İnsan ve Sembolleri C. G. Jung...Çeviri: Ali Nahit Babaoğlu... okuyan us
Bu kitabın ortaya çıkış öyküsü öylesine sıradışıdır ki ilgiyi hak etmektedir. Anlamı ve içeriğiyle de doğrudan ilintili olduğu için kitabın nasıl oluştuğunu kısaca anlatacağım.
1959 ilkbaharında British Broadcasting
Corporation (BBC) benden İngiliz televizyonu için Dr. Carl Gustav Jung ile bir
görüşme yapmamı istedi. Bu görüşmenin biraz "derinlere" inmesi
isteniyordu. O sıralarda henüz Jung ve çalışmaları üzerine oldukça az bilgim
vardı. Kendisiyle tanışmak için onu Zürih Gölü kenarındaki güzel evinde ziyaret
ettim. Bu karşılaşma benim için çok anlamı olan, Jung'un da yaşamının son
yıllarında hoşuna gittiğini umduğum bir dostluğun başlangıcı oldu. Bu yazıda o
televizyon konuşmasmdan uzun uzun söz edilmeyecek; ama o görüşme çok verimli
olmuştu. Bu kitap, koşulların ilginç bir zincirlenişiyle o zamanki konuşmamn
bir son ürünüdür.
Jung'u ekranda görenlerden biri de Aldus
Books'un yöneticisi Wolf- gang Foges'di. Foges, Viyana'da Freud ailesinin
yakınlarında geçirdiği gençliğinden beri psikolojinin gelişimine ilgi duymuştu.
Jung'u yaşamı, çalışmaları ve düşünceleri üzerine konuşmaları dinlediğinde,
Freud'un çalışmaları bütün Batı dünyasında okuyucuya az çok da olsa tamdık
geldiği halde, Jung'un daha geniş bir kitleye ulaşma şansım hiç bulamayışının,
genel okur açısından hep zor anlaşılabilir olarak kalmış olmasının çok büyük
bir kayıp olduğunu düşündü.
Foges "İnsan ve Sembolleri"nin asıl
başlatıcısıdır. Televizyon yayınında Jung'la benim aramda iyi bir ilişki
olduğunu fark etmişti. O yüzden bana, acaba temel düşüncelerinden bir kısmını,
uzmanlaşmamış olan okuyucu için de anlaşılır ve ilginç olacak şekilde, konuşma
biçiminde anlatmaya Jung'u ikna edebilir miyim diye sordu. Bu düşünceyi hemen
kabul ettim. Jung'u böyle bir çalışmanın değerine, önemine inandırabileceğim
inancıyla Zürih'e gittim. Jung beni bahçesinde, hemen hiç kesmeden neredeyse
iki saat dinledi ve "olmaz" dedi. Bunu en kibar tarzda ama çok da
kesin olarak söylemişti. Çalışmalarını popüler hale getirmeye hiç girişmemişti
ve böyle bir girişimin başarılı olacağına da inanmıyordu. Ayrıca kendisini,
böyle bir girişim için çok yaşlı, dahası yorgun hissediyordu.
Bütün dostları, Jung'un kararlarında çok
isabetli olduğunu onaylayacaklardır. Önemli soruları dikkatle, acele etmeden
düşünüyordu. Sonunda yanıtını verdiğinde ise bu yamt çoğu zaman kesin oluyordu.
Bu yüzden, Jung'un olumsuz yanıtının son sözü olduğunu düşünerek büyük düş
kırıklığı içinde Londra'ya döndüm. Eğer o sırada hesaplayamadığım iki etken işe
karışmasaydı, bu böyle de kalırdı.
Bunlardan biri Foges'un inatçılığıydı; Foges
yenilgiyi kabullenmeden önce bir kez daha ısrar etmemizi istemişti. Öbürü ise
üzerinde düşündükçe şaşırdığım bir olgu oldu. Televizyon programı, dediğim
gibi, başarılı olmuştu. Jung birçok insandan yığınla mektup almıştı. Bunların
çoğu tıbbi ya da psikolojik hiçbir bilgisi olmamasına rağmen, bu gerçekten
büyük insanın ikna edici kişiliğinden, mütevazı tavrından, mizah gücünden,
zarafetinden etkilenmiş, onun yaşama ve insanlara bakışında, kendi kişisel
sorunlarını çözmelerine yardımcı olabilecek bir şeyler keşfetmiş olan sıradan
insanlardı. Jung bundan çok hoşnuttu. Memnuniyetinin nedeni yalnızca mektuplar
değildi -zaten her zaman çok mektup alırdı-; daha çok, bu mektupları normalde
kendisiyle hiç temas etmeyecek olan kimselerin yazmış olmasıydı.
Bu sırada kendisi için son derece büyük anlam
taşıyan bir de düş görmüştü. (Bu kitabı okurken düşlerin ne kadar önemli olduğu
görülecektir.) Jung düşünde kendisini, çalışma odasında oturup dünyanın her
yerinden gelmiş önemli hekimlerle, psikiyatristlerle söyleşirken değil, kamuya
açık bir alanda soluk almadan onu dinleyen ve anlayan büyük bir kalabalığa
konuşurken görmüştü.
Bir iki hafta sonra bu kez Foges, klinikler ya
da filozofların çalışma odaları için değil de geniş kamu kesimi için bir kitap
yazmasını rica etmek için geldiğinde, Jung ikna oluverdi. Ama iki koşulu vardı:
Birincisi kitap yalnız kendisi tarafından değil, en yakın çalışma
arkadaşlarının da katılımıyla yazılmalıydı; ikincisi de çalışmayı koordine
etmeyi ve yazarlarla yayımcı arasında olabilecek bütün sorunlarla uğraşmayı ben
üstlenmeliydim.
Bu giriş yazısının çok kibirli olmaması için
hemen şunu belirtmeliyim ki bu ikinci koşuldan ancak bir parça hoşnut
olabildim. Çünkü Jung'un beni, çok fazla değil de yalnızca bir parça zeki
bulduğu, ciddiye alınacak bir psikoloji bilgim olmadığını çok iyi bildiği için
seçtiğini hemen öğrenecektim. Bu şekilde ben tam da onun istediği
"ortalama okur" oluyordum. Benim anlayabildiğimi, bütün okurlar
anlayabüir, bana zor gelenler ise büyük olasılıkla başkalarına da zor gelirdi.
Rolümün böyle değerlendiril-
mesiyle kendimi pek de şımartılmış gibi hissetmesem de
-bazen yazarları çok öfkelendirmeme rağmen- son derece dürüst davranıp her
paragrafın çok açık ve anlaşılır olmasında, gerektiğinde "bu kitap
gerçekten geniş bir okuyucu kitlesi için yazılmış, kısmen karmaşık olan konular
düşünülebilecek en basit tarzda ele alınmıştır" diye ikna olana kadar
yeniden yazılmasında ısrar ettim.
Uzun tartışmalardan sonra insan ve
sembollerinin kitabın ana teması olmasına karar verildi.
Jung bu yapıttaki çabşma arkadaşlarını kendisi
seçti: Zürih'ten Jung'un en yakın, güvenilir yardımcısı Dr. Marie-Louise von
Franz; Amerika'nın en önde gelen Jung yönelimli analisti, San Fransisko'dan Dr.
Jo- seph L. Henderson; Zürih'ten yalnız deneyimli bir analist olmakla kalmayıp,
aynı zamanda Jung'un özel sekreteri ve biyografisinin yazan olan Bayan Aniela
Jaffe, son olarak da Jung'a göre Zürihli Jung takipçileri arasında en deneyimli
yazar olan Dr. Jolande Jacobi. Bu dört psikolog hem alanlarmda büyük deneyime,
beceriye sahip oldukları için hem de Jung onların hiç bencillik etmeksizin,
onun yönergelerine göre bir takımın üyeleri olarak çalışacaklarını bildiği için
seçilmişlerdir. Jung bütün kitabın inşasından sorumluydu ve arkadaşlarının
çalışmalarım yönetecekti. Ayrıca temel bölümü, "Bilinçdışına Giriş"i
de yazacaktı.
Yaşamının son yılım neredeyse tamamen bu kitaba
adadı. 1961 haziranında öldüğünde kendi yazdığı bölüm tamamlanmıştı. (Bu
bölümü, hastalığından on gün kadar önce bitirmişti.) Arkadaşlarının bölümlerini
de taslak halindeyken incelemişti. Jung'un ölümünden sonra Dr. von Franz,
kitabın onun vurgulayarak belirtmiş olduğu yönergelere uygun olarak
tamamlanması yönündeki sorumluluğu üstlendi. Böylece, "İnsan ve Sembollerinin
biçim ve içeriği en ince ayrıntılarına dek tamamen Jung'un kendisi tarafmdan
kurgulanıp düzenlenmiş, kısmen de yazılmış oldu. Adım taşıyan bölüm -okurun
anlamasını kolaylaştırmak için yapılan çok az genişletmeyi saymazsak- kendi
yapıtıdır. İngilizce olarak yazılmıştır. Geri kalan bölümler çeşitli yazarlar
tarafından Jung'un yönetimi, denetimi altında kaleme alınmıştır. Jung'un
ölümünden sonra Dr. von Franz büyük bir sabır, anlayış ve inançla çalışarak bu
kitabm yayınlanmasını sağlamıştır; bu nedenle yayınevi ve ben kendisine şükran
duymaktayız.
Kitabın
içeriğine gelince:
Jung'un
düşünceleri modern psikolojiyi, insanın yüzeysel bir bilgiyle fark
edebileceğinden çok daha fazla etkilemiştir. Örneğin "dışadönük
(ekstravert)", "içedönük (intravert)", "arketip" gibi
çok yaygın ve çoğu zaman da yanlış olarak kullanılan bir dizi kavram, Jungiyen
kavramlardır. Ama Jung'un psikolojik düşünceye en önemli katkısı, -Freud'un
"bilinçaltı" kavramı gibi- yalnızca bastırılmış arzuların bir tür
saklanma yeri olarak değil de bireysel yaşamın, egonun bilinçli, düşünen
dünyası gibi gerçek ve belli başlı bir parçası olarak gördüğü sonsuz kapsamlı
ve zengin "bilinçdışı" kavramıdır. Bilinçdışının dili ve
"kişileri", düşlerimizin bizimle bağlantı kurduğu sembollerdir.
O halde
insanların ve onların semboUerinin araştırılması, aslında insanın kendi
bilinçdışıyla iüşkisinin araştırılması demektir. Jung'un modeline göre
bilinçdışı, bilincin büyük yardımcısı, dostu ve akıl hocasıdır. Bilinçdışıyla
bağlantıyı temel olarak düşlerimiz aracılığıyla kurduğumuz için, bu kitapta,
özellikle de Jung'un kendi bölümünde, düşlerin önemi öne çıkar.
Jung'un
yapıtım yorumlamaya kalkışmak benim için çok iddialı olurdu. Birçok okur
muhtemelen bunu benden çok daha iyi yapabilecek durumdadır. Benim rolüm, dediğim
gibi, bir yorumcu değil yalmzca bir "anlaşılabilirlik süzgeci"
olmaktı. Bununla birlikte, bana amatör olarak önemli görünen, belki uzman
olmayan diğer okurlara da yararlı olabilecek iki noktaya işaret etmeyi gerekli
görüyorum. Bunlardan birincisi düşlerle ilgilidir. Jungiyenler için düş,
sembollerin anlamlarının bir katalog yardımıyla çözülebileceği bir tür şifreli
yazı değildir; daha çok bireysel bi- linçdışının çok önemli kişisel
dışavurumudur. O da insanın temasa geçtiği her şey gibi "gerçek"tir.
Düş gören birinin kişisel bilinçdışı, kişiyle bu yolla bağlantı kurar ve
kendisinden başka kimse için bir anlamı olmayan simgeleri seçer. Jungiyen
psikologlar için düş yorumu, ister analiz eden ister düşü görenin kendisi
tarafından yapılsın, asla birkaç ilkeye dayandırılmayacak olan - bazen de ancak
bir deneme olarak yapılabilen ve çok uzun zaman gerektiren- tamamen kişiye
özel, bireysel bir konudur.
Buna
karşılık bilinçdışının bildirimleri düşü gören için çok büyük önem taşır, bu da
elbette çok doğaldır; çünkü bilinçdışı onun varlığının bir bölümüdür ve
kendisine, başka hiçbir kaynaktan alamayacağı öneri-
ler ve yönergeler verir. O halde Jung'un kalabalıklara
konuştuğu düşü anlattığım zaman bir büyüden söz etmiş ya da Jung'un falcılıkla
uğraştığını söylemeyi amaçlamış değilim. Yalnızca Jung'un bilinçdışının nasıl
bilinçli aklıyla yaptığı bir yanlış kararı yeniden düşünmesi için "salık
vermiş" olduğunu anlatmaya çalışıyordum.
Bunun sonucu olarak; Jungiyen psikologlar için
düş görmek sadece bir şans işi değildir. Tam tersine her insan için kendi
bilinçdışıyla temas kurmak mümkündür ve bu nedenle Jungiyenler düşleri
algüamaya açık olmayı düzenli olarak kendilerine -aklıma daha iyi bir ifade
gelmiyor- "öğretirler". Jung'un kendisi de bu kitabı yazıp yazmamak
sorusu ile karşı karşıya kaldığında, karar vermek için bilinçli düşünmenin
yanında, bi- linçdışı yardım kaynaklarım da fikir almaya çağırabilirdi. Bu
kitapta düş, hep düşü görene doğrudan, kişisel ve önemli bir haber olarak ele
alınacaktır; insanlığın genelinin tamdığı sembollerin ancak bireysel birer
anahtar olarak kullanılabileceği, tümüyle kişisel bir haber.
İşaret etmek istediğim ikinci nokta, bu kitabın
bütün yazarlarının, belki de bütün Jungiyenlerin özelliği olan karakteristik
kanıt getirme yöntemidir. Kendini yalnız bilinç dünyasında yaşamak ve
bilinçdışıyla her türlü teması yadsımak üzere kısıtlayan kimse, bilinçli
yasanım yasalarına tabidir. Bir matematik denkleminin yanılmaz -ama çoğunlukla
da anlamsız- mantığıyla, varsayılan ölçütlere göre mükemmel olan sonuçlara
ulaşılır. Jung ve arkadaşlarının bu kamtlama yöntemini sınırlı oluşundan
dolayı, -bilerek ya da bilmeyerek- reddettikleri görülüyor. Mantığı asla
görmezden gelmiyorlar ama bilinçli olarım yanında daima bilinçdışı olam da
hesaba katıyorlar. Onların diyalektik yöntemi simgeseldir ve çoğu zaman
sapmalara açıktır. Görüşlerini akılcılığın sınırladığı dar bir alanda ortaya
koymak yerine, olgunun çevresinde dolaşmayı, aynı nesnenin her seferinde az da
olsa öncekinden farklı bir açıdan alınmış görünümünü yinelemeyi tercih ederler.
Ta ki o ana dek tek bir somut kamt bulamamış olduğunu düşünen okur birden daha
büyük bir gerçeğin çevresinde dolaştığını ve onu algıladığım fark edene kadar.
Jung ve arkadaşlarının kanıtları, konuları
üzerinde, bir kuşun ağacın üzerinde dolaşması gibi, spiral tarzda yukarı doğru
ilerler. Önce yere yalandır, yalnızca dallar ve yapraklar yığını görünür. Ama
yukarıya doğru çıktıkça ağacm yinelenen farklı görünümleri bir bütün oluşturur
ve çev-
resiyle de bağlantılanır. Kimi okuyucular bu
"helezonik" kanıtlama yöntemini önce biraz karışık bulacaklardır ama
bunun uzun süreceğini sanmıyorum. Bu Jung için karakteristiktir. Okur da kısa
zamanda, nasıl ikna edilerek sürece katıldığım saptayacaktır.
Kitabın farklı bölümleri kendilerini zaten
anlatıyor ve pek bir giriş gerektirmiyor. Jung'un kendi bölümü okuyucuya
bilinçdışını, onun kullandığı arketipleri, sembolleri ve mesaj verdiği düşleri
tamtıyor. Ardından gelen bölümde Dr. Henderson mitolojideki, halk
masallarındaki ve ilkel törelerdeki çeşitli arketipsel figürü ve birleşmelerim
gösteriyor. Dr. von Franz "Bireyleşme Süreci" bölümünde, tek insanda
bilinç ve bilin çdışımn yavaş yavaş nasıl tanıştıklarını, birbirlerini sayıp
bütünlediklerini anlatıyor. Bir bakıma bu bölüm bütün kitabm yalnız en önemli
bölümü olmakla kalmıyor, Jungiyen yaşam felsefesinin özünü; insanın ancak
bireyleşme süreci kapandıktan, bilinç ve bilinçdışı birbirleriyle barış içinde
bir arada yaşamayı, birbirlerini karşılıklı bütünlemeyi öğrendikten sonra bir
bütün, kendi içinde sakin, üretici ve mutlu olacağmı da anlatıyor. Bayan Jaffe
ve Dr. Henderson, insanın bilinçdışımn sembolleri karşısında her zaman
hayranlık duyduğunu gösteriyorlar. Bu sembollerin insan için çok derin anlamı,
açıkça yaşamsal önemi olan içsel bir çekim gücü vardır. İster Dr. Henderson'un
irdelediği mit ve masallarda ister Bayan Jaffe'nin gösterdiği gibi sanat
yapıtlarında ortaya çıksınlar, bu semboller bilinçdı- şımızı sürekü uyararak
doyuma ve sevince neden olurlar.
Sonunda Dr. Jacobi'nin bölümü üzerine de kısa
birkaç söz söylemeliyim. Bu bölüm, ilginç ve başarılı bir analizin kısaltılmış
raporu olarak öbürlerinden ayrılmaktadır. Bu tür bir kitapta böyle bir bölümün
değeri apaçıktır; buna rağmen iki açıklama zorunludur. Birincisi; öğretici,
tipik bir Jungiyen analiz yoktur çünkü her düş özel, bireysel bir mesajdır ve
bi- linçdışı simgelerinin aynı şekilde kullanıldığı iki düş olmaz. Bu yüzden de
her Jungiyen analiz kendi türünde biriciktir ve Dr. Jacobi'nin -ya da bir
başkasmm- muayenehanesinden gelen bu düşü "temsil eden" ya da
"tipik" olarak değerlendirmek yanlış olur. Henry'ye ve kısmen garip
olan düşlerine dair söyleyebileceğimiz, yalnızca bununla Jungiyen analizin
özgün bir olguda nasıl uygulandığına iyi bir örnek olduğudur. İkincisi ise tam
olarak ele almak istersek, oldukça basit bir olgunun öyküsüyle bütün bir kitabı
doldurabileceğimizdir. Henry'nin analizine dair rapor zorunlu
olarak çok kısaltılmıştır. Bu yüzden de örneğin I Ching
üzerine yorumlar bir parça karanlıkta kalmıştır. Buna rağmen Henry'nin
analizinin derinlemesine anlatımının, insani ilgiden öte kitabı da çok
zenginleştirdiğini düşünüyoruz. Ben okurların da bu görüşü paylaşacağından
enıinim.
Önsözüme Jung'un "İnsan ve
Sembolleri"ni yazmaya giriştiğini anlatmakla başlamıştım. Bu önsözü, bu
kitabın nasıl önemli bir yayın olduğunu okuyucuya bir kez daha belirterek
kapatıyorum. Carl Gustav Jung bütün zamanların en büyük hekimlerinden ve bu
yüzyılın en büyük düşünürlerinden biriydi. Ereği insanlara kendilerini tanımada
yardımcı olmaktı; bu bilgiler ve bunların uygulanmasıyla doygun, mutlu bir
yaşam sürmeliydiler. Tanıdığım başka hiç kimsenin sürmediği kadar doygun ve
mutlu geçen kendi yaşamının sonunda Jung, kalan gücünü, mesajım şimdiye kadar
ulaştırmaya çalıştıklarından daha büyük bir kitleye ulaştırmak için kullanmaya
karar verdi. Yapıtım ve yaşamım aynı ay içinde tamamladı. Bu kitap onun geniş
okur kitlesine vasiyetidir.
Çeviriye önsöz: Ali Nahit Babaoğlu
Bu kitabı ilk olarak çeyrek yüzyıl kadar önce elime
almıştım. Ama Jung'u ve okulunu oldukça iyi bildiğimi sanmama, kitabın
hayranlık uyandıran baskı ve içeriğine rağmen, onu pratiğimde kullanabilecek
kadar iyi anlayıp kavradığımı ileri süremem. Lisenin birinci sınıfından beri
eğilimim klasik bağlamda psikanalitik yönde olmuştu. Psikiyatri eğitimimde de
hep psikanaliz temelinden ayrılmadan yürümüştüm. Ancak bu kitapla tanışmamla
hemen aynı zamanda, bir yönetilmiş düşleme yöntemi olan, Leuner'in "Katatimik
Görüntü Yaşantısı" yönteminin eğitimini almaya ve Prof. Prokop'un bir
çalıştayı aracüığıyla da Jung'un kişiliği ve kavramlarını yakından tanımaya
başladım. Leuner yöntemini uygulama aşamasına geldikten sonra Türkiye'ye
döndüm. Gerek muayenehanede gerekse eğitici görevimde o yöntemi bolca kullanma
fırsatı oldu. Yöntemin önümde açtığı ufukla sembollerin ne denli evrensel
olduğunu gördüm. Bunun yanında, ülkemiz insanının iç dünyasmın da bütün tarihi
kucaklar boyutta zengin olduğunu fark ettikçe, hastalarımın olağan gece
düşlerini de ele almaya başladım. Giderek hastalarımla aramızda, o zengin
bilinçdışı dünyaya daha kolay girebileceğim bir köprü, bir tür özgün dil
oluştu. Düşlerini, düşlemelerini doğru yorumladığımdan emin olmadığımda bile
hastalarımın sübjektif olarak duydukları mutluluk ve durmadan yeni düşler
getirmeleri, düşleme seansları için ısrar etmeleri çok dikkat çekiciydi.
Elbette onlara az çok yardımcı olabilmek için Jung'a başvuruşum da gittikçe
artmaktaydı. Böylece onun yazılarının pek çoğunu okudum. Bu kitabın Jung
tarafından yazılmış olan ilk makalesini de çevirmiştim. Jung'u anlatan bir
bölümle birlikte, o zamanki Triumph marka daktilomla yazdıklarımın
fotokopilerini asistanlarıma dağıtıyordum. Son dört, beş yü- dan beri de
İsviçre Jung Enstitüsü önceki başkanı Barz'm geliştirdiği yöntemle Jungiyen
Psikodrama'da eğitim alıyorum.
Sevgili Cem Mumcu'dan bu kitabm Okuyan Us Yayın
tarafından yayınlanacağını öğrenince de çevirmek için heyecanla öne atıldım. O
sırada "Psikiyatri Tarihi" kitabımın son bölümleri üzerinde
çalışıyordum. Onu bitirir bitirmez bu çeviriye sarıldım. Ancak çeviri ilk anda
sandığımdan biraz daha zor oldu. Bunun nedeni her şeyden önce kitabm beş ayrı
yazarın elinden çıkmış olmasıydı. Her birinin ayrı stili olan yazarlarm, stü-
lerine az çok uygun şekilde çevrilmesi, çeviriyi aynı kişi yapıyorsa pek kolay
değildir. İkinci ve daha da önemli olan bir nokta, kitabm ana dilleri Almanca
olan yazarlar tarafından bizzat İngilizce yazılmış olması ve gene bizzat
kendileri tarafından Almanca'ya kazandırılmış olmasıydı. Yazarlar bu çeviride
basit bir doğrudan çeviriyle yetinmemişler, yazdıklarını yeniden yazmışlardı.
Bu yüzden de İngilizce ve Almanca baskılar arasında belirgin farklar
bulunuyordu. Özellikle de çeşitli yazar ve sanatçılara referans verdiklerinde,
bir halk tarafından tamnan yapıtları kısa geçerken, o halkın tanıma olasılığı
az olanları ise daha ayrıntılı olarak anlatmışlardı. Türk okuru için ise her
iki metnin karşılaştırılarak daha ayrıntılı olanın verilmesi yolunu tutmak daha
uygun görünüyordu. Bu durum hemen her paragrafı her iki metinden de okuyarak
aralarından seçim yapmayı gerektiriyor, bu da işi uzatıyordu. Kitabın resimli
olarak, aslına olabildiğince sadık yayınlanmasına karar vermiştik. Resimler
olmadan metin çok yoksul kalacaktı. Elbette bu, resim altı yazıların da teker
teker çevrilmesini gerektiriyordu. Bir de görüleceği gibi kitapta dip notlar
kullanılmamış, verilmesi gereken açıklama notları kitabın sonuna eklenmiştir.
Açıklayıcüık bakımından çok önemli olan bu notların da sadakatla çevrilmesi
gerekiyordu.
Kitapta birçok yerde Kuran ve Kutsal Kitap'tan
alıntılar bulunmaktadır. Bu alıntılarda bulunan özel adların birçoğu bizim
inançlarımıza yerleşmiş olan, dolayısıyla bizim dilimizde de karşılığı bulunan
adlardı. Ben de metinde kullanılan Almanca ya da İngilizce adları değil, bize
tamdık olan o Türkçe adları yeğledim. Metne giren Kutsal Kitap söylemlerini de
yeniden çevirmek yerine Kitab-ı Mukaddes Şirketi yayım olan çeviriden olduğu
gibi aldım. Kimi yerlerde ise, İslama ilişkin olarak yazarların bilgilerini
çeşitli dolaylı çevirilerden almış olmalarından kaynaklanan hata sayılabilecek
noktalar bulunuyordu. O tip durumlarda da kendi notumu (çn.) [çevirenin notu]
işaretiyle dip not olarak yazmak en iyi yoldu.
Bütün zorluklarına rağmen, mesleki gelişimimde
en büyük etkileri yapmış olan kişinin, C. G. Jung'un son yapıtım dilimize
kazandırmak işlevini yüklendiğimden ötürü çok mutluyum. Onun görüşlerinin
Türkiye'nin zengin ve renkli kültürünü aydmlatmada çok faydalı olacağma inancım
tamdır. Bu kitap renkli, resimli ve oldukça kolay anlaşılabilir olması
sayesinde daha geniş bir okur kitlesinde ilgi ve merak uyandırabilirse,
ateşleyeceği yeni araştırmalar kültürümüze olduğu kadar dünya kültürüne de taze
bir ışık serpecektir. O zaman, kitabın önsözünde de belirtilen "Jung'un
kitlelere vasiyeti" en verimli sonucunu verecektir. Carl Gustav Jung
gerçekten bütün zamanların en büyük hekimlerinden biriydi. Anısının önünde
saygıyla eğiliyorum.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder