Print Friendly and PDF

KİTAB-I TEZKİRE


 

 

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

MÛTÛ KABLE EN TEMÛTÛ [Ölmeden önce ölünüz] VE-EKSÜRÛ ZİKRU .................................]Ehâdîs-i şerifleri mantuklarınca[ mefhumlarınca ] ahvali mevt ve kabir mulâhaza edilir.Şöyle ki bu alem-i eşya-i hadese kat´ı  taalluk edipte muğsele [teneşir] üzerine vaz olunduğun esnada ve hîn-i tezkiyede hayatında olan yaran ve ahbâbın fevk´al-âde mütenfirâne şiddet, iğraz ve içtinab etikleri hal-i ye´is iştimâli bi´l-mulahaza anların taraflarına olan cihetten her yeni mahz-ı tama´ ve temelluk olarak tezyin ettiğin harf, sûret ............olduğunda nazar-ı mutalıaya alarak ve kabre vaz olunduğunda ve elâm ve şedâid iftirâk ile mütellim  ve bî-kesi   ve bî- vaye [ eyvah] kalmış. Ve HASEBÛ KABLE EN TUHASİBÛ [ Muhasebeye çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz]  medlûli şerifince kan-ı barkâh-ı mecdi ulûhiyyete ricat edilmişte tahtı muhataba ve muhasebeye alınmışsın ve sual-i ilahiyi hevelân [korkutucu] ve müthiş halde tevecuh eder ki, “ Ey benim adem[ yokluk] ,benim meclâyı tecellim ve manzar-ı ulûhiyyetim olan kalb ki,mukarini ihlas olarak envar-ı zikir ve ubudiyetle tezyin ve tathir etti mi; yoksa halk nazarına tesâdüf eden beşeriyetini mi bezedin.Zahirinin debdebesi nerde kaldı.İşte senin yaran ve ahbabın mucanebet ve iğraz ettiler.

Bu tezkire ile kan-ı hatırnâk bir vadi ve sahrada bulunuyormuş ve ol vadide pelenk[ kaplan ] ve arslan gibi siba´ı behâim ve haşerat [ yırtıcı hayvan] ........ yani  nefs ve heva canavarları bir taraftan ika´ve muhaceme [ hücümlar ] etmekte kendin içinde bir melce-i ve meaz [ sığnılacak yer ] tahrisinde [araştırmak] şitab [acele] ve telaş etmette iken “Onların her kesiminden bir gurup dinde geniş bilgi elde etmek ve kavimleri savaştan döndükten sonra ikaz etmek için geride kalmalıdır, umulur ki sakınırlar.” Tevbe:122  mısdak [doğru delil] ı şerifince İş bu taife-i naciye-i sâdât Nakşibendi´ye kafilesine tesâdüf edilmiş ve bu taifenin sipehsaları[ serdârı] cenâb-ı Risâlet Penâh  Hazretleri (sav) ve anların rıkabında müteselsilen Sadât-ı Nakşibendiye ve şeyhlere birlikte habl-ü metin ve urvet´ül vuskâ olan –1-kitap ve sünnet-e nisbet etmişler; ve ol habl-ü metinin müntehası cenâb-ı Risâlet Penâh Efendimiz(sav) in yed-i [el ] seâdetlerinde, habl-ü metinin bir ucu taife-i mes´ûdenin yedinde olup dinde tefeggahü sadrinde iğtisam etmişler.Bu halde iken “”Hep birlikte Allah´ın ipine sımsıkı yapışın” Al-i İmran:103 nazm-ı celilin.......uslûbu medlûlunca hafî-el İğtisam bil kitab ve sünnet diyerek, eseri kitab ve sünnete suvar olan taifenin azuklarından............bin istirham ile en adi merkeblerine rikâb edilmiş gibi belki bir piyade katır mesabesinde makbuliyetini iltâf bi-gayeden addedersin.ve bis felah ve necatın ancak onlara ittiba ile olursa diğer cihetten halasın adîm-ül imk3an olduğunuda mulâhaza edersin.Bu hali meyamda........kazanmak murakabeye “ ve  adde nefseke min ashâbil kubur” [kendini ölülerden saymak ] mucibince kendini ashab-ı kuburdan adderek telezz-ü zat-ı dünyeviden behre ve hazzın mulahazasını kesret [ çok] tezekkür ile olur.Bu murakabeye ..........zat  ve rabıta itlak olunur............zat mevttir.Zira mevt [ölüm ] lezaizi dünyeviye-i kat´  dır.Meyyitte telezzüzü dünyeviye tasavvur olunamaz. Bu mulahazadan sonra malum yol üzere salavât-ı şerîfe,ihlâs-ı şerîf ve fatiha-i şerîf  kıraat edilip sadât-ı ervahına hediye edilir.Bu ihda[ hediye işi] nisbeti silsileyi taharrik ederek bil- mukâbele mezid-i feyzan-ı nisbet fuyuzât-ı Barî gelmiş olur.Bu murakabeler ba´de´l [sonra] istiğfar ,salavat-ı şerife,ihlas-ı şerif vefatiha-i şeriflerden önce olacaktır.Sonra derse mubaderet edilir.[başlanır]Murakabe...........fil vücud,murakabe-i ahadiyet .

Yalnız murakabe-i ahadiyetin envaını beyan eder.Eşmil [şumullu] bir tabirdir.Bu murabe-i ahadiyet sure-i celil-i ihlasınnurundan muktebis [alan] ve müstefaz [istifade] dır.Nitekim murakabe-i muhabbet “Allah sevdiği ve kendisini seven müminler”Maide:54.......”Eğer Allah´ı seviyorsanız bana uyun” Al-i İmran:31  ve murakabe-i maiyyet “ nerede olursanız o sizinle beraber”.....ayât-ı kerimeler beyânı envar-ı bediasının muktebisi ;

Kulhüve Allah´ü ahad.-2-                        kalp

Allah´ü –s´samed                                      ruh

Lem-yelid                                                   sır

Ve lem- yûled                                            hafî

Ve lem -yekun lehu küfüven ehad          ahfâ

 

[KUL] Kaf Zat-ı Subhan´da olan ......seb´adır.Rahman gibi Esma-i İlâhîye de   ........mezâhir ve menâzil mutâlibe edip.[ Lam] istiğdâdına yani menzil ve kitap insana geldiler.Hüviyeti Mutlaka zuhurundaki ........bu hüviyyeti ....uluhiyyete nüzül etti.Taki...miratında kendisini müşahede etti.İstediki sırr-ı vahdet-i bile hazreti ilmiyyesindeyken emrettiğin  evvel sabit olan a´ğyane kime emrin bir tecelli etti ki,alm-i ervâh Ene [ ben ] ente [ sen] ve hüve [ o] şahsiyyat-ı mümtaz olarak zuhura geldi.Kafir ve mümin mecmûunda bilâ-imtiyaz vahdeti numâyan oldu.A´yanın keyfiyet zuhuruZat´ül Baht  tabirini beyan miranına .......edilmiştir.

 

[ALLAH ‘ÜS-SAMED]Bu izhar ve bu zuhur  Cenâb-ı Hakk-ın ihtiyacındanileri gelmedi.Zira Cenâb-ı Hakk kevnden müstağnidir.Bu samedâniyyet ümmet-i muşahhas-ı külliyye ve bir rasule iktiza etti ki,ümmet-i icabet ve ümmet-i davet zuhur ederek bi´l-imtiyaz kafir ve mümine ahadiyet-i cilvegar oldu.Yalnız bu iktiza tekevvüniyet tecellisi ile feyz-i mukaddesten “Fe yekûn”[olurlar] meydanında aynı irae den sonradır......samedâniyyettndir ki bir karınca ........diğer bir hayvanata muhtaç değildir.her bir....zi-ruh kendisine müstakil olupdiğerine ihtiyacı yoktur......miratında .....sırr-ı ehadiyyet görünüyor.Cenâb-ı Hakk hamedâniyyetini, samedâniyyetini mirátına ehadiyyetini irâe etmektedir.

 

[ LEM YELİD ] Eşyayı Cenâb-ı Hakk tevlit tariki ile ve bir infiâlât ve bir izdırâbat-ı batıneden mecbûren istifra´etmedi.Zira acz-ü ihtiyaç kendisine tasavvur olunamaz.Zira Sameddir.Belki sırrı ehadiyyetini i´lâm için şeyiyyete iş bundan tekvînül vücûda getirdi.İşte lem yelid sırrına dahi ehadiyyetini hüveyda kıldı.

 

[ VE-LEM YÛLED ]Bu eşya; terkip ve içtima ettikten sonra Cenâb-ı Hakk, eşyadan  beynûnet ve mukarenette etmedi –3-“Allah yarattıklarından yüce uludur.” ......melubdur.Zira bunların kaffesi .....ihtiyaç ve hudustur.Bu sözünde ve-lem yûled sırrına dahi ahadiyyetinin numayan olması samediyyetinin vasıtasıyladır.

 

[ VE- LEM YEKUN LEHÛ KÜFÜVEN EHAD] İşbu ahadiyyet ve samediyyet bekânın aynıdır.Zira  ehadiyyet takdir etmez belki burada ehadiyyet kufüvvetten mütesellibtir.Ehadiyyeti zat bila- kayd umum ve hususve Zat bila- sıfat bila- esmadan ibarettir.Ehadiyyetinde kayd olmaz.Amma vahidiyyeti Hazret-ül Esma olduğundan esma-i mütaaddideye tesbiti vardır.Buna lisan-ı has da Zat ma´a sıfat ve esma itlak olunup bu hallere vahidiyyet-i esma mütekbile-i müteaddiden miratında zahir olur.

 

[ KUL HÜVE ALLAH Ü EHAD] Sırrı tecelli-i efal olduğundan kalbe menşe-i olup kalpde ziyaanın mevrididir.zira beyanımız vechile [ kul]mezâhir ve menâzili ve müsteal ve metalibi esma istidadından ibarettir ki menzil ve mirátı kalpdir.

 

[ALLAH ‘ÜS-SAMED]Sırr-ı sıfat-ı şuûniyyedir ki, ruh menşe-i olup ruh onun mevrididir.Zira vahd´e tekâdâ-i tesbit samedâniyyeti aşikârdır ki ruh bedenden müsteğnidir.Ruh emr-i Rab dir ki me´mur olamaz belki “Allah pisliği temizden ayırmak ister.”Enfal:37 mıstakınca birazda mucizdir.Kalbi nefis habisi ile tasarrufundan teyyüz için belki nefsi dahi hiyanet-i behimeyi tabîinnden tathir edipte ayn-ı ruh raziye ve merziye etmek için..........nuzul etmiştir.

 

[LEM YELİD] Şuûnat-ı Zat´tır ki sırra menşe olup sırr onun mevrididir.Sırr Zat´ın şuûnât-ı olarak zuhur etti yoksa tevlit ....onuru ifrağ olunmadı.

 

[ VE-LEM YÛLED] Sıfat-ı selbiyedir ki Hafiye menşe olup onun mevrididir.

[VE-LEM YEKUN LEHÛ KÜFÜVEN EHAD]Şan-ı cami ve Hazret-i ilmiyyedir ki  ahfa ya menşe oluponun mevrididir.Bu makam Muhammed (sav) e mahsus olupdiğerlerinden mesluptur[ gizlidir].-4-

 

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

Zat-ı Baht demek “Allah vardı ve O´ndan başka bir şey yoktu.”mantukunca [ sözünce ] a´ma  da yani henüz esma sıfat ile izâfet ve ittisaf etmeyip te mertebe-i tenzihte bize denir ki ol Zat-ı akdes “ Küntü  kenzen mahfiyyen feahbebtü en uğrife fe halaktül halka le eğrife” medlûlunca Kendisinin bilinmesini murad ve ana muhabbet edip “İza erade´llahü şey´en en- yekûle lehû kün fe-yekûn”[ Bir şey yaratmak istediği zaman Allahın yaptığı ol demekten ibarettir.Hemen oluverir.] muktezâsınca uluhiyete nüzül etti.Kendi hazreti ilmiyyesindie sabit olan A´yan[ eşyanın hakikatı ] “kün”  emri nisbeti ile bir tecelli ettirir ki A´yan-ı Sabite yani ervâh, ene, [ben] ente[sen] imtiyaz etti.Ta ol tecelli  “kün” kabz-ı akdesinden  a´yanı tekvîn meziyyesine inzal etti.Tekevvüniyyet ile bir tecelli etti, ol tecelli kabz-ı mukaddesten bizi ve cem´i avalimi [ alemleri]     “ fe-yekûn”meydanında ızhar etti.Kaffeten Mezâhir esması zuhûra geldi.Hatta  Kuddûsiyyet ile tecelli-i ervâh-ı mukaddese zuhur etti.Selâmiyyet[ selâmet veren] ile tecelli etti,Rasûl aleyhisselam zuhûra geldi. Müheyminiyyet[ gözetip koruyan] ile tecelli etti,ehlullah ve enbiya zuhûra geldi.Aziziyyyet, Mütekebbiriyyet, Cebbâriyyet ile tecelli etti,nefs ve şeytan gibi süfliyyât zuhura geldi.İşte vech-i ahadiyyet [birliğin yüzü] ve bu mer´ayede [görünüşte] mütefârit [ fertler] sûrette göründü.Kaffeten bu alem bir ayine-i münkesireden  [ çokluk] ibâret olup bazı cüzüünde zat-ı vahide arız olarak munkatı oldu.Ve cüzün diğerinde tavil olarak cilvegâr oldu.Halbuki Zat-ı Zahir, Vahid´dir.Bu eğvicâc [karışıklık] ve tezâd ancakmir´at ve mezâhirin ihtilafından ileri gelmiştir.Yoksa hakikatte ihtilaf yoktur.Bu ayine-i münkesire ilm-i esma-i mütekâbilenin zilâli olduğundan Şems-i Zat, işrâk[ doğuşunda] ettiğinde bazısında mükedder  görünüp bazısında berrak ve mecla [cilalı] zuhur etti.Mesela Şemsi Zat bazısını kafir gösterdi.Ol kafir Kahhariyetinin zilli[ gölgesi] olduğundan; bazısın mümin gösterdi hidayetinin zilli olduğu için hasılı bu mer´aye “ fe yekûn”tefâruk ve tekâbül esma ve sıfatı irâe etti.Zira istiğdât-ı mükevvenat mütefavittir.Murakebet-i´s- sübût  fi´l vucûd demek şey´iyyeti alemden ayn-ı sabite yani ruhumuzun iş bu “fe yekûn” meydânına –5-yani şey´iyyeti´l vücûda nüzul ve zuhuruna ilm-i yakin ve şuhûr-u vicdân-i istihsâl etmek üzere, mesela tecelli ef´ale atf ve mülâhaza ve murakabe etmektir.Murakabe olduğunda şey´iyyet´is-sübût ilm-i tavrında bulunup Zat-ı Baht´te var olan kabz-ı ilahinin mertebe-i Zat-ı Mukaddese ve ondan Tecelli Ef´al´e ve ondan Şey´iyyetil-vücûdumuza kabzan ve nüzûlünü mülâhaza eder.

SÜBÛT:Şey´iyyeti´s-sübût alemine itlak olunup, vucud bu alemi eşbâh[benzerlikler alemi] daki şey´iyyetimize itlak olunur.Zira bu alem-i eşbâha zuhurdan evvel Şey´iyyeti´s-sübût aleminde  bizim ayn-ı sabitimiz vardı. “Onları  kendilerine şahit tuttu.”Araf :172 Medlûlunca Cenab-ı Hakk ruh ve ayn-ı sabitemize, nefsimizi kable´z-zuhur [yaratılmadan önce] eşhâd [şahit]ve itlağ etmiştir.Şurası gizli kalmasın ki tarîkımız hakkında halk[ yaratılış]-a zuhur tarîkı olduğundan şey´iyyeti´s-sübût aleminden iş bu şey´iyyeti´l vücûda doğru murakabe edilir.Nitekim Sıddîkı Ekber Efendimiz (r.anh) “Allah´ı kalbimde gördüğümden başka bir şekilde görmedim”buyurmuşlardır.Bu tarik evvela Cenâb-ı Hakk´a kesb-i marifet saniyen [ ikinci] eşyaya marifet tarîkidir.

Bazı meşayıhın tarîki halk´tan Hakk´a uruç tarîkidir.Bu fırka “biz Allah´ı sonra gördük” dediler.Zira âsardan müessire vusuldedirler.

Bir firka “Zahir olan O´dur” dediler.Eşyadan ve âsardan  müessiri içtihad ettiler. Ve bizim tarîkımız sahv [uyanık] ve baka tarikıdır ki,tedricen,tedricen halka nuzül edilir ve risâletin gölgesidir.Fırka-ı mezkûrenin tarîkı ise halktan subûta terakkî olduğundan Fena ve Mahv dır ve subût tarîkıdır.Bizim tarîkımız meczûbu salik mesleğidir.Fırka-ı mezkûrenin tarîkı saliki meczub tarîkidir.Onun için bizim tarîkın bidâyeti sâirenin nihayetidir.

KALP ve RUH ve emsâli için tıpkı insan gibi şahsı vücutları  vardırkı bunlara vücudu müktesibe-i maneviye itlak olunur ve bu vücûdât ve eşhâsı ruh v ekalp için elbise gibidir.Amma zat-ı ruh mesala bir emirdir ki,ona ilim taalluk edemez.Bu vücuda itlak edilen bir melbûsedir libâsı değildir.-6-Ve bu vücudat-ı mesrûdeyi teşkil eden gıda ve anâsırı maneviye ........beyandır.Şöyle ki şahs-ı kalbi teşkil eden anâsırı maneviye erkân-ı salattır.Zira salattaki kıyam anâsır-ı nâr mesâbesindedir........Ruku hava gibidir ki, tabakâ-i havaya raki´gibi arzın üzerindedir.Secde su gibidir ki arz ile beraber olup gayet nüzûldedir.Kuûd dahi toprak hükmündedir.

Şahs-ı ruhu teşkil eden dört unsur, ruhun tecell-i ef´ale nisbetle kalbden iktibâsı ettiği anâsırı maneviyedir.yani türap mukabilinde olan salât ile ......yemek gibidir.Hava mukabilinde olan hac ile,ateş mukabilinde olan zekat ile fi sebîlillah verilen bir malda bir ihtirâkı maneviye vardır.Su mukabilinde olan savm ile zira savmda bir nevi hayat vardır.İşte bu anasır-ı maneviye-i mesrûde ile ruh kendisine bir vücut-u mektebe-i maneviye yani vücud-u imâni teşkil eder.nitekim Cenâb-ı Hakk ibrahim´e (as)”öyle ise dört tane kuş yakala,onları yanına al.sonra kesip parçala her dağın başına onlardan bir parça koy.Sonrada onları kendine çağır koşarak sana gelirler Bil ki Allah azizdir,hakimdir, buyurdu.”Bakara :260 buyurdular.Yani Dört dağ, hakikatte olan kalp, ruh, sır,hafi üzerine dört unsur vaz olunarak mecmû-u ruhun tasarufuna mutı´ve mınkad olup da ruha muracaat ettikleri ve ruh vücud unsuru teşkil ettiği gibi kalpden iktibas ettiği anasır-ı erbaa-ı maneviye-i ......ilede vücud muktesibe-i maneviye-i tesis eder.Vebu beyanda ruha ibrahimî  itlâkiyet münâsib olur.Vücutu beşeriyyetini bil-islâha ihdâs edip bi-t´tabiğ kalp teşkil eder ki, kalp ruhun bir unsuru demektir.Kalp ruhdan rutubet iktibas edip, sırdan hararet, hafiden hava iktibas ederek bu vech ile vücudu teşkil eder.Şurası hafi kalmaya ki Cenâb-ı Hakk bazı eşkıya hakkında “onların kalbi var mı” “ Kalbi olan kimse ye”Kaf: 37buyurdularki kalbin bu misalleri eşkiyadan meslûp [soyulmuş] olduğu tasrih buyurdu.......bu gibi zulmetin salat ve zekat gibi-7-umûru mefrûza ile iştigalleri olmadığından kalbleri şi....mesrukîdir.Beyanı sabikamızdan müstebân olunduğu vechile vucud,  ruh ve kalbi teşkil eden anâsır-ı maneviye erkân-ı salat ve zekat gibi umûru mefruza-i şeriyyedir.Vücüdât-ı letâifinbeyanında bu kadar iktifa olundu.

 

ZILL-IN [gölge] BEYANI

 

 

“Rabbin gölgeyi nasıl görmedin mi.Eğer dilese idi. Onu hareketsizkılardı. Sonra biz güneşi ona delil kıldık.”Furkan 45 nazmı celîle de zıll üzerine delil olan şems, Şems-i külliye-i Muhammedi´yeden ibaretdir.Zıl bizleriz ve yürümekliğimizdir ki tecelli-i ef´ale nisbetle ve ademiyyet tarîkiyle Külliyye-i Muhammediye den geldik.Bu halde tecelli ef´al Şemsi Külliyye-i Muhammediye´nin gölgesi olup ademiyet dahi tecelli ef´alin gölgesidir.Ademiyyetin zılli bizleriz.Bu surette Külliyye-i Muhammediye nin zılli olmasa ölürüz.Her latifede edilen istifâza[feyz] ve murakabe Muhammed (sav) in nisbetiyle tahrir edildiğinden mesela ademiyet ile meyanede şeyhe tevassut ettiriliyor ki,istifaza nisbeti Muhammediye ile olsun.Zira şeyh mufîzatta ve bazı vesâitanın ref´i ile zıll-i Muhammedidir.

KALP:Ademiyyetin zıllıdır ki, Cenâb-ı Hakk Adem (as) hakkında “Onu topraktan yarattı”Ali İmran 59 buyurdu.Bu asıl adem olan türab ihya ve inbât  ve amma ne gibi ef´al ile muttasıf olduğundan ademiyyet mazharı tecelli  ef´alde olup bu imâte ve ihyâ [ ölme ve hayat] temzîc ve tebdil gibi efali kalbde de vardır.Zira kalp tefâza-i esmaiye hasebi ile ve rûz eden tecelli ef´al ile bedende şerayin[ kırmızı kan] ve aruk [damar] ve lifâf [sinirler] vasıtası ile ihya ve imate ve temzic ve bazı mevaridiyeyi ihrâç ile meşguliyettedir.Her halde kalbin murûru tecelli ef´al olduğu vareste-i ihtiyaçtır.Bu beyandan istifade ile kalp zıll ademindedir.

RUH:Bizim ruhumuz dahi Şems-i Muhammediye´nin zıllidir.Fakat sıfat-ı subûtiye nisbeti ile ve İbrâhimiyyet tariki ile geldiğinden İbrahimiyyetin zılli denilir.Hakikatte Şems-i Külliye-i Muhammediye´nin gölgesidir.Bu latifede de istifaza nisbeti Muhammediye ile taharri –8- edildiğinden meyanede şeyh tavassut ettiriliyor ki istifaza nisbeti Muhammediye ile cari olsn.

Bizim sırrımızda gezilen Şems-i Külliye-i Muhammediye-nin zıllidir.Fakat Şuûnât-ı Zat nisbeti ile gelmiştir.Sır zıllın(kalp) zıllınin(ruh) zıllidir.Zira sır vücut ile şuhûd yani meyanında bir berzah[ iki şey  arası çizgi ]tır.Denilirse ki berzah tevhide sâlih değildir.Mumteziç [uuyuşan] olduğu için denilir ki,berzahın iki tarafı [ ruh ve hafi ] tecerrud ederse ayn-ı tevhit olur.İşte beynel müntesibîne mahzdır.Bu iki renkli sıfatın meyanında vaki zat mıdır yoksa şuûnat-ı zat mı itibar olunur.Şuûnat-zat itibar olunur ise zat-ın gayrı değildir.Musa (as) dan naleyn [ ayakkabıları] tecerrüdü [çıkarması] ruh ve hafinin tecerrudüdür.İbrahimiyyet  ve İseviyyetten tecerrüdü irvamla [ sulamakla] enva-ı şecerinden yani ihtilafından demektir.Musa (as) şuûnatının  Tur´u sırrında tevhit inâiyeti matlup olan nur-u cüz-i ve külli tarîkası ile olmadığı gibi havassı mekandan bulunmuş olan şark ve garb dahi tasavvur olamaz.Belki iş bu şuûnâtın afaki ve enfüsi muhit tarîkı iledir. Hulul ve ittihat,muhit ve muhât tarîki ile değildir.Zira mahdud değildir. Gayriyet ve ayniyet tarîki ile de değildir.Zira tevhit izâfât-i istidât eder.İşte bu mezkûratın esrârı tevhidi kim otuz altı nev-i tevhitten şuûnât-ı zat-a taalluk eden iş bu tevhit inâiyeti ve adı Museviyette Zıll-i Muhammediyenin muftazının luzumu labüddür.[ lazım ] Ve kezâlik Enbiyâ-i İzam salavatüllah-i ala nebiyyina ve aleyhimü-s´selam hazerâtları her hangi bir murakabe olursa olsun o latifede o nisbetin muftazı miftâhı varid idi.İmanın şeçer-i salâhidir. Mesela kelamı temre-i şeçere, Musa (as) lisanı mevrid olduğu gibi menşe-i bulunmuş olan hançereden zıll-i savt vasıtası ile iş bu nübüvvet mevrid-i sabıkî olan lisana teşekkül olunacak hurufn ve ve mehârici dahi müştaktır. Kezalik mehârici esrar ve mehabıtı envarı olma-9-ve eşrafında bir zıll hükmünde olan şeyhin vücüdiyetine muhtaçtır.Elbette savt-ı meharice muhtaç değildir.Ve lakin savtsız harf için vücut olmaz.Amma İsa´nın İbrahim´e nisbeti nun harfinin lisana nisbeti gibidir.Amma menşe cihetinde bir nisbetle...... olur.Hafimizde Şems-i Külliye-i Muhammediye´nin zıllı olur.Yalnız sıfatı selbiyeye nisbetle gelmiştir.Artık ahfanın hükmü vazıhtır.cen3ab-ı Hakk´a en garib kalpdir ki ,kalp feyz-i akdestir ki emri tecellisi evvelen kalbe zuhur edip ayn-ı mütecelli ile bir kevniyyet ve şeyiyyet iktisab etti.Ruh o şey ile Cenâb-ı Hakk meyanesinde bir nisbetten ibarettir.Ba´dehu ol şeyiyyet sırra nüzul eder ki, şuûnat-ı zat oldu ki, bir vücut himmeti ve bir suret.....................mezru bulunan filizi gibi göründü.Ba´dehu mertebe-i hafi ye nuzül etti.A´san [ dallar] peyda edip bir ağaç hükmünü kazandı.Yani külliyet ve cüziyyet ve sair evsafı  havadis iktisab etti ki, bunların kaffesi Cenâb-ı Hakk´tan saluptur. Sıfatı selbiye hafînin nisbet ve tefâzasıdır.Bizi Cenâb-ı Hakk´tan temyiz eden sıfat-ı selbiye ve hafi dir. Hatta meçhul tarafına fikrimizi sarf ve nevm ve yakazamız ve sem´ımiz ve basarımız  kaffesi sıfat-ı selbiye iktizası olarak bizde peyda olur.Zira Cenâb-ı Hakk bizim gibi görmez ve bizim gibi istima´etmez.Bil külliyye zatın semi ve basarı kadimdir.Yalnız bu semi  ve basarı haitımızı [etrafımızı] terakki ederse sıfatı subutiyeye vasıl olur.İş bu salik terakki hakkında Cenâb-ı Hakk “Ben senin işiten kulağın, gören gözün, tutan elin, yürüyen ayağın ve konuşan lisanın olurum” buyurdu ki, İnsan-ı Has´ta bu meziyete kurb-u nevafile ile mulak olunur.Hatta işte bu Yed-i Sahih [ sahih el ] tabiri iş bu “küntü leke yeden”[ben senin elin olurum] ihrar edenler içindir.Ol şey´i hafiye nüzulden sonra Ahfaya nüzul ederek ahfadan tam vücut ile “fe yekün” meyanında görünür.Zira ahfamız nefsimize en akreb [ yakın ] bir latifedir ki,şiddeti kurbundan  ihfa olmuştur.Ahfa nefsimize mütveccihdir.-10-Nefsimiz onun maddesidir.Bu surette alem-i kevne en yakın ahfa oluyor.Görülmez mi ki,.....bize akreb olmasıyla beraber onu rayet adem-il imkan ve gayet müstehildir.Hasıl-ı kelam bizim fiillerimizi ve harekatımızı meydana müntezimen ihrac eden ahfamızdır.Kalp Cenâb-ı Hakk´a en garib en beîd [uzak] dir ki,sırf batındır.Fakat ahfa, kabe kavseyn dir ki,bir tarafı batındır.Bir tarafı zahirdir.Zira Alem-i Kevn´den olan nefsi natıkadır.Ahfa bir tarafı kırmızı camlı ve bir tarafı siyah camlı bir kap gibidir.Kalp evveldir Ahfa ahirdir.Kalp batındır ahfa zahirdir.Latâif-i hamsenin bedende asar ve tasarruflarındandır.Beyanımız vechile kalbden eczâ-i vücudiyeyi temzîc ve tebdile muttasıf  bir fabrika gibidir.Ruh-i hayat ve sair-i ahvâlat ruhâniyet-i teshil ile meşguldür.Hafi sırf fikir ve taklib-i fikir ile meşguldur.Sırrın sana ilim peyda eder.Ahfa ise sır ve hafi olan şeyin ma´kuli zâhire ihrac eder.İseviyyet ve Museviyyet bunların emsâli sır ve hafîmizin üzerinde bir peygamber var demek değildir.Bil ki nisbet-i İseviyyet ve nisbet-i Museviyyet istifâza demektir.Zira ve İsa ve Sair enbiyaya nisbetimiz şer´an sabittir ki, enbiyadan birisini inkar küfürdür. “Peygaber,Rabbi tarafından gönderilene iman etti.Müminlerde iman ettiler.Her biri Allah´a meleklerine,peygamberlerine,iman ettiler.Allah´ın peygamberlerinden hiçbiri arasında  ayırım yapmayız.” Bakara : 285

 

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar