DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE BALE KAVRAMI
Hazırlayan: Pınar Alkan
Dans, insanoğlunun kendisini ve duygularını ifade etmek için
kullandığı en eski yöntemlerden biridir, kökü yazı tarihinden çok daha eskilere
dayanır, hatta insanlıkla beraber başladığı söylenebilir. Dans başlangıcından
itibaren evrensel olmuştur, dünyanın her yerinde ve her dönemde, farklı
coğrafyalarda ve farklı şekillerde uygulanmış olmasına rağmen daima var
olmuştur. Günümüzde de her toplum kendi kültürüne bağlı biçimde kendi dansını
yaratmıştır. Öte yandan zaman içinde toplumların birbirleriyle tanışması sonucu
tüm dünyada kabul gören ve yaygın biçimde uygulanan danslar da gelişmiştir. Bu
tür dansların başında klasik bale gelmektedir. Klasik bale belli kurallar
içeren ve evrensel olarak kabul ve saygı, ilgi ve beğeni gören bir dans
biçimidir.
Opera ve bale sahne ve gösteri sanatlarının birçok öğesini
bünyesinden barındıran bir sanat dalıdır. Drama, müzik ve dans gibi sanat
dalları opera ve bale içinde yoğurularak bir bütün halini alır ve sahnedeki
devinime katkıda bulunurlar. Artık tüm dünyada tanındığı ve bilindiği için
kendi içerisinde teknikleri ve kalitesi oluşmuştur. Folklorik danslar ile
kıyaslandığı zaman, folklorik dans sadece belli bir bölgeye hitap ederken, bale
sanatı o yörenin ve kültürünü ve dansını evrensel boyuta taşıyarak bütün
kültürlerin ve toplumların anlayabildiği düzeye getirir. Bu neden bale
toplumların gelişmişliğinin bir göstergesi olmuştur. Dünyanın herhangi bir
yerindeki bale sanatının düzeyini ve kalitesini bambaşka bir yerden gelen kişi
de anlayabilmektedir. Bu, balenin artık klasik ve evrensel bir sanat olduğunu
göstermekte, toplumların gelişmişlik düzeyi, bale gibi sanatlardaki yetkinlik
düzeyi ile ölçülmektedir.
Bir sanatın evrensel olması için ortak bir dil gerektirir, beden
dili ifade yöntemi olarak kullanıldığında dünyanın neresinde sergilerseniz
sergileyin anlaşılabilir. Klasik bale, müzik eşliğinde yapılan bir sanattır.
Tıpkı bir sinema filmini izlerken barındırdığı tarihi, sosyokültürel, mimari
bilgileri içermesi gibi bir bale gösterisi izlerken de müzik, dekor-kostüm
(içeriğinde resim, heykel, mimari sanatlar) dekorasyon ve giysi tasarımı,
ışıklandırma ve ifade için kullanılan pandomim (bale eserinde dialog yoktur)
sanatı da eseri oluşturan parçalarındandır.
Dünya
Bale Tarihi
Dans aslında insanlığın var olması ile başlamıştır. Beden dili ile
vücudu kullanarak, müzik eşliğinde çeşitli hareketler yaparak duygu, düşünce,
arzu ve olayları anlatmak özellikle insanlara özgü bir iletişim ve anlatım
biçimidir. Bugün bilebildiğimiz en eski çağlarda bile insanlar doğa olaylarına,
inandıkları tanrılara dileklerini,teşekkürlerini dans ile ifade etmişler ve
tapınmışlardır. Anadolu’da yaşamış Sümer, Hitit ve Frig uygarlıklarında ve Eski
Mısır’da müzik eşliğinde dans edildiğini vazo süslemeleri ve duvar resimlerinden
anlıyoruz.
Daha sonra Eski Yunan ve Roma uygarlıklarında da dans, toplum için
her zaman önemli olmuş ve antik dönemde dans, şarkı ve müzik tiyatronun
ayrılmaz parçası olmuş. Tiyatro, o zamanda toplumun yaşadıkları olayları ifade
ediş şekillerinden biri olduğu için son derece doğal bir yansımaydı. Koreografi
kelimesi; dansın içeriği anlamına gelen Eski Yunan dilinde “Horos” kelimesinden
türemiştir.
Ortaçağ’da ve Rönesans dönemi’nde dans hem dini törenlerde, hem de
toplumsal olaylar olan evlenme, ürün alma (hasat) gibi toplumun duygularını
ortaya çıkaran ritüellerde kendini göstermiştir.
Bale kelime olarak “ballare” kelimesinden gelmekte ve İtalyanca’da
dans etmek anlamına gelmektedir. Şu anda klasik bale diye tayin edebildiğimiz
anlamına ilk olarak 16. ve 17. yüzyılda Fransa ve İtalya’da başlamıştır. İlk
kez salonda ve müzik, dekor ve kostüm eşliğinde sergilenmesi 14.Louis zamanında
sarayda yapılmıştır.
İlk zamanlar kadınların dans etmesi yasak olduğu için, kadın
kıyafeti giyen erkekler dans ederlerdi. Daha sonra kadınlara uzun elbiseler ile
dans edebilir izni çıkmıştır. Bizim şu an sahnede gördüğümüz bale kıyafeti yani
“tütü” kısa ve kabarık kadın giysisini giyebilmeleri yaklaşık yüz sene
sonrasında gerçekleşebilmiştir. Bale ayakkabısı yani point’in ilk giyilebilmesi
“Marie Taglioni” tarafından 1800’lerin başında gerçekleşmiştir.
Bu dönemde, dünyanın çeşitli yerlerinde insanlar dans etmeye devam
etmiş, Güney Amerika, Uzak Doğu ve Afrika’da günlük sosyal yaşamlarında dans
yer almaya devam etmiştir. Klasik balenin kurucularından “Jean Georges Noverre”
in (1727-1810) doğum günü olan 29 Nisan UNESCO kararı ile tüm dünyada “Dünya
Dans Günü” olarak 1980’den beri kutlanmaktadır.
Türkiye’de
Bale Tarihi
Günümüzdeki haliyle bale gösterilerine en çok benzerlik gösteren
sunuş 1524’te Kanuni Sultan Süleyman’ın izni ile Venedik elçisinin evinde
gerçekleşmiştir. Klasik bale henüz tam günümüzdeki formuna dünya genelinde bile
oturmadığı için bu gösteri daha çok müzikle dans ve mim veya bir drama şeklinde
olmuştur. Daha öncesinde ise, tahta çıkma, evlenme, sünnet düğünü ve doğum gibi
sosyal olayları kutlama esnasında da müzik eşliğinde dans ve mim gösterileri
yapılmıştır. Mim sanatı ya da Pandomim; en basit anlatım ile sözsüz tiyatro
oyunudur. Bu gösteriler halka açık alanlarda gerçekleştirilmiştir.
1828’de İkinci Mahmut tarafından İstanbul’a davet edilen Giuseppe
Donizetti, hem besteler yapmış hem de birçok opera, operet ve bale eserinin
sahnelenmesini sağlamıştır.
Yaşamının geri kalanını İstanbul’da geçiren Donizetti’ye Sultan
Abdülmecit tarafından “Paşa” unvanı verilmiş ve Donizetti Paşa olarak
anılmıştır. Bu dönemde yaygın müzik eğitiminin yanı sıra haremde Batı müziği
eşliğinde dans eğitimi de verilmeye başlanmıştır.
Bundan kısa bir süre sonra 1860’da “La Fille Mal Gardee” (Şımarık
Kız) balesi ve başka bale eserleri de İstanbul’da Naum Tiyatrosu’nda
sergilenmiştir.
Naum Tiyatrosu; Beyoğlu İstiklâl Caddesi’nde, girişindeki belli
belirsiz bir plâkette yazdığı gibi Çiçek Pasajı’nın olduğu yerde bulunuyordu.
1840-1870 arasında 30 yıl hizmet verdi. 5 Haziran 1870 deki büyük yangında
tamamen yok oldu. Yangından sonra Hristaki Zoğrafoz tarafından satın alınan
arsa üzerine “Cite de Pera” adıyla bir alışveriş merkezi yapılmıştır. Yani
Müslüman halkın deyimiyle “Çiçek Pasajı”.
Tiyatro ilk kurulduğu yıllar, repertuarı İtalyan ve Fransız
bestecilerinin eserlerinden oluştuğu için, İstanbul’un elit gayr-ı müslim
tabakasına ve yabancılara hitap ediyordu. Sultan Abdülmecid’in Tiyatroya olan
ilgisi ve cömertçe yaptığı bağışlar ile asker-sivil Osmanlı bürokrat ve
aydınlar tarafından da rağbet edilen bir haline gelmiştir. Tiyatroda meydana
gelen kimi olaylar Londra, Paris,Viyana ve hatta New York medyasında geniş yer
bulmuştur.
Bu dönemlerde Avrupa ülkelerine ziyarete giden önemli Osmanlı
devlet adamları dans ve müzik konularında inceleme yapmakla
görevlendirilmiştir. Birçok dans ve tiyatro topluluklarının kurulması
(kumpanyalar) bu dönemde olmuştur. Böylece Osmanlılar bir yandan köçek, çengi
gibi yerel dans unsurlarını korumuş, bir yandan da evrensel sanatların değerini
tanımış ve bunları sunmuştur.
Bütün bunlar Osmanlıların klasik sahne sanatları konusunda çağdaş
Avrupa’nın gerisinde kalmadığını göstermektedir. Sultan Abdülaziz’in 27 Temmuz
1867’de Viyana’da Marie Taglioni’yi (ilk point ayakkabısı giyen bale dansçısı)
seyretmiş olması da bunu göstermektedir.
Cumhuriyetin kurulması ile evrensel sanatlara olan ilgi hızlanmış
ve kurumsallaşmıştır. 1936 yılında sanatçı yetiştiren opera, tiyatro ve müzik
bölümleri ile Ankara Devlet Konservatuarı kurulmuştur. 1950’de İstanbul’da
“Yeşilköy Bale Okulu” adı altında kurulan bale okulu kısa bir süre sonra Ankara
Devlet Konservatuarı’na bağlanarak bale eğitimi de devlet tarafından verilen
bir eğitim olmuştur.
Konservatuar’ın kuruluş yıllarında klasik müzik alanında uzman
“Paul Hindemith”, opera ve tiyatro alanında uzman “Carl Ebert” ülkemize davet
edilerek, bölümlerin geliştirilmesine katkı sağlamışlardır. Bale alanında ise
aslen İrlandalı bir balerin olan ve daha önce İngiltere’de önde gelen bale
kuramlarının kuruluşu ve geliştirilmesinde deneyim sahibi “Dame Ninette De
Valois” ülkemize davet edilerek çalışmalar hızlandırılmıştır. Ölümüne kadar Türk
balesinin yol göstericisi ve hocası, bale dansçılarının hamisi olan Ninette De
Valois, bale alanındaki başarılı çalışmaları dolayısıyla 1951 yılında İngiliz
Kraliçesi tarafından “şövalye” nişanıyla onurlandırılmış ve “Dame” unvanı
sahibi olmuştur. Ona yardımcı olmak amacıyla önce “Joy Newton”, “Audrey
Knight”, daha sonra “Beatrice Appleyard Fenmen”, “Lorna Nossford”, “Robert
Lunnon” ile “ Travis Kemp” ve “Molly Lake” ülkemizde balenin gelişmesinde
unutulmaz emekler harcamıştır.
Ankara Devlet Konservatuarı Bale Bölümü’nün ilk gösterisi 1950’de
“Ulvi Cemal Erkin”in bestesi ve “Joy Newton’ın koreografisi ile yapılan
“Keloğlan Balesi”dir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar