SEYYİD ABDULLAH EL HAŞİMÎ EL MEKKÎ ER RİFÂÎ kaddese’llâhü sırrahu’l azîz ARAP ŞEYH
Rifaî tarîkâti
şeyhlerindendir. Hazreti Pîr-i Sânî
es-Seyyid eş-Şeyh Ahmed İzzeddîn es-Sayyâdî er-Rıfâî kaddese’llâhü sırrahu’l
azîzin (h.y.t: m.1271) sülâle-i
tâhiresinden gelen es-Seyyid eş-Şeyh Muhammed Azîm el-Hâşimî el Mekkî
es-Sayyâdî er-Rıfâî Efendi Hazretlerinin oğlu es-Seyyid eş-Şeyh Abdullah el-Hâşimî el Mekkî es-Sayyâdî
er-Rıfâî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz hazretleri (r.1245–m.1829)
senesinde
Mekke-i Mükerreme’de dünyayı teşrif etmişlerdir.
Annesi Havva Mehri
Hanım’dır.
Hz. Seyyid
Abdullah el-Hâşimî el Mekkî (Arap Şeyh), babası Seyyid Muhammed
Azîm el-Hâşimî kaddese’llâhü sırrahu’l azîze intisab etmiş, babasından seyr-i
sülûk görüp Rıfâî-Sayyâdî, Kâdirî, Bedevî, Şâzelî, Sâdî, Nakşibendî, Mevlevî
tarîklerinden hilâfet icazet almıştır..
Daha sonra
Medine-i Münevvere’ye gidip es-Seyyid eş-Şeyh Hasan er-Rıfâî Hazretlerinden ve
es-Seyyid eş Şeyh Sâlim er-Rıfâî hazretlerinden Rıfâî-Sayyâdî üzere
birer hilafet daha almışlardır.
Mekke-i Mükerreme
ve Medîne-i Münevvere’de pek meşhur olan Hâşimî-Sayyâdî ailesi bu civarda
Tarîkat-ı Âliyye-i Rıfâiyye’nin intişarına pek büyük hizmetlerde
bulunmuşlardır. Hazreti Pîr-i Sânî Seyyid Ahmed İzzeddîn kaddese’llâhü
sırrahu’l azîzin bu ailesi Hicaz ve civarı haricinde, Suriye, Irak ve civarında
da Rıfâiyye-i Sayyâdiyye’nin merkez dergâhı olmuşlardır.
Arap Şeyh, Hicaz’dan
17 yaşındaki ayrılmıştır.[1]
Afganistan’a gitmişler orada 20 sene kalarak Tarîkat-ı Rıfâiyye’yi neşr
etmişlerdir.
Arap Şeyh, Suriye Hicaz, Yemen, Mısır ve Anadolu’nun pek çok yerinde irşad
faaliyetlerinde bulunmuştur.[2]
Daha sonra
İstanbul’a davetle gelen Arap Şeyh, Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın pek çok
iltifatlarına mazhar olmuştur. Bizzat pâdişah tarafından kendilerine Şeyhü’l-Ekber
ünvanı verilmiştir.
Bu arada İç Anadolu Bölgesindeki bütün
Seyyid’lerin başına “Nakibü’l-Eşraf” olarak atanmıştır. II. Abdulhamid Han Sivas vilayetindeki Sünnî ve alevi
cemaatin arasında başlamış olan karışıklık ve fitne had safhaya vardığından Arap Şeyhi İstanbul’a çağırmış bu
durumun düzeltilmesi için rica etmiştir. Bu nedenler 1876’da Sivas’a gedip yerleşmesine ve dergâhını açmasına
vesile olmuştur.[3]
Prof
Dr. Hasan Yüksel tarafından yayımlanan bir belgeye göre, 1913 yılında Paşabey
mahallesinde bulunan iki katlı bir konağı tekkesine vakfetmiştir. 26 Muharrem
1332 (24 Aralık 1913) tarihini taşıyan vakıf senedine göre, vakfın idaresi ile
dergâhın şeyhliğini büyük oğlu Seyyid Mehmed Ragıb’a, onun Hakk’a yürümesinden
sonra da küçük oğlu Seyyid Ahmed Siraceddin’e bırakmıştır[4].
Arap Şeyhe, 29 Nisan 1896 de İzmir Paye-i Mücerredesi,[5] 23
Ocak 1900 de birinci dereceden terfii, [6] 15
Şubat 1900 de ikinci rütbelerden Mecidi Nişanı itası [7]
verilmiştir.
Siyasî
hayatı çok canlı geçen Sivas’ın idarî amirleriyle ve özellikle dönemin Sivas
valisi Reşit Akif Paşa ile (valiliği 1901–1908) iyi münasebetler içerisinde
olmuştur. 1903 yılında alamadığı terfi,
maaş artırımı ve 1908’de Osmanlı nişanını 25 Şubat 1908 de Bilâd-ı Hamse’den
Bursa payesi ile bir nişan verilmiştir. Ancak İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti üyesi olduğundan İttihat ve Terakkî
Hükümetinin zulmünden kurtulamamıştır. Mekke-i Mükerreme’ye sürgün edilmiştir.
MEKKE-İ MÜKERREME’YE SÜRGÜN
31 Mart 1325 (13
Nisan 1909) vakası ile Hareket Ordusu İstanbul’a girmiş ve II.
Abdulhamid Hanı 33 yıl padişahlık yaptıktan sonra 27 Nisan 1909 da tahtan indirmişlerdir.
Dîvân-ı Harb-ı Örfî (Sıkıyönetim Mahkemeleri) kararları neticesinde birçok
kişiye idam, sürgün vb. cezalar verildi. [8]
Arap Şeyh İttihad-ı
Muhammedi Cemiyeti’ne[9] girdiğinden 31 Mart vakasından sonra
ki, yargılamalar neticesinde cemiyet azalarına [10] ağır
cezalar verilince Abdullah Hâşimî El Mekki’ye Sivas’tan Mekke-i Mükerreme’ye
müebbeden nefyine (sürgüne) karar verilmiştir.
[11]
Seyyid Abdullah Hâşimî el-Mekki Rifâinin Mekke-i Mükerreme’den
dönüşünün tarihini elimizdeki bilgiler ışığında tam olarak bilememekteyiz. 14
Nisan 1912'de çıkan umûmî affa kadar kaldığını düşünebiliriz.[12]
Çünkü torunlarından duyduğumuz “Mekke’de yedi sene kalmıştır” İfadesi
sürgünde geçen müddetin çokluğuna işaret olabilir.
Arap
Şeyh’in sürgün zamanında çektiği sıkıntıların işareti olarak“Kâbe’nin altın halkalarına yapışıp aileme
tekrar kavuştur diye Rabbime çok dualar ettim” dediği rivayeti meşhurdur.
Arap
Şeyh sürgünde iken geçen zaman içerisinde eşi Halime Hanım evkaftan gelen para
ve kendisinin gece gündüz el işleri yapıp satarak dergâhın hizmette kalmasına
yardım etmişlerdir.” [13]
Milli
Mücadele döneminde ise, Sivas’ta yapılan 4 Eylül Sivas Kongresine Sivas
temsilcisi olarak katılmış, [14] Mustafa Kemal Paşa’ya destek
vermiş, kendisini Sivas’ta bulunduğu müddetçe dergâhında misafir etmiş ve
Paşa’yı suikastten kurtarmışlardır. Sivas Kongresi boyunca delegelerin yemek
ihtiyacına büyük miktarda katkı ve eşyalar Abdullah Hâşimî el Mekkî kaddese’llâhü
sırrahu’l azîz dergâhından karşılanmıştır. Sivas Kongresi fotoğrafı olarak
bilinen, Kongre Binası önünde çekilmiş fotoğrafta Atatürk’ün sağ tarafında
görülen kişi Arap Şeyh Hazretleridir.
EVLİLİKLERİ VE ÇOCUKLARI
Sivas
vilayetinde iken iki evlilik yapmıştır. Fatıma Hanım ile evliliğinden Seyyid Mehmed
Ragıp Efendi, Halime isimli bir hanımla evliliğinden ve Seyyid Ahmed Sirâceddin
ve Fâtımatüzzehra isminde bir kızı olmuştur. Diğer hanımı Divriğili Fatmagül
Hanım Kasım 1891’de Hakk’a yürümüştür.
Seyyid Abdullah Hâşimî
kuddise sırruhu’l-azîzin çocuklarından hafız olan
kızı Fatımatüzzehra bekâr olarak Hakka’a yürümüş, büyük oğlu Seyyid Mehmet
Ragıp’ın da iki ayrı evliliğinden[15]
çocuğu olmamıştır. 15.04.1938 de Hakk’a yürümüştür. Küçük oğlu Seyyid Ahmet
Sirâceddin asteğmen olarak Doğu cephesinde savaşmış ve Ruslara esir düşmüştür.
Bir Gürcü kadın tarafından kurtarıldıktan sonra bir süre Erzurum’da tedavi
altına alınmış daha sonra Sivas’a dönmüştür. Cumhuriyet sonrasında
Fizik-Kimya-Biyoloji öğretmeni olarak, Sivas Lisesi, Sivas Öğretmen Okulu,
Malatya Lisesi, Elbistan Lisesi, Bafra Lisesi, Trabzon Lisesi ve son olarak
Kilis Lisesi’nde çalışmıştır. Kırk yedi yıl öğretmen olarak çalıştıktan sonra
1951 yılında emekliye ayrılarak Sivas’a dönmüş ve 1955 yılında Sivas’ta Hakk’a
yürümüştür. Seyyid Ahmed Siraceddin Ömer Kızı Fatmatüz Zehra Hanımla[16]
evlenmiştir. Bu evlilikten Seyyid Nizameddin, İzzeddin ve Şehri Banu isimlerini
taşıyan üç çocukları olmuştur. 1922 doğumlu olan Seyyid Nizameddin isimli oğlu
hayattadır ve Sivas’ta yaşamaktadır.
Abdullah Hâşimî
kuddise sırruhu’l-azîzin Fadime isminde bir evlatlığı da vardır. Şeyh
tarafından büyütülüp evlendiren Fadime Hanım’ın torunları da Sivas’ta
yaşamaktadırlar.
Seyyid
Mehmet Azîm Hâşimî (Babası)
Havva
Mehri (annesi)
Seyyid Abdullah Hâşimî
(d: 1829-vefat:13.10.1922)
Fatma Hanım (Eşi) Halime
Hanım (Eşi)
(vefat:1891) (vefat:1937)
Seyyid
Mehmet Ragıp
(d:
1882-vefat 15.04.1938)
Fatımatüzzehra
S. Ahmet Seraceddin
Seyyid
Nizameddin Gürer
Şehri Banu Gürer
İzzeddin Gürer
(d:
1927- v:27.11.1970)
HAKK’A YÜRÜYÜŞÜ
1909 yılında Mekke-i Mükerreme’ye sürgün
olarak gittiğinde yaşı seksene yaklaştığını arzuhalinde beyan eden Abdullah
Hâşimî kuddise
sırruhu’l-azîzin 13 Kasım 1922 [17]
tarihinde Hakka yürüdüğünde 92 yaşında olduğu anlaşılmaktadır.
Abdullah Hâşimî el
Mekki için, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ün bir başsağlığı telgrafı ile cenaze için yüz lira para
göndermiştir.
TÜRBESİ
Satın alıp Rifâi Tekkesi olarak vakfettiği konağının
alt katındaki bir odada ebedi istirahatına çekilmiştir. Şimdi ise kabri, Paşabey
mahallesinde kendi ismiyle anılan Arap Şeyh Caddesi üzerindedir. Burası,
Ulu Camii’nden öğretmen evine giderken Örtmelipınar Camii’ni geçtikten sonra
sol tarafta yıkılmış bir kaç duvarı duran eski konağın yıkık duvarları arasında
küçük kulübe görünümdeki türbe şeklinde iken Sivas Belediye Başkanı Doğan
Ürgüp, Arap Şeyh Türbesini tecdiden yapılmasına önayak olmuştur.
Dizaynını Kahraman Özkök Bey ve Gürkan
Boğazlıyan Bey düzenleyerek yeni şeklini verdikleri türbe 20. yüzyılın başları
ve 19. yüzyılın sonlarındaki Osmanlı Mezar mimarisini andırmaktadır. Etrafını
ve çevre düzenlemesini de Sivas Belediyesi yapmıştır.
KİTABESİ
Hazret-i
Pîr
es-Seyyid
Ahmed er-Rifaî ve
Hazret-i
Pîr-i Sânî
es-Seyyid
Ahmed İzzeddîn es-Sayyâdî
nesl-i
pâkinden
Mevlânâ
es-Seyyid eş-Şeyh
Abdullah
el-Hâşimî el-Mekkî
TARÎKAT SİLSİLESİ
Seyyid Abdullah Hâşimî
el Mekki Sivas’ta 32. Tekkesini açmıştır. Meşîhat
arşivindeki bir belgeye göre, 24 Şevval 1313 (8 Nisan 1896) tarihinde Sivas
nakîbü’l-eşraf kaymakamlığı görevine getirilmiştir.[18] Aynı belgeye göre 21 Ekim 1901’de görev süresi tekrar
uzatılmış ve 27 Mart 1909 tarihine kadar bu görevi sürdürmüştür.
Hâdim-ul Fukara Seyyid Abdullah Hâşimî el Mekki
kuddise sırruhu’l-azîze icazet veren silsile şudur. (Bu silsile çok yerde
nesebi saadetleri ile birleşir)
SİLSİLESİ
Salim
el-Heyâzî el-Medenî el-Harbî
Kazım
b. Amr
İbrahim
b. Feyyâz
İzzeddin
b. Şa‘ban
Mehdî
b. Ali
Ali b.
Muhammed
Muhammed
b. Hızır
Hızır
b. Şa‘ban
Şa‘ban
b. Muhammed
Muhammed
b. Salih
Salih
b. Abdurrahman
Abdurrahman
b. Hasan
Hasan
b. Hüseyin
Hüseyin
b. Yusuf
Yusuf
b. Receb
Receb
b. Şa‘ban
Şa‘ban
b. Muhammed el-Ervaş
Muhammed
el-Ervaş b. Şemseddin
Şemseddin
b. Muhammed
Muhammed
b. tâcü’l-evliya Ahmed er-Rifâî
Aliyyü’l-Kârî
el-Vâsitî el-Kureşî
Ebü’l-Fazl
b. Kâmh
Gulam
b. Terkân
Ebu
Ali er-Ruzbâdî
Ali
el-Acemî
Ebu
Bekir eş-Şiblî
Ebü’l-Kasım
Cüneyd el-Bağdâdî
Serîrü’s-Sakatî
Ebu
Membuz el-Kerhî
Davud
et-Tâî
Habi’l-Acemî
Hasan-ı
Basrî
Hz.
Ali
Hz
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
Aynı
belgede on iki imamı da içeren bir diğer silsilesi daha vardır. Bu da Ahmed
er-Rifâî’den itibaren şöyledir.
Ahmed
er-Rifâî
Ebu
Mansur er-Reyyânî
Mansur
et-Tayyib
Ebu
Said Yahya en-Neccârî el-Vasıtî el-Ensarî
Ebü’l-Karmizî
Ebu’l-Kasım
es-Sendusî
Ebu
Muhammed Reyem el-Bağdadî
Cüneyd-i
Bağdadî
Seriyyü’s-Sakatî
Maruf
el-Kerhî
Ali b.
Musa Rıza
Musa
Kazım
Cafer-i
Sadık
Muhammed
Bakır
Zeynel
Abidin
Hz.
Hüseyin
Hz.
Ali
Hz.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
Mühür de bulunan bu icazetnamenin sonunda “Ey
Oğlum, tasavvuf sekiz haslet üzerine kurulmuştur. Seha, Rıza, Sabır, İşare,
Kurbet, Yün Giyme, Seyahat ve fakr’dır. Seha: Hz. İbrahim, Rıza: Hz. İshak, Sabır: Hz.
Eyyub, İşare: Hz. Zekeriyya ve Hz. Yusuf, Kurbet: Hz. Yahya, Seyahat: Hz. İsa
ve fakr: Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemi temsil eder.” demektedir.
Bu
belgenin sonunda, sonradan eklendiği anlaşılan ve 1338 (1922) tarihini taşıyan
bozuk bir el yazısıyla Tokad Rifaî Şeyhi’nin Mehmed Rağıb Efendi’nin ehil ve
muktedir olduğunu tasdik ettiğini bildiren bir ifade yer almaktadır.
HALİFELERİ
Bilgisine ulaşabildiğimiz halifelerinden birkaç
kişi şunlardır.
Kendisi henüz hayattayken büyük oğlu Mehmed
Ragıp Efendi’yi halife tayin ederek, icazetname vermiş ve hırka giydirmiştir.
Vermiş olduğu bu icazetname 12 Rebiü’l-Evvel 1327 (3 Nisan 1909) tarihinde
Mekke’de bulunan reisu’l-meşayih Ahmed Akîl kaddese’llâhü sırrahu’l azîz tarafından
da tasdik edilmiştir.
Bağdat’da Hazreti Pîr Seyyid Abdülkâdir Geylânî
kaddese’llâhü sırrahu’l azîz dergâhında postnişîn olan es-Seyyid eş-Şerîf
eş-Şeyh Şerâfeddin el-Ensârî el-Kâdirî hazretlerinin hicrî 1277 milâdî 1860
senesinde Seyyid Muhammed el-Ensâri adında bir oğlu olmuştur.
Hazreti Şeyh Seyyid Muhammed el-Ensârî’nin babası
Hz. Şerâfeddîn’e intisab etmiş, seyr-i sülûk görmüş ve Kâdirî hilâfeti almışlardır.
Hasanî ve Hüseynî neseb ile Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemin torunlarından olan bu zât-ı alâ emr-i manevî ile Bağdat’dan
kalkıp Erzincan’a gelmişler ve yine emr-i manevî ile Sivas’a gelerek Arap Şeyh’e
intisab etmişlerdir. Arap Şeyh, Muhammed el-Ensârî Efendiye Rıfâî-Sayyâdî
hilâfeti vermişler ve kendilerini irşad hizmetlerini yürütmek üzere İstanbul’a
göndermişlerdir.
Muhammed el-Ensârî Hazretleri Erzincan’da iken
Vesile Hanımefendi ile evlenmişler ve bu evlilikden Seyyid Aziz el-Ensârî ve
Seyyid Muhyiddîn el-Ensâri doğmuşlardır. 19. yy. sonlarında İstanbul’u teşrif
eden Ensârî ailesi Kasımpaşa semtinde o zamanlar metruk bir halde bulunan Ayn-i
Ali Baba Kâdirî dergâhını tekrardan inşa etmişler ve buraya Rıfâî-Kâdirî
meşîhatı koymuşlardır. Arap Şeyh, Hakk’a yürüyene kadar İstanbul’u zaman zaman
teşrif etmişler ve halîfeleri Seyyid Muhammed el-Ensârî dergâhında unutulmaz
hatıralar bırakmışlardır. Muhammed el-Ensârî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz de
İstanbul’da Arap Şeyh namıyla tanınmıştır. 14 Kasım 1939 senesinde Hakk’a
göçmüşler, Kulaksız Kabristan’ında İdris-i Muhtefî Hazretlerinin başucu
hizasına sırlanmışlardır.
Üsküdar Rıfâî Âsitânesi’nin postuna Ahmed Ziyaeddin
efendi’nin intikâlinden sonra Meclis-i Meşâyih kararı ile Âsitâne postuna tayin
edilen zât, Seyyid Abdullah el-Hâşimî el Mekkî er-Rıfâî es- Sayyâdî
kaddese’llâhü sırrahu’l azîzin halîfelerinden Zileli Hacı Bekir Baba Hazretleridir.
VAKFİYESİ
Arap Şeyh Hazretlerine
Sivas-Yıldızeli civarındaki Mumcu Köyü’nün bir kısmı ve İsmail Bey Çiftliği
dergâhının ve kendi ihtiyaçlarını karşılaması için mülk olarak verilmiştir.
Kurduğu
Rifâi tekkesi için Paşabey mahallesinde bir konak satın alarak gerekli tadilat
ve semahaneyi yaptırdıktan sonra burayı dergâh haline getirerek h.27 Zilhicce
1331 (m. 27 Kasım 1913) de vakıf haline getirmiştir.[19] İki
katlı büyükçe olan konağın üst katında semahane, misafirhane, mutfak, meydan
odası, alt katında ise, odunluk, sofa, ahır ve diğer müştemilat bulunmaktadır.
Bir
vakıf senedine göre Paşabey mahallesinde kurmuş olduğu tekkesinde inşa ettiği
mescitte hatiplik yapacak zatlara verilmek üzere 1311 (1893) yılında beş yüz
kuruşluk bir vakıf tesis etmiştir.
26
Muharrem 1332 (24 Aralık 1913) tarihini taşıyan vakıf senedine göre, vakfın
idaresi ile dergâhın şeyhliğini büyük oğlu Seyyid Mehmed Ragıb’a, bunun
vefatından sonra da küçük oğlu Seyyid Ahmed Siraceddin’e bırakmıştır.
MENÂKIBI
1- Arap Şeyh Hazretleri Hakk’a yürümeden kırk gün önce
memleketlerine dönen gaziler, onunla savaşta beraber çarpıştıklarını halka ayan
edince, “Artık gitme vaktimiz geldi” buyurmuşlar ve kırk gün sonra bu
dünyayı terk etmişlerdir.
2- Arap Şeyh, cenazesini
yıkamayı vasiyet ettiği Ahmet Hoca ile çok yakın ve iyi dostturlar. Arap Şeyh,
Hakk’a yürüdüğünde, Ahmet Hoca, cenazeyi yıkamaya başlar. İçinden,
“Ermiş diyorlardı...” Sözünü geçirince serçe
parmağını Arap Şeyh tutar ve bırakmaz. Uğraşmasına rağmen parmağını cenazenin
elinden kurtaramayan hocanın telaşı üzerine, orada bulunanların okumaları
sayesine parmağını kurtarır.[20]
3- Arap Şeyh Hazretlerine Hanımı Halime Hanım
sordu ki;
—Efendim,
Mustafa Kemal isimli kişi yurdu kurtarmak için faaliyetlerde bulunuyor, başarabilecek
mi?
—Evet, fakat kadın ve kızlarımızın başlarını
da açacaktır.
—Yardım etmeyelim mi?
—Hayır, ona yardım edin. Çünkü bu millet
devletsiz kalmasın.
4-İstanbul’a geldiğinde velayetine delil olarak
bir keramet göstermesi talep edilince bir çocukla bir fırına girmiş ve bir
müddet sonra çocukla beraber çıkmıştır. Çocuğa sorulduğunda,
—Dede içeride namaz kıldı bende çiçekli
bahçede oynadım, demiştir.
Daha sonra o fırını bir daha yakamamışlardır.
DESTUR
Yine feth oldu ol babı
Rifâî dergeh-i zîbâ
Muvaffak bîl-kudûm etsin bu
dergâhı Ganî Mevlâ
Kedine Mekke hem beyti
mükerrem handanından
0 seyyid ismi Abdullâh-ı
Hâşim eyledi inşâ
Keramet evliya hakdır
husûsan kutb-ı Rabbânî
Vü gavsu l-vâsılîn hem
arifin dünyâ vü mâ-fihâ
Hatab yerine ol pâyin sokup
nâra o matbahda
Pişirdi mâ-hazar taam
misafirler için mahzâ
İkinci zahiri bâtın
semâvât-ı zemininde
Musahhar oldu vahşî cümle
hayvan eyledi îmâ
Anıncün merkadi beyti
ziyâretde o şirinler
Muhafızdır mühîni
genc-rûylar giremez asla
Velî pak seyyidî Ahmed Rifâî
hazret-i pirim
Naam yâ kaddesellahul-azîz
ismiyle saddeknâ
Tarîkat şahların şahı
emîr’l-müminîn Sıddîk
Aliyyul-Mürtezâ Haydar
ulûm-i cennetul-mevâ
Cemilinde buyurdu evliya
hakkında lâ-havfün
Aleyhim âyeti tebşir
verildi müjde-i rânâ
Şefaatler umarız
cümlesinden yâ Rasûlallâh
Şefiim yâ Muhammed Mustafâ
Mahmûd-ı zul-atâ
Demâdem zikr-i yâd olsun bu
dergâhı halîfetde
Ola sâye-i pîrânda nice
himmetleri efzâ
Mücevherle gözetdim Hüsniyâ
rûmiyle târihi
Dedim ol şeyh-i mürşidim
iğin bir mâ hüve’l-âlâ
(sene 1300/ 1884)
Târih-i
musanna’ ez-hurûf-i cevher-i Rûmî[21]
Bismillahirrahmânirrahîm
Allah Teâlâ’ya Hamd olsun, bu icazetnameyi beşeriyeti
terbiye için bu aciz Âdem almıştır.
Hidayet seccadesine oturmuştur. Beşerin ulaşması
gerekli olan hedefe varmak için kurtuluş yoluna intisap edip ve cennete kavuşmak
dünya ve dini fark edip ayırmak zikrin aslına ulaşmak nübüvvet şartlarına uymak
için kabul etmiştir.
Birliği Yüce olan Mevla’ yı tesbih ederim ki;
Allah Teâlâ O’nu (icazet sahibini) başkalarının
nefislerinin bilmediğine ulaştırmış, O’nu gururdan ve nefsanî duygulardan
temizlemiş, maneviyat elbisesini giydirmiş, kendi nuruyla nurlandırmış, O’na Kutsi elbiseler giydirmiş ve nimetlerini
vermiş, ulvi himmetlerini yüksek tutmuş
ve O’nu afv ederek bu icazetname sahibini dostları derecesine çıkarmıştır.
Hamd ederim ki, Hamd etmek, Hakk tarafından istenen
şeylerdendir. O’nun verdiği nimetlere şükür ederiz.
O’ndan başka ilah,
birliğine ortak yoktur.
Gözlerin dışarı fırlayacağı günde, hata ehlinin, cahillerin, aşırı gidenlerin ve
sınırı aşanlar O’nu bulacaklardır.
Kim ki; cahil birini yol gösterici kabul ederse bilsin
ki, o ilimsiz kişinin davetine icabet Cahiliye Davetine icabet etmek gibidir
Ben Şehadet ederim ki, Seyyidimiz, Efendimiz,
Sahibimiz Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’nın kulu, elçisi,
risaletle gelen, Hanif dini üzere olan ve ümmetine Hakk’a yürüyene kadar
nasihat edene, âline ashabına salât ve
selam ederim. Bize Rabbanî bilgileri öğretti.
Kurtuluş ve dinin yollarını açıkladı. Bize icazet verenler Sünnet-i Muhammediye’ye
yapışmışlar ve bu yola bağlı yaşamışlardır. Muhammedî Terbiye yoluna girenlere
salât ve selam olsun.
Ey benim Gardaşlarım! Allah Teâlâ’nın razı olduğu
sıfat onlardadır. Daima onlar hüzünlü. Şehvanî duygulara düşmekten
korkarak, yüzlerini O’na çevirip dua
ederek, kalblerinde Allah Teâlâ sevgisi
ile zikrin tilaveti ile meşguldürler. Kalplerinde O’nun nuru, nefesleri misk
kokusu, meleklerin zevklerine muttali olmuş sanki sarhoşlar ve sorulduklarında
mecnun gibi, derler. Onlara bakar şaşar kalırsın. Onlara dağların, yerlerin ve
göklerin anahtarları teslim edilmiş. Onlar şeytanın azdırmasından korunmuş ve
meleklerin, ruhanilerin dost edindiği
kişilerdir.
RİFÂİ TARİKATİNDE USÛL
İNTİSÂB MERASİMİ
Rifâiyye'de dervişin
tarikata kabul şekli şöyledir: Şeyh Efendi, müride Cenâb-ı Hakka tevbe,
günahları terk ve Allah Teâlâ'ya yöneliş niyetiyle bir abdest alıp, iki rekât
namaz kılmasını söyler.
Bundan sonra Şeyh kıbleye
yönelerek iki dizi üstüne oturur.
Mürid de şeyhinin karşısına
geçerek dizdize gelecek şekilde oturur.
Şeyh üç Fâtiha-i Şerife
okur ve müridin elinden tutarak Kur'ân-ı Kerim'deki bey'âtla ilgili "Şüphesiz,
Sana (Hudeybiye'de) biat edenler, Allah'a biat etmiş olurlar. Allah'ın eli
(kudret ve yardımı), onların elinin üstündedir. Onun için her kim cayarsa sırf
kendi aleyhine cayar. Her kim de Allah'a verdiği sözü yerine getirirse,
Allah'da ona yarın büyük bir mükâfat verecektir." [23]okur.
Ardından Ubâde b. Sâmit'ten
rivayet edilen bey'âtle ilgili hadis-i şerifi hatırlatır:
"Allah Teâlâ'ya asla
şirk koşmamak, hırsızlık ve zina etmemek, fakirlik korkusuyla çocukları öldürmemek,
ahlâk-ı hasene ile yaşamak."
Bu hususları hatırlattıktan
sonra, müride şu soruyu yöneltir:
"Siz bu şartlar
çerçevesinde bana bey'ât ediyor musunuz?" Ve mürid "evet"
deyince, ona Kur'ân-ı Kerim'deki ahdi bozmamayla ilgili âyetleri okur.
"Allah Teâlâ'ın emir
ve yasaklarına, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin sünnetine uyacağıma,
herkese gereği şekilde hizmet edeceğime, dünya âhirette şeyhimin Ahmed Rifâî
olduğuna, Cenâb-ı Hakkı, melâike-i kirâmını, resul ve enbiyâsını, halkından
hâzır olanları şahit tutarım " sözlerini şeyh müridine
tevbe yaptırdıktan sonra söyletir.
Sonra şeyh gözlerini yumar,
ellerini dizlerine koyar, üç defa "Lâilâhe İlla’llah" kavlini
telkin eder ve dördüncüsünde "Muhammedü'r-Rasûlullah" der.
Mürid de bu şekilde tekrar
eder. Elini müridin göğsüne götürerek tevfik ve ihlâsı için dua eder. Ve ikisi
beraber kalkıp kıbleye yönelerek Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme
selât ve selâm getirirler. Fatiha ile intisâb merasimi sona ermiş olur.
Eğer intisâb eden kadın
ise, intisâb esnasında elini tutmaz. Bir tülbendin bir ucundan şeyh tutar,
diğerinden müride. Erkek müride telkin ettiği şeyhleri bu kadına da söyletir.
Dua eder, Fatiha ile merasim biter.
TARİKAT ZİKRİ VE BURHAN
Rifâiyye Sesli zikir yapan
tarikatlardan birisidir. Zikir ve âyin usûlüne "zikr-i kıyâmî"
(ayakta zikir} adı verilir. Kadiriyye, Bedevîyye ve Sa'diyye "kıyâmî"
zikri benimseyen diğer tarikatlardır.
"Zikr-i kıyam" şeyh efendinin Fâtiha'sı
ile başlar. Dizüstü oturulur ve hilâl şeklinde bir zikir halkası teşkil
edilir, Fâtiha'dan sonra "özel bestesi" olan "evrâd-ı
şerif” okurlar. Kısa bir duâ yapılır. Ardından ayağa kalkılır. Halka bozulmadan,
vücûdun belden aşağısı fazla hareket ettirilmeden şeyh efendinin belirttiği esmâ
(Allah Teâlâ'nın isimlerinden biridir. Genelde kelime-i tevhidle başlanır.
Sonra lafza-i celâl ve Hayy-Hakk isimleri zikredilir) zikredilmeye
başlanır. Zikir meclisini "reis" denilen bir kişi yürütmeye
başlar. Zâkirler yâ tek başına ya da grup halinde ilâhiler, kasideler
söylerler. Böylelikle dervişler iyice coşar ve zikir hızlanır. Yeseviyye
tarikatında zikir esnasında görülen "testere" sesine benzer
bir sesle zikrin ritmi değişir.
Bu coşkunluk hâlinde
aktâb-ı erbaa (dört büyük kutup)'dan birisi olarak kabul edilen Ahmed er-Rifâî
kaddese’llâhü sırrahu’l azîz Hazretleri'nin Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellemin "elini Öpme kerameti" esnasında meydâna gelen
harikulade durumların bir tezahürü ve devamı olarak "burhan"
âyini başlar. Burhan, şüpheye yer bırakmayacak kadar kesin ve özel delil demektir.
Kılıç, şiş, topuz, teber
(bir çeşit balta) gibi âletler vücûdun yanak, karın, gırtlak,
göz ve değişik yerlerine saplanır. Ayrıca "lâl" denilen bir
demir parçası ateşe sokulur, akkor hâline gelince ağıza alınıp yalanır ve
soğutulur. Bu hâdiseye "gül yalamak" ta denir. Bu esnada "Hayy"
ism-i şerifi zikredilir.
Ve burhan bittikten sonra "Hakk"
ve "Hû" ism-i şerifleri zikredilir. Sonra oturulur. Esmâ-i
Hüsnâ'dan bazı isimler okunur. Ardından bir kişi "âşır" okur.
Şeyh Efendi duâ eder. Fatiha ve salavâtlar çekilir. Sağa ve sola selâm
verilerek zikir âyini bitmiş olur. Ateşe yakıcılık, bıçağa kesicilik özelliğini
veren Allah Teâlâ’dır. İstediği zaman geri alır. Tıpkı Cenâb-ı Allah'ın Hz. İbrahim
aleyhisselâmı ateşin yakıcılığından koruduğu gibi (Biz. "Ey ateş!
İbrahim için serin ve selamet ol!" dedik.)[24]
Burhan, Rifâiyye'nin çok
tanınmış ve dikkat çekmiş bir hususiyetidir. Burhan gerçekleştirilirken zikir
bir yandan devam eder. Şunu da belirtelim ki burhan her zikir meclisi
kurulduğu zaman icra edilmez. Şeyh efendinin uygun gördüğü bir zamada
gösterilir.
BURHANDAKİ KASEM DUALARI
KILIÇ KASEMİ [25]
Bismi'llâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
"Ve enzelnel hadîde
fîhi be'sün şedîdün."[26]
3 adet "Ya
Allah"
3 adet “Ya Rahman"
3 adet “Ya Rahim"
Sonra:
"Allahümmec'al hâzel
hadide vessilâha kemâin bârid. Allahümme ve kemâ leyyente alâ İsmaîl'ez-zebha
leyyin lenâ hâzessilâha bisırri seyyidî Ahmed er-Rifâiyyil kebîr."[27]
okunur.
TOPUZLU ŞİŞ KASEMİ
Bismi'llâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
"Aksemtü aleyke bi-ismillahil
Azam. Eyyühe'd-dübüsü en tedhule biselem ve tahruce bilâ elem, bihurmeti
sahibiFalem. Bisırri seyyidî Ahmed er-Rifâî bi elfi lâ havle velâ kuvvete illâ
billahil Aliyyil Azîm."[28]
(3 Defa okunur.)
ŞİŞ
KASEMİ
Bismi'llâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
"Aksemtü aleyke
bismillahil Â'zam. Eyyüheş'-şiyş, bihakkıllezî enbetel haşîş, en tedhule
biselemin ve tahruce bilâ elemin. Bi hurmeti sahibi Falem Muhammedin sallallâhü
aleyhi ve sellem."[29]
ATEŞ SÖNDÜRMEK İÇİN
Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemin ruhu için 1 adet ve 4 kutub'un ruhları için de 4 adet
Fatiha okuduktan sonra şu dua okunur:
Bismi'llâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
"Ya nâru kûnî berden
ve selâmen alâ fükarâi seyyidî Ahmed er-Rifâî, berden ve selâmen liye hamsetün
utfî bina nâral cahîmil hâtımete. El-Mustafâ, vel-Müctebâ, el-Murtazâ ve
ebnâhümâ vel-Fâtımetü."[30]
EVRÂD-EZKÂR
Şeyhin müride, kabiliyetine
göre adedi ta'yin olunmak üzere vereceği ilk vird, Hz. Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve selleme salât ve selâmdır.
Sonra yine isti'dâd ve
adedi ta'yin olunmak şartıyla "istiğfar" virdi verilir. Bundan
sonra aynı şekilde kabiliyet ve adedi ta'yin olunmak üzere her namazın sonunda
yirmi defadan az olmamak kaydıyla "Lâilâhe İlla’llah" zikri
verilir. Virdi çekmek İçin abdestli olmak, sakin ve münhal bir yer bulmak ve
gözleri yummak, şeyhe kalbini rabtetmek, kalbten mâsivâyı çıkarmak gerekir.
Kelime-i Tevhîd zikrinde
başarı elde eden müride şeyh, Lafzâ-i Celâl zikrini verir. Bu zikri de
başarıyla çekerse, Allah Teâlâ'nın güzel isimlerinden sayısı belli olmak
şartıyla müride çekmesini söyler. Genelde Rahman ism-i şerifi çokça çekilen
bir zikirdir. Lâilâhe İllallah, Allah, Rahman isimlerinden sonra en çok
teşbih edilen diğer isimler şunlardır;
Rahim, Vahhâb, Kuddüs, Hak,
Halım, Hannân, Hayy, Hafız, Hamîd, Vedûd, Selâm, Kerim, Metin, Sabûr, Settâr,
Gaffar.
Rifâiyye'de evrâd ve ezkânn
ismi ve sayısı kol ve şubelere göre değişmektedir. Evrâdlar genellikle şu
şekilde çekilir.
Önce abdestli olarak
kıbleye karşı oturulur. Tevbe-istiğfar yapılır. Hz. Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve selleme âline, ehl-i beytine, bütün nebilere, çehâr-ı yâr-ı güzine,
12 imâm, 12 tarikat pirlerine, çevresinde bulunan velilerin ruhuna, bütün
geçmişlerine üç ihlâs bir fatiha okur. Şeyhinin verdiği evradı çeker. Bunu sabah-akşam
tekrar eder.
EVRADI RİFÂİYYE
Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm
Sâlik'e şerbet birkaç
şekilde verilir. Hangisi kolay ise o uygulanır. Şöyle ki:
a-Yalnız su ile, yalnız
sirke ile veya yalnız süt ile olur.
b-Zeytinyağı, hurma ve bal
veya bunların üçünün karışımı ile olur.
c-Zeytinyağı ve suyun ikisi
ile olur.
d-Zeytinyağı, su ve tuz,
bunların üçü ile olur.
e-Limon ve şekerin karışımı
ile olur.
Bunlardan herhangi
birisinin üzerine;
3 Fatiha,
3 Ayete'l-Kürsi,
3 defa da
Elem yeni lillezine amenû
en tahşa'a kulûbühüm li-zikrillah.[31]
okunup
"Rauf”
ismini zikrederek üfürüp "Ehli
tarîk'in ruhlarına Fatiha" denilir.
Ve:
"Destur yâ ehlel
hamra" diyerek şerbet sâlike içirilir.
Eğer orada ihvandan başka
kimseler varsa, onlar da şerbete üfürürler ve hepsi beraber içerler.Sâlike
şerbet içirildikten sonra, ona şu vird verilir:
Sabah namazından sonra:
10 adet istiğfar,
10 adet salâvât,
165 adet Kelime-i Tevhid, İsmine mutabık "Esmâü'l-Hüsnâ"
Meselâ ismi Muhammed ise, 92 adet "Ya Bâsıt, Ya Vedûd", 66
adet "Ya Allah",
11 adet “Ya Rahim",
11 adet 'Ya Sabûr",
11 adet "Ya
Gaffar",
diyecektir.
USÛLÜ SÜLÜK ESMÂLARI
Lâ ilahe illallah,
Ya Allah,
Ya Hû,
Ya Hakk,
Ya Hayy,
Ya Kayyûm,
Ya Kahhâr.
Bunların fürû (Ek) esmâları:
Ya Vehhâb,
Ya Gayyûr,
Ya Fettâh,
Ya Cebbar,
Ya Selâm.
USÛLÜ TESBÎHİ RİFÂÎ
Bismi'llâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
"Allâhü lâ ilahe illâ
hüvel Hayyül Kayyûm. Lâ te'hu-zühû sinetün velâ nevm. Lehû mâ fis-semâvâti vemâ
fuardı, men zellezî yeşfe'u indehû illâ bi-iznihî. Ya'lemü mâ beyne eydîhim
vemâ halfehüm. Velâ yühîtûne bi şey'in min ilmihî illâ bimâ şâ'e, vesi'a kürsiyyühüs-semâvâti
vel-arda velâ ye'ûdühû hıfzuhümâ ve hüvel Aliyyül Azîm."[32]
Sonra:
"Şehidellâhü ennehû lâ
ilahe illâ hüve vel-melâiketü ve ülül-ilmi kaimen bilkıstı. Lâ ilahe illâ hüvel
Aziyzül Hakîm. İnneddîne indallâhil-İslâm."[33]
"Eşhedü bimâ
şehidallâhü bihî ve estevdiullâhe hâzi-hiş-şehâdete vehiye lenâ indallâhi
vedîatün."[34]
Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
"Kulillâhümme mâlikel
mülki tü'til mülke men teşâü ve tenziul mülke mimmen teşâü. Ve tüizzü men teşâü
vetüzillü men teşâü, biyedikel hayru inneke alâ külli şey'in kadir.
Tûlicül-leyle fin-nehâri ve tûlicün-nehâra filleyli ve tuhricül hayye minel
meyyiti ve tuhricül meyyite minel hayyi ve terzüku men teşâü bigayri
hisâb."[35]
"Allahümme salli alâ
seyyidinâ Muhammedin Lâ havle velâ kuvvete illâ billahil' Aliyyil Azîm."
33 adet
"Sübhânallâh"
33 adet
"Elhamdülillah"
33 adet "Allâhü
Ekber" Sonra:
"Allâhü Ekberû ve
Azamü kebîrâ. Lâ ilahe illallâhü vahdehû lâ şerike leh. Lehül mülkü velehül
hamdü vehü-ve alâ külli şey'in kadir. "
"Elâ inne evliyâallâhi
lâ havfün aleyhim velâhüm yahzenûn."[36]
SEYR Ü SÜLÛK
Seyr ü sülûkde ulvî ve en
yüksek hedef ilm-i tevhid'dir.
İlm-i tevhid “Allah'ın tek olduğunu
bilme ilmidir”.
Eğer sâlik yedi nefsin yedi
mertebesini geçtiği zaman tevhidi, hâl ve vicdanı ile anlaması çok güzeldir.
Eğer anlamadı ise yedinci tavırda yalnız "Kahhar" ismini
okuyan salik'e birer birer fürû esmâlarını yani:
"Yâ Vehhâb, yâ Gayyûr,
yâ Fettâh, yâ Cebbar, yâ Selâm"ı dahi o-kutup zuhurat ile
yanî o kişi ibâdet ile kendini meşgul görürse ibadetlerden zevk almaya başlarsa
o kişiye "Tevhîd-i Ef’âl” öğretmeli. Yani:
"Kul küllün min
indillah" [37]
Âyet-i kerîmesi mucibince, (her
işi Hak işler, her şeyi o yaratır.) diye inanacak ve böyle göreceksin, hâl
ve vicdan ile bunu düşünüp tefekkür edeceksin. Dış yönüyle bir işi falan ve
filan işliyor görürsen de, gerçekte onları işleyen birdir ki o da Allah Teâlâ’dır;
bunun misali; Hacivat Karagöz oynatan kişidir ki, seyirci hareketleri ve
seslerin kuklalardan geldiğini zanneder, oysa hareket ettiren ve konuşan kuklaları
oynatandır.
İkinci isimde yemiş ve
meyvalar görmeğe başlayınca ona "Tevhid-i Sıfat”ı tarif etmeli.
Yani "Bu bizlerde görülen güç ve kuvvet ki, onlarla yürüyor, duyuyor,
görüyor, konuşuyoruz. Ağır ve güç şeylerde irâde, güç ve kuvvetimizi
kullanıyoruz. Gerçekte bu kuvvet ve kudret Hakk’ındır, Hakk'tandır. Aynada görülen
suret gibi bizde görünüyor." mülahazasıyla zikir etmelisin, demeli.
Üçüncüde buğday ve arpa
gibi tohum olacak taneler meydana gelince ona “Tevhîd-i Zâti” yi tarif
edip öğretmeli. Yani bizler, denizin dalgaları, kar ve buz gibi ayrı ayrı görünürsek
de, hakikatta (gerçekte) fiillerimiz ve sıfatlarımız gibi zatlarımız da halik
ve fânî olduğu için "Zât-ı Hak'dan başkası yoktur." fikir ve
mülâhazasiyle zikr etmeli.
Eğer yukarda geçen bu üç
zuhuratın hepsini beraber görürse bu duruma "el-Cem" derler
ki, bu durumda "Zât zahir, sıfatlar ve fiiller bâtın, müstetir.”
olur. Eğer bu mertebeden tenezzül ederse o makama "Hazretü'l-Cem"
denir. Bu durumda sıfat ve ef’âl, zahir, zat bâtın ve müstetir
olur.
Eğer bazen zat zahir, bazan
da sıfat ve ef’âl zahir olup nazar ve müşahedesinde (bakıp görmesinde)
birbirlerine perde olmaz halde olursa bu menzile "Cem'ül-Cem” ve “farkun
ba'del-cem" denir ki, bunların üçü de Tevhîd-i Zât’ın hazeratıdır.
Bir de "Ehadiyyetü'l-Cem"
vardır ki Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme ve onun halifesi olan
kutublara mahsustur.
Ve dahî sâlike yedinci
tavrı ve Esmâ-i Hüsnâ'nın tamamını okutturduktan sonra "Makâmat-ı
Tevhid"i öğretmek için, zikr-i kalbî hafi ki "Allah Allah
Allah" demektir. Bu öğretilip ve yukarıda geçtiği şekilde tevhidler
öğretilir. Ve zikir de, kalpden ruha, ruhdan sırra, sırdan hafâ'ya, (gizliye),
hafâdan ahfâ'ya (daha gizliye), ahfa'dan nefs-i natıkaya, nefs-i natıkadan bütün
bedene intikal ettirilirse daha güzel olur.
FERMAN
Bilâd-ı Hamse’den Bursa
payesi tevcîh-i emr-i ‘âlîsi
El-Gâzî Sultan Abdülhamid
Han
1. Satır: Aksâ kuzâtü’l-müslimîn
evlâ vülâtü’l-muvahhidîn ma‘denü’l-fazl ve’l-yakîn râfi‘-i
i‘lâmü’ş-şerî‘atü’l-vâhidîn vâris-i ulûmi’l-enbiyâ ve’l-mürselîn el-muhtas
bi-mezîdi inâyetü’l-meliki’l-muîn mahrec pâyelerinden Sivas Nakibü’l-Eşraf
Kaymakamı Mevlâna Seyyid Abdullah Efendi zîdet fezâilehû
2. Satır: Tevki‘-i refi‘-i humâyun
vâsıl olacak ma‘lum ola ki sen ki Mevlânâ-yı mûmâ ileyhsin rüşd ü ru’yetle
muttasıf ve ma‘ruf olarak inâyet-i mekremet-i seniyye-i şâhâneme layık ve
müstehak bulunduğun cihetle 1326 senesi şehr-i Muharremü’l-Haram’ın 22.
gününden itibaren
3. Satır: uhde-i ehliyetine Bilâd-ı
Hamse’den Bursa payesi tevcîh ü ihsânı bi’l-fiil şeyhü’l-islam ve müftiü’l-enam
olup imtiyâz-ı nişân-ı hümâyunun ve murassa‘ Osmânî ve Mecîdî nişân-ı
Zîşanlarını hâiz ü hâmil olan a‘lemü’l-ulemâü’l-mütebahhirîn
efdalü’l-fuzalâi’l-müteverri‘în yenbe‘u’l-fazl
4. Satır: ve’l-yakîn Halid
Efendizâde Mevlânâ Mehmed Cemâleddin Efendi edâme’llâhu teâlâ fezâilenin
telhîsi üzerine şeref-sâdır olan irâde-i seniyye-i mülûkânem muktezâ-yı
münîfinden olmağla mûcebince pâye-i mezkûre mazhariyetine mutazammın divân-ı
humâyunumdan işbu fermân-ı celîlü’l-ünvân-ı bâ-hidîvânem ıstar u i‘tâ olundu.
5. Satır: sâlifü’z-zikr pâyeye
târih-i mezkûrdan itibaren nâil olup îfâ-yı şükr-i mehmedetle beraber nümâ-yı
eyyâm-ı umûr-ı şevket-i pâdişâhânem daavât-ı hayriyyesine müvâzin ü hüsn-i
edâya hizmete sarf-ı mukarrenet eyleyesin. Tahrîren fi’l-yevmi’t-tâsi‘
ve’l-‘işrîn min şehr-i Rebîü’l-âhir li-sene sitte ve işrîne ve selâse ve mie ve
elf [1326]. [30 Mayıs 1908]
Be-makâm-ı
Konstantinü’l-Mahrûse.
SİVAS VİLAYETİ
1. Satır: Nakibü’l-eşraf
kaymakamlığı Gurre-i Rebiülahir 1304 [Ekim 1886] tarihinden itibaren
Altıparmakzâde Hüseyin Efendi uhdesine tevcih buyurulmuştur.
2. Satır: Mûmâ ileyh Seyyid Hüseyin
Efendi’nin hasbü’l-îcâb azline ve 20 seneden beri Sivas’ta ikâmet etmekte olan
sâdât-ı Rifâiyyeden Seyyid Abdullah
el-Hâşimî Efendi
3. Satır: derkâr olan liyâkatine
binâen 24 Şevval 1313 [8 Nisan 1896] tarihinden itibaren îcâb-ı icrâ
edilmiştir.
4. Satır: Mûmâ ileyhin zât-ı
şevket-meâb hazret-i hilâfet-penâhî ve devlet-i aliyyelerine sadâkatle îfâ-yı
hizmet edeceğine ve mugâyir-i adâlet ve harekâtta bulunmayacağına dair
5. Satır: olan tahlîfin icrası
buraca îfâ edilmiştir.
6. Satır: Mûmâ ileyh Abdullah el-Hâşimî Efendi 8 Recep 1319
[21 Ekim 1901] tarihinden itibaren kemâ-kân ibkâ buyurulmuştur.
7: Satır: Mûmâ ileyh Abdullah el-Hâşimî Efendi’nin azliyle
yerine Kemal Efendizâde es-Seyyid Hacı Hamid Efendi 5 Rebiülevvel 1327 [27 Mart
1909] tarihinde uhdesine tevcîb olunmuştur.
(İstanbul Müftülüğü Meşîhat Arşivi’nden)
ARAP ŞEYH’İN
MEKTUPLARI
Arap Şeyh’in, 1903 yılı
Nisan-Mayıs aylarında İstanbul’dan, oğlu M. Rağıp Efendi’ye yazdığı sekiz adet
mektubu bulunmaktadır. Birini Hayat
Ağacı dergisinde (Bahar 2005 s. 46-50) yayımladığımız bu mektupların tamamını
tarih sırasına göre yayımlayacağız.
BİRİNCİ MEKTUP
Nûr-ı aynım Şeyh Seyyid Mehmed Ragıb Efendi
Mahsûsen selam duâlar edip,
hatır-ı nâzikâneni sual ederim. 23 Mart 319 tarihli bir kıt‘a şukkanızı ahz
edip, cümle iş‘ârınız malum olmuştur. Ve İsmail Efendi tarafından 2 Nisan 319
tarihli bir kıt‘a tahrîrât ahz olunup 2000 kuruş ahz edip sizlerin Zara’ya
azîmet eylediğiniz iş‘âr ediliyor. Seni göreyim benim oğlum, yedinizde bulunan
senedlerin istihkâkını ahz edip terâküm akçe bırakmayasınız. Husûsan kalan her
ne vecihle olursa ahz ediniz de ve bu tarafta kesb-i istihkak eylemeyen
maaşların dahi senedlerini bi’l-mütehayyir tarafınıza peyderpey irsâl edeyim.
İş‘âr ediniz ve dergâhımıza 6 nihayet 7 yüz kuruştan fazla mesârif etmeyip,
nezdinizde akçe teraküm ediniz. İcap eyledikçe tarafıma harçlık irsâl eyle ve
yedinizde akçe terâküm eyle ki ilerde inşâallah işlerimiz tesviye olundukta behemehâl
sizleri bu tarafa getirip, semâhetli Şeyh Efendi ile görüştüreceğim. Şimdiki
halde hâlâ daha işlerimizde bir semere zuhûr etmedi. Geldiğime pişman oldum ise
de ne çare ki takdîr-i İlâhî böyle imiş. Ortalığın işinden bir şey
anlaşılmıyor. Tûl-müddet bu tarafta kalacağım bedîhidir. Ancak rûz-ı şeb ve
evkât-ı hamsede ed‘iye-i hayriyye ile cümle ihvanlar ile yâd ediniz ki Cenâb-ı
Perverdigâr an-karîbü’z-zaman işlerimize teshîlâtlar tevfîk eyleyip,
hayırlısıyla tedbîrinin çaresiyle tesviye ediniz. Kimseye muhtaç olmayasınız ve
matlûb-ı ahz 15 lirayı geldiği anda bu taraftaki düyûnlarıma îfâ edip, 10
parası kendimde kalacak değil, zira bu tarafta tüccarların yanında yüzüm kalmadı.
Her halde serîan akçeyi irsal edesiniz ve geriden yine akçenin irsaline çare
ediniz. Zira ahvâlimi arz eyledim. Vali
Paşa hazretlerine bi’s-sürat gidip akdemce iş‘âr eylemiş olduğum Sadrazam Paşa’ya ve mabeyn-i hümâyun ikinci kâtibi devletli Ahmed İzzet Paşa hazretlerine
ve maliye nazırı devletli Reşad Paşa
hazretlerine birer kıta tavsiye ahz edip irsal edesiniz. Muşârun ileyh
hazretlerine dahi akdemce iş‘ar eyledim idi. Yine selam-ı dâiyânemi tebliğ
edip, mezkûr tavsiyelerin intizarında bulunduğumu arz ile müsta‘cilen ahz edip
tarafıma irsal edesiniz. Sadrazam Paşa
hazretlerine irsâl olacak tavsiyeyi ikinci nişan-ı zîşân-ı Osmânî uhde-i
dâiyâneme tavsiye bulunulması hususuna dair olacaktır.
Ol tarafta halîle-i
muhteremim Halime hanıma ve gelinim Zekiye hanım’a ve kâim vâlidem hanıma ve
kızım Mevlüde’ye selam duâlar edip hatırlarını sual ederim. Gözüm nurları
Seyyid Ahmed ile Zehra hanımın gözlerinden bûs edip, hatır-ı nâzikânelerini
sual ederim. Ve rûz-ı şeb hayır duâ ile yâd etmekteyim.
Ol tarafta İmamzâde Hüseyin
efendiye, Ahmed efendiye, Seyyid Ahmed ağaya, efendiye, Divriğli İsmail efendiye,
Medineli Şeyh efendiye, Zaralı Hulusi’ye, Ömer efendiye, Nâycı Mustafa ağaya,
Mülâzim Nazmi efendiye, Derviş İbrahim efendiye, hademe Ziya’ya, Karslı Edhem
ağaya, Hatipzâde Mehmed efendiye ve biraderi Abdurrahman efendiye ve dergâhımızda
bulunan ihvanların kâfesine ve komşulara vesâir sual eden zevâtların kâfesine
ale’l-infirâd selam duâlar edip hatırlarını sual erim.
Bu tarafta Hacı Hüseyin ağa
afiyette olarak cümlenize selâm-ı mahsûsa eder. Divriğli Kurukülahzâde Osman
Efendi zatınıza ve cümle ihvanlara ferâd ferâd selam edip hatırlarınızı sual
eder.
Medineli Şeyh efendiye
söyleyiniz, el-ân cevabı masdak olamadı beynimizde muallâk duruyor. Kemâl-i
âfiyette olasınız. Bilhassa Şeyh Efendi duâ etsinler. Cenâb-ı Hakk âsânlar
tevfîk eyleye. Beher hafta postasıyla tarafınıza gazete irsal ediyorum. Ol
tarafça sizler de postahâneden ahz edip, peyderpey tarafıma mâlûmât iş‘âr
edesiniz. Bâkî duâ oğlum efendi
25 Nisan 1903
12 Nisan 319.
Rifâî Şeyhi Pederiniz.
Nûr-ı dîdem ciğer köşem
Şeyh Seyyid Mehmed Ragıb Efendi
Bilhassa selam duâlar edip,
hatırını sual ederim. Tarafımdan sual olunur ise lehü’l-hamd afiyet üzereyim.
Tarafınızdan 5 Nisan 1319 tarihli şukkanızı ahz eyledim ve posta vasıtasıyla
göndermiş olduğun 7 lirayı ahzeyledim. İş‘ar ediyorsunuz ki havale olunan 2000
kuruşun 1000 kuruşunu ahz edip 7 lirasını taraf-ı pederânelerine irsal eyledim
diyorsunuz. Mezkûr meblağ araba akçesi mi veyahud maaş mı? Mahsub hangi maaştır
ve mütebakisini niçin ahz edemediniz. Bendelerine serîan 15 lira irsal eyle
diye iş‘ar ediyorum. Göndermiş olduğun meblağın vüsûlünde 6 lirasını düyûna îfâ
eyledim, 1 lirasını yedimde harçlık koydum. 15 liraya bâliğ etmeye sa‘y
edesiniz. Zira 15 lirayı tamamen borca îfâ edeceğim. 15 liradan fazla her ne
miktar akçe irsal eder iseniz, işte ol akçe yedimde harçlık kalacak. Mezkûr 15
liranın 10 parası yedimde kalacak değil. Sâlifü’z-zikr cümlesi borca
gidecektir. Her halde vüsûl-i şukkada mezkûr meblağı 15 liraya iblağ edip ve
bir miktar da harçlık irsal edesiniz. Benim oğlum, ne yapayım geldiğime
nâdim oldum ise de ne çare ki bir defa dost-düşman içerisinde geldim. Geriye
avdet etsem o da olmuyor. Böyle olacağını bilseydim kapıdan taşra çıkmazdım. Ne
çare takdîr-i İlahî böyle imiş. Hâlâ işten bir semere zuhûr etmiyor.
Bakalım Cenab-ı Hakk encâmını hayra tebdîl eyleye. Cümle ihvanlar ile dua
ediniz. Cenab-ı Hakk işlerimize teshîlâtlar tevfîk eyleye. Dost-düşman içerisinde
hacîl etmeye. Yoksa şimdiye bırakmayıp bendeleri sizleri bu tarafa celb edecek
idim. Ne çare işten bir netice hâsıl olmadı ki getireyim. İnşallah işler netice
buldukta ben sizleri bu tarafa iş‘ar edeceğim. Gelecekseniz akçe teraküm
edesiniz. Maaşları ya ahz veyahut ne yapalım olmaz ise füruht eyle. Akdemce de
iş‘ar eyledim akçeyi nezdinde teraküm eyle. Lüzumunda tarafıma irsal edesiniz
ve iş‘ar ediniz Nisan maaşının senedini tahrîr ve temhîr edip irsal edeyim.
Elhasıl, maaşları terakümde bırakma, ya ahz veyahut tenziliyle füruht eyle. Ve
ol tarafça her ne havâdis var ise tafsîlen beyan eyle ve dergâha mâhiye 6-7 yüz
kuruştan fazla mesarif etmeyesiniz. Her halde bir miktar akçe teraküm eyle.
Daima iş‘ar ediyorum, tûl müddet bu tarafta kalacağım. Bizlere her vesile akçe
lüzum ede. Sizlerin gayretiyle olacaktır. Aklını başına alıp işlerine devam
eyle. Cenab-ı Hakk da muîniniz olsun. Cümle ehl-i İslam ile bizlerin de
işlerini teshîl eylesin. Evkât-ı hamsenize ve dergâhta zikrullaha devam ediniz.
Kimseye muhtaç olmayıp, seni göreyim oğlum dosta düşmana meydan aldırmayasınız.
Bendelerini de her hafta postasıyla ahbârât-ı hayriyyenizle memnun edesiniz.
Bendeleri işte burada kaldım. Sizlerin daima yolun gözetmekteyim. Bu defa
yapmış olduğunuz gayrete derece-i nihâyede memnun oldum. Seni göreyim,
işine-gücüne dikkat edip bendelerini dahi bu tarafta rahat edesiniz. Zira işler
görülmüyor. Ruhum sıkılıp rûz-ı şeb rahatım yoktur. Harçlıksız oldukça büsbütün
dünya başıma zindan oluyor.
Ol tarafta halîle-i
muhteremim Halime hanıma ve gelinim Zekiye hanım’a ve kâim vâlidem hanıma,
Fadime ve Mevlüde’ye cümlesine selam duâlar edip hatırlarını sual ederim. Gözüm
nurları Seyyid Ahmed ile Zehra hanımın gözlerinden öpüp, hatır-ı nâzikânelerini
sual ederim. Çoluğa çocuğa sefalet çektirmeyesiniz.
İmamzâde Hüseyin efendiye,
Ahmed efendiye, Seyyid Ahmed ağaya, Seyyid efendiye, Mülazim Nazmi efendiye,
Hatipzâde Abdurrahman efendiye ve biraderi Mehmed efendiye, Derviş İbrahim
efendiye, Divriğli İsmail efendiye, Medineli Şeyh efendiye, Zaralı Hocazâde
Ömer efendiye, dergâhta bulunan ihvanların kâffesine ve ekmekçi Hacı Mehmed
ağaya ale’l-infirâd cümlesine ayrı ayrı ve ferâd ferâd selam duâlar edip
cümlesinin hatırlarını sual ederim.
Hasan memlekete gitti mi,
gitmedi mi, dergâha geliyor mu, tezkire-i Osmâniyyesini posta ile irsal eyledim
idi. Vüsûlune dair izahınıza muaffak olamadım. Ahvâlini tafsîlen beyan
edesiniz. Vesâir her ne havâdis var ise ve ahvalinizi ber-tafsîl tarafıma iş‘âr
edesiniz. Kemâl-i afiyette dâim olup peyderpey ahbârât-ı hayriyyenizle tarafımı
memnun edesiniz. Şukka-ı mahsûsa tahrîr kılınız oğlum efendi bâkî duâ.
Bu tarafta Hacı Hüseyin ve
Divriğli Osman Efendi afiyette olup cümlenize ayrı ayrı selâm ederler. Fakat
her mektupta bu kimselerin selamları tahrir olunur, sizlerin bir selamına muvaffak
olamadıklarına me’yûs oluyorlar ki bir selamlarına değmiyoruz diyorlar. Malum
oldukta bendeleri mesellü sizler de cümlesine güzel güzel selam tahrir
edesiniz.
Her hafta postasıyla
gazeteni ve mektubunu irsal ediyorum. Vüsûl cevabını iş‘âr etmiyorsunuz. Niçin
şukkayı muhtasar yazıyorsunuz. Tafsîlen cümle ahvâlleri beyan eyle. İşbu
mektupla gazete irsal etmiyorum. Hafta başında irsal olunacaktır.
Fatıma hanım ile Bahri Bey
tarafından işlerinin takibine dair 5 Nisan 319 tarihli bir kıta şukkalarını ahz
eyledim. Oğlum, malum benim bu tarafta harçlığım yoktur. Bir defa gidip
gelmeye araba parası 2 mecidiye gidiyor. Buralarını güzelce anlatırsınız. Yoksa
onların işlerine elimden geleni dirîğ etmeyeceğimi kendiler de bilirler. Ne
çâre ki harçlık canım malum. Burası da İstanbul. Selam para, kelam para. Başka
bir şey yoktur. Her ne para sarf et, işin görülmüş, görülmemiş orasını kimse
anlamıyor. Bu kadarca iş‘âr iktifâ eder.
(30 Nisan 1903)
17 Nisan 1319
Rifâî Şeyhi Pederiniz
ÜÇÜNCÜ MEKTUP
Nûr-ı dîdem ciğer köşem
Şeyh Seyyid Mehmed Ragıb Efendi
Mahsûsen selam duâlar edip,
hatır-ı nazikaneni sual ederim. Tarafımdan sual olunur ise lehü’l-hamd afiyet
üzereyim. Cenab-ı Hakk hayırlı işlerimize teshîlâtlar tevfîk edip, murâdât-ı
maksûdelerimize nail edip an-karîb mulâkâtlarımızı tevfîk ede âmin. Benim oğlum
işimizden sual olunur ise henüz bir semeresi yoktur. Ancak Hayyü lâ-yezâl
hakkımızda hayırlar tevfîk eyleye. Bu defa gelmek yok imiş, ne ise mukadderât-ı
ileyh böyle imiş. Bilmiş olsa idim asla bu tarafa gelmek arzusunda bulunmaz
idim. Bir kere yâr ü ağyâra karşı ne yapacağımı bilemiyorum. Bir garip, gelsem
olmuyor, gelmemiş olsam iş görülmüyor. Şeyhten filandan ümit yoktur. Ancak
Cenab-ı Hakk’a güveniyorum. Böyle oldukça tûl müddet burada kalacağım. Akdemce
iş‘ar eylemiş idim, dünyanın işi ancak akçe ile itmam oluyor. Bu kadarca
cevab-ı rumuzdan anlayıp akçenin tedariğinde bulunmaya sa‘y ediniz. İki
haftadır şukkanızı ahz edemiyorum. Endişe üzereyim. Bir tarafa mı gittiniz,
niçin şukkanızı dirîğ ediyorsunuz. Her hafta irsal etmiyorsunuz. 5 lira
borcuma mukabil hâlâ akçe irsal eylemediniz. Harçlığım yoktur. Bu tarafın
ahvâlini sizlere daima yazıyorum. Selam para, kelam para. Haneden çıkıp avdet
edip yine haneye gelinceye değin 20-30 kuruş mesarif gidiyor. Nasıl anlatayım,
mülahaza ediniz. Bendeleri böyle bu tarafta daralmış gayret edip akçe tedarik
ile tarafıma harçlık irsal eyle. Mart maaşını ahz ettiniz mi. Akdemki
işârâtlarda çend defalar iş‘ar ettim idi, iş‘ar ediyorum Vali Paşa
hazretlerinden tavsiyeleri niçin ahz edip irsal etmiyorsunuz. Ne tavsiyeye ne
de cevabınıza muvaffak oldum. Oğlum, ancak sizlerin gayretine, dualarınıza
muhtacım. Hemen rûz-ı şeb zikrinize ve evkât-ı hamsenize devam edip cümle
ihvanlar ile dua ediniz ki me’yûsen avdet ettirmeye de mesrûren avdet ettire. Zira
rûz-ı şeb istirahatım selb olmuştur. Sâlifü’z-zikr ne yapacağımı bilemiyorum. Hemen
duanıza muhtacım. Dua ediniz inşallah da Cenab-ı Hakk işlerimize teshîlâtlar
tevfîk edip hayırlısıyla mesrûren mülâkâtlarınızı ihsan eyleye.
Ol tarafta halîle-i
muhteremim Halime hanıma ve gelinim Zekiye hanıma ve kâim vâlidem hanıma selam
duâlar edip hatırlarını sual ederim. Gözüm nurları Seyyid Ahmed efendinin, Zehra
hanımın dü-çeşm-i Enverlerinden bûs edip hatır-ı nazikanelerini istifar ederim
ve rûz-ı şeb ed‘iye-i hayriyye ile yad etmekteyim. Fadime ve Mevlüde hanımlara
selam-ı mahsus ederim. Aman oğlum, yemiş zamanıdır, meyve filan cihetince
çoluğa çocuğa sıkıntı ve sefalet çektirmeyesiniz. Hüsn-i idarede güzelce
bakasınız.
İmamzâde Hüseyin efendiye,
Ahmed efendiye, Seyyid Ahmed ağaya, Seyyid efendiye, Divriğli İsmail efendiye,
Derviş İbrahim efendiye, Karslı Edhem ağaya, Mülazim Nazmi efendiye, Hatipzâde
Mehmed ve Abdurrahman efendilere, Topal Halil ağaya, Medineli Şeyh efendiye,
Nâycı Mustafa ağaya ve dergâhta bulunan dervişlere ve ihvanlara ve sair sual
eden ehibbâların kâfesine ale’l-infirâd selamımızı tebliğ edesiniz.
Oğlum, dergâhta mahrem
olaraktan beş-altı ihvan ile beraber Salavât-ı Münciye’yi bin kere beher gece
yatsı namazından sonra ve Kelime-i Tevhid’i bin kere, Lafza-ı Celâl’i bin kere
tilavet edip devam edesiniz. İşbu niyetle Cenab-ı Hakk İstanbul’daki işlerimizi
hayırlısıyla muvaffak eyleye. Niyet-i halis ile niyet edip eda ve tilavet
edesiniz. İşbu esrârı ifşa etmeyip dergâhtan mahrem dönesiniz. İhvanlara da
böylece tenbih eyleyesiniz.
Kemâl-i afiyette olup,
beher posta ile şukkanızı dirîğ etmeyip, tarafımı memnun edesiniz. Zira oğlum,
malum bu tarafta kendim ıstırap üzereyim. Şukkanız da gelmediği hafta büsbütün
elemim teşdîd ediyor. Ve bu hafta postasıyla gazetenizi de irsal eyledim, ahz
edesiniz. Baki dua oğlum efendi.
Rifâî
Şeyhi Pederiniz
DÖRDÜNCÜ MEKTUP
Nûr-ı dîdem Şeyh Seyyid Mehmed
Ragıb Efendi
Mahsûsen selam duâlar edip,
hatırını sual ederim. Tarafımdan sual olunur ise lehü’l-hamd afiyet
üzereyim. Tarafınızdan 13 Nisan 319
tarihli mektubunuzu ahz edip, cümle iş‘ârınız malum olundu ve posta vasıtasıyla
irsal ettiğiniz 3 lirayı dahi ahz eyledim. Cem‘an irsal eylediğin 10 lira oldu.
2 lirasını kendime harçlık bıraktım, mütebâkî 8 lirayı borca îfâ eyledim. Daha
7 lira borcum vardır. Akdemki şukkalarımda iş‘ar eylediğim mesellü 15 liradan
fazla akçe irsal edersiniz bendelerine harçlık olur. Yoksa Sivas’tan çıkalı üç
buçuk mâh oldu, yedimde akçe olup olmadığını anlayabilirsiniz. Şimdiye değin
borç ile sarf ediyorum. Mektubunuzda hanenin çocuklarının birisinden hâsetsen
selam etmiyorsunuz. Dergâhın ahvâlinden bir şey iş‘ar etmiyorsunuz. Ve her
hafta gazetenizi irsal ediyorum vüsûlüne dair hiçbir iş‘arınız yoktur. Mufassal
olarak iş‘ar etmeyip muhtasar şukka irsal ediyorsunuz. Ol tarafın ahvali malum
olmuyor. Rahatım selb ediliyor. Her halde mektubunuzu ber-tafsîlî işârâtlar ile
yekân yekân cevabını iş‘ar edesiniz. Başmüdür efendi tarafından ahz ettiğim
işârâta nazaran Mart maaşını bu günden îfâ edecekler imiş. Maaş için matbû
senet bizler için değildir, memur olanlara hastır. Ara sıra müdür beyin nezdine
müracaat eyle. Deli-doludur fakat yine işe yarar oldukça sâlifü’z-zikr Mart
maaşının senedini müdür beye götür. Şayet mutlaka matbu olacak derler ise
şimdilik Mart maaşını ol senetler ile ahz ediniz de senet kangı mahalden ahz
olunuyor ise telgrafla bildiriniz, ahz edip serîan irsal edeyim. Aman oğlum!
Maaş senedi için endişe etmeyiniz. İş‘ar ediniz, peyderpey irsal edeyim.
Akdemki iş‘arım mesellü çoluğa çocuğa sefalet çektirmeyin. 6-7 yüzden fazla dergâha
mesarif etme. Akçe tedarik edip nezdinizde hıfz ediniz. İş‘ar eyledikçe irsal
edesiniz ve arabanın akçesini ahz ettiniz ise aman oğlum, ol akçeyi Sağır
Osman’ın borcuna îfâ edesiniz. İşbu gayretlerine derece-i nihâyede memnun
oldum. Cenâb-ı Hakk da sizlerden razı olsun. Az-buçuk çarşıya çıkmaya başladım.
Serîan mezkûr 5 lirayı da irsal edesiniz ki bir miktar rahat ve serbest gezeyim.
Ne yapayım oğlum, bendelerinin dâr-ı dünyâda senden başka daha bir güveneceğim
evladım yok ki ona yazayım, onu sakındırayım. Ancak varım evladım sensin.
Cenab-ı Hakk tûl ömürle muammer eyleye. Dosta, düşmana meydan aldırmayasınız.
Bendeleri her vech ile senden razıyım. Cenab-ı Hakk da razı ve hoşnut olsun. Bu
defa oğlum, şeyhin ahvâlinden bir şey anlaşılmıyor. Geldiğime nâdim oldum ise
de ne çare ki bir defa dost-düşman içerisinde geldim. Dua ediniz ki me’yûsen
avdet ettirmeye de hayırlısıyla mesrûren azîmet edeyim. Artık ne çare ortalığın
ahvâline mebnî bir parça fazla beklemekliğimiz görünüyor. Ne yapalım takdir-i
Hudâ’ya razı olalım da Cenab-ı Hâlık encâmını hayra tebdîl eyleye âmin. Oğlum
zikrinizde, evkât-ı hamsenizde devam ediniz. Cümle ihvanlar ile dua ediniz ki
Cenab-ı Hakk da bizlerin işlerine teshîlâtlar tevfîk eyleye âmin. Ve bir de
niyetim bir ayrı hane istîcâr etmek arzusundayım. Şayet dönecek olur isem yine
tarafınıza işârâtla bildiririm.
Ol tarafta halîle-i
muhteremim Halime hanıma ve gelinim Zekiye hanım’a ve kâim vâlidem hanıma ve
gözüm nurları Seyyid Ahmed ile Zehra hanıma ve Fadime ve Mevlüde hanımlara ayrı
ayrı selam duâlar edip hatırlarını sual ederim.
İmamzâde Hüseyin efendiye,
Ahmed efendiye, Seyyid Ahmed ağaya, Seyyid efendiye, Medineli Şeyh efendiye,
Divriğli İsmail efendiye, Zaralı Hocazâde Ömer efendiye, Mülazim Nazmi
efendiye, Derviş İbrahim efendiye, Karslı Edhem ağaya, hademe Ziya ağaya, Hatipzâde Mehmed efendiye ve biraderi Abdurrahman
efendiye, vesair dergâhta bulunanların kâffesine ve sual eden komşu, akrabâ-yı
taallukatların kâfesine ve cümle ihvanlara, el-hâsıl bizleri her kim sual eder
ise cümlesine ale’l-infirâd selam duâlar ederim, tebliğ edesiniz. Kemâl-i
afiyette olup, her hafta postasıyla ahbârât-ı hayriyyenizle tarafımı memnun
etmeniz ... şukkada .... baki dua oğlum efendi.
Bu tarafta Hacı Hüseyin ağa
ve Divriğli Osman Efendi cümlenize selam-ı mahsus ederler. (6
Mayıs 1903)
23 Nisan 1319.
E’d-dâî Rifâî Şeyhi Pederiniz
BEŞİNCİ MEKTUP
Nûr-ı
dîdem ciğer köşem Şeyh Seyyid Mehmed Ragıb Efendi
Mahsusan selam duâlar edip,
hatırını sual ederim. Tarafımızdan sual olunur ise lehü’l-hamd afiyet üzere
olup, sizlerin hasret-i iştiyakınızdan mâ-adâ bir kederim olmadığı Huda’ya
ayandır. Hemen Cenab-ı Hakk cümle ehl-i İslam ile beraber hayırlı matlub ve
maksudumuza nail eyleyip, an-karîb hayırlı mülâkâtlarınızı tevfîk eyleye âmin.
Akdemki şukkalarımda iş‘ar eyledim idi ki irsal eylediğiniz meblağı 15 liraya
iblağ edip, düyûndan halâs olalım ve maaşları tamamen ahz edip etmediğinizi
beyan edesiniz. Devletli veliyyü’n-niam Vali
Paşa hazretlerine üç kıt‘a tavsiyenin henüz bir semeresi zuhur etmedi.
Müşarun ileyhe müracaat edip, işârâtım üzere bir kıt‘a mabeyn-i hümâyun ikinci kâtibi
devletli Ahmed İzzet Paşa hazretlerine
maaşımızın zammıyla ve rütbemizin terfiine
dair bir kıt‘a güzelce tavsiye ve bir kıt‘a da Sadrazam Paşa hazretlerine de nişân-ı
zî-şân vesair işlerimize muavenette bulunmasına dair ve bir kıt‘a da maliye nazırı devletli Reşad Paşa
hazretlerine cem‘an üç kıt‘a tavsiye ahz edip irsal edesiniz Akdemki takdim
etmiş olduğum tavsiyelerden bir semere zuhur etmedi ve hem de Şeyh efendinin bu
defa gidişinden bir şey anlaşılmıyor. Hayırlısı ola. İşlerimizden hâlâ bir
netice yoktur. Aman oğlum, Vali Paşa
hazretlerine rica eyleyip, her halde tavsiyeleri ahz edip serîan irsal edesiniz
ve işbu şukka ile birlikte Vali Paşa hazretlerinden bir kıt‘a ricaname tahrir
edip irsal eyledim. Zira bendeleri bu tarafça olan işlerimizi hayırlısıyla
netice olmadıkça ol tarafa azîmet edemeyeceğim. Dua ediniz cümle ihvanlar ile
Cenab-ı Hakk hayırlısıyla işlerimize teshîlâtlar tevfîk eyleyip an-karîb
hayırlı matlubumuza muvaffak eyleye de dosta düşmana karşı me’yûsen avdet
ettirmeye de hayırlısıyla maa-mesrûren izam ettire. Ol tarafça umûr-ı
beyniyyemize ve dergâhımıza ve çiftliğin işlerine devam edip, işinizle meşgul
olup dosta düşmana meydan aldırmayıp müdebbirâne tedâbirde bulunasınız.
Bendelerinizi de hayırlı haberinizle peyderpey mesrur edesiniz ve maaşları
tedahülde bırakmayasınız, cümlesini ahz eylediniz ise iş‘ar ediniz ki Nisan
maaşının senedini ve Mayıs’ın senedini tahrir edip tarafına irsal edeyim. Ve
akdemki iş‘arım mesellü idarenize bakasınız. 7 yüz kuruştan fazla dergâhımıza
mesarif etmeyesiniz. Nezdinizde bir miktar akçe tedarik edesiniz. Zira ileride
bizlere akçe lüzum olacaktır. İş‘ar eyledikçe tarafıma akçe irsal edesiniz. Her
halde seni göreyim oğlum, dosta düşmana karşı bendelerini mahcup etmeyip,
işinizle gücünüzle uğraşıp tarafımı handan edesiniz. Ve bu hafta postasıyla
gazetelerini irsal eyledim. Tilavet edip havâdisinizi anlayınız.
Ol tarafta halîle-i muhteremim Halime
hanıma ve gelinim Zekiye hanıma ve kâim vâlidem hanıma selam duâlar edip
hatır-ı nâzikânelerini sual ederim. Gözüm nurları Ahmed Efendi ile hafîdim
Zehra hanımın gözlerinden öpüp hatır-ı nazikanelerini istifar ederim. Fadime ve
Mevlüde’ye bilhassa selam ederim.
İmamzâde Hüseyin efendiye,
Ahmed efendiye, Medineli Şeyh efendiye, Zaralı Hulusi’ye, Ömer efendiye,
Divriğli İsmail efendiye, Mülazim Nazmi efendiye, Seyyid Ahmed ağaya, Seyyid
efendiye, Derviş İbrahim efendiye, dergâhta bulunan cümle ihvanlara ve Ziya’ya,
cümle komşulara vesair sual eden zevatların kâfesine ale’l-infirâd selam dualar
edip hatırlarını sual ederim.
Bu tarafta Hacı Hüseyin,
Divriğli Osman efendi mahsûsan cümlenize selam edip, hatır-ı âlîlerinizi
istifâr ederler.
Ol tarafça her ne havâdis
var ise tafsîlen tarafıma beyan edesiniz. Öyle muhtasar şukka tahrir etmeyiniz
mufassalan cümle ahvâlinizi ve havâdisinizi iş‘ar edesiniz. Ve Hasan da
Sivas’ta mıdır, memlekete gitti mi ve Sivas’ta ise ne iş ile meşguldür,
ahvâlini tarafıma iş‘ar edesiniz. Nüfus tezkiresini posta ile ol tarafa irsal
eyledim idi. Vüsûlüne dair bir işârâtınıza muvaffak olamadım. Yoksa vüsul
bulmadı mı, iş‘ar edesiniz endişe ediyorum. Kemâl-i âfiyette daim olup
peyderpey ahbârât-ı hayriyyenizle tarafımı memnun edesiniz oğlum efendi.
11 Mayıs 1903
28 Nisan 1319.
Rifâî Şeyhi Pederiniz
ALTINCI MEKTUP
Nûr-ı
dîdem Şeyh Seyyid Mehmed Ragıb Efendi
Mahsusan selam duâlar edip,
hatırını sual ederim. Tarafımızdan sual olunur ise lehü’l-hamd afiyet üzereyim.
Tarafınızdan 26 Nisan 1319 tarihli bir kıt‘a şukka ahz edip, cümle mündericâtı
malum olmuştur.
Nûr-ı dîdem, daima iş‘ar
ediyorum ki bendelerini harçlıksız bırakma. Araba esmânı olan 2000 kuruşu ahz
edip Sağır Osman ağaya i‘tâ edesiniz diye iş‘ar eyledim idi. Bir cevap iş‘ar
etmiyorsunuz ki ya ahz ettim mahalline i‘tâ eyledim veyahut hâlâ ahz edemedim.
Niçin iş‘ar etmiyorsunuz. Ve bir de 15 lira borcum var, mütebaki her ne irsal
ederseniz ol bendelerine harçlık kalacak diye iş‘ar ediyorum. El-ân 15 liraya
iblağ edemediniz akçeyi. Ve ben yeniden 3 lira daha borç eyledim. Dört mâhtır
bendeleri taşradayım. Harçlık olmadıkça ben ne yapayım. Maaşları ahz eylediniz
ise iş‘ar eyle Nisan maaşının senedini tahrir ve imza edip irsal edeyim. Bunun
dahi cevabını iş‘ar etmediniz. Gelecek posta ile inşallah Nisan senedini zaten
irsal edeceğim. Yani bu defa geriden irsal olacak mektupla irsal olacaktır.
İşlerimizin ahvâlinden sual
ediyorsunuz. Ortalığın karışık olmasından nâşî daha bir netice yoktur. Akdemce
iş‘ar eyledim idi Germugad tekke nişini
Bekir efendinin işinin numarasını tarihini bu tarafa irsal ediniz ki bendeleri
de ol numara ile bu tarafta işi takip edeyim. Yoksa elde evrak veyahut numara
olmadıkça hava ile iş görülmez. Bahri beyin Fatıma hanımın işi için Şeyhülislam
efendiye gittim işi arz ettim. Şeyhülislam efendi de emir buyurdu, ol tarafa
iş‘ar olacaktır. Mezbûreye ihbârât edesiniz umûr-ı beyniyemize tesahub olup
hüsn-i muamele ile idare-i maslahat edesiniz. Çoluğa çocuğa sefalet
çektirmeyesiniz. Tekkenin hüsn-i idaresine bakıp 6-7 yüzden fazla mesarif
etmemeye sa‘y edesiniz. Çiftliğe tohum istiab ettirdiniz mi, nasıl oldu.
Çiftliğin ahvalini dahi beyan edesiniz. Cümle ihvanlar ile rûz-ı şeb ed‘iye-i
hayriyye ile yad ediniz ki Cenab-ı Hakk işlerimize teshîlâtlar tevfîk eyleye.
Me’yûsen avdet ettirmeyip mesrûren avdet edelim. Posta ile yine tarafınıza
gazete irsal eyledim. Her posta, bu tarafa muvasalatımızdan beri gazetenizi
irsal ediyorum vüsul bulup bulmadığına dair hiçbir işaretinize muvaffak
olamıyorum. Yoksa tarafınıza vasıl olmuyor mu, iş‘ar edesiniz. El-hâsıl, ol
tarafça ahvaliniz ve her ne havadisiniz var ise ber-tafsîl ve işârâtınızla
cümlesinin cevabını tafsilatıyla tarafıma iş‘ar edesiniz, zira muhtasar iş‘ar
ediyorsunuz. Tafsîlen ahvalinizi ve havadisinizi iş‘ar etmiyorsunuz, endişede
kalıyorum. Her halde tafsilatıyla cevap irsal edesiniz ve her postada şukkanızı
dirîğ etmeyesiniz. Zira gözlerim yolunuzda, postadan mektubunuzu ahz etmedikçe
me’yûs oluyorum. Her hafta postasıyla şukkanızla tarafımı memnun edesiniz.
Ol tarafta halîle-i
muhteremim Halime hanıma ve gelinim Zekiye hanıma ve kâim vâlidem hanıma selam
duâlar edip hatırlarını sual ederim. Gözüm nurları Seyyid Ahmed efendinin ve
Zehra hanımın dü-çeşm-i enverlerinden bûs edip hatır-ı nazikanelerini sual
ederim. Fadime ve Mevlüde’ye selam ederim.
İmamzâde Hüseyin efendiye,
Ahmed efendiye, Seyyid Ahmed ağaya, Seyyid efendiye, Divriğli İsmail efendiye,
Derviş İbrahim efendiye, Karslı Edhem ağaya, Mülazim Nazmi efendiye, Hatipzade
Abdurrahman efendiye, Mehmed efendiye, cümle ihvanlara ve komşulara ale’l-infirâd
selam dualar edip hatırlarını sual ederim. Akdemki posta ile iş‘ar eylediğim salavât-ı
şerifeye de iş‘ârım mesellü birkaç ihvan ile devam edesiniz, ihmal etmeyesiniz.
Bu tarafta Divriğli Kurukülahzade Osman Efendi
ve maiyetimde bulunan Hacı Hüseyin ağa afiyet üzere olup, sizlere ve cümle
ihvalara selam-ı mahsus edip edip, hatırınızı sual ederler. Bu taraftan her
mektupta merkumlarım selamlarını sizlere tahrir ediyorum, sizler bir selamınızı
dirîğ edip iş‘ar etmiyorsunuz. Şukkanızda selam olmadıkta me’yûs oluyorlar.
Dirîğ etmeyip daima merkumlara selam tahrir edesiniz. Baki dua nûr-ı dîdem.
Ol tarafta Alay beyi Mehmet
beyefendiye selamımı tebliğ edesiniz. Tayin olduğu esnada telgrafla tebrik
..... edecek idim. Bir miktar Trabzon’da kalacağını ..... mûmâ ileyhin hakkında
icab eden makâm-ı ulyâlara ve şeyh efendiye dahi çok medh ü sena ...... taalluk
ettiği esnada mabeyn-i humayundaydım. Derecesiz mesrur oldum. Mûmâ ileyhe hem
tebrik ve hem de iş‘ârını ihbar edesiniz. (28
Mayıs 1319) 15 Mayıs 1319. Rifâî Şeyhi Pederiniz
YEDİNCİ MEKTUP
Nûr-ı
dîdem Şeyh Seyyid Mehmed Ragıb Efendi
Mahsûsen selam duâlar edip,
hatırını sual ederim. Tarafımdan sual olunur ise lehü’l-hamd afiyet üzereyim.
Tarafınızdan 7 Mayıs 1319 tarihli mektubunuzu aldım. Cümle iş‘ârınız malum
olmuştur. Hemen Cenab-ı Hakk hayırlı murâdât-ı maksûdelerimize nail eyleyip,
hayırlısıyla mülâlâtlarınızı tevfîk eyleye âmin. İş‘ar ediyorsunuz ki Hacı Seyfeddin
Efendi ol tarafa azimet edecek fakat zatınıza bakıyor. Oğlum, her mektupta
iş‘ar ediyorum Sivas’ça söylenilen cevapların cümlesi vahidir inşallah. Cenab-ı
Hakk söyletiyor fakat daha şimdilik bu tarafta asla bir işimizden netice
yoktur. Ne maaştan ve ne de rütbeden, her ikisinden de daha bir zuhûrât yoktur.
Şeyh efendi evvelki mesellü değil, anlayamıyorum. Bendelerinin bu tarafta canı
bir incir çekirdeğinin içerisine giriyor. Zira işlerden bir netice yoktur,
mesarif haddini tecavüz. Ne miktar cehd eylesem hikmet-i Bârî bir şeye muvaffak
olamıyorum. Hemen ol tarafta ihvanlar ile dergâhta sıdk ile dua ediniz ki Cenab-ı
Hakk işlerimize teshîlâtlar tevfîk eyleye. Me’yûsen avdet ettirmeye de mesrûren
avdet ettire. Keskinzade Şükrü’nün işinin bizlere çok ziyanı oldu. Hayırlısı
Allah’tan, bakalım işin sonu nerede kalır. Geldiğime pişman oluyorum fakat ne
çare dost-düşmana karşı bir kere bu tarafa geldim. Uzun kıssa, gayri bu tarafı
işimiz netice buluncaya değin bekleyeceğim. Dua ediniz, bizim işimiz dibi
görülmedik deyadır. Hemen ancak duanızla Cenab-ı Hakk’ın inayetine kalmıştır.
Bir de Vali paşa hazretlerine müracaat ile tarafımdan dua ile dâmen-i şerifini
takbîl eyle. Pederim tavsiyeleri talep ediyor, lutf-ı veliyyü’n-naîme muhtacız
diyerek tavsiyeleri ahz edip serîan irsal edesiniz. Aman oğlum, ihmal
etmeyesiniz. Her halde ahz edip irsal etmeye gayret edesiniz. Nisan maaşının
senetlerini şukkaya ...... tarafınıza irsal eyledim. Akçeleri çok sarf etme.
Mükerrer mükerrer tarafınıza yazıyorum, nezdinizde bir miktar akçe hıfz eyle.
Zira Kânûn-ı Evvel, Kânûn-ı Sânî, Şubat, Mart ve işte de Nisan maaşının
senetleri, beş mâhlık senet nezdinizde. Parayı az sarf et. Yedinde bir
miktar akçe hıfz eyle. Bendeleri bu tarafta sefalet çekiyorum. Yazıyorum yazıyorum
akçe irsal eyle, nezdinde akçe hıfz eyle, daima işbu cevapları iş‘ar ediyorum.
İş‘arıma ehemmiyet verip, güzel güzel cevaplar ile tarafımı serîr eyle. 5
lirayı ve bir miktar da harçlık olacak akçe irsal eyle, sefalet çekiyorum. Bendelerine
niçin sefalet çektiriyorsun. Oğlum, benim senden başka daha kimim var. Bu tarafta
böyle sefalet çekip, şuna buna rica minnet etmem kim için. Yine senin içindir.
Rûz-ı şeb endişem sizlersiniz. Rahatım selb olmuştur, acaba nasıllar, nasıl
oluyorlar. Çoluk çocuğa sefalet çektirmeyesin. Çiftliğin ve dergâhın
umûruna itina edesiniz. Aman oğlum, dosta-düşmana meydan aldırmayasınız.
Arabanın akçesini tamamen 2000 kuruş Sağır Osman ağaya i‘tâ edesiniz ve
yedinden bir kıt‘a ilmühaber ahz edesiniz, nezdinizde hıfz ediniz. Hasan’ın
ahvalini iş‘ar ediyorsunuz ki efendi yine bendelerini kabul ede diye fikrette
bulunuyor diyorsunuz. Oğlum, eğer sizler Hasan’dan razı iseniz tevbe etti ise
kabul ediniz. Bendelerince ilişik yoktur. Ol cihet sizlerin reyinizdedir. İster
kabul ediniz, ister kabul etmeyiniz. Sizlere aittir. Bendelerinin bu işe
karışması sizlere aittir. Bu taraftaki yanımda bulunan Hacı Hüseyin’den bir
faide yoktur. İşte bu tarafta elimde bulunuyor. Yoksa faide umulacak adam
değildir.
Ol tarafta halîle-i
muhteremim Halime hanıma ve gelinim Zekiye hanıma ve kâim vâlidem hanıma
mahsûsan selam duâlar edip hatır-ı nazikanelerini sual ederim. Fadime ve Mevlüde’ye
selam ederim. Gözüm nurları Seyyid Ahmed efendinin ve Zehra hanımın gözlerinden
öpüp, hatırlarını sual ederim. İmamzâde
Hüseyin efendiye, Ahmed efendiye, Seyyid Ahmed ağaya, Seyyid efendiye, Divriğli
İsmail efendiye, Derviş İbrahim efendiye, Mülazim Nazmi ve cümle ihvanlara ve
komşulara ve bizlere selam yok mu diyenlere ale’l-infirâd hâsseten selamımı
tebliğ edesiniz.
Seyfeddin efendi de sual
eder ise iş‘arım mesellü cevap veresiniz. Öyle arayıcı cevaplarına ehemmiyet
vermeyiniz. Ol cevaplar vâhî ve bî-asıldır.
Bu tarafta Kurukülahzade Osman Efendi ve Hacı Hüseyin ağa afiyette olup,
cümlenize ayrı ayrı ferâd ferâd selam edip, hatır-ı âlileriniz sual ederler.
Kemâl-i afiyette daim olup ahbârât-ı hayriyyenizle tarafımı memnun edesiniz.
Vüsûl-ı şukkada der-akab cevap tahrir edesiniz.. Baki dua oğlum efendi. (1 Haziran 1903) 19 Mayıs 1319. Rifâî
Şeyhi Pederiniz
SEKİZİNCİ MEKTUP
Nûr-ı dîdem Şeyh Seyyid
Mehmed Ragıb Efendi
Mahsûsen selam duâlar edip,
hatırını sual ederim. Tarafımdan sual olunur ise lehü’l-hamd afiyet üzere olup,
sizlerin hasret-i iştiyakıyla rûz-ı şeb meşgulüm. Üç postadır bir kıta şukkanıza
nail olamadığımdan dolayı büsbütün rahatım selb olmuştur. Bilmem ne esbâba
mebnî dirîğ-i şukka edip böyle bendelerini heyecan içerisinde bırakıyorsunuz.
Bir taraftan işlerin netice olmaması, bir taraftan sizlerin kat-ı ahbâr etmesi
artık bendelerini bütün bütün bozuyor. Daima iş‘ar ediyorum ki oğlum, her hafta
postasıyla şukkanızı, gazetenizi ketm etmiyorum. Sizler de beher hafta
şukkanızla tarafımı memnun ediniz diyorum. Bilmem niçin ehemmiyet vermiyorsunuz
işârâtıma. 7 Mayıs 1319 tarihli şukkanızdan başka mektubunuza nail olamadım.
Ahvâliniz ne türlüdür. Bu taraftaki işler görülmüyor. Onun tedbirini mi düşüneyim
yoksa sizlerin ahvâlinizi mi düşüneyim. İşbu iki teşvişten ârî olup da rahat
olamıyorum. Oğlum, beher hafta postasıyla şukkanızla tarafımı memnun edip her
bir ahvâlinizi bahsederek bendelerini müteelemden ârî edesiniz. 18 Mayıs 1319
tarihiyle Nisan maaşının senetlerini temhîr bâ-posta tarafınıza irsal
olunmuştur. Vüsul cevabını iş‘ar edesiniz. Ve bu tarafça işlerin neticesi
olmadıkça çend defadır iş‘ar ediyorum, zira dost-düşman içerisinde bir kere geldim,
Cenab-ı Hakk hayırlısıyla mesrûren avdet ettire, zira netice olmadıkça ol
tarafa azimet edemeyeceğim. Faziletli Hakim efendiye müracaat edip selam-ı
dâiyânemi tebliğ edesiniz. Rütbesinin tebriğini bâ-telgraf bildirip tebrik
eyledim idi. Telgraf vüsul bulmuş mu. Mûmâ ileyh ile Vali Paşa hazretlerine
müracaat edip matlup olunan tavsiyeleri ahz edip bir an akdem irsal etmeye sa‘y
edesiniz. Muşârun ileyh her ne emirde bulunur ise onu dahi işârâtla
bildiresiniz. Bu tarafça harçlık muzâyakasında ahvâlimi daima iş‘ar ediyorum.
15 liranın hâlâ 5 lirasını irsal etmediniz. Bu tarafta borç etmeden gayri işim
bitti. Bir defa ahz ettiğimi i‘tâ edemedim ki yeniden ahz etmeye lisanım tutup
da söyleyeyim. Beher gün için, burası İstanbul, 2 mecidiye mesârif idare
edemiyorum. Yalnız edemiyorum zira maiyetimde hizmetçi ile daima bu tarafta
gördüler. Tutmamış olsam ele âleme karşı olmuyor. Naçar olduğumdan Hacı
Hüseyin’i nezdime aldım. Her ne kadar Şeyh efendinin konağında isem de efendim
sizlere iş‘ar eyledim Şeyh Efendi bu defa ahvâli mütegayyirdir, anlayamıyorum. Akşam-sabah
taşrada yemek yiyip mesârif ediyorum. Sâlifü’z-zikr, burası İstanbul, kapıdan
taşra çıktın mı başlıyorsun mesârife ta kapıdan içeriye dâhil oluncaya değin.
Taşra çıkmamış olsan olmuyor. Mecburi çıkıp işini takip edeceksin. Bunun için mümkün
yoktur, çıktığın anda da mesârif oluyor. Bunu da yapmamanın çaresi yoktur. Bu
da ne ile olur, ancak mesârif akçe ile olur. Bendelerinin de bu tarafta maaşı
yoktur. Başka idaresi yoktur. Ancak sizlerin irsaline muhtacım. Sizler de böyle
yaptığınız vakit de bilmem derdimi kime beyan edeyim. Cenab-ı Hakk her
halde hayırlar tevfîk eyleye inşallah. İşler netice olsa da sizleri bu tarafa
getireyim de ol vakit anlarsın İstanbul’un ahvâlini ve mesârifini. Şimdiden ne
miktar iş‘ar eylesem, bahs eylesem ke en lem yekün geliyor sizlere. Ol vakit
gördüğünüzde anlarsınız. Seni göreyim oğlum, ol tarafın umûr-ı ahvâli
çoluk-çocuk ve dergâhımızın umûr-ı tesviyesi cümlesi sizlere ait ve emanettir.
Güzelce, dosta-düşmana meydan aldırmayarak tesviye edesiniz. Ahbârât-ı hayriyyenizle
bendelerini dahi memnun edesiniz. Hakk-ı dâiyânemizde dahi cümle ihvanlar ile
hayır duada bulunasınız ki Cenab-ı Hakk işlerimizde teshîl âsânlar ede.
Mesrûren an-karîb hayırlısıyla mülâkatlarınızı nasip ede âmin.
Ol tarafta halîle-i
muhteremim Halime hanıma ve gelinim Zekiye hanıma ve kâim vâlidem hanıma
bilhassa selam duâlar edip hatırını sual ederim. Gözüm nurları Seyyid Ahmed
efendinin ve Zehra hanımın gözlerinden öpüp, hatır-ı nâzikânelerini sual
ederim. Fadime ve Mevlüde’ye bilhassa selam ederim.
İmamzâde Hüseyin efendiye,
Ahmed efendiye, Seyyid Ahmed ağaya, Seyyid efendiye, Mülazim Nazmi efendiye,
Derviş İbrahim efendiye, Divriğli İsmail efendiye, Karslı Edhem ağaya, vesair dergâhta
bulunan ihvanların kâffesine ve komşuların cümlesine ve bizlere selam yok mu
diyenlere cümlesine ale’l-infirâd selam dualar edip hatırlarını sual ederim.
Bu tarafta Divriğili Osman
Efendi ve Hacı Hüseyin ağa afiyet üzere olarak, cümlenize ayrı ayrı ferâd ferâd
selam-ı mahsus edip, hatır-ı âlilerinizi istifâr ederler. Ve bu hafta yine gazetenizi
irsal eyledim. Bâkî kemâl-i afiyette daim olup peyderpey ahbârât-ı
hayriyyenizle tarafımı memnun edesiniz. Oğlum efendi, baki dua.
29 Mayıs 1319.
Rifâî Şeyhi Pederiniz
MEKKE-İ MÜKERREME’YE SÜRGÜN EDİLMESİNDEKİ
YAZIŞMA METİNLERİ
1-
Sivas’ta Rifâi dergâhı
şeyhi Abdullah Hâşimî bin Mehmet Efendi hakkında mevkufen Divanı harbi örfice
icra kılınan tahikkat neticesinde mumaileyhin şüpheli güruhtan bulunduğu anlaşılmış
iradei örfiye kararnamesinin altıncı maddesine tevfikan kendisinin memleketi bulunan
Mekke-i Mükerremeye müebbeden nakline bil- ittifak karar verildi.
AZALAR
Rûmi 3 Ağustos 1325
Hicri 29 Recep 1327
Milâdi 16 Ağustos 1909
2-
SER NAME 421
Huzuri samii cenabı sadaret
penahiye
Maruzu çaker
kemineleridirki
Sivas’ta rifai dergâhı
şeyhi Abdullah Hâşimî bin Mehmet Efendinin hakkında mevkufen divanı harbi
örfice icra kılınan tahkikat ve muhakemat neticesinde sadır olan hükmü mübeyyen
divanı harb mazbatası madviyyen huzuru samileri kılınmış olmakla İcra icabına
müsaade–i fahimaneleri seza var buyurulmak babında emru ferman hazreti veliyyul
emrindir.
Hareket Ordusu Kumandanı
Mahmut Şevket
Rûmi 3 ağustos 1325
Hicri 29 Recep 1327
Milâdi 16 Ağustos 1909
3-
Atufetlü Efendim Hazretleri
Sivas’ta Rifâi dergâhı
şeyhi Abdullah Hâşimî bin Mehmet Efendi hakkında Divanı harbi örfice icra
kılınan tetkikat ve tahikkat neticesinde mumaileyhin şüpheli güruhtan bulunduğu
anlaşılmasına binaen idare-i örfiye kararnamesinin altıncı maddesi hükmüne
tevfikan memleketi bulunan Mekke-i Mükerremeye müebbeden nef’i hakkında divanı
harp örfiden tanzim olunan mazbatanın gönderildiği beyanıyla icra-i icabını
havi hareket ordusu kumandanlığının tezkeresinin melfufu ile arz ve takdim
kılınmak ile iradei seniyye-i hazreti padişahî ne-veçhile şeref sudur buyurulur
ise, mantuku âli infaz kılınacağı beyanıyla tezkire-i senaveri terkim kılındı
efendim.
SADRAZAM
Rûmi 5 Ağustos 1325
Hicri 1 Şaban 1327
Milâdi 18 Ağustos 1909
Maruzu kemireleridir.
Reside-i desti tazim olup
Melfuflarıyla
Beraber manzur âli
buyurduğum
iş bu tezkere-i sami
sadaret penahileri
üzerine muacibence iradei
seniyye-i cenabı padişahi
şeref müteallik buyurulmuş
olmakla
Ol babda ol zaman hazreti
veliyyul emrindir.
Rûmi 6 Ağustos 1325
Hicri 2 Şaban 1327
Milâdi 19 Ağustos 1909
4-
Harbiye Nezareti 24 Şaban
1327
Sivas’ta Rifâi dergâhı
şeyhi
Muhakemat dairesi 333
Abdullah Hâşimî bin Mehmet
Efendinin
Memleketinden müebbeden
nefyedilmesi hakkında
Saadetlü efendim hazretleri
Sivas’ta rifai dergâhı şeyhi Abdullah Hâşimî bin Mehmet Efendi hakkında divanı
harp örfice icra kılınan tetkikat ve tahkikat neticesinde mumaileyh şüpheli
güruhtan bulunduğu anlaşılmış binaen idare-i örfiye kararnamesinin altıncı
maddesi hükmünce memleketi bulunan Mekke-i Mükerremeye müebbeden nefyi hakkında
birinci divan harp örfiden tanzim ve hareket ordusu kumandanlığından ba-tezkire
teb’id olunan mazbata üzerine balaya müsteniden 6 ağustos 1325 tarihinde iradei
seniyeyi hilafet penahi şeref taalluk buyrulduğu, ba buyrulduğu ve izbar
buyurulmuş olduğundan, bir mantuku emru fermanı hümayun mumaileyh alelusul
emniyetti umumiye müdüriyetine teslim edilmiş ba-muhtıra merkez kumandanlığına
tebliğ edilmiş olduğundan muhakemat dairesi ifadesiyle beyanı hale ibtidâ kılındı
ol babda emri ferman efendim hazretlerinindir
Harbiye Nazırı
Rûmi 24 Ağustos 1325
Hicri 21 Şaban 1327
Milâdi 6 Eylül 1909
5-
Dâhiliye Nezareti
Muhaberatı Umumiye Dairesi
EVRAK 850
Rûmi 28 Ağustos 1325
Hicri 24 Şaban 1327
Milâdi 10 Eylül 1909
Hicaz Vilayeti Behiyyesi
Sivas da Rifâi dergâhı
şeyhi Abdullah Hâşimî bin Mehmet hakkında Divanı harbi örfice icra kılınan
tetkikat ve tahikkat neticesinde mumaileyhin şüpheli güruhtan bulunduğu
anlaşılmış binaen idare-i örfiye dairesinin altıncı maddesi hükmüne tevfikan
memleketi bulunan Mekke-i Mükerreme’ye müebbeden nef’i hakkında divanı harp
örfi kararıyla bil-istizan hilafet penâhi şeref müteallik bulunarak icabı
derdest icra bulunacağı harbiye nezaretine emri ferman buyurulmakla
6-
Huzuri Aliye-i Hazreti
Vilayet Penâhiye
Maruzi Daiyanemdir.
Daiyeleri Sivas vilayeti
celilesi nakibül eşraf kaymakamı ve Rifâi dergâhı şerifi postnişi iken hasbel
kader Mekke-i Mükerreme’ye müebbeden teb’idime dersaadette müteşekkil divanı
harb örfice verilen hüküm ve karar üzerine buraya (Mekke) gelmiş isemde sinnim seksene garip
bulunduğundan başka bir çarem yok ise, bu da muvafıkı muaddilet olmayacağından
esâsai atiyesi kendi tarafımdan ettirilen dergâhı şerifi mezkûrun maliyeden
muhavvel bin kuruş maaş kat edildiği cihetiyle Seddi lazım gelmiş ise, de
tekyenin Seddi tariki rifaiyeye muhalif bulunduğundan gerçi icazet verdiğim
mahdum kullar (Mehmet Ragıp) vekâleti ifa edeceği tabiidir. Ancak herhalde
miktar kâfi akçenin tedarikine mütevakkıf bulunmasına ve infakı iaşeleri
üzerime farzı ayn olan on nefer evladı iyalimin Sivas vilayetinde bir haleti
sefalette kalmalarına binaen gerek mahdum kölenizi de tekyeyi küşadına ve gerekirse
aileyi maruzatın infak ve iaşelerine temine müktezai akçenin sarfı zımnında
kaydı hayat şartı ile ez gayri-temil Sivas vilayeti maliyesinden şehri tesviye
edilmekte olan 900 ve evkaftan muhavvel 400 ki, ceman bin üçyüz kuruşun Mekke-i
Mükerreme emvalinden havalei ita ve tesviyesine iyabet buyurulmuş mukaddes olan
meşrutiyetin bahş edildiği adalet namına istirham eylerim ve el-yevm
nan-paresine muhtaç ve sinnim ise, şehri şeyhuhata vasıl olduğu nazarı vilayet
penahilerince malum olacağı gibi, ancak merhametinize dehalet eylerim ol bab da
emri ferman hazreti men-lehül emrindir.
Sivas Vilayeti Rıfâî Dergâhı Postnişini Seyyid Abbullah Hâşimî
Daileri
Rûmi 22 Teşrinisani 1325
Hicri 22 Zilkade 1327
Milâdi 5 Aralık 1909 [43]
7-
Hicaz Vilayeti
Mektubu Kalemi
Adet 138
Dâhiliye Nazareti
Celilesine
Hülasa: Müebbeden Mekke-i
Mükerreme’ye tebid edilmiş Seyyid Abdullah Hâşimîn Sivas vilayetine mahsus
maaşın Mekkei Mükerreme emvalinden havalei ita ve tesviyesine dair verdiği
arzuhalin leffen taktim edildiği hususunda
Atufetlü efendim Hazretleri
Sivas vilayeti nakib-ül
eşraf kaymakamı ve rifai dergâhı poştişini iken divanı harp örfi kararıyla
müebbeden Mekke-i Mükerreme’ye tebyid edilerek buraya geldiğinden ve sinni
garib bulunduğundan bahsile ailesinin tebmini maişetleri zımnında Sivas
vilayetinden şehri tesviye edilmekte olan 900 ve evkaftan muhavvel 400 ki,
ceman bin üçyüz kuruşun Mekke-i Mükerreme ahvalinden havalei ita ve tesviyesi
esbabının istikmaline dair Seyyid Abdullah Hâşimî imzasıyla verilüp leffen arz
ve takdim kılınan arzuhalde istida ve istirham olunmakla muktezasın ifası
hususuna musaadei celile-i nezaret penahileri şayan buyurulmak babında emrü
ferman hazret mennehul emrindir.
Vali vekili
Rûmi 23 Teşrinisani 1325
Hicri 23 Zilkade 1327 Milâdi 6 Aralık 1909 [44]
8-
20 Kanunevvel 1325
20 Zilhicce 1327
2 Ocak 1910
Maliye Evkafı Hümayun
Nezareti Aliyesine
Sivas Vilayeti Nakib’ül
eşraf kaymakamı ve Rifâi dergâhı şeyhi iken divanı harp örfi kararıyle Mekke-i
Mükerreme’ye nefyi ve teb’id edilmiş isede men ü temin maişete gayri muktedir
bulunduğunun bahsi ile vilayet müşarül ileyhce şehri mahsusı 900 ve ,……… ve
evkaftan muhavvel 400 ki, ceman bin üçyüz kuruşun Mekke-i Mükerreme emvalinden
havalei tesviyesi hakkında Seyyid Abdullah Hâşimî imzasıyla verilen arzuhalin
leffile icrai icabı hicaz vilayeti ve vekâletine ba-tahrirat izbar ve keyfiyet
maliyeyi evkafı hümayun nezareti aliyesinde işar kılınmış olmakla nezareti
Aliyelerince dahi sureti istidaya ve ahval emsaline nazaran iktizasının ifa ve
inayeti himmet mütemennadır efendim.
KAYNAKÇA
ALBAYRAK Sadık İrticanın Tarihçesi [Kitap]. -
İstanbul : [s.n.], 1987.
ALTUNTAŞ İsmail Hakkı Gavs-ül Âzam İhramcızâde İsmail Hakkı
Toprak Sivasî Nakşi Haki Tarikati İlm-i Ledün Sırları [Kitap]. -
İstanbul : Gözde Matbaa, 2007.
KILIÇ Doç.Dr. Ünal İhramcızâde İsmail Hakkı [Kitap]. -
Sivas : Buriciye-Asitan, Mart 2010.
YILDIZ Âlim, “Arab Şeyh’in Bir Mektubu Makalesi”
[Dergi] // Hayat Ağacı Dergisi. - Bahar 2005. - s. 46–47.
[1]
—Seyyid Nizameddin Gürer Efendiden işittim.
[2] —32. Tekkesini
Sivasta açtığı düşünülünce bu yerleri dolaşması onun kolonizatör dervişler gibi
toplum için yapıcı ve düzenleyici bir rol üstlenmiştir.
[3]—BAO (Başbakanlık Osmanlı Arşivi), Fon Kodu: İ..DH.. Dosya No:1018
Gömlek No:80293
Sivas’a gelmeden
önce İtalya’da bulunduğu rivayetleri de vardır.
[4]
Bkz. Hasan Yüksel, “Sivas’ta Bir Rifâi Tekkesi Vakfı”, Revak/91, Sivas 1991, s. 21-25.
[5]—Paye-i Mücerrede: Bir Memuriyetin
fiili olarak değil, rütbe olarak verilmesi. BAO, Fon Kodu: Y..MTV. Dosya No:141
Gömlek No:10
[6]—BAO, Fon Kodu: Y..MTV. Dosya No:197 Gömlek No:126
[7]—BAO, Fon Kodu: İ..TAL. Dosya No:202 Gömlek No: 1317/L–094
[8]
—Ömer Ziyâüddîn Dağıstan Efendiye Dîvân-ı
Harb-ı Örfî tarafından müebbet kalenbetliğe mahkûm edilir. Cezası
bir süre sonra sürgüne çevrilerek Medine'ye gönderilir ve orada yedi ay kalır.
[9]— İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’nin resmi kurulusu 16 Mart 1909 olarak alınmıştır. Derviş Vahdetî, Volkan Gazetesi’nin
16 Mart tarihli nüshasında İttihad-ı
Muhammedî Cemiyeti’nin nizamnamesi yayımlanmıştır. Nizamnamede Cemiyet’in başkanı,
Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem olarak gösterilmiştir. Cemiyet, 26 kisilik bir kurucu heyet tarafından kurulmuştur. Nizamnamenin 3. Maddesi’nde
Cemiyetin amacı açıklanmıştır.
3 Nisan 1909’da, yani 31 Mart (13Nisan
1909) vakasından on gün önce, Ayasofya Camiinde çok kalabalık bir cemaatin istirakiyle okunan mevlidden sonra İttihat-ı Muhammedî Cemiyeti resmen
halka açıldı.
Derviş Vahdeti “İttihad-ı Muhammedi”
adı altında kurduğu derneğe, birçok softaları ve mutaassıp dindarları üye
yazdırdı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne bağlı kimseleri dinsizlikle suçlamış,
ağır saldırılarda bulunmuştur. Dernek askerin içine soktuğu bazı kişiler
aracılığıyla kışkırtmalara girişti. Sonuçta, 31 Mart 1909 günü askerler “şeriat
isteriz” bağrışmalarıyla ayaklandılar. Olayları başlatan askerlerin,
İttihat-ı Muhammedi Cemiyeti’nin açıldığı gün dağıtılan küçük bayrakları
taşıması dikkatleri Vahdetî’nin üzerine çekti. Volkan’da yayımlanan yazılar ve
özellikle Vahdeti’nin 14 Nisan 1909’da II. Abdülhamit’e yazdığı açık mektup,
halkı ve askerleri tahrik edici nitelikte bulundu.
Ayrıca meşrutiyet anlayışıve adem-i
merkeziyetçi fikirleriyle İngilizlere ve Prens Sabahaddin’in başında bulunduğu
Ahrar Fırkası’na yakın olan Kamil Paşa ile oğlu Said Paşa’ya yakınlığı ile tanınan,
hatta bu yüzden 31 Mart vakası ile ilgili olarak yeni yayımlanan belgelere dayanan
bazı araştırıcılar tarafından Derviş Vahdeti’nin İngilizlerin emrinde çalışan
bir ajan olduğu ileri sürülmektedir.
Derviş Vahdeti 17 Nisan’da
sorgulanmak üzere mahkemeye çağrıldı. Derviş Vahdeti ittihatçıların adaletine
güvenmediği için 18 Nisan’da İstanbul’dan kaçtı. Beykoz, Gebze, Hereke ve
Sapanca’da gizlendi. Son olarak gittiği İzmir’de Abdullah Nadiri tarafından
ihbar edilince 25 Mayıs’ta tutuklandı.
İstanbul’a getirilip, Divan-ı Harp’te
yargılandı. Görünüşte “Abdülhamit’e Açık Mektup” adlı makalesinden dolayı
hakkında dava açılan Vahdeti, 31 Mart Olayı’nın müsebbibi olarak idama mahkûm
edildi ve karar 19 Temmuz 1909 tarihinde Sultanahmet Meydanı’nda infaz edildi.
[10]—ALBAYRAK, Sadık, İrticanın
Tarihçesi, İst, 1987, c.I, s, 174
İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti İstanbul Merkezi, İdare
Meclisi Azaları:
1)
Süheyl
Paşa Hazretleri,
2)
Şeyh
Feyzullah Efendi zade Mehmet Sadık Efendi Hazretleri,
3)
Bâyezid
Dersiamlarından Mehmet Emîn Hayretî Efendi
4)
İbnu’n-Nafî
Ahmet Es’at Efendi,
5)
Şeyh
el-Hac Mehmet Emin Efendi,
6)
Karagümrük
Camii ikinci imamı Nevşehirli Hafız Mehmet Sabrî Efendi,
7)
Bandırma
Naibi Şevket Efendi,
8)
Bediuzzaman
Said Kürdi (Nursî) İbni Mirza,
9)
Hırka-i
Saadet Hazret-i Nebevi Kethüdası Hacı Hayri Bey Efendi,
10) Evkaf-ı Hümayun ser-veznedarı Raşit Efendi
11) Debre-i Balâ redîf kumandanlığından münfasıl Ferik
Rıza Paşa
12) Volkan yazarlarından Farukî Ömer Şevki Efendi,
13) Tarîkat-ı Halvetiyeden Şeyh Seyyid Müslim Penah
Efendi Darendevî,
14) Binbaşı Refik Bey Efendi,
15) Kadiri Şeyhi Veli Mehmet Efganî Efendi,
16) Mucîz dersiamlardan Ahmet Nazif Efendi,
17) Feriklikten emekli Hacı İzzet Paşa,
18) Sivas
Vilayeti Nakibul-Eşraf Kaymakamı Seyyid Abdullah Haşimî el-Mekkî Efendi
Hazretleri,
19) Memurlardan İhsan Bey,
20) Memurlardan Hayrî Bey,
21) Fatih dersiamlarından Divriliği Kadızâde Abdullah
Ziyaeddin Efendi,
22) Şeyh Yunus Dergâhı Post-nişini Şeyh Ali Efendi,
23) Beylerbeyi Camii Vaizi Hacı Kâzım Efendi,
24) Şeyhzade Hacı Mehmet Efendi,
25) Müderrislerden Tevfik Efendi,
26) Volkan yazarı Derviş Vahdeti.
27) Nakşibendî meşayıhından, muhaddis Dağıstanlı
Ömer Ziyaeddin Efendi
[11]—ALBAYRAK, Sadık, İrticanın Tarihçesi, İst, 1987, c.I, s, 175
[12]—26 Muharrem 1332 (24 Aralık
1913) tarihini taşıyan vakıf senedine göre, vakfın idaresi ile dergâhın
şeyhliğini büyük oğlu Seyyid Mehmed Ragıb’a, bunun vefatından sonra da küçük
oğlu Seyyid Ahmed Siraceddin’e bırakmasıda, Arap Şeyh’in bu tarihte Sivas’ta
olduğunu göstermektedir.
[14]—Sivas Kongresi delegelerinin yemekleri ilk günlerde Sivas Belediyesi
tarafından karşılandı. Belediye Başkanı Abdulhak Bey sadece yemekle değil,
bütün sorunlarla yakından ilgilendi. Daha sonra masrafları kısmak amacıyla,
yemekler Kongre binasının alt katındaki mutfakta çıkarıldı. Yemek giderleri
belli ölçüde Sivas’ın varlıklı aileleri tarafından karşılandı.
Şehrin ileri gelenleri ve yöneticileri sık sık
kongre binasına giderek, Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekileri ziyaret
ettiler, gece sohbetlerine katıldılar.
[15] —Zekiye
Hanım (d.1979-vefat:21.03.1906)
Şerife Gürer ( d: 1880- vefat:09.12.1958)
[16] —( d:
1902- vefat:25.11.1977)
[18]—NAKİB-ÜL EŞRAF:
Hazreti Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin sülâlesi mensuplarının
işleriyle meşgul olan vazife sahibi hakkında kullanılır bir tâbirdir.
Ehl-i beyitten olanlara İslâmiyyetin her devrinde pek ziyade
hürmet ve tazim gösterilir, kendilerine ait işlere bakmak üzere içlerinden
biri reis tâyin edilirdi. Nakib-ül Eşraf adını alan bu reis Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve selem sülâlesi mensuplarının işlerine bakar, neseblerini
kayıt ve zapt eder, doğumlarını, ölümlerini deftere geçirir, onları âdi sanata
girmekten ve fena hallerde bulunmaktan meneder, haklarını korur, fey ve
ganimetten kendilerine ait hisseyi alıp aralarında dağıtır, sülâleden olan
kadınların küfvi olmayanlarla evlenmelerini men ederdi. Hulâsa Nakibül-eşraf
Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellemin hanedanı efradının umumi bir
vâsisi hükmünde idi.
Nakib-ül-eşraflık mansıbı, gördüğü vazifesinin şerefinden ötürü,
en yüksek mansıplardan sayılır, Halifeden sonra gelirdi. Bu sebebden Abbasî
halifesi (Kadir Billâh) -zamanında Nakib-ül-eşraf bulunan (Eş-Şerif-ür Radi)
halifeye hitaben yazdığı bir şiirde
“Aramızda bir fark var ise, o da sen halifesin ben değilim. Başka
cihetlerden bir birimizden farkımız yok” demişti.
Halifeler tarafından Nakib-ül-eşraflara yazılan fermanlar ve
beratlarda bu makamı ihraz etmiş olanların kadir ve menziletlerinin büyüklüğüyle
mütenasip tâzimkâr sözler kullanılır, şikâyet (zemzem dağıtma vazifesi) ve
divan-ı mezalim (adalet divanı) riyaseti gibi yüksek memuriyetler verilirdi.
İslâm devletlerinde her devir ve asırda Nakib-ül-eşraflara hürmet ve tazimde
bulunulmuştur.
Osmanlılar Mısır’ın fethini mütaakip Yavuz zamanında
“Hâdim-ül-Haremeyn” unvanını almışlar ve o tarihten itibaren Mekke ve Medine
ile sıkı münasebete başladıkları halde daha Yıldırım zamanında “Nakib-üI-Eşraf”
tâyin eylemişlerdir. Hammer’in (cilt 2, sayfa 255) buna dair olan ifadesi
şöyledir: “Yıldırım Bâyezid Seyyid Nuta’yı, ilmî fezailinden dolayı
Nakib-ül-eşraf tâyin etmişti. “Seyyid Nuta’ ölünce oğlu (Zeynelâbidin Efendi)
kendisine halef oldu. Nakib-ül-eşraflık Fatih zamanında bir aralık lağvedilmiş
ise, de oğlu Bâyezid’in saltanatı zamanında tekrar ihdas olunmuş ve ondan sonra
inkıtasız devam etmiştir.
Rahmetli Ali Emîri Efendi (hyt: 1924) “Hadim ve hafız-ı emanat-ı
mübareke, hulefayı Osmaniyenin şeref-i silsile-i siyadetlerive ilm-i celil-i
ensabın fevaidi” başlığı ile yazdığı kıymetli bir yazıda (Osmanlı Tarih ve Edebiyat
Mecmuası, 30 Eylül 1335, adet 19) şu tafsilâtı veriyor:
“Selâtin-i Osmaniye’nin sadat-ı kiram hazaratına fevkalâde
hürmet-i mahsusları olduğundan bu silsile-i mübarekeye bazı müteseyyidler
karışmamak ve bir seyyid-i Sahih-ün-nesep bir memlekete seyahat ederse hakkında
hürmet olunmak ve şayet gittiği şehirde temekkün ve tavattun buyurursa ismi
zapt ve kaydolunmak üzere hicretin sekiz yüz tarihinde selâtin-i Osmaniye’nin
dördüncüsü bulunan Yıldırım Bayezit tarafından o vakit pay-ı taht olan
Bursa’da (Nakib-ül-eşraf) unvanıyla sadattan olmak üzere memur-i mahsus tâyin
buyurulmuş ve Fatih İstanbul’u zapt ettikten sonra da bu hususa itina buyurdukları
gibi mahdumları Sultan İkinci Bayezit-i zamanında umum vilâyet ve liva
merkezlerine vesair icap ed en mahallere de (Nakib-ül-eşraf vekili) unvanıyla
memurlar nasp ve tâyin buyrularak sadâtın silsilelerinin muhafazasına itina
edilmiş ve el’an devam edilmekte bulunmuştur. Zaten o misillû sadat-ı kiramdan
olanların ellerinde şecereleri bulunmak tabiî ise, de şecereleri ziyaa uğrar
veyahut şecere tutmamış bulunanlar olursa ya Dersaadet’de Nakib-ül- eşrafa
veyahut Nakib-ül-eşraf vekillerine müracaatla siyadetini irae ve ispat
edebilirler.”
“Nakib-ül-eşraf”ın Osmanlılar zamanındaki vazifesi hulefa
ahdindekilerin aşağı yukarı ayniydi.
Vak’a nüvis Lûtfi Efendi (Lûtfi tarihi, cilt 3, sayfa 147)
Nakib-ül-eşraflık için “Nakabeti eşraf hizmet-i şerifesinin vazifesi ensap
marifetiyle seyyid ve müteseyyidi fark ve temyiz ve hariçten nesep ilhak
olunmasını men’ ve tahzirdir” diyor.
Osmanlılar zamanında Nakib-ül-eşrafa pek ziyade hürmet olunurdu.
Merasim esnasında devlet ricaline takaddüm ederdi. Nakib-ül. Eşraflardan
padişahlara kılıç kuşatanlar olduğu gibi müstecab-üd-da’ve (duası makbul)
sayıldıkları için duaların çoğunu Nakib-ül-eşraflar yaparlardı.
İkinci Abdülhamit zamanında Nakib-ül-eşrafların oturmalarına
mahsus Yıldız civarında bir konak tahsis olunmuştu. Nakib-ül-eşrafın 1908
Temmuz İnkılâbı’na kadar maaşı 1000 kuruşu geçmezken ondan sonra aylığı 5000
kuruşa çıkarılmıştır. Eskiden kalabalık bir kalem heyeti varken en sonra 1000
kuruş aylıklı bir kâtibi vardı. Osmanlı saltanatıyla beraber nakib-ül-eşraflık
da tarihe karışmıştır.(Pakalın, Mehmed Zeki, Tarih Deyimleri Ve Terimleri Sözlüğü,
İstanbul,1972)
[19]— Demirel, Ömer, Osmanlı Dönemi Sivas Şehri, Sivas 2006, s.55
[20]— YASAK, a.g.e. s. 76–77
[21]— YILDIZ, Âlim, “Arap Şeyh’in Bir Mektubu Makalesi” Hayat Ağacı
Dergisi, 2006, s. 47. Bu tekkeyle ilgili olarak Muzaffer Sarısözen’in babası müderris
Hüseyin Hüsnü (1843–1917) tarafından yazılan bu şiire göre tekke Rumî 1300 (M.
1884) tarihinde yapılmıştır.
Vezni: Mefâîlün mefâîlün
mefâîlün mefâîlün
[22] —Silsilesi yazıldıktan sonra devam eden Arapça metinden tercüme
edilmiştir.
[23] Feth,
10
[24]Enbiya,
69
[25] Yeminli duası
[26] “Biz demiri indirdik. Onda hem çetin bir sertlik, hem de
insanlar için birçok menfaattar vardır.”
Hadid, 25
[27] “Ya Rabbi! Seyyid Ahmed el-Kebîr er-Rifâî hürmetine bu
demiri ve silâhı soğuk su gibi yap ve Hazret-i İsmâîl aleyhisselâma yumuşak
yaptığın gibi yumuşak yap.”
[28] “Ey topuz, sahib-i âlem olan ve Seyyid Ahmed er-Rifâî'nin
sırrının tecellîsi olarak Allah Teâlâ'nın ism-i Â'zam'ı hürmetine ve Allah
aşkına, zarar vermeden selâmetle gir ve acı vermeden çık.”
[29] “Ey şiş, sahib-i âlem olan Hazret-i Muhammed sallallâhü
aleyhi ve sellemin sırrının tecellîsi olarak, yerden otları bitiren Allah'ın
ism-i Â'zam'ı hürmetine, zarar vermeden selâmetle gir ve acı vermeden çık.”
[30] (Ey ateş! Seyyid Ahmed el-Kebîr er-Rifâînin fakirleri
üzerine serin ve selâmet ol. Benim beş şeyim vardır ki onlarla cehennemin,
kalplere işleyen şiddetli ateşini söndürebilirim. Onlar: el-Mustafa, el-Müctebâ,
el-Murtazâ ve onların iki oğlu Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin ve Hazret-i
Fatıma.)
[31] “İmân edenlere, Allah'ın zikrine ve inen Kur'an'a karşı
kalplerinin saygı ile yumuşama vakti hâlâ gelmedi mi?” (Hadîd, 16)
[32] “O
Allah’dır ki, kendinden başka hiç bir ilâh yoktur. O ezelî ve ebedî hayat ile
bizatihi (kendiliğinden) diridir, (bakîdir). Zât ve kemâl sıfatlarıyla
yaratıkların bütün işlerinde hâkim ve kâimdir, herşey O'nunla kaimdir. O'nu ne
bir dalgınlık, ne de bir uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi
O'nundur. O'nun izni olmadıkça katında kim şefaat edebilir? O, bütün
varlıkların (dünya veya ahirete aid) önlerinde ve arkalarındaki (yaptıkları ve
yapacakları, gizli ve aşikar) her şeyini bilir. Onlar (varlıklar, yaratıklar)
ise, Allah'ın dilediği kadarından başka, ilâhî ilminden hiç bir şey kavrayamazlar.
O'nun kürsüsü (mülk ve saltanatı) gökleri ve yeri çevrelemiş, kaplamıştır.
Gökleri ve yeri korumak, gözetmek, O'na zorluk ve ağırlık vermez. O, çok yüce,
çok büyüktür”. (Bakara,255)
[33] “Allah,
kendinden başka ibâdete müstehak bir varlık olmadığını delillerle açıkladı.
Meleklerle ilim sahipleri de adalet ve hak üzere durarak buna imân ettiler.
O'ndan başka hiç bir ilâh yoktur. O, (her şeye) galiptir, hüküm ve hikmet
sahibidir. Doğrusu Allah katında gerçek din İslâm'dır.”
(Âi-i İmran,18-19)
[34] “Allahü
Teâlâ'nın şehâdet ettiğine ben de şehâdet ediyorum ve bu şehâdeti, Allah
Teâlâ'ya emanet ediyorum. O, Allah Teâlâ katında bizim için bir emân ve emânettir.”
[35] “Şöyle
de: Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden de
mülkü çeker alırsın. Dilediğini azız edersin, dilediğini de zelîl edersin;
hayır, yalnız senin elindedir. Muhakkak ki sen her şeye kadirsin. Geceyi
gündüze sokarsın (geceler kısalıp gündüzler uzar) ve gündüzü geceye sokarsın
(da gündüzler kısalıp geceler uzar). Ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü
çıkarırsın; dilediğine de sayısız rızık Verirsin”
(Âl-i İmran, 26, 27)
[36] “Biliniz ki, Allah'ın velileri (dostları) için hiç bir korku
yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.”
(Yûnus, 62)
[37] “De ki, her şey Allah'tandır.” (Nisa, 78)
[38]— BOA, Fon Kodu: İ..AS..Dosya No:89 Gömlek No:1327/Ş-14
[39]— BOA, Fon Kodu: İ..AS..Dosya No:89 Gömlek No:1327/Ş-14
[40]— BOA, Fon Kodu: İ..AS..Dosya No:89 Gömlek No:1327/Ş-14
[41]—BOA, Fon Kodu: DH.MUİ...Dosya No: 7/-1 Gömlek No:53
[42]—BOA, Fon Kodu: DH.MUİ...Dosya No: 7/-1 Gömlek No:53
[43]—BOA, Fon Kodu: DH.MUİ...Dosya No:50/-1 Gömlek No:24
[44]—BOA, Fon Kodu: DH.MUİ...Dosya No:50/-1 Gömlek No:24
[45]—BOA, Fon Kodu: DH.MUİ...Dosya No:50/-1 Gömlek No:24
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar