Print Friendly and PDF

Solace (2015)

 

 


101 dk

Yönetmen:

Afonso Poyart

Senaryo:

Sean Bailey, Ted Griffin, James Vanderbilt

Ülke:

ABD

Tür:

Suç, Dram, Gizem

Vizyon Tarihi:

23 Ekim 2015 (Türkiye)

Dil:

İngilizce

 Oyuncular

    Anthony  Hopkins

    Jeffrey   Dean Morgan

    Abbie Cornish

    Colin   Farrell

    Matt   Gerald

Özet

“Doğaüstü becerileri olan bir suç analizcisi (Anthony Hopkins), usta bir FBI ajanının(Jeffrey Dean Morgan) tuhaf bir seri cinayeti çözmesine yardım etmek için emekliliğini yarıda bırakıp işe döner.Yalnızca katilin de (Colin Farrell) doğaüstü yeteneklerinin olduğunu görmek için bu seri katil vakasının içine çekilir, bu da birbirinin her hareketini kestirebilen iki kişi arasında bir restleşmeye dönüşür.” "crusus"

Altyazı

SOLACE İsim: Keder, sıkıntı, hüzün tesellisi.

 Fiil: Teselli etme, yatıştırma, rahatlatma.

 - Küba purosu.

 - Ne söyleyeceksin Sawyer?

 Görünüşe göre eşleşiyor.

 Evet, ben Joe.

 Karşımızda bir seri katil var.

 Aynı stil, aynı imza, yine DNA yok.

 Tek bir kahrolası iz yok.

 Bunu zaten söylemiştin.

 Elimden geleni yapıyorum.

 Lanet olası piç kurusu.

 S...r.

 - Onu görmem lazım.

 - Joe.

 - Bence bu bir hata.

 - Kendi düşüncelerinden sorumlusun.

 O zaman açıklamama izin ver.

 Bence bu çok büyük bir hata.

 Zaman ve kaynak bakımında çok farklı.

 Bilinmeyen çok kötü   çok kötü bir durum oluşturuyor.

 - Hiç de bilinmeyen değil.

 Onunla daha önce de çalıştım ve de aslına bakarsan kendisi arkadaşım olur.

 - Dengesiz olduğunu söylemiştin.

 - Öyle demedim Katherine.

 Zor günler geçirdiğini söyledim.

 Hail Mary için henüz çok erken Joe.

 Bunların hiçbiri için asla çok erken olmayacağını öğreneceksin.

 Lanet olsun, şunu görüyor musun?

 Şu yeşilliğe bakar mısın?

 Ne zamandır burada yaşıyor?

 İki yıl.

 Kızı Emma kollarında öldüğünden beri.

 Lösemiden.

 Doktorluğu bıraktı.

 Her şeyi bıraktı.

 Karısına ne oldu?

 Trajedilerin altında gerçekler yatar.

 Bazılarını yakınlaştırırken   diğerlerini uzaklaştırır.

 İşte geldik.

 Burada kalsan olur mu?

 Onunla yalnız konuşsam?

 - Beni şehirde bırakabilirdin.

 - Bırakabilirdim   ama tüm bu yeşil güzelliği kaçırırdın.

 Ne duyarlı.

 Evet?

 - John?

 Ben Joe.

 - Evet, biliyorum.

 Kapıyı açacak mısın?

 Seninle konuşmak istediğim bir şey var.

 İlgilenmiyorum.

 John, seni görmek için 2 saat yoldan geldim.

 Hadi ama, beni buradan gitmeyeceğimi bilecek kadar iyi tanıyorsun.

 Gerekirse kapıyı kıracağımı da biliyorsun.

 Tam bir baş belasısın biliyorsun değil mi?

 Evet, daha önce de söylemişlerdi.

 Sana geçen sene mektup yollamıştım.

 Aldın mı?

 Evet.

 Ne yazıyordu John?

 Hiçbir ebeveyn çocuğundan daha çok yaşamamalı.

 - Sen de kendini buraya kapattın yani?

 - Evet.

 Yerleşmişsin.

 - Bugün dışarısı çok güzel.

 - Evet, öyle diyorlar.

 Çok fazla dışarı çıkmıyor musun?

 - Gazoz ister misin?

 - Hayır, teşekkürler.

 - Sigaram yok.

 - Sorun değil, birkaç ay önce bıraktım.

 Yeni bağımlılığımla tanış.

 Laura ve çocuğun iyi mi?

 Evet, iyiler.

 Teşekkürler.

 Elizabeth'ten haber alabildin mi?

 - Hayır.

 - Alacaksın.

 Seni ziyaret etmek istememin yanı sıra   göz atmanı istediğim bir davam var.

 - Sadece kurbanlardan bahsetsem?

 - Dedim ya, ilgilenmiyorum.

 Bu arada, kız arkadaşın kim?

 Göründüğü gibi söylediğim hiçbir siki dinlemeyen   sadık ortağım, Ajan Cowles.

 Yetkili Özel Ajan, Joe.

 Telefona yanıt vermek isteyebilirsin diye düşünmüştüm.

 Müsaadenle John.

 - Selam.

 - Selam.

 - Dava dosyalarını getirdim.

 - Gerek yoktu.

 Büro, dosyaları listeleme kriterlerimizi değiştirdi.

 Bu da onları daha okunabilir yapıyor.

 Bu içimi rahatlattı.

 Gitmek zorundayız.

 3 cinayet, özdeş stil.

 Ajan Cowles.

 Dava dosyalarını burada bırakacağım.

 John.

 İyi misin?

 Fikrini değiştirirsen, beni nerede bulacağını biliyorsun.

 Ben kimim?

 - Selam Joe.

 - John.

 Hiçbir vaatte bulunmuyorum.

 Belki bir gün, belki bir hafta kalırım.

 Anlaştık.

 Vaat yok.

 - Döneceğimi biliyor muydun?

 - Çok umutluydum.

 Ajan Cowles'ı hatırladın mı?

 Şey dalında doktora yaptığından dolayı   "doktor" demeliyim.

 - Psikopatoloji.

 Büro aklını çelmeden önce profesör olma yolunda ilerliyordu.

 - Bu tımarhane uğruna akademik hayatından vaz mı geçtin?

 - Silah taşımama izin veriyorlar.

 Vay canına!

 Çok seksi.

 Siz ikiniz iyi bir ekip olacaksınız.

 John, sen birileri bir şeyler bilmek üzereyken   Katherine sen de neden bilmek üzere olduklarını bileceksin.

 Şunu gözden geçir, biz çıkana kadar sakla.

 Dr. Clancy, yukarı çıkmadan önce, saygısızlık etmek istemem ama   Held gibi normal ötesi şeylere inanmadığımı belirtmek isterim.

 Bence bu sahtekarlık.

 Umarım sorun değildir.

 Hiç de değil.

 Ben de psikiyatrlar hakkında böyle düşünüyorum.

 Sadece tek bir şeyin peşindeler.

 Paranın.

 Elini verirsen kolunu kaptırırsın.

 Bunu her kim demişse, belli ki hiç iyisine denk gelmemiş.

 Sigmund Freud demişti.

 Dediğim gibi, ne ekip ama.

 Birinci tutarlılık.

 Metot.

 Her kurban kafatasında 13 santimlik bir aletle   delik açılarak öldürüldü.

 Doğruca soğaniliğe doğru gidiyor.

 Adli tıpçılara göre ani ölüm.

 Acısız infaz.

 - Fotoğrafların hepsi ölümden sonra çekildi.

 - Birkaçı neredeyse hayattaymış gibi duruyor.

 İkinci tutarlılık.

 Hata yok.

 Suç mahallerinde ne DNA kalıntısı var, ne saç teli   ne de ayak izi.

 Hiçbir şey yok.

 - Görgü tanığı da yok.

 Ward, güvenlikli bir binada yaşıyordu.

 Zorla girildiğine dair iz yok.

 İşin psikolojik tarafında ise, rastlanmamış bir olay.

 Ne coğrafik, ne kronolojik   ne de astrolojik olarak bir şablona uyuyor.

 Bir şeyler çalmıyor.

 Öte yandan bu davayı iyi idare ediyoruz.

 John?

 - John.

 - Efendim.

 Robert Ellis, Mount Pleasant'taki çocuk.

 - Dondurma yiyordu.

 - Aynen.

 Nereden başlamak istersin John?

 Başlangıca ne dersiniz?

 Bayan Ethel Jackson'ın konutu, 69 yaşındaydı.

 3 kedisiyle birlikte yaşıyordu.

 Düzenli olarak kiliseye gidiyormuş.

 Ev sahibesi 2 gün boyunca kendisinden ses seda çıkmayınca şüphelenmiş.

 Şu sallanan sandalyede ölü bulundu.

 Televizyonda yemek kanalı açıktı.

 Daha önce baktığımız not   buradaydı.

 Bu masanın üstünde.

 Eşim arıyor.

 Müsaadenizle buna bakmam lazım.

 - Nottan ne çıkardın?

 - Psikiyatr bakış açısıyla mı?

 - Evet.

 - Klasik bir bilmece.

 "İki kelimeyle sana kim olduğumu, ne yaptığımı ve   nasıl yaşadığımı söyleyeceğim.

 Söyleyeyim mi?

 Yanlış yola sürükleyecek alaycı sorular.

 Kendini ifşa etmek için iznimizi istiyor ki bunu yapmaya niyetli de değil   oyuncu, ama burada sadece bir kişi oynuyor.

 Tek kişilik bir oyun   ya da dahası mı var?

 Bu bir yardım çığlığı mı?

 Bilmececinin bize ve kendisine gerçekte kim olduğunu ve   nerede olduğunu sorması   çoklu kişilik bozukluğunun belirtileri mi?

 Ama bunun suçla alakası yok.

 Çok kontrollü, çok etkili.

 Burada başka şeyler dönüyor.

 Sanki birini arıyormuş gibi.

 - Yani?

 - Şapkaları seviyor.

 - Ne durumdayız?

 - Harika.

 Katherine nota göre psikolojik bir profil çıkaracak.

 - Ki kendisi de bitirmek için evine gidiyor.

 - Tamam.

 - Sabah görüşürüz.

 - Tamam.

 John.

 Sana yemek ısmarlamama ne dersin?

 Özel muamele.

 Şehrin en iyi mekanı.

 Ceketimi almama gerek var mı?

 Tabii ki de yok.

 Bağlantılarım var.

 Maitre D'yi tanıyorum.

 Lanet olsun, çok güzel!

 - John?

 - Hayır, böyle iyiyim, teşekkürler.

 - John için bir tane daha lütfen.

 - Tamam efendim.

 Hemen geliyor.

 Oğlum okulda zor günler geçiriyor.

 Bugün eve yine ağlayarak dönmüş.

 - Zorbalığa mı uğruyor?

 - Evet.

 Ne yapacağımı bilmiyorum.

 Ona sarıl.

 Bir fıkra anlat.

 - Fıkra mı?

 - Evet fıkra.

 Fıkra falan bilmem ben.

 Ciddiyim John hadi ama.

 Arkadaşlığımız adına, bana bir fıkra anlat.

 Ben mi?

 Ben fıkra bilmem.

 Tamam sadece bir tane  Bayan Jones bir gün kalp rahatsızlığından dolayı doktora gitmiş.

 Doktor reçetesine günde iki hap erkeklik hormonu yazmış.

 Bir ay sonra kontrole gittiğinde demiş ki  "Bu ilaç kalbimde çok iyi işe yarıyor.

 Ama daha önce çıkmayan yerlerde kıl çıkmaya başladı.

" Doktor da "Endişelenmeyin Bayan Jones, kıl artışı   beklenen bir durumdu.

 Nerenizde çıkıyor?

" demiş.

 Kadın da, "Taşaklarımda, doktor, taşaklarımda.

" demiş.

 Komik ama, değil mi?

 Bunu küçük oğluma anlatamam John.

 - "Testis" dersin.

 - Tabii, daha uygun olur.

 Evet, biyoloji.

 - İyiydi ama değil mi?

 - Evet.

 Seveceğini düşünmüştüm.

 Elizabeth, bu yüzden sana aşık olduğunu söylemişti.

 - Nedenmiş?

 - Bu gülüşün.

 - Evet, gülüş.

 - Fıkralarından dolayı değil.

 - John bir tane daha sandviç verecek misin artık?

 - Geliyor.

 Bu gece, Ethel Jackson'ın evinden ayrılırken bir şeylerin peşindeydin.

 Hadi ama John, konuş benimle.

 Ne biliyorsun?

 Ben de senin gibi bu işin bir an önce bitmesini istiyorum ama   bana neler gördüğünü söylemelisin.

 - Henüz bilmiyorum.

 John  John.

 Peter Ward cinayetinden 1 saat önce   Peter Ward hakkında çok detaylı bilgi içeren isimsiz bir çağrı almış.

 Adresi buldular.

 Çevre emniyete alındı.

 İçeri girmek için bizi bekliyorlar.

 Temiz!

 Temiz!

 Joe.

 Şuna bir bakın.

 Ne düşünüyorsun?

 - 4-16.

 İncil'den ayet mi?

 - Hayır, saat.

 4 dakika önce.

 Tam 4:16.

 Senin saatin ileri.

 S...r.

 Burada.

 - İyi misin?

 - İyiyim.

 Hadi.

 Bayan Raymond?

 FBI.

 Birileri şu boku susturabilir mi?

 - Tombala.

 - Ensede yara.

 - Tanıdık.

 - 5-6 saat önce ölmüş.

 - Fail notu bırakmak için dönmüş olmalı.

 - Saatler önce gitti.

 Siz ikiniz bize biraz müsaade edebilir misiniz?

 Teşekkürler.

 John.

 Ethel Jackson'ın evindekiyle 4:16 notu aynı yazı tipiyle yazılmış.

 - İyi misin?

 - S...r  - Devam et, bir göz at.

 - Ona dokunabilir miyim?

 Evet.

David.

 David?

 İşte buradasın.

 İçeri gel.

 Sırtımı yıka.

 - John?

 İyi misin?

 - Evet.

 - Ne gördün?

 - Emin değilim.

 - Tamam.

 - Ne?

 - Banyo suyuna dokunma.

 - Neden?

 Sadece dokunma.

 Nedenini tam bilmiyorum.

 Joe?

 Ha s...r bir şüphelimiz olabilir.

 - Kim?

 - David Raymond.

 Kocası.

 Tüm gece barda olduğunu söylüyor.

 Barmeni ve nefesi hikayesini doğruluyor.

 - Ajan Cowles, hazır mısın?

 - Evet efendim.

 Senin yönetmeni istiyorum.

 Bay Raymond, bir fincan kahve getirdim.

 - Hepimiz için uzun bir gece oldu.

 - Teşekkür ederim.

 Bir mahsuru yoksa doğrudan konuya girmek istiyorum.

 Olur mu?

 - Bay Raymond  - Efendim.

 Eşiniz Victoria'nın dün gece öldüğünü üzülerek bildiriyoruz.

 Tanrım.

 Yüce Tanrım.

 Aman Tanrım.

 Aman Tanrım!

 Bay Raymond, dün gece dairenizi telaşlı bir şekilde   terk etmişsiniz.

 Nedenini söyleyebilir misiniz?

 Not bırakmış mı?

 Bay Raymond, eşiniz öldürüldü.

 - Ne?

 - Eşiniz öldürüldü.

 - Not falan bırakmadı.

 - Hayır, hayır!

 Tanrım!

 - David, ne olduğunu düşünüyorsun?

 - İntihar etmemiş mi?

 Neden intihar etmiş olabileceğini düşünüyorsun?

 Mektup  Mektup yazmıştım.

 - Bu mektubu mu?

 - Hayır, bu ne?

 Bunu sen yazmadın mı?

 - Ben mektup bıraktım.

 - Ne yazıyordu?

 David.

 "Asla seni incitmek ya da sana ihanet etmek istemedim.

" Mektupta ne yazıyordu?

 - Onu terk etmiş.

 - Onu terk ediyordum.

 Tamam.

 Onu terk mi ediyordun?

 Neden?

 - Onu başka birisi için terk etti.

 - Onu başka birisi için terk ediyordum.

 Başka bir kadın için mi?

 Evet.

 - Yalan söylüyor.

 - V, çok üzgünüm.

 Bay Raymond'la biraz konuşabilir miyim?

 - Doktor Clancy  - Joe?

 - Pekala.

 - Teşekkürler.

 Doğruyu söylüyordun, en azından bir kısmını.

 Karınızı siz öldürmediniz, değil mi Bay Raymond?

 Hayır.

 Ama bıraktığınız notun onu intihara sürükleyebileceğine inanıyorsunuz.

 Karınızda duygusal istikrarsızlık vardı.

 Notta da onu başka birisi için terk ettiğiniz yazıyordu.

 Ama notunuzda onu başka bir adam için terk ettiğinizden bahsetmeyi unutmuşsunuz.

 Nasıl oluyor da bunu bilebiliyorsun amına koyayım?

 Size HIV bulaştı   değil mi?

 Kadının kanına da bulaşmıştı.

 - Bu yüzden "Banyo suyuna dokunma.

" dedin.

 - Dosyaları tekrar görmek istiyorum.

 Saat 7:30.

 Bizimkiler uyanmıştır.

 Bize kahvaltıya gidelim mi?

 - Olur.

 - Hadi.

 - Teşekkürler.

 - Teşekkürler Laura.

 - Yemen lazım.

 - Ben iyiyim bebeğim.

 Teşekkürler.

 - Ailen iyi görünüyor Joe.

 - Öyleler.

 Onlarla olabildiğince fazla zaman geçirmeye çalışıyorum.

 Elizabeth'i gördük.

 - Öyle mi?

 - Arayı açmadık.

 - Güzel.

 - Seni hala seviyor John.

 Pekala.

 Ne düşünüyorsun?

 Hepsi tedavisi olmayan hastalıklara sahiplerdi ve ölümcül derecede hastalardı.

 - Bu bir tutarlılık.

 - Bunu araştırmıştık.

 Uymuyor.

 Ethel Jackson.

 Peruklar, şapkalar  - Kemoterapi görmüş.

 - Evet, 3 yıl önce.

 - Tedavisini tamamlamıştı.

 Temizdi, John.

 - Hiç kimse bir daha temizlenemez.

 Kanser vakalarının %80'inde kanser geri döner.

 Döndüğünde, tedavisi çok daha zordur.

 Yani?

 Yani, Peter Ward, Lou Gehrig Hastalığı'na yakalanmıştı.

 Çok yavaş ve acılı bir ölüm olabilirdi.

 Victoria Raymond, kronik intihara meyilli depresyon   kendisine zarar verici davranışlar, kesikler, aşırı doz ve daha pek çok şey.

 - Kahvaltını bitirdin mi tatlım?

 - Evet anne!

 - Sırt çantanı unuttun.

 - Doğru.

 Gel buraya, John'a güle güle de.

 - Güle güle John.

 - Güle güle maymuncuk.

 Babana sarıl bakalım.

 - Güle güle baba.

 Okuldan sonra görüşürüz.

 - Tamam.

 İyi günler.

 Tamam.

 - İyi günler.

 - Güle güle tatlım.

 Diyelim ki Ethel Jackson ve Peter Ward'un   teorisini yok edecek iki çift lafım var.

 Robert Ellis sağlıklıydı   ve Hristiyan Bilimciler olarak, ebeveynleri ilaçlara inanmıyorlardı.

 - Tıbbi geçmişi yok.

 - Gidip onlarla konuşalım o zaman.

 Randevunu hatırlıyor musun?

 Doğru.

 Saat 9'da müdürle görüşmem lazım ki   bunu iple çekiyorum.

 Yani Katherine'i aradım o seni alacak.

 Tamam.

 Dr.

 Clancy  Nasıl tanımlarsınız?

 Neyi?

 Sahip olduğunuz şeyi.

 Öngörü mü, altıncı his mi, önsezi mi?

 Bu bir kahkaha.

 1 dakika boyunca.

 Boş verin.

 Ciddiyim.

 Tam olarak ne görüyorsunuz?

 İnsanların geleceklerini mi görüyorsunuz?

 Geçmiş ve geleceklerinden kesitler.

 İşin ucunda hepsi aynı.

 - Mistik bir güç mü?

 - Hayır ben bir bilim adamıyım.

 Teorik fiziğe ve biyokimyaya inanıyorum.

 Hepsi bu.

 Her neyse, insanların sezgi ya da içses   dedikleri şeyin bir üst modeli.

 Şu an bir şeyler görüyor musun?

 Ne demek istiyorsun?

 Senin hakkında mı?

 Sanırım.

 Hayır.

 Hiçbir şey görmüyorum.

 - Hiçbir şey mi?

 - Hiçbir şey.

 - Sadece hiçbir şey.

 - Hiçbir şey.

 - Soruşturma nasıl gidiyor?

 - İlerliyor.

 Oğlunuzun neden öldürüldüğünü, neden seçildiğini bildiğimize inanıyoruz.

 Bay Ellis, size birkaç soru sormam gerekiyor ama sizi üzmek istemiyorum.

 Sorun değil.

 Sorun.

 Yardım etmek isterim.

 Robert'ın ölümünden önceki aylarda, haftalarda   durumu iyi miydi?

 Sağlıklı mıydı?

 - Mükemmeldi.

 - Herhangi bir ağrıdan şikayet etmiş miydi?

 Okuldaki diğer çocuklarla anlaşmakta sorun yaşıyor muydu?

 - Nefesi hiç kesiliyor muydu?

 - Hayır, hayır.

 - Dikkatli olun.

 - Olurum.

 - Robert heykeltıraş mıydı?

 - Evet.

 Hoşuna gidiyor   hoşuna gidiyordu.

 Çok yetenekli elleri vardı.

 Çok üzgünüm Bay Ellis.

 - Çok güzeller.

 - Teşekkürler.

 Buna ne oldu?

 Bir ya da iki gün önce onu düşürdü  - Nasıl düşürdü?

 - Hatırlamıyorum.

 Çocuklar sakardır.

 Robert özellikle sakar mıydı?

 Bazen, akşam yemeğinde bardağını  - Onlarla mı konuşuyorsun?

 - Henüz şimdi geldiler.

 - Onu yakalayabildiniz mi?

 - Hayır.

 - O zaman burada ne işiniz var?

 - Bayan Ellis  Dün gece başka bir cinayet işlendi.

 Oğlunuzu öldüren adamın işlediğine inanıyoruz.

 Tüm kurbanlar bir hastalık ya da durumdan ötürü  - Robert 12 yaşındaydı.

 Hasta değildi.

 - Bunu doğrulamak isteriz.

 - Bunu nasıl yapacaksınız?

 - Otopsi uygulayacağız.

 Oğlumun mezarını kazıp, içini açıp, araştırma mı yapacaksınız?

 Evet, öyle yapacağız.

 - Siz kimsiniz?

 - Ben bir doktorum.

 Hasta değildi.

 Olsaydı bile, sizin gibi birine ihtiyacı yoktu.

 Bu, kader.

 Sadece bazı insanlar, Yüce Tanrı'nın bilgeliğini kabullenecek   cesarete sahip değiller.

 Size tamamen katılıyorum Bayan Ellis.

 İlaçların ne kadar kısıtlı olduklarını biliyorum   ölümün, birçok hastamın içinde büyüdüğünü gördüm.

 Kızımda da olduğu gibi, lösemi hastasıydı.

 2 yıl boyunca onu hastaneye götürüp acı çekmesini izledim.

 Her prosedür, her test, hepsi de işe yaramaz şeylerdi tabii ki de.

 Ve bir gün, öldü.

 Hepsi bu kadardı.

 Sonunda bu bir lütuftu.

 Kaderden biraz anlarım Bayan Ellis.

 Tanrı'nın planını değiştirmek için ilaç kullanmazdım.

 Sadece oğlunuzun neden öldürüldüğünü bilmenizi istiyorum.

 Ve ilaçlar bunu bulmama yardım edebilir.

 Sonra da, belki de, bunu yapan adamı   yakalamama yardım edebilir.

 Dr. Clancy, faksınız var.

 Acil olarak işaretlenmiş.

 Bu ne?

 Beyinciği kontrol et.

 Bu da ne?

 - İşte yanıtınız.

 - Ne?

 Beyin tümörü.

 Bezelye büyüklüğünde.

 Beyinciğe saklanmış.

 - John.

 - N'aber doktor?

 Tanrım!

 - John.

 - Benden bu kadar.

 Faksta ne yazıyordu?

 Bilmiyorum.

 Acil ve kişiseldi.

 Birileri seni oldukça iyi eğitmiş evlat.

 John!

 Lanet olsun!

 Artık birilerini bu işe dahil etmelisin!

 - Kapana sıkışıyoruz.

 - Ne?

 Konuş benimle.

 Her zaman bir adım önümüzde.

 Tam olarak yapmamızı istediği şeyleri yapıyoruz.

 Anlamadın mı?

 Benden bu kadar.

 Doktor Clancy?

 - Selam.

 - Selam.

 - İzninizle.

 - Çekinme, parasını sen ödüyorsun.

 Kimsenin bilmediği bir tümör bulduk.

 Kurbanlar arasında bağlantı kurduk ki   itiraf etmeliyim ki, ben bunu görememiştim.

 Hızlanıp öne geçmek yerine   talep ettiğin otopsiyi   hiçbir açıklama yapmadan terk ettin   ve şimdi de eşyalarını toplayıp, eve dönüyorsun.

 Kusura bakma Clancy ama, ne oluyor amına koyayım?

 "Ben kimim?

" "Sana iki kelimeyle kim olduğumu, ne yaptığımı, nerede yaşadığımı söyleyeceğim.

" Katilin bıraktığı bilmece.

 Ne olmuş yani?

 - Bu bir bilmece değil.

 - Ne o zaman?

 "Le diro con due parole, chi san, e che faccia, come vivo.

" - Puccini'nin La Boheme'inden.

 - Katil opera manyağı yani.

 Bu profil çıkarmamda bana çok yardımcı olur.

 - Sağ ol Clancy.

 - Hayır.

 Manyak olan benim.

 Opera manyağı benim.

 Dava dosyalarınızı okurken, tam olarak bu satırları dinliyordum  - Anlayamıyorum.

 - Bu şarkıyı dinleyeceğimi biliyordu.

 Benden yardım isteyeceğinizi biliyordu.

 Saat tam 4:16'da o dairede olacağımızı biliyordu.

 Çünkü o her şeyi biliyor.

 Anladın mı?

 O da benim gibi.

 Bir şeyler görüyor.

 Daha iyi görüyor ama.

 Çok daha iyi.

 Gel, şunu oku.

 Hadi, oku şunu.

 "Dr.

 Clancy   beyinciği kontrol edin.

" Tamam.

 Yani bu yüzden bırakıyorsun.

 Denginle karşı karşıyasın.

 Hayır.

 Bu adam, dengim olmaktan çok daha fazlası, benim çok ötemde.

 Onu durduramam, bu da daha önemli bir soru doğuruyor.

 Gerçekten durdurmaya değer mi?

 Bu insanlar her halükarda öleceklerdi.

 Onları herhangi bir dürtüyle, öfkeyle ya da   herhangi psikolojik bir sapkınlıkla öldürmüyor.

 Sigara, dondurma, kokteyller, küvetteki çiçekler   ve diğer deli saçmaları.

 Adam bir dahi.

 Ve onları kibarca öldürüyor.

 Anladın mı?

 Merhametle öldürüyor.

 - Saçmalık!

 - Öyle mi?

 - Bu cinayet.

 - Büyük azaptan kurtaran cinayetler.

 Senin kızın olsaydı, aynı şeyi söylüyor olur muydun Clancy?

 Üzgünüm.

 Öyle demek istemedim   sadece   kızının  Kızının öldüğünü biliyorum.

 Hepimiz bir gün öleceğiz, değil mi?

 O zaman hakkında konuşamadığın   bu kadar korkunç olan şey ne?

 Tamam!

 İşte sana söylemediğim şey.

 Bekaretini, 17 yaşındayken, iyi görünümlü, azgın, Bruce adındaki bir adama   yeşil bir Ford Bronco'nun arka koltuğunda kaybettin.

 Pek hoşuna gitmemişti çünkü Bruce her yerine kusmuştu.

 5 yıl önce, Kevin  Pardon Gavin adındaki   biriyle ciddi bir ilişkin vardı.

 Bir yıl sonra Gavin onun bebeğine   hamile olduğunu fark etti.

 Gavin bebeği istemedi, sen ise istedin, o da seni terk etti.

 2,5 ay sonra da bebek dünyaya geldi.

 Bu güzel kız çocuğuna Amanda adını verdin.

 Gerçekten de güzeldi ama bir gün, onu evlatlık vermek istedin.

 Onu o günden sonra bir daha görmedin ve bu senin kalbini kırıyor   ciğerini dağlıyor, bu yüzden de bozuk ağızlı ve havalıyı oynuyorsun.

 Her sene tam iki kere ebeveynlerinin doğum günlerinde, 16 Kasım ve 23 Ekim'de   Doreen ve Frank'i Cincinnati'den arayıp   onları çok sevdiğini söylüyorsun, onlar da "Biz de seni seviyoruz, tavşancığımız.

" diyor.

 Sonra da kırmızı kaz tüyü yastığının altında ağlıyorsun.

 Bunları sana söylediğim için benden nefret edeceksin.

 Ama ne var biliyor musun Ajan Cowles?

 Kimsenin sikinde değil.

 - Devam etmemi ister misin?

 - Devam et.

 Hakkımda başka ne görüyorsun doktor?

 Evine git Kathy.

 Evine git.

 Sağ taraf bende.

 Kutsal Meryem Ana adına!

 Kurban erkek, 18-35 yaş aralığında.

 Zihinsel hastalığı varmış gibi duruyor.

 Hijyenine önem vermeyen   zayıf sosyal yetenekleri olan birini arıyoruz.

  değişken ya da sanatsal bir doğası var.

 Tanrı aşkına şu elbisenin alt yarısını da bulun.

 Cinsel olarak harekete geçirilmiş, aşırı derecede şiddete meyilli.

 Bu bizim adamımızın yakınından bile geçemez.

 Selam aynasız!

 - John.

 - John.

 John!

 Belki de haklısındır John.

 Belki de bu adamı yakalayamayız.

 Belki   belki de bu tam olarak da onun istediğidir.

 Bir ipucu bulduk John.

 Bence iyi bir tane.

 Görmeni istiyorum.

 Kişisel bir iyilik olarak düşün.

 Çok kötü bir şeyler olmak üzere.

 Gizemli faksın internet aracılığıyla bilinmeyen bir vekil sunucudan gönderilmiş.

 Takip etmekte güçlük çektik.

 Aynı zamanda Victoria Raymond'ın banyo suyuna kimyasal analiz uyguladık.

 HIV pozitif çıktı ki bunu otopsiden ve senden biliyorduk.

 Ayrıca eser miktarda omurgasız salgısı bulduk.

 Yılan zehri.

 Çiçeklerin üzerinde.

 John, sormalıyım.

 Bu garip saçmalıkları biliyor muydun   yoksa şu an zihnimi mi okuyorsun?

 Geldik.

 Çiçeklerin geldiği yer burası.

 Merhaba.

 Sana bir özür borçluyum.

 Daha sonra açıklarım.

 - İyi misin?

 - John.

 Evet.

 Efendim.

 Vay canına.

 - Bunu yapmamalıyız.

 - Burada!

 Artık çok geç.

 Kırpılmışlar, koparılmamışlar.

 Adli tıpa haber vereyim.

 John.

 - Bunu istiyor musun?

 - Evet, tabii.

 Orada.

 Elbisenin alt yarısı.

 S..tir!

 - 14.

 birimden Otis'i getir derhal!

 - İlgileniyorum.

 Elbisenin üst yarısının gecekondunun birinde duvara montelenmiş biçimde bulduk.

 Kurbanın kanının en azından yarısıyla kaplıydı.

 Adamımız olmadığından emindim.

 Hala doğru gelmiyor.

 - Otis geldi.

 - Otis de kim?

 Seni saymazsak, buraların en iyisi.

 Otis!

 Hadi gel oğlum.

 Gidelim.

 - Parça nerede?

 - Burada.

 Gidelim oğlum.

 Bul hadi.

 Hadi!

 Gidelim!

 3 blokluk çevreleme istiyorum.

 - Onu ne kadar takip edeceğiz?

 - Gittiği yere kadar  Ona güvenmiyorum.

 Hem gereksiz hem de   bizi bir yerlere, belki de bir tuzağa götürüyor olabilir.

 - John, ipucu takip etmemeli miyim?

 - Hayır.

 Onu takip etmek mi, Tanrım kesinlikle hayır!

 Bu çok garip.

 Hadi!

 Yürü!

 Hadi!

 Muhtemel hedef konumu.

 Bana tüm birimleri bağla derhal!

 - Çelik yelek giyiyor musun?

 - Tabii ki de.

 Hepimiz giyiyoruz John.

 Hadi!

 Gidelim!

 Her çıkışta 2 kişi duracak, 6 kişi içeri girecek.

 Sawyer çevreyi kontrol edecek.

 - Yürüyün.

 - Gir.

 Merdivenlerden çıkıyoruz.

 Kat.

 Temiz.

 Merdivenlerden çıkıyoruz.

 Kat.

 Temiz.

 Kapıyı açın!

 Solda kapalı kapı var!

 Uzun koridor.

 Sağda kapalı kapı var.

 Solda kapalı kapı var.

 Sağda kapalı kapı var.

 FBI!

 Aç kapıyı!

 Gir.

 FBI!

 FBI!

 Solunda kalın!

 Solunda kalın!

 - Sol taraf temiz.

 - Sağ taraf temiz.

 Oda temiz!

 - Hop!

 - Burada mı yaşıyorsunuz efendim?

 - Burada mı yaşıyorsunuz?

 - Burası benim stüdyom.

 - Adınız ne?

 - Linus Harp.

 Karşı dairede kim kalıyor biliyor musunuz?

 Hiç kimse kalmıyor.

 - Terebentin mi?

 - Ressamım.

 Harika.

 Lütfen bizimle dışarı çıkar mısınız?

 Önce kilitleyebilir miyim?

 Hayır.

 Stüdyonuz güvende.

 Dışarı çıkın.

 Kurbağalar.

 Kıpırdama!

 - Yaralı var!

 - Ambulans!

 Hadi!

 - Ajan vuruldu!

 - Şüpheli yaya!

 Pencereden atladı!

 Aşağıya geliyorum!

 Onu merkeze götürmeliyiz!

 - Ne?

 - Nasıl görünüyor?

 Pek iyi değil.

 Ambulans çağırın!

 Derhal!

 - Katherine ile git.

 - Gelip alın onu!

 - Bir şey bulabildiniz mi?

 - Hiçbir iz yok.

 Herhangi bir şey var mı?

 Herhangi bir şey?

 - Ne arıyorum?

 - Hiçbir fikrim yok.

 - Beyaz, şüpheli  - Sola!

 - Buradan mı?

 - Sola.

 Araç batıya doğru gidiyor  - Peşindeyim.

 - Aracın görsel açıklamasını yapın  - Sağa!

 - Yapabildiğimizde yaparız.

 Taksi.

 Taksi çalmış.

 Plakasına ihtiyacım var.

 - Beş.

 M.

 Dört.

 Üç.

 - Orada!

 Dikkat et!

 Kaçacak!

 - Sola dön.

 - Düz gitti!

 Sola dön!

 - Tamam dur!

 - Arkana yaslan!

 - Aracı durdur!

 - Karışma bende!

 Durdur şu siktiğimin arabasını!

 Sorunun ne senin?

 - Kaçacak.

 - Sadece aracı durdur.

 - John, kaçmasına izin mi vereyim?

 - Kapa çeneni!

 Hadi!

 Hadi!

 Şimdi!

 - İyi misin?

 - Evet.

 Sen?

 Evet.

 Nerede?

 Nerede?

 Selam aynasız!

 Sen o değilsin.

 - Onunla yalnız kalmak ister misin?

 - Evet.

 - Adamı yakaladın mı?

 - Ben değil, Katherine yakaladı.

 Aferin ona.

 Adamımız o değildi, değil mi?

 Hayır.

 Yani, haklıydın.

 Bizi başka yöne doğru çekti.

 Bize bir psikopat verdi.

 Şimdi de  Şimdi de bize göstereceği başka bir vakası var.

 Dördüncü evre kanser.

 Bunu biliyordun, değil mi?

 Tahmin etmiştim.

 Konusunu açmadığın için minnettarım.

 Birkaç ay önce   teşhis konuşmuştu.

 Hiçbir şey yapılamayacak kadar ileri bir evredeydi.

 Sen  Sen, Laura ile benim ufaklığa göz kulak olacaksın o zaman, öyle mi?

 Evet, tabii ki de olacağım.

 Lanet olsun John!

 Ölmeye hazır değilim.

 Sanırım  Bilirsin, bunu planlıyordum.

 Biraz bekliyordum.

 Ama henüz değil.

 Yapacak çok işim var.

 Laura'yı memleketine taşımak istiyordum.

 Oğluma araba sürmeyi öğretmek istiyordum.

 - Her zaman berbat bir şoför olmuşsundur.

 - Biliyorum.

 Babasına bakmasını istemiştim.

 Biz  Hayattan çok şey istiyoruz.

 Sonra da alıyoruz.

 Sahibim.

 Ama vaktim tükeniyor.

 Zamanım kalmadı.

 Hayatında pek çok şey yaptın, dostum.

 - Yeteri kadar değil John.

 - Yaptın.

 Hayır.

 Geri dönmen çok güzel.

 Baksana.

 Hadi bana o berbat fıkralarından birini anlat.

 Berbat fıkra mı?

 Fişini çekmeme ne dersin?

 Bu seni güldürür müydü?

 Gerçek bu.

 Gerçekten de anlatamıyorsun amına koyayım.

 Ama o gülüşün orada.

 Bana bir iyilik yap ve bunu Elizabeth'e götür, olur mu?

 Onunla gül.

 Sana dün gece söylediklerim için üzgünüm.

 - Bana parkta bir şeyler diyecektin.

 - Neymiş o?

 Evet, hatırladım.

 Evet, şeydi   güzel bir Pazar ikindisiydi.

 24 Haziran 1990.

 Kızımın bahçede oynayışını izliyordum.

 Herkes "Mutlu Yıllar" şarkısını söylüyordu.

 6. doğum günüydü.

 Tüm çocuklar harika zaman geçiriyordu.

 O an gördüm.

 Arkasında, Emma'nın arkasında dikiliyordu.

 Gölge gibiydi.

 Perde gibi hareket ediyordu.

 Rüzgarda dalgalanıyordu.

 Işık oyunu olmadığını biliyordum.

 Üzerimde hissedebiliyordum.

 İçimde hissedebiliyordum.

 Tanrım.

 Çok garipti.

 Sonra yavaşça kayboldu.

 Kimseye anlatmadım, eşim Elizabeth'e bile tek bir kez bahsetmedim.

 Ama hiç şüphem yoktu.

 20 yıl sonra, aynı gün, bizi aradı.

 Perşembe sabah 09:23.

 "Tamam, bu kadar.

 İşte başlıyoruz.

" diye düşündüm.

 Sonra teşhis geldi, lösemi   cefalı 2 yıllık tedaviden sonra   hayatımın en kötü gününde, öldü.

 Gitmişti.

 Emma.

 Kutsal kitaplara göre   3.

 günde, ölümden uyandı.

 Cennete yükselip, Tanrı'nın sağında oturdu.

 Yaşayanları ve ölüleri yargılamak için şanla geri döndü.

 Ve krallığının sonu yok.

 Amin.

 Kevin, buraya gel.

 Biliyorum, tamam.

 - Başka bir şey ister misiniz bayım?

 - Aynısından bir tane daha.

 Seninle uzun zamandır tanışmak istiyordum.

 Sonunda yüzleştiğimize inanamıyorum.

 Buyurun.

 - Ben de bir tane alabilir miyim?

 - Tabii.

 John, aldığım her can   inanılmaz bir acıdan kurtardığım canlar.

 Önlerinde neyin yattığını görüyorum.

 Azap ve hastalık.

 Acıdan kıvrandıklarını görüyorum.

 Çığlık attıklarını, ölmek için yalvardıklarını görüyorum.

 Ölmek için yalvarıyorlar John.

 Ben de dileklerini yerine getiriyorum.

 Sadece daha iyiye.

 Dilek henüz dilenmeden oraya gidiyorum.

 Acı bile henüz başlamamışken orada oluyorum.

 Sevdikleri içinse, otopsi yapılıp asıl sorun ortaya çıkarılıyor.

 İşte o zaman şok yerini rahatlamaya bırakıyor.

 Onların şöyle dediklerini duyuyorum   "Teşekkürler Tanrım ani oldu.

" "En azından acı çekmedi.

" Sonunda yaptığım şey için bana minnettar oluyorlar.

 Bu yüzden arkadaşın Joe'ya yardım ettim.

 Önünde 73 günlük, korkunç acılı bir süreç vardı.

 Ailesine nasıl bir fayda sağladım haberin var mı?

 14 yıllık kariyerinde normal nedenlerle ölen kişi sayısı kaç?

 Sıfır.

 Karısına aylık bağlandı ve oğlu üniversiteye gidecek.

 Stanford'a hatta.

 Sence Joe bu anlaşmayı kabul etmez miydi?

 Lütfen onları çağırma.

 Hadi ama.

 Üzerimde silah taşıdığımı biliyorsun.

 - Silahı var!

 - Silah!

 Eğilin!

 At silahını!

 Bu buluşmanın tüm olası sonuçlarını gördüm.

 Her birinden de sağlıklı bir şekilde ayrıldım.

 Bir sonuçta, şanssız garson kızımızın   başına vardiyasının bitmesine birkaç dakika kala korkunç bir olay geliyor.

 Yaptığım işten zevk almıyorum.

 John bu bir saplantı değil.

 Bu sadece, zaten ölmek üzere olanları   biraz haysiyet ile öldürmek.

 Bazen en büyük sevgi eylemleri, verilmesi gereken en zor kararlardır.

 Neden bana sessiz muamele uyguluyorsun?

 Anladım.

 Anlaman gereken çok şey var.

 Bu olmamalıydı.

 Devam edeceğiz.

 Silah!

 Silahı var!

 - Silahı var!

 - Kıpırdama!

 Onu yakalayacaksınız Tanrı aşkına!

 Bırakın beni!

 Onu yakalayın!

 Bira içiyordu.

 Ama alkolik değildi.

 Alnında yarası vardı.

 Çizik gibi bir yara.

 Son 10 yıldaki ölümcül hastalıklara sahip insanların çözülemeyen cinayetleri burada.

 - Kaç tane?

 - 7.

 Omuriliğe ponksiyon yok ama hepsi acısız.

 - Zehir, gaz  - Bunların hepsi yerel mi?

 Ulusal verileri de mi istiyorsunuz?

 Böyle mi görüyorsun John?

 Atticus ne?

 - John?

 - Bağlandık.

 - Biz aynı hayvanız.

 - Tanıdık geldi mu?

 Korkuyorum.

 Not bıraktı mı?

 Yoğunlaş, John.

 Odaklan, John.

 John!

 - Hey polis!

 - Korkuyorum.

 Sadece  Odaklan.

 Yoğunlaş John.

 Odaklan.

 Son 10 yılda Juneau'dan Miami Sahili'ne, 62 vaka var.

 S...r!

 Bir arama daha yap.

 Ölümcül baskılamayı kaldır.

 Aynı zaman dilimindeki, çözülemeyen diğer vakalara bak.

 Katil, kimse bilmiyorken onların hasta olduğunu biliyor olabilir.

 Her şeyi tanıma göre tarat   erkek, 30'larında, alnının solunda ameliyat izine benzer bir yara var.

 Her şeyi getir.

 Rastladığın her şeyi getir, tamam mı?

 Bu, şu demek, "Tebrikler ortak." Yükseliyorum!

 Zengin bir ihtiyarla 20 dakika sana bunu getirecek.

 Herm tarihinin en genç ortağıyım.

 Arkadaşlarına bunu söyleyebilirsin.

 Bilmiyorum, "Pazartesi onları da alıp bana gel.

" demek istemiştim.

 Her neyi uygun görürlerse.

 Tutulacak hiç   hiç ama hiç   yay, broş, örgü, bağ, mandal ya da anahtar yoksa   güzelliği, güzelliği, güzelliği yok olmaktan uzak tut.

 Şu kırışıklıkların somurttuğunu göremeyecek miyim?

 Pas geçen elçiler yok  Elçiler üzgün ve griden elçiler çalıyorlar.

 Hayır, hiç yok.

 Şu an başarısızlık dediğin şeyin hasretini çekmeyeceksin.

 Yapabildiğini yap, yapman gerekeni.

 Bilgelik umutsuzluk için erken.

 O zaman başlangıç ol.

 - Merhaba John.

 - Merhaba Charles.

 Onu aynı yaşta tutmak için hiçbir şey yapılamaz ve çağın kötülüğü, kıraç saçlardır   kırışıklık ve buruşukluk, ölümün sarma yapraklarıdır.

 Mezarlar ve solucanlar, ölüme yuvarlanıştır.

 Her neyse, hakkımda haklıydın.

 - Ben  Ne derlerdi?

 - İkilem.

 Seninle ilgili ikileme düşmüştüm evet ama artık değil.

 Dostum Joe Merriweather'dan   1 saat, 1 dakika hatta 1 saniye bile fazla yaşamaya hakkın yok.

 Gerçekten ölüm döşeğinde olan biriyle tanıştın mı bilmiyorum Charles.

 Hayata tutunmaya çalışırlarken korku ve dehşetin   eşiğinde cebelleşmelerini izlemek.

 Bilmiyorum ama   eğer tanısaydın, muhtemelen aslında o anların ne kadar   kıymetli olduğunu anlardın.

 O noktada, hayatın sana verdiği acı bile   bir nevi güzel olabiliyor.

 Ne demek istediğimi anladın mı?

 Kızın böyle mi hissetmişti?

 Onun   acısı da "güzel" miydi?

 - Korkarım ki dostum   bunu asla bilemeyeceksin.

 - Siz de kimsiniz amına koyayım?

 - Otur ve kapa çeneni.

 - Tetiği çektiğini görmüyorum.

 - Aynen.

 - Bu senin tarzın değil.

 Merhametli değil.

 - Öyle mi?

 Kafasına yiyeceği bir kurşun başına geleceklerden çok daha iyi.

 Jeffrey burada  Çok yakında nörofibromatoza yakalanacak.

 Onu kıvranan, çarpık bir yaratığa çevirecek.

 Yarın gece, birkaç kokteylden sonra, Jeffrey kız arkadaşını hamile bırakacak.

 Nörofibromatozun esas yanı ise, kalıtsal olması.

 %50 ihtimalle çocuk da yakalanacak ama henüz bunu söyleyemiyorum.

 Çocuk da yakalanacak.

 - Nörofibromatoz ne?

 - Ona bu azabı mı hediye etmek istiyorsun?

 Ahlaki yargıların uğruna   üç hayatı birden mahvetmek mi istiyorsun?

 Tanrı'yı oynayamayız.

 Hayır, Tanrı'yı oynamak gibi bir niyetim yok.

 Onun yaptıklarını göz önüne alırsak, pek etkilenmedim.

 Sorun yok.

 Kendine bir bak.

 Kafan karıştı.

 Hangimizi vuracağını bile bilmiyorsun.

 Yakında öğreneceksin.

 Ambulans çağır.

 Zehirlendin.

 Hastaneye gitmen lazım.

 Kus, süt iç, bir şeyler yap.

 İyi şanslar.

 Sanırım onu bulduk.

 Aramaların geldi.

 Silah kayıtlarıyla çaprazladım.

 Silah Charles Ambrose adına kayıtlı.

 Adamım.

 Hadi gidelim.

 Yoğunlaş John.

 Bu gece birileri ölecek.

 Beni şimdi kaybetme.

 FBI!

 Sağ kapıyı açın!

 Sol kapıyı açın!

 İçeri girin!

 Oda, temiz!

 Burası da neresi?

 Hiç eşya yok.

 Hiçbir şey yok.

 Manzara fena sayılmaz.

 Dinle!

 Katherine!

 Charles Ambrose kim?

 Gerçekte kim?

 - Bunu nasıl yapabiliyor amına koyayım?

 - Tabii ki de ne aradığınızı biliyorum.

 İhmal ve suistimale maruz kalmış disfonksiyonel çocukluk.

 Sonraları ise  Hiçbir işe tutunamayan, hiçbir ilişkisini yürütemeyen.

 - Her alanda hatalı  - Hayırdır  Yoğunlaş.

 Annem beni terk etmedi.

 Babam beni hiç dövmedi.

 Geçmişimde herhangi bir şiddet ya da antisosyallik belirtisi bulamayacaksınız.

 Radikal değilim.

 Üne ya da güce karşı ilgi duymuyorum.

 Ben sadece artık görmezden gelemeyen bir adamım.

 Durma.

 Tanrı şahidim, sessiz bir hayat yaşamayı isterdim.

 Dönüştüğüm şeyden uzak bir hayat.

 Ama her zaman ne olacağımızı seçemiyoruz.

 İşte buradasın.

 Çok acıyor.

 Çok korkuyorum.

 Memur Pearce, ben Charles Ambrose.

 Amirine benimle buluştuğunu söyle.

 Kariyerin için harika olur.

 Merkez, ben Memur Pearce.

 Şimdi kurtarıcının, kurtarılması gerek.

 Clancy bu çağrıyı yanıtlamanı istemiyor Ajan Cowles.

 Sloman.

 Olacağı zaman orada bulunmanı istemiyor.

 Ama orada olacaksın.

 Karşılık vereceksin.

 Orada olacaksın.

 Kendine mani olamayacaksın.

 Devriye seni bekler.

 Charles Ambrose'un Ashland İstasyonu'nda olduğu raporlandı.

 Nereye gidiyorsun?

 Geri dön!

 Yakında görüşürüz.

 İşte buradasın.

 - Hoş geldin.

 - Teşekkür ederim.

 Tıpkı yıllardır gördüğüm gibi.

 Sen, ben, bu tren 

Sen de gördün değil mi?

 Duydun mu?

 Günden güne, aydan aya.

 Tek bir şey yolunda değil.

 Ben Ajan Cowles.

 Şüphelimiz Ashland İstasyonu'na gidiyor.

 Mühendisle telsiz bağlantımız var.

 İstasyonda hazır bekleyeceğiz ve treni durduracağız.

 - Sonra ne olacak?

 - Onu indireceğiz.

 - Geri çekilmenizi öneririm.

 - Geri çekilmeyeceğim.

 Kontrol bizde.

 Geri çekilin.

 S...r!

 Bağlandık.

 - Aynı hayvanlar.

 - Hayır, hayır.

 Ben katil değilim.

 - 7 dakika hakkında konuşabiliriz.

 - 7 dakika mı?

 Birilerini öldüreceksin.

 - Kimmiş o acaba?

 - Benim.

 Yürü, yürü!

 İçeri!

 - Hadi!

 - Yürüyün!

 Yürüyün!

 Hadi!

 Hadi!

 Hadi!

 Trenin gelmesine 5 dakika var.

 Hadi!

 Yürüyün!

 Ölüyorum John.

 Bu işe daha fazla devam edemem.

 Bu yüzden yerimi alacak birine ihtiyacım var.

 Acıyı görebilen birisine.

 Azabı, hastalığı.

 Beni vurmak için görmediğin bir neden daha var.

 Yoğunlaş!

 John.

 John.

 İşte bu kadar.

 Teşekkürler.

 Ajan Cowles.

 Ona oldukça düşkünsün.

 - Sanki kızına tekrar kavuşmuşsun gibi.

 - Üzgünüm, anlayamadım Charles.

 Profiline uymuyor.

 Onu neden öldüresin ki?

 Haklısın.

 Tabii ki onu öldürmeyeceğim.

 Tamamen sağlıklı.

 İşin güzel yanı da bu John.

 Önce beni durdurmaya çalışacaksın.

 Evet, tek kurşunla, tam burada.

 - O andan sonra geri dönüş olmayacak.

 - Hayır, üzgünüm dostum.

 Oyun şimdi burada bitiyor.

 4 nişancı istiyorum, 3'ü aşağıda biri yukarda.

 60 saniye kaldı.

 Hadi!

 Yürüyün!

 FBI!

 - Hanımefendi  - FBI!

 Çekil geçeyim!

 Bana bak John.

 Tanıdık geliyor mu?

 Gördün mü?

 Tüm gördüklerin gerçeğe dönüşüyor.

 Hedefe 50 saniye kaldı.

 - Görüşün var mı?

 - Görüyorum.

 Yüzbaşı.

 - Ateş edebilir misin?

 - Olumlu.

 Tam zamanında gelecek.

 Ateş et!

 Ateş et!

 S...r!

 Kaybettim!

 Yer ekibi.

 Ateş edin!

 Hedefe kilitlendi.

 Yürüyün!

 Kaderine merhaba de John.

 Ateş!

 Durun!

 Durun!

 Beni öldüreceğini söylemiştim.

 Ateş serbest!

 - John  - İyisin.

 İyisin.

 - Selam.

 - Selam.

 - Nasılsın?

 - Başhekimle konuştum.

 Ameliyatın başarılı olduğunu söyledi.

 - Güzel.

 - Kurşunun temizlendiğini söyledi.

 Göreve geri dönmeyi düşünürsün diye umuyordum.

 Joe'nun da dediği gibi, harika bir ekip olurduk.

 Hayır, ben sessiz bir hayat istiyorum.

 Peki.

 Joe seninle gurur duyardı.

 Ağlama, iyi bir çocuksun.

 Seninle çalışmak güzeldi John.

 - Görüşürüz.

 - Görüşürüz.

 - Kendine iyi bak.

 - Bakarım.

 Bir de  Az kalsın unutuyordum.

 Bana şu konuda yardım edebilir misin?

 Teslim edildiğinden emin ol.

 Tamamdır.

 Joe  - Merhaba Elizabeth.

 - Merhaba John.

 Çok güzel görünüyorsun.

 Mektubunu birçok kez okudum.

 - Diğerlerinden farklıydı.

 - Ne yönden?

 - Sadece geçmişten bahsediyordu.

 - Öyle mi?

 Evet, Emma'yı düşünüyorum.

 Her gün.

 Buraya gel.

 Sorun yok.

 Acıtıyor.

 Korkuyorum.

 Çok korkuyorum.

 Tanrım  Acıtıyor.

 Bazen en büyük sevgi eylemleri, verilmesi gereken en zor kararlardır.

 Yürüyelim mi?

 Yakında görüşürüz John.

 

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar