NUTK-İ ÂRİFANE ŞEYH HASAN SEZÂİ GÜLŞENİ
Şeyh Hasan Sezâi Gülşeni
Kaddese’llâhü sırrahu’l azîz bu küçük risâlede şeyhlerin vekil bıraktığı
halifelerin düştükleri hatalı durumları tarif ederek uyarmaktadır.
Tasavvuf bir terbiye yolu
olduğu halde nefis hilelerinini hiçbir zaman terk etmediğini fark ettirmesi
hususuyla risâle önem arz etmektedir.
Bu nedenle konuyla ilgili
şahısları uyarı mahiyette olan sözlerden hisse çıkarıp Hakk ve hakikat yolunda halife
görevi almış kişilerin hataya düşmemeleri ve yarın kıyamet gününde mahcup
olmamaları dileğimizi eltâfı ilâhiden niyaz ederiz.
Vesselâmü alâ men ittebeal Hüdâ
İhramcizâde
İsmail
Hakkı ALTUNTAŞ
22.12.2009
NUTK-İ
ÂRİFANE [1]
ŞEYH
HASAN SEZÂİ GÜLŞENİ [2]
KADDESE’LLÂHÜ
SIRRAHU’L AZÎZ
بســـم الله الرحمن الرحيم
La ilâhe illa’llâh
el-melik’ül hakk’ül mübîn
Muhammed’ür rasûlü’llâh
sâdik’ul va’d’ül emîn
Etvârı [3] tarikat budur ki, tekmil-i
etvâr olan halife[4]
dâima vücud mevhümesini [5] nefyi ve kendini şeyhiyle
isbat edip pirlere muhabbetle müncezib [6] olan muhabbeti, tarik
şeyhine davet edip ve şeyhinden gördüğü minval [7] üzere zikredip ta’bire [8] geldiklerinde şeyhinde
mahvolup ba’dehü [9] ta’bire
başlamalıdır. Ve her talibin hakkını ketm[10] etmelidir. Ve her kemali
kendi nefsinden bilmemelidir. Ancak
arada kendini bir alet bilmelidir. Ve adâbı evliyayı icrâ etmeye sa’y [11] etmelidir. Vel hâsıl ne
işlerse şeyhiyle işleyip, vücudu mevhume sehharede[12] isbat etmemelidir. Ki
mü’tevi [13] pet[14] purset[15] olmaya.
Nitekim Lisân-ı Fahr[16] ile buyurur.
وجوك ذنب لا يقاس
عليه ذنب
“Senin
vücudun bir günahtır ki; ona başka günah kıyas edilmez” [17]
Pek büyük
tehlikedir. Neûzü bi’llâhi teâla.[18]
Halife nefsini
ucb[19]
ve riyasetten[20] sakınmalıdır. Her ne feyz
zuhura [21]
gelir, pirin tarafından feyz-i kerem [22]
bilmelidir. İsti’dadından[23]
zannetmemelidir. Ve talipleri sa’yi sülûke [24]
tergib [25]
etmelidir. Yalnız kendi müşahedeleriyle[26]
hareket ettirmemelidir. İsm u resm ve
nuru [27]bir
kerre görmeleriyle menzili âhire [28]
geçirmemelidir. Taki olduğu menzilin
zevk ve hali zuhur etmeyince.
Ve Feyz-i Hakk erişip bir talibi tekmil-i
meratib [29] edip hilafet isti’dadı zuhur
ederse o saliki [30] şeyhine teslim etmelidir. Mademki
şeyhi sağdır, halifeler hilafet tacı hırka duası edemezler, hilâfı tarikattır.[31]
Ve acele ile tekmile heves etmemelidir, kem [32]
gâh [33]
olur.
Sâlik, mürşidinde
teveccüh ile mürşidin isti’dadından isti’dâd alıp tekmil ahvâl [34]
zuhura gelir. Fakat kendi isti’dâdına ric’at [35]ettiğinde
tenzilde [36] kalır. İmtihan ve tecrübe
lazımdır. Bir kerre hayali ve evhamında [37]
kalırsa kurtarması müşkil [38]olur.
Ve birden tekmil dağdağasına [39]
talibi düşürmemelidir. Sonra vücud geride mürşidini beğenmez olur, ki pişirip
kemâle getirmeye sa’y etmelidir.
Sâliki halktan
uzlette tutmak gerektir ki türlü türlü renge boyanıp nakş-ı bukalemun [40]
olmaya. Zira yanılması müşkil [41]
olur.
Velhâsıl
halifenin her an, hareketi şeyh ile mahviyetin[42]
artırmalıdır ki, kendi vücudundan eser kalmayıp şeyhinin ayn’iyle [43]
ayn olup tâki makamı hüviyete [44]
yetişe. Ve cemalinden nasıl mesrur [45]
ise celâlinden dahi mesrur tutmalıdır. Pes imdi çünkü şeyh asıldır, halife
vekildir. Şeyh halife postuna varınca onda halifenin tasarrufu kalmaz. Nitekim
şeyhin gerek erkânı tarikatı tekmil ola.
وَاللهُ
يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِى السَّبِيلَ
“Allah Teâlâ
gerçeği söylemektedir, doğru yola O eriştirir.”
[46]
[1] Nutk-i
Arifane / Hasan b. Abdullah el-Larendevi Sezai 297.3 / 000619-Süleymaniye Kütüphanesi- Pertev
Paşa (Selimiye) (Larendevi, Karamanın eski adı olup, niçin
yazıldığı araştırma gerekmektedir)
[2] Hz. HASAN SEZÂÎ GÜLŞENÎ
kaddese’llâhü sırrahu’l azîz:
İslâm âlimlerinden ve
evliyânın büyüklerindendir. İsmi Hasan bin Ali, mahlası Sezâî'dir. Tasavvufta
Gülşenî yoluna mensûb idi. 1669 (H.1080) yılında Gördüs'de doğdu. Şehrin
bugünkü adı Korent olup, Yunanistan sınırları içinde kalmıştır. 1738 (H.1151) senesinde Edirne'de Hakk’a yürüdü.
Kendi ismi ile anılan dergâhının bahçesinde sırlandı.
[3] Etvar: Tavırlar,
davranışlar; yaşayış biçimi, tarzı
[4] Halife: (ara.) er.
halef, naib,
şeyhin vekili ve dervişlerin başı olan kimse
[5] Mevhume:Vehim, kuruntu
ve hayâl nev'inden bir şey.
[6] Müncezib: Beriye çekilen,
cezb edilen
[7] Minval: Hareket tarzı,
davranış. Usul, yol. * Fayda. * Uslub, tarz
[8] Ta'bir: (Tâbir) İfade,
anlatma. Söz. Mânası olan söz. Deyim. * Terim. * Rüya yorma. (Ubur. dan)
Herhangi bir şeyden ve hâdiseden, başka bir hak ve faydalı mânaya geçmek,
intikal etmek ve ibretlendirmek ve ders almak.
[9] Ba'de: Sonra.
[10] Ketm: Saklamak.
Gizlemek. Sır tutmak. Söylememek.
[11] Sa'y: gayret,
çalışma, emek.
[12] Sehhâr: Büyüleyici,
büyü gibi bir kuvvetle çeken, büyü yağan; çok. Aldatıcı.
[13] Mü’tevi: yönelmiş,
eğrilmiş
[14] Pet: okşamak,
sevmek, şımartmak, el üstünde tutmak, sevişmek
[15] Pürset: vücudunu
(çanta)
[16] Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemin kelamları ile
[17] Kaynağını bulmadım
[18] Allah Teâlâ’ya bu
halden sığınırız.
[19] Ucb: kibir, gurur,
kendini beğenme, ameline, yaptıkları işe güvenme.
[20] Riyaset: Reislik. Bir
işi idarede başta bulunmak. Başkanlık
[21] Zuhur: Ortaya çıkma, görünme,
belirme, baş gösterme, meydana çıkma.
[22] Kerem: cömertlik,
lütuf, ihsan, inâyet, izzet, şeref.
[23] İsti'dad: Bir şeyin
kabulüne ve kazanılmasına olan fıtrî meyil. * Kabiliyet. Akıllılık.
Anlayışlılık.
[24] Sülûk: belli bir gruba
girme, bir yolu tâkip etme, bir tarîkata bağlanma, mânevî terakkî
mertebelerinde devam etme.
[25] Terğib: isteklendirmek,
ümit vermek, rağbet verdirmek, şevklendirmek.
[26] Müşahede: görme,
seyretme, şâhit olma.
[27] İsm u resm ve nuru: Letâiflerin ve makamların isim, sıfat
ve nurları farklıdır.
[28] Âhir: diğer
[29] Tekmil-i meratib: Mertebeleri tamamlama
[30] Sâlik: (Sülûk. dan)
Bir yolda giden. Belli bir yol tutup giden. * Bir tarikat yolunda olan.
[31] Hilâfı
tarikat: Usûle uymayan işlerdendir.
[32] Kem: Kötü, fena
[33] Gâh: "(Geh) f.
Yer. (Yer ve zaman bildiren ""ek"" dir.)" Kemgâh:
O zaman kötü iş ve zaman olur.
[34] Tekmil ahvâli: hallerin kemalini, üstününü
[35] Ric'at: Geri dönme,
çekilme, kaçma, vazgeçme
[36] Tenzil: İndirme,
azaltma, çıkartma, aşağı düşürme, aşağılatma.
[37] Evham: olmayan birşeyi
olur zannı ile meraklanmak, vehimler, kuruntular.
[38] Müşkil: (Müşkile)
Zorluk, güçlük, zor olan iş. Çetinlik.
[39] Dağdağa: sıkıntı,.
gürültü, ızdırap
[40] Bukalemun: f. Bulunduğu
yerin rengine giren, fare büyüklüğünde, böcek yiyen bir hayvan. * Mc: Sık sık
fikir ve kanaat veya meslek değiştiren.
[41] Yanılması müşkil olur: Yanlışlarını
düzeltmek zorlaşır.
[42] Mahviyet: silinme hâli
[43] Ayn: tıpkısı, tâ
kendisi; göz, çeşme
[44] Hüviyyet: Asıl. Mâhiyyet.
Birisinin kimliği, kim olduğu, kökü,. Cenab-ı Hakkın varlık sıfatı.
[45] Mesrur: Sevinmiş,
sevinçli.
[46] Ahzab, 4
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar