ZENGİN YAHUDİ
Daniel Schmid’in filmi üzerine, Meleklerin Gölgesi (L'Ombre des Anges) Le Mondé’da yayımlanan makale, 18 Şubat 1977.1976 yılı içerisinde pek çok filmin
ve 13 Şubat 1977’de Daniel Schmid’in filminin gösteriminin Kültür Bakanlığı
tarafından yasaklanması üzerine içlerinde Deleuze’ün de olduğu elli kadar kişi “bir
filmin yapısını analiz edememekten ileri gelen sorumsuzluğa” ve “bir
filmin gösterimini engelleyen şiddet hareketlerine” karşı ortak bir bildiri
imzalarlar.
[D. Schmid’in söyleşisi, Le Monde, 3 Şubat 1977]
Daniel Schmid’in Paris’te iki salonda vizyona giren Meleklerin Gölgesi isimli filmi
antisemitizmle [Yahudi düşmanlığı] suçlanıyor. Bildiğimiz kurumlar
sansürlenmesini, yasaklanmasını isterken, anonim başka gruplar tehditler
yağdırıp, bomba ihbarları verdiğine göre, her zaman olduğu gibi iki taraflı bir
saldırı söz konusu. Bu nedenle filmin öneminden, yeniliğinden, güzelliğinden
söz edebilmek çok zor bir hale geliyor. Sanki diyoruz ki: film öylesine güzel
ki bir miktar antisemitizmi bağışlayabiliriz... Bu baskı sisteminin ilk etkisi
filmin sadece ortadan kaybolması değil, aynı zamanda, yanlış bir soru ile
zihinlerden silinmesidir.
Zira, elbette antisemit filmler vardır. Belirli
nedenlerle şu ya da bu grubun hoşuna gitmeyen filmler de mevcuttur. Burada ise
tam tersine eşiğe aşan şey suçlamanın radikal boşluğu. İnsan bazen acaba rüyada
mıyız diye düşünüyor. Şu bir gerçek ki kimi kelimeler, “zengin Yahudi”
gibi, bir kahramanı tarif etmek için kullanımla geliyor. Bu kahramandan, film
tarafından açıkça “istendiği” gösterilen, bir çekicilik fışkırıyor, bu hiç de
önemsiz değil. Schmid filminin temel karakterlerinden birini harika bir şekilde
ifade etti: yüzler sanki aktörlerin yanında ve söyledikleri ise yüzlerin
yanında. Öylesine ki zengin Yahudi kendisine “zengin Yahudi” diyebilir.
Aktörler bir dizi dönüşümü örgütleyen bir sözce ve yüzler bütününden
besleniyorlar. “Bodur, cüce” gibi kelimeler, bir cücenin jestlerine ve
fonksiyonuna sahip endişe verici bir devi tarif ediyor. Nazi sözceleri,
antisemit açıklamalar bir yatak üzerinde uzanmış bir şekilde onları tutan
anonim bir kahramana sarmalanıyor; ya da eski bir Nazi olan travesti bir
şarkıcının ağzına takılıyor.
Antisemitizm suçlamasının neye dayandığını araştırmak
gerektiğine göre sormak gerekecek kim bu kahramanlar? Öncelikle şu fahişe var,
Nazi olanın kızı. Zenginliği emlaktan gelen ve yaptığı işten söz eden, kovma,
yıkma, spekülasyon, “zengin Yahudi” var. İkisi arasında kurulan ilişki şuradan
geliyor: büyük bir korku duygusu, dünyanın ne hale geleceğine ilişkin bir
korku. Kadın bu korkudan irade dışı bir şekilde kendisine yaklaşan herkesi
şaşkınlığa uğratacak bir kuvvet sağlıyor, öylesine ki, ne yaparsa yapsın, ne
kadar nazik olursa olsun, onun tarafından aşağılandığımızı hissediyoruz.
Zengin Yahudi ise daha çok, tıpkı kendisini kat eden bir lütuf gibi, kendisini
hali hazırda başka bir dünyada bulduran gibi, bir kadere kayıtsızlığı ediniyor.
Meleklerin gölgesi. Her ikisi de dönüştürme gücüne sahip, zira bu kuvvete ve
lütufa sahipler (hatta destek olanın dönüşümü). “Zengin Yahudi” zenginliğini
hiçbir zaman Yahudi olarak değil fakat şehrin, belediyenin, polisin sistemi
olarak sunulana borçlu; buna karşılık lütfu ise başka bir yerden sağlıyor.
Fahişe ise durumunu Nazizm’in çöküşüne borçlu, fakat
kuvveti başka bir yerden geliyor. Necropolis’teki, şehirdeki tek “yaşayan” bu
ikisi. Kadın tarafından aşağılanmadığını ve gücünün onu tehdit etmediğini
sadece Yahudi biliyor. Sonuçta Yahudi’den kendisini öldürmesini istiyor, çünkü
yorgun ve hiçbir işe yaramadığını düşündüğü bu gücü artık istemiyor. O ise
polise gidiyor, emlak sistemi adına kendini korutmak, fakat artık bu lütufu
istemiyor, garip bir şekilde sakar ve kesinlikten
uzaklaşan
bu lütufu istemiyor. İşte ekranda görülenler bunlar, filmin tüm açık içeriği
bu.
O halde antisemitizm nerededir, nerede olabilir? Gözlerimizi
ovuşturuyoruz ve arıyoruz. Acaba “zengin Yahudi” sözü mü? Elbette bu
ifadenin çok büyük bir önemi var filmde. Eski ailelerde “Yahudi” kelimesi
telaffuz edilmemeliydi, onun yerine “İsrailli” deniyordu. Fakat bunlar tam da
antisemit ailelerdi.
Ne İsrailli ne de Siyonist olan bir Yahudi’ye ne
diyeceğiz?
Ne diyeceğiz Spinoza’ya, Yahudi felsefeci, sinagogdan
kovulma, zengin bir tüccarın oğlu, ve tüm dâhiliği, gücü, çekiciliği Yahudi
olma olgusundan ya da kendisine Yahudi diyor olmasından bağımsız mıydı?
Sanki sözlüğe bir kelime yasaklanıyormuş gibi:
Antisemitizm cephesi “Yahudi” kelimesini telaffuz eden herkesi antisemit ilan
ediyor (tabii ölülere çekilen bir söylevin ritüeli söz konusu değilse). Bu
cephe kamuoyunun bu konuyu tartışmasını ret mi ediyor, hiçbir açıklama yapmadan
kimin antisemit olup kimin olmadığının karar verme hakkını kendine mi saklıyor?
Schmid kendi politik niyetini açıkça ifade etti, ve filmi
en basit ve en açık biçimiyle bunu gösteriyor. Eski faşizm, birçok ülkede ne
kadar aktüel, ne kadar güçlü olursa olsun, yeni ve aktüel bir problem
değildir. Bizlere başka faşizmler hazırlanıyor. Eskisinin artık folklorik bir
figür haline geldiği tüm bir neo- faşizm yerleşiyor (filmdeki travesti
şarkıcı). Neo-faşizm, bir savaş ekonomisi ve politikası olmak yerine, güvenlik
için küresel bir anlaşma, daha az kötü olmayan bir “barış” idaresidir. Küçük
korkulardan tertiplenen organizasyonlarla, hepimizden mikro- faşistler yapan
kaygılarla, sokağımızda, mahallemizde, sinemamızda çıkabilecek her yüksek
sesi, her yüzü, her şeyi boğacak hale geldik.
“Otuzlu yılların faşizmini konu alan filmleri sevmiyorum.
Yeni faşizm öylesine ince, öylesine gizli ki. Belki de, tıpkı filmde olduğu
gibi, sosyal problemlerin hallolduğu fakat kaygıların sadece boğulduğu bir
toplumun harekete geçireni”. [D. Schmid’in söyleşisi, Le Monde, 3 Şubat
1977. 144]
Eğer Schmid’in filmi yasaklanır ya da engellenirse bu
anti- semitizme karşı savaşta bir zafer olmayacak. Fakat neo-faşizm için bir
zafer olacak. Kendi kendimize diyeceğiz ki: sonuçta, neredeydi, sadece bir
bahaneydi, bir bahanenin gölgesi değil miydi? Bir kaç kişi filmin güzelliğini,
politik önemini ve nasıl bertaraf edildiğini hatırlayacak.
Kaynak:
GILLES DELEUZE, İKİ DELİLİK
REJİMİ-Metinler ve Söyleşiler- 1975-1995, Yayına Hazırlayan: David LAPOUJADE
Çeviren: Mahir Ender KESKİN, Mayıs, 2009, İstanbul
(Not: Ne yazık ki bu filmi bir bütün olarak seyretme
imkânına kavuşamadık. İnternet üzerinde hala sansürlü gibi görünüyor.)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar