşılaşan alan doktorları ve yöneticilerin Şamanları “kaçık” olarak görmeleri,
alan gözlemcilerinin ağırlıklı olarak Şamanların sağaltım uygulamalarını yazına
aktarması ve psikoanalitik yaklaşımın yaygınlaşmaya başlaması Şamanlığı
“psikolojik bir fenomen” olarak tanımlama eğilimini oluşturan nedenler
arasındandır (Hamayon, 2004a: 244; 2004b: 144). Şaman’ın “psikolojik profili”,
“kişiliği” ve ritüel sırasındaki “zihinsel durumu” 20. Yüzyılın ikinci
yarısında da Batı akademik yazınında ağırlık verilen konular arasında yer
almıştır (Hamayon, 2004b: 144).
Hamayon’a
göre, pozitivist yaklaşımın ve sosyolojinin de bu süreçte rolü olmuştur.
Pozitivist yaklaşım “ruhbanlığa”, “tapınağa”, “doktrine” ve “yazına” sahip
olmaması nedeniyle Şamanlığı din olarak değil, “ilkel dinsel biçimlerin
taşıyıcıları” olarak tanımlamıştır. Buna bağlı olarak Şamanlar, “bireysel” ve
“kendine özgü bir yöntemi” izleyen kişiler olarak tanımlanmıştır (Hamayon,
2004a: 244; 2004b: 144).
19. yüzyıl
sonu ve 20. yüzyıl başında sosyal evrimci görüşü benimsemiş etnograflar,
Sibirya halklarına özgü kültür varlığını, “ilkel” yaşam biçimlerinin örnekleri
olarak ele almışlardır. Bu yaklaşım, Spencer, Tylor, Frazer gibi ilk dönem
evrimci sosyal bilimci ve antropologların da ortak bakış açısını temsi
etmektedir. Tylor’ın [1871] sınıflamasında “animizm” nasıl dinin en ilkel
katmanı olarak algılanmaktaysa, animistik öğeler taşıyan Şaman gelenekleri de,
ilkel dinin kalıntıları olarak algılanmıştır. Kimi zaman da “ilkel” yaşamın ve
ilkel inanç sistemlerinin yaşayan örnekleri olarak idealize edilmiştir.
Örneğin
Bogoras[1] tarihsel olarak Şamanizm’in
evriminde en erken biçim “aile merkezli” olarak tanımlanmıştır ve bu tip erken
Şamanizm’in Koryak ve Çakçiler (Chukchi) arasında halen yaygın olduğunu
ifade etmiştir. Böylece, “gelişmenin başlangıç düzeyinde” olan Çakçi
Şamanizm’i, Şamanizm’in “en tipik, kesintiye uğramamış ve ilksel” şekli olarak
ele almıştır. Bogoras’a göre “erken aile Şamanizmi”nde kadın ve erkek dinsel
ayinlerde eşit “haklar”a sahiptir, bazı durumlarda kadınlar erkeklere tercih
edilir. Çakçi ve Asya Eskimolarında (Yupik) kadınlar aile davullarının ve diğer
ailevi kutsal nesnelerin koruyucusudur ve dinsel ayinleri yönetirler
(Znamenski, 2003: 72). Troshchanskii de Bogoras’ın “aile Şamanizmi” kavramında
olduğu gibi, Çakçiler için en “ilkel” Şamanlık tanımını yapmıştır. Bu tanıma
göre, Çakçilerde Şamanlık herkese eşit derecede açıktır ve bu tip Şamanlık
Şamanizm’in en erken şeklidir (Znamenski, 2003: 117).
Şamanlığı
benimsemiş toplumların “ilkel” olarak idealize edilmesinin yanı sıra, olumsuz
bazı nitelendirmelerin de yazında yaygın olarak yer aldığı görülür. Örneğin
Podgorbunskii’nin Şamanlar “halk cahilliğinin en acınası kurbanlarıdır”
yargısında olduğu gibi, Şamanların ve Şamanist toplumların “cahil”, “bilgisiz”
ve “ilkel” oldukları vurgusu sıklıkla yer almıştır (Znamenski, 2003: 96). Öte
yandan gerek Rus, gerekse Avrupalı akademisyenler, Şamanları psikolojiye özgü
terimlerle “psikotik”, “nevrotik” veya “şizoid” olarak tanımlamışlardır
(Walter, 2004: xxiii). Örneğin Bogoras, Kuzey Pasifik’te (1897-1902) yaptığı
çalışmalarla Arktik bölgede yaşayan Şamanları, Shrikogoroff ise Tunguz
Şamanları “psikopatolojik” karakterler, olarak nitelendirmiştir (Walter, 2004:
xviii).
Şamanlık
fenomenini psikoloji disiplini çerçevesinde açıklamaya çalışan Bogoras, “şaman”
kelimesinin etimolojik kökenini Mançu dilinde “kaygılı (anxious)”, “esrimiş”,
“heyecanlı” kişi anlamına gelen “saman” kelimesinde bulmuştur. Bogoras’a
göre “ilkel insanlar medeni insanlardan daha tepkiseldir”. Dolayısıyla Şamanizm
“aklen dengesiz insanların seçimi yoluyla yaratılmış bir din şeklidir” (Akt.,
Znamenski, 2003: 72). Benzer şekilde, Dyrenkova’ya göre Şamanlık “başlangıçta”
“nevrotik”, “aşırı duyarlı” ve “histeriye yatkın” insanlarda ortaya çıkmıştır.
Daha sonra bireyler Şamanlığı aileden sürdürmeye devam etmişlerdir. Geç dönemde
ise Sibirya’da Şamanlık bir uzmanlık haline gelmiş ve insanlar Şamanlık
sanatını öğrenmeye başlamışlardır (Znamenski, 2003: 141).
Şamanizm
konusunda yazına yansımış önyargılar, sömürgeci yönetimlerin tutumuna da ipucu
olmaktadır. Sömürgeci yönetimlerin halklar üzerindeki etkisi, şüphesiz, Şaman
geleneklerinde de değişimi beraberinde getirmiştir. Sibirya’da Şamanizm, Çarlık
döneminde, en azından, imparatorluk politikası doğal kaynakların kullanımını
benimseyene kadar büyük değişim göstermemiştir. Planlamalar daha çok
yerleşikler üzerinde olduğundan, yüzeysel Ruslaştırma ve Hıristiyanlaştırma
göçer hayat süren halkların korunmasına ve geleneklerini sürdürmesine
elvermiştir (Hamayon, 2004c: 618).
Sovyetler
Birliği döneminde ise kamulaştırma ve ateist propaganda, tüm diğer dinlerde
olduğu gibi, Şamanizm’i de yok etmeyi amaçladığından köklü değişim yaşanmıştır.
Bunun yanı sıra, göçer yaşamdan yerleşikliğe geçiş, yer değiştirmeler,
milletler ve etnik gruplar arasında evlilikler gibi etkenler de değişimin
görüldüğü alanlardır (Hamayon, 2004c: 619).
[1] A Ayrıntı için Bkz. Bogoras, V. G. K psıkhologıı shamanstva u narodov Severovostochnoı Azıı [Toward Psychology Shamanism Among the Tribes of Northeastern Asia].” Ethnografıcheskoe obozrienie 1-2 (1910): 1-36. (72-6)
Kaynak: Rabia Ebrar AKINCI, BATI MOĞOLİSTAN TSENGEL TUVALARI’NDA ŞAMANİZM, ŞAMAN OLMA VE KOZMOLOJİ İLİŞKİSİ
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar