ÖTELERDEN GELEN MEKTUP
بســـم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين والصلاة والسلام على رسولنا محمد وعلى اله وصحبه وسلم اجمعين
Biz kendimizi aşkın bahçesinde yetişen bir gül olarak bulduğumuz zaman acaba bize inanırlar mı diye iç geçirirdik. Gördük ki O Sultan isterse her iş nihayete erermiş. Fakr-ı Fahri sırrına Eren-i nasıl Hâkimlere kabul ettirdi ise bizde o kapıdan geçtik.
Yokluğun
sırları sır iken varlık denizine dökülen eşya bizdeki sevda ile birleşince bu
manaya geldi.
Ne
idi ki, ne oldu?
Son
ne idi. Ön ne oldu?
Hayatımda
hep bu acının derdini çektim.
Her işi eden eyleyen O ise bizim
bu âlemdeki varlığımız neyin icabıdır. Yetmişlerin terkibi bizleri ihata
ediyorsa, bu gayretteki azim nereden
sudûr ediyor. İhtiyacın olmadığı şey yok,
yokluğun terkibinde ise varı görecek hal, bizde
kalmadı.
Gördük ki yine O´nun cevr etmesi
varmış ortada. Söz kar etmedi. Takdir değişmedi. Ne idi acaba bu hikmetin
suali;
Biz
bildik; âdemin, âdemliği içinde varlık ve yokluğun salla’llâhü
aleyhi ve sellemaşını kazanan hep O olmuştu. O´na itiraz eden ve işine karışan
sonunda perişan olmuş, bilinen son da, değişmemişti. Ne değişecekti ki; varlık ve yokluk O ´nun katında yoktu.
Aradan iskât edip cümle izâfât-ı hemân
Hak vücûdu aşikâre gayrısı pinhan gerek
Misri
Ey Hakî sana ezelde yine yokluktan
pay verildi eğer ki var sayhasından bir nebze sana kalsa idi halin nice olurdu.
Âlem ikisi arasında taksim edildi, biz ise bu ikiden geçip, nihayette asılda kendimizi bulduk.
Ey
Hâki, yine bugün bela burcunda bir
bayrak dalgalandı. Hangi rüzgar bu bayrağı sakin kılar ki; yeri imtihan yurdu, kendisi ise dalgalanmaktan âri değil.
Bu
ne iştir Ey sultan bize haber verir misin?
Geçsek
serden bir mükâfâtın var mı?
Geçmezsek
küser misin?
Nedir
hikmetin bir haber veren yok mu bize!
İşte
düştüğün dertten kurtaracak bir Sultan´ımız var diye kendimizi iknaya çalıştık.
Bildik ki Hızır´ımız bizden uzak değil ama bir ışık bekliyoruz.
اولم تكونوا اقسمتم من قبل [onlar bundan önce yemin etmemişler miydi?] Sözü önümüze geldi
durdu. O söz ki; görmeden konuşanın işidir. Bunu bildin ise mesele kalmaz dendi
bize, bilmedin ise,
her yaptığın hata olacaktır.
Kasap elinde koyunum, ya O beni,
ya ben O´nu
Cellat önünde boynum, ya O
beni, ya ben O´nu
Mısrî
Çık
işin içinden gör ki, Sultan nerdedir?
Sen
yurdunu bilmeden, balı tatmadan aşktan bahsedeni hiç gördün mü?
Bize
bunu bilen gelsin.
Yoksa
ateşi görmeyip, suyun içindeki balık
gibiysen ben sana ne anlatayım. Yokluk demini bul seni içecek bir derbeder
elbette bulunur. Cenneti sordular bana ben ise yapanı ara dedim. Zevk cennette
olsa idi, bütün gayretler ona olurdu. Görülen
o ki cenneti için çabalayan âşık görmedik.
Hâki´ye
bugün bir acı haber verildi;
Ne
sanıyorlar, senin başına gelen onlar
için olmayacak mı!
Heyhat
tekrarı olan bir hikâye nasıl unutulur.
İnsan
bu; nisyan ve âdemlik terkibi, çöksün
üzerine kafirlik nasıl olsa inkârınıda bir gün unutacak.
Ama
Hâki sen hiç unutmadın.
Unutturmadın.
Adem´i
doğuran sen olduğuna göre, evlatların sana bunu yapmaları Hakk´ın
yanındaki kadrinin yüceliğini isbat mıdır?
Aşığın, arifin ve evladın senin tahtına göz dikerse
diğerleri nasıl Sen´i terketmez mi, dediler.
Hâki
sen yine asılsın; onlar tahta çıksalar da,
arşa uçsalar da yine senin
koynundan başka yer bulamazlar. Gör ki onlar için bu acı tatmak diğer azaplardan
beterdir; ama ne fayda.
Bizi
bilenler etrafımızı o kadar sarmışlardı ki,
hepsini dostumuz sanıyorduk. Gördük ki bizi anlayanlar sonra gelecek
imiş.
Ya
Rabbi Sana uzanacak eller hala temizlenmeden bir şeyler beklemesi uygun olur mu
acaba!
Kendi
mahkûm, yoldaşı mahkum, ahiri mahkum!
Öyle
ise bu körlük nereden gelmektedir.
Eğer ki bir sultan bu sonun
geleceğini bilmez ise bu yola girmesin. Biz bildik ve sonunda bizi inkâr
edeceklerini de biliyorduk. Onlara canımızı ve malımızı hediye ettik. Eğer ki
bu sonuca razı isen gel, bu yola gelin denildi bize, şimdikiler ise ne bu işten haberdar, ne de
haberi peşinde; nefisleri düşmüş bir gayya içine bocalanıp duruyorlar.
Yoktan, yoğa giden bir yolculuk.
Neye yarar.
Yokluk yoluna varını satmaya gel
de görelim sizi.
Gönül bahçemin suyu, canı ben öyle bir güne düştük ki, ne yapacağımız üzerine bir türlü karar
veremiyoruz.
Sen imdat kıl; yardımlarını bize
inzal eyle. Sevgili celal yüzünü bize göstermeye başlamış ise ne yapmak gerek. Naz
mı edelim yoksa rıza makamına düşüp gelene razı mı olalım.
Ya Muhammed sallallâhü aleyhi ve
sellem Sen bizler için şefkat kanatlarını gerdin mi her şey biter.
Biliyoruz ki, sen
üzerine farz kıldığını bize hiç yüklemedin. Nurunu bol, bol ihsan eden Efendim şefaat buyur. Elhamdülillah.
Sonuç hep O´nun. Son ve ilk hep
O´na kaldı. Bize düşen nedir.
Hiç.
Hiçte ki olan esrara ulaşacak
nedir?
Biz gönüldeki sırrı çözmeye
yöneldik gel sende çözebilirsen çöz dediler.
Bir gün sevgilinin kapısında aşkın
namelerini yazarken
Ey Hâki hâla ne üzgünlüğün içinde
durursun gayen bize ulaşmak değil mi idi; dediler.
Ben ise bir an durdum, sonra dedim ki; niye üzülmeyim, ben
çok güvenmiştim. Biri gelir peşimden diye,
dedim. Dediler ki; hayır senin
bastığın ize bile ulaşacak yoktur. Senin halini onlarla tebdil edemem. Sus ve
git sen bir tanesin. Bir seni sevdim. Birinin de sevgisi hala dillerde olanı. Yürü
meydan senindir; dediler.
Bir gün Ebu-l Hasan Şazeli kaddesellâhü
sırrahu’l azîz ile karşılaştım. Hangi sevgi idi ki, sevgiline kavuştun. dediler.
“Benim olmadığım O´nun olduğu, derdin olduğu dermanın yok denildiği, isyanın olmadığı yerde durup günlerce bekleyip
ümidin bittiği yeri beklemen lazım” dediler.
Bu sözden bize beklemek düştü. Kapıyı
bekleyen sonunda nihayeti bulurmuş. Biz beklemekten başka bir şey daha yaptık.
Yok olduk. Yokluğun daha ilerisini
gördük.
Yoktan yok olduk.
Biz kendimizi artık bulamayınca
hep O var oldu. Söyleyin dostlar varlığınız zaten yok, öyle
ise niye tasa ediyorsunuz.
Ben geldim ve gittim, sonuç benim dediğim gibide olmadı. Sizlerin
dediğiniz gibi de olmayacak. Niçin bu
fitne perdesini aralıyorsunuz
ان هي الا فتنتك [Bu
senin bir imtihanın ] demekten başka çaremiz kalmadı diye söz söylendi. Her şey, Senden
yine Sanadır. Ey Seni sevmeği bile bilmeyen bizlere yol göster.
Ey Güzellik Sahibi sevginin
yollarını niçin esrarlı kıldın?
Asıl sevgi, muhtaç
olanadır. Olmayana yapılanda belki menfaat gözetilir. Çünkü gördük ki, herkes
olmayanlar için yapma yarışında; asıl sevgi gösterilecekler ise mahzun elemli.
Biz Seni sevmek yarışına düştük, hem
vefa ve hem de kuluna bir iştiyakın var senin; Sen yalnızlığın
elemlerini Sevdiğinle kapattın. Bizler ise ne sevmede ve nede iştiyakta bir yol
alabiliyoruz. Mesele çözüldü; meğer yine sen bizi seviyormuşsun. Elhamdülillah.
Ey Yüceler Yücesi, sen
yalanla birleşemezsin.
Zıtlar tecelli edince, Hükmü
İlâhin tecelli eder.
Burada Hâki´nin ne suçu olsun. Ancak
kendine sözünü geçirebildi.
Ebrar sınıfı neden kariblere karşı
çıktınız.
Ziyan yine avama oldu, sizlerde çok yerine azı buldunuz. Hedef
peygamberi bir hayat ise, niçin baş olmayı bırakmıyorsunuz?
Bırakamazsınız; bir yanda nefsiniz, diğer
yanda ilmi tecell-i ilâhi. Çünkü O´ndan hata sadır olmaz. Çok şeye kavuşmanın
sarhoşluna düşen, kanatları çıkan kör
karıncaya benzer. Uçarda menzili kendi ölçüsüne göre büyük olur. Gel, gel
denilse sana; atacağın adım menzilin kadardır. Köre görmenin menzili ne kadarsa, benim
sözümden ancak o kadarı anlaşıldı. Bu da bizim kaderimiz imiş.
Âdem her an bir ikmal üzere
olmalıdır. Âlemi temâşa eyler iken gördük ki,
ne bizdeki ilim ve ne bizde ki himmet,
âleme tesir eylermiş. Meğer her şey O´nun kudretinde imiş. Biz de bu
sebepten seyre geçtik.
“Her işi eden ve eyleyen O´dur”
demekten başka söz kalmadı.
Ey Hâki her zaman zoru öne
çıkarmana ne gerek var.
Zor olanı aşana kolaydan haber
vermesi abestir.
Hevesli isen işte yol dendi;
Bizde gördüğümüz yolun talimini
yaptırmaktayız. Biz bu yolda hep yalnız kaldık ve hala yalnız gitmekteyiz.
İlahi bugün içimize bir elem
verdin. Sevdiklerimiz hep bir şekilde üzüntü içinde, biz
sana yönelip bu işin senden geldiğini bildik. Fakat onlar takat getiremezler
diye zatından latif bir ikram bekliyoruz. Var olana netice yokluk, mülk
de senin elinde, varlıktaki tasarruf sende ise bize اني مغلوب [yenik düştüm] feryadını
bizden ırak eyle. Biliyorsun ki, biz Senden geldiğini biliyoruz. Ama onlar için
bu hal yoktur. Şefkatli Sultanım, Muhammed
(salla'llâhü aleyhi ve sellem) Sevgilisi; sevgilin ve sevgin hatırına gönder
bizlere nusretini, kalmadı, kalmadı,
başka bir şey kalmadı.
Ya Muhammed (salla’llâhü aleyhi ve
sellem) bizden çıkan söz O´na ulaşamaz. Bizim için O´na her zaman olduğu gibi
sen ricacı olur musun.
Elhamdülillah, ne
mutlu bize ki O Sevgilinin ümmetiyiz. Yine imdâdı üzerimize güneş gibi doğdu. Ya
Rabbi, O olmasa idi; halimiz nice olurdu.
Ey Hâki, her
geçitten sen önce geçmese idin, bu gariblere çıkar yolunu kim gösterirdi. “Kardaşlarım, O
Sultan bize; İsmail, senin hamurunu biz kendi toprağımızdan
yoğurduk ve ekşitmedik; buyurdu”Bizdeki bu güzellik bizden zuhur
etmiyor ki, bizden bilin. Neyimiz varsa hep O´nun, Ona
göre düşünün. Bizi O´nunla eyleyen ve sizide biz ile eyleyen O´na şükür edin. Ne güzel bir yol değil mi?
Ey Hâki ezelde Rabbin sana söz
verdi. Sana zerre kadar iyilik yapanın
zerrisine yetmişbin misli daha fazla ikramda bulunacak. Ne mutlu sana ikramda
bulunana; Ey şanslı kullar bazı şeyler nasip kısmına girer ya, bu o
meselden bir cüzdür. Her nimetinde bir külfeti vardır, onu
unutmamak da gerekir. “Allah´ın
ahlakı ile ahlaklanın”sırrına erenler şükür ile vasıflanmaktan gayri, birde
aza çok ile karşılık vermekle mükelleftir. Karşılıksız himmet sahibidirler. Bu
Sultanlar kapısını bulanlara ne mutlu. Ey Hâki,
sen böyle bir kapı buldun. Senin
kapını bulup deryana girenler de bunu tadarlar. Sevmek yolunun taliplisi Hâki´ne
sahip çık. Sen eğer Sultana erişmek istersen,
toprağa düşüp çürümeden zerren
arşa çıkmaz. Zordur ama Hâki seni Saki´ye şarap
haline getirir.
Bir sakiden
içtim şarap arştan yüce meyhanesi
Yunus
O Saki, bir
kapıdır ki bundan ötesi sana sonra açılacak. Mektebi irfana müdavim olanlar
sonunda bu haberi tasdik ederler.
Bizlere danışanlar bizden
duyduklarından bir şey buluyorlarsa, bunda önemli olan sözün bizde hal olmasıdır. Bir
söz hal olmazsa bilmeliyiz ki, yalandan başka bir şey değildir. Yalanın
olduğu yerde doğru olmazsa bizim olduğumuz yerde varlık da olmaz. Yokluk
denizinin nihayeti olmaz. Yokluk içinde yüzebilirsen, gör ne
büyüktür. Bu denizde çoğu boğuldu. Boğulmadan kurtulmak ancak Hâki´ye bend
olmakla mümkün; onun gibisi az bulunur. Az ne kelime yok denecek gibidir. Çünkü
O yokluk meşrebini kendi adında bile istedi. Sanma ki şöhret ehlinin adı
O´nunla anılacaktır. Bu söz sana ulaşınca zan etme ki, her
şey bundan haberdâr; olmadığını bilmelisin.
Ey Hâki, yaratılmışların vehim ve histen olması;
onların hak katındaki varlığı beş duyu ile sabit olan yokluğun varlık aleminde
ki tecellisidir. Öyle ise bize düşen
nedir biliyor musun, Varlığı vehim olan nasıl alemin sahibi
karşısında mücadele yoluna düşer. Sana
düşen haddini bilmen ve en yüksek makam olan kulluk makamına müdavim olmandır. Öyleyse neye zor olan şeye talip olmaya çalışıyorsun.
Peygamberimizi yücelten, gözünün bakışlarında dahi haddi aşmamasıdır. Bak gördün mü ki, O´un
makamı yüce oldu. O´na talip olan, onun gibi olur. Hâki sen ne güzel yoldasın, bu
yolda hem önder oldun, bizleri bundan haberdar etmektesin. Allah´ım sana şükredecek ne kadar çok şey var.
Bunlardan en kıymetlisi bu iş olsa
gerektir.
Sevgiyi oluşturan nedir. Sevgi görünmeyen ortak noktanın izdüşümlerinin
iki ayrı yerde birden tecellilerinin birbirine bakan iki aynada birbirine
bakışmasından oluşan akımsal enerjidir. Sevmek iki kişi arasında olsa bile
aslında birdir. Bu akımı doğru yönde akıtırsan sonuçta bir aşk doğar. Tersi
olursa bil ki, sonuç nefrettir. Bu yolun sahipleri bunu çok
uyu bilir. Biz mektebi irfanda okuyan
çok talebe gördük çoğu bu gerçeği göremedi. En güzel şey bu yolda tecrübe
görmüş birini bulup ondan ders almandır. Ey Hâki seni bulanlar şanslıdırlar. Ey
Sultanım, eğer bize merhamet etmeseydin, seni bulup da, isyan
edenin durumu başımıza gelirdi, Bildiği halde inkarda ısrar etmesi senin onun
aynasındaki şeffaflığı kaldırmandır. Bu ise ne kadar tehlikeli bir denklem
sonucudur. Bizi bize koymadan, bizi
bizle idare edenler bu nimetin şükrünü
eda edemeyeceğimiz aşikârdır.
Ey Hâki, Nur’un
varlığına delil aranır mı? Hak, kuvvetli ışığının gözünü kararttığı insana
perdeli kalan güneş gibi, zuhurunun şiddetinden dolayı gizlenmiştir. Allah, nefsinde her şeyi içeren, her
varlığı kuşatan, her mevcudun sureti ile zuhur eden Allah'tır Bu sıfatta,
hiçbir mahlukun payı yoktur. O
varlığı, bu alemin varlığına dayanaktır.
Bu alem ise yokluktadır. Yokluğu bırak, var sanılan alemin Hâkikatine yönel.
Ey Hâki, sana Abadulkadir Geylani (ks) den ulaşan
sözler, Hâkikat neşeni bir kat daha
artırdı. “Allah’ın velî kulları, diğer insanlara nisbetle sağır ve kördürler;
kalbleri Allah’a yakınlık peydâ edince başkasının sözünü duymaz olurlar, başkasını görmez olurlar. Yakınlık onları mest-u hayran eder, ilâhî
heybet onları kendilerinden geçirir. Muhabbet onları mahbublarının huzuruna
bağlar. Artık
onlar Celâl sıfatiyle Cemâl sıfatının tecellileri arasında bir mevkidedirler, ne
sağa, ne de sola meyletmezler. Onların, ötesi
olmayan bir önü var; insanlar, cinler, melekler ve sair yaratıklar onlara hizmet eder.
İlim ve hikmet onların susuzluğunu
giderir. Allah’ın fazl-ü kereminden yerler,
dostluk şarabından içerler. Halkın sözü onları meşgul etmez. Evet, onlar bir vadide, halk
da ayrı bir vâdidedir. Halka, Allah’ın emrettiğini emrederler Peygamberlere
vekâleten, halkı Allah’ın men ettiği şeylerden men
ederler. Hâkikat de Peygamberlerin
vârisleri bunlardır. “Allah’ın velîleri, O’nun
huzurunda edep makamındadırlar. Hak’tan
sarih bir izin olmadıkça hareket etmezler,
bir adım bile atmazlar. Kalblerine açık bir müsaade ilhâmı vâki
olmadıkça mubâh şeylerden yemezler, giymezler,
nikâh yapmazlar ve hiçbir sebepde
tasarrufta bulunmazlar. Onlar Hak ile
beraberdirler; kalbleri ve gözleri evirip çeviren yegâne mutasarrıf ile
kaimdirler. Rablerine şu dünyada
kalbleriyle, ahirette cisimleriyle kavuşmadıkça hiçbir
kararları olmaz. Yani gönül rahatlığına
erişemezler, Allah’a kavuşmadıkları müddetçe. . . ”
Kardeşim,
bizlerin bu aleme gelmemizden gaye eksik tamamlamak içindir. Bu işteki
delilimiz Peygamber Efendimizdir. Bu işin evvelinde Efendimiz (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) vardır. O´nun zamanında Ashab-ı Kiram,
peygamber S. A. efendimizin sohbeti bereketi ile derin bir
vecd ve cezbe içinde bulunuyordu. Sonradan o hal dağıldı. Bu yolun manevî varislerine intikal etti. Bu da birçok kollara bölündü. . O kadar bölündü ki, zayıfladı ve dağıldı. Birçoğu suret halinde kaldı. Manası olmayan bir şeyhlik unvanı halini aldı.
Bunlar da birçok şubelere ayrıldı;o
kadar ayrıldı ki, başı belli olmaz bir hal aldı. Biz bu işi topladık, lakin
sonra yine bize
فتنتك ان هى الا[Bu senin bir imitihanın
] ayeti tecelli etti. Rabbim müsaade ederse öbür alemden bu aleme doğru bir
tevhit rüzgarı yine esecektir.
Biz daldan dala uçan kuş gibiyiz, seyrimizden bir şey anlamak istersen sakın
sağa sola nazar etme. Her nazarın bizim
yolumuzda sana bir mani teşkil eder. Bizden çıkan sözleri bazıları zan eder ki, his ve vehimden gelir. Ruhumuzda ki ilham
Ruhul Emin ile desteklenmektedir. Bunu iyi anlaman gerektir. Biz O´nu öyle
severiz ki, kendi kendimizde buluruz. Biz
sonradan gelmiş isekte, O´ndan ayrı da değildik. Biz O´nu ne ile
vasfettik ise, biz de o vasfın aynıyız, Hak da
kendisini bizimle vasfetti. Ne zaman
O’nu görsek, kendimizi görürüz; ne zaman O bizi görse
kendisini görür. Bu ne güzel bir haldir.
Bu hali anlamayanlara anlatsan da
yine bir şey anlayamaz. Biz O´nu eşyada öyle oldu ki, aynı gibi gördük. Ama biz fark etmeyi de
biliriz. Biz Hakk´ı tevhit derken tenzihi,
tecrit ederken takyidi bir şekilde görürüz. Teşbih ile tenzihi
birleştirenlerdir ki, Hakk’ı gereği gibi bilmişlerdir. Yalnız bir tarafı görmek eksikliktir. Bir
makamın Hâkikatine ermek istersen celalini,
cemalinden ayırma; ayırmadığın
gibi birbirine mecz et ki, gör ki zevkin
nasıl olacak. Bunu bilmeyenler çoğu zaman bu sözlerden bir zevk almadıkları
gibi, birde itiraz sahibi oldular. Yine
de şeriat dairesini açık ve geniş tuttuğun gibi de, unutma.
Her fiilin O ´nun emrinde ve gücündedir. Sende kudret yoktur. O sensiz,
sen O´nsuz olamazsın. Böylece işler sana ve Ona bağlı oldu. Sen de hayret ettin, hayretin de şaştı. Hayret içinde hayret oldu. Kendisinin yaptığı
bir şeyi sana teklif etmesinde hayret edersin. Sonra benim yaptığım bir iş yok, O’nun
yaptığını görüyorum. Her yerde ancak
Allah var, Ondan başkası yok. Bu iş böyledir fakat sen yine şeriatın
çizgisinden çıkmadan fiillerini işlemen gerekir.
Hâki yine sana sukut etmek gerekti.
Çünkü sen hiç haddini aşmadın ve aşmazsın.
Ey bizi Yaratan, senin
her şeyine razı olan, bilmelidir ki; her
halukâr da her istediğine kavuşur. Biz bunu yaşıyoruz.
O´na kendi niyetimizden çok ağır
bir ibadet yüklenmek niyeti ile kapısına vardık. Bize sözü aşırılığa düşme, aşırı
gidenler şeytanların emrine düşer. Sen Habibimin yolunu takip et dedi. O´nu
nasıl sevmeyeyim, beni benden daha fazla seviyor. İşte O´nu
sevmekte fark budur.
Sözler yaratılırken hep bir
menbâdan yaratıldığı için zan edilir ki,
hep aynı şeyler tekrar söyleniyor. Aslında söz birdir, fakat
vakitle kayıtlı olduğu için zamanı gelmeyince tesiri zahir olmaz. Vaktinde
söylenmiş kelam en tesirli tiryaktır. Sultan
çok sözü tekrar eder görüyorsan, merhametinden
dolayıdır.
Aşık
dert çekerek terakki ederken sevgili ise o elemin verdiği ziya ile güzelliğini
ve cemal yönünü, celal ile perdeleyerek benlik perdesini yırtar.
İkilik yok olunca birlik zahir olur. Neticede
bu olması beklenir. Bu hale eremeyenler için dost haberi veren, uşşâkın
kelamları gerekir ki, ariflerin halini anlasın.
Ey söz dinleyen dost, bu kadarla iktifa ettik; nasib-i ezeli ne ise
elbet zuhur eder. Allah´a emanet ol.
والسلام
علي من اتبع الهدى
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar