Print Friendly and PDF

KIRMIZI KİTAP, LİBER NOVUS- Carl Gustav Jung

Bunlarada Bakarsınız


Juhanna 1:1: “ Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrıydı.”

ERKEKLİK VE KADINLIK ARASINDA

 

Peki, ya erkeklik?

Bir erkeğin tam olabilmesi için daha ne kadar kadınlığa gerek duyduğunu biliyor musun?

Bir kadının tam olabilmek için daha ne kadar erkekliğe gerek duyduğunu biliyor musun?

Kadınlarda kadınlığı, erkeklerde erkekliği arıyorsun. İşte bu yüzden her zaman yalnızca erkekler ve kadınlar var.

Peki, insanlar nerede?

Sen, erkek, kadınlarda kadınlığı arama, onu kendinde ara ve kabul et. çünkü ona en başından beri sahipsin. Oysa erkekliği oynamak hoşuna gidiyor çünkü bu o bildik düzgün yolda gitmek demek. Sen, kadın, erkeklerde erkekliği arama, erkekliği kendi içinde üstlen çünkü ona en başından beri sahipsin. Oysa bu seni eğlendiriyor ve kadınlığı oynamak kolay, sonuçta erkek seni küçümsüyor çünkü kendi kadınlığını da küçümsüyor. Oysa insanoğlu erkek ve kadındır, yalnızca erkek ya da kadın değil. Ruhunun cinsiyetini öylece söyleyemezsin. Oysa yakından bakarsan en erkeksi erkeğin kadın ruhu olduğunu, en kadınsı kadının erkek ruhu olduğunu görürsün. Ne kadar erkeksi olursan, gerçek kadın senden o kadar uzak olur çünkü kendi içindeki kadın yabancıdır ve hor görür.

1921’de Jung Psikolojik Tiplerde şöyle yazmıştı: “Çok kadınsı bir kadının erkeksi bir ruhu olur, çok erkeksi bir erkeğin de kadınsı ruhu. Bu karşıtlığın nedeni, örneğin, bir erkeğin bütünüyle erkeksi olan şeylerde olmaması, normalde belirli kadınsı özelliklerinin olmasıdır. Görünür tutumu ne kadar erkeksiyse kadınsı özellikleri o derece silinir ve bunun yerine bilinçdışında ortaya çıkarlar” (TE 6; §804). Jung erkeğin kadınsı ruhunu anima, kadının erkeksi ruhunu animus olarak adlandırmış ve bireylerin kendi ruh imgelerini karşıt cinsin üyelerine nasıl yansıttığını tanımlamıştır (§ 805).

Şeytandan bir parça neşe alır ve bununla maceralara atılırsan zevki kabullenirsin. Zevkse hemen istediğin her şeyi kendine çeker ve o zaman zevkin seni yağmalıyor mu yoksa yüceltiyor mu, karar vermen gerekir. Şeytandan olursan, çokluk peşinde kör istekle bocalarsın ve bu da seni yoldan çıkarır. Şeytandan değil, kendi olan biri olarak kendinle kalırsan insanlığını hatırlarsın. Kadınlara kendiliğinden erkek gibi değil, bir insan olarak, yani onunla aynı cinsiyetten biri gibi davranırsın. Kendi kadınlığını hatırlarsın. O zaman sana erkek değilmişsin, âdeta aptalmışsın ve kadınsıymışsın gibi gelebilir. Oysa gülünç olanı kabullenmeksin, yoksa üzüntüye kapılırsın ve öyle bir zaman gelecek ki en beklemediğin anda gafil avlanacak ve gülünç olacaksın. Çoğu erkek için kadınlığını kabul etmek acı bir tat verir çünkü bu ona gülünçlük, güçsüzlük ve çirkinlik gibi görünür.

Evet, sanki bütün erdemini yitirmiş, küçük düşmüşsün gibi. Erkekliğini kabul eden kadın için de aynı şey geçerlidir. Evet, bu sana kölelik gibi gelir. Sen ruhunda gereksinim duyduğun şeyin kölesisin. En erkeksi adam kadınlara gereksinim duyar ve sonuçta onların kölesidir. Kendin kadın ol ve kadına köle olmaktan kurtul. Bütün erkekliğinle alayı savuşturamadığın sürece merhametsizce kadına terk edilirsin. Bir kere de kadın elbiseleri giymek sana iyi gelecek. Sana gülecekler ama bir kadın olarak sen kadınlardan ve onların zorbalığından özgürlüğünü kazanacaksın. Kadınlığın kabul edilmesi tamamlanmayı getirir. Aynı şey erkekliğini kabul eden kadın için de geçerlidir.

Erkeklerdeki kadınlık kötülükle bağlıdır. Onu şehvet yolunda bulurum. Kadındaki erkeklik kötülükle bağlıdır. Bu nedenle de insanlar kendi ötekilerini kabullenmekten nefret eder. Oysa onu kabul ettiğinde, insanın tamamlanması ile bağlantılı olan gerçekleşir. Yani, alay edilen kişi olduğunda ruhun beyaz kuşu uçmaya başlar. Uzaklardaydı ama küçük düşmen onu harekete geçirdi. Gizem sana yaklaşıyor ve çevrende olup bitenler mucizevi. Güneş mezarından yükselince altın bir ışık parıldıyor. Bir erkek olarak ruhun yok çünkü ruhun kadında, bir kadın olarak ruhun yok çünkü ruhun erkekte. Oysa insan olduğunda ruhun sana gelir.

Keyfi ve yapay olarak yaratılmış sınırlar içinde kalmak iki yüksek duvar arasında yürümeye benzer; dünyanın enginliğini göremezsin.

Oysa görüşünü kapatan duvarları yıkarsan ve enginlik ve onun sonsuz belirsizliği sana korkuyla esin verirse, işte o zaman içindeki eskilerden gelen uyuyan uyanır ve beyaz kuş onun ulağıdır. O zaman kaosun yaşlı terbiyecisinden haber alman gerekir. Sonsuz mucize orada, kaosun karmaşasında barınır. Dünyan harikalarla dolmaya başlar. İnsan yalnızca düzenli bir dünyaya ait değildir, aynı zamanda ruhunun mucize-dünyasına aittir. Sonuçta düzenli dünyanızı rezil etmeniz gerekir ki çok fazla kendinizin dışında olmaktan kurtulasınız.

Ruhlarınız büyük bir gereksinim içinde çünkü dünyasına kıtlık çökmüş. Kendinizin dışına bakarsanız uzaklardaki ormanı ve dağları görürsünüz ve görümünüz onların üzerinde yıldızların âlemine tırmanır. Kendi içinize bakarsanız bu kez de yakını uzak ve sonsuz olarak görürsünüz çünkü içteki dünya en az dıştaki dünya kadar sonsuzdur.

Tıpkı bedenleriniz aracılığıyla dünyanın çoklu özünün bir parçası olmanız gibi ruhunuz aracılığıyla iç dünyanın çoklu özünün bir parçası olursunuz. Bu iç dünya gerçekten sonsuzdur ve hiçbir şekilde dış dünyadan yoksul değildir. İnsan iki dünyada yaşar. Budala ise ya orada ya burada yaşar, hiçbir zaman orada ve burada yaşamaz.

Belki de yaşamını araştırmaya adayan birisinin tinsel bir yaşam sürdüğünü ve ruhunun diğer herkesten daha geniş bir ölçüde / yaşadığını düşünüyorsun. Oysa bu yaşam da dıştır, tıpkı dış şeyler için yaşayan bir adamın yaşamı gibi. Böyle bir bilgin dış şeyler için değil dış düşünceler için, yani kendisi için değil, nesnesi için yaşar. Birisinin kendini bütünüyle dışta yitirdiği ve yıllarını aşırılık içinde harcadığı söylenirse aynı şeyi bu yaşlı adam için de söylemek gerekir. Kendini kitaplara ve başkalarının düşüncelerine fırlatıp atmıştır. Sonuçta ruhu büyük bir gereksinim içindedir, kendini aşağılaması ve onayını alamadığı her yabancının odasına koşup bunun için dilenmesi gerekir.

İşte bu yüzden yaşlı bilginleri gülünç ve onursuz bir şekilde onaylanma peşinde koşarken görürsün. Adları anılmadığında alınırlar, aynı şeyi bir başkası daha iyi söylediğinde canları sıkılır, birisi görüşlerinde en ufak bir değişiklik yaptığında çileden çıkarlar. Bilginlerin toplantılarına gidin ve büyük meziyetleri olan bu yaşlı adamların ağlanacak durumunu görün, ruhlarının onaya aç olduğunu, susuzluklarının hiçbir zaman giderilemeyeceğini görün. Ruhunsa senden aptallığını ister, bilgeliğini değil.

İşte bu nedenle, cinsiyetli erkekliğin üzerine çıktığım ama insanlığı aşmadığım için bana alçakça gelen kadınlık kendini anlamlı bir varlığa dönüştürüyor. Cinsiyetin ötesinde olmak ama insanlığın içinde kalmak; işte bu en zor şey. Cinsiyetin ötesine genel bir kuralın yardımıyla geçersen o kuralla aynı şey olursun ve insanlığın dışına çıkarsın. Böylece kuru, katı ve insanlık-dışı olursun.

Cinsiyetin ötesine en çeşitli durumlarda aynı kalan genel bir kural uğruna değil, insanca nedenlerle geçebilirsin ve böylece her bir durum için hiçbir zaman kusursuz bir geçerlilik olmaz. İnsanlığınla hareket edersen, genel ilke olmadan belirli bir durumla, yalnızca bu duruma karşılık gelenle hareket etmiş olursun. Böylece, belki de genel kural pahasına durumun hakkını vermiş olursun. Bu senin için çok acı verici olmamalı çünkü sen kural değilsin. İnsanca, pek insanca olan başka bir şey daha var ve oraya varan herkesin genel kuralın nimetini hatırlamasında yarar var. Genel kuralın da bir anlamı var ve eğlence için konmadı bu kural. İnsan tininin çok saygıdeğer bir işini içeriyor o. Bu tip insanlar cinsiyetlinin ötesindeki genel ilke için yetersizdir, yalnızca imgeleri yitirdikleri için yeterlidir. Onlar kendi zararlarına, kendi imgelerine ve keyfiliklerine dönüşmüştür. Cinsiyetliyi anımsamaları gerekir ki böylece düşlerinden gerçekliğe uyansınlar.

Burada ve şimdiden ötesini, yani içimdeki karşıtı ve ötekini yerine getirmek uykusuz bir gece gibi cefalı. Humma gibi, zehirli bir sis gibi sinsice yaklaşır. Duyuların canlanıp sonuna kadar gerildiğinde iblis öyle yavan ve yıpranmış, öyle uysal ve bitkin bir şey gibi gelir ki için bulanır. Burada ötene aşmayı bırakmayı memnuniyetle istersin. Şaşkın ve iğrenmiş, görünür dünyanın üstsel güzelliklerinin dönmesini özlersin. Bunun, karanlık yerlerde gizlenip kaldırımlarda sürünen, her kutsal açıdan burnunu çıkarıp zaten herkesin dudaklarında olanın tadını beşikten mezara çıkaran insan hayvanın iğrenmesi, pisliği, süprüntüsü olduğunu bildiğin için hoş dünyanın ötesinde uzanan her şeyi tükürüp lanetlemek istersin.

Oysa burada duramazsın, iğrenmeni burada-ve-şimdi ile öteki arasına koyma. Ötekine giden yol Cehennem’den, aslında sana özgü Cehennem’den geçer ve orada dipte dizlerine kadar çıkan molozlar vardır, havası milyonların nefesiyle kirlettiği havadır, ateşleri cüce arzular, şeytanları da asılsız işaret levhalarıdır.

Tiksindirici ve iğrenç olan her şey sana özgü Cehennemin. Başka türlü nasıl olabilirdi?

 Diğer bütün Cehennemler en azından görmeye değer ya da eğlenceliydi. Oysa bu asla Cehennem değildir. Senin Cehennemin tapınağından bir lanet ve tekmeyle çıkarttığın her şeyden oluşuyor. Kendi Cehennemine adım attığında güzellikte acı çeken biri ya da gururlu bir parya gibi geldiğini düşünme asla, bir aptal ve meraklı bir budala gibi geldiğini ve masandan düşen kırıntılara hayretle baktığını düşün. / Gerçekten öfkelenmek istiyorsun ama aynı zamanda da öfkenin sana ne kadar iyi uyduğunu görüyorsun. Cehennemi gülünçlüğün kilometrelerce uzanıyor. Sövüp sayabilirsen ne âlâ! Küfrün hayat kurtarıcı olduğunu göreceksin. Öyleyse eğer Cehennem’den geçersen yoluna çıkan herkese gerekli dikkati göstermeyi unutma. Küçümsemeni ya da öfkeni uyaran her şeye sessizce bak, böylece benim solgun kızla yaşadığımı sen de gerçekleştirmiş olursun. Ruhsuza ruh verirsin ve böylece korkunç hiçlikten çıkıp bir şey olabilir. Böylece kendi ötekini tekrar hayata kazandırırsın. Değerlerin seni şu an olduğun şeyden uzaklaştırmak, kendinin önüne ve ötesine koymak istiyor. Varlığınsa seni kurşun gibi dibe çekiyor. Aynı anda ikisini birden yaşayamazsın çünkü onlar birbirini dışlıyor. Oysa yolda ikisini birden yaşayabilirsin. Öyleyse seni yol kurtaracak. Aynı anda hem dağda hem vadide olamazsın ama yolun seni dağdan vadiye, vadiden dağa götürür. Çok şey eğlenceli başlar ve karanlık Cehennem’in düzeylerine gider.

Sh:193-197

Kaynak: Carl Gustav Jung, Kırmızı Kitap, Liber Novus, Orijinal Adı The Red Book, Liber Novus, İngilizceden Çeviren: Okhan Gündüz Yayına Hazırlayan: Sonu Shamdasanı 2. basım, 2016 İstanbul

ÖLÜLERE BEŞİNCİ VAAZDAN

FIAHMWN öne çıktı ve konuşmaya başladı (bu da ölülere beşinci vaazdı):

“ Tanrıların dünyası tinsellik [spiritüalizm] ve cinsellikte kendini gösterir. Göksel olanlar tinsellikte, yersel olanlar cinsellikte ortaya çıkar.

“Tinsellik gebe kalır ve kucaklar. Kadına benzer ve bu yüzden ona MATER COELESTİS, 1 göksel ana diyeceğiz. Cinsellik gebe bırakır ve yaratır. Erkeğe benzer ve bu yüzden ona PHALLOS, " ' yersel baba' [Libidonun Dönüşümleri ve Simgelerinde  (19 12 )  Jung şöyle diyor: “Fallus kolu bacağı olmadan hareket eden, gözleri olmadan gören ve geleceği bilen yaratıktır ve her yerde olan yaratıcı gücün simgesel temsilcisi olarak ölümsüzlük iddiasındadır”  (TE  B, §209). ]

Daha sonra da fallık tanrıları ele alır diyeceğiz. Erkeğin cinselliği daha yersel, kadınınki daha tinseldir. Erkeğin tinselliği daha gökseldir, daha büyük olana gider.

“Kadının tinselliği daha yerseldir, daha küçük olana gider.

“Yalan ve şeytancadır erkeğin tinselliği ve daha küçük olana gider. “Yalan ve şeytancadır kadının tinselliği ve daha büyük olana gider. “Her biri kendi yerine gidecek.

“Erkek ve kadın tinsel yollarını ayırmazsa birbirinin şeytanı olur çünkü yaratmanın özü ayrımlaşmadır.

“Erkeğin cinselliği yersel olana gider, kadının cinselliği göksel olana gider. Erkek ve kadın cinselliklerini ayırmazsa birbirinin şeytanı olur. “Erkek daha küçüğü bilecek, kadın daha büyüğü.       

“Erkek kendini hem tinsellikten hem cinsellikten ayırt edecek. Tinselliğe ana diyecek ve onu Cennet ile yer arasına koyacak. Cinselliğe Phallos diyecek ve onu kendisi ile yer arasına koyacak. Ana ve Phallos tanrıların dünyasını açığa vuran insanüstü iblislerdir çünkü Özümüze çok yakın akraba oldukları için bizi tanrılardan daha çok etkilerler. Kendinizi cinsellikten ve tinsellikten ayırt etmezseniz, onları hem üzerinizde hem de ötenizde olanın özü olarak görmezseniz Pleroma’nın nitelikleri olarak onlara teslim edilirsiniz. Tinsellik ve cinsellik sizin nitelikleriniz değil, sahip olduğunuz, kapsadığınız şeyler değil. Onlar size sahip ve sizi kapsıyor çünkü onlar güçlü iblisler, tanrıların dışavurumu ve dolayısıyla ötenize ulaşırlar, kendilerinde var olurlar. Hiçbir insanda kendinde tinsellik ya da kendinde cinsellik yoktur. İnsan tinsellik ve cinsellik yasasının altında durur. İşte bu yüzden kimse bu iblislerden kaçamaz. Siz onlara iblisler olarak, ortak bir ödev ve tehlike, yaşamın sırtınıza yüklediği ortak bir yük olarak bakacaksınız. Dolayısıyla yaşam da sizin için ortak bir ödev ve tehlike, tanrılar gibi, ilk ve en müthiş Abraksas gibi.

“İnsan zayıftır. Dolayısıyla topluluk kaçınılmazdır. Topluluğunuz ananın simgesi altında değilse, Phallos’un simgesi altındadır. Topluluktan yoksun olmak sefalet ve hastalıktır. Her şeyde topluluk ise parçalanma ve dağılmadır.

“Ayrımlaşma tekliğe yol açar. Teklik topluluğun karşıtıdır. İnsan ise tanrılar ve iblisler ve onların yenilmez yasası karşısında zayıf olduğu için topluluk zorunludur, insan için değil, tanrılar nedeniyle. Tanrılar sizi topluluğa sürer. Topluluk, tanrılar tarafından dayatıldığı kadarıyla zorunludur, fazlası kötüdür.

“Toplulukta herkes diğerlerine boyun eğer, böylece topluluk korunur çünkü ona ihtiyacınız var.

“Teklikte her insan kendini bir diğerinin üzerine koyar, böylece her insan kendine gelip kölelikten kaçınabilir.

“Çekinme toplulukta geçerlidir, taşkınlık teklikte.

Topluluk derinliktir, teklik yükseklik.

Toplulukta doğru ölçü arındırır ve korur.

Teklikte doğru ölçü arındırır ve artırır.

FIAHMWN bitirince ölüler ne ses çıkardı ne de hareketlendi, beklenti içinde FIAHMWN a baktılar. FIAHMWN ölülerin sessizce beklediğini görünce devam etti (ve bu da ölülere altıncı vaazdı):

“Cinselliğin iblisi ruhumuza yılan olarak yaklaşır. Yarı insan ruhudur ve düşünce-arzu olarak adlandırılır.

“Tinselliğin iblisi ruhumuza beyaz kuş olarak alçalır. Yarı insan ruhudur ve arzu-düşünce olarak adlandırılır.

Yılan yersel ruhtur, yarı iblis tindir ve ölülerin tinine akrabadır. Böylece de yeryüzünün şeyleri çevresinde toplanır ve onlardan korkmamızı ya da onları istememizi sağlar. Yılanın doğası dişidir; yeryüzüne büyülenmiş biçimde bağlanmış ve birey olmanın bir yolunu bulamamış ölülerle birlikte olmak ister her zaman. Yılan fahişedir. Şeytan’a ve kötü ruhlara eşlik eder; hain bir tiran ve işkencecidir, beraberinde sürekli en kötü arkadaş çevresini ayartmak ister. Beyaz kuş insanın yarı-göksel ruhudur. O anayla birlikte kalır ve kimi zaman alçalır. Kuş erkeğe benzer ve etkili düşüncedir. İffetli ve kimsesizdir, ananın habercisidir. Yeryüzünün yukarısında uçar. Teklik buyurur. Uzaktakilerden, önceden ayrılan ve kusursuzluğa ulaşanlardan bilgiler getirir. Sözümüzü yukarıya, anaya taşır. Ana aracılık eder, uyarır ama tanrılara karşı güçsüzdür. Güneşin aracıdır. Yılan iner ve kurnazlığıyla fallik iblisi sakatlar ya da kışkırtır. Yerselin düzenbaz düşüncelerini, her deliğe giren, her şeye tutkuyla yapışan düşünceleri yukarı taşır. Yılan istemese bile bizim yararımıza çalışmak zorundadır. Onu kavrayamadığımız için, insan zekâmızla bulamadığımız yolu gösterir bize.”

Sh:459-461

Kaynak: Carl Gustav Jung, Kırmızı Kitap, Liber Novus, Orijinal Adı The Red Book, Liber Novus, İngilizceden Çeviren: Okhan Gündüz Yayına Hazırlayan: Sonu Shamdasanı 2. basım, 2016 İstanbul
 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar