Print Friendly and PDF

GÖSTERİM SANATLARI TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ

 

Hazırlayan: Prof. Dr. ÖZDEMİR NUTKU

 

İÇİNDEKİLER

TıERİMLER ÜZERİNE    

ÖNSÖZ  ............................

KISALTMALAR .........................................................................

TİYATRO TERİMLERİ

KUKLA VE GÖLGE OYUNU TERİMLERİ

ÖYKÜ CANLANDIRMA TERİMLERİ

DANS TERİMLERİ .........................................................i.....

SİRK VE SEYİRLİK OYUNLAR TERİMLERİ

KAYNAKÇA .....

DİZİNLER (Eski Terimler Dizini, Almanca Dizin, Fransızca Dizin, İngilizce Dizin, İtalyanca Dizin)

TERİMLER ÜZERİNE

Atatürk devriminin “Türkçe" konusundaki tutumunu şöylece özetleyebiliriz : "Türkçeyi çağdaş sanat, bilim ve uygulayımın, kısacası çağdaş uygarlığın bütün gereklerini karşılayacak bir dil durumuna getirmek."

Türk Dil Kurumu 1932 yılında kurulduğu zaman, yapılacak dil çalışmaları, şu iki ana doğrultuda saptanmıştı:

  • 1 — Türk dilinin öz güzelliğini ve. zenginliğim ortaya çıkarmak;

  • 2 — Türk dilini, dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe ulaştırmak.

Bunlardan birincisini gerçekleştirmek için, eski kültür varlığımızı araştırmak, yayımlamak; İkincisini gerçekleştirmek için de, bir yandan yüzyıllar boyunca dilimize girmiş olan yabancı sözcüklerin, terimlerin yerine Türkçelerini koymak, öte yandan da Batı uygarlığının etki alanına girmemizle dilimize sızmaya başlayan yemlerine engel olmak, boy-lece, dilimizi kendi olanakları içerisinde geliştirmek gerekiyordu. Bu yabancı sözcüklerin çoğunluğu türlü bilim' dallan ya da çalışma alanlarıyla ilgili terimlerdi. Türk Dil Kurumu’nun kuruluşunda, bu terimler konusu çözümlenmiş değildi. Daha sonra bu sorun da ele alındı. Yıllar yılı yapılan çalışmalar verimsiz kalmadı. Dil işinin olumlu bir sonuca bağlanmasını isteyen aydınlar, bu alanda yapılan çalışmalarda Kürümü yalnız bırakmadılar.

tik evrede, yalnızca terimlerin Türkçe karşılıklarını bulmak yoluna gidiliyordu. Yapılacak işler çok, eldeki olanaklar az olduğu için, bunlar terim sözlükleri olarak verilemiyordu. İkinci evrede ise, bir yandan yeni karşılıklar aranırken, bir yandan da her konuda uzmanlık sözlükleri hazırlanmasına girişildi.

Bugüne değin, Türk Dil Kurumu’nun türlü kuruluşlar, kurumlar, fakülteler ve kişilerle yaptığı çalışmaların ancak küçük bir bolümü yayımlanabilmiştir. Bu çalışmalar, türlü konuda çalışan yazar ve aydınlarda dil bilincinin, yerleşmesine yardım ederken, okul sıralarındaki gençleri de bu Türkçe sözlere alıştırmış, onlarda dil sevgisinin kökleşmesini sağlamıştır.

Gerek Türkçe -Osmaniıca ve Batı dilleriyle ilgili olarak kılavuz niteliğinde hazırlanan terim dizelgelerinde, gerekse türlü konularda hazırlanan sözlüklerde, elden geldiği ölçüde her terimi Türkçe bir sözcükle karşılamak yoluna gidilmiştir. Türkçe karşılık bulunamadığı durumlarda, Batı dillerinden aktarılan terimlerde, bir birlik sağlanmasına çalışılmıştır.                 <

Gerek Kurum'da hazırlanan,^gerekse Kurum’ea uzmanlara hazırlattırılan terim sözlüklerinin dilsel ve bilimsel denetimi yaptırılmakta, bunların bu yönlerden de yanlışsız olmalarına çalışılmaktadır. Ortaya konan terimlerden kimileri öneri niteliğindedir, kesinlik anlamı taşımamaktadır, ileride, bunlardan daha uygunlarının bulunacağım gözden ırak tutmamaktayız. Önerilen terimler, uzun süreli uygulama sonucu kesin, biçimlerini alacaklardır.

Dilimizin, kendi benliğine kavuşarak geliştiği ve güçlü bir uygarlık dili olmaya yöneldiği bugünlerde, çalışmalarımızın yararlı olacağı kanısındayız.

TDK

ÖN SÖZ

Bundan on yedi yıl önce, Türk Bil Kurumu’nun görevlendirmesiyle, Haldun Taner, Metin And ye ben Tiyatro Terimleri Sözlüğü’nü hazırlamıştık. Ancak her birimizin başka yerlerde olması, bir de verilen sürenin kısalığı nedeniyle bu ilk kez ortaya çıkarılan sözlük gönlümüzce olmamıştı. Buna karşın sözlük kısa bir süre içinde tükendi; çünkü tir yatro gibi yaygınlaşmaya başlayan bir sanat dalı içinde büyük bir eksikliği gidermişti. Sonra yıllar geçti, her üçümüz de bazı toplantılar vç bilimsel görevler dışında bir türlü bir araya gelemedik. Oysa bu sözlüğün ikinci basımı için gereksinim yıldan yıla- daha büyüyordu.

Yetmişli yılların sonlarında sayın And, haklı alarak, bu sözlüğü tek kişinin hazırlamasının daha doğru olacağını belirtti ve bu öneriye sayın Taner de katıldı. Bu iki değerli yazarın izniyle çalışmaya başladım. Tasarım evresinde, sözlüğü yalnızca tiyatro terimleri ile sınırlamanın yeterli olmayacağı düşüncesi bende güç kazandı ve çalışmalarım ilerledikçe Gösterim Sanatları Terimleri Sözlüğü giderek belirginleşti.

«Temaşa» karşılığı kullandığım gösterim sözcüğünün kapsamı, tiyatro sözcüğünden daha geniş bir alanı çağrıştırdığından, bu çalış, ma içine tiyatronun yanı sıra, opera, bale, dans, kukla, gölge oyunu, öykü canlandırma (meddahlık), sirk ve. seyirlik beceriler de girdi. Böylece, Sözlük beş ayrı bölümde hazırlandı; ancak dizinlerde Söz-lük’teki tüm terimler bir aradadır. Terimlerin hangi bölümlerde aranacakları ise «TÎY» {Tiyatro), «KGÖ» (Kukla ve Gölge Oyunu), «ÖYC» (Öykü Canlandırma) gibi benzeri kısaltmalarla gösterilmiştir.

Gösterim Sanatları Terimleri Sözlüğil’nde 2700’ün üzerinde madde yer almaktadır. Ayrıca, özellikle sahne tekniği terimlerinin Almanca, Fransızca, İngilizce karşılıkları yanı sıra İtalyanca karşılıkları da verilmiştir. Eski terimler dizininde ise bugünüh gençlerinin anlamadıkları Osmanhca sözcüklerin Türkçeleri gösterilmiştir. Dizinlerde yabancı terimin karşısına doğrudan doğruya Türkçesi konulmuş, böylece özellikle yabancı dillerden Türkçeye çeviri yapacaklar için, bu dizinleri, bir gösterim sanatları sözlüğü olarak kullanmak olanağı sağlanmıştır.

Bu Sözlüğün basılmasına karar veren Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu’na, yakın ilgi ve yardımlarını gördüğüm Terim Kolu Başkam sayın Doç. Dr. Aydın Köksal’a ve değerli Terim Kolu görevlilerine, basım işini özenle gerçekleştiren Sevinç Basımevi çalışanlarına, teşekkür ederim.

İzmir, 1983

Özdemir NUTKU


KISALTMALAR

Alm.

, Almanca.

arg.

bak. DAN. Doğ. Erm. es. t. Fr. İng. tö ÎS İsp. ît. lap. KGÖ . Kö. O Lat. 0.0 örn. ÖYC SİR TÎY

vb. Yun.

argo bakınız dans doğaçlama Ermenice eski terim Fransızca

İngilizce

İsa’dan önce İsa'dan sonra

İspanyolca

İtalyanca

Japonca kukla, gölge oyunu köy oyunları

Latince ortaoyunu örnek öykü canlandırma

sirk tiyatro

ve benzeri, ve başkaları, ve bunun Yunanca

TİYATRO TERİMLERİ

A '

abartılı oynamak [es. t. mübalağalı oynamak] [Alm. überspielen] [Fr. surjouer] [îng. overplay] : Bir rolü, gerektiğinden aşırı ses ve hareketle oynamak.

acı çekme oyunu [Alm. Passionsspiel] [Fr. mysteres] [îng. passion play] : Ortaçağ’da ortaya çıkmış, insanın yaratılışından «son yar-ğı»ya dek bütün dinsel öyküleri konu edinen dinsel yönlendirmeli oyun.

acıklı [es. t. feci] [Alm. tragisch] [Fr. tragique] [îng. tragic] : 1 — par anlamıyla tiyatroda, tragedyanın belirleyici yanı, temel özelliği ve felsefi özü. 2 — Bîr oyun içinde acıklı görünümü sağlıyan gelişim. 3 —Genel anlamı içinde, toplumsal gelişmede birey-toplıım çelişkilerinin anlatımı olan estetik ulamı.

acıklı güldürü [Alni. Tragikomödie] [Fr. traggi-comedie] [îng. tragi-comedy] : Tragedya ile komedya özelliklerinin bireşiminden ortaya çıkmış oyun türü. Acı bir görünümü gülünç bir durum, ya da gülünç bir görünümü acı verici bir durum içinde gösteren oyun.

acıklı opera [Alm. tragische Öper] [Fr. opera serieux] [îng. grand opera] : Konusu acıklı, sonu kötü biten opera türü.

acıklı oyun [Alm. Melodrama] [Fr. melodrama] [îng. melodrama] [Yun. melos=ezgi, drama—yapmak, oynamak] : 1—Eski koııumuy-. la içinde müzikli geçişleri olan, konuşma örgüsü ezgisiz, müzikli sahne yapıtı. 2 —Bugünkü anlamıyla, acıklı rastlantılar ve duygusal sahnelerden oluşan, iş. gıcıklayım, kimi kez gülümsetici, çoğunlukla mutlu sonla biten, asal oyun türlerinden biri.

acıma ve korku [Alm. Mitleîd ttnd Furcht] [Fr. pitie et crainte] [îng. pity and fear] : Aristoteles’inPastlka’smda, tragedya kahramanının, başına gelenler karşısında duyulan acıma ve korku duygusu; bununla seyircinin iç yaşamında arınacağı savunulur, bak. katarsis.

açık dağıtıcı ışıldak [Alm. Kastenreflektor] [Fr. casserole] [îng. öpen' floodlight] [Ît. rifflettore aperto] z 'Merceksiz, içinde birden fazla ampul bulunan ve geniş bir alanı aydınlatan, gölge vermeyen ışıklama aygıtı. Genel ışıklamada kullanılır.

açıkhava tiyatrosu [Alm. Freilichttheater] [Fr. theâtre en plein azr] [îng. open-air theatre] : Ü-stii ve çevresi kapalı olmayan tiyatro yapısı. Yaz aylarında ya da iklimi uygun yerlerde, açık havada oynanan oyunların sahnesini ve seyir yerini kapsayan yapı.

açık sahne [Alm. öffene Szene] [Fr. scene ouverte] [îng. öpen stage] : Bazı klasik oyunlardaki ve baletteki kalabalıkları sahne üzerinde hareket ettirebilmek için, sahne üstündeki engellerin kaldırılması ile ve yalnızca sahne gerisine ve yanlarına konulan dekor parçalarıyla ortaya çıkarılan sahneleme biçimi.

açıhr-kapanır yer ışıklan [Alm. Vers'enıkungsrampe] [Fr. rampe rabat-tânte] [îng. sinking footlights] : Çerçeve sahnenin önünde, kullanılmadıkları zaman taban içine kayan yer dizi ışıkları.

açılmak [Alm. sich öffnen] [îng. öpen ııp] : Oyuncunun gövdesini seyirciye doğru döndürmesi.

ad spectatores [Alm. zu den Zuschauem] [Fr. ad spectatores] [îng. ad spectatores] t Rol dışı seyirciye yöneliş. Plautus’un komedyalarında gülünçlüğü sağlama yönünden çok kullanılırdı. Oyunculardan bir rolü bırakır, seyirciyle konuşurdu. Sonradan, böyle rolden çıkan oyuncuları eleştirmek amacıyla kullanılan bir deyim oldu.

agon : 1 — Antik Yunan komedyasında düşünceleri birbirine karşıt olan iki oyun kişisinin tartışmaya girdiği bölüm. 2 — Sanatçılar, ezgiciler, yazar ve oyuncular arasında değerlendirme ile sonuçlanan yarışma.

ağaçlık [Alm. Laubsoffitte] [Fr. frtse de verdure, rustique] [îng. foliage border, wood border] : (Dekorun üst kesimi ağaç dallan ve ı yeşillik kaplı olduğunda kullanılan deyim.

ağırlık [Alm. Gegengevvicht] [Fr. contrepoids] [îng. counterweight] [İt. contrappeso] : Dekorları tutan askıları istenilen yükseklikte tutmaya yarayan nesne. Bunlar eski tiyatrolarda kum torbalan, yenilerinde demir külçelerdir.

ağırlık rayı [Alm. Gegertgevvicht] [Fr. equipe contrebalancee] [îng. set of counterweightlines] : Askıları gerekli yükseklikte tutmaya yarayan karşıtdenge ağırlıklarının yukan aşağı kayabildiği rayla-'tm tümüne verilen ad.

ağız [es. t. şive] [Alm. Dialekt] [Fr., dialeete] [îng. dialect] : Kendine özgü söyleyişi olan yöresel konuşma.

akım [es. t. cereyan] [Alm. Stromfcreis] [Fr. Circuit, cöurant ölectri-que] [îng. circuit, current] [İt. circuito, corrente] : Elektriğin bir yöne akışı.

akım açık [es. t. cereyan açık] [Alm. Spannungsführend] [Fr. sous tensiori] [îng. live] [ît. sotto tensione] : 1 — Elektrik akımının geçmekte olduğunu belirtir deyim. 2 — Elektrik tehlikesine karşı uyan.

akımı kapama [es. t. cereyanı kapama] [Alm. Schliessen des Strom-kreises] [Fr. fermeture du Circuit] [îng. closing of the circuit] : Elektrik akımını kapama.

akım kesici [Alm. Stromunterbrecher] [Fr. disjoncteur] [îng. circuit breaker, closer] [ît. interruttore automatico] : Elektriğin özdene-timli olarak kesilmesini sağlayan düzen.

akım kesmek [Alm. Ausschalten] [Fr. coup] [îng. switch off] [ît. spegnere] : Elektrik akımını kesmek.

akım vermek [es. t. cereyan vermek] [Alm. Einschalten] [Fr. allumer] [îng. switch on] [ît. accendere] '. Elektrik akımını açmak.

akış çalışması [Alm. Durchlaufprobe] [Fr. repetitions d’achevement] [îng. finishing rehearsals] • Bir oyunun seyirci önüne çıkarılmadan önceki sön evresini kapsayan çalışma. Bu çalışmada oyun baştan sona hiç ara vermeden alınır. Oynayıştaki ya da uygulayımdaki kusurlar oyunu keserek değil, oyun sonunda yönetmen tarafından belirtilir.

akkor ışık [Alm. Gluhlampenbeleuchtung] [Fr. lumiere d ineandes-cence] [îng. incandescent light] [ît. luci a incandescenza] : Madensel bir tel parçasının ışık saçacak aklığa gelinceye dek ısıtılmasıyla elde edilen ışık.

akkor ışıtaç [Alm. Gtiihlampe] [Fr. lampe a incandescen.ee] [îng. incandescent lamp] [ît. lantpadina a incandescenza] : Yaklaşık olarak 1800 santigrat derecelerde ışık saçacak aklığa dek ısıtılmış ışıtaç.

aksama aydınlatması [es. t. vukuat lambası] [Alm. Notbeleuchtung, Sicherheitsbeleucktung] [Fr. eelairage de secours, âclairage de sdcurite] [îng. emergeney lights, panic lights] : Olağan ışık çevriminde bir aksama olduğunda kendiliğinden çalışan aydınlatma düzeni.

alan [es. t. meydan] [Alm. Arena] [Fr., îng. arena] : 1—Roma İmparatorluğu döneminde açık havada yapılan gösteriler için yapılmış geniş, çoğu.kez değirmi biçimde oyun yeri. 2—Seyircilerin ortasında oyun yeri olan çevrell tıyatrö’nun büyüğü.

alan tiyatrosu [Alm. Arenabiihne] [Fr. seme centrale] [îng. arena stage] [ît. teatro di arena] : Açık havada, bir alan üzerine kurulmuş tiyatro.

Aleksandrin dizesi [Alm. Alexandriner] [Fr. vers alexandrin ou heroi-que] [îng. heroic couplet] : -Ortaçağ’da Büyük İskender’le ilgili koşukla yazılan destanların ölçüsü: Altı uzun ve -kısa heceden oluşan bu dize türünde üçüncü heceden sonra bir durak bulunur. Bu ölçüyle yazılmış dranfatik yapıtlar vardır.

alınlık [Alm. Architrave] [Fr., îng. architrave] : Sahne çerçevesinin üst parçası.

alkış [Alım Beifall] [Fr. applaudissement] [îng. applause] : însanm yaşamı yararına yapılmış olan olumlu bir işi, eylemi ya da yaratıyı onaylamakta ve övmekte uygulanan, iki elin avuçlarını birbirine vurarak çıkarılan sesle ortaya konulan -değerlendirme .ve anlatım yolu.                               /

alkışçı [Alm. gedungener Beifallklatcher] [Fr. clagueur] [îng. clap-per] ; Bazı tecimsel tiyatrolarda, oynanan oyunu seyirciye onaylatmakta etkili olmak için parayla tutulan kişi. bak. şakşakçı.

allegro [Alm. Allegro] [Fr., îng. allegro] ; 1—Doğaçlama tiyatrosundaki müzikte çabuk hareketler. 2—Müzikte çabuk ve hareketli hız simgesi..

Alman perdesi [Alm. deutscher Zug] [Fr. rideau d l’allemande] [îng. fly curtain] : Yukarı doğru yükselerek -açılan tiyatro perdesine verileri ad.                                        ......

altın çağ [Alm. goldenes Zeitdlter] [Fr. âge d’or] [îng. golden age] n Doruğunu Aydınlanma Çağı’nda bulan ön altıncı yüzyıl ortalarından on sekizinci yüzyıla dek gelişen bir süreç içinde yetişmiş olan-büyük oyun yazarları ve yapıtları için kullanılan deyim. İngiltere'de Shakespeare, Marlowe, Johnson;-Ispanya’da Lope de Vega, Calderon, Tirso de Molina; Fransa’da Cornoille, Racine ve Moliere «altın çağ» içindeki yazarlardır.

altında [Alm. ünler] [Fr. au-dessous de] [îng. below] [ît. di sotto] : Sahnenin seyirciye yakın kesimi, bak. sahne aşağısı.

alt ışık dizgesi [es. t. ramp ışıklan] [Alm. Kastenfussrampe]‘ [Fr. rampecloisonnee] [îng. magazine footlights] [ît. assicella per ri-balta] : Sahne tabanını ön kesimde boydan boya kaplayan, bir kutu içinde toplanmış, belli sayıda, merceksiz, ışıklar dizisi.

alt ızgara [Alm. Rollenboden] [Fr. grand gril] [îng. first gridiron floor] : Sahne makaralarının ve mekanik düzenin bulunduğu şaline tavanındaki ızgaraların tümü.

alto [Alm. Alt] [Fr. contralto] [îng. alto] : Pes uzamda kaim kadın sesi.                         '

alt özel bölme [es. t. parter locası] [Alm. Parterreloge] [Fr. baignoire] [îng. groımd-floor box] : Tiyatronun taban katında seyir yerlerinin biraz üstünde kalan loca.

alt sahne [Alm. Unterbiihne] [Fr. dessous] [îng. cellar, below stage] ; Asıl sahnenin altında bulunan ve çoğu kez çalışmalarda kullanılan oyun alanı.

alt sahne aygıtları [Alm. Untermachinerie] [Fr. machinerie des dessous] [îng. undermachinery] : Büyük tiyatrolarda, sahne altında bulunan ve iner-çıkarh, döner, kayar sahneleri hareket ettiren aygıtlar bütünü.

alttan ışıklama [Alm. Beleuchtung von Unten] [Fr., eclairage et contre -ptongee] [îng. lighting from below] : Özel etki yaratmada kullanılan ve aşağıdan yukarıya doğru verilen ışıklama.

ana akım kesici ■ [Alm. Hauptschalter] [Fr. interruptetır general] [îng. master svıitch] [ît. interruttore generale] : Tüm akımların toplandığı ve gönderildiği konsol.

ana çevirgeç [Alm, Hauptschalter] [Fr. volant generale] [îng. grand master] : Tiyatro sahnesindeki uzaktan denetimli tüm aygıttan ve tüm ışıkları kapatıp açan ya da değiştiren düzen.

ana dağıtım odası [es. t. giriş trafosu] [Alm. Hauptschalterraum] [Fr. arrivee de secteur] [îng. intake room, elecktrical vaült] [ît. camera di immişsione] : Kent elektriğinin girdiği ve tiyatro yapısının tüm elektrik çevrimlerinin dağılımını sağlayan yer.

ana giriş [Alm. Haupteingang] [Fr. entree principale] [îng. front-entrance, main entrance] : Seyir yerine büyük giriş kapısı.

anahtar vermek (doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrosunda komiğe nükte yapması için söz açmak.

yalıtılmış kalın kablo.

ana kablo [Alm. Hauptzuleitung] [Fr. câble principal dlectric/ue] [İng. main feeder, main] [ît. quadro principale] ; Tiyatro sahnesinin ve seyir yerinin tüm ışıklarını besleyen, yüksek dirençli, dışı çok iyi ana makara [Alm. Sammelrolle] [Fr. mere de famille] [îng. head block] : Sahnede askı halatlarının toplandığı ana makara.

ana olay dizisi [es. t. vaka] [Alm. roter Faden] [îng. main plot] : Oyu nun asal dokusunu kuran ana olayın gelişimi.

anaparacı [es. t. sermayedar] [Alm. Getdgeber] [Fr. commanditaire] [îng. backer, angel] : Bir tiyatronun çalışması ya da oynanacak oyun için para koyan kişi.

ana perde [es. t. perde] [Alm. Hauptvorhang] [Fr. rideau de d’avant -scene] [İng. house cvtrtain, front curtain, act curtain, tabs] : Sahneyi salona açan ve kapayan büyük perde.

anapiyesmata [Yun. anapiesmata] : Antik Yunan tiyatrosunda ruhları yeryüzüne getiren, elle hareket ettirilen ilkel bir iner-çıkar.

ana priz [Alm. Oberbühnensteckdose] [Fr. prise de cintre] [îng. fly pltıg] : Sahnede bulunan, yüksek dirençli büyük priz.

ana sahne [Alm. Hauptbühne] [Fr. scene principale] [îng. main stage] : Gösterinin düzenlendiği sahne.

anlam karşıtlığı [Alm. Vlidersinn] [Fr> contre sens] [îng. contrary sense] : Karşıt anlamlı sözcüklerin bilerek bir araya getirilmesi.

anlamsızlık tiyatrosu [es. t. absürd tiyatro] [Alm. absurdes Theater] [Fr. theatre absürde] [îng. absud theatre] : İnsanın doğaya ve ya? şama olan giderek artan uyumsuzluğunu, doğadan kopmuşluğunu, ve yabancılaşmasını bir insanlık durumuymuş gibi kabul eden, bunun için de alışagelinmiş mantıksal gelişimi Ibozarajk, öznelci idealizmin bir sonucu olarak değer tanımazlığa yönelen, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, özellikle Fransa'da yaygınlaşan tiyatro anlayışı.

anlatıcı [Alm. Erzaklar] [Fr. narrateur] [îng. narrator] : 1 — Ortaçağda oyun sırasında az da olsa anlatan, özet ve yorum yapan ya da oyunun bölümlerini birbirine bağlayan oyuncu. 2-—Çağdaş tiyatroda özellikle göstermeoi nitelikteki oyunlarda sahne üzerinde geçmeyen kişileri ve olayları özetleyen yoruma yardımcı oyun kişisi.

anlatım aracı [es. t. ifâde vasıtası] [Alm. Ausdrucksmittel] [Fr. moyen de expression] [îng. means of expression] : Bir şeyi anlatmada kullanılan simge niteliğinde bir nesne.

antitiyatro [Alm. Anti-Theater] [Fr. anti-theâtre] [îng. anti theatre] : ıKabul edilmiş ve bilinen tiyatro kurallannm her yönden dışına çıkan ve tiyatroya karşı tiyatro yapmayı amaçlayan, deneyci yazarların savundukları bir anlayış. Bunların başında lonesco, Genet gibi yazarlar gelir.

antik komedya [Alm. antike Kömödie] [Fr. comâdie antigue] [îng. antiguç comedy] ; ÎÖ 486 yılında başlayan ve aşağı yukarı ÎÖ 200 yılma kadar süren bir dönem içindeki Yunan ve Latin komedyaları için kullanılan iterim. Yunan komedyasının üç evresi vardır: eski komedya (Aristofanes),, orta komedya (Antifanes, Aleksis) ve yeni komedya (Menandros). Latin komedyasının iki ustası ise Plautus ile Terentius'tur.

antik tiyatro [Alm. antikes Theater] [Fr. theatre antigue] [îng. ancient theatre, antique theatre] : Eski Yunan ve Latin tiyatroları için kullanılan terim,

antik tragedya [Alm. antike Tragödie] [Fr. tragedie artcienne] [îng. antigue tragedy] : ÎÖ VI. yüzyılda Yunanlı Thespis ile başlıyan ve ÎS I. yüzyılda Latin Seneca ile son bulan yedi yüzyıllık bir dönem içinde yazılmış tragedyalardan her biri. En büyük Yunan tragedya yazarları Aiskhilos, Sofokles ve öripides’tir. Roma’da ise yapıtları oynanmaya elverişli olmamasına karşın, Seneca’dır.

antik Yunan tiyatrosu [es. t. Grek tiyatrosu] [Alm. griechisches Theater] [Fr. theâtre grec] [îng. Greek theatre] : ÎÖ VI. yüzyıldan, ÎÖ II. yüzyıla dek uzanan bir süreç içindeki eski. Yunan tiyatrosu.

apar [Alm. Beiseite] [Fr. apart] [îng. aside] : 1 —■ Oyuncunun rol gereği seyircilerin duyacağı biçimde, ama öbür oyuncular sanki duy-muyormuş gibi düşünmesi ya da konuşması. 2 — Oyuncunun doğrudan seyirciye dönerek konuşması.

Apollon [Alm. Apollon] [Fr., îng. Apollo] : Yunan mitologyasında ışığın ve usun Tanrısı, Diyonizos coşkuyu, Apollon ise usu yansıtır. Simgesi telli bir çalgı olan liradır, bak. Diyonizos.

ara [es. t. antrakt] [Alm. Patise] [Fr. entracte] [îng. interval, inter-mission] : Tiyatro gösterisi sırasında seyircilerin dinlenmesi için verilen ara.

araba sahne [Alm. Wagenbühne] [Fr. scene sur plateau coulişsant] [îng. veaggon-stage, pageant] : Araba üzerine kurulan sahne türü. Bunlar ilk kez Ortaçağ’da ortaya çıkmış ve Kilise’nin dinsel amaçlarına uygun olarak kullanılmıştır.

arabis (doğ.) : Kantoda doğu giysileriyle yapılan dansın adı.

ara dansı [Alm. Divertissement] [Fr., îng. divertissement] : Bir büyük oyunun bölüm aralarında sunulan kısa bir skeç ya da dans.

ara oyunu 1 — [Alm. Zwischenspiel] [Fr., îng. interlude] .: Büyük bir oyunun sahneleri araşma konulan, gösterilen oyundaki gelişmeyi

anlamlandıran kesim. 2— [Alm. -Zwischenspiel] [Fr. intermede]

■ [îng. intenmediarn] : Rönesans. Dönemi'nde iki oyun ya da gösteri arasında oynanan müzikli mitologya konulu oyun.

ara zili [Alm. Paıısenglocke] [Fr. şortnerie de fin d’entracte] [îng. . bar-beli, intermişsion belli] [ît. campanello d’aviso] : Bir gösteride iki bölüm arasındaki arayı bildiren zil.

Aristotelesçi tiyatro [Alm. aristotelisches Theater] [Fr. theâtre aris-totelean] [îng. aristotelean theâtre] : 1—Aristoteles'in Poetika adlı yapıtındaki dram «sanatına ilişkin kuralları izleyen tiyatro. 2—Genellikle, kentsoylu tiyatrosu, için kullanılan terim.

arka duvar [Alm. Hihterwand, Bühnenrückwcmd] [Fr. mur de lointain] [îng. back wall, up-stage wall] ; Sahnenin arka duvarı.

arkaik tiyatro [Alm. archaisches Theater] [Fr. theâtre archaique] [îng. archaic theatre] : Tiyatronun kaynağını ortaya çıkaran, tiyatronun •henüz örgütlenmediği ve herhangi bir betiğe dayanmadığı dönemdeki törensel gösterilerin tümüne verilen ad. ■

arka sahne [Alm. Hinterbühne] [Fr. arriere-scene] [îng. back stage, rear stage] : Ana sahnenin gerisinde (bulunan oyun alanı.

arka yerler [es. t. parter] [Alm. Hochparkett] [Fr. parterre] [îng. pit] : Bir kattan ıdaha çok sayıda katlan bulunan büyük tiyatrolarda, taban katın arka kesiminde, ondan biraz daha yüksekteki seyir yerlerinin tümü.

arka yüz ı[Alm. Harlekin] [Fr., [îng. Harlequm] [ît. Arlecchino] : Rönesans’ta ortaya çıkan îtalyan halk doğaçlama tiyatrosunun (bak. commedia dell’arte) en önemli uşak tipi; hırsız, ama iyi yürekli, yalancı, ama şirin, tahta bir hançer taşıyan bir kişidir. Renk renk yamalan olan bir giysisi vardır; giderek bu yamalar baklaca biçimini almıştır.

Arkitektura [ît. Architettura] : Tiyatro tarihi içinde aynı adı taşıyan iki önemli kitabın adı: 1 — ÎÖ 16-13 yılları arasında Vitrivius'un yazdığı on ciltlik mimarlığa ilişkin yapıt; beşinci cilt Roma tiyatrosu yapısı üzerineydi. Bu kitap 1484’te bulunduğunda Rönesans mimarları bunun Yunan yapısı olduğunu sanmışlardı. 2 — Sebastiano Serlio’nun 1551’de yazdığı sahne uygulayımına ilişkin yapıt. Serlio bu yapıtta ilk kez sahnedeki görüngü sorununu bilimsel bir yolla çözümlemiştir.

arlekino [es. t. , arka cephe] [Alm. Hinterfassade] [Fr. façade poste-rieure] [îng. back façade] Bir tiyatro yapısının arka yüzü.

  • 9 ■                                               asılı metalik ağ tavan

artist bak. sanatçı.

art oyun [Alm. Nachspiel} [Fr. petite piece} [ıîng. after-piece} : Asıl oyunun sonunda, oyuna bağlı olmadan oynanan kısa oyun.

arya [Alm. Arie} [Fr., îng. aria, air} : Bir opera yapıtında ya da oratoryoda ezgi.

arzbar (O. O.) : Orlaoyunu’nda söyleşme'nin ilk kesimi. Söyleşenlerin birbirleriyle tanış çıkarken, söyleşilerinin ters anlamlarını içeren geçiş, bak. muhavere.

asalak [Alm. Par asit} [Fr., îng. parasite} : Önce Roma Palyata komedyasında, sonra da on altıncı yüzyılın ortasında gelişmeye başlayan İtalyan halk doğaçlama tiyatrosunda ortaya çıkan başkalarının sırtından geçinmeye çalışan açıkgöz tipi.

asalak ışık [Alm. Nebenlicht} [Fr. ilimlere, parasite} [îng.. spilted. light, spill} [ît. luce diffusa} : Gösteri için geçerli olmayan, aygıtların birinden ya da kulisten gelen kaçak ışık.

asal düğüm noktası [es. t. esas kriz noktası} [Alm. Hauptkrise} [Fr. erişe principdle} [îng. main crisis} : Baş oyun kişisinin en çok direndiği ya da güç harcadığı yer. Aksiyonun yönelişini gösteren orta bölümün başlangıcı ilk asal düğüm ve bitimi de son asal düğüm noktalan ile sağlanır. îlk asal düğüm noktası : ana çatışmayı başlatır. Son asal düğüm noktası : bu ana çatışmayı sonuca ulaştırır. Ana çatışma ise eğer kişiler ön plandaysa baş oyun kişisinin yönelişine, eğer olaylar ön plandaysa ana olayın gelişimine göre saptanır.

asal düşünce [es. t. ana fikir} [Alm. Thema} [Fr. theme} [îng. theme, subject} : Bir konunun, bir düşünceyi belirtmek için işlenmesiyle ortaya çıkan düşünce. Bir oyunda asal düşünce yanısıra, o düşünceyi destekleyici, Tetiklendirici ya da anlamlandırıcı yan düşünceler yer alır.

asal renkler [es. t. esas renkler} [Alm. Grundfarben} [Fr. couleurs primaires, couleurs fondamentales} [îng. primary colours} : Tüm öbür renklerin türetildiği kırmızı, mavi ve yeşil, bak. ikincil renkler.

asılı ışıldak dirisi [Alm. Hdngerampe} [Fr. portant lıımiere} [îng. hanging length, strip} [ît. assicella mobile} : Palangalar yoluyla alçaltılıp yükseltilebilen demir askılara bağlı ışıldak dizisi.

asılı metalik, ağ tavan [MmJIangedecke auS Metallnetzen} [Fr. plafond

aşılı pano                                                           10

stıspendu â mailles} [îng. htmg mesh ceiling} : Ses dağılımının denetiminde kullanılabilen madeni ağ tavan.

asılı pano [Alttı. Hlingedekoration} [Fr. decor equipe atı cintrc} [îng. flown set} : Sahne tavanındaki makaralar yoluyla askıya alınmış dekor parçası.

asılı yanladüzen tavanı [Alm. akustische Hangedecke} [Fr. plafond acoustique suspendu} [îıag.dropped acoustic ceiling} : Ses dağılımının denetiminde kullanılan ve kaldırılıp indirilebilen tavan.

askı [Alm. Haken} [Fr. crochet} [îng. hanging iron] ı[ît. gancio} : ■Her iki ucundan palangalar yoluyla yukarı çekilip aşağı 'indirilebilen ve üzerlerine pano ya da ışıldak asmaya yarayan demir boru ya da çubuk.

asla halatı [Alm. Aufhângeseil} ı[Fr. /üs] [îng. line} : Sahne yukarısındaki palangalar yoluyla sarkıtılıp çekilebilen, genellikle çelikten yapılmış halat.

askı palangası [Alm. Rolle} [Fr. poulie} [îng. puZ/ey] : Işıldakların ya da, panoların asıldığı çubukların yükan kaldırılıp aşağı indirilmesinde kullanılan demir makara.

askı zinciri [Alm. Aufhangekette} [Fr. chaîne de suspension} [îng. suspension chaîne} [ît. catena per sospensione} : Işıldağı ya da herhangi bir aygıtı demir boruya bağlayan zincir.

askıda bırakmak [Alm. verzögem} [Fr. retarder} '[îng. delay} ; Tiyatro oyununda bir durumun çözümünü bile bile geciktirmek. Seyircinin ilgisini canlı tutmak için çözümü geriye atmak.

asma kat [es. t. balkon} [Alm. Rang} [Fr. balcon} [îng. balcony} : Tiyatro yapılarında bulunan asma kat üzerindeki seyir yeri.

aşın yükleme [Alm. überladen} [Fr. survolter} [îng. overload} [ît. sovraccaricare} : Elektrik çevriminin herhangi bir kesimindeki olağan sığayı aşacak biçimde elektrik yükleme.

aşırmacılık [Alm. Plagiat} [Fr. plagiat} [îng. plagiarism} : Bir yazarın başka bir yazarın yapıtından, hiçbir özgün yaratıda bulunmadan, konu ya da biçim aşırması.

atlama [Alm. Unterdriickung} [Fr. suppression} [îng. sloventy speech} : Konuşulan bazı harfleri ve heceleri atlamaktan ileri gelen kusur. Örnek : «nasılsınız» yerine «nassınız».

atmosfer ışıklan [Alm. atmospharische Beleuchtung} [Fr. Inmîereı d’ambiance} [îng. mood Ughting, mood lights} : Sahne ışıklaması dışında, dekorda, anlamı kapsayacak duyusal bir hava yaratmada kullanılan düşük güçte ışıkların tümü, örnek : Sokak feneri, masa lambası, şömine alevi, vb.

atnah seyir yeri [Alm. hufeisenförmiger Raunt] [Fr. salla en fer â cheval] [îng. horseshoe house] : Seyir yerinin atnah biçiminde oyun alanını kapsadığı yapılarda seyir yerine verilen ad.

attelan komedyası [Lat. fabula attelana] : Roma tiyatrosunda yazınsal öğelerin ağır bastığı komedya türü.

auto sacramentale [İsp. actio — oynanan bölüm] : Ispanya’daki ilk dinsel oyunlardır; bunlarla kutsal kitaptan öyküler ve ermişlerin yaşamları sahneye getirilmiştir.

avleyum [Lat. aüleıım] : Roma tiyatrosunda arkadaki görünümü sağlayan dekor değişimlerine yarayan gergi.

ayakkabı işliği [Alm. Schumacherwerkstatt] [Fr. atelier de bottief] [îng. shoemaker’s shop] : Tiyatroda oyunlar için gereken ayakkabıların yapıldığı yer.

ayaklı ışıldak [es. t. sehpalı spot] [Alm. Scheimverfer auf Stativ] [Fr. projecteur sur pied] [îng. standing spotlighf] : Asılı olmayan, ayaklar üzerinde sahnenin çeşitli yerlerine taşınabilir ışıldak.

ayakta seyir yeri [Alm. Stehplatz] '[Fr. place debout] [îng. standing room] : Türkiye’deki tiyatrolarda bulunmayan, daha çok Avrupa tiyatrolarında görülen en ucuz seyir yeri. Burada oturacak yer yoktur.

aydınlatma alanı [Alm. Beleuchtungszone] [Fr. zone d’eclairage] [îng. lighting areas] : Işıklama çalışmalarında genellikle altı bölüme ayrılan sahnenin ışıldaklar ve dizi ışıklarla aydınlatıldığı alan.

aydınlatma uzaklığı [Alm. Beleuchtungsdistanz] [Fr. distance d’eclairage] [îng. lighting distance] : Bir ışıldağın sahneyi aydınlattığı yere uzaklığı.

ayırtı [es. t. nüans] [Alm. Nuance, unmerklicher Vnterschied] [Fr., îng. nuance] : Tiyatro konuşmasında, söylenecek bir parçada ana düşünceyi tamamlayan tümce ya da tümceler.

ayışığı kutusu [Alm. Mondkasteri] [Fr. botte d lune] [îng. moonbox] : Sahnede ayışığı görünümünü sağlayan etmen aygıtı.

aynalı ışıtaç [es. t. aynalı lamba] [Alm. Reflektör] [Fr. reflecteur] [îng. floodlight, flood] [ît. riflettore] : Genel ışıklamada kullanılan, yüksek ışık gücü olan, merceksiz, aynalı ışıtaç.

aynaz (Kö O.) : Köy oyunlarını yönetene verilen adlardan biri.'

ayoray [Yun. aiorai] : Antik Yunan tiyatrosunda Tanrıları havada göstermek için kullanılan askı aygıtı. ■

aynntı [es. t. teferruat] [Alm. Einzelheif] [Fr.detail] [îng. detail] : 1—'Tiyatro oyununda, ana düşünceyi pekiştirici sözcük, tümce ya da eşya. 2 — Dekorun küçük bir parçası.

ayrıntı çalışması [es. t. teferruat provası] [Alm. Stückprobe] [Fr' repetition d detail] [îng. business rehearsal] : Bir oyunun başarılı bir biçimde seyirci karşısına çıkartılması için yapılan çalışmaların en önemli ve yoğun evresi. Bu evrede oyun kişileri, konuşmalar, hareketler ve davranışlar üzerinde ayrıntılı bir biçimde çalışılır.

" B

bacak gösterisi [îng. leg-show] Salt eğlence amacıyla güzel kızların toplu olarak yaptıkları danslı gösteri.

bağımsız akım [es. t. normal cereyan] [Alm. unabhangiger Stromkreis] [Fr. circuits independants] [îng. independent circuits] [ît. circuiti indipendenti] : Tiyatroda, ışık denetim odasındaki karartıcılara bağlı olmayan akım.

bağlak [es. t. epilog] [Alm. Epilog] [Fr. epilogue] [îng. epilogue] : Oyunun sonucunu bağlayan son söz.

bağlantı çizgisi [Alm. Kontaktlinie] [Fr. contact-ligne] [îng. cöntact line] : Oyun yeri ile seyirci arasındaki varsayımsal çizgi.

bağlı palanga [Alm. Fes trolle] [Fr. poulie fixe] [îng. fixed pulley] : Sahne yukarısındaki ızgaralara bağlı tel halat makarası.

bahçe tiyatrosu [Alm. Gartentheater, Heckentheater, Naturtheater] [Fr. theâtre de verdure] [îng. garden theatre] : Oyunların bahçede oynandığı tiyatro. Oyun alanı çoğu kez ortadadır, seyirciler çepeçevre iskemlelerde otururlar.

bakışık dekor [es. t. simetrik dekor] [Alm. symmetrişches Bühnenbild] [Fr. decor symetrique] [îng. syrrimetrical setting] : Bir eksene göre, iki yanı da göze eşit görünen dekor.

bakışıksız dekor [es. t. asimetrik dekor] [Alm. asymmetrisches Bühnenbild] [Fr. decor asymetrigue] [îng. asymmetrical setting] : Bir eksene göre, iki yanı göze eşit görünmemesine karşın güzelduyusal açıdan dengeli dekor.

bakkalbazi : İran’da ilkel bir güldürü, türü. Azerbaycan’da: bakkal oyunu.

Baküs [Lat. Bacchus] : bak. Diyonizos.

balkon ışıklan [Alm. Balkonbeleuchtung] [Fr. eclairage de balcon] [İng. balcony lights] : Asma katı olan büyük tiyatro salonlarında, sahne önünü aydınlatan aygıtların tümü.

bariton [Alm. Bariton] [Fr. baryton] [İng. baritona] : 1 —Tenor ile bas arasındaki .ses uzamı. 2— Bu ses uzamında şarkı söyleyen sanatçı.

barok tiyatro [Alm. Bârocktheater] [Fr. theâtre baroque] [İng. ba~ roque theatre] : Aşağı yukarı 1590 ile 1750 yılları arasındaki süreçte egemen olan bir sanat ve kültür anlayışı. En önemli anlatımını ' mimarlık alanında bulmuştur. Ancak resim, müzik ve tiyatroyu da etkilemiştir.

bas [Alm. Bas s] [Fr. basse] [İng. bas s] : 1—En pes uzamlı erkek sesi. 2 — Bu ses uzamında şarkı söyleyen sanatçı.

basamak [Alm. Stiel] [Fr. montant] [İng. stile] : Dekorda kullanılan bir iki basamağa verilen ad.

basamaklı tiyatro [es. t. amfiliyatro] [Alm. Amphitheatre] [Fr. amp-hithAâtre] [İng. amphitheatre] [Yun. amphi — iki yanlı, theatron = seyir yeri] : Oyun yerini at nalı biçiminde iki yandan çeviren seyir yerinin arkaya doğru basamaklarla yükseldiği tiyatro yapısı.

baş donatımcı [es. t. aksesuar şefi] [Alm. Requisitenmeister] [Fr. chef -accessoiriste] [İng. property master] [ît. ispettore degli accessori] : Donatımlık işini yürüten baş sorumlu.


baş elektrikçi [es. t. şef elektrikçi] [Alm. Beleuchtungsmeister] [Fr. chef electricien] [İng. chief eîectrician] : Elektriğe ilişkin bütün işlerin yürütülmesinden sorumlu olan kişi.

baş elektrikçi yardımcısı [es. t. şef elektrikçi muavini] [Alm. Oberbe-leuchter] [Fr. sous-chef electricien] [İng. deputy chief eîectrician] : Baş elektrikçinin yardımcısı.

başfigüran [Alm. Statistenführer] [Fr. chef de la figuration] [İng. head of the supers, eztra’s master] : Bir oyunun kalabalık sahnelerini dolduran kişileri yöneten oyuncu.

baş kemancı [Alm. Konzermeîster] [Fr. maltre de concert] [İng. orc-hestfa master] : Bir orkestrada, orkestra yöneticisi bulunmadığı zamanlarda orkestrayı yöneten sanatçı.

başlama göstergesi                                                14

başlama göstergesi [es. t. başlama işareti} [Alm. Anfangszeichen, Anfangssignal} ı[Fr. signal d’introduction} [îng. start-signal} : 1 — Tiyatroda oyunun başlayacağını belirten görüntüsel ya da işitsel bir gösterge; bu ışıklı panoyla yapılabildiği gibi zille d? olur. 2 — Kuliste oyuncuların hazır olmaları için yakılan gösterge ışığı.

başlangıç durumu [Alm. Anfangssituation} [Fr. situation d’introduction} [îng. introductory situation} : Oyunu, havası, rengi ve anlamı açısından seyirciye tanıtan olay dizisinin ilk durumu.

başlangıç müziği [es. t. uvertür} [Alm. Ouvertüre} [Fr., îng. ouverturz} : Bir opera gösterisinde perde açılmadan ya da açılırken çalman başlangıç müziği.

başlık [Alm. Titel} [Fr. titre} [ing. title} : 1 — Bir yapıtın adı. 2 — Epik tiyatroda oynanan tablonun konusunu ya da yorumunu sahnedeki bir gergiye yansıtılmasıyla ortaya çıkan yazı.

başlıyoruz! [Alm. Achtung AnfangenV} [Fr. en scene\} [îng. beginners pleasel placesl} [ît. principianti per favoreY} : Yönetmenin çalışmaya başlamak istediğini gösterir buyruğu.

başoyuncu [Alm. Haupt darst eller} [Fr. premier röle, vedette} [îng. lead, leading performer} [ît. primo attore} : Bir oyundaki en önemli ve en ön plandaki oyun kişisi.

baş oyun kişisi [Alm. Hauptrolle} [Fr. personnage principal} [îng. centrdl figüre, Central character} : Bir, oyunun belkemiğini kuran oyun kişisi.

başrol [Alm. Titelrolle} [Fr. rol e-titre} [îng. title role, title part, title character} : Bir oyunun gelişmesinde asal katkısı olan rol.

baş kadın şarkıcı [Alm. Primadonna} [Fr. primadonna} [îng. first lady, prima donna} : Opera'da başrolde oynayan kadın sanatçı.

bebe ışıldak [Alm. Klein-Scheimverfer} [Fr. petit projecteur} [îng. baby spot} [ît. proiettore piccölo} : 400 vata kadar olan küçük ışıldaklara verilen ad. Bunlara kısaca «bebe» de denilir.

belediye tiyatrosu [Alm. Stadttheater, stadtisches Theater} [Fr. theâtre municipal} [îng. municipal theatre, borrough theatre} : Belediyeden ödenek alarak çalışan ve belediye hizmetlerinden birini gören tiyatro.

belgesel tiyatro [Alm. dokumentarisch.es Theater} [Fr. theâtre docu-mentaire} [îng. documentary theatre} : Yaşanmış önemli bir olayın belgelere dayanılarak tiyatro sahnesi için uyarlanmasıyla ortaya çıkan gösteri.

belirli ortam [Alm. gegebene Umstande} [tng. given circumstances} : Stanâslavski dizgesinde, oyuncunun canlandıracağı role girebilmesi ve oyunun bir parçası olabilmesi için oyundaki çevreyi tanıması işlemi.

beltrame : İtalyan doğaçlama tiyatrosunda her söyleneni yanlış anlayan tip.

benzetmeci tiyatro [es. t. iluzyon tiyatrosu} [Alm. Darstellendestheater} [Fr. theâtre d'illusion} [tng. representational theatre} : Seyirciyi duygusal açıdan sahnede olan bitenlere kaptıran ve baş oyun kişileriyle özdeşleştiren yanılsamam tiyatro. İki asal tiyatro anlayışından biridir. Öteki için bak. göstermeci tiyatro.

berberbaşı [Alm. Chef-Friseur} [Fr. chef perruçuier} ■ [İng. theatre hairdresser] : Oyuncuların saç biçimlerinden sorumlu kişi.

berkitme panosu [Alm. versteifte Dekorationswand} [Fr. fenne} [tng. french flaf} : Pencere ve kapıların sağlam durması için pekiştirici çerçeve pano. ’

beşte [Alm. Komposition} [Fr., tng. composition} : Bir müzik yapıtını oluşturan ezgilerin tümü. Bütünlenmiş bir müzik yaratısı.

besteci [Alm. Komponist} [Fr. compositeur} [tng. composer} : Bir müzik yapıtını yaratan sanatçı.

betikçe [es. t. libretto} [Alm. Textbııch, Libretto} [Fr. livre} [tng. libretto} : Opera, operet ve benzeri oyunların müziğini değerlendirmek için kaleme alınmış, yapıt. Müziğe uygun yazılmış sözleri kapsayan metin.

beylik oyunu [es. t. şövalyelik piyesi} [Alm. Ritterdrama} [Fr. pilice de chevalerie} [tng. drama of chivalry} : Almanya'da ortaçağ yazınını kaynak alan kahramanlık ve şövalyelik oyunu.

biçim bozumu [Alm. Verdrefıung} [Fr., tng. distortion} : Daha çok soyut oyunlarda rastlanan; etki yaratmak için dekorda, giyside ve donatımlıklarda biçimi, görünüşü bozma işi.

biçimcilik [es. t. formalizm} [Alm. Formalismus} [Fr. formalisme} [İng. formalizm} : Biçimlerin güzelduyusal ve sanatsal yönden ön plana alındığı anlayış. 1915-1930 yıllan arasında Rusya'da ortaya Çıkan, yapıtlan kendi başına bir dizge kabul ederek öğeleri, aralarındaki başlantılara göre irdeleyen, bugünkü yapısalcılık akımının gelişmesine katkıda bulunmuş bir akım.

biçimci tiyatro

biçimci tiyatro [es. t. formalist tiyatro] [Alm. formalistisches Theat&r] [Fr. theâtre formaliste] [îng. formalist theatre] içeriği ikinci plana atarak biçimi önemseyen tiyatro anlayışı. Biçimin özerkliğini ve önceliğini öne sürerek bir biçimi ve bu biçimi var edecek. belirli bir sahne, oyun düzeni uygulayımını benimseyen anlayış. Öncü tiyatrolar, dadacı tiyatro, gerçeküstücü tiyatro, antitiyatro vb. biçimci tiyatro kapsamına girer.

biçkidikiş sorumlusu [Alm. Schrleidermeister] [Fr. chef tailleur] [İng. tailor ma ster] : Tiyatro giysilerinin biçilip dikilmesini denetleyen kimse.                     •

biçme pano [Alm. Periakt] [Fr. periacte] [îng. periact] [ît. telari] [Yun periaktoi] : Eksenleri etrafında dönerek dekor değişimini sağlayan pano. Bu panonun üç yüzü vardır ve her yüzüne bir dekor parçasının resmi yapılır. Bunlar yan yana getirilip, döndürülerek dekor değişimi, sağlanır.

bildiri tiyatrosu [es. t. manifesto tiyatrosu] [Alm. informatives Theater] [Fr. theâtre informatif] [İng. informative theatre] : Güncel konuları belli bir tutumla yansıtan ve seyirciyi etki altına almayı amaç-

■ layan tiyatro anlayışı.

bilet satış yeri [es. t. gişe] [Alm. Theaterkasse] [Fr. bureau de loca-tion caise] [îng. box Office, ticket office] : Tiyatro biletinin satıl-', dığı yer.

bilgisayarlı karartıcı [Alm. elektronische Verdunkler] [Fr. gradateur electronique] [îng. electronîc dimmer] : Bilgisayar yoluyla sahne ışıklarının saptandığı, gerçekleştirildiği ve denetlendiği elektronik 1 karartıcı aygıt. Bu tür karartıcıların kuşaklı ve delikli kartlı olanları vardır.                        ■

bilinç [es. t. şuur] [Ahn. Bewusst] [Fr. connu] [îng. conseious] : Stanislavski oyunculuk dizgesinde insanın kendi tarafından denetlenebilir yanı.

■ bilinçaltı [es. t. şuur altı] [Alm. Unterbewusst] [Fr. sous-connu] [îng. subconscious] : Stanislavski dizgesinde, insanın denetim dışındaki duygusal tepkilerini kapsayan iç mekanizma için kullanılan sözcük.

bilmezcilik : Bilmez gibi davranıp başkasımp. ağzından söz almak için, oyun kişilerinden birinin, bildiği bir şeyi bilmiyormuş gibi göstermesi.

bina denetçisi [Alm. Hausinspektor] [Fr. chef contröleur] [îng. front of house attendant] : Binayı denetleyen görevli.

bina yöneticisi [Alm. Hausvenvalter] [Fr. chef de salle] [İng. house keeper] : Binanın tümünden sorumlu kişi.

bireşimsel gelişim [es. t. sentetik tekâmül] [Alm. synthetische Entwick-lung] [Fr. developpement synthetique] [İng. synthetic development] : Olayların, birbirinden zorunlu sonuçlar çıkartılarak, baştan sona sırayla işlendiği yapısal gelişim. Örnek : İbsen’in Nora'sı. bak. çözümsel gelişim.

bireşim tiyatrosu {es. t. sentez tiyatrosu] [Alm. synthetisch.es Theater]' [Fr. theâtre synthetique] [îng. synthetic theatre] : Tüm sanatların bir uyum içinde kaynaştınldığı ve bundan bireşimsel bir bütün ortaya çıkarıldığı 'tiyatro, bak. tümcül tiyatro.

birinci asma kat [es. t. birinci balkon] [Alm. er ster Rang] [Fr. premier balcön] [İng. dress circle, first balcony] : Büyük opera ya da tiyatro yapılarında bulunan birkaç asma kattan biri.

bitim [Alm. Stückschluss] [Fr. achevement] [İng. conclusion] : Oyunun sonuca ilişkin kesimi.

bitiş sözleri [es. t. son replik] [Alm. Schlusswort] [Fr. mot de la fin] [İng. tag tine] : Bir oyunun son sözü ya da sözleri.

biyomekanik oyunculuk [Alm. biomechanische Shauspielkunst] [Fr. •biomecanique] [İng. bio-mechanical acting] : Sovyet yönetmeni Meyerhold’un oyunculuk estetiği. Bu oyunculukta hareketler, sözlerden daha önemlidir. Anlam, hareket ve tavırlarla verilir. Bu anlayışta, oyuncunun şarkı söyleyecek güzel bir sesi, her türlü akrobatik hareketi yapabilecek lastik gibi bir gövdesi olması zorunludur. Canlandırarak değil, göstererek oynaması gerekir.

biyomekanik oyun düzeni [Alm. biomechanische Methode] [Fr. met-hode biomecanique] [İng. bio-mechanical method] Meyerhold’un kurgusal tutumuna uygun olarak groteski, güldürüyü ve simgeleri, kullanarak ortaya çıkardığı sahneye koyuş yöntemine verilen ad.

bodrum tiyatrosu [Alm. Kellertheater] [Fr. theâtre du cellier] [İng. cellar theatre] : Öncü oyunlar oynayan ve çok az seyirci yeri olan, genellikle yapıların bodrumlarında bulunan tiyatro.

boğumlanma [Alm. Artikulation] ı[Fr., İng. articulation] : (Konuşma organlarımızın (dudak, dil, damak ustamı, yanaklar, altçene) boğazımızdan çıkan sese biçim yenmek için topluca çalışması. Sessiz harflerin bir tümcenin başında ve sonunda kesin, belirli bir biçimde ve sesli harflerin yüksekliğine, vurgularına renklerine dikkat edilerek söylenmesi.

bomba kutusu                                             18

bomba kutusu [Alm. Explosionskasten] [Fr. caisse â bombes] [îng. bomb tank] [ît. carnera per affetti sonori] : Bomba sesi çıkaran orta büyüklükte bir sandık. Bu sandık madensel bir havuz ya da çöp bidonu içine konulur ve kapağı çarpılarak kapatılınca; bomba sesi verir. Sandık küçüldükçe ses de incelir.

bosko (doğ.) : Doğaçlama tiyatrosu sahnesinde bir açıklığı, doğayı ya da dağı gösteren geri perdesi.

boya işliği [es. t. boyahane, boya atölyesi] [Alm. Male.rsa.al, Malerei] [Fr. atelier de peinture] [îng. paint-room] : Dekorların, bezlerin ye çeşitli donatımlığm boyandığı yer.

boyalı dekor [Alm. gemaltes Bühneribild] [Fr. decor peint] [îng. painted set] : Çeşitli renklerle boyanarak yapılmış olan dekor.

boyalı Işıtaç [es. t. boyalı lamba] [Alm. gefarbte Larnpe] [Fr. lampe vernie] [îng. colour-dipped, dipped lamp] [ît. lampada colorata] : Renk süzgeci olmadığı zamanlar merceksiz, dizi ışıklarında kullanılan boyalı ışıtaç.

boyalı perde [Alm. gemalter Vorhang] [Fr. rideau peint] [îng. painted curtain] : Çerçeve sahneli bazı tiyatrolarda büyük kumaş perdenin önünde bulunan üstü resimli ya da süslü perde.

boyunduruk [Alm. Trage] [Fr. joug] [îng. yoke] [ît. giogo] : «U». biçiminde olan, ışıldağın yanlarındaki kelebek vidalara tutturulmuş, ışıldağın sağa, sola ve aşağı yukarı hareket etmesini sağlayan askı bağlantısı.

boyutlu pano [Alm. Flügel] [Fr. silhouette] [îng. profile] : Üç boyutlu dekor yapımına elverişli olmayan sahnelerde üç kat kontrplakla yapılan resimli pano.

bölge tiyatrosu [Alm. Landesfiheater] [Fr. theâtre regionall [îng. regional theatre] : Büyük kentler dışında, çeşitli yörelerde kurulmuş aynı zamanda gezici olan ödenekli tiyatrolara verilen ad.

bolüm [es. t. perde] [Alm. Akt] [Fr. acte] [îng. act] [ît. atto] : Bir tiyatro yapıtında olay dizisinin ana kesimlerini oluşturan ve kendi içinde bütünlüğü olan bölüm.

bölümlü dekor [Alm. geteilte Rahmenbühne] [Fr. decor d çomparti-ments] [îng. divided settting, divided set] : Sahne üzerinde, bölümlere ayrılmış, iki, üç hatta dört ayrı sahneyi bir anda gösterebilecek biçimde yapılmış dekor.

bölüm perdesi [es. .t. perde] [Alm.Aktvorhang] [Fr. rîdeaıı de ma-noeuvre] [İng. act-drop] [ît. sipario di boccascena] : Çerçeve sahneli tiyatroda, bir bölümün başladığım ya da bittiğini belirten perde. Genellikle bu sahnenin kumaş perdesidir; ancak bu amaçla başka bir perde de kullanılabilir. Örnek : Epik tiyatro’nun yarım perdesi gibi.

brigella [İt. brighella] : İtalyan halk doğaçlama tiyatrosunda Arle-kino'dan sonra .gelen uşak tipi. Burnu kocaman bir gagadır. Cimridir, kötü huyludur. Sivri, çelik bir hançeri vardır. Kötü işlerde kullanır.

bronteyon [Yun. bronteion] : Antik Yunan tiyatrosunda gök gürültüsü sesini sağlayan ilkel aygıt.

budama [Alm. Strich] [Fr. couper] [İng. cutting] : Bir oyun, sahneye koyulurken kesilmesi gerekli dizelerin ya da kesimlerin çıkartılması. Budama, oyunun bütünlüğünü bozmayacak ve oyuncuya rahat gelecek biçimde yapılır.

bukko [Lat. Bucco] : (Roma Atellan komedyasında komik uşak tip1-lerinden biri; ötekisi makkus.

bulgu [Yun. Ânagnorisis] : Aristoteles'in Poetika’sında bir kişinin başkasını . çeşitli izlerden, eşyalardan ve yaptığı hareketlerden dolayı tanıması. Bilgisizlikten bilgiye geçiş.

bulut aygıtı [Alm. Wolkenapparat] ı[Fıy appareil a. nuages] [îng. cloud machine] : Bulut eteneni yaratmada kullanılan görüntü aygıtı.

bulut etmeni [Alm. Wolkeneffekt] [Fr. effet de nuages] [îng. cloud effect] : Şahnede bir bulutun ya da bulutların görünümünü sağlayan etmen.

bulut yansıtıcı [Alm. \Volkenprojektor] [Fr. projecteur a nuages] [îng. cloud projector] [ît. apparecchio per le nubi] : Dönen ’ diski olan özel olarak yapılmış bir izdüşüm aygıtı.

bulvar komedyası [Alm. Boulevardkomödie] [Fr. comedie de boule-vard] [îng. tight comedy] : On dokuzuncu yüzyılda Fransa’da kentsoylu melodramlarından çıkmış sıradan seyircinin duygularına yönelik, gişe başarısını önde tutan güldürü.

bulvar tiyatrosu [Fr. theâtre du boulevard] : On dokuzuncu yüzyılda kentsoylu seyircinin sevdiği, içerik açısından hafif, insanların küçük mutluluklarını ve acılarını gösteren oyunlar oynayan tiyatro türü.

buria                                                          20

butla [Alm. Barla] [Fr., îng. barla] : Rönesans Italyan halk doğaçlama tiyatrosunda gülünçlü ara oyunu.

burlesk [Alm. Burleske] [Fr., îng. burlesque] [ît. burlesco] : Kaim çizgili, kişileri ve olayları karikatürleştirerek veren ve çoğu kez yerici, taşlayıcı, abartılı güldürü. «Şakacı» sözcüğünden gelir. AKD’de bu tür, kaba saba ve açık saçık bir gösteri durumunu almıştır.

büküm [es. t. tonlama] [Alm. Stimmfall] [Fr. inflexion de la voix] [îng. inflection] : Bir konuşma tümcesinde müzik notalarının kullanılması, ses tavrının ve uzamının değişmesi.

büyük tiyatro [Alm. grosses Haas] [Fr. grand theâtre] [îng. main theatre] : Seyirci sığası bin ya da üstünde olan tiyatrolara verilen ad.

büyüleyici «eğer» [Alm. magische «wenn»] [îng. magic «if»] : Stanis-lavski’nin oyunculuk dizgesinin yaratıcılıkla ilgili çalışmasında, bir oyuncunun kendi yaşantısı olmayan bir rolü «eğer» sözcüğüyle değerlendirip o rolün gerekli havasına daha iyi girebilmesi için adeta kendini büyülemesi.

c

cafcaflı konuşma [Alm. gezi erte Aussprache] [Fr. diction pretentieuse] [îng. affected diction] : Alışıla gelinmiş ses bölgesinin dışına çıkarak iddialı bir biçimde konuşma.

cam süzgeç [es. ıt. cam filtre] ı[Alm. Glasscheibe] [Fr. filtre de verre] [îng. glass medium] [ît. schermo di vetro] : Işıklama düzeninde ışıL daklar önüne konulan renkli ya da renksiz çerçeveli cam.

camyünü [Alm. Glasveolle] [Fr. lairie de verre] [îng. glass wool, fiber glass] : Cam liflerinden yapılmış ses geçirmez madde.

canlı gazete [îng. living newspaper] : Gazete başlıklarının konularına dayanan ABıD'de çıkmış bir tiyatro biçimi. Kısa, etkileyici sahnelerle günlük olayları eleştiren ve toplumsal sorunlara değinen gösteri. Gazete tiyatrosu da denir.

canlı karagöz (O. O.) : 1 —• Halk dilinde ortaoyunu’na verilen ad. 2 — ön dokuzuncu yüzyıl sonlarında, gölge oyunu tipleri ve giysileriyle sahnede oyuncular tarafından oynanan karagöz.

casusluk oyunu [Alm. Spionagestück] [Fr. drame d’espionnage] [îng. spy drama] : Casusluk ve serüvenleri kapsayan oyun.

cehennem ağzı [Alm. Höllenrachen] ı[Fr. gueule de l’enfer] [İng. hell moııth] : Ortaçağ dinsel tiyatrolarında cehennem ağzını simgeleyen düşsel bir canavar ağzı dekoru.

cehennem ateşi [Alm. Höllenbrand] [Fr. feıft de l’enfer] [İng, hell fire] ; Ortaçağ dinsel tiyatrosunda belli bir kimyasal karışımla elde edilen ateş etmeni.

C kelepçesi [Alm. Klammer] [Fr. serre-joint] [İng. C clamp] [İt. morsa] : Askıya ışıldağı ya da gereken aygıtı tutturan, kancaya benzer vidalı kelepçe.

cep tiyatrosu [Alm. intimes Theater] [Fr. theâtre de poche] [İng. inti-mate theatre] : Sahnenin seyirciye çok yakın ilişkide olduğu az kişi alan tiyatrolar için kullanılan deyim.

cıdıroğlu (Kö. O.) : Anadolu’da oyun yönetenlere verilen adlardan biri.

cıva buharlı ışıtaç [Alm. Quecksilberdampflampe] [Fr. lampe a vapeıır de mercure] [İng. mercury vapour lamp] : Işığının büyük bölümü cıva buharının ışımasıyla elde edilen boşalınalı ışıtaç.

Cizvit tiyatrosu [Alm. Jesuit entheater] [Fr. theâtre jesuit] [İng. jesuit theatre] : On yedinci yüzyıl ortasından on sekizinci yüzyıla değin süregelen dinsel öğreti tiyatrosu. Barok tiyatro biçenimi benimsemiştir. Luther'in din reformuna karşı gerçekleştirilmiş olan ve yalnızca Katoliklere özgü bir tiyatro anlayışıdır.

commedia dell’arte : Başlangıcı 155O’ye dayanan İtalyan halk doğaçlama tiyatrosu. Bir senaryoya dayanılarak oynanan, müzikli ve tartımlı bir halk komedyasıdır. Oyundaki gülmece, oyun oynandığı sırada ve o anda öyuncular tarafından uydurulur.

commedia erudita : Belli bir metn olan İtalyan karakter ve detantı komedyası. Roma komedyası örnek alınarak saraylarda oynanan komedya türü.

curcuna (O.O.) : Ortaoytmu’nun başlangıcında ya da bu oyundan bağımsız olarak ortaya çıkan gülünç danslar yapan soytarıların gösterilerini kapsayan bölüm.

curcunabaz (0.0.) : Curcuna içinde dans edip soytarılıklar yapan sivri külahlı, hazan yüzleri maskeli oyunculara verilen ad.

cüce (0.0.) : Ortaoyunu’nda curcunada ve atışmalarda ortaya çıkan ve Kavuklü'yu kızdırıp tip. Gölge Oyunu’ndaki özdeşi Beberuhi'dir.

Ç

çabuk değişme [Alm. schnelle Verwandlung] [Fr. ckangement instan-tane] [îng. quick change] : Hızlı bir biçimde dekor, giysi, donatımhk ve benzeri değişimler.

çabuk değişme odacığı [Alm. Umkleidungskabine auj der Bühne] [Fr. loge de scene] ı[îng. quick-change room] : Oyuncuların zaman yitirmeden giysi değiştirebilmeleri için sahne üzerindeki küçük oda.

çadır tiyatrosu [Alm. Zeltbühne] [Fr. theâtre sous tente] [İng. tent theatre] : Oyun yeri büyük bir çadırın içinde olan tiyatro. Ülkemizde, bu terim, açık saçık dans gösterilerine ve kaba saba şaka-lara dayanan, toplama kişilerle kurulan, amacı tecimsel olan tiyatro toplulukları için de kullanılır.

çağdaş giysi [es. t. muasır kostüm] [Alm. zeitgenöşsisches Kostüm] [Fr. costume contemporain] [îng. costemporary dress] : Oyuncunun rol

, gereği. sahne üzerinde giydiği çağın özelliklerini gösteren giysi.

çakar-söner ışıldak [Alm. Stroboskopische Beleııchtung] [Fr. eclairage stroboscopique] [îng. stroboscopic light] : Ayarlanabilen ve belli aralıklarla yanıp sönen ışıldak. Özellikle, sahne etmenlerinde kullanılır.

çalgı bölümü [Alm. lnstrumentalenverwaltung] [Fr. service des instru-ments] [îng. instruments department] ; Büyük tiyatrolardaki çalgıların denetlendiği ve onarıldığı bölüm.

çalgı konmağı [Alm. Instrumentmaga7j.nl [Fr. depot des instruments] [İng. instrument storage] : Çalgıların korunup saklandığı yer.

çalgı topluluğu [Alm. Instrumentalensemble] [Fr. ensemble instrumen-tal] [îng. instrumental grotıp] : Değişik çalgıların bir arada bulunduğu, küçült müzik topluluğu.

çalışma dizelgesi [es. t. prova planı] [Alm. Probeplan] [Fr. plan de repetitions] [îng. rehearsal plan] : Bir oyunun sahne üstündeki çalışmasının oyun gününe dek tasarlanmış izlencesini gösteren di-zelge.

çalışma geçidi [es. t. çalışma balkonu] [Alm. Arbeitsgalerie] <[Fr. passerelle de service] [îng. fly gallery] : Sahne içinde, yukarıda (bulunan çalışma balkonu.

çalışma ışığı [es. t. prova ışığı] [Alm. Arbeitslicht] [Fr. eclairage de service] [îng. working light] [ît. illuminazione di servizio] : Sahnede çalışırken, ışıklar dışında kullanılan ışık. Bu ışıklar salonu ve sahneyi denetleyen karartıcılara değil, ayrı bir çevirgece bağlıdır.

çalışma köprüsü [Alm. Arbeitsbrücke} {Fr. pont volant, corridor de service, sevices} [îng. fly-bridge} {ît. ponte dei volanlı} : Sahne üstündeki çeşitli mekanik ve teknik işlerin yapılmasında kullanılan demir köprü, büyük tiyatrolarda bu köprü yalnızca çerçeve sahnenin iç üstünde değil, aynı Kamanda yanlara doğrudur.

çalışma köprüsü işçibaşısı [Alm. Schniirmeister} [Fr. brigadier des cintres} [îng. flies foreman} : Sahnenin çalışma köprülerinde çalışan işçileri denetleyen işçibaşı.

çalışma köprüsü işçisi [Alm. Schnürbodenmanri} [Fr. emirler} [îng. flyman} : Sahnenin çalışma köprülerinde çalışan işçi. Bu işçilerin görevi palanga ve askıların inip çıkmasını, ışıldakların ayarlanmasını vb. işleri yapmaktır.

çalışma sahnesi [es. t. prova Sahnesi} [Alm. Probebiihne} [Fr. stııdio de repetitions} [îng. rehearsal stage} [ît. sala di prova} : Çalışmaların yapıldığı yedek sahne.

çalışma yeri [es. t. prova Salonu} [Alm. Proberaum} [Fr. salla de repetitions} [îng. rehearsal room} [ît. sala di prova} : Asal ve çalışma sahneleri dışında, bir oyunun hazırlanmasında kullanılan alan.

çalıştırıcı [Alm. Repetitor} [Fr. repetiteur} {îng. repetiteur, rehearsal conductor} : Orkestra yönetmeninin yönlendirmesi sınırları içinde kalma koşuluyla bir orkestrayı ya da koroyu çalıştıran kişi.

çam tahtası [Alm. Tannenholz} [Fr. bois de sapin} [îng. deal} : Tiyatro dekorunda kullanılan bir tahta türü.

çarpma etmeni [es. t. çarpma efekti} [Alm. Krach, Einschlag} [Fr. bruit fracassant} [îng. crash} ; Sahnede çarpma sesi.

çatal [îng. fork} : On dokuzuncu yüzyıl îngiliz tiyatrosunda panoları tutan direğe verilen ad.

çatışma [Alm. Konflikt} [Fr- conflit} [îng. conflict} : 1—Olay dizisinin gelişmesinde basamakları ortaya çıkaran kişiler arasındaki iç ve dış çatışmalar. 2 — Bir oyun kişisinin kendi içindeki bunalımı.

çatkı bezi [Alm. Malleinwand}. [Fr. toile d decor} [îng. canvas} : Dekor panoları ve arka perdeleri için kullanılan kaim bez.

çene yarışı (0.0.) ; 1 — Ortaoyunu’nda Pişekâr ile Kavuklu arasında yarışmalı söyleşme. 2 — Kavuklu’nun alt dudağını burnuna değdirme becerisi; bunun için Kavuklu’yu oynayan sanatçılar alt dişlerini çektirirlerdi.

çerçeve [es. t. portal] [Alm. Bühnenrahmen, Partal'] [Fr. cadre d’avant scene] [îng. proscenium arch] [ît. proscenio] : Çerçeve sahneli tiyatroda sahnenin ağzını çevreleyen çerçeve.

çerçeve dizi ışıklan [Alm. RahmemOberlicht] [Fr. herse de drapeı-ie, herse zero] [îng. proscenium batten, no. 1 light pipe, teaser batten] [ît. luci del proscenio] : Sahne çerçevesinin iç yüzünde, yukarıda, sağ ve sol yanlardaki-dizi ışıtaçların tümü.

çerçeve kanadı [Alm. Portalseiten] [Fr. manteau d’arlequin] [îng. tormentor] [ît. quinto di proscenio] : Çerçevenin her iki yanında sahne ağzını daraltıp genişletmeye yarayan levha ya da perde. Çerçeve kanadı aynı zamanda kulisi seyircinin görüşüne kapatır.

çerçeve kenar ışıklan [Alm. Portalseitenbeleuchtung] [Fr. eelairage de manteau d’arlequin] [îng. tormentor lights] : Çerçevenin sahneye bakan her iki kenarında bulunan direklere ya da tutamaklara yukardan aşağıya doğru takılan ışıklar.

çerçeve kenar direği [Alm. Portalpfeiler] [Fr. herse de manteau d’arle-quin] [îng. tormentor batten] : Çerçevenin sahneye bakan yanında, kenarlarda bulunan ışıldakların asıldığı direk.

çerçeve sahne [es. t. İtalyan sahnesi] [Alm. Guckkastenbühne] [Fr. scene de strueture â l'italienne] [îng. picture-frame stage, picture stage] : Oyun yeri ile seyirciyi, düz bir bağlantı çizgisi üzerinde bir çerçeve ve perde ile ayıran, büyüklerinde orkestra çukuru olan İtalyan türü tiyatro sahnesi.

çevirgeç [es. t. elektrik düğmesi] [Ahn. Schalter] [Fr. interrupteur] [îng. switch] : Bir elektrik çevrimini gerektiğinde açık kapamaya yarayan aygıt.

çevre oyunu [Alm. Milieu-Stück] [Fr. piece de milieu] [îng. milieu drama] : Kişileri ve öyküyü arka planda bırakarak yaşamın görünüşünü genişlemesine veren ya da bir dönemi genellemesine gösteren oyun türü; kişilerin almyazısını çevrelerinin etkisiyle açıklayan oyun türü.

çevreli tiyatro [Alın. Raumbühne, Zentralbühne] [Fr. theâtre-en-rond, scene centrale] [îng. theatre in the round, çenter stage] : Dört bir yanı seyirci ile çevrili oyun yeri olan tiyatro biçimi. Örnek : Orta Oyunu, ABD, SSCB ve Avrupa ülkelerinde görülen ortada oyun yeri olan tiyatrolar.

Çevren gergisi [es. t. ufuk perdesi] [Alm. Rundhorizont] [Er., İng. cyclorama] [İt. ciclorame] : Sahne gerisinde, sahneyi enine kaplayan seyirciye göre hafif içbükey kaim kumaş gergi. Bu gergi çoğu kez bir dekorun gözerimini ya da gökyüzünü verir.

çevren dizi ışıklan [es. t. ufuk perdesi lambaları] [Alm. Beleuchtungs-zug] [Er. herse de lointain] [İng. sky batten, cyc bat t en] [İt. luci -ciclo] : Çevrenin hem tabanında, hem de üst sınırında, yönü gergiye doğru olan dizi ışıklar. Işıklar, çevrene derinlik vermede ve çeşitli duyusal gözerimi sağlamada yardımcı olur.

çevren ışık birimi [Alm. Horizont-Laterne] [Er. tanterne d'horizon] [İng. cyclorama lantem] [İt. parabola del panorama] : Çevren gergisini aydınlatmak ya da sahneyi derin göstermek için kullanılan çevren ışıklamasındaki birimler. Bu birimler : 1 — taban dizi ışıklaması. 2 — Kenar dizi ışıklaması olarak iki bölümde ele alınır. Taban dizi ışıklaması çevren ışık çukuruna, kenar dizi ışıklaması gerginin üst kenarındaki rayların bulunduğu yere konulur.

çevren ışık çukuru [Alm. Rime für Horizontbeleuchtung] [İng. cyclorama pit] : Çevren gergisini alttan aydınlatan ışıkları gizlemekte kullanılan kanal.

çevren ışıklaması [es. t. ufuk perdesi ışığı] [Alm. Horizontleuchteri] [Fr. eclairage d’horizon] [İng. cyclorama lighting] [İt. illuminazione deH’orizzonte] : Şahneyi derin göstermede kullanılan, çevrenin altında ve üstünde bulunan ışıkların tümü.

çevren rayı [Alm. Laufbdhn. des Horizontes] [Fr. patience pour cyclorama] [İng. cyclorama traok] [İt. pista del orizzonte] : Çevren gerisim tutan palangaların kaydırıldığı ray.

çevrim [es. t. elektrik devresi] [Alm. Kreis] [Fr., İng. cycle] : Elektrik akımmm iletken üzerinde aldığı yol.

çeyrek dönüş [İng. guarter position] : Oyuncunun 45 derecelik açıyla seyirciden sahne yukarısına dönmesi.

çığ aygıtı [Alm. Lawine] [Fr., İng. avalanche] : Çığ sesi vermeye yarayan aygıt. Bu, iki ayak arasına konulmuş, elle döndürülebilen, 60 cm. çapında, tahtadan yapılmış, sekizgen bir silindirdir. Silindirin içine konulmuş tahta toplar döndükçe dağdan yuvarlanan çığ sesi elde edilir.

çıkmtı sahne. [Alm. spornförmige Biihne] [Fr. scene eperori] [İng. apron stage, thrust stage] : Sahne çerçevesinin dışına ya da perde önüne çıkan ve üç yananda seyir yeri olan sahne biçimi.

çıkış [Alm. Abgang] [Fr. sortie] [îng. ex.it] : 1 —Oyun kişisinin inandırıcı bir zorunlukla sahneden çıkması. 2 — Tiyatro salonundaki seyircinin çıkış yeri. 3 — Sahne çıkış kapısı.

çıkış sözleri [Alm. Abgan.gsreplik] [Fr. r£plique de sortie] [îng. exit tine] : Oyuncunun sahneden'ayrılması sırasında söylediği sözler.

çıkmaz konu [îng. alley theme] : Sonucu kimseyi doyurmayan ve çözüm yolu inandırıcı olmayan oyun konusu.

çılgınlık oyunu [Alm. Narreııspiel] [Fr. sotie] [îng. fool’s play] : Rönesans başlarında eğlence amacı ile yazılmış, insanları çılgınlıkları içinde gösteren, genellikle sürekli bir olay dizisi olmıyan dinsel ve siyasal taşlamaya dayanan oyun.

çıngal (Doğ.) : Doğaçlamaya dayanan tiyatroda arabulucu rolü.

çiçek yolu [Alm. Blumenweg] [Fr. hanamichi] [îng. flower path] [Jap. Hanamiçi]Sahneden, seyircilerin ortasından geçerek, salonun arkasına dek uzayan ve seyircileri ikiye ayıran oyun yüzeyi. Dünya tiyatrolarına Japon kabuki tiyatrosundan geçmiştir. Bunu Batıda ilk kez yönetmen Max Reinhardt kullanmıştır.

çifte kavuklu (O.O.) : Ortaoyunu'nda bir ustalık gösterisi olarak ortada iki Kavuklu'nun bulunması; bunlar aralarında yarışırlardı.

çift yüzlü kumaş [Alm. zweiseitiges Gewerb e] [Fr. tissu double face] [îng. reversible fabric] : Her iki yanı da dışa gelebilecek biçimde dokunmuş kumaş.

çiğ ışık [Alm. volles Licht] [Fr. lumiere dure] [îng. hard light] : Gölge ve aydınlık kesimlerin kesin çizgilerle ayrıldığı, tam parlaklıkla oyuncular ya da nesneler üzerine verilen ışık.

çing : Çin tiyatrosundaki yüzleri boyalı tiplere verilen ad.

Çin tiyatrosu [Alm. chinesisches Theater] [Fr. theâtre chinois] [îng. Chinese theatre] : Büyük ölçüde simgelere başvurarak ezgi, dans, akrobasi ve sözsüz oyun sanatlarını birleştiren ve seyirciye Doğu tiyatrosuna özgü göstermeci nitelikleriyle yönelen bir tiyatro. Şiirli konuşmaları ve simgelerden oluşan bir dekoru vardır. Oyuncular rolü yaşamazlar, onu yansıtırlar. Seyirci rolün ne olduğu ile değil, nasıl oynandığı ile ilgilenir. Çin tiyatrosu önce Sovyet yönetmeni Meyerhold’u sonra da epik tiyatro’nun temsilcisi Brecht’i etkilemiştir.

çizgi kalemi [Alm. Augenbrauenstift] [Fr. dermatographe] [îng. tiner] : Yüz boyamada gölge ve çizgilerin yapılmasına yarayan özel uçlu kalem.


çözümsel gelişim

çoban komedyası [Alm. Schaferspiel} [Fr. comedie pastorale'} [îng. pastoral comedy} : Rönesans’ta ortaya çıkan, kır yaşamını, doğayı ve sevişmeyi konu edinen romantik ve şiirli komadya türü.

çocuk korosu [Alm. Kinderchor} {Fr. choeur d'enfants} {îng. children’s chorus} : Çocuklardan kurulu koro.

çocuk oyunu [Alm. Kinderstück} [Fr. piece patır enfants} [îng. child-ren’s play} : Çocuklar için düşünülmüş, eğlendirirken eğitmeyi amaçlayan oyun.

çocuk tiyatrosu [Alm. Kindertheater} [Fr. theatre pour enfants} [îng. children’s theatre, child's theatre} : İlköğretim öncesinden erginlik yaşma değin, çocuklar için yapılan tiyatro. Gelişmiş ülkelerde çocuk tiyatroları çoğu kez dört yaş öbeğine ayrılır: 5—7, 7—9, 9—11, 11—14. Çocuk tiyatroları eğlendirerek eğitmeyi amaç edinir.

çocuk topluluğu [Alm. Kindertruppe} [Fr. compagnie des enfants} [îng. boy company} : 1 — Rönesans'ta saraylarda gösteriler düzenleyen kadın ve erkek rollerini çocukların oynadığı topluluk. 2 — Çocuklardan kurulu tiyatro, dans ve ezgi topluluğu.

çok amaçlı sahne [Alm. Simultanbühne} [Fr. scenes mtıltiples] [îng. multiple stage} ; Değişik sahne-seyirci ilişkisini sağlayabilecek biçimde yapılmış sahne. Kimi kez ortada, kimi kez yanlarda, kimi kez de önde, hem önde, hem ortada ve benzeri biçimlerde çeşitlilik içinde kullanılmaya elverişli sahne.

çok amaçlı seyir yeri [Alm. m.ehrzweck Raunt} [Fr. salle â destinations multiples} [îng. muttipurpose house} : Değişik amaçlar için ve değişik biçimlerde kullanılabilen seyir yeri.

çok telli kablo [Alm. Mehrleiterkabel} [Fr. câble multiple} [îng. multi-core cable, multiconâuctor cable} [ît. cavo mültiplo} : İçinde türlü kalınlıkta bakır elektrik teli bulunan kablo.

çou : Çin tiyatrosunda soytarılara verilen ad.

çözüm [Alm. Lösung} [Fr. denouement} [îng. ending, denoument} : Bir oyunun, gelişimi içinde düğümlerin çözülmeye başladığı kesim.

çözümleme [es. t, tahlil etme} [Alm. Analyse} [Fr. analyse} [îng. analysis} : İnceleme, irdeleme.

çözüm sahnesi [Alm. Schlussszene} [Fr. final} [îng. ending} : Oyun konusunun tamamlanıp sonuca ulaştırıldığı sahne.

çözümsel gelişim [Alm. analytische Entwicklung} [Fr. developpement andlytique} [îng. andlytic development} : Olayları oluş sırasına gö-

çubuk askı

28


re değil de, tersine oyuna asal trajik çatışmadan girip nedenleri geriye dönüşle yavaş yavaş bulgulayan yapısal gelişim. Örnek : Sofokles'in Kral Oidipusu, bak. bireşimse! gelişim.

çubuk askı [Alm. Latte] [Fr. battant] [îng. batten] [ît. cantinella] : Sahne yukarısından makaralarla indirilip çıkartılabilen genellikle iki parmak çapında çelik çubuk, bak. askı.

D

dadacılık [Alm. Dadaismus] [Fr. daâaisme] {îng. dadaism] : Yirminci yüzyıl başlarında Tristan Tzara ve Richard Hülsenbeck’in yayımladıkları (1916) bildiriyle başlamış ve yedi yıl kadar sürmüş olan, dil ve estetik kurallarını, bunların denetlenmesini, mantık dizgesini tanımamış ve sözcük anlamlarına değer vermemiş bir akım. Alabildiğine bağımsız çağrışımlarla ilkel ve doğrudan anlatım biçimi arayan bir sanat çığındır. Çocuklann «dah dah» sözcüğünden «dada»yı üretmişlerdir. Bunlarda değer tanımazlıkla birlikte bir başkaldırı da vardır, bak. gerçeküstücü tiyatro.

dağar [es. t. rpertuar] [Alm. Spielplan] [Fr. repertoire] [îng. re-pertory] : Bir tiyatro dönemi için araştırılıp incelenen ve seçilen oyun demeti.

dağar tiyatrosu [es. t. repertuar tiyatrosu] [Alm. Repertoiretheater] [Fr. theâtre de rdpertoire] [îng. repertory theatre] : Bir tiyatro dönemi içinde oynanmasını uygun gördüğü oyun demetini, ilerde de oynayabilecek biçimde, önceden belirleyen dramaturgi anlayışım benimseyen tiyatro.

dağıtıcı ışıldak [Alm. Streuscheinwerfer] [Fr. reflecteur] [îng. flood-light] [ît. refflettore a luce diffusa] : Merceksiz, kimisinin içi emaye, kimisinin metal aynalı ışıklama aygıtı. Ağzı geniş olduğu için dirençli ışığı kolayca yayar ve genel ışıklamada çok kullanışlıdır.

dağıtıcı süzgeç [Alm. Streuscheibe] [Fr. ecran diffusanf] [îng. frost] [ît. schermo diffusore] : Renksiz, yanmaz asetat; ışın demetinin sınırını yumuşatmada ve dağıtmada kullanılır.

dağıtılmış ışık [Alm. Streulichf] [Fr. lumiere diffusee] [îng. diffused light] [ît. luce diffusa] : Sahneye dağıtılarak verilen, genel ışıklama yöntemine ilişkin ışık.

dağıtım kutusu [es. t. sigorta kutusu] [Alm. Sicherungskasten] [Fr. boîte de coupecircuif] [îng. fuse box] [ît. scatola del fusîbile] : Ana kabloyla gelen elektrik akımının tiyatro yapısının çeşitli yerlerine dağıtıldığı korunçlarla güvenceye alınmış dolap ya da kutu.

dakikalama [Alm. Minutage] [Fr. minutage] [îng. minuting] : Oyunun süresini hesaplayabilmek için her bölümün kaçar dakika sürdüğünü saptama.

dalga etmeni [Alm. VJelleneffekt] [Fr. effet de vagues] [îng. wave effect] : Sahne üzerinde dalgaların hareket ettiği duygusunu veren etmen.

dalgalama [Alm. Riffel] [Fr. ondulations] [tng. ripptes] : Sahne üzerinde dalgalar kıpırdıyormuş görüntüsünü sağlama.

dalgalı akım [es. t. alternatif cereyan} [Alm. Wechselstrom] [Fr. courant alternatif] [îng. alternating current] [ît. cbrrente alternate] : Ortalama değeri sıfır olan düzenli biçimde yön değiştiren, elektrik alcımı.

dalgalı tavan [Alm. wellenförmige Decke] [Fr. plafond ondüle] [îng. ondulated ceiling] : Ses dağılımı için kullanılan dalgalı tavan.

dalkavuk [Ahn. Schmeichler] [Fr., îng. syncophant] : Kendi çıkan için başkalarının elini eteğini öpen tip.

dar açılı ışın [Alm. enger Lichtkegel] [Fr. faisceau etroit] [îng. narrow -angle beam] : Dar bir oylum açısı içine toplanmış ışın.

dar ses [Alm. begrenzte Stimme] [Fr. voix restreinte] [îng. restrained voice] ; Tiz ve pes uzamlara kolayca inip çıkamayan ses.

davram [es. t. jest] [Alm. Geste] [Fr. geste} [îng. gesture] : Bir oyuncunun sahnede yüz ya da gövde hareketleriyle bir anlatıma yönelmesi.

değişebilir dekor [Alm. Verwandlungsszenerie] [Fr. decor â transfor-mations] [îng. quick-change scenery] •. Bir oyunda çabucak değiştirilebilecek biçimde hazırlanmış dekor düzeni.

değişebilir sahne [Alm. veranderbare Bühne] [Fr. scene transformable] [îng. adaptable stage] : İstenilen biçime sokulabilen sahne türü.

değişken pano [Alm. veranderbarer Kutissenwagen] [Fr. châssis d transformations] [îng. guich-change flat] : Dekor değişiminde kullanılan çok çabuk değişebilen pano. ıBu, ya arkalı önlü kullanılır ya da çeşitli levhalar takılıp çıkarılarak gerçekleştirilir.

değişken ses [es. t. varyasyonla ses] [Alm. variable Stimme] [Fr. voix yariee] [îng. variable voice] : Tiz ve pes uzamlara kolayca inip çıkabilen, ses.

değişken seyir yeri [Alm. veranderbarer Raum} [Fr. salle a transforma-tions} [îng. adaptable house} : Değişik gösteriler ve amaçlar için kullanılabilen, seyir yeri biçiminin değiştirilmesiyle değişik oyun alanları elde edilebilen salon. .

değişken uçma aygıtı [Alm. Schwimapparat} [Fr. equipe de vol oblique} [îng. oblique flying equipment} : Sahnede oyuncuların istenilen yöne uçmasını sağlayan aygıt.

değişmez çevren gergisi [es. t. tesbit edilmiş ufuk perdesi} [Alm. feststehender Rundhorizont} [Fr. cyclorama fixe} [îng. permanent cyclorama} : Sahnenin gerisinde, gözerimini sağlayan içbükey çevren gergisinin yere ve sahne ızgaralarına bağlı olanına verilen ad.

dekor [Alm. Bühnenbild, Szenerie] [Fr. decor} [îng. scenery, setting, sets} [ît. sçenario} : Oyun konusunun geçtiği yeri, çevreyi ve atmosferi biçim, kalıp, renk ve ışıklama ile canlandıran tamamlanmış yapım.

dekor arkası {Alm. hinter der Szene} [Fr. dans les coulisses} -[îng. behind the scenes, backstage} [ît. dietro le scene} : Dekorun gerisindeki kulis.                   '■

dekor birimi [Alm. Dekorationsstiick} [Fr. element de decor} [îng. set piece, setting piece} : Dekor parçasına verilen ad.

dekor çekmek [Alm. weigziehen} [Fr. appuyer un decor} [îng. to fly} : Sahnede bulunan dekoru palangalar yoluyla sahne yukarsina çekme eylemi.

dekor çizgisi [Alm. Richt-Linie} [Fr. Hgne d'origine} [Ing. setting tine} [ît. linea di limite} : Sahne üzerinde dekorun sınırını gösteren çizgi-

dekor değişimi [Alm. Verwanrtlung Bilder, Umbau} [Fr. changement de decor} [îng. change of scene, scene shift} [ît. cambiemento di scena} : 'Oyun gereğine uygun olarak bir dekorun yerine başka dekoru kurma işlemi.

dekor değiştirme dizelgesi [Alm. Bühnenbauplan} [Fr. plan pour changement de ddcor} [îng. detail of changes} : Dekorun bütününün ya da bir bölümünün değiştirilmesinde kolaylık sağlamak için hazırlanan dizelge.

dekor dipyüzeyi [Alm. Bühnenbild} [Fr. decor} [îng. scenery}- [ît. sçenario} : Bir oyunun sahne üzerindeki görüşünü çevreleyen, panoların birleştirilmesiyle ortaya çıkan dekorun dipyüzeyi.

dekor dizelğesi[Alm. Dekorationsplan] [Fr. conduite du spectacle] [îng. scenic plot, scene plot] [ît. piano di decoratione di scena] : Bir oyunda kullanılacak dekorun sayısını ve sırasını gösteren hazırlanmış belge.

dekor indirmek [Alm. einrichten] [Fr. charger un decor] [îng. to drop in, to lower in] : Sahne üstünde, bulunan dekor parçalarını gerektiğinde palangalar yoluyla sahneye indirme eylemi.

dekor işliği [Alın. Dekorateurwerkstatt] [Fr. at eller da decors] [îng. scene shop] : Bîr tiyatroda dekorların yapıldığı yer.

dekor korunağı [es. t. dekor deposu] [Alm. Dekorationslager] [Fr. magasin des decors, depöt des decors] [îng. scenery store (storage)] [ît. deposito del materiale] : (Dekorların ve dekora ilişkin şeylerin saklandığı ve korunduğu yer.

dekor kurmak [Alm. Aufbauen] [Fr. planter] [îng. to set] [ît. const-ruire] : Önce taslakta, sonra da makette hazırlanan dekoru sahne üzerinde gerçekleştirmek.

dekor kurucu [es. t. realizatör] [Alm. Dekorateur] [Fr. decorateur executant] [îng. stage setter, scenic artist] : Sahne üzerinde dekorun kurulmasından sorumlu sanatçı.

dekorlu çalışma [es. t. dekorlu prova] [Alm. Dekorationsprobe] [Fr. repetitions en decors] [îng. technical rehearsal, scene rehearsal] [ît. prove della scene] : Oyuncuların, yönetmenin denetiminde, tamamlanmış dekorla ilk sahne çalışmaları.

dekor maketi [Alm. Bühnenmodell] ı[Fr. maquette construite de decor] [îng. model setting, stage model] [îng. modellino] : Bir dekorun boyutlarını, ölçekli, küçük boyda ve oranda belirten örnek.

dekor tasarımcısı [es. t. dekoratör] [Alm. Bühnenbildner] [Fr. decorateur] [îng. scene designer] [ît. decoratore] : Bir oyunun, dekorunu önce kağıt üzerinde tasarlayan, sonra renklendirip çizen, maketini yapan ve sahne üzerinde gerçekleştirilmesini denetleyen, dekorun hazırlanmasını yöneten sanatçı.

dekor taslağı [es. t. dekor eskizi] [Alm. Bühnenbildentvvuef] [Fr. ma-quette plane de dâcor] [îng. sketch] : Sahne üzerinde gerçekleştirilecek dekordaki çizgileri, renkleri ve ayrıntıları gösteren ön hazırlık çizimi.

dekor taşıtı [Alm. Btlhnemvagen] [Fr. ptateforme coulissante] [îng. boat-truck] [ît. caretto] : Dekor parçalarının ve eşyalarının sahneye taşındığı, sahneden götürüldüğü araç.

delikarihbaşı (Kö. O.) : Anadolu’da köy oyunlarında oyunları yönetene verilen ad.

delildi levha [Alm. gelochtes Paneel] [Fr. panneau pefforâ] [îng. perforated panel] : Ses dağılımının düzenli bir biçimde gerçekleşmesine yardımcı olan delikli levha,

delil (Kö. O.) : Anadolu’da köy oyunlarında, oyunları yönetene verilen adlardan biri.

J demirciler [Alm. Schlossergehilfen] [Fr. serruriers (equipe)] [îng. iron-workers] : Tiyatronun demir işlerini yapan işçiler.

demirci ustası [Alm. Schlossermeister] [Fr. chef serrurier] [îng. ironsnıith master] : Tiyatronun demir işlerinin yapılmasını düzenleyen ve denetleyen nitelikli işçi.

demir işliği [es. t. demirhane, demir atölyesi] [Alm. Schlosserwerkstatt, Schlosserei] [Fr. atelier de serrurerie] [îng. locksmith’s shop] : Tiyatroda dekor ve sahne eşyalarına ilişkin demir işlerinin yapıldığı yer.

demir perde [Alm. eiserner Vorhang] [Fr. rideau de fer] [îng. iron curtain] : Sahnede çıkacak herhangi bir yangînm seyirci salonuna yayılmasını önleyen demir perde, bak. koruma perdesi.

■         deneme tiyatrosu [Alm. Werkstatttheater] [Fr. theâtre-laboratoire]

[îng. theatre workshop] : Yeni denemelerin yapıldığı, genç oyun yazarlarının, yönetmenlerin ve oyuncuların değişik biçimler dene-i              dikleri topluluk.

!'         denetim masası [es. t. kontrol konsolu] [Alm. Kontroîtisch] [Fr. tableau

|           de commande] [îng. control board] [İt. quadro di commando] :

Tüm ışıkların denetlendiği masa.

denetleme [es. t. kontrol etme] [Alm. Kontrolle] [Fr. inspection] [îng. inspection] : Bir oyunun yürürlükteki yasalara ve geleneklere aykırı olup olmadığını anlamak için yapılan inceleme, bak. sıkıdenetim.

deneysel oyun [Alm. Experimentierstück] [Fr. piece experimentale] [îng. experimental play] : Bilinenin dışında, yeniliklerin denendiği oyun.

deney tiyatrosu [Alm. Experimentiertheater] [Fr. theâtre experimentale] [îng. experimental theatre] : Sahne üzerinde yeni denemelerde bulunan ve sahne plastiği açısından yenilikler getiren tiyatroya verilen ad.

denge [es. t. muvazene] [Alm. Gleichgewîcht] [Fr. equilibre] [îng. balance] [ît. equilibrio di scena] -. Yönetmenin sahne üzerinde ta-


şarladığı düzenin temel öğelerinden biri. Göz dengesiz bir görünümü (bilinçsiz de olsa) sezinlediği için sahne üzerindeki oyuncuları dengelemek gerekir. Sahne üzerinde denge iki ana bölümde ele alınır. 1 — Fiziksel Denge : Bakışımlı ve bakışımsız olmak üzere iki çeşittir. 2 — Güzelduyusal Denge : Sahne üzerinde kalabalığı anlam açısından uyumlu bir duruma getirir.

deniz [Alm. Wasserversatz] [Fr. bönde d’eau] [îng. sea-row] ; Dekorda deniz görünümünü sağlayan taban.

denyo (O.O.) : Ortaoyunu’nda aptal tipi. Denilo da denir. Yaygaracı, acıma duygusuyla şımartılmış, küstah, arsız, küfürbaz, yüzsüz ve sırnaşıktır.

deste : Şiilerde muharrem ayı töreninde geçit alayı.

destek ağırlığı [Alm. Steifengewicht] [Fr. pain] [îng. brace weight] [ît. ccmtrappeso] : Pano arkadaki desteğini sağlamlaştırmaya yarayan demir ağırlık.

destek demiri [Alm. Fusseisen] [Fr. patin] [îng. sili] : Dekorda kapı çerçevesini ya da kemerleri uçlardan sağlamlaştırmada kullanılan demir kelepçe ya da bilezik.

destek ışıklaması [Alm. allgemeine Beleuchtung] [Fr. lumiere d’appoint] [îng. full in light] : Asal ışıklamayı destekleyen ışıklama; asal ışıkların çıkardığı gölgeleri yok etmede ve kenarları yumuşatmada kullanılan «fresnel» mercekli ışıldaklarla gerçekleştirilen aydınlatma.

destekleyici oyuncular [Alm. Nebendarstellung] [Fr. acteurs ayant des roles de second plan] [îng. supporting cast] : Önemli oyun kişilerini destekleyen ikinci plandaki rollerin tümüne verilen ad.

deus eks makine [Lat. deus ex machine = makineyle (vinçle) indirilen Tanrı] : 1 — Antik Yunan tragedyasının olay dizisindeki asal düğümü çözmek için bir sepetin içinde vinçle bir Tanrının indirilmesi.

2 — Bu terim daha sonraları ve günümüzde inandırıcı olmayan «tepeden inme», beklenmedik sonuçlar için kullanılır.

deuteragomst : Antik Yunan tiyatrosundaki üç oyun kişisinden İkincisi. İkincisi.

dev cıvata [es. t. golyat vidası] [Alm. Goliathgewinde] [Fr. culot â vis goliath] [îng. goliath screw] [ît. impanatııra Goliath] : Dekoru sahne tabanına tutturan büyük cıvata.

devingen birim [Alm. dynamische Einheit] [Fr. ünite. dynamique] [îng. dynamic unit] : Dramaturg] çalışmasına ilişkin bir değerlendirme : Önemli oyun kişilerinin yönelişlerini ortaya çıkaran vuruş-

larm toplamı. Bir sahnede vuruş-tepki dizi gelişmesi sonucu var olan aksiyon birimi yoluyla tiyatro için gerekli olan hareketler bütününün elde edilmesine yarayan çalışma.

devlet tiyatrosu [Alm. Staatstheater] [Fr. theâtre d'Etat] [îng. state theâtre] : Devleten ödenek alan, kamu hizmeti ile sorumlu olan geniş olanaklı tiyatro.

deyiş oyunu [Fr. jeu partie] : Ortaçağ Fransa'sında iki kişi arasında koşuklu sözlerle çene yarıştırmaya dayalı oyun.

dışavurumcu tiyatro [es: t. ekspresyonist tiyatro'] [Alm. expressionis-tisches Theater] [Fr. theâtre expressioniste] [îng. expressionistic theâtre] : Doğalcıların aşırı doğa kopyacılığına, izlenimciler ve simgecilerin içedönük gizemciliğine karşı bir tepki olarak Almanya’da ortaya çıkmış ve 1910 ile 1924 yılları arasında etkin olmuş bir akım. Çıkışı o dönemdeki Almanya’nın toplumsal ve ekonomik duru-; mundan kaynaklanmıştır. Otoriteye başkaldırıyı, daha iyi bir düzen isteğini içeren bu akımda çeşitli eğilimler yer alır. Oyun yapılarında sürekli bir akış yerine, kısa sahneler vardır; şiirli konuşmalardan makine tıkırtılarına değin uzanan bir dil özelliğini kapsar. Oyun kişileri bireyi değil, yığını, sınıfı ya da topluluğu yansılar. Düşünceyi iletmede, gergi üzerine düşürülen resimlere, yazılara ve sinema filmlerine başvurulur. Epik tiyatroyu etkilemiştir.

dışbükey mercek [es. t. muhaddep mercek] [Alm. planokonvex Linse] [Fr. lentille convexe] [îng. plano-convex lens] : Yaklaştırıcı (yakınsak) mercek; bakılan şey olduğundan büyük görünür. Yöresel ışıklamada kullanılan ışıldaklarda bulunur.

dış dekoru [Alm. Ausserdekoration] [Fr. decor d’exterieur] [îng. exterior set, exterior setting] : Ev dışındaki, açık havayı, açıklığı ya da doğayı gösteren dekor.

dış uygulayım [es. t. -fiziksel teknik] [Alm. physicalische Technik] [Fr. technique physicale] : Stanislavski oyunculuk dizgesinde, oyuncunun yaratısı için önemli olan fiziksel yetisini iç dürtüye tepki gösteren bir öğe durumuna getiren çalışmanın sonucu. Bunun için, oyuncunun tartım, davranı, akrobasi, güzel konuşma, ses denetimi, eskrim ve benzeri çalışmalarla kendini eğitmesi gerekir.

didaskall : 1 —- Antik Yunan tiyatrosunda yazarın oyun düzenini oyunculara açıklaması. 2 — Antik Yunan tiyatrosunda koroların hazırlanması ve çalışması.

didaskalos : Antik Yunan tiyatrosunda oyunun yorumunu yapan ve genel düzeni açıklayan kişi; bu çoğu kez yazarın kendi olurdu.

dikey açı [Alm. senkrechter Winkel] [Fr. angle perpendiculaire] [îng. vertical angle} : Işıldaktan gelen ışınla sahne düzeyi arasındaki açı.

dikey ışıklama [Alm. senkrechte Beleuchtung] [Fr. eclairage verticale] [îng. overhead lighting] : Sahneyi ve kişileri sahne içindeki ışıldaklarla yukarıdan aşağıya doğru dikey olarak aydınlatma.

dikişçi [es. t. terzi] [Alm. Schneidergehilfer]. [Fr. tailleur, couturiere] [îng. dressmaker] : Tiyatro giysilerini diken işçi.

dikkat çemberleri [Alm. Kreise für Achtgebung] [Fr. cercles des atten-tions] [îng. circles of attention] : Stanislavski oyunculuk dizgesinde, dikkatin odaklanmasını kolaylaştırmak için saptanan bölgeler. Dikkati odaklamada üç bölge kullanılır : 1 — Küçük dikkat çemberi, 2—Orta çemberi, 3 — Geniş dikkat çemberi.

dikkati odaklama [es. t. konsantrasyon] [Alm. Konzentr atlan] [Fr. concentration] [îng. concentration of attention] : Stanislavski oyunculuk dizgesinde, oyuncunun bütün dikkatini dış eyleme vermesi ve imgelemi ile bu eylemi pekiştirmesi işlemi.

dik ses [Fr. voix blanche] : Tiz ve tınısı olmayan ses.

dilsiz oyunu (Kö. O.) : Anadolu köylü oyunlarında sözsüz bir oyun; buna samıt ya da lal de denir.

dinlenme yeri [Alm. Konversationszimmer, Künstlerzimmer] [Fr. foyer d’artistes] [îng. green room] : Sanatçıların çalışma ya da gösteri aralarında dinlendikleri, oturup konuştukları yer.

dinleyici [Alm. Zuhörer] [Fr. auditeur] [îng. listener] : Söylenen ya da çalman şeyi dinleyen kişi.

dip dekoru [es. t. dekor fonu] [Alm. Hintergrundsdekoration] [Fr. dcîcor de fond] [îng. backgroung setting] : Sahne dekorunun, seyircinin tam karşısına gelen arkadaki görünüşünü gösteren dekor parçası.

dip ışıklan [Alm. Hintergrundslichter] [Fr. dclairage de fond] [îng. backing lights] : Sahnenin arka kesimini aydınlatan herhangi bir ışık kaynağı.

dip kumaşı [Alm. Bogeri] [Fr. principate] [îng. cut cloth, cut-out drop] : Sahne dekorunun seyirci karşısına gelen dip yüzünü yansıtan, üstünde kapı ve pencere boşluğu olan kumaş. Bu boşlukların önüne kapı ve pencere konulur.

dip müziği [es. t. fon müziği] [Alm. Hintergrundmusik] [Fr. musigue de fond] [tng. backround music] : Bir oyunda hareket ve sözlerin yanı sıra duygusal etkiyi arttırmak için yer alan destekleyici müzik.

dipli ışıldak [Alm. Scheinwerfer auf Sockel] [Fr. projecteur sur socle -embase] [tng. based spotlight] : Dip tarafından bir duya oturtulan ışıldak türü.

dip perdesi [es. t. fon perdesi] [Alm. Prospekt] [Fr. toile de fond, rideaa de fond] [tng. .back-cloth, back drop] [ît. sfondo] : Sahne gerisine konulan resimli perde.

dip resmi [es. t. fon resmi] [Alm. Hintersetzer] [Fr. pantolon, âecou-verte] [tng. backing] [ît. fondino] ; Bir sahne dekorundaki çeşitli öğelere derinlik vermesi için görünür yere kurulan resimli dekor parçası. Örnek : Kapı açıldığında görünmesi için kapı arkasına, pencere açıldığında görünmesi gerektiği için pencere arkasına konan resim, vb.

direnç [es. t. rezistans] [Alm. Widerstand] [Fr. resistance] [tng. resistance] [ît. resistanza] : Bir nesneden birim nicelikte elektrik akımı geçebilmesi için gerekli olan gerilim.

distegiya [Yun. distegia = ikinci kat] : Antik Yunan tiyatrosunda oyuncuların oyunu seyrettikleri binanın çatısı.

dişi konuşmak (argo) : Doğaçlama tiyatrosunda ve orta oyunu’nda Komik’e ya da Kavuklu’ya nükte yapması için laf açmak.

dişi söz (argo) : Doğaçlama tiyatrosunda ya da orta oyunu’nda Komiğin ya da Kavuklu’nun nükte yapmasını sağlayan sözcük.

ditrambos [Yun. dithrambos] : Tanrı Diyonizos onuruna söylenen, onun yaşamından, acı ve tatlı serüvenlerinden söz eden, kimi kez ciddî kimi kez de açık saçık ezgiler.

dîya [Alm. Diapositiv] [Fr. diapositif] [İng. diapositiv e] : Gergi üzeri-: ne yansıtılan resimlerin yansıtıcıya konulan pozitif filmine verilen ad.

diyafram [Alm. Irisblende] [Fr. diaphragme] [tng. iris, diaphragm] [İt. diaframma a iride] : Işıldakların bir takısı. Bir çerçeveye oturtularak takılan diyafram yuvarlak biçimdedir; iç tarafında birbirinin üzerine kayarak ya da birbirinin üzerinden açılarak yuvarlağın çapını büyülten ve küçülten yaprakları vardır. Bununla sahne üzerindeki aydınlatma alanı genişletilip daraltılabilir.

diyazoma [Yun. diatoma} : Antik Yunan tiyatro yapısında seyirci yerindeki katlara verilen ad.

Diyonizos [Yun. Dionisos} : Yunan mitologyasırida, doğanın yenileyi-cisi ve yaşamın simgesi olan şarap, coşku Tanrısı. Zeuz ile Semele’nin oğlu. Diyonizosün simgesi anlos'tur (üflemeli çalgı), bak. Baküs.

diyonizya [Yun. dionysia} ; Tanrı Diyonizos onuruna kutlanan törenlere verilen ad. Bunlar üç çeşitti: «Büyük Dionizya» ya da kent dionizyası, «Küçük Dionizya» ya da kır diyonizyası ve bir de «Lenaya» üzüm töreni. Büyük Dionizya, baharda, nisan ayında yapılır, altı gün sürerdi; bunun dört günü tiyatro gösterilerine ayrılırdı. Küçük Dionizya ve Lenaya ise bağ bozumu sırasında kutlanırdı.

dizi [es. t. koltuk sırası} [Alm. Reihe] [Fr. rang} [îng. row] : Oturma yeri dizisi.

dizi ışıklar [Alm. Streiflicht} [Fr. portant-lumiere} [îng. striplight, strip} [ît. assıcella per le luci} : Geniş bir alanı aydınlatan genel ışıklama dizgesi içinde kullanılan birbiri yanına konulmuş dizi ışıtaçlar. Çoğu kez, oluk biçiminde bir kutunun içine yan yana yerleştirilmiş 4 ile 150 vatlık ışıtaçların tümü.

doğaçlama [es. t. tuluat} [Alm. Stegreif} [Fr., îng. improvisation} :

  • 1 — Betiğe dayanmadan içe doğduğu gibi oynama ve konuşma.

  • 2 — Oyun sırasında ortaya çıkan ters bir durumu kapatmak için betikte olmayan hareketler yapma ya da sözler söyleme. 3 — Güldürmek amacıyla daha önceden saptanmamış hareketlere ve sözlere gitme; bu sonuncusu tiyatro sanatı açısından olumsuz sayılır.

doğaçlama tiyatrosu [es. t. tulat tiyatrosu} [Alm. Stegreif theater} [Fr. theâtre d'improvisatiori} [îng. improvisational theatre} : Bir betiğe dayanmadan, önceden saptanmış bir gelişim çizgisi üzerinde doğaçtan oynanan ve örgüsü önceden bilindiği için, oyuncuların bu örgüyü izleyip anlık buluşlarla geliştirdikleri oyunları içeren tiyatro.

doğal büküm [Alm. natürlicher Stimmfall} [Fr. inflexion naturelle} [îng. natural inflection} : Düşüncelerimizi ve duygularımızı dilin gerektirdiği bükümü bozmadan söyleme.

doğalcı tiyatro [es. t. natüralist tiyatro} [Alm. naturalistisches Theater} [Fr. theâtre naturaliste} [îng. naturalistic theatre} : On dokuzuncu yüzyılda romantizme karşı ortaya çıkmış, doğa bilimleri açısından insanları kalıtımsal, çevresel ve toplumsal ilişkilerine göre inceleyen bu akim içindeki tiyatronun özellikleri kapsamında, yaşam gerçeğini en küçük ayrıntısına dek işlemek yer alır. Tartışana açacak konular ele alınırken, küçük adamın gerçeği doğabilimsel açıdan gösterilmeye çalışılır. Bu akım üzerinde, düşünür Auguste Comteün düşüncelerinin ve Charles Darwin’in Türlerin Kökeni ve Doğal Seçme kuramlapnın etkisi görülür.

doğal tümdaleme [Alm. natilrliche Betonung} [Fr. intonation naturelle} [îng. natural intonation} : Düşünceyi ve duyguyu, dilin gerektirdiği tümcelemeyi bozmadan söyleme.

doğramacı ustası [Alm. Tischlermeister} [Fr. chef menuisier} [îng. joiner master} Dekorun ve sahne eşyalarının doğrama işlerinin yapılmasını denetleyen ve düzenleyen nitelikli işçi.

doğru akım [es. t. direkt cereyan} [Alm. Gleichstrom} [Fr. courant continu} [îng. direct currenf} [ît. corrente continua} : îletken bir çevrim üzerinde yön değiştirmeyen elektrik akımı.

doğrultmaç [es. t. redresör} [Alm. Gleichrichter} [Fr. redresseur} [îng. rectifier} [ît. raddrizzatore} : 1 — Dalgalı akımı doğru akıma dönüştüren araç. 2 — Bir dalgalı akımın kaynağından doğru akım sağlamak için kullanılan düzen.

doğru ses [Alm. richtige Stimme} [Fr. voix juste} [îng. correct voice} : Yükseklik yönünden kendi ses bölgesinin dışına çıkmayan ses.

dolambaçlı deyim [es. t. itnab} [Alm. Vmschreibung} [Fr. circonlo-cution} [îng. eupheism} : Bir şeyi uzatıp süsleyerek söyleme tutumu.

dolantı [es. t. entrika.} [Alm. intrigue} [Fr., tng. intrigue} : Seyircinin ilgisini çekmek ya da heyecanını uyandırmak için yazar tarafından bilinçli bir biçimde olay dizisine yerleştirilmiş karşıtlıklar, çatallaşmalar.

dolantı komedyası [es. t. entrika komedyası} [Alm. Intrigenstück} [Fr. comedie d’intrigue} [îng. comedy of intrigue} : Kurgu ustalığı önemli olan bu komedyada olaylar ve güldürü öğesi yazarın tasarladığı bir dolantıdan ortaya çıkar. Bu komedya daha çok olaylar yoluyla igelişir.

dolap çeviren [es. t. entrikacı} [Alm. Intrigant} [Fr. intrigant} [îng. intriguer} : Kendi çıkarı için biribir türlü hile yapan, dolap çeviren kişi.

dolaşı [es. t. turne] [Alm. Gastspielreise] [Fr. tournee] [İng. tour] : Bir tiyatro topluluğunun bir yerden başka bir yere giderek ve dolaşarak oyunlar oynaması.

doiaşıcı topluluk [es. t. turne tiyatrosu] [Alm. Wandertruppe, reisende Truppe] [Fr. troupe itinerante] [îng. touring company, company on tour] : Oradan oraya dolaşarak oyunlar oynayan taşra topluluğu.

dolaylı ışıklama [es. t. indirekt ışık] [Alm. indirekte Beleuchtung] [Fr. eclairage indirect] [îng. indirect lighting] : Aydınlatılacak alana ışık akdarının yalnızca yüzde sıfır ile yüzde on arasında bir oranını yollayarak yapılan aydınlatma.

dolaysız ışıklama [es. t. direkt ışık] [Alm. direkte Beleuchtung] [Fr. eclairage direct] [îng. direct lightin] : Aydınlatılacak alan ışık akdarının yüzde doksan ile yüzde yüz arasında bir oranını doğrudan yollayarak yapılan aydınlatma.

dominus gregis : Roma tiyatrosunda gösterinin tüm giderlerini yüklenen topluluk yöneticisi.

donanma : Osmanlı şenliklerinin üçüncü bölümü olan gece eğlenceleri; bu eğlencelerde kandillerle çeşitli oyunlar yapılır, yüzlerce çeşit fişekle gösteriler düzenlenirdi.

donatımcı [es. t. aksesuarcı] [Alm. Reguisiteur] [Fr. accessoirîste] [îng. property man] [ît. trovarobe] : Donatımlığı hazırlayan görevli.

donatımhk [es. t. aksesuar] [Alm. Reguisiten] [Fr. accessoires] [îng. properties, props] [ît. accessori] : 1 — Oyuncunun rol gereği kullandığı el eşyaları ve takılan. 2 — Dekora ve oyuna yardımcı küçük parça eşyalar.

donatımhk dizelgesi [es. t. aksesuar listesi] [Alm. Requisitenliste] [Fr. conduite des accessoires] [îng. property plot, prop list] [ît. Usta degli accessori] : Oyun için gerekli olan el eşyalannı ve takılan gösteren dizelge.

donatımhk korunağı [es. t. aksesuar deposu] [Alm. Requisitenmagazin] [Fr. magasin des accessoires] [îng. property room] : Donatımlığm saklanıp korunduğu yer.

donatımhk masası [es. t. aksesuar masası] [Alm. Requisitentisch] [Fr. tabledes accessoires] [îng. stand-bye table] : Kuliste bulunan ve oyunculann oyun boyunca donatımlıklarmı alıp koydukları masa. donatımlık odası [es. t. aksesuar odası} [Alm. Requisitenraum} [Fr. magasin d’accesoıres} [Ing. property room] [İt. depozito attrezzıl : Donatımlık eşyalarının bulunduğu ve onanldığı oda.

donyağı kandili [Alm. Talglicht, Kerze} [Fr. chandelle de suif] [İng. tallow-candle} Ortaçağ tiyatrosunda aydınlatmada kullanılan kandil.

doruk nokta [Alm. Hohenpımkt} [Fr. noeud de l’action} [İng. climax] : Bir oyunun geliminde ve gelişiminde kesin dönüm ya da değişim noktası. Kişilerin ön planda olduğu oyunlarda baş oyun kişisinin, olayların önde olduğu oyunlarda ana olayın yönelişindeki kesin dönüm noktası.

dossenus : Roma attelan komedyasında bilgiçlik taslayan yan aydın tipi, dottore : Roma komedyasındaki Dosennus’un (bilgiç adam) İtalyan halk doğaçlama tiyatrosundaki uzantısı. Kimi kez düşünür, kimi kez dilci, kimi kez de tıp doktoru olarak kendini tanıtır. Şarlatandır, kendinin bilgili olduğunu göstermek isterken yanlış üstüne yanlış yapar. Herkese öğüt verir, ama kendisi bunların hiçbirini tutmaz. Kara bir pelerini, geniş şapkası ve dizlerine inen bir pantalonu vardır.

döner sahne [Alm. Drehbühne} [Fr. scene tournante} [İng. revolving stage] [It. palcoscenico girevole} : Ekseni çevresinde dönen sahne türü.

döner yüzey [Alm. Drehscheibe} [Fr. tournette} [îng. turntable} : Sahne içinde dönebilen yüzey.

dönüm anı [îng. exciting moment} : Bir oyun betiğinde dengenin bozulduğu an.

dönüştürücü [es. t. transformatör} [Alm. Transformatör} [Fr. transfor-mateur} [îng. transformer} [İt. transformatöre} : Gelen elektrik akımının gerilimini, yeğinliğini değiştiren aygıt.

dönüştürüm. [Alın. Verwandlung} [Fr. changement â vue} [îng. trans-formation} [ît. cambiamento a vista} : Doğaçtan oyunculukta bir anlatımdan başka bir anlatıma güzelduyusal bir uyumla geçmek. Bu, oyuncunun yaratı gücüne ilişkin bir şeydir. Örnek : Bir ağacı simgelerken giderek uçan bir kuş görünümünü alma.

dönüşüm [Alm. Peripetie} [Fr.' peripetie} [îng. peripetia} [Yun. peri-peteia} : Aristoteles’in Poetika adlı yapıtında oyun kahramanının yazgısında beklenmedik bir dönüşüm. Talihin dönmesi.

dördüncü duvar [Alm. die vierte Wand} [Fr. mur de face] [İng. dovmstage wall, fourth wall] : Sahnenin seyirciye açılan yanı. Bu deyimi ilk kez Fransız yönetmen Andre Antoine ortaya atmıştır. Antoine, sahnenin seyirciye açılan ağzını saydam bir duvar varsayarak oyuncuların seyircileri görmemeleri ve böylece dikkatlerini tamamen kendi oyunlarına toplamaları gerektiğini belirtmiştir.

dörtleme [Alm. Tetralogie} [Fr. tetralogie} [îng. tetralogy} : 1 — Antik tiyatroda yazarın yarışmaya katılmak için yazmak zorunda olduğu üç tragedya ile bir satir oyununun tümüne verilen ad. 2 — Bir öykünün dört evresini içeren dört oyunun tümü.

dört renk aygıtı [Alm. Vierfarbensystem} [Fr. qu.adru.ple effet} [îng. four colours system} ; Çağdaş tiyatro ışıklamasında dört rengi aynı anda verebilen aygıt.

dört tragedya çeşidi : Aristoteles’e göre, tragedyanın; karmaşık, aktörese!, yalın ve yıkımsal olan dört türü.

dram [Yun., İng. drama} [Alm. Drama} [Fr. drame} : Ytmancada «bir şey yapmak» ya da «yapılan bir şey» anlamına gelir. Yazın tarihçilerine göre lirik ve epik yanında üçüncü bir yazın alanıdır. 1 — Sahnede oynanmak üzere, konuşmalar ve hareketlerle gelişen, karşıt oluşların çatışmasıyla sonuçlanan oyun. 2 — Halk dilinde ciddi oyun.

dramatik [Alm. dramatisch} [Fr. dramatique} [îng. dramatic} :

1 — Dram’a, yani oyun türüne ilişkin olan. 2 — içinde gerilim, çatışma, çeşitli olaylar ve karşıtlıklar bulunan, insanla ve insan ilişkileriyle gelişen herhangi bir yapıt ya da olay.

dramatik olay [Alm. dramatische Fail} [Fr. incident dramatique} [îng. dramatic event} : Dramatik bir durum yaratan olay. Herşeyden önce insanla ilgili olan ve insan üzerinde bizi düşünmeye yönelten olay. İnsanların birbirlerine, kendilerine ya da bir duruma karşı olan tutumlarında değişiklik getiren ya da bu değişikliklerine karşı çıkan bir eylemin başlangıcı.

. dramatik oyuncu [Alm. Schauspieler} [Fr. artiste dramatique} [îng. dramatic actor} ; Sözlü tiyatro oyuncusuna verilen ad.

dramatik tiyatro [Alm. Sprechtheater} [Fr. thdâtre dramatiqııe} [îng. drama, legitimate theatre} : 1 — Konuşmanın, hareketlerle, desteklendiği tiyatro. 2 — Epik tiyatronun çıkışından sonra, güzelduyusal nitelikleri gözönüne alınarak duygusal boşalım sağlayışmdan dolayı «Aristotelesçi tiyatro» olarak da tanımlanmaya başlanmıştır, bak. benzetmeci tiyatro.

dramaturg bak. oyun sanatı uzmanı.

dramaturg! bak. oyun sanatbilimi.

dram sanatı [Alm. Drama'] [Fr. drame] [Ing. drama, dramatic art] : insanla ilgili olan şeyi sanatsal bir yaratışla canlandıran üretim işi. Dram sanatının birbirinden ayrılmayacak temel öğeleri; yansılama, canlandırma ve eylemdir. Üç temel öğenin bulunduğu bir kısa bölüm, beş dakikalık bir konuşma, bir sözsüz oyun, sinema, opera betikçesi hatta, bir oratoryo dram sanatının kapsamı içindedir. Dram sanatı, tiyatro olgusunun yazınsal yanıdır.

duman bacası [Alm. Rauchschieber] [Fr. eheminse d’appel] [Ing. smoke outlef] : Üst sahnenin tavanında bulunan duman ve kokuyu çeken baca.

duman kutusu [Alm. Rauchkasten] [Fr. bot t e. d fumee] [tng. smoke box] : Sahnede duman sağlanmasına yarayan kutu. Bu kutunun içinde kimi kez yavaş yanan barut, kimi kez sıvı parafin, kimi kez. de «kuru buz» denilen katı karbondioksit kullanılır.

durak [Alm. Pause] [Fr. pause] [Ing. pause] : Bir konuşma ya da tümce içinde susuşu getiren nokta.

durak yöntemi [Alm. Stationentechnik] [Fr. teehnigue âpisodique] [Ing. episödic technique] : Tiyatro yapıtının, sürekli gelişimi sağlayan bölümlerle değil de, kendi başına tamamlanmış birimlerle ve duraklarla kurulduğu yöntem, ilk kez ortaçağ’m dinsel oyunlarında izlenen bu yönteme çağımızda dışavurumcu oyunlarda, belgesel tiyatroda ve epik tiyatro yapıtlarında rastlanır.

durdurma teli [Alm. Hemmseil] [Fr. fit de gare] [Ing. stopper tine] : Palangalar aracılığıyla hareket eden telleri ya da halatları durduran tel.

durum [Alm. Situation] [Fr., Ing. situation] : Kişiler arasındaki ilişkide önemli bir durumu getiren ve seyirciyi etkileyen görünüm. Tema, uygun bir durum üzerine oturtularak işlenir.

duruma uyma [Alm. Adaptierung] [Fr., Ing. adaptation] : Satnislavski oyunculuk dizgesinde, oyuncunun, erişmek istediği ereği düşünerek, canlandıracağı hareketleri tam anlamıyla değerlendirebilmek için duruma kendini uydurması. Duruma uyma, oyuncunun karşısındaki oyuncuya ve başka engellere göre saptanır. Bunun için de «nasıl?» sorusunu sorar.

durum değiştirmek [Alm. Haltung verandern] [îng. to change position]: Oyuncunun gövdesel olarak bir görünüşten başka bir görünüşe geçmesi.

durum komedyası [Alm. Situationskomödie] [Fr. comedie de situation] [îng. situation play] : Gülünç olanı karakterden değil, durumlardan geliştiren komedya biçimi. Nesnel bir bakışla, yani toplumsal olguların yansıtılması ile ele alındığından içerik açısından yoğun olabilen bu komdeya biçimi,, öznel açıdan, salt güldürmek amacıyla işlendiğinden daha çok kurgu ustalığı ile belirir.

duru ses [es. t. berrak ses] [Alm. klare Stîmme] [Fr. voix claire] [tng. dear voice] : Tını yönünden pürüzsüz ses.

duvar duyurusu [es. t. duvar ilanı] [Alm. Plakat] [Fr. affiche] [tng. poster] [ît. manifesto] : Oynanacak oyunların tanıtılıp yaygınlaştırılmasında kullanılan, hazan resimli duvar duyurusu.

duva- ışıtacı [es. t. aplik] [Alm. Wandleuchte] [Fr. appligue] [îhg. light-bracket] : Seyir yerinin duvarlarında bulunan aydınlatma aracı.

duy [Alm. Fassung, Anschîussdose] [Fr. douiîle] [îng. lamp-holder, sacket, pocket] [ît. portalampade, scatola di presa] : Işitacm vidalandığı ya da geçirildiği elektrik bağlantısını sağlamaya yarayan parça.

duygu-düşünce alışverişi [Alm. Verbindung] [Fr. communication] [îng. communion] : Stanislavski oyunculuk dizgesinde, oyuncuların bir-birleriyle kurdukları duygu ve düşünce bağı. Oyuncular arasındaki dürüst, sürekli alışveriş seyircinin dikkatini canlı tutar Ve seyirciyi sahnedeki olayın bir parçası durumuna getirir.

duygusal anımsama [Alm. gefiihlsmassiges Gediichtnis] [îng. emotionaî memory] : Stanislavski oyunculuk dizgesinde, oyuncunun geçmişteki deneyimlerini, hazırladığı rolü doğru bir biçimde ortaya çıkarmasında kullanması. Örnek : Ünlü İngiliz oyuncusu Ellen Terry

• gençliğinde duyduğu kilise çanlarını anımsayarak ağlıyabiliyordu. Oyuncunun, bir melodiyi, bir sesi, bir yüzü anımsayarak rolündeki hareketleri ve konuşmayı saptaması.

düğüm [es. t. kriz] [Alm. Handlungsknote] [Fr. noetıd] [îng. crisisf : Bir oyunda gerilimin ve ilginin arttığı, işlerin karıştığı, çapraştığı yer. Düğüm öğesi çatışmalardan, çevrilen dolaplardan, birtakım gizlerden elde edildiği gibi, kişilerin karakter özellikleriyle de yaratılabilir.

dükkân                                                 44

dükkân : (Doğ. ve 0. 0.) 1 — Doğaçlamaya dayanan Türk tiyatrosu argosunda tiyatro yapısı. 2 — Orta Oyunu’nda iş yerini belirten, yalnızca iki alçak kanadı bulunan 1 arşmlık (yaklaşık 68-70 cm.) bir peyke, önünde arkalıksız bir alçak iskemle durur.

düşçülük [Alm. Onirismus] [Fr. onirisme] [îng. onirism] : Yirminci yüzyıl başlarında ortaya çıkan, öyküleri düşteki gibi silik, karışık, usdışı ve fantazi yanı varsıl olan kısa sürmüş bir sanat eğilimi.

düşük gerilimli ışıtaç [Alm. Niedrigspannunglampe] [Fr. lampe basse tension] [îng. low völtage lamp] : Gücü az olan ışıtaç.

düşün oyunu [Alm. İdeendrama] [Fr. piece d’idee] [İng. mental play] : Bir ana düşün çevresinde geliştirilen oyun. Olay dizisi, kişiler ve konuşma örgüsü yalnızca ortaya konulmuş olan ana düşün için vardır. Sahneleme olanağı az olan bir oyun anlayışım benimser.

düzeltme [es. t. tazeleme provası'] [Alm. Atıffrischunsprobe] [Fr. re-touche] [îng. polishing rehearsal] : Oyun seyirci karşısına çıkartıldıktan sonra görülen bazı aksaklıkları düzeltmek için yapılan ara çalışması, ani. parlatma çalışması.

düzen açıklaması [es. t. parantez içi izahat] [Alm. Biihnenamveisung] [îng. stage direction] : Yazarın, oyun betiğinde, yere, girişlere, çıkışlara, dekore, giysilere, donatımlıklara, müziğe, çeşitli etmenlere, kişilerin görünüşlerine ve davranışlarına ilişkin çoğu kez ayraç içinde yaptığı açıklama.

düzenleyici [Alm. Inspizient] [Fr. regisseur de la scene, conduite] [îng. assistant stage-manager] : Sahne yetkilisinin yardımcısı. Çalışmalarda ve gösteriler sırasında oyun düzeni ile saptanmış işleri (oyuncuların girişlerini, müzik, ışıklama repliklerini, dekor değişimini, perdenin açılıp kapanmasını) denetler. Aynı zamanda, gerektiğinde, sahne gerisinden uygulayım işliklerine ve giysiliklere bağlantı kurmakla görevlendirilir.

düzgün konuşma [es. t. talakat] [Alm. Vortrag] [Fr. klocution] [îng. elocution] : Söz söylerken sözcükleri yerinde kullanma.

E

edil [Lat. aedil] : 1—Roma tiyatrosunda oyunları parasal ve yönetsel açıdan koruyanlara verilen ad. 2 — Oyunları denetleyip gösteri günlerini ve daha başka kayıtları saptayanlara verilen ad.

edilgen kahraman [Alm. passiver Hdd] [Fr. her o s passif] [îng. passive hero] : Başka oyun kişilerinin etkisiyle hareket eden baş oyun kişisi.

Edison cıvatası [Alm. Edison-Gewinde] [Fr. culot Edison] [îng. Edison screw] [ît. impanatura Edison] : Işıldaklarda kullanılan büyük cıvata.

efe (O.O.) : Orta Oyunu ile Türk Gölge Oyunu'nda görülen kabadayı tipi. Bunlara Zeybek de denir. Heybetli görünüşleri ve mertlikleri ile kavgaları ayırır, sorunları çözümlerler.

efsane [Alm. Mythos] [Fr. mythe] [îng. myth] : Tarih öncesi Tanrıların yaşamları ve kahramanların serüvenleri yoluyla bir toplumun inançlarını, duygularını, eğilimlerini ve düşünce dizgesini yansıtan olağanüstü öykü.

egzostra [Yun. eksostra] : Antik Yunan tiyatrosunda tekerlekli yükselti; bunun üzerinde bazı kısa sahneler oynanır ya ra ölmüş olan kimsenin durumu gösterilirdi.

eğim [es. t. rampa] [Alm. Sdırage] [Fr. plan indine] [îng. ramp] : Dekorda kullanılan eğim.

eğimli yükselti [Alm. schrdges Biihnenpost] [Fr. dispositîf en plan indini] [îng. sloping constructed scenery] : Genellikle sahne yukarısından seyirciye doğru ya da bir yandan öbür yana doğru alçalan, ancak en alçak noktasında sıfırlamayan yükselti.

eğimli yüzey [Alm. Ndgung] [Fr. pente] [îng. rake] [ît. pendenza] : Sahne aşağısından «O» dan başlayarak genellikle yüzde yirmi eğimle sahne yukarısına erişen oyun-düzeyi.

eğitsel oyun [Alm. Erziehungsstiick] [Fr. ptâce didactique] [îng. edu-cational play] : Eğitimi amaç edinen oyun biçimi.

eğlence yeri [es. t. gazino] [Alm. Kursaal] [Fr., îng. casino] : Yalnızca eğlendirmeye ve dinlendirmeye yönelik, ezgilerin dansların, skeçlerin ve beceri gösterilerinin gerçekleştirildiği yer ya da salon.

eğlendirici gösteri [Alm. Unterhaltungsstüdc] [Fr. piece recreative] [îng. entertainment] : Eğlendirmeyi amaçlayan, seyirciyi oyalamak, ona hoşça vakit geçirmesini sağlamaktan başka bir ereği olmayan gösteri.

ek macunu [Alm. Nasenkitt] [îng. nose paste, putty] : Yüz biçimini, özellikle burun biçimini değiştirmeye yarayan özel olarak yapılmış macun.                                                           I

ek mercek                                              45

ek mercek [Alm. Vorsatzlinse} [Fr. lentille supplâmentaire} [îng. spot-ting attachment} [ît. tente circoscrivente} : Işıldağın kendi merceği dışında, aygıta eklenen ek mercek.

ek oyun [îng. after-piece} : Rönesans döneminde İngiltere’de asal oyuna ek olarak oynanan ve genellikle güldürücü olan kısa yapıt.

eksodos [Yun. exodos} : Antik Yunan tragedyasının ve komedyasının bitiş bölümü. îlk dönemlerde koronun dışarı çıkması sırasında söylenen lirik ezgi.

eküklema [Yun. ekkuklerpa],: Antik Yunan tiyatrosunda tekerlekli, yuvarlak bir yükselti; ek sahneler, taht salonu gibi geçişler bu yükselti, üzerinde oynanırdı, bak. tekerlekli sahne.

ek yükleme [es. t. rezistans yükleme'} [Alıh. beigefügte Belastung} [îng. ghost toad} : Karşı dirençli karartıcılarda, karartıcının yükü genellikle gücünden az olduğundan, sıfıra indirmek ya da tam parlaklık sağlamak için ışıldak dışında ışıtaç ekleme.

ddenetimli [Alm. Handbetrieb} [Fr. commande manuelle} [îng. hand control} : Elle denetlenen herhangi bir aygıt ya da şey.

el duyurusu [es. t. el itam} [Alm. Theaterzettel, Anschldg} [Fr. affiche -ânnonce} [îng. advertisement} : Bir tiyatro oyununu duyurmak için dağıtılan, oyun, yazar, oyuncular üzerinde bilgi veren küçük boy duyuru.

elebaşı (Kö. O.) : Anadolu’da köy oyunlarını yönetene verilen adlardan biri.

elektrikçi [Alm. Beleuchter} [Fr. electricien} [îng. eleetrician} [ît. elletrista} : Işık uzmanının yardımcısı, elektrik işlerinden ve sahne, ışıklarından sorumlu kişi. bak. ışıklama baş uzmanı.

elektrik denetimli [Alm. elektrischer Antrieb} [Fr. commande electri-que} [îng. electric control} : Elektrik yoluyla denetlenen herhangi bir şey.

elektrik döşemi [es. t. elektrik tesisatı} [Alm. Leitungsanlage} [Fr. canalisation dlectrique} [îng. electrical mains} : Bir tiyatronun tüm aydınlatılması ve sahne ışıklaması için gerekli biçimde döşenmiş elektrik kabloları ve aygıtlarını kapsayan bütün.

elektrikli ışıklama [Alm. elektrische Beleuchtung} [Fr. eclairage electri-que} [îng. electric lighting} : On dokuzuncu yüzyılın ikinci yansında, öncelikle yetmişli yıllardan sonra tiyatroda kullanılmaya başlanan elektrik akımıyla sağlanan ışıklama.

47


elipsoit ışıldak

elektrik yükleme [Alm. Belastung] [Fr. charge] [îng. load] [ît. carica elettirica] ; Bir yere, bir nesneye elektrik yükü biriktirme, doldurma işlemi.

elektronik denetimli [es. t. elektronik kontrol'] [Alm. Röhrensteurung] [Fr. commande electroniqııe] [îng. electronic control] [ît. controllo eletronİco] : Işıklan toplu olarak tek yerden elektronik güç yoluyla denetleme işlemi.

eleştirel gerçekçilik [Alm. kritisehes Realismus] [Fr. râalisme critique] [îng. critical realism] : Gerçekliğin bu evresi içinde, bir bütün olarak kentsoylu sanatı ve tiyatrosudur; bulunduğu çevrenin toplumsal gerçekliğinin bir eleştirisini de birlikte getirir.' Gerçekliğin gör-gücü (ampirik) çizimiyle kahramanın ülküleştirilmesi yer alır. İlerici nitelikli romantizm ile arasındaki ayrım, romantizm, anaparam dizgenin yalnızca toplumsal eleştirisi ile uğraşırken, eleştirel gerçekçilik, liberalizme yönelen kentsoylu toplumdaki çelişkilerin toplumsal niteliğini açıklamaya çalışır.

eleştiri [es. t. tenkit] [Alm. Kritik] [Fr. critique] [îng. criticism] : Bir oyunu, dünya görüşü, sanatsallığı, toplumsal katkısı, sahneye konuşu, oyunculuğu ve plastik değerleri açılarından değerlendirme işlemi.

eleştirmen [es. t. münekkit, tenkitçi] [Alm. Kritiker] [Fr. critique] [îng. critic] : Eleştiri yazan kimse. Bir oyunu ya da bir sanat yapıtım kendi değerlendirmesi ile ele alan yazar. Eleştirmenin yazdığı alanda bir dünya görüşü, geniş bilgisi, sanata karşı da olağanın üstünde bir duyarlığı ve algılama yetkisi olması gerekir.

eleştirmenler birliği [es. t. münekkitler cemiyeti] [Alm. Kritikerver-einigung] [Fr. association des critiques] [îng. union of critics] : Eleştirmenlerin bir araya geldikleri birlik. Bunların bazısı tiyatronun çeşitli dallarında ödüllü yarışmalar düzenler. Örnek : ABD’de «Critics Award».

el eşyaları [Alm. Requisiten] [Fr. accessori.es d main] [îng. hand props] [ît. accesori a mano] : Elde taşman ya da kullanılan donatımlıklar. Örnek ': Şemsiye, baston, mendil, vb.

elipsoit ışıldak [Alm. elipsoidal Scheimverfer] [Fr. projecteur ellip-soîdal] [îng. elipsoidal spotlight] : Yüksek gücü olan bir ışıldak türü. Çoğu kez uzaktan ve yöresel ışıklama gereksinimi için kullanılır ve izleyici ışıldak görevini yapar. En önemli özelliği ışıtaçtan aldığı gücün yüzde yetmiş beşini toplayıp denetleyebilmesidir. Işığı dağıtmaması için dışbükey mercek takılmıştır.

EUzabeth dönemi sahnesi                                     4g

Elizabeth dönemi sahnesi [Alm. elisabethanishe Bitline} [Fr. scene Ğlisabethaine} [îng. elizabethan stage} : İngiltere kıraliçesi I. Elizabeth döneminde kendine özgü, sekizgen biçiminde ve ortası açık halk tiyatrosu sahnesi. Seyircilerin üç yandan seyrettikleri, oyun yeri bir yükselti üzerinde bulunan asal sahne, geride iç sahne, ikinci katta balkon ve en üstte galeri olmak üzere dört bölümden kurulu sahne biçimi.

embates ; Antik Yunan tiyatrosunda oyuncuların ayaklarına giydikleri tahta ayakkabılar. ,

emeleya [Yun. emmeleia} ; Antik Yunan tiyatrosunda tragedya içindeki ağır danslar.

epik tiyatro [Alm. episches Theater} [Fr. theâtre epique} [îng. epic theatre} : Yanılsamam tiyatronun seyirciyi sahnedeki karakter ve olayla özdeşleştiren duygusal yaşantısı karşısına, maddeci diyalektiğin tarih bakış açısını getiren ve seyirciyi gözlemde bulunan bir ' üçüncü kişi durumuna getirerek onun usçul yönelişte karar vermesini sağlayan tiyatro anlayışı, bak. göstermeci tiyatro.

epilogos [Yun. epi = sonraki, logos = konuşma] : Antik Yunan oyunlarında bitiş bölümü. Bir anlatıcının seyirciye olan bitiş konuşmasını kapsayan bölüm.

epîskenyon [Yun. episkeniori} : Helenik dönemde «skene»ler ile katlı yapılmaya başlandığında ikinci kata verilen ad.

epeysodyon [Yun. epeisodiori} : Antik Yunan tragedyasında koronun ezgileri arasındaki söyleşmeli bölüm, bak. oluntu.

erkek giysisi [Alm. Mannerkleidung} [Fr. costume d’homme} [îng. male costume} : Erkek oyuncuların sahne üzerinde giydikleri giysi.

erkekler korosu [Alm. Mannerchor} [Fr. choeur d’homme} [îng. male chorus} : Erkeklerden kurulu koro.

erkek oyuncu [Alm. Schauspieler} [Fr. actöur} [îng. actor} : Bir oyunda rol alabilecek teknik ve güzelduyusal yetkinliğe ulaşmış erkek sahne sanatçısı.

eski antik komedya [Alm. alte Komödie} [Fr. comedie ancienne} [îng. old comedy} : î Ö 486 da ortaya çıkan eski komedya Diyonizos adına düzenlenen şenliklerde i filizlenmiştir. Eski komedyanın kaynağı, ocak ayındaki Lenaya Şenliği’ndeki fallik ezgilerdir. En belirgin özelliği karikatür kişiler ve grotesk giysilerle taşlamayı getirmesidir. Eski komedyanın en büyük yazarı Aristofanes’tir.

esnek ses [Alm. lenksame Stimme] [Fr. voıx souple] [Ing. flexible voice] : Uzam yönünden ince keskin ve koyu tonlarda kolayca inip çıkabilen ses.

eşik [Alm. Schwelle] [Fr. patin] [îng. sili] : Dekorda tek basamağa verilen ad.

eşleme [Alm. Synchronisierung] [Fr. synchronisation] [îng. synchroni-zation] : Bir oyun çalışmasının son evresinde oyunculuk, dekor, giysi, ışıklama, ses ve görüntü etmenleri gibi tüm öğelerin uyum içinde geliştirilmesi için yapılan çok yönlü bireşim çalışması.

eşya konmağı [es. t. mobilya deposu] [Alm. Möbelspeicher, Möbelma-gazin] [Fr. magasin du mobilier] [îng. furniture store] : Sahne eşyalarının korunduğu yer. ,

eşya sorumlusu [Alm. Möbelverwalter] [Fr. responsable du mobillier] [îng. man in charge of furniture] : Sahne eşyasının korunmasından ve onarılmasından sorumlu olan görevli.

eşzamanlı dekor [Alm. Simultandekoration] [Fr. decor simültane] [îng. simultaneous set] : Aynı oyun alanı üzerinde değişik yerleri gösteren dekor.

eşzamanlı sahne [Alm. Simultanbiihne, Mansion] [Fr. mansion] [îng. simultaneous stage, mansion] : îlk kez ortaçağ'm dinsel oyunlarıyla ortaya çıkan, seyirciye göre solda cennet, sağda cehennem olmak üzere, bu iki uç kavram arasındaki yerleri aynı oyun alanı üzerinde, yerleşik biçimde kapsayan sahne türü.

etken kahraman [es. t. aktif kahraman] [Alm. aktiver Held] [Fr. heros -actif] [îng. active hero] Oyunun gelişmesini sağlayan ve öbür kişilerin hareketlerine etkisi olan baş oyun kişisi.

etmen aygıtı [Alm. Effektmachine] [Fr. machine â effet] [îng. effects machine] : Sahne etmenlerini yapmaya yarayan aygıtların tümü.

etmenler [es. t. efektler] [Alm. Effekte] [Fr. effets] [îng. effects] [ît. effetti] : Oyun sırasında gerekli olan etkiyi sağlamak için hazan görsel, bazan işitsel olmak üzere kullanılan musiki, gürültü, sis, ' kar, yağmur, güneş, gece, fırtına vb. çeşitli ses ve görüntü öğelerinin tümü.

eylem [Lat. actio, actum — harekete geçirme] [es. t. aksiyon] [Alm. Handlung] [Fr., îng. action] : 1—Oyuncunun sahne üzerindeki hareketler dizisi. 2— Oyunun temasını hareketlendiren gelişim. Bir hareketin aksiyon olabilmesi için itici bir nedenden çıkması gerekir. 3 — Olay dizisi. 4 — Oyunun öyküsü. 5 — Dış aksiyon : göze yönelen hareketler bütünü. 6—İç aksiyon : düşünce ve duyguya yönelen davranışlar ve ilişkiler bütünü. 7 — Eylem.

eylem oyunu [es. t. aksiyon oyunu} [Alm. Handtungsdrama] [Fr. piece d’actiori] [İng. play of actiori] : Karakterler yoluyla değil de, dış aksiyonla gelişen oyun. Oyun kişilerinin yapılarından gelmeyen, durumların gerektirdiği ya da istem dışı davranışlardan, eylemlerden gelişen oyun. Bu oyunlarda olaylar ön plandadır.

eylemin geçtiği yer [es. t. aksiyonun geçtiği yer] [Alm. Schauplatz] [Fr. lieu de l'actiori} [İng. place of actiori} : Aksiyonun geçtiği yer ya da çevre.

ezgi [es. t. şarkı] [Alm. Lied] [Fr. chanson] [İng. song] : 1 — Güncel konulara, aşk konularına, yaşama sevincine değinen, kabarelerde söylenen şarkı. 2 — Epik. tiyatroda oyuncuların açıklamalı ezgileri.

ezgici erkek [Alm. Sünger] [Fr. chanteur] [İng. singer] : Ezgi söylemek için eğitilmiş sanatçı.

ezgici kadm [Alm. Süngerin] [Fr. chanteuse, cantatrice] [İng. singer] : Ezgi söylemek için eğitilmiş kadın sanatçı.

ezgi sesi [Alm. Musikstimme] [Fr. voix chantee] [İng. musical voice] : Ezgi söylemeye uygun ses.

F

fabula : Latincede «yapıt» anlamında kullanılır. Fabula attelana, fa-bula palliata, fabula togata vb.

facia : On dokuzuncu yüzyıl Tanzimat ve yirminci yüzyıl Meşrutiyet tiyatrolarında acılı oyunların tümüne verilen ad. bak. tragedya.

fars [Alm Posse, Schwank] [Fr., İng. farc.e] : Güldürü öğesi hareketlerden ve nüktelerden çıkan oyun; düşünceden çok göze ve duyulara yönelir. Vurgu, kişiyi karikatürleştirerek ve olayları abartarak elde edilir.

fırça [Alm. Pinsel] [Fr. pinceau] [İng. paintbrush] [İt. pennelo] : Dekor boyamada kullanılan at kılından yapılmış araç.

fırtına ve atılış [Alm. Sturm und Drang] [Fr. romantizme d’allemand] [İng. storm and stress] : On sekizinci yüzyılın ikinci yarısında Almanya’da romantik yazarları simgeleyen dönem. Aklı vurgulayan Aydınlanma’ya karşı, Rousseau’nun «doğaya dönüşteki ahlaksal ge-

51


Fransız perdesi

reklilik» ilkesini benimseyen, düşünceyi geliştirerek coşkun davranışlarla toplum bağlarını parçalayan yazar ve sanatçılar dönemi.

fısıldayıcı [es. t. suflör} [Alm. Souffleur} [Fr. souffteur} [îng. promp-ter} : Oyun çalışmaları ve gösteri sırasında sahnenin seyirciye görünmeyen uygun bir yerinden, betiği izleyerek unutulan tümce başlarını fısıldayarak oyuncuya anımsatan görevli.

fısıldayıcı defteri [es. t. suflör defteri} [Alm. Souffleurbueh, Soufflier-buch} [Fr. livre du souffteur} [İng. prompt book} : Fıslayıcınm elinde bulunan, betikle birlikte oyuncuların sahnedeki durumlarını kapsayan defter.

fısıldayıcı odacığı [es. t. suflör kapağı} [Alm. Souffleurkasteri} [Fr. boîte du souffteur} [îng. prompter’s box} : Eski tiyatro sahnelerinin seyirciye yakın aşağı kesiminde yerde bulunan ve fısıldayıcımn içinde oturduğu odacık.

figüran [Alm. Komparse, Figurant, Statist} [Fr. figurant} [îng. super-numerary, süper, extra} [ît. comparsa} : Bir oyunun kalabalık sahnelerini doldurmak için kullanılan, bazan birkaç söz söyleyen, çoğu kez de konuşmayan kişi.

film gösterici [es. t. sinema makinesi} [Alm. Gerdi für Laufbilder} [Fr. appareil pour projections animees} [îng. scenery projector} : Sinema filmlerini sahne üzerindeki gergiye yansıtan motorlu aygıt.

filyakes [Yun. phylakes} : Antik Yunan tiyatrosunda kaim çizgili, açık saçık 'güldürü.

fiziksel hareketler yöntemi [Alm. Methode der physische Handlung} [îng. method of physical actions} : Stanislavski oyunculuk dizgesinde psikofiziksel işlemin fiziksel yanı. Duyguyu yakalamak için fiziksel hareketten yararlanma olgusu. Bu çalışmanın dokuz öğesi vardır : 1 — Büyüleyici «eğer», 2 — Belirli ortam; 3 ■— İmgelem, 4 — Dikkati odaklama, 5 — Gerçek ve inanma, 6 — Duygu-düşünce alışverişi, 7 — Duruma uyma, 8 — Hız-tartım, 9 — Coşkusal bellek.

Flamenko kahvehanesi [Alm., Fr., îng. cafe Flamenko} : Ispanya’da Andaluziya bölgesinde çok tutulan eğlencelik gösteri. Bu gösteri içinde danslar, ezgiler ve çeşitli kısa güldürüler yer alır. Kabare tiyatrosunu andırır, ama tiyatral yanı daha azdır.

flüorışıl boru [Alm. Leuchtstoffröhre} [Fr. tube fluorescent} [îng. fluorescent tube} : Yüksek gerilimli flüorışıl ışıtaç.

Fransız perdesi [Alm. französischen Zug} [Fr. rideau d la française} [îng. french curtain, festoon curtain} : Bir yandan yukarı doğru

ı          Fritelllno                                                                   52

açılırken, öbür yandan çapraz olarak yanlara doğru açılan tiyatro perdesine verilen ad.

Fritellino : Commediâ deH'arte’nin uşak tiplerinden biri.

: , fruktoryon [Yun. fruktorion] : Antik Yunan tiyatrosunda gözetleme I               kulesi.

1 furi (Doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrosunda alkış anlamına gelen argo sözcük.

g

i          gag [Alm. Gag] [Fr., îng. gag] : Bir skeçte, revüde ya da bir .eğlence

gösterisinde herkesin gülebileceği bir nükteyi kapsayan sözler f'ı             ya da durumlar.

gag yaratmak [Alm. improvisieren] [Fr. faire un gag] [îng. to gag] : Sahnede, doğaçlamaya giderek seyirciyi güldürmek ya da hazin cevap olmak.

I! i.        gala [Alm. Gala] [Fr., îng. gala] : Daha çok opera için kullanılan resti;!             mi giysi ile gidilmesi zorunlu gösteri gecesi.

galeri : 1 — Roma tiyatrosunda yüksek ve uzun takma saç. 2 — [es. t. İşi           ikinci balkon] [Alm. zweiter Rang, oberer Rang] [Fr. galerie] [îng.

||ii            upper circle, second balcony] : Tiyatro yapılarında ikinci asma kat.

If         gaz lambası [Alm. Gaslampe] [Fr. lampe d gaz] [îng. gas lamp] : On

dokuzuncu yüzyılda tiyatrolarda kullanılan aydınlatma aracı.

gece gösterisi [Alm. Abendvorstellung] [Fr.. soiree] [îng. evening per-formanca] : Hava karardıktan sonra düzenlenen gösteri.

geciktirim [Alm. Verzogerung] [Fr. delai] [îng. delaying] : Bir oyunda l'i             seyircinin ilgisini ve gerilimini canlı tutmada kullanılan geciktirme

jtf:!'„            uygulayımı.

j           geçiş [Alm. Durchgang] [Fr., îng. passage] : Seyircilerin yerlerine git-

ş             meleri için seyir yerinde bulunan geçiş yeri.

*          geçiş yollan [es. t. koridorlar] [Alm. Umgange] [Fr. couloirs] [îng.

corridors] : Tiyatro yapısında bir yerden başka bir yere gitmeyi ,              sağlayan yollar.

|t!ı!'

(|         geçme oram [Alm. Transmissionsgrad] [Fr. facteur de transmission]

t,             [îng. transmission factor] ; Işının bir renkli süzgeçten geçme oram. geçmişçilik [Alm. Passatismus] [Fr. passatisme] [îng. passatism] : Sanatta ve dolayısıyla tiyatroda geçmişin değerlerine ve geleneğine bağlı olma anlayışı.

gelecekçilik [Alm. Futurismus] [Fr. futurisme] [îng. juturism] [ît. juturismo] : 1909 yılında, Italyan yazarı Marinetti’nin Le Figaro gazetesinde yayımladığı bildirisi ile sanatta açtığı bir çığır; «bugünün ve yarının yaşamındaki izlenimleri» kabul eden bir düşünceden doğar. 1411’de ise Marinetti ile birlikte on dokuz oyun yazarının yayınladığı bildiri ile bu çığır tiyatroya da girer. Bu çığırın ilk tiyatro gösterisi ise 1913 yılında düzenlenmiştir. Gelecekçi anlayışta gösteriler dağınık bir biçimde 1933'ün sonlarına dek sürmüştür.

geleneksel gösteri [es. t. ananevi temaşa'] [Alm. traditionnelles theatre] [Fr. theâtre traditionnel] [Ing. traditional theatre] : Çağdaş tiyatro kavramına karşıt kavramı getiren tiyatro; bir toplumun kendine özgü yapısının oluşturduğu ve o toplumun yapısında değişiklik süreciyle yakın ilintisi içinde sürmüş, daha sonraki dönemlerde kalıplaşarak donmuş ve kendi özelliklerini korumuş olan tiyatro.

geleneksel Türk tiyatrosu : Türk toplumuna özgü gösterim türlerini kapsayan halk tiyatrosu ve köy tiyatrosu geleneğini içeren tiyatro. Bunun içine, gölge oyunu, kukla, orta oyunu, meddah, dramatik danslar ve konulu savaş oyunları girer.

gelişim [Alm. Entvvicklung] [Fr. developpement] [Ing. development] : Bir oyunun inandırıcı aşamalarla çözüme doğru gelişmesini kapsayan dramatik doku.

gelişim oyunu [Alm. Entwicklungsâram] : Alman tiyatrosunda bireyin olumsuzdan olumluya, aldatıcılıktan gerçeğe doğru gelişmesini gösteren o>yunlara verilen ad.

genç erkek rolü [Alm. jugendliche Mannerrolle] [Fr. juvânile] [Ing. juvenile] : Otuz yaşma kadar olan erkeklerin canlandırabileceği rol.

genç kız kahraman [Alm. jugendliche Heldin] [Fr. ingenue] [îng. juvenile lady] : Bulvar tiyatrosunda, olay dizisinin merkezinde olan genç kız rolü.

gençlik tiyatrosu [Alm. Jugendtheater] [Fr. theâtre pou la jeunesse] [Ing. juvenile theatre youth theatre] : Orta öğretimdeki gençler tarafından kurulan, yönetilen ve gerçekleştirilen tiyatro. Gelişmiş ülkelerde bunlara devlet ödeneği sağlanır.

genel çalışma [es. t. umumi prova] [Alm. Hauptprobe, Generalprobe] [Fr. repetition gânârdle] [îng. dress rehearsâl] [ît. prova generale] :

Bir oyuncunun seyirci önüne çıkartılmadan önce, bütün teknik öğelerle oyunun baştan sona sanki gösteri sırasındaymış gibi çalışılması. Belli bir oyunun gösteriden önceki son çalışması.

genel dekor planı '[Alm. Bühnenbild-Grundriss, Bühnengrundriss] [Fr. plantation] [îng. ground plan, lay-out arrangement] [İt. piarita del suolo] : Ölçekli olarak (1/50 ya da 1/100) hasırlanan ve oyunun geçtiği yerleri saptayan dekoru ve bu dekorun ayrıntılarını gösteren kuşbakışi plan.

genel ışıklama [Alm. Oberbeleuchtang] [Fr. eclairage gendrdl] [İng. general lighting] : Aydınlatma bölümlerini birleştiren, sahneyi göl-gesiz, genellemesine aydınlatan ışıklama yöntemi. Bu daha çok dizi ışıklarla yapılır.

genel yönetici [Alm. Theaterleiter] [Fr. âirecteur general â’ım theâtre] [îng. general manager, general director] : Bir tiyatronun yönetsel piramidinin en üstündeki kişi. Sanatsal işlerin değil, yönetsel işlerin baş sorumlusu.

geniş açılı ışıldak [Alm. Flutlichtleııchte} [tng. wide-angle floodlighf] [ît. rifflettore a grande fascio] : Merceksiz, ve ışığı çok geniş bir alana yayarak gölgeleri yok eden aynalı ışıklama aygıtı.

geniş açılı ışın [Alm. breiter Lichtkegel] [Fr. faisceau large] [îng. wide-angle beam] [ît. fascio di ince'] : Gölgeleri yokeden, geniş bir oyluma yayılan ışın.

geniş dikkat çemberi [Alm. grosser Kohzentrations kreis] [Fr. cercle etendu, d'attention] [îng. large circle of attention] : Stanislavski oyunculuk dizgesinde, dikkatin odaklanmasını kolaylaştırma işlemindeki en geniş çember. Burada oyuncu sahne üzerinde gördüğü her şey üzerinde dikkatini toplar, bak. dikkat çemberleri.

genişlik[Alm. breiter Stimmumfang] [Fr.. etendu] [îng. largeness] : Tiyatro konuşmasında bir oyuncunun çıkardığı ses tonlarının tümüne birden verilen ad.

geniş ses [Alm. breites Stimmaterial] [Fr. voix etendu] [îng. large voice] : Sesin, uzamı yönünden geniş olması.

geranos : Antik Yunan tiyatrosunda kişileri havaya kaldıran ve yukarıdan aşağıya indiren vinç.

gerçekçi tiyatro [Alm. realistisches Theater] [Fr. theâtre realiste] [îng.

• realistle theâtre] : Gerçekliği nesnel, somut ve dolaymışız olarak yeniden yaratarak yansıtmayı amaçlayan tiyatro. Aşamalar sırasına dayanan kapalı bir toplumun değil, açık bir kentsoylu toplumun sanat anlayışını içeren tiyatro. Gerçekçi tiyatro, olay dizisinin kesintisiz aksiyonundan yararlandığı oranda, anlatıma ve episodik gelişime dayanan biçimleri de kullanır. Gerçekçilik, yazarın ve sanatçının, gerçekliği birey-toplum ilişkilerinin çelişkileriyle incelediği noktada başlar, bak. eleştirel gerçekçilik, toplumcu gerçekçilik.

gerçeklik [es. t. hakikat} [Alm. Realitat} [Fr. realite} [İng. reality} : Gerçek olan, var olan şeylerin tümü.

gerçeküstücü tiyatro [Alm. surrealistisches Theater} [Fr. theâtre sürrealiste} [İng. sürrealistte theatre} : Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa’da Andre Breton’un, Freud'un görüşlerine dayanarak açtığı ve bilinçaltı varsayımları ile düşte olduğu gibi, parçaları birbirini tutmaz bir anlatım biçimi ile vermeye çalışan tiyatro anlayışı. On dokuzuncu yüzyıl' sonunda Jarry’m ve daha sonra Apollinaire’in öncülük ettiği tiyatro anlayışı. Irtaud’nun tiyatro görüşleri de bu akımın gelişimi içinde yer alır.

gerçek ve inanma [Alm. Wahrheit imâ der Glaıtbe} [Fr. verite et foi} [İng. truth and belief} : Stanislavski oyunculuk dizgesinde, oyuncunun yaşam gerçeğinden sahne gerçeğine geçmesindeki sanatsal işlem. Bu işlemde oyuncunun yaratacağı kişi ve olay, seyircinin inanması gerektiği gibi ortaya çıkarılır. Oyuncu, kendini zorlamadan yaptıklarına inanacaktır.

gereç dizelgesi [es. t. malzeme listesi} [Alm. Liste der Materidlien, Materialienlist} [Fr. liste des materiaux} [İng. list of materials} : Uygulama süresince yapılan harcamaları gösteren gereçlerin birim ve toptan ederlerini belirten dizelge. Bu dizelge ile topluluğun oynadığı oyunun uygulama giderleri saptanmış ve gösterilmiş olur.

gergi [es. t. projeksiyon perdesi} [Alm. Leimvand} [Fr. toile} [İng. sereen} : Sahnenin, oyunu engellemeyecek bir yerine konulan ve film ya da diya yansıtmakta kullanılan ak gergi.

geriden ışıklama [Alm. Beleuchtımg von Hinten} [Fr. eelairage par âerriere} [İng. back lighting} : Oyuncuları, sahne gerisinden, dok-, sandan yüz seksen dereceye kadar verilen kesişmeli ışıkla aydınlatma dizgesi.

geriden izdüşüm [Alm. Hintergrundprojektîon} [Fr. transparence} [İng. back projeetion, rear projeetion, process projeetion} : Sahnede, gergi arkasından ya da kulisten görüntüleri yansıtma eylemi.

gerileyen renkler [Alm. zuriickgehende Farben} [Fr. couleurs recide} [İng. receding colurs} : Dekorda mavi, lacivert, mor gibi renkler görsel açıdan derinlik duygusunu getirdiğinden «gerileyen renkler» adını alır.

gerilim [es. t. tansiyon} [Alm. Spannung] [Fr., îng. tension] : 1— Seyircinin oyuna olan ilgisinde süreklilik sağlıyan düğüm, çatışma ve gizlilik anlan. 2 — Oyuncunun belirli tepkileri, fiziksel hareketler yoluyla gerilime götürmesi. Doğal olarak, gerilim, daha çok seyirci üzerinde yaratılan etkinin ölçüsüyle orantılıdır.

gerilimli olan [es. t. dramatik} [Alm. dramatisch} [Fr. dramatique} [îng. dramatic} : 1 — Drama, yani oyun türüne ilişkin özellik. 2 — Zaman ve öykü yönünden gerilimli ve etkili, yoğunluğu olan yapıt.

3 — Oyun türü ile kesin ilintisi olmadan, içinde gerilim, çatışma, karmaşık olaylar bulunan herhangi bir yapıt ya da olay.

geriye dönüş [Alm. Rückschau} [Fr. retour en arriere} [îng. flash-back, return] : Oyunda, önemli bir serimi yapabilmek için olay dizisinin ilerleyişi içine geçmişteki bir sahneyi katarak, eylemin gelişimini çeşitli biçimlerde etkilemeye yarayan bir önceye dönüş.

germe palangası [Alm. Spannrolle] [Fr. poulie mobile} [îng. loose pulley] : Sahnede halatları gerip gevşetmeye yarayan makara.

germe teli [Alm. Leitseil} [Fr. fil d’appel} [îng. brail line, guide line} : Herhangi bir şeyi sağlamlaştırmada kullanılan ince germe teli.

gevşek ses [Alm. weiche Stimme} [Fr. voix molle} [îng. poor voice] : Sahne konuşmasında ünsüz harflerin söylenilmesinde organların gevşekliği, cansızlığı ile ortaya çıkan ses niteliği.

gevşeme [Alm. Entspannung} [Fr., îng. relaxation} : Stanislavski dizgesinde bir oyuncunun dikkati toplayabilmesi için gerekli olan ruhsal ve kassal rahatlama.

gezici tiyatro [Alm. Wandertheater} [Fr. theâtre ambulant} [îng. travelling theatre} ; Belli yerleşik bir düzeni olmayan, kentten kente, köyden köye gezerek oyunlar oynayan tiyatro.

gezinti yeri [Alm. Wandelhalle, W andelgang} [Fr. promenoir} [îng. promenade} : Bir tiyatro yapısında seyircilerin gezmeleri için ayrılmış yer.

gılama [Alm. Rachen} [Fr. grasseyemenf} [îng. W-sound} : Tiyatro konuşmasında «r» harfini «ğ» ya da «v» biçiminde söyleme.

giriş 1 — [Alm. Eintritt} [Fr. entree} [îng. entrance} : Oyuncunun sahneye girişi. 2 — [Alm. Eingang} [Fr. entree} [îng. entrance} : Tiyatro girişi.

giriş hecesi [Alm. Einsatz} [Fr. entrde} [îng. fır s t syllable} : Tiyatro konuşmasında bir tümcenin ya da sözcüğün ilk hecesi.

giriş kesimi [Alm. Prolog} [Fr., îng. prologue} : Oyunun eylemi başlamadan önce serimi ya da açıklamaları kapsayan kesim, bak. prologos.

giriş müziği [Alm. Einführungsmusik} [Fr. introduction musicale} [îng. cartam music} : Oyunun başladığını belirten ve girişi sağlayan müzik parçası.

giriş salonu [Alm. Eingangshalle} [Fr. hail d’entree} [îng. entrance hail} : Bir tiyatro yapısında, seyir yerine girmeden önce yer alan salon.

giriş yüzü [Alm. Eingangsfassade} [Fr. façade de l’entrâe} [îng. entrance façade} : Bir tiyatro yapısının giriş yüzü.

giriz (O. O.) : Ortaoyunu'nda «oyun» karşılığında kullanılan terim.

girmelik [es. t. duhuliye} [Alm. Eintrittpreis} [Fr. prix pour entree} [îng. entrance fee} : Bir tiyatroya giriş için ödenen ücret.

gişe işletmek (Doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrosunda gösteri yoluyla kazanç sağlamayı belirten deyim.

giydir! [Alm. Ankleidegehilfer, Ankleiderinner} [Fr. habilleur, habilleuse} [îng. dresser} : Oyuncuları giydiren görevli.

giyinme odası [Alm. Künstlergarderobe} [Fr. loge d'artistes} [îng. dressing room} : Sanatçıların tiyatroda giysilerini giyip çıkardıkları oda.

giysi [es. t. Kostüm} [Alm. Bühnenkostüm} [Fr. costume de thdâtre} [îng. theatrical costume} : Oyuncuların rol gereği giydikleri giysi.

giysi bekleyici [Alm. Garderobefrauen} [Fr. dames du vestiaire} [îng. cloakroom attendants} : Seyircilerin palto, şapka, baston, şemsiye gibi eşyalarının korunduğu yerde bunları bekleyen görevli.

giysi çizelgesi [es. t. kostüm listesi} [Alm. Kostümliste} [Fr. cohduite des costumes} [îng. costume plot} : Oyun için kullanılacak giysilerin renk, biçim ve özellik açısından gösterildiği çizelge. Bu çizelgede aynı zamanda oyun sırasındaki giysi değişiklikleri de yer alır.

giysi denemesi [es. t. kostüm provası} [Alm. Kostümprobe} [Fr. repetion en costumes} [îng. costume rehearsal} [ît. prova generale dei costumı] : Oyuncuların belli bir oyun için giyecekleri giysilerin dekor ve ışıklama ile sahnede denenmesini içeren çalışma.

giysi gösterisi [Alm. Kostümvorstellung] [Fr. couturiere] [îng. costume

, perade] : Son biçimini alıp tamamlanmış giysilerin, oyun dışı son kez oyuncuların üzerinde denetlenmesi.

giysi işleri yöneticisi [Alm. Leiter des Kostümwesens] [Fr. directeur artistigue du costume'] [îng. costumer] : Tiyatronun giysiye ilişkin işlerinden sorumlu kişi.

giysi işliği [es. t. kostüm atölyesi] [Alm. Schneiderwerkstatt] [Fr. atelier de costumes] [îng. costume workshop] : Tiyatroda giysilerin biçilip dikildiği' yer.

giysi korunağı [es. t. kostüm deposu] [Alm. Kostümmagazin, Kos-tümfundus] [Fr. magasin des costumes] [îng. costume storage, costume dock] : Oyun giysilerinin korunup saklandığı yer.

giysili kadın dansçı [Alm. verkleidertre Tanzerin] [Fr. danseuse tra-vestie] [îng. disguised dancer] : Olması gerekenden başka bir kılık-‘ ta sahneye çıkan dansçı.

giysilik [es. t. gardrop] [Alm. Garderobe] [Fr. garderobe] [îng. garderobe] ; Sürekli olarak kullanılan tiyatro giysilerinin saklandığı yer.

giysilik sorumlusu [Alm. Garderobe Inspizienf] [Fr. chef costumier] [îng. costume master] : Giysiliğin düzeninden, ve giysilerin korunmasından, onarılmasından sorumlu kişi.

giysi takısı [Alm. Kleidungsrequisit] [Fr. accessoire de costume] [îng. costume property] : Oyunlarda giysiler için gerekli olan ve oyun ; kişisini belirleyen takı.

giysi tasarımcısı [es. t. kostümcü] [Alm. Kostümzeichner, Kostümbild-ner] [Fr. dessinateur des costumes] [îng. costume designer] : Yönetmenin yorumuna uygun olarak, bir oyunun giysilerini tasarlayarak çizen sanatçı.

giysi taslağı [es. t. kostüm eskizi] [Alm. Kostümenentwurf] [Fr. esquisse de costume] [îng. costume sketch] : Oyuncuların rol gereği giyecekleri giysilerin biçimlerini, renklerini ve özelliklerini gösteren ön hazırlık çizimi.

giz [es. t. sır] [Alm. Geheimnis] [Fr., îng. secret] : Kentsoylu tiyatrosunun «iyi kurulu oyun» anlayışında, seyirciye bildirilen, ama oyun kişilerinin bilmedikleri bir şey. Bu giz oyunun çözüm kesiminde aydınlanır.

gizleyici [Alm. Bühnenportal} [Fr. manteau d'arlequin} [îng. tormen-tor] : Kulisi gizlemede kullanılan pano.

gök [es. t. sema] [Alm. Luftsoffitte} [Fr. bande d'air, -frisa de ciel} [îng. sky border} : Dekor gök için kullanılan sözcük.

gök gürültüsü arabası [Alm. Donnerwagen} [Fr. chariot a tonerre} [îng. thunder cart, rurnble cart} : Gök gürültüsü sesi çıkartmaya yarayan arabaya benzeyen aygıt.

gök gürültüsü aygıtı [Alm. Donnermaschine} [Fr. machine d tonerre} [îng. thunder machine} ; Gök gürültüsü sesi veren aygıt.

gök gürültüsü davulu [Alm. Donnertrommel} [Fr. tambour a tonerre} [îng. thunder drum} : Gök gürültüsü sesi için kullanılan özel davul.

gök gürültüsü etmeni [Alm. Donnereffekt} [Fr. effet de tonerre} [îng. thunder effect} : Sahnede gök gürültüsü sesi.

gök gürültüsü levhası [Alm. Donnerblech} [Fr. töle d tonerre} [îng. thunder sheet} [ît. lamiera per effetto di tuono} : Gök gürültüsü sesi vermede kullanılan 1.20 m. uzunlukta ve 60 cm. genişlikte galvanizlenmiş saç levha.

gök gürültüsü sandığı [Alm. Donnerkasten} [Fr. boîte d tonerre} [îng. thunder box, thunder roller, thunder run rabbit hutch, rumble box} : Sahnede gök gürültüsü sesini vermede kullanılan özel yapısı olan sandık.

gökkuşağı tekerleği [Alm. Regenbogenrad} [Fr. roue d arc-en-ciel} [îng. rainbow wheel} : Tiyatroda gökkuşağının değişken renklerini sağlayan etmen aygıtı.

görevli yazar [Alm. Bühnendichter} [îng. house writer} : Özellikle Alman tiyatrosunda, belirli bir aylık karşılığında, tiyatroya belli sayıda oyun yazmayı ve başka yazarların o tiyatroya vereceği yapıtları gerekiyorsa uyarlamayı yüklenen yazar.

görsel etmenler [es. t. optik efektler} [Alm. Lichteffekte} [Fr. effets de lumiere} [îng. optical effects} [ît. effetti ottici} : Işıklama aygıtlarıyla yapılan sahne etmenleri. Göze yönelen, ışıklama ve izdüşüm yoluyla gerçekleştirilen etmenler.

görünge [es. t. perspektif} [Alm. Perspective} [Fr. perspectif} [îng. perspective} : Geriye, gözerimine doğru ufalan düzeniyle ilk kez Rönesans’ta bilincine varılmış görsel özellik.

görüngeli sahne [Alm. Perspektivebühne} [Fr. scdne d perspectif} [îng. perspective-stage} : îlk kez on altmci yüzyılın başlarında İtalya’da Bramante ile Peruzzi'nin ortaya attığı ve Serlio’nun geliştirdiği sahnenin görünümüne ilişkin uygulayım önerisi. Sonraları bu bütün Avrupa tiyatrosunu etkilemiş, Barok çağda yetkinliğe erişmiştir.

görünge planı [es. t. perspektif planı'] [Alm. Bilhnengrundriss] [Fr. schema de plantation] [îng. floor plan, perspective sketch] : Dekordaki duvarların, girişlerin, pencerelerin, eşyaların yerlerini gösteren, seyircinin görüşüne göre ölçekli olarak yapılan plan.

görüntüalıcı [Alm. Video-Band Gerat] [Fr. appareil bande-video] [îng. video tape-recorder] : Sonradan göstermek üzere görüntüleri bir şerit üzerine kaydeden aygıt.

görüntü etmeni [Alm. Erscheimmgseffekt] [Fr. apparition] [îng. spec-tacular entrance] : Bir görüntü (hayalet) sahnesinde olağanüstülüğü vurgulamakta kullanılan sahne etmenlerinin tümüne verilen ad.

görüntüsel dekor [Alm. Bühnenbildprojektion] [Fr. decor projete] [îng. projected scenery] : Oyun gereği ve oyun yorumu uyarınca sahne gerisindeki gergiye resim yansıtılarak ortaya çıkarılan dekora verilen ad.

gösterge ışığı [es. t. işaret lambası] [Alm. Kontrollampe] [Fr. lampe â contröle] [îng. pilot light] : Bir çevirgeçte ya da karartıcıda bulunan, aygıta akım verildiğinde yanan ışık. Aygıtın kapalı mı açık mı olduğu bu ışıktan anlaşılır. Bazan akım verilmesine karşın yanmıyorsa çevrim de bir arıza var demektir.

gösteri [es. t. temsil] [Alm. Auffiihrung] [Fr. reprösentation] [îng. perfonmance, production] [ît. rappresentazione] : Bir oyunun bir yönetmen önderliğinde, yeterli sayıda çalışmadan sonra seyirci önünde oynanışı.

gösterici [es. t. projeksiyon makinesi] [Alm. Bildwerfer] [Fr. appareil a projection] [îng. picture projector] : Oyun alanındaki gergi üzerine görüntüleri yansıtan aygıt.

gösteri evi [es. t. tiyatro] [Alm. Schauspielhaus] [Fr. theâtre] [îng. theatre] [ît. teatro] : Dramatik oyunların çalışıldığı, kotanldığı ve oynandığı yapı.

gösterim [es. t. temaşa] [Alm. Schauspiel] [Fr., îng. spectacle] : Sahnede, alanda ya da gergi üzerinde oynanan, göz ve kulağa yönelen oyunların, dansların ve benzeri sanatların tümüne verilen ad. Ör-net : Tiyatro, balet, opera, dans ortaoyunu, gölge oyunu vb.

gösterişsiz rol [es. t. nankör rol] [Alm. wurze Rolle] [Fr. panne] [îng. dud part] : Bir oyunda oyuncuyu ön plana çıkarmayan ikincil rol.

gösteri tutanağı [es. t. temsil raporu} [Alm. Auffiihrungsbericht} [Fr. rapport de scene} [ing. stage raport} : Her oyundan sonra sahne yetkilisinin düzenlediği, gösteri sırasındaki aksaklıkları ve olağan dışı durumları bildiren tutanak.

göstermeci tiyatro [Alm. Vorstellendestheater} [Fr. theâtre epique} [İng. presentational theatre} : Tiyatronun tiyatro, oyunun oyun olduğunu vurgulayan, kişileri ve olayları canlandırmadan gösteren, seyirci ile sahne arasına güzelduyusal uzaklık (yabancılaştırma) koyup seyircinin oyuna ussal yoldan katılmasını sağlayan tiyatro anlayışı. Örnek Ortaoyunu, Çin tiyatrosu, Italyan halk doğaçlama tiyatrosu, epik tiyatro, Japon tiyatrosu, Meyerhold'un biyome-kaniğe dayanan tiyatrosu vb.

gözetleme deliği [Alm. Guckloch} [İng. spying hole} : Perdeden ya da kulisten salona açılmış olan ve seyircileri gözetlemeye yarayan, yasal olmayan küçük delik.

gözlü vida [Alm. Schraubhaken} [Fr. anneau â vis] [İng. screw eye} : Sahnede halat geçirilerek dekoru tutan büyük vida.

gracioso : İspanyol halk tiyatrosunda gülünçlükler yapan uşak tipi.

gran komik (Doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrosunda baş komik rolünü oynayan başoyuncuya verilen ad; bu çoğu kez uşak rolüdür.

Grek perdesi [Alm. griechischer Zug} [Fr. rideau a la grecque} [İng. draw curtain, traverse curtain, traveller} : Çerçeve sahneli tiyatrolarda, en çok kullanılan yanlara doğru açılan tiyatro perdesi.

grotesk [Alm. Grotesk} [Fr., İng. grotesque} [İt. grottesco} : Tiyatro da karikatürleştirme işleminin özü olan grotesk, seyirciyi yabancılaştırarak tuhaf ve şaşırtıcı biçimlerle karşıt görüntüleri birleştirerek güldürmeye yönelen, ussal dizgeye karşı çıkarak, ussal bir sonucu getiren, temelde ciddi, ama görünüşte gülünç ve abartılı olan biçim.

grotesk tiyatro [ît. teatro del grottesco} : Yirminci yüzyılın başlarında, İtalya’da Birinci Dünya Savaşı’nm yarattığı karamsarlıktan,


anaparam düzenden ve sanayileşmenin kentsoylu yaşamında yol açtığı yabancılaşmadan kaynaklanan «gerçekliğin çokluğu» ile düzenin «iki yüzlülüğüsnü vurgulayan kara gülmece niteliğindeki oyunların tümüne verilen ad. Öncelikle Pirandello'nun oyunlarındaki «mas-


ke-yüz». ikilemi ile insanın özü ile davranışları arasındaki çelişki or


taya çıkarılmak istenmiştir. Meyerhold, bu biçimi maddeci diyalek


tiği temel alan bir içeriğe oturtmuştur.


güçlü ses

62


- güçlü ses [Alm. starke Stimme] [Fr., voix puissante] [İng. strong voice] : Yeğinlik yönünden bir sesin güçlü olması.

güçsüz ses [Alm. schwache Stimme] [Fr. voix faible] [îng. feeble verice] : Yeğinlik yönünden etkisi az olan ses.

güdü [es. t. saik] [Alm. Motiv] [Fr. motiver] [îng. motive] [Lat. motivus] : Kaynağı, dürtüde olduğu gibi duygu olmayıp us olan neden.

güldürü [es. t. komik piyes] [Alm. komisehes Stück] [Fr. piece-co-mique] [îng. comical play] : Güldürücü nitelikleri olan oyun türlerinin tümü. ?

güldürücü [es. t. komik] [Alm. komisch] [Fr. comique] [îng. comical] : Gülünç görünüşü olan bir kişi ya da güldürücü özellikleri kapsayan bir durum.

güldürücü dans [es. t. komik dans] [Alm. Spieltanz] [Fr. ballet-bouffe] [îng. comical dance] : Gülünç tiplerden ve durumlardan kurulu dans düzeni.

güldürücü opera [es. t. komik opera.] [Alm. Spieloper, Singspiel] [Fr. opera buffa] [îng. ballad opera, opera buffa] : Güldürücü ezgi-

• lerden ve tiplerden kurulu, daha çok ezgilere dayalı opera.

güldürü oyuncusu [es. t. komik artist] [Alm. K'omiker] [Fr. acteur comique] [îng. comedian] : Güldürü türündeki oyunlarda başarı kazanıp ün yapmış oyunculara verilen ad.

gülünçleme [Alm. Travestie] [Fr. travestie] [îng. travesty] : Özü değiştirmeden biçimi değiştirip gülünç duruma getiren yazın türü. İtalyanca «travestira», yani «kılığa bürünmek» deyiminden kaynaklanır.

gülünçlü opera [Alm. komisehe Öper] [Fr. opera comique] [Îng. comic opera] : Bestelenmiş konuşmaları içeren, gülünç bir kişiyi ya da durumu işleyen opera türü.

gülünçlü oyun [Alm. komisehes Stück] [Fr. piece-comique] [îng. comical play] : Gülünç kişileri ya da durumları işleyen oyun.

gülünç olan [es. t. komik olan] [Alm. komisch] [Fr. comtque] [îng. comical] : î — Komedyanın özünü belirleyen nitelik. 2 — Genel anlamı içinde, bir toplumsal olgu, insan davranışı, ahlak ölçütü ya da töreleri arasında ortaya çıkan ve tarih yoluyla belirlenen bağdaşmazlığı anlatan güzelduyusal kavram.

63


hafif tenor

güncel giysi [es. t. aktüel kostüm] [Alm. heutiger Anzug] [Fr. coştu-me moderne] [îng. modern dress] : Oyuncuların sahne üzerinde rol gereği giydiği giysi.

güncel oyun [es. t. aktüel piyes] [Alm. Zeitstück] [Fr. piece d’actualite] [îng. topical drama] : Güncel sorunlar üzerinde duran ya da çağdaş sorunlara ışık tutan oyun.

gündüz gösterisi [es. t. matine] [Alm. Tagesvorstellung, Matinee] [Fr. matinee] [îng. afternoon performance, matinee] : Öğleden sonra, hava kararmadan düzenlenen gösteri.

gündüz işçisi [Alm. Tagesarbeiter] [Fr. homme en service du jour] [îng. dayman] : Gündüzleri çalışan tiyatro işçisi.

gürültü aygıtı [Alm. Krachmachine] [Fr. machine â bruif] [îng. noise -machine] : Çeşitli sesleri ve gürültüleri sağlayan aygıt.

güvenlik perdesi [es. t. yangın perdesi] [Alm. eisernen Vorhang] [Fr. rideau de fer] [îng. saf et y curtain] [ît. sipario di sicurezza] : Sahne ağzına, kumaş perdenin önüne ya da arkasına konulan ve yangın anında özdenetimli olarak kapanarak sahneyi seyirci salonundan ayıran asbestle kaplı çelik perde. Buna kimi kez çelik perde de denir.

güvercin yuvası [Alm. Taubenschlag] [îng. pigeon-hole] : Eski İngiliz tiyatrolarnida ancak bir insan başı büyüklüğünde görüş deliği olan tiyatro locası.

güzel konuşma [Alm. Diktion] [Fr., îng. diction] : Söz söylerken düşünceleri ve duyguları doğru, uygun bir biçimde anlatma sanatı. Sesin uyumunu, söyleyişi, hareketi, mimiği ve alınması gereken tavırları yerinde ve güzel kullanarak sağlama sanatı.

H

hafif komedya [Alm. leichte Konîödie] [Fr. comedie legere] [îng. light comedy] : Tek amacı eğlendirmek olan bu komedya biçiminde, es-. nek bir doku vardır. Konuşma örgüsü hızlı bir gelişim gösterir. İnce bir taşlamayı kapsar.

hafiflik [Alm. Leichtigkeit] [Fr. legerete] [îng. superficiality] : Tiyatro konuşmasında doğru boğumlamayı engelleyen yapaylık.

hafif tenor [es. t. lirik tenor] [Alm. leichte Tenor] [Fr. tenor tyrique] [îng. lyrical tenor] : Sınırlı, tiz sesi daha çok operetlere uygun olan sanatçı.

hagaragort

64


hagaragort (Doğ.) : 1 — Türk doğaçlama tiyatrosunda tragedya için kullanılan argo sözcük. 2 — Tanzimat tiyatrosunda acılı oyunlar için kullanılan argo sözcük. 3 — Tiran, hain, düşman rolü.

halk tiyatrosu [Alm. Volkstheater} [Fr. theâtre populaire} [îng. püblic theatre} : Geniş halk yığınlarına yönelen hem öğretici hem eğlendirici tiyatro.

hamartia : Aristoteles’e göre, tragedya kahramanının düştüğü bir yanılgı yüzünden talinide bir dönüş olmasıyla ortaya çıkan acılı durum. Tragedyada düğümler «hamartia» ile atılır.

han kolu (0. 0.) : Ortaoyunu topluluklarından iki ünlü kolun ilki. Bu topluluğun başında o dönemde ün yapmış olan Kavuklu Agah Efendi vardı. Ötekisi için bak. zuhuri kolu.

hansvvurst : On altıncı yüzyılda güney Almanya ve Avusturya’da halk tiyatrosunun sevimli, doğaçtan yaptığı şakalarla halkı güldüren boğazına aşırı düşkün komik tipi.

hansvvurst oyunu [Alm. Hanswurstspiel} [îng. Hanswurst play} : Alman dilindeki doğaçlama halk tiyatrolarının hazırcevap, obur komiğinin kahramanlığını yaptığı güldürü. On dokuzuncu yüzyılda, Avusturya'da Raimund ve daha sonra da Nestroy ile yazınsal biçimini bulmuştur.

hareketli aynalı ışıtaç [Alm. beweglicher Reflektör} [Fr. reflecteur mobile} [îng. mövable reflecteur} : Sağa sola, aşağı yukarı hareket et-tirilebilen ışıtaç.

hareketli çerçeve [Alm. beweglicher Partal} [Fr. cadre mobile} [îng. adjustable proscenium} : Sahne ağzını genişletip daraltabilen ve ray üzerinde hareket eden çerçeve.

hareketli ışık köprüsü [Alm. beweglicher Beleuchtungsbriicke} [Fr. pont d’eclairage mobile} [îng. fly light bridge} : dikey raylar ya da rulmanlar üzerinde aşağı yukarı hareket edebilen ışıklı çalışma köprüsü. .

hareketli koltuk [Alm. beweglicher Sitz} [Fr. siege amovible} [îng. movable seat} : Her yana dönebilen seyir koltuğu.

hareketli seyir yeri [Alm. beweglicher Raum} [Fr. stille mobile} [îng. shifting house} : Altındaki döner ya da kayar taban yoluyla değişik biçimde düzenlenen seyir yeri.

hareketli taban [Alm. Versenkungsflache} [Fr. plancher mobile} [îng. adjustable floor} : Her yana hareket edebilen sahne tabanı.

hareketsiz ışık köprüsü [Alm. feste Beleuchtungsbriicke'} [Fr. pont d’öclairage. fixe] [Îng. fixed light bridge] : Yapıya tutturulmuş hareket etmeyen ışık çalışma köprüsü.

hareket yapımı [Alm. Bewegung] [Fr. moııvement] [tng. movement] : Oyun düzeninde yoruma uygun olarak hareketlerin ortaya çıkarılması. Hareketin uygulayımsal ölçülerinin, duygusal değerlerinin ve niteliklerinin saptanması.

hava [Alm. Atmosphare] [Fr. ambiance] [îng. atmosphere] : Dramatik durumun tinsel iklimini ortaya çıkaran öğe. Bu, kişiler, konuşmalar, dekor, giysi, donatımlıklar, sahne eşyaları, ışıklama, müzik ve benzeri öğelerin yardımıyla elde edilir.

havalandırma dilimleri [Alm. Ventilationsklappe] [Fr. jalousies] [îng. louvers] [ît. gelosia] : Işıldaklarda ışığı göstermeden havalandırmayı sağlayan korunaklı delikler.

hazırlık [Alm. V orbereituıtg] [Fr. prâparation] [îng. preparatlori] : 1 — Sahne çalışmasına geçmeden önce oyunun özüne ve biçimine ilişkin olan ön çalışma. 2 — Yazarın önemli bir olayı inandırıcı yapabilmek için daha önceden bir olayı ortaya çıkaracak nedenleri gösteren hazırlığı.

hız-tartım [Alm., T empoundVRhythmus^ [Fr. tempo-rhyfihme} [îng. tempo-rhythm] : 1 — Stanislavski oyunculuk dizgesinde, oyuncunun iç ilişkisinin derecesini yansıttığı gibi, bir aksiyonu sonuçlandırmada önemli olan fiziksel hazırlığı da sağlar. Hız, hareketin, olayın, duygunun, düşüncenin hızını ya da yavaşlığını gösteren bir ölçü; tartım ise hareketin, olayın, duygunun, düşüncenin sürekliliğini gösteren bir ölçüdür. Bir oyuncunun hız-tartımı yanlışsa rol de inandırıcılığım yitirir. 2 — Yönetmenin tüm oyun için saptadığı ölçü. Hız-tartım doğruysa, yönetmenin o çalışmadaki güzelduyusal yorumu da doğrudur.

himatyon [Yun. himation] : Antik Yunan tragedyasında asal giysi sayılan klton'un üzerine giyilen uzun pelerin, bak. klamos.

Hint tiyatrosu [Alm. indisches Theater] [Fr. theâtre indieri] [îng. Inâian theatre] : ÎS 320 tarihinden sekizinci yüzyılın sonlarına kadar süren klasik dönemden sonra dokuzuncu yüzyıl başlarından sonlarına kadar süren klâsik sonrası dönem içinde gelişen Hint tiyatrosunun kapsamı içine yazılı betikler, ğölge oyunu, danslar girer. Hint tiyatrosunda iki temel dram türü vardı: 1 — malzemesini mitoloğya ve tarihten alan, dolayısıyla kahramanlan işleyen nataka;

hipokritos

66


2 —Malzemesini günlük yaşamdan alan ve olağan insanlarla devlet memurlarını ele alan prakarana.

hipokritos : Eski Yunancada hypokritos yanıtlayan anlamına gelir. ÎÖ 534'te Thespis’in koro içinden birini ayırıp korobaşı durumuna getirmesiyle birinci oyuncu doğmuştur. Bu oyuncu koronun söylediklerine karşılık verirdi. Onun için de oyuncuya hipokritos denirdi.

homo ludens : «Oynayan insan» anlamına gelir. Bu terimin yorumcusu HollandalI kültür tarihçisi Yoham Huizinga’dır. Huizinga, kültürün oynayan insanla, oyunla başladığını belirtir.

I

dm renkler [es. t. nötr renkler] [Alm. neutrale karbe] [Fr. couleurs neutre, teinte neutre] [îng. neutral colours] : Doygunluğu olmayan kara, gri ve ak gibi renkler.

ılın uç [es. t. nötr uç] [Alm. Null-Leiter] [Fr. neutre] [îng. neutral] [İt. neutro] : Üçlü, dörtlü elektrik kablolarındaki toprak teli.

ıra oyuncusu [es. t. karakter oyuncusu] [Alm. Charakterspieler] [Fr. acteur de composition] [îng. feature player] : Kendine özgü ruhsal gelişimi ve davranışı olan, özellikle yaşlı kişilikleri canlandırmada usta olan oyuncu.

ısıtma düzeni [Alm. Heizung] [Fr. appareil de chauffage] [îng. heating] : Bir tiyatroyu ısıtmada kullanılan döşem.

ıslıklama [Alm. zischen] [Fr. siffler] [İng. wh.istti.ng sound] : Tiyatro konuşmasında «s» harfinin çıkarılışındaki abartma.

ıslıklamak [Alm. pfeiffen] [Fr. siffler] [İng. whistle] •: Yapıtı, gösteriyi, oyuncuyu ya da sahne üzerindeki herhangi bir şeyi beğenmediğini açıklamak için seyircinin başvurduğu anlatım biçimi.

ışığı öldürme [Alm. Ausgeschaltet] [Fr. coupd] [İng. dead] [İt. senza corrente] : Işığı hızla söndürme eylemi.

ışık! [Alm. Lichtl] [Fr. lumiere!] [îng. lightsl] [İt. lucel] : Yönetmenin, sahnenin ya da salonun aydınlatılması için verdiği buyruk.

ışık açısı [Alm. Breite des Strahlenbündels] [Fr. angle d-ouverture de faisceau] [îng. beam angle] [İt. angolo di raggio] : Işıkların belli açıları. Plastik görünümü elde etmek için ışık genellikle yukarıdan sahne tabanına kırkbeş derecelik bir açıyla verilir. Ayrıca, ışıklar iki yandan geliyorsa birbirlerine doksan derecelik, üç yönden geliyorsa kırkar derecelik açılarla kesişirler.

ışık çalışması [es. t. ışık provası} [Alın. Beleuchtungsprobe} [Fr. repetition poıır les eclairages} [îng. lighting rehearsal} [ît. prova delle itici} : Bir oyunu baştan sona oynamadan, yalnızca oyuncuların yerlerinde durmalarını sağlayarak, sahne sahne ilerleyerek ışıklama uzmanı ve uygulayım görevlileriyle birlikte ışıklan saptamak için yapılan çalışma.

ışık dağılımı [Alm. Beleuchtungsverteilung} [Fr. distribution de l'ec-lairage} [îng. distribution of light} : Işığın sahne üzerindeki dağılımı. Sahne üzerindeki ışık dağılımı, ışık türü, rengi ve ışık kaynaklan ile sağlanır.

ışık görevlisi [Alm. Schalttafelpersonal} [Fr. brigadier} [îng. operatör} [ît. elettricişta di servizio} : Işıklama düzeninde çalışan yardımcı görevli. Işığın hazırlanmasından, aygıtlann bakımından ve korunmasından sorumludur.

ışık gücü [Alm. Beleuchtungsstarke} [Fr. eclairement} [îng. illumina-tion} : Bir elektrik ışığının sonuçtaki gücü.

ışık kaçağı [Alm. Seitenlichf} [Fr. lumiere parasite} [îng. spilled light} : Işıldaklardan ya da herhangi bir yerden gelen kaçak ışık.

ışık köprüsü [Alm. Beleuchtungsbrücke} [Fr. pont d'eclairage} [îng. lighting bridge} [ît. ponte della luci} : Sahne ağzının seyirciye görünmeyen iç üst kesiminden ışıldakların asıldığı ve ışıklamanın düzenlendiği köprü.

ışıklama [Alm. Beleuchtung} [Fr. eelairage} [îng. lighting} [ît. illumi-nazione} : Sahnedeki oyuna uygun, sahneye özgü ışık dizgesinin kapsamına giren tüm konular.

ışıklama baş uzmanı [es. t. şef ışıkçı} [Alm. Beleuçhtungsinspektor} [Fr. chef-ilectricien} [îng. chief electrician, board captain} [ît. capo eletricista} : Oyun yorumuna uygun olarak güzelduyusâl ve işlevsel açıdan ışıklan tasarlayan, gerçekleştiren ve denetleyen baş uzman, ani. elektrikçi.

ışıklama durumu [es. t. tştk pozisyonu} [Alm. Beleuchtungsposition} [Fr. position de lumiere} [îng. lighting position} : Bir oyunun uygulanmasında her ışık değişiminde ortaya çıkan yeni durum. Sahneye verilen ilk ışıklama durumundan başlayarak her oyun ışıklama açısından çok sayıda durumu kapsar.

ışıklama kertesi [es. t. ışık derecesi] [Ahu. Beleuchtungsguantitat] [Fr. quantite d’âclairage] [îng. quantity of light] : Sahneye verilen ışığın ölçüsü. Sahne için gerekli olan ışıklama kertesi belli belirsiz bir görünümle göz kamaştırıcı parlaklık arasındadır.

ışıklama planı [Alm. Beleuchtungsplari\ [Fr. conduite d’eclairage] [tng. lighting plot] [ît. piano delle luci] : Bir oyunun ışıklamasını saptamak için hazırlanan plan. Bu planda, aydınlatma alanları, ışıldakların ve dizi ışıkların yerleri, aygıtlara o uygulama için verilen kod sayılan yer alır;

ışıklan azaltmak [Alm. verdunkeln] [Fr. graduer] [tng. dim] [ît. diminuire] ; Işıkların parlaklık derecesini yavaş yavaş azaltmak.

ışıklan parlatmak [Alm. aufhellen] [Fr. monter] [îhğ. fade in] [ît. illuminare graduelmente] : Işıklann parlaklık derecesini yavaş yavaş artırmak.

ışık odası [Alm. Beleucht er kabine] [Fr. cabine de l’electricien] [îng. electric booth] : Sahne ışıklama dizgesinin denetlendiği ve ışıklama uzmanlarının çalıştığı oda.

ışıkölçer [Alm. Beleuchtungsmesser] [Fr. luxmetre] [îng. illumination photometer, illumination meter] : Işıkölçümsel büyüklükleri ölçmeye yarayan aygıt.

ışık özellik çizelgesi [Alm. Beleuchtungsplan] [Fr. conduite d’eclairage] [îng. set-up sheet] : Işıklama planından daha ayrıntılı bir çalışmayı içerir. Teknik bilgi çizelgesidir; kanal numaraları, ışıldak sayısı, ışıldak güçleri, kanal yükü, renk süzgeçleri, ışıldakların yerleri ve aydınlatma alanları ayrıntılı bir biçimde belirtilir.

ışık rengi [Alm. Beleuchtungsfarbe] [Fr. couleur d’lclairage] [îng. colour of light] : Işık kaynağında, kendine özgü renk. Bu kaynaktaki renk, süzgeç, yani renkli yanmaz mika kullanılarak değiştirilebilir. Aynı zamanda parlaklık derecesinde değişiklik yapılarak renkte çeşitleme sağlanabilir.

ışık söz çizelgesi [es. t. replik listesi] [îng. master cue sheet] : Işıklama düzeninde, ışıkların nerede karartılacağım, değiştirileceğini kesin olarak saptamak üzere hazırlanan çizelge.

ışıkta yeğinlik [Alm. Helligkeit] [Fr. valeur] [îng. intensity] [ît; întensitâ] : 1 — Amperle ölçülen elektrik akımı tutarı. 2 — Işık gücü, parlaklık ve aydınlatma niceliği.

ışık yayı [Alm. Lichtbogen] [Fr., îng. arc] [ît. arco] : Bir yay boşalmasında gazın ışıklı kolonu.

ışıldak [es. t. projektör} [Alm. Lisenscheimverfer} [Fr. projecteur de lumtâre} [İng. spotlight, spot} [İt. proiettore} : Tiyatroda kullanılan, mercekli ve aynalı, parlak ışıklı, yüksek dirençli ışıklama aygıtı. Işıldaklarla sert ya da yumuşak yöresel ışık sağlanabilir.

ışıldak askısı [es. t. ışık çubuğu} [Alm. Scheinwerferhalter} [Fr. por-teuse de projecteurs} [tng. spotbar, light pipe} [İt. supporto per proiettori} : Işıldakları istenilen yükseklikte tutan ızgara palangalarına asılmış demir boru ya da çubuk.

ışıldak direği [Alm. Beleuchtungsturm} [Fr. colonne pour projecteurs} [tng. boom} [İt. pilastro per proiettori} ; Üzerine sırayla ve üst üste ışıldakların bağlandığı direk. Bu direkler çoğu kez tiyatro sahnesinin yanlarındadır.

ışıldak halatı [Alm. gestecktes Tau} [tng. spot tine} [İt. çorda speciale}: Işıldakları ya da herhangi bir nesneyi askılara ya da ızgara palangalarına bağlamada kullanılan halat.

ışıldak kablosu [Alm. umtiianteltes Kabel} [Fr. garnitüre} [tng. feed cable, cabytyre cable} [İt. cavo vulcânizzato} : Tiyatro sahnesinin ve salonunun aydınlatılması için kullanılan, elektrik akımına dayanıklı, çok iyi yalıtılmış kablo.

ışıldak kapağı [Alm. Scheinwerfer-Klappe} [Fr. bouchon de projecteur} [İng. access door} : Işıldağın önünde ya da arkasında ışıtaçm takılması, merceğin değiştirilmesi ve aynanın temizlenmesi için konulmuş olan kapak.

ışıldak kepengi [Alm. Blende} [Fr. aveugleurs} [İng. blinder} [İt. accecanti} : Işıldağın önünde, menteşeli ya da sürgülü kepenk takı; bununla ya ışın demetinin bir bölümü yok edilir ya da sahnedeki nesneye göre ışın demetine biçim verilir.

ışıldak korunağı [es. t. projektör deposu} [Alm. Scheimverferraum} [Fr. salle de projecteurs} [İng. spotlight room} : Işıldakların saklanıp korunduğu yer.

ışıldak kulesi [Alm. Lichtsaule} [Fr. tourelle} [İng. tower, boomerang} [İt. torre delle luci} : Sahne içinde, yanlarda, basamaklı, üzerine gereken aygıtlar konulabilen, yüksek çelik kule.

ışıldak sürgüsü [Alm? Blende} [Fr. obturateur} [İng. jraming shutter} [İt. otturatore} : Işın demetini biçimlendirmede kullanılan sürgü. Günümüzde bu sürgüler ışıldakların bir parçası olarak yapılır. Küçük ışıldaklarda dörder, büyüklerde sekizer tanedir.

ışıldak şapkası [Alm. Hut} [Fr. chapeau} [îng. high hat, funnel} : Işığın dağılımını sınırlayan takı. Işıldağın öndeki tırnaklarına takılır. Bunların çeşitli çapta olanları vardır.

ışıldak takılan [Alm,. Scheinwerfen-Requisiten} [Fr. accessoires de projecteur} [îng. spotlight accesories} t Değişik amaçlar için ışıldaklara sonradan takılan işlevsel araçlar.

, ışınırlık [Alm. Fluoreszenz} [Fr., îng. fluorescence} : Görünmez morötesi ışmınm emilmesi sonucu görünür ışık yayma durumu.

ışıtaç [es. t. lamba} [Alm. Birne} [Fr. lampe} [îng. bulb} [ît. lampa-dina} : Havası boşaltılmış cam şişe içinde elektrik akımı ile akkor duruma gelerek ışık veren aygıt. Tiyatro ışıldaklarında bunların çeşitli amaçlara yönelik olanları vardır.

ışıtaç ayağı [Alm. Lampengestell} [Fr. pied de lampe} [îng. lamp mount} : Akkor ışıtaçta, ışıklı öğeyi taşıyan madenden ve camdan parçaların tümüne birden verilen ad.

ışıtaç tabanı [Alm. Lampenfuss} [Fr. support de lampe} [îng. s tem} : Akkor ışıtaçta, içinden akım girişleri geçen kesim.

ışıtaç teli [es. t. filaman} [Alm. Glühldmpetrfaden} [Fr., îng. filament} [ît. filamento} : Elektrik akımının geçmesiyle akkorlaşan, tel biçiminde tungsten madeninden ya da kömürden iletken.

ızgara [Alm. Rollenboden} [Fr. gril} [îng. grid, gridiron} [İt. sofitto del palcoscenico} : Dekor parçalarının ya da ışıldakların asıldığı çubuk askı palangalarının, birbirine koşut çelik bağlantıların ya da rayların bulunduğu yer.

ızgara palangaları [Alm. Laufrolle} [Fr. bobines} [îng. spools, bobbins} [ît. bobine} : Izgaralar arasında bulunan ve askıları hareket ettiren makaralar.

ızgara üstü [Alm. Laufboden} [Fr. gril de bobines} [îng. loft} : Askı palangalarının bulunduğu ızgaraların üstü. Onaranlarda buraya demir merdivenle çıkılır ve üzerinde yürünebilir.

î

ibiş (Doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrosunda güldürünün baş yapımcısı olan uşak rolü.

içbükey mercek [Alm. plankonkav Linse} [Fr. lentille concave} [îng. plano concave leans} : Iraksak (uzaklaştırıcı) mercek; bakılan şey, olduğundan küçük görünür.

iç dekoru [Alm. Zimmer dekor ation] [Fr. decor d'interieur] [îng. chamber setting, set, interior setting] : Bir odayı ya da kapalı bir alanı gösteren dekor.                                           \

iç içe giren'çatkı [Alm.' ausziehbares S t at iv] [Fr. pied tdUscopique] [İng. telescopic stand, folding stand] [ît. supperto a telescopio] : Kulis ışıldaklarının konulduğu, oyuklu ayakları iç içe girip çıkabildiği için yükseltilip alçaltılabilen çatkı.

iç konuşma [Alm. innerer Monolog] [Fr. monologueinterieure] [îng. inner monologue] ; Bir oyuncunun, sahnede konuşmamasına karşın, düşündüklerim ve ruh durumunu seyirciye duyurması.

içli komedya [es. t. santimantal komedi] [Alm. Rührstück, rührendes Lustspiel] [Fr. comedie larmoyante] [îng. tear jerker] : Çocuksu, yüzeyde, yalın ve kentsoylunun erdem kavramını vurgulayan içli, acıklı ve ‘sonu mutlulukla biten komedya biçimi. Genellikle, aralarına engeller konulan iki sevgilinin birleşmesiyle tamamlanır. On sekizinci yüzyılda Fransa’da Nivelle de la Chaussee adlı bir yazar tarafından "ortaya çıkartılmıştır.

iç perde [Alm. Vorhang] [Fr. rideau] [îng. curtain] [ît. telone] : Sahne içinde çeşitli amaçlar için kullanılan kumaş perde.

iç uygulayım [Alm. innere Technik] [Fr. technique interieure] [îng. inner technique] : Stariislavski oyunculuk dizgesinde, oyuncunun yaratısı için önemli olan, onun belli bir durumu ortaya çıkartmaktaki yetisini eğitilmiş bir duruma getiren çalışmaların sonucudur. Kısacası .oyuncunun iç dünyasını hazırlamada elde ettiği uy-' gulayımdır.

ikianlamhlık [Alm. Zweideutigkeit] [Fr. &quivoque] [îng. equivocal] : iki anlama gelen bir sözcüğün bilinerek ya da bilinmeyerek yanlış anlaşılmasından ortaya çıkan güldürücü durum.

iki katlı döner sahne [Alm. DoppelstockDrehbühne] [Fr. scene tour-nante a. deux niveaux] [îng. double revolving stage] : îki katlı ve her iki katı ayrı ayrı ya da birlikte dönebilen sahne.

iki katlı sahne [Alm. Doppelstockbühne] [Fr. scenes superposees] [İng. double-deck stage] : îki katı bulunan ve aynı anda her iki katı seyirciye görünür durumda olan sahne.

ikili ezgi [es. t. diietto] [Alm. Zwiegesang] [Fr. duo] [îng. düet] [ît-duetto] : îki ezgicinin karşılıklı söylediği ezgi.

ikili oyun [Alm. Zweipersonen-Stück] [Fr. duodrame] [îng. duodrama] : îki kişi arasında geçen oyun.

ikinci asma kat [es. t. ikinci balkon} [Alm. zweiter Rang] [Fr. deuxi'eme balcon] [İng. upper circîe, second balcony] : Birden çok asma katlı seyir yerleri olan tiyatrolarda ikinci asma kat.

ikincil renkler [es. t. tali renkler] [Alm. Mittelfarbe, zusammengesetzte Farbe] [Fr. couleurs compldmentaires] [îng. secondary colours, complementary colours] : Asal renklerin karışmasıyla ortaya çıkan bileşken renkler, örnek : San, mavi-yeşil, mor gibi.

ikincil rol oyuncusu [Alm. Nebenrolle] [Fr. utilites] [îng. utility actor, small part player] : Bir oyunda ikinci düzeyde rollere çıkan oyuncu.

ilerleyen renkler [Alm. vorrückende Farben] [Fr. couleurs advance] [îng. advancing colours] : Dekor boyamada kırmızı, turuncu, san renkler görsel açıdan çekici ve sıcak renkler olduğundan, seyirciye olduğundan daha yakınmış gibi gelir; bunun için de ilerleyen renkler adım alır.

iletken [es. t. kondüktör] [Alm. Leiter] [Fr. conducteur] [îng. con-ductor] : Isıl ya da elektriksel geçirgenliği olan nesne.

iletme teli [es. t. kordon] [Alm. Kabel] [Fr. cable âlectrique] [îng. lead] [ît. cavo elettrico] : Elektrik akımını, dipten ışıklı aygıta ya da elektriksel uçlara ileten tel.

ilk gece [es. t. prömiyer] [Alm. Erstaufführung, premiere] [Fr. pre-miğre] [îng. first night, opening night, premiere] : Bir oyunun oynanışının ilk gösteri gecesi.

ilk oynannn [Alm. Uraufführııng] [Fr. creation, premiere mondiale] [îng. world premiere] : Bir oyunun bütün dünyada ilk kez oynandığı gece.

imgelem [Alm. Vorstellungskraft] [Fr., îng. imagination] : Stanislavski oyunculuk dizgesinde, oyuncunun bir yapıtın öyküsünü sanatsal bir yolda sahne gerçeğine çevirmesinde başvurduğu varsayma işlemi. Oyuncunun sözcükleı; ardında yatan ilgi çekici anlamı bulmak için başvurduğu imgelem. İmgelem bir oyuncunun uygulayım aracıdır.

imgesel giysi [Alm. Phantasiekostüm] [Fr. costume de composition] [îng. imaginative dress] : Oyuncunun sahne üzerinde rol gereği giydiği olağandışı görünümü olan giysi.

imleme [es. t. telmih] [Alm. Anspielung] [Fr., îng. allusion] : Bir olayı ya da imgeyi anımsatacak bir sözü bilerek söyleme.

iner-çıkar düzey [Alm. Hebepodium] [Fr. estrade abaissable] [îng. sinking podium] : Sahne içinde inip çıkabilen düzey.

iner-çıkar perde [Alm. Raffvorhang, Wagner-Vorhang] [Fr. rideau drapâ] [îng. draped curtain] : Yukarı doğru açılan ve iyice açıldıktan sonra da bir bölümü seyirci tarafından görülebilen çerçeve sahne önperdesi.

iner-çıkar sahne [es. t. asansör sahne] [Alm. Hebebühne] [Fr. scene sur ascenseur] [îng. lift stage, elevator stagef : Dekor değişmelerini kolaylaştırmak için yapılmış inip çıkabilen sahne.

iner-çıkar taban [es. t. asansör zemin] [Alm. Versenkungsflache] [Fr. plan mobile] [îng. bridge] [ît. montacarichi sul palcoscenico] : Sahne içinde dekor değiştirmeye ya da yükselti sağlamaya yarayan inip çıkan taban.

insan uçurma düzeni [Alm. Flugvorrichtung] [Fr. equipe de vol pour un personnage] [îng. human flying equipmenf] : Sahnede oyuncuları uçurmaya yarayan mekanik düzen.

işçi tiyatrosu [Alm. Arbeiterstheater] [Yr.thdâtre ouvrier] [îng. wor-ker’s theatre] 1 — îşçi sınıfının çıkarları doğrultusunda, onların sözcülüğünü yapan tiyatro. 2 — İşçileri dinlendirirken öğreten tiyatro.

işitsel etmenler [es. t. ses efektleri] [Alm. Gerauscheffekte] [Fr* effets sonores] [îng. sound effects] [ît. effetto sonoro] : Ses aygıtlarıyla yapılan sahne etmenleri. Kulaklara yönelen, elektrikle ya da mekanik yoldan gerçekleştirilen etmenler.

işlik [es. t. atölye] [Alm. Werkstdtt] [Fr. atelier] [îng. workshop] : Tiyatroda terzilik, marangozluk, elektrik işleri, donatımlık yapımı gibi uğraşlar için kullanılan, iş üretilen yer.

işlik sorumlusu [Alm. Werkstattenleiter] [Fr. realisateur] [îng, techni-cal director] : Bir tiyatroda bulunan çeşitli işlikleri denetleyen ve çalıştıran teknik uzman.

iş merdiveni [es. t. servis merdiveni] [Alm. Arbeitertreppe] [Fr. es-calier de service) [îng. service-staircase] : Sahne teknik adamlarının ve işçilerinin kullandıkları iş merdiveni.

işveli [es. t. koket] [Alm. Kokette] [Fr. grande coquette] [îng. co-quette] : Bulvar tiyatrosunda cilve yapan genç kız rolü.

İtalyan perdesi [Alm. italienischer Zug] [Fr. rideau d l’italienne] [îng. tabs] : Her iki yandan çaprazlamasına açılan tiyatro perdesine verilen ad.

İtalyan sahnesi [Alm. italiemsche Bilhne] [Fr. soene d l’italienne] [İng. Italian stage] : İlk kez Rönesans’ta İtalya'da yapılmaya başlanan çerçeve sahneli ve perdeli sahne türü.

iyi kurulu oyun [Alm. gutgemachtes Stück] [Fr. piece bien-faite] [İng. well-made play] : On dokuzuncu yüzyıl başında, Fransız yazarı Eugene Scribe tarafından önerilen uygulayımı yetkin bir oyun biçimi. Şu özellikler vardır : 1 — Olay dizisi seyircinin bildiği, ama oyun kişisinin bilmediği bir giz üzerine kurulur; bu giz oyunun çözümüne dek saklı kalır. 2 — Serim eylemin gelişimi boyunca gerçekleştirilir ve baştan seyircinin ilgisi sahneye çekilir. 3 —Dördüncü bölümde ulaşılan doruk nokta, o oyunun zorunlu sahnesidir (scene a faire). 4 — Her oyunda bir yanılgı sahnesi (qui pro quo) vardır.

5 — Mantık zinciri içinde inandırıcı bir sonuç gelir, özü geri plana itip biçimi ön plana getiren bir oyun kurma anlayışıdır.

izdüşüm [es. t. projeksiyon] [Alm. Projektion] [Fr., İng. projeetion] : 1 — Bir ışık kaynağından çıkan ışınlar yoluyla aygıta sürülen diya-potifizin görüntüleme eylemi. 2 — Bu yolla oluşan görüntü.

izlence dergisi [es. t. program mecmuası] [Alm. Programmheft, Programın] [Fr. programme] [îng. programme, handbill, program] : Bir tiyatronun oynadığı oyunları, rol dağılımım, yazarları ve başka bilgileri veren, hazan tiyatro üzerine çeşitli yazıları kapsayan gösteri dergisi.

izlenimci tiyatro [Alm. impressionistisehes Theater] [Fr. thdâtre imp-ressionniste] [İng. impressionistic theatre] : 1896 bildirisi ile doğalcılığa karşı çıkmış bir akım. Çoğu kez simgeci tiyatro ile çakışır. «Maddeyi bırakın, ruhu verin» sloganı ile ortaya çıkan bu akımın yazarları yapısalcı sahne anlayışım başlatmışlardır. Plastik sahne anlayışı, biçemleme (stilizasyon), bütünü simgelerle verme ve iç eylemi onu plana alma özellikleri bu akımın temel nitelikleri araşma girer.

izleyici ışıldak [es. t. takip ışığı] [Alm. Verfolgungsscheimverfer] [Fr. projecteur de poursuite] [îng. follow spot] [ît. rifflettore mobile] : Sahne üzerindeki ya da herhangi bir oyun alanındaki hareket eden kişiyi ya da nesneyi izleyen ışıldak. En çok bale gösterilerinde ve müzikli oyunlarda kullanılır.

Japon tiyatrosu [Alm. japanisches Theater] [Fr. thââtre japonais] [îng. japanese theatre] : Belli bir güzelduyusal uzaklık uygulayımı ile oynanan oyunları kapsayan bu tiyatro, tiyatralliği sağlayacak tüm öğelerden yararlanır. Müzik, dans, ezgi, sözsüz oyun, maske, giysi önemlidir. Batı tiyatrosu Japon tiyatrosundan çiçek yolu’nu ve döner sahne’yi almıştır, bak. no oyunu, kabuki tiyatrosu.

jelatin süzgeç [es. t. .jelatin filtre'] [Alm. Gelatine] [Fr. gelatine] [îng. gelatine] [ît. gelatina] : Işıldakların önüne konulan, renkli, yanmaz jelatin süzgeç.

jest [Alm. Gebarâe] [Fr. geste] [îng. gesture] : Oyunculukta iç yaşamı belirginleştiren baş, el, kol hareketleri, bak. davranı.

K

kaba güldürü [Alm. Pantomime] [Fr. pantomime] [îng. slapstick co-medy] : Kalın çizgili, kaba esprilere ve hareketlere dayandırılarak, salt eğlence ereğiyle geliştirilen güldürü.

kaba kumaş [Alm. hartes Gewebe, grobes Gewebe] [Fr. tissu grossier] [îng. hard material, coarse material] : Sert ve kaba giysilik kumaş türü.

kabaret tiyatrosu [Alm. Kabar et theater] [Fr. cabaret] [îng. cabaret] : İspanyolca caba retta, yani «renkli çanak» anlamına gelen bu tür tiyatro, her türlü güncel sorunu ve özellikle siyasal ve toplumsal konuları ince bir alayla, iğneleyici, yerici, taşlayıcı bir tutumla ele alıp toplum eleştirisine yönelir. Dışta güldürücü ve eğlendirici olmasına karşın, temelde ciddi olan bu tür gösteride ezgiler, danslar, skeçler, monologlar, diyaloglar, diyalar, kısa filmler, kısacası tasarlanan eleştiri için ne gerekiyorsa onu sahneye getiren «renkli» bir karışım vardır.

kablo [Alm. Kabel] [Fr. câble £lectrique] [îng. cable, cord] [ît. cavo] : Yüksek akım çekebilen, telleri kalın bir yalıtkanla kaplı kordon.

kablo beşiği [îng. cable cradle] : ıKenar dizi ışıkları kablolarını düzenli bir biçimde taşıyan oluk.

kablo kancası [Alm. Kabelhaken] [Fr. crochet de câble] [îng. cable hook] : Işıldak ayaklarına, kabloları sarmak için takılan ya da ışıldak ayaklarında bulunan kanca.

kablo kelepçesi [Alm. Kabelschaufel] [Fr. palette de câble] [îng.cable clamp] : Kabloyu duvara bağlayan lastik ya da plastik kelepçe.

kabuki tiyatrosu (Japonca ka - ezgi, bp = dans, ki = beceri) : Soyluların tiyatrosu olan no tiyatrosu karşısında, .günlük yaşama dönük halk tiyatrosu.

kadı (Kö. O.) : Anadolu’da oyun düzenleyenlere verilen adlardan biri.

kadın giysisi [Alm. Frauenkleidung] [Fr. costume de femme] [îng. female costume} : Kadın oyuncuların sahne üzerinde giydikleri giysi.

kadınlar korosu [Alm. ‘Damenchor] [Fr. choeur de femmes] [îng. female chorus] : Kadınlardan kurulu koro.

kadife kaplama [Alm. Verkleidung aus Samf] [Fr. revetement de velours] [îng. velvet lining] : Ses geçmesini önlemede kullanılan kaplama.

kafes (0.0.) : Ortaoyunu’nda kadın seyirciler için ayrılan kafesli yere verilen ad.

kahraman [Alm. erster Schauspieler, Protagonisf] [Fr. protagoniste] [îng. protagonisf] : Bir oyunun gelişmesinde, seyirciyi kendiyle özdeşleştiren, en önemli oyun kişisi.

kahramanlık komedyası [Alm. Heldenkomödie] [Fr. comedie heroîçue] [îng. heroic comedy] : Kralların, prenslerin ve soyluların baş oyun kişisi olduğu serüvenleri kapsayan komedya biçimi.

kahya (Kö. O.) : Anadolu’da oyunları düzenleyenlere verilen adlardan biri.

kaldıraç dekoru [Alm. Wandeldekoration] [îng. barrel system] : Eski Ingiliz tiyatrolarında eski bir dekor değiştirme yöntemi. Sahne yanlarında duran birer makaradan, birinden ötekine sarılmakla değiştirilebilen resimli dekor bezi.

kalın doku [Alm. dickes Gewebe] [Fr. tissu epais] [îng. thick fabric] : Kalın dokusu olan kumaş.

kaim tül [Alm. Schleier, Schleierstof'f] [Fr. gaze] [îng. gauze, scenic gauze, theatrical gauze] : Tiyatro dekorunda kalın, gözenekli, pamuklu dokuma.

kambur (0.0.) : Ortaoyunu ve gölge oyunu tiplerinden biri. Çoğu kez geveze, saldırgan ve sevimsiz bir kişi olarak görülür.

kanat [Alm. Fliigel] [Fr. silhoutte] [îng. flipper] : Büyük bir dekor parçasına menteşe ile bağlı olan küçük dekor parçası.

kancalı ray [Alm. Haken] [Fr. crochet] [îng. pin rail] : Askı halatlarının bağlandığı kancaların bulunduğu demir ray. Bunlar genellikle sahnenin yan duyarlarındadır.

kapalı dekor [Alm. geschlossene Dekoration] [Fr. dâcor fermâ] [îng. box scene, box set, box setting] [ît. scena di camera] : Ev içini gösteren, panoların birleştirilmesiyle ortaya çıkan üç yanı kapalı dekor.

kapalı gişe [Alm. Ausverkauff] [Fr. complet] [îng. full hou.se] : Bütün biletlerin satılmış olduğunu bildiren deyim.

kapalı sahne [Alm. geschlossesne Szene] [Fr. scene fermâe] [îng. closed stage] : Üç yanı dekor panoları, parçalan ve eşyalarıyla kapatılmış dekor tümünü kapsayan sahne.

kapalı tiyatro [Alm, geschlossener Theaterbau] : Dört duvarı olan ve üstü örtülü tiyatro yapısı. Yalnızca Almanların kullandığı bir terimdir.

kapı panosu [Alm. Türwand] [Fr. châssîs avec porte] [îng. door flaf] : Dekorda kapı görevi için kullanılan pano.

kapîtano : İtalyan halk doğaçlama tiyatrosunda, gülünç derecede böbürlenen, kendini öven, geniş bir düş dünyası olan, korkak ve silik tip.

kaplaşım [Alm. Übereinandergreifen] [Fr. depasser] [îng. overlap] [ît. sourapporsi] : îki yük dağılımının ortak bölgesi.

kara ışık [es. t. ültraviyole] [Alm. ultraviolettes Licht] [Fr. tumiere noire] [îng. black light] [ît. lu.ce ultra-violetta] : Renk uzunluğu açısından en kısa, göze görünmeyen ışık. Kimi nesneler, özellikle beyaz üzerinde fosforlu bir görünüm yaratır.

karakter [Alm. Charakter] [Fr. caractere] [îng. character] : Kişileştirme işleminde derinlemesine ele alman oyun kişisi; kendine özgü nitelikler içinde ruhsal gelişimi olan oyun kişisi. Karakterin dış gö-. rünüşleri ötesinde anlamı sağlayan iç yaşamı vardır. Örnek : Hamlet, Galile, Tartuffe, Öthello, Treplev vb.

karakter komedyası [Alm. Characterlustspiel] [Fr. comâdie de caractere] [îng. comedy of charactefs, comedy of humours] : Bu komedya biçiminde gülünç kahramanın yanlış ve zayıf yanları ön plana çıkar. Toplum içindeki yanlışlıkların eleştirisi baş oyun kişisi yoluyla geliştirilir.

karakter oyuncusu bak. ıra oyuncusu.

karakter rolü [Alm. Rolle] [Fr. emploi] [Ing. character part] : Kendine özgü ruhsal durumu ve davranışları kapsayan ve bir oyuncu için özel bir yüz boyama gerektiren, özellikleri olan rol.

karartıcı [Alm. Verdunkler] [Fr. gradateur] [Ing. dimmer] [it. obscu-rato graduale] : Dizi dirençlere bağlı çok sayıdaki kanallardan gelen elektrik akımını azaltıp çoğal tabilen aygıt. Bunların çok çeşidi olmakla birlikte, temelde üç türü vardır : 1 — karşı dirençli karartıcı, 2 — özdönüştürücü karartıcı, 3—bilgisayarlı karartıcı.

karartıcı ana kolu [Alm. Hdupthandrad] [Fr. volant general] [İng. master dimmer wheel, master dimmer handle] [it. regolatore principale] : Bir karartıcıdaki tüm kanalları denetleyen, ışıklan tümden parlatabilen ya da karartabilen kol ya da .tekerlek.

karartıcı tablosu [Alm. Schalttafel] [Fr. jeu d’orgue] [Ing. dimmer •board] [It. quadro elettirico] : Karartıcının denetim düğmelerinin ve göstergelerinin bulunduğu yer.

karartmak [Alm. völlig verdunkeln] [Fr. -faire le noir] [Ing. blackout] [It. obscurare] : Sahneyi tümüyle karartmak. Sahnede hiçbir ışığın olmadığı durum.

kar etmeni [Alm. Schnee-Effekt] [Fr. effet de neige] [Ing. snow . effect] : Sahnede -kar yağışı görünümünü sağlayan aygıt.

kanşık koro [Alm. gemischter Chor] [Fr. choeur mixte] [İng. mixed chorus] : Kadınlarla erkeklerin bir arada olduğu koro.

kar kutusu [Alm. Schneekasten] [Fr. boîte d neige] [Ing. snow bag, snow box] : Sahnede kar yağışı görünümünü sağlamada kullanılan aygıt.

karon basamakları : Antik Yunan tiyatrosunda koronun oyun yeri olan orkestra’mn tabanından, oyun yerinin altına inen basamaklar. Buradan doğa dışı görüntüler ve yeraltı Tanrıları çıkardı.

kar salıncağı [Alm. Schneekasten] [Fr. boîte d neige] [Ing. snow trough, snow cradle] : Altında küçük beyaz kâğıt kırpıklarını geçirecek büyüklükte dizi delikleri olan ve dört ucundan çocuk salıncağı gibi tutturulmuş, makaralar yoluyla çekilen iplerle sallanan kumaş parçası.

karşı dirençli karartıcı [es. t. reosta] [Alm. Schiebewiderstand] [Fr. rhdostat] [Ing. slider dimmer] [It. obscurators scorrevole] : En eski ve yalın karartıcı türü. Elektrik akımına çeşitli tutarda karşı güç sağlayarak ışıtaca giden akımı denetleyebilen aygıt. Bunların düz akımla da çalışan değişik biçimleri vardır : 1 — diskli, 2 — kayar fırçalı.

karşıt-Aristotelesçi tiyatro [Alm. nicht-aristotelisches Theater} [Fr. theâtre anti-aristotelean} [îng. anti-aristotelean theatre} : 1 — Aristoteles’in dram sanatına ilişkin güzelduyusal kurallara uymayan tiyatro. 2 — Bertolt Brecht’in epik tiyatrosu ile kesintili ve bağlantısız, ancak içerik açısından eytişimsel bir bütünlük ortaya çıkaran tiyatro anlayışına verilen ad.

karşıt denge ağırlığı [Alm. Gegengewichf] [Fr. contrepoids] [îng. coun-terweight] : Askıları gerekli yükseklikte tutmada kullanılan ve karşıt dengeyi sağlayan ağırlık.

karşıt denge düzeni [Alm. Gegengewichtführung} [Fr. âquîpe ci l’alle-mande] [îng. counterweight system] : Karşıt denge ağırlıklarmış tümünü kapsayan dizge.

karşıt kişi [Alm. Gegenspieler} [Fr. antagoniste} [îng. antagonist, op-ponent} : Baş oyun kişisinin karşısında bulunan, onunla çatışan oyun kişisi.

karşıtlık kurmak [Alm. kontranstieren} [Fr. creer un contraste] [îng. create a contrast} : 1 —Karşıt düşünceleri savunan kişileri karşı karşıya getirip çatışma yoluyla gerilim sağlamak. 2 — Kahramanı daha iyi belirtebilmek için tam karşıtından yararlanmak.

kartela (Doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrosunun bir terimi. Oyunun oynandığı yapının kapısına asılan oyun ve oyuncular üzerine bilgi veren tanıtmalık.

kartonpat [Alm. Papiermache] [Fr. carton-pâte} [îng. papier machâ} : Tiyatroda bazı eşyaları, donatımlıkları, maskeleri yapmada kuVanı-lan tutkal, kağıt ya da mukavva krışımı hmur.

kasandro [ît. cassandro} : İtalyan halk doğaçlama tiyatrosunun yaşlı tecimen tipi. Genellikle, karışan işleri düzelten bir kişi olarak izlenir.

katabasis [Yun.] : Bir oyunun gelişiminde doruk noktadan, dönüşümden itibaren gerilim açısından düşüşe geçtiği kesim. Aristoteles'in Poetika’smda kullanılan bir terimdir.

katarsis [Yun.] : Seyircinin acıma ve korku duygularıyla iç arınmaya, dolayısıyla duygusal adalete yönelmesi durumu. Aristoteles’in Poetika'sında kullandığı bir terimdir.

katlanır pano [Alm. Klapp-Kulisse} [Fr. châssis pliant} [îng. book-flat, two-fold flat} [ît. quinta a pararento} : Menteşeler yoluyla katlanıp açılabilen dekor panosu.

katlanır tavan [Alm. Klapp-Plafond} [Fr. plafond pliant} [îng. book -ceiling} [ît. soffitto a libretto} : Menteşeli, katlanabilen dekor tavan.

kaveya [Lat. cavea} : Roma tiyatro yapısında seyircilerin oturduğu bölüm, bak. teyatron.

kavuk devirme (O; O.) ; Ortaoyunu’nda Kavuklu’nun kavuğunu yere düşürmeden bir baş hareketiyle devirmesi.

Kavuklu (O. O.) : Ortaoyunu’nda eksen tiplerden biri. bak. Pişekâr. Türk gölge oyunundaki Karagözüm özdeşi. Dışa dönük, özü, sözü bir, sağduyusu olan okumamış bir tiptir, Halkın düşüncelerini ve duygularını yansıtır. Haksızlığa, ikiyüzlülüğe karşıdır. Ekmek parası için, beceremediği işlere bile girer, hakkı olmayan parayı kazanmayı sevmez. Öğrenim görmediği için bilgisizdir, ama sezgisi güç-lüdür. Ekrnek parası için beceremediği işleri yapmada gayret gösterirken sömürülür. Gerçekçidir, düş kurmayı sevmez. Her şeyi olduğu gibi kabul eder ve yanlış gördüğü şeyleri dosdoğru yüze vurur. Özeleştirisi de olduğundan sevimlidir.

Kavuklu arkası (O. O.) : Kavuklu’nun ardından gelen cüce tipi. Kavukluyu kızdırmaktan hoşlanan sevimsiz bir tiptir. Gölge oyunundaki özdeşi Beberuhi’dir.

kayar karartıcı düğmesi [Alm. Laufer} [Fr. curseur} [îng. slide con-tact, jockey} : Karartıcıların en ilkeli olan karşı dirençli karartıcı’da bulunan ve elektrik akımını artırıp azaltmaya yarayan kayar düğme.

kayar sahne [Alm. Schiebebiihne} [Fr. scene coulissante} [îng. rolling -stage, sliding stage} [ît, scena scorrevole} : îleri-geri ya da sağa -sola ray üzerinde kaydırılabilen sahne.

kayarto (O. O.) : Ortaoyunu’nda zenci cariye, halayık.

kaydırma rayı [Alm. Schiene} [Fr. rails pour travelling] [îng. rails} : Kayar sahnenin üzerinde hareket ettirildiği ray.

kazanç oyunu [es. t. gişe oyunu} [Alm. kommerzielles Stück} [Fr. piece commerciale} [tng. commercial play} : Yığının ilgisini çekmek, kazanç sağlamak için yazılmış oyun.

keçelek baz : İran’da ilkel bir güldürü türü.

keçi kılıklılar [Yun. tragos} : Arion'un ditirambos korosundaki oyuncuları keçi kılığına sokması üzerine bu koroya verilen ad.

keçileri koyanlardan ayırma (Argo) : Beceriklileri beceriksizlerden ayırma anlamına gelen tiyatrocu deyimi.

kelepçe [Alm. Schaufel} [Fr. palette} [îng. clamp} : Işıldakları borulara ya da ışık köprüsüne, panoları birbirine tutturmakta kullanılan halka.

kenar tiyatrosu [Alm. Vorstadtbilhne} [Fr. theâtre faubourien} [îng. suburban theatre} : Bir kentin kenar semtlerinde gösteri düzenleyen yerleşik ya da gezici tiyatro topluluğu.

kentsoylu oyunu [es. t. burjuva piyesi} [Alm. bürgerliches Drama} [Fr. drame bourgeois} [îng. drama} : Sıradan seyirciye yönelik, seyircinin duygularıyla oynayan, kentsoylu ahlakı ile içli sahnelere yer veren evcil oyun.

keranos : Antik Yunan tiyatrosunda sahne üzerindeki ölüleri ortadan kaldırmakta kullanılan vince benzeyen araç.

keravnoskopeyon [Yun. keraunoskopeion} : Antik Yunan tiyatrosunda yıldırım etmenini sağlayan ilkel düzen.

keriz etmek (Argo) : Türk doğaçlama tiyatrosunda çirkefleşmek, edepsizlik etmek ve hileli oynamak anlamlarında kullanılır.

kerkides : Antik Yunan tiyatro yapısında seyir yerini dikine kesen basamakların arasındaki kesimler.

kerteleme [es. t. tedriç} [Alm. Steigerung} [Fr., îng. gradation] : Olay dizisindeki duygu akımının yavaş yavaş yükselmesi, artması.

kerteleme gediği [Alm. Antiklimax} [Fr., îng. anticlimax} : Doruk noktadan sonra, oyunun duygu açısından yeni bir duruma geçişi.

keskin ses [Alm. schrille Stimme} [Fr. voix criarde} [îng. shrill voice} : Yeğinlik açısından bir sesin keskin oluşu.

kılık değiştirme [Alm. Verkleidung} [Fr. deguisement} [îng. disguise} : Oyuncunun, rol gereği, oynadığı kişinin kimliğini saklamak için kılık değiştirmesi.

kırılma [Alm. Brechung, Refraktion} [Fr. refraction} [îng. refraction} : Işının, yoğunlukları değişik iki ortamın birinden ötekine geçerken doğrultusunu değiştirmesi olgusu.

kırmızı burunlu oyuncu [îng. red noised comedian} : îkinci sınıf kaba güldürüleri oynayan oyuncu. Daha çok gece kulüplerinde ve eğlence yerlerinde tek başına oynar.

kısa akım [Alm. Kurzschluss} [Fr. court-circuit} [îng. short circuit} [ît. corto circuito} : Elektrik direnci sıfır olduğunda bir akımın istenilmeyen biçimde kesilmesi.

, kısa oyun [Alın, einaktiges Stück, Einakterstück] [Fr. lever de rideau, piece en un acte] [îng. curtain ruiser, opener, one-acter] : Aşağı yukarı bir saate yakın süren tek bölümlük oyun.

kışkırtıcı an [Alm. Reizmoment] [Fr. moment d’incitation] [îng. in-citing momenti : Seyircilerin duyguları üzerinde kışkırtıcı etkinin yapıldığı an.

kıyıcılık tiyatrosu [Alm. Theater der Grausamkeit] [Fr. theâtre de cruaute] [îng. theatre of cruelty] : Antonin Artaud’nun Î938’de öne sürdüğü, oyunculuğu bilincin yok edildiği trans durumuna kadar götüren, dolayısıyla oyuncuyu yok eden ve seyredeni şoka uğratacak sahneleri kapsayan aşırı bireyci tiyatro anlayışı.

kızılaltı ışık [Alm. Infrarot] [Fr. infrarouge] [îng. infrared] : Kırmızı ışıktan daha düşük titreşim sayılı, daha uzun dalgalı ışık. Gözle görünmeyen ışınım. ’

kızılayak (Kö. O.) : Anadolu’da oyunları düzenleyenlere verilen adlardan biri.

kikirrus [Lat. cicirrus] : Attelan komedyasında böbürlenen, palavracı asker tipi.

kilise oyunu [Alm. liturgusch.es Drama] [Fr. drame liturgigue] [îng. liturgical drama] : Kilise tarafından yönetilen ve denetlenen, çoğu kez rahiplerin oynadığı Hıristiyan öğretisini yaymaya yönelik oyun.

kilise tiyatrosu [Alm. Kirchenraumtheater] [Fr. theâtre l’eglise] [îng. church theatre] : Dinsel günlerde rahiplerin ya da kiliseye gelenlerin oynadıkları dinsel oyunları sunan topluluk. Ortaçağ’in ilk yarısından bu yana sürüp gelen bir tiyatro geleneğini kapsar.

kilitli kanca [Alm. Karabinerhaken] [Fr. mousgueton] [îng. snap hook] : Dekor panolarını, ışıldakları tutturmada kullanılan kilitli kanca.

kiralanmış giysi [Alm. entleihenes Kostüm] [Fr. costume en location] [îng. costume on hire, hired costume] : Sahnede rol gereği giyilmek için kiralanmış giysi.

kişileştirme [es. t. karakterizasyon] [Alm. Charakterisierung] [Fr. ca.racterisation] [îng. characterization] : Oyunun özüne uygun’ olarak aksiyonun gelişimini sağlayan kişilerin yapımı. Oyun kişisinin yapımı, yönelişleri, davranışları, görünüşleri, hareketleri, çevre vb. yollardan gerçekleştirilir. Kişileştirme tip ve karakter olmak üzer^. iki çeşittir.

kîton [Yun. chitori] : Antik Yunan tragedyasında oyuncuların asal giysisi. Boyundan ayak bileklerine dek yumuşak kıvrımlarla dökülen giysi.

kiyogen : Japon tiyatrosunda kısa güldürü. Genellikle, no oyunu arasında oynanır. Dekoru ve donatımlığı yoktur. Çoğu kez iki oyuncuyla oynanır. Bunun üç ya da dört oyuncuyla oynananı da vardır.

klamos ; Antik Yunan tiyatrosunda asal giysi üzerine giyilen kısa pelerin, bak. hîmatyon.

klasik komedya [Alm. klassische Komödie] [Fr. comedie classique] [tng. classical comedy] : On yedinci yüzyılda, Fransa’da Moliere, on sekizinci yüzyılda Almanya’da Lessing komedyaları için kullanılan terim.

klasikleşmiş [Alm. Klassiker] [Fr. classique] [tng. classic] : Yeni akımlar ve düşünceler karşısında, zaman aşımına uğramadan hâlâ güncelliğini, tazeliğini koruyabilmiş yapıt. Örnek : Shakespeare’in yapıtları. Aynı anlama gelmek üzere klasik terimi de kullanılabilir.

klasik oyuncu [Alm. Schauspieler] [Fr. comedien] [tng. classic actor]; Hem acılı hem gülünçlü oyunları oynayabilen klasik anlamda oyuncu.

klasik oyun türü [Alm. klassisches Drama] [Fr. drame classique] [tng. classical drama] : Latin yazan Seneca’nın ileri sürdüğü oyun türü. Sonradan Aristoteles ile Horatius’un ilkelerini izleyen Fransız yazarların ve Almanya’da klasik kuralların etkisi altında kalan yazarların yapıtlan için kullanılan terim.

klasik tiyatro [Alm. klassisches Theater] [Fr. theâtre classique] [tng. classical theatre] : Rönesans’ta İtalya'da başlamış ve on yedinci yüzyılda Fransa'da Comeille ve Racine’in yapıtlarında doruğunu bulmuş olan tiyatro akımı. On sekizinci yüzyılda İtalya'da Alfieri'nin oyunlarına dek etkisini sürdürmüştür. Klasik tiyatronun temel nitelikleri, düzenlilik, usçuluk, duruluk ve belirginlik, ülküleştirme ve ağırbaşlılık olarak özetlenebilir.

kol (O.O.) : Ortaoyunu adı çıkmadan önce dans, gösteri, benzetme ve her türlü oyun oynayan topluluklara verilen ad.

kolbaşı (0.0.) : 1 — Ortaoyunu'nda kolların başında olan ve kola adini veren sanatçı; bu sanatçı kol oyunlarını düzenler ve yönetirdi. 2 — Daha önceleri kolların başında bulunan kişiye verilen ad.

kollu mumluk [Alm. Kandelaber] [Fr. candelabre] [îng. candelabra] [İt. candelabro] : Bir oyunda gerekli olan havayı sağlamakta kullanılan, sahne için yapılmış özel mumluk.

Kolombina [İt. Colombina] : İtalyan halk doğaçlama tiyatrosunda kadın uşak tiplerinden en renklisi. Şuh, kıvrak, iyi yürekli bir kadındır. Çoğu kez dansçı ve ezgici olarak sahneye çıkar.

kolpoma : Antik Yunan tiyatrosunda oyuncuların kral rolleri için giydikleri, onların iri görünmelerini sağlayacak içten genişletilmiş giysi.                   ■

koltuk sayısı [Alm. Platzanzahl] [Fr. nornbre de places] [îng. seating capacity] : Seyir yerindeki koltuk sayısı.

komedya [Alm. Lustspiel, Komödie] [Fr. comedie] [îng. comedy] [ît. commediai [Yun. komos = şenlik, cümbüş; oedein = ezgi söylemek] : Güldürerek öğreten oyun türü. İnsanların, olayların gülünç ve yanlış yanlarını ele alıp ince nüktelerle işleyen oyun. Komedyanın değişik türleri Ve alt türleri vardır.

Komika înnamorata [ît. Comica Irmamorata} : Doğaçlamaya dayanan İtalyan halk tiyatrosunda orta yaşlı, gülünç görünüşlü bir kadın tipi. Genellikle varlıklı, gözü delikanlılarda olan akılsız bir tip.

komik-i şehir : Türk doğaçlama tiyatrosunda ustalığın en yükseğine ulaşmış güldürü sanatçılarına verilen san. Örnek : Naşit.

komos : Antik Yunanistan’da curcuna, cümbüş.

komuta kolu [Alm. Steuerhebell [Fr. levier de commande} [îng. steering lever] : Karartıcı kanallarına komuta eden kol.

konser ışıtaçı [Alm. Konz.ertlampe, X-Strahlen\ [Fr. X-ray] [îng. con-cert bor der, X-ray] : Çerçeve dizi ışıkları içinde kullanışlı bir araç. 500 vatlık ışıtacıyla sahne çerçevesinin yarısını kapsayacak bir aydınlatma alanına yayılan ve üç ya da dört kanala bağlanabilen ışık aracı. Buna X-ışmı da denilir. Son yıllarda genellikle kullanılmamaktadır.

konstrüktivist tiyatro [Alm. konstruktivistisches Theater] [Fr. theâtre constructiviste] [îng. constructivist theatre] : îşçi sınıfının sanayileşme sürecindeki emeğini ve üretimini, çalışma tartımım ve devinimini anlatmak için Sovyet yönetmeni Meyerhold tarafından ilk kez denenmiş, Vakhtangov ve birçok Sovyet yönetmeni tarafından sürdürülmüş, tiyatralliği ön plana alan anlayış. Perdelerin, çevrenin kulislerin olmadığı çıplak bir tiyatro sahnesinde bina yapımında kullanılan iskeleye benzeyen bir dekorda çeşitli yükseltiler, iskeleler, çarklar, merdivenler, eğik düzeyler, kuleler kullanılır. Buna uygun olarak Meyerhold insanın dirimselliği ile mekaniği birleştirme amacını güden konstrüktivist anlayışı oyunculuğa getirmiştir, bak. biyomekanik oyunculuk.

kontaminatyo [Lat. contaminatio] : Romalı yazar Nevius’un bulgusu olan bir komedya türü; bu tür, çeşitli yapıtların sahnelerini bir araya getirerek düzenlenen bir çeşit kurgusal oyundu.

konuk oyuncu [Alm. Gastschauspieler] [Fr. acteur en representation] [îng. guest artist] : Bir tiyatroya başka bir tiyatrodan gelerek görev alan oyuncu.

konuk yönetmen [Alm. Gastr'egisseur] [Fr. metteur en scene invitâ par le theâtre] [îng. guest producer, guest director] : Başka bir ülkeden, kentten ya da tiyatrodan gelerek sahneye oyun koyan yönetmen.

konuşma [Alm. Zwiegesprach, Wechselgesprach] [Fr., îng. dialogue] : Bir oyunda iki kişinin birbiriyle konuşması.

konuşma eğitimi [Alm. Sprechbildung] [Fr. education des paroles] [îng. speech training] : Konuşmayı, doğru, güzel ve belirgin bir biçime getirmek için yapılan eğitim.

konuşma oyunu [Alm. Konversationsstück] [Fr. piece atı dialogue] [îng. conversations piece] : Sahne hareketi ve gerilimi az olan, karşılıklı nükteli konuşmaya dayanan oyun biçimi.

konuşma örgüsü [Alm. Dialog] [Fr., îng. dialogue] : Oyunun gelişiminde asal görevi olan, kişiler arasındaki konuşmanın tümü. Konuşma örgüsü, bir oyunun olay dizisini ileri götürmek, oyun kişilerini nitelendirmek ve çatışmaları ortaya çıkarmada önemli bir araçtır.

konuşma sesi [Alm. Sprechstimme] [Fr. voix parlee] [îng. rhetorical voice] : Düşüncelerimizi, duygularımızı ve isteklerimizi anlatmakta kullandığımız ses.

konuşulan dil [Alm. Umgangsprache] [Fr. langue parlee] [îng. collo-quial speech] : Yazınsal olmayan, bir toplumun çoğunluğunun konuştuğu günlük, akıcı konuşma biçimi.

korales [îsp. corrales] : Ispanya'da on altıncı ve on yedinci yüzyıllarda oyunların oynandığı çevresi yapılarla kapanmış bir han avlusunda ya da yapı aralarındaki alanlarda kurulmuş tiyatro.

koregos [Yun. choregos] : Antik Yunan tiyatrosunda bugünkü yönetmen anlamında kullanılırdı; bu kişi oyunun sahne üzerindeki

güzelduyusal düzeninden sorumluydu. Aynı zamanda koronun eğitimini ve donatım giderlerini yüklenirdi. Yarışmalarda her yazan bir koreg desteklerdi. Koreg'in desteklediği yazar birinci olursa onun da adı didaskalya’ya geçerdi.

korentes [Yun. chorentes} : Antik Yunan tiyatrosunda ezgi söyleyenlere verilen ad.

koret [Yun. choret} : Antik Yunan tiyatrosunda koro dansçısı.

korifayos [Yun. choryphaios} : Antik Yunan tiyatrosunda koroyu yöneten kişiye verilen ad.

koro [Yun. choros} [Alın. Chor} [Fr. choeur} [İng. chorus} : 1 — Ezgili ya da ezgisiz ve tartımli sözleri uyumlu bir biçimde birlikte , söyleyen topluluk. 2 — Antik Yunan tiyatrosunda önce dans edilen yere sonra da ezgili dansa ve bir de bunu yapanlara verilen ad.

korobaşı [Alm. Chorleiter} [Fr. chef de choeurs} [İng. chorus master} : Koro topluluğu çalıştıranın yardımcısı ve koroya yön veren kişi.

koro çalışma yeri [Alm. Chorproberaum} [Fr. salle de repâtitions des choeurs} [İng. chorus rehearsal room} : Bir tiyatroda koronun çalıştığı yer.                                               •

korodidaskalos [Yun. chorodidaskalos] : Antik Yunan tiyatrosunda koro eğitmeni. Bu aynı zamanda o dönemin tiyatrosunda ozanlara verilen sandı. Ozanlar kendi şiirlerini -güzel söylemesi için koroyu çalıştırırlardı.

koro üytesi [es. t. korist} [Alm. chormitglied} [Fr. chor is te} [İng. memiber of chorus} : Herhangi bir koroda çalışan sanatçı.

koro yetkilisi [Alm. Chordirektor} [Fr. maître des choeurs} [İng. chorus master} : Bir koronun yönetsel ve teknik işlerine bakan kişi.

koro yönetmeni [Alm. chorleiter} [Fr. chef de choeurs} [İng. chorus master} : Koroyu yöneten ve kendi korosuyla bir müzik yapıtını yorumlayıp uygulayan sanatçı.

koruma perdesi [es. t. yangın perdesi} [Alm. Schutzvorhang} [Fr. rideau de securite} [İng. fire-proof curtain} : bak. demir perde.

korunak [es. t. depo} [Alm. Speicher, Lagerhaus} [Fr. magasin} [İng. dock, store} : Çeşitli şeylerin korunup saklandığı kapalı yer.

korunç [es. t. sigorta} [Alm. Sicherung} [Fr. fusible, coupe-circuif] > [İng. fuse, circuît breaker} [ît. fusibile} : Elektrik akımını açan ve çok yük bindiğinde, içindeki telin erimesiyle çevrimi kapatan düzen.

korunç bağlamı [es, t. sigorta tablosu} [Alm. Sicherungsring} [Fr. meche de surete} [îng. fusible link} [İt. giunto fusibile} : Büyük ve karmaşık elektrik çevrimlerinde güvenceyi sağlamak için belli bir sıra içinde aynı akım üzerine konulan korunç dizisi.

korunç teli [es. t. sigorta teli} [Alm. Sicherungsdraht} [Fr. fil fusible} [îng. fuse wire} [ît. filo fusibile} : Korunç içinde bulunan, çok akım yükü bindiğinde eriyen tel.

koşut bağlama [es. t. paralel bağlama} [Alm. Parallel geschaltet} [Fr. en parallele} [îng. in parallel} [ît. in parallelo} : Bir çevrimdeki akıma aynı yönde çeşitli yollar bağlama.

kotum [Yun. Kothomos} : Antik Yunan tiyatrosunda, oyuncuların, uzaktan da görünebilmeleri için boylarını uzatan, ayaklarına giydikleri yüksek tahta nalın. Bü nalınların yüksekliği oyun kişisinin önemine göre artardı.                                       (

Koviyello [ît. Coviello} : İtalyan halk doğaçlama tiyatrosunda yaşlı uşak tipi. Uzun bir burnu, kocaman gözlükleri olan bir Napoliîi-dir.

köse (Kö. O.) : Anadolu’da, halk tiyatrosunda, oyunları düzenleyene verilen ad.

köşebaşı tiyatrosu [Alm. Strassentheater} [Fr. theâtre de la rue} [îng. corner theatre} : Köşebaşlarında, yalın, kalın çizgili oyunlar oynayan birkaç kişilik topluluk, bak. sokak oyuncuları.

köşebent [Alm. Winkeleisen} [Fr. echarpe} [îng. corner plate} : Dekorda, pano çerçevelerini sağlamlaştırmada kullanılan üçgen demir.

köşe desteği [Alm. Winkelstiitze} [Fr. equerre} [îng. french brace, brace jack} : Panoları tutturmak için çerçeve köşelerine konulan destek.

köşe panosu [Alm. Winkelkulissen, schiefer Kulissenrahmen} [Fr. châssis de coulisse oblique} [îng. oblique wings} : Bir dekorda ya da dekor arkasında köşeye konulan pano.

kötü adam [Alm. Schurke} [Fr. vilain, traître} [îng. villain, traitor} : Özellikle melodramların kahramanı ile sürekli çekişme içinde bulunan ve oyunun sonunda alt edilen, sevimsiz bir oyun kişisi.

krade : Antik Yunan tiyatrosunda, komedyalarda kullanılan vinç.

kral bölmesi [es. t. kraliyet locası} [Alm. königliche Loge} [Fr. loge royale} [îng. royal box} : .Krallıkla yönetilen ülkelerde kralın bir tiyatrodaki özel seyir yeri.

krallık tiyatrosu [Alm. königliches Theater] [Fr. theâtre royal] [Ing. royal theatre] : Önceleri krallar tarafından kurulan ve ödeneği verilen ve yalnızca aristokratların gidebildikleri tiyatro. Bugün krallıkla yönetilen ülkelerde, kralın koruduğu, halka da açılmış tiyatroya verilen ad,

krepida [Lat. crepida] : Roma tiyatrosunda ayaklara giyilen tahta nalınlar.

krispin [Fr. crispine] : Italyan halk doğaçlama tiyatrosunun Scara-muccio tipinden esinlenilerek ortaya çıkarılmış olan Fransız halk / tiyatrosu tipi.

kukuruku [ît. cucurucu] : Commedia dell'arte oyununda korkak olmasına karşın, kahraman olduğunu yayarak böbürlenen palavracı asker tiplerinden biri.

kulis gürültüsü [Alm. Nebengerdusche] [Fr. bruits de coulisse] [îng. noises of wings] : Sahne dekorunun arkasından gelen gereksiz, gösteri için dikkat bozucu ve tehlikeli, seyirci için rahatsız edici seslerin tümü.

kulis ışıklan [Alm. seitliche Lampe} [Fr. âclairage de coulisse] [îng. offstage lights] : Kulislerin çeşitli yerlerinde, özellikle, oyuncuların giriş çıkışlarına yardımcı olacak ışıklar. Kulisten verilen ışıklar.

kulisler [Alm. Kulisse] [Fr. châssis de coulisses] [îng. wings] [ît. quinta] : 1 — Sahnenin iki yanında, dekorun görüngüsünü tamamlayan ve derinliği sağlayan, yerleri değişebilir çerçeveler. 2 — Bu çerçeveler arasındaki oyuncuların girip çıktıkları geçitler. 3 — Dekorun arkasında kalan sahne oylumu.

kulis taşıtı [Alm. Kulissenwagen] [Fr. chariot de dessous] [îng. wing carriage] [ît. caretto per le quinte] : Kulisten gerekli şeylerin taşınmasında kullanılan tekerlekli araç.

kumaş dekor birimi [Alm. Draperie] [Fr. taps] [îng. drapes, drape scenery] ; Bir dekorun parçalan olarak kullanılan küçüklü büyüklü perdeler.

kumpo (Kö. O.) : Anadolu’da oyun düzenleyenlere verilen adlardan biri, kum torbası [Alm. Sandsack] [Fr. sac de sable] [îng. sand sack] :

Sahnedeki dekor parçalarının düşmemesi için ağırlık olarak kullanılan kum dolu torba.

kunduracı [Alm. Schuhmacher] [Fr. bottier] [îng. shoemaker] . Oyuncuların oynadıkları çeşitli rollere uygun kunduraları yapan kişi.

kurgulamak [es. t. monte etmek] [Alm. montieren] [Fr. monter] [îng. set up] : Gevşek dokulu ve daha çok göstermeci nitelikteki oyunda, başka oyunlardan ya da sahnelerden alınmış çeşitli yerleri, durumları, kişileri, belgeleri, film ve diyaları uyumlu bir biçimde birleştirmek.

kutu sahne bak. çerçeve sahne.

kuyuntu (Doğ.). : Türk doğaçlama tiyatrosunda kulis aralığına verilen ad.

küçük dikkat çemberi [Alm. kleiner Konzentrationskreis] [Fr. çerde exigu d’attention] [tng. small circle of attention] : Stanislavski oyunculuk dizgesinde dikkatin odaklanmasını kolaylaştıran ilk dikkat çemberi. Burada oyuncunun çevresindeki yakın nesneler yer alır.

küçük tiyatro [Alm. kleines Haus] [Fr. petit theâtre] [İng. little theatre] : Seyirci sığası binden aşağı olan tiyatrolar için kullanılan terim.

L

lal (Kö. Ö.) : Anadolu’da sessiz ve sözsüz köy oyunlarına verilen ad. bak. samıt.

Lao-Şeng : Çin tiyatrosunda ağırbaşlı ihtiyar tipi.

lazzi : Commedia deU'arte oyuncularının güldürücü hareketleri için kullanılan uluslararası terim.

lirik oyun [Alm. Musikdrama] [Fr. drame lyrique] [îng. music drama, lyrical drama] : Baştan sona ya da bir kesimi müzikli olan oyun.

lirik oyuncu [Alm. Opernsanger] [Fr. artiste lyrique] [tng. opera singer] : Opera oyuncusuna verilen ad.

loca bak. özel bölme.

Lleşme [Alm. Lambdazismus] [Fr. lambdacisme] [tng. Lambdacism] : Bir konuşma eksikliği : «R» harfini «L» gibi söyleme kusuru.

M

magnezyum tozu, [Alm. Blitzlichtpulver] [Fr. poudre magnesium] [tng. flash povvder] [ît. polvere al magnesio] : Parlamalı ışıtaçta kullanılan magnezyum tozu.

maket işliği [es. t. maket atölyesi] [Alm. Raum für Bilhnenmodelle] [Fr. salle des maquettes] [îng. models room] : Maketin yapıldığı iş yeri.

Makkus [Lat. Maccus] ; Atellan komedyasında güldürücü uşak tipi. Dostu yine bir soytarı olan Bukko'dur.

mandallı ışıldak [Alm. Scheimverfer in Bilgeli [Fr. projecteur sur etrier] [îng. dipped spotlight] : Kendine özgü bir mandalla tutturulan ışıldak türü.

mansiyon [Alm. Mansion] [Fr., îng. mansion] : Büyük ev anlamında. Ortaçağ dinsel oyunlarının bir türünde, sahne üzerine. yan yana kurulan ve değişik yerleri (cennet, cehennem, kilise, vb.) simgeleyen eve benzeyen dekorların tümü; eşzamanlı dekor anlayışı böy-lece ilk kez ortaçağ’da ortaya çıkmıştır.

marangoz İşliği [es. t. marangozhane, marangoz atölyesi} [Alm. Tisohlerwerkstatt, Tischlerei} [Fr. atelier de menuiserie] [îng. carpenter’s shop] : Tiyatroda dekor ve sahne eşyalarına ilişkin tahta işlerinin yapıldığı yer.

maske bak. yapay yüz.

maskelemek [Alm. maskieren] [Fr. masguer] [îng. cover] : 1 — Bir oyuncunun başka bir oyuncunun önüne kayarak seyircinin onu görmesini engellemek. 2 — Yapılmayan bir işi yapılıyormuş gibi göstermek için oyuncunun gövdesiyle, yaptığı işi seyircinin görüşüne kapaması. Örnek : Eğer masa lambasının üstünde lambayı yakacak bir düğme yoksa, o lambanın yanması anında ışıklar patlatılacaksa oyuncu lambayı gövdesiyle görüşe kapayıp yakar gibi yapar.

mayıs oyunu [Alm. erste Mail [Fr. jeu de mail [îng. may-âay, may-ings] : Dinsel bolluk törenlerinden kaynaklanan gösteriler. Bun lara hasat oyunları, güz dönümü oyunları da denir.

mekante [Yun. mechane] : Antik Yunan tiyatrosunda skene’nin sol yanma konulan küçük, ilkel bir vinç; bu vinçle Tanrılar indirilip çıkarılırdı, bak. deus ex machine.

mekanik denetimli [Alm. motorischer Antrieb, Motorantrieb} [Fr< commande mecanique] [îng. mechanical control} : Mekanik yoldan denetlenen herhangi bir aygıt, ya da araç.

mekanik işler sorumlusu [Alm. Machinenmeistef] [Fr. brigadier pre-pose aux machines] [îng. machine foreman] : Sahnenin mekanik araçlarının bakımını ve onarımını yapan kişi.

melpomene : Ezgi söyleyenler için kullanılan terim.

men : Japon no oyununda başrolü oyuncunun taktığı maske.

menteşeli kepenk [Alm. Schieberblenâe] [Fr. diaphragme de volets] [îng.1 barn-door] diaframma reguldbile] : Işıldakların önüne takılan ışığı dikdörtgen, kare vb. köşeli biçimlerde vermeye yarayan kepenk.

menteşe saplaması [es. t. kopilya] [Alm. Scharnierstift] [Fr. goupille] [İng. hinge-pin] : Panoları açılır kapanır biçimde birleştiren saplama.

merak [Alm. Neugierde] [Fr. curiosite] [îng. curiosity] : Olay dizisinin gelişimi üe seyircide uyandırılan soru duygusu; gerilim sağlayıcı öğe.

mercek [Alm. Linse] [Fr. lentille] [îng. lens] [ît. lente] • İçinden geçen koşut ışınlan düzenli bir biçimde birbirine yaklaştıran ya da birbirinden uzaklaştıran saydam nesne. Tiyatroda daha çok yakınsak mercek kullanılır, bak. dışbükey mercek.

mercek dizgesi [es. t. Objektif] [Alm. Objektiv] [Fr. bbjectif] [îng. objective lens] [ît. obiettivo] : En az iki mercekten oluşan dizge.

Fotoğraf makinelerinde, film gösteri makinelerinde ve benzeri aygıtlarda bulunur.

mercek kapağı [Alm. Linsenkopf] [Fr. pareflux] [îng. lensdıood] [ît. otturatore] : Alıcı merceğini dış etkenlerden korumak için mercek ucuna takılan kapak.

mevki (O.O.) : Ortaoyunu'nda erkek seyirciler için ayrılan yere verilen ad.

meydan (O. O.) : Ortaoyıtnu’nun oynandığı alan. bak. orta, palanga, meydancı (Kö. O.) : Anadolu köy oyunlarında oyunları düzenleyene verilen adlardan biri.

Mezzetino : Commedia dell’arte türünde giysisi kırmızı beyaz kurdelelerle süslü uşak tipi.               -

mezzosoprano [Alm. Mezzosopran] [Fr., îng. mezzosoprano] : Orta incelikte kadın sesi.

mim [Alm. Mimus] [Fr., îng. mime] : Kaynaktaki anlamıyla oynamak, oyuncu; yalnızca hareketlere dayandırılan sözsüz oyun.

mimesis : Benzetme, öykünme. Platon bu terimi sözlük anlamıyla kullanmış, Aristoteles dram sanatı konusunda bu terimi yeniden yaratma ve yansılama anlamında yorumlamıştır. Tiyatro sanatının temel ilkelerinden biridir.

mimik [Alm. Mimik] [Fr. mimique] [îng. mimicry] : Düşünceleri, duyguları yüz ve gövde anlatımı ile verme sanatı.

mimodram [Alm. Mimodrama] [Fr. mimodrame] [îng. mimo-drama] : Üst düzeyde sanatçılığı gösteren sözsüz oyun.

mimos [Lat. mimus] : Antik Yunan tiyatrosunda iki kişi arasındaki doğaçtan söyleşmeye dayanan güldürü.

mim pür bak. salt sözsüz oyun.

mister oyunu bak. yalvaç oyunu.

mitos bak. efsane.

moloz (Doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrosunda figürana verilen ad.

monodram bak. tek kişilik oyun.

moruk (Doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrosunda yaşlı adam için kullanılan ad.

motif bak. örge, güdü.

MS : Manüscript sözcüğünün kısaltılmışı. Yazarın ilk özgün betiği anlamında, bak. yazma, YZ

muhavere (O. O.) : Ortaoyunu’nda söyleşme bölümü. Zurna, Kavuklu havası çaldıktan sonra ortaya Kavuklu ile Kavuklu arkası girer ve muhavere bölümü başlar. Bu bölüm iki kesimi kapsar : arzbar, tekerleme. îlkinde, oyunun iki baş kişisi Pişekâr ile Kavuklu arasındaki konuşmada kimlikleri ortaya çıkar. Bir çeşit serim kesimidir. Tekerleme'de ise Kavuklu, olağan dışı bir olayı başından geçmiş gibi anlatır. Pişekâr ikide bir de sorular sorarak konuyu aydınlatmak ister, laf ebeliği yapılır ve sonunda Kavuklu’nun anlattıklarının bir düş olduğu anlaşılır.

mum kandili [Alm. Wachslicht, Wachskerze] [Fr. bougie de cire] [îng. wax-candle] : Ortaçağ ve Rönesans başlarında tiyatroda aydınlatma için kullanılan kandil.

mutlu son [Alm. glilckliches Ende] [Fr. fin heureuse] [îng. happy end] ; Bir öykünün sonuçta tatlıya bağlanması. Oyunlarda mutlu son, genellikle sevgililerin birleşmesi, iyi olanın kötü olana üstün çıkması ile olur.

müzik başyöneticisi [Alm. musikalischer Oberleiter] [Fr. directeur gândral de la musique] [îng. musical director] : Bir tiyatroda müzik işlerini tasarlayan, uygulatan ve denetleyen sorumlu kişi.

müzik çizelgesi [Alm. musikalische Handlung] [Fr. conduite de mu-sique] [îng. music plot, music cues] : Bir tiyatro oyununda müziğin verileceği ve alınacağı yerleri gösteren çizelge.

müzikli dram [Alm. Musikdrama] [Fr. drame musical] [îng. musical drama} : Hem sözlü tiyatronun, hem de operanın bazı özelliklerini içiçe kullanan bir müzikli oyun türü. Bu tür oyunda dramatik eylem sözlü oyundaki gibi gelişmiş ve operadaki yüceltilmiş, ülküleştirilmiş hareketlerin yerini gerçekçi, inandırıcı hareketler almıştır. Konuşmalar müziklidir. Bu tür oyunda söylenen aryalar operadaki kadar önemlidir; ancak operada olmayan karakter ve konu derinliğini bu türde buluruz.

müzikli güldürü [Alm. musikalische Komödie] [Fr. comedie musicale] [îng. musical comedy] : Müziğin eşliğinde gelişen güldürü.

müzikli oyun [Alm. Musikdrama} [Fr. musicale] [îng. musical] : Müzik eşliğinde yürütülen, daha çok ABD'deki melodram ve caz müziğinden gelen etkilerle ortaya çıkmış oyun.

müzikli tiyatro [Alm. Musiktheater] [Fr. tMâtre musical] [îng. musical theatre] : Büyük bir kesimi ezgiler ve danslarla gelişen, ama dramatik konuşma öğesini de kullanan tiyatro. Operetle olan tek farkı, müzikli tiyatroda caz müziğinin ağır basmasıdır.

müzisyen [Alm. Musiker] [Fr. musicien] [îng. musician] : Bir tiyatroda, orkestrada herhangi bir çalgıyı çalan sanatçı.

.müzisyenler odası [Alm. Orchesterraum, Stimmzimmer] [Fr. foyer des musiciens] [îng. orchestra room, musicians' room] [ît. spog-liatoio dei musicisti] : Orkestradaki müzisyenlerin dinlenme ve hazırlanma yeri. Bu yer çoğu kez sahne altında ya da gerisindedir.

N

nokta ışıldak [Alm. Punktlichtscheinwerfer] [Fr. spot concentre d l'extreme] [îng. pin spot] [ît. lente concentrata al minimo] : Çok dar bir alanı, örneğin yalnızca gözleri aydmlatabilen özel mercekli ışıldak.

nota bölümü [Alm. Notenverwaltung] [Fr. service des partitions] [îng. score department] : Büyük tiyatrolarda notaların saklandığı ve sağlandığı yer.

no oyunu [Alm. No-Spiel] [Fr. no drame] [îng. no drama] : Japon tiyatrosunda ezgili, danslı, dinsel niteliği olan en eski oyum biçimi. Sahne üç yandan seyircilere açıktır. Koro sahnenin solunda, çalgıcılar ise gerisindedir. Giysileri çok zengindir.

nümayiş : İran’da halk tiyatrosuna verilen ad.

oda dekoru [Alm. Zimmerdekoratiori} [Fr. dâcor d’interieur} [îng. chamber set} : Ev içini gösteren dekor.

odak [es. t. mihrak} [Alm. Brennpukt} [Fr. foyer de lentille} [îng. focal point} [ît. foco} : Küre içi biçiminde bir aynaya ya da dışbükey bir merceğe koşut olarak gelen ışınların yansıdıktan sonra toplandıkları nokta.

odaklama [Alm. Brennpunkt einstellen} [Fr. mettre au foyer} [îng. focus, focal adjustment} [ît. mettere a foco} : Seçikleştirmek ama-cıyla görüntüyü odak noktasına düşürmek için alıcı merceğinde yapılan düzeltme.

odaksız ışıldak [Alm. p'arabelscheinwerfer} [Fr.- lanteme â rdflecteur paraboligue} [îng. pagednt lantern, parabolle refleetor floddlight} [ît. lampada pa'rabolica} : Bin vatlık koşut ışınlar gönderen, mer-ceksiz, ışıtacm ileri geri hareket ettirilmesiyle aydınlatma alanını daraltıp genişletebilen ışıldak. 1960 yılından sonra bu ışıldağın yerini yine ekonomik ve dattıa etkin olan nedervolt ışıldağı almıştır.

odak uzaklığı [Alm. Brenmveite} [Fr. distance focale} [îng. focal length, focal distance} : Merceğin merkezinden odak noktasına değin olan uzaklık.

oda tiyatrosu [Alm. Zimmertheater, Kammertheater} [Fr. theâtre de chambre} [îng. chamber theatre} : Seyirci sığası yüz kişi ve daha aşağı olan minik tiyatro.

ohm [Alm. Ohm} [Fr., îng. ohm} : Üzerinde hiçbir elektromotor güç bulunmayan ve iki ucuna bir voltluk gizilgüç ayrımı uygulandığında bir amperlik bir akımın geçmesine yol açan bir iletkenin direncine eşdeğer elektrik direnci birimi. Alman fizikçisi Georg Simon Ohm (1787-1854) tarafından bulunmuştur.

okribas : Antik Yunan tiyatrosunda oyuncuların ayaklarına giydikleri yüksek nalın.

okul [es. t. ekol} [Alm. Schule} [Fr. ecole} [îng. scholl} : Tiyatroya yeni bir görüş, yeni bir anlayış ve heyecan getiren, bunları kurallara bağlayan çığırın kaynağı.

okul tiyatrosu [es. t. mektep tiyatrosu} [Alm. Schultheater} [Fr. thââtre de college} [îng. college theatre} : Okul öğrencilerinin kurdukları ve gerçekleştirdikleri tiyatro, bak. gençlik tiyatrosu, üniversite tiyatrosu.

okuma çalışması [es. t. okuma provast} [Alm. Leseprobe} [Fr. ripetition de lecture} [îng. reading rehearsal} : Oyun çalışmasının ilk evresindeki metin üzerinde yapılan çalışma. Bu evrede metin oyuncunun sahne konuşmasına aktarılmaya başlanır.

okuma kurulu [es. t. edebi heyet] [Fr. comite de lecture] : Fransız tiyatrosunda, sunulan oyunları okuyup değerlendiren kurul. Bu terim, Devlet Tiyatrosu'ndaki uygulamaya Comedie Française'den geçmiştir.

okuma oyunu [Alm. Lesedrama, Buchdrama] [Fr. piece pour etre lue] [İng. closet drama] : Yazan tarafından oynanmak için değil, okunmak için yazılmış oyun. Daha çok düşünceye dayanan, hareketsiz, sahne tekniğine uymayan oyun.

olay dizisi [es. t. vaka] [Alm. Vervvicklung, Intrige] [Fr. intrigue] [İng. plot] : Başı ve sonu saptanmış, zincirleme bir gelişimi kapsayan, olaylann olasılık ve zorunluluk ölçüleri ile geliştiği bütün.

olay süresi [es. t. vakanın zamanı] [Alm. theatralische Zeit] [Fr. temps theâtral] [İng. theatrical time] : Tiyatro yapıtına özgü süre. Bu süre genel olarak bir olayın gerçekteki süresinden daha kısadır. Sıçramalar ve atlamalarla daha yoğun biçimde süre kısaltılır. Kimi kez olayın gerçek süresiyle eşit de olabilir.

oluklu duvar [Alm. wellenförmige Wand] [Fr. paroi ondulöe] [İng. corrugated wall] : Ses dağılımının düzenlenmesinde kullanılan özel yapılmış duvar.

oluklu kaplama [Alm. gewellte Wandverkleidung] [Fr. revetement ondüle] [İng. corrugated lining] : Ses dağılımının düzenlenmesinde kullanılan duvar kaplaması.

oluntu [Alml Episode] [Fr. âpisode] [İng. episode] : 1 — Göstermeci nitelikteki oyunlarda olay bölümleri. 2 — Ana olaya bağlı, destekleyici ikincil olay.

omotegata : No oyununda baş erkek oyuncunun taktığı maske; buna «yüz» anlamına gelen men de denilir.

onkos : Antik Yunan tiyatrosunda oyuncunun görünüşünü abartmak için maskenin üzerine giyilen bir tür takma saç ya da baş süsü.

onnamono : Japon tiyatrosunda kadın maskelerine verilen ad.

onur bölmesi [es. t. şeref locası] [Alm. Ehrenloge] [Fr. loge officielle] [İng. official box] : Tiyatrolarda önemli kişiler için yapılmış özel bölmeli seyir yeri.

opera [Alm. Öper] [Fr. theâtre lyrique, opera] [İng., İt. opera] : Konuşmaları yüceltilmiş, orkestra eşliğindeki insan sesi ile gerçekleştirilen ve müziğin önemli bir öğe olarak tüm dramatik özellikleri denetlediği oyunlara verilen ad.

opera bestecisi [Alm. Opernkomponist] [Fr. compositeur d'opera] [îng. opera composer] : Opera müziklerini besteleyen sanatçı.

opera binası [Alm. Opernhaus] [Fr. ope'ra] [îng. opera house] ; Operanın oynanmasına elverişli donatımı ve nitelikleri olan gösteri •binası.

opera şarkıcısı [Alm. Opernsanger] [Fr. artiste lyrigue] [îng. opera singer] : Opera tekniğiyle şarkı söyleyen sanatçı.

opera yazan [Alm. Libr'ettist von Opern] [Fr. librettiste d’opera'] [îng. opera librettist] : Opera türünün sözlerini yazan kimse.

operet [Alm. Operette] [Fr. operette] [îng., ît. operettd] : İtalyanca’da küçük opera anlamına gelen, kalıplaşmış kişilerle yazın değeri olmayan küçük bir olayla içli, melodramatik geçişleri bulunan, hafif, eğlendirici oyunlara verilen ad.

ordu tiyatrosu [Alm. Heertheater] [Fr. theâtre aux armees] [îng soldier’s theatre, army theatre] : Askerlerin eğlenmesini amaç edinen tiyatro. Birbirinden kopuk dans, ezgi ve skeçleri kapsar.

orkestra [Yun. orchestra] : 1 — Antik Yunan tiyatro yapılarındaki proskene'nin önünde ve seyircilerin orta yerinde bulunan yuvarlak oyun alanı. Bu alan Roma tiyatrosunda yarım yuvarlak biçime girmiştir. 2 — Çalgıcılar topluluğu.

orkestra başyetkilisi [Alm. Orchester-Inspektor] [Fr. inspecteur pour l’orchestre] [îng. chief of music staff] : Bir tiyatroda müzisyenlerin başında bulunan en yetkili kişi.

orkestra çalışma yeri [Alm. Orchesterproberaum, Orchesterprobesaal] [Fr. salle de repetitions de l’orchestre] [îng. orchestra rehearsal room] : Bir tiyatroda orkestra çalışmalarının yapıldığı yer.

orkestra çukuru [Alm. Orchesterversenkimg, Orchestergru.be] [Fr. fosse d’orchestre] [îng. orchestra pit, pit] : Müzikli tiyatro gösterileri düzenleyen tiyatrolarda sahne ile seyirci arasında bulunan ve orkestrayı alabilen çukur.

orkestra sorumlusu [Alm. Orchestervorstand] [Fr. directeur de l’orchestre] [îng. orchestra director] : Bir tiyatroda orkestranın işlemesinden ve yönetsel işlerinden sorumlu kişi.

orkestra yönetmeni [es. t. orkestra şefi] [Alm. Dirigent, Kappelmeister] [Fr. chef d’orchestre] [îng. conductor, orchestra leader] : Orkestrayı yöneten, (bir müzik yapıtını yönettiği orkestra ile yorumlayan ve uygulayan sanatçı.

orta (0.0.) : Ortâoyunu’nun oynandığı alan. Uzunluğu otuz arşın (yirmi metre), genişliği yirmi arşındır (on dört metre). Çevresine kazıklar çakılara kip dolaştırılır ve seyirciler ile oyun yerinin sınırı çizilmiş olur, bak meydan, palanga.

orta açılı ışın [Alm. Mittelgrosser Lichtkegel} [Fr. faisceau moyeri] [îng. medium-angle beam} [İt. raggio medio] : Bir oyuncu ya da nesne üzerine yumuşak bir eğimle verilen ışık.

orta antik komedya : Antik Yunan komedyasının ikinci evresidir. Eski komedya ile orta komedyayı, ayıran kesin bir sınır yoktur. Aristo-fanes her iki dönemde de vardır. Aşağı yukarı İÖ 423 ile 330 yılları arasında gelişmiştir. Kişisel ve siyasal taşlama yoktur. Bu komedyada parabasis bölümü de görülmez, bak. parabasis. Koro önemini yitirmiştir. Doruğunu yeni komedyada bulacak olan 'töre komedyasına doğru bir yöneliş izlenir. Orta komedyanın en tanınmış yazan Antifanes’tir.

orta bölge [Alm. mittlere Stimmlage] [Fr. râgistre medium] [îng. medium register] : Tiyatro konuşmasında sesin en rahat kullanılabildiği ses bölgesi.

orta dikkat çemberi [Alm. mittlerer Konzentrationskreis] [Fr. cercle median d’attention] [îng. medium drcle of attention] : Stanislavski oyunculuk dizgesinde dikkatin odaklanmasını kolaylaştırmada ikinci dikkat çemberi. Burada oyuncunun çevresindeki birkaç kişi ve birkaç eşya dikkat çemberinin kapsamındadır.

ortaoyunu : Geleneksel Türk doğaçlama halk tiyatrosu. Ortada oynanır. Baş kişileri, aynı zamanda oyunun düzenleyicisi olan Pişekâr ile oyunun baş güldürücü tipi Kavuklu’dur. Dekor olarak bir paravana, bir de önünde alçak bir hasır iskemlesi bulunan peyke vardır, bak. dükkân, yetti dünya.

ortaoyunu kolu : Ortaoyunu’nu oynayan topluluk.

otoko : Japon tiyatrosunda erkek maskelerine verileni ad.

oturma planı [Alm. Sitzplan] [Fr. plan de location] [îng. seating plan, box-office plan} : Seyirci salonundaki oturma yerlerini gösteren plan.

oturma yeri [Alm. Vestibül, Vorhalle} [Fr. vestibule] [îng. lobby] : Oyun gösterisi arasında seyircilerin dinlenmeleri için ayrılmış yer. oturmuş ses : Orta bölgeyi kullanarak konuşmayı rahatlıkla ve etkileyici biçimde sağlayan ses.

otuz altı durum [Alm. sechsunddreisig Situationeri] [Fr. trente-sîx situations dramatigues] [îng. thirty-six situations] : On sekizinci yüzyılda yaşamış ünlü İtalyan yazan Gozzi’nin önerdiği ve sonradan komedya yazan Carlo’nun bölümlediği otuz altı konu şunlardır : 1 — DİLEK: Bir zorba, bir dilenci, bir değişmeyen güç vardır. (Örnek : Öripides, Oidipus Kolonos’ta); 2 — KURTARMA : Bir kurban, bir gözdağı veren, bir de kurtarıcı bulunur. (Örnek : Wagner, Lohengrm); 3 — ÖÇ ALMA : Var olan bir suçun çevresinde, bu suçu işleyenle öç almak isteyen karşı karşıya gelir. (Örnek : Shakespeare, Venedik Taciri); 4 — KAN DAVASI : Aileler ya da kişiler arasındadır. (Örnek : Öripides Elektra); 5 —OEZA : Bir kaçak, bir de kaçağı yaklamayı ve cezalandırmayı amaçlayan bir kimse ya da güç bulunur. (Örnek : Tirso de ıMolina Don Juan); 6—-BÜYÜK TALİHSİZLİK : İyi bir kimsenin talihsizliğe ve yenilgiye uğraması durumu (Örnek : Shakespeare, II. Richarâ); 7 —-KURBAN  Ezenle

ezilen güçler vardır. (Örnek : Maeterlinck, Körler); 8 —BAŞKALDIRI : Bir tiran ve bu tirana karşı başkaldıran bir kahraman görülür. (Örnek : Sebiller, 'Milhelm Teli); 9— TEHLİKE : Yüreklilik ve gözüpeklikle tehlikeye atılma durumu (Örnek : Goethe, Fausf);

  • 10 — KIZ KAÇIRMA : Kaçırma olayı çoğu kez kızın erkeği istemesiyle ortaya çıkar. (Örnek : Mozart, Saraydan Kız Kaçırma);

  • 11 —ÇÖZÜMLENMESİ GEREKEN SORUN : Bir soruyu soranla, o soruyu yanıtlayan yer alır. (Örnek : Gozzi, Turandot); 12 — KARŞILIK BEKLEME : Bir davranışa karşılık bir şey bekleme durumu (Örnek : Oscar Wilde, Salome); 13 —YAKININA GÜDÜLEN KİN : Kardeşin kardeşe, oğlun ya da kızın babaya kin gütmesi gibi (Örnek : Shelley, The Genci); >14—YAKINLAR ARASINDA YARIŞMA: Kadın ya da iş konusunda yakınlar arasında yarışma (Örnek : Vol-taire'in çoğu, yapıtları); 15 —SONU KANLI BİTEN ZİNA : Aldatılan koca ya da kan, ölüm ya da öldürmeyle biten zina durumu (örnek : Gozzi, Zübeyde); 16 — DELİRME : Bir deli ve bir de kurban bulunur. (Örnek : İbsen, Heâda Gabler); 17— KÖTÜ SONUÇLANAN AKILSIZLIK : Bir kişinin ahlaksızlığından doğan kötü sonuçlar ve başka birinin de bundan zarara uğraması durumu (Örnek : İbsen, Yaban Ördeği); 18— BİLMEDEN YASAK AŞK : Kardeşe, anaya ya da babaya bilmeden aşık olmak (Örnek : Schiller, Messina.li Gelin); 19 —BİLMEDEN YAKININI ÖLDÜRME : Yakınını bilmeden öldürme ve iş işten geçtikten sonra bunu öğrenme durumu (Örnek : Öripides, Iphigenia Tauris); 20 — BİR ÜLKÜ UĞRUNA KENDİNİ FEDA ETME : Bu durumu işleyen oyunlar daha çok siyasal ya da dinsel temaları kapsar (Örnek : Comeille’in çoğu tragedyaları); 21—YAKINI İÇİN KENDİNİ FEDA ETME : Çok sevdiği biri için adını, sanını, uğraşını, parasını, toplumsal durumunu feda etme (Örnek : Shakespeare, Kısasa Kısas); 22 — HER ŞEYİ AŞKINA FEDA ETME : Aşkı için geleceğini, sağlığını, görevini ya da tahtını feda etme (Örnek : ıDaudet, L’Arlesîenne); 23 — GÖREV UĞRUNA YAKININI FEDA ETME : Görev uğrana aşkını, yakınını feda ya da kurban etme durumu (Örnek : Öripides, Iphigenia Aulis); 24 —EŞİT OLMAYAN KİMSELER ARASINDA YARIŞMA: Yoksulla varsıl, kralla silahşor, aristokratla köylü vb. arasındaki yarışma durumu (Örnek : Sebiller, Maria Stuart); 25 ZİNA; Birbirini aldatan karı koca (Örnek : Lessing, Miss Sara Simpson), 26 —■ EROTİK SUÇ : Bu da sekiz kesimde ele alınmıştır : a) onanizm (dramatizasyonu olmaz), b) yosmalık, c) zina, ç) sapık ilişki (oğlun anaya, kızkardeşine duyduğu aşk gibi), d) eşcinsellik, e) so-domi, f) küçük çocukların erotizmi (dramatizasyonu olmaz), g) öteki sapıklıklar; 27—SEVİLEN BİR İNSANIN KÖTÜ YANININ ÖĞRENİLMESİ : On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda sık kullanılmış tipik dramatik durum (Örnek : Shaw, Bayan Warren’in Uğraşı); 28—' YASAK AŞK : Sevenler ve buna engel olmak isteyenler arasında çıkan çatışma durumu, (Örnek : Shakespeare, Romeo ile Juliet); 29 — DÜŞMANINI SEVME : Birbirine düşmanlığı olan aile üyelerinin ya da toplum bireylerinin sevişmeleri (Örnek : Kleist Penthesilea); 30 — HIRS : Tutkulu bir karakterin yarattığı durum (Örnek : Shakespeare, Macbeth); 31—TANRIYLA ÇATIŞMA : Antik tiyatroda sık rastlanan, Tanrılarla çatışma durumları (Örnek : Aiskhilos, Prometheos); 32 — KISKANÇLIKTAN OLUŞAN YANLIŞLIK : Kıskananın, bu duygusundan dolayı yanlış şeyler yapması durumu (Örnek : Schiller, Hile ve Sevgi); 33 — YARGISAL YANLIŞLIK : Asıl suçlunun yakalanmayıp suçsuz birinin cezalandırılması durumu (Örnek : Gozzi, Sepet); 34 — VİCDAN AZABI t Suçlu, kurban ve tanık arasındaki çatışmadan doğan vicdan azabı (Örnek : İbsen, Rosmersholm); 35—‘YENİDEN BULUŞMA : Kahramanın uzun bir süredir göremediği .kimseyi bulması durumu (Ör-net : Shakespeare, Pericles); 36—ACILI YA DA YASLI OLMA: Kahramanın, çocuklarının öldürüldüğünü görmesiyle ortaya çıkan duruma benzeyen çeşitli durumlar (Örnek : Maeterlinck, Yedi Prenses).

oynamak                                               jqq

oynamak [Alm. darstellen, spielen] [Fr. jouer] [îng. play, act] [ît. recitare] ; Oyuncunun gerekli ses uygulayımı ve gövde hareketleri ile bir oyun kişisini canlandırması ya da göstermesi.

oynatım izni [es. t. temsil müsaadesi'] [Alm. Aufführungsrecht] [Fr. droit de pmduction] [îng. Copyright] ; Yerli ya da çeviri oyunların tiyatrolarda oynanması için yazarlarından, çevirmenlerinden ya da yaymevlerinden sağlanan izin.                .

oyun 1 — [Alm.. Darstellung] [Fr. joue, interpretatiori] [îng.. acting] : Bir tiyatro sanatçısının sahnedeki oyunu. 2 — [es. t. piyes] [Alm.

Stück, Theat er stück,; Schauspiel] [Fr. piece de theâtre] {îng. play] [ît. spettacolo] : Oynanmak üzere yazılmış tiyatro yapıtı.

oyun ağası (Kö. O.) : Anadolu’da oyunları düzenleyenlere verilen adlardan biri.

oyun alanı [Alm. Spietflache] [Fr. aire de jeu, plateau] [îng. acting -area, stage area] [ît. campo di azione] : Oyunun oynandığı alan ya da yükselti.

oyun alanı ışıldağı [Alm. Spielflachen-Leuchte] [Fr. tromblon] [îng. dcting-area lantern, acting-area instrument] [ît. laterna, per campo di azione] : Açık havada, gece oynanan oyunlarda oyun alanını aydınlatan aygıt.

oyun babası (Kö O.) : Anadolu’da oyunları düzenleyen için kullanılan deyim.

oyuncak tiyatro [îng. toy theatre] : On dokuzuncu yüzyılın ille yansında İngiltere’de W. West'in o dönemin oyunlarını, kartondan dekor ve giysilerle yapmasıyla ortaya çıkan oyuncak. Bu çok tutulan oyuncak günümüze dek süregelmiştir.

oyuncu [Alm. Schauspteler] [Fr. acteur, comedien] [îng. actor, player] [ît. attore] : Bir oyun kişisini, bilgisi, tekniği ve yaratışı ile çanlany dıran ya da gösteren sahne sanatçısı. Oyun oynama eyleminde bulunan sanatçı.

. oyuncu aynası [es. t. makyaj aynası] < [Alm. Schminkspiegel] [Fr. miroir pour maguillage] [îng. make-up mirror] : Yüzü, başın arkasını ve yanlanın gösteren, açılır kapanır kanatları olan ayna. Bu aynanın çevresi genellikle yirmi beş vatlık buzlu ışıtaçlarla donatılır.

oyuncubaşı : Anadolu’da oyunları düzenleyene verilen adlardan biri.

oyunculuk [Alm. Spiel, Darstellung] [Fr. art de l’acteur] [îng. acting] : Bir olayın kişilerini, çevresini ve havasını sahnede canlandırma sanatı.

oyuncu seçimi [Alm. W ahi des Spielers] [Fr. choix des interpretes] [îng. choice of actors] : Oynanacak oyundaki belirli kişileri canlandırmak için görünüş, ses ve tavır açısından oyuncu seçme işi.

oyuncu yönetici [Alm. Schauspieler-Leiter] [Fr. acteımdirecteur] [îng. actor-manager] : Aynı zamanda tiyatroyu yöneten oyuncu için kullanılan terim.

oyuncu yönetmen [Alm. Schauspieler-Regisseur] [Fr. acteur-metteur en scene] [îng. actor-producer, actor-director] : Oyunculukta ün yapıp aynı zamanda yönetmen olarak tanınan sanatçı için kullanılan terim. Örnek : Max Reirihardt.

oyun çıkarma (Kö. O.) : Köy oyunlarım düzenleyip seyirciye sunma.

oyun dili [es. t. sahne dili] [Alm. Bühnensprache] [Fr. langage theâtral] [îng. theatrical language] : Tiyatro yapıtını var eden, onu inandırıcı yapan dil; bunun için toplum çoğunluğunun günlük dilini doğru ve güzel bir biçimde kullanmak gerekir. (Dil, tavırdan ayrılamayacağı için, oyun kişilerinin yaşadıkları dönem, sınıfsal yapılan, konumlan, çevreleri ve karakter özellikleri bunda rol oynar.

oyun düzeni [es. t. mizansen] [Alm. Regle, Inszenienmg] [Fr. mise en scene] [îng. production, direction] : Yönetmenin bir tiyatro yapıtım anlamlı ve uyumlu bir biçimde sahneye koyma işleminin tümü. Oyun düzeni, oyunculuk, dekor, giysi, donatım, ışıklama vb. öğelerin oyunun amacını gerçekleştirecek biçimde güzelduyusal bir bütünlüğe ulaşmasını gerektirir.                                 ,

oyun düzeni defteri [es. t. reji defteri] [Alm. Regiebuch] [Fr. livre de regie, conduite generale] [îng. production book, producer’s script] [İt. copione] : Bir tiyatro yapıtının sahneye konulmasına yarayan, yönetmenin çalışma notlarım, gerekli çizelgeleri ve uygulayım planlarını ayrıntılı bir biçimde kapsayan uygulama defteri.

oyun düzeni notları [Alm. Spielamveisung] [Fr. conduite de jeti des acteurs] [îng. stage directions for actors] [İt. ıstruzidni die scena] : Oyun düzeni defterinin en önemli kesimi olan ve metnin karşısına yazılan notlarda, yönetmenin oyun için, saptadığı yoruma göre, iç ve dış eylemler, hareket çizelgeleri, teknik etmenler üzerine bilgiler yer alır.

oyun fotoğrafı [Alm. Szenenphoto] [Fr. photo de jeu] [îng. play photo]: Bir oyundaki bölümlerin dramatik anlarında çekilmiş fotoğraflar. Hareket durumunda olan oyuncuların fotoğrafları çekileceğinden en az 400 ASA’lık film kullanmak gerekir.

oyun izlencesi

102


oyun izlencesi [es. t. program} [Alm. Programm} [Fr. programme} [İng. programme, program} [İt. programına} : Bir ■ oyunu, oyunun yazarını, oyuncuları ve tasarımcıları seyirciye tanıtmada kullanılmak üzere basılan izlence.

oyun kişileri [Alm. Personen} [Fr. personnages} [tng. characters} : Bir tiyatro yapıtında yer alan kişiler.

oyun kurmak : Betiğe dayanmayan ve daha çok doğaçlama ile geliştirilen oyunları ortaya çıkartmak. Oyunun iskeletini kurmak.

oyun müziği [es. t. sahile müziği} [Alm. Büknenmusik} [Fr. musigue de scene} [İng. inciâental music} [ît. musica di scena} : Oynanan oyuna anlam açısından yardımcı olan müzik. Bu, kimi kez bir imgeyi ya da örgeyi sürekli olarak vurgulamakta, kimi kez de atmosfer yaratmakta kullanılır.

oyun perdesi [Alm. Aktvorhang} [Fr. rldeau d'avant-scene} [İng. act ■drop, close-in drop} [ît. panno di boccascena} : Çerçeve sahneli tiyatroda oyun yerini seyircinin görüşüne açan ve kapayan, büyük perde.

oyun sanatbilimi [Alm. Dramaturgie} [Fr. dramaturgie} [İng. drama-turgy} : Tiyatro tarihçisi, incelemesi ve kuramcılarının oyun metni üzerindeki çalışmalarını ve sonra da oyunun sahneye konuluşu açısından sanatsal bilgileri kapsayan uğraş alanı. Metin üzerinde yapılan çalışmaların tümüne kuramsal dramaturg!; oyuncular ile. . şaline üzerinde yapılan çalışmalara da uygulamalı dramaturg! denilir.

oyun sanatı uzmanı [Alm. Dramaturg} [Fr. dramaturguz} [İng. lite-rary advisor} [Yun. dramaturgeiri} : Oyun sanatını ve uygulayımını bilen kimse. Başlangıçta oyun yazarı ve oyun yöneticisi için kullanılmıştır. Bugünkü anlamı ile tiyatronun bilim ve sanat danışmanı. Oyun sanatı uzmanının görevleri çeşitlidir : 1 — Çalıştığı tiyatro için seyirciyi, tiyatronun uygulayım olanaklarını ve sanatçı kadrosunu dikkate alarak oyun seçmek ve önermek, 2 — Gönderilen, yapıtlar üzerinde, gerektiğinde yazan ile çalışmalar yapmak, 3—Yeni oyun yazarları bulmak, 4—'Dünya tiyatrosundaki gelişmeleri izleyerek çalıştığı tiyatroya yol göstermek, 5 — 'Kimi konularda yönetmene danışmanlık yapmak ve ön çalışmalar yaparak gerekli bilgi ve belgeyi sağlamak, 6 — Seyirciler için yayınlanan tiyatro dergisini yönetmek, 7 —Tiyatro belgeliğini ve kitaplığını kurmak, yönetmek, tiyatro için gerekli olan kitapları seçmek, 8 — Çalıştığı tiyatronun

103                                      önceden saptamalı karartıcı

olanakları varsa tiyatro ile ilgili çeşitli sanat etkinliklerini düzenlemek.                                                                           I 1

oyun seçme kurulu bak. okuma kurulu.

oyun sıkıdenetimi [es. t. piyes sansürü] [Alm. Theaterzensur] [Fr. censure du theâtre] [îng. dramatic censorship] : Zararlı görülen, bir oyunun oynanmasına yasal yoldan engel olma eylemi. Ancak bu yasaklama, zaman zaman bilgisiz kişilerin elinde kötüye kullanılmış ve tiyatroya zarar vermiştir.

oyun süresi [Alm. Sçhauspieldauer] [Fr. dur&e du spectacle] [îng. acting time] : Bir oyunun gerektirdiği oynanış süresi.

oyun taslağı [Alm. Handlungsskelett] [Fr., îng. synopsis] : Yazarın, oyununu yazmadan önce, saptadığı özellikleri ve oyun özetini gösteren çizelge.

oyun yazan [es. t. piyes muharriri] [Alm. Dramatiker, Theaterdichter, Stückschreiber, Schriftsteller] [Fr. auteur dramatigue] [îng. playwright, âramatist, dramatic author] : Tiyatro sanatının kurallarına ve gereklerine uygun, seyirci karşısında oynanmak üzere oyun yazan kimse. Yazarlık konusunda, belli ilkeler ve teknik bilgiler gerektirdiğinden, doğuştan yaratıcılık dışında, öğrenme gerektiren yazarlık kolu.

Ö

öğretici oyun [Alm. Schuldrama] [Fr. piece didactigue] [îng. didactic play] : Ortaçağ’da öğrencilere Latince öğretmek ve bellek alıştırmaları yaptırarak, onları rahat ve kıvrak hareketlere alıştırmak için, düzenlenen okul oyunlarına verilen ad. Bugün birçok yabancı dil okulunda bu yönteme başvurulmaktadır.

öğreti oyunu [Alm. Lehrstück] [Fr. piece instructive] [îng. learning -play] : Belli bir sorunu, konuyu, durumu, ya da doğruyu öğretmek, seyirciye bir dünya görüşü kazandırmak amacıyla yazılmış oyun. Örnek : Brecht’in öğreti oyunları.

ölçülü ses [Alm. gemessene Stimme] [Fr.volx mesuree] [îng. precise voice] ; Yeğinlik yönünden bir sesin ölçülü olması.

ölü nokta [Alm. Todespunkt] [Fr. point mart] [îng. dead point] Oyun alanında, yetersiz aydınlatılmış yer.

önceden' saptamalı karartıcı [Alm. Voreinstellungstafel, Vorbereitungs-bühnenregler] [Fr. tableau de preparation, presdlecteur d’effets]

öncelik hakkı                                                    104,

[îng. pre-set board, pre-set dimmerboard] [ît. quadro pre-regolabile]: Sahnede bir ışık durumu varken, daha sonraki sahnenin ışık durumunun önceden hazırlanabildiği karartıcı türü.

öncelik hakkı [Alm. Urauffiilîrungsrecht, Ertaufführımgsrecht] [Fr. droit d'exclusivite] [îng. exclusive rights] : Bir oyunu ilk kez sahneye çıkartma hakkı.

öncü (Kö. O.) : Anadolu’da oyun düzenleyenlere verilen adlardan biri.

öncü oyun [Alın, avangardistisches Stück] [Fr. piece d’avant-garde] [îng. avant-garde play] : Alışagelinmiş oyunlardan ayrılan, gerek yapısı gerekse anlatım yönünden yenilikler getiren oyun.

■ öncü tiyatro [Alm. avangardistisches Theater] [Fr. theâtre d’avant -garde] [îng. avant-garde theatre] : Herhangi bir dönemde birtakım yenilikler getiren tiyatro. Öncü oyunları yaygınlaştırmayı amaç edinen tiyatro.

öndenetim bak. sıkıdenetim.

öndenetleme kurulu bak. sıkıdenetim kurulu.

ön gösteri [Alm. Vorspiel] [Fr. introductidn] [îng. curtain-raiser] : Oyunun ana eylemi başlamadan önceki, kısa, hazırlayıcı kesim.

ön odaklamalı dip [Alm. Prefocus-Fassung] [Fr. douille precentree] [îng. prefocus cap, prefocus base] [ît. regdlatore per messa a foco] : Duy içinde odaklamayı sağlamak için doksan derece dönebilen, silindir biçiminde ışıtaç dibi.

ön oyun [Yun. proîogos = önbilgi] [Alm. Prolog] [Fr., îng. prologue] : Oyunun ana bölümünden önce bilgi vermede kullanılan giriş bölümü. Oyuna konu olan olgudan önce geçenleri özetler.

önörgü [Alm. Kannevas] [Fr. cannevas] [îng. pattern] : 1—-Oyun konusunun ana çizgisi. 2 — Doğaçlamaya dayanan tiyatroda senaryo.

önsahne [Alm. Vorbühne] [Fr. avant-scene] [îng. forestage, apron] : Çerçeve sahnenin önünde bulunan bir ile iki metre arasında genişliği olan çıkıntı.

önsahne bölmesi [es. t., sahne locası] [Alm. Biihnenloge] [Fr. loge ■■ d’avant-scene] [îng. stage box] : Eski tiyatrolarda sahne hizasındaki bölme.

önsahne ışıldakları [Alm. Vorbühnenbeleuchtung] [Fr. projecteurs de salle] [îng. front-of-house lighting] : Seyirci salonunda tavanın sahneye yakın yerinden sahneye yönelen dizi ışıklarının tümüne verilen ad.

önünde [Alm. Vorn] [Fr. devant] [îng. &e!ow] [it. di fronte] : Oyun alanının seyirciye en yakın düzeyi.

ön yerler [es. t. parter] [Alm. Parkett] [Fr. orchestre] [îng. stalls] Çok katlı tiyatrolarda, taban katın sahneye yakın kesiminde bulunan seyir yerlerinin tümü.

önyüz [Alm. Hauptfassade] [Fr. façade principale] [îng. main façade] : Bir tiyatro yapısının ön yüzü.

örge [es. t. motif, laytmotif] [Alm. Leitmotif] [Fr., îng. motif] : Yazında ve sanatta sık sık yinelenen, temayı vurgulayıcı öğe ya da süs.

örgü [Alm. Kannevas] [Fr. cannevas] [îng. structure] : Oyun yapısını ortaya çıkaran doku.

örnek gereç [Alm. Muster, Stoffprobe] [Fr. echantillon de tissu] [îng. sample of material, sample materials] : Gereç seçimi için tiyatroya getirilmiş parça örnek.

örtülü ses [Alm. versehleierte Stimme] [Fr. voix voilee] [îng. muffled voice] : Tını açısından duru ses.

öterli ses [Alm. breite Stimme] [Fr. voix sonore] [îng. sonorous voice] : Tını açısından zengin ve renkli ses.

öykülemek [Alm. erzâhleri] [Fr. narrer] [îng. narrate] : Kimi oyunların başında, ortasında, sonunda; ya da yer yer anlatıcı yoluyla oyunun konusunu anlatmak, kimi bölümleri özetlemek ya da yorumlamak.

özdenetimi! renk değiştirici [Alm. automatiseher Farbenwechsel] [Fr. changement de coüleur automatigue] [îng. automatic colour-change] [ît. cambio di colore automatico] : Işıldak önüne konulan renkleri komutayla ve motör yoluyla değiştiren aygıt.

özdeşleşme [Alm. İdentifizîerung] [Fr., îng. Identification] : 1 — Oyuncunun, rol gereği canlandırdığı oyun kişisiyle kendini özdeşleştirmesi. 2 — Seyircinin, oyun kahramanının başına gelenleri kendi de yaşıyormuşçasma duyması; bu yanılsamam tiyatronun güzelduyusal ilkelerinden en önemlisidir.

özdönüştürücü karartıcı [Alm. Biihnen-Wechselstromregler] [Fr. auto-transformateıır] [îng. auto-wound AC transformer dimmer] : Yalnızca dalgalı akımda en çok kullanılan ve sevilen karartıcıdır. Bu karartıcı insan gözüne uygun biçimde derecelendirilmiş olarak ışı-taca giden voltajı istendiği gibi azaltıp çoğaltabilir. Bunların «autrastat», «powerstat», «variac» ve «radiastat» türleri vardır. .

özel bölme [es. t. loca] [Alm. Loge] [Fr. loge] [îng. hox] : Tiyatrolarda dört beş kişilik özel bölmeli seyir yeri.

özel bölme sorumlusu [Alm. Logenschliesser] [Fr. ouvreuse de loges] [İng. box keeper] : Tiyatroda localara bakan sorumlu kişi.

özel gösteri [es. t. hususi temsil] [Alm. Privataufführung] [Fr. rep-resentation privee] [İng. private performance] : Kapalı gösteri. Bir oyunun özel olarak çağrılı konuklar önünde oynanması.

özel kaplama [Alm. Spezielgips] [Fr. plâtre acoustique] [İng. speciat plasterittg] : Ses dağılımında kullanılan kaplama.

özel tiyatro [es. t. kumpanya] [Alm. Gesellschaftstheater, Privates Theater] [Fr. theâlrc de societe, theâtre prive] [îng, private theatre] : Özel kişilerin kurup yönettiği, çoğu kez tecimsel tiyatro.

özenci [es. t. amatör] [Alm. Amateur] [Fr., İng. amateur] : Tiyatroya özenen, tiyatroyu sevdiği için yönelen, tiyatro eğitiminden geçmemiş ve meslekten olmayan kişi.

özenci oyuncu [es. t. amatör oyuncu] [Alm. Amateur spieler, Laien-darsteller] [Fr. acteur amateur] [İng. amateur actor] : Eğitim görmemiş, salt yeteneği ve özeni ile oynayan ve kazanç düşünmeyen oyuncu,

özenci tiyatro [es. t. amatör tiyatro] [Alm. Laientheater, Amateurthea-ter'f! Liebhab er theater] [Fr1. theâtre d’amateurs] '[İng. amateur

■ theatre] : Kazancını tiyatrodan sağlamayan, genellikle, oyunculuk eğitimi görmemiş, ancak çalışmasını özenle yapan kişilerden kurulu topluluk. Nitelikli özenci toplulukların ilerinin yazarını, yönetmenini ve oyuncusunu yetiştirmede başlangıç için de olsa katkıları vardır.

özenci topluluk [es. t. amatör kumpanya] [Alm. Laientruppe] [Fr.

> troupe d’amateurs] [İng. amateur troupe] : Oyuncuları eğitim görmemiş topluluk.

özet [es. t. hulasa] [Alm. Synopsis] [Fr. synopsis] [İng. mitline, synopsis] : Bir oyunun konusunu kısaca anlatan, bu konu üzerinde aydınlatıcı noktaları gösteren kısa bilgi.

P

pabuç [Alm. Verteilungskasten] [Fr. planchette] [İng. shoe] [İt. contatto seörrevole] : Karartıcıda bulunan bobin boyunca kayarak ışığın voltajını indirip yükselten iletken.

pabuç sektirmek (O.O.) : Ortaoyunu’nda Kavuklu’nun bir becerisi.

palanga 1 — [Alm. Seilrolle] [Fr. poulie] [İng. pulley] : Tiyatro sahnesinin ûst kesimindeki ızgaralarda bulunan, askı halatını kaydırmaya yarayan makara. 2—(O.O.) Ortaoyunu’nda oyun alanı, bak. meydan, orta.

palanga destekleri [Alm. Flaschenzug] [Fr. palan] [İng. block and tackle] [ît. palanca] : Pano askılarını tutan halatları hareket ettiren makaraların iki yanındaki tahta ya da çelik destekler.

palanga yatağı [es. t. makara yivi] [Alm. Rollenrinne] [Fr. gorge de pouile] [Îng. pulley-groove] : Halatın hareket ettiği palangadaki oyuk yol.

palavracı asker [Lat. miles gloriosus] : Roma komedyasında, durmadan böbürlenen, yüksekten atan, farfaracı, o ölçüde de korkak asker tipi. Bu tip, Rönesans’ta ortaya çıkan İtalyan halk doğaçlama tiyatrosunda cucurucu, cicirrus, capitano adlarıyla sahneye çıkmıştır.

palyata komedyası [Lat. fablda palliata] : Konularını antik Yunan yapıtlarından alan Roma komedyasına verilen ad. Yeni iKomedya’nm bütün tipleri palyata komedyasına geçmiştir.

panayır tiyatrosu [Alm. J ahrmarktstheater] [Fr. theâtre forain] [İng. fair-ground theatre] : Panayırlarda, açık havada, genellikle açık saçık güldürüler oynayan tiyatro. Ülkemizde kukla ve gölge oyunları sunan tiyatrolar için de bu terim kullanılır.

pandomim bak. sözsüz oyun.

pandomima (Doğ.) : Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerindeki tiyatroların çoğunda izlenen, oyunlar arasına sıkıştırılan sözsüz oyun.

pandomim sanatçısı bak. sözsüz oyun sanatçısı.

pano [Alm. W and] [Fr. châssis] [İng. flat] [İt. quinta\ : 1 — Sahne üzerindeki dekorun bir parçası. Pano askıya bağlanır ve sahne tabanına tutturulur. 2—Kulisi görüşe kapayan çerçeveli perde.

pano bağlantısı [Alm. Versteifungsleiste] [Fr. traverse de châsis] [İng. rail-in ftat] : Bir panonun arkasına, ortadan yatay olarak konulan sağlamlaştırma çubuğu.

pano desteği [Alm. Stiitze] [Fr. beqtıille] [İng. brace, corner brace] [İt. sostegno] : Panoları sahne tabanına tutturmakta kullanılan destek.

pano dikişi (Doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrolarında dekor parçalarını iplerle birbirine tutturma işi.

panola (O. O.) : Ortaoyunu’nda tef.

Pantalone                                                     lQg

Pantalone : İtalyan halk doğaçlama tiyatrosunun en önemli yaşlı komik tipi. Genellikle, Venedikli bir tecimendir; varlıklı, ama cimridir. K-avga gürültüden kaçan, en çok ilgi duyduğu konulardan biri yüksek düzeydeki siyasal konuşmalardır, oysa yeteneksiz, zavallı, aynı oranda acımasız ve budaladır. Maskesi uzun, gaga burunludur. Sivri bir sakalı vardır.

. papara (O. O.) : Ortaoyunu’nda zurnanın adı.

P.appus : ■ Roma Atellan komedyasında yaşlı adam tipi.

parabasis : Antik Yunan komedyasında oyuncuların maskelerini çıkarıp seyircilerle tartıştıkları ve yazarın sözcülüğünü yaptıkları : bölüm.

parasız gösteri [Alm. gratis Vorstellung] [Fr. spectacle gratis] [îng. free performance] : Para alınmadan halka düzenlenen gösteri. Ör-neğin, 27 Mart Tiyatro Günü’nde tiyatro toplulukları halka parasız gösteri sunarlar.

paraskeıjte [Yun. para = yan ] : Skene’nin iki yanındaki ek odalar. Bun-ı           1ar her antik tiyatro yapısında görülmez.

i parça [Alm. Fragmenf] [Fr., îng. fragmenf] : 1 — Yazılı bir yapıttan s;          alınmış bir bölüm. 2 — Bir kısmı yitirilerek yalnızca bir bölümü

fi           kalmış olan yapıt.

iffi parçacı (Doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrosunda komiğe laf açan oyun fi               kişisi.

m1 parçacılık [Alm.' Fragmenf ismus] [Fr. fragmentisme] [îng. fragmen-j!            tism] : Yirminci yüzyılın başlarında, İtalya’da A. Soffici'nin açtığı

!'l           Çlğır. Konulan gerçekten alınmış kısa parçalar ve küçük tablolar ile

çeşitli yaşam; kesitlerini veren anlayış.

parçalı komedya [Fr. comedie episodique ou d tiroir] : Bölümcükleri !          ya da bölümleri birbirine bağlı olmayan, Fransa’da ortaya çıkan

ve tutulan komedya biçimi.

parlak gösteri oyunu [Alm. Spektakl-Stück] [Fr., îng. spectacle] : Görkemli görünüşlerle ve göz kamaştırıcı dekor ve giysileri kapsayan, özün arkada, biçimin önde kaldığı, yalnızca dış görünüşü amaç edinen oyun.

> parlama etmeni [Alm. Blitzeffekf] [Fr. effet â’eclaif] [îng. flash effect] : Bir sahne hilesinin anlaşılmaması için 'seyircinin dikkatini çekmek-:           te kullanılan, bazan bir hayaletin birden görünmesini ya da seyir-

f           ciye gösterilmek istenmeyen bir değişikliğin yapılabilmesini sağla-

ş          mak için başvurulan, ıgözahcı bir parlama ile elde edilen etmen.

parlama etmeni kutusu [Alm. Blitzkasten] ■ [Fr. boîte â eclairs} [îng. flash box] : İçinde parlamayı sağlayacak barut bulunan kutu. Bakır bir telle elektrik akımı verilerek barutun ateşlenmesiyle parlak bir ışık elde edilir.

patlamalı ışıtaç [es. t. şimşek lambası'] [Alm. Blitzlichtlampe] [Fr. böite d eclair] [îng. flash box, flash pot] [ît. casetta per lampo al magnesio] : Magnezyuma elektrik akımı verilerek çakan ışık ya da duman elde etmekte kullanılan, seramik, çömlek biçiminde ışıtaç.

parlatma çalışması bak. düzeltme.

parmaklık (0.0.) Ortaoyunu’nda seyircilerle oyun yerini ayıran bölme; genellikle kazıklar araşma ip getirilerek bölünürdü.

parodi [Alm. Parodie] [Fr. parodie] [îng. parody] [Yun. paro = karşıt, o dia — ezgi, parodia ~ karşıt ezgi] : Ciddi olduğu varsayılan bir yapıtın bir bölümünü ya da tümünü koşutlukları koruyarak alaya ■alan, biçimini bozmadan ona bambaşka bir içerik vererek, özle biçim arasındaki bu karşıtlıktan gülünç ve eleştirel etkiyi var eden oyun biçimi.

parodos : 1 —■ Antik Yunan tragedyasında ve komedyasında koronun içeri girerken söylediği ezgi. 2 — Antik Yunan tiyatro yapısında, orkestranın her iki yanında karşılıklı bulunan giriş yolları.

parsa (Doğ.) : Doğaçlama tiyatrosunda oyun arasında ya da sonrası seyircilerden toplanan para.

paskalya oyunu [Alm. Osterspiel] [Fr. piece de pâques] [îng. easter play] : Onuncu yüzyılda kilisede oynanan ilk dinsel ıgösteri. «Kimi arıyorsunuz» anlamına gelen «quem queritis» denilen bu ilkel oyun-

■ da, melekleri yansılayan iki rahiple iki kadının İsa’nın mezarındaki dört dizelik konuşması yer alır.

Paskuvariyello [ît. Pasquarieîlo] ; İtalya halk doğaçlama tiyatrosunda yaşlı bir âşık tipi. Genellikle uşaktır.

paso : Ispanya'da on yedinci .yüzyılda, çok tutulan, tek bölümlük güldürü. Bu oyunun bulucusu ünlü İspanyol yazarı Lope de Vega'dır.

pastav (0.0.) : Ortaoyunu’nda Pişekâr’ın elinde bulundurduğu, çeşitli yerlerde kullandığı ve ‘«şak şak» diye ses veren tahtadan maşa. bak. şakşak.

pastoral oyun [Alm. Hirtendrama] [Fr. drame pastoral] [îng. pastoral drama] : Rönesans’ta saraylıların ve aristokratların sevdiği bir oyun türü. Konusunu efsanelerden ve çoban masallarından alırdı. Pastoral oyunun gelişmesi ile opera türü ortaya çıkmıştır..

patlama etmeni [Alm. Knalleffekt] [Fr. marron] [îng. maroori] : Sahnede patlama sesi veren düzen.

patlama kutusu [Alm. Explosionskasten] [Fr. caisse â bombes] [îng. bomb tank'] : Patlama sesleri sağlayan aygıt, bak. bomba kutusu.

patyo [İsp. patio] : Üç yanı seyirciyle çevrili, bir ya da bir buçuk metre yükseklikte sahnesi olan tavanı açık İspanyol tiyatro yapısı.

pay (0.0.) : 1 — Ortaoyunu'nda, oyuncuların geliri belli oranda bölüşmeleri. 2 — Ortaoyunu'nda, paylaşma sonucu oyunculara düşen para.             ?

peciz (0.0.) t Ortaoyunu'nda ev anlamında 'kullanılır.

Pedrolino : İtalyan halk doğaçlama tiyatrosunda acımasız bir uşak tipi. Fransa’daki özdeşi Piyero’dur.

pencere panosu [Alm. Fensterwand] [Fr. châssis avec f metre] [îng. •winıd<w flat] : 'Dekorda pencereyi kapsayan pano.

peniz (0.0.) : Ortaoyunu argosunda söz anlamında kullanılır.

perde [Alm. Vorhang] [Fr. rideau] [îng. curtain] : Oyun yerini seyirci salonuna kapayıp açan kumaş perde.

perdeci [Alm. V orhangzieher] [Fr. machimste prepose au rideau] [îng. curtain man] : Tiyatroda perdeyi yönetmenin 'gerektirdiği biçimde açan ve kapayan görevli.

perde dekor [Alm. Kulissendekoratiori] [Fr. decor d coulisses] [îng. ıvrög and backcloth setting] : Kulisleri görüşe kapayan, genellikle kara renkteki kumaş perde ya da panolarla kurulmuş dekor.

perde önS [Alm. Proszenium] [Fr., îng. proscenium] [Yun. proskene] : Çerçeve sahneli tiyatrolarda sahneyi seyirciye açıp kapayan perdenin önü.

perde teli [Alm. Zugseil] [Fr. fil de commande] [îng. control line, driving line] : Sahnenin iç üstünde bulunan ve perdenin açılıp kapanmasını sağlayan tel.

perde yolu [es. t. perde rayı] [Alm. Vorhangszustange] [Fr. patience] [îng. curtain track, track] : Perde halkalarının hareket ettiği demir yol.

peri komedyası [Alm. Marchenkomödie] [Fr, comedie feerique] [îng. fairy-tale comedy] : Peri oyunu biçiminin kapsamına giren, cinler, periler içinde geçen ve çevre olarak bir düş dünyasını ele alan komedya.

peri oyunu [Alm. Marahenstiıok, Zauberstück, Ausstatungsstück] [Fr.

/eerze] [İng. fairy, fairy play, fairy scenej : Halk efsaneleri ile peri masallarının olağandışı dünyasını, göz kamaştırıcı ve büyüleyici donatımla sağlayan, gerçekliği yansıtmaya yönelik imgesel öğelerle bezenmiş oyun biçimi.

perîyaktoy [Yun. periaktoi} : Antik Yunan tiyatrosunda eksenleri çevresinde dönen üç yüzlü prizmalara verilen ad. Bunların her yüzüne resimler yapılırdı, öbür yüzü döndürülüp dekor değişimi sağlanırdı. Bunun için de büyüklü küçüklü altı yedi perîyaktoy kullanılırdı, baik telari, biçme pano.

persiflaj [Alm. Persiflage] [Fr., İng. persiflage'] : Alay, tersinleme. Tiyatroda çoğunluğun bildiği tarihsel ya da güncel bir konuyu ahp yazarın kendi imgelemine göre, gülünçlü ancak anlamlı bir duruma sokmasıyla ortaya çıkan oyun.

pes bölge [Alm. tiefe Register] [Fr. registre grave] [İng. low register] : Bir sesin pes noktalarının toplandığı bölge.

petaz : Antik Yunan tiyatrosunda, yolcuları canlandıran oyuncuların giydikleri geniş kenarlı şapka.

peyk (Kö. O.) : Anadolu'da oyunları düzenleyene verilen adlardan biri. Pickelherring : On yedinci yüzyılda bütün Avrupa’da ün yapan İngiliz oyuncusu Robert Reynolds’un yarattığı ve anonim bir duruma getirdiği soytarı tipi.

pinakes : Antik Yunan tiyatrosunda sanatsal nedenlerle -skene’nin sütunları arasına konulan boyalı pano.

Pişekâr (O.O.) : Ortaoyunu başladığında ilk başta oyun alanına gelen ve öyunun anlatıcısı, düzenleyicisi işlevini de yüklenmiş baş tiplerden biri. Gölge oyunundaki Hacivat'ın bir uzantısıdır. Her şeyi bildiğine KavUklu’yu inandıran, her kalıba giren çıkan, Ka-vuklu'ya ne yapması gerektiğini söyleyen, bilgiçlik taslayan ve oyunu yönlendiren kişi. Hacivat’ın gölge oyunu'nda yüklendiği nitelikleri, Pişekâr ortaoyunu’nda sürdürür.

piyav (O. O.) : Ortaoyunu argosunda düşünce anlamına gelen sözcük.

Pîyero [Fr. Pierrot] : Fransız tiyatrosunda, İtalyan halk tiyatrosunun etkisiyle ortaya çıkmış romantik bir komik tipi.

Poetika: Aristoteles’in İÖ 363-360 yılları arasında yazdığı, şiir, dram sanatı ve epik konularını içeren ve kurallarını öneren yapıtı. Bu kitabın komedya üzerine olan bölümü ele geçmemiştir.

politik tiyatro [Alm. politisch&s Theater] [Fr. theâtre politique'\ [îng. political theatre\ : Ünlü Alman yönetmeni Erw.in Piscator'un göstermedi nitelikteki kendi anlayışını içeren tiyatroya verdiği ad. Siyasal igelişimleri konu edinerek insanların daha iyi yaşamalarını savunan, seyircinin duyusundan çok usuna yönelen tiyatro anlayışı. Bu anlayıştaki tiyatroda sinema filmi, diya, hareketli sahne tabanı gibi biçimsel özellikler yer alır. Brecht'in epik tiyatro'sunu etkilemiştir.

polis oyunu [Alm. Kriminalstück'] [Fr. piece policiere\ [İng. detective play] : Suçlunun ortaya çıkarılmasına dayanan oyun türü. Merak ve heyecan öğelerini dengeli bir biçimde kullanıp oyunun sonuna değin gerilim sağlayan oyun.

poz kesme (Argo) : Rolü düşünmeden, ölçü dışına çıkarak ve kendi, görünüşünü ön plana alarak oynama.

prakarana : Hint tiyatrosunda töre komedyası türünde yazılmış oyun, preteksta [Lat. pretexta\ : Roma tiyatrosunda ulusal Roma giysilerine verilen ad.

priz kutusu [Alm. Steckerkasten] [Fr. boîte d prise\ [îng. plugging box] : İçinde çeşitli prizler bulunan ve bir yerden başka bir yere taşınabilen kutu.

proagon : Antik Yunanistan’da düzenlenen Büyük Diyonâzya şenliklerinden iki gün önce düzenlenen törene verilen ad.

prodesse et delectare : Tiyatrocular tarafından kullanılan, Latin yazan Horatiusün dram1 sanatını konu edinen Ars Poetica’sm-dan alınmış bir deyim; yararlı olmak ve eğlendirmek. Yazarların seyirciyi eğlendirirken, onlara katkıda bulunmaları gerektiğini öğütleyen sözler.

prologos [Yun. pro = Önceki, logos = konuşma] : Antik Yunan tragedyasındaki başlangıç bölümü. Koronun ortaya çıkmasından önceki konuşmayı kapsayan bölüm. Burada oyım üzerinde bazı açıklamalar yapılırdı. Anlatıcının seyirciye yöneldiği kesim.

proskenyon [Yun. proskeniori] : Antik tiyatroda oyun yeri. Bugünkü tiyatroda ön sahne.

protagonist [Yun. prot = birinci, agonîst = yarışçı] : Antik tiyatroda baş oyun kişisi, kahraman.

Pulçtaella [İt. Pulchlnella} : İtalyan halk doğaçlama tiyatrosunda alık uşak tipi; kambur ve ıgaga ''burunludur.

purim oyunu [Alm. Purim-Feier] [Fr. piece purime] [îng. purim play] : Yahudi törenlerinde tek bölümlük oyun. Kutsal kitaptaki «Esther» bölümünü işleyen bu oyunda ezgiler, danslar ve güldürü sahneleri yer ahr.

pusat (O. O.) : Ortaoyunu’nda giysi için kullanılan sözcük.

pusat odası (O.O.) ; Ortaoyunu’nda oyuncuların giysilerinin bulunduğu çadır ya da gergiyle kapatılmış yer. Sandık odası da denir.

R

radyo oyunu [Alm. Hörspiel] [Fr. piece radiophonique] [İng. radio play] : Radyoda oynanmak üzere yazılmış, kulağa yöneldiği için konuşmalarla eylemin ilerlediği, özel uygulayım gerektiren oyun.

ramp [Alm. Rampe] [Fr., İng. rampe] : Sahne düzeyinin seyirciye en yakın kesimi, sahne kenarı.

reis (Kö. O.) : Anadolu’da oyunları düzenleyene verilen adlardan biri, rengin görünümse! özellikleri [Alm. physiologische Aspekte der Farbe]

[Fr. particularite physiologique de couteur] [İng. physiological aspects of colour] : 'Rengin görünüm açısından üç temel özelliği : Türü, doygunluğu ve parlaklığı.

renk [Alm. Farbe] [Fr. coıdeur] [İng. colour, color] [İt. colore], : Algılamanın niteliğinde, ışığın görüntüsel bileşim ayranlarının doğurabilecekleriyle aynı türden olan ayrımları gözlemeyi ve ayırt etmeyi sağlayan, görsel bir algılanmanın belirtisi. Renk bir dalga uzunluğudur. Örnek : kırmızı, görüntüsü açısından en. uzun, mor ise en kısa dalga uzunluğu içindedir.

renk algılaması [Alm. Farbempfindung] [Fr. coıdeur perçue] [İng. perceived colour] : Görülen biçimi, boyutu, yapısı ve dokusu aynı olan iki nesne arasında gözlemciye ayırt etme olanağını sağlayan görsel algı öğesi.

renk çerçevesi [Alm. Farbscheibenrahmen] [Fr. pı^te-ecran] [İng, colour-frame] [İt. portagelatîna] : Işıldakların ya da ışıtaçlann önüne konulan renkli yanmaz mikaları tutan çerçeve.

renk değiştirici [Alm. Farbemvechsel] [Fr. changement de coıdeur] [İng. colour-change] [İt. cambio di colore] : Işıldakların önündeki renkli çerçeveleri mekanik olarak yakından değiştiren kollu düzenek.

renk değiştirici Osrçeve [Alm. Farbscheibenzug] [Fr. glissiere] [İng. colour runners] [ît. filtri colorati scorrevoli] : Özdenetimi! olarak, uzaktan ışıldaklara! önündeki renk süzgeçlerini değiştiren çerçeve.

renk karıştırma düzeni [Alıp. Rollocolorregler, Farbmischpult] [Fr. chromoselecteur] [îng. chmmon control] : Işık odasında bulunan ve çeşitli renkteki ışıkları gerektiği ölçülerde vermeye yarayan düsen ya da denetim masası.

renklendirme [Aİm. Fqrbge>beri] [Fr. vivifier], [îng. colouring] : Tiyatro konuşmasında tekdüzelikten kaçmak için seste tını, hız ve vurgu değişikliği yaparak konuşmaya canlılık getirme.

renkölçer [Alm. Farbmessgerat] [Fr. colorimetre] [îng. colorimeter] : Bir renk uyartısının üçrenksel koordinatlarını ölçmeye yarayan aygıt.

renksel doygunluk [es. t. işba] [Alm. Sattigung] [Fr., îng. saturation] : Renkteki ak ışığın yokluğu. Örnek : Kırmızı pembeden daha doygundur.

renksel parlaklık [Alm. Glanz] [Fr. lustre brillant] [îng. brilliance, ehrama] [İt. lucentezza] : Renksel doygunlukla parıltının birlikte doğurduğu görsel algılama olgusu.

renksel uyma [Alm. Farbstimmung] [Fr. adaptation coloree] [îng. colour adaptation] : Gözün renkli ışığa alışma süreci ve sonucu.

renksiz saydam ışıtaç [Alm. Klarglaskolberi] [Fr. ampoule claire] [îng. clear bulb] : Görünür ışıklar için renksiz, saydam ışıtaç.

renk süzgeci [es. t. renk filtresi] [Alm. Filter-Scheiba] [Fr. ecran de couleur] [îng. colour filter, colour medium] [ît. schermo di mica] : Işıldakların ya da dizi ışıkların önüne takılan, yanmaz, renkli mika (asetat).

renk tekerleği [Alm. Farbenrad] [Fr. disque de couleurs] [îng. colour wheel] [ît. disco degli sehermi colorati] : Beş ayrı renkte, genellikle kırmızı, sarı, mavi, yeşil süzgeci bulunan ve bir boş yuvarlak deliği kapsayan, ışıldağın öndeki tırnaklarına geçirilen, ekseni çevresinde dönen disk. Bu disk elle döndürülebildiği gibi, uzaktan denetlenerek küçük bir motorla da döndürülebilir.

renk türü [Alm. Farbton] [Fr. teinte] [îng. hue] : Kırmızı, turuncu, san, mavi, yeşil, mor gibi dalga uzunlukları.

repertorio : İtalyan halk doğaçlama tiyatrosunda tirada dayanan sözler. Burada genellikle bir ders ya da öğüt yer alır. Ortaoyunu, .gölge oyunu ve meddahlıkta «kıssadan hisse».

resitatif [Alm. Rezitativ] [Fr. recîtatif] [îng. recitative] -. Belli bir melodi olmadan konuşma biçimiyle söylenen, müzikli anlatı.

revü [Alm. Revue, Ausstattımgsstück] [Fr. revue h grand spectacle] [Ing. revue] : Konu açısından sıkı ibir bütünlüğü olmayan, birbirlerine gevşekçe bağlanmış, kendi başlarına anlamları olan tablo, ezgi, tekli konuşma, kısa oyun, dans ve karşılıklı konuşmalardan oluşan, kimi eğlendirici, kimi taşlayıcı bir gösteri biçimi.

rol [Alm. Rolle, Teil] [Fr. role] [İng. role, part] [İt. parte] : Bir tiyatro yapıtında oyuncunun canlandırdığı ya da gösterdiği kişiliği ortaya çıkaran, sözleri ve hareketleri içeren bütün.

rol çalma (Argo) : Oyun ve konuşma sırası başka bir oyuncudayken seyircinin dikkatini kendi üzerine çekme.

rol dağılımı [Alm. Besetzung] [Fr. distribution] [İng. cast] [İt. com-pagnia] : Bir oyunda canlandırılacak ya da gösterilecek kişilerin hangi oyuncular tarafından oynanacağını gösterme işlemi.

rol dağıtmak [Alm. Rolleri verteilen] [Fr. âistribuer les röles] [İng. to cast] [İt. distribuire te parti] : Bir oyun çalışmaya başlanmadan önce, oyun kişilerini oynayacak sanatçıları saptamak.

rol kesme ( Argo) : Bir rolü .gerektiğinden, daha, büyük ölçüde, abartarak, yapay bir konuşma ve aşın hareketlerle oynama.

roman (0.0.) : Ortaoyunu'nda çingeneye verilen ad.

romantik komedya [Alm. romantische Komödie] [Fr. comedie ro-mantique] [İng. romantic comedy] : Geçmişe dönük, imgeleme dayanan bir komedya biçimidir. Geçmişin efsane ve masallarını konu edinir. Geçmişe bir kaçış ve özlem vardır. Bundan dolayı da doğa, düş ve duygu öğelerinin karışımı ile bir fantazi dünyası içinde geçer. Ana tema romantik bir sevgi ilişkisi üzerine kurulur. Örnek : Ludmig Tieck, Çizmeli Kedi, Mavi Sakal.

romantik tiyatro [Alm. romantisches Theater] [Fr. theâtre romantique] [Ing. romantic theâtre] : On sekizinci yüzyılın ikinci yarısı ile on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında egemen olan bu akım, klasikçiliğe olduğu kadar Aydmlanmacılara ve usçuluğa karşı çıkmıştır. Sınırsız özgürlük ve coşkuyu içeren bu çelişkili akım, çeşitli ülkelerde değişik yönelimler göstermiştir. Ancak temel özellikleri her ülkede aynıdır. Bu akımın oyun yazarları, bir yandan kentsoylu değerlerine ve anaparacı düzene karşı köklü bir direniş gösterirken, öbür yandan devrimin sonuçlarından korkuya kapılmış ve ister istemez tep-kiciliğe varan bir aldatmamlığa kaçış içine girmişlerdir. Buna karşılık, eleştirel gerçekçiliğin başlangıcı romantik akımdadır.

Roma tiyatrosu [Alm. römisches Theater] [Fr. theâtre romain] [İng. roman theatre] : IÖ üçüncü yüzyıldan İS altıncı yüzyıla dek uzanan bir süreç içinde var olmuş olan tiyatro.

rubentbaz : İran’da maskeli oyuncu.

rubbilimsel oyun [Alm. psychologisches Drama] [Fr. drama psychologi-que] [İng. psyohological drama] : Düşüncelerin, duyguların ve tutkuların ruhbilimsel çözümlemelerine giren, Freud’un etkisini bulduğumuz oyun türü. Burada bireyin ruhsal durumu ele alınır. Değişik, güzelduyusal anlayışta yazılan bu oyunların kimi gerçekçi, kimi melodramatik,-kimi de düşseldir. Örnek : O'Neill'in birçok oyunu.

ruhçu oyun [Alm. Psychodrama] [Fr. psychödrame] [İng. psychod-rama] : lı—Bir tek kişinin içinde geçen ruhsal çatışmaları canlandıran tek kişilik oyun. Örnek : Gogol, Bir Delinin Hatıra Defteri. 2—Psikiyatride hastaların iyileştirilmesinde kullanılan ve hiçbir sanatsal yanı olmayan bir sağaltım biçimi.

rüzgâr aygıtı [Alm. Windmachine] [Fr. appareil â vent] [İng. wind -machine] [İt. apparecchio per il vento] : 1 —• Rüzgâr sesi veren aygıt. 2 — Rüzgâr yapan aygıt.

S

saçak [Alm. Schürze] [Fr. lambrequin] [İng. valance, pelmet, grand drapery] : Çerçevenin üst kenarından aşağı sarkan sınır perdesi.

saç pudrası [Alm. Haarpuder] [Fr. talque] [İng. powder] : Saçlara grilik vermekte kullanılan pudra.

sağ aşağı [Alm. Vornerechts] [Fr. dev ant jardin] [İng. down righf] : Sahnenin seyirciye yakın olan ön kesiminin sağı.

sağır ses [Alm. dumpfe Stimme] [Fr. voix sourde] [İng. dull voice] : Tını yönünden sesin öterli olmaması.

sağ ışık kulesi [Alm. rechten Beleuchtungsturm] [Fr. tourelle d’ec-lairage cote jardin] [İng. opposite promptside light tower] : Sahnenin sağ yanında bulunan ışık kulesi.

sağ kanat [Alm. rechtiger Kulissenrahmen] [Fr. châssis de coulisse droit] [İng. right wings] : Sahne ağzına koşut olarak konulan kulis panosu.

sağlamlaştırma [Alm. Standhaftigkeit] [Fr. constance] [İng. stability] : Sahneye oyun koymada tasarımın öğelerinden biri; sahne oylumunun oyuncular yoluyla değerlendirilmesi.

sağ orta [Alm. Rechtsmitte} [Fr. centre jardin} [îng. right çenter} : Sahnenin sağ orta bölgesi.

sağ yer ışıldan [Alm. Rechtsfussrampe} [Fr. rampe jardin} [îng. oppo-site promptsiâe ■footlights} : Rampanın sağ yanındaki yer ışıklan.

sağ yükan [Alm. Hintenrechts} [Fr. lointain jardin} [îng. tıp right} : Sahnenin sağ yanının arka kesimi.

sahne 1 —[es. t. meclis} [Alm. Auftritt, Szene} [Fr. scene} [îng. scene, french scene} : Bir tiyatro metninde baş oyun kişisinin ya da önemli kişilerinin yönelişlerini başlatıp bitiren kesim. 2—[Alm. Biihne} [Fr. scene} [îng. stage} [ît. palcoscenico} : Bir tiyatro yapısında oyuncuların oynamaları için Özel olarak yapılmış ve genellikle yükseltilmiş oylum ya da alan.

sahne adı [Alm. Bühnenname} [Fr. nom de thdâtre} [îng. stage name} : Bir sanatçının tiyatro yaşamında tanındığı ad.

sahne ağzı [Alm. Biihnenöffnung} [Fr. ouverture de scene} [îng. proscenium opening} : Sahnenin seyirciye açılan çerçeve içinde kalan görüngüsü.

sahrie altı [Alm. Unterbühnengeschoss} [Fr. premier dessous} [îng. first mezzanine} : Sahne altındaki kat. sahne altı birinci bodrum bak. sahne altı, sahne altı ikinci bodrum [Alm. Unterbühnengeschoss} [Fr. detmeme dessous} [îng. second mezzanine} : bak. sahne altı, sahne altı üçüncü bodrum [Alm. Unterbühnengeschoss} [Fr. troisieme dessous} ı[îng. well} : bak. sahne altı.

sahne aşağısı [Alm. nach Vorn} [Fr. face a. la} [îng. dovmstage} [ît. in fronte} : Çerçeve sahneli tiyatroda oyun düzeyinin seyirciye en yakın olan kesimi.

sahne aygıtı [Alm. Bühnenapparat, Bühnenmaschmerie} [Fr. machi-nerie} [îng. mechanical equipment, machinery} : Sahnede kullanılan her türlü aygıt.

sahne başyetkilisi [es. t. sahne amiri} [Alm. szenischer^ Oberleiter, Oberspielleiter} [îng. stage manager} [ît. direttore di palcoscenico} : Sahnenin disiplininden, düzeninden ve çalışma izlencesinden sorumlu olan yetkili.

sahne betiği [es. t. sahne metni} [Alm. Dramatisierung, Bühnenarbei-tung} [Fr. version scenique} [îng. dramatic version, <acting version, stage version} : Tiyatro gösterisine uygun biçimde yazılmış betik.

şaline cıv.atası

sahne cıvatası [Alm. Biihnenbohrer] [Fr. queue de cochan] [İng. stage serew] [ît. trapano] : Sahnede dekorların yere bağlanmasında kullanılan, elle sökülüp takılabilen büyük cıvata.

sahne çalışması [es. t. prova] [Alm. Bülmenprobe] [Fr. repetition]

, [İng. rehearsal] [İt. prova] : Bir oyunun seyirciye sunulabilmesi için sahne üzerinde yapılan çalışma.

sahııe çevirgeci [es. t. sahne şalteri] [Alm. Bühnenschalttafel] [Fr. scene jeu d'orgue] [îng. stage smtchboard] [İt. guadro di commando del palcoscenico] : Şahnenin çerçeve arkasında bulunan ve sahne başyetkilisinin buyruğuyla kullanılan çevingeç. Çoğu ‘kez sahne çalışmaları için ayrılmış düşük güçte ışıtaçları denetler.

sahne derinliği [Alm. Bühnentiefe] [Fr. profondeur de. la scene] [İng. stage depth] : Sahnenin ön sınırından arka duvarına olan uzaklığı.

şaline dışı [es. t. kulis] [Alm. Seitlich] [Fr. dans les coulisses] [İng. offstage] [İt. fra le quinte] : Sahnenin ya da dekorun dışı.

sahne düzeni yönergesi [Alm. Bühnenordnung] [Fr. instructiöns teehni-ques] [İng. stage direetions for scenery] [İt. istruzioni di scena] ; Bir oyunun sahne üzerinde hazırlanması sırasında, dekor, ışıklama,

- etmenler gibi uygulayıma ilişkin işleri yoruma uygun bir biçimde düzenleyen yönerge.

sahne düzenleyici [Alm. Ausstatter, Szenograph] [Fr. scenograpHe] [İng. scenographer] : -Dekor sanatçısının tasarlayıp çizdiği ve maketini yaptığı dekorun sahne üzerinde gerçekleştirilmesini sağlayan kişi.

sahne eşyası [Alm. Bühnenmöbel, Dakorationsrequisiten] [Fr. acce-soire de decor] [İng. set props, set pieces] : Bir oyunun dekoruna ilişkin olarak sahneye konulan eşya.

sahne fişi [Alın. Stecker] [Fr. fisehe] [İng. stage plug] [İt. presa] : Sahne prizlerine uygun, yüksek dirençte akımı çekebilen kablo fişi.

sahne fotoğrafı [Alm. Szenenphoto, Szenenbild] [Fr. photagraphie de scene] [İng. photographs of sets] : 1 — Oynarken çekilen fotoğraflara verilen ad. 2 —Dekoru ve sahne eşyaları tamamlanmış olan sahnenin fotoğrafı.

saime genişliği [Alm. Bühneribreite] [Fr. largeur de la scene] [İng. stage vvidth] : Sahnenin iki yan duvarı arasındaki uzaklık.

sahne gerisi panosu [Alm. Kulisse, Kulissenrahmen] [Fr. châssis de coulisse] [İng. wirtg, veing flat] : Dekorun gerisinde, bir kapı ya da pencere arkasına kulisi gizlemek için konulan pano.

sahne hilesi [Alm. Biihnentrick} [Fr. trtıc} [îng. trick} : Çeşitli uygulayım yollarıyla seyirciyi etkilemek için yapılan ve yanılsamaya dayandırılan hilelerin tümü. •

sahne ışıklaması [Alm. Bühnenbeleuchtung} [Fr. eclairage de scene} [İng. stage lighting} : Oyunun anlamım vurgulayacak hiçimde sahnede kullanılan ve kendine özgü güzelduyusal kuralları olan ışıklama.

sahne iner-çıkarı [Alm. BühnenfahrstahT} [Fr. ascensetır de scene} [îng. stage lift} : Büyük tiyatro sahnelerinde bulunan çalışanları sahne üstüne çıkaran ya da şaline altına indiren araç.

sahne işçibaşısı [Alm. Bühnenmeister} [Fr. brigadier de plateau} [îng. stage foreman} : Gösteri sırasında sahnede yapılacak uygulayım işlerini denetleyen işçibaşı.

sahrJe işçisi [Alm. Bühnenarbeiter} [Fr. machiniste} [îng. stâge-hand} [ît. macchinista} : Sahnede çeşitli teknik ve mekanik işleri gören nitelikli işçi.

sahiıe kaîdırağı [es. t. sahne vinci} [Alm. ~Winde} [Fr. treı.ıil} [İng. winch} : Sahnedeki bir insanı ya da nesneyi kaldırmada, çekip indirmede kullanılan araç.

sahne kapıcısı [Alm. Bühnenportier} [Fr. gardien} [îng. stage-doorman, door-keeper} [ît. usciere del palcoscenico} : Sahnenin giriş kapısı önünde bekleyen ve görevliler dışında kimseyi sahneye sokmayan bekçi.

sahne kapısı [Alm. Schauspielereingang} [Fr. enıree â’artistes} [îng. artist’s entrance, stage door} : Sanatçıların girdiği, tiyatronun bir yanında ya da arka yüzünde bulunan giriş.

sahne marangozu [Alm. Biihnemverkmeister] [Fr. chef machiniste} [İng. stage car panter} : Sahne üzerindeki dekoru yerleştiren, onaran ve yapan nitelikli işçi.

sahne müziği bak. oyun müziği.

sahne noktalaması : Yönetmenin tümceleri ve paragrafları sahne hareketine dönüştürmek için yaptığı çalışma. Sahne noktalaması, yer ve zaman kavramları ile çözümlenir ve oyunda bulunan evrensel, değerler sahne üzerinde ortaya çıkarılır. Bu çalışma ile oyunun gelişimindeki iç ve dış eylem saptanır.

şahne parmaklığı [Alm. Gitter} [Fr. grille} [îng. grating} [ît. grata} : Sahnenin tehlikeli kesimlerinde bulunan koruyucu parmaklık.

sahne prizi [Alm. Bühnensteckdose} [Fr. prise de plateau] [îng. stage dip, stage pockef] : Elektrik akımını almak için sahne üzerinde bulunan fişin sokulduğu yuva.

sahne ressamı [Alm. Bühnenmaler} [Fr. decorateur executant} [îng. scenic artist} [ît. dekoratöre} : Dekorları boyayan ve biçimlendiren sanatçı.

sahne sağı [Alm. Rechts} [Fr. cöte jardin} [îng. stage right} [ît. a destra del palcoscenico} : Seyircinin görüşüne göre sahnenin sağ yanı. Oyuncunun solu.'

sahne sağı işçibaşısı [Alm. rechter Seitenmeister} [Fr. brigadier jardin} [îng. opposite promptside foreman} : Sahne sağında, kuliste, uygulayım işlerini yürüten işçibaşı.

sahne sesi ayan [Alm. Kontrolle der Stimmstarke} [Fr. diapason de \ la salle} [îng. control of the voice} : Oyun oynanacak salonun, ses dağılımı saptanarak en uygun ses tonunun bulunması işi.

sahrie solu [Alm. Links} [Fr. cöte cour} [îng. stage lef t} [ît. a sinistra del palcoscenico} : Seyircinin görüşüne göre sahnenin sol yanı. Oyuncunun sağı.

sahne solu işçibaşısı [Alm. linker Seitenmeister} [Fr. brigadier cour} [îng. prompt-side foreman} : Sahne solunda, kuliste, teknik işleri yürüten işçibaşı.

sahne tabam [Alm. Bühnenboden} [Fr. plateau, plancher de scene} [îng. stage floor} [ît. tavolato} : Sahne zemini.

sahne uygulayımcıları [es. t. sahne teknisyenleri} [Alm. Biihnengehilfen} [Fr. machinistes öquipe} [îng. stage crew} : Sahnede dekoru yerleştiren, kaldıran ve her türlü uygulayım işini yerine getiren kişiler.

sahne üstü [Alm. Oberbühne} [Fr. cintres} [îng. flies} : Ana sahnenin üst kesimi.

sahne üstü dizi ışıklan [Alm. Spielflachenoberlicht} [Fr. herse n°] [îng. n°x light pipe, n°x batten} : Oyun alanının orta bölümünü aydınlatan ve genel ışıklamada kullanılan dizi ışıkları.

sahne yaygısı [es. t. sahne halısı} [Alm. Bühnenteppich} [Fr. tapis, droguet} [îng. stage cloth, ground cloth, drugget} [ît. tappeto} : Sahne tabanı üzerine serilen oyun yaygısı.

sahneye çıkartmak [Alm. auf die Bühne bringen, inszemeren} [Fr. monter} [îng. direct} : Bir oyunu, oyunculuk, dekor, ışıklama ve bütün uygulayım öğeleri ile uyumlu bir biçimde seyirciye sunmak. Sahneye koymak da denir.

sahne yetkilisi [Alm. Spielleiter] [Fr. regisseur general'] [îng. stage rrianager] : Sahnenin disiplininden, düzeninden ve güvenliğinden sorumlu olan, sahne başyetkilisinden sonra gelen kişi.

sahneyi boşaltın! [Alm. Bühne Freil] [Fr. place atı theâtre!] [îng. clear ptease!] [ît. fuori scena, per favorel] : Çalışmanın ya da gösterinin başlayacağını bildiren uyan.

sahne yukansı [es. t. sahne gerisi] [Alm. Hinten] [Fr. lointain] [îng. upstage] [ît. dietroscena] : Çerçeve sahneli tiyatroda oyun alanının seyirciye ek uzak olan kesimi.

sahne yüksekliği [Alm. Bühnenhöhe] [Fr. hauteur de la scene] [îng. stage height] : Sahnenin, tabanından tavanına olan yüksekliği.

salon aydınlatma ana çevirgeci [Alm. Zuschauerhausschalttafel] [Fr. jeu d’orgue pour la salle] [îng. house board, house switch-board] [ît. cabina] : Seyirci salonunun, dinlenme yerlerinin ve seyircinin bulunduğu yerlerin ışıklarım açıp kapayan ana çevirgeç.

salon aydınlatması [Alm. Saalbeleuchtung] [Fr. eclairage de salle] [îng.

. house lighting] : Seyirci salonunu aydınlatmada kullanılan ışık düzeni.

salon ışıklan [Alm. Saalbeleuchtung] [Fr. lumiere de salle] [îng. house lights] [ît. luci di sala] : Seyircinin tiyatro içinde bulunduğu yerleri aydınlatan ışıklar.

salon ışıldak köprüsü [Alm. Bühnenbeleuchtungsbrücke im Zuschauer-raum] [Fr. pont d’eclairage dans la salle] [îng. -front of house spotlight bridge] : Seyirci salonunun tavanında bulunan ışıldak köprüsü.

salon komedyası [Alm. Salonlustspiel] [Fr. theâtre de salon] [îng. drawing -room drama, cup and saucer comedy] : Bir salon dekoru içinde oynanan, hafif, salt eğlendirmeye dayanan komedya biçimi.

salon tiyatrosu [Alm. Kammerspieİe] [Fr. theâtre de chambre] [îng. chamber theâtre] : Üç yüz, dört yüz seyirci alabilecek orta büyüklükte, balkonsuz, locasız, orkestra çukuru bulunmayan, seyirci yeri olan tiyatro. Seyirci-'sahne uzaklığını kaldırmak amacıyla yapılmıştır.

salt sözsüz oyun [Alm. reine Mimenkunst] [Fr. mime pur] [îng. püre mime] : Sözsüz anlatım ustası Etienne Decroux’nun ortaya attığı bir kavram. Paris Okulunda dizgesel bir biçimde pantomime karşıt olarak geliştirdiği gövdesel mimiğin yeni bir biçimi. Asal uygulayım kavramları, eğilme, dönme, kayma, tartım ve hız ile sanatçının kişiliğinden gelen devinimdir (deyiş gücüdür). Decroux’nun en ünlü öğrencileri Jean-Louis Barrault ile Marcel ıMarceau’dur.

saımt (Kö. O.) : Anadolu’da sessiz ve sözsüz köy oyunlanna verilen ad. sanatçı [es. t. sanatkâr, artist] [Alm. Künstler] [Fr. artiste] [îng.

artist] : Yaratıcı ve olağandışı nitelikleri olan, sanat yapabilecek yetkide olan kişi,

sanat tiyatrosu [Alm. Nichtkassentheater, Kunsttheater] [Fr. theâtre non commercial, theâtre d’art] [îng. non-profit theatre, art theatre] : Tiyatroda kazancı düşünmeden, sanat eylemini gerçekleştirirken seyircisine düşünce ve duygu açısından katkıda bulunmayı amaç edinen tiyatro. Tecimsel tiyatronun karşısında yer alır.

sanat yöneticisi [es. t. sanat direktörü] [Alm. Intendant, general Inten-dant] [Fr. directeur artistique] [îng, artistte direetor, direetor of produetions] : Bir tiyatronun sanat işlerindeki baş yürütücüsü. Tiyatronun sanat etkinliklerini düzenlemede söz sahibi olan baş kişi. Sanat alanında sorumluluk omladır ve bağımsız olarak karar verir. Oyuncuların sözleşmelerinde ve yönetmenin seçiminde onun onayı zorunludur.

sandık boşaltma (Tuluat argosu) : Birçok taklidi birden oynama. Bütün taklitleri bilene «sandık boşaltabilen kişi» denir.

sansür bak. sıkıdenetim.

saplama menteşte [Alm. Zapfenverschluss] [Fr. couplet] [îng. pin ■ hinge] : Panolarda kullanılan kanatları tahtanın içinde olan bir tür . menteşe.

saray tiyatrosu [Alm. Hoftheater, höfisches Theater] [Fr. theâtre de cour] [îng, court-theatre] : Giderleri saray bütçesinden karşılanan ve yanızca sarayda yaşayanlar için yapılan tiyatro. On dokuzuncu yüzyılda, kral ya da imparator özel bölmesi ile saraylıların bölmeleri ayrı olmak koşuluyla saray dışındaki bürokratların da bu tiyatroya gelmelerine izin verilmiştir.

s,atir [Alm. Satyr] [Fr. stayre] [îng. satyr] [Yun. satyros] : Antik dönemde Diyonizos törenlerinde koronun hayvan maskeli oyuncusu.

satir oyunu [Alm. Satyrspiel] [Fr. satyre] [îng. satyr play] ; Antik tiyatrodaki yarışmalarda her yazarın üç tragedyasından ayrı olarak, gülmece yeteneğini belgelemek için, bir de açık saçık söyleyişleri içeren güldürü türünde yazdığı oyun.

satmak (Doğ.) : Doğaçlama tiyatrosunda bir hareketi, bir mimiği, bir tümceyi, bir sahneyi vurgulamak anlamında kullanılan söz.

satara : Roma tiyatrosunda kaim çizgili, ilkel güldürü türü.

satunıalya [Lat, saturnalia] : Rİoma İmparatorluğu döneminde ekin Tanrısı Saturnus için her yıl 17 Arahk'ta düzenlenen ve yedi gün süren tören.

savlı oyun [es. t. tezli oyun'] [Alm. Thesenstiîck] [Fr. piece a these] [îng. thesis play, drama of ideas] : Bir düşünceyi seyirci önünde tartışmaya koyan ve dolaylı olarak öne sürülen bir savın savunmasını da üstlenen sahne ygpıtı. Daha çok komedya türünde yazılır.

savanca [Alm. Apologie] [Fr. apologie] [îng. apology] : Bir kişiye ya da duruma kusur kondurulmasma karşı o kişiyi ya da durumu savunan yapıt.

saydam gergi [Alm. Shirtîng] [Fr. toile transparent] [îng.. transparency linen] [ît. tela lucida] : Arkadan ışık verildiğinde, saydamlaşan ince bez ya da üzeri boyalı tül.

saydamlık [Alm. Durchsichtigkeit] [Fr. effet de transparence] [îng. transparency] [ît. transparente] : Arka düzeyin görülmesini sağlayan etmen.

selen [Alm. Schall, Ton] [Fr. son] [îng. sound] : Genel anlamı içinde, insan sesi olmayan herhangi bir ses. Bir nesnenin titreşimlerinin havada dalgalar halinde işitme duyumuza etki yapmasıyla ortaya çıkan ses.

selen denetim masası [Alın. Tonmeisterpult] [Fr. pupitre de commande dit son] [îng. sound control desk] *. Çeşitli selen aygıtlarının denetlendiği masa.

selen düzeltme [Alm. Akustikkorektur] [Fr. correctîon acoustique] [îng. acoustic correctîon] : Sesin hızı, yelin yönü ve hava sıcaklığı gibi nedenlerle ses dinleme aygıtında oluşan aksaklıkları giderme.

selen düzenleyici [es. t. modülatör] [Alm. Modulator] [Fr. modulateur] [îng. modulator] : 'Bir sesin ya da selenin yayımı ile oluşan yeğinlik, vurgu, ton ve benzeri değişiklikleri düzenleme işinde kullanılan aygıt.

selen emici gereç [Alm. Schaldampfendes Material] [Fr. materiaux absorbants] [îng. sound absorbant material] : Sahne üzerinde gerekli olan işitsel niteliği sağlayabilmek için kullanılan ya da gerekli olmadığı için kullanılmaması gereken gereçlerin tümü.

selen gergisi [es. t. ses perdesi] [Alm. Schallschirm] [Fr. ecran acousti-que] [îng. acoustic serçen, baffle] : ’Ses kaybını ya da dağılmasını önlemek için herhangi bir gereçten yapılmış gergi.

selen kubbesi [Alm. Schallgewölbe, Nachlta.ll Keller] [Fr. voûte acous-tique] [îng., acoırstic vaulf] : Ses dağılımını denetlemede kullanılan kubbe.

selen odası [Alm. Tonmeisterkabine, Kontrolkabine] [Fr. cabine de son, cabine de contröle du son] [İng. sound booth, sound, control böoth] : Bir tiyatroda, işitsel etmenlerin üretildiği ve yayımlandığı selen aygıtlarıyla donatılmış yer.

selen sarkıtları [Alm. Lamellen] [Fr. lamelles] [İng. slats] : Ses dağılı-mini denetlemede kullanılan yukarıdan aşağıya sarkıtılmış nesne.

selen uzmanı [Alm. Tonmeister] [Fr. chef de la sonorisation] [îng. sound engineer] : Tiyatroda seslendirme işinin başında olan uzman.

senaryo [Alm. Szenarium] [Fr. scenario] [îng., ît. scenario] : Doğaçlamaya dayanan İtalyan halk tiyatrosu, commedia dell’arte türünün sahnedeki oyun için gerektirdiği özet taslak. Ortaoyunu da önceden hazırlanmış bir taslak doğrultusunda oynanırdı.

Senaryocu [Alm. Szenarist] [Fr. scenariste] [îng. scenarist] : Senaryo yazarı.

sendeleme (0.0.) : Ortaoyunu'nda Kavuklu’nun düşer gibi yapıp da düşmemesi; beceriye dayanan bu hareketi ancak, usta oyuncular yapabilirdi.

serim [Alm. Auslegung, Exposîtion] [Fr., îng. exposition] : Oyunun öyküsünü anlaşılabilir kılmak için verilen ek bilgi. Seyircilere, kişiler, çevre, daha önceki olaylar üzerine verilen bilgiler.

servetta : Commedia dell’arte türünde kadın hizmetçi tiplerine verilen ad.

ses [Alm. Stimme] [Fr. voix] [îng. voice] : Soluk alıp vererek ses tellerinin titreşimi ile çıkarılan tonların tümü.

sesalıcı [es. t. ses cihazı] [Alm. Tonband Gerat] [Fr. magnetophone] [îng. tape-recorder] : Sonradan çalmak üzere sesleri alıp kaydeden aygıt.

sesbilim [es. t. fonetik] [Alm. Lautbildung] [Fr. phon£tique] [îng. phonetics] •_ Konuşurken çıkarılan sesleri inceleyen ve burilarm söz kontısü dilde doğru çıkışını öğreten bilini dalı.

sesbilimsel biçimleme [Alm. phonetische Bildung] [Fr. formation phonique] [îng. phonetical forming] : Tiyatro konuşmasında ünlü ve ünsüz harflerin ağızdan çıkarken aldıkları biçim.

sesbüyütür [es. t. amplifikatör'} [Alm. Verstarker} [Fr. amplificatetır} [îng. amplifier} [İt. amplificatore} : Elektrik akımı yoluyla sesi uzakta bulunan alıcıya büyüterek ulaştıran aygıt.

ses değiştirme [es. t. entonasyon} [Alm. Sprechausdruck} [Fr., İng. intonation} : Sesi çeşitli aşamalarda kullanma. Sesi çeşitli aşamalarda kullanmak konuşmaya anlamı ve anlatımı sağlar. Doğal olarak orta bölgede konuşan oyuncu, tiz ve pes tonları da kullanabilme yeteneğini elde etmek zorundadır.

ses eğitimi [Alm. Stimmbildung} [Fr. phonation} [tng. voice training} : Sesi doğru ve anlamlı bir biçimde kullanmak için yapılan eğitim.

ses geçirmez perde [Alm. Schleiervorlıang} [Fr. rideaıı d'insonorisation} [İng. sound-proof curtain} : Cam yününden ya da benzer maddeden yapılmış ses geçirmeyen perde.

sesi fırlatma [Alm. Vorsprechen} [Fr. apprendre d prononcer} [İng. projection} : Sahne üzerinde konuşulan sözleri uzağa eriştirme becerisi. Sesi fırlatma, karın boşluğu ve ses telleri yoluyla tonu yerine yerleştirme işlemidir. Sesi yerleştirmede soluk denetimi, tını ve boğumlama rol oynar.

sesi yerleştirme : Oyuncunun sesini rahatlıkla söyleyebileceği uzama oturtması. Ses yanlış yerleştirilirse, hem oyuncuyu, hem de seyirciyi rahatsız eder.

sesleme [Alm. Stimmung} [Fr. intonation} [îng. modulation of the voice} : Konuşma düzenindeki ses değeri. Bir tümcenin ton başlangıcı, giriş biçimi ve etkenidir.

ses özelliği [Alm. Stimniencharakter} [Fr. caracteristique de voix] [îng. voice characteristics} : Bir sesin kendine özgülüğü.

ses şeridi [Alm. Tonband} [Fr. bande sonore} [İng. tape} : Bir oyunun her çeşit ses etkilerini sağlayan manyetik şerit.

ses titremesi [Alm. Meckern} [Fr. chevrotement} [İng. trembling voice} ; Sesin, tiz tonlarda, soluğun yetişmemesi yüzünden titremesi.

ses tonu [Alm. Ton} [Fr. ton} [îng. tone} : Sesin yeğinliği, yüksekliği ve anlatım nitelikleri.

ses topluluğu [Alm. Vokalensemble} [Fr. ensemble vocal} [îng. vocal group} : Bir ezgiyi birlikte söyleyen topluluk.

ses uzamı [es. t. ses perdesi} [Alm. Register} [Fr. registre} [îng. pitch} : Sesin yükseklik yönünden birbirinden değişik kesimleri.

sesyayar [es. t. hoparlör] [Alm. Lautsprecher] [Fr. haut-parleur] [îng. loudspeaker] : Elektrik dalgalarını ses dalgalarına çeviren, sesi yaymaya yarayan araç.

sesyayar körük [es. t. hoparlör ekranı] [Alm. Resonanzplatte] [Fr., îng. baffle] [ît. deflet töre] : Sesyayarın ağzı; sesin titreşimlerini denetleyen esnek gereç.

ses yeğinliği [es. t. ses şiddeti] [Alm. Intensitiit] [Fr. intensite] [îng. intensity] : Bir sesin kulağımıza yaptığı etki.

ses yuvarlanması [Alm. überstürtztes Sprechen] [Fr. bredouillement] [îng. precipitateâ speech] : Birbirinden ayrı hecelerin 'karıştırılması ya da yitirilmesi; çabuk konuşmadan dolayı hecelerin birbiri üzerine kayması.

ses yüksekliği [Alm. Stimmumfang] [Fr. hauteıır] [îng. volüme] : Kaim sesleri ince seslerden ayıran fizyolojik nitelik.

seyir alanı [Alm. Flache des Auditoriums] [Fr. surface de la salle] [îng. auditorium area] : Seyir yerinin bulunduğu yer.

seyirci [Alm. Zuschauer] [Fr. spectateur] [îng. audience, spectator] [ît. pubblico] : Aynı yerde, bir oyunu başkalarıyla birlikte seyreden kişi.

seyirci dinlenme yeri [es. t. fuaye] [Alm. Foyer] [Fr. foyer] [îng. lounge] : Oyun gösterisine ara verildiğinde, seyircilerin dinlenmeleri için ayrılan yer.

seyirci girişi [Alm. Publikumeingang] [Fr. entree du public] [îng. audience entrance] : Seyircinin seyir yerine giriş kapısı.

seyirlik oyun : Seyirci önünde, gösterilen genellikle beceriye dayanan, eğlendirici nitelikteki oyun.

seyir yeri [es. t. salon] [Alm. Zusehauerraum] [Fr. salle] [îng. autii-torium] [ît. sala] : Seyircilerin oturup oyun ya da gösteri seyrettikleri kapalı ya da açık yer.

seyrek doku [Alm. lockeres Gewebe] [Fr. tissu lâche] [îng. loose woven fabric] : Seyrek dokunmuş giysilik kumaş.

sıcak renkler [Alm. warme Farbe] [Fr. couleurs chaudes] [îng. warm colours] : Kırmızı, turuncu,ye sarı renkler, duyulan kışkırtıcı olduğundan sıcak renkler öbeğine girer.           ,

sıcak ses [Alm. sympatische Stimme] [Fr. voix sympathique] [îng. sympathetic voice] : Tını yönünden kulağa hoş gelen ses.

....... T'

sığa 1 — [es. t. kapasite] [Alm. Fassungsvermögen] [Fr. capacite de ta ' satte] [İng. seating capacity] [İt. capacitâ delta sala] : Herhangi bir tiyatro alanının ya da salonunun alabileceği seyirci say.sını gösteren, kavram. 2 —[Alm. Kapasitdt] [Fr. capacitâ] [İng. capacity] : Birim gerilimde bir nesneye sığabilen elektrik yükü niteliği.

sık doku [Alm. dichtes Gewebe] [Fr. tissu şerre] [İng. tight voven fabric] : Sık dokunmuş giysilik kumaş.

sıkıdenetim [es. t. sansür] [Alm.- Voraufführung] [Fr. prâcensure] [İng. precensorship] : Bazı ülkelerde oyunu halka göstermeden önce oynanmasında sakınca olup olmadığını anlamak için görevlinin yaptığı denetleme.

sıkıdenetim kurulu [es. t. sansür heyeti] [Alm. Prüfungsausschuss, Zen-surausschuss] [Fr. commission de controle de censure] [İng. censor board, board of review] : Olağanüstü durumlarda ya da kimi ülkelerde olağan olarak tiyatro metinlerini inceleyen ve oynanıp oynanmayacağına karar veren kurul.

I sıkıştırılmış levha [Alm. Sperrholz] [Fr. contre-plaquâ] [İng. plywood] : Tiyatro dekorunda kullanılan sıkıştırılmış tahta.

sıralama [Alm. Stufenfolge] [Fr. gradatiori] [İng. sequence] : Oyun düzeninde tasarımın bir öğesi. Geniş anlamıyla sahnedeki figürlerin arasındaki boşluklarla ilişki yaratma işlemi.

sıvıbasmç denetimli [Alm. hyraulischer Antrieb] [Fr. commande hydraulique] [İng. hydraulic controt] : Sıvıbasınçla denetlenen herhangi bir aygıt ya da araç.

sigara yeri [es. t. sigara salonu] [Alm. Rauchsalon] [Fr. furnoif] [îng. smoker’s roorn] : Bir tiyatroda sigara içenlere ayrılmış yer.

silah sesi [Alm. Geıvehrsckuss] [Fr. coup de fusit] [İng. gun-shof] : Sahne arkasından verilen silah sesi etmeni.

Sipar (O. O.) : Ortaoyımu’nda âşık ya da genç adam tipi.

sirar (Doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrosundaki genç âşık tipi. Eğlen-I ceye düşkün paralı ya da yoksul bir mirasyedi. Ortaoyunu ile gölge oyununda özdeşi ÇeZe&z’dir.

sirmata : Roma tiyatrosunda giyilen uzun giysi.

Sis etmeni [Alm. Nebeleffekt] [Fr. effet de brouillard] [İng. fög effect] : Sahne üzerinde sisli hava yanılsamasını sağlayan düzen. Bu, ışıklarla desteklenen tül perdeyle elde edilebildiği gibi, sahneye çeşitli yerlerden verilen buharla da sağlanabilir.

•^aurjıpps uapainjnSnp ııançrd ırospıSo^

Skapino [ît. Scapino] : İtalyan halk doğaçlama tiyatrosunda uşak tipi. Bol, dökümlü bir giysisi, sivri uçlu bir kaması vardır. Kötü huyludur.

Skaramuçiyo [ît. scaramucchio] : Commedia dell'arte türünde asker tiplerinden biri. Sarhoş, ama güzel sesi olan, şiire ve müziğe düşkün bir tiptir. Kendine soylu kişi görünümü vermeye çalışır, bunun için de gülünç olur.

skeç [Alm. Sketch] [Fr. sketch] [îng. skit, sketch] : İşleyeceği konuyu genişletmeden, en can alıcı çizgiler içinde veren, çoğu kez güncel olaylara ve aile sbrunlarına değinen ve bir nükte ile biten kısa güldürü. Vodvil, burlesk, revü gibi, kurgu dizgesine göre ortaya çıkarılan gösterilerde yerini alır. Bugün televizyon reklamlarında da çok kullanılır.

skene [Yun. skene — çadır] : Antik tiyatroda önce oyuncuların soyunup giyindikleri, sonra da dekorların durduğu yer. Önce bir çadırken sonra tahta bir kulübe, olgunluk döneminde ise üç kapılı taş bir bina olmuş ve giderek büyümüştür.

skinnis : Antik tiyatroda satirik oyunlardaki danslar.

skope : Antik .tiyatroda oyun düzenini hazırlayan kişinin, üzerinde gösteriyi seyrettiği araç.

sodyum buharlı ışıtaç [Alm. Natriumdamjjflampe] [Fr. lampe d vapeur de sodium] [îng, sodium vapour lamp] : Işığın büyük oranının sodyumun ışımasıyla ürediği boşalınalı ışıtaç.

sogetto : Commedia dell’arte oyununun taslağına verilen ad.

soğuk renkler [Alm. kültle Farbe] [Fr. coıdeurs jraises] [îng. cool colours] : Suyun ve göğün rengi mavi, lacivert ve mor, çimenlerin ve ağaçların rengi yeşil soğuk renkler öbeğine girer.

sokak giysisi [Alm. Ausgehenzıtg] [Fr. costume de ville] [îng. Street clothes] : Oyuncunun günlük sokak giysisi.

sokak oyuncuları [Alm. Strassenspieler] [Fr. artistes de ville] [îng.

; Street players] : Sokaklarda çeşitli beceri gösterilerinde bulunan, skeçler oynayan ve buna karşılık seyredenlerden para toplayan küçük topluluk.

sol ışık kulesi [Alm. Unker Beleuchterturm] [Fr. tourelle d’eclairage cote çatır] [îng. prompt-side light tower] : Sahnenin solunda bulunan ışık kulesi.

solist çalışma yeri [Alm. Soloproberaum] [Fr. salle de repetitions des solistes] [îng. soloists rehearsal room] : Bir tiyatroda başezgicile-rin ya da çalgıcıların çalışmaları için ayrılmış olan yer.

soluk denetimi [es. t. nefes kontrolü'] [Alm. Atemkontrol, Sprechat-mung] [Fr. contröle respiratoire] [îng. breath contrpl, control of breathing] [ît. respiratio phonatoria] : Doğru ve güzel konuşmak için gerekli olan denetim. Sahne konuşmasındaki kusurun çoğu yanlış ve kötü soluk almadan ileri gelir. Doğru soluk alıp verme ve soluk denetimi için özel alıştırmalar vardır.

solunum [Alm. Atmung] [Fr. respiration] [îng. breathing] : Karın boşluğu ile ciğerlere yeterli ölçüde hava alıp verme.

solunum uygulayımı [es. t. nefes tekniği] [Alm. Atemtechnik, Atemleh-ren] [Fr. technique respiratoire] [îng. breathing technique] : Doğru bir solunum için alıştırmalarla geliştirilen yöntemle elde edilen uygulayım.

sol yer ışıklan [Alm. Linksfussrampe] [Fr. rampe cour] [îng. prompt -side footlights] : Rampanın sol yanındaki yer ışıkları.

somatiyon [Yun. somation] : Antik tiyatroda içi doldurulmuş, kişiye yusyuvarlak bir görünüş veren komedya giysisi.

son söz [es. t. replik] [Alm. Sticlnvort] [Fr. râplique] [îng. cue] [ît. segnale] : 1 — Oyuncunun, sözü karşısındakine bırakırken, söylediği son söz ya da sözler. 2—'Oyunda karşısındakinin sözüne uygun karşılığı verme. Karşılık.

soprano [Alm. Sopran] [Fr., îng. soprano] : Tiz uzamda ince kadın sesi.

soru vurgulan [Alm. Fragebetonung] [Fr. intonations interrogatives] [îng. interrogative accents] : Tiyatro konuşmasında soru tümcelerini renklendirmede önemli olan vurgu biçimlerinin tümü.

soyguncu (O.O.) : Ortaoyunu’nda ve seyirlik oyunlarda çengileri soyup giydiren kadınlara verilen ad.

soytarı [Alm. Possenreisser, Clown] [Fr., îng. clown] : Bir oyunda, revüde ya da sirkte gülünç hareketler, sözler ve becerilerle seyredenleri eğlendiren sanatçı.

soyut tiyatro [Alm. abstraktes Theater] [Fr. thdâtre abstrait] [îng. abstract theatre] : Olay dizisini ve oyunculuk anlayışını gerçekçilik erklerinden ve alışılagelmiş mantık dizgesinden soyutlamak amacını güden tiyatro. îç dünyayı gerçek olarak aldığından, oyun kişileri ve bunların konuşmaları anlamsal ve biçimsel açıdan bozularak karikatürleştirilir.

söyleşme (0-0.) [es. t. muhavere] : Ortaoyunu’nun birinci bölümü. Kavuklu ile Pişekâr arasında geçen atışmalı konuşma.

söyleyiş [es. t. telaffuz] [Alm. Aussprache] [Fr. prononciation] [îng. pronounciation] : Ünlülerin çıkarılmasında konuşma organlarının hareketi.

söz akımı [Alm. Abgang] [Fr. debit] [îng. number of words] : Belirli bir zaman içinde söylenen sözcüklerin niceliği.

söz cambazlığı [Alm. Wartspiel] [Fr. paronomasia] [îng. a pun, paronomasia] [Yun. paronomasia] : Ayn anlamlara gelmesine karşın, ses benzerliği olan sözcüklerin birbirinin yerine kullanılması.

sözleşme [es. t. mukavele] [Alm. Vertrag] [Fr. contrat] [îng. cont-ract] : Bir oyuncunun tiyatro yönetimiyle yaptığı yazılı anlaşma.

söz noktalaması [Alm. metrischer Ausdruck] [Fr. ponctuation orale] [îng. oral punctuation] : Bir parçanın söylenmesinde kullanılan noktalama.

sözsüz oyun [Alm. Pantomimus] [Fr. pantomime] [îng. mime] [Yun. pantomimos] : Düşünceleri ve duygulan kimi kez müzik, kimi kez çeşitli eşyalar eşliğinde, kimi kez dansla ya da gövde ve yüz hareketleriyle yansıtmayı amaçlayan oyun.

sözsüz oyunla dramatizasyon [es. t. pandomima] [Alm. pantomimische Behandlung] [Fr. dramatisation pantomimique] [îng. pantomimle dramatization] : Oyuncunun, sözcükler olmadan, hareketlerle bir şeyi anlatması ya da oynaması. Oyuncular aracılığıyla oyunun tümünün anlamını var eden görsel yorum. Başka deyişle, yönetmenin ve oyuncunun, bir oylumda sanatsal anlatımı getiren hareketler yoluyla sözcükler dünyasını canlandırması.

sözsüz oyun sanatçısı 1 — [es. t. mim sanatkârı] [Alm. Mime] [Fr. mime] [îng. mime artist] : Kendine özgü bir oyun estetiği ve tekniği olan, yalnızca hareketlerle bir kişiyi ya da olayı gösteren sahne sanatçısı. 2—[Yun. mimos] [Lat. mimus] : Latin tiyatrosunda çeşitli beceriler gösteren ve doğaçtan gülünçlükler yapan sanatçı.

Stanislavski dizgesi [es. t. Stanislavski sistemi]. [Alm. Stanislawski -System] [Fr. systüme de Stanislavsky] [îng. Stanislavsky system] : Konstantin Stanislavski’nin (1863-1938) oyunculuk yöntemi. Oyuncunun iç ve dış yönden kendini rolüne hazırlamasını ve çalıştırmasını içeren oyunculuk dizgesi.

stasimon : Antik tragedyada oluntular (episodlar) arasında söylenen lirik ezgi.

sunak [Alm. Altar} [Fr. autel] [îng. altar} : Antik Yunan tiyatrosunda, şenlikler başlamadan önce, Tanrılara ve özellikle Diyonizos’a şarap sunulan, kurban kesilen adak yeri.

su oyunları [Alm. Wasserspiele} [Fr. spectacle d’can} [îng. water show} : 1 — Latin tiyatrosunda içi su dolu bir alan içinde yapılan su üstü gösterileri. Bu gösteriler sonradan Tiber ırmağında yapılmıştır. 2 — Barok çağda Avrupa saraylarının bahçelerindeki büyük havuzlarda düzenlenen gösteriler. 3 — Osmanlı şenliklerinde, deniz üstündeki sallarda, çektirilerde, kayıklarda, su üstünde ve altında yüzen canavarlar ile yapılan gösteriler.

susku tiyatrosu [es. t. susmalı tiyatro} [Alm. Theater der Sclnveigens} [Fr. theâtre de silence} [îng. theatre of silence} : Anlatımı olamayacak anlan süskuda belirterek, duyguların ve • düşüncelerin algılanmasını seyircinin imga gücüne bırakmayı amaçlayan tiyatro.

susun![Alm. Ruhel} [Fr. döucement!} [îng. steadyl easy!} : Bir oyun çalışması olurken yapılan uyarı.

susunuz uyansı [Alm. Ruhig} [Fr., Ing. silence} ■: Tiyatroda ışıklar ya da levha ile özellikle perde açıldıktan sonra yapılan uyan.

su yolu [Alm. Massenveg} [Fr. canal d'eau} [îng. set waters} : Barok çağda, sahne üzerinden kayık geçirmek amacıyla içine su konulan, iki yanı yüksek kanal ya da yol.

süngü dip [Alm. Bajonettfassııng} [Fr. culot d bdionette} [îng. bayonet cap, bayonet base} [ît. atacco a baionetta} : Duy’un kertiklerine girecek çıkıntıları olan dip.

süre izlencesi [Alm.. Arbeitsplan} [Fr. conduit} [îng. time book} : Yardımcı ve uygulayımcıların çalışma sürelerini belirten izlence.

sürekli yönetmen [Alm. bestandiger Regisseur} [Fr. metteur en scene attache â un theâtre} [îng. resident producer} : Bir tiyatroda sürekli olarak sahneye uygun oyun koyan yönetmen.

sürgü [Alm. Klampe} [Fr. sauterelle} [îng. cleat} : Panoları birleşik tutmada kullanılan tahta ya da demir lama.

sürtünmeç [Alm. Schiltz} [Fr. contacteur} [îng; contactor] [ît. contattore} : Çevirgeç tablosundaki ana çevirgeci uzaktan denetleyen aygıt.

ş

şakşak 1 — Pişekâr'm elinde bulunan, çeşitli etmenleri sağlayan çatal tahta, bak. pastav. 2 — Italyan halk doğaçlama tiyatrosunda uşakların kullandığı çatal tahta. 3 —Hokkabazların dikkati çekmede kullandıkları çatal tahta.

şakşakçı [Alm. Beifallklatcsher] [Fr. claqueur] [îng. clapper] : Eski tiyatrolarda oyunun alkışlanacak yerlerinde seyirciyi etkileyip alkışlamasını sağlayan görevli kişi. Oyunun tümünü onaylatabilmek için yığının tepkisinden yararlanan şakşakçı, yaptığı iş karşılığında belli bir ücret alırdı.

şano (Argo) : Türk doğaçlama tiyatrosunda sahne.

Şeng : Çin tiyatrosunda dört önemli tip öbeğinden biri : erkekler. çeng şeng, yaşlı erkek, hsiao şeng, genç erkek tipi. Ötekiler için, bak. tan, çou, çing.

şenlik [Alm. Festspiel] [Fr., İng. festival] : Çeşitli oyunların ve sanat ürünlerinin halk önünde belli bir düzen ve sıra içinde topluca değerlendirilmesi ve sonunda Ödül verilmesi ile ortaya çıkan gösteriler kümesi. Bazı şenlikler ödülsüzdür.

şenlik salonu [Alm. Festsaal] [Fr. salle des fetes] [îng. festival theatre] : Şenliklerin yapılması için uygun sahnesi ve seyir yeri olan gösteri salonu. ■

şeytan [Lat. diabolos] [Alm. Teufel] [Fr. diable] [îng. devil] : Halk efsanelerinde ve sonraki büyük dinlerde kötülüğün simgesi. Tiyatroda bu röly oynayanlar, bütün yanlarında korkunç yüzler bulunan deriden özel giysiler giyerlerdi.

şive oyunu [Alm. Mundartstilck] [Fr. piece en dialeete] [îng. dialect play] : Şive benzetmeleri ile gelişen yerel havada kısa oyun.

ş'leme [Fr. chuintemenf] : Tiyatro konuşmasında «s» harfinin yerine «ş» harfini söyleme kusuru.

şorolo (O.O.) : Ortaoyunu'nda «çocuk» ya da «tüysüz delikanlı» anlamında kullanılır.

T

taban [Alm. Terrain] [Fr. terrain] [îng. ground-row] : Dekorda, oyun ' gereği kullanılan taban.

tabanca [Alm. Spritzpistole] [Fr. pistolet] [îng. spray-gun] : Dekor boyamada, boya püskürtmede kullanılan hava basmalı tabanca.

tablo [Alm. Bild] [Fr., îng. tableau] : Bir sahne yapıtındaki ana bölümlerin iç kesimi.

tahta askı [Alm. Latte] [Fr. battant (de bois)] [îng. batten (wooden)] [It. cantinella] : Sahne üstü palangalarından geçen halatların tuttuğu, üzerlerine pano, gergi, ışıldak ve benzeri sahne için gerekli olan şeylerin bağlandığı çubuk.

tahta işleri çizelgesi [es. t. marangoz planı'] [Alm. Zimmermannsplan] [Fr. plan de charpenterie] [Ing. carpenter’s plot] : Oyun dekoru için gerekli olan eşyaların ve pano çerçevelerinin, tahta işleri açısından gereken işlerin çizimlerini kapsayan plan.

takm,a saç [es. t. peruk] [Alm. Perrucke] [Fr. cheveux postiches] [tng. wig, false hair] : İnsan saçından ya da at kuyruğundan yapılan yapay saç.

takma saç yapımcısı [es. t. perukacı] [Alm. Perruckenmacher] [Fr. perruquier (executant)] [îng. wigmaker] : Tiyatro oyunları için gerekli takma saçları yapan uzman.

takılmak (Argo) : 1 — Rolünü şaşırmak, unutmak. 2 — Sataşmak, söz atmak.

takım oyunu [Alm. Ensemblespiel] [Fr. jeu d’ensemble] [tng. ensemble play] : Gösteriyi ortaya çıkaran oyuncuların, sahne gerisi uygulayım

. görevlilerinin ve gösteri sırasında çalışan uzmanların uyumlu ve başarılı çalışmasıyla var olan disiplinle bütünlük taşıyan oyun.

tam güç [Alm. Besetzt] [Fr. au plein feu] [tng. full up] [İt. a tutta luce] : Işıldağa tam gücünü sağlayacak biçimde, karartıcı kerte kolunu yüzde yüz duruma getirme.

tam karanlık [Alm. Sclnvarz, Blackout] [Fr. noir] [îng. black-out] [tt. buio] : Ana çevirgeç kapatılarak sahnenin tümüyle karartılması durumu.

Tan : Çin tiyatrosundaki dört önemli tip öbeğinden biri : kadınlar. II ua Tan, işveli, akıllı ve şuh genç kadın, Wu Tan, savaşçı,, genç kadın. Öteki öbekler için. bak. Şeng, Çou ve Çing.

tanıtı [es. t. reklam] [Alm. Anzeige] [Fr. publicite] [tng. advertising, publicity] [ît. pubblicita] : Seyircinin, bir tiyatronun oynadığı yapıta ilgisini sağlamak amacıyla, duvar duyurusu, gazete, radyo ve televizyon ıgibi iletişim araçlarıyla yapıtı tanıtma işi.

Tanrılaştırma [Alm. Vergötterung, Apotheose] [Fr. apotheose] [îng. deification, adoration] : Göz kamaştırıcı, fantaziye dayalı oyunların sonundaki en parlak kesim.

tansık oyunu [Alm. Mirakelspiel] [Fr. miracle] [îng. miracle play] : Ortaçağda geliştirilmiş Meryem'in ya da ermişlerin yaşamlarını dramatize eden dinsel oyun.

tapınma oyunu [Alm. liturgisches Drama'] [Fr. drame liturgique] [îng. liturgicdl drama] : Antik Yunanistan’da ve sonra Roma’da belli halk şenliklerinde oynanan tapınma oyunlarının tümü.

tarih örneklemesi [Ahn.geschichtliche Allegorie] [Fr. allegorie de l’his-toire] [îng. historical allegory] : Yaşanan sırada geçen siyasal bir olayı anlatmak için, geçmişteki benzer bir olayla karşılaştırıp yorumlama.

tarihsel aykırılık [Alm, Anachronismus] [Fr. anachronisme] [îng. anachronism] : Eleştiri ya da güldürü sağlamak amacıyla tarihsel tutarlığı ya da gerçekliği bozarak yadırgatıcı öğeler ortaya çıkartma. Örnek : Shakespeare’in oyunlarına yirminci yüzyıla ilişkin eşyalar ve özellikler sokmak gibi.

tarihsel giysi [es. t. tarihi kıyafet] [Alm. Stilkostüm, stilistisches Kostüm] [Fr. costume de style] [îng. historical costume] : Oyuncuların sahne üzerinde rol gereği giydikleri tarihsel giysilerin tümü.

tarihsel komedya [Alm. geschichtliche Komödie] [Fr. comedie his tor i-que] [îng. historical comedy] : Konusu tarihten alınmış komedya türü.

tarihsel oyun [Alm. Geschichtsdrama] [Fr. drame historique] [îng. historical drama] : Bir tarih olayını ele alıp o olayın geçtiği çağı ve çevreyi yansıtarak yazıldığı döneme ışık tutan oyun.

Tartaglia : İtalyan halk doğaçlama tiyatrosunda kekeme tipi. Geniş çubuklu bir giysisi ve yuvarlak kenarlı bir şapkası vardır.

tartım [es. t. ritim] [Alm. Rhythmus] [Fr. rythme] [îng. rhythm] : Belirli bir ses dizisinin belirli bir düzen içindeki ölçüsü. Genel anlamı içinde tartım, sürekliliği gösteren bir ölçüdür.

tartı vurgusu [Alm. metrische Betonung] [Fr. accent mâtriaue] [îng. metrical accent] : Sözlerin ağırlığını ya da hafifliğini düzenleyen vurgu.

tasarım [es. t. tasavvur] [Alm. Zusammenstellung, Komposition] [Fr. rapprochement] [îng. design, composition] : Oyun düzeni çalışması içindeki temel güzelduyusal ilkelerden biri (öbürleri : görsel yorum, hareket yapımı, hız-tartım-zamanlama ve sözsüz oyunla drama-tizasyon'âar). Tasarım, uygulamanın yapısını, biçimini ya da çizi-mini ortaya çıkaran bir çalışmayı içerir. Tasarım, aynı zamanda, konunun duygusal ölçüsünü ve ussal uygulayım düzenini sağlar.

taslak [es. t. müsvedde] [Alm; Entwurf] [Fr. esquisse] [îng. sketch] : İleride gerçekleştirilecek herhangi bir şey için yapılan önçahşma.

taşıma çubuğu [Alm. Stange} [Fr. portense metallique} [îng. barrel, bar, pipe batten} [ît. supporto} : Panoları ya da gergileri taşımakta kullanılan demir çubuk.

taşıma çubuğu keneti [Alm. Klammer} [Fr. collier} [îng. barrel clamp, pipe clamp} [ît. molla del supporto} : Taşıma çubuğunda bulunan bezi kıstıran maden parça.

taşınır aynalı ışıtaç [Alm. Versatzbeleuchtung} [Fr. reflecteur de plateau} [îng. Standard flood} : Gereken yere taşınabilen yansıtıcı ışıldak.

taşınır ışıldak [Alm. Stander} [Fr. boîte â tumtâre] [îng. Standard floodlight} [ît. rifflettore portabile} : Genel ışıklama öbeğinde, ayaklar üzerinde gezdirilebilen orta büyüklükte, merceksiz ışıldak.

taşınır karartıcı [es. t. portatif ışık konsolu} [Alm. Transportable Schdlttafel} [Fr. jeu d'orgue portatif} [îng. portable switchboard} [ît. quadro di distribuzione portabile} : Özellikle, sahne çalışmalarında yönetmenin yanına getirilen minik tekerlekler üzerinde ya da çanta biçiminde taşınabilen küçük karartıcı.

taşınır sahne [es. t. portatif sahne} [Alm. bewegliche Bühne} [Fr. scâne portatif} [îng. clap-stage} : Gerektiği yere taşınabilen, katlanıp açı-labilen sahne.

taşınır seş yansıtıcı [Alm. beweglicher akustischer Reflektör} [Fr. Reflecteur acoustique amovibte} [îng. movable acoustic reflector} : Ses yansıtmaya yarayan taşınabilir yüzey. Bunlar çeşitli büyüklükte ve biçimdedir.

taşlama [Alm. Satire, Spottspiel} [Fr., îng. satire} [Lat. satura} : Taşlamaya, yergiye yönelen Ve insanlarla çevrelerinin kusurlu yönlerini ele alan kısa güldürü.

taşlamalı güldürü [es. t. vodvil, varyete} [Alm. Vaudeville, Singspiel} [Fr. vaudeville} [îng. vaudeville, variety} : «Chansons de Vau de Vire», yani Vire vadisi ezgileri deyiminden gelir. Hafif, taşlamaya dayanan, ezgili oyun. Sonradan tecimsel bir eğlence aracı olarak bulvar tiyatrolarının dağarına girmiştir.

tavan [Alm. Decke} [Fr. plafond} [îng. ceiling, flat} : Dekorda, sahne üstündeki askı palangaları yoluyla tutturulan tavan.

tavan çıkıntısı [Alm. Abdeckung} [Fr. frise de corridor} [îng aprori} [ît. piccoli soffitti} : Ön sahne üzerindeki çıkıntı.

tavan ışık kümesi [es. t. avize] [Alm. Deckenbeleuchtungskörper, Des-kenkronel [Fr. plafonnierl [İng. ceiling-fittingl : Seyir yerinin tavanında bulûnan aydınlatma kümesi.

tavan perdesi [es. t. frizi [Alm. Soffittel [Fr. frisel [Ing. borderl : Sahne yukarısından asılan, sahnenin üst kesimini maskelemede kullanılan çoğu kez kara perde.

tavır [Alm. Haltung, Pose, Attitudel [Fr., Ing. attitudel : Oyunculukta bir karakterin ya da tipin yetişmesini, özelliklerini, kültürel çevresini ve konumunu belirleyen görünüş. Tavır yalnızca hareketlerle değil, konuşmayla da ortaya çıkar.

tayfa (Doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrosunda figürana verilen ad.

taziye : Müslümanlıktaki tek dramatik oyun örneği. Şiilerde Kerbela olayı üzerine dinsel acı çekme oyunu.

tecim tiyatrosu [es. t. ticari tiyatrol [Alm. Geschaftstheaterl [Fr. theâtre commerciall [îng. commercial theatrel : Sanat tiyatrosunun tam karşısında ve amacı para kazanmak olan tiyatro. Eğlendirici, hafif yapıtlar sahneye getirilen bu tiyatroda amaç sanattan çok para kazanmaktır.

tehlike çıkışı [es. t. imdat Çıktşıl [Alm. Notausgangl [Fr. sortie de secoursl [Ing. emergency door, fire exitl : Herhangi bir tehlike anında, seyirci salonunu boşaltmakta kullanılan, tehlike dışında genellikle kapalı tutulan kapı.

tehlikeli bükümler [Alm. gefâhrliche Stimfdllel [Fr. inflexion dange-reuse'] [Ing. dangerous inflectionsl : Güçlü duyguların anlatımında tiz tonlara kaçma tehlikesi.

tekerlekli önsahne [Alm. bewegtiche Vorbühnel [Fr. avant-scene mo-bilel [Ing. flexible forestagel : Gerektiğinde kaldırılabilen, tekerlekler üzerinde hareket ettirilen önsahne.

tekerlekli sahne [Alm- fahrende Biihnel [Fr. scene mobilel [Ing. roîling stagel : Aıitik tiyatrodaki, kimi oda içi sahneleri göstermek amacıyla, arkadan itilerek tekerlekler üzerinde oyun yerine getirilen sahne.

tekerlekli yükselti [Alm. bewegliche Plattforml [Fr. plate-forme amoviblel [Ing. removabte platforml : Tekerlekler üzerinde bir yerden başka bir yere gÖtürülebilen yükselti.

tekerleme : Ortaoyunu’nda Kavuklu ile Pişekâr'ın karşılıklı konuşmasına verilen ad.

tek kişilik oyun [Alm. Einpçrsonenstück] [Fr. piece a un seul per-sonnage] [îng. monodrama] : Tek oyuncu için yazılan sahne yapıtı.

teklemek (Argo) : Her tür oyunda, rolünü şaşırıp duraksamak.

tekli gösteri [es. t. resital] [Alm. Solovortrag, Rez.it ation] [Fr. recital] [îng. recital] : Seyirci önünde tek bir sanatçı ile düzenlenen gösteri.

tekli konuşma [Alm. Selbstgesprach, Monolog] [Fr., îng. monologu e] : 1 — Oyuncunun kendi kendine konuşması. 2 — Bir kişinin seyircilere anlattığı ve genellikle güldürmeyi amaçlayan bir konu.

telari : Aydınlanma çağının başlarında kullanılan, eksenleri çevresinde dönerek dekor değişmesini sağlayan düzen, bak. perîyaktoy.

televizyon oyunu [Alm. Fernsehspiel] [Fr. piece de teldvision] [îng. television play] : Televizyonda seyredilmek üzere filme çekilen, bunun için de sinema uygulayımına göre hazırlanan oyun. Filme alınmadan, canlı yayın olarak oynanan tiyatro oyunu bile televizyonun özelliklerine göre gerçekleştirilir.

tel halat [Alm. Drahtseil] [Fr. -fil (d’acier)] [îng. wire rope] : Işıldakların, panoların ve ağırlıkların bağlanmasında kullanılan telden yapılmış kaim ip.

tema bak. asal düşünce,

temaşa bak. gösterim.

temizlik işçileri [Alm. Putzfrauen] [Fr. dames des toilettes] [îng. toilet attendants] : Tiyatro yapısının temizliğinden sorumlu işçiler.

ten boyası [Alm. Grundfarbe, Teintfarbe] [Fr. fond de teint] [îng. foundation] : Yüz boyamanın başlangıcında, temeli ortaya çıkaran, teni renklendirici pat. Çeşitli tonları vardır ve oyun kişisinin cinsine ve yaşma göre seçilir.

teneke yuvarlama 1 — (Doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrosunda çoğu kez adı İbiş olan baş oyun kişisinin sahneye girmeden önce kuliste gaz tenekesini yuvarlaması. Bununla oyunun başladığı anlaşılırdı. Gaz tenekesi yuvarlama hareketinin ilk kez Kel Haşan tarafından bulunduğu söylenir. 2 — (Argo.) : Ucuz araçlarla seyirciyi güldürmeye kalkanların tavrını belirlemede kullanılan argo deyim.

tenih (Doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrosunda, Ermeniceden gelen, «yüz boyama» anlamında kullanılan sözcük.

tenor [Alım Tenor] [Fr. tenor] [îng. tenor] : Tiz, açık erkek sesi.

tersinleme [es. t. istihza] [Alm. Ironie] [Fr. ironie] [Ing. irony] : Etkiyi artırmak için tersini söyleyerek biriyle ya da bir olayla alay etme.

teyatron [Yun. theatron] : Antik Yunan tiyatro yapılarında seyircilerin oturdukları bölüm, bak. kaveya.

teyologeyon [Yun. theolodeion] ; Antik Yunan tiyatrosunda mekane adı verilen, vincin görevini yapan biraz daha değişik bir araç. Bu araç, Tanrıların bulunduğu üst yükselti olarak da kullanılırdı.

tını [Alm. Klangfarbe] .[Fr., Ing. timbre] : İnsan sesini belirginleştiren nitelik. Yüksekliği, yeğinliği aynı olan sesleri birbirinden ayıran nitelik.

tmılı ses [Alm, farbige Stimme] [Fr. voix timbree]" [Ing. colourfııl voice] : Tını yönünden doygun ses özelliği.

tınlatıcı [Alm. Resonator] [Fr. resonateur] [İng. resonator] : Sesi tm-latmada kullanılan boşluklar; bunların en bilinenleri gırtlak, ağız, burun, alm, göğüs, karın boşluklarıdır.

timele [Yun. thymele] : Antik Yunan tiyatro yapılarında oyun alanının ortasında bulunan sunak.

tip [Alm. Typ] [Fr., Ing. type] : Kişileştirme işleminde genel olarak ele alman oyun kişisi. Seyirci tarafından özellikleri bilmen ve kavramları getiren derinliği olmayan oyun kişisi. Hiçbir ruhsal gelişimi yoktur. Davranışlarıyla anlaşılır ve her oyunda aynı yolda hareket eder, örnek : Kavuklu, Pişekâr, Pantalone, Arlekmo, vb. tiran (Doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrosunda kö'tü adama verilen ad. tirit (Doğ.) : Türk doğaçlama tiyatrosunda bitkin, yaşlı adam tipi, titreşim [Alm. Resonanz] [Fr. resonance] [Ing. resonance] : Oyunculukta sesin gırtlak, ağız, burun, alm, göğüs, karın boşluğu ve benzeri boşluklar yoluyla büyümesi.

tiyatro [Yun. theatron = seyir yeri] [Alm. Theater] [Fr. theâtre] [Ing. theatre] [It. teatro] : 1 — Geniş anlamı içinde, dram sanatının yönetmen, oyuncu, tasarım sanatçıları, uygulayımcılar, uzmanlar ve seyircinin etkileşimi ile ortaklaşa üretilmesi. 2 — Dramatik gösterilen tümü. 3— Betik dışında kalan tiyatroluk öğelerin tümü. 4 — Oyun oynama eylemi. 5 — Oyunların oynandığı yapı, alan ya da yer. 6 — Etkinliğine ilişkin olarak tiyatral gereçler ya da yöntemler.

tiyatro bekçisi [Alm. Wachter] [Fr. gardien] [Ing. watchman] : Tiyatro yapısını koruyan görevli.

tiyatro bilgini [Alm. Theaterwissenschafter] [Fr. professeur de theâtre] [Ing. professor of drama] : Tiyatro bilimi alanında araştırmaları ile kendim kanıtlamış, tiyatroyu öğreten bilgin.

tiyatro bilimi [Alm. Theaterwissenschaft] [Fr. selence theâtrale] [îng. thatre Science] : Gösterim olgusunu ve sanatını tarihsel gelişimi içinde, kuramları ve deneysel öğeleriyle incelemeye, araştırmaya ve yorumlamaya yönelen bilim dalı.

tiyatro dergisi [Alm. Theater-Zeitschrift] [Fr. revue theâtrale] [îng. theatrical review] : Tiyatro konularını içeren dergi.

tiyatro dışı [Alm. untheatralisch] [Fr. anti-thââtrale] [îng. non-theat-rical] : Tiyatronun kurallarına, tiyatro sanatının gereklerine ve özelliklerine uymayan.

tiyatro dönemi [es. t. tiyatro sezonu] [Alm. Spielzeit] [Fr. saison thââtrale] [îng. theatre season] : Tiyatro çalışmalarının başlangıcı olan eylül ile bitimi olan haziran ayları arasındaki süreyi içeren-dönem.

tiyatro doğramacıları [Alm. Tischlergehilfen] [Fr. menusiers (eguipe)] [Ing. joiners] : Tiyatro dekorlarının ve sahne eşyalarının doğrama işlerini yapan işçiler.

tiyatro eğitimi [es. t. tiyatro tedrisatı] [Alm. theaterwissenschaftliche Erziehung] [Fr. education theâtrale] [îng. theatrical education] : Tiyatroyu her yönüyle, kuramsal ve uygulama alanlarıyla Öğretmeyi, aydınlatmayı ve denemeyi amaç edinen eğitim yöntemi.

tiyatro filmi [Alm. Filtheaterstilck] [Fr. piece filmee] [îng. filmed play] : 1 — Yalnızca belli bir oyunun anlamına ve yorumuna yardımcı olmak üzere özel olarak çekilmiş ya da kurgulanmış film.

2 — Bir tiyatro gösterisini olduğu gibi belgeleyen film.

tiyatro kapıcısı [Alm. Pförtner] [Fr. portier] [îng. door-keeper] : Tiyatro yapısının kapıcısı.

tiyatroiaştırma [Alm, theatralisieren] [Fr. theâtralisation] [îng. theat-ricalization] : Önce Meyerhold’un ortaya attığı ve sonra da Vak-tangov ile birlikte bir öbek Sovyet yönetmeninin sürdürdüğü «tiyatroyu tiyatroiaştırma» eylemi; sahneyi yazarın ve metnin tekelinden kurtarıp yazar, yönetmen ve oyuncu arasında uyumlu işbirliğine götürmeyi amaç edinen bir anlayışı belirler.

tiyatroluk [Alm. theatralisch] [Fr. theâtrale] [îng. theatrical] ; Tiyatro özelliği bulunan ya da tiyatroya uygun özellikleri olan.

tiyatro müzesi [Alm. Theatermuseum] [Fr. musee de th&âtre] [îng. theatre museum] : Tiyatro tarihine ilişkin belgelerin, giysi ve dekor parçalarının Örnek olarak bir araya toplandığı, tiyatro sanatının çeşitli dallarında belgelik ve bölümlerin bulunduğu sergi ve araştırma yeri. .

tiyatro Sanatı [Alm. Theaterkunst] [Fr. art de theatre] [İng. art of theatre] : Tiyatronun uygulama alanı. Dram sanatının seyirci karşısında gerçekleşmesi tiyatro sanatı ile olur. Yönetmenin, oyuncuların, tasarımcıların, uygulayımcıların ve çeşitli görevlilerin devreye girmesi bu evrede olur. Tiyatro yapıtının tamamlanması için yapılan uyumlu toplu çalışma tiyatro sanatını ortaya çıkarır.

tiyatrosever [Alm. Theaternarr] [Fr. theâtrophile] [îng, theatre-lover] : Tiyatro tutkunu. Tiyatro sanatına sıkıca bağlı, tiyatro kültürü edinmiş kişi.                                                    ,

tiyatro şenliği [Alm. Theaterfest, Festspiel] [Fr. festival du thdâtre] [İng. theatre festival, festival of drama] : Çoğu kez yaz aylarında düzenlenen, geniş yığınlara yönelik olmak üzere seçilmiş örnek oyunların gösterilerini kapsayan şenlik.

tiyatro terzisi [Alm. Theaterschneider] [Fr. costumier] [İng. costu-mer] : Tiyatro giysilerini biçip diken görevli.

tiyatro türleri [es. t. tiyatro tarzları] [Alm. Theaterarten] [Fr. genres du theâtre] [İng. types] : Oyunların içerikleri, biçimleri ve amaçlan yönünden ortaya çıkan değişik yapıtların özelliklerini kapsayan türler. Tiyatroda dört- temel tür vardır : tragedya, komedya, melodram, fars.                                         .

tiyatro uygulayımı [Alm. Theatertechnik] [Fr. technique du theatre] [îng. theatre technique] : Yazarlık, sahneye koyma, sahne tasarımı, oyunculuk vb. konuları kapsamına alan deyim.

tiyatro uzmanı [Alm. Theaterfachmann] [Fr. expert du theatre] [îng. stage-expert] : Tiyatro uygulamasına ilişkin tasarım, ışıklama, seslendirme, dekor yapımı ve benzeri uygulayımları ilgilendiren işleri yapan, eğitimle yetişmiş usta.

tiyatro yapısı [Alm. Theatergebaude] [Fr. bâtiment du theatre] [îng. theatre building] : Her türlü tiyatro gösterisinin yapılmasına elverişli sahne, sahne donanımı, seyir yeri olan ve seyircinin gereksinimlerini karşılayacak biçimde yapılmış yapı.

tiz bölge [Alm. hohe Register] [Fr. registre aigu] [îng. high register] : Bir sesin tiz notalarının toplandığı bölge.

toga : Romalıların ulusal giysisi. Bu giysi özellikle togata komedya-sı’nda sahnede giyilirdi.

togata komedyası [Lat. jabula togata} : Roma tiyatrosunda yerli konuları ve yöresel giysileri olan komedya türü.

tomar gergi [Alm. Roüleauvorhang} [Fr. rideau â la polichinelle} [îng. roller drop} : Bir tomar biçiminde duran ve çekilince aşağıya doğru açılan gergi.

tongur (Kö. O.) : Anadolu'da oyunları düzenleyene verilen adlardan biri.

toplayıcı ışıldak [Alm. konzentrierter Scheimverfer} [Fr. projecteur concentre} [îng. beam projector} : Işığın yönünü kesin olarak veren bu aygıtın bir parabol aynası, bin vatlık ışıtacımn önünde de ışığı toplayan küre biçiminde küçük bir merceği vardır. Çevresi giderek hafifleyen, ama ortaya doğru daha güçlü ışık toplayan bu aygıt ile pencereden, kapıdan Vuran güneş ya da ay ışığı etkileri kolayca sağlanır.

topluluk [Alm. Theatertruppe, Ensemble} [Fr. compagnie, troupe} [îng. company} : Belli sayıda oyuncu, tasarımcı, uygulayımcı ve uzmandan kurulu yerleşik ya da gezici tiyatro topluluğu.

toplulukbaşı [Alm. Truppeleiter] [Fr. chef de troupe} [îng. actor-ma-nager} : Oyuncular topluluğunu temsil eden oyuncu.

toplumcu gerçekçilik [Alm. socialistische Realismus} [Fr. râalisme socialiste} [îng. social realism} : Gerçekçiliğin bu evresi içinde, bir bütün olarak toplumcu Sanatı ve tiyatroyu kapsar; sanatçı ya da yazar, emekçi sınıfın ve toplumcu düzenin amaçlarıyla temelde anlaşmıştır. Eleştirel gerçekçilik toplumculuğu benimserken, bu toplumculuğu kurma savaşı içindedir.

toplumcu oyun [Alm. sociales Drama} [Fr. drame social} [îng. social drama} : îşçi hareketleriyle ortaya çıkmış, toplumun ekonomik durumunu temel alarak yazılan oyun. Toplumdaki düzensizliklerin altyapıdan kaynaklandığını belirten oyun biçimi.

toplumsal oyun [Alm. Gesellschaftsstilck} [Fr. piece sociale} [îng. social play} : Toplum sorunlarına eğilen ve bu sorunları tartışan, ahlakçı yönelişi içeren oyun türü.

toplumsal tavır [Alm. Gestus} [Fr., îng. gestus} : Toplumsal eğilimi, özelliği, amacı ve sınıfsal niteliği gösteren tavır. Bu terim epik tiyatronun estetik kavramlarından biridir; Brecht tarafından önerilmiş ve benimsenmiştir.

top sesi aygıtı [Alm. Kanonenschuss] [Fr. coup de canon] [îng. cannon -sîıot] : Sahnede top atımı sesi veren etmen aygıtı.

toplu sanat yapıtı [Alm. Gesammtkunstwerk] : îlk kez Richard Wag-ner'in kendi sanat anlayışını anlatmak için ortaya attığı bu deyim, sonradan bütün Avrupa ülkeleri tarafından kullanılmıştır. Wagner, tiyatronun çeşitli sanat dallarının bir araya gelmesinden oluştuğunu savunur. Sonradan tüm sanat dallarını bir uyum içinde kaynaştıran anlayışlar kapsamında bireşimci tiyatro'yu, tümciil tiyatro'yu görürüz. Jouvet, bu bireşimsel çalışmaya «theâtre complexe» demiştir.

tökezleme [İng. fluff] : Sahnede sözleri tam olarak söyleyememe ya da yanlış şeyler söyleme durumu.

töreci oyun [Alm. Moralitat] [Fr. moralite] [îng. morality] : Ortaçağda, Hıristiyan öğretisinin ahlak anlayışım aşılamakta kullanılan bir oyun biçimi. Sonradan burjuva ahlak değerlerinin temeli üzerine kurulan ve soyut nitelikleri (iyilik, kötülük, açgözlülük, oburluk, kin, onur, vb.) kişiler olarak sahneye çıkaran oyun.

töre komedyası [es. t. örf ve adet komedyası'] [Alm. Sittenstuck, Sitten-komödie] [Fr. comâdie de moeurs] [îng. comedy of manners, drawing-room comedy] : Bir çağın ya da belli bir dönemin günlük yaşamından yola çıkarak, insan tavır ve ilişkilerinin ışığında, bozuk, tutarsız ya da yanlış olan töresel ilişkileri ahlak açısından eleştiren komedya. Bu türde, insana ve insan ilişkilerine bir dönem, bir çevre, bir sınıf, bir yaşam biçimi arasından bakılır.

törenci başı [Alm. Zeremonienmeister] [Fr. maître de ceremonie] [îng. master of ceremonies] : Bir şenliği, bir töreni yöneten kişi.

tragedya [Yun. tragos = keçi, odia — ezgi] [Alm. Trauerspiel, Tra-gödie] [Fr. tragedie] [îng. tragedy] : Klasik tanımlamasında, yüceltilmiş sözlerle yazılan, yüceltilmiş bir kahramanın iyi bir durumdan kötü bir duruma düşmesiyle, seyircinin korkuya ve acımaya yönelerek duygusal arınmaya gittiği oyun türü. Çağdaş tanımı içinde, olağan bir kişinin gerçekçi bir çevre içinde toplumsal çelişkilerini hissetmesiyle ortaya çıkan oyun türü.

tragedya oyuncusu [Alm. Tragöde] [Fr. tragedieri] [îng. tragedian] : Tragedya oynamada başarı kazanan ve bu tür oyunlardan ün yapan oyunculara verilen ad.

tragedya öğeleri [Alm. Bestanteile der Tragödie] [Fr. dîements de tra-gedie] [îng. elements of tragedy] : Aristoteles’in Poetika'sında tragedya için önerilen öğeler şunlardır : konu, davranış, konuşma, düşünce, dekor, müzik ve bunların uyumu.

tragoy [Yun. tragoi = teke derisi] : İlk dönemde yazılan antik tragedyalardaki koroda bulunan sanatçıların giydikleri teke derisinden giysi.

tritagonist : Üçüncü oyuncu. Antik tiyatroya Sofokles’in getirdiği üçüncü oyuncu.

trop [Yun. tropos] [Alm. Trope] [Fr., îng. trope] : Ortaçağın dinsel nitelikteki uyaklı dizeleri.

tuluat patlatmak (Argo) : Doğaçtan oynamak.

tumturaklı konuşma [Alm. Deklamatiori] [Fr. diction d£clamatique] [îng. declamatory diction] : Sahne konuşmasının şişirme, kof, tumturaklı biçimi. Duygu ve düşünceyle ilgisi olmadan bağıra çağıra söz söyleme.

tunik : Antik tragedyada oyuncuların giydikleri uzun kollu, ayaklara dek uzanan ve göğüs hizasında kemeri olan giysi.

tutukevi tiyatrosu [Alm. Gefangnistheater, Gefangenentheater] [Fr. theâtre de masse] [Ing. mass theatre] : Tutuklulann dinlenmesi ve eğlenmesi için yapılan tiyatro.

tutulma [Alm. Steckenbleiben] [Fr. avoir un troü] [îng. dry-up] : Oyuncunun söyleyeceklerini unutması.

tül [Alm. Tiill, Netzstoff] [Fr. tulle] [Ing. net, theatrical net, tulle, press point] : Tiyatro dekorunda kullanılan ince, gözenekli pamuk ya da ipek dokuma.

tül perde [Alm. Schleiervorhang] [Fr. rideau de tulle] [îng. gauze cloth, gauze] : Belli bir dramatik hava ve etki sağlamada kullanılan tül perde.

tümceleme [Alm. Phrasieren] [Fr., îng. intonation] : Bir oyuncunun noktalama işaretlerini, durak yerlerini ve sözcük renklerini belirterek konuşması.

tümcül tiyatro [Alm. totdles Theater] [Fr. theâtre totale] [îng. total, theatre] : Tiyatroyu, bütün sanat dallarıyla uyumlu bir biçimde kaynaştırarak ortaya çıkartmayı doğru bulan tiyatro anlayışı.

tür [Alm. Gattung] [Fr. genre] [îng. type] : İçerik, biçim ve amaç yönünden özellik gösteren bir sanat çeşidi.

ü

uçma arabası [Alm. Flugwagen] [Fr. charriot de vol] [îng. flying vagon] : Oyuncuya havada gidiyormuş görünümünü veren düzendeki araç.

uçma aygıtı [Alm. Flugmachinerie] [Fr. travers (machine de)] [îng. fliyng machine] : Uçma telini palangalar üzerinde ileri geri götüren aygıt.

uçma düzeni [Alm. Flugwerk] [Fr. equipe de vol] [îng. flying lines] : Uçma arabasını havada götüren çelik tel ve palangaları kapsayan düzen.

uçma kemeri [Alm. Flugkorsett] [Fr. ceinture de vol] [îng. aerial belt] : Oyuncuyu havada tutmaya yarayan kemer; iki yanından çelik telle palangalara bağlıdır,

uğr,aşçı tiyatro [es. t. profesyonel tiyatro] [Alm. Berufstheater] [Fr. theâtre professionnel] [îng. professiondl theatre] : 1—Uğraşları tiyatro olan kişilerin bir araya gelerek ortaya çıkardıkları tiyatro 2 — Gelirini, tiyatro oyunları oynayarak sağlayan tiyatro.

uğraştan oyuncu [Alm. Berufsschauspieler] [Fr. acteur professionnel] [îng. professional actor] : Oyunculuk eğitiminden geçmiş, meslek olarak oyunculuğu seçmiş, yaşamını oyunculukla kazanan erkek ya da kadın oyuncu.

ulağın anlatısı [es.' t. habercinin mesajı] [Alm. Botenbericht] , [Fr. rdpport de messager] [îng. messenger-speech] : Antik Yunan tiyatrosunda seyircilerin görmediği, sahne dışında geçen olayları görmüş varsayılan bir ulağın getirdiği bilgileri aktarması.

ulak [Alm. Bote] [Fr. messager] [îng. messenger] : Antik tiyatroda, yer birliğini bozmamak için, sahne dışındaki önemli bir olay! anlatan kişi.

ulusal tiyatro [es. t. milli tiyatro] [Alm. Nationaltheater] [Fr. theâtre national] [îng. national theatre] : Bir ulusun toplum yapısında yer etmiş geleneklerin, özelliklerin kendine özgü uyumlu anlatımını bulduğu tiyatro.

usta oyuncu (Kö. O.) : Anadolu’da oyunları düzenleyene verilen adlardan biri.

uyan düzeni [es. t. ihtar cihazı] [Alm. Alarmvorrichtung] [Fr. aver-tissement] [îng. alarm] : Bir tehlike durumunda tiyatro yapısı içindeki kişileri uyaran aygıt.

uyan ışığı [es. t. ihtar ışığı] [Alm. Signallampe] [Fr. signal lumineux] [îng. cue light] [ît. segnale lumihoso] : Oyunun belli yerlerinde ( sahnedeki görevlileri uyaraın ışık. Giriş ve çıkışları, başlayış ve bitiş yerlerini gösteren ışık.

uyan ışığı denetim tablosu [es. t. işaret ışığt tablosu] [Alm. Signal-tafel] [Fr. tableau de signalisation] [îng. cue board, stage manager’s desk] [It. indicatore a luce] : Oyunun başlangıcını, bitişini gösteren, giriş çıkışlar için uyaran ışığın denetlendiği tablo.

uyan-propaganda oyunu [Alm. Propogandastück] [Fr. pikçe de propo-gande] [îng. agit-prop play] : Seyirciye belli bir düşünceyi ve siyasal görüşü benimsetmek amacıyla yazılmış oyun.

uyan-propaganda tiyatrosu [Alm. Agit-Prop Theater] [Fr. theâtre. agit -prop] [îng. agit-prop theatre] : Kaynağı, Meyerholdün, Sovyet dev-riminin ideolojisini yaymaya yönelik, ezgili, danslı, diyalı ve filmli tiyatrosudur. Bugün için, herhangi bir ideolojik görüşü yaymaya yönelik tiyatro.

uyarlama [es. t. adaptasyon] [Alm. Adaptierung, Bearbeitung] [Fr., îng. adaptation] : Uyarlanmış yapıta verilen ad.

uyarlama hakkı [Alm. Recht fiir Adaptierung] [Fr. droit d'adaptation] [îng. adaptation right] : Herhangi bir yapıtı sahneye uyarlayabilmek için izinle elde edilen hak.

uyarlamak [Alm. adaptieren, bearbeiten] [Fr. adap t er] [îng. adapt] : 1 — Tiyatro için hazırlanmış bir yabancı oyunu, yerel koşullar ve özellikler göz önüne alınarak uygun biçimde kendi diline çevirmek, çıkartmalar ve eklemeler yapmak. Örnek : Moliöre’in Scapin’in Dolapları adlı oyununun Ayyar Hamza olarak uyarlanması. 2 — Bir romanı ya da öyküyü sahne için yeniden derleme, düzenleme, örnek : Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanının oyun yapılması gibi.

uyarlayıcı [Alm. Bearbeiter] [Fr. adapteur] [îng. elaborator, c&mpiler, reviser] : Uyarlama işiyle uğraşan yazar.

uygulama [es. t. tatbikat] [Alm. praktisphe Übungen] [Fr. applications pratiques] [îng. application, putting into practice] : Bir oyunun, bir sahnenin ya da bir kesimin sahne üzerinde denenmesi.

uygulamak [es. t. tatbik, etmek] [Alm. realisieren] [Fr. realiser] [îng. realize] : Bir yapıtı, bir tasarıyı sahne üzerinde gerçekleştirmek.

uygulama sahnesi [es. t. tatbikat sahnesi] [Alm. Studiobühne] [Fr. studio] [îng. studio stage] : 1 — Tiyatro öğrencilerinin uygulama yapmalarına elverişli sahne. 2 — Oyuncuların yeni biçim denemeleri için kullandıkları sahne.

uygulayım .çalışması [es. t. teknik prova] [Alm. Technişcheprobe] [Fr. râpktition technique] [îng. technical rehearsal] [İt. prova tecnica] : Dekor, giysi, ışıklama, sahne etmenleri, donatımhk gibi öğelerin denetlenmesi için yapılan çalışma.

uygulayım yardımcısı [es. t. teknik direktör yardımcısı] [Alm. Assistent] [Fr. regisseur] [îng. assistent stage manager, a.s.m.} [ît. aiuto del direttore tecnico delle scene] : Sahneye ilişkin tüm teknik işlerden ve aygıtlardan sorumlu olan yetkilinin yardımcısı.

uygulayım yetkilisi [es. t. teknik direktör] [Alm. technischer Oberleiter] [Fr. directeur gdnâral technique] [tng. technical director] [ît. direttore tecnico delle scene] : Sahneye ilişkin tüm teknik aygıtlardan sorumlu olan ve teknik işleri yürüten yetkili.

uyum [es. t. ahenk] [Alm. Harmonie] [Fr. harmonie] [îng. harmony] : Tiyatro sanatının her dalında aranan uygunluk ve denge.

uzaktan denetim tablosu [Alm. Fernsteuerungstafel] [Fr. jeu d'orgtıe d telecommande] [tng. remote control board] [ît. comando a distanza]-. Herhangi bir alıcıyı uzaktan çalıştıran denetim merkezi.

uzaktan yönetilen renk değiştirici [Alm. Automatischer Farbemvechsel] [Fr. changemenet de couleur avec commande d distance] [îng. [îng. remotely operated colourchange, remote-control color change] [ît. cambio di colora a distanza] : İstenilen uzaklıktan ışıldağın üzerine takılmış renkleri değiştirmede kullanılan düzen.

uzun konuşma [es. t. tirat] [Alm. Tirade] [Fr. tirade] [îng. soliloçuy, tirade] : Oyun kişilerinin uzun soluklu konuşmalarına verilen ad.

Ü

ücret [Alm. Gehalt] [Fr. cachet] [tng. salary] : Emek karşılığında alman para.

ücretsiz giriş belgesi [es. t. serbest giriş kartı] [Alm. Freikarte] [Fr. bitlet de faveur] [îng. complimentary ticket] : İlgililere ücretsiz ' olarak verilen tiyatroya giriş hakkını sağlayan belge.

üç birlik kuralı [Alm. drei Einheiten] [Fr. trois unîtâs] [îng. three unities] : Dram sanatının klasik bir ilkesi olan, yerde, sürede ve olayda birlik kuralı.

üçgen [Alm. Dreieckstiıck] [Fr. triangle] [îng. triangle of love] : Ana olay dizisi kan, koca ve sevgili arasında geçen oyuna verilen ad. Aşk üçgeni.

üç kenarı açık sahne [Alın, dreteilige Bilime} [Fr. scene de structure elisab^thaine} [îng. three-sided öpen stage] : Üç yanı seyirciye açık olan ya da seyircinin üç yandan da seyretme olanağını bulduğu sahne çeşidi.                                              ,

üçleme [es. t. triloji} [Alın. Trilogie} [Fr. trilogie} [îng. trilogy} : Aynı konunun üç aşamasını üç ayn oyunla geliştiren oyunların tümüne verilen ad.

üç renk aygıtı [Alm. Dreifarbensystem} [Fr. triple effet} [îng. three colours systern} : Çağdaş tiyatro ışıklamasında kullanılan üç rengi aynı anda verebilen ışıklama aygıtı.

üç vuruş [Alm. drei Schlage} [Fr. les trois coups} [îng. three strikes} : Oyunun başlamak üzere olduğunu (belirtmek için sopanın üç kez yere vurulması. Moliere dönemi Fransız tiyatrosunda ve Türk doğaçlama tiyatrosunda vardı. Daha eskilere gidilirse, daha önceki Ömeğihi meddahların öyküye başlarken sopayla üç kez yere vurmalarında buluruz.

üniversite tiyatrosu [Alm. Umversitatstheater} [Fr. theâtre univer-sitaire} [îng. university theatre} : 1—Üniversite düzeyinde tiyatro eğitimi yapan birim tarafından kurulmuş uygulama topluluğu.

2 — Daha önceki anlamıyla üniversiteli gençler tarafından kurulmuş özenci topluluk.

üst asma kat [Alm. Olymp} [Fr. paradis, poullailler} [îng. gods} : Büyük tiyatro yapılarında tavana yakın, sahneye en uzak olan en ucuz seyir yeri.

üst friz [Alm. Schürze} [Fr. lambrequin d’avant-scene} [îng. pelmet} [ît. frontone delta boccascena} : Sahne üstünü maskelemek için çerçevenin sahne tarafından asılan ve çerçevenin üst kesimini boydan boya kaplayan perde.

üst ışık dizgesi [es. t. hersler} [Alm. Kasten-Oberlicht} [Fr. herse cloisonnee} [îng. borderlights, compartment batten, magazine bat-ten} [ît. assicella a scomparti, assicetla di carico} : Bir kutu içinde toplanmış, belli sayıda, merceksiz, 4 ile 150 vatlık ışıtaçlann tümüne verilen ad. Bunlar ızgara palangalarından sarkıtılan askılara bağlanır.

üst ızgara [Alm. Schnürboden} [Fr. petit gril} [îng. second gridiron jtoor} : Makaraların bulunduğu ızgaraların üstünde çalışma amacıyla bulunan ızgaralar.

üst sahne [Alm. Oberbilhne} [Fr. cintres] [îng. gallery} : 1 — «Shâkes-peare Sahnesi» denilen, Elizabeth dönemi halk tiyatrolarının sahne üstüne rastlayan balkonlu alan; burası yerine göre balkon, sur üstü, tepe vb. yerler için kullanılırdı. 2—Sahnenin üst bölümü.

üst sahne aygıtları [Alm. Obermachinerie] [Fr. machinerie des cintres] [îng. fly-machinery] ; Üst sahnede bulunan dekor değiştirmeye yarayan çeşitli aygıtları kapsayan düzen.

üst sahne boşluğu [es. t. sofito} [Alm. Soffitte] [Fr. irise] [îng. border] [ît. soffito] : Sahnenin üstündeki »ızgaraların ve palangaların bulunduğu mekanik kesim.

V

Valet [Alm. Valet] [Fr., îng. valet] [Lat. valetas] : Fransız bulvar tiyatrosunda kurnaz, dolapçı uşak tipi.

varoluşçu tiyatro [Alm. existentialistisches Theater] [Fr. theâtre exis-tentialiste] [îng. existentialist, theatre] : İnsanı evrenin merkezine koyan, ülkücü dünya görüşüyle insanın dışa ve kendine olan yabancılığını, yalnızlığını vurgularken bireyin davranışlarıyla var olduğunu, karar zorunluğu ve sorumluluğuyla kendini gerçekleştirdiğini savunan anlayışın tiyatrosu. Başlıca yazarları arasında Albert Camus ve Jean-Paul Sartre vardır.

vomitarya [Lat. vomitaria] : Roma tiyatro yapılarında seyirci yerlerini sahneye ve yapının çeşitli yerlerine bağlayan üstü kapalı geçit.

vurgu 1 — [Alm. Emphase, Nachdruck] [Fr. fötrce, emphase] [îng. emphasis] : Oyun düzeninde tasarımın bir Öğesi. Bir uygulamada çeşitli yöntemlerle kişiler, yığınlar, eşyalar ve simgeler vurgulanır. Yönetmenin önemli işlerinden biri seyircinin en çok gözüne çarpması gereken şeyi seçmesidir. Vurgu, gövde görünüşleri, değişik alanlar, ilişkiler, karşıtlıklar, yükseltiler vb. ile sağlanır. 2 —[Alm. Betonung] [Fr., îng. açcentuation] : Sahne konuşmasında bir tümceyi, belli bir durum içindeki anlamını doğru vererek söylemek için uygun sözcükleri yoğunlaştırmakta kullanılan ses vurgusu.

vurgu sözcüğü [Alm. betonter Begriff] [Fr. mot de valeur] [îng. key word] : Bir tümcede ya da kesimde öbür sözcüklerden daha önemli olan sözcük.

Y

yabansı [es. t. egzotik] [Alm. exotisch] [Fn exotique] [îng. exötic] : Tiyatro yapıtında seyirciye yabancı, ama ilginç gelen olay, konu, kişi, renk vb.

yabansılık [es. t. egzotizm} [Alm. Exotismus} [Fr. exotisme} [îng. exotism} : Bir tiyatro yapıtında, seyirciye yabancı gelen özelliklerin tümü.

yağ kjandili [Alm. öllampe} [Fr. lampe d huile} [îng. oil lamp} : Antik çağda, Ortaçağda ve Rönesans başlarında aydınlatma aracı olarak kullanılan kandil.

yağmur borusu [Alm. Regenrohr} [Fr. tuyau d pluie} [İng. rain barrel, rain pipe] : Yağmur damlacıklarını sağlayan, alt tarafı delikli boru. Bu boru genellikle dekordaki pencerenin kulis tarafındaki üst kesimine yerleştirilir.

yağmur davulu [Alm. Regentrommel} [Fr. tambour de pluie} [tng. rain drum} : Üzerine düşen tanecikler yoluyla yağmur sesi veren, şapka kutusuna benzeyen, üzeri deri kaplı silindir.

yağmur etmeni [Alm. Regeneffekt} [Fr. effet de pluie} [îng. rain effect] : Sahne üzerinde yağmur yağıyormuş duygusunu veren görsel ve işitsel etmen.

yağmur kutusu [Alm. Regenkasten} [Fr. boîte d plide} [îng. rain box]: Yağmur sesini sağlayan kutu.

yağmur yağdırma aygıtı [Alm. Regenmachine} [Fr. machine â pluie} [tng. rain machine} : Yağmur sesi veren aygıt.

yalıtkan [es. t. tecrit maddesi} [Alm. Isölation} [Fr. isolatiori} [îng. insulation} [ît. isolamento} ; Elektrik akımına karşı yüksek direnç gösteren, elektrik akımına yol vermeyen.

yalıtkan şerit [es. t. izole bant} [Alm. Isolierband} [Fr. ruban isolant} [îng. insulating-tape} [ît. nastro isolante} : Elektrik akımına karşı yalıtım sağlayan, akım geçirmeyen şerit.

yalvaç oyunu [es. t. misi er oyunu} [Alm. Mysterienspiel} [Fr. mystere} [îng. mystery play} : Ortaçağda ortaya çıkan ve geliştirilmiş olan îsa’mn yaşamından sahneleri ele alan dinsel oyun.

yanardağ etmeni [Alm. jeuerspeiender Berg} [Fr. volcan en eruption} [îng. active volcano} : Etkin durumda bulunan, lav fışkırtan yanardağ etmeni.

yandan ışıklama [Alm. Seitenbeleuchtung} [Fr. eclairage lateral} [tng. lateral lighting} : Sahneye ve oyunculara yanlardan verilen ışık dizgesi.

yan duvar [Alm. Seitemvand} [Fr. mur lateral} [îng. side wall} : Sahnenin soldaki ya da sağdaki yan duvarı.

yangın etmeni [Alm. Feuereffekt] [Fr. effet de feu] [îng. fire effect] Yangın ya da alev görünümünü sağlayan aygıt.

yangın merdiveni [es. t. imdat merdiveni] [Alm. Nottreppe] [Fr. escalier de secours] [îng. emergency staircase] : Tiyatro yapısının dışında bulunan, yangın anında kullanılmak üzere yapılmış merdiven.

yanılmaca [Lat. qui pro quo] : «İyi kurulu oyun» yapısında, oyun kişilerinin ayrı şeyleri söylerken aynı şeyi konuştuklarım sandıkları sahne.             7

yanılsama [es. t. illüzyon] [Alm. Illusion] [Fr., îng. illusion] : Gözbağ-lama.

yanılsamam tiyatro [es. t. illüzyon tiyatrosu.] [Alm. Illusionstheater] [Fr. theâtre d'ülusiori] [îng. illusionistic theatre] : İki temel tiyatro anlayışından biri. Bu tür tiyatroda, seyircinin, sahnedeki olaylara, onları yaşıyormuşçasma 'katılması sağlanır, bak. benzet-meci tiyatro.

yankıdüzen [es. t. akustik] [Alm. Akustik] [Fr. acoustique] [îng. acoustics] [ît. acustica] : 1 —Kapalı bir yerde ses dağılım biçimi. Ses dağılımı tiyatro yapılarının niteliklerine göre değişir. 2—Fizik biliminin, konusu selen olan kolu.

yankıdüzen bulutlan [Alm. akustische Wolken] [Fr. nuages acousti-qu.es] [îng. acoustieal clouds] : Çağdaş yeni tiyatro yapılarının tavanına konulan ve bilgisayar tarafından düzenlenen, opera, sözlü tiyatro, oda ya da senfoni orkestrası yankıdüzeninî iyi bir biçimde sağlayabilmek için, aşağı yukarı hareket edebilen ve sağa sola dönebilen ses levhaları.

yankıdüzen levhası [Alm. Schallbrett, Schalhvand] [Fr. panneau acoustique] [îng. acoustic panel] : Ses dağılımının düzgün biçimde olmasına yardımcı olan, duvara ya da tavana konulan levha.

yanlış ses [Alm. falsche Stimme] [Fr. voİx fausse] [îng. false voice] : Yükseklik yönünden tiz ve pes bölgelerin dışına çıkan ses.

yanmaz çerçeve [Alm. Asbeststreifen] [Fr. frise d'amiante] [îng. asbestos border] : Yanmaz maddeden, asbestten yapılmış, kenar ışıtaçlannm sıcaklığım ' geçirmeyen çerçeve.

yan perde [Alm. Seitenhanger] [Fr. pendrillon] [îng. leg drop, leg] :

( Yan kulisleri maskelemekte kullanılan çerçeve.

yan sahne [Alm. Seitenbiihne] [Fr. scene lateral] [îng. side stage] : Ana sahnenin yanında 'bulunan seyirciye açık olmayan kesim.

yan yüz [Alm. Seitenfassade} [Fr. façade lateral} [îng. side facade} : Bir tiyatro yapısının yan yüzü.

yapay büküm [Alm. konventioneller Stimmfal} [Fr. inflexion conven-tionnelle} [Ing. conventional inftection} : Düşünce ve duyguyu dilin gerektirdiği bükümü bozarak, uydurma bir gelenekle söz söyleme sanatı.

yapay düzey [Alm. Spielproszenium} [Fr. portique} [îng. false pros-cenium} : Kalabalık sahnelerde, gerideki oyuncuların da seyirci tarafından görülmelerini sağlayan yükselti.

yap,ay mum [Alm. Kerzensockel} [Fr. bougie electrique} [îng. candle. fitting} [ît. -falsa candela} : Sahne üzerinde mum ışığı etkisi veren, elektrikle yanan mum.

yapay saç [es. t. krep} [Alm. Kımsthaar] [Fr. crâpe} [îng. crepe hair} [ît. crespo] : Sakal, bıyık, favori, kaş ve benzeri eklentileri yapmak için hazırlanmış kıl topağı.

yapay söyleyiş [Alm. konventioneller Tonfall} [Fr. intonation conven-tionnelle} [îng. conventional intonation} : Düşünceleri ve duygulan, dilin gerektirdiği tümcelemeyi bozarak, uydurma bir biçimde söyleme alışkanlığı.

yapay yüz [es. t. maske} [Alm. Maske} [Fr. masque} [îng. mask} : Oyuncunun insancıl anlatımını kapatmak ya da oyuncuyla seyirci arasında güzelduyusal uzaklığı elde etmekte kullanılan ve çeşitli gereçten yapılan surat.

yapım [Alm. Produktion} [Fr., îng. production} : Bir tiyatro yapıtının tam olarak seyirci için r üretilmesi işlemi.

yapımcı [es. t. prodüktör} [Alm. Spielleiter} [Fr. producteur} [îng. producer} : Tecimsel oyunların gerçekleştirilmesinde anaparayı koyan ve bütün yönetim işlerini yüklenen kişi.

yapm uzmam [es.‘ t. butaforcu} [Alm. Kascheur, Theaterplastiker} ■ [Fr. staffeur} [îng. modeller} : Oyun için gerekli sahne ve el eşyalarını gerçeğe uygun biçimde yapan ve hazırlayan plastik uzmanı.

yapısal dekor [Alm. erbautes Bühnenbild} [Fr. decor construit} [îng. constructed set, architectural setting} : İskeleler, yükseltiler, eğimler ve basamaklarla kurulmuş dekor.

yararına gösteri [Alm. Benefizvorstellung} [Fr. representation d bene-fice} [îng. benefit performance} : Bir kuruma ya da kişiye yardım etmek amacıyla düzenlenen gösteri.

yardımcı [es. t. asistan} [Alm. Assistent} [Fr. rtigisseur] [îng. assistant director, assistant producer] : Oyun düzenini, müziği, dekoru ve benzeri sanatsal işleri hazırlayan baş sorumlulara yardım edenlere verilen ad.

yardımcı genç kız [Alm. Soubrette} [Fr., îng. soubrette} : Bulvar tiyatrosu ve müzikli oyunlarda yardımcı genç kız rolü.

yardımcı oyuncu [Alm. Nebendarsteller} [Fr. acteur qui seconde les premiers roles} [îng. supporting actor} : Başrolde oynayan oyuncuyu destekleyici nitelikli ikinci önemde rolü olan oyuncu.

yarenbaşı (Kö. 0.) : Anadolu’da oyun düzenleyiciye verilen adlardan biri, yanm kanat [Alm. Halbftügel] [Fr. portant pliant] [îng. book-wing} :

Sahnede küçük girinti.

yanm perde [Alm. Halbe Vorhang} [Fr. semi-rideau} [îng. half-cur-tain} : Breclıt’in epik tiyatroda kullandığı sahne ağzının yan yüksekliğinde, olan perde. Brecht, bu yanm perdeyle dekorun bir bölümünün seyirci tarafından görülmesini sağlayarak yanılsamayı kırma amacını gütmüştür.

yanm yuvarlak seyir yeri [Alm. hdlbkreisförmiger Raum} [Fr. salle semi-circulaire} [îng. semicircular auditorium} : Seyir yerinin yanm ay biçiminde olduğu tiyatrolarda seyir yerine verilen ad.

yarışmalı konuşma [Yun. stichomythia} : Antik Yunan tiyatrosunda, tek dizeler durumunda atışmalı ve yanşmalı konuşma.

yasaklamak [es. t. sansür etmek} [Alm. verbieten] [Fr. censurer} [îng. to censor} : Herhangi bir tiyatro yapıtını, öndenetim ya da sıkıde-netim tarafından yasaklamak.

yaşlı adam [Alm. Heldenvater} [Fr. pere noble} [îng. heavy father, old man} : Bulvar oyunlarında yaşlı adam ya da baba rolü.

yatak odası sesi [Alm. Schlafzimmerstimme} [Fr. voix sommeil} [îng. bedroom voice} : özellikle kadın oyuncunun kullandığı, kısık, tutkulu, nazlı ve fısıltıh ses.

yatra : Hindistan’da dinsel bayramlarda oynanan ezgili, danslı halk oyunu.

yaym bölmesi [es. t. naklen yayın locası} [Alm. Rundfunkübertragımgs-loge} [Fr. loge pour le radio} [îng. box jor use by the radio} : Gösterinin radyo ile yayınını yapmada kullanılan özel bölme.

yay ışıldak [es. t. kömürlü projektör} [Alm. Bogenlampe} [Fr. pro-jecteur â arc} [îng. arc lampjlight} [ît. proiettore ad arco] : Işığı bir elektrik yayı ya da elektrotlarla elde edilen ışıtaç. Bu ışıtaç ile küçük bir kaynaktan çok parlak bir ışık sağlanır. Dalgalı akımda ses yaptığından bugünkü tiyatrolarda artık kullanılmıyor. Ancak açık alanlarda oynanan gece gösterilerinde, özellikle izleyici olarak çok yararlıdır.

yazar payı [es. t. telif hakkı'] [Alm. Unheberecht] [Fr. droits d’auteur] [îng. Copyright, aut hor’s right] : Bir yazarın üretiminin karşılığını sağlayan, onu parasal ve yazınsal açıdan koruyan iyelik.

yazboz dekoru [Alm. Repertoiredekoration] [Fr. decor-rdpertoire] [tng. repertory set] : Hiçbir yeniliği olmayan, birkaç kez bozularak ya da bazı yerleri değiştirilerek seyirci karşısına çıkarılan dekor.

yazma [Alm. Manuskript] [Fr. manuscrit] [tng. manuscripf] : 1 — Elle yazılmış belge. 2 Elle ya da makine ile yazılmış sahne oyununa temel olan yapıtın özgün metni, bak. yz.

vedek [es. t. dublör] [Alm. Spieldouble] [Fr. doublure] [tng. unders-tuây] : Asal oyuncu yanı sıra, aynı rolü çalışan yedek oyuncu

yedek ışık düzeni [Alm. Notbeleuchtung] [Fr. dclairage de sdcuritd] [tng. secondary lighting, emergency lighting] [tt. impianto di si-curezza] : Şebekeye bağlı elektrik akımında bir bozukluk olduğunda, kendiliğinden ayn bir evreden yanan daha az güçte ışık düzeni. Bu düzenin güç kaynağı büyük tiyatrolarda bir üreteç, küçük tiyatrolarda ise bir akımtoplar (akümülatör) dır.

yeni antik komedya [Alm. neue Komödie] [Fr. comddie nouvelle] [tng. new comedy] : Antik Yunan komedyasının aşağı yukarı tÖ 330 tarihlerinde ortaya çıkan incelmiş biçimi. Bu komedyada eski ko medyanın karikatür tipleri ve mitologya kişileri yok oldu, bunların yerini, o dönemde yaşayan insanlar, onların sorunları ve giysileri aldı. Yeni komedya yazarlarının içinde en önemlisi Efesli Menand-ros’tur.

yeni dünya (O.O.) : Ortaoyunu’nun yalın eşyası. Aşağı yukarı bir buçuk metre yüksekliğinde, genellikle iki, üç, bazan da dört kanatlı paravana. Çoğunlukla ev, kimi kez de değişik yerler için kullanılır.

yeni dünya oyunu (O. O.) : On sekizinci yüzyılın ilk yarısında ortaoyunu için kullanılan deyim.

yer [es. t. koltuk] [Alm. Platz, Sitzplatz] [Fr. place de theâtre] [tng. seat] : Bir seyircinin tiyatro seyrederken oturduğu yer.

yer ayırtma [Alm. Vorverkauf] [Fr. reservation] [îng. booking, advance booking] : Tiyatroda önceden yer ayırtma işlemi.

yerel oyun [es. t. mahalli piyes'] [Alm. Lokalstiıck] [Fr. pi&ce locale] [îng. local play] : Belli bir yerin özelliklerini gösteren konuları, kişileri, töreleri işleyerek yazılmış gerçekçi oyun. Bu çeşit oyunlarda söz konusu yörenin şivesi ve ağzı kullanılır.

yer gösterici [Alm. Platzanweiser] [Fr. ouvreur] [îng. usher] : Seyircilere yerlerini göstermek için görevlendirilmiş kişi.

yer ışıklan [es. t. ramp ışıkları] [Alm. Fussrampe] [Fr. ramp e] [îng. floats, footlights] [ît. ribalta] : Sahnenin önünde yerde bulunan ışı-taçlar. Bunlar bugünkü tiyatrolardan kaldırılmıştır.

yer ışıtacı [Alm. Lichtversatz] [Fr. traînee] [îng. groundrow lighf] [ît. commutatore di terra] : Alttan verilerek karanlıkta ayak basılan tabanı aydınlatan, çoğu kez koltuklara monte edilmiş küçük kırmızı lamba.                                       '

yerine geçmek [Alm. übernehmeri] [Fr. remplacer] [îng. replace] : Hastalanan ya da gelmeyen bir oyuncunun rolünü oynamak.

yer kapağı [es. t. zemin kapağı] [Alm. Versenkungsklappe] [Fr. trappe] [îng. trap, trap door] [ît. botöla.] : Sahne tabanında bulunan kapak. Bü kapak özellikle eski tiyatrolarda bulunur. Yeni yapılarda bunun yerini elektrikle işleyen iner-çıkarlar almıştır.

yerleşik aynalı ışıtaç [Alm. feststehender Reflektör] [Fr. reflecteur fixe] [îng. fixed reflector] : Yerinden oynatılamayan, belli bir yere vidalanmış aynalı ışıtaç.

yerleşik dekor [Alm. bestandige Dekoration] [Fr. decor unique] [îng. permanent set/ting] : Bir oyunda, değişmeden, baştan sona kalan dekor. ı '

yerleşik koltuk [Alm. befestiger Sitz] [Fr. siege fixe] [îng. fixed seat] : Tabana tutturulmuş seyir yeri.

yerleşik topluluk [Alm. bestdndiges Ensemble] [Fr. troupe fixe] [îng. permanent company] : Belli bir yeri olan ve hep o yerde gösteriler düzenleyen tiyatro topluluğu.

yerleştirme [Alm. Stellprobe] [Fr. repitition placer] [îng. blocking] : Oyuncuların sahne üzerinde nerede duracaklarını ve ne yöne gideceklerini, nasıl hareket.edeceklerini saptama işlemi.

yığın oyunu [es. t. kitle piyesi] [Alm. Massenstilck] [Fr. piece de masse] [îng. mas s'play] : Tek tek kişiler yerine bir topluluğu ya da yığını

155                                               yivli-meroekli ışıldak

eksen yapan yapıt. Örnek : Lope de Vega, Fuente Ovejuna, Haupt-mann, Dokumacılar.

yıkım [es. t. felaket] [Alm. Katastrophe] [Fr., Ing. catastrophe] : Tragedyada oyunun sonlarına doğru, kahramanın yok oluşunu, komedyada ise dolantmın çözümlenmesini ortaya çıkaran olay.

yıldızcılık [es. t. yıldız sistemi] [Alm. Starsystem] [Fr. vedettisme] [Ing. star system] : Bir gösterinin başarısını yıldız olmuş oyuncuların aşırı tanıtısına bağlayan, bundan dolayı yıldızlar üzerine ilginç haberler çıkarmayı ve yığınları etkilemeyi amaç edinen tutum. Bu tutumda ortaklaşa bir çalışma ve sanat kaygısı pek yoktur.

yıldız etmeni [Alm. Sterneneff.ekt] [Fr. effet d’etoües] [Ing. star effect] : Çevren üzerinde yıldızların görünümünü veren etmen.

yıldız gergisi [Alm. Sternenvorhang] [Fr. rideau âtoile] [Ing. star cloth] : Üzerinde yüzlerce delik bulunan koyu renk gergi. Bu deliklerin hemen arkasında çevresi mavi boyalı, ama deliği hizasma / gelen tepeleri boyalı olmayan ışıtaçlar konulur.

yıldız oyuncu [Alm. Star, Hauptdarsteller] [Fr. vedette] [Ing. star, lead] [ît. primo attore] : 1—Seyirci arasında ünlenmiş, bir oyunun uzun süre oynanmasını sağlayan, beğenilen oyuncu. 2 — Baş oyuncu.

yılgı oyunu [Alm. Schauerdrama] [Fr. pilice d’horreur] [Ing. horror play] : Amacı seyircinin korku duygusunu uyandırmak olan oyun.

yılgı tiyatrosu [es. t. korku tiyatrosu] [Alm. Theater der Grausamkeit] [Fr. th&âtre de cruaut&] [Ing. theatre of cruelty] : içinde tüyler ürpertici, korkunç sahneler bulunan; seyircinin korku duygusunu uyaran tiyatro anlayışı. Örnek : Grand Guignol.

yiğitbaşı (Kö. O.) : Anadolu'da oyun, düzenleyicilere verilen adlardan biri.                                                          ‘

yineleme [Alm. Wiederaufführung, Reprise] [Fr. reprise] [Ing. revival] : Bir oyunun yeni baştan ele alınarak yeniden oynatılması.

yivli mercek [Alm. Fresnel-Linse] [Fr. lentille fresnel] [Ing. fresnel lens] : Dışa doğru genişleyen, birbirine koşut, yuvarlak yivleri olan ve yumuşak ışık veren mercek. Bu merceği bulan Fransız fizikçisi Augustin Jean Fresnel (1788-1827) dir.

yivli-mercekli ışıldak [es. t. fresnel] [Alm. Fresnel Scheinwerfer] [Fr. fresnel projecteur] [Ing. fresnel spotlight] : Adını merceğinden alan bu ışıldağın gücü 500 ile 2000 vat arasında değişir. Merceği yivli olduğundan hem sınırlı, yumuşak ışık verir, hem de ısıya dayamk-

yoğunlaştırmak

156


hdır. İçindeki ışıtaç merceğe çok yaklaşabildiğinden aydınlatma, alanı, elli, dereceye kadar genişletilebilir.

yoğunlaştırmak [Alm. verdichten] [Fr. condenser] [îng. to condense] : Bir oyunun metninde bulunan gevşek dokulu yerleri uygulama sırasında derleyip toparlamak, daha güçlü ve etkin duruma getirmek.

yorum [es. t. tefsir] [Alm. Interpretation] [Fr. interpr&tation] [îng. interpretation] : Bir yapıtın anlamını aydınlatmada tutulan inceleme ya da düşünme yolu.

yorumlayan oyuncu [Alm. Darsteller] [Fr. interprete] [îng. performer]: Rolü yorumlayan oyuncu.

yorumlu oyunculuk [Alm. Darstellung] [Fr. interpretation] [îng. acting] : Oyunculukta yorum. Bir oyuncunun herhangi bir rolü doğru bir yorumla canlandırması ya da göstermesi.

yönetici [es. t. idari müdür'] [Alm. Venvaltungsdirektor, Geschaftsfüh-rer] [Fr. directeur administratif] [îng. acting manager, administra-tive director, general manager] [ît. direttore] : Tiyatronun sanat dışındaki her türlü yönetsel ve parasal işlerinin başında olan yetkili.

yönetmek 1 — [Alm. leiten] [Fr. conduire] [îng. manage] : Tiyatroyu yönetmek. 2 — [Alm. inszenieren] [Fr. mettre quelqııe chose en scğne] [îng. direct] : Bir tiyatro yapıtının sahnelenmesi işini yönetmek.

yönetmen [es. t. rejisör] [Alm. Regisseur, Spielleiter] [Fr. metteur en scene] [îng. producer, director] [ît. regista] : Bir oyunu, gerekli ön hazırlığı ve yorumu yaptıktan sonra, dengeli ve sıkı bir düzen içinde, doğru, inandırıcı ve sanatsal bir biçimde, çeşitli alanların sanatçıları, uzmanları ve uygulayımcıları ile işbirliği yaparak sahneye çıkaran sanatçı.

yönetme teli [Alm. mechanischer Zug] [Fr. jil de tâlecommande mâca-nique] [îng. tracker line, tracker wire] [ît. cavetto a distanza] : Uzaktaki bir şeyi yönetebilmek için palangalar üzerinde düzeneksel olarak hareket ettirilen tel.

yöntem [es. t. metot] [Alm. Methode] [Fr. mdthode] [îng. method] : Çağdaş oyunculuğun kurucusu Stanislavski yöntemi için kullanılan sözcük, bak. Stanislavski dizgesi.

yöresel ışıklama [es. t. lokal ışık] [Alm. Lokalbeleuchtung] [Fr. eclaira-ge local] [îng. area lighting, local lighting] : Sahne üzerinde yalnızca belli bir bölgeyi aydınlatma.

yukarı orta [Alm. Mitte Hint en} [Fr. fond centre} [îng. up centre} : Sahne orta bölümünün seyirciye uzak olan yukan kesimi.

yuvarlak sahne [Alm. Ringbühne} [Fr. sc&ne abbulaire} [îng. peripheral stage} : Oyun alanı yuvarlak ve ortada olan sahne.

yuvarlak tiyatro [Alm. Rundtheater} [Fr. theâtre circulaire} [tng. cir-cülar stage} ; Ortaçağda dinsel oyunların oynandığı aşağı yukan üç buçuk metreden on metreye kadar çaplan olan yuvarlak tiyatro; oyun alanının çevresi seyirci girmesin diye bir hendekle çevrili olan tiyatro, bak. çevreli tiyatro.

yüksek komedya [Alm. höhe Komödie} [Fr. haute comddie} [îng. hot comedy} : Karakter ve töre türlerini kapsayan komedya, bak.

töre komedyası.

yükselti [es. t. platform} [Alm. Podest} [Fr. praticable} [tng. rostrum, practical, prac} [ît. praticabile} : Sahne üzerinde değişik düzey elde etmek için çeşitli yükseklikte yapılan düzey.

yüren (KÖ.O.) : Anadolu'da oyun düzenleyicisine verilen adlardan biri.

yüz boyama [es. t. makyaj} [Alm. Schminke, Maskenbild} [Fr. maguil-lage} [îng. make-up} : Oyuncuların rollerine uygun biçimde yiiz anlatımlarım değiştirmek amacıyla yüzlerini boyamaları işlemi.

yüz boyama uzmanı [es. t. makyaj mütehassısı} [Alm. Maskenbildner} [Fr. maguilleur} [tng. make-up artist, make-up man} : Oyuncuların yüzlerini rollerine uygun biçimde boyayan uzman.

yüz buruşturmak [Alm. grimassieren} [Fr. faire la grimace} [îng. grimace} : Oyuncunun, anlatımı vurgulamak için oyun sırasında yanlış olarak başvurduğu yüz kımıltılarının tümü.

yüzer tiyatro [Alm. Schifftheater} [Fr. thiâtre flottant} [îng. floating theatre, show-boat} : Irmak, deniz, göl üzerinde, kıyıdan kıyıya seyrederek oyunlar oynayan tiyatro.

yz [Alm., Fr., îng. MS] : Yazma sözcüğünün kısaltılmışı.

2.

zamanlama [Alm., Fr., îng. timing} : 1 — Oyuncunun, başka oyunlarla olan ilişkisinde ne zaman tepki göstereceğini belirten kavram.

2 — Uygulayım öğelerinin oyuncularla eşlenmesinde dikkat edilen kavram.

Zaraıi : Commedia dell’arte türünde, erkek uşak tiplerine verilen ad. zarzuela : İspanyol klasik müzikli oyununa verilen ad.

zincir ağırlık [Alm. Beschewerungsketten] [Fr. ptömbs] [îng. chain weight] [it. peso] : Sahnede bir şeyi gergin tutmaya yarayan ağırlık.

zincirleme [Alm. Folge] [Fr. enchaînentent] [îng. succession] : Tiyatro oyununda olayların nedenleri ile sonuçlarının inandırıcı sıra ile birbirini izlemesi.

zorunlu sahne [es. t. mecburi sahne] [Alm. verbindliche Szene, obîi-gatorische Szene] [Fr. sc&ne â faire] [îng. obligatory scene] : «îyi kurulu oyun» uygulayımında ileride ortaya çıkacak olayları ima edici noktaları bir araya toplayan birinci derecede önem taşıyan sahne. Bu sahnede çoğu kez oyunun doruk noktası bulunur.

zuhuri kolu (0.0.) : Ortaoyunu kollarından İkincisi (öbürü Han Kolu). Bu kol sarayda gösteriler yapardı. .Bu terim bir ara ortaoyunu anlamında da kullanılmıştır.

zurnacı (0.0.) : Ortaoyunu’nda, curcunada bütün oyuncuların kendilerine özgü ezgilerim çalan çalgıcı.

KUKLA VE GÖLGE OYUNU TERİMLERİ

Acem : Türk gölge oyunu ile ortaoyunu’nda izlenen Azerbaycan'dan ya da İran'dan gelen bir tip. Eliaçık, gönlü yüce, ancak atıp tutan bir kişidir. Çoğu kez halı satıcısı, tömbekici, antikacı ya da ara sıra tefecidir. Eğlence düşkünü olduğu kadar kendine dalkavukluk edenden hoşlanır. Şiiri sever.

ak arap : Türk gölge ve ortaoyununda Orta Doğu ülkelerine Mezopotamya bölgesinden gelen tip. Uğraşları arasında kahve dövücülüğü, kestane, fıstık, baklava satıcılığı, devecilik vardır. Bu tipler içinde gazel okuyan dilenciler de bulunur.

altı karış : Türk gölge oyunu’nda cücelere verilen ad. Bunların uzun bir soytarı külahı ve kimi kez de külahın ucunda feneri vardır bak. beberuhi, pişbop.

glttan yönetilen kukla [Alm. Puppe mit Führung von Un t en] [Fr. ma-rionette h manipulation en âldvation] [îng. puppet manipulated from below] : Sahnenin altından yönetilen kukla türü, örnek : El kuklası.

aptal: Türk kukla oyununda dalkavuk tipi.

araba kuklası: Bir arabanın içinde, alttan oynatılan Türk kuklası.

aragoz : Mısır’da eskiden oynatılan kuklaya verilen ad.

ara söyleşi: Karagöz ile Hacivat arasındaki konuşmayı uzatmak için eklenen söyleşme.

Arnavut : Türk gölge ve ortaoyunu tipi. Dürüst, mert, ama bilgisiz ve kabadır. Çabuk kızar, ataktır, onun için adam öldürmek çok kolaydır. Kabadayılığı vardır, ama sıkıya gelince kaçar, iyi davranılınca uyumludur. Ciğercilik, bahçıvanlık, bostancılık, bozacılık vb. işlerle uğraşır.

arosek: İran’da ilkel bir kukla türü.

âşık: Türk gölge oyununda ciddi tiplerden biri; şaz çalarak şiir okur, ayak kuklası1: On yedinci yüzyılda oynatılan bir kukla türü.

Aydınlı : Türk gölge oyununda kabadayı ya da efe tipi. Tek başına mahallenin düzenini sağlar. «Efe» olarak da perdeye çıkar. Kimi oyunlarda Tuzsuz Deli Bekir’in görevini yüklenir.

ayna: Gölge oyunu tasvirlerinin gösterildiği gergi. Bu gergi, mermerşahi patiskadan, çevresi çiçekli - bezdendi. Eskiden 2 x 2.5 metre iken, sonradan 1.10 x 1.80 m. olarak küçültüldü.

aynalı (Argo) : Karagöz, Külhanbeyi, ve Matiz tarafından «güzel» karşılığında kullanılan argo sözcük.

aynasız (Argo) : Karagöz, Külhanbeyi, Matiz tipleri tarafından «kötü», «çirkin» karşılığında kullanılan argo sözcük.

ayvaz: Türk gölge oyununda Ermeni tipi.

'                B

baba Himmet: Türk gölge oyunu’nda Kastamonulu tipi. Çok iriyan, kolayca aldatılabilen, saf bir kişidir, iyi yüreklidir, ancak kızınca gözü kimseyi görmez. Omuzunda baltasıyla gezer ve genellikle odun kırıcılığı yapar, bak. hırbo.

balama: Türk gölge oyunu’nda, Matiz, Külhanbey tarafından yabancı ülke tipleri; ortaoyunu’nda ise Rum için kullanılan Çingeneceden bozma sözcük.

balık söyleşmesi: Karagöz ile Hacivat arasında geçen ve çeşitli balıklar yoluyla ikinci anlamları getiren atışmah söyleşme.

barba yorgo ■: Gölge oyunu’nda yarı Rumca, yarı Ulahça konuşan Rumelili çoban tipi. Bilgisizdir; denizin adını bilmez, gemileri kayık sanır, baba Himmet’in bir başka uzantısıdır.

baro (Argo) : Karagöz, Külhanbey ve Matiz tarafından «efendi» anlamında kullanılan sözcük.

başlangıç: Türk gölge oyunu’nda başlangıç bölümü. Hacivat’ın semai okuyarak geldiği ve perde gazeline girdiği kesim. Hacivat, bu bölümde düzyazı uyaklı yakarışa geçer, sonra iki dize şiir okur. Karagöz, gerginin, seyirciye göre sağ üst köşesinden iner ve tekerleme’ye girer.

baz-ı hayal: İran’da gölge oyununa verilen ad.

bebek: Anadolu'da.kukla oyununa verilen ad.

beberuhi >: Türk gölge oyunu’nda kötü huylu cüce tipi. Fiziksel kusuru iç yaşamına vurmuş, herkese sövüp sayan, yaygaracı, yılışık, sulu ve densiz bir tiptir. Çabuk ve duraksız konuşur. Başkalarım, özellikle Karagöz’ü kızdırmaktan hoşlanır. Oradan oraya laf taşıyarak herkesi birbirine düşürür.

bilmece söyleşmesi: Karagöz ile Hacivat arasında geçen bilmeceli yarışma ya da söyleşme.

bitiş : Türk gölge oyunu ile ortaoyunu’nda son kesim. Bu fasa kesimde oyunun bittiği bildirilir, gelecek oyunun adı ve oynanacağı, yer belirtilir.

Bolulu : Gölge oyunu ile ortaoyunu’nda sık görülen tip. Bolu ve yöresinin ağzıyla konuşan, ama İstanbul’a yerleşmiş olan ve genellikle aşçılık yapan biridir.

bımraku : Japon kukla geleneği içindeki en yetkin ve en zor kukla oyunu. Bu oyundaki kuklaların boyu 1.20 metre olduğu için üç kişi tarafından oynatılır.

burattini : İtalyan el kuklası.

büyücü: Türk gölge oyunu’nda eski çağlardan kalma bir tip. Büyü yapan bir kadındır.

C

cadaloz: Türk kuklasında üvey ana tipi.

cadı: Türk gölge oyunu’nda genellikle geceleri ortaya çıkan ve kötülük yapan doğaüstü bir figür, bak. cazu.

canavar': Gölge oyunu’nda doğaüstü bir yaratık tasviri. Buna ejder de denir. Kötülüğün simgesidir.

cazu: Gölge oyunu’nda daha çok büyü gücüyle olağandışı işler yapan, oyuna gerçeküstü bir hava getiren tasvir. Çoğu kez yaşlı, arada sırada da genç bir kadındır. Ancak bunlar arasında insan görünümünden çok değişik olanlar da vardır. Bunlar hep kötülük yaparlar, onları kızdıranı çarparlar.

cızlanmak (Argo) : Gölge oyunu’nda, Külhanbey ve Matiz, tarafından «bir yene gitmek» anlamında kullanılan deyim.

cin: Gölge oyunu’nda doğadışı bir figür. Ortaçağ Avrupa tiyatrosun-

, daki Şeytan’m özdeşi. Göğsünde, karnında, kasıklarında ve diz-kapaklarmda canavar başlan vardır. Göze görünmediğine ya da istediği zaman göründüğüne inanılan düşsel bir figürdür.

cud (Argo) : Gölge oyunu’nda Yahudi tasvirine verilen ad. bak. Yahudi.

ç

çadır hayal: Eskiden ipli kuklaya verilen ad.

çay (Argo) : Külhanbey ve Matiz tarafından «bayan» anlamında kullanılan sözcük.

Çelebi : İstanbul ağzıyla konuşan tip. Genellikle kibar ve mirasyedidir. Züppe, çıtkırıldım ve asalaktır. Güzel konuşmayı, şiir okumayı, eğlenceyi ve gezmeyi sever. Kadınlara düşkün ve onlara olan davranışlarında bencildir. Admuı sonunda «zade» vardır; Razakızade, Kıımapzade gibi.

çengi : Çenk ile dans eden dansçı.

çerkez halayık : Dedikoducu kadın tiplerinden biri.

çırak: Gölge oyunu’nda gerginin hazırlanmasını, oynanacak oyunun tasvirlerini seçip sıraya koymak görevini yapan yardımcı kişi.

çingene : Genellikle argo konuşan, falcılık yapan, yaban otlan satan, kimi kez de çalgıcılık yapan, seyrek görülen bir tip.

çömçe gelin: Anadolu’da ilkel kukla oyununa verilen ad.

D

dalang: Cava gölge oyunu ustası.

dayrezen: Def çalana verilen ad.

dedi kî: Her tümcenin başına «dedi ki» koyan gölge oyunu tipi.

defçi: Türk gölge oyunu’nda perde arkasında, ustanın denetiminde def çalan ve türkü söyleyen kimse.

değişken kukla [Alm. Verwandlungsfigur, Metamorphosenpuppe] [Fr. marionette â transformatiöri} [îng. quick-change puppetj : Oyun sırasında birden değişik bir görünüm alabilen kukla türü.

değnekli kukla [Alm. Stockpuppe} [Fr. marionette â tigej [Ing. rod -puppet'] : Organları, alttan değneklerle hareket ettirilen kukla.

demeli ; Her tümcenin başına «demeli» ekleyen gölge oyunu tipi.

deri kukla [Alm. Büffelleder] [Fr. cuir de buffle] [îng. buffle leather] : Sığır derisinden yapılmış kukla.

desgah Gölge oyunu gergisi arkasında mum, çıra ya da ışıtaç koymaya yarayan raf. bak. peş tahtası.

dev kukla : iki insan boyunda, bazısı daha da büyük olan, mekanik bir ■ biçimde kollan, başı hareket ettirilebilen şenlik kuklası. Eski belgelerde buna «suret-i div-i mehîb» denilmektedir.

dikizlemek (Argo) : Matiz ve Külhanbey tarafından «gözetlemek» anlamında kullanılan sözcük.

dilenci ar,ap : Türk gölge oyunu’nda bir ak arap tipi.

efe : Türk gölge oyunu ile orta oyunu’nda görülen kabadayı tipi. Bunlara zeybek de denir. Heybetli görünüşleri ve mertlikleri ile kavgaları ayırır, sorunları çözümler.

Eğinli : Uğraşı çoğu kez ,kasaplık olan bir gölge ve ortaoyunu tipi.

el kuklası [Alm. Handpuppe] [Fr. marionette â gaine, gaine] [îng. hand-puppet, glove-puppet] : Ayaklan olmayan, alttan içine el sokularak oynatılan kukla. İşaret parmağı kafayı, başparmak bir eli, orta parmak öteki eli oynatır.

el kuklası oynatıcısı [Alm. H andpuppenbühnemann] [Fr. castelier] [îng. puppet-boothman] : El kuklasını oynatan sanatçı.

el kuklası sahnesi [Alm. Handpuppenbühne] [Fr. castelet] [îng. hand -puppet booth] : Çocuklara yönelik el kuklasında kullanılan arka kesimi açık, üç yanı kapalı sahne odacığı.

el peşrevi (Argo) : Gölge oyunu’nda, tasvirleri değnekle oynatma anlamında kullanılan deyim.

Ermeni : Gölge oyunu ile ortaoyunu’nda çok rastlanan bir tip. Çoğu kez elinde utla perdeye çıkar. Musiki, şiir gibi sanatlardan hoşlanır. Gün görmüştür, başkalarını küçümser, kimi kez konaklarda alışverişe bakan ayvaz olarak görülür. Uğraşları arasında kuyumculuk, tuhafiyecilik, lağımcılık vardır.

esrarkeş : Esrar çeken tip.

evet efendim söyleşmes : Hacivat ile Karagöz arasında söz cambazlığına dayanan atışmak söyleşme. Hacivat bu atışmada Karagöz’e «evet efendim» dedirterek ona kibarlık öğretmek ister.

ezberci : Anlamadan ezbere konuşan tip.

F

fantoçini [Alm. italienische Fantoccini] [Fr. marionettes italiennes] [îng. italian marionettes'] [ît. fantoccini] : İtalyan ipli kuklası.

fasıl : Türk .gölge oyununda konunun ya da öykünün bulunduğu kesim. Bu kesimde Hacivat ile Karagöz’den başka, oyunun çeşitli tipleri bir konunun kapsamı içinde ortaya çıkarlar.

fırdöndü : Türk gölge oyunu tasvirlerinin bir kesiminde kullanılan dönerlik. Tasvirler yatay çubuklarla oynatıldığı için tek yönlü hareket ederler ve geri dönemedikleri için de geri geri kaybolurlar. Bunu düzeltmek için bazı tasvirlerin sırtında bulunan ufak bir yuvaya, ucunda bir tel bulunan çubuk sokulur, böylece tasvir ekseni çevresinde sağa ya da sola döner. Örnek : Ağalık oyunu’nda, ak arap ve sakallı çerkez fırdöndülüdür.

foşgeya : Ermeni Ayvaz'ı Vanlı şivesi ile konuşurken her tümceye bir «foşgeya» ekler.

Frenk : Rum ya da tatlısu Frengi; doktor, eczacı, meyhaneci, terzi ya da teoimendir. Yabancı sözcüklerle dolu bozuk bir Türkçe konuşur

• ' ' G " ■

gaca : Türk kukla tiyatrosunda kadın.

gaco (Argo) : Türk gölge oyunu’nda kadın.

gazeteci söyleşmesi : Hacivat ile Karagöz arasında geçen, biraz gazetecileri eleştiren yarışmalı konuşma.

gazi boşnak : Zorba ve levent bir yeniçeri tipi.

geleneksel kukla [Alm. traditionelles Puppenspiel, volkstümliches Puppenspiel] [Fr. marionettes traditionnelles] [tng. traditional puppets] : Bir ülkenin geleneği içinde eski yöntemle Oynatılan kukla oyunu.

gelgeç söyleşmesi : Hacivat ile Karagöz’ün uyaklı tek dizelik tümcelerle çene yarıştırdıkları atışmalı konuşma.

genç âşık : Türk kukla tiyatrosunda âşık tipi.

genç kız : Kukla oyununda genç âşık tipi.

geveze : Boşboğaz, geveze, baltayı taşa vuran gölge oyunu tipi.

gezici kukla topluluğu [Alm. Wanderpuppenbühne] [Fr. theâtre de marionettes de caravane] [îng. travelling puppet theâtre] : Bir yerde yerleşik olmayan oradan oraya ıgezen kukla topluluğu.

gölge resim [Alm. Schattenbild] [Fr. ombre] [Ing. shadow picture] : Sahnede, geriden ışık verilerek gergi üzerinde sağlanan inşanın ya da nesnenin gölgesiyle ortaya çıkan resim.

gölge oyunu [es. t. hayal oyunu] [Alm. Schattenspiel, Schattehtheater] [Fr. theâtre d’ombres] [tng. shadow play, shadow theâtre] : Patiska bir gergi arkasında yakılan ışıktan yararlanılarak, deriden, saydam resimlerin (tasvirlerin) gergi üzerinde sopalar aracılığıyla oynatılmasından ortaya çıkan oyun.

göstermelik : Türk gölge oyunu’nda, oyuna başlamadan önce gergi arkasına konulan ve genellikle süsleyici nitelikte bir görüntü. Bu, seyircinin dikkatini gergi üzerinde toplamasına yarayan bir resimdir : Ev, ağaç, çiçek, dalyan, dükkan, hamam. vb. Kimi oyunlarda göstermelik oyunun konusuna ilişkin olarak konulur.

gül söyleşmesi : Hacivat'ın ağdalı Osmanlıca konuşmasını yanlış anlayarak onu halk ağzında çok başka anlamlara çeken Karagöz ile Hacivat arasında geçen ağız dalaşı.

H

habbe (Argo) : Karagöz, Külhanbey ve Matiz tarafından «yemek yeme» anlamında kullanılan sözcük.

habe (Argo) : Karagöz ustalarının «ekmek» için kullandıkları sözcük.

Hacivat : Türk gölge oyunu’nun iki eksen kişisinden biri. Herkesin huyuna suyuna giderek işini yürüten, içten pazarlıklı, ölçülü, her kalıba girebilen, çıkan için olan biteni görmezlikten gelebilen tip. Biraz «mürekkep yaladığı» için yarım yamalak da olsa biraz şundan biraz bundan haberi olan bir yarı aydın tipi. Görgü kurallarına uyar, ama içten değildir. Mahalle muhtarlığından, çöpçatanlığa kadar her işi para karşılığı yapar. Tecim işinden anlar, para kazanırken kendini yormaz ve zor işleri Karagöz’e önemsiz bir ücret ' karşıılğmda yaptırır. Hacivat, hemen her oyunda işveren rolünde-dir. Kurulu düzenin temsilcisi, çıkan olanın borusunu öttüren, tam anlamıyla «oportünist» olan bir kişiliği vardır. Dolambaçlı ve OsmanlIca konuşmayı sever; böyle bir konuşma kendi çıkarlarına daha uygundur, çünkü işler sarpa sarınca, kimsenin anlayamadığı OsmanlIca sözcüklerle ortaya çıkardığı laf salatası ile sözü saptırarak paçasını kurtarır.

halk Karagözü : Halk için düzenlenen gölge oyunu gösterisi. Ramazan aylarında kahvelerde, bahçelerde ve eğlence yerlerinde oynatılan Karagöz.

halk kuklası [Alm. VolkspuppenspieV] [Fr. marionettes populaires] [îng. folk-puppets~\ : Bir ülkenin halkı içinde yaygınlık kazanmış kukla oyunu.

hamal : Tasvirleri ve donatımhkları taşıyanlarla verilen ad.

hamam söyleşmesi : Konusu Karagözün düşünde hamama gidişi olan, Hacivat ile Karagöz arasında geçen söyleşme.

hameçik (hamacuk ya da hamecik) : İlkel bir kukla türü.

ham hum şaralop : Gölge oyunu söyleşmelerinden biri. Hacivat’ın isteğiyle, Bey’in paralarını aldıktan sonra, paraları almaya gelen Bey’e

hareketli çeneli

«Ham Hum Şaralop» deyip deli taklidi yapan Karagöz ile Hacivat’ın söyleşmesi. Burada Hacivat kendi kazdığı çukura düşer; çünkü Karagöz, paraları paylaşmaya gelen Hacivat'a da ««ham hum şaralop» deyip onu kovar.

hareketli çeneli [Alm. mit beweglichen Unterkiefer] [Fr. avec la mâc-hoire articulee] [Ing. with jaw ârticulation] : Alt çenesi hareketli olan kuklalara verilen ad.

hareketli gözlü [Alm. mit bevveglichen Augen] [Fr. avec les yeux mo-biles] [Ing. with movable eyes] : Gözleri hareket edebilen kuklalara verilen ad.

Harputlu : Çoğu kez mahalle bekçisi olan ve sözlerine birtakım Kürtçe sözcükler karıştıran tip. Bön ve kibirlidir.

hatem (Argo) : Türk gölge oyunu argosunda zil.

hatem kerizi (Argo) ; Oyunun sonunda çengi oynatmaya verilen ad.

hay : Ermeni’ye verilen ad.

hayal ağacı : Gerginin üst sol köşesinde bulunan «Y» biçimindeki destek. Buna bazı tasvirler sıkıştırılır ya da tasvirler bu çatal ağaca dizilir.

hayalbaz : Türk gölge oyunu ustası, bak. şebbaz, hayali.

hayali : Gölge oyunu ustası.

hayal oyunu ; Gölge oyunu.

hayal perdesi : Karagöz oyunlarında kullanılan patiska gergi. Buna eskiden lu‘b-i hayal, hayal-i zil ya da şeyh küşteri (tüsteri) meydanı da denirdi.

hayal sandığı : Türk gölge oyununda dört yüz tasvirin eksiksiz bulunduğu takıma verilen ad.

hayma sal gerdon : İran’da gölge oyununa verilen ad.

hayme şebbazi : İran’da çadırda oynatılan kukla.

hımhım : Türk gölge oyununda burundan ve genizden konuşan tip.

hırbo : Türk gölge ve ortaoyunlannda Anadolulu tipler için kullanılır, başkaca Türk de denir. Iriyan, güçlü, kaba ve görgüsüzdür, iyi yürekli, ama saftır; kolayca aldatılır. Gözü döndü mü önünde kimse duramaz. Kastamonulu oduncu ya da Bolulu aşçı olarak gergiye çıkar. Kimi kez de yufkacı, yoğurtçu, koç bakıcısı, kundura onarımcısı olur. Leblebici ya da bekçi olarak da oyuna çıkar.

hoppa : Çelebi tipinin başka bir adı.

humbaz : İran’da küp içine girilerek oynatılan kukla.

huzur Karagözü : Sarayda, padişah önünde düzenlenen gölge oyunu gösterisi.

Hüsmen ağa ; Rumelili arabacı ya da güreşçi tipi. bak. Rumelili.

I

ıhlamur kukla [Alm. Lindenkolz} [Fr. bois de tilleul} [Ing. ünden wood} : Ihlamur ağacından yapılmış kukla.

ışık rafı : Gerginin arkasına aydınlatma aracını koymada kullanılan raf. ışkırlak : Karagöz’ün serpuşu. Bu, oynak, eklemli, bir hareketle geriye ya da ileriye düşen, böylece Karagöz’ün çıplak başını açan ve örten biçimde yapılmıştır. Ortaoyunu’ndaki «kavuk devirme» ile ilintisi vardır.

t

İbiş : Türk kuklasında komik uşak tipi. Kukla oyununun baş figürüdür.

iftar söyleşmesi : Hacivat'ın ve Karagöz’ün birbirlerine hayali iftar sofraları kurmalarını konu alan karşılıklı söyleşme.

ihtiyar : Türk kuklasında evin efendisi Ibiş’le ihtiyar, Kavuklu ile Pi-şekâr’m kukla oyunundaki özdeşleridirler.

ikiboyutlu kukla [Alm. Flachpuppe} [Fr. silhouette} [Ing. flat puppet} :■ Gölge oyunu tasvirlerine de bu ad verilir.

ilaç söyleşmesi : Karagöz’ün birbirine uymayan deli saçması şeyleri karıştırıp ilaç yapmasını Hacivat’a salık verdiği söyleşme.

ipli kukla [Alm. Drahtpuppe, Marionette} [Fr. marionette â füs] [Ing. string-puppet, marionette} : Organları iple hareket ettirilen ve iple anlatım verilen kukla türü.

ipli kukla oynatıcısı [Alm.. Manipülatör} [Fr. manipulateur} [Ing. manipülatör, operatör} ; ipli kuklaları oynatan sanatçı.

iskemle kuklası [Alm. Marionette auf dem Bretchen} [Fr. marionette d la planchette} [Ing. jigging puppet} •. Bir sehpaya ya da iskemleye iliştirilmiş aşağıdan ipi çekilince hareket edebilen ve yalnızca dans edebilen kukla türü.

itibar söyleşmesi : itibarlı olana ayağa kalkılır düşüncesiyle geliştirilen, Hacivat ile Karagöz arasındaki ağız dalaşı.

jorurl : Japonya’da kukla tiyatrosuna verilen ad.

K

kabare kuklası [Alm. Puppenkabarett} [Fr. spectacle de marionettes pour cabaret] [îng. cabaret puppet shcnv] ; Kabare türü tiyatroda oynatılan kukla.

kaburcak : Türkistan’da kukla oyununa verilen ad.

kahve kutusu : Hacivat ile Karagöz arasında geçen söyleşme. Kara-göz'ün yine düşsel bir serüveni bu söyleşmede yer alır.

kalıplı mukavva kukla [Alm. papiermachd] [Fr. cdrton monte} [îng. molded paper] ; Tutkal, kağıt ve karton hamurundan yapılan kukla.

kanlı Nigar : 1 — Türk gölge oyununda yosma tipi. Her türlü sapık ilişkileri ve yasa dışı eylemleri olan açık saçık bir zenne. 2— Karagöz oyunlarından birinin adı.

kara arap : Gölge oyunu ile orta oyununda görülen bir tip; zenci de denir. Halayık, uşak, lala olarak gergiye çıkar.

karagöz oyunu : Güneydeki Türkmen oymaklarında, düğünlerde oynatılan bir kukla oyunu. Yüzüne örtü örterek arkası üstü yere yatan kuklacı, bir eline bir kadın, öbür eline bir erkek kukla alır, dizine de büyücek bir çömçe gelin bağlar. Bu dizdeki büyük kukla adamın elindeki kuklaların sevişmelerine engel olur.

Karagöz 1 —• Türk gölge oyununun iki eksen kişisinden biri. Dışadönük, içi dışı bir, olduğundan başka gözükmeyen, yoksul bir halk tipidir. Halkın sağduyusunu ve törelerini yansıtır. Hacivat’ı dolandırmak gibi küçük kusurlar onda hoş görülür, çünkü o, ortağı tarafından daha büyük ölçüde dolandırıldığının farkındadır. Dürüst ve açıksöz-lüdür. Sürekli geçim derdinde olan Karagöz, ekmek parası için sevmediği ve beceremediği işleri yapmak zorunda kalır. Cesur ve gö-züpektir. Dilencilik yapmaz, emeği karşılığı para kazanmak ister. Parası olduğunda gönlü yüce, eli açıktır. Çabuk kanan, çocuksu bir iyimserliği vardır. Tecimden hiç anlamaz. Gerçekçidir, hayal kurmaktan hiç hoşlanmaz. Her kalıba giremediği, dalkavuk ve çıkarcı olmadığı için kapılar yüzüne kapanır. Ama onun bu dürüstlüğünden hoşlanan mert , kişiler de vardır. Örnek : Tuzsuz Deli Bekir ya da Matiz, onun toksözlülüğünden ve yiğitliğinden hoşlandıkları için başkaları arasından yalnızca onu bağışlarlar. Hacivat ile aralarında sürekli bir işçi-işveren ilişkisi görülür. 2 — [Alm. Karagös} [Fr. Karagheuse] [îng. Karaghioz] : Adım baş oyun kişisi Karagöz’den alan Türk gölge oyunu.

Karagöz’ü indirmek : Hacivat’ın güzel ve hoşa giden sözler söyleyip bir dost aradığını belirtmesi ve Karagöz’ün, gerginin seyirciye göre sağ üst köşesinden görünüp Hacivat’ın yanma atlaması.

Içarmdankonuşan [es. t. vantrilok'] [Alm. Bauchredner] [Fr. vantriloğuz] [İng. ventriloguist] : Sesi diyaframa iterek kamından konuşma be-cerisi gösteren kişi.

karmdankonuşan kuklası [Alm. Bauchrednerpuppe] [Fr. marionette pour ventrilogue] [İng. ventriloguial zanie] : Karmdankonuşanm kullandığı ve karşılıklı konuştuğu büyük boy kukla.

kasperle : Alman dili konuşulan ülkelerde başkuklanın adı. 1890 yıllarında Viyanalı güldürü ustası Larosche’un yaratığı kukla tipi.

kasperle tiyatrosu [Alm. Kasperltheater] [Fr. guignol] [Ing. punch and judy show] : Kısa güldürüler oynayan ve genellikle küçüklere yönelik kukla tiyatrosu.

katlanır kukla [Alm. Klappfigur] [Fr. marionette pliante] [Ing. flexıble puppef] : Eklemleri yoluyla katlanabilir kukla türü.

kayarto : Türk gölge oyununda, kara derili halayık ya da cariye. Genellikle yaşlıdır.

Kayserili : Gölge ve ortaoyunlarmda incelmiş, açıkgöz Anadolu tipi. Kurnaz ve saldırgandır. Takma adı Suyabatmaz’dır. Pastırmacı, yağcı, nakkaş, bakkal ya da kavaftır.

keçel pehlivan : İran'da kukla oyunun baş tipi. Kel pehlivan da denir.

kekeme : Kekeleyerek konuşan tip.

kerizci (Argo) : Gölge oyunu ve ortaoyununda şarkı söyleyene verilen ad.

kısa kukla güldürüsü . [Alm. kleines Lustspiel] [Fr. sayn&ne] [Ing. playlet] : Kısa süreli kukla güldürüsü.

kol korçak : Anadolu’da ilkel kukla oyununa verilen ad.

korçak : Anadolu'da ilkel kukla oyununa verilen ad.

kömürcü develeri : Karagöz ile Hacivat arasında geçen bir söyleşme. Karagöz’ün nasıl kömürcü develerinin altında kaldığını anlatan, sonunda düş olduğu anlaşılan söyleşme.

köşebaşı ustaları : ikinci derecede gölge oyunu ustaları. Bunlar kapalı yerlerde ve kenar kahvelerde Karagöz oynatırlardı.         j

kötürüm: Gölge oyunun sakat tiplerinden biri. Çoğu kez dilenci olarak görünür.                                             ,

kugutsu : Japon kuklasına verilen ad.

kukla [Alm. Puppe} [Fr. marionette} [îng. puppet} : Kimi kez parmaklara takılarak, kimi kez de iplerle ya da değneklerle oynatılan gösteri bebeklerine verilen ad.

ktıklabaz : Türkiye’nin gösterim geleneği içinde kukla oynatan usta.

kukla boyama [Alm. Schminken} [Fr. peinture} [îng. painting} : Kuklanın boyanma işi*

kuklacı [Alm. Puppenmeister} [Fr. marionettiste} [îng. puppeteer, puppet-master} : Kukla üzerine uzman olan kişi.

kukla çatalı [Alm. Führungskreuz} [Fr. atelle, airplane contröle} [îng. coutch, control} : îpli kuklaların iplerinin bağlandığı ve kuklacının denetimi sağladığı artı simgesi biçimindeki çatal.

kukla dekoru [Alm. Dekoration-Puppenbühne} [Fr. decor de theâtre de marionettes} [îng. setting for puppet stage} : Kukla sahnesi için yapılan dekor.

kukla düdüğü [Alm. siffler pratique] [Fr. pratique} [îng. squaker, punch calls, swazzle} : Kukla oyununda ıslık sesi çıkaran özel düdük.

kukla filmi [Alm. Puppenfilm} [Fr. film de marionettes} [îng. puppet film} : Kuklaların oynatıldığı sinema filmi.

kukla giydirme [Alm. Kostumierung, Ankleiden] [Fr. habillage} [îng. dressing} ; Kuklayı giydirme işi.

kukla gösterisi [Alm. Puppenschauspiel, Puppenauffiihrung} [Fr. spectacle de marionettes} [îng. puppet show] : Kuklalar ile düzenlenen gösteri.

kukla güldürüsü [Alm. dramatischer Schwank} [Fr. pochade} [îng. farcical sketch} : Güldürüyü temel alan kukla oyun betiği.

kukla iş masası [Alm. Beitischen} [Fr. servante} [îng. shelf} : Kuklacının yanında bulunan ve kukla oynattığı sırada kullandığı iş masası.

kukla köprüsü [Alm. Brilcke} [Fr. passarelle de manipulation} [îng. bridge] : îpli kuklanın oynatılmasında kullanılan küçük köprü.

kukla masalı [Alm. Marchen} [Fr. conte} [îng. tale} : Masalı kaynak olarak alan kukla betiği.

kukla operası [Alm. Puppenoper} [Fr. opera pour marionettes} [îng. puppet opera} : Kukla oynatımı için müzikli betik.

kukla oynatıcısı [Alm. Puppenspieler} [Fr. montreur de marionettes} [îng. motion man puppen player, puppet shovvman} : Kuklaları oynatan sanatçı, bak. kuklabaz.

kukla oyunu [Alm. Puppenspiel] [Fr. piece de marionette] [îng. puppet play] : 1 — Kukla oynatımına temel olan betik. 2 — Yapma bebeklerin oynatıldığı gösteri.

kukla rafı [Alm. Puppenstdnder] [Fr. râtelier] [tng. puppet-rack] : Kuklaların düzgün bir biçimde korunduğu raf.

kukla s,anatı [Alm. Poppenkunsf] [Fr. art des marionettes] [tng. puppetry] : Kukla yapımını, kukla uygulayımını, güzelduyusal oynatımı kapsayan deyim.

kukla tiyatrosu [Alm. Puppentheater, Marionettentheater] [Fr. theâtre de marionettes] [îng. puppet theatre, marionette theatre] : Yapma bebeklerin elde ya da mekanik olarak oynatıldığı tiyatro.

kukla yardımcıs«[Alm. Puppenkünstler] [Fr. sculpteur de marionettes] [îng. puppet car ver] : Kukla yapan usta.

kukla yapımı [Alm. Puppenmache, Konstruktion der Puppen] [Fr. fabrication de marionettes] [îng. puppet making] : Kuklanın ortaya çıkarılması.

kukla yontma [Alm. Schnitzerei] [Fr. sculpture] [tng. carving] : Kuklanın yontularak ortaya çıkarılması.

külhanbeyi ; Türk gölge oyunu ile ortaoyunu'nda sık görülen bir tip. Kendine göre tavırları vardır: bıyık burar, yere tükürür, fesini yana eğer. Kimi sözlerini beste ile söyler, mani okur ve argo konuşur. Heceleri çeke çeke, uzatarak konuşur. Yan yan, çarpık, yalpa vurarak yürür. Uğraşı genellikle tulumbacılıktır.

Kürt : Gölge ve ortaoyunlarmda Doğu Anadolulu bir tip. Çocuksu, yumuşak başlıdır, sık öfkelenmez. Taşıyıcılık, taşıyıcıbaşılık, aşçı yamaklığı ya da bekçilik yapar.

kvei lei ; Çin kuklası. Yeni Çincede kukle.

L

lakırdı söyleşmesi Hacivat'ın söylediklerine benzer sözler uydurarak birbirinden kopuk tümceleri sıralayan Karagöz ile Hacivat arasında geçen atışmalı konuşma.

Laz : Gölge ve ortaoyunlarmda sık izlenen bir tip. Ağzı kalabalık olmasına karşın, anlamlı birşey söylemez, kimseyi de konuşturmaz. Çabuk öfkelenir ve çabuk yatışır. Kıpırdaktır, yerinde duramaz. Ya gemici, ya kalaycı, ya hallaç ya da tütüncüdür.

lobetbaz : İran'da kukla oyunu.

M

makineli kukla [Alm. mechanische Puppe] [Fr. marionettes mecani-ques] [îng. mechanical puppet] : İçinde kurgusu olan, pil ya da elektrikle yönetilen kukla türii.

manici söyleşmesi : Hacivat ile Karagöz arasında manilerle geliştirilen söyleşme.

masana : Gölge oyunu tekerlemelerinden biri. «Masana» ile uyak kurulup karşılıklı konuşulur ve soyutlamalara giden gülünç sözler söylenir.

maskara : Türk kukla oyununda soytan tipi.

Matiz : Gölge ve ortaoyunlarmda sık görülen br tip. Genellikle sarhoştur. Görünüşü korku verici olmasına karşın, pek önemsenmez. Çoğu kez ortaya çıkan karışık durumlarda ve dolanlılarda onun parmağı vardır. En büyük özelliği sindirmek, gözdağı vermektir. İstanbul ağzı kullanır, peltek bir konuşması vardır.

Mestan ağa : Gölge oyunu'nda ezik bir göçmen ağzıyla tek tek konuşan Rumelili tipi. Durmadan köyünden bıktığını söyler, sürekli olarak kendine güvensizlik içindedir. Pehlivan olduğunu söylemesine karşın herkese yenilir. Korkak değil, yılgındır, bak. Rumelili.

meşale : Gölge oyunu gergisi ardında yakılan çıra. Buna şem’a. da denir.

meşale çanağı : Gölge oyununda meşalenin yakıldığı çanak ya da altlık.

more : Gölge ve ortaoyunlarmda Amavut’un hemen her tümceye eklediği sözcük.

muhavere : bak. söyleşme.

mukaddem : Arap gölge oyununu oynatan törencibaşı; aynı zamanda bu gölge oyununun baş kişisi.

mukaddime : bak. başlangıç.

mum kukla [Alm.. Wacfe] [Fr. cire] [îng. wax] : Mumdan yapılmış kukla.

muslu : Gölge oyununda âşık Hasan'm oğlu.

müzik söyleşmesi : Hacivat ile Karagöz arasında Türk müziği üzerine geçen konuşma. Hacivat yarım yamalak bilgisiyle bilgiçlik taslarken, Karagöz bir şey anlamadığından bunlara karşılık gülünç sözler uydurarak söz cambazlığına gider.

nareke : Gölge oyunu gösterisi başlarken, göstermeliğin kaldırılması sırasında çalınan kamış düdük. Bu düdüğün ucuna gerilmiş sigara kağıdı bağlanır ve bundan da zınltılı bir ses çıkar.

nas : Karagöz ustalarının «gitmek» sözcüğü karşılığında kullandıkları sözcük.

nev-icat hayal : Yeni bulgulan kapsayan gölge oyunu. On dokuzuncu yüzyıl Karagöz ustalarından Kâtip Salih, gergi yerine buzlu cam, mum yerine ışıtaç kullanmış ve alışıla gelinmiş tasvirlerden daha büyük tasvirlerle oyun oynatmıştır; Karagöz’ü işçi tulumu ve davulla gergiye çıkarmıştır. Ayrıca, o dönemin romanlarından ve öykülerinden senaryolar kurup oyun konulannda değişiklikler yapmıştır. Böylece «nev-icat hayal» ortaya çıkmıştır.

nevrekan : Türk gölge oyunu tasvirlerini kesmede kullanılan sivri uçlu bıçak. Deri, ters yüzünden bu bıçakla kesilir.

O

oski (Argo) : Gölge oyunu sanatçılarının «altın» karşılığında kullandıkları sözcük.

oyuncak kukla [Alm. Kinderspielpuppe] [Fr. marionette-jouet] [İng. toy-puppet] : Çocukların oynaması için yapılan kukla.

Ö

öyle denmez : Hacivat ile Karagöz arasında geçen. atışmalı söyleşme. Hacivat, Karagöz'ün söylediklerini «öyle denmez» diyerek düzeltmek ister, ama Karagöz bunlara da bir söz uydurur.

P

panç ile cudi [tng. punch and judy] : îngilizlerin geleneksel kukla oyunu. Panç çirkin, koca burunlu, koca göbekli kambur bir tiptir. Cudi ise onun dırdırcı karısıdır.

para kesesi : Hacivat ile Karagöz arasındaki atışmalı konuşma. Bu konuşmada «para kesesi» sözcüğü üzerinde çeşitlemelere gidilir.

peciz (Argo) : Gölge oyunu argosunda «ev» anlamında kullanılan sözcük, perde açmak [es. t. perde kuşat etmek] : Gölge oyunu dilinde gergiyi kurmak.

perde gazeli : Gölge oyununda Karagöz görünmeden önce Hacivat’ın söylediği, gazel.

peş tahtası : Gölge oyumunda, gerginin arkasında, çerçeveye iplerle tutturulmuş raf. Buraya gergiyi ve tasvirleri aydınlatan mum, çıra ya da ışıtaç konulur. Buna destgah da denir.

pişbop : Beberuhi'nin argo adı.

piyanolu kukla [Alm. Tastenpuppe] [Fr. marionette cı clavief] [îng. piano puppet, keyboard puppet, pedal puppet] : Piyano çalma taklidi yapan kukla.

R

rastgele : Her söze «rastgele» katarak konuşan gölge oyunu tipi.

rikhim : Arap gölge oyununun önemli bir kişisi.

Rumelili : Türk gölge ve orta oyunlarının göçmen tipi. bak. Mestan ağa, Hüsmen ağa.

S

sahte hasta : Hacivat ile Karagöz arasında geçen söyleşmelerden biri. Karagöz’iin yalandan hasta olması üzerinde geliştirilen atıŞmalı konuşma.

Salkım İnci : Türk gölge oyununda yosma tipi. Kanlı Nigar’m düşmanı; ancak bazı oyunlarda bunların ikisi bir olup dolap çevirirler. Şallı Natır'm sevgilisidir.

Samamiko (Argo) : Karagöz'ün argodaki adı.

sandıkkâr : Sandıkçı. Gölge oyunu ustalarının ikinci yardımcısı. Oyun takımından sorumludur ve çırağın yardımcısıdır.

sekhan : Yeniçeri ocağından bir gölge oyunu tipi.

semai : Gölge oyununda , narekenin eşliğinde göstermelik gergiden kaldırıldıktan sonra Hacivat'ın okuduğu şarkı.

sinema kuklası [Alm. Filmpuppe] [Fr. marionette cinematographique] [Ing. film puppet] ■ Sinemada kullanılan kukla türü.

siperyo perdesi : Gölge oyunu gergisi üzerinde, meşinden yapılmış ya-, nm perde.

sipsi (Argo) : «Tütün» ya da «sigara» anlamında kullanılan gölge oyunu argosu.

sopalama : Türk gölge ve kukla oyunlarında rastlanan sopa vurmalar. sopalı kukla [Alm, Stangepuppe] [Fr. marionette â tringle] [îng. rod -supported puppet] : Kuklanın kafasını döndürmek için kafaya kadar giden bir sopa ucuna yerleştirilmiş kukla.

■ söyleşme [es. t. muhavere-] : Karagöz ile Hacivat'ın oyuna başlama konuşmaları; bu kesimde iki tipin nitelikleri, gerek ses, gerekse tavır ve toplumsal konumlan açısından sergilenir. Söyleşmelerin kimi ise ilintisiz tek başına söyleşmelerdir. Söyteşenlerin birbiriyle tanıdık çıkmaları, birbirinin sözlerini ters anlamaları ve ağız dalaşma girmeleri bu kesimdedir.

suretbaz : Eski Türklerde 'kukla oynatıcısına verilen ad.

susamcı : Gölge oyununda hamamda susam satan tip.

suyabatmaz -. bak. Kayserili.

Ş

Şallı Natır : Gölge oyunundaki yosma tiplerinden' biri. Salkım Inci’nin de sevgilisidir.

şebbaz : Gölge oyunu tasvirlerini oynatan usta. bak. hayalbaz, hayali, şem’a : Gölge oyunu gergisi ardında yakılan çıra.

şem'a çanağı : Gölge oyunu gergisi ardında yakılan çıranın çanağı.

Şeyh Küşteri : İran'ın Küşter kasabasından Bursa’ya gelerek yerleşmiş ve söylentiye göre, ilk Türk gölge oyununu oynatmış olan kişi. Eski Karagöz ustaları, onu «Pirimiz Şeyh Küşteri» diye anarlar. Gerçekte gölge oyununu onun bulduğu kesin değildir; önemli olan eski Karagöz ustalarının Şeyh Küşteri'yi Önder, koruyucu ve kurucu olarak seçmiş olmalarıdır.

Şeyh Küşteri meydanı : Türk gölge oyunu tasvirlerinin oynatıldığı gerginin başka adı.

şeytan : Türk kukla tiyatrosunda kötü ruh simgesi olan tip.

şık : Türk gölge oyunu tipi. Orta oyununda buna zampara denir.

şiir söyleşmesi : Hacivat ile Karagöz arasında, şiir üzerine kurulu karşılıklı atışma.

şopka [Alm., Fr., îng. szopka] : Polonya kuklası.

T '

tahta kukla [Alm. Holzschauspieler] [Fr. comedien de bois] [îng. wooden actor} : Tahtadan yapılmış kukla.

tapınma kuklası [Âlm. kuttisches Puppenspiel] [Fr. marionettes rituel-les'] [îng. ritual puppet s] : Yüce ve kutsal olarak bilinen varlıklara karşı gösterilen saygıda ve onlara tapınmada kullanılan törensel kukla.

tasvir : Gölge oyununun renkli figürlerine verilen ad. Özellikle deve derisinden yapılanı iyi olur, ancak dana, manda, sığır derisinden de yapılır.

taşınabilir kukla sahnesi [Alm. tragbare Puppenbühne] [Fr. tkeâlre de marionettes portatif] [tng. portable puppet booth] : Bir yerden başka bir yere kolayca taşınabilecek biçimde yapılmış olan kukla sahnesi.

taşıyıcı : Gölge oyunu tasvirlerini ve donatımlıklannı taşıyan kişi.

Tatar : Gölge ve orta oyunları tipi. Ne iş yaptığı belli olmayan ve seyrek görülen bir tiptir. Ancak lehçe taklidi için çıkar.

tatu (Argo) : Gölge oyununun oynatıldığı kahvelere verilen ad.

tptucu (Argo) : Gölge oyunu ustalarının, kahvelerine verilen ad.

tekbıyık Tuzsuz Deli Bekir öbeğinden bir kabadayı tipi.

tekerleme ; Karagöz’ün uyaklı dizelerle Hacivat’a sövüp sayması.

televizyon kukla gösterisi [Alm. Femsehpuppensendung] [Fr. dmission televisee de marionettes] [îng. television puppet show] ; Televizyon yoluyla kukla gösterisi.

temaşa bak. gösterim.

tiran : Türk kukla tiyatrosunda kötü adam tipi.

tiryaki : Gölge oyununun acı -gülünç tipi. Afyonludur, sözlerinin ortasında uyur. Gürültüden patırtıdan çok korkar. Boş gezenin boş kalfasıdır; ters, dalgın, tembel ve duygusuzdur. Sürekli düş dünyasında yaşar. Ruhsal açıdan hastadır.

tokat söyleşmesi : Hacivat ile Karagöz’ün tokatlaşarak çene yarıştırdıkları söyleşme.

toprak kukla [Alm. Terrakotta] [Fr. terre cuite] [tng. terra cotta] : Topraktan yapılmış kukla.

toramanlı Karagöz : 1 — Cinsel organı olan Karagöz tasviri; buna zekerli Karagöz de denir. 2—Bu tasvirlerle oynanan açık saçık Karagöz oyunu. Bu tür oyunlar Lale döneminde ortaya çıkmış ve genellikle Önemli kişilerin konaklarında oynatılmıştır.

torna işi kukla [Alm. gedrechseltes Holz] [Fr. bois toume] [îng. turned wood] : Tahtası tornada biçimlendirilmiş kukla.

tulum söyleşmesi : Hacivat ile Karagöz arasında tulumun eksen olduğu atışmah konuşma.

Tuzsuz Deli Bekir : Mahallenin kabadayı tipi. Mert ve korkusuzdur. Tepeden tırnağa silahlıdır. Mahalledeki kavgaları bastıran, mahallenin sorunlarını çözümleyen bir tiptir. Her zaman herkesle dövüşmeye hazırdır. Bir insanı çök kolayca öldürebileceğini söylemesine karşın, hiç kimseyi öldürmemiştir. Dolantılı oyunların çözümünü sağlar, cezalandıracakken hep bağışlar.

Tüccar : Gölge oyununda, oynatıcıların çengiye verdikleri ad.

U

uçlanmak (Argo) : Türk gölge oyunu tiplerinden Karagöz, külhanbey ve Matiz’in «vermek» anlamında kullandıkları argo sözcük.

uçm,ak söyleşmesi : Hacivat ile Karagöz arasında geçen tipik bir söyleşme. Karagöz burada uçtuğunu ve çeşitli serüvenlere atıldığını söyler, sonunda herşeyin düş olduğu anlaşılır.

usta : Karagöz oynatan sanatçıya verilen ad.

üstat : En üst düzeyde Karagöz oynatan, sanat yanı büyük olan Karagözcülere, orta oyunculara ve doğaçlama sanatçılarına verilen san.

V

vertep [Alm., Fr., îng. Vertep'] : On altıncı yüzyıldan bu yana Rus kuklalarına verilen’ ad.

vayang [Alm., Fr., îng. Wayımg] : Cava'daki kukla ve gölge oyununa verilen ad.

Y

Yahudi : Gölge ve orta oyunlarında sık rastlanan, müslüman olmayan ı tiplerin en önemlisi. Çoğu kez İspanyolca sözler kullanır. Çok he-’ saplı, inatçı ve pazarlıkçıdır. Korkak, yaygaracı ve çıkarcıdır. Ağzı bozuktur. Uğraşları arasında eskicilik, tefecilik, sarraflık, kuyumculuk vardır. Seyrek olarak hokkabaz ya da haham olarak görülür. Oyun argosunda adı cud'dur.

yardak : Türk gölge oyununda şarla söyleyen kişi. Bunların klasi’ Türk müziğini iyi bilmeleri ve seslerinin güzel olması gerekir.

yatay yönetilen kukln [Alm. Puppe mit Horizontalfiihrııng] [Fr. rionette d maniptılation <?quiptane"] [îng. puppet manipulated zontally] : Sahnenin arkasından yere paralel tutulan değneklerle yönetilen kukla türü.

yer kuklası : Yerdeki yatay ip çekilerek sıçratılan eski bir kukla türü.

yerleşik kukla topluluğu [Alm. bestandiges Puppentheater] [Fr. theât-re de marionettes fixe] [Ing. permanent puppet theatre] : Sürekli aynı yerde gösteriler düzenleyen kukla tiyatrosu.

yontulmuş kukla [Alm. Holz geschnitteri] [Fr. bpis sculpte] [Ing. carved wood} : Yontularak yapılmış kukla.

yukardan yönetilen kukla [Alm. Puppe mit Führung von Oberi] [Fr. , marionette d mahipulation surplombante} [Ing. puppet manipulated İram above] : Kukla sahnesinin yukarısından yönetilen kukla türü. Örnek : ipli kukla.

Z

zekerli Karagöz : bak. toramanlı Karagöz.

zenne : Türk gölge ve ortaoyunlannda kadın tipi. Değişik toplum sınıflarından gelen genç ve yaşlı tiplerdir. Gençleri gönül işlerinde, yaşlılar ise gülmeceyi desteklemekte kullanılan figürlerdir. Bunlar genellikle olumsuz çizilmişlerdir; ahlak kurallarını çiğnerler, kocalarını aldatırlar, paraya önem verirler, iç güzellikten çok dış güzellikle ilgilenirler. Hatta evli olanları bile bu kalıplar dışında değildir. Evli kadınlar dırdırcı, kocalarını usandıran tiplerdir. Bunlar para ile satın alınabilen, para için herşeyi yapabilen tipler olup toplum içinde birer mal durumundadırlar. Geleneksel Türk tiyatrosunda saygıdeğer kadın tipleri, anneler ve bir de platonik sevgi bağını yürüten çok genç kişilerdir.

zımba : Türk gölge oyunu tasvirlerini delmede kullanılan özel delici, zirzop ; Türk gölge oyununda sık görülmeyen delişmen tip.

zummara : Aragoz adı verilen eski Mısır 'kuklasında 'kullanılan kamış düdük.

ÖYKÜ CANLANDIRMA TERİMLERİ

A

açıklama : Meddahın öyküsüne başlamadan önce uyaklı ya da düzyazı olarak öykünün geçtiği dönemi, kişileri ve bu kişilerin toplumsal konumlarıyla ekonomik durumlarını sergilediği bölüm. Kimi kez bu bölümün sonunda dönemin padişahına da bir övgü bulunur.

anlatı [es. t. kıssa] ; Anlatılacak şey.

anma türküsü : Âşık gösterisinin başlangıç bölümünün son türküsüdür; âşık, burada ustasının türkülerinden birini söyleyerek onu anar.

âşık : Halk ozanlarının ezgicilerine ve öykücülerine verilen ad.

B

bahşı (bakşi) : Eski Türk halk ozanları, bestecileri ve öykücülerine verilen ad.

baltacık [es. t. teberzin] : Eski meddahların taşıdığı küçük balta.

bank ezgicileri [Alm. Bdnkelsiinger] : Ortaçağ’da orta Avrupa'da ve özellikle Almanca konuşulan ülkelerde, bir bankın' üzerine çıkıp resimlerle öykü anlatıp türkü söyleyenlere verilen ad.

bard [İng. bard] : Ortaçağ’m başlarında, Avrupa’da ve daha çok İngiltere'de öykü anlatan sanatçı.

başlangıç : Meddahın öyküsünün başlangıç bölümü. Burada meddah ya bir divan okur ya da bir tekerleme söyler.

battal : 1—Araplarda gülmece yaratanlara verilen ad. 2 — Âşık anlamında kullanılır.

bayot öyküsü [İng. baeot mystery] : Tibet’te dinsel içeriği olan öykü.

bhana : Hindistan’da tek kişiyle .canlandırılan kısa oyunları anlatan-

. lara verilen ad.                                                        • . ,          ,

bitiş : Meddah canlandırmasında bitiş bölümü. Bu bölümde öyküden elde edilen ders (kıssadan hisse) vurgulanır.

bozlak ; Öykülü türkü.

değnek : Meddahın elinde tuttuğu, çeşitli nesneleri göstermede kullandığı sopa.

destan 1 — [Alm. Epos} [Fr. epique} [îng. epıc] : Kahramanlık öykülerine verilen ad. 2 — Âşık gösterisinin başlangıç bölümünde beşinci sırada bulunan, gülmecesi olan uzun şiir. 3 — Bir kahramanlık öyküsünü ya da olayı anlatan koşma biçiminde 11 hecelik Türk halk koşuğu.

destancı : Destan söyleyen ya da anlatan sanatçı.

doğaçtan konuşmp [eş. t. irticalen konuşma} : Hiçbir betiğe dayanmadan konuşma. Bu da bir yaratıcılık gerektirir.

döşeme : Âşık gösterisinde saz faslı bittikten sonra, âşıkların başladığı düzyazı tekerleme. Burada âşık bilgiler de verir.

. E

ebyat okuma : Meddahların iki dizeden kurulu uyaklı sözler söylemesi, efsane-guyan : Efsane okuyanlara verilen ad.

F

fasıl : Âşıkların öykü tekniğinde başlangıç bölümü.

fasl-ı mudhik : İslam tiyatrosunda anlatıya dayanan ilkel bir* güldürü türü.

fener : Eski meddahların, tuğlarının dibine yaydıkları örtü üzerine koydukları fener. Bu fenerin öykü sırasında yanması gerekirdi. Fenerini yakmış olan meddah böylece öyküye başlayacağını belirtmiş olurdu.

fıkra [Alm. Anekdota} [Fr., îng. aneedote'} : Kısa bir öykü ya da anlatı.

G

garrahan : Düzyazı okuyanlara verilen ad.

gazelhan : İslam tiyatrosunda bestelenmiş şiir okuyanlara verilen ad.

gliinan [îng. gleemari} : Ortaçağ’da halk türküleri söyleyip öyküler anlatan bir tür Anglosakson sanatçısı.

güzelleme : Halk yazınında ve öykücülüğünde lirik koşuk biçimi.

hakavati : Arapların benzetmeler (taklitler) yapan sanatçısı.

hak dostum hak : Meddahın öyküsüne başlamadan önce söylediği sözler.

halk öyküsü : Kuşaktan kuşağa geçerek yaygınlaşmış halk arasında sık sık anlatılan öykü.

harikatha ; Hindistan’da öykü anlatıcılara verilen ad.

havass-guyan : Peygamberlerin ve ermişlerin özelliklerini anlatanlara verilen ad.

hurafe : İnanılmaz masal.

İ

iskemle : MJeddah iskemlesi. Bu iskemlenin bir anlamı vardır. İskemlenin iki altta, iki üstte dört temeli bulunur : üsttekiler bilgi ve dünya görüşü, alttakiler ise sabır ve kararlılık’tır.

J

jataka ; Hindistan’da koşuklu öykü.

jester : Ortaçağ İngiltere’sinde, zaman zaman oynayarak öykü anlatan sanatçı.

jest ezgileri [Fr. chanson de gestej t Ortaçağ Fransa'sında ezgiler eşliğinde anlatılan öyküler.

K

karavelli : Âşık öykülerinin içinde, öykünün ana temasından ayrı olarak söylenen ve genellikle gühneceye dayanan küçük öykü. Çoğu kez bir masaldır. Örnek : Pırtlatan pekmez.

kaside : Kısa öykü.

kass (kassas) : Peygamber fıkralarına, öykülerine ve ermişlerin anlatılarına verilen ad.

kıssa bak. anlatı.

kıssagüzar ; Kıssa anlatan.

ktssahpn : İran ve Hint saraylarında öykü (kıssa) anlatanlara verilen ad.

kıssaperdaz : Kıssa anlatan.

koçaklama : Halk yazınında ve öykücülüğünde konusu kahramanlık, savaş ve vuruşma olan koşuk.

koşm,a : Âşik gösterisinin başında bulunan 6-5 ölçülü, çok anlamlı türkü. Köroğlu türküsü : Âşıkların gösterisinde, başlangıç bölümünde altıncı sırada bulunan türkü; inanışa göre, Köroğlu, fasıllarda, ondan türkü söylemeyen âşıklara denirmiş.

M .

makama : İslam tiyatrosunda kişilerin söyleşmelerinin,taklidine dayanan öykü biçimi.

makrame : Meddahın benzetmede ve öykü canlandırmada kullandığı büyük boy mendil.

mannr [îng. tntımmer] : Ortaçağ İngiltere’sinde öykü anlatana verilen ad.

mani : Genellikle birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı olan halk koşuğu.

masal : Olağanüstü kişiler ve olaylarla geliştirilen öykü.

meddah : Övücü anlamında. Başlangıçta Peygamberi ve ailesini övene meddah denilirdi. Sonradan dramatik bir biçimde öykü anlatanlara bu ad verildi. Meddahın sanatı iki jönde gelişir: Benzetme ve canlandırma. Çeşitli' insanların, hayvanların, makinelerim vb.nin seslerine sesini benzeten meddah, bir öyküyü anlatırken öyküdeki kişileri de oynayarak canlandırır. Omuzunda makramesi, elinde değneği vardır. Değneği üç kez yere vurarak öyküsüne başlayan meddah, bunları anlatım sırasında çeşitli nesneleri yansılamada kullanır. Makrame, aynı zamanda ses değiştirmelerine de yarar.

meddah kahvesi : Meddahın öykülerini canlandırdığı ya da benzetmelerini yaptığı kahve.                                      >.

mesnevihan : Mesnevi okuyana verilen ad.

minstrel : 1—Avrupa'da Ortaçağ’da çalgı çalarak öykü anlatan kişi.

2 — Ortaçağ’da ortaya çıkan müzikli oyun.

moritat [Alm. Möritaf] : Bank ezgicileri’mtı tekdüze melodili öykülerine verilen ad. Bu öykülerde daha çok suç işleyenler, felakete uğrayanlar, öldürenler ve öldürülenler yer alır. Öykü çeşitli ilkel çi-zimlerle desteklenir.

muarref ,-. Padişaha dua görevini gerçekleştiren kişi.

mudhik : İslam tiyatrosunda güldürücü sözler söyleyen ve hareketler yapan sanatçı.

ımıdhike : Güldürü.

187


rozehan

mugaffal : Araplarda çeşitli güldürücü benzetmeler yapan sanatçı.

mukallit : 1 — Yansılamaya ya da benzetmelere giden, taklit, ya-' pan sanatçı. 2 —Anadolu’da oyunları düzenleyene verilen ad.

murassahan : Koşuk ya da düzyazıyla ya da her ikisiyle birlikte uyaklı öyküler anlatanlara verilen ad.

N

nakkal : İran’da öykü anlatanlara verilen ad.

nataka : Bürma’da, gerecini mitologya ile tarihten alan ve kahramanlan işleyen danslı öykü.

O

ozan : Sazla ya da sazsız ezgiler ve şiirler söyleyen kişi.

Ö

öykü [es. t. hikâye'] : Çoğu kez dua ile başlayan meddah ya da âşık öyküsü.

öykücü [es. t. .hikâyeci] [Alm. Erzahter, Geschichtsschreiber] [Fr. narrateur, conteıır public] [îng. story-teller] : 1 — Öykü yazan ya da yaratan. 2—öykü anlatan ya da canlandıran.

P

penglîpur lara : Malezya’da romantik halk öykülerine verilen ad.

perdedari : İran’da, arkalarına, Peygamber ailesinin başından geçen acıklı olayları gösteren resimli gergi asarak bunun önünde öykü .anlatanlara verilen ad.,

peşrevi : Âşık öykülerinde, bazan mani biçiminde, bazan Köroğlu türküleri olarak kesimler araşma yerleştirilen parçalara verilen ad.

.                    R

ravî : Rivayet yani söylenti anlatana verilen ad.          . ■

rozehan : İran’da İmam Hüseyin’in çektiği acıları anlatan öykücülere verilen ad. Bu sapatçı öyküleri. anlatırken kalkıp oynar.

sadehan : Arapça ve Farsça koşuk okuyana verilen ad.

semai : Âşık gösterisinin başlangıç bölümünde dördüncü sırada sekiz heceli türkü.

siret : Bir kahramanın ya da kavmin efsanesi^

siyer : Birinin yaşam öyküsü.

siyere! : Hükümdar sarayında, Peygamber ve yanındakilerin yaşamından, o dönemdeki müslümanların fetihlerinden söz etmekten ve anlatmaktan sorumlu olan sanatçı.

skop : Ortaçağ'da Tortonlann öykü sanatçısına verdikleri ad.

söylenti [es. t. rivayet] : Ağızlarda dolaşan ve doğruluğu belli olmayan haber.

sözlü gelenek : Yazılı olmayan, ağızdan ağıza, anlatım yoluyla kuşaktan kuşağa geçen halk öykücülüğü.

süngü : Eski meddahlarda kendilerini korumak için bulunan büyük kama. Bu süngüye elif de denirdi.

ş

şehnamehan : İran ve Hint saraylarında Şehname’den öyküler anlatanlara verilen ad.

T

tasan [es. t. meddah senaryosu] : Meddahın canlandırma sırasında işlediği gevşek dokulu, içinde kimi kez maniler, atasözleri, deyimler ve türküler bulunan olay dizisini kapsayan özet.

tat : İran kaynaklı sözlü geleneği koruyan öykülere verilen ad.

tecnis : Âşık gösterisinin başlangıç bölümünde, ilk sıradaki uyaklı ve ve çokanlamlı türkü.

tekerleme : Âşık gösterisinin başlangıç bölümünde ikinci sırada bulunan' türkü.                                                   '

terekeme : Eski, sözlü geleneği koruyan öykülere verilen ad.

truver [Fr. trouveres] : Ortaçağ’da Fransız etkisi altında öykü anlatanlara verilen ad.

tuğ : Eski meddahların 'bir simgesi. Meddahların tuğ diktikleri yerde kalabalık bir seyirci çepeçevre toplanırdı.

türkü : Hece vezniyle yazılmış ve halk ezgisiyle bestelenmiş şâir.

viduşaka : Türkistan'da sesini çeşitli biçimde kullanarak öykü canlandırana verilen ad.

yabancılaştırma : Meddahın uygulayımı içinde olan bir özellik. Meddah, canlandırdığının bir öykü ya da masal olduğunu yer yer anımsatır ve öykü aralarına güncel olayları sıkıştırarak seyirciyi gözlemci durumuna getirir.

yapı ekleri ; Meddahın olay dizisine eklediklerine verilen ad.

yaygı : Eski meddahların tuğun dibine yaydıkları örtü.

zafem,amehan : Bir toplumda savaş sonrasında, yengi için destanlar i           okuyup çalgı çalana verilen ad.

DANS TERİMLERİ

açık duruş [Alm. geöfnete Haltung, efface] [Fr. position ouverte, efface] [îng. öpen position, efface] : Klasik balede dansçının sağ ayak önde, sol omuz öne doğru ve kafa sola dönük olarak duruşu. Bacaklar, arkaya ya da öne hareket edebilmek için açık olarak yerleştirilir.

adan [Alm. Schritt] [Fr. pas] [îng. ~tep] : Dans adımı.

adım kaydırma [Alm. Glissade] [Fr., îng. glissade] : Genellikle sıçrama ve atlamalardan önce beşinci duruşla başlar. Bir ayak açık olarak kaydırılır ve geriye alınır; sonra öteki ayak kapalı olarak kaydırılır. Dirsekler hafifçe bükük, yarı parmak ucu ile hafifçe yük-selinir.

adımlı atlama [Alm. Jete] [Fr., îng. jete] : Ağırlığın bir ayaktan öbürüne geçirilerek yapılan atlama. Bu atlama her yöne doğru olabilir.

ak bale [Alm. weisses Ballett, balet blanc] [Fr. ballet blanc] [îng. wh.it e ballet, ballet blanc] : Klasik biçimde oynanan, dansçıların ak, kısa etekler giydiği dansa verilen ad.

aksak adım [Alm. Brise] [Fr., îng. brise] : Dansçının beşinci duruşla başlayıp bir bacağım kaydırarak kırk beş derecelik bir açıyla kaldırması ve öbür ayağım, kaldırdığı havadaki ayağına çarptırması.

alıştırma [es. t. egzersiz] [Alm. Übııng] [Fr. exercice] [îng. exercise] : Bale sanatçılarının gerekli düzeyi elde edebilmek için sürekli olarak yaptıkları çalışma.

anlatım dansı [es. t. ifade dansı] [Alm. pantomimischer Tanz] [Fr, danse d’expression] [îng. pantomime dance] : Bir konuyu ya da ilişkiyi gösteren dans.

arabesk [Alm. Arabesk] [Fr., îng, arabesque] : Klasik dansın temel hareketlerinden biridir. Bir bacak üzerinde dururken öbür bacak geriye doğru doksan dereceden az olmamak üzere kaldırılır. Kollardan biri öne doğru uzatılır, avuç içleri yere doğrudur, dirsekler ise hafif büküktür. Çeşitli arabesk biçimleri vardır.

ara dansı [Alm. Diverlissement] [Fr., îng. divertissement] ; 1 — Tiyatroda bölüm aralarına konulan dans ve ezgi. 2 — Operada danslar bölümü.

arkayı dönme [Alm., Fr., İng. tour de reinsj : Erkek dansçının bir bacağını kaldırarak yerinde yüz seksen derece dönmesi ve yatay bir duruşa geçmesi.

atılım [Alm. Absprung] [Fr. appel] [îng. appeal] : Sıçramaya girerken atılım hareketi.

atlama [Alm. Sprung]' [Fr. saat] [îng. leap] : Dansçının atlaması.

ayak değiştirmesi [Alm. Wechsel der Füsse] [Fr. changement de pied] ■ [îng. changing of the feet, changement de pied] : Dansçının kapalı duruşla atlayıp, kapalı duruşla sonuçlandırdığı sıçrama.

ayak elde [Alm. Fuss im Hand] [Fr. pied dans la mairi] [îng. foot in the hand] : Dansçının ayağını eliyle tutması.

ayaklar yakm [Alm. zusammengehalten Fiisse'] [Fr. position jointive] [îng. feet close together] : Ayakların birbirine yakın duruşu.

azalma simgesi [Alm. Minderungszeichen] [Fr. signe de diminution] [îng. decrease sign] : Azalmaları ya da hafiflemeleri gösteren simge.

B

bacaklar çapraz [Alm. Krepken der Beine] [Fr. position croisee] [îng. crossed legs] : Bacakların birbirine çapraz duruşu.

bacaklar uzak [Alm. gespreizte Beine] [Fr. position ecartee] [îng. opened legs] : Ayakların birbirine uzak duruşu.

bale ı[Alm. Ballett] [Fr., îng. hallet] : 1—-Danslı sahne yapıtı. 2 — Dansçılar topluluğu. 3— Opera ve operetlerde danslı geçiş. 4 — Bir dans topluluğunun önceden saptanmış düzene göre, uyumlu bir biçimde dans ettikleri gösteri. 5 — Parmak ucu dansı.

bale bestecisi [Alm. Ballettverfasser] [Fr. choreauteur] [îng. com-poser of hallet] : Bale müziğini besteleyen sanatçı.

bale delisi [Alm. Balletoman] [Fr., îng. balletomane] : Baleye son derece meraklı kişi.

bale eğitmeni [Alm. Ballettmeister] [Fr. maître de hallet] [îng. hallet master] : Bale öğrencilerini yetiştiren, eğiten ve çalıştıran usta.

bale giysisi [Alm. Ballettkostüm] [Fr. costume de hallet] [îng. hallet costume] : Bale gösterisinde sanatçının giymesi gereken giysi.

hale komedyası [Alm. Ball&tt-Komödie’' [Fr. comedie-ballet] [îng. comed-ballet] : Komedya öğelerini kapsayan bale.

bale operası [Alm. Ballettoper] [Fr. opera-ballet] [îng. opera-ballet] : Çeşitli ezgileri kapsayan bale.

bale topluluğu [Alm. Ballett-Ensemble, Tanz-Ensemble] [Fr. ensemble choreogra>phique] [îng. ballet company] : Bale türünün bütün özelliklerini kapsayan ve gereklerini yerine getiren kuruluş.

bale tragedyası [Alın. Tragödie-Ballett] [Fr. tragedie-ballet] [îng. tragedy-ballef] : Tragedya öğelerini kapsayan bale.

bale tutamağı [Alm. . Ballettstange] [Fr. barre] [îng. bar, barre] : Gerek denge, gerekse kasları açmada işe yarayan, duvar boyunca yerden bel hizası yüksekliğinde, tahta tırabzan.

balık sıçram,ası [Alm. Fischgang] [Fr., îng. temps de poisson] : Balık sıçramasını anımsatan karmaşık bir sıçrama biçimi. Buna sissone soubresaut da denir.

bar : Doğu Anadolu halle danslarına verilen ad. Erlik, yiğitlik simgesi olarak görülen bir danstır.

baş erkek dansçı [Ahiı. Haupttanzer] [Fr. premier danseur] [îng. chief dancer] ; Başrolde dans eden erkek sanatçı.

baş k,adm dansçı [es. t. dansöz] [Alm. Prima Baîlerina Solotânzerin] [Fr. premtâre danseuse] [îng. prima bdllerina] [İt. baîlerina solista] : Balede başrolde dans eden kadın sanatçı.

becerisel dans [Alm. akrobatiseher Tanz] [Fr. âanse acrobatique] [îng. acrobatic dance] : Çeşitli becerilerin, ve cambazlıkların gösterildiği dans.

beşinci ayale duruşu [Alm. Fünfte Stellung] [Fr. cinquteme position] [îng. fifth position] : Dördüncü ayak duruşuna benzer. Ancak bu kez bacaklar arasında hiç uzaklık yoktur. Bir ayağın ucu öbürünün topuğuna değer.

bir bacak öne [Alm. linker Fuss vorn] [Fr. position avancee] [îng. front leg forward] : Sağ ya da sol bacağın öne konulması.

birinci ayak duruşu [Alm. erste Stellung] [Fr. premiere position] [îng. -first position] : îki ayağın, topuklardan birleşerek aynı çizgi üzerinde dışa açılması.

birinci duruş [Alm. erste Position] [Fr. premiere attitude] [îng. -first position] : Kollar, mide hizasına kadar hafif içe kavisli olarak kaldırılır.

Cizvit balesi [Alm. Jesuitenballet] [Fr. hallet de jesuites] [îng. jesuit hallet] : On yedinci yüzyıl ortasından on sekizinci yüzyıla değin süren dinsel öğreti balesi.

ç

çağdaş dans [es. t. asri raks] [Alm. moderner Tartz] [Fr. danse moderne] [îng. modern dance] : Çağa uygun dans.

çalpara : Çengilerin, dansın tartımmı tutmak için., ellerinde birbirine çarptıkları abanoz sopalar.

çaprpz duruş [Alm., Fr., İng. ecarte] : Dansçı sağ bacağının üzerinde durur, sol bacağını yana kalçadan doksan derecelik bir açıyla kaldırır. Sol kol üçüncü, sağ kol ikinci duruştadır. Gövde denge için sağ geriye doğru eğiktir, baş ise sağa çevriktir.

çarpma [Alm. Battu] [Fr. pas battu] [îng. battu] : 'Duruşu değiştirmeden sıçrama ve iki ayağı birbirine çarptırma.

çengi ; Çenk adlı çalgıyla dans eden dansçı.

çeşitleme [Alm. Solotanz] [Fr. variation] [îng. a solo dance, variation] : Klasik dans İkilisinde kadın ve erkek dansçının solo dansları.

çevrinti [Alm. W ir bel] [Fr. tourbillon] [îng. whirling] : Dansçının kendi ekseni çevresinde dönmesi.

çırparak zıplama [Alm., Fr., îng. entrechat] : İki ayakla zıplayıp tek ayakla düşme hareketi. Bu hareketin çeşitli biçimleri vardır.

çırpma [Alm., Fr., îng. battement] : Dansçının, bir bacağını bükmeden, 'Uzatarak yaptığı alıştırmaların tümü. Dansçının bir eliyle tutamağı destek alırken, bir bacağını gererek öne, arkaya, sağa ve sola hareket ettirmesi.

çizgi [Alm. Bodenweg] [Fr. trajet] [İng. floor patterns] : Erkek dansçının yer değiştirmesine yarayan çizgi.

D

dans [es. t. raks] [Alm. Tanz] [Fr. danse] [îng. dance] : Müzik tartı-mına ve hızına uyularak yapılan, güzelduyusal değer taşıyan düzenli ve uyumlu ıgövde devinimleri.

dansçı birimi [Alm. Balletttruppe, Gros der Tanzer] [Fr., îng. corps de hallet] : îçinde solistlerin bulunmadığı, yardımcı bale dansçılarının tümüne verilen ad.

dansçı çalışma yeri [Alm. Tanzprobesaal, LaUettprobesaal] [Fr. saîle de repetitions des ballets] [İng. dance rehearsal room] : Bir tiyatroda dansçıların çalışma ve alıştırma yaptığı yer.

dans düzeni [Alm. Choreographie] [Fr. choreographie] [İng. choreog-raphy] : Bale gösterisinin düzeni. Bir bale topluluğunu, müzik eşliğinde, kurallara uygun biçimde doğru ve güzel hareketlere oturtma işi.

dans düzeni notlaması [Alm. Tanzschrift] [Fr. notation choreographi-que] [İng. dance notation'] : Saptanmış simgeleri içeren dans düzenini gösteren notlar.

dans eteği [Alm. Tanzrock] [Fr. jüpon du danse] [îng. Sylphide dress] : Bale kadın dansçılarının giydikleri kabarık etek. \

dpns okulu [Alm. Tdnzschule] [Fr. ecole de danse] [İng. school of dancing] : Dans eğitimi yapan okul.

dans yöneticisi [es. t. dans direktörü] [Alm, Tanzleiter] [Fr. directeur de la danse] [İng. dance-master] : Bir tiyatroda dans topluluğundan -sorumlu olan yetkili kişi.

dans yönetmeni [Alm. Choreograph] [Fr. choreographe] [İng. choreog-rapher] : Bale gösterisi için dansları düzenleyen sanatçı.

demet [Alm., Fr., İng. pas de bouree] : 1 — Üç adımda tamamlanan karakteristik bir yürüyüş; yan parmakucu ve bükülmüş dizle yapılır. Çeşitli biçimleri vardır. 2—«Bouree» eski bir Fransız dansının adıdır.

denge [es. t. muvazene] [Alm. Gleichgewicht] [Fr. eguilibre] [İng. balance] : Gövdenin, en küçük dayanak olmadan yüzey ya da yüzeylerinde düşmeden durma yetisi.

dengeli adım [Alm. Standfestigkeit, Aplomb] [Fr., İng. aplomb] : Dönüşlerde düşmeyi önleyen ve dengeyi sağlayan adım.

destekler [Alm. Übertragungen] [Fr. assises] [İng. supports] : Bacakların ve ayakların desteğiyle ortaya çıkan sağlam dizgelere verilen ad.

dışa dönüş [Alm. auswarts, nach aussen] [Fr. endehors] [İng. out-warâs, tum out] : Dansçının seyircinin bulunduğu yandan öteye • dönüşü.

dönerek atlama [Alm., Fr., İng. temps de flöche] : «Jete passâ» olarak bilinir. İki ayağın birbirine koşutluk kurduğu ve gövdenin yere çapraz olduğu dönerek atlama biçimi.

dönüş [Alm. Tour] [Fr. tour] [İng. ttırn] : Dansçının dönmesi.

dönüşler [Alm. Touren} [Fr. tours] [îng. turns'j : Dansçının bir bacak üzerinde dönme hareketleri.

dördüncü ayak duruşu [Alm. vierte Stellung] [Fr. quatrieme position] [îng. fourth position} : İki ayağın yanlamasına ve birbirine koşut biçimde durması; iki ayak arasındaki uzaklık -bir ayak kadardır.

dörtlü dans [Alm., Fr., îng. pas de guatre] : Dört bale dansçısının birlikte dans etmesi.

düşüş [Alm. Rückfall] [Fr. retombee] [îng. fatling dovmj : Atlamadan sonraki denetimli düşüş.

E

eğilim [Alm. Neigung} [Fr. inclinaison] [îng. inclination} : Eğilim gösteren hareket.

eğilme [Alm. Biegung’] [Fr. fZerion] [îng. bending} : Eğilme hareketi.

eksen dönüşü [Alm. Achsendrehung} [Fr. rotation} [îng. rotary move-ment] ■•. Dansçının ekseni çevresinde dönme hareketi.

el çırpan dansçı [Alm. Klappentanzer] [Fr. danseur â claquet] [îng.

. clapping dancer} : El çırparak dans eden sanatçı. Özellikle İspanyol danslarında ve Güney Amerika danslarında olduğu gibi.

erkek bale dansçısı [Alm. Tanzer} [Fr. danseur de hallet} [îng. hallet -dancer] [ît. hallerim} : Balede dans eden erkek sanatçı.

F

fırıldak [Alm., Fr., îng. pirouette] : Tek ayak üzerinde fırdolayı dönme.

fırlama [Alm. Elancement} [Fr. elancement] [îng. dart} : Klasik balenin yedi dans hareketinden biri olan ileriye fırlama.

G

geliştirme hareketi [Alm., Fr., îng. developpe] : Bir bacağı kıvırarak çeşitli yükselme ve yönelimlerle dansı geliştirme.

gerilim simgesi [Alm. Spanntıngszeichen} [Fr. signe de tension} [îng. tension sigri} : Gerilimi gösteren simge.

gerilme [Alm., Fr., îng. etendre} : Klasik balede yedi tür dans hareketinden biri.

germe [Alm., Fr., îng. detire} : Sol ayağın, sol yandaki ya da, sağ ayağın sağ yandaki elle tutulup bacağın bir yana doğru uzatılması.

giriş [Alm., Fr., İng. entree] : 1 — Bir dansçının sahneye girişi. 2 — Bale gösterisinde giriş sahnesi.

görgü dansı [Alm. Gesellschaftstanz] [Fr. danse de societe] [İng. social dance] ; Değişik dönemlerde moda olarak çıkan dansların tümüne verilen ad.

gövde ağırlığı [Alm. Körpergewicht] [Fr. poids du corps] [İng. weîght of the body] : Dansçının gövde ağırlığı.

gövde simgesi [Alm. Körperzeichen] [Fr. signe des differentes partîes du corps] [İng. body sign] : Gövde duruşlarım saptayan simge.

güç saptama simgesi [Alm. Kraftmasszeichen] [Fr. signe de mesure de la force] [İng. strength measurement sign] : Dansçının gücünü belirten simge.

H

halay : Orta ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine özgü birlikte oynanan halk danslarına verilen genel adlardan biri.

halk dansı [Alm. Volkstanz] [Fr. danse populaire] [İng. folk dance] : Halktan ve halk geleneklerinden kaynaklanan dans.

hareket [Alm. Bewegung] [Fr. mouvement] [İng. movement] : Dans hareketi.

hareketli bacak [Alm. freies Bein] [Fr. jambe libre] [İng. free leg] t Dansçının tek ayak üzerinde dururken hareket ettirebileceği öteki bacağı.

hareket yazısı [Alm. Bewegungsschrift, Kinetographie] [Fr. cinetog-raphie, cinetogramme] [İng. cinetography, cinetogram] : Hareketin simgelere aktarılmasıyla ortaya çıkan bale yazısı.

havada adım [Alm. Ballone] [Fr. pas ballone] [İng. ballone] : Bu hareket her yöne yapılır : Açık, kapalı, öne, geriye vb. Dansçının Öndeki bacağının dizkapağından aşağısının kapanıp açılarak bir yuvarlak çizerken, gerideki ayağı üzerinde sıçraması.

havadp dönüş [Alm., Fr., İng. tour en l’air] : Havada iken yapılan dönüş.

hazırlık duruşu [Alm. vorbereitende Position] [Fr. attitude preparatoire] [İng. demi position] : Kollar önde aşağıda, avuç içleri birbirine bakar biçimde, ama birbirinden ayn, dirsekler hafif içe dönük, parmaklar hafifçe ayrılmış; başparmak orta parmağa dokunur gibi;

heleşek çekmek                                             200

kollar omuz başlarında parmaklara kadar belli belirsiz bir yay çizer biçimdedir.

heleşek çekmek : Anadolu’da dans etmek anlamında.

horitmek ; Halay çekmek.

horon : Karadeniz bölgesine özgü bir dans türünün genel adı.

î

içe dönüş [Alm. inwarts, nach irmen] [Fr. en-dedans] [îng. tam in, inwards] : Dansçının, seyircinin 'bulunduğu yana doğru dönüşü.

içiçe adımlar [Alm., Fr., îng. emboîtd] : Bacakların havada duruş değiştirdiği, ayakların birbirine değdirilerek sıçramayla gerçekleştirilen bir dizi yarım dönüşlerin tümüne verilen ad.

iki evreli dönüşler [Alm., Fr., îng. ddboıdes] : Her iki parmak ucuyla yapılan, bir dizi, hızlı, iki evreli dönüşler.

İkili dans [Alm., Fr., îng. pas de deux] : 'Biri erkek öteki kadın olmak üzere iki sanatçının birlikte dansı.

ikinci ayak duruşu [Alm. zweite Stellung] [Fr. deuxieme position] [îng. second position] : Ayakların aynı çizgi üzerinde, topuklar birbirinden ayrılarak açılması.

ikinci duru‘[AIm. zweite Position] [Fr. detmeme attitude] [îng. second position] : Birinci yönelişten sonraki kol hareketi; kollar, dirseklerden hafifçe bükülmüş olarak yanlara açılır. Omuzlar yukarıda ya da geride değildir; avuç içleri yere doğrudur.

İlişki simgesi [Alm. Beziehungszeicheri] [Fr. signe de relations] [îng. relation sign] : Dansçının çevreyle olan çeşitli ilişkilerini belirten simge.

K

kaçış adımı [Alm., Fr., îng. echappe] : Bu hareket kapalı ya da açık duruşta sıçramayla başlayabilir ve tek ayak üstüne düşmeyle biter. Kollar, bacaklar ve ayaklarla uyumlu hareket eder; kolların hareketi hazırlık durumundan sonra, birinciden ikinci duruşa geçer ve hazırlık duruşuyla biter. Kollarla bacakların açılıp kapanması aynı anda olur.

kalça adımı -Alm., Fr., îng. temps de cuisse] : İkinci ayak duruşuyla başlar, destek olan bacak kalçadan kısaca hoplatılır, yana doğru hafifçe kalkmış olan gergin, bacak parmak ucuyla yere dokunur ve beşinci duruşta biter.

kalgı : Anadolu’da dans etme anlamında kullanılır.

kapalı adım [Alm. Chassd] [Fr. pas chasse] [îng. chasse] : Kapalı adımla yapılan sıçrama; daha, çok erkek dansçılar tarafından uygulanır ve çoğu kez arka arkaya yinelenir.

kapalı duruş [Alm. geschlossene Hdltung] [Fr. position fermâe, croise] [îng. closed position] : Sağ omuz öne doğru ve kafa sağa dönük duruş. Bacaklar, arkaya ya da öne hareket edebilmek için, bir «x» biçiminde çapraz yerleştirilir.

karakter dansçısı [Alm. charaktertanzer] [Fr. danseur de caractere] [îng. character dancer] : Kendine, özgü nitelikleri olan bir karakteri yansıtan dansı yapan sanatçı.

karakter dansı [A’m. charaktertanz] [Fr. danse de caractere] [îng. character dance] : Karakteristik özellikleri olan dans.

karnaval balesi [Alm. Ballett-Mascarade] [Fr., îng. ballet-mascarade] : On yedinci yüzyılda ortaya çıkmış ve biçimlenmiş olan, sözsüz oyunları, akrobatik gösterileri ve dansları kapsayan bir dans gösterisi.

karşılıklı dans [Alm. Kontertanz] [Fr. contredanse] [îng. contre-dance]: On yedinci yüzyılda, sayısı belli olmayan eşlerle karşılıklı yapılan bir dans türü.

kaydırma hareketi [Alm. gleitende Bewegung, Schiebebewegımg] [Fr. mouvement glissant] [îng. sliding movemenf] : Dansçının 'kaydırma hareketi.

kayma [Alm., Fr., îng. ğlisser] ■. Balede yedi tür dans hareketinden biri.

keçi sıçraması [Alm., Fr., îng. cabriole] : Klasik balede sıçramanın en zor biçimlerinden biridir. Çapraz, açık, kapalı, arabesk olarak yapılabilir.

kedi adımı [Alm., Fr., îng. pas de chat] : Dizler yukarı çekik olarak bir ayakla ötekinin yanma doğru hafifçe sıçrama.               1

kedi atlaması [Alm., Fr., îng. gargoillade] : Dizisel, yuvarlak bacak hareketleriyle dizler yukarı çekilerek yana doğru yapılan atlama.

kesme [Alm., Fr., îng. coupe] ; Klasik balede küçük ara adımı.

kılık değiştirme [Alm. V erkleidung] [Fr., îng. travestie] : Bale gösterisinde bir kılıktan başka bir kılığa girme işi.

kırbaç hareketi                                                  202

kırbaç hareketi [Alm., Fr., îng. fouette] : Gerilmiş biçimde yukarı kaldırılan bacağın kırbaç gibi hareketlerle sıçrayarak yön değiş'tir-■mesi. Bu hareket parmak ucunda da yapılır,

kırmmak : Anadolu'da dans etmek anlamında kullanılır.

kısa etek [Alm., Fr., îng. tonnelet] : Klasik balede, antik giysiye benzetmeli için giyilen, bir çeşit kısa iç etek.

klasik hale [Alm. klassisches B ali et t] [Fr. ballet classique] [îng. classical ballet] : Belli kurallara dayanan bale biçimi.

klasik dans [es. t. klasik raks] [Alm. klassischer Tanz] [Fr. danse classique] [îng. classical dance] : 1 — Eskiden kalma, gelenek olmuş dans. 2—Kuralcı dans. 3 — Üzerinden çok zaman geçmesine karşın değerinden bir şey yitirmeyen dans.

klasik dansçı [Alm. klassischer Tanzer] [Fr. danseur cîassique] [îng. classical dancer] : Klasik kurallara uygun olarak dans eden sanatçı.

koda [Alm. Koda] [Fr., îng. coda] : Erkek ve kadın dansçıların çeşitlemelerinden sonra ikili dansın sonu.

kol duruşları [Alm. Positionen der Armeri] [Fr. positions des bras] [îng. positions of the arms] : Klasik balede kolların belli olan çeşitli duruşları.

kol hareketi [Alm. Armführung] [Fr., îng. port de bras] : Klasik balede kol hareketi.

kontrtams [Alm., Fr., îng. contretemps] : Bir hazırlık hareketidir. Beşinci duruş; yarım parmak ucunda yükseldikten sonra gerideki bacağı kırk beş derecelik bir açıyla kaldırma ve dördüncü duruşla öne getirme. Her iki diz de büküktür.

konu özeti [Alm. Inhaltsangdbe] [Fr. argument] [îng. theme, synop-sis] ; Bir dans yapıtının konusunu en kısa yoldan anlatan ve ilgililere bilgi veren yazılı özet.

kordaks [Yun. cordax] : Antik komedyadaki dansa verilen ad.

koşma [Alm. laufen] [Fr. course] [îng. rımning] : Dansçının dans adımlarıyla koşması.

köçek : 1 — Eski gösterilerde kadın kılığına girerek dans eden oğlan. 2 — Günlük konuşmada oyuncu kız.

köçek havası : Köçekçilerin uyumlu hareketlerle dans etmelerini sağlayan oyun havası.

küçük sarma [Alm., Fr., İng. enveloppe petit] ; Dönüş ya da sıçrama için hazırlık adımı. Beşinci duruşla gerideki ayak öndeki ayağın önüne gelir ve onu kapsar.

küçük sıçrama [Alm., Fr., İng. temps /eve] : İkinci ve dördüncü ayak duruşlarından başlayarak yapılan küçük sıçrama; dizlerin gerilmesiyle gerçekleştirilen bir dizi sıçramayı kapsar.

L

labaıı notlaması [Alm., Fr., İng. Labanotation] : Rudolf von Laban tarafından bulunan notlama dizgesi.

M

maskeli dans [/’.m. Maskerade] [Fr. mascarade} [İng. masqeuraâe\ : Yapma yüzün ardına gizlenerek yapılan dans.

mekik [Alm. Windung, Drehung] [Fr. torsionj [İng. twisf\ : Bale dansçısının sol bacağı üzerinde durup sağ bacağıyla güç alarak dönmesi.

melek sıçraması [Alm., Fr., îng. soubresant] : İki ayakla başlanıp iki ayak üstünde tamamlanan sıçrama. Beşinci ayak duruşuyla başlanır, sıçrama, bacaklar birbirine değer durumda yapılır. Kalçalar olabildiğince yukarı kaldırılır.

metin yazan[Alm. Textdichter] [Fr. auteur da Hvret] [İng. librettisf] : Balenin metnini yaratan yazar.

N

nanay ; Orta Anadoludaki ağır danslara verilen ad.

nitelik simgesi [Alm. Quantitatszeicheri] [Fr. signe de mesure de cjuan-tite} [İng. quantity signl : Dans düzeni notlamasıhda çeşitli nitelikleri gösteren simge.

O

omuz ve kafa yönelişi [Alm., Fr., İng. epaulements] : Omuz ve kafanın uyumlu biçimde yönelişi.

ortada çalışma [Alm. mitten Übung, Vbung im Raum~\ [Fr. exercises au milieu] [İng. çenter practice] : Dansçının, başka dansçıların ortasında çalışması.

oylum simgesi                                              204

oylum simgesi [Alm. Raummasszeichen] [Fr. signe de mesure de l’espa-ce] [İng. space measurement sigri] : Dansta oylum ölçüsünü gösteren simge.              *

P

parmaklar hafif kalkık [Alm. Ballen katım gehoberi] [Fr. plante âtı pied a. peine Zevce] [İng. töes just off the floor] : Dansçının yere basarken ayak parmaklarını yukarı kaldırarak duruşu.

parmak ucu dönüşü [Alm. Drehbewegung] [Fr. mouvement pivotant] [İng. svvivelling movement] : Dansçının parmak ucunda dönmesi.

parmak ucu duruşu [Alm. atıf der S prize] [Fr. sur les pointes] [İng. on the point] : Dansçının parmak uçlarında duruşu.

parmak ucu evresi [Alm., Fr., İng. temps de pointe] : Bir bacakla yapılan bükülmeden sonra, kadın dansçının parmak uçlarında geri çekilerek durumunu alması.

pike [Alm., Fr., İng. piguâ] : Dolaşma boyunca gergin gövdenin ağırlığım parmak uçlarında taşıma.

R

rakkas bak. dansçı.

rakkase : Kadm dansçı.

raks bak. dans.

romantik bale [Alm. romantisches B atleti] [Fr. hallet romantique] [İng. romantic hallet] : Masal, mitologya, şiir havası içinde düzenlenen bale yapıtı.

S

sağa dönüş [Alm. wendung iiber Rechts] [Fr. tourd droite] [İng. turn över the right] : Dansçının tek bacağını destek yaparak sağa dönüşü.

sallanma [Alm. Schtvingımg] [Fr. obligue] [İng. sway, rocking, obligue] : Sallanma hareketi.

saltika : Roma tiyatrosunda, sözsüz oyunlara eşlik eden dans parçası.

saray baleti [es. t. saray balesi] [Alm. Hofballett] [Fr. hallet de cour] [İng. court hallet] : Saraylara özgü bale.

sarma [Alm. Wickeln] [Fr. enveloppement] [İng. wrapping] : Erkek dansçının kadın dansçıyı kollarıyla sarması.

selamlama [Alm. Reverenz] [Fr.. rdverence] [İng. reverence] : Saygıyı belirtmek için bel bükme ve diz kırma.

205                                                tam ön

4

sert uçlu bale ayakkabısı [Alm. Spitzentanzschuhe} [Fr. chaussons de danse} [İng. point shoes} : Bale sanatının temeli olan parmak ucu dansı için giyilen burnu sert, kenarlan yumuşak dans ayakkabısı.

sıçrama [Alm. Satz} [Fr. petit saut} [İng. hop} : Dansçının hafifçe sıçraması.

sıçrama adımı [Alm., Fr., Ing. pas assemtdd} : Sıçramayı geliştirmenin temeli. Beşinci duruşu alan dansçının sağ ayağı önde, kollan hazırlık durumundadır. Dansçı destek ayağı üzerinde sıçrar ve beşinci duruşu alır.

sison [Alm., Ft., Ing. sişsone] : Beşinci ayak duruşu ile başlar; dizler hafif büküktür. İki ayakla atlanır ve yan geriye doğru tek ayak üstüne düşülür, öteki ayak yüzey durumdadır. Bu hareket yine beşinci aya», duruşuyla tamamlanır.

sola dönüş [Alm. Wenâung über Links] [Fr. tour â gauche} [İng. tum över the lef t] : Dansçının tek bacağım destek yaparak sola dönmesi.

solo dansçı [Alm. Solotanzerin} [Fr., İng., İt. ballerina} : Tek başına dans etme ustalığını elde etmiş kadın sanatçı.

soylu dansçı [Alm., Fr., îng. danseur noble} ; Beş kadın dansçının eşlik ettiği klasik dans ustası.

soyut bale [Alm. abstraktes Ballett} [Fr. ballet abstrait] [İng. abstract hallet} : Soyutlamaları temel alan anlatım ve dans düzenini kapsayan bale.

sözsüz oyunlu bale [Alm. Ballett-pantomime} [Fr. ballet-pantomime} [İng. pantomime ballet} : Sözsüz oyun kesimleri içeren bale yapıtı.

süre simgesi Alm. Zeitmasszeichen} [Fr. signe de mesure du temps} [İng. time measurement sıgn] : Sürenin ölçüsünü gösteren simge.

T

taban üstünde [Alm. auf dem ganzen Puss} [Fr. sur le pied entier} [İng. ont the whole feet} : Dansçının tabanının her noktasının yere değmesi.

tam ön [Alm., Fr„ İng. de face} : Dansçının seyirciye tam olarak yüzü ve gövdesiyle dönük duruşu.

taşıyıcı [Alm. Trager] [Fr., İng. porteur] : Dans ederken bir kadın dansçıyı taşıyan erkek sanatçı.

taşiyıcı bacak [Alm. Standbein] [Fr. jambe d’appui] [İng. supporting leg] : Tek bacak üstünde duruşlarda dansçının gövdesini taşıyan bacak.

tavşan ■: Seyirlik oyunlarda dans eden genç oğlanlara verilen ad.

tavşanca : Seyirlik oyunlarda genç oğlanlara! dans ettikleri, müzik.

temel ayak duruşları [Alm. Positionen der Fiisse] [Fr. positions classi-qües] [İng. fundamental positions] : Dansçının temel ayak duruşları beş çeşittir, bak. birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci ayak duruşları.

tırmanma [Alm., Fr., İng. releve] : Dansçının aynı yerde yaptığı bir yükselme hareketi. Dansçı, ayaklarının ön kesimi üzerinde birkaç kez yükselir, sonra ilk duruşunu alır.

tiyatroluk dans [es. t. tiyatro! dans] [Alm. Biihnentanz] [Fr. danse theâtrale] [İng. stage dance, theatrical dance] : Sahne üzerinde tiyatro anlatımını getiren ve tiyatro öğelerini kapsayan dans türü.

topuk duruşu [Alm. Fersenstand] [Fr. sur les talons] [İng. on the heels] : Dansçının yalnızca topuklan üzerinde duruşu.

topuklar hafif kalkık [Alm. Fersen kaum gehoben] [Fr. talons a peine leves] [İng. heels just off the floor] : Dansçının topuklarını ; hafifçe kaldınp duruşu.

triko [Alm Trikot] [Fr. collant] [İng. tights] : Balet dansçılarının, özellikle bacak kaslarını sıcak tutması için daha çok çalışmada giydikleri kalın, belden lastikli çorap.

tunik [Alm. Tunika] [Fr. tunique] [İng. tunic] : Dansçıların giydikleri gömleğe verilen ad.

tutamakla çalışma [Alm. Ballettstange-Übung] [Fr. exercises cı la barre] [İng. exercises at the bar, side prâctice] : Denge alıştırmaları içinde önemli yeri olan bale tutamağında çalışma.

tütü [Alm., Fr., İng. tutu] : Bale sanatçılarının giydikleri kısa etek.

U

uyumlu duruş [Alm., Fr., İng. attitude] : Tüm gövdenin uyumlu bir biçimdeki duruşu. Dansçının bir bacağı üzerinde dururken, öteki bacağını doksan derecelik açıyla kaldırarak ve dizden bükerek arkaya götürmesi. Çeşitli biçimleri vardır.

uzaklaşma [Alm. Entfernung] [Fr. ecartement] [îng. spacing] : İki kişi ya da kişi ile nesne arasındaki uzaklığı sağlama hareketi.

uzatma [Alm., Fr.. îng. degage] : Bacakların ve ayakların hızını ve duyarlığını geliştirmek için yapılan bir alıştırma. Çalıştırılan bacağı her iki yöne doğru olabildiğince kaydırırken parmak ucunu yere değdirmeden hareket ettirme.

Ü

üçlü dans [Alm,, Fr., îng. pas de trois] : Üç kişinin birlikte dansı;

üçüncü ayak duruşu [Alm. dritte Stelîung] [Fr. troisieme position] [îng. third position] : Bir ayağın ötekinin önüne konulması ve öne konulan ayağın topuğunun arkadaki ayağın orta noktasına değmesi.

üçüncü duruş [Alm. dritte Position] [Fr. troisieme altlı tule] [îng. third position] : İkinci duruştan sonra gelen hareket. Dirsekler hafif bükülmüş olarak kollar iki yandan yukarı kaldırılır. Eller başın üstünde avuç içleri birbirine bakar görünüştedir. Dansçı kafasını yukarı kaldırmadan ellerini görebilmelidir.

Y

yana dönme [Alm., Fr., îng. detourne] : Dansçının yönünü değiştirmek için ekseni etrafında bir ayağının topuğuyla dönüp öteki ayağının tabanını geriye koyması.

yan adımlar [Alm-. Fr., îng. pas de basque] : Kaydırılan yan adımlardan oluşan uyumlu adımlar.

yarım parmak ucu [Alm. Halbspitze] [Fr. demie-pointe] [îng. half point] : Dansçının parmaklarının ucunda hafifçe kalkmasıyla elde edilen duruş.

yavaş çalışma [Alm. Adage] [Fr. adage] [îng. aâagio] : Yavaş hareketlerle bacak ve kol alıştırmaları.

yıldız dansçı [Alm. prima. Bdllerina] [Fr. etoile, premier danseur] [îng. star, prima ballerina] ; Bale sanatında yıldız düzeyine erişmiş sanatçı.

yön [Alm. Ridhtung] [Fr. direction] [îng. direction of the dancer’s body] : Dansçının gövdesinin yönü.

yön değiştirme [Alm. Sclnvenkung] [Fr. conversion] [îng. wheeling] : Dansçının yönünü değiştirmesi.

yöneliş [Alm. Haltung] [Fr., îng. attitude} : Dansçının gövdesini tek bacağı üzerine durdururken, Öbür bacağını doksan derecelik bir açıyla kaldırması ve dizden bükerek geriye getirmesi.

yöneliş simgesi [Alm. Positionszeichen} [Fr. signe de position} [îng. position sign} : Dansçıların birbirlerine olan ilişkilerinin içinde yönelişleri gösteren simge.

yön simgesi [Alm. Richtungszeichen} [Fr. signe de direction] [îng, direction sign} : Dansçıların yönlerini gösteren simge.

yuvarlak hareket [Alm. Kreisbewegtmg des Beines] [Fr. rond de jam-bes] [îng. circle of the leg] : Yukarı kalkmış olan bacakla, yuvarlak ya da yerdeki bacakla kaydırarak yarım yuvarlak çizme hareketi.

yükselme [Alm. Erhöhung] [Fr. elevation] [îng.- elevation] : Yukarı doğru hareket.

yükselme simgesi [Alm. Steigerungszeichen] [Fr. signe d'augmentation] [îng. inerease sign] : Yükselmeleri ya da artmaları gösteren simge.

yürüme [Alm. Gang] [Fr. marehe] [îng. walking] : Dansçının dans adımlarıyla yürümesi.

Z

zıplama hafifliği [Alm., Fr., îng. balton] : Dansçının zıplamadan sonraki hafifliği. Klasik balede tüy gibi zıplamanın ardından yumuşak bir iniş gelmesi gereklidir.

SİRK VE SEYİRLİK OYUNLARI TERİMLERİ

A

[Alm. Schutznetz] [Fr. filet de securite] [îng. safety neti • Yüksekte çalışan cambazların gösterilerini yaptıkları yerin altına gerilen koruyucu ağ.

ağırlıklar [Alm. Gewichte] [Fr. poids] [îng. weights] : Bir sirkte zorlu ‘kişilerin kaldırdıkları çeşitli büyüklükte ve biçimde ağırlıklar.

ağız değneği [Alm. Mundstabchen] [Fr. bâtonnet de bouche] [îng. mouth-stick] : Dişlerle tutulacak ve ağız üzerine konulacak yeri bulunan özel olarak yapılırdeğnek.

.ağız mızıkası [Alm'. Mundorgel] [Fr. orgue d bouche] [îng. mouth

- organ] : Soytarıların kullandığı daha çok pan flütüne benzeyen bir mızıka.

ahırcıbaşı [Alm. Stallmeister] [Fr. maître de maneğe] [îng. riding master] : Hayvanların bakımından sorumlu baş kişi.

akrobat [Alm. Akrobat] [Fr. acrobate] [îng. acrobat] [Yun. akro ~ yüksek, batos — yürümek] : Önceleri cambaz için kullanılırken, sonradan gövdesel esnekliğe ve gözüpekliğe dayanan bütün beceriler için kullanılmaya başlanmıştır.

akrobatik atlama [Alm., Fr., îng. borani] : Yapılması zor olan bir atlama biçimi, '

akrobatik soytan [Alm. Gymnastikclovm] [Fr. clovm acrobate] [îng. acrobatic clow] : Akrobasi hareketlerindeki ustalığını gösterirken seyirciyi güldüren sanatçı.

akyüzlü soytan [Alm. vveisser Clovm] [Fr. clovm blanc] [îng. whice-faced clovm] : Suratım ak boyayan klasik soytarı tipi. Giysisi altın pulludur.

alan [Alm. Manege, Ring] [Fr. piste] [îng. ring, arena] : Bir sirkte gösterilerin yapıldığı alan.

alan çiti [Alm. Pistemvand] [Fr. banquette] [îng. ring fence] : Yırtıcı hayvanlarla yapılan gösteriler sırasında, gösteri alanı ile seyirciler arasına konulan yüksek demir parmaklık.

alan girişi [Alan. Sattelplatz} [Fr. mantoir} [îng. mountry place} : Sanatçıların girdiği ve hazürlıklaran yapıldığı, oyun alanına girişin sağlandığı yer.

alan görevlisi [Alm. Ringkneaht} [Fr. valet de piste] [îng. ring boy] : Alanın temizliğini yapan ve alanı düzenleyen kişi.

alan perdesi [Alm. Gar dine} [Fr. gardine] [îng. ring curtains] : Gerekli olduğu yerlerde kullanılan gösteri perdesi.

alan sorumlusu [Alin. Regisseur] [Fr. chef de piste} [îng. ring master, equestrian director].: Gösteri alanının, düzeninden ve temizliğinden sorumlu kişi.

alevyiyen [Alm. Flammenesser] [Fr. mangeur de flammes] [îng. fire eater] : Ağzındaki özel bir karışım yoluyla alev çıkaran ya da alev alev yanan çırayı ağzına sokup söndüren kişiye verilen ad.

ana çadır [Alm. Hauptzelt] [Fr. chapiteau] [îng. big top} : Seyircilerin bulunduğu ve gösterilerin düzenlendiği büyük çadır.

araba [Alm. Wagen] [Fr. char] [İng. wago«] : Sirkin barınma ve çeşitli çalışma yerleri olarak kullanılan araba. Arabalar bir yerden başka bir yere gitmede de kolaylık sağlar.

araba konut [Alm. Wohmvagen] [Fr. ca.ra.vane] [îng. wagon] : Sanatçıların içinde yaşadıkları tekerlekli ev.

ara oyunu [Alm. Zwischenspiel] [Fr. bout d’entree] [îng. bit of an entree] : Gösteri alanının 'hazırlanmasına kadar bir iki numara göstermek için alana gelen soytarının kısa oyunu.

arap taklası [Alm. Steitensaltomortale, arabischer Sprung} [Fr. saut arabe] [îng. sideway somersault, arabian leap] : Yana doğru atılan tehlikeli bir takla.

ara soytarısı [Alm. manegeaugust, Pausenaugust} [Fr. auguste de soiree, clown de reprise] [îng. fill-in clown] : Sirk gösterilerine ara verildiği sırada halkı oyalamak için alana çıkan soytarı.

art arda takla [Alm. Kaskade] [Fr. cascade] [îng. knock-about] : Zincirleme taklaların tümüne verilen ad.

aslan eğiticisi [es. t. aslan terbiyecisi} [Alm. Lövvendompteur] [Fr. dompteûr de lions] [îng. lion tamer] : Aslanları, bu hayvanlara öz-’ gü biçimde eğiterek buyruğu .'altına alan kişi.

aslan taklası [Alm. Lihvsnsprung] [Fr. saut de lion} [îng. lion’s leap} : Kollarla yer itilerek geriye savrulup ayağa kalkılan ters takla. at [Alm. Pferd] [Fr. cheval] [îng. horse] [İt. equus cabdlltıs] : Binme, yük çekme kadar, sirklerde gösteri hayvanlarının başında gelen, toynaklıların tek parmaklı altakımından olan hayvan.

at akrobatı [Alm. Kunstreiter] [Fr. ecuyer acrobate] [îng. eguestrian acrobat] : At üstünde tehlikeli oyunlar yapan usta cambaz-bmici.

at bakıcısı [Alm. Kuntscher] [Fr. pigueur] [îng. groom] : Atlara bakan ibişi.

at cambazı [Alm. Voîtigeur] [Fr. voîtigeur d cheval] [îng. trick-rider] : At üstünde çeşitli tehlikeli gösteriler yapan cambaz.

at eğiticisi [Alm. Pferdedressierer] [Fr. dresseur de chevaux] [îng. horse trainer] : Sirk gösterileri için ata özel numaralar öğreten kişi.

at eğitme gösterisi [Alm. Pferdedressuraıkt] [Fr. nuntero de dressage de chevaux] [İnıg. horse training act] Sirk gösterilerinin en önemlilerinden biri. Atların, öğretilenleri, eğiticinin isteğine uyarak seyirci önünde yapmaları.

ateşbaz 1 — Osmanlı şenliklerinde donanma fişeklerini hazırlayan kişi. 2—'Şenliklerde ateşle beceri gösteren kişi.

atlı soytarı. [Alm. Reiterclown] [Fr. cZotvm. ecuyer] [îng. eguestrian clown, riding clow] : At üzerinde gülünçlükler yapan sanatçı-,

at üstünde aslan [Alm. Löwe zu Pferd] [Fr. lion ecuyer] [îng. lion on horseback] : Atın üzerinde duran aslan gösterisi.

at üstünde ayı [Alm. Bar zu Pferd] [Fr. ours ecuyer] [îng. bear on horseback] : At sırtında duran ayı gösterisi.

at üstünde hokkabaz [Alm. Jongleur zu Pferd] [Fr. jongleur a cheVal] [îng. juggler on horseback] : At üstünde el çabukluğu numaraları gösteren sanatçı.

at üstünde kaplan [Alm. Tiger zu Pferd] [Fr. tigre ecuyer] [îng. tiger on horseback] : Atın üstünde duran kaplan gösterisi.

at üstünde köpek [Alm. Hund zu Pferd] [Fr. chien ecuyer] [îng. dog on horseback] : At sırtında binen köpek gösterisi.

at üstünde maymun [Alm. Affe zu Pferd] [Fr. singe ecuyer] [îng. monkey on horseback] : Art sırtına binen maymun gösterisi.

at üstünde piramit [Alm. Pyrami.de auf x Pferden] [Fr. pyramîde sur x chevaux] [îng. human pyramid on x horses] : Birkaç at üstünde binicilerin yaptığı piramit.

at üstünde takla [Alm. Saltomortale zu Pferd] [Fr. saut perilleux et cheval] [îng. somersault on horseback] : At koşarken üstünde takla atma gösterisi.

at üstünde üçlü [Alm. drei Mdnnerpyramide zu Pferd] [Fr. colonne de trois sur cheval] [İng. three-men high on horseback] : Bir at üstünde birbirinin omuzuna çıikıp ayakta, duran üç binici.

ayak hokkabazı [Alm. Fossjungleur, Atipode] [Fr. antipodiste] [İng. antipodist, foot juggler] : Ayaklarıyla hokkabazlık yapan becerili kişi.

ayak hokkab,azlığı [Alm. Antipodeakt] [Fr. numero d’antipodisme] [İng. -foot juggling act] : Ayaklarla yapılan hokkabazlık gösterilerinin tümü. ?

ayaklı çubuk [es. t. barfiks] [Alm. Reck] [Fr. barre fise] [İng. bar]: • İki ayak üstüne tutturulmuş çelik çubuk; jimnastiılîçilerin çeşitli beceri gösterdikleri araç.

ayaklı çubuk jimnastikçisi [Alm. Reckkünstler] [Fr., İng. barriste] : Ayaklı çubuklarda çeşitli ustalıklar gösteren sanatçı.

ayça [es. t. hilal] [Alm. Mondsichel] [Fr. croissant de lime] [İng. crescent of moon] : Sirk çadırının çatısında, çok yüksekte yapılan bir denge ve hokkabazlık gösterisi. Çadırın tepesinden sarkıtılmış bir çelik tele bağlı ve yavaş yavaş ekseni etrafında dönen bir yani ayın üzerine tünemiş bulunan cambaz bu durumda denge ve hokkabazlık numaralarını gösterir.

ayı eğiticisi [es. t. ayı terbiyecisi] [Alm. Bdrendresseur, Bdrenfiihrer] [Fr. oursarie, montreur d'ours] [İng. bear leader] : Ayıları eğiterek onları gösteriye hazırlayan 'kişi.

B

' bacaklarla tutunma [Alm. Kniekefalehang] [Fr. suspension de jarrets] [İng. legs suspension] : Dizleri kırıp1 bacaklarla salıncağa ya da ipe tutunma.

bağlı trapez [Alm. fixes Trapez] [Fr. trapeze fixe] [İng. fixed trapeze] : Sallanmayan bir yere 'tutturulmuş trapez.

baş çadırcı [Alm. Zeltmeister] [Fr. chef monteur] [İng. boss canvas-mdn] : Çadırların hazırlanmiasından sorumlu olan baş yükümlü.

baş elektrikçi [Alm. Chef-Elektriker] [Fr. chef electricien] [İng. chief electrician] : 'Sirkin elektrik işlerini yürüten baş sorumlu.

başkası üzerinde denge [Alm. Âquilibristik auf einem Amtbruder] [Fr. equilibre sur codquipier] [îng. balance on teammate] : Başka bir cambaz üzerinde denge gösterisi.

başla denge 1. [Alm. Kopfstattd] [Fr. equüibre de tete} [İng. head stand} : Başı yere koyup destek yaparak dengeyi sağlama. 2. [Alm. Kopfstand'i [Fr. chene droit, chandelle] [îng. head stand}: At üstünde; başı at üstüne koyup bacakları birleştirerek dengeyi sağlama.

bazende: Seyirlik oyunda oyuncu anlamında, kullanılır.

beceri oyuncusu [es. t. hiinerbaz} : Bir kişiyi canlandırmak için değil de, fiziksel açıdan bir ustalık edinmek için eğitilmiş sanatçı. Örnek : Sirk sanatçıları.

benzetici [es. t. taklitçi} [Alm. Imitator} [Fr. imitateur} [İng. Imitator} : Çeşitli insanları, şiveleri ve tavırları ile yansılayarak benzeten sanatçı, bak. mukallit (TÎY).

beyzabaz : Seyirlik oyunlarda yumurtalarla gözbağcılık ve el çabukluğu gösteren sanatçı.

bıçak atma [Alm. Messerwerfen} [Fr. lancer de conteaux} [îng., knife -throwing} ; Hedefe bıçak atma gösterisi.

bilet satış arabası [Alm. Kassenwagen} [Fr. billeterie} [îng. ticket wagon} : Sirk biletlerinin satıldığı araba.,

binicilik [Alm. Reitkunsf} [Fr. equitation} [îng. eçuitation} : Ata binme sanatı.

binicilik gösterisi [Alm. Reitakt} [Fr. nume.ro equestre] [İng. riding act, equestrian act} : Birinciliğe ilişkin herhangi bir gösteri.

birden geriye dönme : Türk cambazının becerilerinden biri : İpin üzerinde birden geriye dönerek dengeyi bulma.

bukağı : Türk cambazının bir gösterisi : Ayağı ya da saçları ip üzerindeki makaraya bağlayıp kayma becerisi.

bükülmeli takla [Alm., Fr., îng. twisf] : Yarı dönüşle yapılan Tehlikeli bir geri taklası.

büyücü [es. t. sihirbaz} [Alm. Zauberer, Zauberkünstler, Zaubermeis-ter} [Fr. magicien} [îng. magician} : 1 — Büyü yapan kişi. 2 — El çabukluğu ve gözbağcılık ile numaralar gösteren sanatçı.

büyük pabuç [Alm., Fr., îng. big boots} : 1—Gülünç, biçimi bozulmuş, çok büyük kara pabuç; genellikle August adı verilen soytarı giyer. 2 —- Soytarı Augustün başka bir adı.

büyük sarkaç [Alm. Riesenwelle} [Fr. sole.il} [îng. giant swing} : Jimnastikçinin, ayaklı 'çubukta, halitada ya da trapezde kollarım kırmadan bütün gövdesiyle dönmesi ya da sallanması.

büyük sıçrama tahtası [Alm. Batoude] [Fr. bâtoude] [îng. batoude] : Bir ucu kuliste öbür ucu gösteri alanında, girişte bulunan, çeşitli sanatçıların arka arkaya taklalar atmalarına yarayan' büyük sıçrama tahtası.

e

cambaz [Alm. Equilibrist, Aquilibrist, Gleickgewichtak.robat] [Fr. equilibriste] [İng. balancer] : 1 — Denge şarlatanda uzman ve usta olan kişi. 2 —îp üstünde yürüyen ve çeşitli tehlikeli numaralar yapan becerili sanatçı, bak. rismanbaz.

cambaz-hokkabaz [Alm. Jongleıır auf dem Drachtseil] [Fr. jongleur sur corde] [îng. juggler on tightwire] : Gergin tel üstünde el çabukluğa

■ gösteren hokkabaz.                     .           '

cambaz kemeri [Alm. Bauchgurt] [Fr. sous-ventriere] [îng. surcinğle]: Çeşitli .sirk sanatçılarının bellerine taktıkları kalın ve dirençli kemer.

canlı hedef [Alm. die lebende Zielscheibe] [Fr. cible vivante] [îng. living target] : Hedef tahtası önünde duran kişiye zarar vermeden, onun silüetini ortaya çıkaracak biçimde çevresine kurşun sık-ml, ok ya da bıçak atma gösterisi. Başka bir adı kızılderili atışı.

cüce çiftteker [Alm. Zwerğzweirad] [Fr. bicyclette de poche] [İng. miâget bicycle] : Sirklerde gerek güldürü, gerekse denge hareketleri için kullanılan minik çiftteker.

ç

çabukel [Alm. Taschenspieler, Manipülatör'] [Fr. prestidigitateur, manipulateur] [îng. conjurer, manipülatör] : Nesneleri kaşla göz arasında kaybedip ortaya çıkarma becerisi olan sanatçı.

çadır [es.‘t. çerge] [Alm. Zelt] [Fr. tente] [îng. teni] : Kaim bezden, keçeden, deriden ya da kıl dokumadan yapılıp direklere tutturula-. rak kurulan barınak.

çadır halatı [Alm,. Tau] [Fr. cordage] [îng. rope] : Çadırı direklere bağlamada ve çadırı germede kullanılan halat.

çadırın ön yüzü [Alm. Fassade] [Fr. façade] [îng. face.de] : Seyircilerin giriş yerinin bulunduğu çadırın ön yüzü.

çadır mandalı [Alm. Anker] [Fr. pince] [îng. tent-peg] : Çadır bezlerinin birbirine tutturulmasında kullanılan özel mandal.

çadır sirk [Alm. Zeltzirkus] ,[Fr. cirgue sotıs tente'] [İng. tenting circus] : Oyun alianma ve seyir yerini kapsayan büyük bir çadır ab tında çalışan sirk.

çağıncı [Alm. Schwindler] [Fr. aboyeur] [İng. barker] : Sirk alanındaki gösteriye çıkacakları, sıralarım kaçırmamaları için önceden çağıran görevli.

çağırma [Alm. Appell] [Fr. appel] [îng. appeal] : Hayvan çağırmada simge.

çalgıcı arabası [Alm. Musikervmgen] [Fr. bandwagon, char de musi-ciens] [İng. bandveagon] : Çalgıcıların bulunduğu araba.

çalgıcı seti [Alm. Musikertribüne] [Fr. tribüne ele Vorchestre] [İng. orehestra baleony] : Çalgıcıların bulunduğu set.

çalgıcı soytarı ı [Alm. musAker Clowri] [Fr. elmvn musicien] [İng. mıısical elenvn]: Birkaç çalgıyı birden iyi çalan soytarı.

çark [Alm. Rondade] [Fr. rondade] [İng. round-aff] : Yüz geriye dönük olarak biten, çark gibi dönül ırek takla, atma biçimi.

çatkı üstünde hokkabaz [Alm. Jongleur atıf einem Schemel] [Fr. jongleur sur piedestal] [İn>g. juggler on pedestal] : Küçük ya da büyük bir çatkı (sehpa) üzerinde numaralar gösteren hokkabaz.

çerçeve [Alm. Rahmeti.] [Fr, cadre] [İng. frame] : Çeşitli sirk donanımım desteklemede kullanılan ana çadırın çatısına tutturulmuş dikdörtgen demir iskelet.

çifte çubuk [es. t. çifte barfiks] [Alm. zveeifaches Reck] [Fr. travail ■aux deuq barres] [İng. doubte bar] ; Değişik yüksekliklerde, yan yana bulunan ayaklar üstüne tutturulmuş çubuklar.

çifte takla [Alm. Doppelsaltomortale] [Fr. doııble saut perilleux] [İng. doubîe somersault] : Havada atılan çifte takla.

çiftteker cambazı [Alm. Radfahrer] [Fr. eyeliste] [İng. trick eyelist, bicycle rider] : Çiftteker üzerinde çeşitli denge hareketleri yapan ip üstü cambazı.

çiftteker üstünde denge [Alm. Aquilibristik auf einem Zweirad] [Fr. equilibre sur eyele] [İng. balance on bicycle]: Hiçbir yere tutanmadan iki teker üzerinde dengelenme sanatı,

D

dalış [Alm. Tauchen] [Fr. plongeon] [İng. swandive] : Yerdeki su dolu bir havuza çok yüksekten atlama gösterisi.

değişme [Alm. Wec/zseZ] ,{Fr. ctıangement] [İng. change]: Değişik araçlarla çalışan jimnastikçilerin birbirlerinin yerlerine geçmeleri, gösteri araçlarım değişmeleri.

dekor arabası [Alm. Bildwagen] [Fr. char de cavalcade] [tng. tableau wağon] : Sirk dekorlarının taşındığı araba.

demirbüken [Alm. Eisenbarrebiegemaım] [Fr. tordeur de barres] [İng. iron bars b ender] : Gücüyle demir çubukları büken zorlu (kişi. bak. zarbız.

demirçene [Alm. Eisenkiejer] [Fr. mâchoire d'acier] [îng. iron jaw] : Çene gücü ile çeşitli beceriler gösterine: çene .üzerinde ağırlık kaldırma, çene ile asılma ya da çene ile ağırlık fırlatma gibi.

denge [Aha.Âquilibristik, Balance, Gleichgewicht] [Er. equilibre] [İng. balance] : En olağandışı durumda bile gövdeyi dengede tatma sanatı. Çeşitli denge noktalan vardır: eller, baş, omuzlar, dirsekler, dişler gibi.                            ■

denge hokkabazı [Alm. Balancejongleur] [Fr. jongleıır equilibriste] [İng. balance juggler] : Herhangi hareketli bir şey üzerinde gösterisini sürdüren hokkabaz.

denge sınğı [Alm. Balancierstange] [Fr. contrepoids] [İng. balancing-pole] /Cambazların dengelenme için (kullandıkları uzun sırık.

denge soytarısı [Alm. Âquilibristikclovm] [Fr. clown eguilibriste] k [İng. balancing clovrn] : Denge konusunda usta olmasına karşın, dengesini 'kaybediyormuş gibi yapıp dengesini kaybetmeyen ve böy-lece halkı güldüren sanatçı.

desteksiz merdivende denge [Alm. Âquilibristik auf -freistehender Leiter], [Fr. eguilibre sur ceketle] [İng. balance on ünsupported ladâef] : Ayaksız ya da hiçbir yere dayanmayan merdiven üzerinde dengelenme sanatı.

desteksiz merdiven gösterisi [Alm.   freisiehender Leiterakt] [Fr.

numero d’eohelle libre] [İng. unsupported ladder act] : Hiçbir yere dayanmayan merdiven üzerinde yapılan denge hareketlerinden tümü.

deve tabanı': Türk cambazının becerilerinden biri : ip üstünde ayaklara ağaç kütükleri bağlayıp yürüme.

dirsekle denge [Alm. Ellbogenstand] [Fr. eguilibre sur te coude] [İng. elbow stand] : Dirsekleri destek yaparak dengeyi sağlama.

dişlerle asılma gösterisi [Alm. Luftzahnkrajtakt] [Fr. numero en sus-pension de mâchoire] [İng. teeth suspension act]; Dişlerle tutunarak havada asılı kalma gösterisi.

dişlerle tutunma [Alm. Zahnhang] [Fr. suspension de mâchoire] [îng. teeth suspension} : Dişlerle l>ir ipe ya da salıncağa tutunma.

dizle çağırma [Alın. Knieappel] [Fr. appel au getıou] [îng. knee-ap-peal] : Hayvanı dize vurarak çağırma.

doruktaki [Alm. Volligeıır] [Fr. voltigeur] [îng. top mounter] : Kolon ya dâ piramidin en üstündeki kişi.

dönme [Alm. Umdrehen] [Fr. tourniquet] [îng. revolving trick] : Jimnastikçilerin kullandıkları araç yoluyla arka arkaya dönmeleri: Ayaklı çubukta, halkada, trapezde.

dörtlü çubuk [Alm. vierfaches Reck] [Fr. travail aux qııatre barres] [îng. quadruple bar] : Dört jimnastikçinin çeşitli beceriler gösterdiği ve birbirinin çubuğuna dönerek atladığı, yan yana konulmuş dört ayaklı çubuk.

dörtlü kolon [Alm. Viermcinnerkolonne] [Fr. colonne de quatre] [îng. column four-men-high] : Dört kişinin birbirinin omuzuna çıkarak oluşturdukları görünüş.

' E .

ecel beşiği : Türk cambazının tehlikeli becerilerinden biri : îp üstündeki bir cambazın ayaklarına salıncak bağlaması, bir başkasının da bu salıncakta sallandıktan sonra tepetakla salıncağa ayaklarıyla tutunup kolan vurma numarası.

eğitimli tel [Alm. Vertikalseil] [Fr. câble japonais, corde incUnee] [îng. sloping cabîe] : Yere koşut olarak değil de, yüksek bir yerden aşağıya doğru eğimli olarak gerilen cambaz teli.

eğitici [es. t. terbiyeci] [Alm. Dompteur, Tierbandiger] [Fr. dompteur] [îng. tamer] : Hayvanlan becerili yapan eğitici.

eğitilmiş hayvanlar göstericisi [Alm. gut dressierter Tiere Führer] [Fr. monteur d’animaux savants] [îng. performing animals shmvman] : Eğitilmiş ve özel olarak yetiştirilmiş hayvanlara çeşitli numaralar yaptıran kişi.

eğitilmiş yırtıcı hayvanlar gösterisi [Alm. Raubtiermunmer] [Fr. «u-mero de fauves] [îng. trained wild animal act] : Eğitilmiş yırtıcı hayvanlarla yapılan numaraları kapsayan gösteri.

el ele denge [Alm. Hand-in-Hanâ Akt] [Fr. nıımero de mains a mains] [îng. hand to hand balancing] : El ele tutuşarak yapılan denge gösterisi.

elle çağırma [Alm. Handappell] [Fr. appel a la main] [İng. hand-appeal]: Hayvanı elle çağırma.

eller üstüne kalkma [es. t. amuda kalkma'] [Alm. Handstand] [Fr. equilibre de- matris] [İng. hand stand] : İki el üzerine dayanarak bacakları havada dikey tatma.

eyersiz biniş [Alm.. Joc keyak t ] [Fr. numero de jockey] [İng. jockey act, bareback mtmber] : At üstüne eyersiz binme gösterisi.

F

Fas tekerleği [Alm. Vorwadrtsradschlagen] [Fr. roue marocaine] [İng. maroccan cart whecl] : Tekerlek’teki taklanın aynı, ancak bu kez, yüz ileriye dönükken biter, bak. tekerlek.

fil çomağı [Alm. Ankus] [Fr., İng. ankus] : Filleri hareket ettirmede kullanılan, ucunda çengeli olan çomak.

fîl eğiticisi [es. t. fil terbiyecisi] [Alm. Elenfantenlehrer] [Fr. dresseur d’elephants] [İng. bull hooker] : Fiilleri eğiterek gösteriye hazırlayan kişi.

G

geçiş [Ahu. Pays] [Fr. passe] [İng. pas s] : Trapez cambazının bir trapezden ötekine geçip taşıyıcıya tatanması, taşıyıcıdan yine kendi trapezine geçmesi. Geçiş'in üç evresi vardır: kaçış, akrobatik takla ve düşmeden trapezi yakalama.

geçit [Alm. Kavalkade] [Fr., İng. cavalcade] : Bütün sirk sanatçılarının .giysileriyle seyirci önünden geçmeleri.

geleceği gören [Alm. Helis ekerin] [Fr. voyante extra-lucide] [İng. clairvoyanf] : Geleceği söyleyen falcı.

gergin ip [Alm. Steifseil] [Fr. corde raide] [İng. tight-rope] : Gergin bir biçimde bağlanmış gergin cambaz ipi.

gergin ip üzerinde denge [Alm. Âguilibristik. auf dem Draht] [Fr. equilibre sur corde raide] [İng. b alanca on tight ropes] : Gerilmiş ip üzerinde dengelenme.

gergin tel [Alm. Steifdraht] [Fr. fil dur] [İng. tight wire] ; Gergin biçimde bağlanmış cambaz teli.

geriye takla [Alm. Flip-Flap] [Fr., İng. flip-flap]: Geriye doğru sıçra-. yıp eller üstüne düşmeyi kapsayan akrobatik takla.

geriye yürüme : Türk cambazının bir becerisi: eğik ip üzerine geri geri yukarı çıkma ve yine geri geri aşağıya yürüme.

gevşek ip [Alm. Schlappseü] [Fr. corde lâche] [İng. slack-rope]: Gevşek bir biçimde bağlanmış cambaz ipi.

gevşek ip üzerinde denge [Alm. Âguilibristlk atıf def Schlappseil] [Fr. eguilibre sur corde lâche] [îng. batance on slack-rope] : Gevşek ip •üzerinde dengelenme.

gevşek tel [Alm. Schlappdrdht} [Fr. fil mou] [îng. slachveire}: Gevşek bir biçimde bağlanmış cambaz teli.

gerici müze [Alm. Wandermuseum] [Fr. musee ambulant] [îng. touring musetım] : Büyük sirklerde bulunan ve kentten kente götü rölen müze.

gerici sirk [Alm. W anderzirkus] [Fr. cirçue ambulant] [îng. travelling circus] : Kentten kentte ya da ülkeden ülkeye dolaşarak gösteriler düzenleyen sirk.

giyinme çadırı '[Alm. Ankleidezelt] [Fr. tentedoge] [în,g. dresing -room teni] : Sirk sanatçılarının gösteriye hazırlandıkları çadır.

giysi arabası [Alm. Ankleidewageri] [Fr. garde-robe] [îng. vearbrobe ıvagon] : Sanatçıların giysilerinin bulunduğu araba.

gösteri geçidi [Alm. Parade] [Fr. tour de ville] [îng. Street parade] : Sirk sanatçılarının kimi hayvanlar ve araçlarıyla halkın önünden geçmeleri ve düzenledikleri gösterilere gelmesi için halika küçült gösteriler sunmaları ile ortaya çıkan geçit.

gösteri hayvanı [Alm. gut dressiertes Tier] [Fr. animdi savant] [îng. performing animal] : Gösteri yapacak duruma gelmiş sirk hayvanı.

gösteri sorumlusu [Alm. Regisseur] [Fr. regisseur des spectacles] [îng. performance director] : Gösterilerin sırasından ve bunların düzenli bir biçimde gerçekleştirilmesinden sorumlu kişi.

gözbağcı [Alm. Illusionist] [Fr., îng. illusionist] : El çabukluğu ve ustalıkla gerçekte olmayan bir şeyi oluyor gibi gösteren sanatçı.

görieri bağîr yürüme : Türk cambazının bir becerisi: ip üstünde gözleri bağlı yürüme ustalığı.

güçlü adam [Alm. starker Mann, Herkules, Kraftathlet] [Fr. alcide, hercule, fier et bras, homme fort] [îng. strong man, hercules]: Zor olan ve gü ç gerektiren hareketleri yapan becerili kişi. bak. zorbaz ya da aurbaz.

güldürücü hokkabaz [Alm. Fantasiejongleur] [Fr. jongleur fatıtaisiste] [îng. fantasy juggler] : Seyircileri güldürmek amacıyla hokkabazlık yapan sanatçı.

gürzbaz: Türk seyirlik oyunlarda çeşitli ağırlıkları kaldırarak güç gösterisinde bulunan beceri sanatçısı.

güvenlik ağı [es. t. emniyet ağt] [Alm. Wippe] [Fr. trampoline] [tng. trampolin]: Sirklerde tel ya da trapez üzerinde tehlikeli atlamalar yaparı cambazların düşmelerinde onları koruması için, numaraların yapıldığı boşluğun altına gerilen büyük esnek ağ.

H

hplı gösterisi [Alm. Parterrennummer] [Fr. mımero de tapis] [îng. carret act] : Halı üzerinde yapılan gösterilerin tümü.

halka jimnastikçisi [Alm. Ringenkünstler] [Fr. anneliste] [îng. rings gymnast]: Halkalarla çalışan sanatçı.

halkalar [Alm. Ringeri] [Fr. armeaux] [îng. rings]: Sirkteki çeşitli gösterilerde kullanılan değişik büyüklükteki halkalar.

j halter [Alm. Wuchtkolben] [Fr. haltere] [îng. bar-^bell] : Birbirine sapla bağlı disklerden yapılmış, ağırlık kaldırma amacına dayanan bir güç gösterisi aracı.

haya cambazı [Alm. Lırftakrobaî] [Fr. acröbate aerien] [îng. aerial artist] : .Bir sirkin (tavanında ya da herhangi yüksek bir yerde beceriler gösteren cambaz.

havada çifte takla [Alm. Doppellooping] [Fr., îng. double looping] ; Havada çifte takla atarak atlama.

havada ileri takla [Alm. Vorwartssaltomortale] [Fr. asse-cou] [îng. ■forward somersault] : Havada ileri doğru atılan takla.

hava dansı [Alm. Luftballett] [Fr. bellet aerien] [îng. aerial ballet] : Bir sirkte ip, trapez ya da herhangi bir şey üzerinde, yüksekte yapılan dans gösterilerinin tümü.

havada takla [Alm. Sprung, Salta] [Fr. saut] [îng. jump] : Hiçbir yere değmeden, gövdenin hızıyla atılan takla.

havada ters takla [Alm. Riickwdrtssa.ltomortale] [Fr. saııt perilleux en arriere] [îng. back somersault] : Havada atılan, tehlikeli, ters takla.

hava gösterisi [Alm. Laftnummer] [Fr. numero aerien] [İng. aerial act] : Bir sirkte, ipte, trapezde, ya d>a herhangi bir şey üzerinde, yüksekte yapılan gösterilerin tümü.

hava jimnastikçisi [Mim. Luftgymnast, Kunstturnef] i[Fr. gymnaste aux agres] [İng. aerial gymnast] : Havada, trapez ve aygıtlarla gövde esnekliğine dayanan hareketler yapan jimnastikçi.

hayvan bahçesi [Alm. Stallguadrat] [Fr. carre des ecuries] [İng. stable square] : Büyük sirk hayvanlarının bulunduğu alan.

hayvan bakıcısı [Alm. Tienvdrter] [Fr. garçon de cage] [İng. menajerle boy] ; Kafesteki hayvanlara bakan ve onları koruyan kişi.

hayvan cadın [Alm. Stallzelf] [Fr. tente ecurie] [İng. stable tent}: Zararsız hayvanların barındığı çadır.

hayvan çatkısı [Alm. Hocker] [Fr. tabouret d’assıse] [İng. pedestal] : Eğitim ve gösteri sırasında hayvanların üstüne çıktığı yükselti.

hayvan eğiticisi [Alm. Dressierer] [Fr. dresseur] [İng. animal trainer]'. Hayvanlan, eğiterek gösteri yapacak duruma getiren yetiştirici kişi.

hayvan eğiticisi soytarı [Alm. Dresseurclmvtı] [Fr. clovm dresseur] [İng. animdi trainer ctow] : Hayvan eğiticiliği yapabilen ama aynı zamanda halkı güldürmekle görevli sanatçı.

hayvan gösterisi [Alm. Tiemummer] [Fr. presentation d’animaıır. savants] [İng. animal act]: Yırtıcı ve evcil hayvanlarla düzenlenen gösteri.

hızlı hokkabaz [Alm. Eskamoteur] ’ [Fr. escamoteur] [îng. espace artist] : Nesneleri bir anda gözden kaybedebilen ve fankettârmeden seyredenlerin üzerinden eşyaları çalabilen hokkabaz.

hokkabaz [Alm. Jongleur] [Fr. jongleur] [İng. juggler]: El çabukluğu ile birtakım şaşırtıcı numaralar yapan sanatçı.

hokkabaz değneği [Alm. Stabchen] [Fr. bâtonnet] [İng. stick] : Hokkabazın tabağı düşürmeden çevirmede kullandığı ince değnek.

hokkabazlık [Alm. Jonglerie] [Fr. jonglage] [İng. jıtggling] : Çeşitli nesneleri arka arkaya dengeli bir biçimde ve doğru bir zamanlama ile hiç düşürmeden atıp tutarak ya da çevirerek gösterilen beceri.

hokkabaz soytarı [Alm. Jongleur clovm]   [Fr. clovm jongleur] [İng.

juggling clovm]: Hokkabazlık yapanken halkı güldüren sanatçı.

ikarya topluluğu [Alm. Ikariertruppe] [Fr. troııpe icarienne] [İng. icarian tromp]: Ayaklarıyla hokkabazlık yapıp kullandıkları nesneleri birikirlerine geçiren usta hokkabazlar topluluğu.

ip dansçısı [Alm. Seiltanzer] [Fr. danseur de corde] [İng. rope dancer]: İp üzerinde dans hareketleri yapan cambaz.

İp dansı [Alm. Steiltanz] [Fr. danse de corde] [İng. rope dancing]: İp üzerinde yapılan dans hareketleri.

ipte amuda kalkma: Türk cambazının bir gösterisi. İp üzerinde çift ya da tek el üzerinde yürüme ve dans etme.

ip üstünde güreş : Türk cambazlarının bir gösterisi : Gergin ip üzerinde -güreş etme.

itiş-kakış [Alm., Fr., İng. knock-about] : Çeşitli ve arka arkaya taklalar, düşürmeler, yuvarlanmalar ve zıplamalarla gelişen güldürücü sözsüz oyun.                                ,    .

.T

jimnastik araç ve gereçleri [Alm. Turngerat, Turnapparaf] [Fr. ngres] [İng. apparatus] : Jimnastik .gösterilerinde kullanılan çeşitli araç ve gereç, örnek : Ayaklı çubuk, halkalar.

K

kaçık çalgıcılar [Alm. Muzikalexzentriker] [Fr. excentrique musical] [İng. musical eceentric artist] : Güldürüyü sağlayan, -görülmemiş özel yapısı olan çalgılarla ya da şaşırtacak numaralar eklenmiş olan bilinen çalgılarla müzik çalan kişiler.

kaçık sanatçı [Alm. Exzentriker] [Fr. excentrique] [tng. eccentric 'artist]: Tuhaf hareketler ve gülünçlükler yapan kimse.

k;afa kafaya denge [Alm. yon Kopf zu Kopf] [Fr. t et e a tete] [İng. head to head]: Bir kişi ayakta dururken, onun üstüne, .amuda kalkarak çıkan kişinin kafasını ötekinin kafası üzerine koyarak dengelenmesi.

kafes geçit [Alm. Gittertunnel] [Fr. tunnel grillage] [İng. Steel run-way] : Hayvanların (kafeslerinden gösteri alanına geldikleri yanlan ve üstü kafesli tünel ya -da yol.

kafesli araba [Alm. Kafigwagen] [Fr. voiture-cage] [İng. cage wagon]: İçinde hayvanların bulunduğu tekerlekli kafes.

karga sekmesi : Türk cambazlarının bir becerisi : İp üzerinde havaya zıplayıp çeşitli biçimde yine ip üzerine düşme.

karışık yırtıcı hayvanlar [Alın, gemischte Raubtiergruppe] [Fr. groupe

■ mixte] [îng. mixed grotıp] : Değişik türde yırtıcı hayvanların bir arada numaralar yaptıkları gösteri öbeği.

kâsebaz : Türk seyirlik oyunlarında, kâseleri parmaklarının ya da değneklerin ucunda çevirerek dans eden beceri oyuncusu.

koyarken ok atına : Türk cambazının bir becerisi : îp üzerinden kayıp aşağı inerken ok atma becerisi.

kayık yürütme : Türk cambazının becerilerinden biri : îp üzerinde kayık yürütme ve bu kayıkla yapılan tehlikeli numaraların tümü.

kelebek [Alm. Fal ter] [Fr. papillon] [Ing. butterfly] : Yere koşut bir biçimde kollarla uçarmış gil>i hareketi gerektiren zor bir atlama türü.

kement atıcı [Alm. Lassokiinstler] [Fr. lanceur de lasso] [îng. lassoer] : Kement atma ustasına verilen ad.

kement atma [Alm. Lassowerfen] [Fr. lancer de tassa] [Ing. lassoing]-. Kement atma gösterisi.

kesme kırbacı [Alm. Kerbatsche] [Fr. cravache] [în^. cutting whip] : Bir tahtayı, kağıdı ya da buna benzer şeyleri kesip ikiye bölen sirk kırbacı.

keskin nişancı [Alm. Scharfschütze] [Fr. trıeur] [Ing. sharp shooter] : Her attığım istediği gibi vurabilen usta atıcı.

keskin nişancılık [Alm. Kunstschiessen] [Fr. tir] [Ing. sharp shooting] : Her attığım vurma 'durumu.

keskin nişancılık gösterisi [Alm. Scharfschiitzennummer] [Fr. nuımero de tir de precision] [îng. sharp shooting act] : Her hedefi alışılmamış biçimlerde vurabilen atıcıların gösterisi.

kılıç],a yürüme : Türk cambazının becerilerinden biri, : Her bacağına ikişer kılıç bağlayıp ip üzerinde yürüme ve dört kılıçla direği kavrayıp baş aşağı çarkıfelek gibi dönme.

kılıçtan atlama : Türk cambazının becerilerinden biri : İpin üzerinde dikine konulmuş bir kılıç üzerinden atlayarak ipe konma.

kıhçyutan [Alm. Schwertschlucker, Sdbelfresser] [Fr. avaleur de sabres] [îng. sword swallower] : Kılıç yutma gösterisi yapan becerili kişiye verilen ad.

kırbaç [Alm. Peitsche] [Fr. fonet] [îng. whip] : Hayvanları eğitmede ve onlara buyruk vermede kullanılan vurma aracı.

kırbaçla çağırma [Alm. Peitschenappell'} [Fr.appel atı fouet] [Ing. whip-appeal]: Hayvanı kırbaçla çağırma.

kızılderili nişancılığı [Alm. Scharfschittzennummer] [Fr. jeux indiens] [İng. indian shooting] : Canlı hedefin çevresine oklar atarak siluet çizme.                ■    ■   -

klasik poz [Alm. Posttur, plastische Pose] [Fr. pose plastique} [İng. classical pose, statuary act] : Bir sirkte göze güzel görünen poz. Birçok kişinin bir arada, uyumlu bir biçimde poz almasıyla göz okşayan tablo. ,

kolon [Alm. Kolonne] [Fr. colonne] [İng. columri] : Takla atarak birbirinin omuzuna çıkan ve bir «sütun» oluşturulan görünüş bak. dörtlü kolon, üçlü kolon.

konçertina [Alm. Konzertharmonika] [Fr., İng. concertind] : Çalgıcı soytarı’nın kullandığı akordiyon gibi körüklü, ama biçimi altıgen ya da sekizgen olan bir çalgı.

konik şapka [Alm. Kegelhuf] [Fr. coz-ze] [ing. conical hat] : Akyüzlü soytarı tarafından yapılan şapka numaralarının tümü.

konuşan soytarı [Alm. Sprechclcnvn] [Fr. clcnvn parleur] [Ing. talking clown] : Halkı, konuşarak güldüren soytarı.

kovboy oyunu [Alm. Cowboyspiele] [Fr. jeti du Far-Wesf] [îıig. •western pastimes] : Takım olarak, değişik canlı hedeflere zarar vermeden kurşun ya da bıçakla siluetleri çıkarma gösterisi.

köpek eğiticisi: Türk seyirlik oyunlarında köpeklerle gösteri yapan sanatçı.

kule : Türk cambazının becerilerinden biri : ipin üzerine bir sacayağı, onun üstüne fıçı, fıçının üstüne tahta, tahtanın üstüne iskemle koyup oturma numarası.

kurbpğa adam [Alm. Froschmanri] [Fr. homme-grenouille] [İng. front bender, posturer] : Öne eğilip başını bacakları arasına sokabilen becerili kişi.

küçük gösteri kulübesi [Alm. Schaubude] [Fr. entresort] [Ing. side -shov t en t] : Seyircinin sirke ilgisini çekmek için küçük gösterilerin gözbağcılık ve hokkabazlığın düzenlendiği kulübe ya da küçük çerge.

L

leğenle dönme : Türk cambazının bir becerisi : îp üstüne leğen ya da tepsi koyarak bunun üzeninde düşmeden dönme.

lubetbaz: Türk seyirlik oyunlarında beceri gösteren sanatçı. Bu terimin kapsamı içine oyuncular, dansçılar, cambazlar, hokkabazlar ve çeşitli beceri sanatçıları girer.

M

inakas [Alm. Sehere] [Fr. ciseaux] [îng. scissors] : Denge sanatının gösterişli bir numarası : Sanatçı at üstünde amuda kalkmış durumda giderken dengesini bozmadan büyük bir inakas gibi bacaklarını açıp kapar.

maraka: İran’da seyirlik oyuna verilen ad.

matrakbaz: Matrak oyununa' katılanlara verilen ad.

matrak oyunu: Seyirlik oyunlarda tahta kılıçlar ve kalkan yerine yuvarlak yastıklarla yapılan yan spor, yan dans gösterisi.

maymunbaz: Maymundan eğitip onlara oyunlar öğretenlere verilen ad.

merdiven : Türk cambazının bir becerisi : Merdiveni sırtına alıp ip üstünde yürürken başka birinin merdivene çıkıp inmesi ve çeşitli taklitli numaralar yapması.

merdiven cambazı [Alm. Eguilibrist auf Leiter'] [Fr. eguil.ibriste sur cebelle} [thg. ladder-halancer} : Merdivenle denge hareketleri yapan kişi..                                                           ’

merdivenli hokkabaz [Alm. Jongleıır auf Leitef] [Fr. jongleur sur eehelle} [Ing. juggler on ladder]: Merdiven üzerinde hokkabazlık yapan sanatçı.

minik keman [Alm., Fr., îng. violind] : Yalnızca soytarılar tarafından çalınan minyatür keman.

mührebaz : Türk seyirlik oyunlarında yuvarlak taşlarla gözbağacıhk ve el çabukluğu gösteren beceri sanatçısı.

O

Ogüst [Alm. Augustf [Fr., îng. Auguste] : Sirkin gülünç tipi.. Yanında adaşı akyüzlü soytarı vardır. Giysisi çok geniş, ayakkabıları ise olağanüstü büyüktür.

omuzla denge [Alm. Schulterstand] [Fr. <iquilibre d’epaule} [îng. çhoulder stand} : Omuzların destek yapılarak dengenin sağlandığı gösteri.

org arabası [Alm. Calliope} [Fr. calliope} [îng. steam calliope} : Seyircilere müzik çalan org arabası.

orta direk [Alm. Zentrdlmast} [Fr. mat Central} [îng. Central pole] : Sirk çadırının tavanını tutan büyük, ana direk.

oturak [Alm. Trdpezgestell} [Fr. cradle, chaise-de trapeze} [îng. cradle}: Trapezin oturma yeni.

oturma sıralan [Alm. Sitzreihen} [Fr. gradins] [îng. tier] : Sirkte seyircilerin oturduğu sıralar.

oyun kafesi [Alm. Spielkdfig} [Fr. cage d’engagement} [îng. big cagej: Hayvanların oyun oynamalarına uygun büyük 'kafes.

Ö

ölüm atlaması [Alm. Todessprung} [Fr. saut de la mort} [îng. leap för life} : Trapezcilerin çok tehlikeli bir numarası. Taşıyıcı dizlerini trapez üzerinde kıvırarak diz arkalarıyla trapeze tutunur ve kendini boşluğa bırakır, sonra uçuşu yapan trapezciyi yakalamak için yere yatay olmak üzere gerilir ve kollarım uzatır. Uçucu, tekrar boş gelen trapeze bir dönüş yaparak geçer ve yerine gider.

ölüm dalışı [Alm. Todastauchen} [Fr. plongeon de la mort} [îng. dive of death} : Çok yüksekten, küçük bir su havuzuna perende atarak dalış yapma numarası.

ölüm halkası [Alm. Todesring} [Fr: cercle de la mort} [îng. terrıble ring} : Yukardan asılmış bir halkanın içinden geçerek trapezi yakalama numarası.

ölüm taklası [Alm. Wage hals} [Fr. casse-cou} [îng. daredevil} : îleri doğru atılan tehlikeli bir perende türü.

P

paçlebaz: Eski Türk şenliklerinde, ayaklarına bir buçuk metreyi bulan sırıklar bağlayarak yürüyen, dans eden ve çeşitli beceriler gösteren cambaz, bak. sırık cambazı.

parmak ucu dengesi [Alm. Fingerstanâ} [Fr. equilibre de doigt} [îng. finger startd, finger balance} : El parmaklarının ucunda bacakları dikey ya da çapraz havada tutma.

patenci [Alm. Rollschuhkünstler} [Fr. patmeur] [îng. rolling skater} : Tekerlekli paten üzerinde denge hareketleri yapan sanatçı.

patlangıç [Alm. Schiirende} [Fr. meclis de corde] [îng. cracker] : Çak ses çıkararak şaklayan kırbaç.

pazarlama sorumlusu [Alm. Reklamechef, Presschef} [Fr.dir set sur de publicite] [İng. advertising manager, head of publicity]: Bir sirkin .gösterileri, için reklam işini ve işin pazarlamasını yüklenen kişi.

perendebaz : Türk seyirlik oyunlarında çeşitli taklalar atarak beceri gösteren sanatçı.

pertav : Türk cambazının becerilerinden biri : îp üstünden takla atma ve ipin üstüne düşerken bacakları makas gibi açma numarası.

piramit [Alm. Maannerpyramide} [Fr. pyramide humaine} [îng. human pyramid} : İnsanlardan oluşturulmuş piramit .gösterisi.

1 piramit bitişi [Alm. Steigerfinale} [Fr. monter en py ramide} [îng. formation of pyramid] : Denge sanatçılarının gösterilerinin sonunda kurdukları piramit; bu bitişi haber verir.

piyastreilas [Alm., Fr., îng. Piastrellas] : Değişik büyüklükte maden parçalarından oluşmuş, soytarıların çaldığı bir çalgı.

R

rismanbaz : îp üstünde yürüyerek beceri gösteren sanatçı. Cambaz.

S

sabunla yürüme ; Türk cambazının becerilerinden biri : Ayaklara sabun bağlayıp ip üstünde yürüme;

saçlardan asılma [Alm. Zopfhang} [Fr. suspension de cheveux} [îng. hair suspension} : Kendini saçlarından bir yere ya da makaraya asma numarası.

salgı : Türk cambazının bir becerisi : îp üstünde aşağı doğru eğilerek ipi iki yana sallayıp gezinme.

satranç : Türk cambazlarının becerilerinden biri : îki cambazın bir tel üzerinde altlarına tek ayak üzerinde duran iskemleler alıp satranç oynama gösterisi.

selen benzetici [es. t. ses taklitçisi} [Alm. Gerauschimitator} [Fr. imitateur de bruits} [îng. sound imitator} : Çeşitli sesleri yansılıya-rak benzeten sanatçı.

sergi çadırı [Alm. Menagerie] [Fr. tentennenagerie] [îng. menagerie tent] : Hayvanların seyircilere gösterildiği sergi.

sergileme [Alm. Schauaııstellımg] [Fr. exhibition$ [îng. show] : Sirkin kendini tanıtması için kısa gösterilerle yaptığı sergileme.

sert eğitim [Alm. wilde Dressur] [Fr. presentation en ferocitâ] [îng. fierce training] : Yırtıcı hayvanlara kimi durumlarda uygulanan sert eğitim biçimi.

seyirci yolu [Alm. Vomitarium] [Fr. vomitoire] [İng. vomitory] : Seyircilerin giriş ve çıkışlarını sağlayan koridor.

sıçramacı [Alm. Springer] [Fr. sauteur] [îng. leaper, jummer] : Tehlikeli olabilecek sıçramalar ve atlamalar yapabilen kişi.

sıçrama minderi [Alm. Sprungfedermatrasse] [Fr. somniier elastique] [îng. springmattress] : Arka arkaya çeşitli taklalar atmaya ya da sıçramalar yapmaya yarayan yaylı minder.

sırık cambazı [Alm. Perchekünstler] [Fr. perchiste] [îng. perchist]: Ayaklatma uzun sırıklar bağlayarak dengesini bozmadan çeşitli gösteriler yapan cambaz, bak. paçiebaz.

sırık cambazlığı [Alm. Percheakt atıf Slelze] [Fr. numero de perche sur e.chasse] [îng. perch act on stiltz] : Sırıklan ayaklara bağlayarak denge sağlamaya dayanan çeşitli beceriler gösterme.

sırık numarası [Alm. Perchetrick] [Fr. numdro de perche] [îng. perch trick] : Sırıkla yapılan değişik dengeleme gösterilerinin tümü.

sınk üzerinde denge [Alm. Âquilibristik auf einer Perche'] [Fr. equilibre sur perche] [îng. balance on pere] : Sırık üzerinde dengelenme sanatı.

sınk üstünde sırık [Alm. Perche akt auf Perche] [Fr. numero de perche sur perche] [îng. pereh-ompereh trick] : Sırık üstüne sınk konularak yapılan dengeleme gösterisi.

sırt taklası [Alm. Roulade] [Fr., îng. roulade] : Çocukların taklalarına benzeyen, yere sırt dayanarak atılan takla.

silindir üzerinde denge [Alm. Âqulibristik auf einem Zylinder] [Fr. equilibre sur rouleau] [îng. balance on roller] ; Yuvarlanan silindir üzerinde dengelenme.

sinibaz: Türk seyirlik oyunlarında sinilerle çeşitli beceriler gösteren oyuncu.

sirk [Alm. Zirkus, Circus] [Fr. cirque] [îng. circus] : Ortada sahnesi olan yuvarlak, değirmi ya da köşeli büyük çadırlar içinde, kimi kez açık havada, cambazlık, gözbağcılık, soytarılık, eğitilmiş hayvanlarla .gösteriler vb. numaralar ile seyredenlerin hoşça vakit geçirdikleri yer.

I

231                                            süngüyle yürüme J

£ ■                                               .                                                '

sirk binicisi [Alm. Zirkusreiter] [Fr. ecuyer de cirque] [İng. eçuest-

rian, circus rider] : Sirkte binicilik 'becerileri gösteren sanatçıya J verilen ad.

sirk dönemi [Alm. Zeltsaison, Circussaisori] [Fr. saison de cirque]

[İng. circus season] : Sirk gösterilerinin başlaması ile bitimi arasındaki, sirkin etkinlik dönemi.

sirk hademesi [Alm. Zirkusdiener] [Fr. gloupe] [îng. circus hand]: Sirkte ayak işlerine bakan kişi.

sirk numarası [Alm. Zirkusnummer, Zirkusakt] [Fr. numero „de

cirque] [îng. circus act] : Becerileri, gözbağcılığı ya da tehlikeli

ve yapılması zor gösterileri kapsayan numara.

sirk sanatçısı [Alm. Zirkuskünstlef] [Fr. artiste de cirque] [îng. circus performer] : Sirkte bulunan çeşitli beceri oyuncularının tümü.

sirk yöneticisi [Alm. Zirkusdirektor] [Fr. directeur. de cirgue] [İng.

ı         circus director] : Sirki yöneten sorumlu kişi.

sirk yönetkeni [Alm. Zirkus Kapellmeister] [Fr. chef d’orchestre] [İng. t         circus banâmaster] : Sirkte gösteriler sırasında ve arada müzik

i?.

parçalan çalan çalgıcıları yöneten kışı.

soytarılar geçidi [Alm. Possenspieî] [Fr. parade] [İng. show-front] : Halkı sirke çekmek için soytarıların ön planda olduğu geçit.

soytarılık [Alm. Clownerie] [Fr. cîownerie] [İng. clownery] : Söz, davranış ve görünüş ile halkı güldürme eylemi.

' soytarı üçlüsü [Alm. Clmvntrio] [Fr. trio clownesque] [İng. down ' trio] : Aynı anda oyuna çıkan ve birbirleriyle ilişkili olarak gülünçlükler yapan üç soytarı.

sözsüz güldürü [Alm. Pantomime] [Fr. pantomime anglaise] [îng. dumb show]: Yalnızca hareketler yoluyla sağlanan güldürü.

sözsüz oyun sanatçısı [Alm. Pantomimiker] [Fr. artiste de pantomime] [İng. pantomime artist] : Sözsüz oyunla ve yalnızca hareketlerle güldürüyü sağlayan sanatçı.

su arabası [Alm. Wasserwagon] [Fr. voiture-piscine] [îng. w at er wagon] : Sirkin, suyunun taşındığı tekerlekli su deposu.

sunucu [es. t. takdimci] [Alm. Ansager] [Fr. presentateur] [îng. announcer] : Sanatçıları ve gösterileri seyirciye tanıtan görevli.

süngüyle yürüme : Türk cambazının becerilerinden biri : Ayaklara süngü bağlayıp süngü ucunda tel üstünde yürüme.

ş

şakşak [Alm. Pritsche] [Fr. baite] [îng. slapstick] : Akyüzlü soytarı'-nın adaşını dövmede kullandığı, «şakşak» diye ses çıkaran çatal sopa. bak. pastav (TlY).

şemşirbaz : Türk seyirlik oyunlarında kılıçla tehlikeli numaralar yapanlara verilen ad.

şişebaz : Seyirlik oyunlarda şişeleri dengede tutarak çeşitli beceri gösteren sanatçı.

şişe geçidi [Alm. Flaschenüberfahrf] [Fr. traversee des bouteilles] [îng. passage on batileş] : Fillerin şişeler üzerinde dengelenmesi.

şubedebaz : Türk seyirlik1 oyunlarında gözbağcılık gösteren sanatçı.

T

tabak döndürme [Alm. Tellerspiel] [Fr. jeti d’assiettes] [îng. plate-spinning] : Değnek ucunda tabak döndürmek gösterisi. Bir hokkabaz aynı anda beş altı tabak döndürebilir.

tabak hokkabazı [Alm. Tellerjongleur] [Fr. jongleur d’assiettes] [îng. plate juggler] : Tabaklarla numaralar gösteren hokkabaz.

tahta döşeme [Alm. Diele] [Fr. plancher] [îng. boarded floor] : Gerektiğinde sirkin gösteri alanının zeminine konulan, taşınabilir tahta taban.

tahta kafes [Alm. Holzzaun] [Fr. barriere de portour] [îng. vvooden fence] : Sirkte hayvanların içine konulduğu tahta kafes.

tahterevalli [Alm. Schaukelbrett] [Fr. bascule] [îng. see-shw] : Destek noktası ortada olan kaldıraca bir yandan bir cambaz atlayınca öteki uçtakinin havada takla atmasına yarayan tahterevalli.

taklabaz : Türk seyirlik oyunlarında çeşitli taklalar atarak beceri gösteren sanatçı.

taklacı [Alm. Kaskadeur] [Fr., îng. cascadeur] : Art arda değişik biçimde taklalar atabilen kişi.

takla içinde takla [Alm., îng. loping the lop] [Fr. bouclage de la bouche] : Hem dalış, hem de havada takla gösterilerinde yapılan bir numara: art arda takla atarak dalış yapma ya da atlama.

talaş [Alm. Sagemahl, Sagespane] [Fr. sciure] [îng. savvdust] : Gösteri alanını gösteri sırasında çabucak temizlemekte kullanılan talaş.

tasbaz : Türk seyirlik oyunlarında, geniş entarisinin altına sakladığı boş ya da yemek dolu taslan, tencereleri çıkararak gözbağcılık ve el çabukluğu yapan beceri oyuncusu.

taşıma kafesi [Alm. Transportkafig] [Fr. sabot] [îng. portable cage] : Hayvanların taşındığı kafes.

taşıyıcı 1. [Alm. Trager, Untermann} [Fr. porteur} [îng. bearer,under] : Kolon ya da piramitte üstiindekileri taşıyan güçlü kişi. 2. [Alm. Fanger] [Fr. porteur] [îng. catcher] : Trapez gösterisinde uçan trapezciyi tutup taşıyan cambaz.

tek diz dengesi [Alm. Kniestand] [Fr. dquilibre d’un genou] [îng. single-knee balance] : Sanatçının tek dizini destek yaparak dengeyi sağladığı numara.

tek el dengesi [Alm. Einhandstand’} [Fr. eguilibre d’une main\ [îng. one hand stand] : Tek el üzerine dayanarak bacakları dikey tutma numarası.

tekerlek [Alm. Radschlagen} [Fr. roue] [îng. cartwheeT\ : Elleri destek yapıp yana doğru bir tam dönüşle atılan takla biçimi. Çarfc’ta olduğu gibi, takla, yüz geriye dönükken biter.

tekerli paten gösterisi [Alm. Rollschuhtrick'] [Fr. numero de patins d roulettes} [îng. roller skates trick] : Tekerlekli paten üzerinde yapılan denge hareketleri gösterisi.

tekerli paten kayma [Alm. Rollschuhlauferi] [Fr. patin â roulettes} [îng. roller skating] : Tekerlekli paten ile kayma.

tektekerde hokkabaz [Alm. Jongleur auf dem Einrad] [Fr. jongleur sur monocycle] [îng. juggler on unicycle] : Tekteker üzerinde çeşitli el çabukluğu becerileri gösteren hokkabaz.

tekteker üzerinde denge [Alm. Âquilibristik auf einem Rasd] [Fr. eguilibre sur roue] [îng. balance on wheel] : Hiçbir yere tutunmadan tekteker üzerinde dengelenme sanatı.

tel cambazı [Alm. Drahtseilkünstler] [Fr. fildefdriste} [îng. wire walker] : Tel üzerinde cambazlık yapan kişi. Bunlar gergin ve gevşek telde yürüyenler olarak ikiye ayrılırlar.

temel direk [Alm. Hauptmast, Erstemast} [Fr. roi de mâtsj [îng. king pole] : Çadırı tutan direklerin en büyüğü ve kalını, bak. orta direk.

terazisiz yürüme : Türk cambazının bir becerisi : Terazi olmadan dengeyi bularak ip ya da tel üzerinde yürüme.

testili denge : Türk cambazının bir becerisi : Terazi yerine içi su dolu testi ile denglenerek ip ya da tel üzerinde yürüme.

tırmanma : Türk cambazının bir becerisi : Yağlanmış uzun bir direğin tepesine tırmanma.

topaç [Alm. Prouette] [Fr., îng. pirouette] : Bir atın üstünde .göstericinin kendi ekseni çevresinde hızla dönerek, ayaklan üzerine düş- ’ mesi.

top gösterisi [Alm. rollender Kugelakt] [Fr. numero d’equilibre sur boule] [îng. globe rolling acf] : Top üzerinde yapılan denge hareketlerinin tümü.

top güllesi [Alm. Kanonemanri] [Fr. homme-canon] [îng. cannon man]: Sirklerde top içine girip top güllesi gibi fırlatılan kişinin gösterisi.

top üzerinde denge [Alm. Aquilibristik auf einer rollenden Kugel] [Fr. equilibre sur bönle] [îng. balance on globe rolling] : Yuvarlanan ve hareket eden top üzerinde dengelenme.                 '

top üzerinde hokkabaz [Alm. Jongleur auf einer rollenden Kugel] [Fr. jongleur sur boule] [îng. juggler on globe rolling] : Yuvarlanan top üzerinde el çabukluğu numaraları yapan hokkabaz.

trapez [Alım. Trapez] [Fr. trapeze] [îng. trapeze] : Uçlarına bir çubuk bağlanmış bulunan iki düşey ipten yapılmış bir jimnastik ve gösteri salıncağı.

trapezci [kim. Trapez-Künstler] [Fr. trapeziste] [îng. trapeze artist] : Trapez üstünde çeşitli tehlikeli gösteriler yapan sanatçı.

trapez gösterisi [Alm. Trapeznummer] [Fr. numero de trapeze] [îng. trapeze ad] : Trapezle yapılan çeşitli gösterilerin tümü.

trapez üzerinde denge [Alm. Aquilibristik om Trapez] [Fr. equiîibre sur trapeze] [îng. balance on trapeze] : Trapez üzerinde dengelenme.

tuhaflıklar çadın [Alm. Kûriositatszelt] [Fr. fosse mysterieuse] [îng. kid-show tent, freak-show tent] : Seyredenleri şaşırtacak, birtakım olağandışı insanların, yaratıkların sergilendiği çadır.

tulumca : Eski şenliklerde bir yandan soytarılık yaparken bir yandan ellerindeki havayla şişirilmiş tulumlarla oyun alanına taşanları hizaya sokan, şenlik alanını düzenleyen ve gerektiğinde tulumuna su doldurup şenlik alanını sulayan önemli bir şenlik görevlisi.

tüfek atma : Türk cambazının becerilerinden biri : îp ya da tel üzerinde yürürken çakmaklı kol tüfeği atma numarası. Bu eski tip ağır tüfek büyük bir güçle geri teperdi, cambaz bu tepme sırasında dengesini yitirmezdi.

uçan trapez [Alm. -fliegendes Trapez] [Fr. trapeze volant] [tng. flying trapeze- act] : Sallanması hızlandırılmış trapez üzerinde gösterilen çeşitli ustalıkların tümü.

uçucu [Alm. Flieger] [Fr. voltigeur] [tng. jlyer] : Atlayıp havada uçan trapez cambazına verilen ad.

uzun kırbaç [Alm. lange Peitsche] [Fr. chambrid-re] [tng. long whip]: Hayvan eğiticilerinin kullandığı uzun -kırbaç.

Ü

üç alanlı sirk [Alm. Dreimanegenzirkus] [Fr. cirque â trois pistes] [tng. three-ring circus] : Üç -gösteri alanı olan sirk.

üçlü çubuk [Alm. dreifaches Reck] [Fr. travail aux trois barres] [tng. triple bar] : Üç jimnastikçinin aynı anda birbirinin çubuğuna atlayarak yaptıkları gösteride kullanılan yanyana üç ayaklı çubuk.

üçlü kolon [Alm. Dreimannerkolonne] [Fr. colonne de trois] [tng. coltımn three-men-high] : Üç kişinin birbirinin omuzuna basarak oluşturdukları görünüş.

üçlü takla [Alm. dreifacher Saltomortale] [Fr. triple saut perilleux] [tng. triple somersau.lt] : Havada üç kez dönülerek atılan tehlikeli takla.

Y

yan direk [Alm. Rondellstange] [Fr. poteau de tour] [tng. side pole] : Sirk çadırının temel ve orta direklerine gerilmiş halatlarla bağlı yan direk.

yankesici [Alm. Taschendieb] [Fr., tng. pickpocket] : Hissettirmeden insanların cebinden eşyasını çalan kişi. -Sirklerde bu gösteri içindir; doğal olarak eşyalar sahiplerine verilir.

yatay duruş [Alm. Planke] [Fr. plan eke] [İng. plank] : Bir -trapezcinin kollan ve bacakları gerili olarak yatay biçimde trapez üzerinde durması, ileriye doğru olan yatay duruşta yüz yene, -geriye doğru olanda çadırın tepesine yöneliktir.

yaylı düzey [es. t. tramplen] [Alm. Trampolin, Scheudelbrett] [Fr. tremplin] [İng. springboard, tremplin] : Sirkte akrobatların sıçrar inak, -atlamak ve takla -atmak için kullandıkları yaylı tahta.

yaz dolaşısı [Alm. Sommertournee] [Fr. tournee d’ete] [tng. summer tour] : Bir sirkin yaz aylarında düzenlediği gösteri izlencesini uyguladığı dolaşı. .

yemek pişirme                                              236

yemek pişirme : Türk cambazının becerilerinden biri : îp ya da tel üzerinde koyun kesme, yüzme ve bir mangalda pişirip yeme numarası.

yer cambazı [Alm. Contortionist] [Fr. contorsionniste] [îng. contor-tionist, posture master] : Gövdesini türlü biçimlere sokabilen, yapılması zor hareketleri yapabilen kişi.

yer hareketleri atleti [Alm. Parterre-Athlet] [Fr. athlete de tapis] [îng. parterre athlete'] : Halı ya da minder üzerinde gövde esnekliğini ve çeşitli duruşları gösteren hareketleri yapan kişi.

yer jimnastikçisi [Alm. Parterreğymnast, Kunstturner atıf der Erde] [îng. parterre gymnast] : Yerde zor ama güzel hareketler yapan kişi.

yerleşik sirk [Alım, standiger Zirkusbau] [Fr. cirque stable] [îng. permament amphitheatre] : Gezici olmayan, yerleşik, kendi yapısı olan sirk.                                         '         -

yılan adam [Alm. Schlangemann] [Fr. homme-serpent] [îng, back bender] : Geriye doğru eğilip dolanarak başım ayakları arasından çıkarabilen becerili kişi.

yılanbaz : Türk seyirlik oyunlarında yılanlarla çeşitli gösteriler yapan kişi.

yılgn oynatıcısı [Alm. Schlangendresseur] [Fr. charmeur de serpents] [îng. snake charmer] : Müzik çalarak yılanı hareket ettiren kişiye verilen ad.

yırtıcı hayvan eğiticisi [es. t. vahşi hayvan terbiyecisi] [Alm. Tierbân-diger] [Fr. belluaire] [îng. animal man] : Yırtıcı orman hayvanlarım eğiterek gösteri yapacak duruma getiren uzman.

yırtıcı hayvan eğitimi [es. t. vahşi hayvan terbiyesi] [Alm. Reubtierd-resseur] [Fr. dressage de fauves] [îng. wild aninial training] : Yırtıcı hayvanlan sirkin amacına uygun biçimde eğitme eylemi.

yırtıcı hayvanlar [es. t. vahşi hayvanlar] [Alm. Raubtier] [Fr. fanve] [îng. wild animal] : Evcil olmayan, yabansı hayvanlar.

- yumuşak eğitim [Alm. zahme Dresseur] [Fr. presentaiion en douceur] [îng. gentle training] : Hayvanların eğitiminde gereken durumlarda uygulanan yumuşak eğitim biçimi.

yuvarlakbaz : Türk seyirlik oyunlarında nesneleri gözbağcılık ve el çabukluğuyla yok edip yeniden ortaya çıkarabilen becerili kişi.

yükle yürüme : Türk cambazının bir gösterisi : Cambazın sırtına ağır bir yük (insan, dana, merkep, iki çocuk) alıp ip ya da tel üzerinde yürümesi.

237                                                        zorbaz

yüksek ip cambazi [Alm. Hochseilkünstler] [Fr. funambule] [tng. funambulisfi : Yükseğe gerili ip üzerinde denge sırığı ile beceri gösteren cambaz.

yükselti üzerinde denge [Alm. Âquilibristik auf einem Schemel] [Fr. equilibre sur piâdestal} [tng. balance on pedestal] : Bir ayaklık ya da yükselti üzerinde dengelenme biçimi.

i

z i

zincirkıran [Alm. Kettensprengerf [Fr. briseur de chaînes] [tng. breaker of chains] : Bir sirkte gücüyle zincirleri kırabilen zorlu kişi.

zorbaz (zurbaz) : Seyirlik gösterilerde bilek ve pazu gücüne dayanan beceriler gösteren kişi. Bunlar arasında kendilerine verilen acıya dayanıklılarını gösterenler de vardır.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar