JEAN-LUC GODARD
Jean-Luc
Godard (d. 3 Aralık 1930) Fransız ve İsviçreli film yönetmeni ve sinema
eleştirmeni. Fransız Yeni Dalga Akımının en etkili üyelerinden birisi.
1930
yılında İsviçre kökenli Fransız orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak Paris'te
doğdu. Babası kendine ait bir kliniği olan bir doktor, annesi ise İsviçre'nin
tanınmış bankacı ailelerinden birisinin kızıydı. II. Dünya Savaşı sırasında
İsviçre'de yaşadı , 1940'ların sonuna doğru ailesi boşanınca Godard etnoloji
(budunbilim) okumak için 1949 yılında Sorbonne Üniversitesine girdi. Bu zaman
dilimi boyunca Cineclub ve Cinemateque e katıldı. Godard Yeni Dalga Akımı'nı
alevlendiren insan olarak bilinen Andre Bazin ile burada tanıştı.
Bugün toplum içerisinde yaşamak
büyük bir boşluk içerisinde yaşamakla neredeyse aynı.
**
Bulutlu bir gökyüzü var, eğer
kafamı çevirirsem duvarda da kelimeler var.
Neden tüm bu tabelalar gerçekliği çizmek yerine hayallerden sökme işler
yaparak söyleyişten şüphe duymama neden oluyor.
İmgelerin içinde, hiçbir şey, en
iyi veya en kötü olmuyor.
Gözlerim mantığımı yok etmeden önce, onarmaya çalışırken nesneler vardı
ve onlara insanlardan daha uzun zamandır var oldukları için onlara insanlara
gösterdiğimizden daha çok ilgi gösterirsek ölü nesneler belki canlanırdı.
Yaşayan insanlar çoktan ölmüşler zaten.
Tekrardan mutlu mesut yaşamak için kendime neden arıyorum.
Şimdi bu analizi daha ileriye taşırsam sanırım basit bir hayat yaşamak
için bir sebep bulabilirim ve şimdiki zamanın getirilerinden eğlenmeyi
bırakabilirim işte bu, yaşamak için yakalanabilecek nedenlerden birisi onu
yakalayıp bir iki saniye tutabilirsem çevresinde bulunan şartlardan onu söküp
çıkarabilirim.
İnsanların dünyasının en basit olgusu haline getirip insanlara kendi
ruhlarının derinliklerini gösterip insanların uyum içinde yaşadıkları yeni bir
dünya yaratabilirim işte amacım bu!
Politikanın hikâyesi, insanlara tutkunun büyümesini açıklar.
Kimin tutkularının?
Benimki; bir yazar veya ressam olmak.
**
Birisinin ortada olmayan bir
hayalini düşünebilirim ve ya onu bir sözüyle hatırlayabilirim üstelik ölü olsa
bile.
**
Filmlerdeki insanlar gerçekte asla
konuşmaz.
Seninle bunu denemeliyim.
Benle gerçekten konuşmak mı istiyorsun?
Çünkü sadece yabancısın.
Yabancılarla konuşmayı severim.
O halde konuş.
- Konuşmanın manasını biliyor musun?
- Kelimeleri söylemek.
Peki kelimeleri söylemek nedir?
Kelimeleri söylemek konuşmaktır aptalca ve
ilginç şeyleri söylemek.
Peki birlikte nasıl konuşacağız?
Gerçekten konuşmak, bir şeyler paylaşmaktır.
Peki, ilginç bir şey seçelim ve onun hakkında
konuşalım.
**
Zaman beni ve sevdiğim insanı
değiştirir.
Değiştiğimi mi düşünüyorsun?
Ben sadece yoruldum.
Hayır, sen değil.
Ben değiştim.
Değiştim ve hâlâ aynıyım.
Ne anlama geliyor bu?
Bilmiyorum.
**
En başa dönene kadar, her şeyi
unutacağım ve sıfırdan başlayacağım.
Zaman bir çember gibidir sonu
gelmez bir şekilde dönen.
**
Uzağa, uzağa, der nefret; Yakına,
yakına, der aşk.
Seni görünce sevinecek miyim,
öğrenmek için seni tekrar görmek istedim.
**
Benim hakkımda konuşmalıydın ve ben
de senin.
**
İnsanların kendim olmama izin
vermesini istiyorum.
Ben özgürüm.
**
Çirkinlik güzelliktir.
Güzellik çirkinliktir.
**
Sevdiğin makamlarda söz yazmaya
çalışıyor.
- Bu güzeldi.
- Sadece sözleri ezberle.
- Bu "Aşkın Gözyaşları"
**
Üzülme.
Kırılan bir ayna ve ölen bir adam.
**
Cezayir'de olsan her şeyden ödün
kopar.
Ne kadar kötü.
Yok yere ölüyorlar.
Beni kızdıran da bu.
Bir kadının aşkından ölmeyi yeğlerim.
Hiç aşık olmadın mı?
Bazen, ama hiçbir zaman istediğim derinliğe
ulaşmadı.
Hep kızların hatasıydı.
Sadece sevilmekten hoşlanıyorlar.
Bir şeylerden vazgeçip kendilerini
veremiyorlar.
Yarı yarıya seviyorlar.
Vücutları eğlenceli ama yaşamları değil.
Bu yüzden bende ayrılmak zorunda kalıyorum.
Bunları anlattığım için affedin beni.
Haklısın.
Sen hiç aşık oldun mu?
Dediğin gibi; bir şeylerden vazgeçmedim
hiç Ama hangi kelime uygun olurdu ki?
Kendimi koruyordum Sence de biraz dramatize etmiyor muyuz?
Umutsuz vakayım.
Ve şimdi,bu
Peki, ikimizde berbat haldeyiz.
Daha iyisin ya?
Kulağa ne kadar hoş geliyor
Bir inci tanesi ve bir kurbağa
Sen ve ben.
Ne zaman öğreneceksin?
Her şey bitti!
Ah, son kılıç da kırıldı!
Heimon öldü, kanına girerek kendi elleriyle.
Hiçbir şey değişmediğinden artık
her şey daha farklı.
**
Bir şey her yönüyle
göstermeyin. Kendiniz için bir
belirsizlik payı bırakın.
**
Kalbimizin derinliğine doğru
bilinmez bir sesin gittiğini öğrendiğimiz zaman bunu nasıl göz ardı edebiliriz?
Haberler bize neyi öğretir: Ulusun doğuşunu,
umudunu Roma ve Open City'i.
Sinemacılık bir olay yaratmaz, ama görüş
açıcısı kazandırır.
**
Gerçeklik şu anda intikam peşinde.
Gerçek gözyaşı ve kan istiyor.
**
Kör adama "İki elin var
mı?" diye sor.
Ama görünüş beni rahatlatmayacak.
Şüphelerim varsa ne diye gözüme güveneyim?
Ellerimle görebildiğim şeyi neden gözlerimle
kontrol etmeliyim?
Yardım edin!
Hikaye iki kardeşle başlıyor İsimleri sırası ile Lampshade ve Lumière.
İkisi de birbirinin aynısı.
O tarihten beridir film yapmak için iki adet
makaraya ihtiyacın var.
Biri dolarken diğeri boşalıyor.
Şans eseri olarak videolarda sol makara
"köle" sağ makara ise "efendi" olarak adlandırılıyor.
Son bir kez daha karanlığın gücü ışığın
gücünü alt etti.
Ama hemen ardından ışık, karanlık ile yeniden
dövüşecek.
**
Şairler ölümcüldür ve ciddiyetle
şarkı söylerler.
Geçici Tanrıların izine varmak ve o izi
doğruca takip etmek için, izler ölümlüler içindir.
Onların kardeşleri, dönüş yolu için vardırlar.
Peki ölümlüler arasında kim böyle bir çizgiyi
çizebilir?
İzlerin farkına varmak her zaman zordur
mirasın izlerinin farkına varmak ise neredeyse imkansızdır.
Üzüntülü zamanlarda şair olmanın anlamı: Şarkı
söylemek geçici Tanrıların izine katılmak için.
Hem Tanrı'ya hem de paraya hizmet
edemezsin.
Sadaka verirken sağ elinin verdiğini sol elin
görmesin.
Böylece sadaka vermek senin sırrın olur.
Baban, gizlice yaptığın şeyi görünce seni
ödüllendirecektir.
Yargıladıkça yargılanırsın.
Bağışlan.
Kullandığın ölçüyle sen de
ölçülürsün.
Aman Tanrım, para!
**
O filmler herkes içindi.
Sadece bizim için değil.
Bizim haricimizdeki herkes için.
Çünkü gerçek sinema, görülemeyecek türdendi.
Tek türdü.
**
Dünyayı basitçe ikiye ayırmak çok
kolaydır.
**
GÖRMEYİ ÖĞREN, OKUMAYI DEĞİL
**
gücü eline alan daima biri vardır.
**
Örneğin burada, önce okul ve aile
sesleri vardı.
Sonra okul ve aile sesini silecek başka bir
ses olacak.
Bir aşamada
bir ses diğer sesler üzerinde hakimiyet kurar.
Bir aşamada bu ses umutsuzca gücü
elinde tutmaya çalışır.
Bu ses nasıl güçlenir?
Güçlenir çünkü verili bir dilimde bu ses bir
imajdan beslenir.
**
Toprakla olan bağları hakkında,
siper kazma örneği üzerinden düşünüyorlar.
Ve net olarak: "Toprağı kazarak ona daha
çok bağlanıyoruz ve bunu seviyoruz."
"Ve toprak seni koruduğunda,
ona aşık oluyorsun.
" "Öyleyse pratik ve
teori hakkında konuşulmuyor."
Topraklarına aşık olmak dediler,
sonra da şöyle dediler: "aşık" ve "olmak".
**
Halkı temsil eden kişi tek başına
konuşuyor, halktan uzak bir durumda.
Her zamanki gibi, tiyatro.
**
Her zaman yönettiği görülen kişi,
asla yöneten kişi değildir.
Yöneten ve emirleri veren kişi asla gözükmez.
Uymayan bir şey daha var.
Ne düşünüyorsun?
Sigaram bu gece sonuna kadar yeter mi diye
merak ediyordum.
Ve bağcıklarımın yarına kadar dayanıp
dayanmayacağını.
Ve nefesimin hafta sonuna kadar yetip
yetmeyeceğini.
**
Kız ağlar.
"Neden zaten sahip olduğun bir şeyin
peşinde koşuyorsun?
" "Tek kelime ile istenen
olmak için çok güzelsin," "ve beni mutlu etmen için seni çok yükseğe
yerleştirdim.
" "Seni seviyorum, sen
benimsin."
"Ama benim olduğun için seni
görmek zorunda değilim." Neler oluyor görüyor musun?
Ya sen?
Sevdiğin kişiye böyle söyleyebilir misin?
Sevdiğin birinden bunu kabul eder misin?
**
"Her düşünce bir gülümsemenin
enkazını hatırlatmalıdır."
**
Başkalarının hikayelerine,
başkalarının efsanelerine ihtiyacınız olmasına şaşmamalı.
**
Her arzunun halsizliği ve gerçeği
karşılanmalı.
Hepimiz soytarıyız.
Sorunlarımızda daha uzun yaşıyoruz.
**
Saint Augustine'in söylediği şu
sözü biliyor musun?
"Sevginin ölçüsü, ölçüsüz
sevmektir."
Ne demek istiyorsun?
Zaman diye bir şey yoktu, şansın zamanı yoktu.
Dünya'da yaşam belirdikten sonra zaman
belirmedi mi?
Sonra başka bir yerden geldi uzaydan.
Bir uzaylının nasıl görünebileceğini merak
ediyoruz.
Gidin ve aynada kendinize bakın.
**
Herkes, ölü ya da diri, elektronik alanda kendine özel imzasını
bırakır.
Bana göre,
bu uzayda hayatın olduğu görüşünü doğrulamaktadır.
Biz oradanız.
**
Suyun yanında hiçbir zaman karınca
göremezsin.
Yanlış!
Bazı karıncalar altın ararlar.
**
Not almalısın.
Evet, ama ben yazamıyorum.
O yüzden çiziyorum.
Eğer bir resimse, unutman mümkün değil.
Eğer unutmak istiyorsam, o zaman yazmayı
öğrenmeliyim.
İşte bu.
**
Ruhun bedeni var mıdır?
Ne demek istiyorsun genç bayan, bedenin ruhu
vardır.
Ben bunun tam tersi olduğunu düşünmüştüm.
**
Tek başına bir beden nedir ki?
"Onu görebilir ve tiksinebilirsin, onu hendekte görebilirsin, sarhoş ya da
tabutun içerisinde, ölü."
Dünya bir bakkalın "tezgahının kış başında mumlarla dolu
olduğu kadar bedenle doludur."
Ama o mum sadece sen onu eve
getirdiğinde ve yaktığında sana huzur verir.
Gel buraya
Bedenimi sevmiyor musun?
Konu o değil.
Peki ne o zaman?
- Onun yüzünden.
- Bilmiyorum.
Beni hasta ediyor.
Bilmiyorum.
Biliyorum, o.
Her zaman odur
Ben de gerçek bir kadınım.
Seni sevmeyi gerçekten isterdim, ama nasıl
sevebileceğimi bilmiyorum.
Haydi eve gidelim.
**
Ben senin sadece bir gölgen
olacağım.
Tanrı'nın gölgesi
Tüm erkekler, erkeğini seven bir
kadın için aynı değil midir?
Ruhun beden olmasına izin ver
O zaman kimse bedenin ruh olduğunu
söyleyemez, çünkü ruh beden olacaktır.
Sen tamamlanacaksındır
**
Sen gerçekten bir
hiçsin.
Ruhu ruh yapan onun acısıdır.
Onlar için olan acımı duyan ilk kişi O
olacaktır.
**
Ben ruhun gerçek gülümsemesini
bilirim, ama dışından değil içinden
**
Meryem ruhtan düşmüş bir bedendir.
Ben bir beden tarafından taklit edilen bir
ruhum.
**
" Aşkta bakışlar yoktur dış
görünüş yoktur benzerlik yoktur.
Sadece kalplerimiz ışığı titretebilir
O'nun orada duruşunu sana tasvir
edemem.
Gizli savaş insanları ve
fikirleri karıştırdı.
**
Güçlü olmalısın, doğru, güce dayan.
**
Guitry'nin dediği gibi,
"Aşkın, nerede olduğunu bilmiyoruz artık."
**
Bence kadınlar 25'ten fazla
olmamalı.
Erkekler o yaşta daha yakışıklı.
Kadınlar değil.
Kadın için yaş adil olmayan bir şey.
Ve acayip bir şey farkettim.
Kadınlar intihara karar verdiğinde ya trenden
ya da pencereden aşağı atlıyorlar.
Başarısız olmaktan korkuyorlar ve kendilerini
atıyorlar.
Böylece, geri dönüş imkansız oluyor.
Erkekler bunu asla yapmaz.
Nadiren metro'ya atlarlar.
Kadınlar bazen bileklerini keser.
Hem cesaret hem de korkaklıktır.
Bilmiyorum.
Hayat der ki
kadınlar haklıdır, ama erkekleri öldürür.
Önemli olan ölüm.
Van Gogh yeni bir gezegene gitmek için
ölümü kullanacağımızı söylemişti.
İdeallerden önemli bir şey var ama ne?
Ele geçirilmemekten daha önemli bir şey var.
Keşke bilseydim ne olduğunu.
"Saçma".
Okuldayken bu kelimeye hayrandım.
Şimdi küçümsüyorum.
"Sükunet."
Güzel bir kelime.
"Lonca." gibi
Kaybolmuş gibi yapmazsam,
kaybolacağım.
Bence herkesin bir ideali vardır.
Ama herkes önemli bir şeyi atlıyor.
Tanrını ideali yok.
Çok güzel bir söz vardır.
Kimin?
Lenin'di galiba.
"Geleceğin estetiği ahlaktır."
Çok önemli ve etkileyici bir söz.
Sağ ve Sol'u uzlaştırıyor.
Sağcılar ve solcular ne düşünür?
Bu günlerde devrim ne için?
Sağ kazanr,sol politikalar uygular.
Ya da tersi olur.
Kazanırım veya kaybederim, ama yalnız
savaşırım .
30'larında genç bir adam devrim yaptı.
Mesela, Malraux, Drieu La Rochelle, Aragon.
Bizim ise hiç bir şeyimiz yok.
İspanyol iç savaşını yaptılar.
Bizim savaşımız yok.
Kendimiz bir yana kendi yüzlerimiz, seslerimiz Hiç bir şeyimiz yok.
Ama kenid sesini tanımak önemlidir
ve yüzünün şeklini.
İçeriden böyle ama dışarıdan baktığında, böyle.
Bana bakıyorsun, ama ne düşündüğümü
bilmiyorsun ve hiç bir zaman da
bilemeyeceksin.
Şu anda, Almanyada bir orman.
Bisiklet gezisi.
Bitti.
Şimdi Barcelona'da bir cafe.
Şimdi .
tamamen bitti.
Düşüncelerimi kısıtlamamaya çalışıyorum.
Ve konuşmamı.
Konuşma nereden gelir?
Belki insanlar sonsuza kadar konuşur altın madencilerin gerçeği araması gibi.
Ama nehiri kazmak yerine kendi düşüncelerini
kazarlar.
Değersiz sözleri atarlar ve sonunda birini bulurlar sadece bir tane sadece bir tane altın ve sonra hepsi sessizleşir.
Neden beni seviyorsun?
Bilmem.
Çünkü ben çılgınım.
"Ticari deneyim boyunca,
zenginliğin kontrolü aynı kalmaktadır "
Ölüm, ateş, ölüm.
Kadın bilinmeyene doğru açılan bir
kapıdır.
Kadın, çıplak ayaklar zaferi gibidir.
**
Sessizliğim de kelimelerim gibi
etkili.
Gidişim varlığım gibi sıkıntılı.
Önemsesem de önemsemesem de kayboluyorlar.
Kaygıyı ara sıra düşünmeli, ölümcül olabilir.
Yoksa hayat bir hiçliktir ya da herşeydir.
Anlamsız bir hayattansa ölümü seçmek.
Varlığımı saltlığa karşı koyuyorum.
Ahlakın mutlak kuralı.
Mutlaklığı başka yerde aramamalı.
Ne geçmiş bunu garanti edebilir.
Ne gelecek vaatte bulunabilir.
Varolmayı seçtim.
daha da farkında olabilmek için.
kendimin, Dick'in, ve diğerlerinin.
**
Neredeyim?
Kanla yıkanmış ülkelerden geçtim.
Savaş savaştır.
Nasıl adlandırırsanız adlandırın.
Ve hayat… sadece savaş mıdır?
Savaştakinden daha az kişi öldürmek yaşamanın
kuralı mıdır?
Hatırlıyorum, evet, Yunan yazarın
beni yazdığını iyi hatırlıyorum.
Karatavuk kuşlarının insanları şehirlere kadar
takip eden tek kuş olduğunu söylemişti.
Birinin bilmediğini bilmek, üstün
ruhlara bahşedilen bir yetenektir.
Birinin bilmediğini zannedip, bunun farkında
olmamak ise bir hatadır.
Bunun bir hata olduğunun ayırdında olmak ise,
kişiyi sözkonusu hatayı yapmaktan korur.
Bilgi buramda saklı benim.
**
Bu sefer hangi Yunanlıları
seyrediyoruz,Fritz?
Her filmin belli bir bakış açısına sahip
olması gerekir, Jerry.
Bu filmin bakış açısı içinse bireyin koşullara
karşı savaşımından sözedebiliriz.
-Eski Yunanlıların ezeli sorunu.
**
Şimdiyse bir hiç yüzünden kavga
ediyoruz.
**
''Bana göre sorun, dünyaya olan
bakış açımızın içinde saklı. Olumlu ya da olumsuz.
Yunan trajedyası olumsuzdur.
Burada; kendisini umutsuz bir yazgıya mahkum
ederek Tanrılar tarafından vücüda getirilmiş olan insanoğlu kaderin kurbanı
olarak betimlenir.''
Niye meselenin pencerenin açık
olmasından kaynaklandığını söyledin?
Başka birşeyler var.
Ben öyle olduğunu düşünüyorum.
''İnsanlar kötü, yanlış olan şeylere karşı baş
kaldırabilir.
Şartlar, anlaşmalar tarafından tuzağa
düşürüldüğümüzde başkaldırmalıyız.
Ancak sanmıyorum ki cinayet bir çözümdür.
Tutku suçları hiçbir amaca hizmet etmez.
Bir kadını severim, beni aldatır onu
öldürürüm.
Geride benim için ne kalır peki?
Ölmüş olduğu için, sevdiğimi kaybetmişimdir.
Aşığını öldürürsem, benden nefret eder, ve
yine onu kaybederim.
Öldürmek asla bir çare olamaz.
**
Kadınlar sevişmemek için daima bir
bahane bulabilir.
**
Belki bana bazı fikirler verebilir.
Hırsızlık yapacağına neden kafandaki fikirleri
bulup çıkarmıyorsun?
KRALLIK CEHENNEM tufan ve
yağmurlardan sonra silahlı insanoğlu yeryüzüne çıkıp birbirini yok etti.
Burada kelle uçurma takıntılarıyla korkunçlar.
Beni asıl şaşırtan şey hala hayatta kalanların
olması.
Bize zulmedenleri bağışladığımız gibi sen de
bizim günahlarımızı bağışla.
Evet, bağışladığımız gibi bağışla.
Evet, bağışladığımız gibi bağışla.
Ölümle iki şekilde yüzleşebiliriz: İlki,
imkanlılığın imkansızlığı gibi diğeri imkansızlığın imkanlılığı gibi.
"Ben" başka bir insan.
**
"Bir adamı
öldürmek, bir fikri savunmak, bir fikri savunmak değildir. Bir adamı
öldürmektir."
"Bir adamı öldürmek, bir fikri
savunmak, bir fikri savunmak değildir. Bir adamı öldürmektir."
Sona erdiğinde hiçbir şey eskisi
gibi değildi.
Şiddet şiddet en derin yaraları açar.
Katliamın rezaleti silinmez.
Terörün yok ettiği bir dünyaya inanmak asla
mümkün olmadı.
Komşunun sana sırt çevirmesini görmek, sonsuza
dek derine yapışan bir korku yaratıyor.
Şiddet yaşamın yolunu kesti.
Hayatta kalan sadece diğeri değil.
Onlar başka insanlar.
Kural hayatta kalmaktır.
Kabus yolda kalanlara aittir.
Herkes birbirinin düşmanıdır.
Vücut potansiyel bir silahtır.
Herkes birbirini ve başkalarını nasıl
inciteceğini bilir.
**
"Doğa,
yaşayan sütunların bazen kelimeleri bulanıklaştırarak içeri girmesine izin
veren bir tapınaktır".
"İnsan tanıdık bakışlarla kendisini
izleyen semboller ormanından geçer".
Eğer günümüz sonu gelmez bir yıkım gücüne
ulaştıysa, imgeleri maddeleştiren, rüyaları açığa çıkaran, anıları güçlendiren,
sonu gelmez yaratma gücü yaratan bir devrim yapmak zorundayız.
"Eğer günümüz sonu gelmez bir yıkım
gücüne ulaştıysa, imgeleri maddeleştiren, rüyaları açığa çıkaran, anıları
güçlendiren, sonu gelmez yaratma gücü yaratan bir devrim yapmak
zorundayız".
Bu ölüler için daha iyi.
Kısa ömrün şeffaflığı, yaşayanlara bu karanlık
vadiden hızlı ve güvenli geçmeyi sağlayarak görkemli bir şekilde bunu dile
getiriyor.
"Bu ölüler için daha iyi.
Kısa ömrün şeffaflığı, yaşayanlara bu karanlık
vadiden hızlı ve güvenli geçmeyi sağlayarak görkemli bir şekilde bunu dile
getiriyor".
Beyaz insan gök ve ağaçlar arasında serbestçe
dolaşan ruhları duyarak eski sözcükleri asla anlayamayacak.
Bırakın Kolombus Hindistan'ı bulmak için
denizleri dolaşsın.
Bu onun hakkı.
Ruhlarımıza baharat isimleriyle seslenebilir.
Bize "Kızıl Derili" diyebilir.
Kuzey rüzgarının tüm havasını değiştirebilir.
Ama haritasının dışındaki dar dünyada hava ve
su gibi eşit doğan insanların varlığına inanamaz.
Gücünü yaşayanlarımızın ve ölülerimizin
etlerinden aldı.
O halde, bacaklarımızı minik tüylerle süsleyecek
ve birkaç değersiz eşyamızdan başka verecek bir şeyimiz yokken neden ölümcül
savaşını sürdürmek niyetinde?
Zamanı gelmedi mi?
Yabancı, her ikimiz aynı yurdun yabancıları
olarak bizim için aynı çağda yüz yüze gelmenin zamanı gelmedi mi?
Uçurumun ucunda buluşuyoruz.
Rüzgarlar kanamalarına rağmen başlangıcımızı
ve sonumuzu anlatacak ve günlerimiz efsanenin külleri içinde gömülü kalacak.
Işık görülmezlikte ilk görülen hayvandır.
Cevap vermeyecek misin?
Hiçbir şey söylemeyeceğim, yararı yok.
- Hiçbir şey söylemeyeceğim.
- Konuşabilmem için bir yol bul.
Ne yapmam gerektiği konusunda bir fikrin var
mı?
- Beni anladığına ikna et beni.
- Hadi, konuş benimle.
Beni anlamazsan, seninle nasıl konuşmaya
başlayabilirim ki?
**
Dil bağımlılığını bir bulut olarak
görüyorum.
**
İki şey birbirine benzediğinde bu
daha da kötü oluyor.
**
"Her şey ve herkes için
hepimiz suçluyuz ve ben diğerlerinden daha suçluyum".
**
Modern demokrasiler kendilerini
totalitarizme yaklaştırıyor.
**
Kurban ya da suçlu, başka bir seçenek
yok.
Bir suçlu olarak, yargılanmaktan kurtulmak
bize zulmeden bir canavarı, daha azılı bir suçluyu suçlamak her zaman
mümkündür.
Hayat ucunda mutlak yenilgi olan bir varoluş
mücadelesidir.
Biraz olumsuz düşünmeden kurbanlar için
nefreti ve tiksinmeyi önlemek neredeyse imkansızdır.
Çünkü bizden dolayı ya da bize rağmen kötü
durumlarını kabul ederler.
İşte bu yüzden kurbanların sesine kulak
veririz.
İşte bu yüzden herkes kendini kurban olarak
ifade etmeye teşvik edilir.
Rezaletini göstermeye hazır olanlarla halk
gösterisinin baskın konumları için ahlaki rahatlığın bir işaretini oluşturanlar
arasında bugün dünya ikiye bölünmüştür.
Problemi çözecek anahtarı konuşuyoruz ama
anahtarı sokacak deliği unutuyoruz.
Önümüzde gördüğümüz düşünmeden yazılan bir
hikaye, sanki isteksiz bir iradeden miras kalmış gibi.
Kuşkusuz her zamankinden daha çok yoklukla
yüzleşiyoruz.
**
Seni seviyor; işe yarar.
Yaralısın.
İyice gerçekleştirilmiş bir ölüme kim değer
biçer?
Parası olan zenginler bile, artık rahatsız.
Kendi ölümüne devam etmek isteyen çok nadir.
Acı mı çekiyorsun?
Senin olmayan bir şeyi verebilmek ne güzel.
Boş ellerin mucizesi.
Hep aynı hikaye; yine bize gelecek sunuyor.
Boşver, cevap Ütopik.
**
Kim, sana soruyorum, hayatı kim
seviyor?
Bir zamanlar kitleler nedenini bilmeden mutlu
oldu.
Artık mutluluk günlük olarak tanımlanıyor ve
insanlar mutsuzlar.
Hala sınıf bilinciyle yaşıyorlar ancak artık
kira ödemiyorlar.
Devletin derin ahlaksızlığı gerçeğe izin ve
cesaret vermemesinden kaynaklanıyor ama zaman zaman insanlığın doğuştan gelen
çok genel özelliklerini açığa çıkarmak için işçileri zorluyor: İlgisizlik,
güvensizlik gücün kibiri, ceza almadan, aslında ödül beklentisiyle, intikam
arzusu.
**
Kadınlar aşkı sever; erkekler
yalnızlığı.
Bir kadın, bir erkeği mahvetmek için fazla bir
şey yapamaz.
Erkek kendi trajedisini içinde taşır.
Kadın onu tahrik edebilir, sinirlendirebilir.
Kadın erkeği öldürebilir hepsi bu.
**
Aşk ölmez.
İnsanlar ölür.
Yeterince iyi değilsek çeker gider.
Başkalarının hayatlarından geri çekilemeyiz ve
yine de kendimiz kalırız.
**
Aşk ölür diyorlar bu doğru değil.
Aşk ölmez, sizi terk eder.
**
Bu, yalnız ve dünyaya ve Tanrı'ya
isyan eden iki lanetli ruhun, insanı cezbeden, vazgeçilmez ateşli bir fikri
değildir.
Ne, o zaman?
Kadının parçası hiç kimseyi, hiçbir şeyi
sevmez.
**
İnsan hala sefalet ve sıkıntının
içine doğuyor.
Aksiliklere karşı biraz daha alışmak için
aldatmaya neden alışmadı?
Bu refah, sanki boşluğunu doldurmak
zorundaymış gibi üstesinden gelemeyeceği bir şey.
**
Kadınların yaradılışı yuva kurmaya
yatkındır.
Bu güven sevdalı bir sırrın içinde.
**
Bu huzurlu güven sevdalı bir sırrın
içinde.
Hiçbir şey yapmamanın ekonomi veya endüstriyle
uzaktan bir ilgisi yok.
Bu sakin, kişisel mutluluk içindeki sarsılmaz
inanç, kendilerini savurmaları nedeniyle haklı olarak bilinmeyen diyarlara ve
hiçbir kıyıdan görülemeyen boş uzaya yayılmış.
Ben günaha inanmıyorum.
**
Mutluluğun bu başlangıcını zorla
alarak onu ilk yok eden biz olabiliriz.
Biz tanışmadan önce de zaten birbirimize
sadıktık.
**
Aşığın ölümcül hatası;
varlık için yetersizlik.
Bunu o istedi.
Melankoliyi terk eden.
Toplum bunun farkında.
Bu yüzden her şeyden önce aşkı yüceltiyor.
**
- Biz yoksuluz!
- Bir daha asla kalbimi acıtması için Unutma!
Görgü! bir erkeğe vermeyeceğim.
Bin bir türlü kadın olacağım.
Bir hayvanın bir çocuğa işkencesini alıntı
yapıyorum diye neden Dostoyevsky aklıma takıldı?
Evet, ama neden her şeyden önce, neden her
zaman.
- Hep yalnızdın ve
- Neden hep neden?
bunu hiç bilmedin.
**
Bir fikrin var mı?
Hiçbir şey suç daha soyut değildir.
**
"Aşk, sadece
amacında gizli olana konuşur."
Batı Dünyası'nda Aşk.
Kadınlar aşkı sever; erkekler yalnızlığı.
O zaman onları neden birlikte atıyoruz?
Anlaşma ne?
Yalnızlık ve aşkın bir başka talanı.
Senin kaderin olduğuma, her zaman yaptığın
gibi sen karar ver.
"Hepsi yüzünde" yüz aptallar
içindir.
Yarın.
Bir erkek olsaydım, nereden ve neden geldiğimi
hiç sorar mıydın?
Bu gece, Elena!
Çok sorumsuzsun!
Sessizliğimi anlamıyorsun.
Konuş, konuş Başkalarının var olduğunu nasıl
anlayabilirsin?
Var olan başkaları.
Düşünen, acı çeken yaşayan.
Sadece kendini düşünüyorsun.
Aşkın bir icat olduğunu sanıyordum.
Sen değiştiğinde Mükemmellik için bir tat biz
yaşayacağız.
Hala onun gibi bir kadını alıyor, Bir insan
neden değişmek ister ki?
kendisi olmak için ücretsiz izinli.
Eğer değişirsem, artık olduğum kişi olmam.
Ve ben bu değilsem Hep erkeklerin derlemelerinden
söz ettiğimiz için son görüşümüz yanlış olabilir acaba yabancı veya hasta
olduğu için mi Kim konuşuyor?
asla onun etrafında toplanmadılar?
Olabilir.
Biz doğmadan önce olanları hatırlamaya
çalıştığımız için olabilir mi?
Sanırım.
Şöyle söylüyor olabilirdik:
"Kadınlar", "çocuklar", "oğlanlar" bu sözlerin
artık sadece sonsuz çoğulluğunun bir tekillik olduğunun farkında mıyız?
Olabilir!
Nadiren biz kendi bilincini oluşturmak; var
olmayı kendimize bırakalım.
Ve bu iki fiilin bağlantısı çok müstehcen.
Sorun ne, Bay Whoozis-face?
Ne yaptığına bak!
Bağışlayın onu.
Adı ne onun?
Whoozis-fart.
Dikkat et, Tanrı Aşkına.
- Özür dile!
- İnsanlar vicdansız.
Vicdanları bırak.
Schiller'i bilirsin tabii.
Uzun bir sessizlik.
Friedrich Schiller'i kimse bilmez mi?
Ben biliyorum.
"İnancın vicdanları.
" Dostlar, size hizmet etmek
ne büyük bir onur.
Ama yaptığım şey dürüstlüğün tercihi
gereğidir.
Bu nedenle kredi çekmedim ve çok sıkıntılı
değilim.
Bunu nasıl telafi edebilirim?
Size hizmet etmek görevim olduğu için sizden
nefret etmeyi ve kalbimdeki nefreti öğrenmeliyim.
Diyecekler ki Diyecekler.
"Cazibelerini korumak için
hazineleri " en üst seviyede korunan, alınacak " zengin ve fakir
kalelerin olduğu bir zaman vardı.
"Şans işin içindeydi.
" Oradalar.
Ismarlamış, şükürler olsun.
Ama nişanlanmış bir kıza böyle sevgili olmak
küstahlık.
Neredeler?
Birlikte olmadıklarını biliyorsun.
Tahiti.
Hayır, Dorothy Mısır'da; bir faks aldım.
Bir kadın bir erkeği mahvetmek için bir çok
şey yapamaz.
Erkek trajedisini içinde taşır.
Kadın onu kışkırtabilir sinirlendirebilir
öldürebilir.
Hepsi bu.
Londra'da insanların sanata bakmak için
günlerce yağmur altında beklediklerini gördüm.
Biliyorum.
Özellikle de yoksullar.
Yanlış.
Zengin insanlar da vardı.
Bu kadar basit bir resim için o kadar para
harcamak niye?
Sana söyleyemem.
Bir kereliğine bir şey söylemiş olsaydın iyi
olurdu.
- Evet, ama ne olduğunu hiç bilmiyorum.
- Doğaçlama!
**
- Aşk aşktan daha
fazlasıdır.
Ölü bir arı tarafından hiç sokuldun mu?
**
Hatırlayacağım
Hatırlayacağım.
Hafıza sınırdışı edilemeyeceğimiz tek
cennettir.
Bu her zaman doğru değil.
O zaman hafıza tüm masumluğumuzla mahkum
edildiğimiz tek cehennemdir.
İlk kez son kez bir şeyler söylemek için bir
şansım var.
Hiç pişman oldun mu?
İtalyanca söyleyeyim, yanlış anlaman için
değil.
Pişmanlık nadiren gerçekleşmesi dışında
alakasız değeri için çok yüksek bir bedel ödemek zorunda kaldığımız bir şeydir.
Alakasız.
**
Kadın gerçek bir kişiyi arzular.
Adam başkalarının ondan daha azını istediğini
anlar!
**
Aşkı en çok
tehdit eden zamanın yorgunluğu da değildir ama güvenlik duygusunu kurcalayan
devlettir.
Ne kadar geçici olduğunu unuturuz, zar zor
tadını çıkarırız; yaz olduğu gibi yine gelecek bırakalım kaçsın çok güzel
günler.
**
Sanırım cehennemde yaşamaya
hevesliyiz, çünkü sevilen ve affedilen olmaya katlanamıyoruz.
**
Hiç söylemediğin şeyleri gölgelere
söyle.
**
Sakın arkana bakma!
Sanki zaten bütün yaşadıkları buydu.
Başka zamanlardan, başka bir deyişle sözleri
izlerinde donmuş gibiydi.
İnanılmaz şeyleri, sıradan şeyleri,
boktan şeyleri, iyi şeyleri gösteriyor.
Bu nerede oluyor?
Zevk basit değildir.
Bence acı basittir.
Zevk değil.
İşsizlik basittir.
Zevk değil.
Bence işsizlik zevkli olunca sonra faşizm
gelir.
**
Her zaman anlaşamıyoruz, ama bu
normal.
Size bir şey söyleyeyim: İnsanlar göründükleri
gibi değil.
İnsanlar ne diyeceğimi tahmin edebilir ama
bilemezler.
Tüm dünya tehdit altında.
Farkında olmasalar bile.
Güçlü olduğunu düşündüklerimiz sadece birer
kukla.
Esas yönetenler derin devlette saklı.
- Kim onlar?
- Onların isimleri yok.
Bilmece gibi konuşuyorum ama bazı şeyler ancak
böyle söylenir.
**
Ne işi?
Ayak işleri, soruşturma, istihbarat, her şey.
Bunu niçin yapıyorsun?
Aziz gibi yaşayabileceğimizi mi sanıyorsun?
Kimse mükemmel değil.
Ben bir realistim.
Hayallere kapılmıyorum.
Ne kahraman ne aziz var.
Buradan başlıyoruz.
**
Hayattayım, çünkü bir fikre takılıp
kalmıyorum.
Tek bir yol var, o da düşünmemek.
Tanıştığım insanlara dört elle sarılıyorum.
Onlara bakıyorum, dinliyorum: Yaşıyorlar.
Hala hayattalar ve özgürler.
Onlar da beni görüp duyuyorlarsa,
kendilerinden biri gibi kabul ediyorlarsa hala yaşıyorum demektir.
Bu egoizm.
**
Birbirimize layık değilmişiz.
Beni seviyor musunuz?
Goethe der ki: "Sizi seviyorsam, bundan
size ne?"
her aşık olduğunda yemeden içmeden
kesilen bir arkadaşım vardı.
Bense hiç aşık olmadım.
**
Evliliğin en kötü tarafı asla
yalnız kalamamak.
Artık o gizemi kaybettin.
Seni ilk tanıdığımda, ne hayaller kurardım.
Ama artık tüm huylarını biliyorum.
Nerede ne yapacağını, ne yapmayacağını
biliyorum.
O gizem kaybolduğunda aşk da biter mi sence?
Seni hiç anlamıyorum.
Oysa ben tam tersini düşünüyorum.
Seni ne kadar tanırsam, o kadar çok seviyorum.
Kusurlarını bile seviyorum.
Okuduklarına inanmak yerine, durup biraz
düşünsen Tahiti'yi Yunanistan'ı hayal edeceğine birazcık düşünsen ne kadar
şanslı bir kadın olduğunu anlayacaksın!
Asla milyarder olamayacağız belki ama para
olmadan da mesut olabiliriz.
Eğer burayı sevmiyorsan, hemen taşınırız.
Önemli olan beraber olabilmek.
Yapma.
İstemiyorum.
Bazen senin sadece bedenimi istediğini
düşünüyorum.
Bu kadar açık vermeden de yapabilirsin.
Bırak.
İşe geç kalmak istemiyorum.
Ama senin umurunda değil tabii.
İşimi çok sevdiğimden sanma.
Sadece patrondan azar işitmeye niyetim yok.
Her sabah aynı terane.
Bıktım artık.
Kahvaltı hazırla, sonra işe koş En nefret
ettiğim de o gereksiz adamdan çekinmek zorunda olmak.
Orada kâtiplik yapmamı da sen istiyorsun
zaten.
Çalışmak zorunda olman kötü değil ki.
Böylece kendimize daha iyi bir yer
bulabiliriz.
Bir araba alırız, seyahate de çıkarız.
Kırk yaşına geldikten sonra ne işe yarar
onlar?
Kaç yaşında olduğunun bile farkında
değilsindir sen.
Jean-Pierre, senden adam olmaz!
Yeter artık!
İnanamıyorum sana!
Zavallı bir aptalsın sen!
Sokaklarda dolaşan senin gibi binlerce güzel
kadın var.
- Sen de onlara katılsana o zaman!
- Dokunma bana!
Böyle adi ve burnu havada biri olduğunu bilmem
gerekirdi.
Bu gece bekleme beni.
Hayvanın tekisin sen!
Ben bir şey yapmadım.
Yapmadın demek.
Bu söylediklerini asla unutmayacağım.
Dur, Odile.
Saçmalama lütfen.
Bu çok saçma.
**
Biraz üzücüdür ama tanıdığımız
kişilerden kaçarız hep.
Heyecan kalmayınca, aşk da biter.
Acaba o heyecanı her zaman koruyabilen var
mıdır?
**
Hiç anlamıyorum.
Açıklaması zor tabii.
Bir erkek bir kadınla tanıştığında olanlar hep
aynıdır.
Ama bir tarafın ölmesine gerek yoktur.
- Ölümden korkar mısın?
- Herkes kadar.
Yaşamayı seviyor musun?
O gizemi?
O zaman gel benimle.
Ölümden bile güçlü olalım.
Her istediğini yapar, seninle istediğin yere
gelirim.
Bu gerçekten cazip bir teklif.
Siz de öyle.
Ama mümkün değil.
Yapamam.
Sana gerçekleri anlatayım.
Uzun zamandır ölümü düşünüyorum.
Bu sabah intihar etmeye karar vermiştim.
Sonra seninle karşılaştım.
Sen benim son şansımsın.
Artık hiçbir şeyin ilgimi çekemeyeceğini
düşünüyordum.
Ama o gülüşünü görünce Şantaj yapmıyorum.
Ama benimle sonu olmayan bir maceraya
çıkarsan, her şey çok güzel olur.
Ne dersin?
Lütfen evet de.
Hayır, diyemem.
Yapamam.
Hayatta hiçbir şey imkansız değildir.
Ona kadar sayacağım şimdi.
Lütfen evet de.
Hayır.
Yazık ettin!
"Tanrım neden beni yüzüstü
bıraktın?"
**
"Bir kimse sevmek için
çalışmalıdır, yada çalışmayı sevmelidir.
**
Anlamak her zaman yararlı
olmayabilir.
**
"Aşk zamansızdır."
**
İnsan tek olduğunu hissetmeli,
bense birçok insan gibiyim.
**
Yalnız adamlar daima çok konuşur.
**
İnsan aynada kendine bakmaya
başlarsa, kendinden şüphelenmeye başlar
**
Fotoğraflar gibi.
Beni hep büyülemiştir.
Bir adamın hareketsiz bir görüntüsünü altında
bir yazıyla görürüz.
Belki kötü, belki iyi bir adamdır.
Ama resmin çekildiği anda, onun kim olduğunu
ve ne düşündüğünü asla bilemeyiz.
Karısını mı?
Metresini mi?
Geçmişi?
Geleceği?
Basketbolu?
Kimse bilemeyecek.
Evet.
Hayat böyle.
Beni üzen de bu.
Hayat kitaplardakinden farklı.
Aynı olmasını isterdim.
Anlaşılır, mantıklı, düzenli.
Ama değil.
Hayır, öyle.
Tahmin edilenden de fazla.
**
Ah, aşkım.
Seninle birlikte birbirimizden sıkılmadan
yaşayacağımızı hayal bile edemezdik, her sabah aynı yatakta uyanıp bundan mutlu
olduğumuza şaşıracağımızı Bu sıradan zevklerden başka hiçbir şeyi
arzulamıyorum.
Birlikte olmaktan bu kadar mutlu olmak Ama
sonra, tek kelime bile etmeden usulca Hislerimiz bizi, bize rağmen o kadar sıkı
birleştirdi ki.
Bilinen ve bilinmeyen tüm aşk sözcüklerinden
güçlü olan Bu vahşi ve şiddetli duygular daha önce varlıklarına bile
inanmadığımız duygular Ömrün boyunca beni seveceğine söz verme.
Birbirimize böyle sözler vermeyelim,
birbirimizi tanıyoruz.
Aşkımızın yarını olmayan bir aşk olduğu
hissini koruyalım.
Neticede 60 yıl sonra öldüğümüzde anlarız
bunu.
**
Bir kadını terk edersen arkandan
tabii ki deli der.
Erkekler de aynı.
Doğru.
**
Deniz, dalgalar, gökyüzü.
Hayat hüzünlü olabilir ama daima çok güzel.
Kendimi bir anda özgür hissettim.
Ne istersek yapabiliriz.
Bak, sol sağ sol sağ.
**
- Cehennemde bir mevsim.
- Aşk yeniden keşfedilmeli.
Gerçek hayat başka bir yerde.
Asırlar, uzakta aynı fırtınalar gibi kayboldu.
Ona sıkıca sarıldım ve ağlamaya başladım.
Bu bizim ilk ve tek rüyamızdı.
Geliyor musun?
Nereye gidiyoruz?
Gizemli Ada'ya, tıpkı Kaptan Grant'in
Çocukları'ndaki gibi.
- Ne yapacağız orada?
- Hiçbir şey, sadece var olacağız.
- Kulağa pek eğlenceli gelmiyor.
- Hayat da öyle.
Aslında hiç de değil.
**
Senin için sadece o andan itibaren
varım.
Ama ondan önce de vardım.
Düşünüyordum.
Belki de acı çekiyordum.
İşte mesele bu: Beni düşünerek, bana hayatta olduğunu
göstermen.
Ve aynı anda bu nedenden ötürü hayatta olan
beni görmen.
Bunun altını çiziyorum.
**
Günlerden söz ediyorum.
Ölmek isteyeceksin ama yaran yüzünden ölmen
günlerini alacak.
Zaman bizim yanımızda.
**
Modern insan çoğunlukla açıklanamaz
bir ızdırabın altında ezilir, günlük problemlerle kendi bilinçsiz aklının
önerdiği kurtarıcının yardımıyla yüzleşmeye çalışır.
Bu kurtarıcı onu zamanında koruyan ve besleyen
anne rahminden başka birşey değildir.
Kişiliğini kaybeden bu insan için aşk bile,
koruyucu rahmi bulma yolunda acıklı bir arayıştır.
**
Balık yakalamak için kancaya yem
takmalısın.
Altı kural var: başkalarının sorunlarına ilgi
duy Ben bunu yapmadım.
**
Bir erkek veya kadın için kendi
adını duymaktan daha tatlısı yoktur.
**
Dinlemeyi öğren, başkalarının
kendileri hakkında konuşmasına izin ver.
Ben her zaman kendimden bahsettim.
Muhatabınla etkileşime geçmeyi öğren.
Ne söylediğimi anlamadı.
Önemli olduklarına inandırmak için başkalarına
yardım et.
**
Bu Amerikalının bir psikopat
olduğunu hemen fark ettim.
Ben ona "pis fikirli" derdim.
Psikopatların çeşitli türleri vardır, sen
kendi kendinesin.
**
Bu absürd hikaye; belki de çoktan
başlamış olan, absürd ve öngörülemez olan atom çağının sonuçlarını
anlatmaktadır.
Bunlar kimsenin farkına varmadan anladığı
etkilerdir.
Korkunç galeyanlar insanları sinsice
dönüştürüp birdenbire bizi de kirletmiş olabilir.
Kaçınılmaz olarak bizi yok edecek, küçük
değişiklikler olacak.
Şehir değişmedi, ama Alessandra değişti.
Ve ben bunu henüz bilmiyordum.
Korku dolu bir yıl olmuştu, insanlar korkuya
dair en yoğun duyguları yaşadılar.
Yeryüzünde bir adım yok.
Karada ve denizde, beklenmedik, harika ve
sıradışı pek çok olay yaşandı.
Ama ikinci kez düşününce şehir değişmişti.
Ve ben bunu fark etmemiştim.
Değişikliği fark etmem tabii ki zaman
alacaktı.
**
Ve bu şehrin nasıl değiştiğini fark
ettim.
Ama Alessandra'yı ne değiştirmişti, patlamaya
ne neden olmuştu, ne kadar zarar meydana gelmişti, tam olarak fark etmemiştim.
Şehre, caddelere, kafelere garip bir şey
dokunmuştu.
İnsanlar gizemli bir histeri tarafından ele
geçirilmişti.
Büyük miktarda ilaç tüketmeleri kesinlikle
zararlı olmuştu.
Her şey aynı kalmış gibi görünüyor
olsa bile karanlık ve korkunç bir hastalığın yavaş yavaş insan aklını bozduğu o
kadar belliydi ki.
Sevdiğim kişide, her ahlaki anlam aniden
gitmişti, ya da daha kötüsü, son insanda var olan özgürlük duygusu yok olmuştu.
**
Her şey, hiçbir şeyin değişmediğini
umut etmemize yol açıyor.
**
Sen, haçın dibinde doğranmış
insanlardan daha kötüsün!
Vergi tahsildarları!
Kafirler!
**
"Ben
geçmişten gelen bir gücüm "
Bu bir şiir.
İlk bölümde şair, artık hiç kimsenin
anlamadığı bazı tarihi ve antik kalıntıları ve herkesin anladığı o bazı iğrenç
modern binaları açıklıyor.
Sonra şöyle sürdürüyor:
"Ben
geçmişten gelen bir gücüm Gelenek benim tek aşkım.
Kardeşlerimizin yaşadığı Alplerin
eteklerinden,
Appeninos'taki unutulmuş köylerden,
kalıntılardan,
kiliselerden,
sunak parçalarından geliyorum.
Tuscolana Yolu'nu bir deli gibi, Appian
Yolu'nu sahipsiz bir köpek gibi yürüyorum.
Sabahları Roma üzerindeki,
Ciociaria
üzerindeki Dünya üzerindeki,
alacakaranlığı
seyrediyorum,
eski çağın ilk
eylemleri gibi,
gömülü çağın en
yüksek ucundan, ayrıcalığın doğumuna şahitlik ediyorum.
Ucube, ölü bir kadının bağırsaklarından doğmuş
bir adamdır.
Ve ben, yetişkin cenin,
herhangi bir
modernden daha modern,
kardeşlerini
arayan kimse yok artık.
**
Sermaye, sadece üretime hizmet
ettiği sürece emeğin varlığını kabul eder.
**
"Tanrım, Cennetin Krallığı'na
geldiğim zaman beni hatırla."
**
Ürünün psikolojik
yaşlanması belki de sanayimizin ana müttefikidir.
Günümüzdeki gibi bir konjonktürde,
tüketicilerin çok büyük bir kısmı tam bir fazlalık tehlikesini temsil ediyor.
Üretimdeki düşüşü her ne pahasına olursa olsun
önlemek için endüstrinin bir numaralı sorununu görmezden gelmek tehlike
anlamına gelmektedir.
Bu yüzden beyler, yeni arzular ve yeni
ihtiyaçlar uyandırmak ve tüketicinin hoşnutsuzluk halini kışkırtmak için
sistematik olarak yeni kampanyalar yapmaya devam etmelisiniz.
**
Aracı veya satıcının fiziksel
eksikliği, öncelikli seçim ihtiyacını ortadan kaldırdığı ve tüketicinin
bilinçdışı dürtülerine, sınır tanımaz bir ortam sağladığı duygusal özgürleşme
ve mutluluk duygusu meydana getirmesinin talebi arttırdığı ve ilgisini fazladan
gereksiz ve yararsız alımlara çevirdiği tespit edilmiştir.
**
Tüketici dürtülerinin sadece bir
karışım olduğu asla unutulmamalıdır, ve bilinçsiz tüketim motivasyonları uçlara
doğru yönlendirilmelidir.
Genellikle bilinçsizliğe çok fazla güvenerek,
bilinç, akıl, sağduyu, tevazu, duygusallık gibi birinci dereceden faktörlerden
olan sağduyuyu hafife alıyoruz ve anlayamadığımız hatalarla karşı karşıya
kalıyoruz.
Bu durumda ancak, bir kurbanın karamsarlığa
düşmesi yanlış olur ve her zaman tüketicinin kendini şartlandırdığını aklımızda
tutmalıyız, ve artık egosu onun doğasının bir parçasıdır ve yüksek, daha yüksek
hedeflere onu uyarmamız ve rekabetçi dürtüyü topluma empoze etmemiz gerek
**
sprinter-films2010 -SOSYALİZM
FİLMİ
Para halkın refahınadır.
- Aynı su gibi.
**
AIDS kıtadaki bütün siyahları yok
etmekte kullanılan bir araç sadece.
Işık niye var?
Çünkü karanlık var.
**
Düşünceler yoluyla birbirleriyle
konuşmuşlardı.
Bir yere kadar, bu parçaların tümü veya bir
miktarı her daim reddeder.
Bir yere kadar, her parça dikkate aldığımız
parça miktarını içinde barındırır.
Bir yere kadar, bu parça reddeder.
Bir yere kadar, bir miktar parça, tekrardan
müşterek bir oluş sürecine dahil olup birbirine eklemlenen bu parçaların bütünü
haline gelir.
Diyalektik düşünce analitik düşünceyi basitçe
kullanma yoludur.
Bir yere kadar, parça bütünün parçasıdır.
Bir yere kadar, bu bütünü reddeder.
Bir yere kadar, bütün parçayı kapsar, koşullar
ve reddeder.
Bir yere kadar, neticede, bütüne göre, ikisi
de hem pozitif hem de negatiftir.
Bir yere kadar, bütüne göre, hareket şekli
yıkıcı ve koruyucu olmalıdır.
**
Zihin, besinini temin ettiği ana
duyuları ödünç alır.
ve özgürlüğüne tesir etmiş bir hareket biçimi
şeklinde o duyuları geri verir.
Şu zavallı Avrupa.
Acı çekerek arınmadılar, ama bozuldular.
Özgürlüğü yeniden fethederek daha da
büyümediler, ama küçüldüler.
Bir çöl hayal edin.
**
Hollywood'u
Yahudiler kurdular.
"BUNUN GİBİ" Adolf Zucker, William
Fox, David Selznick "ŞEYLER" Samuel Goldwyn, Marcus Loew, Karl
Laemmle vesaire.
Hayat güzeldir, göreceksin
O kadar derde tasaya rağmen
Arkadaşlar edinecek, âşık olacaksın
Arkadaşlar edineceksin
**
AVRUPA NEREYE GİDİYOR
Bugünlerde, daha önce yaptığımı
iddia edebileceğim tek bir hareket var mıdır şu dünyada?
**
İnsanlar "Ben" demeden
önce, "Biz" demeyi öğrenmeliler.
Ortada bir dram varsa, bu dramın sonunu umutla
getirebiliriz.
Ya trajedide?
Çok zor.
Her şey değişmeden kalır.
Her şey aramızda kalır.
Birbirimizi görmezden geliyoruz.
Son elli yıldır, her yerde savaş var.
Aynaya bakar gibi, kendimizi savaşta
görüyoruz.
Vakit kazanabiliriz.
Düşünmek cesaret ister.
Komşunu sev mi?
Saçmalık.
Komşuna kötülük yapmamak için, önce kendinizi
olabildiğince sevmelisiniz.
Bugünse, bu dediğim imkânsız hale geldi.
Yasalara uysanız da çiğneseniz de… Böyle
konuşma, baba.
Ben de size soruyorum: Niye bizi
sevmiyorsunuz?
Fikirler bizi ayırır, ama rüyalar birleştirir.
Hayır, kâbuslar.
Çünkü babalarımızın kanında hem aşk hem de
gurur var, ve dolayısıyla da nefret var.
Peki, bugün, bizi kızdıracak ne buldunuz?
Önce şunu diyeyim, kardeşimi seviyorum.
Kardeşlik nedir, onu tartıştık geçenlerde.
- Bir de özgürlüğü.
- Özgürlük önceydi.
Eşitlik vakti bir gelsin, size boktan
bahsedeceğim.
**
Evet, zaman mekânın bütünlüğünü
korumak adına, yalan söyledim.
**
Bir figür var, anne.
Bir hayatı var mı yok mu, fark etmiyor onun
için.
En baştan, bir hayatımızın olmasını gerçek
olarak dikkate alırsak tabii.
Hâlâ hayatta mıyım acaba diye kendine asla
sormaz, hem de bir kere bile.
Niçin ve nasıl var olduğunu kendine soracak
bilinçten daima yoksun olacaktır.
Sonuçta, bu figürün ta kendisi olduğunun
farkında değildir, çünkü katiyen, bir anlığına bile, rolünden kopmamıştır.
Böyle bir rolde olduğunun farkında değildir.
Annenin kanı, nefretle dolu… sever ve
değişmeden kalır.
**
Devrim… Kardeşlik… St. Agustin.
Varlığımı değil de eylemlerimi onaylamayanları
arkadaştan sayarım ben.
Hâlâ gülümsüyorum, fakat uzun zamandır bu
gülümseyişimin bir nedeni yok.
Kelimelerim giriyorlar içeri… Dağıtıyorlar
ortalığı.
Aynen yerimde kalıyorum.
Yeterince çektim.
Dil giriyor içeri… Ağız kapanıyor, bir düz
çizgi haline geliyor.
Bitti.
**
Bugünlerde değişen şey ise, bütün
dallamalar samimi davranıyorlar.
**
Mücadele ettiğin şey konusunda zihnini
toparla, çünkü başarma olasılığın var.
**
Bireyle yasalar arasındaki bağı
hiçbir şey perdeleyemeyecek.
Yaratıldığım külden ve onun seninle
konuşmasından nefret ediyorum.
Bravo… Saint-Just… 1789.
**
Halk egemenliği intizamsız bir
şekilde ifade edildi bu sefer, yalnızca ilk isimleriyle oyların yüzde doksan
üçünü aldılar yani, kazanacaklar o zamanlar, Direniş sırasında, Toulouse
yakınlarında küçük bir grup vardı.
"Mücadele" hareketinin bir
parçasıydılar.
**
bu altının, yüzyıllar boyunca,
Batıdaki İslam'ın belirleyici silahlarından biri olduğunu kimse görmez.
Güneş ve ölüm hiçbir zaman doğrudan
birbirlerine bakmazlar.
Bakın… İşte… İki kadın altın arayıcısı, Golden
League buluşmasındalar.
Görüntü ise… Tarihçiler aramazlar, bulurlar.
Bütün bu görüntüleri dilden korumak demek
onlardan gerçekten faydalanmak demektir.
Çünkü çölde bulunuyorlar.
Onları da orada aramalıyız.
**
Çemberin tümlevi Einstein'in hayatı
boyunca aradığı ünlü x + 3 = 1 metaforuyla tamamlanmıştı.
Belirsizlikten gelen netlik.
**
1926 yılının sonunda, Kudüs'te
Gershom Scholem, Berlin'de bulunan Franz Rosenzweig'e şöyle yazıyordu: Bu ülke
tam bir yanardağ.
Bir gün gelecek, dil onu konuşanlara düşman
olacak.
**
Eğer ortada bir intikam arzusu
varsa, intikam alacak kişi İsa Mesih'ti.
**
Süre tekrar belirleniyor.
Yaşamın temel yapılarından çok daha kayda
değer olan, o yapıların yıkıldığı noktalar, sertlikleri ve bozulmalarıdır.
İşin trajedi kısmı ise, insanların Eski
Akdenizlilere kadar uzanan aynı modeli taklit etmeleridir.
Şefkat eskilere dayanan bir olgudur.
Kendi kokusuyla boyanmıştı, renkleri ve
olumlamaları Batı dünyasındaki hayatın tümü.
Şefkat olmasaydı, evrim mümkün olmayacaktı.
**
Herkes oradaydı.
Hemingway, Dos Passos, Orwell.
Ya sonra?
İnfazdan sonra, torerolar ve izleyiciler
cepheye katılmaya gittiler.
Kadınlar.
Şehrin kenar mahallelerinde barikatlar inşa
ederken saldırıyı bekleyenler gibi.
Simone Weil, Franco'nun zaferi sonrasında,
Almanların Paris'i işgal ettiği haberini aldıktan sonra, şöyle diyecekti:
"Indochina için harika bir gün olacak." İşte, "olmak" fiili
sayesinde, gerçeklik eksikliği aşikâr hâle geliyor.
**
Saat kaçı gösteriyor?
Her daim doğru saati.
gibi şeyler yasalar hatalı olduğunda, adalet
yasayı arkaya iter
YORUMSUZ
**
Karıştığı risk ve şiddete rağmen
insanoğlunun derinliklerine nüfuz edebilen biri.
Engizisyon üyelerinin aksine siyasi ya da dini
ingizitörler kadar tehlikeli değildir.
**
Aşk kendi yolunu bulur ama bu
tensel bir aşktır.
Sahne şehvetle ilgilidir.
"Erotizm" demiyorum çünkü bu terim o
kadar çok kullanıldı ki artık anlamsız hale geldi.
Bana göre bu sahne aşktan ziyade daha çok
şehvetle ilgili.
**
Her şey ritimle dile getirilir.
Ritim olmadan hiçbir şey olmaz.
Biçim olmadan hiçbir şey olmaz ama ritim de
olmadan hiçbir şey olmaz.
**
Ergenler son derece belirsiz, adı
konmamış bir şeye âşık olabilirler.
Aşkın bir nesnesi olmalıdır.
Aşkının nesnesi eşek değildir.
**
İzleyicinin yavaş yavaş hayal
etmesine hayal etmek istemesine izin vermeli ve onları sürekli bir beklenti
içinde tutmalıyız.
**
Gizemin kalmasına izin vermeliyiz.
Hayat gizem doludur ve bunu ekranda görmemiz
gerek.
Olayların sonuçları her zaman sebeplerinden
önce gösterilmeli.
Gerçek hayattaki gibi.
**
Aşk sizi şehvete düşürmeden ve kötü
yola sevk etmeden önce bunda kesinlikle insan olmakla ilgili karşı konulamaz
bir istek vardır.
**
Bir Taşra Papazının Günlüğü'nden
Balthazar'a kadar Tanrı'yı açık bir şekilde görürüz.
Tanrı orada bağışlayandır.
Balthazar Tanrı'nın olmadığı, Tanrı'yla işi
olmayan bir dünyanın izlenimini veriyor.
Öncelikle, sırf Tanrı'dan bahsetmek ya da
"Tanrı" kelimesini ağzımıza almamız O'nun var olduğunu işaret etmez.
Bir insanı, bundan kastettiğim sadece sallanan
bir kukla değil ruhu olan birini göstermek için bir film yapımcısının
araçlarını kullanırsam eğer insan varsa Tanrı da vardır.
Tanrı'nın adını telaffuz etmek onun var
olması için yeterli bir sebep değil.
Hayır, bildiğime göre bir karakterin, örneğin
Marie'nin babasının Tanrı'yı inkâr ettiği ilk filminiz bu film.
Madem Tanrı'yı reddediyor o halde Tanrı
gerçektir ve bu yüzden Tanrı vardır.
Ama birden artık Tanrı kötüdür.
İnsanoğlundan elini eteğini çekmiştir, bunu
şimdiye kadar hiç söylemediniz.
Az önce verdiğim sebeplerden dolayı Tanrı'nın
filmde olmadığı izleniminizi paylaşmıyorum.
**
İnandığım şey, aslında şu konuda
eminim ki değişim olmuyorsa sanat da olmuyordur ve görüntü başka bir görüntü
haline gelmiyorsa sinemadan konuşmak anlamsızdır.
**
Karakterleri, kendi başlarına
olmalarını istedikleri kişiler değil de kendi istediğiniz şekle
dönüştürüyorsunuz.
**
En büyü maharet ve en büyük zorluk
günlük hayatta adına yaygın olarak "cazibe" dediğimiz şey değil
midir?
İnsanlar cezbedicidirler ama bu cazibelerinin
farkında değiller.
Aradığım şey tam olarak bu: Gerçek cazibe.
**
Hepsi günümüzdeki her şey gibi
belki aşırı özgürlükten belki de inanılmaz derecede yaygın olmalarından dolayı
ölüyor.
**
"Sanat" kelimesi artık
kendi anlamını bile taşımıyor.
Ama bana öyle geliyor ki hâlâ bir
umut var.
Sinemanın gerçekte henüz daha tam olarak idrak
edemediğimiz tümüyle yeni bir sanat olduğuna inanıyorum.
Sinemanın büyüsüne inanıyorum.
Degas söyle demişti: "İlham perileri
birbirleriyle konuşmazlar.
Birlikte dans ederler.
" Aslında sinemanın tümüyle
bağımsız bir sanat olduğuna ya da çok yakında öyle olacağına inanıyorum ve
hayal edildiği gibi öyle değilse de diğer sanatların bir sentezidir.
Tümüyle münferit ve bağımsız bir sanattır.
Başlangıcını basit bir eğlence unsuru
olmasının sinemayı kısıtlanacağını düşünüyor musunuz?
Sinemanın aksine filmlerin var olmaya devam
etme olasılığı çok yüksektir.
Filmlerin eğlence olarak devam etmemesinin
hiçbir sebebi yoktur.
Ama sinemanın ciddi bir sanat olduğu inancına
sıkı sıkıya bağlıyım.
Sinemayı eğlence olarak değil tam tersine
olaylara daha derin bir bakış açısı sunan kendimizi keşfetmek ve içimizdeki
dünyayı derinlemesine incelemek için insanoğluna yardımcı bir araç olarak
görüyorum.
KADIN
KADINDIR
**
Fransızcada eğer sıfat kelimeden
önce değil de sonra gelirse anlam aynı kalır mı?
Nasıl yani?
Örneğin "Mutlu bir olay"
"olayın mutluluğu" ile aynı mıdır?
**
Neden hep kadınlar acı çeker?
Çünkü acı çektiren kadınlardır
Ya da kadın acı çektirendir.
**
Ağlayan bir kadın çok güzeldir.
Ağlamayan kadınları boykot etmek lazım.
Modern kadınları aptal buluyorum.
**
Ağlamayan kadın bence aptaldır.
Erkekleri taklit etmeye çalışan şu modern
kadınlar.
Zaten hepinizden bıktım.
**
Neden erkekler hep hemen döneceğim
diyerek ayrılırlar?
Çünkü korkaklar.
**
Erkekler daima son sözü söylemek
istiyorlar.
Kadınlar daima kurbanı oynuyorlar.
**
Kalbimde bir çarpıntı var
Ellerim sallanıyor
Kimse benden daha mutsuz olamaz
**
İnsanların önünde
soyunmaktan rahatsız olmaz mısın?
Hayır, bütün insanları küçük görüyorum.
**
Benim midemi bulandıransa, Bir
erkekle birlikte iken, diğerini düşünenler.
Bence de neden bahsettiğini bilmeyen biri
susmalıdır,
**
Hiç adil değil.
Beraber olamadığımız zamanlar aslında beraber
olduğumuz zamanlar.
Ve tam tersi.
**
EVLİ BİR KADIN
**
Bilmiyorum.
Beni sevdiğini bilmiyor musun?
Ne diye sürekli konuşuyorsun?
Çok güzel.
Orada ne var?
Küçüklüğümden kalma bir şey.
Bir gün deniz kenarında iken düştüm.
Sonuçta sevgi ile fazla ilerleyemezsin.
Efendim?
Anlamadım.
Birini seversin, kucaklarsın.
Ama sonunda ayrılırsın.
Asla içine girmediğin ev gibi.
Ancak seni seven biri ile anlaşabilirsin.
Evet, lakin, insanların arasına düşüncesizce
karıştığın ya da önemsiz gördüğün zamanlarda bu dediğin oluyor.
Seni seviyorum.
İtalyan filmlerindeki kadınlar gibi
yapmalısın.
**
1964 yılında Bossuet, Komedi
Üzerine Özdeyişler ve Yansımaları yayınladı.
"Tutkuların memnun edici ve hoşa giden
tasvirinin, " günahın esasını oluşturan tasavvur ile şehveti methedip,
azdırarak, " " kaçınılmaz olarak günaha yönlendirdiğine dair yoğun
kanıtlar mevcuttur."
Moliere
tiyatronun günahları engellediğini ve arındırdığını buldu.
Bayan Moliere'den ayrıldığında, gözyaşını
tutamadı ve ona uzun uzun sessizce baktı.
İri mavi gözleri hafif bir sitem, kırılmış,
acı çeken ve sebebini anlamayan bir çocuğun sitemi ile karışık nezaketten başka
bir şey yansıtmıyordu.
Hatta dizleri üzerinde emekleyen bir çocukken
bile derin baktığı için kimse ile göz göze gelmiyordu.
O zamanlar prenses ne yapardı?
**
Eğer evli olduğumuzda seni
aldatırsam takip etmesi için özel dedektif mi tutacaksın?
Tanıdığın tüm erkeklerin aşağılık olması benim
öyle olduğum anlamına gelmez.
Mahvolmuş hayaller.
**
Doğallığı takip edebildiğin kadar
zaman gerçekliğini yitiriyor.
Ağaçlar ve bitkiler için, para zamanı geri
getiremez.
Apartman, insan ölçeği üzerine inşa edilmeyi
isteyen, bir kaçış yeri olduğunu açıklıyor.
Görkemli Marly ormanlarının önünde bulunan
gitgide Seine'nin aşağısına inen üç parkın etrafına dağılan apartmanları fark
ettin mi?
İnsanlık haline uygun olduğu düşünmüyor musun?
Her gün olağanüstü anlar yaşıyorsun.
**
HAFIZA Benim için hafıza en önemli
şeydir.
Almanya'da olduğum zaman birkaç gün
Auschwitz'in duruşmasına katıldım.
Binlerce insanın ölümüyle suçlanan kişi
olmasına rağmen hiçbir şey hatırlamıyorlar.
Onlardan bazıları savunma taktiğini kullandı.
Diğerleri ise tamamen unutmuş gibi bakıyordu.
**
Bay Rossellini bu insanları komik
buldu.
Çünkü yanlış düşünüyordu.
Onlar birbirine benzediklerini hatırlamıyordu.
Benim için hafıza Ne yaparsam yapayım,
unutamam.
Her şeyi hatırlıyorum.
**
Eğer şimdiki zaman yoksa hayatta kalmak
değildir bu, ölmektir.
Benim için en önemli şey bana olacak şeyleri
idrak etmek.
Bana olacak şeyleri anlamam için neye
benzediğini görmeye çalışıyorum.
Daha önceden bildiğim şeyler, yada gördüğüm.
Şu anda olması çok zor.
Şimdiyi bundan dolayı seviyorum.
Çünkü şimdi, düşünecek zamanım yok,
düşünemiyorum.
**
Mutlu muyum?
Hayır, mutlu değilim çünkü Doğruyu söylüyorum,
şu anda yaşamıyorum.
Kendimden eminim Beni hayrete düşürecek hiçbir
şey olmuyor.
Yaptığım onca şeyden dolayı mahcubum.
Onlar olduğu an, nasıl hazırlayacağımı
bilmiyordum.
Hayır, utanmak sonradan geldi.
Çünkü onun yanlış olup, olmadığının idrakine
varmamıştım.
Şu anda olmuyor.
Bundan dolayı seviyorum.
**
Sürekli duyduğun
kelimelerin tam anlamını öğrendiğinde senin için hiçbir önem taşımaması nasılda
tuhaftır.
**
Akıl, iddia etmekten önce kavramak
demektir.
Sınırları, ters düşenleri ve sonuç olarak da
diğerlerini anlamak için bir düşüncenin ötesini araştırmak demektir.
Karşı tezler arasındaki farkları da araştırmak
demektir.
Özellikle bugünlerde sempatik aklın
ahlakını kimse bulamıyor.
**
Bunun aşırı tutucu, dogmatik
olduğunu düşünen biriyim.
Ne söyleyeceklerini biliyorsun.
Oysa ki insanlar kuşkucu olmamasına rağmen
paradokslara düşkünlükleri eğlencelidir.
İçindeki tezatlık belli olmasına rağmen,
paradoksun özünü araştırmak gerekir.
Bugün ayrıca "uzlaşma" kelimesine
ihtiyacımız var.
Uzlaşma cesur entelektüel eylemler arasındaki
en güzel şeydir.
**
Sözde kadının
güzelliği olağanüstüdür.
**
Aşağılayıcı kelime oluyor, ki bunun anlamı
"ilkelerden yoksun" demektir.
Ama her şeye rağmen, uygun birleşim üzerindeki
araştırmayı düşünmeye devam edeceğim.
Dünya'nın bu kadar basit olduğunu ve tamamen
anlamsız olduğunu söylüyorum.
Tam olarak aklın ortaya çıkarmak istemekteki
görevi saçmalığa neden olan evreleri bulmaktır.
**
Halledilmesi gerekenler.
1) Ev sahibi ol.
2) Çaresine bak.
3) Herkesi uyar.
4) Bunu yap.
5) Boya satın al.
6) Her şeyi kontrol et.
7) Boya.
8) Yeniden her şeyi kontrol et.
9) Üzerinde biraz daha çalış.
10) İşin üstesinden gel.
**
Erkekler, kadınlar için kabul
etmedikleri şeyleri kendileri için kabul ederler.
**
Bu insanların sana iyi davranması
için çok zorlu bir yoldur.
Beni bağışla.
Her zaman bağışlanmak istiyorsun ama asla
bağışlamıyorsun.
**
Eğer kusurlarının ne olduğunu
sorsaydım, ne söylerdin?
Neden benim vasıflarım?
İlgi duyduğum kusurların.
Kibir, tahammülsüzlük.
Sevgim senin için.
Benim için miskinlik, yalan söylemek.
Hayır, tam olarak miskinlik değil.
Ayrıca irade sahibi değilim.
**
Sana baktığım zaman bana bakmayacak
mısın?
"Bakmak" gerçekten ne demek?
Bakmak Bilmiyorum.
Anlamı gözlerin ile süzmek.
**
İnsanları tanımıyorum.
Sokaktaki insanları.
Tanımak Hepsini tanımak isterdim.
Onu, onu, onu.
Belki içlerinden biri yarın ölecek.
Kendini öldürmeden önce telefon bekliyordur.
Ama hiç kimse aramıyor.
Böylece kendini öldürüyor.
Suçlu olan biziz.
Her zaman burada olacağım.
Hangi filmde küçük bir kız ve denizci vardı?
Kollarına aldı ve etrafında döndürdü.
- Çok ama çok yavaştı.
- Evet, yavaş hareket ediyordu.
Bilmiyorum.
Çok güzeldi.
Bunu nasıl yapıyorsun?
Bilmiyorum ama sinema çok gizemli bir şey.
- Ne zaman bir çocuğumuz olacak?
- Zaten bir tane var.
Evet, ama senden de olmasını isterim.
Uzun zamandır bunun üzerinde mi düşünüyorsun?
Seni tanıdığımdan beri.
Hep aynı şey.
Beni sevdiğini söylüyorsun ama sevmiyorsun.
Senin için hiç de özel biri değilim.
Bense artık seni sevmekte zorlanıyorum ama
yine de hâlâ özel biri olduğunu düşünüyorum.
**
Çocukların ödevi
en sevdikleri hayvanı tarif etmekmiş.
Bir kız çocuğu en sevdiği hayvan olarak kuşu
seçmiş ve onu şöyle tarif etmiş: "Kuş bir içi ve bir de dışı olan bir
hayvandır.
Dışını kaldırırsanız, içini görürsünüz.
İçini kaldırırsanız, ruhunu görürsünüz.
**
Sözcükler sadece insanların
düşüncelerini ifade etmeli.
Bize ihanet etmemeli.
Doğru ama biz de onlara ihanet ediyoruz.
İnsan kendini ifade etmeliydi.
Ve o bunu, yazarak yaptı.
Düşün, Plato gibi biri hâlâ anlaşılıyor -
anlaşılabiliyor.
O, Eski Yunan'da yaşamıştı, 2500 yıl önce.
Şu an kimse o dili bilmiyor, en azından tam
olarak.
Buna rağmen, hâlâ bizlere ulaşıyor.
İşte bu yüzden kendimizi ifade ediyoruz.
Ve etmek zorundayız.
Neden?
Birbirimizi anlamak için mi?
Düşünmek zorundayız ve düşünmek için de
sözcüklere ihtiyacımız var.
Çünkü düşünmenin başka bir yolu yok.
hayatın gereklerinden biri de bu.
Evet ama bu çok zor.
Bence hayat kolay olmalı.
**
Bence, insan
ancak bir süre yaşamdan feragat ettiği zaman konuşmayı öğrenir.
Bedel budur.
Yani konuşmak ölümcül müdür?
Konuşmak neredeyse bir yeniden doğuş
demektir.
Bir anlamda, yaşamın diğer boyutudur.
Yani bir insan konuşabilmek için, yaşamının
konuşma olmayan bölümünden geçiş yapmalıdır.
Söylemek istediğim şeyi net olarak ifade
edemiyor olabilirim ama İnsanı, düzgün bir şekilde konuşmaktan alıkoyan şey,
yaşamdaki bu ikilemin farkında olmayışından kaynaklanmaktadır.
Ama insan günlük yaşamını sürdüremez.
Bilemiyorum, bu Ayrımla!
Dengeyi kendimiz kurarız.
Sessizlikten, sözcüklere geçişimizin sebebi de
budur.
Bu ikilemin arasında gider geliriz çünkü
hayatın devinimi bunu gerektirir.
İnsan bu şekilde, günlük yaşamdan daha üstün
bir yaşama yükselir: Düşünce yaşamına!
Ama bu yaşam da, insana, günlük yaşamından
tamamiyle sıyrılmasını şart koşar.
O halde, düşünmek ve konuşmak aynı şey midir?
Öyle, öyle.
Bu konuda Plato'nun şöyle bir sözü vardır:
"Hiç kimse düşünceyi, onu ifade eden sözcüklerden ayıramaz."
Düşüncenin zorlayıcı şartı, onun
ancak sözcükler vasıtasıyla kavranmasıdır.
Peki insan, yalan riskini de üstlenmeli midir?
Yalanlar da maceramızın bir parçasıdır.
Hatalar ve yalanlar birbirlerine benzer.
Tabii burada sıradan yalanlardan
bahsetmiyorum.
Birine gideceğine dair söz verirsin; ama canın
istemez ve gitmezsin.
Görüyorsun ya, bunlar basit şeyler.
Ama incelikli bir yalan hatadan biraz daha
farklıdır.
İnsan bazen düşünür ama bir türlü doğru
sözcüğü bulamaz.
Bazen ne söyleyeceğini bilemeyişinin sebebi
budur.
Doğru sözcüğü bulamamaktan korkarsın.
Tek açıklaması bu.
İnsan, doğru sözcüğü bulduğundan nasıl emin
olabilir?
Çalışması gerekir.
Gayret etmelidir.
Kişi, kendini doğru bir şekilde ifade
edebilmelidir.
söylenmesi gerekeni söylemeli, yapılması
gerekeni yapmalıdır; incitmeden, zarar vermeden.
Her insan doğruyu bulmaya çalışmalı.
Biri bana şöyle demişti: "Her şeyde bir
doğru vardır, hatalarda bile."
Bu doğru. Fransa 17.yüzyılda bu
gerçeği göremedi.
Onlar, insanların hatalardan
kaçınabileceklerini düşündüler.
Ve dahası, insanların doğru yolu kolayca
bulabileceklerini sandılar.
Bu mümkün değildir.
Buna karşılık, Kant, Hegel ve Alman Felsefesi
ise bizlere, doğruya ulaşmanın tek yolunun hatalardan geçtiğini gösterdi.
Aşk hakkında ne düşünüyorsunuz?
Onun da üstesinden gelinmeli.
Leibnitz, hayattaki anlamlı rastlantılara
dikkat çekti.
Ne de olsa, hayat kimi zaman tesadüfi, kimi
zamansa zaruri gerçeklerin bir bileşkesidir.
Alman felsefesi ise bize şunu gösterdi:
Hayatta her insan hatalarıyla yaşar.
Önemli olan bunlarla baş edebilmektir.
Aşkın, hayatın tek gerçeği olması gerekmiyor
mu?
Bunun için, aşkın hep aynı gerçeği işaret
etmesi gerekir.
Bu güne kadar hiç aşık olduğu şeyin ne
olduğunu bilen birine rastladın mı?
Hayır.
Yirmili yaşlarında bunu bilemezsin.
Yaptığın tek şey, keyfi seçimlerde
bulunmaktır.
"Seviyorum" kelimesi çoğu zaman
fütursuzca sarf edilir.
Neyi sevdiğinden emin olmak için ihtiyacın
olan şey ise, olgunluktur.
Doğruyu aramak!
İşte yaşamın gerçeği budur.
Ve aşk eğer gerçekse, ancak o zaman bir çözüm
olur.
**
Hükümet kendi soruşturması için bir
rapor hazırladı: İsyan polis tarafından düzenlendi.
Hükümet aynı zamanda, Amerikan halkının üçte
ikisinin polis şiddetine göz yumduğunu gösteren kamuoyu yoklaması sonuçlarını
ele geçirdi.
Böylece bir taraftan 8 polisi diğer taraftan 8
radikali suçladılar.
Polis memurlarının duruşması gizli kapaklı
yapıldı.
Radikallerin davası tüm kamuoyunun dikkatini
çekti.
Sanıklar çok dikkatli bir şekilde seçildiler.
**
Rüyanız bozuldu
ve kâbusunuz bizim ziyafetimiz olacak!
**
" Sevgilim, birlikte çalışmak
istiyoruz.
Çünkü birlikte düşünmek zorundayız.
Bir kez olsun benim sesimle düşün.
**
KÜÇÜK KAVGALAR BÜYÜK İSYANLARI
DOĞURUR
**
Tanrı'nın bana verdiği sesle
konuşuyorum.
Filistinliler Tanrı'nın kendilerine vermediği
uçakları kaçırıyorlar!
**
Sorunumuz
burjuvazi ve emperyalist filmlerdeki renk farklılığını göstermek için siyahla
başlamak.
Ne dediğini duymadın mı?
"Hepimiz kardeşiz, Marx'ın dediği
gibi."
Marx değil ki, başka bir komünist
söylemiş o lafı.
İsa Peygamber söylemiş.
**
Bu da nedir böyle, lanet olası?
Bir: Balıkları seven bir kedi yavrusu doğru
yolda demektir.
İki: Kuyruğu olmayan bir kedi yavrusu, bir
gorille oynamaya hazır değildir.
Üç: Bıyıkları olan kedi yavruları, balıkları
her zaman sever.
Dört: Çalışmayı seven hiçbir kedi yavrusunun
yeşil gözleri yoktur.
Beş: Bıyığı olan hiçbir kedi yavrusunun
kuyruğu olmaz.
- Evet, sonuç?
Sonuç?
- Nereden bileyim ben!
Bir de bu var.
Bir: Hiçbir köpekbalığı tam teçhizatlı
olduğundan şüphe etmez.
İki: Menüet dansı yapamayan bir balık tam
anlamıyla bir yüz karasıdır.
Üç: Ağzında üç sıra diş bulunmayan bir balığın
tam teçhizatlı olduğu kesin değildir.
Dört: Köpekbalığı haricindeki tüm balıklar
birer çocuktur.
Beş: İri olan hiçbir balık menüet dansını
bilmez.
Altı: Ağzında üç sıra diş bulunan bir balık
tam anlamıyla bir yüz karasıdır.
- Sonuç?
Sonuç?
- Nereden bileyim ben!
**
Asıl suç kendiliğinden yok
olacaktır.
**
Tüm çiçekleri ateşe verin,
saçlarını okşayın, onlara okumayı öğretin Ateş çıkartmak gerek tabii!
Ateş çıkartmak lazım!
Ne kadar zalimiz, değil mi?
Filozof da olsa, onu yakmaya hakkımız yok.
Hayali bir kahraman o.
- Neden ağlıyor öyleyse?
- Ben nereden bileyim.
**
Bundan daha iyisini yapabilirdik
aslında.
Kendime şöyle dedim: Onlarla konuşmak neye
yarar?
Bilgeliği satın alsalar, bu sırf onu geri
satmak içindir.
Onların istediği; bilgeliği ucuza kapatıp daha
pahalıya okutmaktır.
Kazanmak isterler.
Zaferlerini engelleyecek hiçbir şeyi bilmek
istemezler.
Sindirilmek istemezler, zulmetmek isterler.
İlerleyişi istemezler, birinci olmayı
isterler.
Kanun yapacak herhangi birine boyun
eğdirirler.
Onlara ne diyeceğimi düşündüm.
Ve kararımı verdim.
**
Emperyalistlerin iyi niyetine
güvenmek zorunda değiliz.
Ancak, metanet ve mücadelecilik ile kılıç
kuşanmak zorundayız.
**
Kardeşim benim adıma konuşacak.
Cehennemin dibinde aradığınız özgürlüğümüzün
saati geldi.
**
Özgür olmayı hak edenlerin; kendi
hayatını feda edebilecek ve başkalarını öldürebilecek kişiler olduklarını ve
sizinle benim de onları örnek almaya hazır olduğumuzu tüm dünyaya anlatana
kadar özgürlüğümüze kavuşamayız.
**
Kölelik, serflik,
ücretlilik.
Medeniyetin üç büyük döneminde karakterize
edilmiş esaretin farklı üç hali.
Engels'e göre; sosyal toplum anlayışı ve
sınıflar arası bağların oluşması Batı tarihinde Yunanlılar ile başlar ve
Endüstriyel Kapitalizm ile sonlanır.
Şu üç öğe; özel mülkiyet, tek eşlilik ve
devlet bir toplumun potasında eritildiğinde barbarlıktan medeniyete ve sınıfsız
toplumdan sosyal topluma geçiş yapılmış demektir.
Bu noktaların altını çizelim.
Morgan ki; Engels de ondan faydalanmıştır,
klanlardan aşiretlere geçildiğinde insanlığın üst kölelikten ast barbarlığa
geçtiğini söyler.
Ferdi aşiretlerden, aşiret konfederasyonu
olmaya geçildiğinde insanoğlu, ast barbarlıktan vasati konuma ilerlemiştir.
Vasati konumdan üst barbarlığaysa aşiret
konfederasyonundan militer demokrasiye geçildiğinde ulaşılmıştır.
Epik Çağ'daki insanlar medeniyete, sosyal
topluma girişin eşiğindelerken kendilerini militer demokrasi içinde örgütlenmiş
buldular.
Kahramanlar devrindeki Yunanlılar'ın,
kralların zamanındaki Romalılar'ın "Gentes" tarafından boylar ve
kavimler boyunca geliştirilen yaşadıkları militer demokrasi gibi.
Aristokrat soylular biraz toprak kazanmış olsa
da, vasiler yavaş yavaş imtiyazlar edinmiş olsalar da bunların hiçbiri,
anayasanın esasi yapısını değiştirmemiştir.
Yunanlılar aşiretten konfederasyona, oradan da
militer demokrasiye geçmişlerdir.
Bu evrim sürecini anlamak için çıkış noktasını
idrak etmek gerekmektedir.
"Gens" topluluğu.
Engels, Morgan'ı takiben Amerikan
"Gens"lerinin el değmemiş "Gens" tipi olduğunu oysa ki;
Greko-Romen tipinin sonradan türetilmiş olduğunu düşünür.
İroquois yerlilerinin ve bilhassa Seneca yerlilerinin
ilk "Gens"ların klasik bir örneği olduğunu söyler.
Ayrıca, İroquois yerlileri 19. yüzyıldaki
aşiret konfederasyonuna kadar gelişmiştir.
İroquois'nın analizi, Garp'ın ilk çağlarını
anlamak için çıkış noktası olacaktır.
Bu sırada, Morgan ve Engels'e göre İroquois
konfederasyonu Amerikan Yerlileri'nden çıkan en gelişmiş sosyal örgüt değildir.
Böylelikle; Kolomb-öncesi büyük medeniyetler:
İnkalar, Mayalar, Aztekler özerklik devirlerini, Yunanlılar'ın kahramanlık
çağını bitirdikleri dönemde tamamlamış ve sosyal toplum dönemine
başlamışlardır.
**
"Hipopotam yaşarmış bir
yerlerde.
Ormanlar Kralı'nı bulmaya gitmiş."
"Suda yaşamak için onun iznini
istemiş.
" Bu iş böyle gitmez!
"Kral onu terslemiş.
Hipopotam sormuş nedenini kızgınlıkla.
" "Çünkü canavardan
farkın yok, diye yanıtlamış Kral.
" Garanti ederim, bu iş böyle
gitmez. "Bütün hayvanları ve balıkları yersin."
"Hayır, diye çıkışmış
Hipopotam.
Bir tanesini bile yemem, yemin ederim."
"Böylesi bir canavara kim
inanır, demiş Kral.
" Böyle gelmiş böyle gitmez,
Roland.
"Hipopotam içinden düşünmüş ve nihayet
konuşmuş:" "Size bir teklifim var. Suda yaşamama izin verirseniz her
sıçışımda kuyruğumu kaldırıp hiçbir kılçık olmadığını gösteririm.
" "Kral bu anlaşmayı
makul bulmuş." "Ve Hipopotam'ın suda yaşamasına izin vermiş.
"Bu yaratık gün içinde çok
farklıymış."
"Gece onun çirkinliğini,
patlak gözlerini, devasa ağzını gizler, şekilsiz cüssesini, ince bacaklarını ve
manasız kuyruğunu saklarmış."
"Belki de Hipopotam'ın gördüğü
manzara, Güzellik'in geldiği son noktaymış.
**
EKİM LİSANI
duygusuz bir ses tonuyla aşağıdaki
ciddi ve sıkıcı satırları okuyacağım.
Sözlerimi dikkatlice dinleyin.
Çarpık hayal güçlerinizdeki yaratacakları acı
dolu etkilere hazırlıklı olun.
Sakın ola sanmayın; alnıma henüz yazılmamış
ecel yüzünden ben ölmek üzereyim.
Ruhu bedenden ayrılmakta olan, can veren bir
kuğuyla beni karıştırmayın.
Size yüzünü dönmüş olan beni bir canavar
olarak görün ki; daha çirkin olan ruhuma bakmamış olun.
Bu arada, ben bir katil değilim.
Bu kadar konuşmak yeter!
Ah kadim Okyanus!
Verdiğin ilk intiba bir kederin iç çekişidir.
Çarpık ruhlar arasında dalgalanıp silinmez
izler bırakan o tatlı meltemin gibi.
Aşıkların, İnsanoğlu'nun kendisini bazen
habersizce terk etmeyen ıstırabın vahşi uyanışını hatırlasınlar.
Selam olsun sana, kadim Okyanus!
Bana göre, insan kendi güzelliğine sırf
kibirinden dolayı inanmaktadır ve aslında güzel olmadığından kuşkulanmaktadır.
Neden?
Öteki türlü, niye kendi simasını bu kadar hor
görsün?
Selam olsun sana, kadim Okyanus!
Ey Okyanus, kendi kendime sorarım çoğu zaman
hangisine inanmak daha kolaydır diye: Okyanus'un derinliğine mi, insandaki
yüreğin derinliğine mi?
Okyanus ne kadar derin olursa olsun insan
yüreğinin derinliğiyle mukayese kabul etmez, diye düşünürüm.
Felsefe'nin daha alacak çok yolu var.
Selam olsun sana, kadim Okyanus!
Kadim Okyanus!
Esrarengiz, karanlık derinliklerinden çekersin
dalgalarını o sual olunmaz ebedi gücünle.
Heybetli maneviyatın, bitmeyen suretin
Felsefe'nin imgeleri, bir kadının sevgisi, bir kuşun tapılası güzelliğine
benzer.
Cevap ver bana, kadim Okyanus; benim ağabeyim
olur musun?
Saklı kaderini bilmem, seninle ilgili her
şeydir benim ilgimi çeken.
Şeytan'ın makamında mısın?
Anlat bana, Okyanus; bana anlatmak zorundasın.
Zira, insana bu kadar yakın olan o cehennemi
bilmekten memnuniyet duyarım.
O halde, seni bir kez daha selamlıyor ve sana
elveda diyorum.
Kadim Okyanus, devam etmeye takatim kalmadı.
İnsanın gaddar dünyasına dönme zamanının
geldiğini hissediyorum.
Bize büyük bir güç, dünyevi görevimizi ve
kaderimizi yerine getirmek için akıl ver!
Selam olsun sana, kadim Okyanus!
İyi misin?
- Yalvarırım.
- Kapa çeneni!
- Beni bırakmayın.
Sizinle geleyim.
- Çok geç.
- Beni bekleme.
Hoşçakal, Valérie.
- Hoşçakal, Isabel.
**
Bir anlasan
Nasıl mesut ederdin beni
Seni Terk ediyorum bu gece
Her şey bitmiş
Gibi görünmesi ne acı
Başkaları halinden memnun ama
Kalbim yaralı Gülümse yine de
Bu acıya kayıtsız kal ama
Son sözler Yazılmak zorunda
Kötü sonla Bitene kadar roman
UYUMSUZLUK UYUMSUZLUK UYUMSUZLUK
VENDé MİAİRE
Bir kurbağaya
basıp ayağın kayarsa tiksinme duygusu yaşarsın.
Ama bir insanın tenini hafifçe sıyırıp
geçersen parmağındaki deriler, çekiçle dövülmüş mikanın pulları gibi kesilir.
Öyle mi?
Evet.
Nasıl ki, öldükten sonra köpekbalığının
kalbi bir saat çarpmaya devam ediyorsa bizim bağırsaklarımız da aşk yaptıktan
sonra titremeye devam eder.
Niye peki?
Anlamadım.
Çünkü insan da hemcinslerinin korkularını
ziyadesiyle solumaktadır.
Belki de bu dediklerimde yanılıyorumdur ama
belki de yanılmıyorumdur.
İnsanın tuhaf karakteri üzerinde uzun uzun
düşünüp küstahça bakan gözlerden daha berbat bir hastalık olduğuna karar
verdim.
Ama hâlâ aramaktayım.
Bu eksik hayal gücü gerçekte
düşünülmeyen, kirlenmiş düşüncelere sığınmaktadır.
Bugüne kadar en iyisi bu seferdi.
Tecrübelerimiz değil ama sessiz
azmimizle onları gücendirdik.
**
Bu sabah bir rüya.
Her bir kişi diğerinin hayalperest olduğunu
düşünür.
Bir kadın zarar veremez.
O, sizi rahatsız edebilir, sizi öldürebilir,
artık.
Sizin hepinizin mutlulukları beni
iğrendiriyor.
Bu hayatı ne pahasına olursa olsun
sevmeliyiz
Başka bir şey için buradayım.
Hayır demek için buradayım.
Ve ölmek için.
**
Sen gençsin.
Güzelliğinin ve gücünün zirvesindesin.
Öleceğim.
Senden ayrılmak istemiyorum.
Seni geri kazanmak istemiyorum.
Hiçbir şey istemiyorum.
Dizlerimin üzerine çöktüm, yenildim.
Hiçbir şey konuşmuyoruz.
Bana zarar verdin ve rahatsız ettin.
Sana bunu da söylemiştim.
Birbirimizi artık sevmiyoruz birbirimizi hiç
sevmedik.
Efsaneler anlatılırken, suya batırılan
kahramanın doğumu rüyalara tezahür eden temsillerine benzerdir.
Bir şey duyamıyorum.
Onun öldüğünü söylüyor.
O zaman bırak ölsün.
**
Vicdan tarafından kör edilen
insanlar dünyayı görme yeteneğinden yoksundur.
Rilke'in yazdığı, dışarıda olan sadece bir
hayvanın bakışları üzerinden bilinebilir.
Ve Darwin, Buff'ı gerekçe göstererek yaşayan
canlılar içinde sizi kendisinden daha çok seven tek canlının köpek olduğunu
savunuyor.
Tanrı'nın gölgesi.
Kendi erkeğini seven bir kadın olmaz mı?
Varoluştan beri herkes Tanrı'yı durdurabilir,
ama kimse bunu yapmaz.
Üzgünüm.
Bu noktada dile gelen bir hikaye bile yok.
Onların birlikte olmasının nedeni onlar
tersini iddia etseler bile onların herhangi bir geleceğinin olmamasıdır.
**
Seks ve ölüm.
Sadece özgür varlıklar birbirlerine yabancı
olabilirler.
Onlar özgürlüğü paylaştılar ama bu onları
ayıran şey.
**
Beni duyduğuna ikna et.
Zar zor bir kelime söyleyeceğim.
Ben dildeki yoksulluğu arıyorum.
Nereye gidiyorsun lan?
Sana göstereceğim.
**
Dille birlikte, bir şeyler oluyor.
Dünyayla ilişkimiz konusunda garip bir şey
var.
Saf özgürlüğe karşı hareket ediyor.
Konuyu ben konuşuyorum.
Burada kalmamalıyım.
Nesneyi dinliyorum.
- Her şeyden vazgeçtin.
- Bir adım daha ileri götür.
Özgürlüğün kendisinden vazgeç ve her şey sana
geri dönsün.
Bize bir tercüman gerekli.
Neden böyle dedin?
Yakında herkesin bir tercümana ihtiyacı
olacak.
Sözcüklerin kendi ağzımızdan geldiğini anlamak
için.
**
Eşitlik hakkında konuşuyorum ve sen
de her seferinde kıçın hakkında konuşuyorsun.
Çünkü orası eşit olduğumuz yer.
**
Kelimeler.
Onlar hakkında bir şey duymak istemiyorum.
Doğada çıplaklık yok.
Hayvanlar çıplak değillerdir, çünkü onlar
çıplaktır.
**
İnsan nedir?
Bir şehir nedir?
Savaş nedir?
Başkalarının düşündüğü şeyleri bilebilirim ama
kendi düşündüklerimi bilemem.
Bir şey yap, ben de konuşabileyim.
Başkasının düşündüğü şeyleri bilebilirim ama
kendi düşündüklerimi bilemem.
Bir şey yap, ben de konuşabileyim.
**
İki sorum var, büyük olan ve küçük
olan.
Derinliğin içine düzlüğü sığdırma konusunda
zor olan nedir?
Acı.
Başka bir dünya.
Bu o.
Derin bir ses kullanın.
Benim kelimem.
Sen burada ne yapıyorsun?
Ben çok üzgünüm! Dışarı! Depresif görünüyor.
Marquesas Adalarının hayalini kuruyor.
Jack London romanı gibi.
Kesinlikle.
Süre: 90 dk
Yönetmen: Jean-Luc Godard
Senaryo: Richard Debuisne, Jean-Luc
Godard, Norman Mailer
Ülke: ABD
Tür: Komedi, Dram, Bilim-Kurgu
Vizyon Tarihi:17 Mayıs 1987 (Fransa)
Dil: Fransızca, İngilizce, Rusça,
Japonca
Nam-ı Diğer: Jean-Luc Godard's King
Lear
Oyuncular: Woody Allen, Freddy
Buache, Leos Carax, Julie Delpy, Jean-Luc Godard
Çernobil’in ardından her şey
normale dönmüştür. Yani, sanat hariç her şey. Büyük eserlerin birçoğu kayıptır;
ve insan ırkının kayıp sanat eserlerini eski hâline getirmek, V. William
Shakespear Junior gibi kişilere bağlıdır. O, bir uğrak noktasında, çete lideri
Don Learo ve kızı Cordelia’yı işleyen oyunun tüm dizelerini hatırlatacak bir
gidişat ile karşılaşır; Jean Luc-Godard (yazım doğrudur) adlı garip bir
profesör, hiçbir makul neden bulunmamasına karşın, tekrar ve tekrar, elinin
fotokopisini çeker. Cordelia’ya eziyet eden dört insansı cin tarafından takip
edilmektedir. Ayrıca kız arkadaşı, Valerie, her zaman görünür olmayan bir
centilmen de vardır. Ardından film, Mr. Alien tarafından kurgulanması için New
York’a gönderilir.
Sözcükler pervasızdır
Sözcükler bir şeydir ve gerçek,
ince gerçek başka bir şey.
**
Neden mafya ile bu kadar ilgilisin?
Mafyanın Kral Lear'a giden tek yol olduğunu
düşünüyorum.
**
Büyük yazar dedi
ki: Neden onun beni öpmesine izin vermek yerine onu öpmüyorum ki''
**
Fakat neden beni seçtiler?
Yirmi yıl sonra hala merak ediyorum.
Neden başka biri değil?
**
Öyleyse onu bir küçük odaya
yerleştirip onu sonsuza dek münzevi bir
hapse mahkum edemezsin sonsuza dek
münzevi bir hapse sadece Ingrid!
Evet, tabii ki
Devinim ve suskunlukla anlatabileceğin herşeyi tükettiğinden emin ol.
**
Eğer bir görüntü
tek başına baktığında açıkça bir şey anlatabiliyorsa cesur ol onu yorumla diğer
görüntüler bağlamında o kendini dönüştürmeyecektir
Diğer
görüntülerin onun üzerinde etkisi yoktur.
**
- Sert, alaycı ve alfabetik dalgın, hiç sebepsiz karışmış
Tüm perspektifler ortadan kalkmış gibi dümdüz yayılmış.
Ve Yaşamdaki en tuhaf şey, dünyanın yaşayan
ölüleri bu dünyayı yeniden inşa ediyor
evet!
-Ateş ve duygular önce gelir.
Gözden kaçan nokta silinmiştir.
**
ve dünya sanki
tek başımayım der gibi zaruretten yakalanmış olarak!
Bunu değiştiremezsin!
**
ben ne isem oysam eğer, yok edilmezim
**
Ve koşulsuz, kendim olduğumda benim yalnızlığım senin
yalnızlığını tanır.
**
Eski savasçıların
yaptıklarını yineleyeceğim
Hiç bir şey
söylemeyeceğim.
**
- Hepsi diğerlerine zorbalık yaptı
-Bu bir yalan
- Ben değil Hiç yapmadım .
**
-Durmadan aranan aç bakışlarım olmadı
**
Sevgi dolu bir kalbin görüntüsüyle
gözlerim bayram etti sevgimin görüntüsüyle gözlerim bayram etti renkli bir
şölen görüntüsü kazandı
**
gönlüm ejderle gazabı arasına girme
en çok onu sevdim ve onun sevgi dolu kucağında
**
Yaşlılığımın
güvencesini görmek için savaştım bu yüzden bakışımı sakındım ondan şimdi,
sükunetim benim mezarım ol Ve bu yüzden baba yüreğini geri alıyorum ondan
Sükunet.
**
Mr. Shakespeare.
Ejderle gazabı arasına girme.
**
En çok onu sevdim.
Ve yaşlılığımın
güvencesini
Onun Şefkatli ellerinde görebilmek için savaştım.
Bu yüzden!
onun bakışından
bile sakındım.
Şimdi mezarım
benim sükunetim olsun.
Çıplaklık yok.
Hayır!
hayır'
**
Ve aniden Çernobil patladı.
Ve herşey yok oldu.
Her şey.
Ve bir süre sonra her şey geri geldi.
Elektrik, evler, arabalar.
Kültür ve benim dışımda herşey.
O alanda bireysel olarak kurtulabilen bir kaç
kişiden biriydim.
**
Görevim:
Atalarımınkiyle başlayarak Tüm kaybolan çalışmaları ortaya
çıkarmak.
Ancak geri dönerken 'Olmak ya da
olmamak' ı keşfedişimle başladı burada durdum.
**
Dinliyor musun?
Neşe kaynağım, hazinem Konuş!
Cordelia ne diyebilir ki?
Sev ve sus.
**
Şimdi, biliyorsun, Bugsy Seigal ve Lansky, hep
çatışma halindelerdi mesele şuydu ki, Bugsy gerçek bir katildir yani Richard
Nixon gibi değil,anladın mı
- Kaç insan öldürdü?
- Kaç tane?
Bildiğim sekiz-on kişi
- Kendi elleriyle mi?
- Evet, çoğunlukla.
Bazen bazı arkadaşlarının yardımıyla
**
Diyor ki Lansky Bugsy ye:
''İnsan doğasını araştırırken şu sonuca ulaştım'' insanlar evde dürüst
olmayı tercih ediyorlar ama dısarıda herhangi bir yerde günahkar olmayı
**
Bana gelince ben: ''ben şunu
söylemekten vazgeçmem''
Paranı kaybettiğinde hiç bir şey kaybetmezsin
ama karakterini kaybedersen herşeyini kaybedersin.''
**
Söyle bana.
Yüreğim dilimde değil!
**
- Dolarlarını ziyan edebilirsin.
- Nasıl istersen Aşk emekçileri kaybeder.
Nasıl istersen
Nasıl istersen, nasıl istersen
senin gibi, cadı; senin gibi, cadı sen seyrederken, sen seyrederken, sen
seyrederken büyücülük, senin gibi
''Size Nasıl Geliyorsa!'' (As You
Like It)
İşte bu işte bu
**
Ben hiçbir zaman kız kardeşlerim
gibi evlenmeyeceğim.
Sadece babamı severken(!)
Böyle mi devam edeceksin.
Evet, sevgili efendim.
**
Yazmaya çalıştığımız bir oyun var,
efendim.
Bir oyun.
Karakterler.
Oraya girme.
--
Nuncle.
Bu bir hayalet, Yardım et bana.
- Elini ver, ordaki kim?
- Bir hayalet.
**
Herkes nerede?
Biz Neredeyiz?
- İsmi Goodwater.
- Goodwater?
Goodwater?
Güzel isim.
Hangi şehir burası?
Fransızlar burdayken Les Oranges derlerdi.
Ama daha önce İspanyollar varken Los Angeles
denirdi.
**
O kim?
Bilmem gerek.
'Olmak ya da olmamak'' problemini bir
süreliğine unutmaya karar verdim.
**
Dehşet verici olsak da Şimdi daha
fazla… Daha fazla…
Yalıtılmış adamlarız.
Suç kıtasinın yalnız ve yalıtılmış
adamları
**
ölümü ölüm değil.
Şehitlik
- ve O'nun şehitliği boşuna değil.
- Doğru.
Evrensel soru şu;
ne kadar nüfuz
Hayır!
Hayır!
Ne kadar güç?
Güc yaz oraya.
Haklı mıyım?
Güç.
Evrensel olarak sorulan soru
'Ne kadar güç?'
**
'Yoksunluğumuzun değişimi ne tuhaf'
Basit şeyleri değerli kılabiliyor.
en kötü olan gelse bile zihin özgür olduğunda beden kırılgandır.
ve sonunda sistem çeteleri tüketir ve
arkasındaki devasa ayak takımını bırakarak
Onun kalbini ne besleyebilir ki !
Doğada bu katı yüreklere sebep olan ne ola ki?
**
Ve Suçlu kıtanın suçlu manzarasında yalıtılmış
adamlar Kabil’in iziyle damgalandım ve Kabil’in iziyle damgalandım.
**
kalbimin içinde uyumama izin vermeyen bir çesit kavga var.
Çocuklar
Çocuklar
Bana can verdiniz, büyüttünüz, sevdiniz.
Buna karşılık ben de bütün
görevlerimi yerine getirdim.
Sizi sevdim, sözünüzü dinledim,
herkesten çok saygı duydum
**
Efendim,
sizi sözlerin ifade edemeyeceği kadar çok seviyorum, göznurundan, uzaydan
daha fazla Ve gökyüzünden ve özgürlükten nadir bulunan ve değer verilen her şeyden çok Ve asla yaşamdan daha az değil
lütuf, sağlık, güzellik, onurdan hiç bir evladın sevemeyeceği kadar ya da
babanın sevilemeyeceği Nefesi güçsüz, konuşmayı imkansız kılacak bir sevgi Her
şeyden her şeyden daha çok Sizi seviyorum.
**
Ne garip bir dönüşüm gücü var
muhtaç olmanın, değersiz şeylere değer kazandırıyor. Kardeşimle aynı hamurdanız
onun söyledikleriyle değerlendirin beni ki yüreğimin derinliklerinde
hissettiklerimi dillendirdi o da akıl özgür olduğunda beden bir hedeftir. ''
Ve kendimi yalnız buldum.'
Ses yapma.
Ses yapma.
**
Konuş benimle.
- Hiçbir şey.
- Hiçbir şey?
Hiç bir şey (No thing)
Bir cerraha ihtiyacım var.
Beynim parçalara bölünsün.
Bu hayaletler kadar aptal şeyler
görmedim.
Ya çok erken ortaya çıkıyorlar
ya da çok geç
Hiçbir zaman tam olarak bilemezsin Ve yine, sanırım onlar da öyle Bu
zarif ve güçlü şeyler; halledemezler.
İnsan hafızasının gizli
ajanları.
sürekli onu dağıtıyorlar.
Ve aşkım.
O basit kadın
nerede?
**
Ona inanmıyorum.
Hayır, biliyorum ki yalan söylüyor.
**
Beni tanıyan var mı?
Bu gerçek değil
böyle mi yürür?
Böyle mi konuşur?
Gözleri nerede?
Ya görüşü zayıflamış ya da zihni uyku halinde.
Uyanıyor!
Uyanıyor.
''Oyle değil''
Kimdir o?
Bana kim olduğumu söyleyecek.
**
Kral'ın gölgesi.
Gösterdiğinden
fazlasına sahip ol
Gösterdiğinden fazlasına sahip ol.
Bildiğinden az
konuş.
Sahip olduğundan
azını ödünç ver.
Gittiğinden çok
gezin.
Zannettiğinden çok öğren.
Gösterdiğinden
fazlasına sahip ol.
Bildiğinden azını
konuş.
Sahip olduğundan
azını ver.
Gittiğinden çok
gezin.
Sanmaktan çok
öğren.
**
Niçin sıradışı
değilsiniz?
Yaşlıyım.
Niçin yazıyorsunuz?
Atalarımın çalışmalarını kurtarmaya
çalışıyorum.
Anlıyorum doktor, burada bunun için
çalışıyorsunuz kimse yazmıyor.
Yine de hala yazı var.
sorun bizim ne aradığımız
Bir şey ifade
etmiyor
Kimse yazmıyor.
Tam olarak neyi amaçlıyorsunuz, Profesör?
Profesör osurduğunda ay ışığı titrer.
Yo,yo,aptal gibi davranma.
**
Çocuklar.
Ah, çocuklar
Öğrenmeye ihtiyaçları neden?
Hiç bir şey işitmezler.
İşitiyoruz, profesör.
Eh, e, a, r, enya.
O nedir?
**
Küçük, cılız kahkahalar
Hepsi iyiliğe itaatsizlik ettiler ,
ölüme.
**
Şimdi sen bir sıfırsın.
Evet, sen kocaman bir sıfırsın
Şu anda senden iyi durumdayım.
Ben tamım.
Sen hiç bir şeysin.
Evet, Versus sana karşı dilimi tutacağım.
Sen hiç bir şey söylemesen de yüzün söylüyor.
**
Doğdu ve yandı
Bittiği yerden başlar.
Aynı anda
Doğum ve ölüm ağız ve nefes gibi
birbirine bağlı
Sorunun cevabı burada.
Aradığımız şey o, ateş.
Tahrip ettiği
şeyden doğan.
O halde o nedir?
Adını söyle bana!
Ben adlarla ilgilenmiyorum.
Neden öyle?
Bak!
isim yoksa satır yok
Satır yoksa öykü yok.
Şeyleri adlandırmak profesörü işetir.
Kimdir onlar?
Var olmak için ada ihtiyaç duyanlar
Benim yaşayan
güzelliği görmek için bir ada ihtiyacım var mı?
Katılmıyorum.
Kırmızıyı görmek için kırmızı demeye ihtiyacın
var mı?
Ve dudaklara ihtiyacım var mı
Seni seviyorum demek için
Kesinlikle katılmıyorum.
Kelimeler olmazsa yanılgı gelir
- Anılara ihtiyacım var
- Ama aramızda kifayetsiz kalıyor.
- Anılara ihtiyacım var
- Ama aramızda kifayetsiz kalıyor.
Hiç bir kelime olmadan kelimelere ulaşmam
nasıl mümkün olabilir?
**
İlk olarak, seçimin trajedisi Ve ikincisi
yanlışlıklar komedyası
Çok çok başlarda bir yanlışlık
yaptığımızı farzet ve kırmızıya yeşil dediğimizi
Bugün nasıl bilebilirdik bunu?
Gözlerim ve kalbim arasındaki birlik
Anılardaki çarpıtılmış bir gerilim
sana nasıl olduğunu göstermek için
Evet, söyleyin bana profesör
- Göster
- Göster
- Ne olduğunu göster.
Şov sürmeli.
Şiddetli bir sessizlik.
Cordelia'nın sessizliği.
Bir kralın sorusuna cevabı,
babasına
Hiç bir şey Hiç bir şey.
Fakat Cordelia
sessiz değildi.
Hiç bir şey
söylememiş değildi.
O dedi ki; (Nothing)hiç bir şey
Hiç bir şey
Bir genç kızın dilsiz olmayan o
sessizliği şiddet doğurmaz
Ama o sessizliğin etrafında birleşen ve kendini
örgütleyen herşey hani o sessizliğe karşı onun sessizliğine işte o şiddet
doğurur.
Delirmeme izin verme.
Delirmeme , sevgili tanrım
Müşfik ol bana.
Delirmeyeyim.
Bana sabretmelisin
Yaşlı bir bunağım.
Delirmeme izin verme.
Delirmeme sevgili tanrım
**
Bir şekilde onların birlikte
gitmesi gerektiğini hissettim; sadece bundan
Beni suistimal etme.
Sadece size rahat ettirmek istiyorum.
Bana tahammül etmelisin
Ben yaşlı bir bunağım.
Bana tahammül etmelisin.
Ben yaşlı bir bunağım.
Ben bilge oluncaya dek
Yaşlanmamalısınız.
Ah
Delirmeme izin verme.
Delirmeme
sevgili tanrım!
**
Oh, yaşam değil sadece bir imge.
İmge, peki o ne?
İmge ruhun saf bir yaratımıdır.
Kıyastan doğmaz fakat iki gerçeğin
uzlaşmasından doğar
Ayrı düştükçe
daha çok sey söyleyen iki gerçekliğin
Bu iki gerçeklik
uzaklaştıkça aralarındaki bağlantı da daha güçlenir.
Daha güçlü hissedilirler
Hiç bağı olmayan iki realite
kolaylıkla bir araya getirilemez
İmgenin yaratılması diye bir şey
yoktur.
İki karşıt gerçeklik bir araya gelmez.
Birbirlerine kafa tutarlar.
Nadiren biri diğerinin pozisyonundan güç ve
kuvvet alır.
Mumlar tükendi ve karanlığa terkedildik.
Mumlar tükendi ve karanlığa terkedildik.
İmge güçlü değildir çünkü çok pırıltılıdır.
ya da fantastik
Çünkü o soğuk ve gerçek olan
fikirlerin duygusudur.
Böylece direkt olarak elde edilen sonuç bu
ölçüde bir arayı kontrol eder.
Aktarım yaratımın en önemli işaretidir
O, bağlantıların sembollerini
öğretir.
Yaratılmış imgenin erdem ve gücü bu
bağlantıların doğasına bağlıdır,
önemli olan şekil değil kışkırttığı
duygulardır
Eğer ikinci güçlüyse imgeyi
ayarında elde edersin.
Böylelikle kışkırtılan duygu gerçektir
Çünkü tüm taklitlerin ötesinde
doğmuştur.
Tümü çağrışım.
Ve tümü benzerlik.
**
Hiç bir şey
O esas olanı istiyor.
O neye muhtaç?
Arzulanmaya mı?
Nesi sevilebilir?
O güce sahip.
O bir kral.
İstenilmeyi istiyor.
Bunu kim ister?
''Hiçbir şey''.
İstek ,zeka ,seks farketmez
Ama hepsi aynı; bir parça et…
Çünkü Learo için işitmek görmek
demek İnsan dünyada neler olup bittiğini gözleri olmadan da görebilir.
Zayıf kulaklarla bakmak.
Bu ise onun, kendisini L'ear(kulak) diye
isimlendiren bir kralın yapmaya çalıştığıdır E A R (KULAK)
Kızlarını dinlerken O onların
dışarı yayılan sesleri üzerinden varlığını görmeyi ümit ediyor.
İstediği; arzuladığı değil.
İstediği dayanamadığı bu arzuyu unutmak
Cordelia'nın 'hiç bir şey'ini
böylece sessizliği sessizleştirebilirdi.
TV seyrediyor olsa da dinliyordu.
Cordelianın konuşurken gösterdiği "hiç
bir şey''değildi fakat onun varlığı Onun doğruluğuydu.
**
Gel.
Hapishanemize gidelim ikimiz başbaşa şarkı söyleyeceğiz.
Beni mezarımdan çıkar kafesteki kuşlar gibi
Ve lütfumu dilerken
Ölüp gideceğim
Ateşten bir tekerlekte …
Ve senden af dileneceğim Ve
yaşayacağız, dua edeceğiz ve şarkı söyleyeceğiz
Ve eski efsaneleri anlatacağız
Onlar sözünün eri değildi …
Ve altın yaldızlı kelebeklere
güleceğiz
Ve burda, zavallı
dilencilerin konuştuğu saray haberlerini haberlerini dinleyeceğiz.
Onları da konuşacağız Kazanan ve kaybedenleri
yükselen ve düşenleri Ve o şeylerin
gizemiyle donanmışcasına
Sanki Tanrının melekleriymiş gibi
Duvarla çevrilmiş bir hapishanede eskiyeceğiz büyük
kişilerin çevirdiği dolapların büyüyüp sonra parçalandığını göreceğiz
Alçalır ve yükselirken ay,
değişkence insanlar kendi seslerini duyduklarını unuttular kulaklarla değil ama
gırtlakları ile
Satırları buldum
Konuyu buldum.
Şimdi karakterlere kaldı
Ya da aktörler miydi?
Hangisi Dr. Jeckyl ,hangisi Mr. Hyde?
Tüm bildiğim ikisini de kontrol edemediğim.
Belki de onlar
beni yönetiyorlar.
Açık ki bu yaşlı adam güçtü.
Ve apaçık ki bu kız erdem
Çatışıyorlar.
Mesele nedir bilmiyorum.
**
Bu bakımdan doğa sanata üstün.
İyi ışık kuzeyden mi yoksa güneyden mi gelir?
**
Buradaki sandalyelerin hepsi aynı alanda yerleşmiş ve aynı yöne
bakıyorlar
Ve sesler buradan çıkıp
Her tarafa yayılıyorlar
Bilirsin ne zaman
bir dairedeki sıradan bir oturma odasında birisi konuşsa tüm insanlar etrafına
duvar çekilmiş bir alanda onu dinlerler
Burada değil bayan, burada değil.
Bu bizim icadımız.
Tüm insanlar aynı yöne bakıyorlar, aynı aynı boşluğa karanlık bile olsa
insanlar nereye bakacağını biliyorlar
Basit bir dairedeyken eğer
karanlıksa insanlar kaybolur.
Neye bakacaklarını bilmezler.
Burada bilirler.
ama neden böyle?
Bu tatlım, bu seni öldürür
Gerçeği mi
kasdediyorsun?
Evet, eğer mükemmel yerleştirildiyse.
**
İcadınızın adı nedir Mr. Quentef?
İmge, bu önemli bir kelime.
Onlar sözlerinin eri değillerdi.
Bana her şeyleri olduğumu söylediler.
Yalandı.
Değilim.
Hiç hata yapmadığımızı umalım, .
Mr Shakespear - Beş numara.
- Ne demek istiyorsunuz?
Tüm şu pervasız ve lanetli sözcükler, kimsenin hiç bilemeyeceği.
Anlamadım.
Tahmin et azizim, biz ona imge diyoruz.
Ve gerçek kelime
hakikat.
O halde değiştir onu.
Hayır, hayır.
Bu doğru.
Geriden gelmeli.
Geriden.
Rüzgara kapıldık.
Bu bakımdan doğa sanata üstün.
O çok sınırlı.
Gerçeği dışlama gereksinimi var Her neyse,
deneyi durdurmamız lazım.
Yo, neden?
Bir şey kayboluyor.
ya da birisi.
Ben ordayım.
Sen de hepimiz gibi deneyi yüzüne gözüne
bulaştırdın.
Hepimiz onun bir parçasıyız.
Her ne kadar onu
bulamasak da, şu hakikat veya imge diye adlandırdığın şey biz onun için
mücadele ediyoruz.
Ve iyi tarafından
artık masum değiliz.
Profesör burda iki kişi var.
Sükunet, Mr. Shakespeare.
Ejderle gazabı arasına girme.
En çok onu sevdim ve yaşlılığımın tesellisini
onun müşfik ellerinde bulacağımı düşündüm
Bu yüzden ondan bakışımı bile
sakındım.
Öyleyse mezarım, huzurum ol bu gizemli
kadını son bir kez ziyarete gittim
Uykuya dalmak üzereydi belki
uyuyordu ya da sadece uyur gibi yapıyordu
Hala cevaplayamadığım bir sürü soru
var.
Ekrandaki yaşlı adam şu kelimeleri söylemeye
cesaret edemedi: burada babasının yüreğini ondan geri…
Babanızdan bir mesaj var.
onları yazdığımda yeterince anlamamıştım
onları yazdığımda yeterince anlamamıştım
ama kaybetmeyi göze alamadım
Gel, hapishanemize gidelim.
Burada babasının yüreğini ondan geri alırken…
**
Biz ikimiz kafesteki kuşlar gibi
şarkı söyleyeceğiz.
Doktor dün gece hapis kelimesini kullandı.
Hatırlıyor musun?
Oradaydın Belki ben kendim orada değildim.
Şimdi ne olacağını düşünüyorsun
Yedi yıl geçmeden …
Amerikalılar
tanrının Fransaya verdiği zaferle Fransadaki herşeyini kaybedecek.
Bunu şimdi söylüyorum ki zamanı geldiğinde
Bunu söylediğim hatırlansın.
Hangi yıl, hangi gün?
Bunu benden öğrenemeyeceksin.
Hayaletlerin kadın mı erkek mi olduğunu
nasıl bilebiliyorsun?
Görüyor ve duyuyorum
-Saçları var mı
-Olabilir
Saçları uzun ve bağlı mıydı?
kolları ve bedenleri bile var mı bilmiyorum
Bedenleri yoksa nasıl konuşuyorlar?
Bu hayaletler seni hapisten çıkaracaklarına
söz mü verdiler
-Evet,
-Şu anda içinde
olduğun hapishaneden mi?
Sana her şeyi bilemeyeceğini söylemiştim.
Zamanının gelmesi gerek O zaman serbest
bırakılacağım.
Beni bu dünyadan almak isteyenler benden önce terketmek zorunda kalabilirler
Seslerin her zaman senin serbest bırakılacağına dair söz
verdiler.
Seslerin seni aldattı
Evet.
beni aldattılar
Aleyhime yazıyorsun.
Benim için yazmıyorsun.
**
Öyle mutsuzum ki, yüreğimdekileri
dudaklarıma yükseltemedim nasıl mutsuzum, yüreğimdekileri dudaklarıma
yükseltemedim
İmgeler bilindiği gibi oradaydılar.
masum, utangaç ve güçlü İmgeler yeni gibi
oradaydılar.
masum, utangaç ve güçlü onu koruyabilirdim ama
şimdi o sonsuza kadar gitti
**
Cordelia!
Birazcık daha kal!
Neler söylersin?
Sesi öyle yumuşak ve zarifti ki ve öyle hafif, bir kadındaki en cana
değen şey
Haklısınız efendim.
Öyle miyim, adamım, iyi keskin şahinimle günü
gördüm tüm bunları halletmiş olmalıydım.
Şimdi yaşlıyım ve bu sahtekarlar
yağmaladılar beni.
Kimsin sen?
Gözlerim iyi değil artık Sana doğruca
söyleyeyim.
İki değerli özelliğin,, sevilen ve nefret
edilen
Biz birini gördük.
Bu bir felaket oğlum
- Sen Edgar'mısın?
- Evet, efendim Hayır deli değilim, kötüyüm
Bana şefkat
göster.
Delirmeyeyim.
Ve benim içimde de, dalgalar yükselir.
Kabarır,kamburunu çıkarır yeni bir arzunun
farkına varırım bir kez daha içimden yükselen bir şey sürücüsü yeni mahmuz
takmış gururlu bir at gibi ve sonra onu geri çeken.
Şu an bize karşı galibiyetini sezdiğimiz
düşman ne yapıyor?
Sen, şu anda sürücüsü olduğum
Biz bu geniş yolu eşelemeye devam
ederken
Kendisine sataştığım ölüm
**
Ah, ölüm
O sonsuza kadar gitti.
Biri öldü mü yaşıyor mu bilirim.
O toprak gibi ölü bana bir ayna getirin çabuk
Soluğu aynayı buğularsa
- Edgar!
- o halde yaşıyordur.
**
Bu kederli günlerin yükünü birlikte taşımalıyız.
şimdi gerekli olanı değil hissettiklerimizi
söylemeliyız
Yaşlılar en büyük
yükü çektiler gençler asla böyle acılar görmemeli
- Işık efendim.
**
Niye bu kargacık burgacık peri masalını çekmek için bir
kaç cin siparişi vermediler ki?
Ellerimin arasında
şimdi, gelecek ve geçmiş
Hayır.
Bir sabır örneği
olacağım.
Hiç bir şey
söylemeyeceğim.
**
O sonsuza dek gitti.
O sonsuza dek gitti.
Biri yaşıyor mu ölü mü bilirim.
Biri yaşıyor mu ölü mü bilirim.
- O bir toprak gibi ölü.
- Bana bir ayna getirin
Eğer soluğu bu aynayı buğularsa ve
leke bırakırsa bu kayalıklarda
Yaşıyor demektir
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar