Print Friendly and PDF

PİTAGORAS FELSEFESİ ve GÜNÜMÜZ YORUMU


 (PİTAGOR) M.Ö. 584-504

            Pitagor’un, Ege’deki Sisam adasından olduğu ve gençliğinde Mısır’daki Menfis mabedine

giderek 22 yıl orada kalıp öğreti alarak, çile doldurduğu ve kudretli bir matematikçi olduğu söylenmektedir.!

            Pitagor’un buluşu olan işrak felsefesi (doğuş veya aydınlanma) ilmi de tasavvuf gibi insânın rûhani iç yüzünün yapısını ortaya koymaktadır. Pisagor tarafından aktarılan bu ilim, Kadim çağlardan gelen gizli öğretilerin açılabilir veya sunulmasında sakınca olmayan dış yüzüyle yüzeysel anlatılmasıdır. Kadim Mısır geleneğinin uygulamalı olarak yapıldığı Menfis’ ‘Erdirme Okulunda 22 yıl kalmış ve öğretmenlik yapmış bir kişinin oradan ayrılıp dış dünyâdaki insânları da uyandırma çabasının ancak o zamanki idrâklara göre olduğunu hatırlamamızda fayda vardır. Menfis Okulundan dışarıya çıkabilmenin iki yolu vardı ; ya Ermiş olmak, ya da orada hizmeti takip eden ömür bitiminde ölmek ile mümkün olabilirdi. Bunların dışında, uygulanan katı disiplin sayesinde girenlere çıkış izni verilmezdi.!

*

            Şunu da unutmamız gerekir ki :

            Erme Okulunda insânlarca belirlenen fizik yasalar değil, gizli ve güçlü ilâhi yasalar geçerlidir.

(Pitagoras) Pitagor’un Yunanlı olduğu söylenir ancak bu doğru olmayabilir.! Çünkü ismi sanskiritçeden gelen

Pita Guru – Pata guru yâni Baba Mürşîd anlamına çok yakın çağrışım yapmaktadır.! Bu O zâtın takma ismi olmalıdır, asıl ismi bilinmiyor olsa gerek ; bu durum aynen Epiktetos =Satın alınmış, köle (x) anlamına gelen zât gibi bize iz düşürmektedir.! O zamanın şartlarında öğretisini Batıda yayabileceği en uygun coğrafyaya sahip Ege’de yaşayan insânların idrâk düzeylerinden dolayı bu yerin seçmiş olması ihtimali görünmektedir.!               

            Pitagor işrak felsefesinin kurucusudur. Tasavvuf terimleri bu felsefenden alınmıştır.!

            Bu felsefe nefsin tekâmülünü üç şarta bağlar :

            1-Bedeni temiz tutma

            2-Kâlbiyle tasfiye

            3-Tanrı ile birleşme

            Rûh üstü örtülü bir nûrdur, ihmal edersen kararır.! 

            Eğer ona aşkını katarsan, sönmez bir nûr hâlinde parlar.!

            En son baş rahip ona der ki ;

            Tanrı sayısız (ervah) perdeler ile nefes almaktadır.! Her şeye hayât veren O’dur,

            O’na yönelmek yolu sana âittir.!

            Rûhun semâlardaki bu hayâtı kendi derecesine göre yüzlerce ve binlerce yıl sürer, Pitagor’a göre ; rûhun semâdaki hayâtının da başlangıcı kemâl devri ve inhitat (düşme,aşağılama) devri vardır. İnhitat devri gelince,

Rûh bir ağırlık, bir baş dönmesi, bir melânkoli hisseder, müthiş bir kuvvet onu yine yerin ızdırap ve mücadelelerine çeker, semâdaki hayâtından ayrılırken derin bir acı duyar.! Artık yere inme zamanı gelmiştir.!

            Onlarla hazin bir sûrette vedâlaşır, oradaki dostlarının gözyaşları kâlbinde semâların bir çiğ damlası şeklinde kalacaktır ve dostlarına söz verecektir ki o bu âlemin nûrunu, hakîkatini ve sevgisini ineceği dünyâda karanlıkları, yalanları ve kinleri arasında hiçbir zaman unutmayacaktır.! Çünkü bu nûr ve saâdet âlemine tekrâr kavuşmak ancak o bahayadır.

            Nihayet kesif (yoğun) bir atmosfer içinde uyanır, artık ; esiri yıldıznûrdan insânlarnûri okyanus tamamen kaybolmuştur.! Şimdi dünyâda doğum ile ölüm arası çukurdadır.! Fakat semâvi hatırası tamamen

sönmüş değildir ve henüz görebilmekte olduğu kılavuzu kanatlı melek ona anne olacak kadını gösterir, bu

kadında bir çocuk tohumu var fakat bu tohumun canlanabilmesi için o Rûhun gelip onu ihya etmesine bağlıdır.!

Sonra Arz’da bir muamma olan rûhun cesetleşmesi yâni bedenle birleşmesi dokuz ay içinde kemâlini bulur.

İlâhi hayât şuuru gittikçe zayıflar ; çünkü kendi ile ilâhi hayât arasına Kan-et, madde girmiştir.!

            Nihayet kanlı bir titreme onu annesinin rahminden ve rûhundan koparır, çocuk dünyâya gelir. Dünyâda ondaki semâvi hatıra şuurunun en derin noktalarında gizlenmiş bir hâldedir, bunu tam hatırlaması ve yaşaması irfan, ızdırap, sevgi veya ölüm ile olacaktır.!

            Bu ölüm ve doğum silsilesinde rûhların nûr’a doğru yükselmeleri olduğu gibi, maddeye doğru sükûtları da (susmaları, maddeyi kabûllenmeleri) vardır.! Ama yükselme yolunda ise, tekrâr tecessüd (gövdelenme) ederken, ceset seçiminde serbestir.! Aşağılama ve duraklama yolunda olan rûh için ise böyle bir seçme serbestliği yoktur. Kendisine gösterilen cesetlerden birine girmek zorundadır.! Rûh ne kadar yükselmiş ise semâvi ilâhi hayâtının hatırasını da o kadar kuvvetle saklar.! Efsânelere göre, meselâ ; Buda Şakyomoni gibi büyükler eski hayâtlarını görürlermiş.!

            Düşme yolunda olan can için de böyledir, daha pek fenalaşmamış ise düşe düşe karanlıkların diplerine düşer, insânlığını kaybeder ve şeytan-hayvân olup varlığın en aşağısından sıkıntılı bir hayât ile varlık eşiğini tırmanmaya başlar, Pitogora göre hakîki cehennem hayâtı budur.!

            Pitagor’un bu görüşü, Kur’anda şu âyetlerle örtüşmektedir :

*

            BAKARA Sûresi :

            65- İçinizden cumartesi günü yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara

                 "sefil maymunlar olun !" Dedik.!

            66Bu ibret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık.!

            ARAF Sûresi :

            165- Onlar yapılan bunca nasihatı unuttukları zaman, o kötülükten sakındıranları kurtardık,

                    o zalimleri de fena hareketlerinden dolayı şiddetli bir azaba uğrattık.!

            166- Böylece onlar kibre kapılıp yasak kılınan şeylerden vazgeçmeyince, biz de onlara,

                    hor ve zelil maymunlar olun, dedik.!

            Bu âyetler açık ve anlaşılır şekilde değil midir ? ALLAH’ın bildirdiği bu gerçeği niçin saklıyorlar ?

Bunun vebali, saklayan ve bu anlamı açık âyetleri inkâr eden insânlara bunu anlatmayan bilim adamlarına

âit olmayacak mıdır ? Peki ya insânlar bu gerçekleri onlardan niçin sorgulamıyorlar ? Ne kadar inkâr etseler de

gerçek ortada, görmemek için kör olmak lâzım ne yazık ki.!

*

            FATİHA Sûresi :

            6- Hidayet eyle bizi doğru yola, O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna ;

                 o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.!

            7- O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o

                sapmışların yoluna değil.!

                Bu âyetlere göre ALLAH'ın gazabına uğrayanların kim ve nasıl bir gazaba uğradıkları açıkça anlaşılmıyor mu ? ALLAH bu âyetlerle boşuna mı öğüt veriyor ? bunu okuyanlar iyice düşünmeli ve gerçeği irdelemelidirler.!

*

            Pitagor şöyle diyordu : 

            Hayvânlar insâna akrabadır, insânda Tanrısına akrabadır.!

*

            Mevlâna da buna şöyle işâret eder : 

            Madenler nebatlar âlemine, nebatlar âlemi hayvânlar âlemine, 

            hayvânlar âlemi de insânlık âlemine şahlanıyor.!   

            Pitagor böylece eski çağ tasavvuf ve irfanının zirvesine yükselmiştir.! Ama onun bu tasavvuftan maksadı

kâinatı en yüksek yıldızlardan seyre dalmak olmayıp, yere insânların arasına gelerek daha başarılı çalışmak, insânlığa hizmet etmektir.!

            Aklı terbiyeden sonra, şimdi hepsinden güç olan irâdenin terbiyesine geliyor yâni hakîkatı kendi varlığımızın derinliklerinie kadar sindirerek her günkü hayâtımızda uygulamak (tatbik etmek) işine geliyor,

bunu sağlamak için ; 

            Pitagor’a göre üç tekâmül lâzımdır :

            1-Akılda doğruluk tahakkuk ettirmek

            2-Rûhtaki fazileti tahakkuk ettirmek

            3-Bedende temizliği tahakkuk ettirmek

            Pitagor’un Rûh hakkındaki kanaatının serpintileri İbni Sinâ’nın rûh üzerine olan Ayniyesinde görülmektedir.! Bedenin temizliği ve sağlığı için, bilgiye dayanan ölçülü bir perhiz yeter, fakat beden bir

gaye değil bir vasıtadır. Bedeni her ifrat, insânın nûrani kalıbında bir kir lekesi bırakır ve bunun rûhumuzda

da tesiri olur.! Rûhun temiz olabilmesi için bedenin de temiz olması şarttır.!  

            Terbiye, kendi nefsinden vazgeçerek bütün mahlûkları Tanrı’nın onları sevdiği gibi derin bir aşk ile sevmektir. Bu mahlûkatta derin aşk ve işlerinde Tanrı’yı tecelli ettirme, Tanrı gibi iyi güzel ve doğru işler meydana getirme gayesinde kadim, eski veya bütün terbiyeler ve terbiyeciler müşterektirler.! Hakîki kulun ölçüsü, şehvet, kibir, kin, gazab, haset, riya ve beşeri çirkinliklerden geçip hakîki insânlığa ve Tanrı’ya

yönelmek, Tanrıcasına iyilikler, güzellikler yaratmaktır.! İnsânlar Tanrı’yı bilme ve Tanrı’ya benzeme için yaratılmışlardır.!

            Bektaşiliğe göre ; iyi ve kötü, beşer tâbiatında iki kuvvettir. Kendi kendilerine bırakılacak olursa ; mücâdele sonunda kötü iyiyi alt eder.! Bu sebepleki insân terbiye edinmeye muhtaçtır. Onun için Bektaşi Baba’larının çok olgun, başkalarını terbiye etmeye muktedir olmaları gerekir.!

            Bektaşilik felsefesi :

            Dünyâdan el çekmeyi değil ; buradan geçerken ihtiyaç kadarından faydalanmayı, verilen sürenin bitiminde ise hiçbir maddi olguya bağlanmamış olarak, hiçbir acı duymadan ; edindiği tecrübe ve kazandığı 

rûhani liyakatla bedeni terk etmeyi, dünyâ ve dünyâlık ardından ihtiras ile koşmamayı tavsiye eder.!

            Bu felsefeyi dünyâ hayâtının her anında uygulayabilen kişi, özüne kavuşmasının önündeki engelleri azaltarak tekâmül yolunda kâmilliğe doğru yükselerek yürümesine devam edecektir.! Bektaşiler bunu, dünyâdan ayrılan bir kişi için HAKK’a yürüdü şeklinde ifâde etmektedirler.! Bektaşiler dış yüzde uyguladıkları görülen fiziki ibâdetleriyle aslında içyüzün geliştirilmesi için çalışmaktadırlar.!

            Öğretilerindeki içyüzün özü, Hazret-i Pîr Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî tarafından söylenen :

            Eline, Beline, Diline sahip ol sözü ile özdeyiş olarak özetlenmiştir.!       

            İnsân, nefsinin dediğini tutarsa kötülük çamuruna batan, içindeki özünün sesi olan vicdânını dinleyip kendini terbiye ederse sonsuz yükselmeye müsait olan bir varlıktır.! İnsânlıkta yükselmenin engelleri,

kötü arzular, şehvet ve dünyâsal hırslardır.! Kişi bunları bastırıp yenmelidir.!

            Hz. Muhammed Mustafâ s.a.v. efendimizin işaret ettiği en büyük savaş, bu içyüzdeki Vicdân – Nefis çarpışmasıdır.! Bu savaşta kişinin süngüsü ilimdir.!

            Cahillik vicdânı karartır, ilim aydınlatır.! Herkez bozulsa bile sen bozulma.! Bozukluk günlerinde sen sağlam kalırsan kendini kurtarmış olursun, Yüce Yalvaç böyle dedi.! 

            Bu metot putsuz özlük din olan “HANİF DİN”dir.! İçinde saklı özünü duyma ve bulma uygulamasıdır.

*

            Böyle olmasaydı Hz.Muhammed s.a.v. efendimize ;

                HAKK’IN EVRENSEL TEKÂMÜL YASA KİTABI KUR'AN-I KERİM'DE DER Kİ :

"O hâlde yüzünü dine bir hanif olarak tut ; O ALLAH fıtratına ki insânları onun üzerine yaratmıştır !

O ALLAH yaratışına bedel bulunmaz, doğru /sabit din odur ve lâkin insânların çoğu onu bilmezler !"

            (Kur'an : RÛM Sûresi 30. / Âyet : 30. 

            "Sonra sana : 'Hakperest (Hanif) İbrahim'in milletine katıl ! O hiçbir zaman müşriklerden olmadı'

            diye vahyettik !"

(Kur'an : NAHL (Bal Arısı) Sûresi 16. / Âyet : 123.)

            Bu iki âyetin üzerinde iyice düşünülmesi gerekmektedir.

            Yüce Resûl’ün şu sözünü de unutma :

            Bir milleti, zâlime sen zâlimsin demekten korkar bir hâlde gördüğün vakit onların düzelmesi

            artık geçmiştir.!      

            Tasavvufa göre ; hayâtın gayesi böylece nefsini en iyi sıfatlarla tekâmüle mazhar kıldıktan,

tanrılaştıktan yâni tanrısal kuvvetlere ulaştıktan sonra insânların tekâmülüne çalışmaktır.! Geçmiş zamanlarda dünyâya insânlara hizmet etmeye gelen bu zâtlar kendini kurtarmış erenlerden başkaları olmasa gerektir.!

            Orta çağ : Daha ziyade bir köşeye çekilip nefisini islâh etme esasını tatbik ediyordu.!

            Yeni Çağ : Bunun da üstüne çıkarak büyük içtimai işlere kendini yerme esasına dayanır.!

            Asıl iş (aksiyon) yolu ve kendisi ile beraber halkı da yükseltmektir der.! 

            İşte derin bir ibâdet heyecanı duyabilme.

            Bunu Şirazlı şâir Sadi, şöyle ifâde eder :

            Gidilecek yol Halka hizmetten başka birşey değildir!

            Tespihe, seccdaye ve yamalı cüppeye değildir.!

*

            Alman Filozofu Kant da mezar taşına şunu yazdırmıştır :

            Hayâtta iki şey karşısında derin hayret duydum ;

            Başım üstünde yıldızlı semâ içinde ahlâk kanunu !

            İşte bu noktadan, iş bizi ebediyete iman yoluna çeker götürür.! İnsân yalnız iş iledir ki Yaradana daha

derin benzer.! İşten yüz çeviren ; Tanrı’dan ve Tanrısallık’tan da yüz çevirmiş demektir.!

            İbni Sinâ ; ey insân kalıbı, izzet ve kuvvet sahibi olan Rûh ulvi âlemden sana indi.!

            Rûh vakti ile sana istemiyerek girmişti şimdi de ayrılmak istemiyor.! Rûh dünyâda bedenle beraberken edindiği ilim ve kemâl sayesinde ulvi âleme yol bulabilir.!

            Rûhun ulvi âlemden bedene inmesine sebep nedir ? Tanrı’nın bedene rûhu indirmesi ibdağlarındaki

(örneksiz birşey yaratım) ilâhi hikmeti kâmilen idrâk ettirmek için değildir, zîrâ beşer aklı bundan acizdir.!

Rûhun bedene inmesindeki sırr, rûhani âlemde iken idrâk edemediği hakîkat ve incelikleri duyum organları

ile kavramak içindir.!

            Hocalarla, Tasavvufçular arasındaki kavgaların kaynağı bu noktadadır.! Tarîkatların bir kısmında

gönüllerde uyuyan heyecanı uyandırmak için zikir, müzik, ayakta sallanarak veya dönerek, veya elleri birbirine çarparaktı. Hocalar bidat (Resûl’den sonra uygulanan) diyerek bunun tamamen karşısında idiler. Bundan başka Tasavvuf’un (Vahdet-i Vücûd = varlığın birliği) nazariyesiyle kâinatın üstünde ayrı bir Tanrı fikirleri birbiriyle, hocalar nazarında bağdaşmaz. Tasavvufçular ise bunu teşbihlerle Kur’an’a dayarlar ve Kur’an’ın birbiri içinde yedi batın (iç yüz) manâsı vardır derler, ve tasavvufçuların bazıları bunu kelleleri ile ödemişlerdir.! 

*

            Hz.Hallac-ı Mansur, Hz.Nesimi gibi cezbeye tutulunca Enel HAKK (Ben Hakk’ım) diyenler vardır. 

Burada dikkat edilecek çok önemli bir husus, denilen sözün Enel ALLAH değil, Enel HAKK olarak söyleniş şeklidir.! Bunun bilincinde olmasalardı böyle mi derlerdi.? HAKK, ALLAH’ın isimlerinden olup görünen yâni görünebilen RAB olarak Kur’anda BİZ diye konuşanlara çıkar.! Kur’anda Biz diye çoğul olarak konuşan zâtlar, Bektaşi öğretisindeHakeren makamına gelen 7. frekanstaki Hakeren'lere tekabül etmektedir.! 

            Hz. Musa a.s. ile Sinâ dağında Tûr'da konuşan ve ona kitabı  Tevrat'ı indiren Elohim'lerdir.! Hz.İsa a.s.'ın göklerdeki gerçek havarileridir, bunlara simge fizik havarileri (Barnabe hariç) değillerdir.! Bunu iç yüzünde ebced ilimi ile şu şekilde de anlamaktayız HAKK = 108 sayısalı ile Biz = NAH NU = 108 sayısal değeri olarak birbirine eşit çıkmaktadır.!   

Biz diye hitab eden zâtların nerede kim olduklarını ? hem âlemin idâresinde ; hem de insânın iç yüzündeki gerçeğinde daha iyi idrâk edebilmemizi ve asıl önemli olan da bunu idrâk ettikten sonra ne yapmamız gerektiğini şu âyet işaret etmektedir. !

*

Andolsun insanı Biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve Biz ona şah damarından 

daha yakınız.! (Kur’an, 50/16.)

*

İçimizde saklı, Öz denen gerçek bu olmalıdır.! Kişiye perde ardından, sessiz sesle içinden konuşan vicdân sesi Odur.! Her kişinin içinde saklı hazinesi olan bu özü kişiyi aydınlatacak nûrdan başka birşey değildir.!

İşte, çoğu insânın bilmediği bu iç yüzde saklı özünü bulma metoduna Kur’an’da verilen isim ;

HANİF DİN”dir.!

*

Geçmiş denen büyükler aslında gelecektir de.! Niçin ? hâlen bize ışık tutup işâret ettiklerine göre.! 

Özde bir, sözde bir.!    

*    

© C.Hürmen S. / 15.02.2004

Ondokuz .

*   

Epiktetos - Düşünceler ve Sohbetler

 Burhan Toprak – İnkilâp Yay.

(xEpiktetos Satın alınmış, köle

EPİKTETOS “DÜŞÜNCELER ve SOHBETLER”

 “BURHAN TOPRAK

3.baskı -1954 nüshası

İNKİLÂP KİTABEVİ 

*

ÖZDEYİŞ YORUMLAR  

(3.baskı -1954 nüshasından yorumlanmıştır)

Copyright © www.ondokuz.gen.tr / 04.11.2004

EPİKTETOS KİMDİR ?

*

Takribi 20 yuzyıldan beri târihin ‘Epiktetos’ olarak tanıdığı filozofun gerçek ismi bilinmiyor,

bundan sonra da bilinmeyecek.! Epiktetos bir isim değildir, bu sözcük ;

Satın alınmış adam, köle, uşak demektir. !

Bu zât târihteki en büyük adsızlardan birisidir..!

M.S. 50-130 yıllarında yaşadığı sanılmaktadır.!

Milâttan sonra 50-60 yıllarında Phrygia'da Hierapolis'te doğduğu söylenen eski Yunan filozofudur.! Çocukken Roma'da imparator Nereon'un azatlısı Epaphroditos'a satılmış bir köleydi. 

Asıl adı bilimiyor ve Yunanca "satın alınmış adam - köle - uşak" anlamında "Epiktetos" ismini taşıyor.! 

Epiktetos, Roma'da felsefe okuma imkânı bulmuş, kölelikten kurtulunca, felsefe öğretmenliği yapmış, 

90-94 yıllarında Roma İmparatoru Domitianus bütün filozofları ülkeden kovunca, 

Nikopolis'e geçmiş orada Stoik felsefe ilkelerini öğretmeye başlamıştır. 

Yokopolis'te yokluk içinde yaşamış ve burada ölmüştür.! 

Felsefesi : 

Tanrıya güvenmek, Vicdân sesini dinlemek, insânların kardeşçe yaşamalarını esasına dayanmaktadır.!  

"İkibin yıllık bu felsefe ; özde, HANÎF DİN, İbrahim milletinin tarfidir.!"   

*

Bütün felsefesini iki kelimeye sığdırmıştı :

Katlan, mahrum ol.!

Yâni acıya da, hırslara meydan vermeden, yüksek fedakârlıkla her şeye katlan.!

Görülen şey ve olayları boş kabul et, bunları yapma ve bu yüksek, ahlâkı alçak gönüllülük ile ; susarak yap.!

 “Felsefe ile uğraşıyorum !” Deme ; “Kendimi kurtarıyorum” de..!

Epiktetos, diğer filozoflarca İtalya’dan kovulunca, Yunanistan’a giderek orada bir okul açtı. Bir şey yazmadan sözlü öğreti yaptı. Öğrencilerinden biri olan İzmit’li Adrianus onun verdiği derslerindeki konuşmalarını topladı ve sekiz bölüm olarak yayınladı. Bunlardan dördü sonradan kayboldu. Konuşmalarından onun bütün felsefesini özetleyen “Düşünceler” – “Epiktetos El Kitabı” adıyla küçük bir kitap meydana geldi.!

*

Bu eseri ilk defa Sn. Prof.Burhan TOPRAK beyfendi 1937 yılında Türkçeye çevirmiş ve ülkemiz insanlarının kültürüne kazandırarak büyük hizmet vermiştir.

Felsefe kültürü edinimindeki bu büyük hizmeti için kendisini rahmetle anıyoruz.

Bu başucu kitabını mutlaka alın ve ömür boyu başucunuzdan ayırmadan;

 ölünceye kadar okuyup uygulamaya çalışın.!

Epiktetos eseri yurt dışındaki üniversitelerin felsefe derslerinde okutulmaktadır.! 

                                                                          *

  *

*Dünya değirmen taşıdır, buğdayı yâni insanı un yapar. Tanrılar yesin diye..!

*İnsan benliğinden geçip acılarında mutlu olursa, dünya ona cennettir.!

*Dünya, seni kâmil olman için acılarla yoğurur..!

*Tanrı, erdem ve hikmetini acılarla sunar, geri çevirme..!

*Tanrısal adalet acılarda saklıdır, sığ değil de derin düşün..!

*İnsanlara oynacağı rolü dağıtan Tanrıdır, olayları geldiği gibi kabul eden mutludur.!

*Başına gelen olay senin istediğin gibi değilse, Tanrının istediği gibidir ; şu hâlde kendine sor “O”nun mu yoksa kendinin mi mutluluğu önemli..! Tanrı’ya yapacağın hizmet “O”nun mutlu olmasıyla kabul olmaz mı ?

*Başına gelenleri kabul ederek sev ya da severek kabul et.! O zaman kendi gerçek yüzün ile yüzleşirsin.!

*Senin kendin için istediğinin, Tanrının senin için istediğinden daha üstün olduğu yanılgısına düşme..!

*Sana verileni emanet olarak al.! Birgün geri vereceğini düşünerek kabul et..!

Elinden geri aldılar mı mutsuz olmazsın..!

*

*Dünya geçici bir konaklama yeriyse, her nefes ayrılık rüzgarı esmiyor mu ?

*İç âleme uyurken değil de uyanmış olarak dönmeye çalış.!

*Özünden haberi olmayanın, gözünün ne gördüğünden de haberi yoktur.!

*Sana sunulan ikramda ne varsa onu al, fazlasını isteyip azma.!

*Hırs ve arzularını uzağa gönderme.! Ölümün geldiğinde oraya o hırslarla dönmekten kaçın.!

*Sen ne istiyorsan, nasibinde ne varsa seni bulur.!

Dünyadan isteyene buradan, ahretten isteyene yarın da oradan verilir.!

*Tanrı sofrasına oturmak isteyen, kendini nefsi ile burada sınamalı..!

Aç gözlü, hırslarının tutkunu, dünya ehlinin o sofrada yeri yoktur.!

Tanrının sofrasına ancak insan-ı kâmil olan Âdemler ; yâni erenler oturabilir.!

*Sana burada maddeden ne verilirse verilsin ona temayül etmez de özünü istersen, 

o zaman Tanrı seni kendi Âdemiyet tahtına oturtur.! O tahta oturanlar Erenlerdir.!

*Tanrı, sen kabul etsen de etmesen de Erenleriyle hüküm sürmektedir.!

Ezelde ne varsa ebede kadar gitmek için o gerçekler yola çıkmışladır.!

Ezeldeki yasa, ebede kadar değişmez ki.!

*Senin lâmban beni aydınlatmaz, benim lâmbamın seni aydınlatmayacağı gibi.!

Her insan kendi gönül mabedinden yaktığı ışık kadar içinden aydınlanır.! İçini bilip görmeyenlere kör dendi..!

*Kendi tohumunu iyi sakla, zamanı gelince çok iyi bir toprağa ek ki çıkacak ağaç senden bile yüce olsun.! Tohumun özlü olursa, ağacın da sözlü olur..!

*Kendini her acı olayda telkin edene hiçbir acı zarar veremez.!

Acılardan kaçma, üstüne git de onlar senden kaçsın..! Mutluluğun ne olduğunu ancak böyle anlarsın.!

*Uyan.! Önce, dünyada elinde olanlarla olmayanları ayır ; hayatını buna göre yaşamaya çalış.

*

*Senin elinde olanlar sana ait hür olarak kullanacaklarındır.!

Başkasına verilenleri isteyip, zorla elde etmeye kalkarsan hürriyetin biter ve esirliğin başlar.!

*Hür kalmak istersen, seni esir durumuna düşürecek hırs ve açgözlülüğü kendinden uzak tutman gerekir.!

*Dünyadan elde ettiğin her büyük nimet için bir hırsa ihticacın var, bu hırsın sana istediğini elde ettirir ama asıl görmediğin özünden fire verdirerek, bunu düşün.! Her elde ettiğin maddenin senin ruhun ile alışverişini de azalttığını, biraz daha onunla irtibatını kestiğini unutma..!

*Gerçeği hayal ile değişenin elinde son nefeste ne kalır ki ?!

*Her hareketinde ölçülü ve sabırlı ol.! Acele yaptıklarında hataların saklıdır, olay bitince geri dönüş yoktur.! Herşeyin ölçüsü onun kararıdır.!

*Hayatında olan herşeyi kendine yüzleşerek anlat ve idrak et.!

Ne için neyi kullanıyorsan onun sendeki yerini anla, onu birgün yitireceğini bil ve kendini buna hazırla.!

Sonunda kullandığın herşeyin de seni yitireceğini kabul edersen hiçbir acı seni üzemez.!

*Her bulunduğun eylemi düşünerek ve bilerek yap.! Akıl, doğru ile yanlışı ayırt etmek için sana verildi,

her adımında onu özüne danışarak kullanmayı ihmal etme.!

*Başına gelenden başkasını mesûl tutma.! 

Neticede muhatap sen olduğuna göre, olanın müsebbibi de sensin demektir.! 

Kendini, yaşadığı acılarda tamir eden bahtiyardır.!

*Başına gelen herşeye bilerek, bilinçli eyvallah diyenin, manâ gözü açılır.!

Gerçek mutluluk acılarda saklı olmasaydı kalb/manâ gözü nasıl açılırdı ki.?!

*Hiçbir şeyden korkma, kendi özünü dinleyip yaşıyorsan.! Kalbde saklı rûhun, Tanrı adına seninle konuşur, 

Yüce Tanrı’ya tercüman senin özündür, her dem seni Ona tercüme eder.!

*Cesaret korkunun, tokgözlülük açlığın, sabır küfrün ilâcıdır.! 

Onları yenmek isteyen iyi haslet sahibi olursa kurtulur.! 

Nefsin boş vesvesesi seni korkutmasın.! 

Bu dünyanın imtihan yeri olduğunu unutma emi.!

Şeytan boşuna izin almadı.! 

Sahi, beşbin yıl önce de, ikibin yıl öncede, şimdi de aynı şeytan değil mi ?!

Sınama zaman ve şartlara göre değişir ;ama ortadan kalkmaz ki.!

*Hiçbir insan hiçbir şeyi kaybetmez.! Sadece ona verileni geri vermek zorunda kalır.!

Hiç boşuna dert etme en sonunda sana verilen canı da geri vereceksin.!

*

*Felsefede derinleşmek istersen, rûha talip oldun demektir.!

O zaman dünya ve onun kirli malından geçmen lâzım.!

Ruhtan beslendikçe, dünyalık malından bedelini ödersin üzülme arınma zaten başka türlü olmaz ki.!

Bedeli ödenmeden birşey almak için çapulcu eşkiya olmak gerekir yâni sırf nefs.!

*Felsefede derin ol da sana varsın aptal desinler.!

Perde kalkınca çok kişi tükürdüğünü olmayan diliyle yalamaya çalışır.!

Kendini kendin bil, senin durumun başkasını ilgilendirmez, kişi kendini hem kurtarır hem de batırır.!

*Yakınlarının mutluluğunun senin fedarkârlığına bağlı olduğunu unutma.! Ne kadar fedakârlık yaparsan o kadar mutlu olurlar.! Aslında bu mutluluk senin sırtından kazanılmış geçici, asla kalıcı olmayan mutluluktur.!

Her insan kendi kendini mutlu etmesini öğrenirse ; işte o zaman dünyada başkalarının sırtına binip kendini mutlu bir şekilde taşıtan asalak, ne de kötülük yapan biri kalmamış olacaktır.!

*Bilgiç geçinme, el elden üstündür.! Başkası seni büyültse bile sen kendini küçült.!

Hakikat kapısının anahtarı tam tevazudur (alçakgönüllülük).!

Tevazu dıştan yapılan nefsani gösteriş değil, kâlbden duyularak yapılan has ibadettir.!

Zîrâ, Tanrı denen Rûh, toprak insanın kâlbinde oturmuyor mu ?!

Demek ki “O”nun dediğini yapanlar kurtulacak.!

*Ağlayanla beraber ağla, gülenle beraber gülme.! Bundan ibretle bir ders al, kendini boşa yıpratma.!

Herkesin belâsı kendine yeter, başkasına değil.! Gülme ; çünkü dünya gülünecek kadar komik bir yer değil.! 

Bunu anlamak istiyorsan açlıkla, hastalıkla, yoklukla sefalet çekenleri ve ölenleri nefsine göstermen kâfidir.!

Zenginlerin süsü ve serveti seni aldatmasın, onlarda birgün varlıklarını bırakmak zorunda kalacaklar.!

Ne kadar zor ve acı bir durum, mânâdaki asıl varlığı kazanmayanlara.!

*Hayâttaki rolünü iyi oyna, hakkını ver.! Hakkını verenin hakkını verirler.!

*Acılar bana mutluluk habercisidirler.! Rûhum içimde oldukça ben tüm acıları mutluluğa çeviririm.!

Bilirim ki RABB'im acılarda benimle bana yardımcıdır.!

Biz ona (insanaşah damarından daha yakınız.!

(Kur’an : 50/16.)

*Ölümü her an hatırla ki başka acılar onun yanında hiç kalır.!

*

*Filozof olmak isteyen kendini deli gömleği giymeye hazırlasın.! Alçakların içinde yükseğin değeri olmaz ki.!

*Filozofların değeri yaşadıkları çağlarında değil, onlar buradan ayrıldıktan sonra ortaya çıkar.!

Onlar çağın ilerisindeki idraka sahiptirler.!

*Filozoflar gelecek çağın öncü habercileridir.! Onları kızmadan anlamaya çalışın.!

*Tanrının insanlara en büyük hediyesi ; Rûh, Nebiler, Velîler ve gerçek filozoflardır.!

*Her insan filozof olamaz.! 

Filozof olmak için yüksek bir ruh ve ona bağlı olarak derin bir görüş ve 

mutlak insanlığın tamamını ayırt etmeden aşkla hizmet sevgisi gerekir !

*Seni küçük düşürecek olan maddi yoksulluğun değil, açgözlü oluşun ve hırslarındır.!

*Ruhunun yüksekliğini yansıtan kişi asla küçük düşürülemez.!

*Rezaleti hırs ve açgözlülükte peşin satın alma.! Kararında aceleci davranma, çok iyi düşün öyle karar ver.! 

Yine, rezaleti taksitle de satın alma.! Hırsların seni ufaktan başlayıp büyüdüğünü göstermeden alıştıra alıştıra altına alır fark edemezsin.! Nefsin tamahından uzak duran, özüne yakın olur.!

Son nefeste ya rezilliğin ya da vezirliğin ortaya çıkar.!

Küçük rezillik burada, büyüğü ise kendini oraya saklar unutma.!

O gün herkes birbirinden kaçar.!

(Kur’an: 80/34,35,36.)

*Gücüne göre iş yüklen.! Kendini bilen taşıyacağı yükün altında ezilmez.!

Biz kimseye gücünün aşan iş yüklemeyiz” âyeti boşuna inmedi.!

(Kur’an: 6/152.-23/62.-2/286.)

*Gerçeklerin hafifliği varken, dünyanın kirli ağırlığı altında ezilme.!

*Kendi hakikatını sezen dış dünyanın değil de iç dünyanın zenginliğini kazanmaya çalışır.!

Ya madde adamı ya da mânâ âdemi olacaksın.!

*Tanrı yolundaki örfleri yaparken kendi gücünün üstünde gösteriş için israf yapma, Tanrıyı kimse kandıramaz.! Sen bunları yaparken “O” dıştan değil içindeki kalbinden görüyor ve biliyor unutma.!

*

*Dinin temeli safiyettir, iman saflıkla Tanrıya bağlanmadır; içten pazarlıkla değil.!

*Bulunduğun ortamda boş sözler konuşuluyorsa, sohbeti; yapabiliyorsan erdem üzerine çevirmeye çalış.!

Eğer yabancılar içindeysen hiç konuşma, orayı terk etmeye çalış.!

*Boş sözlerin konuşulduğu ortam nefsi doyurur, Rûhu aç bırakır.! Ya Rûh âdemi ol, ya da nefs adamı.!

*Seni hakikatla doldurmayan her ortamdan uzak dur, yaklaşma.! Boş sözler seni yakacak gaflet ateşidir.!

Son nefeste pişmanlık fayda verir mi..?

*Hiçbir şey için yemin etme.! Zorda kalırsan yine de etmemeye çalış.!

Sözünden emin olunan adamdan yemin etmesi istenmez.!

Sözünden “emin” olunan Resûl gibi olmaya çalış.!

*Özü temiz olan, nefsi kirli olanla birlikte olmasın.! Ne kadar temiz olsan seni kirletebilir.!

Küfür edenlerden uzak dur, yanlarından bile geçme.!

Hayât, insana küfür etmesi için değil, kendi özünü bulması için verildi.!

Zamanın yok, ölüm yaklaşıyor, çok çalış.!

*Boş ve küfürlü söz edene bu ayıbını belli etmeye çalış.! Onun sohbetine katılma, ona cevap bile verme ve bir daha onunla birlikte oturma.! Boş sözlü adamın içi boştur, Rûhu onu son nefeste terk etmek üzere uykuya çekilmiştir.! Dolu sözlü adamın için doludur, Rûhu her an onunla son nefesine kadar konuşur, 

son nefesinde de onun refakatçısı olur.!

*İhtiyacın kadar iste, ihtiyacından fazlası seni dünyaya meylettirir anlamassın.!

*Her ihtiyaç aslında seni hakikattan alı koyan ayak bağıdır, dikkatli ol.!

*Sosyal otoritesi yüksek olan bir adamla mecburen görüşeceksen, kendini küçük görülmeye hazırla.!

Bunun için sakın üzülme, çünkü o mevkiden dünyanın içi değil dışı görünür.!

Sen içini biliyorsan, dıştakini hoşgör, susarak onu kendi gafletiyle başbaşa bırak.!

*

*Bütün dikkatini Rûhun için kullan.! Her olayda ondan gelen saklı bir mesaj vardır, onu okumaya çalış.!

*Boş olan bilgisizlere birşey öğretemezsin, sana birşey öğrenmek için gelene kıymet ver ona yardımcı ol.!

Güzel sözleri söylediğin kadar onları yapmasını bilmezsen o zaman bildiğin neye yarar ki.?!

Erdem uygulamayla öğrenilir ve kazanılır.!

*Kültürsüzlerin önünde idraklarının alamıyacağı derin sohbetlerde bulunma.!

Yüzme bilmeyen derinde yüzebilir mi.?

*Bildiğin hâlde sana birşey bilmediğini söylenlere karşı cevap vermediğin zaman erdem kalkanı seni koruyacak ve özünde onurlandıracaktır.! İşte o zaman kâmillik yolunda yürüdüğüne emin olabilirsin.!

*Kendini erdemle koruyan asla yenilmez.! İlerleyen zaman onun zaferini ilân edecektir.!

*Çok konuşup birşey yapmayanlara, hiç konuşmayıp iş yaparak cevap ver.!

Şayet insan olmaya karar verirlerse o zaman idrak ederek utanırlar.!

*Felsefede ilerlediğini bilmek istiyorsan, herkese ayni gözle eşit olarak bakıyor musun bunu kendinde test et, cevabını kendin kendine verecektir.!

*Kendini aldatmak isteyen gerçeklerle yüzleşmekten kaçar, yalancı ve büyücü nefsine sığınır.!

Son nefeste güçlü bir el o büyüyü bozar ve gerçekler perdesini kapanmamak üzere açar.!

*Karşına utanacağın veya onur duyacağın bir olay gelirse onun seni imtihana geldiğini anla, uyuma.!

Biri nefsinden, biri de özünden.! Özden gelen Rahmâni, nefsten gelen şeytanidir.!

Seçim de sonuç yâni kaderin saklıdır.!

*Zorunluluklara sabır ve tevazu gösterenler, özden Tanrısal hikmet ve bilgiye kavuşanlardır.!

*Erdem sahibini öldürebilirler ama asla baştan çıkaramazlar.!

Erdem sahibi insan Tanrının karşısına başı eğik olarak değil alnı açık başı  yukarda olarak çıkar.!

Boş ve ahlâksızlara “o gün” (ölüm anı) çok zordur.!

 

  

*Neden şikayet ediyorsun ALLAH sana  kendi varlığının en kıymetli hazinesi olan Rûhundan vermedi mi ? 

Seni akıl ve idrakla, düşünceyle, duygularla donatmadı mı  

Bunları idrak edersen evrende yüce bir yerin olduğunu anlar mutlu olursun.!

*İnsanı ne nankör yapar da aklını kullanmaz ?

Onu mutlu edecek şeylere değil de neden mutsuz edecek şeylere yönelir ?

*Zindana gireceksen, şerefle gir.! Sürgüne gideceksen, şerefle git.! Öleceksen, şerefle öl.! 

Şeref duymak kendine güvendir, kendine güvenini kaybetme.! 

Bunlar yanlış yapacağın nefsin ve dünya için değil ancak “Rûh”unla ilgili olanlardır.! 

Rûhu savunanı tüm özler savunur.!

*Vakti gelince son nefesi verip emaneti sahibine geri vereceğim de ve bundan mutlu ol.!

Bundan daha şerefli bir görev var mı  

Tanrı seni ruhla şereflendirmedi mi  

Her adam Yüce Tanrının emanetçisi olabilir mi  

Bu alçak dünyâda “Rûh”u çoğu kendi malı gibi sahiplenmiş, has erler nerede ki  

*Şerefsiz bir kazançla doygun olarak öleceğine, aç olarak ölmek seni kudret yurdunda onurlandırmaz mı ?

Onur tokken değil açken korunmalı ve kazanılmalıdır.!

Her insan kendini kendi vicdânında tartmalıdır, azgın nefsinde değil.!

*Köleyken de rûhen özgür olmak senin elindedir.! Bedeni dört duvar arasına koyarlar veya zincirlerler doğru ; ancak içindeki “Rûh”u kim esir edebilir ki.!

O her gece onu üfleyeni ziyaret etmek için bedenden ayrılıp gitmiyor mu ?

Nefs esirdir ; ama Rûh hep özgür kalacaktır.!

*Sonunda ölüm bile olsa Tanrının doğrularını söylemekten korkma.! 

Bedenin ölebilir ama içindeki asıl seni kim öldürebilir ki  

Tanrının katı ölümsüzlerle doludur.! O katta herşey diri değil mi ?

Dünyâ zaten ölüler evidir, ayağa kalmak için.!

*Tanrıyla benzerliğin içinde saklı “Rûh”undan, hayvânlarla benzerliğin de o azgın nefsinden gelir.!

Dünyâ yol ayrımıdır, kararını iyi ver.!

*Güneşi görmeyen körlerle tartışırsan sen de körsündür.! Gerçekleri göremeyenlere taş kâlbli dendi.!

*

*İnsân bedeninin ölümünden korkuyor, Rûhunu düşündüğü bile yok.! Rûhunda yaşamak isteyen kendi bedeninin ölümüne güler geçer.! Hayâlle avunan çocuk gibi olma, gerçekleri gör.!    

*Birbirine muhtaç şeyleri yaratıp birleştiren kuvvet Tanrıdır.! Işık, renk ve göz ; biri eksik olursa Tanrısal sihir bozulmaz mı Tanrı kendini birbirini tamamlayan unsurların özünde sakladı da ondan pek az er görebiliyor.!

*Aklına Tanrısal hikmeti suçlamak geliyor da, O’nun sana verdiklerini kullanmak gelmiyor.!

Tanrısal Hikmeti suçlayan akıl ve kâlb özürlüdür.!

Rûh sana süs ve hava olarak değil, kendini ve hikmeti bilmen için verildi.!

*Rûhun büyüklüğünü aptal ve kör olanlar tartışsın.!

Sen senin ne kadar büyük olduğunu anlaman için Rûhuna ne kadar uyduğunu anlamaya çalış.!

*Kötü bir ana babadan doğduysan bu senin kendini düzeltmeyeceğin anlamına gelmez.! 

Sen istersen erdemi kendi içindeki özünden satın alabilirsin.!  

Erdem, insan kimseye muhtaç olmasın diye onun içine Rûhu olarak konulmuştur.! 

Tanrımız adil ve hak sahibidir hiçbir kulunu ayırd etmez.!

*Ey İlâhi adalet, bana “Rûh”umu bulmam için yardım et, elimden tut, yol göster.!

*Tanrısal kanunlar ezelden ebede kadar hüküm sürerken senin onları görmezden gelmen doğru mu 

Yüce Tanrımızın en temel kanunu hakka bağlı adalettir.! Erdem sahipleri ilâhi kanuna eksiksiz uyanlardır.!

Erdem suni, gösterişle olamaz, bir hayâtta değişmeden her an dosdoğru yaşamayı gerektirir.!

Dünyâki nefs ehli bunu hiçbir zaman başaramaz..!  

*Sınırlı aklınla boyundan büyük işler yapma.! Tanrısal hikmet ve adaleti yargılamak senin işin mi ?

Sana düşen “O”nun sana bildirdikleri ve sana verdikleri ile idrâkını geliştirmendir, “O”nu yargılamak değil.!

*Senin gözün neleri görüyor bir düşün Sonra kendine şunu sor :

Ben böyleysem Tanrımın göremediği bir şey olabilir mi ?’

*Issız bir yerde yalnız olduğunu sanma.! O senin içinde seninle değil mi ?

*

*Tohum topraktan tırmanıp meyve olasıya kadar nelerden geçiyor.! İnsân nelerden geçmez ki ?

Fizik varlıklar içinde insân olmak en zor ve en son kattır, nereden geldiğini arkana bak da idrâk eyle.!

Rûh, hayvâna değil insâna üflendi, kutsal Kitablar bu yüzden insâna verildi.!

*Tanrısal duygu kâlbde bulunur.! ALLAH’a her dem şükürde bulun, madenler, bitkiler, hayvânlar da kendi dillerinde bunu yapıyorlar, senin yapmaman doğru mu ? ALLAH ne büyüktür ki bize bu idrâkı vermiş.!

Onu bilinçli anmak kadar güzel birşey var mı ?

*ALLAH’ı övmek için siz de bana katılın.!

Aklı ve Rûhu olan buna davet eder, Rûhu ve aklı olan bu davete katılır.!

*Aklın sapıtırsa onu nasıl doğruya döndüreceksin ?

Rûhu dinleyen akıl sağlamdır sapmaz, nefsine uyan akıl ise iflâh olmaz.!

*Kim kendine kim “Rûh” verebilir ki ? Erdemi kazanan, kendine erdem sahibi yeni bir kendini verecektir.!

O zaman sen bambaşka bir rûha sahip olursun.! Susan “Rûh”un seninle konuşmaya başlayacaktır.!

Musa, Tanrı’ya “benim dilimi çöz” dedi.!

*Felsefe uzun ve yorucu bir maratonmuş.! Ben buna gülerim.! Felsefe senin ne anlayıp ne istediğine bağlıdır.! Felsefe, felsefenin yanında dünyayı isteyene zor ve yorucudur.! Felsefe, kendi hakikatını isteyen için çok kolay ve bir o kadar da zevklidir.! İçinde “Rûh”un varken başka şeyi niye istiyorsun ki ?

Zoru kolaya çevirmek elinde, yokuşu düz yol yapman için nefsine değil özüne dön.!

*Nefsine düşen daha burada yok olmuştur, orayı düşünmek bile istemem.!

En acı ve üzücü durumdaki esir, nefisine bağlanan dünya ehlidir, onların esareti hiç bitmez.!

*Fizik kusurlu olan insanlar, kötü ve zararlı insanlardan daha fazla mı acınmaya muhtaçtırlar.?

Sen kötü olan zavallılara acı, onların sonu çok hazindir.!

*

*Tanrısal inanç ve imanının ispatı buradaki davranışlarındır.! Tanrıya inanan ve iman eden iyi insandır, ondan hiçbir kötülük hasıl olmaz.! Sen, inançlı ve imanlıyım diyen dilbaz, aldatıcı kötülerden sakın.! Onların doğru olup olmadıklarını davranışları sana söyler, anlarsın.! Davranışları söyledikleri sözlerinin yalan olduğuna kanıttır.! 

İblis, melek kılığına girdi seni kandırsın diye kendini melek yüzlüde sakladı.! Sen onların içini bir görseydin..! Uyan..! Hele şimdi o kadar çoklar ki ! Her tarafı sarmışlar kendilerinden bile haberleri yok.!

Bunu çözen uyanır.! 

*Bencil Nefsin işinde taş gibi ol özünden ve şerefinden taviz verme.! 

Rûh işinde su gibi ol, sendeki ilme kim talipse bırak o okyanusta doyasıya kadar yüzsün o derinliğe dalsın.! 

HAKK evrenleri yarattığı varlıkları içinde yüzsün diye yarattı.! 

O ilim denizinin ne başı var ne de sonu, ne yüzeyi ne de dibi.! 

Sonsuzlukta bu küçücük aklılla ne öğreneceksin ki  

Sen önce sınırlı ve fâni postundan soyunup, sonsuz Rûh elbisesini giymeye çalış.!

*İnsanlar özgürüm diyen fizik dünyâya kapatılmış esirlerdir.! Uzayın sozsuzluğunda yaşayamıyorsan kendini kandırıyorsun.! Rûhun sonsuzluğun kapısını içinden açar, dıştan değil.!

*Seni esir alan ; para, cinsellik, mevkii, şan, şöhret, tamah, hırsları görmezden geliyorsan, bu nasıl özgür olmaktır.?! Özgürlük yalnız tek ALLAH’a kadar her şeyden soyunup vazgeçmek ve bağlardan kurtulmaktır.! Yalnız ALLAH’a esir olan HÜR ÂDEM gerçek insân-ı kâmildir.!

Herşeyden azad olmak kolay değil, meyve hür olunca yenir.! ALLAH’ın gıdası İnsân-ı Kâmillerin aşkıdır.!

ALLAH, aşkla beslenir, senin gibi nefsin bencilliğiyle değil.!

*

*Yazdıklarının ne kadarını kendinde yaşatıp uyguluyorsun ?

Başkalarına verdiğin nasihatler sana ayna tutmuyor mu  

Kendini kendi iç aynanda gör, başkalarının paslı yüzünde değil.!

*ALLAH’ın niteliğini öğrenmeye çalış.! Bunu yapabilirsen o zaman âlemi ve içindekileri çok daha gerçekçi gözlemleyeceksin.! Zîrâ senin “Rûh”un “O”dan bir parça değil mi ?

O” niçin “Rûh”undan bir parça sana verdi ? Önce kendini, kendini bildikten sonra da “O”nu bilmen için.!

O yüce Resûl : “Nefsini bilen kendini bilir, kendini bilen RABB’ini bilir” demedi mi ?

*Servetini kaybeden ağlıyor.! Şerefini kaybeden de gülüyor.! Erdem ve ahlâkın bu kadar ayaklar altına alındığı devir uzun zamandır gelmemişti.! Bu haber iyi değil, kıyâmet habercisi sûrun çaldığını gösteriyor ama duyan yok.! Nasıl ölürsen öyle haşrolursun.! Dünyâ haşr ve kıyâm yeri değil de nedir ki ?

Cennet olsaydı hayvanlar olmazdı.!

*Felsefe, sana kendinin ne kadar ufak olduğunu söylemesiyle başlar.! 

Düşündükçe erersin, erdikçe büyürsün, büyüdükçe tevazudan küçülürsün..!

*Bilgisini bilgisizliği ile ölçen kendiyle yüzleşir, aldanmaz.! Akıl sonsuzu kavrayamıyorsa o sınırdan sonra onadan fayda yok, ben de rûhuma varasıya kadar onu kullanırım.! 

Rûha varanın akla ihtiyacı kalmaz.!

Herşeyi bilenin aklı olur mu Akıl bilmek ve idrak için araçtır.!

*Deliyi yola getirmek için uğraşacağına, aklı olanla uğraş belki uyanır.!

*

*Dünyâyı kötü nefslerden temizlemek için uğraşma, önce kendi kötü taraflarını tamir edip temizle.!

İçinde saklı olan dünyasal hırslarının vahşi hayvan ve kötü insanlardan bir farkı var mı ?

Menfaat ortamında onlar gibi parçalayıcı ve yok edici olarak ayağa kalkmıyor mu ?

En ufak olayda bile bundan bir kırıntı varsa işin daha bitmemiş demektir.!

Her şeyden geçip de içindeki hayvânları sürüp azad ettin mi, asıl kurtuluş budur.!

O zaman kendi, cennet olan özünle başbaşasın demektir ; ölümden hiç korkma,

                              sâki son nefeste sana özün kevser şerbetini sunar.!                               

*Sana bir hırsın saldırdığında ondan kaçma, onunla savaş ; savaşmazsan yenildiğini anla.! 

Asıl zayıflık hırslarına gem vurup onları bağlayamamandır.! Yiğit her dem hırsları ile savaşıp onları yenendir.!

HAKK katında, nefsini yenene er derler, şeklen ibadet edene değil.!

*Ben denen egonun olduğu yerde ortaya çıkan hayvânı iyi izle ve onu eze eze yenerek bağla.! 

Şeytan nefsin olarak sana her dem tuzak kuruyor, o bundan geri kalmaz ; son nefese kadar uyanık ol.! 

Perde kalkınca onun  çirkin yüzünü göreceksin.! 

Doğrusu insan kendi nefsini görür.!” Âyeti sana o gündeki durumunu anlatıyor.! 

(Kur’an: 75/14.)

*Özden güzel söz söyleyeni dinle, kulağını o nağmelerden kaçırma.!

Çirkin söz söyleyeni duyma, o dem kulağını tıka ve oradan ayrıl.!

*Dünyâda boş söz söyleyecek kadar vaktin yok.! 

Anı heder etme kıymetini bil, son nefeste anın değeri ortaya çıkar ama bittikten sonra neye yarar ki ?

*RAHMÂN olan RABB’in sabrı bitmez, “O” ; nefs erbabı insânları terbiye etmekten asla vazgeçmez.!

O, RABB ismini terbiye etmek için giyindi.! “O”na yardımcı ol, yardımın ALLAH’a varır.!

*Seni kim uyandırırsa, onun ardında ALLAH’ın olduğunu unutma.!

HAKK, kullarına kullarından görünür, her insânda aynı “RÛH” yok mu ?!

*

*Nasılsa öleceksin, kendini ölüme hazırla.! Boş şeylerle değil de hakikat üzerine çalışırken ölmeyi iste.! Bundan güzel ölüm anı olabilir mi ? Hizmet ederken ölene, HAKK katında şehit derler.! En büyük şehitlik insanlığa hizmet ederken son nefesini vermektir.! O anda sen yoksun “O” var, veren de “O”ydu, alan da.!

Kendinden kendine.!

*Soylu insân erdem sahibidir.! Fizik soyluluk boş övünmedir.! “RÛH” her insânda ayniyse herkeste o soyluluk var ama ona ayna olursan görünür.! İlk insan olan fizik Âdem hangi soylu soydandı ki ? öncesi toprak olanın soyu asil olur mu ? Rûh üflenince”, RAHMÂN : “ona secde edin” dedi.! Demek ki asillik “Rûh”tan başka birşeyde yok.! Rûhuna sahip olan asildir hem bu alçak dünyâda hem de HAKK’ın katında.!  

*Felsefe, nefsin hastalıklarının doktorudur.! Tedavi olacak hasta doktorunu bulur.!    

*Felsefe sana senin göremediklerini işaret eder, görmen ve anlaman için !

*Topraktan yapıp taptığın tanrının yağmur yağınca dağılır tanrılığı biter.! Sen Tanrılığı bitmeyen Tanrıyı bul.! Belâlı dertler yağdı mı, gerçek inancın ortaya çıkar.! Tanrıya inanan sabredip ; sevgiliden sınav geldi der.!

*Belâlar senin mihenk taşındır, has altın mısın yoksa bakır mı onu ortaya koyar.!

*Eczacı olmayan doktorun reçetesini ilâca çeviremez.!

*Göklerden başka yorganı, topraktan başka yatağı olmayan er olmaya çalış.!

O zaman sana hiçbir kimse asla zulmedemez.! 

*Burada içinde “Rûh”u olan her insan ondan ayrı sürgüne gönderilemez.!

Sürgün olduğunu sananlar, özünden habersiz kör ve sağırlardır.!

*Tanrınya kendini sevdirmek için çalışırken, başkalarından iğrenmesini istiyorsan ;

o zaman senden iğrendiğine emin olabilirsin.!

*Kara talihin nefsinden sana yansıyan yaptıklarındır.!

Tanrı sana iyilik yap der, sen nefsine uyup kötülük yaparsın.! Kendi kendini düşürme.!

*Kendi özünde kötü insan yoktur.! Hayvani nefsine uyup kararan kötü insan vardır.!

*

*Gerçek mutluluk kesintisiz yâni süresiz olandır.!

Ne kadar mutlu olsan da ölüm olan bu dünyâda devamlı olabilir mi ?

*Benliğini, Tanrı birliğine satan ebedîyen mutludur.!

*Önce kendi istediklerin ile Tanrının istediklerini ayır.! Sonra Tanrının istediklerini yap.!

Kendi istediklerin bir daha geri dönmemek üzere gideceklerdir.!

*Kendinde, Tanrının istediklerini test yap.! Altın mı yoksa bakır mısın sana söylenir.!

*Tanrının kendine verdiği mesûliyetli vazifeyi yerine getirmek için çalışanlar, Tanrının uyanık hizmetkâlarıdır.!

*En idealist insan, özünü bulmak için çalışan gerçek ideal insândır.!

*Tanrının “Rûh”u olarak verdiği erdem değerlerini yitiren insân, en behbaht olacak insândır.!

*Filozofluk herşeyi bilmek değil, herşeydeki özün gizli dilini anlamakla olunur.!

*Maymunken gösteriş için aslan görünenler maske takmış zavallılardır.!

*Vicdân erbabı ile nefis erbabının iç hesaplaşması farklıdır.! 

Birini Tanrı, diğerini de şeytan ödüllendirir.!

Seni kim ödüllendiriyor..???

*Kendini öze ek ve bekle.! O, seni hikmetle sulayınca yükselme başlar.! 

Felsefeyi kendin için değil hizmet için yap.! Birikim oldukça ortaya mesaj çıkar.! 

Her ömür gerçeklerden bir mesajdır, anlayana.! 

Bunu diğer uyanık insanlarla paylaş, cahil kalmak isteyenlerle değil.! 

Tanrı hikmetli ilmini paylaşılsın diye âlemlere saçmadı mı ?

*Temiz olana temiz olanlar gelir.! Kirliliğinden soyun da temizlen.! Hem içinle hem de dışınla.!

Yüzün içindeki özün cemali temiz olandan görünür.! O zaman öz senden görücüye çıkar.!

Özünün vitrini ol da onu teşhir eyle, güzel Yusuf gibi..! 

*Çağa uygun çağdaş ol.! Herşey çağa uygun değişiyor, sen geri kalıyorsan ; 

o zaman problemi kendinde ara, çağdaki görünümde değil.!

*Tanrı çağ ile çağdaş olmasaydı, âlemleri kim idâre edecekti ki ?

*Bırak gericileri istedikleri gibi geride kalsınlar.! 

Tanrının ilerletmesine ayak diretenlere kör denmez de ne denir ?  

İlerleyenler çağın ilerisinde yaşar, acı ve tatlı su gibi birbirlerine karışmazlar.!

*İyilik ve kötülük istediklerinde saklıdır.!

*İnsana sırdaş olan sabreder ve sınavı kazanırsa gün gelir elbet Tanrıya da sırdaş olur.! 

*Vicdânını dinleyen kurtulur..! 

*  

  Sn. Prof.BURHAN TOPRAK  tarafından tercüme edilmiş ;

3.Basım 1954 nüshasından yorumlanmıştır.!  

İNKİLÂP KİTABEVİ

İSTANBUL

0 - 212 - 514 06 10 - 11

E-mail : info@inkilap.com

Eseri almak için yukarıdaki iletişim adresleriyle irtibat kurabilirsiniz. 

  *

Prof. BURHAN TOPRAK ;  

Türk yazarı (D. Demirci 1906  Ö. İstanbul 1967) İzmir Erkek Lisesini (1924), Paris Üniversitesi Edebiyât Fakültesini bitirdi (1929). Güzel Sanatlar Akademisi Sanat Târihi Profesörlüğünde bulundu. Eserleri : Yunus Emre Divânı 1933, Epiktetos Düşünceler ve Sohbetler 1937, Ballar Balını Buldum 1940, Sanat Şaheserleri (3.Cilt, 1940.)

(Meydan Larousse, Cilt :19/s.356.)

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar