Patlama (1981) Blow Out
108 dk
Yönetmen:Brian De Palma
Senaryo:Brian De Palma, Bill
Mesce Jr.
Ülke:ABD
Tür:Gizem, Gerilim
Vizyon Tarihi:02 Temmuz 1981
(ABD)
Dil:İngilizce
Müzik:Pino Donaggio
Nam-ı Diğer:Personal Effects
Oyuncular
John Travolta
Nancy Allen
John Lithgow
Dennis Franz
Peter Boyden
Tüm Kadro
Özet
Bir araba kazasıyla ortaya çıkan
korkunç gerçekler! Jack Terri (Travolta), yetenekli bir ses teknisyenidir.
Hayatını korku filmleri için eşsiz sesler kaydederek kazanmaktadır, fakat bir
gün elinde olmadan içinde başkan adayının bulunduğu ve hayatını kaybettiği bir
otomobil kazasının sesini kayda alır. Aynı otomobilde başkan adayının genç ve
güzel metresi Sally (Nancy Allen) de vardır ve ağır yaralanmıştır. Jack bir
anda kendini, filmlerini aratmayacak kadar gizemli ve korku dolu bir hayatın
içinde bulur. Çok yakında Jack ve Sally'den sadece biri hayatta kalacaktır
çünkü bu skandal tıpkı bir şok dalgası gibi hükümetin üst düzeylerini de
etkileyecektir.
Altyazı
Çocuklar biraz çenenizi kapar mısınız?
Barbara?
Lanet olsun!
Burada neler oluyor?
Finallere çalışmaya çalışıyorum.
Benim de final sınavım var.
Modern dans nedir biliyor musun?
- Müzik çalışsan olmaz mı?
- Hayır, müzik falan çalışamam.
Şimdi müziği kapatıyor musunuz yoksa Sue'ya mı gideyim?
Haydi Sue'ya git o zaman, defol!
- Sue'ya gidiyorum.
- Sue'ya gidiyorum.
- Bırak beni!
- Ne?
Dışarıda biri var.
Dursana.
Orada biri var.
Sen neden bahsediyorsun?
Orada kimse yok.
Evet var!
- Sakin falan olamam.
- Ben
onlarla ilgilenirim.
İlgilensen çok iyi olur.
Bu gürültüde
çalışmam mümkün değil.
Tamam, haydi.
Yürü.
Bakın, küçük fare yanında büyük fareyi de getirmiş.
- Haydisene, yapma.
- Neler oluyor?
Yeter artık.
Kesin
şamatayı.
Şu müziği hemen kapatın.
- Müzik yüksek değil.
- Bu kız hep böyle yapıyor.
- O kadar yüksek değil.
- Evet çok yüksek.
Haydi oradan!
Tanrım, bu çığlık çok kötü.
Bunu kaydetmek için hangi kediyi boğazladın?
İşe aldığın kediyi.
Bu onun sesi.
- Yani bunu yeniden kaydetmedin mi?
- Hayır.
- Bu onun sesi mi?
- Evet.
- Ciddi misin?
- Evet.
Biraz geriye alır mısın, çığlığı tekrar dinlemek istiyorum.
- Burası mı?
- Evet.
Bütün efektleri sustur, bir tek çığlık kalsın.
Kapat şunu!
Haklısın, bu onun sesi ve çok kötü!
Bak Jack, bu kızı çığlığı için işe almadım ben.
Bu kızı göğüsleri için işe aldım.
O halde endişelenecek ne var?
O göğüsler varken, kim kızın çığlığını
dinleyecek ki?
Haydi devam edelim.
Hayır, dur bir dakika.
Dur
biraz.
Bak Jack, düşün.
Kaç yıldır birlikte çalışıyoruz?
Bakalım.
Seninle
biz Kan Banyosu'nda tanıştık, değil mi?
Sonra Kan Banyosu 2'yi yaptık ve sonra da şeyi Kanlı Plajda Kötü Bir Gün'ü çektik.
Sonra da Kanlı Bordello'da çalıştık
ve sonra da sanırım en son Ko-ed Firenzi'yi çektik.
Bu arada sana söylemedim ama bence birlikte yaptığımız en iyi film bu
olacak.
- Neredeyse iki yıldır.
- Tanrım, iki yıl.
İki yılda beş film.
Bunu nasıl başardık?
Ben neyi anlamıyorum biliyor musun?
Senin gibi zeki bir adamın bu saçmalığı niye yaptığını!
Yapma, saçma olan senin filmin.
Ben sesini yapıyorum.
- Hayır, saçmalık senin işin.
- Demek öyle?
Evet, ağaçlardaki rüzgar sesi gibi.
Sanki stüdyoda ıslık çalıyor gibisin.
Onlar ses kütüphanelerinden çıkma.
Milyonlarca kez kullandık.
Bu daha da kötü.
Bu sesi
milyonlarca kez duydum.
- Bana yeni bir şeyler getir.
- Yeni rüzgar sesi.
- Evet.
- Tamamdır.
Ayrıca şu çığlığa ne demeli.
Dublaj yapmamız lazım.
Yaparız.
İyi
çığlık atan birini tanıyor musun?
- Bir kaç fikrim var.
- Eminim vardır.
Evet, evet.
Sen
çığlık konusunda bir şeyler düşün, tamam mı?
"Şimşek.
" Beyaz Saray politikalarını geniş anlamda
kınadı.
Evet.
Aynı araştırma ulus düzeyinde partinin geleceği için Vali George McRyan'ın desteklendiğini
göstermektedir.
Bugün bir seçim düzenlense, araştırma sonucuna göre Vali McRyan açık ara ile seçimi kazanacak.
Başkanın %23'lük oyuna karşı %62'lik ezici bir galibiyet kazanacaktır.
Başkanın kampanya sorumlusu Jack Manners bugün erken saatlerde basın toplantısındaydı.
Başkan çok zor kararlar vermek zorunda kalmıştır.
Fakat bu politikalar hayata geçirildiğinde, hepimiz inanıyoruz ki ekonomik hayat gelişecektir.
Ve halkımız gelecek kuşaklar için
Başkan'ı desteklemeye devam edecektir.
Şu anda pek çok gelişme bekliyoruz.
Bu arada Kongre liderleri sabırsızlıkla Vali McRyan'ın adaylığını açıklamasını bekliyor.
Çok fazla bekleyeceklerini sanmıyorum.
Vali şu anda Belvue Straford'un balo salonunda Özgürlük Günü kutlamaları için bir akşam yemeğine
katılıyor.
Yakın çevreler, bu güzel geceyi sahaya çıkacağını açıklamak için kullanabileceğini bildiriyorlar.
Ne diyorsun Joan?
Belvue Straford'dan
bir haber alabildik mi?
Henüz değil Bill.
Ama
olur olmaz, canlı yayında size aktaracağız.
Hepimizin bildiği gibi, Özgürlük Günü, Filedelfia'da en heyecanla beklenen kutlamalardan biridir.
Ama bu sene bu kutlama çok daha özel
olacak.
Özgürlük Çanı'nın son çalışının üzerinden tam yüz yıl geçti.
Ve bu özel günün şerefine Cumartesi
günü Market Caddesi'nde bir geçit töreni düzenlenecek.
Tören büyük bir havai fişek gösterisinin düzenleneceği Pen Lending'de sona erecek.
Ayrıca, Özgürlük Çanı'nın bozuk
paralarla yapılan devasa maketi Birleşik Devletlerdeki bütün ilk okul çocukları tarafından inşa edildi.
Joan, anladığım kadarıyla Pen Lending'deki havai fişek gösterisinin arkasından Çan bir kez daha
çalınacak.
Evet doğru.
Bir saniye Bill.
Sanırım Belvue Straford'dan elimize bir haber ulaşıyor.
Şimdi Gözümüz Şehirde programı haber muhabirimize bağlanıyoruz.
Frank Donahue, Belvue Straford otelde düzenlenen Özgürlük Balosundan bildiriyor.
- Frank, harika görünüyorsun.
- Vali ile konuşabildiniz mi?
Evet Joan, az önce geldiğinde çok kısa bir görüşme yaptık.
Valiye Bu yılki Özgürlük Günü kutlamaları hakkındaki fikirlerine dair bir soru sordum.
Vali burada olmaktan şeref duyduğunu, aynı zamanda geçit törenine ve tabii ki Cumartesi günkü Özgürlük Çanı
törenine de katılmayı planladığını
bildirdi.
Vali sözlerine, Özgürlük Çanı'nın
bu kadar uzun süredir sessiz kalmasının çok yazık olduğunu ve balo sırasında özgürlüğün yeni sesini
duymayı sabırsızlıkla beklediğini
söyleyerek başladı.
Vali şu anda eski dostlarıyla selamlaşmak ile meşgul ve anlıyoruz ki Joan, bu gece balosalonunda
verilen yemekten çok memnun.
Fakat kendisine yakın çevreler yemek sonunda bizlerle uzun uzun konuşmak istediğini bildirdiler.
Ben Frank Donahue, Gözümüz Şehirde programı, Belvue Stratford.
Teşekkürler Frank, yayınımızın ilerleyen dakikalarında sana tekrar bağlanacağız.
Bu
arada bu gecenin bir başka haberini de
aktaralım.
Şu anda devam eden öğretmenler grevi
Haydi, nehrin aşağısına doğru yürüyelim.
Güzel.
David, bak.
Köprünün üstünde biri var.
- Boşver şimdi onu.
- Tam bize doğru bakıyor.
- Kimin umrunda?
- Benim.
Betsy.
Daha fazla burada kalmak istemiyorum.
Haydi
gidelim.
- Evet, tamam.
- Ne yapıyor bu?
- Bilmiyorum.
- Ne bu böyle, teşhirci falan mı?
Bize ne?
Haydi,
şuraya doğru yürüyelim.
Yüce Tanrım!
Tanrım, yardım edin!
Tanrım.
Lütfen!
Aman Tanrım.
İlerideki odadalar.
Tamam.
Doktor lütfen bu tarafa gelin.
Hemşire yoğun bakımda size ihtiyaçları
var.
- Bayım, iyi misiniz?
- Evet ben iyiyim, eşim.
- Merak etmeyin sizinle ilgileneceğiz.
Silah sesi mi?
- Evet.
Bir
çeşit silah sesi.
- Ne taraftan?
- Nereden geldiğini bilmiyorum.
- Arabaya doğru mu bakıyordun?
Evet.
O halde lastiğin patlamasını duydun.
Evet lastiğin patlamasını da duydum
ama ilk duyduğum ses silah sesiydi.
Evet, bir çeşit yankı duymuşsundur.
Hayır.
Bakın,
yankının nasıl olduğunu biliyorum.
Ben bir sesçiyim ve lastik patlamadan önce silah sesi duydum.
- Sen orada ne arıyordun?
- Üstünde çalıştığım film için ses
kaydediyordum.
- Kazayı da kaydettin mi?
Evet.
Peki sonra ne oldu?
Sonra araba yoldan çıktı ve nehre düştü ben de peşinden atladım.
- Sonra ne yaptın?
- Ne yaptığımı anlatmaya çalışıyorum
burada.
Oraya koştum
ve nehre atladım sonra da kızı çıkardım.
- Bir kız mı vardı?
- Evet.
Bir kız
vardı.
- Ne kızı?
Buraya getirdiğim kız işte.
İçerideki kız.
- O da arabanın içinde miydi?
- Evet.
Emin misin?
Oraya sünger avlamaya dalmadım ya?
Elbette eminim!
Bak, su altında çevre görülemeyecek kadar karanlık olabilir.
Yapma.
Ne
yapıyorsun?
Ne bu?
Görgü
tanığının ifadesinin doğruluğunu
araştırma mı?
Eğer öyleyse unut gitsin.
Bayım lütfen çekilin.
Onu ameliyathaneye alıyoruz.
Lütfen yolu açın.
- Bu taraftan mı gideceğim?
- Evet, rahip bey.
Soldan üçüncü oda.
- Evet sizi dinliyorum.
Hayır çok üzgünüm ama bu konuda bilgi vermem mümkün değil.
Doktor Filding lütfen 2.
ameliyathaneye.
Doktor Filding ameliyathaneden bekleniyorsunuz.
- Doktor!
Durumu
nasıl?
- Çok şanslıymış.
Hafif bir şok geçiriyor, bir kaç kesik ve yara.
Önemli
bir şey yok.
- Onu görebilir miyim?
- Uyuyor olabilir.
Sakinleştirici verildi.
- Sadece hoşçakal diyecektim.
Fazla
uzun kalmayın.
- Nasılsın?
- Çantam sende mi?
Hayır.
Eminim
polis bulacaktır.
Yerinde olsam endişelenmezdim.
- Biliyorum.
- Nereye gidiyorsun?
- Hemen gitmem lazım.
- Dur bir dakika.
Bence yatakta kalmalısın.
Ciddiyim, seninle işleri daha bitmedi.
Haydi
yukarı.
Yukarı.
- Dur bir dakika.
- İşte oldu.
Nasıl hissediyorsun?
Şanslı olduğumu söyledi.
- Doktor yani.
- Evet, orada olması gerekirdi.
- Beni çıkardığın için teşekkürler.
- Önemli değil.
Yüzün çamurla kaplıyken bu kadar güzel olduğunu fark etmemiştim.
- Yüzümde makyaj yok.
- Bunu dert etme.
- Sorun değil.
Hastanedeyiz.
- Kimsin sen?
- Ben Jack Terry.
Peki ya
sen?
- Sally.
Sally.
Tanıştığımıza sevindim Sally.
- Gidiyor musun?
- Evet, gitmem lazım.
Ama şey, sen buradan çıktığında, bir şeyler içmeye ne dersin?
- Bir kaç kadeh?
- Tabii.
- Tamam.
Kendine
iyi bak.
- Bu akşama ne dersin?
Hayır, hiç sanmıyorum Sally.
Bu gece olmaz.
Ama ne yapacağımı söyleyeyim.
Doktora buradan ne zaman çıkabileceğini soracağım ve Hayır, hayır, hayır.
Beni müşahade
altında tutmak istiyorlar.
Sally, gerçekten yatakta kalmalısın.
Gözlem altında tutulmaktan hoşlanmıyorum.
Anladım.
Ben,
ben çok üzgünüm ama yapabileceğim bir şey yok.
Lütfen.
Hastanelerden hiç hoşlanmıyorum.
Buradan çıkmam lazım.
Burası beni çok geriyor.
Tamam.
Seninle
bir anlaşma yapalım, tamam mı?
Anlaşmamız şöyle.
Şimdi, sen burada kalıyorsun.
Kıyafetlerini alacağım ve geri
döndüğümde, birlikte bir şeyler içmeye
gideceğiz, tamam mı?
- Bana ayakkabı lazım.
Ve bir
pardösü.
Evet, bir şeyler getiririm, ama burada kalmazsan, ben de geri gelmeyeceğim, tamam mı?
- Tamam.
Hoşçakal.
Hayır beyler buraya giremezsiniz.
Lütfen yoldan çekilin.
- Burası bir hastane sessiz olun.
- Sadece birkaç soru soracağım.
Efendim size birkaç soru sorabilir miyiz?
- İtmeyin.
- Beyler lütfen yoldan çekilin.
Anladığımız kadarıyla araba köprüden uçmuş.
Şu adam Jack Terry, kızı arabadan o çıkardı.
İşte
şuradaki adam.
Bize çok sorun çıkarıyor.
Bu adamın ağzından bir şey alamıyorum.
- Yüzbaşı, işte bahsettiğim adam bu.
- Nerede?
Olay olduğunda o da tam oradaydı.
Yani bütün olayı gördü.
- Olayı gören adam bu mu?
- Evet.
Adı
Jack Terry.
Kızı arabadan kendisinin çıkardığını söylüyor.
Seninle konuşmak istiyorum.
Ayrıca kızla da.
- Kız nerede?
- İçeride.
Şu an uyuyor.
Onunla
konuşmak istiyorsanız, elinizi çabuk tutun
çünkü bu gece çok yoruldum.
Eve gitmek istiyorum.
Burada
özel bir konuşma yapabileceğimiz bir oda
bulabilir miyiz?
- Evet, efendim.
Hemen
hallederim.
Thornton, şu odayı bizim için ayarlar mısın?
Yüzbaşı, şu adamların da buradan çıkarılmasını istiyorum.
- Evet, efendim.
- Memur bey, burada ne oluyor?
Trafik kazası, bir adam öldü.
Bunu biliyorum ama neden bu kadar önemli?
Adamın McRyan olduğunu biliyor muydun?
- O Vali McRyan mıydı?
- O sedyede yatan kokmuş ceset.
Muhtemelen bir sonraki Başkanımız olacaktı.
Lanet olsun, oyumu ona verecektim.
- Yüce Tanrım!
Haydi içeride konuşalım.
- Kızı o arabadan sen mi çıkardın?
- Evet.
Peki, senden onu tamamen unutmanı istiyorum.
- Onu gördüğünü bile unutacaksın.
- Dur bir dakika.
Sen kim
oluyorsun?
Benim adım Lawrence Henry.
Vali McRyan için çalışıyorum.
Çok da iyi bir arkadaşımdı.
İyi bir dosttu.
Şey ben, ben Vali için çok üzgünüm ve şey, Elbette ki onun da hayatını kurtarmak isterdim.
Ama ben
oradaydım ve önce kızı gördüm.
Neler olduğunu biliyoruz.
Ama Vali artık öldü.
Ve ailesini utandırmak istemeyiz.
Basının böyle bir olayı öğrendiğinde
neler yazacağını tahmin edebiliyor musun?
Peki ne yapmamı bekliyorsunuz?
Orada olmadığını mı söyleyeyim.
- Polise hikâyeyi anlattım.
- Bu konuyu çoktan hallettik.
- Tamam, peki kıza ne olacak?
- Onunla ben konuşacağım.
- İşbirliği yapacağına eminim.
- Yani küçük kaçamağı McRyan'ın arabasında
ortadan kaybolacak, bu kadar basit öyle mi?
- Aynen öyle.
- Tanrım, bilemiyorum.
- Bilmiyorum.
Olmaz.
- Çeneni kapalı tutamaz mısın?
Valinin yalnız ölmüş olması çok daha iyi.
Bunu yapabileceğimden emin değilim.
Yani o
kız ordaydı ve bunu Senin de orada olman
kimin umurunda sanıyorsun?
Adamın karısına elleri kızın elbisesinin içindeyken öldüğünü mü söylemek istersin?
Hatta belki de gazetelerde okumasını
tercih edersin?
- Ama gerçekten olan bu yani
asıl gerçek bu, öyle değil mi?
Senin açından ne fark eder ki?
Adamın ailesi için ise çok büyük
anlamı olacaktır.
- Tamam.
- Güzel.
Seni ve kızı hastanenin arkasından çıkartacağım.
- Senin eve ne dersin?
- Eve gitmek istemiyorsun, değil mi?
Sana arabadakinin kim olduğunu söylediler, değil mi?
- Evet.
- O halde zeki bir muhabir benim
de orada olduğumu fark edebilir.
Anladın
mı?
Çantam onlarda adım ve adresim de içinde.
Kapının önünde kamp kuracaklar.
Ya benim kapımın önü?
Seni o arabadan çıkaran kişi bendim, öyle değil mi?
Evet, haklısın.
Haydi bir
otele gidelim.
Önce içki içiyorduk, sonra benim evim.
Şimdi de
bir otel.
Tanrım bu gece gerçekten çok hızlı geçiyor, değil mi Sally?
Tamam geldik.
Bir dakika, dur.
- Yürüyüş için harika bir gece.
- Evet öyle.
Haydi, nehrin aşağısına doğru yürüyelim.
- Güzel.
- David bak.
- Köprünün üzerinde biri var.
- Boş ver şimdi onu.
- Tam bize doğru bakıyor.
- Kimin umurunda?
- Benim.
- Betsy.
Burada daha fazla kalmak istemiyorum.
Haydi
gidelim.
- Evet, tamam.
- Ne yapıyor bu?
- Bilmiyorum.
- Ne bu böyle, teşhirci falan mı?
Bize ne?
Haydi,
şuraya doğru yürüyelim.
Yüce Tanrım!
Lanet olsun!
Kahve ister misin?
Kahve ister misin dedim?
- Günaydın.
- Merhaba, nasılsın?
- İyiyim.
Sen
nasılsın?
- Çok iyiyim.
Ne yapıyorsun?
Müzik mi dinliyorsun?
Hayır.
Ben
şey, bu benim işim.
Filmler için ses efektleri yapıyorum.
- Filmler demek?
- Aslına bakarsan dün gece de
dışarıda ses kaydediyordum.
Ses efekti derken neyi kastediyorsun?
Bilirsin işte.
Bir
film izlersin.
Mesela kapının çarptığını, kuşun
öttüğünü ya da rüzgarı duyarsın.
Ya da öyle şeyler işte.
Ben bu
sesleri gidip kaydediyorum ve sonra
filme yerleştiriyorum.
Sen de
filmi izliyorsun.
- Dün gece - Büyük filmler mi?
Hayır sadece kötü filmler.
- Maalesef.
- Ben sinemaya bayılırım biliyor
musun?
Bence
bu çok ilginç bir konu çünkü ben de makyözüm.
- Ciddi misin?
- Evet.
Şu anda sadece Corvettes'deki masanın arkasında ama filmler için makyaj yapmak gibi bir hayalim var.
Büyük
film yıldızlarına falan bakıyorum da.
Mesela Barbara
Streisand'ı falan düşün.
Makyajını doğru dürüst yapmıyorlar.
- Öyle mi?
- Bir yüzü nasıl düzelteceğimi
iyi bilirim.
- Ciddi misin?
Evet.
Bu harika.
Bir şey
dinlemeni istiyorum.
Bak,
dün gece dışarıda ses kaydediyordum ve sizin
kazayı da kaydettim.
- Bütün olay kasette kayıtlı.
- Kazayı mı kaydettin?
Evet kaydettim.
Ama
bence bu bir kaza değildi.
- Bence lastiğinize ateş edildi.
- Bu delilik!
Hayır, değil.
Şunu
dinle.
İki farklı ses duyacaksın.
Birincisi bir silah sesi, ikincisi ise lastik patlaması.
Tamam, iyi dinle.
Tekrar dinle.
- Bir ses duydum evet.
Bilmiyorum.
Belki de silah sesidir.
Ama gerçeği söylemek gerekirse, dün gece olanları tekrar dinlemek istemiyorum.
Benim
için, çok üzücü bir şey.
- Sana bir şey sorabilir miyim?
- Ne?
Onunla ne yapıyordun, McRyan'la yani?
Bu çok özel bir soru ve seni hiç ilgilendirmez.
Hayır.
Ayrıntıları öğrenmek istememiştim.
Ben
sadece Sanırım burada üşüteceğim.
Yüzümde makyaj falan da yok.
Yapma Sally.
Unut gitsin.
Bütün bu sorular neden?
Daha senin
kim olduğunu bile bilmiyorum.
Beni daha yakından tanımanı ben de isterim.
Şu
içkiyi içmeye ne dersin?
- Bir dahaki sefere, tamam mı?
Sally, bak.
Hayatını kurtardım ve hiç değilse benimle bir
içki içebilirsin.
- Haydi.
- Tamam.
Beni arkadaşım Judy Derming'in evinden arayabilirsin.
Orada
olacağım.
- Rehberde telefonu var.
- Tamam.
Bana gerçeği söylüyorsun değil mi?
- Evet.
- Tamam, o halde seni ararım.
- Tamam.
- Pekâlâ.
Jack, McRyan'ın öldürülüşünün kayıtları ortaya çıktı.
Ben de az önce radyoda duydum.
Belki öğlen haberlerinde gösterirler.
- Ne ortaya çıktı?
- Kayıtlar.
McRyan'ın öldürülme anına ait olanlar.
İnanılmaz gelebilir ama yerel bir fotoğrafçı Manny Carp dün gece kamerasıyla kaza
sahnesindeydi.
Gözümüz Şehirde programı, Bay Karp'ın görüntülerini ana haber dergisine sattığını öğrendi.
Bugün erken saatlerde - Ana Haber.
açıklanmayan bir miktara satış gerçekleşti.
Muhabirimiz Frank Donahue az önce dergi merkezinin çıkışında Bay Karp'la konuştu.
Size söylüyorum, oraya aldığım yeni filmleri denemek için gitmiştim, tamam mı?
Çok yüksek hızlı bir film, gece çekimlerine uygun.
Ben
geceleri bir sürü iş yaparım.
Neyse,
evet dün gece orada çekim yaparken birdenbire
bu arabanın yola girdiğini gördüm ve önce pek
fazla dikkat etmedim ama sonra birdenbire kaymaya başladığını gördüm.
Hiç düşünmüyordum bile.
Oraya döndüm, kamera hala kayıttaydı ve birden!
Arabayı nehre düşerken çekmeyi başardım.
Bay Karp, Bay Karp.
Ben
Frank Donahue, Gözümüz Şehirde haber
programından.
Bay
Karp, arabayı vali mi kullanıyordu?
Kontrollü müydü?
Evet.
Kontrol
mü?
Adam içmeye gitmişti, değil mi?
Elbette ki kontrollü değildi.
Peki yalnız mıydı?
Arabada tek başına mıydı?
- Ben başka birini görmedim.
- Neden o gece polis gitmediniz?
Neden kaydettiğiniz görüntüleri polise göstermediniz?
Olamaz, hayır, hayır, olamaz.
Polislerin bana bir faydası olmazdı, değil mi?
Bana bu adamların verdiği tutarda bir para
ödeyeceklerini hiç sanmam.
Jack?
Nereye,
nereye gidiyorsun?
- Gitmem lazım.
- Gitmen mi lazım?
Ölen öldü değil mi?
IRS
için falan mı çalışıyorsun sen?
Peki seçmeler ne olacak?
McRyan'ın ölümünün çok özel fotoğrafları.
Teker
teker alın lütfen.
McRyan'ın ölümünün çok özel fotoğrafları.
- Tam zamanında geldin.
- Rick burada mı?
Hayır ama Sam içeride.
Yanında da şu kızlar var.
Anahtarları bana ver, çabuk.
- Sam ve kızlara ne olacak?
- Sonra ilgileneceğim.
Jack?
Jack!
Haydi
ama, kapıyı aç.
Benim
Sam.
Jack?
Bu filmin en önemli anlarından biri.
Bunu
anlamak zorundasınız.
Jack, nereye gittiğini sanıyorsun?
- Sam, hemen döneceğim.
- Bana şimdi lazımsın.
Hemen
içeri gir.
- Ne dersin?
- Aramaya devam et.
Devam mı edeyim?
Jack, ne
demek istiyorsun?
- Üzgünüm Jack, çok işim var.
- Lütfen, sadece bir seferlik.
- Bana bir iyilik yap, olmaz mı?
- Tamam elimden geleni yapacağım
ama gece yarısından sonra uğramam lazım.
Sally, benim Jack.
Sana arayacağımı
söylemiştim.
Söz verdiğin içkiyi içmeye ne dersin?
Nereye gidiyorsun?
O halde neden istasyonda buluşmuyoruz?
Sally!
- Merhaba.
- Merhaba.
Seni yakaladığıma çok sevindim.
Evet, çıkmak üzereydim.
Bak, sadece
yirmi dakikam var.
Sorun değil.
O zaman
hemen bir şeyler içeriz ve sen de yola çıkarsın.
Şey ben, güzel bir yer kapmak istiyorum.
- Yapma Sally, bana söz verdin.
- Tamam, ama 10 dakika.
- Tamam, haydi.
Şunu
ben alayım.
- Tamam.
Teşekkürler.
- Nasılsın?
- Çok iyi.
Starway 3 isimli tren 4.
perona
yanaşmıştır.
Nivark, Trenton, New York ve Raylayh, Statford, New Heaven New England ve Boston yolcuları.
Starway 3 isimli tren 4.
perondadır.
Biriyle tanıştığında ilk gördüğün şey nedir?
- Bacaklar.
Ben
bacak hastasıyım.
- Olamaz.
Yapma.
Tamam, tamam.
Yüzü.
Yüzünü görürsün.
- Kesinlikle.
- Tamam.
O yüzden yüzün
düzgün görünmezse, kimse ama hiç kimse bir
daha sana dönüp bakmaz.
Evet ama bence yüzünün makyaja ihtiyacı yok.
Her yüzün makyaja ihtiyacı vardır.
Ama makyaj yapılmış gibi gözükmemelidir.
Anlıyorum.
Bak, bu yüz
üzerinde çok çalıştım.
Her şeyi gizledim
böylece makyaj olduğu belli olmuyor.
- Şu anda yüzünde
makyaj mı var?
- Evet var.
- İnanmıyorum.
- Evet.
- İnanamıyorum!
Kesinlikle.
Bunu yapmak tam iki saatimi aldı ve makyajsız görünüm elde ettim.
Ciddi misin?
O zaman makyajlı görünümün neye benzediğini görmek isterdim.
Eminim çok iyidir.
Evet.
Ama sadece özel günlerde yapıyorum.
Peki ya kırık bir
burun?
Kırık burun
konusunda ne yaparsın?
O çok kolay.
Sadece küçük bir Dur bir dakika, bakayım çantamda sana gösterebileceğim bir şey var mı?
Evet bunun gibi bir fırça alıyorsun, tamam mı?
Üzerine biraz kahverengi pudra alıp biraz kahverengi bir görünüm veriyorsun.
- Ne yapıyorsun?
Dur bir dakika.
Burada
ciddi bir şey yapıyoruz.
İlgileniyor musun, ilgilenmiyor musun?
Evet.
Tamam.
Pardon.
Tamam.
Küçük
bir kahverengi çizgi yapıyorsun.
Tam
buraya doğru hafifçe yayıyorsun.
Gerçekten çok belli belirsiz olması lazım ki bunu gören kimse fark edemesin.
Ama Neden gülümsüyorsun?
Çok etkilendim.
Bu
konuda bu kadar çok şey bilmen beni çok etkiledi.
- Bu kesinlikle ilgini çekmiyor.
- Evet çekiyor.
Hayır, çekmiyor.
Treni
kaçırayım diye beni burada lafa tutuyorsun.
Dur bir dakika, bu kesinlikle doğru değil.
Bak ben sadece gitmeni istemiyorum.
- Neden?
- Çünkü senden hoşlanıyorum ve
henüz yeni tanıştık ama sen benden kaçıyorsun.
Bilmiyorum.
Senin
hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
Ne bilmek istiyorsun?
Bilmek istediğin
her şeyi anlatabilirim.
Tamam.
Mesela
sen bir sesçisin, değil mi?
- Evet.
- Tamam.
- Bu işe nasıl girdin?
- Güzel soru.
Bilmiyorum.
Hayır, anlatıyorum.
Her şey
okul dönemimde başladı, tamam mı?
Ben kendi müzik setini tamir eden, radyo yapan ve bütün bilim ödüllerini kazanan
çocuklardandım.
O tipleri bilirsin, değil mi?
Okuldan sonra orduya yazıldım.
Orduya girdim ve yeteneklerimi orada daha da geliştirdim.
- Öyle mi?
- Evet.
- Hiç savaşa falan gittin mi?
- Hayır, hayır.
Komünikasyon konusunda usta olduğum için New Jersey'den ayrılmama izin vermediler.
Sonra bir süre polis kuvvetlerinde çalıştım ve sonunda da filmlere başladım.
- Dur bir dakika, sen polis miydin?
- Hayır, hayır.
Keen Komisyonu için çalışıyordum.
- O nedir?
Polis sistemindeki bozulmayı önlemek için bir grup politikacı tarafından kurulan bir komisyon.
- Ve ben de orayı bıraktım ve -
Peki ne yapıyordun?
Çok uzun hikâye.
Gerçekten bilmek istiyor musun?
Evet.
Gerçekten istiyorum.
Bence çok ilginç.
Filmler.
Ben
filmleri öğrenmek istediğini sanıyordum?
Evet.
Filmler
harikadır ama bence bu iş, yani bu sokaklardaki gerçek hayatla ilgili ve çok heyecanlı!
Tamam.
Ben en
iyi gizli polislerine dinleme cihazı
yerleştirdim.
Freddy Corso adında bir adamdı.
Freddy'nin davalarından biri de uyuşturucu satıcılarından biri ile işbirliği yapan bir polis komiserini tuzağa
düşürmekti.
Benim görevim de Freddy'nin üzerine cihaz yerleştirerek bütün konuşmayı kaydetmekti.
- Dur bir dakika.
- Cihaz yerleştirmek ne demek?
- Küçücük bir mikrofon alıcıya bağlanıyor
ve onu da gövdesine sabitliyorsun.
Macky, teybi bana ver.
Pekala Freddy bana kayıt boşluğu
bırak.
Ona
kadar say.
1, 2, 3, 4, 5, 6 Harika bir
sistemdi.
En önemli özelliklerinden biri de ondan metrelerce uzak olmamıza rağmen her şeyi duyabiliyor olmamızdı.
Mükemmel!
- Merhaba Milt, nasıl gidiyor?
- Merhaba Freddy, ne haber?
- Seni gördüğüme sevindim.
- Ben de seni.
Çok iyi
görünüyorsun.
Evet.
Sen de
öyle.
Daha da gençleşmişsin.
- Teşekkürler.
- Buraya birini getirdim tanışmanızı
istiyorum.
Tim Kennedy, bu Milt.
Kim Yüzbaşı Kennedy ile tanışmak ister?
- Milt, sakin ol.
- Boşuna nefesini tüketme.
- Onunla tanışmak istemiyorum.
- Sakin ol.
Bu
yüzden başına bela açılabilir.
Bir
daha tuvalete bile yalnız gidemeyebilirsin.
Tamam.
Arabaya
atla.
Biraz dolaşalım
ve konuşalım.
Tamam.
Yüzbaşının satıcıya söylediği ilk şey şuydu.
Dedi ki Bak anladığım kadarıyla bu adamın bir
eniştesi var.
Ben adamı eniştesi ile konuşurken gördüm.
Fakat bu enişte iyi tanınan bir suçlu, Freddy ve Milt şartlı tahliye edildiler ve bu tahliye
kurallarına aykırı.
Şimdi bunu tahliye memuruna söylemek zorundayım, anladın mı?
Fakat tahliye memuruna söylersem, adam tekrar hapsi boylayacak.
Ama sanırım onlara söylemek zorunda kalmadan bunu halletmenin bir yolunu bulabilirim.
- Mesela beş bin dolara.
- Beş bin dolar!
Freddy, seni alçak herif.
Biz bu şeye
bin dolar için başladık.
- Bin dolar mı?
- Dur bir dakika.
Bu konuşmaları bütün açıklığıyla duyuyordum ama sonra parazit duymaya başladım bu konuda yapabileceğim
bir şey - Nehrin dibini boylayacak - Evet, evet.
anladın mı?
Şimdi bana söyler misin - Sorun
nedir?
- Kendimi iyi hissetmiyorum.
- Terliyorsun Freddy.
Sorun
nedir?
- Evet.
Ses dahisi çocuğun düşünmediği bir şey vardı.
O da Freddy'nin
strese girip terleyebileceğiydi.
O kadar
kötü terliyordu ki vericideki piller ıslanıp
aktılar ve adamın üstünde bir delik açtılar.
Şu benzin istasyonunda dursana biraz.
Tuvalete gitmem lazım.
- Lanet olsun!
- Sorun nedir Jack?
Piller kısa devre yapıyor.
- Piller kısa devre mi yapıyor?
- Vericideki piller kısa devre yapıyor.
Adamı yakıyorlar.
Oraya gitmem lazım.
Şimdi oraya giremezsin.
Adamın kimliğini
ortaya çıkaracaksın.
- Oraya girmek zorundayım.
- Gidemezsin.
Lanet olası piller adamın üstünde delik açıyor!
Umurumda değil.
Her şeyi mahvedeceksin!
- Lanet olsun!
Gitmem
lazım!
- Jack, sen deli herifin tekisin!
Yüce Tanrım!
Olamaz.
- Senin hatan değilmiş.
- Evet, tabii.
Bunu
Freddy'ye söyle.
- Lanet olsun!
- İyi misin?
Hayır, aklımı kurcalayan bir şey var.
Henry
ile olan biten şeyler yani şu adam, Valinin
asistanı olan?
Seninle de konuştu demek?
İşte bu yüzden şehirden ayrılıyorum.
Bana biraz para verdi.
Birkaç aylığına
ortadan kaybolmam için.
Anlamıştım.
Bak
senin McRyan'la olmandan çok daha fazlasını
ört bas ediyorlar.
O lastiğe ateş edildiğini biliyorum.
Nasıl bu kadar emin olabilirsin?
Pekâlâ.
Bugünkü
gazeteleri gördün mü?
- Evet.
- Fotoğrafları?
Kaydettiğim sesleri o fotoğrafların üzerine yerleştirmenin bir yolunu buldum.
Gördüğün zaman, bunun lastik patlaması olmadığından sen de emin olacaksın.
- Bilmiyorum.
- Bana bir iyilik yapar mısın?
Birkaç gün daha buralarda kalamaz mısın?
- Ne için?
- Bu konuda bana yardım
edebileceğini düşünüyorum sadece.
Jack, bilemiyorum.
Biliyorsun, şu anda başım zaten
yeterince belada.
Eğer buralarda takılmaya devam edersem
Bak, bak.
Bu
konuyu açıklığa kavuşturabilirsem, buradan birlikte gidebiliriz.
Yani,
neden olmasın?
Yani buradan tek başına gitmenin
ne anlamı var ki?
- Bilmiyorum.
Haydi.
Bu konuda düşünmem lazım.
Tamam, bunu düşüneceğim.
Affedersiniz.
Özgürlük Günü Gösterisi Merhaba Sal, nasılsın?
Seni gördüğüme sevindim.
Otursana.
Ben de
oturmuş televizyondaki şu harika filmi izliyordum.
Harika
görünüyorsun.
Evet.
New
York'da ne arıyorsun?
Baksana, içecek bir şeyler ister misin?
Biraz
Skoç ister misin?
- Evet?
- Benim Sally.
Sally.
Merhaba, içeri girsene, haydi gel.
Çabuk.
Haydi
gir.
Harika görünüyorsun.
Buralarda ne arıyorsun?
Tanrım Manny.
Burayı
hiç temizlemez misin sen?
Evet hizmetçiyi yakalamak için çok erken kalkmak lazım.
Henüz başarılı olamadım.
Uğramana çok sevindim.
Baksana, beni nasıl buldun?
Yapma Manny, burada milyonlarca kez birlikte çalıştık.
Biliyorsun.
Evet, evet, haklısın.
İçecek bir
şeyler ister misin?
Buraya çene yapmaya gelmedim Manny.
Hayır, şey.
Geçen gece beni az kalsın öldürtüyordun.
Öldürmek, anladın mı?
Bebeğim.
Benim
bu işle bir ilgim yok.
O bir
kazaydı.
- Öyle mi?
- Evet.
- Peki sana ne oldu?
- Ne demek istiyorsun?
Bana ne mi oldu?
O
herifin nehre atladığını görür görmez oradan
kaçtım.
Benim yapabileceğimden çok daha iyisini yaptığı kesin.
Biliyor
musun?
Sana bunu daha önce söyledim mi bilmem ama ben yüzme bile bilmiyorum, tatlım.
Harika!
Terry, bugün burada kaç tane komplo teorisi dinlediğim hakkında bir fikrin var mı?
- Hayır.
Her biri için köşeye bir dolar koysaydım, şimdi bütün Florida eyaletini satın almış ve huzurla
emekli olurdum.
Bak, bütün bu fotoğraflarda açıkça görülüyor.
Patlama ve duman.
Bu her şey anlamına gelebilir.
Hiçbir anlamı yok.
Ayrıca,
neden her şey bir komplo teorisi ile ilgili
olmak zorunda?
Adamın
biri içkiyi fazla kaçırıyor, yoldan çıkıyor
ve nehre düşüyor, yani kaza.
- Basit ve anlamsız bir kaza!
- Bu bir kaza değildi.
Bak, sana bir şey söyleyeceğim.
Ben oradaydım.
Lastiğe
ateş edildi.
- Bunu duydum ve kaydettim.
- Yani sen bir suikastin kulak
tanığısın.
Bu
harika.
Kulağa güzel geliyor.
Çok
sevdim.
- Soruşturmayı sen mi yürütüyorsun?
- Evet.
Peki McRyan'ın lastiğini kontrol ettiniz mi?
- Hayır.
Neden
edeyim ki?
- Çünkü üzerinde bir kurşun deliği var.
- Çünkü bu adamı öldürdüler.
- Sana göre Terry.
- Herkes kaza olduğunu düşünüyor.
- Kim, kim kaza olduğunu söylüyor?
Elimde olayın kaza olduğunu belirten tam teşekküllü bir komisyon raporu var.
Olayın kaza olduğunu bu mu gösterecek?
Yapma.
Kanıtlar
ellerinde yok.
Kaset
ve lastik yok.
Benimle
konuşmadılar bile.
Seni ve kasetlerini iyi bilirim ben.
Bir sürü iyi polisin başına bela oldun.
Bunun konumuzla bir alakası yok.
Bu tamamen başka bir konu.
- Ayrıca çok gücendim.
- Bence sen alçağın tekisin.
İşte bu yüzden konumuzla ilgisi var.
- Evet.
Bence
sen de öylesin.
Sen!
Sırf
senden hoşlanmıyorum diye işimi
yapmaktan da vazgeçecek değilim.
Şimdi
şu kaseti bana ver.
Laboratuara göndereceğim.
Bir
incelesinler bakalım.
Tamam.
Bak,
fotoğraflardan yaptığım filme de bir bakmanı istiyorum.
Bence bir fikir edinebilirsin.
Bak Karp'ın filminin orijinalini
alabilirsek, bu silah atışı çok daha açıkça görülebilecektir.
Karp bir servet kazanıyor, resimlerini bütün dergilere teker teker satıyor.
O
yüzden o filmi bize vereceğini nerden
çıkarıyorsun?
- Vermek zorunda.
Onlar
kanıt.
- Onu bulamam, Terry.
- Bul o herifi!
Bu
senin işin!
- Lanet olası işimi nasıl yapacağımı
söyleme bana.
- Bazı sorulara cevap vermesi
gerektiğinin farkında mısın?
Mesela kamerasıyla gece yarısı orada ne aradığı
gibi sorulara.
Kimse bilmek istemiyor.
Kimsenin umurunda değil.
Garip detaylar yok, politik suikast falan da.
Kaza bu!
Tanrı aşkına, bu adam öldü.
Bu saçmalıkların artık ona hiçbir faydası yok.
Bunu onun için yapmıyoruz!
Öldüğünü biliyorum.
Anlamıyor musun?
İşledikleri suç yanlarına kalır ve McRyan cinayeti açıklanmazsa, sırada kim olacak?
- Onlar kim?
Önce bana kim olduklarını söylemeni istiyorum.
Nedir
bu?
Komünist
komplo falan gibi bir şey mi?
Ya da belki, belki de bir grup
Ayetullah üyesi sokaklarda dolaşıp milleti vuruyordur.
- Beni rahat bıraksana.
- Paranoyalarını ulusal televizyona sakla.
- Lanet olsun McKie, ben gidiyorum.
- O şeyleri yerine bırak.
O fotoğrafları geri bırak yoksa seni kanıt saklamaktan tutuklatırım.
Öyle mi?
Tamam.
Bütün
gün ofiste olacağım, beni oradan bulabilirsin.
Ben seni ararım, sen sakın arama.
- Ben Burke efendim.
- Ne?
- Ben Burke efendim.
- Burke, ne yaptın sen?
- Sorunuzu anlayamadım efendim.
- Delirdin mi?
Adamın sadece birkaç fotoğrafını çekmen gerekiyordu.
Ne söylediğinizin farkında mısınız efendim?
- Neredesin?
- Sizi güvenli bir telefon kulübesinden
arıyorum efendim.
Size de aynısını yapmanızı öneririm.
Pardon, Bay Karp içeride mi?
Peki içeri girebilir miyim?
- Ne için?
- Birkaç fotoğraf almaya gelmiştim
hemen çıkacağım.
- Peki siz kimsiniz?
- Ben müşterilerinden biriyim.
- Bildiğiniz gibi bir sürü müşterisi var.
- Sen bir muhabirsin, değil mi?
- Hayır.
Evet, Karp'ın filminden bir parça istiyorsun, değil mi?
Neden bahsettiğin hakkında hiçbir fikrim yok.
Yalan söylemeye karşı bir yasa olmaması çok kötü.
Yoksa bugün çok büyük paralar kazanabilirdim, Bay Müşteri.
Bak ben müşterisiyim ve fotoğraflarımı almak istiyorum.
Evet, bak o da bir müşteri.
Ve bana bin dolar önerdi.
- Gerçekten mi?
- Karısı ise üç bin dolar.
Bence değmez ama yine de yaşamadan bilemezsin, değil mi?
Görünüşe göre Karp boşanma işleri ile epey bir uğraşıyor.
- Evet.
- Yine de müşterileri zerre
kadar umurumda değil.
Yatağının altındadeste deste şu fotoğrafları buldum.
Tanrım, bu bebek hakikaten çok güzel.
McRyan'ın fotoğraflarını çekmen gerekiyordu, onu öldürmen değil!
Operasyonun ne kadar hassas olduğunu anlıyorum.
Ve kesinlikle de yanlış bir şey yapmadım.
Onu ben öldürmedim, bu bir kazaydı.
Kazayla adamın arabasının lastiğine ateş mi ettin?
Hatırlayacağınız gibi, benim asıl planım buluşmamızı 6 Haziranda gerçekleştirmek üzerine kuruluydu.
- O plandan vazgeçmiştik, unuttun mu?
Evet yetkilerimi biraz aştığımı itiraf ediyorum ama amaçladığımız sonuca ulaştığımıza göre kabul edilebilir bir hata sınırında
kaldığımı düşünüyorum.
Kendisi seçimlerden elimine edilmiştir.
Burke, seni tanımıyorum.
Seni
hiç görmedim.
Beni
bir daha sakın arama.
Bir dakika efendim bir kaç sorunumuz vardı.
Lastiği değiştirdim ve patlamış gibi görünmesini sağladım.
Adamın birinin kasetinde kayıtlı sesleri sildim artık herkes sahtekar olduğunu düşünecektir.
Karp ortadan kayboldu ama onu da bulacağım.
Geriye bir tek kız kalıyor.
Onu da yok etmeye karar verdim ve bölgedeki seks cinayetlerinden biri gibi göstereceğim.
Böylece
operasyonumuz tamamen güven altına
alınmış olacak.
- Ne operasyonu?
Haydi Betty.
Tekrar dene.
28.
çekim.
Kes!
Kes!
Mikrofona doğru konuşmalısın.
Seni duyamazlar.
Kes!
Tamam,
değişin.
Betty sen saçını çek.
Jean çığlık at.
29. çekim.
Sam, bana ihtiyacın olursa odamdayım.
- Nerelerdeydin sen?
- Halletmem gereken birkaç iş vardı
tamam mı?
- Kes sesini!
Benim için çalıştığını sanıyordum.
- Öyle zaten, sorun nedir?
- Diğer kaset için efekte ihtiyacımız
var.
Geçen
hafta bir liste yapmıştık, hatırladın mı?
Tamam.
Peki.
Gider
kaydederim.
Kaydeder misin?
İlk
kasetteki çığlık bile ortada yok hala!
Tamam!
Neden telefona cevap vermiyorsun?
Polis
arıyor.
- Bugün buraya kim girdi?
- Makineyi tamir etmek için adam geldi.
- Ne ada mı?
Ne ada
mı?
- Sesinin tonunu hiç beğenmedim.
- Evet?
- Sen ne yapmaya çalışıyorsun?
- Ne?
- Verdiğin lanet olası kaset.
- İçinde hiçbir şey yok.
- Bütün kasetlerim silinmiş.
Biliyor musun, seni hiç anlamıyorum.
Önce
gelip bana bu suikast hikâyesini anlatıyorsun,
sonra da boş bir kaset veriyorsun.
Neden?
- Çünkü biri onları sildi!
Bütün kasetlerimi silmişler!
Tabii.
Demek
kasetlerini sildiler.
Ne yapmaya çalışıyorlar dersin?
Seni de mi öldürmeye çalışıyorlar?
Sen aklını kaçırmışsın!
Sally.
Ben
Jack.
Beni
iyi dinle.
Yaptığım filmi sana mutlaka göstermeliyim.
Sakın bir yere ayrılma.
Hemen oraya geliyorum.
- Jack Terry'i arıyordum.
- Jack mi?
- Evet, evet.
Frank
Donahue.
- Debby?
- İşte burada.
İşte
geliyor.
- Bir süreliğine dışarı çıkıyorum.
Jack!
Nasılsın
ben Frank Donahue.
Gözlerimiz Şehirde programı.
- Evet, evet.
- Seninle biraz konuşabilir miyiz?
- Hayır, hayır.
Hayır
şu anda olmaz.
- Haydi ama Jack.
İki
dakika bana bu kadarı yeter.
Seninle
konuşmak için bu kadar yol geldim.
- İki dakika.
Sonra
hemen giderim.
- Ne hakkında konuşmak istiyorsun?
Bu biraz özel bir konu.
Tekrar içeri girebilir miyiz?
- Tamam, olur.
- Harika.
Süper.
Tamam.
Demek burada film yapıyorsun?
Ben de hayal kırıklığına uğramış
bir aktörüm, Jack.
- Ne var, ne istiyorsun?
- Polise birilerinin McRyan'ın lastiğine
ateş ettiğini söylemişsin.
Sana kim söyledi?
Bunu sana kim söyledi?
Jack, bu hiç önemli değil.
Ben bir
muhabirim.
Kaynaklarım var.
Pekala.
Madem
öyle, senin gibi bir adam neden benim çılgınca
suikast teorimle ilgileniyor?
Jack.
Ben
senin Burada konuşabilir miyiz?
Hayır, hayır, hayır.
Bu
tarafa.
Ben senin bir çılgın olduğunu düşünmüyorum,
bugün bu yüzden buradayım.
Bu olayı kendi başıma inceledim ve bence bu olayla ilgili yerine oturmayan bir sürü şey var.
Polisler nasıl diyorlardı "garip
bir kaza" mı?
Peki ya
o kıza ne demeli?
Herkes kız arabanın içinde bile değilmiş gibi davranıyor.
Ama sen onu gördün, değil mi?
Senin şu kaynakların başka neler anlattı?
Evet, bütün bunların dışında, silah sesini kaydettiğini biliyorum.
Harika bir şey bu Jack.
Çektiğin kaseti dinlemeyi çok
isterim.
Kaset burada mı?
Bak bunun ne yararı olacak ki?
Sonuçta stüdyoda da yapmış olabilirim.
Evet, olabilirsin.
Ama
yaptığını sanmıyorum.
Bence
elinde bir kaset var Jack ve bu kaset
gerçek.
Bırak da seni yayına çıkarayım.
Herkese o gece neler gördüğünü anlatabilirsin.
Neler duyduğunu söylersin ve sonra!
Kaseti dinletiriz.
Bu mükemmel bir hikaye, ne dersin?
Saçmalık!
Hiç kimse inanmayacaktır.
Frank Donahue inanıyor!
Ve tam 8 milyon kişisi var Jack.
Her gece 8 milyon kişi onu izliyor.
Sen bu işi bana bırak.
Garanti ederim ki, yarın akşam 8'e kadar, bu heriflerin her biri Jack Terry'nin hikâyesine inanmaya
başlayacak.
Sana söz veriyorum.
Evet, benim duyduğum da buydu.
Lastik patlamadan hemen önce.
Haklısın, silah sesiydi.
Bunu polise götürdün, değil mi?
Evet.
Polise
götürdüm.
Onlara bir kopyasını verdim.
Laboratuara gönderdiler ve boş olduğu anlaşıldı.
Biri
kaseti sildi.
- Emin misin?
- Kaseti kendim kopyaladım.
Geriye sarıp dinledim.
Ama
şimdi kasetlerimin geri kalanı gibi bomboş.
Tamam.
Tamam,
sakin ol.
Ses gayet açık.
Asıl bulanık olan fotoğraflar.
Lanet olsun!
Buna kimse inanmaz.
Bunu laboratuarda kendim yaptığımı söyleyecekler ve haklı olabilirler.
Fakat bunu yapan her kimse, polis merkezinde tanıdıkları olmalı.
Çünkü McRyan'ın iz bırakmadan yok olmasını istiyorlar.
Silah sesimi dinlemek istemiyorlar.
- Peki şimdi ne yapacaksın?
- Ne?
- Ne yapacaksın?
- Ne mi yapacağım?
- Biz ne yapacağız?
- Benim bu işle ne ilgim var ki?
Saçmalamayı keser misin?
Sally, o arabanın içinde ne yaptığını biliyorum.
- Ne biliyorsun?
- Sen ve arkadaşın Karp şantaj
yapmak için McRyan'a tuzak kurdunuz.
Senin
ve başkan adayının Özgürlük Günü'nde
sonra özel bir kutlama yaparken resimlerini
çekecektiniz, değil mi?
Ne yaptın peki?
Ona altından azgın suların aktığı köprülerin seni tahrik ettiğini mi söyledin?
- Bunu sana kim söyledi?
Daha önceki işlerinin bir kısmına göz atma fırsatım oldu.
Bazı gizli otel görüntülerine.
Güzel göğüslerin var.
Onları McRyan'a göstermen için sana kim para ödedi?
Ben o arabada değildim.
Gazeteleri okumadın mı?
Sence hikâyeyi Henry'nin ört bas etmesi daha ne kadar sürer?
Az önce her şeyi bilen bir muhabirle konuştum.
Kasetlerimi sildiler.
Seni
ortadan kaldırdılar.
Sıra
bana da gelecek.
Ama beni yok edemeyecekler.
Bundan emin olabilirsin.
- Evet, eminim.
- Öyle mi?
Bunun kalıcı bir şey olduğunu nereden biliyorsun?
- Bu da ne demek oluyor?
- Seninle suyun 10 metre altında
bir araba enkazında tanışmadık mı?
Evet, ama o bir kazaydı.
Manny bana asla zarar vermez.
Peki, seni arabadan çıkarmadı, değil mi?
- Evet, ama, ama, ama - Evet.
Ama
birilerinin lastiğe ateş edeceğini
biliyordu.
Bunu biliyordu.
- Bunu bilemezdi.
- Yapma lütfen Sally.
Seni nehirden çıkarmak üzere ben orada olmasaydım şu anda sen de ölmüş olacaktın.
Anlamıyor musun?
Otur.
Haydi,
otur.
Her
şeyi duymak istiyorum.
En başından başlayarak her şeyi anlat.
Haydi.
Tıpkı diğerleri gibi basit bir işti.
Ben
onları yatağa atarım Manny'de hepsini
filme alır.
- Pekâlâ onlar.
Onlar
kim?
Bilmiyorum.
Kocalar, polis görevlileri, genellikle küçük kasabalılar.
Neden?
Para.
- Paraya çok mu ihtiyacın vardı?
- Tanrım, nerede çalıştığımı biliyorsun.
Bütün gün canım çıkana kadar gülümsemek ve ürettikleri 27 farklı ruju teker teker göstermek zorundayım.
Ne
kadar kazandığımı biliyor musun?
Hiçbir şey kazanmıyorum ve
hiçbir şeye yetmiyor.
Çünkü maaşımdan geriye pek bir şey kalmıyor.
İşte bu yüzden yaptım.
Sonuçta
onları becermek dışında başka bir şey
yaptığım da yoktu.
- Sadece utandırmak için.
Biliyorum.
Evet.
Doğru.
Her
neyse, Manny onlara hizmet verdiğimizi söylerdi.
Yani bir adam, bir adam kurabiye kavanozuna sıkışmış gibi yaşıyorsa arada sırada eğlenmeyi hak eder.
- Dürüst bir adam aldatamaz, değil mi?
Evet.
Sanırım
buna ben de inanmak istedim.
Daha
kolay oluyordu.
Pekâlâ, McRyan.
Ona ne oldu?
Manny beni Özgürlük Balosu'na götürdü.
McRyan'ın yanına yaklaştım.
Ona ne kadar harika bir adam olduğunu söyledim, o da benimle ilgilenmeye çok istekliydi.
Balonun arka kapısından gizlice kaçtık
ve arabasına bindik.
- Pekala.
Manny'yi
bu fotoğrafları çekmesi için kim tuttu
peki?
- Bilmiyorum.
Sence Manny müşterisinin lastiğe ateş etmeyi planladığını bilmiyor muydu?
- Hayır.
- Ama bilseydi bile sana
fazladan ödeme yapmak istemezdi, değil mi?
- Manny bunu asla yapmaz.
- Ama fazladan biraz para kazanmak
istemez miydi?
- Evet, tabii.
Evet ve şimdi o fotoğrafları satarak bir servet kazanıyor.
- Senin payın ne oldu?
- Ben paramı aldım.
- Evet, ama muhtemelen çok az aldın.
- Bundan sana ne?
Bu herifler tarafından oyuna getirilmekten bıktım.
Bu yüzden ilgileniyorum.
Yani baksana önce Henry gelip
büyük valimizin ününü korumak amacıyla susmamı
istiyor.
Sonra bir kadınla sevişmek yerine öldürüldüğünü öğreniyorum.
Ve bunu kimse bilmek istemiyor.
Sonuçta
kimse bunun komplo olduğunu bilmek istemiyor.
Anlamıyorum!
Sana söylüyorum tamam mı?
Ben ne duyduğumu ve ne gördüğümü
çok iyi biliyorum.
Ve bu
lanet ülkedeki herkes aynı şeyi duyup görene
kadar da durmaya niyetim yok.
Sen de bana yardım edeceksin.
Evet sen.
Yakın arkadaşın Karp'ı bulacaksın
ve ondan orijinal filmi alacaksın.
Çünkü bunun bir faydası yok.
Orijinaline ihtiyacım var.
Bunu herkesin görmesi için televizyona vermezsek bu davayı kapatacaklar.
Senin ve benim gibi olayın ortada dolaşan yan kahramanlarının da sesini kesecekler.
Sana seçenek sunuyorum.
Ölebilir ya da delirebilirsin.
- İkisi de işe yarar.
- Tamam, tamam.
Filmi bulmaya çalışacağım.
Ama sonra beni bu konuda rahat bırakacaksın, değil mi?
Keşke endişelenmek zorunda kalacağın tek kişi ben olsaydım.
Beni korkutmaya çalışıyorsan, gerçekten işe yarıyor.
İkimizin de hayatını kurtarmaya çalışıyorum.
Ben kendi kendimi kurtarabilirim, teşekkürler.
Artık canıma tak etti Manny, anlıyor musun?
Biliyorum, evet haklısın.
İşte içkin.
- O arabanın içinde ne işim vardı?
- Gel otur şöyle.
Lütfen otur.
Biraz rahatlamaya çalış.
O arabanın içinde nehrin dibini nasıl boyladım ben?
Bak beni dinle ne sanıyorsun?
Adam arabayı kullanıyordu ve
birdenbire lastiği patladı.
Lastik falan patlamadı Manny.
Biri lastiğe ateş etti.
Sen neden bahsediyorsun?
Bunu nerden biliyorsun?
Biliyorum, biliyorum.
Biliyorum işte.
- Asıl soru, bunu kim yaptı?
- Kimse yapmadı.
Yapma Manny, beni hafife alıyorsun.
Tamam.
Bu
herif, birkaç hafta önce beni arayıp adaylardan biri için çalıştığını söyledi.
Adaylardan birinin, McRyan'ın yarıştan çekilmesini istediğini anlattı, tamam mı?
Normal bir adam gibi geliyor, değil mi?
Bizim boşanma işlerinde iyi olduğumuzu duyduğunu söyleyip 6 bin önerdi.
- Altı mı?
Bana üç
bin demiştin.
- Evet şey.
Üç bin
avans.
Üç bin iş bitiminde.
Peki bu üç bini bana ne zaman söyleyecektin?
Parayı aldıktan sonra, sen ne sandın?
- Evet.
Tabii.
- Senin derdin ne söylesene?
Sence seni üçkâğıda mı getirdim, bana inanmıyor musun?
Bak.
Bu
adamın gerçeği söylediğinden nasıl emin
olabilirdim ki?
Yani
altı bin böyle bir iş için çok büyük bir paraydı.
Parasının karşılığını tamamıyla aldı bence.
Adamın ölmemesi gerekiyordu.
Tanrı aşkına,
yaralanması bile gerekmiyordu.
Bu bir kazaydı, değil mi?
Ben de sonradan anladım.
Bu manyağın planı McRyan'ın lastiğine
ateş etmek ve ortalığı biraz karıştırmaktı.
Polis gelecek, onu arabadan çıkaracak ve
- Benimle bulacaktı.
- Evet, evet.
Seninle
birlikte ve ben de hepsini kaydettim.
- Ortalığı biraz karıştırmak.
- Adamın ölmemesi gerekiyordu.
Olayın o kısmı bir kazaydı.
Bunu sana
kaç kere söylemem gerekiyor?
Manny, adamı öldürdük.
- Dur.
Biz mi?
Biz de ne demek oluyor?
Biz bir şey yapmadık.
Biz, ben, ben ormanın içindeydim, sen de arabada.
Ben lastiğe ateş falan etmedim.
Sen de öyle, o yüzden lütfen, lütfen karşıma geçip vicdan saçmalıklarından bahsetme, tamam mı?
Ayrıca işlerin bu hale gelmesinin kimsenin canını sıktığını sanmam.
Adam yaşasaydı neler olurdu bir düşünsene.
Kariyeri sona ererdi.
Bizim sayemizde.
Ama şu
anda adam tertemiz sıyrıldı, değil mi?
Adam bir aziz, bir kahraman.
Tanrım, bu sabah yönetmeliklerinden
birini geçirdiler.
- Sen bir domuzsun Manny.
- Ben de öyleyim.
- Bu domuz saçmalığı da nedir?
- Neyin var senin bugün?
- Dava kapanmadan ve kanıtlar yok
edilmeden önce gerçeği söylemeliyiz.
- Ne?
Sen
neden bahsediyorsun?
- McRyan öldürüldü ve bunu
herkes bilmeli.
Delirdin mi?
Onun ölmesine biz sebep olduk.
Hapse mi girmek istiyorsun?
Evet ama sen ormandayken ben arabanın içindeydim.
- Sence buna inanırlar mı?
- Bilmiyorum ama bir şeyler
yapmalıyım.
Evet.
Mesela
çeneni kapatıp parayı alabilirsin.
Bebeğim bu yaptığımız en büyük
iş.
Zapruder filminden beri.
- Umurumda değil.
- Çok daha büyük.
Yani burada tarih yazıyoruz bebeğim.
Bu işten lanet olası bir servet edineceğiz.
Bak hikaye her gazetede yayınlanacak.
Her dergiye çıkacak.
Hikayeyi lanet olası 6 haberlerinde yayınlayacaklar.
Üstüne özel haberler yapılacak.
Ve mutlaka lanet olası filmi kullanmaları gerekecek.
Anlamıyor musun bebeğim?
Hayatımız kurtuldu.
Umurumda bile değil Manny.
Ben bunun bir parçası olmak
istemiyorum.
İş için alacağın üç bin sende kalsın.
Bu kadar aptal olma.
Para paradır.
Halimize bak, akbaba gibiyiz.
Ne, domuzlar, akbabalar!
Koca bir hayvan kraker paketini
mi yedin, ne yaptın?
- Bir
içkiye ihtiyacım var Manny.
- Lütfen bana bir içki doldur.
- Tabii.
Hemen.
- Hatta şişeyi ver.
- Peki.
Biliyor musun?
Ne
düşündüğünü biliyorum bebeğim.
Belki birlikte Atlantik City'ye gideriz.
Daha önce hiç Atlantik City'ye gittin mi?
Atlantik City'ye falan gitmek istemiyorum.
- Neden?
Her
yeri gezeceğiz.
- Lütfen dur.
Yapma.
- Çok güzel vakit geçireceğiz.
- Manny!
Dur!
Bak bebeğim, artık para içinde yüzüyoruz.
- Lütfen Manny, yapma.
- Bebeğim.
- Lütfen Manny, yapma!
- Haydi ama.
- Lütfen yapma!
- Haydi.
Hayır.
Yapma!
Mükemmel!
Harika!
- Tamam, şimdi ne olacak?
- Harikaydın!
Televizyondaki herifi arayacağım ve bunu yayına vereceğim.
Sana yiyecek bir şeyler hazırlayayım mı?
Evet, bu harika olur.
- Biraz mısır gevreğine ne dersin?
- Her şey olur.
Frank Donahue, lütfen.
Ben Jack Terry.
- Evet?
- Frenk Donahue.
3.
hatta
size bir telefon var.
- Bay Donahue?
- Jack, evet?
Bakın, fikrimi değiştirdim.
Kaseti dinlemenizi istiyorum.
Ayrıca Karp'in orijinal filmi de bende ve ikisini birlikte oynatabilirseniz, bunun bir kaza olmadığını
herkes görebilir.
Bu harika Jack!
Bak, şu
anda konuşamıyorum.
20
dakika içinde seni geri arasam?
Numaran kaçtı?
Neden bilmiyorum.
Bunu yapmamı istedi.
Resmen kaşındı.
Bana
yalvardı, lanet olası kaltak.
Bunu yapmayı istemedim.
Bunu bana o yaptırdı.
Evet,
ona Sorun, size söyleyecektir.
Tamam, şu anda nerede?
Bilmiyorum.
O büyük
çukurda.
Şeye yakın, Rainer Market'e.
Oraya bir şeyler inşa ediyorlardı.
Ama onu sakın dinlemeyin bunu
bana o yaptırdı.
Bana nerede olduğunuzu söyleyin.
Nerede Beni dinle Jack, sen
yayına çıkıp ne gördüğünü ve duyduğunu söyleyene
kadar bunun hiçbir anlamı olmadığının farkındasındır.
- Ben ne duyduğumu söyledim.
- Jack, peki ya o kız?
O da oradaydı.
Onun da duymuş olması lazım.
Onu da çıkaramaz mıyız?
Hayır, hayır.
Oradaydı ama onu bu işe karıştırmayalım.
- Neden?
- Çünkü yaptığı şeyle pek de
gurur duyuyor sayılmaz.
Tamam, sorun değil Jack.
Sorun değil.
Onunla
konuşabilir miyim?
- Şey, bu ona bağlı, ben - Tamam.
Bak, bu
işle ilgileneceğim.
Jack, bir saniye bekleyebilir misin?
Harika.
Jack,
ne zaman bir araya gelebiliriz?
Seni ne zaman görebilirim?
- İstediğin zaman.
- Tamam, harika.
Bak, bugün öğleden sonra bir ara konuşalım.
Sana
nerden ulaşabilirim?
- Bütün gün evde olacağım.
- O zaman seni ararım.
Görüşürüz.
- Evet merhaba, nasılsın?
- Beni dinle, az önce Donahue
ile konuştum.
- O kim?
Olayın bütün parçalarını araştıran
televizyondaki haber programcısı adam.
Bu bana hiçbir şey ifade etmiyor.
Ben pek haber izlemem.
- Ne?
- Ne yapmayı düşünüyor?
Dediğine göre filmi yayına çıkaracak.
Beni
bugün arayacak ve buluşma ayarlayacağız.
- Bu harika!
Ayrıca beni yayına çıkarmayı ve duyduklarımı anlatmamı istedi.
Ben çıkmazsam kasetin tek başına işe yaramayacağını söyledi.
Ama aynı zamanda senin de çıkmanı istiyor.
Hayır.
Unut
bunu.
Ben bu
işe karışmak istemiyorum.
Evet, karışmak istemediğini biliyorum ama en azından onunla konuşamaz mısın?
- Hayır, istemiyorum.
Yapma Sally.
Bak, ikimizin de masum olduğu söylenemez.
Ama bu olayı biz ortaya çıkarırsak, o zaman bize kimse zarar veremez.
Tamam.
Bak,
bunu düşüneceğim, tamam mı?
Bu sabah belediye binasında, Philadelphia Polis Departmanından Yüzbaşı McKie bir basın toplantısı düzenledi.
McKie, Vali McRyan'ın ölümü üzerine yapılan soruşturma sonucu olayın garip bir kaza olduğunun anlaşıldığını
söyledi.
Saçmalık!
Aynı zamanda, bugün elimize ulaşan haberlere göre, şehir merkezi bölgesinden 20 yaşındaki resepsiyonist Marry
Roberts garip bir seks cinayetine
kurban gitti.
Kurbanın cesedi, polise kimliği bilinmeyen
biri tarafından yapılan ihbar üzerine Reading
Terminali inşaat sahasında bu sabah saat 10'da bulundu.
Kurban önce boğulmuş sonra keskin bir araçla gövdesinden defalarca bıçaklanmış haldeydi.
Bıçaklama şekli Özgürlük Çanı biçiminde yapılırken polis bu korkunç cinayeti açıklama getiremediklerini
bildirdi.
Adli Tıp Uzmanı Doktor Joseph Funks'a bıçaklamanın şekli ile yaklaşan Özgürlük Günü kutlamalarının
arasında nasıl bir bağ olabileceğini
sorduk.
- Merhaba.
Ben
Sally.
- Merhaba Sally.
Ben
Frank Donahue.
Evet.
Sizin
Jack'i aramanız gerekiyordu.
Haklısın Sally ama işin kötüsü toplantıyı ayarlamak için bir türlü Jack'e ulaşamıyorum.
Telefonu bütün gün meşguldü ve ben de seni arayabileceğimi düşündüm.
- Evet.
Yani?
Telefonunun nesi var?
Bütün gün seni arayıp durdum.
Sürekli meşgul çalıyor.
Ne diyorsun?
Bütün öğlen buradaydım.
Donahue'nun aramasını bekliyordum.
Evet.
O da
seni aramaya çalışıyordu ama sürekli meşgul
çalıyordu.
- Sen nereden biliyorsun?
- Beni aradı.
Benimle
saat beşte 13.
istasyonda buluşmak istiyor.
- Peki ama telefonunu nereden aldı?
- Ona sen vermemiş miydin?
- Hayır.
- Neyse.
Zaten ne fark eder ki?
Muhabirlerin telefon numarası bulmak
için yolları vardır kesin.
Şimdi gidip onunla buluşacağım, filmi ve kaseti ona vereceğim ve hepsi bitecek.
- Ne yapacaksın?
Ona kaseti sen mi vereceksin?
Neden, neden beni aramadı?
Benimle yalnız buluşmak istiyor.
Sanırım yayına çıkmak konusunda konuşacağız.
Hayır, beni geri araması lazımdı.
Hiç mantıklı değil.
- Telefonun bozuk senin.
- Hayır telefonum bozuk falan değil.
Bütün gün buradaydım.
Telefonla konuştum.
İşte,
dinle.
Belki telefon şirketi de bu komplonun içindedir.
Hayır, hayır, hayır.
Burada yanlış bir şeyler var.
Sonuçta ne fark eder k?
Onunla buluşacağım,
ona kaseti ve filmi vereceğim ve her
şey sona erecek.
- Bir kez filmi aldı mı her şey
biter.
Tamam, tamam.
Seninle buluşmak istiyor, değil mi?
- Evet.
- Tamam, oraya gidecek ve adamla
buluşacaksın ve seni rahatsız eden bir
şey yoksa ona kaseti ve filmi vereceksin.
- Peki sen nerede olacaksın?
- Yakında.
- Anlayamıyorum.
- Sana verici yerleştireceğim.
- Verici mi?
Ama
neden?
- Bu kez bütün çıkışları kapatacağım.
Bu sefer kimse beni dolandıramayacak.
Bu şekilde filmi alıp ortadan kaybolursa, bizden hiç almamış gibi davranamaz çünkü her şeyi kaydedeceğim.
Sence de biraz paranoyak davranmıyor musun?
Adam bir haberci.
Bu da çok büyük bir hikaye.
Neden alıp yayınlamak istemesin ki?
Kaseti polise götürdüğümde neler olduğunu hatırla.
Onu sildiler, değil mi?
- Ne yapıyorsun?
- Kopyasını çıkarıyorum.
Kendimizi korumakta hiçbir sakınca yok.
- Evet.
Ama ya
film ne olacak?
- Filme mi ne olacak?
Şu anda bir kopyasını çıkaramam.
Bunu yapacak zamanım yok.
- Tamam, tamam.
Vericiyi yerleştir.
- Ceketini çıkar.
Tamam, haydi şu işi bitirelim.
New York'a gidecek yolcuların dikkatine Stairway 3 treni 4.
Perona yanaşmıştır.
New
York yönüne gidecek yolcuların trendeki
yerlerini almaları önemle duyurulur.
- Sanırım sürekli seyahat ediyorsun?
- Evet, evet.
Her
yeri gezdim bilmem anlatabildim mi?
- Evet, ben de seyahate çıkmıştım.
60 dakikan ve 60 doların var mı?
- Hayır böyle bir şey söyledim mi?
- Söylemedin mi?
Hayır sanırım benim yaklaşık 20 dakikam ve 20 dolarım var.
Tanrım 40 dakikan ve 40 doların olmaması gerçekten çok kötü.
Evet, bu çok kötü.
Gerçekten çok kötü.
- Evet çok yazık.
- Sadece yaklaşık 20 dakikam ve
20 dolarım var.
Biliyor musun trenler asla zamanında gelmiyorlar.
Burada sürekli geç kalırlar.
Onlara pek güvenilmez.
- Bilmem anlatabildim mi?
- Evet çok iyi anladım.
- Eminim en az 30 dakikan vardır.
- 30 dakika mı olması gerekiyor?
- En az 30 dakika.
- Evet.
Sanırım
yaklaşık 30 dakikam ve 30 dolarım var.
- Harika!
Bak ne
diyeceğim.
Hemen bir telefon edeceğim ve seninle iki dakika sonra bekleme odasının arka tarafında buluşacağım, tamam
mı?
Tamam.
Evet,
aslında bunun iki dolar eksik olması lazım ama
bu kez sana izin vereceğim.
Bilmem anlatabildim mi?
- Hayır, kesinlikle anlamadım.
- Bilmem ben anlatabildim mi?
- Görüşürüz.
- Evet.
Demek istediğini çok iyi anladım.
Ralphy!
Evet, evet.
Sen
keyfine bak.
Tamam, ama bilmiyorum.
- Ne yapıyorsun?
- Özgürlük Gününe bayılıyorum.
- Yavaş ol!
Lanet
olsun!
- Tanrım!
Ne
kadar da sert bir denizcisin.
Bu
saçmalık.
Neden biraz
büyüyüp birkaç yeni numara öğrenmiyorsun?
Seni muhallebi çocuğu.
Evet neyse, sana 10 dolar bebeğim!
10!
Geriye kalan 30 dolarım ne olacak?
Seni
alçak!
- Unut gitsin!
F şe!
- Lanet olsun!
New Heaven yönüne gidecek yolcular, treniniz 5.
Peronda
yerini almıştır.
New
Heaven yönüne gidecek yolcuların trendeki yerlerini alması önemle rica olunur.
New Heaven yönüne gidecek yolcular
treniniz 5.
Peronda
yerini almıştır.
New Heaven yönüne gidecek yolcuların
trendeki yerlerini alması önemle rica olunur.
Dikkat dikkat!
Broadway ve Pitsberg/Chicago yönüne gidecek yolcular için son çağrı.
Broadway Chicago yönüne gidecek bütün yolcuların, 4140 numaralı arabalarda yerini
alması önemle rica olunur.
Sence de bunu biraz abartmıyor musun?
- Kaybedecek bir şeyimiz yok.
- Birazcık aklım olsaydı, şunu çıkarır
ve çöpe atardım ve hepsi biterdi.
Evet.
Orijinali evimde duruyor, o yüzden - O zaman buna ne gerek var?
- Manny'nin filmi için.
Sana dikkat etmemiz gerektiğini söylemiştim.
Biliyor musun, başıma gelen en büyük bela çok dikkatli olduğum zaman gelmiştir.
Hazır.
Tamam,
şimdi bana ses ver.
10'a kadar say, yavaşça.
- 1, 2, 3, 4 - Hayır, hayır.
Normal
sesinle.
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10.
- Tamam, tamam.
- Haydi artık, gitmemiz gerekiyor.
Tamam, bunun takılı olduğunu sakın unutma, tamam mı?
- Tamam.
- Bana ihtiyacın olursa benimle
konuş.
İşte burada duruyor.
Tamam, anlaşıldı.
- Sally gel buraya.
- Ne var?
Teşekkürler.
Hemen gidiyorum.
Stervey 3, 4.
peronda.
Broadway Ekspresi Trenton, Millard, New York, Boston istasyonlarında
durmaktadır Merhaba Jack, beni duyuyor
musun?
Şey diyecektim, daha önce de söylediğim gibi New York'a falan gitmek konusunda.
Belki
birkaç güzel gösteri falan izleriz.
Mesela "Sugar
Babes" olabilir.
Ayrıca Times Meydanı'nda harika bir otel biliyorum ve - Sally?
Merhaba, Ben Frank Donahue.
- Merhaba.
Tanıştığımıza sevindim.
Baksana, benimle biraz yürümeye eminim aldırmazsın, değil mi?
- Nereye gidiyoruz?
- Sanırım burada ufak bir sorunumuz
var.
- Ne oldu?
- Çılgınca gelebilir ama sanırım
takip ediliyoruz.
Sorun değil.
- Tanrım.
Çok
hızlı yürüyorsun.
- Evet.
Kurtulmak için hızlı olmalıyız.
- Jack nerede?
- O evde kaldı.
Dinleniyor.
Üzerinde çok büyük bir baskı olduğunu biliyorum.
- Tanrım, hangi trene bineceğiz?
- Henüz bilmiyorum.
- Kaseti ve filmi getirdin mi?
- Evet.
Yanımda
çantamdalar.
Bu harika.
- İzimizi kaybettirdik ne dersin?
- Evet, çok dikkatli olmalıyız.
Bak ne diyeceğim.
Platformun sonuna kadar yavaşça benim önümden yürü, tamam mı?
Tanrım, tamam, ama neden birilerinin bizi izleyeceğini düşünüyorsun, anlamıyorum.
- İnsanların böyle bir hikaye için
neler yapabileceğine duysan hayatta inanamazsın.
- Evet.
Herhalde öyledir.
- Ve şimdi, arkanı dönme.
Kendi kendimizi ele vermemizi istemezsin, değil mi?
- Evet.
Tabii.
- Hiçbir şey olmamış gibi
davran, tamam mı?
Şuraya bir baksana.
- Bu mide bulandırıcı!
- Evet.
Gerçekten çok yazık.
Artık hiç bir yer güvenli değil.
Bu bana o hikayeyi hatırlattı.
New York'taki şu adamı.
Hatırladın mı?
Evet.
Sanırım
üstüne bir haber yapmıştık.
Evet işte o adam.
En
kalabalık saatlerde metro hattında bir köşede
sessiz sedasız oturuyor.
Kimse fark
etmiyor.
Sonra
bir istasyonda iniyor, pardesüsünü
açıyor, kocaman bir satır çıkarıyor ve kafanda
satırla kocaman bir delik açıyor.
- Haydi gidelim Sally.
- Evet.
Sonra
bu metro sapığını yakaladılar ve tıpkı metroda
yaptığı gibi bir anda ortadan kayboldu.
İşte bu
yüzden ben hiç metroya binmem.
Çünkü artık kesinlikle güvenli değil.
Konuş benimle.
Haydi!
Ne demek istediğimi anladın mı?
Şu adamı gördün mü?
İşte bundan bahsediyordum.
Artık hiç güvenli değil.
Tren geliyor.
Nereye
gidiyor?
Biz de oraya mı gidiyoruz?
Nereye?
Haydi.
Bu gece havai fişek gösterisi yapacakları yere?
Evet doğru.
Dinle,
orada çok güzel bir bar var.
Bir
şeyler içer biraz konuşur ve havai fişekleri
de izleriz.
Ne
dersin?
- Tabii.
Olur.
- Hikâyeyi kurtarmam için bana yardım
edecek misin?
- Olabilir.
Olayları kadın bakış açısından sunabilirsin.
Evet.
Franklin Köprüsü Ekspresi demek.
Oraya öylece giremezsin.
Sally!
Sally!
- Özgürlük Günü neden bu kadar önemli?
- Bu konuda yaptığımız haberi
gördün mü?
-
Hayır, ben haberleri izlemem.
Çok üzücü.
Buraya giremezsin.
- Haydi!
- Yaşasın!
Bravo!
Dikkat edin!
- Ne oluyor!
- Dikkat et!
- Ne yapıyor bu?
- Herkes iyi mi?
- Biri ambulans çağırsın!
- Herkes iyi mi?
- Manyak mı bu adam?
- İyi mi?
Öldü mü?
Açılın lütfen!
- 16 mı yoksa 35 mi?
- Neden bahsediyorsun?
Filmin tipi.
Televizyonda sadece 16 milimetre teçhizatı var.
- Evet.
Sanırım
film ondandı.
- Bir bakmama izin verir misin?
- Elbette.
- Işığa doğru gel.
Açılın!
Yol
verin!
- İşte burada.
- Kaset de onda mı?
Evet.
- Evet, bu 16 milimetre.
- Neden sarıyorsun?
Bunu neden yaptın?
Jack seni öldürecek!
Tanrım.
Hayır!
Ses çıkarırsan ölürsün Sally.
Sally, havai fişekleri kaçıracaksın.
Hayır, buraya giremezsin.
Hayır!
İmdat!
Yaşasın.
Bravo.
Hayır, lütfen!
İmdat!
Lütfen!
Hayır!
Jack!
Jack, lütfen!
Jack, lütfen!
Hayır.
Tanrım.
Jack!
Merhaba Jack, beni duyuyor musun?
Şey diyecektim, daha önce de söylediğim
gibi New York'a falan gitmek konusunda
belki birkaç güzel gösteri falan
izleriz.
Mesela
"Sugar Babes" falan olabilir.
Ayrıca Times Meydanı'nda harika bir otel biliyorum İki genç kadın daha Özgürlük Günü Katili
tarafından öldürüldü.
Fakat bu trajedi, son kurban Sally Bedina kendi katilini tarihi binanın çatısında, Özgürlük Günü havai fişekleri kutlaması sırasında kendi bıçağıyla öldürmesiyle son buldu.
Katilin kimliği henüz belirlenemedi.
Vali McRyan'ın trajik biçimde ölümünün ardından yapılan kapsamlı soruşturma sonucu açıklanan raporda Tanrım.
Hayır.
Tanrım!
Haydi!
Haydi!
Tanrım!
Jack
Lütfen!
İmdat!
Tanrım!
İşte çığlık diye buna derim!
Haydi şu çığlığı biraz arttır!
- Tamam.
- Haydi aç, sesini aç.
Açıyorum.
Tamam
bir saniye.
Tam üstüne oturttur.
Sesini
aç.
Bu harika bir şey.
- Sence biraz eko ekleyelim mi?
- Olur tamam.
Başından itibaren al Çok iyi bir çığlık.
Cidden iyi bir çığlık.
||
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar