ALTI KÖŞELİ YILDIZ
Altı köşeli yıldız ilkçağ öncesi kültürlerde
sanatsal değerinden ziyade farklı mistik anlamları içinde barındıran bir sembol
olarak göze çarpmaktadır. Sembol üç semavi dinde ve farklı felsefi
görüşlerde kullanılıyor olmasına rağmen insanlar tarafından bugün Yahudileri
çağrıştırmakta olup Yahudilerin ulusal-dini kimliklerinin bir parçası olmuştur.
Bezeme sanatlarında ise altı köşeli yıldız düz,
kırık ve kapalı şekillerin birbirine geçmesiyle elde edilmiş bunun sonucunda
sonsuz kompozisyonlar yaratılmış; bu kompozisyonlar taş, tuğla, çini ağırlıklı
olmak üzere hemen hemen her malzemeye uygulanmıştır.
Altı köşeli yıldız özellikle İslamiyet’ten sonra
insan ve hayvan figürlerinin yerini alan geometrik kompozisyonların merkezinde
bulunmaktadır.
Geometrik kompozisyonların belirli, sürekli ve
tutarlı bir hale gelmesi Karahanlı ve Büyük Selçuklu dönemlerinde
gerçekleşmiştir. Erken devir Anadolu-Türk Mimarisinin tezyinatı sınırlı olmakla
birlikte 13. yüzyıl ortalarına kadar çeşitli yöresel farklılıkların etkisi
altında kalmış; 11. yüzyıldan sonra geometrik kompozisyonlar belirli formüllere
bağlanarak değişik oyma tarzlarıyla üretilmiştir.
Anadolu Selçuklu mimari tezyinatı ile Anadolu
Beyliklerinin mimari süslemelerini birbirinden kesin çizgilerle ayırmak çok
zordur. 14. yüzyıl özellikle mimari eserlerin dış cephe süslemelerinde sadeliğe
doğru gidilen bir dönemdir. 13. yüzyılda gelişmiş olan geometrik
kompozisyonlarda doğadan alınmış motiflere doğru bir geçiş olmuştur.
Türk çini sanatının Uygurlara kadar uzanan çok eski
bir geçmişi vardır. Mimariye bağlı olarak gelişen çini sanatı Anadolu'ya
Selçuklular’la girmiş farklı teknikler uygulanarak Anadolu-Türk mimarisinde çok
zengin örnekler verilmiştir.
Osmanlı
sanatında altı köşeli yıldız sembolü ağırlıklı olarak taş, çini ve ahşap
malzemeye uygulanmış çini sanatında mozaik tekniği yerine tek renkli sır altı
tekniğine bırakmış, ahşap malzeme de ise genellikle Selçuklu geleneği devam
etmiştir. Altı köşeli yıldız sembolü Osmanlı sanatında camilerin cümle
kapılarına, tabhane ve eyvan duvarlarının alt bölümlerine ve minberlerin
şebekelerinde yer yer görülmektedir.
Özel bir altı köşeli yıldız olan; iki eşkenar
üçgenin zıt yönde iç içe geçmesi sonucunda oluşan Mühr-i Süleyman sembolü
Anadolu Türk sanatında hemen hemen her malzemeye uygulanan, farklı içsel
anlamlar taşıyan bir değerdir. Fakat bu sembol birtakım dar görüşlü ve
bilinçsiz insanlar tarafından özgün yerlerinden çıkarılmış veya yok edilmiştir.
Altı köşeli yıldız formu farklı tiplerde çeşitli
malzemelerle uygulanarak görsel bir çeşitlilik sağlanmıştır.
İlk Çağ Öncesi Kültürler
Tarihte altı köşeli yıldız figürünün ilk olarak
kimler tarafından kullanıldığı bilinmemekteyse de bu figürün Bronz Çağı'na
dayanan bir geçmişi olduğuna ilişkin görüşler vardır. O dönemde bu şeklin örneklerine Mısır'da,
Kuzey Amerika'da ve Hindistan'da rastlanılmıştır. Ayrıca bazı
araştırmacılar bu sembolün ilk örneklerini Taş Devri'ne dek uzatıp,
İskandinavya'da da kullanıldığını söylemektedirler.
Son zamanlarda bu kronolojik kullanım görüşünün
doğru olduğuna kanaat getirilmiş; altı köşeli yıldız sembolünün Bronz Çağı'nda
ve Bronz Çağı'ndan daha önceki devirlerde Avrupa ve Ortadoğu'da beş köşeli
yıldızla birlikte özellikle süs ve büyü işareti olarak kullanıldığı iddiaları
ortaya atılmıştır. Başka bir araştırmacı
ise sembole örneklerini çoğaltarak bu şekle; İskandinavya'da Taş Devri'ne ait
bir toprak kasede, Eski Mısır'da, Orta Amerika'da, Yukatan güneş stelinde, Batı
Nevada'da bir kaya resminde ve Hindistan'da rastlanılmış olduğunu ifade
etmektedir.
Altı kollu yıldız motifi İslamiyet öncesinde
Türkler arasında teşekkül eden Oniki Hayvanlı Türk Takvimi'nde de bir burç
sembolü olarak gösterilmiştir. Yine aynı şekilde Hun ve Uygur sehpalarından
birinin üzeri altı kollu yıldızlarla ve altıgenlerle bezenmiştir.
Ön Türk boylarında Tamga olarak da kullanılan
sembol iç içe geçmiş iki üçgenden meydana gelmektedir.
Kün-Eki sembolü iç içe geçmiş ters-yüz iki
üçgendir, altı köşeli yıldız olarak da bilinen bu şekil İdil-Ural bölgesinde ve
Kumanlarda görülmektedir. Bu sembolün Proto-Türkçe'deki adı "Uçu-Eki"
olup Gök İkilisi anlamına gelmektedir; sembolün M.Ö 3000 yıllarında Ortadoğu'ya
indiği sanılmaktadır.
ÖN-TÜRK TARİHİNDE, İÇ İÇE GEÇMİŞ İKİ ÜÇGENDEN
OLUŞAN BU YILDIZ YARADANI VE YARADILANI İFADE ETMEKTEDİR.
Ön-Türk boylarında bu yıldız Temur Kazık'ı
simgelemektedir. Daha sonra bu yıldızın adı bazı Türk boylarınca "Çolpan
Yıldızı" olarak adlandırılmıştır. Çolpan Yıldızı tüm Türk boyları
tarafından Tanrı'nın bir lütfu ve kendilerinin yol göstericisi olarak kabul
edilmiş ve kırmızı renkli sabit yıldız (Temur Kazık) olarak isimlendirilmiştir.
Bunun dışında altı köşeli yıldız Alpler'de kaya
resimleri olarak görülen; büyü ile ilgili yazmalarda bir güç simgesi olarak
beliren bir semboldür. Daha sonraki
dönemlerde bazı kültürlerde adı geçen yıldızın sembolünün Yukarı Mezopotamya ve
Britanya'nın bazı bölgelerinde Demir Çağı'na ait örnekleri de bulunmuştur. Ayrıca Elephania Mağarası'nda ve Barbaria
(Afrika'da bir bölge) Duvarları'na kadar uzak yerlerde dahi bu yıldızın
izlerine rastlamak mümkün olabilmektedir.
Bu sembolçeşitli uygarlıklar tarafından çarkıfelek ve güneş kursu gibi
şekillerle birlikte de kullanılmıştır.
Bu iç içe geçmiş ters ve düz iki eşkenar üçgen
şekli insanın belki de varlığının başlangıcından beri ya da en azından ilk
şehirleşme ve medenileşme hareketinin başladığı "Çatalhöyük"'ten beri
pek çok yerde görülür ve artık sembol olarak temelde "erkeği" ve
"kadını" remzettikleri genel kabul görerek oturmuştur.
Bu yıldız, sadece kadın-erkek sembolizması dışında
sonradan yüzlerce veya binlerce farklı anlama da gelebilecek şekilde
tanımlandırılmıştır.
Başka bir görüşe göre ise; Eskiçağ dünyasında
yıldızın Tanrılarla ilişkisi söz konusudur. "Buna göre çocukluktan çıkan
erkeğin yaratımdaki rolünün keşfedilmesi sonucu özellikle bebek Dionysos figürü
ile bu yıldız ilişkilendirilmiştir. Bu nedenle M.Ö 900'lerde Anadolu'nun önce
batısında daha sonra ise doğusunda bu yıldız Dionist-Zionist bir yıldız
şeklinde algılanmaya başlanmıştır. Altı
köşeli yıldız motifinin Roma'da kullanılışının örnekleri Baalbek'teki Bakkhus
mabedinde ve Tauroentum'daki yer döşemelerinde görülmektedir.
Hint kültüründe güneşi sembolize eden altı köşeli
yıldız bu kültürde Yantra olarak adlandırılmakta; sembol eski Hint geleneğinde yaratıcı Vişnu
üçgeni ile yıkıcı Şiva üçgeninin birliğini ifade etmekte başka bir deyişle
Kutsal Evliliği simgelemektedir. Böylece maddi
dünyanın yaradılışına ve yıkılışına göndermede bulunur. Hint kültüründe belirgin bir önem taşıyan bu
yıldıza Hint mabetlerinde, mezarlıklarında ve hatta Hint gemilerinin
sancaklarında rastlamak mümkündür. Hint
kültüründe Yantra'ya benzeyen bir diğer altı köşeli yıldız şekli ise "Mandala"
olarak isimlendirilmektedir.
Bir merkez çevresinde düzenlenmiş simgesel bir
görüntü olan Mandala; hem bir evren simgesi, hem insan ruhunun bir tasviri, hem
de derin düşüncenin kutbu olan ve merkezde yer alan Tanrı'nın mucizevi bir
biçimde görünür hale gelmesidir. Bu
sözcük Hindu ve Budist ayinlerinde mistik bir diagram oluşturmak için telaffuz
edilen ve en hızlı yayılan sembollerden biri olup; sembolün yüzlerce çeşidi
vardır. Mandalaların çoğu bir çember ve ortasında bir kareden oluşmaktadır.
Mandala aynı zamanda, töreni düzenleyen sihirbazın sihirli halkası ve
çevrelenmiş kutsal mekan (imago mundi) anlamına da gelmektedir. Anahat çakra yedi enerji merkezi arasında
aracılık ettiği için özel bir önem taşır. Havanın etkisi altında bulunan
"mandala"sı, karşıtların birliğini simgeleyen ve birbirine geçmiş iki
ters üçgenden oluşan altı köşeli bir yıldızla temsil edilir. Başka geleneklerde
olduğu gibi "kalbin yeri" ve kendini adamanın merkezidir.
Bazı Uzakdoğu kültürlerinde altı köşeli yıldız
şekli itibariyle eril-dişil ilişkileri simgelemektedir. Nepal'de ruh ve madde arasındaki ilişkiyi
simgeleyen bu yıldız kralın tacına işlenmiştir.
Kuzey Amerika'daki Kızılderili kabileler de
Nepal'deki gibi; altı köşeli yıldızı ruh ve maddenin birleşimi anlamında
kullanmışlar ve bu şekilde "yukarısı ne ise, aşağısı da aynıdır"
düşüncesinin simgesini bulmuşlardır.
Çin okült kitaplarından "Yi-King" tamamen
altı köşeli yıldızlar üzerine kuruludur. Yi-King şekilleri "Değişimler"
kitabı adı altında toplanmışlardır. Hexagramlar her biri altı çizgiden oluşmuş
sembollerdir. Emirleri (buyrukları¬düzenleri-kaideleri) kayıt eden; evrensel
düzen veya taoyu temsil eden bu çizgiler veya sıralar devam etmeyi veya
etmemeyi açıklamıştırlar. Ayrıca Çin'de
bunlar Yin (dişil prensip) ve Yang (eril prensip) olarak görülmüşlerdir ki
böylece yerle göğün evliliği temsil edilmektedir; bu da bereketin ve edebiyetin
talebi anlamına gelmektedir.
Bu yıldız iki eşkenar üçgenden oluştuğuna göre
sembolizmasını da yine üçlem olarak incelemek yerinde olur. Hemen hemen her
millet ve kültürde üç sayısı, kutsal, simgesel veya mistik anlamlar taşır.
Üçgenin simgelediği kavramlara örnek olarak; anne-baba-çocuk kapsamında aile,
geçmiş-şimdi- gelecek kapsamında zaman, toprak-hava-su kapsamında doğa,
katı-sıvı-gaz kapsamında madde ve proton-nötron-elektron kapsamında atom
üçlüleri gösterilebilir.
Batı okültüsleri, özellikle simyacılar sembole çok
önem vermişler ve hakkında dört unsurla, evolüsyon-envolüsyon ilkesiyle,
pozitif ve negatif güçlerin senteziyle ilgili değişik, sayısız yorumlar yapmışlardır.
Altı köşeli yıldızın içerdiği dört temel elemandan
tepe noktası yukarıda olan üçgen Ateş'i, tepe noktası aşağıda olan üçgen Su'yu,
su üçgenin taban kenarı ile kesişen ateş üçgeni Hava'yı, ateş üçgeninin taban
kenarı ile kesişen su üçgeni ise Toprağı göstermektedir.
Tüm bunların bir altıgen içinde birleşmeleri ise
evreni oluşturan elemanların uyum ve beraberliğini dile getirmektedir. Öte
yandan; her iki üçgenin taban kenarlarının uçlarına yerleştirilen ve maddenin
dört özelliğini oluşturan sıcak-kuru, soğuk-yaş durumları, dünyayı oluşturan ve
sayıları yine dört olan hava, su, ateş ve toprak elemanlarının bulundukları
yerlerle de uyum sağlamaktadır. Su ve
ateşin, düşman unsurları arasındaki ahengi ifade eden bir simya simgesi olarak
kullanımı
XVII. yüzyılın sonlarına doğru yaygınlık
kazanmıştır. Simyacılara göre kükürt
merkezi ateştir; her varlıkta bulunur ve içten dışa doğru tesir ederek tekâmülü
ve düşünceyi sağlar. Tüm organizmaların konstrüktif prensibidir. Ateş üçgeni yukarıya yöneliktir, çünkü alev
hep yukarı çıkmak ister. Su üçgeni ise, suyun dökülmek istediği yöne bakar ve
ateşi keserek onu söndürür. Ateş sıcakla kuru, su yaşla soğuk, toprak soğukla
kuru, hava ise yaşla sıcak arasındadır. Sonuçta bu bileşimlerin; değişmedeki
karşıtlıkların, zıtlıkların, kozmik birliğin ve onun akıl almaz ve karmakarışık
ifadesinin bir sentezi olduğu kabul edilmektedir.
Zıtlıkların birliği yoluyla nefis "sıvı
ateş" ve "ateşli su" haline gelir ve aynı zamanda diğer
unsurların olumlu niteliklerini de elde eder. Bu yüzden su "sabit" ve
"yakmayıcı" hale gelir. Çünkü nefsin "ateşi" onun
"su" yuna sabitlik verendir. Bunların yanında nefsin "su"yu
"ateş"e "hava" nın yumaşaklığını ve her yerde bulunuşunu
verir. Bazı simya kitaplarında ise altı
köşeli yıldız içtiğimiz su için kullanılmaktadır.
Çeşitli yorumsal açıklamalara yol açan, bu
düzendeki faktörlerin seçiminde maddi plandan manevi plana geçiş olduğu kadar,
erillik ve dişillik prensiplerinin bir kaynaşması ve tam olmayandan tam ve
mükemmel olana doğru sürüp giden bir gelişmenin rol oynadığı
sanılmaktadır.
Modern hermetik büyücülükte altı köşeli yıldız
Güneş ve gezegenleri temsil etmekte olup, Makrokozmos veya Evreni sembolize
etmektedir.
Hermetik geleneğe göre altı köşeli yıldız
Makrokozmosun veya Evrenin sembolüdür. Ay bir gezegen kabul edilip, Venüs,
Jüpiter, Saturn, Mars, Merkür altı kolun herbirine yerleştirilmekte, ortada ise
Güneş yer almaktadır. Ayrıca altı köşeli yıldız Hermetik geleneğe göre yedi
temel metali (metallerin tümünü) ve göğüntümünü özetleyen yedi gezegeni içinde
toplar; her gezegen bir elemente karşılık gelir.
Şöyle ki: En üstte Ay - gümüş, altta Satürn -
kurşun; sağ yukarıda Venüs -bakır, sağ aşağıda Merkür - civa, sol tarafın
uçlarında Mars - demir, Jupiter - kalay çiftleri ve yıldızın ortasında da
güneş-altın yer alır; yani güneş altındır.
Simyanın tüm düşüncesi ve işi, çevrede bulunan
kusurlu ve değersiz elementlerin, ortada bulunan ve altınla Güneş'in
simgelediği tek bir mükemmelliğe dönüştürülmesinden ibarettir; bu ise altı
köşeli yıldız da ifadesini bulur.
Heksagram Yunanca'da altı harfli sözcük veya altı
çizgili anlamlarına gelir. Ancak, burada, bu altı harfin hepsi de "A"
ya da Alpha'dır. Buna göre Heksagram Heksalfa ile özdeşleşir. Çünkü Grek alfabesinin ilk harfi olan
Alpha'nın sembolü altı yerden okunur. Alpha harfinin altı kez
tekrarlanmasının kendine özel bir anlamı vardır. Bu altı kez tekrar "başlangıçta
Tanrı, yeni hayat, ışık, en yüksek tekâmül, en yüksek hedef ve
Tanrısallık" anlamlarına gelir.
Hemen hemen her sembol gibi Heksagram'da en
eski zamanlarda bile bir kült olarak farklı kıta ve kültürlerde yer almıştır.
Bir görüşe göre o devirlerde böyle bir yıldızın
sihirli bir güce sahip olduğuna inanılır, yıldız kötü ruhları kovan ve
insanları kötülüklerden koruyan bir tılsım olarak kullanılırdı. Mısırlılar'da yıldızın piramit şeklinde
Firavunu, yani Tanrı'yı temsil ettiği, piramitteki üçgenlerin merkezi
noktalarında Firavunların mezarlarının bulunduğu, piramitteki üçgenlerin ise
dünyanın giriş ve çıkış kapılarını temsil ettiği belirtilmektedir.
Efsaneye göre, Büyük İskender'in askerleri,
Mısır Seferi sırasında Gize'nin Büyük Piramidi'nin içinde bu konuyla ilgili
bir metin bulmuşlar. Tanrı Hermes'in mezarı da bu piramidin içindeymiş. Buna
göre Hermes bir elmas uçla, zümrüt bir levhanın üzerine bir metin kazımış. Zümrüt
Tablet'in ilk cümlesi şöyledir:
"YALAN SÖYLEMEDEN, ÇOK DOĞRU VE GERÇEKTİR Kİ:
YUKARIDA OLAN AŞAĞIDA OLANLA, AŞAĞIDA OLAN DA YUKARIDA OLANLA AYNIDIR."
Hermes Trismegistos'un yazıtının anlamı, her
bireyin makrokozmu andıran bir mikrokozm olduğu ve böylece
yaşamında kendine çizeceği yolun da kendine özel olacağıdır. Bu ifadenin
sembolü de bir ucu aşağı ve bir ucu yukarı bakarak kesişen iki eşkenar
üçgendir, bu da altı köşeli yıldızın tarifidir.
Trismegistos, "üç kere büyük" veya
"üç kere güçlü" anlamına gelir. "Alemin üç
kısmı", "evrenin üç büyük bölümüne" yani manevi, psişik ve
cismani sahalara (bunların sembolleri gök, hava ve topraktır) denk gelmektedir.
İlk Çağ (Eski Çağ) ve Orta Çağ
YAHUDİLİK
Yahudi söyleminde Magen David adıyla tanınan altı
köşeli yıldız figürü, nerede olurlarsa olsunlar asırlar boyu Yahudilere; daha
parlak bir gelecek vaadini simgelemiş ve David'in Krallığı'na kadar uzanan umut
ve inanç dolu bir tarihin simgesi olmuştur.
Kitab-ı Mukaddes'in II. kitabı olan Çıkış kitabında
anlatıldığına göre; İsrailoğulları'nın (İbraniler) Mısır'dan çıkıp Tanrı'nın
kendilerine vaad ettiği toprak olan Kenaan topraklarına (bugünkü Filistin toprakları)
ulaşmaları kırk yıllık bir süreci kapsar. İsrailoğulları (İbraniler) bu
yolculuğu Tanrı'dan aldıkları ilahi emirler doğrultusunda konar-göçer olarak
yaparlar. Filistin toprakları Tevrat'ta kaydedildiğine göre Hz. İbrahim ve
zürriyetine Tanrı tarafından vaad edilmiş bir topraktır. İsrailoğulları'da
(İbraniler) Hz. İbrahim'in torunları olduğu iddiasından hareketle Filistin'e
gitmekteydiler. İsrailoğulları (İbraniler) bu yolculuğa oniki boy halinde
çıkarlar.
İsrailoğulları'nın (İbraniler) her bir boyun
güvenliğini sağlamak amacıyla konup göçmeleri sırasında aldıkları askeri bir
duruş şekli vardır. Bu şekil altı köşeli yıldız şeklinde olup eli silah tutan
erkekler altı köşeli yıldızı oluşturan çizgileri takip etmiş, kadınlar ve
çocuklar ise iki eşkenar üçgenin keşismesi sonucu meydana gelen altıgen alanın
içinde yolculuklarını sürdürmüşlerdir. Diğer bir anlatıyı
göre ise İsrailoğulları'nın (İbraniler) çölde konakladıkları süreç içerisinde
konaklama krokisi olarak altı köşeli yıldız formu esas alınmış, kadınlar ve
çocuklar altıgen alanın içinde erkekler ise altıgen alanın dışında
konaklamışlardır.
Bazı Yahudi düşünürler birtakım verilerden
hareketle bunun böyle olduğunu iddia etmektedirler, ya da bir hipotez olarak
öne sürmektedirler. Bu varsayımlar ise Yahudiler tarafından makbul karşılanmaktadır;
bu sembolün bir diğer adı da "Şhaddai"'dir.
Şhaddai İbranice de iki temel anlama gelmektedir.
Birinci anlamı; kadın göğsü, anne memesi, hayat
kaynağı, kuvvet kaynağıdır.
İkinci anlamı ise; her şeye gücü yeten Kadir-i
Mutlak Tanrı'dır; ve bu anlam Yahudiler tarafından daha makbul
karşılanmaktadır.
Yahudiler Magen David'in içine Şhaddai
yerleştirerek Ona bir kutsiyet atfetmiş olurlar. Yahudi mistisizmi olan
Kabala'ya göre en mükemmel, en yetkin jeometrik şekil eşkenar üçgendir; çünkü
eşkenar üçgen her tarafıyla dengeli olup açıları ve kenarları birbirine
eşittir. Kabala'ya göre bir ön kabul olarak 360° varsaydığımız daire çokgenlerin çoğalması
olduğundan 360° değildir, ama zıt
yönde iç içe geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşan Magen David'in açısal değeri
360° dir.
Kabala'ya göre 360° evrende var olan tüm varlığı kuşatan değerlerin
toplamı veya Panteizm (Tanrı Herşey'dir / Herşey Tanrı'dır) olarak
yorumlanabilir.
İslam dininde Peygamber olduğuna inanılan Davud'a;
Yahudilikte Kral David olarak inanılır. Bunun sebebi ise o dönemde başka bir
nebinin olmasıdır. Yahudilik Kral David'i bir takım spitürüel güçleri olan,
çeşitli ilahi ilhamlar alan, ilahi sezgileri olan bir kral olarak görür, hiçbir
zaman Kral David'i peygamber olarak görmez, ama yine de Mezmurlar Kral David'in
yazdığı bir bölümdür. Bir anlatıya göre savaşkan bir kral olan David'in
kullandığı kalkanın altı köşeli yıldız şeklinde olduğu; bir diğer anlatıya göre
ise kalkanın yuvarlak olduğu ve bu kalkanın üzerind ealtı köşeli yıldız
motifinin işlenmiş olduğu kabul edilmektedir. Her iki anlatıda bahsedilen altı
köşeli yıldız motifi bir mucizeyle oluşmuş veya Tanrı tarafından verilmiş bir
şey olmayıp insan yapısıdır.
David, tıpkı bir kalkanın arkasına sığınır gibi
Tanrı'nın korumasına sağındığını dualarında, şiir ve mezmurlarında defalarca
tekrarlamış, mezmurlarının tekrarlanan teması "TANRI BENİM KALKANIMDIR"
tümcesi olmuştur.
İbranice'de "Magen" sözcüğü savunma
anlamındaki "Lehagen / Hagana" sözcüğüyle aynı köke sahiptir ve
savunucu / koruyucu anlamını taşır. "Magen", ayrıca koruyucu bir
askeri donanım olan "Kalkan"'a verilen addır. Buna göre Magen David;
David'in Kalkanı /David'in Koruganı demektir.
Bu konuda araştırma yapanların yorumlarına göre; bu
motif, Yahudi kimliğini kazanmasını belki de şeklinin David adının İbranice
yazılış biçimine benzemesine borçludur: David İbranice'de üç harfle; "Dalet-Vav-Dalet"
harfleriyle yazılmakta olup, erken dönem İbrani alfabesinde "Dalet"
harfi Yunan alfabesindeki aynı sedanın harfi olan "Delta"ya çok
benzeyen bir üçgen şeklinde, buna göre de David ismi aralarında dikey bir çizgi
bulunan iki üçgen şeklinde yazılırdı. İki "Dalet"'in değişik bir
biçimde birleştirilmesinden meydana gelen altı köşeli yıldız figürü, aynı
zamanda David adının yazılımıydı. Bu figürün Kral David'in monogramı olduğu
şeklindeki iddialara, mantıklı varsayımlar gözüyle bakılmaktadır.
Museviler arasında çok yaygın olan bir inanışa göre
altı köşeli yıldız şeklindeki mühür yüzüğünün her bir köşelerinde Musa, Ya'kub
İshak ve İbrahim peygamberlerin ve Kral David'in adları kazılıdır.
Talmudik dönemde bu figür daha anlam yüklü bir
şekilde çizilmiştir. Figürün ortasına ve üçgenlerin kesişme noktalarına
İbranice "AGLA" kelimesi yazılarak sembolün anlamının daha da
artacağı düşünülmüştür.
AGLA kelimesi Ateh= senden, Gibur = kuvvet, Leolam=
ebediyen, Adonai=Ey Tanrı anlamına gelen
kelimelerin ilk harflerinden meydana gelmektedir. Bu kelimeler ard arda
sıralandığında bir dua oluşmaktadır. "Sonsuz Yüce Tanrımız Huzurunda
Güçlü Olalım"
Franz Rosenz Weig'e göre ise bu simgenin herbir
köşesi felsefi anlamlar taşımaktaydı. Bu anlamlar Yaradılış, Kurtuluş, Tecelli,
İnsanlık, Dünya ve Tanrıdır.
Kabala'ya göre bir şeyin kendisi ile zıddı
birbirlerinin karşıtı olmayıp bir bütünü oluştururlar; buna göre altı köşeli
yıldız zıtlıkların dengesini ifade eder.
Magen David'in iç açılarının toplamı 2160°'dir. 2160 sayısının rakamsal değerinin toplamı
6+2+1= 9'dur. Dokuz sayısı Tanrı'yı sembolize eden ve en mükemmel sayı olan on
sayısından bir eksiktir. Yahudiler Magen David'in içine İbranice (y) harfi olan
(yod) harfini yerleştirerek Tanrı'nın mükemmelliğini sembolize ederler.
Kabala'ya göre bu şekil bir bütünü oluşturan eril
ve dişil prensipler veya bir bütünü meydana getiren eril ve dişil prensiplerin
dengesidir.
İsrail'de bugün bu motifin en eski arkeolojik
kalıntısına, Bet-El yöresindeki M.Ö. 10-20 yıllarına tarihlenen yapıda
rastlanmıştır. Aynı motif; Kineret Gölü kıyısındaki 2. yüzyıldan kalma Kfar-
Nahum Sinagogu'ndaki oymalar arasında da görülmektedir. Mozaik, fresk ve taş
oyma sanatı bakımından çok zengin olan bu sinagogun kalıntıları arasında o
yörede yetişen meyve ve sebze motiflerinin yanı sıra Menora gibi dinsel
simgelerin figürleriyle beş ve altı köşeli yıldız motifleri bulunmaktadır. 6.
yüzyıl İtalya ve İspanya'sında "David" adlı kişilerin mezar taşlarına
altı köşeli yıldız figürlerinin kazınmış olduğu görülür. Kullanım dışı kalmış
eski din kitaplarının ve dinsel gereçlerin saklandığı bir tür eski dinsel eşya
arşivi niteliğindeki meşhur Kahire Genizası'nda bulunan 10. yüzyıla ait bir
okul defterinde
İbranice yazı alıştırmalarını süsleyen bir
Menora'nın iki yanına çizilmiş "Magen David"ler bu yıldızın diğer
tipik Yahudi sembolleriyle birlikte kullanıldığı en eski örneklerden biri
sayılmaktadır.
Magen David tabiri, halk arasında tanınmış olan bir
gizemli alfabe ile ilgili olarak Geonim devrinde ve 12. yüzyılda Karaim
eserlerinde görülmektedir.
Altı köşeli yıldızın "David Yıldızı"
olarak adlandırıldığı ilk yazılı örnek 13. yüzyılda Kabalist Yosef
Gikatilla'nın eserlerinde görülmektedir.
Altıgen şekil ilk kez 14. yüzyılda Nahmanides'in
torunu tarafından kaleme alınan Sefer ha gevul adlı kabalistlik eserde Magen
David olarak tanımlanmıştır.
Magen David 13. ve 14. yüzyıllarda Almanya'da inşa
edilen sinagoglarda ve Ortaçağ'ın İbranice el yazısı metinlerinde belirli bir
ismi veya anlamı ifade etmeden kullanmıştır.
Ortaçağ'da ve Ortaçağ sonrası dönemlerde Yahudiler
Magen David'i yangından korunmak amacıyla özellikle de birahanelere asarak
kullanmıştırlar. Öyle ki Magen David Almanya'da birahanelerin sembolü haline
gelmiştir. Altı köşeli yıldız XIII. ve
XVII. yüzyıllar arasında "Davud'un Kalkanı" ve "Süleyman'ın
Mührü" terimleri; arasında ayırım yapılmaksızın kullanılmıştır.
1354'te IV. Charles (M.S. 1316-1378) Prag'daki
Yahudi Cemaati'nin, daha sonraki dokümanlarda "Kral Davud'un Bayrağı"
olarak isimlendirilecek olan altı köşeli yıldız ile "Süleyman'ın Mührü adı
verilen beş köşeli yıldız işlemeli kırmızı bir flama kullanmalarına izin
vermişti.
Altı köşeli yıldız, Kral David'e verilen önemden
dolayı resmi bir sembol olmuştur. Çünkü Kral David altı köşeli yıldız sembolünü
kendi kalkanı üzerinde taşımıştır. Resmi bir sembol niteliği taşıyan altı
köşeli yıldız burada daima Magen David olarak isimlendirilmiştir. Altı köşeli
yıldız özellikle 1492'den itibaren kitaplarda baskı işareti olarak
kullanmıştır.
Yahudi basın tarihinin bilinen ilk İbranice kitabı
1512'de Prag'da basılan "Sefer Tefirot" tur. Bu kitabın kapağını
büyük bir "Magen David" süslenmektedir.
Altı köşeli yıldız 16. yüzyılın ilk yarısından
itibaren Prag, İtalya ve Hollanda'da Foa ailesi tarafından basılan kitaplarda
baskı işareti olarak kullanılmıştır. Çeşitli İtalyan Yahudi aileleri 1660-1770
yılları arasında onları takip etmişlerdir. Fakat bütün bu kullanımlar yine de
genel bir Yahudi çağrışımına sahip olamamıştır. 17. ve 18. yüzyıllarda altı
köşeli yıldızın kullanımı Moravia, Avusturya daha sonra ise Güney Almanya ve
Hollanda'da yaygınlaşmıştır.
1643'ten itibaren dinsel objelere işlenen Magen
David Yahudiliğin simgesi olarak ilk kez Prag Yahudi Cemaati tarafından
kullanılmış ve bu cemaatin özel ve resmi sembolü olarak kabul edilmiştir; bu
sembolün Bohemya Cemaatleri yoluyla Viyana'ya kadar ulaştığı
varsayılmaktadır. Magen David 1655'te Viyana,
1671'de Amsterdam Yahudi Cemaatleri'nin mühürlerinde yer almıştır.
Baron Shlome Meir Rothschild 1822 yılında Viyana'da
şövalye ilan edildiğinde bu yıldızı aile arması almıştı. 19. yüzyıl başlarının
ünlü Yahudi Alman yazarı Heinrich Heine, Hristiyanlığa dönmüş olmasına rağmen
gazete makalelerini isim yerine altı köşeli bir yıldız figürüyle
imzalamaktaydı.
"Magen David'e" asıl büyük ölçüde önem ve
anlam Kabala ile gelmiş bulunmaktadır. Çağdaş ve ünlü Kabala uzmanı Gershon
Sholem "Magen David'in bir Yahudi figürü haline gelmesiyle ilgili evrimi
şöyle özetlemektedir: Hristiyan dünyasınca kabul edilen Haç'a karşılık
Yahudilerin de özgün bir sembol benimsemeleri ihtiyacı doğmuştu. Haç'ın ifade
ettiği anlama sahip olmasa da,
"Magen David" yaygınlıkla tanınıp
sevilmiş bir şekildi ve Yahudi dünyasına kendini kolaylıkla kabul
ettirmişti."
Magen David "Sionist" hareket tarafından
da benimsenmiş 1897'deki İlk Sionist Kongresi'nde kullanılmış; aynı yıl Theodor
Herzl'in çıkardığı "Die Welt" adlı gazetenin amblemi olmuştur. Franz
Rosenz Weig "Der Stern der Erloesung" (1921) adlı yayınında Magen
David'e yeni anlamlar yüklenip onu Museviliğin içine iyice çekti. Ona göre bu
yıldızın Musevilik ile Tanrı veya İnsan ile Dünya arasında derin bir etkileşimi
vardır.
Theodor Herzl'in halefi ve yakın arkadaşı Dr. David
Wolfson, ilk kez Yahudi Ulusu'nu simgeleyecek bir bayrak şekli önermişti.
1933'te Prag'da onaylanan şekliyle bu bayrak "Tallit"'teki gibi beyaz
zemin üzerine iki paralel mavi çizgi arasına ortalanmış bir mavi "Magen
David" idi. Bu şekil, daha sonra, 1948'de yeniden doğan İsrail Devleti'nin
bayrağı olacaktı.
Almanya'da ve Nazilerin işgal ettiği ülkelerde
yaşayan Yahudiler II. Dünya Savaşı sırasında kollarına kolluk veya göğüslerin
üst kısmına rozet olarak üzerinde "Jude" yazan bir sarı Magen
David takmaya mecbur edilmişlerdi. Bunun nedeni; Yahudi nüfusu rahat tanımak
ve onları kolay bir şekilde toplamaktı. Magen David'in kolluklara ve rozetlere
sarı renkte işlenmesinin nedeni geleneksel olarak Yahudilikte altın rengi
sarının safiyeti ve ilahiliği temsil etmesidir.
Aynı dönemde İngiliz Kumandası altındaki beş bin
kadar gönüllü Yahudi askerinin kurduğu ve tarihte "Jewish Brigade"
olarak tanınan birliğin üniformalarının kollarını "Magen David"'li
bir bant süslüyordu. Fakat Magen David'li bu bant bu kez bir utanç sembolü
değildi.
Günümüzde altı köşeli yıldız, sadece İsrail
Devleti'nin bayrağında yer alan bir sembol olmakla kalmamış, Ortodoks veya
liberal olsun, İsrail'de veya Diaspora'da olsun, hür dünyada veya Yahudilerin
azınlıkta yaşayıp kimliklerini açığa çıkarmadıkları ülkelerde olsun, Yahudi
toplumlarının sevgisiyle, saygıyla ve derin bir bağlılıkla sahip çıktıkları bir
sembol olmuştur.
HRİSTİYANLIK
Hristiyan sanatında altı köşeli yıldız motifi
özellikle mimari eserlerde bezeme öğesi olarak kullanılmıştır. Hristiyan
dünyasının "Süleyman'ın Mührü" teriminden algıladığı beş kollu
yıldızdır. İslam dünyasınca altı kollu yıldız olarak bilinen bu yıldız Batılı
kaynaklarda "Magen David" olarak isimlendirilmektedir.
Birçok Bizans kilisesindeki oyma ve fresklerde,
ahşap kabartmalarda ve mühürlerde bu yıldıza sıklıkla rastlanır.
IV. yüzyıl Bizans muskalarında altı köşeli yıldızın
adı olarak "Mühr-ü Süleyman" deyimi kullanılmıştır. Bu muska tılsımı özellikle yüzüklerde çok
sevilen ve tercih edilen bir tılsım işareti olmuştur.
Ortaçağdan kalma bazı katedrallerde, ve kiliselerde, Burgos, Valencia ve Lerida
şatolarının girişlerinde altı köşeli yıldız örneklerine rastlanabilir.
Kiliselerde kullanılan nesneler üzerinde de altı köşeli yıldız örnekleri
görülebilir. Buna örnek olarak 1266 dolaylarında yapılan Anagni Katedrali'nin
vaaz kürsüsündeki motifi verebiliriz.
Almanya'da gelişen Gotik mimarisi, cepheleri ve
altı dilimli gülçe süslemeleri ile altı köşeli yıldız geleneğine bağlanır.
Ortaya konan bu mimari süsleme "Tanrı'nın dünyayı mükemmel bir eser
olarak altı günde yarattığını" ifade eder. Bunlara en güzel örnekler
Paris Saint Chapelle, Roven Katedrali, Calende Kapısı, Lyon Saint Jean
Katedrali'dir.
Araştırmacı J.W. Horsley kitabında, Sir John
Soane'nin 1824 yılında Waltworth'de inşa edilmiş St. Peter Kilisesi'ni
ziyaretinde, kilisenin bahçesine açılan kapının direklerinde bu sembole
koruyucu bir muska olarak rastladığını ve şeklin yerleştirildiği yer itibariyle
bunun yangından koruyucu bir muska olarak asıldığını düşündüğünü kaleme
almıştır.
Aynı araştırmacı kitabında ilginç bir bilgiye de
yer vermekte ve İngiltere'de yetişen vadi zambağıyla aynı aileden gelen "Sigillum
Salomonis" (Hz. Süleyman'ın Mührü) adlı çiçeği anlatmaktadır. Bu isimlendirme
muhtemelen çiçeğin altı köşeli yıldıza benzemesi nedeniyle (halkasının
yukarıdan bakıldığında iç içe iki üçgen şeklinde gözükmesi) yapılmıştır. Yazar
bu bilgiden başka Gerard isimli birinin yazdığı eserinde "kökleri kalın
ve beyazdı, üzerinde pek çok boğum göze çarpmaktaydı, bazı kısımları bir mührün
şeklini almaktaydı ki bence ismi olan Sigillum Salomonis buradan
gelmekteydi" sözlerine de yer vermektedir. Yazar notlarının sonraki
kısımlarında bu bitkinin yararlarından da bahseder. "Hz. Süleyman'ın
mührünün çiçeğinin kökleri henüz taze ve yeşilken ezilir ve aynen vücuda tatbik
edilirse en fazla iki gün içinde oradaki çürüğü ya da yarayı
iyileştirmektedir."
Ancak zaman içinde Hristiyanlar altı köşeli yıldızı
bir Yahudi sembolü olarak tanımlayarak bu şeklin kullanımını terk etmiş, bunun
yerine süsleme sanatlarında beş köşeli yıldıza yer vermeye başlamışlardır.
İSLAMİYET
İslam dünyasında Hz. Süleyman'ın mühür yüzüğüne
Mühr-ü veya Mühr-i Süleyman adı verilmektedir. İslam inanışına göre, yüzüğün
ortaya çıkış hikâyesi ise şöyledir:
Hz. Süleyman aleyhisselâm tahta çıkmasından sonra,
Hebron ile Kudüs arasında bir vadide bulunurken, rüzgarlar, su, cinler ve
hayvanlar üzerinde hâkim olma iktidarını, bu dört âleme ait dört koruyucu melekten
almıştı. Her biri ona kıymetli bir taş verdi. O bu taşları tunçtan ve demirden
yapılmış bir yüzüğe geçirdi. İyi cinlere verdiği emirlerini tunç ile kötü
cinlere verdiklerini ise demir ile mühürlüyordu. Bu yüzük onun parmağında olduğu sürece
cinler, herhangi bir zarar verme kabiliyetini kaybettikleri gibi ayrıca onun
emrinde her işi yapmak zorunda kalırlardı.
Efsaneye göre; Süleyman, yıkanacağı ya da
ayakyoluna gideceği zamanlar, hükümdarlık mührünü cariyelerinden AMİNA
adında birine bırakmayı gelenek edinmişti. İşini bitirdikten sonra mührünü geri
alırdı; ayrıca yardımcısı Asaf b.
Barahya (Berhiya)da bu yüzüğü kullanma iznine sahipti.
Hz. Süleyman'ın mührü Amina'ya verdiği günlerden
birinde şeytani cinlerden biri olan Şahr, gelip Amina'ya oyun oynamak ister ve
O'na Süleyman kılığında görünür. Amina'dan mührü alır almaz aynı kılıkta tahta
oturur ve ülkeyi yönetmeye, dilediği gibi kanunlarda değişiklik yapmaya başlar.
Bu arada Süleyman, mühründen yoksun kalıp dilenci durumuna düşer. Aradan kırk
gün geçince şeytan mührü denize atarak kaçar. Mührü denizde bir balık yutar.
Balıkçılar balığı tutup Süleyman'a getirirler; O da balığın karnından mührü
çıkarıp hükümdarlığına yeniden kavuşmuş olur. Sonra da kendisine bu oyunu
oynayan şeytanı buldurur ve boynuna büyük bir taş bağlayıp onu göle
attırır. Hz. Süleyman öldüğü zaman bu
hükümdarlık yüzüğü hala parmağındadır.
Kur'an-ı Kerim'de zikr edildiğine göre Hz.
Süleyman; kuşlara, hayvanlara, insanlara ve cin taifesine hükmeder, onları
çalıştırırmış. Hz. Süleyman Allah Teâlâ'nın verdiği insanüstü-metafizik bir
kuvvete ve derin bir ilme sahipmiş. Bazı müfessirlere göre de; bu güç-kuvvet,
O'na iç içe ters olarak girmiş iki üçgen şeklinde olan ve Hz. Süleyman'ı temsil
eden Mühr-i Süleyman'dan gelir. Bu sembol Tanrıyı temsil eden bir çeşit
tılsımdır.
İslam yazarları Hz. Süleyman'ın mührünü eserlerinde
sürekli olarak anlatmışlardır. Taberi (M.S 838-923). Hz. Süleyman'ın Cennet'ten
getirilmiş olan yüzüğünün O'nun mührü olduğunu bildirmiş, dört yüzlü yüzükte
"Güç Allah'ındır", "Üstün olan
Allah'tır", "En yüce yetki Allah'ındır", "Bütüne hâkim olan
Allah'tır" yazılarının yer
aldığını belirtmiştir. Bundan başka
mührün üzerinde bir âdemotunun bulunduğu rivayet olunur. Ayrıca İslam edebiyatında önemli bir yere
sahip olan 1001 gece masallarında da bu yüzüğe atıflar yapılmaktadır.
Güç, iktidar ve saltanat simgesi olarak Mühr-i
Süleyman, gizli güçler düşünülerek resmedildiği gibi, kimi yerlerde de manevi
güç, devamlılık ve iktidar dileğiyle kullanılmıştır.
Yine efsaneye göre bir gün yıkandığı sırada
Süleyman'ın parmağından çıkardığı yüzüğü çalan bir dev, gücünü de elinden almış
olduğu peygamberin yerine kırk yıl hüküm sürer. Ama sonunda dev yüzüğü denize
düşürür. Öte yandan, uzun bir arayıştan sonra yüzüğü yutan balığı tutup karnını
yararak mührünü ele geçiren
Süleyman, tahtını ve sihirli gücünü yeniden
kazanır. Türkçe'deki "Mühür kimde
ise Süleyman odur" deyimi buradan gelir.
İslam inanışına göre bu simgeyi "Nazar"
kuramı ile de bağdaştırabiliriz. Ayrıca altı köşeli yıldızı oluşturan üçgenler,
bir kurama göre, stilize bir gözdür.
MASONLUK
1614-1615 yıllarında önce Almanya'da görülen sonra
Almanya'nın komşularına da yayılan "Rose Croix", dini-felsefi
gizli bir teşkilattır. Özellikle mistik simya ile meşgul olmakla beraber;
büyücülükten alınmış unsurları da benimsemişlerdir. Üçgenlere ve altı köşeli
yıldıza gizli anlamlar vermişler, bu konuda simya ve astroloji ile birtakım
paralellikler kurmuşlardır. Daha sonraki yıllarda kuruluşun birçok sembolü ve
uygulaması ile birlikte, Mühr-i Süleyman sembolü de Spekülatif Masonluğa
geçmiştir. Öyle ki XIX. yüzyılda bu teşkilatın ismi Masonlukta bir derece
anlamında kullanılmaya başlanmıştır.
Masonluk teşkilatı içinde altı köşeli yıldız Mühr-i
Süleyman olarak tanımlanmaktadır. Mühr-i Süleyman'da tepesi yukarıya bakan
üçgen insanı, tepesi aşağıya bakan üçgen Allah'ı temsil eder.
İç içe kucaklaşmış iki üçgen, Masonluğun dayandığı
biri Allah, diğeri İnsan olan iki öğenin birliğini; yani Tevhid'i ve Vahdet'i
simgeler. Çünkü, Allah ve İnsan tektir. Her insanın özü Allah'tır. Bu
sembol, insanın biri madde diğeri mana veya biri beden diğeri ruh veya biri
zâhir diğeri bâtın olan iki unsurunun birliğini gösterir.
Dualiteye göre; pozitif ve negatif öğelerin
sentezinden nötr doğar. Bu nedenle, Allah'ın ve İnsan'ın kucaklaşarak
birbirinin içinde erimesi "Teklik" yani "Ahad"'dır.
İki Üçgen'in iç içe kucaklaşması, yani Mühr-i Süleyman'ın nihai sembolizması "Ahadiyyet"
sırrıdır; sembolün ortası Makam-ı Mahmud'tur.
Royal Arch bazında Mühr-i Süleyman'ın altı köşesi "Üç
Büyük Nur'u ve Üç Küçük Nur'u veya ışığı temsil eder.
Çeşitli masonik uygulamalarda, bu simgenin yalnızca
kendi başına değil, diğer simgelerle kullandığı da görülür. Bu bileşik
simgelerde, iki çapraz üçgenin ortasında G Harfi, Güneş, Göz ve bunların
birleşimlerine sık sık rastlanır.
Masonik yazında Hexagram, bir geometrik şekil oluşu
bakımından, "İki Çapraz Üçgen" ile, toplam altı köşesi olması
nedeniyle de "Altı Kollu Yıldız" ile aynı niteliği taşır.
Çağdaş masonlukta bu geometrik şekil, Özdek (madde)
ile Ruh'un dengede oluşlarının bir simgesi olarak benimsenmiştir.
"Etkin" (aktif) ile "Edilgen (pasif), ya da "Dişi" ile
"Erkek" arasındaki dengenin simgesi olarak da yorumlanır.
"Ateş" ve "Su" gibi birbirine karşıt öğelerin, ya da
"Aydınlık" ve Karanlık" gibi birbirine karşıt kavramların,
birbirlerini bütünleyici oluşlarının bir simgesi olarak da değerlendirilir.
Bir diğer değerlendirmeye göre ise "Gönye
ve Pergel" simgesinin sonsuzcasına yenilenişidir. Bazı
değerlendirmelerde, bir mason locasının ilk beş görevlisi (Envar) ile İç
Koruyucu'nun Mabet'teki yerleşimlerin temsil eder. Bazı masonik yorumcular ise, bu şekli
Süleyman'ın mührüyle hiç bağdaştırmaksızın başlı başına bir simge olarak
değerlendirirler. "İki simetrik eşkenar üçgen" bilgi ve yeteneğin
birleşimiyle oluşmuş bir olgunluğun ya da yetkinliğin simgesi olarak
benimsenir. Kimi masonik yorumcular ise bu şekli "yaşam ve ölümün
birleşimi" şeklinde açıklamıştırlar.
SONUÇ
Altı köşeli yıldız sembolünün tarih öncesi
devirlerde birçok medeniyet tarafından farklı anlamlarda kullanılan bir kült ve
inanç sembolü olduğu; sembol hermetik açıdan incelendiğinde modern hermetik
büyücülükte makrokosmozu veya evreni, hermetik geleneğe göre ise yedi temel
metali içinde toplayan yedi gezegeni sembolize ettiği hususları pek çok
araştırmaya konu olmuştur.
Konunun Yahudilik bölümü incelendiğinde
Magen David'in, kendi üretimleri olmadığı halde sembolün, Yahudilerin
ulusal-dini kimliklerinin ayrılmaz bir parçası olduğu ve sembolün Yahudilik ile
özdeşleştiği sonucuna varılmıştır.
Hristiyanlıkta altı köşeli yıldız sembolünün kiliselerde, katedrallerde ve şatolarda
kullanılmış olmasına rağmen, Hristiyanların Yahudi sembolü olduğu hareketle
altı köşeli yıldızı terk ettikleri ve beş köşeli yıldızı kullanmayı tercih
ettikleri görülmektedir.
İslamiyette ise Süleyman
Peygamber'in mühür yüzüğünün bir güç ve saltanat simgesi olduğu bilinir.
Masonik felsefe ışığında
altı köşeli yıldız sembolü incelendiğinde, sembolün birbirine karşıt gibi
görünen fakat birbirini tamamlayan öğeleri ve bu tamamlamanın sonucunda oluşan
dengeyi simgelediği belirlenmiştir.
Altı köşeli yıldız Ön Türk boylarında Tamga
olarak kullanılan ters-yüz iki üçgenden meydana gelmiş; Orta Asya Türk
kültüründe Yaradanı ve Yaradılanı simgeleyen çeşitli Türk boylarının yol
göstericisi olarak kabul edilen bir semboldür.
Noktaların birleşmesi sonucunda oluşan çizgilerin
çeşitli kompozisyonlar oluşturacak şekilde kesişmesi veya birleşmesi sonucunda
meydana gelen altı köşeli yıldız sembolü Anadolu Selçuklu Öncesi Dönemi Türk
Sanatı'nda taş malzeme ile oyma tekniği uygulanarak mihraplara işlenmiştir.
Anadolu Selçuklu Dönemi'nde altı köşeli yıldız sembolü çini malzeme ile mozaik
tekniği uygulanarak mihraplara, taş malzeme ile oyma tekniği uygulanarak
taçkapılara, ahşap malzeme ile kündekari tekniği uygulanarak camiilerin cümle
kapılarına ve pencere kapaklarına işlenmiştir.
Beylikler Dönemi Sanatı, Anadolu Selçuklu
sanatından aldığı etkileri varolduğu coğrafya ve siyasi yapıyla harmanlamıştır.
Anadolu Beylikleri Dönemi’nde altı köşeli yıldız sembolü ağırlıklı olarak çini
malzeme ile mozaik tekniği uygulanarak mihraplara, taş malzeme ile oyma tekniği
uygulanarak taçkapılara işlenmiştir.
Osmanlı Sanatı, Anadolu Selçuklu Sanatı ile kıyaslandığında bir merkeziyet ve çeşitlilik
arayışının varolduğunu söyleyebiliriz. Osmanlı İmparatorluğu kendi sanatını
oluştururken siyasi, kültürel ve sosyolojik yapısını da bünyesine alarak kendi
sentezini yaratan ve bu sentezden yeni ve çağdaş çıkarımlar yapan bir sanat
evresidir. Osmanlı Sanatı'nda altı köşeli yıldız sembolü işlenirken sembolün
işlendiği yer ve uygulanan tekniklerde bir değişim gözlemlenmektedir.
Osmanlı Sanatı'nda altı köşeli yıldız sembolü taş
malzeme ile oyma tekniği uygulanarak pencere alınlıklarına ve minberlerin
şebekelerine işlenmiştir. Taş malzeme ile altı köşeli yıldız sembolü işlenirken
oyma tekniğinin yanı sıra iki renkli taş işçiliğinin kakma tekniği ile
uygulandığını görülmektedir. Çini malzeme ise ağırlıklı olarak dış cephelerden
ziyade iç tezyinatta kullanılmış; altı köşeli yıldız sembolü camiilerin eyvan
ve tabhane duvarlarının alt bölümüne sıraltı tekniği uygulanarak işlenmiştir.
Ahşap malzeme de Anadolu Selçuklu Sanatı'nda uygulanan teknik ile camiilerin
cümle kapılarına ve pencere kapaklarına işlenmiştir.
Anadolu Türk mimari süslemesi ve küçük objelerde
karşımıza çıkan altı köşeli yıldız, geniş kompozisyonlar içine alınarak sayıca
arttırılmış, şeklin ikonografik kökeni ya da anlam boyutu yerine; dekoratif
kimliği geometrik tasarımının bir gereği olarak öne çıkmıştır.
Sonuçta diyebiliriz ki; ALTI KÖŞELİ YILDIZ BÜTÜN
İNSANLIĞINDIR.
KAYNAKÇA:
İdil TÜRELİ, Türk Sanatında Altı Köşeli Yıldız [Kitap]. -
İstanbul: Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Estitüsü Türk Sanatı
Anabilim Dalı, 209901- Yüksek Lisans Tezi, 2006.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar