BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA İNGİLİZLERE ESİR DÜŞEN TÜRK ASKERLERİ 3
TÜRK ESİR KAMPLARINDA
SAĞLIK ŞARTLARI
İngiltere
Hükûmeti, esirlerin bulundukları bölgelerde esirlerin tedavilerinde nasıl bir
yol izleneceğine dair “Saha Hizmeti için Hasta Kabul ve Taburcu El Kitabı”
yayınlamıştır. Bu el kitabına göre kamplarda tutulan günlüklerde hastanede
tedavi olan esirlerin hastalıklarına ilişkin tüm detayları bulunmaktadır.
Hazırlanan listelerde esirin bağlı olduğu alay, tabur, bölük ve takımın yanı
sıra rütbe ve isim bilgileri yer almıştır. Yaşı, görevde kaldığı süre ayrı bir
bölümde yazılmıştır. Hastalıkların detaylarının yazıldığı bölümde, hastaneye
kabul ve çıkış tarihi ile eğer başka hastaneye sevk edildi ise bunun da tarihi
ayrıca not düşülmüştür. Hastanede öldü ise bu da forma işlenmiştir. 4 Eylül
1917-12 Nisan 1919 tarihleri arasında Selanik’te 70 civarında Türk ve Bulgar
esirin adları ve diğer bilgileri bu el kitabında mevcuttur. 28 Mart 1916-6 Mart
1918 tarihlerinde arasında İskenderiye’de Avusturyalı, Türk, Bulgar ve Macar
savaş esirlerinden 16 asker hastanede bulunmuştur. Günlüklerde 21 Eylül 1918-16
Ekim 1918 arasında Kudüs’te bulunmuş 12 Türk esirin adı ve diğer bilgileri
geçmektedir. Savaş sırasında yapılması gerekenler tüm işlemler “Ordu Sağlık
Hizmetleri Talimatnamesi”ne göre yapılacaktır. Kitabın sonundaki günlük
dikkatle saklanacaktır. Hastanelerin bulunduğu yerler değişmişse bile
belirtilecektir. Her bir birliğin sayısı ve tedavi edilen hastalar
yazılacaktır. Her türlü istatistik bu günlüğe işlenecektir. Savaşın sonunda bu
günlük eğer Alan Hizmetleri Sağlık Başkanı tarafından teslim alınmadı ise
Hastaneler Genel Sağlık Başkanına teslim edilecektir. Bu el kitabı İngiliz ve
yerel birlikler için muhafaza edilecektir. El kitabında yönerge şu şekildedir:1571
1.
Esirlerin yaralanmaları aşağıdaki durumlara göre
değerlendirilmiştir:
A.
Ateşli silahla baştan yaralanma
B.
Morarma ya da basit kafatası derisi yaralanmaları
(basit yaralanma)
C.
Depresyon görülmeyen kafatası kırılmaları
D.
Depresyon görülen kafatası kırılmaları
E.
Kafatasına bir cismin girmesi
F.
Kafatasında delik açılma
2.
Ateşli silahla yüz yaralanması aşağıdaki durumlara
göre değerlendirilecektir.
A.
Hafif deri morarmaları ve yaralanmaları (basit
yaralanma)
B.
Yüzde kırık
C.
Dokusu bozulmuş yüzde kırık (durum ayrıntılı yazılacak)
D.
Alt çene kırığı
3.
Ateşli boyun yaralanması aşağıdaki durumlara göre değerlendirilecektir
A.
Basit morarma ve yaralanma (basit yaralanma)
B.
Ciddi yaralanma (durum ayrıntılı yazılacak)
4.
Göğüsten ateşli silah yaralanmaları aşağıdaki
durumlara göre
değerlendirilecektir.
A.
Basit morarma ve yaralanma (basit yaralanma)
B.
Göğüs kemiğinde ya da kıkırdak gölgesi çevresinde
doku bozukluğu olmayan sakatlanma
C.
Doku bozukluğu meydana gelmiş çürükler ya da bir
cisim tarafından yaralanmamış durumlar
D.
Bir cisim tarafından gerçekleşen yaralanmalar
E.
İçte meydana gelmiş ciddi durumlar
5.
Ateşli karın bölgesi yaralanmaları aşağıdaki
durumlara göre
değerlendirilecektir.
A.
Basit morarma ve yaralanma (basit yaralanma)
B.
Morarma ya da bir cisim tarafından sebep olunmayan
doku bozukluğu meydana gelmemiş yaralar
C.
Bir cisim tarafından yaralanma ya da delik açılması
sonucu yaralanma
6.
Ateşli sırt ya da bel yaralanmaları
A.
Basit morarma ve yaralanma (basit yaralanma)
1571 TNA, MH., 106/1373; MH., 106/792; MH., 106/1272.
B.
Omurilik doku bozukluğu olmaksızın omurga kırıklığı
C.
Omurilik doku bozukluğu meydana gelmiş omurga kırıklığı
7.
Ateşli silah ile apış arası yaralanma veya zarar
görmesi, genital veya idrar
yolu
organlarının ateşli silah ile yaralanması (durum ayrıntılı yazılacak)
8.
Ateşli kol ve el yaralanmaları aşağıdaki durumlara
göre değerlendirilecektir.
A.
Basit morarma ve yaralanma (basit yaralanma)
B.
Bölgede morarma ya da uzun kemiklerde kırıklık
C.
Morarma ile beraber uzun kemiklerde kırıklık
D.
Üst kol kemiği
Ön
kol kemiği,
Dirsek
kemiği,
Ön
kol kemiği ve dirsek kemiğinin birlikte
Üst
kol kemiği, ön kol kemiği ve dirsek kemiğinin üçünün birlikte,
El
bileği ve el tarağı,
Parmak
kemiği birlikte kırılması
9.
Ateşli ayak ve bacak yaralanmaları aşağıdaki
durumlara göre
değerlendirilecektir.
A.
Basit morarma ve yaralanma (basit yaralanma)
B.
Bölgede morarma ya da uzun kemiklerde kırıklık
C.
Morarma ile beraber uzun kemiklerde kırıklık
D.
Kalça kemiği
Kaval
kemiği
Baldır
kemiği
Kalça,
kaval ve baldır kemiğinin aynı anda
Ayak
bileği ve ayak tarağı
Parmak
kemiği birlikte kırılması
10.
Ateşli silahlar ile büyük atardamarların zarar
görmesi (Açık kırık hariç olmak üzere)
11.
Eklem yerlerinde bir cismin girmesi veya delik
açmasına sebep olan ateşli silah yaralanması
12.
Açık kırık hariç olmak üzere büyük sinirlerde
meydana gelen ateşli silah yaralanması
13.
Kılıç ya da mızrak yarası (detay yazılacaktır)
14.
Süngü yarası (detay yazılacaktır)
15.
Çeşitli yaralar (detay yazılacaktır)
1
.1
Esirlerin Kamplara İntikalleri Sırasında Karşılaşılan Sağlık Sorunları
Cephede İngilizlerin eline esir
düşen Osmanlı askerleri kamplara ulaşıncaya kadar çok ciddi tehditler ile karşı
karşıya kalmıştır. Bu süreçte, pek çok yaralı ve hasta asker hayatını
kaybetmiştir. Yaralı ve hasta esirlerin durumu bir yana, sağlam askerler dahi
uzun zaman içinde olağanüstü şartlar altında kamplara ulaşabilmişlerdir.
Esirler sağlık koşulları yetersiz şartlarda iskân edilmiştir. Osmanlı Hükûmeti,
yollarda ve hastanelerde esirlere yapılan bu zulümlerin izalesi için diplomatik
yollardan girişimlerde bulunmuştur. Osmanlı Hükûmeti, İngiliz Dışişleri
Bakanı’na 18 Ekim 1917’de gönderdiği notada Ramadi’de ele geçirilen Türk
askerlerinin sağlık koşullarının kötü olduğundan ve çoğunun ölüme terk
edilmelerinden dolayı şikâyetini dile getirmiştir. 8 Aralık 1917’de İngiliz
Askeri İdare Kurulu tarafından konu ile ilgili yapılan incelemeler, 25 Aralık
1917’de İsveç Temsilciliği aracılığıyla Osmanlı Devleti’ne gönderilmiştir.
İngiltere Hükûmeti, Ramadi’de İngiliz güçleri tarafından herhangi bir Türk veya
farklı bir esirin intikal sırasında veya yollarda öldürülmüş olduğu iddiasını
temelsiz bulmuş ve yalanlamıştır. Her rütbedeki yaralı ve hasta Türk savaş
esirinin İngiliz yaralılar ile aynı şartlara sahip olduklarını iddia etmiştir.
İngiliz birlikleri tarafından işgali sırasında Ramadi’deki sıhhi şartlar ve sağlık
hizmeti, olması gereken standartların çok altındadır. Buna rağmen kısa sürede
sağlık hizmeti ve su temini sağlanmıştır. Ele geçirilen her bir esir, kendileri
için hazırlanan yere gitmeden önce tıbbi açıdan muayene edilmiş ve motorlarla
gidecekleri yerlere götürülmüştür.[60]
İngilizler esir aldıkları Osmanlı
savaş esirlerini, hasta, yaralı veya zayıf olup olmadıklarına bakmaksızın,
sürekli kalacakları kamplara kadar yakıcı güneş altında saatlerce yürümeye
mecbur bırakmıştır. Bu uygulama, aynı şekilde yaralı subaylar için de
uygulanmıştır.[61]
İngiliz yetkililer, esirlere karşı çok insafsızca davranmış ve hatta kafilenin
hızına yetişemeyen esirleri öldürmekten çekinmemiştir. 30 Eylül 1917’de
Kesre’de İngilizlere esir düşen Hicaz 22. Fırka, 125. Alaydan hesap memur
yardımcısı Bursalı Halil oğlu Mehmed, esaret sonrası yetkililere verdiği
ifadesinde kamplara intikalleri sırasında herhangi bir esirin hasta olup
yürüyememesi durumunda öldürüldüğünü söylemiştir.[62]
120
. Alay Kumandanı Yarbayın ifadesinden oluşan ve Merkez
Kumandanlığından Üsera İşleri Şubesi’ne sunulan 20 Şubat 1921 tarihli rapor,
esir düştükten sonra yaralı esirlerin nasıl bir işleme tabi tutulduğundan
bahsetmektedir. Öncelikle esirleri uzun bir yolculuk beklemiştir. Ayrıca yaralı
ve hasta olanların ivedilikle tedavisi yapılması gerekirken esir sayısının çok
fazla olması ve İngiliz yetkililerin gerekli tedbirleri almaması sebebiyle bu
konuda çok mağduriyetler yaşanmıştır. Alay kumandanının Şam’da gerçekleşen
tedavisi ardından hastaneden yaklaşık 30 kadar subay taburcu edilmiş ve yolda
da yaklaşık 100 kadar er ilâve edilerek malul adı altında esirler trenle,
Kantara’ya getirilmiştir. Hangi cephede olursa olsun tüm esirler, bu şekilde
uzun ve zahmetli bir yolculuk süreci geçirmiş ve çoğunun tedavisi ile tam
olarak ilgilenilmemiştir.[63]
Tüm bu olumsuzlara rağmen dönem dönem durumundan şikayetçi olmayan esirler de
çıkmıştır. Muhafız Taburu askerlerinden Dağıstanlı Zakir, Şam’da esir düştükten
sonra esir hastanesinde beş ila altı ay kadar bulunduğu sırada subay ve diğer
askerlere çok iyi bakıldığını söylemiştir.[64]
İntikal sırasında veya kamplarda
hastalıkların en önemli sebebi, esirlere kötü bakılmasıdır. Sağlam olarak
İngilizlere esir düşen askerler kısa sürede kamplarda hastalanmıştır. Özellikle
esirlerin kamplara nakilleri sırasında sağlık şartlarına hiç dikkat
edilmemiştir. Örneğin, Kirmasti’nin Dere Mahallesinden Kasap Halil oğlu
İbrahim, Şam’da esir düştükten sonra İngiliz Hastanesine yatırılmış ve ancak
burada kısmen daha iyi bakılmıştır. Buradan nakledildiği Tel El-Kebir’deki
İngiliz Hastanesi ise iaşe bakımından çok kötüdür.[65]
Ağustos 1919’da esaretten eve
dönen bir esir, Şam’da esir düştükten sonra Kantara esir kampına kadar
yaşadıklarını ve duyduklarını ifadesinde anlatmıştır. Esir ifadesinde 30 Eylül 1918’de
Şam’da esir düştükten sonra hastanede yaralı subay ve askerlerin
öldürüldüklerini işittiğini söylemiştir.[66]
Esir düştükten sonra kampa
ulaşmak için eziyet çeken esirler arasında Medine kahramanı Fahreddin Paşa da
vardır. İngilizler her ne kadar esir aldıkları askerleri çok ağır yaralı
olmamak şartıyla doğrudan kamplara göndermeye çalışsa da bu her zaman mümkün
olmamıştır. Genelde hasta olan esirler yollarda kurulan istasyonlarda muayene
edilerek ayrılmış, sağlam olanlar kamplara gönderilmiştir. Örneğin, 11 Şubat
günü beraberindekiler ile Medine’den ayrılan Fahreddin Paşa, 5-6 günlük
mesafedeki Yenbu’ya ancak 19 gün sonra ulaşabilmiştir. Esirler Yenbu’da 25
Şubat günü bir İngiliz doktor tarafından muayene edilmiş ve hasta olanlar
sahile gönderilmiştir. Diğerleri ise Mısır’daki esir kamplarına sevk
edilmişlerdir.[67]
1916’da esir düşen Cidde
Garnizonundan 180 hasta ve yaralı dahil, 600 kadar askerin Süveyş’e nakilleri
bir insanın yaşaması mümkün olmayan şartlar altında gemiler ile
gerçekleşmiştir. Gemiden hayvan gübresi ve süprüntülerle çıkarılan hasta ve
yaralı askerler, kanalın doğu sahilinde karantina mahalli denilen tel örgülerle
çevrili bir kum sahrasında yatak, yorgan ve iki ince battaniyeden ibaret bir
sütre ile on altı gün yaşamaya mahkûm edilmiştir. Aç kalmayacak kadar iaşe
verilen esirler arasında yetersiz beslenmenin de etkisiyle hastalar çoğalmış ve
ölümler artmıştır.[68]
Esaretten dönen 14. Kolordu
emrinde görevli Harputlu Teğmen Hamdi Emin Efendi’nin 11 Temmuz 1919 tarihli
ifadesinde söyledikleri, subay ve erlerin esir olduktan sonra geçirdikleri
süreçleri ve esir bulundukları intikal kamplarında yaşadıklarını kısaca özetler
niteliktedir. 30 Ekim 1918’de İngilizlere esir düşen Hamdi Emin Efendi, esir
olduktan sonra beş altı gün Şirkat Hastanesinde kalmıştır. İngilizler kendi
yaralılarını otomobillerle naklettikten sonra ancak Türk esirlere sıra
gelmiştir. Hastanelerin hepsi yaralı doludur. Hasta ve yaralı esirler
hastanedeki tedavileri sonrası otomobillerle Tikrit’e, oradan kısmen tren,
kısmen de bineklerle Bağdat’a gönderilmiştir. Otomobil yolları yetersiz
olduğundan ağır yaralılar,
Şirkat’den Tikrit’e sallarla ve
daha sonra trenle Bağdat’a getirilmiş, Bağdat’ta Mecidiye Hastanesinin
kuzeyinde hurmalıklar arasında İngiliz Seyyar Hastanesine yatırılmışlardır.
Hastanede yaklaşık 40 kadar yaralı ve 500’ü geçkin hasta bulunmaktadır. Grubun
esaretinden Basra’ya ulaşıncaya kadar esirlerle yeterince ilgilenilmemiştir.[69]
Bilhassa Bağdat’ta esirlerden
sorumlu İngiliz doktoru, Kut’ül-Amare’de esir edilen İngiliz askerlerine eziyet
edildiğini iddia ederek, Türk esirlere bakmadığı gibi hatta dehşetli bir
suretle kin beslemiştir. Açlıktan subaylar dahil birçok asker vefat etmiştir.
Yaralılar arasında Binbaşı Hilmi, Şükrü Bey, Yüzbaşı Necati, İsmail Hakkı ve Visaleddin
Efendiler de vardır. Bu kişiler, Bağdat’ta beş altı gün kaldıktan sonra sıhhiye
vapuru ile Basra’ya nakledilmişler ve burada Aşar İngiliz Hastanesine
yatırılmışlardır.[70]
Üst rütbeli subaylardan yolculuğa dayanamayacak kadar hasta olanların Kut’ül-Amare’de
bırakıldıklarına dair hatıratlarda bilgiler bulunmaktadır.[71]
Bandırmalı Üsteğmen Mahmud Esad
Efendi’nin 9 Ağustos 1918 tarihli ifadesi, İngiliz askerlerinin yaralı Osmanlı
askerlerine nasıl bir işlem yaptıklarını göstermesi açısından önemlidir. Mahmud
Esad Efendi, 22/23 Mart 1918’de Kudüs- Nablus Caddesi civarında bir İngiliz’in
kurşunuyla omzundan vurulup yere düştüğü sırada bir başka İngiliz askerinin de
süngüsü ile yaralanmıştır. Yerde savunmasız yatarken diğer bir İngiliz askeri
gelip ikinci süngüyü beline saplamış ve öldüğüne hükmederek bırakıp gitmiştir.
Bir süre sonra kendisine geldiğinde yanında kimse yoktur. İngiliz sıhhiye
ekipleri kendisini görünce yarasını dahi sarmadan ve bir sedye bile getirmeğe
gerek görmeden sürükleyerek taşımıştır. Mahmud Esad Efendi, yaralı durumda
ayakta duramaz olduğu halde dahi İngiliz askerleri, başına toplanarak
üzerindeki değerli eşyaları almışlardır. Ancak ifadesi alındıktan sonra yarası
sarılmıştır. Karargâhta da apolet ve mahmuzlarının alınması ardından çadıra
yatırılmıştır. Bir İngiliz yaralı eri ile beraber önce Bire Hastanesine oradan
da bazen araba ve bazen de otomobil ile Kudüs Hastanesine gönderilmiştir. Yolda
başka yaralı Osmanlı subayları ile de karşılaşmıştır. Kudüs Hastanesi pis bir
mahal olup bir tarafında Mısırlı askerler, diğer tarafında Türk esirleri
yatmaktadır. Alt katta kokuşmuş bir odada erlerin yanına yatırılmıştır. Yattığı
şey yatağı andıran dört tahtadan ve iki ayaktan ibaret teneşire benzer bir
karyoladır. Kanlı, pis ve kirden rengi kaybolmuş bir şilte parçası üzerinde
bitler arı kadar büyük ve karınca kadar çoktur. Hastane hizmetliler bir iki
Mısırlı Arap’tır. Hastaneye gelir gelmez ameliyat masasına yatırılmış, biri
Mısırlı diğeri Ermeni olmak üzere iki doktor yanına gelmiş ve yaralarını
açmıştır. Mısırlı doktor yaralarını yıkamak ve temizlemek için önce başındaki
süngü yarasının etrafını temizlemek istemiştir. Bunun için ustura ile saçlarını
tıraş ederken Ermeni doktor usturayı doktorun elinden alıp başının arka
tarafının bir kısmını kesmiştir. Bunun üzerine esir Ermeni’ye küfür etmeye
başlamıştır. Esirin Türk olduğunu anlayan Ermeni “Van’da vesâir mahallâtda
yüz binlerce Ermenileri kestiniz.” diyerek hakarete başlamıştır. Bu olay
özerine Ermeni doktor, İngilizlere şikâyet edilmiştir. Sorun kısmen çözülmüş,
Ermeni doktora sadece uyarıda bulunulmuştur. Bir gün sonra Ermeni doktor
erlerin yaralarını kontrol için gelmiş ve erlerin yaralarına parmaklarını sokup
Mahmud Esad Efendi’nin tabiri ile esirleri inek gibi bağırtmıştır. Bu olay da
İngilizlere şikâyet edilmiş, bir daha yaralıların yanına gelememiştir. Kudüs
Hastanesinde Mısırlı doktor tarafından tüm esirler oldukça iyi bir şekilde
tedavi edilmiştir. On gün sonra Lebed’de erler subaylardan ayrılmıştır.
Buradaki şartlar eskiye göre daha iyidir. Fakat yiyecek içecek durumu yine çok
kötüdür.[72]
Gazze Cephesi’nin Makara köyü
sırtlarında yaralı olarak İngilizlere esir düşen Halid Efendi, esaret sonrası
verdiği ifadesinde, esir alındıktan sonra tedavisinin nasıl yapıldığını
anlatmıştır. İngiliz askerleri tarafından bir dere içinde bulunan Halid Efendi,
Arap karargâhlarına götürerek yaralı bulunan sol koluna sargı sarılmış ve ilk
tedavisi burada yapılmıştır. Yaralı olan Halid Efendi, bir otomobil ile doğruca
trene ve oradan da Mısır-ı Cedid’de 2 Numaralı Üsera-yı Osmaniye Hastanesine
götürülmüştür. Hastanede mümkün olduğunca esirlerin istirahatlerine özen
gösterilmiştir.[73]
Konu hakkında Yedek Subay Mülâzımısâni Tevfik Efendi’nin ifadesi de Halid
Efendi’ninkini doğrular niteliktedir. Tevfik Efendi, Kudüs Cephesi’nde esir
düştükleri ve yaralı olarak Kahire Hastanesine sevk edildikleri sırasında
esirlere bir miktar sıkıntı verilse de genel olarak esirlerin tedavilerine
dikkat edildiğini ifade etmiştir. Hastanede ilgisizlik sebebiyle yaralı
subaylar hayatlarını kaybetmiş ve hayatta kalabilenler ise İskenderiye
civarında Seydi Beşir Osmanlı subay esir karargâhına gönderilmiştir.1585 [74]
Musul ve Halep’ten sorumlu Dicle
Grubu Nakliye Katarı tabip yardımcısı ve Dicle Sıhhiye başçavuş yardımcısı,
Ekim 1918 tarihinde Dicle Grubunun esir düştükten sonra nasıl bir işleme tabii tutulduklarını
anlatmıştır. 29-30 Ekim 1918 günü teslim olan askerler 31 Ekim günü Şirkat’a
sevk olunmuş, burada askerler ve subayların çoğu muayeneden geçirilmiştir.
Çölde bekleyen diğer kıtalar ile birleşerek Şirkat’a hareket edilmiştir.
Şirkat’a varışta hasta ve yaralılar terk edilmiş hastanelere tedavi amaçlı
yerleştirilmiştir. Tedavileri sonrası peyderpey otomobiller ile Bağdat’ın
kuzeyinde Tikrit’e sevk edilmişler, burada kısmen daha rahat etmişlerdir.
Bağdat ve Basra yolu ile esirlerin bir kısmı 16 Ocak 1919’de Musul’a
getirilmiştir.[75]
Dicle Grubu Sıhhiye Bölüğü, hesap
memuru vekili de esaret sonrası verdiği ifadesinde, esir olduktan sonra yaralı
ve hastaların Şirkat Hastanesine sevk olundukları bilgisini vermiştir. Yaralı
ve hastalıların Bağdat’a sevkleri için teşkil edilen yerde sıhhiye heyeti
arasında bir buçuk ay kalmıştır. Bu müddet zarfında, hasta ve yaralılar tamamen
nakledilmiştir. 25 gün Bağdat’ta bırakıldıktan sonra aynı sıhhiye heyeti
vapurla Basra’ya gönderilmiştir.[76]
Dicle Grubu başhekiminin esaret
sonrası ifadesi, esir düştükten hemen sonra subay ve askerlerin neler
yaşadıkları, İngilizlerin esirlere karşı gösterdikleri muameleyi görevli doktor
gözü ile gözlemlemiştir. Karargâh ile birlikte bulunduğu için esaret sırasında
herhangi bir kötülüğe maruz kalmamıştır. Şirkat’a gider gitmez hastanede
görevlendirilmiştir. Her alaydan birer tabip alarak hastaneyi iç ve dış olarak
ikiye ayırmıştır. Yaralı esir sayısı 363 olup tüm kıtalardan muayene edilen
asker sayısı ise 567’dir. İlk günler İngilizlerin erzakları henüz gelmediği
için üç gün boyunca sıhhiye bölüğünün ihtiyat erzakları ve erzak kollarının
terk ettikleri pekmez ile idare etmişlerdir. Üç gün sonra esirlere düzenli
olarak ve bolca erzak verilmeye başlanmıştır. 24 gün zarfında yaralılardan 67
er taburcu olmuş, sekiz er vefat etmiştir. Hastalardan ise 182 er taburcu
edilip 16 er vefat etmiştir. Diğer yaralı ve hastalar otomobiller ile Fetha’da
bulunan İngiliz Menzil Hastanesine sevk edilmiştir. Her bir kafileye Türk
doktorlardan bir tabip tayin edilmiştir. Hasta ve yaralıların sevki son
bulduktan sonra başhekim, sıhhiye bölüğünü Şirkat’da bırakarak Tikrit’e
gitmiştir. Şirkat’dan sevk edilen yaralı ve hastalar hastane treni ile Bağdat’a
nakledilmiştir. Yaralılar arasında sevk edilen doktorlar Tikrit’de oluşturulan
amele taburlarında görevlendirilmiştir. Başhekim, altı gün Tikrit’de hastanede
misafir olarak kaldıktan sonra biri Musevi, diğeri Hristiyan iki operatör ve
başhekim yardımcısı ile Bağdat’a gitmiştir. Bağdat’ta Hıristiyanların yanı sıra
Şamlı olan yardımcısı da ayrılmıştır. Teğmen ve yedek subaylardan oluşan son
konvoy başhekim ile beraber vapurla üç gün yolculuk sonunda Basra’ya
ulaşmıştır.1588 [77]
Yemen’deki son Osmanlı alayının
esir düşmesiyle askerlerden subay ve üst rütbeli subaylar Aden’e, bekâr
subaylar Kamaran Adası’na sevk edilmiştir. Esirlerin sağlık durumları esirlerin
arasında bulunan iki Osmanlı doktorun bu hususta özel bir ihtimam
göstermesinden dolayı umumiyetle iyi durumdadır. Hastalığı hafif olanlar kamp
revirinde, ağır olanlar ise Hint Hastanesinde tedavi edilmiştir. Esirler
arasında bir ara sebze yememe ve C vitamini eksikliği sebebiyle iskorbüt zuhur
etmiştir. Esirlerin şikâyetleri üzerine Aden’den teftiş için bir İngiliz sağlık
heyeti gelmiş, incelemelerde bulunmuştur. Esirlerin çoğunun sıhhati yerinde
görülmediğine dair bir rapor hazırlamış ve Aden’den sebze ve meyve sevkine
hemen başlanmasına karar verilmiştir.[78]
Esaret sonrası alınan esir
ifadeleri ile esaret günlerini yazan askerlerin hatıratları karşılaştırıldığında
elde edilen bilgilerin birbirini destekler nitelikte olduğu görülmektedir.
İngilizler ile muharebede başından yaralanmış Cemil Zeki Bey, önce Resulayn
istasyonundaki İngiliz Seyyar Hastanesine nakledilmiştir. Burada 2 gece kalan
Cemil Zeki Bey kendisine çok iyi davranıldığını söylemiştir. Buradan sıhhiye
treni ile 3 yaralı arkadaşıyla 20 gün kalacakları Kantara’daki Çadırlı Seyyar
Hastaneye gönderilmiştir.[79]
Gözlerini cephede kaybeden Emin
Çöl, esir düşmesinin hemen ardından tedavi için Birüssebe’deki hastaneye
getirilmiştir. Hastane Türk esirlerle doludur. İlk tedavisi burada yapılan Emin
Çöl, gözlerini kaybettiğinden habersizdir. Çöl’ü muayene eden iki sıhhiyeci
kendisine kötü haberi vermiştir. Daha sonra Yunus Han’a gönderilmiş ve beş Türk
subay ve bir astsubay ile 1. Takım Komutanı Çumralı Mehmed Efendi’nin tutulduğu
çadıra yerleştirilmiştir. Aynı yerde Kızılhaç çadırında ilk muayenesi
yapılmıştır. Burada gözleri temizlenmiş, merhem sürülmüş ve göz kapakları
açılmaya çalışılmıştır. Fakat sonuç olumsuzdur.[80]
Hüseyin Fehmi Genişol ile
birlikte Havran’da esir düşen askerler, 4.000 kişilik grup halinde Bağdat
yönüne hareket etmişler, Ramadi yönünde tel örgülerin içine hapsedilmişlerdir.
İngiliz zulmüne, esirlerin birbirine karşı vahşice davranması, birbirlerini
yağmalamaları, bir hafta boyunca yağan yağmur ve kötü hava şartları da
eklenince her gece bir köşede birkaç kişi hayatını kaybetmiştir. Kampa gelen
her esir hastalıklara karşı aşılansa da bu durum kampta esirlerin hayatlarını
kaybetmelerinin önüne geçememiştir.[81]
Kızılay Heyetince Şam’a bağlı
Mezze köyünde esir Osmanlı subayları için yeni bir hastane yapılmıştı. Türk
subaylarının burada tedavileri tamamlandıktan sonra İngilizler tarafından harp
esiri olarak esir kamplarına sevkleri gerçekleşmişti. Burada 110 esir subay
tedavi gördü. Hasta ve yaralıların hepsi iyileştikten sonra heyet, Cenevre
Sözleşmesi hükmü gereğince serbest bırakılarak Şam’dan Beyrut’a, oradan da
İzmir’e gönderildi.[82]
İngiliz basını Osmanlı
birliklerinin cephelerdeki yenilgisini çok iyi değerlendirmiş ve bunu
propaganda malzemesi olarak kullanmıştır. İngiliz basınında çıkan haberlere
göre cephelerde yenilgiye uğrayan Osmanlı birliklerinin geri çekilmesi düzenli
bir şekilde yapılamamış ve pek çok asker ya cephede kalmış ya da kendi başının
çaresine bakmıştır. Birçok hasta Türk askeri yollarda aç sefil olarak terk
edilmiş bir durumda İngiliz askerleri tarafından bulunmuştur. Günlerce
kendilerine hiçbir yardım ulaşmamış, adeta İngiliz tarafından esir de olsa
kurtarılmayı beklemişlerdir. Bu kişilerden birisinde ciddi bir beyin hasarı
mevcuttur.
Hastaneye ulaştığı andan itibaren
kendisiyle dikkatle ilgilenilmiştir. Ameliyattan sonra yaralı beyne bir tür tüp
yerleştirmek gereklidir. Muhtemeldir ki bu hastanın vefat etmesi kendisine
ulaşan yardım çok gecikmesindendir. Benzer şekildeki bu durumda olan 19 olaydan
10’u ölümle sonuçlanmıştır.1594 [83]
İngilizler özellikle 1916
tarihinden itibaren ele geçirdikleri yaralı Osmanlı esirleri, Basra
yakınlarındaki Şattülarap’ın kenarında bulunan hasırdan inşa edilmiş hastaneye
nakletmişti. Tennume denilen yerde çadırlardan oluşan tel örgü içindeki esir
kampında da Türk esirlerden çokça yaralı ve hasta bulunmaktadır. İngilizler
kendi yaralılarını ise muntazam bir şekilde inşa edilmiş iki hastaneye yerleştirmiştir.[84]
Basra’da esir gözlem kampı ve
bulaşıcı hastalıklara karşı izolasyon kampı olmak üzere iki farklı kamp
bulunmaktaydı. Gözlem kampında esirler iki ile dört hafta arasında kalırken
izolasyon kampında kalan esirler iyileşinceye kadar tutulmaktaydı.[85]
Burada sağlık kontrolünden geçirilen ve tedavisi sona eren esirler Hindistan’a
esir kamplarına gönderilmiştir.[86]
Muhiddin Erev, kamplarda hasta
olan esirlerin nasıl tedavi edildiklerini anılarında detaylı bir şekilde
anlatmıştır. Muhiddin Erev, Bağdat kampında odun kırdığı bir zamanda
fenalaşmış, önce revire kaldırmış, ardından gemi ile Basra’daki Mısır Kızılay
Hastanesine nakledilmiştir. Bir aylık tedavisinin ardından kampa geri
gönderilmiştir. Muhiddin Bey’in hastalığının tifo veya tifüs olabileceği tahmin
edilmiştir. Saçları tamamen dökülmüştür. Bir Rus esirin yardımıyla saçına
çamurdan tedavi uygulanmış ve saçları tekrar çıkmaya başlamıştır. Hastalığı
kesin olarak öğrenilememiştir.[87]
Taşköprülü Mehmed Efendi, Basra
esir kampında ciddi bir hastalığa yakalanmış ve ilk başlarda gitmek istemediği
doktora gitmek zorunda kalmıştır. Doktor bir süreliğine yemeği yasaklamış ve
ilaç vermiştir. Kampta gündüzleri sıcaktan, geceleri ise sivrisinekten
durulamamaktadır. Hastalandığı akşam esirlerden sorumlu kamp komutanı Boudrel
ile bir topçu subayı ziyaretine gelmiş ve yemek ikram ederek kendisiyle
ilgilenmiştir. Mehmed Efendi, bir ara da dizanteriye yakalanmış ve doktora
giderek ilaç almıştır. Doktorlar hastaneye yatması gerektiğini söylemesine
rağmen mübadele ümidiyle kampta ayrılmak istememiştir.[88]
Irak’tan dönen esirlerin esaret
sonrası verdikleri ifadelerinden de anlaşılmaktadır ki geri dönen esirler
arasında çok sayıda hasta bulunmaktadır. Bu da göstermektedir ki esirlere
esaretleri sırasında yeterli düzeyde sağlık hizmeti verilmemiştir.[89]
Ayrıca Basra esir kampında esirlerin yiyecek içecek durumu çok kötüdür. Bunun
yanı sıra esirlere verilen az miktar paranın kesilmesiyle iaşe temini daha
vahim bir duruma yol açmıştır. Yeterli besin alamayan esirlerde tüberküloz
hatta kör olma ihtimali ortaya çıkmıştır.[90]
Basra’dan Karaçi’ye getirilen
esirler buradan Kalküta’ya taşınmadan önce istasyon kampında muayeneye
ediliyor, hasta ve şüpheli şahıslar özel bir hastaneye gönderiliyordu.[91]
Başkumandanlık Vekaletinden Hariciye Vekaletne giden 29 Ağustos 1916 tarihli
bir tezkerede İngilizler tarafından 1916 yılında esir alınan askerlerin
Hindistan ve Burma’ya nakilleri sırasında yaşadıkları insanlık dışı şartlar
anlatılmaktadır. Esirler Burma’ya giden vapurların ambarlarına doldurulmuş,
gıdasız, havasız ve hatta hasta esirler ilaçsız bırakılmıştır. Subaylar tel
örgüyle kapalı ve pis yerlerde kalmaya mecbur edilmiştir. Bu sebeple birçok
ölümler gerçekleşmiştir.[92]
Bombay’daki Amerikan
Konsolosluğu, 26 Tammuz 1915’te Madras isimli hastane gemisinde hayatlarını kaybeden
Osmanlı esirleri ile ilgili olarak Birleşik Devletler Büyükelçiliğine
hayatlarını kaybeden Osmanlı esirleri ile ilgili izlenimlerini aktarmıştır.
Amerikan Elçiliği de Madras hastane gemisinde vefat eden dört Osmanlı esirine
ait aşağıda ölüm sebebi ve tarihleri verilen esirlerin kimlik bilgilerini
içeren tezkereyi Osmanlı Hükûmetine iletmiştir.
Tablo 4.1: Madras
Hastane Gemisinde Hayatını Kaybeden Esirlerin Ölüm
Sebepleri
Künye Numarası |
Adı |
Ölüm Sebebi |
Ölüm Tarihi |
1160 |
Abdul Ahmed Mustafa |
(Azm-i fahzının kırılmasıyla) Uyluk kemiği kırılması nedeniyle
hayatını kaybetmiştir. |
29 Mayıs 1915 |
1135 |
Sabri |
Ölüm nedeni
bilinmiyor |
30 Haziran 1915 |
1113 |
Ahmed |
(Sağ taraftaki azm-i fahzının ihracından dolayı) Sağ uyluk
kemiğinin kesilmesinden sonra hayatını kaybetmiştir. |
30 Haziran 1915 |
1130 |
Osman Essa Bussa |
(Fahzının kırılmasıyla) Uyluk kemiğinde çatlak nedeniyle
hayatını kaybetmiştir.[93] |
31 Mayıs 1915 |
Kaynak:
BOA,
HR. SYS. 2194/9; HR. SYS. 2194/10.
Osmanlı Ordu-yı Hümâyûnu
Başkumandanlığı Vekâletine 13 Nisan 1916’da ulaşan ve 30 Mart 1916 tarihli
Times gazetesinden alınan Irak'ta görev yapan bir İngiliz subayının itirafları,
Osmanlı Hükûmetince ileri sürülen ağır yaralı askerlere düzenli gıda verilmediği
ve bu askerlerin tedavilerinin yapılmadığı iddialarını doğrular niteliktedir. “Irak’ta
Kötü İdare” başlıklı yazıda yaralıların acınacak halleri konu edilmiştir.
Irak’ta görevli bir İngiliz subayın ailesine yazdığı bir mektuba esirlerin
kamplara seyahatleri sırasında sağlık düzeninin ne kadar fena olduğunu da dile
getirilmiştir. Ağır yaralı 500 esir yandan çarklı küçük bir geminin güvertesine
konulmuştu. Şiddetli yağmur altında esirleri koruyacak ince bir tenteden başka
bir şey bulunmamaktadır. Tüm esirlerin sağlık işlerine sadece bir doktor
görevlendirilmiş, bu doktora ise bir yardımcı dahi verilmemişti. Yiyecek çok
kıt sağlık düzeni ise hiç yoktu. Bu şartlar altında esirler 12 saat geminin
güvertesinde bulunmuşlardı. Gemi sonrası ise 12 saatlik bir yolu da karadan kat
etmişlerdi. İngiliz asker şu cümlelerle Türk esirlerin durumunu aktarmaktadır:[94]
“Ağır yaralı beş yüz mecrûhu
yandan çarhlı küçük bir geminin sert güvertesine koyunuz. Şiddetli bir yağmurun
boşanmakda olduğunu ve bu yağmura karşı gemideki ince bir tentenin ne derece
vazife-i tehaffuzu ifa edeceğini tasavvur ediniz. Bu efrâd-ı mecrûhiyenin
hey’et-i mecmuasına yalnız bir doktor veriniz. Bu doktora muâvinler tayin
etmeyiniz. Erzakın mefkûd, tertibat-ı sıhhiyenin ma‘dûm olduğunu düşününüz ve bu
şerâit altında zavallı efrâd-ı mecrûhayı sefîne-i mezkûrenin gayr-ı mahfûz
güvertesinde on iki saat bırakınız. Bilâhare bu mecruhîne 12 saatlik bir
mesafeyi karadan kat ‘etmek mecburiyeti karşısında bulundurunuz. Artık
sâlifü'z-zikr şerâit-i sıhhiyenin intâc edeceği netice-i müessifeyi takdir
ediniz.”
Hindistan’a kadar olan gemi
yolculuğu esirler için zorlu geçse de sevkin geri kısmı kısmen daha rahat
geçmiştir. Irak Cephesi’nde topçu subayı olarak görev yapan Taşköprülü Mehmed
Efendi, esir düştükten sonra beraberindekiler ile birlikte Basra Körfezi’nden
Rangoon kampına getirilirken Ganj Nehri üzerinde bir kampta konakladıklarından
bahsetmektedir. Burada çok da kötü olmayan bir ortamda konakladıkları esnada
kamp doktoru, hasta olan esirleri muayene ederek ilaç vermiştir.[95]
4.2
Hindistan
Esir Kamplarında Hastalıklar
Hindistan ve Burma gibi
bilmedikleri bir coğrafyada, doğup büyüdükleri ve alışık oldukları yerlerin
havasına hiç benzemeyen iklim şartlarına alışmak Türk esirler için pek de kolay
olmayacak, bu şartlara alışmaları uzun bir zaman alacaktır. Özellikle alışık
olmadıkları bu bölgenin iklimi esirlerin sağlığı üzerinde çok etkili olmuştur.
İklimin, esirlerin sağlığı üzerindeki etkisini gösteren en önemli belge ise
hastane kayıtlarıdır. Hastane kayıtları dikkatlice incelendiğinde genel olarak
esirler, içinde bulundukları iklimi çekilmez bulmuşlardır. Esirler bir kampta
sıcaktan, başka bir yerde nemden, kuraklıktan veya yağmurdan şikâyet
etmişlerdir. Hastane kayıtlarını inceleyen Kızılhaç heyetine göre esir kampları
İngiliz birlikleri için seçilen kışlalarda yer aldığı için esirler arasındaki
hastalık ve ölüm oranları, İngiliz askerlerinkinden fazla değildir ve yerli
halktan daha düşüktür. Hindistan ikliminin uzun vadede zayıflatıcı ve bitkin
düşüren olumsuz etkisi, esirlerin genel sağlığı üzerinde hissedilmemiştir.1607
[96]
Hatta heyete göre sağlık hizmetleri tam bir övgüyü hak etmektedir. Türk
esirlerinin sağlıklı olması hastanelerin iyi durumda olmasıyla, hastane
malzemelerinin ve ilaçların bol bulunmasıyla, koruyucu önlemlerin alınmasıyla
ve doktorların içten tedavileri ile açıklanabilmektedir. Cepheden yeni gelen
askerler zayıf ve bitkin bir haldedir ve bu durum onları enfeksiyonlara karşı
duyarlı hale getirmiştir. Normal esir kamplarında kalan askerler arasında
hastalık ve ölüm oranları olması gereken en düşük seviyededir. Her ne kadar
heyetin söyledikleri İngilizlerin tuttukları hastane raporlarına dayansa da
esir ifadeleri bu iddiaların tersini göstermektedir.[97]
Birinci Dünya Savaşı’nda Irak, Suriye ve Süveyş Cephelerinde esir düşerek
çalıştırılmak üzere Hindistan’a getirilen askerler arasında hastalık,
zehirlenme ve kamplarda çıkan çatışmalarda vurularak ölen pek çok esir
olmuştur.
İngiliz yetkililer kamplardaki
esirlerin tedavisinde esirler arasında bulunan doktor ve diğer sağlık
personellerini de kullanmışlardır. Bu uygulamada bazı sorunlar ile karşılaşmak
kaçınılmaz olmuştur. Öncelikle esir sağlık çalışanlara ödenecek tutar çözülmeye
çalışılmıştır. Bir başka sorun ise İngiliz yetkililer bu esirlerin gönüllü
çalışmalarını talep etmiştir. Bu durumda da esirler evlerine döndükten sonra
düşman bir devlete hizmet ettikleri gerekçesiyle herhangi bir tahkikata
uğramaktan çekinmişlerdir. Bu sağlık çalışanlarının arasındaki Ermeni ve Rum
askerler çoğunluğu oluşturmaktadır. Bu sebeplerle bu esirleri geri göndermek
İngilizler için daha kolay bir yol olarak düşünülmüştür. Hindistan Hükûmeti
tarafından hazırlanan 18 Şubat 1916 tarihli ordu raporunun özetinde de esir
sağlık çalışanlarının bu durumu ele alınmıştır. Ordu raporuna göre
Mezopotamya’daki operasyonlar sırasında ele geçirilen ve kendilerinden bir
görev beklenmeyen Ermeni ve Türk sağlık çalışanı subayların Cenevre
Sözleşmesi’nin 12. Maddesi’ne göre uygun olan bir yoldan, Fırat Nehri
üzerinden, geri gönderilmesi planlanmıştır. İngiliz açısından ilk sorun yani bu
esirlerin ödenek sorunu Hindistan Hükûmetinin teklifi doğrultusunda
çözülmüştür. İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Hindistan Dışişleri Bakanlığının
teklifi doğrultusunda bazı Osmanlı sağlık çalışanı esir subaylara verilecek 3
rupi tutarındaki günlük ödenek konusunda Hindistan Hükûmeti ile aynı fikirde
olduğunu açıklamıştır. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetinin bu şahısların
zorla alıkonulmakta olduklarını iddia edeceğini var sayarak tamamen kendi
rızalarıyla kalmakta olduklarını gösteren bir belgenin Hindistan Hükûmeti tarafından
bu şahıslara imzalatılmasını talep etmiştir.[98]
Diğer taraftan yetkililer bu
sağlık çalışanlarının bazılarının hizmetlerinden faydalanılabileceğini
alternatifini de değerlendirmiştir. Ancak Hindistan Yurt Dışı Seferi Kuvvetleri
“D” Komuta Genel Subayı, esir Türklerin sağlık çalışanı olarak
görevlendirmeleri halinde kendi kuvvetlerine geri döndüklerinde muhtemelen
şüphe ile karşılanacaklarını göz önünde tutmuştur. İngilizlere göre bir doktor
bu konuda kişisel olarak yargısız infaz için çağrılmıştır. Hatta geri dönen tüm
esirler ölümle tehdit edilmektedir. Buna ilaveten esirler, geri dönüşlerinde
İngilizler tarafından işgal edilmiş olan topraklardan ayrıldıktan sonra
Arapların hâkim oldukları bölgelerde hırsızlık ve şiddete maruz kalma tehlikesi
ile karşı karşıyadır. Bu konular, sağlıkçı esir çalışanlara anlatılmış ve
kendilerine iki seçenekler sunulmuştur. Fırat Nehri üzerinden mevcut risk ile
beraber geri gönderilmeleri ya da ödeme almaksızın sıradan savaş esiri olarak
hayatlarına devam etmeleridir. Bu esirlerin tamamı ikinci seçeneği tercih etmiş
ve bu yönde bir belge imzalamışladır. Buna rağmen temel hayati gereksinimlerini
karşılayabilmeleri adına bir miktar maddi yardımda
bulunulması için dilekçe
yazmışlardır. Buna göre kendilerine günlük 3 rupi şeklinde bir ödenek tahsis
edilmiştir. Aynı zamanda buna benzer bir teklif Mezopotamya’da ele geçirilen ve
geri gönderilmeyi bekleyen bazı Türk sağlık çalışanı subaylara da yapılmıştır.
Yapılan harcamaların savaş sonrasında Osmanlı Hükûmeti tarafından karşılanması
muhtemel görünmemektedir. Ermeni çalışanların Türklere yeniden katılma
hususunda bir arzuları olmadığı gibi İngiltere Hükûmetine hizmet etmek
istemektedirler. Mısır kamplarında kayda değer sayıda Ermeni mülteci
bulunmaktadır. Bu şartlar altında konuya sıcak bakılarak esirlerin istihdam
edilmesi planlanmıştır.[99]
Osmanlı
vatandaşı gayrimüslim esir sağlık çalışanlarının ülkelerine gönderilmeleri veya
kamplarda çalıştırılmaları Sumerpur esir kampı komutanı Yüzbaşı C. Roberts’ın
Simla’da bulunan Hindistan Kurmay Başkanı’na 12 Eylül 1916 tarihli yazdığı
mektupta da konu edilmiştir. Kampta sağlık çalışanı Osmanlı esiri 32 Hristiyan
ve 19 Yahudi bulunmaktadır. Kamptaki tüm sağlık çalışanı esirlere geri
gönderilmeyi tercih edip etmedikleri sorulmuştur. Gönüllü olarak geri dönüş
için sevk edilmeyip ödeme almaksızın savaş esiri olarak kalmayı isteyenlerden
bir belge imzalamaları istenmiştir. Esirler ise mübadele ile geri gönderilmeyi
reddederek tamamen kendi rızalarıyla kamplarda kalmayı tercih etmişlerdir. Buna
rağmen rızalarını gösteren bir belgeyi imzalamayı da reddetmiştir. Çoğunluğu
imzaladıkları belgelerin Osmanlı Hükûmetine ulaşabileceğini ileri sürerek
Türklerden korktuklarını beyan etmişler ve Bağdat’ta veya kuzeyde olan
ailelerinin misilleme yapılarak rahatsız edilebileceğini gerekçe
göstermişlerdir. İsimlerinin Osmanlı Hükûmetine verilmeyeceği hususunda
kendilerine garanti verilmiştir. Eğer Osmanlı Hükûmeti bu şahısların zorla
alıkonulduklarını iddia ederse Amerika Konsolosluğu tarafından usulen kontrol edilmiş
olan belgelerin asıl belgelerle değiştirilebileceği de mektupta dile
getirilmiştir. Böylelikle evrakta usulsüzlük yapılarak hem Osmanlı Devleti’nin
hem de uluslararası kuruşların yanıltılması amaçlanmıştır. Yahudiler gibi
kampta çok sayıda bulunan Hristiyanların niyeti serbest kalır kalmaz evlerine dönmektir. Buna rağmen savaş süresince Mezopotamya’ya geri
gönderilmek yerine kampta kalmayı tercih etmişlerdir.[100]
4.2.1
Sumerpur
Esir Kampının Sağlık Şartları
Osmanlı Devleti, yabancı
ülkelerdeki esirleri için çok bir şey yapamasa da gücünün yettiği kadar
esirlerin durumu takip etmeye, kamplardaki olumsuz sağlık koşullarına karşı
ilgili devletleri uyarmaya çalışmıştır. Karşılıklı yazışmalar incelendiğinde
üzerinde durulan en önemli konulardan birisi kampların sıhhi şartları ve
esirlerin sağlık durumlarıdır. Nitekim Osmanlı Devleti’nin Sumerpur’daki
esirlerin durumu ile ilgili verdiği notalardan birisine, İngiliz Dışişleri
Bakanlığı, 21 Eylül 1916’da cevap vermiştir. İngiltere Hükûmeti kamplardaki
kötü muamelenin hastalıklara neden olduğuna ilişkin tüm iddiaları yalanlamış,
kamptaki esirlerin sağlıklarında herhangi bir sorun olmadığını ileri sürmüştür.
Hastalık oranının %1’in altında olduğu kampta birçok yaralı ve yaşlı esir
dikkate alındığında bu oranın normal kabul edilmesi gerektiğini bildirmiştir.[101]
Osmanlı Devleti’nin iddialarına
karşı tarafsız devletler veya teşkilatların hazırladıkları raporlar incelenirse
raporların tutarsız ve taraflı oldukları görünmektedir. Mesela Kızılhaç
heyetinin tüm ziyaretleri önceden haber verilerek gerçekleşmiştir. Ziyaretten
önce kamplar teftiş için özel olarak hazırlanmıştır. Kızılhaç heyeti
raporlarına göre kampta ciddi bir şekilde yaralanmış esir yoktur. Yaralıların
bazıları Mısır’a geri gönderilmiş, bazıları da Kûtu’l-Amâre’de ele geçirilen
yaralı İngiliz esirleri ile mübadele edilmiştir. Mübadele için ayrılan esirler
önce Maadi esir kampında görülmüştür. Esir değişimi hemen gerçekleşmemiş ve
esirler bir süre burada bekletilmiştir.[102]
Sumerpur kampının sağlık
hizmetlerini, Londra Saint Bartholome Hastanesinde çalışmış Hintli bir doktor
olan Yüzbaşı Wadia yürütmüştür. İki yerli doktor kendisine yardımcı olmaktadır.
Kampta esir doktor bulunmamaktadır. Doktor Yüzbaşı Arapça ve Farsça konuşabilmekte,
ayrıca iki Ermeni Fransızca, İngilizce ve Arapça dillerinde tercümanlık
yapmaktadır. Hastanede 2 Hintli hemşire, 6 Arap kökenli esir hemşire, bir
kuaför, iki aşçı, iki su taşıyıcı personel görev yapmaktaydı. Hastanenin
kendisi kampa bağlı olup 61 metre uzunluğunda, 13,5 metre genişliğindeydi.
Bütün hastalar dört kişilik odalarda bulunuyordu ve her birinin de ayrı yatağı
vardı. Hastanenin yapısı ve özelikle yalıtımı sıcaklara karşı esirleri çok iyi
korumaktaydı. Çadırlar tam olarak yetmediğinden hastalar için taştan yapılmış
evlerin yapımına başlanmıştır. Hastaların yatakları çok rahattır. Bütün ilaçlar
ve hastane malzemeleri İngiltere’den getiriliyor ancak ana depo Bombay’da
bulunuyordu. Bütün malzemelerin siparişi doktorlar tarafından yapılırdı. Gönderilen
malzemeler yüksek kalitedeydi. Ameliyat malzemeleri sterildi. Tüm sağlık
teçhizatı iyi bir şekilde korunmuştu. Kampta cerrah, gözlükçü, ebe
bulunmaktaydı. Tahlil yapmak için bir mikroskop vardı. Bol miktarda ilaç stoku
yapılmıştı. Hastane, kampla aynı zamanda, Temmuz 1915’te açılmıştı.
Mezopotamya’daki savaştan hasta, yaralı, yorgun ve zayıf bir durumda
gelmelerine rağmen esirlerin çoğunun genel sağlık durumu iyiydi.[103]
Her gün 40 esir muayene olabilmek
için doktora gitmekteydi. Genelde esirlerin şikayeti ishalden veya gastritten
oluyordu. 1917 yılında Kızılhaç heyetinin kampı ziyareti sırasında hastanede
yirmi altı hasta vardı. Bunlardan ikisi soğuk algınlığı, beşi gastrit, üçü
bronşit, üçü romatizma, beşi tüberküloz, üçü ishal, biri kolit ve üçü halsizlikten
yatmıştır. Bütün esirler, İngiliz ve yerli askerler gibi kolera ve çiçek
hastalığına karşı aşılanmıştır. Kamptaki esirlerin hiçbirinde tifo hastalığına
rastlanmadığından tifo aşısı uygulanmamıştır.1616
Her ne
kadar İngilizlerin kendileri tarafından hazırlansa da kamptaki ölen esirler
hakkında fikir edinebilmek için 1916 yılından başlanarak tutulan hastane
istatistiklerine bakmak gerekmektedir. Tüm bir yıl değerlendirildiğinde yaz
mevsimi ve yağmur zamanı esirlerin en sağlıklı oldukları dönemdir. 1916 yılında
kampta yetmiş dört sıtma vakası rapor edilmiştir. Genelde esirlerin üçte biri
bu hastalığa yakalanmaktadır. Kampa yeni gelen birkaç esir bu hastalığı kampa
bulaştırmıştır. Yetmiş üç esir bu hastalıktan kurtulup iyileşmiş, yalnızca bir
kişi bu hastalık nedeniyle şehit olmuştur. 1917 yılında Kızılhaç heyeti kampı
ziyaret ettiği sırada sıtma hastalığı kampta yoktur. Bütün hastalar, hastalık
ortadan kalkana kadar tedavi edilmiştir. Yirmi üç esir susuzluk sebebiyle
rahatsız olmuş, doktorlar tarafından hemen muayeneye edilmiş ve yirmi ikisi
kurtulurken biri hayatını kaybetmiştir. Otuz bir ishal vakasından yirmi yedisi
iyileşirken dördü şehit olmuştur. Dört esir kampa geldiğinde boğaz ağrısından
şikâyetçi olmuş ve doktorlar tarafından tedavi edilmiştir. Mezopotamya’dan
gelen yedi esir tüberküloz hastalığına yakalanmış ve hepsi de vefat etmiştir.
Yirmi iki esir iskorbüt hastalığına yakalanmış olup tamamı kurtarılmıştır. Ölüm
oranlarına bakıldığında 1916 yılında otuz biri salgın olmayan hastalıklardan olmak
üzere toplam kırk beş ölüm vakası gerçekleşmiştir. Bu oran %1’dir. Savaşan
değişik ülkelerdeki esir kampları ile karşılaştırıldığında ölüm oranının
Sumerpur’da çok düşük olduğunu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca 1915 yılının son altı
ayında on altı ölüm daha gerçekleşmiştir. Ölen esirler, kendi dinlerinin
kurallarına uygun olarak gömülmüştür.1617
Tablo
4.2: Sumerpur Kampında Hasta Esirlerin İaşe Listesi
Süt temelli diyet |
Normal diyet |
||
Yiyecek |
Miktar |
Yiyecek |
Miktar |
1616 Rapports : Sur
Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et d’Internes
Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A
L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 15.
1617 a.g.e., s.
14-15.
1618 a.g.e., s.
88.
Süt |
1360 g |
Ekmek |
340 g |
Arorat |
56,7g |
Et |
170 g |
Şeker |
28,35g |
Şeker |
28,35 g |
Çorba için koyun |
453,6g |
Patates |
113,30 g |
Isıtmak için odun |
453,6g |
Tuz |
18,9 g |
- |
- |
Çay |
7,1 g |
- |
- |
Buz |
1,360 g |
- |
- |
Yakacak odun |
1,360 g |
- |
- |
Soğan |
56 g ile 85 g arası |
4.2.2
Bellary
Esir Kampının Sağlık Şartları
Kampta bulunan hasta Türk
esirler, İngiliz askerileri için yapılan büyük bir hastanede tedavi görmüştür.
Bu bina dikkat çeken bir mimari sahip olup; etrafı yüksek, iyi aydınlatılmış,
geniş koğuşlar ve geniş verandalar ile çevrilirdir. Hastane başhekimi sıtma
uzmanı Binbaşı Doktor Shaw’dır. Başhekime Bağdatlı Doktor Yüzbaşı
Faradj-Nareschah, Yüzbaşı Gonsalvez ve yardımcı Cerrah M. Subramanian yardım
etmiştir. Basra’da çalışmış olan Türk doktoru alanında uzmanlığı ile meşhur ve
yerel doktorlardan çok daha yetenekli bir kişi olarak bilinmektedir. Bazı yerel
hastabakıcılar da sağlık hizmetlerine katkı sağlamıştır. Şüpheli durumlar ve
bulaşıcı hastalar için izole edilmiş ayrı bir koğuş mevcuttur. Yeterli miktarda
tıbbı malzeme, ilaç ve dezenfekte malzemeleri bulunmaktadır. Herhangi bir alet
veya ilaç gerektiğinde Madras’dan getirilebilmektedir. Ciddi cerrahi
operasyonlar, Bellary’nin sivil hastanesinde yapılabilmiştir. Protezler,
Madras’tan tedarik edilmiştir. İhtiyaç halinde delinmiş özel sandalyeler de
kullanılmıştır. Krezol ile dezenfeksiyon yapılmış ve atıklar fırınlarda
yakılmıştır. Yataklar demirden yapılmış ve cibinliklerle donatılmıştır.
Tekerlekli küvetleri olan bir temizlik odası mevcuttur. Mart 1917’de 6 Türk
subay, hastalıklar nedeniyle tedavi görmüştür Bu esirlerden biri plörezi de
denilen zatülcenp (Akciğerlerin üzerini örten zarın iltihaplanması), biri
romatizma, ikisi göz iltihabı, biri fistül ve biri dispepsi (hazımsızlık,
karnın üst bölgesine yerleşmiş olan şişlik, karın ağrısı) idi. Kampın genel
durumu Kızılhaç heyetine göre iyiydi. Yine heyete göre esirlerin sağlık durumu
Avrupalılarla eşdeğer ve yerli halktan üstündü. Kampta birkaç tropikal şeklinde
olmayan sıtma, yağmur zamanı birkaç ishal, kampa geldiklerinde hali hazırda
hasta olan birkaç trahom ve bir plörezi vakası görülmüştü. Trahom hastaları
enjeksiyon ve Smith likörüyle tedavi edilmişti. Plörezi hastalığına yakalan
kişi rütbesiz askerdi. Kampta ne tifüs ne veba ne de dizanteri vakasına
rastlanmıştı. Türk esirler arasında kampının inşasından sonra hiçbir ölüm
gerçekleşmedi.[104]
Hasan Yetime’ye göre Bellary
kampında sağlık işleri esirlerin ihtiyaçları için yeterliydi. Hastane, kampın
doğu tarafında havadar ve ayrı bir yerde kurulmuştur.100 kadar subay ve 300
kadar askeri tedavi edebilecek yeterli koğuşa sahip iki katlı kargir binada
bulunan hastane, bütünüyle Osmanlı esirlerinin tedavileri için tahsis
edilmiştir. Karargâhın kuruluşunda askeri amaçla kullanılan hastanenin ayrı bir
eczanesi de bulunmaktadır. Ayrıca binanın girişinde İngiliz ve Hintli
askerlerin tedavisine ayrılmış ayrı pavyonlar da vardır. Hastane bir baştabip
yarbayın yönetiminde değişik rütbelerde İngiliz ve Hintli doktor ve eczacılarca
idare ediliyordu. Osmanlı esirleri ve sıhhiye erleri de gerek bu pavyondaki
revirde ve gerek karargâh içinde hastalara ayrılan yerde hafif hastaların
tedavisinde çalışmıştır. Bu kişilere rütbelerine göre İngiliz doktoru ve
sıhhiye eri gibi maaş verilmekteydi. Sabahlan saat 07.00’den 09.00’a kadar
hastaneye başvuran subay ve erlerin ayaktan viziteleri gerçekleştirmiştir.
Gerekli durumlarda ilaç verilerek tedavi edilmiş, hastaneye gönderilmesi
gereken hastalardan hafif olanları pavyonlara, ağırları ve ameliyat
edilenleriyle üstsubay ve subaylar ise büyük hastaneye sevk edilmiştir. Kendi
odalarında tedaviyi arzu eden subaylar için ara sıra doktor gönderilmiştir.
Hastanede tedavisi gerçekleştiren subay ve üst rütbeli subaylardan yiyecek ve
beslenme için bağış olarak günlük 2,5 rupi alınarak hastane yönetimince
hastanın beslenme giderleri karşılanmıştır. Erler ise hastanede kaldığı sürece hastane
mutfağına gönderilen aynı tür tayınla beslenmiştir. Bu esirlere gerektiğinde
süt, şıra, gazoz ve buz verilmiştir. Depo ücreti olarak gerek subay ve erlerden
bir şey istenmemiş ve kesinti yapılmamıştır. Kampın açılışından son erin
ayrılışına kadar 5-6 subay ve 300’e yakın er vefat etmişti. Bu sayı, kampın
%1’i kadarıydı. Şehit olanlar karargâhın kuzeybatı tarafında tel ile
sınırlandırılmış şehitliğe defnedilmiş ve her mezarın baş tarafına şehidin
ismini, birliğini, esaret numarasını ve ölüm tarihini belirten bir levha
dikilmişti. Kamp disiplini sağlanmasında aşırıya kaçılması, haberleşmenin son
derece kısıtlı olması ve ailelerinden haber alınamaması veya kötü haber
alınması gibi sebeplerden 2 subay ve 10 er ruhsal hastalıklara
yakalanmışlardır. Subaylar tedavi amaçlı Madray Akıl Hastanesine gönderilmiş,
erler ise karargâh komutanlığı tarafından bir binada kendi hallerine
bırakılmıştır.[105]
İngiliz yetkililer hastalanan
esirlerin viziteye çıkmasını olumlu karşılamamışlar ve çeşitli yaptırımlar ile
cezalandırmışlardır. Bu tür baskılara maruz kalan esirlerden birisi olan Hasan
Fehmi Güneş, 19 Nisan 1920 günü hastalanmış, ameliyat edilmiş ve 17 Mayıs günü
hastaneden çıkmıştır. Ameliyat sonrası arkadaşları hastanede kendisini yalnız
bırakmamış, subaylar dâhil pek çok kişi ziyaret etmiş ve değişik hediyeler
getirmişlerdir. Ameliyat sonrası dahi Hüseyin Fehmi Güneş rahat bırakılmamış,
İngiliz başhekimi tarafından sorguya çekilmiştir. İlk esir düştüklerinde Türk
esirlerinin karnının neden içine çekik olduğunu, esaret sonrası yemek
yediklerinde neden hasta olduklarını sorarak Türkleri küçük düşürmeye
çalışmıştır. Aslında istedikleri cevap açlık olacaktı ama hiçbir zaman
istedikleri cevabı alamamışlardır.[106]
Kampta esirler arasında sıtma
vakaları da görülmüştü. Bu kampta kalan esirlerden Tahsin İybar, geri
gönderileceği belli olduğunda uzun süredir kendisini rahatsız eden sıtma için
doktora gitmiş ve kendisine tersiyan sıtması teşhisi konulmuştu. Doktor
tavsiyesi ile mavi renkli kinini[107],
solüsyon şeklinde bir hafta boyunca yüksek dozda kullanmış ve iyileşerek sıtma
nöbetlerinden kurtulmuştur.[108]
Esirlere kötü muamele ve bunun
sonucu vefatların gerçekleşmesi; Osmanlı Hükûmeti ile İngiltere Hükûmetinin
arasında sık sık karşılıklı suçlamalara sebep olmuştur. Bu suçlamalardan birisi
Türk savaş esiri Teğmen Şevket İbrahim’in şehadeti hakkındadır. Osmanlı Devleti
tarafından 9 Haziran 1917’de Londra Hindistan Ofisine yazılan bir yazı
Donanma-yı Osmânî Motorbot Zırhlılar personelinden olup İngilizler tarafından
yaralı olarak esir edilen Üsteğmen Şevket İbrahim’e uygulanan kötü muamele ve
tedavisindeki ihmaller ile ilgilidir. Hazine Nezareti Muamelat-ı Zatiye
Müdüriyeti İstihbarat Kaleminden 2 Mayıs 1919 tarihinde Kızılay Cemiyeti
Başkanlığına giden bir başka yazıda da aynı konu ele alınmış, Şevket İbrahim’in
22 Aralık 1914’de ciddi olmayan bir yaradan gerekli tedavisinin yapılmaması
sebebiyle ihmal sonucu vefatı konu edilmiştir. İngiltere Hükûmetinden Osmanlı
Hariciye Nezaretine gönderilen listelerde vefat ettiği görülen Şevket Efendi,
ayağından yaralı olarak kurtarılmış ve Basra’da tedavi altına alınmıştır. Daha
sonradan görülen lüzum üzerine yaralı ayağı kesilerek Basra’nın boşaltılması
sırasında hastanedeki ağır yaralılar ile beraber Hindistan’ın Yuta şehrine
nakledilmiştir. Burada yarasının iyi bir suretle tedavi edilmeyerek kangren
olmasından dolayı şehit olmuştur. İngiltere ve sömürgelerinde yaralı esirler
arasında ölümlerin çok sık rastlanması, kendilerinin layıkıyla tedavi
edilmemelerinden ileri gelmektedir. Osmanlı Hükûmeti, bu tür olayların devamına
müsamaha gösterilmeyeceğini beyan ederek yaralı esirlerin insanlığa yakışır bir
şekilde muamele görmesini ve himaye edilmesini İngiltere Hükûmetinden 1916 yılı
içinde resmi yollardan istemiştir. Her ne sebep olursa olsun esirlere yardım
edilmeli ve hasta olanlara tıbbın gerektirdiği sağlık hizmetleri eksiksiz
sunulmalıdır.[109]
İngiltere Hükûmeti iddiaları ciddiye almış, konu
hakkında soruşturma başlatmıştır. Pune 6. Tümen Alanı Komuta Genel Subayı tarafından
Şevket İbrahim’in hastalığı ve ölümüne ilişkin ihmal iddiaları itinalı bir
şekilde araştırılmıştır. Ayrıca Hindistan Merkez Şube Müdürlüğü 19 Ekim 1916’da
Mezopotamya Seferi Kuvvetleri Genel Komuta Subayına bir yazı yazarak
Hindistan’a
sevk edilmesinden önce bu şahsa uygulanan tıbbi muameleye ilişkin ayrıntılı bir
rapor hazırlamasını talep etmiştir. Soruşturmayı yöneten müfettiş, adı geçen
kişinin ilk tedavisinin Basra Lansing Memorial Hastanesinde yapıldığını ve
hastanenin teknik donanım bakımdan yeterli olduğunu rapor etmiştir. Hindistan
Hükûmeti tarafından hazırlanan bu rapor 9 Haziran 1917’de Osmanlı Hükûmetine de
gönderilmiştir. Raporda Şevket İbrahim’in kötü muamele sonucu vefatına ilişkin
iddialar yalanlanarak iyi bir muamele gördüğü savunulmuş ve Türk Kızılayının
şikâyetlerinin temelsiz olduğunu iddia edilmiştir. Hazırlanan 13 Nisan 1917
tarihli genel askeri raporunun 34. paragrafının eklerinde olay hakkında
detaylar mevcuttur. Rapora göre Teğmen Şevket İbrahim, 10 Aralık 1914 tarihinde
diğer 39 hasta ve yaralı esirle birlikte Pune Askeri Hapishanesi’ne kabul
edilmiştir. Sol bacağı Basra’da iken kesilmiştir. Kendisi Pune’ye vardığında,
bacağının kalan parçası mikrop kapmış ve bundan kaynaklanan zehirlenme 22
Aralık 1914’de ölümüne sebep olmuştur. Pune’ye kabul edildiği günden itibaren
kendisine her türlü özen gösterilmiştir. Ayrı bir odada kalması sağlanmış,
genellikle günde iki kez İngiliz sağlık subayları tarafından kontrol edilmiş,
eğitimli İngiliz hemşireler tarafından gece ve gündüz hasta bakıcılığı yapılmış
ve durumunun gerektirdiği şekilde beslenmiştir. Kesilen bacağın 24 saat
içerisinde 3 veya 4 kez pansumanı gerektirmiş ve bu da hem sağlık subayları hem
de yardımcı cerrahlar tarafından yapılmıştır. Sıklıkla yapılan pansumanlar
sonucu olarak bacağının durumu kayda değer bir biçimde gelişme göstermiştir.
Fakat genel durumu o kadar kötüdür ki uyarıcılara ve verilen besinlere rağmen
vücut sistemi mikrop kapan bacağından kaynaklanan zehrin miktarına
dayanamamıştır. Şevket İbrahim, yavaş yavaş kuvvetsiz bir duruma düşmüş ve 22
Aralık 1914 tarihinde kalp yetmezliğinden şehit olmuştur. Kendisinden sorumlu
sağlık subaylarının yanı sıra, komuta subayı tarafından mevki hastanesinde
sıklıkla ziyaret edilmiştir. Yarbay J.R. Windle, Yüzbaşı W.H.R. Stevens ve
Teğmen A. Savage esir hakkında özenli bir tedavi uygulamıştır. Pune’de bu
konudaki ihmal iddiaları için herhangi bir sebep bulanamamıştır. Gerekli
görüldüğü zamanlarda örneğin bu Türk subay, başka bir yerde uygun barınma
imkanlarının bulunmamasından dolayı Aralık 1914’te muhtemelen Askeri Hapishane
Revirine de * gönderilmiştir. Hindistan birlikleri Savaş Hastanesi
oluşturulduktan sonra da Türk esirler bu hastanede kalmışlardır.[110]
Hindistan Yurt Dışı Seferi
Kuvvetleri “D” Genel Komuta Subayı tarafından hazırlan raporun ek üç bölümünde
Teğmen İbrahim oğlu Şevket’in tabi tutulduğu tıbbi muameleye ilişkin yazışma
örnekleri bulunmaktadır. Rapora bakıldığında olayın Ekim 1914’te gerçekleştiği
görülmüştür. Durumu ciddi olan hasta ve yaralı tüm düşman devletlerine ait
esirler, tedavi için Amerikan Elçilik Hastanesine sevk edilmiştir. Burası
Basra’da iyi donanımlı bir hastanedir ve özel olarak tasarlanmış ameliyathaneye
sahip, yüksek basınçlı buhar sterizatörü, metal ameliyat masası, cam masalar,
mermer zemin gibi modern anlayışa göre donatılmış tek hastanedir. Hastanenin
doktorları Bayan Bennett, Amerikalı Misyoner Dr. Bennett ve Bayan Holzhauser
başta olmak üzere Hintli ve Arap tüm personel her bakımdan oldukça ehil kişiler
olup bu tür ciddi vakalarda uzmanlaşmışlardır. Bu şekilde ciddi yaralanmış ve
tedavi altına alınmış Türk esirler, çoğunlukla çadırlarda kalan kendi hasta ve
yaralılarının kendi Hükûmetlerinden böyle iyi bir barınma ve bakıcılık hizmeti
almadıklarını söylemişlerdir. 6. Tümen Sıhhiye Hizmetleri Müdür Vekili Albay
Hehirt, Elçilik Hastanesinin sıkı bir ziyaretçisidir ve gerekli durumlarda
tavsiye, ilaç ve pansuman konularında yardım etmektedir. Hasta Hindistan’a sevk
edilirken İngiliz subaylarla aynı şartlarda bir hastane gemisiyle gönderilmiştir.
Ayrıca Hindistan Yurt Dışı Seferi Kuvvetleri “D” Sıhhiye Hizmetleri Müdüründen
Basra Sıhhiye Hizmetleri Müdür Vekiline giden 8 Kasım 1916 tarihli muhtıra
Basra Lansing Memorial Hastanesinin (Amerika Elçilik Hastanesi) kayıtlarından
bahsetmektedir. Kayıtlara göre Şevket İbrahim Hindistan’a sevk edilmeden önce
Basra Lansing Memorial Hastanesinde tedavi edilmiştir. O dönemde görevli olan
sağlık subayı Amerika’ya dönmüş fakat hali hazırda görevli Dr. Van Vlack bu
hastanenin tüm kayıtlarına sahip olup konuya hakimdir.[111]
Dr. H.G. Van Vlack, teğmen
meslektaşına 18 Kasım 1916’da yarı resmi bir yazı yazarak kendisinin hastanede
görevlendirildiğinde hastanenin Türk savaş esirlerine kapatıldığını fakat
bildiği kadarıyla tüm yaralılara İngiliz görevliler tarafından iyi bakıldığını
söylemiştir. Hastane kayıtlarına ve defterlerine göre 10
Kasım 1914’de hastaneye kabul
edilen Şevket İbrahim Efendi hastaneye ilk getirilenlerden biri olup Hürremşehr
yakınlarında bir motorlu teknede ayağından ve topuğundan yaralanmıştı. Kasım
ayında ayağı kesilmiş fakat tarih girilmemiştir. 30 Kasım’da bir hastane
gemisiyle Hindistan’a sevk edilmiştir.1626 [112]
Hindistan Hükûmetinin 25 Mayıs
1917 Tarihli Askeri Raporu’nun 17. paragrafında Hindistan’a giden “Erinpura”
isimli gemide bir Türk savaş esiri olan Teğmen Şevket İbrahim’e hizmet etmiş
Binbaşı C.C. Shaw ve Yüzbaşı A.W. Duncan’ın raporlarından alıntılar mevcut olup
konu hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır. Raporun Ek 1’ine göre Türk subayı,
Hindistan’da olan ve kendisinden daha fazla ayrıntının elde edinilebileceği
Binbaşı C.C. Shaw’un sorumluluğundadır. Burada ameliyatın ayrıntıları hakkında
bilgiler de verilmiştir. Türk deniz subayının bacağı dizden 8-10 inç (1 inç
2,54 cm’dir.) kadar aşağıdan kesilmiştir. Bir sebepten dolayı ikinci güvertede
tutulmuş ve başında hademe olarak da bir Türk gemici bulunmuştur. Yemeği hademe
tarafından salondan getirilmiştir. Yüzbaşı A.W. Duncan, konuşma esnasında
yarasının bir top atışının doğrudan isabet etmesi sonucu oluştuğunu duymuştur.
İbrahim Şevket adındaki bu esir birkaç ay sonra Pune’de şehit olmuş ve kendisi
için bir askeri cenaze töreni yapılmıştır. Kendisi gemide İngilizce konuşan tek
esir olup tercüman olarak kullanılmıştı. Çok acı çekiyordu ve kendisine
sıklıkla morfin veriliyordu. Gördüğü muameleden şikayetçi değildir ve kendisini
bir kabine taşımaması için görevlilere yalvarmıştı. Kesilen bacağına pansuman
yapılmış ve yara yavaş yavaş mikrop kapmaya başlamıştı. Adı geçen raporda olay
detaylı olarak şöyle anlatılmaktadır:[113]
“Teğmen
Şevket (sanırım bir deniz teğmeni) muhtemelen ‘Erinpura’ gemisine, oradan 2
Aralık 1914’te Hürremşehr’e getirilmiştir. O andan itibaren, 9 Aralık’ta
Mumbai’de karaya çıkarılana kadar benim gözetimim altındaydı. Solgun ve zayıf
olmasına karşın görünüşe göre iyi bir durumdaydı. Basra’da sol bacağı dizden
aşağısından kesilmişti. Bu durumdan, top atışı dolayısıyla ayağında oluşan
sakatlıktan dolayı bu işleme gerek duyulduğunu anladım. İkinci veya üçüncü gün
kendisi gemideydi, sargısını açmaya karar verdim, çünkü bacağındaki acıdan ve
rahatsızlıktan ötürü şikayetçiydi. Sargısını açınca kesilen bacağın yarasının
iyileşmeye başladığını gördüm ama biraz kızarıklık ve kenarlarda şişkinlik
mevcuttu ve yaradan az miktarda sarı iltihap sızmaktaydı. Bundan sonra yaraya
günlük olarak pansuman yapıldı. İltihaplanma devam etti ama iltihap yeteri
kadar boşaltılmıştı ve olayın kötüye gittiğini söylemek için hiçbir sebep
yoktu. Buna rağmen hasta sürekli olarak bacağındaki acıdan şikâyet etti ve
Mumbai’ye varıştan önceki iki gece boyunca deri altına morfin uygulamak zorunda
kaldım. Hasta morfine rağmen bacağındaki acıdan dolayı sürekli rahatsız göründü
ve Mumbai’ye ulaşmadan önceki akşam ateşlendi, fakat yaranın durumu, kısmi
iltihaplanmaya karşın kötümser görünmüyordu. Karaya çıktığı zaman durumunun
gemiye binmeden öncekine oranla daha kötü olduğunu düşünsem de (görünüşe göre
dinlenemediği için), hastanın Mumbai’ye ulaştıktan birkaç gün sonra öldüğünü
duyunca çok şaşırdım.”
Şevket İbrahim’in kampta
ilgisizlikten hayatını kaybetmesi istisnai bir durum olmayıp aynı akıbeti
yaşayan başka esirler de olmuştur. 40. Depo Alay 1. Tabur 1. Bölük 4. Takım
askerlerinden olup Gümülcine’nin Kızılağaç köyünden 24 yaşında Hüseyin oğlu
Mehmed de Bellary’de 19 Temmuz 1917’de genel sağlık yetersizliğinden vefat
etmiştir. İngiltere Hükûmetinden gelen esir listesinden şehit olduğu anlaşılan
esirin durumun ailesine haber verilmesi amacıyla 14 Mayıs 1918’de Sofya
Elçiliğine bir yazı yazılmıştır.[114]
Hindistan esir kamplarında
Avustralya Ordusu Sağlık Kurumuna bağlı hemşireler de görev almıştır. Bu
kişilerin anlattıklarında kamplardaki sağlık şartları hakkında önemli bilgiler
elde etmemiz mümkün olmaktadır. Hindistan’da görevlendirilen AvustralyalI hemşireler,
iklim olarak çok farklı bir yerde ve Türk esirleri gibi dini ve etnik yapısı
farklı olan kişilerin bulunduğu bir ortamda çalışmaya gönderilmiştir. Bu
hemşireler, Çanakkale Savaşlarında da Anzak askerlerinin psikolojilerini
anlamamışlar ve yanlış davranışlarda bulunmuşlardır. Savaş sonrası ülkeleri
döndüklerinde Matron A. M. Kellett gibi bazı hemşireler görevleri sırasında
yaşadıklarını anlatmışlar ve bu anlatılanlar resmi tarihçiler tarafından kayda
geçirilmiştir. Deniz aşırı ülkelerde görevlendirilen 2.270 hemşireden 560’ı
Hindistan’a gönderilmiştir. İngiliz hemşireler Hindistan sıcağı ve kolera gibi
hastalıklar sebebiyle bölgeye gitmek istemediklerinden Avustralyalı hemşireler
o bölgeye sevk edilmiştir. Avusturyalı hemşirelerin dayanıklı olacağı tahmin
edilmekteyken Hindistan’a ulaşmalarından kısa süre sonra hemşireler arasında
koleradan ölenler çıkmıştır. Hemşirelerin burayı tercih etmelerinin en önemli
sebebi ise ekonomiktir. Hindistan’a giden bir hemşire iyi bir ücret almaktaydı.
Hemşirelerin Hindistan’daki görevi, kişinin dini, etniği veya ırkı ne olursa
olsun hastalar ile ilgilenmekti. Bayan Bennett bir yılı dolmadan 34 WGH adlı
Bombay’ın 260 km kuzey doğusunda açık bir alanda 1,2 km alanda kurulu 3.000
yataklı bir komplekse başhemşire olarak görevlendirilmiştir. Önceden sadece
imparatorluk hemşirelerinin çalıştığı hastane çok yoğundu. Bayan Bennett, 59
Avustralyalı hemşire ve 15 yerel hemşire ile hastanenin idaresini teslim
almıştı. Çalışmaya başladığında 2.188 hasta bulunmaktaydı. 74 personel hastane
hizmetlerine yeterli değildi. Hasta sayısının fazla ve personel sayısının
yetersizliğinden hariç hava çok sıcak olup kolera gibi salgın hastalıklar da
yaygındı. Bu durum insanlar da büyük bir gerilime yol açmış, bu da hemşirelerin
moralini bozmuştur. Kısa süre içinde koğuşlardan birisinde çiçek hastalığı
çıktı. Hemen ardından 3 hafta sonra başka bir koğuşta da veba görüldü.
Hemşireler ve diğer tüm personel için zorlu ve stresli bir süreç başlamıştır.
Tüm sağlık personeli, hemşire ve diğer personeller trenle 4 saat uzaklıktaki
bir mesafeye gidip aşı yaptırmaları gerekmiştir. Çiçek hastalığına karşı aşı
pek de başarılı olmamasına rağmen hastalık şiddetli seyretmemiş ve ölüm vakası
henüz gerçekleşmemiştir. Hastalar özel bir yerde izole edilmiştir. Veba içinse
aynı şeyi söylemek mümkün değildir. İlk 48 saatte ölüm haberleri gelmiş ve
1.600 kişilik hasta bölümünün tahliyesi emri alınmıştı. Yalnız bu bölümden ayrı
nekahet ve 4 yataklı subay hastanesi tahliye edilmemiştir. Hemşire ve tüm
personel sayesinde her iki hastalık da Eylül 1917’den yılbaşına kadar kontrol
altına alıntı ve hastane normale döndü.[115]
1918
yılı o zamana kadar ağır bir tempoda çalışan bazı hemşireler için pek de olumlu
geçmeyecektir. Namus ve sadakatleri ile öne çıkan kadınlardan 5 tanesi, bir
İngiliz sağlık personeli tarafından hayasızlıkla suçlanmış ve bu andan itibaren
her şey hemşirelerin aleyhine dönmüştü. Olay İngilizler açısından utanılacak
bir durum haline gelmiş ve uzun süre kamp yönetimini meşgul etmişti. Ağustos
ayında yeni bir hastalık, İspanyol gribi gelince gündem değişmiş ve ortalık
biraz yatışmıştı.[116]
4.2.3
Thatmyo
Esir Kampının Sağlık Şartları
Kampın
sağlık hizmetleri Başhekim Yüzbaşı J. M. Williamson tarafında yerine
getirilmekte ve kendisine Teğmen Brookes ile cerrah Swolle tarafından yardım
edilmekteydi. Yedi Türk doktoru Albay Behiç Bey, Yüzbaşı Yusuf, Yüzbaşı
Mustafa, Yüzbaşı Mehmed Osman, Eczacı Teğmen Suad, Göz Doktoru Teğmen Hamid
Şakir ve Ecza kalfası Teğmen Aghia kampın kuruluşundan beri kampta görev
yapmışlardı. Türk doktorlar, İngiliz doktorları ile beraber uyum içinde
çalışmıştır.
Ayrıca aldıkları subay
maaşlarından başka hizmetleri için hiçbir para almadıkları gibi işine
bağlılıkları ve enerjileri ile övgü kazanmıştır. Bunun sonucu olarak da tam bir
özgürlüğe sahip olmuşlar ve kamp dışına çıkabilmişlerdir. Örneğin, Kızılay
heyeti ziyareti sırasında iki Türk doktoru Rangoon’a izinli olarak gitmiştir.
Kampta bulunan Kuzey ve Güney Kamp Hastaneleri’nde yaklaşık otuzar hemşire
vardır. Bunların her ay 41,80 franka tekabül eden 26,2 Hindistan rupisi
maaşları vardı. Subaylar 99 frank alıyorlardı. Ayrıca Nisan 1917’de işsiz olan
ama kampın genişletme çalışmalarında çalıştırılabilecek 40 hemşire
bulunmaktadır.[117]
Amerika Birleşik Devletleri’nin
Rangoon Konsolosu Samuel Reat kampı 26 Mart 1916’da ziyaret etmiş ve
hazırladığı 29 Mart 1916 tarihli raporunu İngiliz Dışişleri Bakanlığına
göndermiştir. Thatmyo kampındaki esirlerin yaşantısını ayrıntılı bir şekilde
anlatan ‘Savaş Esirleri Kampının Denetlenmesi’ başlıklı bu raporda kampın sağlık
şartlarından bahsedilmektedir. Rapora göre Thatmyo’daki savaş esirleri kampının
binaları büyükçe inşa edilmiş, sağlık hizmetleri ve çevre şartları oldukça iyi
durumdadır. Hastanelerde Osmanlı ordusunun sağlık birimlerindeki erattan
yaklaşık 45 kişi koğuş görevlisi olarak görevlendirilmiştir. Bu kişilere
İngiliz ordusunun sağlık birimlerinde karşılık gelen rütbelerdekilere yapılan
ile aynı oranda ödeme yapılmıştır. Sağlık çalışanları, şartlı tahliye
konumundaydı. Kamptan ayrılırken ve kampa girerken nöbetçi defterine isimlerini
yazıp imzalamaları şartıyla, gün içerisinde özgürlerdi. Kampta 1 yarbay, 10
yüzbaşı ve rütbeleri teğmen olarak belirlenmiş olan 3 eczacı olmak üzere 14
sağlık çalışanı vardı. Bunlardan yarbay, 6 yüzbaşı ve 3 eczacı düzenli olarak
hastanelerde çalışmaktaydı. Diğerlerine Fırat rotasından geri gönderilmeleri
teklif edilmiştir, ancak bu rotadan seyahat etmeleri riskli olmasından dolayı
bu kişiler kampta kalmayı tercih etmiştir. Kampta ikisi Kızılay mensubu olan 3
sivil doktor bulunmaktadır. Bu kişilere de geri dönmeleri teklif edilmiş, fakat
sağlık çalışanları ile aynı sebeplerden dolayı reddetmişlerdir. Bu doktorlara
da meslektaşları gibi aynı özgürlük tanınmıştır.
Rapora göre raporun düzenlendiği
sırada kampta ikisi hastanede olmak üzere toplam 95 hasta bulunmaktaydı.[118]
Güney Kamp Hastanesi, tuğlalarla
örtülü odundan yapılmış büyük bir binadan ve kulübe olarak kullanılan birkaç
yapıdan oluşmuştur. Hastane tüm tahlil ve araştırmalar için gerekli malzemeye
sahip olup; hastanenin bakteriyolojik bir laboratuvarı bulunmaktadır. Hastalar
için tuvaletler odalara rahat bir uzaklıktadır. Yerliler tarafından günde 3
defa boşaltılıp temizlenmiş ve kreolin, kresol veya asit fenikile dezenfekte
edilmiştir. Geceleri odalara delikli sandalyeler konulmuştur. Bazalar metal
olup üstlerindeki yataklar, battaniyeler ve yatak örtüleriyle donatılmış
vaziyettedir. Hastalar için gece masaları mevcuttur. Hastanede mutfak için ayrı
bir yer kullanmıştır. O binaya bir erzak deposu bağlanmıştır. Bu iki alanın kapıları
ve pencereleri tel örgüyle donatılmıştır. Tüm bu yerler temiz, kokusuz ve
böceksizdi. Her iki hastanede hastalara verilen yemekler doktorlar tarafından
yararlı görülen menüden ibarettir. Menüler her gün sabah ziyaretinden sonra
belirlenmiştir. Hastaların büyük bir kısmı hareket edebiliyor ve çay, limonata,
kahve, soda gibi ihtiyaçlarını hastanenin yanındaki küçük kantinden
karşılayabiliyordu. Hastanelerin çarşafı kaynar suda ve ayrı bir şekilde
yıkanıyordu. Pansuman malzemesi ve ilaçlar yeterli miktardaydı. Kampta bulunan
iki eczane Türkler tarafından başhekimin gözetimi altında idare ediliyordu.
Kuzey Kamp Hastanenin ana odası zemin katta bulunuyordu. Oldukça geniş ve
aydınlık olup yer çimento ile kaplanmıştı. Kuzey hastanesinin sağlık
servisleri, mutfağı, eczanesi vb. güney kampı ile aynı şartları taşımaktaydı.[119]
Üç hastanın kaldığı ve ara sıra
ziyaretçisi bulunan kalede su, kuyulardan kova ile alınmaktaydı. Önceleri
Irrawaddy Nehri’nden su getirilmesi planlanmış fakat tüm yerel halkın nehrin
suyunu kullanması sebebiyle suyun kirlenme tehlikesine karşı kullanılmasından
vazgeçilmişti. Kamptaki kuyu suyunun ise sağlıklı olmadığı hatıratlarda
geçmektedir. Kampta kalan esirlerden Murad Gani Bey tarafından kaleme alınan
Esaret Defteri adlı hatıratta kuyu suyunun içilmemesi gerektiği, dereden
getirilen suyun hastalıklara yol açtığı söylenerek esirlerin birçoğunun su
yüzünden hasta olduğu anlatılmıştır.1634 [120]
İki hastaneye de hastalar için tekerlekli banyo ya da sabit duşlar ile su
verilmekteydi. Hastane çamaşırının temizlenmesi yerli bir temizlik çalışanı
tarafından kampın dışında yapılıyordu.[121]
Sağlık açısından dikkat çekici
bir durum kampta kümes hayvancılığıydı. Türk esirlerinin çoğu barakalarının
etrafında kümes hayvanı yetiştirmekte, subaylara elde ettikleri ürünleri
satmaktaydılar. Kamp yetkililer bu küçük ticari faaliyetlere ses çıkarmamakla
birlikte hayvanların çok çabuk büyümesi ve hastalıkların ortaya çıkmasıyla
kümes hayvanı yetiştiriciliğine özel kapalı bir alanda izin verilmişti.[122]
Kampın Göz Doktoru Dr. Hamid
Chakir muayene için gerekli araçlara sahipti. Ameliyathane bakımlı ve tam
donanımlıydı. Sıkça ameliyatlar yapılıyor, daha zor vakalar için hastalar genel
hastanenin bulunduğu Maymyo’ya sevk ediliyordu. Hasta kabulü sabah saat
07.00-12.00 arası gerçekleşiyordu. Öğleden sonra kontrol amaçlı ziyaretler
yapılıyordu. Her gün her kamptan 20 ile 25 hasta viziteye çıkıyordu.[123]
Thatmyo esir kampında bulunan
Doktor Yüzbaşı Nefi Hulusi Bey, esaret sonrası verdiği ifadesinde kamp
şartlarından dolayı esirlerin sık sık hasta olduklarından bahsetmektedir.
Kampta zorla çalıştırılmak üzere görevlendirilen 1.100 küsur asker nehrin karşı
sahilinde kuzey tren hattı üzerinde bir kasabada on iki saat toprak üzerinde
yaşamaya mecbur bırakılmıştı. Buradaki 6 kamptan başka Burma sınırına yakın bir
kasabanın şimendifer işlerinde de 1.700’den fazla esir istihdam edilmişti.
Askerlerin çok yüksek ve soğuk bir ortamda çalışmalarından dolayı bünyeleri
zayıf düşmüştü. Solgun, yorgun ve bitap bir halde olan askerlerin bu şartlar
altında sıhhatleri de bozulmuştu. Çok ağır işlerde aralıksız uzun süre çalışan
esirler, geceleri de yetersiz battaniye ile ormanlık bir alanda, bataklıkta
geçirmişlerdi. Bataklıkta yaşayan esirlerin suları da pisti. Bu şartlarda
yaşayan esirler sıtma, kanlı ishal ve göğüs nezlesi gibi değişik hastalıklara
yakalanmıştı. 100’ü aşkın esir hastaneye yatırılmış, esirlerin pek çoğu
hayatlarını kaybetmişti. Thatmyo kampı başhekimi dahi esirlerin bir ölüye
döndüğünü itiraf etmişti. Subaylar sadece bedenen değil akıl ve ruh sağlığı
bakımından da son derece kötü haldeydi. Nefi Hulusi Efendi’nin kampta bulunduğu
sırada subaylardan 8’i tüberküloz olmuş ve hava değişimine gönderilmişti. 15
subay ya ruhsal yönden bunalıma girmiş ya da değişik akıl hastalıklarına yakalanmıştı.
4 esir ise akıl sağlığını yitirmişti. Ruhsal yönden bunalıma giren esirler
Mısır’a gönderilmişti. Ayrıca 30 kadar esir de ruhsal yönden bunalıma girmiş
olmasına rağmen resmi müracaatları dikkate alınmayarak hiçbir sıhhi muamele
yapılmamıştı. Bu kişilerin tedavilerine arkadaşları tarafından kamp dâhilinde
özen gösterilmişti. Esirlerin 20’si son derece zayıf düşmüştü. Adı geçen
hastalar hava değişimi için diğer bir kampa gönderilmeleri veya kamp haricinde
havadar, ormanlık, çayırlık yerlerde gezinebilmek için müracaatta
bulunmuşlardı. Ancak birkaç ay sonra 30 kadarı Yüzbaşı Nefi Hulusi Efendi
gözetiminde üç ay müddetle Shwebo nekahet kampına hava değişimi için
gönderilmişti. Etrafta ve civarda esirlerin gezebilecekleri uygun bir yer
mevcut değildi. Takriben 60’ı geçkin asker tüberküloza yakalanmış, 15’i vefat
etmişti. Her geçen gün ruhsal durumu bozulan askerlere rastlanılmaktaydı.
Öncekilere ek olarak sağlam askerlerden 12’si daha akıl sağlığını kaybetmiş ve
evvelkilerle beraber tamamı hava değişimine gönderilmişti.[124]
Zor
şartlar altında çalıştırılan esirlerin kaldıkları barakalar bir insanın
yaşamasına uygun değildi. Günde on saat çalıştırılan askerlerden güneş çarpması
sebebiyle viziteye çıkanların sayısı yüzlerle ifade edilmeye başlandı. Güneş
çarpması hariç diğer rahatsızlıklardan hastaneye yatan asker sayısı elli
civarındaydı. Kısa sürede kamplardan gelen hasta esir sayısı daha da artmıştı.
Yoklama esnasında birçok asker vizite defterlerine isimlerini yazdırarak
hastaneye istirahate gönderilmişti. Bir müddet sonra kamp komutanı yüzbaşı
hastaneye de müdahale etmiş ve demir baston ile hastaların vücutlarına rastgele
vurarak tüm esirleri hastaneden çıkartmıştı. Pavyon inşaatındaki esirler
dinlenmeden çalıştırılmış ve işin kısa sürede bitmemesi sebebiyle hastanelik
oluncaya darp edilmişlerdi. Gün sonunda 27 asker vücutlarındaki ciddi yaralar
ile hastaneye müracaat etmiştir. Başka bir 1638 kamptan da şiddete
uğramış üç dört asker getirilmişti. İshal sebebiyle zayıf düşmüş on beş kadar
asker de hastaneye sevk edilmişti. Hastaneye gelen esirler, kamplarında şiddet
sonucu yaralanan ve hastaneye gelemeyen başka esirlerin de olduğunu söylemişti.
Darp sonucu gözünü tamamıyla kaybetmiş bir asker, kamp tabip yardımcısı bir
Hintli tarafından merkez kampına tedavi için gönderilmesine rağmen kamp
komutanı tarafından kamp revirinde tutulmuş ve hastaneye gönderilmemiştir. Bu
askerden hariç tüm hasta ve yaralıların hastaneye gidişleri engellenmiş, kamp
revirinde tutulmaya çalışılmıştır. Askerlerin tamamına rapor çıkartılmasına
rağmen aynı olaylar bir gün sonra aynı şiddetle devam etmişti. Örneğin
hastaneye getirilen bir imamın sırtında 20’den fazla değnek izi olmasına ve
kendisine istirahat için rapor verilmesine rağmen bir gün sonra zorla tekrar
angaryaya gönderilmiştir.1639 [125]
İngilizler esirlerin hastalık
durumlarını göz önüne almadan normal bir insanın bile katlanamayacağı şartlarda
esirleri bir kamptan diğerine taşımışlardır. Ocak 1917 başında yüzden fazla
çalışamayacak durumda asker ve hastanedeki hastalar Meiktila kampına nakledilmiştir.
Biri büyük, ikisi küçük üç vapurun güverte, kazan ve ocaklarının etrafında ve
alt üst katlarında birbiri üzerinde çok sayıda Türk esiri çok kötü sağlık
şartları altında sevk edilmiştir. Dört gün sonra Mincan kasabasına ulaşılmıştı.
Hastaları istasyonda karşılayan İngiliz sağlık subayı bu zalimane davranışı
görerek esirlere üzüntülerini bildirmiştir.[126]
Osmanlı Hükûmeti 29 Ağustos
1916’da Amerikan Elçiliği vasıtasıyla gönderdiği diplomatik mektupla Osmanlı
esirlerinin bulunduğu sağlık koşullarının yetersiz olduğundan ve esirlerin
uygun olmayan şartlarda barındırıldıklarından şikâyet etmiştir. İngiltere
Hükûmeti Osmanlı esirleri hakkında insanlık adına ve sağlık kuralları
dairesinde muamele etmemiş, gerekli tedbirleri almamış, hatta iç çamaşırı ve
gömlek gibi zaruri malzemeleri dahi esirlere vermemiştir. Osmanlı Hükûmetine
göre esirlerinin bu karargâha sevk olundukları zaman genel sağlık durumlarında
önemli bir sorun olmadığı hâlde aradan geçen iki ay içinde içlerinden 116 erin
vefat etmesi ve 96 erin de hastanede tedavi altında bulunması ciddiye alınması
gereken bir olaydır. Kamplarda ölümlerin çoğalmakta olduğunu saklanamaz bir
gerçek olmuştur. Osmanlı Hükûmeti esirlere gösterilen bu insanlık dışı
muamelenin devamına asla müsamaha göstermeyeceğini belirtilmiş, bu konuda
gerekli tedbirlerin bir an önce alınmasını, esirlerin ihtiyaçlarının
karşılanmasını ve ölümlerin sebebi hakkında bir rapor hazırlanması talep
etmiştir. Osmanlı Hükûmetinin dile getirdiği iddialar sonucu İngiltere
Hükûmetinin talebi ile Rangoon’daki Amerikan Konsolosu Thatmyo esir
karargâhındaki gözlemlerinden oluşan “Thatmyo Türk Savaş Esirleri Esaret
Kampı” başlıklı bir rapor hazırlamış ve bu rapor Hindistan Ofisi tarafından
Londra’ya Eylül 1916 tarihinde gönderilmiştir. Raporda Osmanlı Hükûmeti
tarafından yapılan, esirlerin sağlıklarının ihmal edildiği veya yetersiz
biçimde giydirildikleri şeklindeki çıkarımların doğruluğunu gösterecek bir
verinin bulunmadığı belirtilmiştir. Bu bağlamda, raporun düzenlendiği dönemde
hastanede 95 ya da 96 hastanın olduğuna, 10’dan az olmamak üzere Türk askeri
sağlık çalışanının onlara eşlik ettiğine, aynı zamanda 3 sivil doktor dışında
sıhhi personelden 45 rütbelinin bulunduğuna ve sağlık çalışanları tarafından
esirlerin sağlıklarının ihmal edildiğine dair herhangi bir şikâyette
bulunulmadığına raporda yer verilmiştir. Raporda bazı hususların küçük bir
şikâyet konusu oluşturduğu doğrulanmıştır. Bununla birlikte gönderilen raporla,
bu sıkıntıların giderilmesi için adımların atıldığını belirtilmiştir.[127]
İngiltere Hükûmeti, esir
kamplarında esirlerin her türlü konforunun sağlandığını ve kampların sağlık
şartlarının esirler için mükemmel olduğunu kendi görevlendirdiği yetkililer,
tarafsız kuruluşlar veya devletlerce hazırlanan raporlar aracılığıyla
ispatlamaya çalışmıştır. Burma Tümeni Sağlık Hizmetleri Yönetici Yardımcısı
Albay H. Fooks tarafından hazırlanan ve Amerikan Yetkili Konsolos Yardımcısı
H.B. Osborn tarafından 31 Ocak 1917 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri
Dışişleri Bakanlığına gönderilen bir rapor göre kampta düzenli olarak medikal
teftişler yapılmaktadır. Birkaç vakada ameliyat için Maymyo’daki İstasyon
Hastanesine sevk yapılmıştır. Yakın zamanda Shwebo’da kurulan nekahet kampına
hava değişimi için 15 Türk subay ve 50 asker gönderilmiştir. Thatmyo’da tutulan
esirlerin çoğunun sağlığı geldikleri günkü durumlarından daha iyidir.[128]
Thatmyo’da daha önce pek
görülmeyen sıtma, Mısır’da bu hastalığı yakalanan kişiler tarafından kapma
getirilmişti. Sıtma sivrisineği bu bölgede bulunmamaktaydı. Hindistan’a özel
olan Dang hastalığın kökeni mikrobikti ve gribe benzemekteydi. Dönemsel bir
şekilde bütün nüfusa bulaşır ve yüksek ateş ve halsizlik belirtileriyle kendini
gösterirdi. Beklenmedik zorluklar çıkmadıkça 3 ile 4 gün içinde iz bırakmadan
kaybolurdu. Salisilat kullanılarak tedavi edilmekteydi. Mısır’dan gelen
istisnai zatürre hastası hastanede tedavi görmüştü. Tüberkülozdan 5 asker
gözetim altında olup mikroskopta incelenmesine rağmen henüz basil bulgusuna
rastlanılmamıştı. Hastalar herkesten ayrı tutulmakta ve zengin bir şekilde
beslenmekteydi. Thatmyo Kalesi’nde, kampın 200 metre ilerisinde ruhsal
rahatsızlıkları olan 3 hasta bulunmaktaydı. Biri, topçu kaptanı Sabri, şuursuz
ve solgun durumdaydı. Durumu iyiye gidemeyeceğinden en kısa sürede ülkesine
geri gönderilmesi düşünülmüştü. Çok hareketli bir Arap ciddi bir olaya
sebebiyet verme ihtimaline karşı burada tutulmaktaydı. Çok yaşlı bir Türk de
aklî dengesini kaybetmiş durumdadır. Bu 3 hastaya iyi bakılsa da onların özel
bir kuruma yatırmasının daha doğru olacağı düşünülmüştür. Birkaç esir
Mezopotamya’dan yaralı olarak gelmiş ve hastanede tedavi altına alınmıştır.
Bilek, göz ve ayaklarında yaralar vardır. Uzuv kesilmesi vuku bulmamıştır. Bu
esirlerin genel sağlık durumu iyi ve yaraları iyileşme yolundadır. Kampta
hiçbir bulaşıcı hastalık yoktur.[129]
Kampta iki kolera vakası görülmüş
ve durumu bildiren rapor Hindistan Hükûmeti tarafından Londra Hindistan
Bakanlığına bir telgrafı ile 1917 yılının ilk aylarında göndermiştir. Rapor
konu hakkında detayları da içermektedir. Türk savaş esirleri arasında iki
talihsiz kolera vakası meydana gelmişti. İlk olarak Kalküta ve Rangoon arasında
Fazelka gemisindeki 1.300 esirin arasında görülen 14 vakanın 9’u 11-16 Nisan
tarihleri arasında ölümle sonuçlanmıştır. İkinci talihsizlik, 10 gün sonrasında
yine Kalküta ve Rangoon arasında Bangala gemisinde 1.000 esirin arasında
görülmüştür. Burada 3’ü ölümlü 12 vaka kaydedilmiştir. Gerekli tüm önleyici
tedbirler alınmıştır. Esirler Bombay’dan Kalküta’ya trendeyken karnelenmiş ve
gemiye doğrudan bindirilmişlerdir. Sonrasında medikal olarak muayene de
edilmişlerdi. Hastalık olduğu anlaşılan esirler tecrit edilmiş ve gardiyanların
etkilenmesi önlenmiştir. Hastalığın kaynağı kesin bilinmemekle birlikte alınan
raporlar kaynağın Kalküta’da trende ya da gemide olmadığını göstermektedir.
Sonuç olarak hastalığın bir esir taşıyıcıdan kaynaklandığı şüphesi ağırlık kazanmıştır.[130]
İngiliz yetkililer, esirlerin
Hindistan kamplarına nakilleri öncesi fiziksel durumları ve yaşları hususunda
yeterli değerlendirme ve muayene yapmamışlardır. Kamplardaki esirlerin yaşları
18 ila 60 arasında değişmekteydi ve büyük bir çoğunluğu da 45’ten fazlaydı.
Hasta ve yaralıların kamptaki bakımı, Kraliyet Ordusu Sağlık Birliği subayı
danışmanlığında, olabildiğince Türk sıhhiye personeline bırakılmıştı. Mümkün
olduğunca esirlerin ilaç vb. istekleri karşılanmak için çaba gösterilmişti. Tüm
süreç boyunca akciğer tüberkülozu ve beyin kanamasından olmak üzere sadece iki
subay şehit olmuştu. Her iki durumda da ölümlerin kamptaki yaşamlarından
kaynaklı olduğuna dair bir neden bulunamamıştır.[131]
Osmanlı Hükûmeti, Thatmyo kampı
başta olmak üzere Hindistan esir kamplarında meydana gelen ölümlerin
artmasından ve bu konuda gerekli önlemlerin alınmamasından dolayı İngiltere
Hükûmetine rahatsızlığını bildirmiştir. İngiltere Hükûmeti bu notaya karşı
öncelikle yukarıda adı geçen Rangoon Amerikan Konsolosu tarafından hazırlanan
raporu Osmanlı Hükûmetine ulaştırmıştır. Rangoon Amerikan Konsolosu tarafından
hazırlanan söz konusu raporda raporun hazırlandığı sırada kampta bulunan iki
hastanede Osmanlı esirinden 96 erin mevcut olduğu, o ana kadar vefat etmiş olan
esirlerin sayısının 116 ere ulaştığı yazmaktadır. Ölüm listeleri incelendiğinde
3.664 kişiden 116’sının öldüğü ve ölüm oranlarının yüksek olduğu bir gerçektir.
Ancak kayıtlar dikkatle incelendiğinde 59 kişiden fazlası, varışlarından
sonraki ilk iki ay içerisinde şehit olmuştur. Bu durum da kendilerinin
hastalığa yakalanmış olarak kampa geldiklerini göstermektedir. Tüberkülozdan
32, dizanteriden 37 ölüm vakası meydana gelmiştir. İngiltere Hükûmeti ayrıca
Hindistan Hükûmetinden Thatmyo’daki esirler arasında gerçekleşen ölümlerin
sebeplerini içeren tıbbi bir rapor düzenlemelerini talep etmiştir. Buna
karşılık olarak da Osmanlı
Hükûmetinden Mezopotamya’da ele
geçirdikleri savaş esirleri arasında gerçekleşen ölümlere ilişkin benzer bir
rapor hazırlanması istenmiştir.1647
1916
yılında iki subay akciğer tüberkülozu ve beyin kanamasından hayatını
kaybetmişti. Beyin kanaması sebebiyle vefat eden kişi Suphi Bey’dir. Askerler
ve siviller arasında 76 ölüm vakası görülmüş olup 3.500 kişi arasında ölüm
oranı %2,17’dir. Yukarıda sözü edilen Amerikan Konsolosu M. Samuel G. Reat’in
yazmış olduğu raporda ortalama ölüm oranını %3,19 olarak kaydedilmişti. Bu
yüksek oran cepheden yeni gelen askerin kampa ulaşmasından sonra geçen iki
aylık süre içinde ölüm oranın yüksek olmasından kaynaklanmaktaydı. Kampa gelen
her yeni gruptan sonra ölüm oranın arttığı gözlemlenmiştir. Kızılhaç heyetinin
yaptığı araştırmalar sonucuna göre esirlerin ölüm sebepleri ve sayıları
şöyledir:1648
Tablo
4.3: Thatmyo Kampında Hayatını Kaybeden Esirlerin Ölüm Sebepleri
Hasta Adedi |
Hastalığın Adı |
Ölüm Sayısı |
1 |
Tifüs |
1 |
2 |
Dizanteri |
9 |
3 |
Sıtma |
7 |
4 |
Humma (Yüksek ateş) (Sebebi bilinmiyor) |
1 |
5 |
Zatürre |
3 |
6 |
Akciğer Tüberkülozu |
12 |
7 |
Tüberkülozun tüm çeşitleri |
3 |
8 |
Yorgunluk-Bitkinlik |
4 |
9 |
Anemi (Kansızlık) |
8 |
10 |
Kısmi Felç |
1 |
11 |
Kalp sorunu |
4 |
12 |
Tromboz (Kan Pıhtılaşması) |
1 |
1647 BOA, HR. SYS.,
2197/54; TNA, FO., 383/235; FO., 383/239.
1648 Rapports : Sur
Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et d’Internes
Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A
L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 71-72.
13 |
Endokardit (Kalp iç zarı iltihabı) |
1 |
14 |
Bronşit |
2 |
15 |
Plörezi, zatülcenp (Akciğer zarı iltihabı) |
1 |
16 |
Nefrit (Böbrek hastalığı) |
4 |
17 |
Enterit (İncebağırsak iltihabı) |
9 |
18 |
Hemoroit |
1 |
19 |
Kasık Fıtığı |
1 |
20 |
Yaralanma |
3 |
Hastalık |
Kuzey Kampı |
Güney Kampı |
İshal |
5 |
2 |
Zatürre |
2 |
1 |
Sıtma |
1 |
1 |
İskorbüt |
1 |
- |
Hemoroit |
1 |
- |
Kronik bağırsak yangısı |
3 |
- |
Egzama |
1 |
- |
Halsizlik |
3 |
- |
Burkulma |
1 |
- |
Dang Humması |
1 |
1 |
Yaralanma |
- |
5 |
Flegmon |
- |
1 |
Kalp hastalıkları |
- |
4 |
Tüberküloz (şüpheli vakalar) |
- |
3 |
Ruhsal hastalıklar |
- |
1 |
Sinirsel bozukluklar |
- |
2 |
Orşit (Testis iltihabı) |
- |
1 |
Kulak iltihabı |
- |
2 |
Kas ağrısı |
- |
1 |
Dispepsi |
- |
2 |
Toplam |
19 |
26 |
Kamp için toplam: 45 hasta. |
|
|
Kaynak: Rapports :
Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et |
d’Internes
Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A
L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 71-72. |
1917 yılının ilk üç ayında ölüm
sayısı 4, yıllık ölüm oranı %2,18’dir. Ölümler 1 apandis, 1 kalp hastalığı, 1
ince bağırsak iltihabı ve 1 bağırsak iltihabından (kolera şüphesi mevcuttur)
kaynaklanmaktaydı. Tüm cenazeler arkadaşlarının huzurunda dini vecibelere göre
defnedilmişti. Subay mezarları diğerlerinden ayrı bir yerdeydi.[132]
Kızılhaç
heyeti, kampı ziyaret ettikleri sırada Thatmyo’daki iki hastanede bulunan
hastalıkların isimlerini, hasta sayılarını ve 1916 ile 1917 senelerinin ilk 3
ayı içinde hastanelerde gerçekleşen ölüm vakalarını şu şekilde not etmiştir:[133]
Tablo
4.4: Thatmyo Kampı Hastanesinde Hayatını Kaybeden Esirlerin Ölüm
Sebepleri
TÜRK ESİRLER |
||||
1916 Yılı |
||||
Ay |
Kamp Nüfusu |
Hastane Girişi |
Ortalama Hasta |
Ölüm |
Ocak |
2.755 |
205 |
86.00 |
10 |
Şubat |
3.116 |
134 |
99.76 |
14 |
Mart |
3.118 |
120 |
88.00 |
10 |
1917 Yılı |
||||
Ocak |
2.000 |
48 |
14.97 |
0 |
Şubat |
2.057 |
42 |
19.07 |
0 |
Mart |
3.125 |
123 |
48.84 |
3 |
1916
Yılı
Ay |
Kamp nüfusu |
Hastane girişi |
Ortalama hasta |
Ölüm |
Ocak |
392 |
20 |
16.10 |
3 |
Şubat |
388 |
28 |
18.31 |
3 |
Mart |
383 |
20 |
10.23 |
1 |
1917 Yılı |
||||
Ocak |
131 |
7 |
2.55 |
1 |
Şubat |
127 |
4 |
2.39 |
0 |
Mart |
114 |
2 |
1.29 |
0 |
Kaynak:
Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et
d’Internes
Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A
L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 69-71.
Yukarıdaki raporlardan hariç
olmak üzere İngiltere Hükûmeti Burma Genel Komutanlığından aldığı hastalık ve
ölümlere dair istatistiksel tabloları, esirler arasındaki ölüm oranının
yükselişini ve düşüşünü gösteren bir grafiği, kampın genel sağlık durumu
gösteren bir raporla birlikte Amerikan Büyükelçiliği vasıtasıyla 16 Mart 1917
tarihinde Osmanlı Hükûmetine iletmiştir. Raporda, Hindistan ile Mısır esir
karargahlarında gerçekleşen ölümlerin sebeplerini açıklamıştır. Osmanlı
esirlerinin ölümlerine dair hazırlanan rapor üç bölümden oluşmaktadır. Birinci
bölümde, Thatmyo’da ikamet ettirilen Osmanlı savaş esirleri arasında
gerçekleşen ölümlere, ikinci bölümde Malta’daki sivil ve askeri esir
karargâhlarına ve üçüncü bölümde Avustralya’da ikamet ettirilen Osmanlı sivil
esirlere yer verilmişti.[134]
İngiltere Hükûmeti her ne kadar aksini iddia etse de Thatmyo karargahında
bulunan esirler arasında ölüm oranının çokluğu, esirlerin bedeni ihtiyaçlarının
karşılanmadığını, sağlık durumlarına gereken özenin gösterilmediğini ve
insanlık dışı bir muamele tabi tutulduklarını göstermektedir. Diğer taraftan,
İngiltere Hükûmeti gönderdiği bu rapora karşılık mütekabiliyet ilkesi gereği
Osmanlı Hükûmetinden Kut’ül-Amare esirleri başta olmak üzere elinde bulunan
İngiliz savaş esirleri arasında zuhur eden ölümlere dair rapor göndermesini ve
kampların Kızılhaç heyeti tarafından ziyaret edilmesi istemiştir.[135]
Burma
Sağlık Hizmetleri yönetici yardımcısı Türk esirlerin ölüm nedenlerini tıbbi bir
rapor ile göstermeye çalışılmıştır. Burma Hükûmeti bu rapor ile esirlerin
ölümlerindeki ihmal iddialarını da yalanlamıştır. Kamp başkomutanı, ölümlerin
kamptaki kötü muameleden kaynaklamadığını söylemektedir. Komutana göre böyle
bir durum esirlerin kendisi tarafından da kabul edilmemektedir. Kamp sık sık
yetkililer tarafından ziyaret edilmektedir. Pek çok istek ve şikâyet zaman
zaman esirler tarafından dile getirilmiş, ancak kötü muameleden dolayı hiçbir
şikâyet alınmamıştır. Thatmyo’daki Türk ve Arap esirler arasındaki gerçekleşen
ölümler hakkında hazırlanan bu rapor incelendiğinde kampın açılış tarihi olan
16 Haziran 1915’ten itibaren 18 aylık sürede kampta mevcut toplam esir
sayısının 5.917 olduğu görülmektedir. Bunların 3.948’i Türk, 1.969’u Arap’tır.
Aynı süre içindeki bu esirlerden 114’ü Türk, 41’i Arap olmak üzere 155’i
hayatını kaybetmiştir. İngiliz yetkililere göre bu yüksek ölüm oranının nedeni
çok sayıda Arap ve Türk esirin Thatmyo’ya sağlık bakımından kötü bir durumunda
gelmesiydi. Savaş sırasında ya da öncesinde Mezopotamya’da başlayan şiddetli ve
tedavi edilemeyen hastalıklar esirlerin ölümünde diğer bir etkendi. Raporda her
bir ölümün sebebi ve hastalığın muhtemel kaynağı gösterilmiş, ölümlerin büyük
çoğunluğunun Thatmyo’ya geldikten hemen sonrasında gerçekleştiğine vurgu
yapılmıştır. Ölüm nedenleri aşağıda bulunan üç ana başlıkta şu şekilde
gösterilmiştir:[136]
Tablo
4.5: Thatmyo Kampında Hayatını Kaybeden Esirlerin Ölüm Sebepleri
Ölüm Nedeni |
Ölüm Oranı |
Savaştan önce yakalanılan hastalıklar, örneğin sivil yaşamdaki
hastalıklar |
%40,64 |
Savaş sürecinde
yakalanılan hastalıklar, örneğin Mezopotamya’daki savaş koşullarına doğrudan bağlı hastalıklar |
%45,81 |
Thatmyo kampında yakalanılan hastalıklar |
%13.55 |
Toplam |
100 |
Kaynak: TNA, fo. 383/339.
İngiliz yetkililerin kendi
hazırladıkları rapora göre ölümlerin büyük çoğunluğu ilk iki başlıktaki
nedenlerden kaynaklanmıştır. Yukarıdaki sınıflandırmaya bakıldığında ölümler
kamp hayatı ile hiçbir şekilde bağdaştırılamamaktadır. Tüm ölümlerin sebebi ya
savaş öncesi ya da savaş süresince yakalanılan hastalıklardır. Üçüncü başlıkta
gösterilen ölüm oranına, kaza sonucu iki tabanca ateşlenmesi ardından meydana
gelen ölümler de dahildir. Savaştan önce yakalanılan hastalıklara ilişkin, bu
gruptaki başlıca ölüm nedeni akciğer tüberkülozudur. Bu grupta olan esirlerin
büyük kısmı kampa geldiklerinde hastalıkları ileri bir durumdadır ve ölümleri
birkaç hafta içinde gerçekleşmiştir. Ölümlerin gerçekleşmesinde diğer yaygın
neden ise savaşın verdiği bitkinlikten ileri gelen kalp kapağı hastalığıdır.
Doğrudan savaşın neden olduğu hastalıklara bakıldığında 71 ölümden 29’u kampa
geldikten sonra ilk ayda gerçekleşmiştir. Bu ölümler büyük bir oranda esirlerin
Mezopotamya’da yakalandıkları sıtma ve dizanteri sonucudur. Rapor
incelendiğinde, kamplarda gerçekleşen ölümlerin kademeli olarak düştüğü sonucu
da çıkarılabilmektedir. 155 ölümün yalnızca 5’i, 5 aylık sürede
gerçekleşmiştir. Raporda aylara göre kamptaki esir sayısı, ölüm sayısı ve
esirlerin geliş tarihlerini gösterilmektedir. Yeni gelen esir toplulukların
gelişiyle ölüm oranı artmakta ve sonraki dönemlerde ise düşüşe geçmektedir.
Kurna’da yakalanan, az çok iklime alışkın ve hiçbir zaman aktif görevin
sıkıntılarını yaşamamış esirler arasında ölüm oranı düşük kalmıştır. Nisan
1915’de kampa gelişlerinden sonra sadece 4 ölüm olmuştur. İzleyen gruplarda
ölüm sayıları bir anda artmıştır. Bu durum Amare’den gelen ve büyük zorluklar
içinde savaşın tüm sıkıntıları çekmiş esirlerin perişan durumunu
göstermektedir.[137]
Thatmyo
kampı hastane defterlerinde kayıtlı olan vefat eden esirlerin listesine
bakıldığında durumun vahameti ortaya çıkmaktadır. 4.000 esirin bulunduğu
kamptaki vefat listesi ölüm oranın yüksekliğini göstermektedir. Hastane
kayıtları, Kasım 1914’den Temmuz 1918’e kadar bir Osmanlı tabip yarbayı
tarafından tutulmuştur. 1918 yılı sonrası kamplarda ve hastanelerde ölenlerin
sayısı bu cetvelde bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra kampa gelirken kamplar
arası nakillerde veya geri dönüşte vefat edenler de bilinmemektedir. Bu listeye
göre 1914 sonu ve 1915 yılında hastaneye gelen esir hasta sayısı 946’dır.
Hastaneye başvuran 946 esirden hayatlarını kaybedenlerin sayısı 74’tü. 822’si
ise taburcu olmuştu. Kampa ilk gelişte ölenler daha çoktur. Cephede
yaralananlar ile yaralı ve hasta olduğu halde uzun yolculuğa dayanamayan
esirlerin pek çoğu kampa gelişlerinin ardından kısa süre içerisinde vefat
etmiştir. 1916 yılında hastaneye müracaat eden esir sayısı 706 olup bunlardan
610’u hastaneden ayrılmış, 66’sı ise şehit olmuştur. Son olarak 1918’inin ilk 6
ayına kadar hastaneye 326 esir başvurmuştur. Bunlardan 252’si hastaneden
ayrılmış dokuzu ise hayatını kaybetmiştir. Yıllar ilerledikçe vefat eden
askerlerin sayısının azaldığı görünmektedir. Doktor Behiç Bey tarafından
hazırlanan listeye bakıldığında kampta intihar vakaları da dikkati çekmektedir.
1915, 1916 ve 1918’in ilk aylarına dair hastalıkları, sayısını, hastaneye
müracaat eden, hastaneden çıkan veya vefat eden esirleri gösterir esir
karargâhı hastane istatistik cetveli aşağıdaki gibidir:1655
Tablo 4.6: 1915 Yılına
Ait Thatmyo Kampında Hastanesinde Hayatını
Kaybeden Esirlerin Ölüm Sebepleri ve İstatistikleri
Hastalı İsmi |
Geçen
seneden kalan |
Bu
sene içinde hastaneye gelen |
Toplam |
Bu
sene içinde hastanede n ayrılan |
Ölüm |
Toplam |
Geri
kalan |
Açıklama |
Humma- yımerzagı1656 |
- |
25 |
25 |
24 |
1 |
25 |
- |
- |
Dang1657 |
- |
63 |
63 |
57 |
|
57 |
6 |
- |
Humma-yı habise1658 |
- |
12 |
12 |
- |
12 |
12 |
- |
- |
Humma-i racia1659 |
- |
2 |
2 |
- |
2 |
2 |
- |
- |
Humma-yışibh- i tifoid1660 |
- |
- |
- |
- |
- |
- |
- |
- |
Edrânü’r- ri’e1661 |
- |
42 |
42 |
12 |
25 |
37 |
5 |
- |
1655 Genelkurmay ATASE
Arşivi, BDHK., 2480/400.
1656 Sıtma. Anofel türü
sivrisineğin sokmasıyla insandan insana bulaşan, titreme, ateş ve ter
nöbetleriyle kendini gösteren bir hastalık.
1657 Sivrisinek
ısırmasıyla ile bulaşan ve yüksek ateşle beraber kas, kemik ve eklemlerde
şiddetli ağrı gösteren bir virüs.
1658 Azılı sıtma, kötü
sıtma.
1659 Dönek Ateş diye
adlandırılan bu hastalık bulaşıcı olup tehlikelidir. Ateşin bir yükselip bir
alçalması sebebiyle bu adı almıştır.
1660 Tifo, kara sıtmaya
benzeyen bir sıtma. Paratifoid.
1661 Tüberküloz, verem.
Maraz-ı uzvi-i kalb[138] |
- |
15 |
15 |
7 |
5 |
12 |
3 |
- |
İltihab-ı em’a[139] |
- |
346 |
346 |
337 |
2 |
339 |
7 |
- |
Zusentariya[140] |
- |
73 |
73 |
49 |
14 |
63 |
10 |
İkisi
1914 senesinde vefat etmiştir |
Emrâz-ı ayniye[141] |
- |
18 |
18 |
18 |
|
18 |
- |
- |
İltihâb-ı kasabat[142] |
- |
19 |
19 |
19 |
|
19 |
- |
- |
Zatürre[143] |
- |
9 |
9 |
3 |
6 |
9 |
- |
Biri
1914 senesinde vefat etmiştir. |
İltihâb-ı kilye[144] |
- |
- |
- |
- |
- |
- |
- |
- |
İltihâb-ı zeyl-i dûdî[145] |
- |
1 |
1 |
- |
1 |
1 |
- |
- |
İltihâb-ı periton[146] |
- |
2 |
2 |
- |
2 |
2 |
- |
- |
Zafiyet-i umûmiye[147] |
- |
126 |
126 |
118 |
|
118 |
8 |
- |
İnhirâf-ı mizâc[148] |
- |
36 |
36 |
36 |
|
36 |
- |
- |
Curûh[149] |
- |
48 |
48 |
48 |
|
48 |
- |
- |
Romatizma |
- |
12 |
12 |
12 |
|
12 |
- |
- |
Da’ü’l-hafr[150] |
- |
25 |
25 |
24 |
1 |
25 |
- |
- |
Emrâz-ı hâriciye-i
mütenevvi‘a[151] |
- |
28 |
28 |
28 |
|
28 |
- |
- |
Emrâz-ı dâhiliye-i
mütenevvi‘a[152] |
- |
45 |
45 |
30 |
3 |
33 |
12 |
Biri
ufûnet- i demden (kandaki iltihaptan), diğeri hanak-ı |
|
|
|
|
|
|
|
|
sadırdan
(göğüs hastalığı), ve diğeri de septisemide n (enfeksiyon ) vefat etmiştir. |
Genel toplam |
- |
946 |
946 |
822 |
74 |
895 |
51 |
|
Kaynak:
Genelkurmay
ATASE Arşivi, BDHK. 2480/400.
Tablo
4.7: 1916 Yılına Ait Thatmyo Kampında Hastanesinde Hayatını
Kaybeden Esirlerin Ölüm Sebepleri ve İstatistikleri
Hastalık İsmi |
Geçen
seneden kalan |
Bu
sene içinde hastaney e gelen |
Toplam |
Bu
sene içinde hastanede n ayrılan |
Ölüm |
Toplam |
Geri
kalan |
Açıklama |
Humma- yımerzagı |
- |
28 |
28 |
21 |
3 |
24 |
4 |
- |
Dang |
6 |
66 |
72 |
72 |
|
72 |
|
- |
Humma-yı habise |
- |
5 |
5 |
- |
5 |
5 |
- |
- |
Humma- yışibh-i tifoid |
- |
3 |
3 |
- |
3 |
3 |
- |
- |
Humma-i racia |
- |
- |
- |
- |
- |
- |
- |
- |
Zatürre |
- |
12 |
12 |
7 |
3 |
10 |
2 |
- |
Zâtü’l- cenb[153] |
- |
1 |
1 |
- |
1 |
1 |
- |
- |
Maraz-ı uzvi- i Kalb |
3 |
11 |
14 |
4 |
8 |
12 |
2 |
- |
Edrânü’r-rie |
5 |
29 |
34 |
11 |
20 |
31 |
3 |
- |
İltihab-ı em’a |
7 |
82 |
89 |
81 |
3 |
84 |
5 |
- |
Zusentariya |
10 |
132 |
142 |
131 |
8 |
139 |
3 |
- |
Dâ’ü’l-hafr |
|
27 |
27 |
24 |
1 |
25 |
2 |
- |
Felc-i nısf-ı tûlâni-i
eymen[154] |
- |
1 |
1 |
- |
1 |
1 |
- |
- |
Felc-i nısf-ı tûlâni-i
eyser[155] |
- |
1 |
1 |
- |
1 |
1 |
- |
- |
İltihâb-ı periton |
- |
2 |
2 |
- |
2 |
2 |
- |
- |
İltihâb-ı kilye |
- |
11 |
11 |
10 |
1 |
11 |
- |
- |
İltihâb-ı hamize[156] |
- |
1 |
1 |
- |
1 |
1 |
- |
- |
İltihâb-ı kasabat |
- |
46 |
46 |
43 |
|
43 |
3 |
- |
Fakrü’l- demm-i amîk1680
[157] |
- |
13 |
13 |
7 |
2 |
9 |
4 |
- |
Zafiyet-i umûmiye |
8 |
62 |
70 |
70 |
- |
70 |
- |
- |
Emrâz-ı ayniye |
- |
3 |
3 |
3 |
- |
3 |
- |
- |
Maraz-ı zührevi[158] |
- |
8 |
8 |
8 |
- |
8 |
- |
- |
İnhirâf-ı mizâc |
- |
36 |
36 |
36 |
- |
36 |
- |
- |
Romatizma |
- |
14 |
14 |
13 |
- |
13 |
1 |
- |
Cinnet[159] |
- |
5 |
5 |
3 |
1 |
4 |
1 |
Yaralı
olarak vefat ettiği defterde muvazzahan gösterilmişti r |
Curuh |
- |
16 |
16 |
14 |
2 |
16 |
- |
Biri
İngiliz nöbetçisi tarafından kazaen, diğeri harpte yaralı |
Emrâz-ı dâhiliye-i
mütenevvi'a |
12 |
21 |
33 |
33 |
- |
33 |
- |
- |
Emrâz-ı hâriciye-i
mütenevvi'a |
- |
19 |
19 |
19 |
- |
19 |
- |
- |
Genel Toplam |
51 |
655 |
706 |
610 |
66 |
676 |
30 |
- |
Kaynak:
Genelkurmay
ATASE Arşivi, BDHK. 2480/400.
Tablo 4.8: 1918
Yılına Ait Thatmyo Kampında Hastanesinde Hayatını
Kaybeden Esirlerin Ölüm Sebepleri ve İstatistikleri
Hastalık
İsmi |
Geçen
seneden kalan |
Bu
sene içinde hastaneye gelen |
Toplam |
Bu
sene içinde hastaneden ayrılan |
Ölüm |
Toplam |
Geri
kalan |
Açıklama |
Humma- yımerzagı |
- |
12 |
12 |
10 |
- |
10 |
2 |
- |
Dang |
- |
55 |
55 |
52 |
- |
52 |
3 |
- |
Humma- |
- |
1 |
1 |
- |
1 |
1 |
|
- |
yışibh-i tifoid |
|
|
|
|
|
|
|
|
Maraz-ı uzvi- i kalb |
1 |
4 |
5 |
3 |
1 |
4 |
1 |
- |
Edrânü’r-ri’e |
2 |
7 |
9 |
- |
- |
- |
9 |
- |
İltihab-ı em’a-yı müzmine |
7 |
84 |
91 |
70 |
1 |
71 |
20 |
- |
Zusentariya- yı müzmine |
2 |
13 |
15 |
11 |
2 |
13 |
2 |
- |
Da’ü’l-hafr |
- |
4 |
4 |
4 |
|
4 |
|
|
İltihab-ı periton |
- |
2 |
2 |
- |
2 |
2 |
|
Biri
yaralı olarak diğeri intihardan vefat etmiştir |
İltihab-ı zeyli dudi |
- |
3 |
3 |
2 |
- |
2 |
1 |
- |
İltihab-ı kilye-i müzmine |
1 |
6 |
7 |
5 |
1 |
6 |
1 |
- |
İltihab-ı kasabat |
4 |
18 |
22 |
21 |
- |
21 |
1 |
- |
Fakrü’l- demm-i amîk |
1 |
4 |
5 |
3 |
1 |
4 |
1 |
- |
Maraz-ı zührevi |
- |
9 |
9 |
9 |
- |
9 |
|
- |
Romatizma |
- |
6 |
6 |
4 |
- |
4 |
2 |
- |
Cinnet |
4 |
15 |
19 |
9 |
- |
9 |
10 |
- |
Curuh |
2 |
18 |
20 |
18 |
- |
18 |
2 |
- |
Emrâz-ı dâhiliye-i
mütenevvi‘a |
3 |
22 |
25 |
25 |
- |
25 |
- |
- |
Emrâz-ı hâriciye-i
mütenevvi‘a |
- |
16 |
16 |
6 |
- |
6 |
10 |
- |
Genel Toplam |
27 |
299 |
326 |
252 |
9 |
261 |
65 |
- |
Kaynak:
Genelkurmay
ATASE Arşivi, BDHK. 2480/400.
Hindistan esir kamplarında
İngilizler sadece Türk esir askerlere veya düşük rütbeli subaylara yönelik kötü
muamele gerçekleştirmemiş, yüksek rütbeli subaylar da bu kötü muameleden
etkilenmişlerdir. Bu esirlerin başında Basra Vali Vekili Albay Suphi Bey gelmektedir.
Kalp hastalığı bulunan ve daha uygun bir yere naklini isteyen Fırka Kumandanı
Suphi Bey’in müracaatı reddedilmiştir. Bunun yanı sıra kampa sağlam gelmesine
rağmen gerekli tedavilerin uygulanmaması sonucu kısa sürede hastalığına yenik
düşerek hayatını kaybetmiştir. Osmanlı Hükûmeti Albay Suphi’nin ihmalden
öldüğünü iddia etmiş ve bu konuda Amerikan Elçiliği kanalıyla sık sık sözlü
notalar vermiştir. Osmanlı Hükûmeti, Suphi Bey’in inme sonucu ölümüyle ilgili
olarak ayrıntı bilgi verilmemesinden de şikâyet etmiştir. İngiltere Hükûmeti
ise Osmanlı Hükûmetinin konu ile alakalı hiçbir bilgi ve belge sunmadığını
söyleyerek öne sürülen iddianın hiçbir dayanağının olmadığını ileri sürmüştür.
İngiltere Hükûmeti, kendilerinin ve Birleşik Devletler konsolosluk yetkilerinin
hazırladıkları raporlar ile kampın koşullarıyla ilgili Osmanlı Hükûmetinin
benzer şikâyetlerini çürütmeye çalışmıştır. İngilizlere göre Babıali’nin ileri
sürdüğü tek somut kanıt Binbaşı Suphi Bey’in sağlık durumu ile ilgilidir. Suphi
Bey’in felçten öldüğü, mümkün olan medikal yardımın yapıldığı ve iyi bir
şekilde bakım gördüğü raporda söylenmiştir.[160]
Suphi Bey’e uygulanan kötü
muamele ve ölümündeki ihmaller sağken ve ölümünden sonra iki devlet arasından
sıklıkla gündeme gelecektir. Osmanlı Hükûmeti ihmal sonucu ölen komutanının
takipçisi olmuş ve konu hakkında tüm bilgi ve belgeleri Amerikan elçiliği
aracılığıyla istemiştir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı Burma’da alıkonulmakta
olan bazı Osmanlı savaş esirlerine ve Albay Suphi Bey’e uygulanan muameleye
ilişkin Osmanlı Devleti’nin önceki notalarına cevap verildiğini hatırlatarak
Osmanlı Hükûmetinin bu subay hakkında daha fazla araştırma yapmaya çalışmasının
sebebini anlayamadığını belirtmiştir.[161]
Osmanlı Hükûmeti, Suphi Bey’in ölümünden önce esirlerine uygulanan muamele ile
alakalı 6 Temmuz 1915’de İngiltere Hükûmetine bir nota vermiş, cevabını ise
İstanbul Amerika Büyükelçiliği aracılığıyla almıştır:[162]
“Rangoon’daki Amerika
Konsolosundan Burma’da, Thatmyo kampında bulunan iki Osmanlı esiri ile ilgili
bazı bilgiler alınması sonrası, Büyükelçiliğimiz söz konusu bilgiyi 19 Haziran
tarihinde Babıali’ye iletmiştir. Basra’daki son Osmanlı komutanı olan Albay
Suphi Bey ile ilgili verilen beyan, onun sağlığının iyi durumda olduğu ve savaş
esirlerinin bulunduğu yerde ayrı bir evde yaşamasına izin verildiği
yönündedir...
...14 Haziran’da Rangoon’daki
konsolosu tarafından çekilen ve içeriğinde Suphi Bey’in ailesinden bir mektup
aldığını ve kendisinin çok iyi olduğunu belirttiği bir telgraf Babıâli’ye
ulaştırılmıştır. Bu nedenle kendisine uygulanan muameleye ilişkin herhangi bir
sorunun dile getirilmesi muhtemel görünmemektedir.”
Suphi Bey’in ölümü sonrası
İngiltere Hükûmeti esirin iç kanamadan öldüğünü ve mümkün olan her türlü tıbbi
yardım ve bakımı aldığı bildirmiştir. Bu nedenle ortadaki deliller, onun
ölümünün esaret şartlarından kaynaklandığı iddiasının aksinedir.[163]
Ayrıca 1 Haziran 1916’da Hindistan Ofisi’nden gelen Basra eski Valisi Albay
Suphi Bey’in ölümünü bildiren telgrafının bir örneğini de Osmanlı Hükûmetine
gönderilmiştir. Genel Vali’nin 30 Mayıs 1916 tarihli telgrafının bir örneği
şöyledir:[164]
“9 Aralık 1914 tarihinde El
Kurna’da yakalanan Basra eski Valisi Albay Suphi Bey, iç kanama nedeniyle 29
Mayıs’ta Thatmyo savaş esirleri kampında şehit olmuştur. Burma Bölgesi Komuta
Genel Subayı gerekli ilginin gösterildiğini ve askeri cenaze töreninin
yapıldığını bildirmiştir. Burma Vali Yardımcısı ay şeklinde bir çelenk
göndermiştir.”
Kamplarda kendisine gerekli
tedavi uygulanmayan ve mağdur edilen esirlerden birisi de İsmail Hakkı
Efendi’dir. Osmanlı Hariciye Nezareti, Amerikan Elçiliği vasıtasıyla Türk savaş
esiri Beykozlu Yüzbaşı Kasım oğlu İsmail Hakkı Efendi’nin sağlık durumu
hakkında 1916 yılında İngiltere Hükûmetine bir nota iletmiştir. Irak
Cephesi’nde yaralı olarak kaybolan ve kendisinden uzun süre haber alınamayan
İsmail Hakkı Efendi’nin Thatmyo kampında olduğu bilgisi alınmış, kampta
kendisine gereken özen gösterilmemiş ve yarası tedavi edilmemiştir. Öncelikle
Savaş Esirleri İstihbarat Bürosu, yaralı olan ve Thatmyo kampında bulunan
Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi’nin sağlık durumu hakkındaki notayı uzun bir süre
cevaplamaktan kaçınmış, tatmin edici bir bilgi vermemiştir. Osmanlı Hükûmetinin
ısrarlı talepleri üzerine İngiliz Dışişleri Bakanlığı, 28 Nisan 1916’de Savaş
Esirleri İstihbarat Bürosundan gelen tahkikatı içeren raporu Amerikan Elçiliği
vasıtasıyla 12 Mayıs 1916’da Osmanlı Hükûmetine ulaştırmıştır. Raporda, bu
subayın durumuna inanmak için tatmin edici hiçbir bilginin olmadığı ileri
sürülmüştür. Adı geçen subayın başından, boğazından ve her iki uyluğundan
yaralanmış olduğunu bilgisi verilmiştir. Ayrıca Türk doktorlar sağ uyruğundaki
yaranın topallığa ve yürüme zorluğuna neden olacağı düşüncesindedir. Ancak
görünürde herhangi bir topallık ya da ağrı işareti de yoktu.[165]
Hacı
Halil Efendi de bu kampta gerekli tedavi yapılamayarak ihmal sonucu hayatını
kaybeden bir esirdir. Osmanlı Hariciye Nezareti, 3 Ağustos ve 7 Aralık 1916
tarihlerinde Thatmyo’da tutulan Osmanlı savaş esirlerinin genel sağlık durumları
öncelikli olmak üzere Hacı Halil Efendi’nin ölümüyle ilgili tahkikat
yapılmasını isteyen bir nota göndermiştir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı,
Birleşik Devletler Büyükelçiliği aracılığıyla 20 Eylül’de kampta vefat eden
esir hakkında Osmanlı Devleti’nin notasını cevaplamıştır. İngiltere Hükûmeti,
Thatmyo kampında İngiliz yetkililerin esirlere kötü muamele yaptığını ve
ölümlere sebep olunduğunu kabul etmek zorunda kalmış ve tazminat ödemeyi kabul
etmiştir. Prensipte merhum esir Hacı Halil Efendi’nin akrabalarına tazminat
verilmesine isteksiz olmadıklarını söyleyen İngiltere Hükûmeti, savaştan
sonrasında Osmanlı Hükûmetinin topraklarındaki İngiliz esirlere yönelik benzer
durumlarda benimseyeceği tutuma göre tekrar değerlendirme yapacağını
bildirmiştir.[166]
4.2.4
Meiktila
Esir Kampının Sağlık Şartları
Kızılhaç raporlarına göre
Meiktila kampında kalan subayların sağlık durumları mükemmel olup hastalık
oranı %1’in altındadır. Rütbesiz askerler arasında Burma demiryolunda
çalışmaları sebebiyle dizanteri ve ishalden şikâyet edenler mevcuttur. Ölüm
oranı her ne kadar kampa ilk geliş zamanına göre düşüşe geçse de esaret
süresince hep yüksek kalmıştır. 8 Temmuz 1919 tarihinde yapılan tetkiklere göre
kampta dört kolera vakasına rastlanmış, zamanla otuz bir vakaya kadar yükselmiş,
bunlardan on ikisi vefat etmiştir. Kamp, sağlık kurulları ve diğerler
kuruluşlar tarafından pek çok defa teftiş edilmiştir. Tüm sağlık ekipleri ile
hastalıklara karşı gerekli tüm önlemler alınmış, buna rağmen hastalık oranı
kampta %3,5’a kadar çıkmıştır.[167]
İngiliz yönetimin verdiği bilgi
ve belgelere göre hazırlanan Kızılhaç raporları, kampın sağlık şartlarını iyi
olarak gösterse de hatıratlar yukarıdaki iddiaların tersini göstermektedir.
Mustafa Tütüncü’nün Hatıra Defteri’nde kaydettiklerine göre kampın yaklaşık 1
km uzağında Türk ve İngiliz doktorların çalıştığı bir hastane bulunmaktadır.
Hastanedeki karyolalarda Hindistan cevizi liftinden yapılmış yataklar
bulunmaktadır. Türk esirlerle Türk doktorları daha çok ilgilenmiş, ara sıra
İngiliz doktorları da Türk esirleri muayene etmiştir. Esirlere ellerinden
geldiğince iyi bakmışlardır. İngilizler Türk doktorlarına ve sıhhiyelerine önem
vermiştir. Sağlık ortamının iyi, sağlık çalışanlarının yardımsever olmasına
rağmen kampın havası ve suyu hastalıklara ve ölümlere neden olmuştur. Esirler
gücü üstünde ve ağır şartlarda çalıştırılmıştır. Buna aşırı sıcaklar ve
yetersiz beslenme de eklenince esirler arasında ölümler kaçınılmaz hale
gelmiştir. Bu şartlar altında her gün esirlerden bazıları hastalanmış, bir süre
sonra da ölümler de başlamıştır. Esirlerin ağır şartlar altında sıcak havada
çalıştırılması, gıdaların yetersizliği ve gölden getirilen suyun kötü olması
dizanteri, ishal gibi pek çok hastalığına sebep olmuştur. Esirler arasında iki
çeşit dizanteriye rastlanmıştır. Amipli ve amipsiz dizanteri hastalığından
yüksek ateşle beraber görülen amipsizolanına (basilli) yakalananlar kısa süre
içinde hayatlarını kaybetmiştir. Amipli dizanteri ise öldürmemekle birlikte
ilaçlar ile kısa süreli tedavi edilse de hiçbir zaman tamamen yok olmamaktadır.
Hastalık tekrar nüksetmektedir. Ayrıca bu şartlar altında kampta yaşamaya
mahkûm edilen esirlerin bağırsaklarında şerit denen bir şey de türemiştir.
Mustafa Tütüncü de kampta dizanteri hastalığına yakalanmıştır. Yaklaşık bir yıl
hastanede kalmış, Doktor Mehmed Bey tarafından kendisiyle ilgilenilmiş, fakat
tam bir iyileşme göstermeden 1690 hastaneden çıkma kararı almıştır.
Hatta kendisine kasabaya gitmemek şartıyla kampın civar bölgelerinde bir paso
ile gezebilme hakkı tanınmıştır. Ayrıca koluna da bir kırmızı şerit
bağlanmıştır. Bu izin sayesinde İngiliz Hastanesine gitme fırsatı bulmuştur.
Günde 3-5 defa görevli olarak hastaneye gitmiştir. Bu serbestlik kendisine iyi
gelmiştir. Diğer esirler arasında bu bir ayrıcalıktır ve esaret sonuna kadar da
devam etmiştir.1691 [168]
Kampın
içinde ve civarında yılan ve akrep çoktu. Kırmızı ve siyah harici akrepler
sokmaları ilaç ile tedavi edilebilmiştir. Daha az zehirli kırmızı akrep
sokmaları ilaçla ile tedavi edilebilirken siyah akrep sokmaları daha çok
zehirli olduğundan tedavisi pek mümkün olmamıştır.[169]
4.2.5
Hindistan’daki
Diğer Esir Kamplarının Sağlık Şartları
Rangoon karantina kampı,
esirlerin cephelerde ortaya çıkan şüpheli durumlarını kontrol etmek amacıyla
kurulmuştur. Kampın tıbbi ekibi başhekim, Kaptan N.S. Peake R. A. M. C. ve
yardımcıları bir cerrah ile alt yardımcı cerrahlardan oluşmuştur. Heyetin kampı
ziyaret ettiği sırada Türk hekim Üsküdarlı Kaptan Sabih-Settah kampta
bulunmuştur. 3 Türk hemşire yine kampta nöbet tutmuştur. Kampı Rangoon’a
bağlayan bir telefon hattı da mevcuttur. Kızılhaç heyeti özellikle kolera
hastalığı için kamp yönetiminin aldıkları önlemleri incelemiştir. Su hijyene
uygun bir şekilde kampa gelmiş ve sudan hiçbir hastalığın bulaşma riski
bulunmamaktaydı. Kampta, 30 Nisan 1917’de Kızılhaç heyetinin ziyareti sırasında
19 hasta vardı. Bunların 2’si kolera olup özel bir barakada özel hastabakıcılar
tarafından tedavi görmüşlerdi. Bu bölüme ait mutfak ve tuvaletler, diğer
hastalarınkinden ayrılmıştır. 15 hasta kolera belirtisi göstermiş, inceleme ve
gözlem altında tutulmuştur. Bir hastaya kabakulak teşhisi konmuştur. Bir diğer
esir ise zatürre hastasıdır. Nisan 1917’de ölüm olayı yoktur.[170]
Kalküta kampının bütün sağlık
binaları basit ve kullanışlı olması için inşa edilmiş ve hijyen
gereksinimlerine tamamen uyulmuştur. Esirler, Karaçi’de gidecekleri yerlere
gönderilmeden önce sağlık ekiplerince ciddi bir şekilde muayene edilmiştir.
Herhangi bir sağlık sorunu görülen ya da aşırı derecede zayıf esirler hastanede
alıkonulmuştur. Yapılan sağlık muayenesinde herhangi bir hastalık vakası
görülürse yerel güçler tarafından hastaneye kaldırılmaktaydı.[171]
Belgaum Kampı’nda İngiliz sivil
doktoru ve Belgaum Hastanesi Müdürü Dr. Robert V. Fisher, her sabah kampı
ziyaret etmiştir. Hasta esirler komutanın ofisinde isimlerini yazdırmıştır.
Hekim listeyi inceleyip hastaları konutlarında ziyaret etmiş, ciddi vakaları
Belgaum’un sivil hastanesine sevk etmiştir. Hastanenin eczanesine yollanan
reçetelerde yazılan ilaçlar, sağlık muayenesinin yapıldığı aynı gün hastalara
ulaşmıştır. Hastane müdürü Dr. Fisher dışında, 3 Hintli doktor ve 3 İngiliz
hemşire vardı. Hastane köşk sistemine göre düzenlenmiştir. Bu köşklerin
zeminleri taştan yapılmış ve fayanslarla süslenmiştir. Cerrahî vakalar, göz
hastalıkları, deliler, tüberküloz hastaları, gözlem altında tutulan hastalar,
yeni doğum yapanlar ve bulaşıcı hastalık kapmış olanlar kendilerine ayrılmış
köşkte kalmıştır. Ameliyat odası gelişmiş düzeydedir. Pansuman malzemesi ve
ilaçlar İngiltere’den gelmiştir. Hastaların beslenme menüsü İngiliz
hastalarınkiyle aynıdır. Hastalar, etrafı cibinlik ile sarılmış demir bazaların
üstündeki beyaz yataklarda yatmıştır. Tifo aşısı bütün esirlere teklif edilmiş
ancak 90’ı kabul etmiştir. Hiçbir esir, vebaya karşı aşı olmak istememiştir.
Bütün esirler frengi hastalığına karşı aşılarını yaptırmıştır. 1916 senesi
boyunca beş erkek, yirmi dört kadın, üç çocuk olmak üzere toplam otuz iki hasta
tedavi edilmiştir. Vuku bulan hastalıklar arasında 2 sıtma hastalığı (geçmişten
tekrarlayan) ve 5 tifo vardı. Bu hastalar aşı olmayı reddetmiştir. Hastalıklar
ortaya çıkar çıkmaz esirlere aşıları yapılmış ve hepsi iyileşmişti. Ayrıca 2
romatizma ve 2 ishal vakası görülmüş olup 1 apandisit ameliyatı yapılmış ve
hepsi sağlıklarına kavuşmuştur. 2 deri altı apse vakası ile bir normal doğum, 2
kürtaj, 12 genital, endometrit, dismenore, salpingitis vakası görülmüştür. Bu
12 hasta, kronik hastalıkları sebebiyle ameliyat olmuştur. Kızılhaçın kampı
ziyareti sırasında hastanede biri romatizma, diğeri aşı olmayı reddetmiş bir
tifo hastası olan 2 kişi vardı. İkisi de iyileşme yolundaydı. Kampta ağır
yaralı yoktur. 1915’te ağır kasılma 1694 geçiren 4 yaşındaki bir
çocuk ve 1916’da kampa ileri düzeyde akciğer hastalığıyla gelmiş bir kadın
vefat etmişti. Ölüm oranı %0,5’lik düşük bir orana denk geliyordu.1695 [172]
Katapahar’da tutulan esir sayısı
fazla değildi. Bu sebeple kampta sürekli çalışan bir sağlık ocağının
kurulmasına gerek görülmemişti. Darjeeling’de hizmet eden M. Dass adlı bir
hekim her salı günü veya her arandığında kampa geliyordu. Kampta kolayca tedavi
edilemeyen bütün vakalar Darjeeling’de sivil hastaneye sevk ediliyordu. Bir
kadın doktor, istek üzerine kadınlara ve çocuklara bakıyordu. Kampın sağlık
durumu iyiydi. Darjeeling Sanatoryumunda bulunan bir hasta Mart 1917’de taburcu
olmuştu. Yeni kampta sürekli çalışan bir hekim bulunması planlanmıştı.[173]
Shwebo
kışlasındaki askeri hastane Dr. W.N. Greer’in yönetimindeydi. Bir koğuş Türk
esirler için ayrılmıştı. Kızılhaç heyetinin ziyaret ettiği sırada kampta Türk
esir bulunmuyordu. Dispanser, tıbbi ve dezenfeksiyon malzemeleri ve temizlik
hizmetleri düzen içindeydi. Ekim 1916’dan itibaren hastanede sadece 2 Türk
kalmıştır. Hafif vakalar çabuk tedavi ediliyordu. Kampın kurulmasından beri
hiçbir ölüm gerçekleşmemişti. Kızılhaç ziyareti sırasında yerinde müdahale
edilen 2 ishal vakası vardı. İngiliz garnizonunun sunduğu istatistiklere göre
hastaların sene içindeki oranı %3,4’dür. Hafif sıtma vakaları görülmüş fakat
hepsi de iyileşmiştir. Nisan ve Mayıs aylarında hastalık oranı daha da
fazladır. Eylül ayı hastalık açısından en az vakayı bulunduruyor. Askerler
sabah 7.30’ta, subaylar akşam 17.00’de viziteye çıkıyorlardı. Kampta tercüman
olmadığı için tercümanlık işini yapan Yüzbaşı Djavid Cherket de viziteye
geliyordu. Yürüyemeyecek durumda olan hastalar için tekerlekli bir ambulans
bulunduruluyordu. Türk subayların çoğu, Shwebo’nun iklimi dolayısıyla
sağlıklarında meydana gelen gelişmeden memnunlardı.[174]
4.3
Mısır
Esir Kamplarında Görülen Hastalıklar
Osmanlı
Devleti, Türk esirlere karşı İngilizlerin uyguladığı kötü muamelenin hiçbir
zaman değişmediğini, kötü davranışların sistemli olarak savaş süresince
sürdüğünü iddia ederek uluslararası tarafsız heyet veya devletlerin Osmanlı
esirlerinin bulundukları kamplara giderek esirlerin sağlık durumlarını teftiş
edilmesini istenmiştir. Rusya ve Mısır’dan dönen esirlerle yapılan
görüşmelerden esirlerin bu kamplarda her türlü yardım ve refahtan mahrum
bırakılarak açlık ve sefalet içinde ölüme terk edildiği anlaşılmaktadır. Esir
kamplarında yaralı veya hasta esirlerin ölümleri adi vakalardan sayılmış,
esirlere acilen yardım edilmediği takdirde kendilerinden ilelebet haber
alınamayacağı Osmanlı Hükûmeti tarafından sürekli dile getirilmiştir. Kızılay
ve Kızılhaç Cemiyetlerinin yardımları ise sınırlı kalmıştır. Binlerce Osmanlı
askeri açlık ve çıplaklık sebebiyle kamplarda hayatlarını kaybetmiştir.1698
[175]
Esaret sonrası esirlerin verdiği
ifadelerden oluşan ve daha sonra bir rapor halinde Erkân-ı Harbiye-i Umumi
Başkanlığına sunulan esir ifadelerinde hasta esirlere gerekli yardımın
yapılmadığı anlatılmıştır. Hastanelerde bulunan esirler, kamplarda bulunan
esirlerden ayrı tutulmamış hasta esirlere iaşe olarak az miktarda peksimet, iki
nefere ufak bir kavurma kutusu ile akşamları pek az miktarda arpa verilmiştir.
Türk adetlerine ve dini ihtiyaçlara oldukça riayet edilse de cenazelere pek de
özen gösterilmemiştir. Vefat eden esirler yalnız belden aşağı kısmına bir iki
kova su dökerek yıkanmış, arabalarla istif halinde taşınmış ve namazları
kılınmamıştır. Gıdanın eksik verilmesi ve aşırı derece çalıştırılma gibi
sebeplerle pek çok esir hasta olmuş, birçoğu ise hayatlarını kaybetmiştir.
Hastanelerde esirlerin tedavilerine gereken önem verilmemiş, göz
hastalıklarının önemsiz olduğu iddia edilmiş, esirlerin gözleri ameliyat ile
çıkarılmıştır. Tedavi imkânı olan esirler bile tedaviden mahrum bırakılmıştır.
Ermeni doktorlarının Türk esirlere karşı zalimane hareket ettikleri gizlenemez
bir gerçek olmuştur. Geri dönen esirlerin çoğunun malul olduğu görülmüştür.[176]
Hasta askerlerin kamplarda fena
muamele görmelerinde en etkili sebep tedavilerine tahsis edilen doktorların
Rum, Ermeni veya Yunan olmalarından ileri gelmektedir. Cenevre Sözleşmesi’ne
göre hasta ve yaralı esirler geri gönderilebilecekken sözleşme hükümleri tam
olarak uygulamamıştır. Subaylar 4,5 şilin yevmiye ile karargâhlarda oturmaya
mahkûm edilmiştir. Kasım 1918 ortasında İngilizlerin Filistin zaferi üzerine
Nablus, Hayfa, Amatista(?), Der‘a ve Şam hastanelerinde ne kadar hasta ve
yaralı varsa Mısır’a sevk etmiştir. İngilizlerin sevke yeteri kadar önem
vermemesi ve gerekli önlemleri almaması üzerine esirlerin pek çoğu yollarda
telef olmuştur. Geri kalanlar da sevk sırasında zulme uğrayarak pek çok sıkıntı
çekmiş ve sonucunda hastalanmıştır. On kadar esir hastanesi kurulması gerektiği
anlaşılması üzerine tüm Osmanlı doktorları gerek esir hastanelerine ve gerekse
esir asker karargâhlarına tayin edilerek görevlendirilmiştir. Hastanelerde ölüm
oranı %7 civarındadır. Esir hastanelerinde gıda akşamları etli veya etsiz bir
lapa, sabah ve öğleleri çaydan ibaretti. Ekmek hastaneye mahsus olmayıp genel
esir askerlere verilen sert ve siyah ekmekti. Çok nadiren verilen yumurta, kutu
süt, limonata, et suyu konservesi, konyak da iki bin kişiden birkaç kişiye
ancak yetiyordu. İlaçlar sınırlı olmakla beraber bol ve kullanımı Türk
doktorların yetkisine verilmişti. Ancak bu şekilde kısmen de olsa ölüm azalmış
ve şifa bulanlar ise biraz artmıştı. Cidde Hastanesinde görevli iken esir düşen
ve esaret sonrası yurda dönüp ifade veren bir binbaşının söylediklerine göre
Tel El-Kebir 7. Esir Hastanesinde 25 gün kadar hizmeti esnasında esir erlere
hastanelerde yapılan tedavi ve beslenme bu şekildeydi. Kut’ül-Amare’de İngiliz
askerlerinin Osmanlı birliklerinin eline düşmezden önce Çanakkale ve Kanal’dan
aldıkları esirlere yaptıkları muamelenin daha acıklı olduğu söylenmekteydi.
Kut’ül-Amare yenilgisinden sonra kendi esirlerine misilleme yapılacağı
düşünülerek kısmen de olsa Osmanlı esirlerine ve hastalarına daha hoşgörülü
olmaya başlanmıştır.[177]
Esirler en ağır işlerde
çalıştırılırken hasta olduklarına veya zayıf olduklarına bakılmamış, insafsızca
esirin güç yetirebildiği en son ana kadar yol yapımı veya gemilerden erzak
indirimi gibi ağır işlerde istihdam edilmişlerdir. 36. Fırka 59. Alay 2.
Taburun 2. Bölük askerlerinden Karacabey’in Şahin köyünden Mehmed oğlu Hasan 23
Mart 1919 tarihli ifadesinde, Kudüs-Gazze Cephesi’nde esir düştüğünü, hasta
bulunduğundan dolayı on gece Kantara’da kaldığını ve Mısır’a gönderildiğini
söylemiştir. Bir buçuk ay kadar hastanede yatmış ve hastaneden çıktıktan sonra
Mısır civarda tel örgü içerisinde hapsedilmiştir. Sağlam olduğuna karar verilen
esirler ile beraber yol yapmak ve vapurların erzak vesaire mallarını çıkarmak
gibi işlerinde çalıştırılmıştır. Yaptığı ağır işlere tahammül ve güç
yetiremeyerek tekrar hastalanmış ve Mısır’a hastaneye sevk edilmiştir. İki ay
kadar hastanede yatan Hasan’a burada 65-100 gram miktarında ekmek ve akşamdan
akşama da az miktar pirinç çorbası veya lapa verilmiştir. Artık işe yaramayacağı
düşünülen esir memleketine gönderilmiştir.[178]
Esirlerin küçümsenmeyecek bir
oranı daha esarette iken hayatlarını kaybetmiştir. 18 Mart 1919’da yazılan bir
yazıdan öğrenilmektedir ki şanssızlık, esirleri kamplardan kurtulduktan sonra
da bırakmamıştır. Memleketine dönen esirlerden bazıları yolda, bazıları dönüşte
hastanede bazıları da evlerinde esaret kamplarında yakalandıkları hastalıklar
sebebiyle hayatlarını kaybetmiştir. Bu esirlerden Osman, 5 Kasım 1916 tarihinde
İzmir vilayetinde bağlı Denizli’de vefat etmiş ve orada defolmuştur. Bir
rahatsızlık sonucu ayakları şişmiştir. Ahmed, 12 Kasım 1918 tarihinde memlekete
dönüş yolunda evine ulaşamadan hemen önce zayıflık ve humma (sıtma) sebebiyle
gemide vefat etmiştir. Mahmud İbrahim Amonos’ta iken tifüsten vefat etmiş ve
orada defnolunmuştur. Said, genel zayıflık hastalığına yakalanmış ve Denizli
Hastanesinde vefat etmiştir. Abdulmaksud Mehmed hasta olarak geride bırakılmış,
tedavi gördüğü hastanede vefat ettiği öğrenilmiştir. Yusuf Ahmed Nasar, Nisan
1916’da muharebede şehit olmuştur. Rahle Hamad bronşit ve genel zayıflık
durumundan Denizli Hastanesinde 11 Kasım 1916 tarihinde vefat etmiştir. Musa
İbrahim acı bir rahatsızlığa yakalanarak Amanos’ta vefat etmiştir. İsmail Salim
Afyonkarahisar Hapishanesi’nde hayatını kaybetmiştir. Hitab, Nisan 1916’da
Katar Muharebesi’nde şehit düşmüştür. [179]
Hindistan esir kampları ile
kıyaslandığında Mısır kamplarının sağlık şartları çok daha kötüdür. Esirlerin
yiyecek, içecek ve giyecek gibi temel ihtiyaçlarının dahi karşılanamaması,
iaşelerinin yetersizliğinin yanında kalitesiz oluşu esirlerin sürekli hasta
olmasına sebep olmuştur. Mısır kamplarında esirler değişik tahıllardan
karıştırılmış beyaz undan yapılan çabuk sertleşen bir ekmek, çoğu kurtlanmış ve
içi kısmen boşalmış Mısır baklası ve pek az miktarda et, bozuk hurma ve
marmelat yemeğe mecbur bırakılmıştır. Tüm bunların sonucu Türk esirlerin
değişik hastalıklara yakalanmaları da kaçınılmaz olmuştur. Mısır’ın Anadolu’ya
yakın olması sebebiyle esirlerin kaçma ihtimaline karşı esirlerin çok sıkı
kontrol altında tutulmaları bu kamplarda hastalık ve ölüm oranlarını daha da
artırmıştır.1703 [180]
Kamplardaki kötü muamele, uygun
olmayan ve elverişsiz kamp şartları, yetersiz ve kötü gıdalarla beslenme, iklim
ve çevre şartları ve insan gücünün üstünde ve aşırı derecede zorla çalıştırılma
esirler arasında hastalıkların görülmesinin başlıca sebeplerindendir. Esirler
uzun süre güneşin altında kızgın kumların üstünde yıllarca hayatlarını geçirmek
zorunda bırakılmıştır. Yaşadıkları kamp şartları dahi esirlerin hasta olmasına
ve kör kalmasına yol açmıştır. Esaret sonrası evine dönen binlerce askere
bakıldığında neden malul olarak yurda gönderildiklerini açıklamaktadır.[181]
Mısır ve Hindistan’da esaret
altında bulunmuş Türk esirlerin pek çoğu oralarda yakalandıkları hastalıkları
ülkelerine getirmekle kalmamış, kendi halkına da bulaştırmıştır. İster cepheden
isterse esaretten geri gelsin her esir Anadolu için bir hastalık taşıyıcı
olarak görülmekteydi. Örneğin, Nazım Şakir, Birinci Dünya Savaşı öncesi
ansefalit denilen beyin iltihabı hastalığının ülkede olmadığını, bu hastalığın
savaşın başlaması ile ilk defa ülkede görüldüğünü söylemektedir. Bu hastalığın
en önemli belirtileri ateş, bilinç bulanıklığı, baş ağrısı, mide bulanması ve
kusmadır. Bu hastalığın ne zaman kesin geldiği bilinmese de savaş sonrası ilk
defa İstanbul’da ortaya çıktığı ve Ekim 1918’den önce ülkede görülmediği kesin
olarak bilinmektedir.[182]
Mısır esir kampı yetkilileri
İngiltere Savaş Ofisi’ne hastanelerdeki esirlerin durumu hakkında zaman zaman
bilgi raporları göndermiştir. Bu raporların birisinde hastanelerde 1.510 hasta
olduğu yazılmıştır. Bunlardan 1.345’i Osmanlı vatandaşıdır. Ayrıca kamplarda
220 esir de hayatını kaybetmiştir.[183]
Osmanlı esirleri Mısır’da yakalandıkları hastalıklardan ölmeden önce adeta tam
bir iskelet haline dönmüştür.
Kantara’daki kampta bulunan 3.500
Osmanlı esirinden 318’inin artık çalışamayacak durumda olduğunu bilinmektedir.[184]
Mısır kamplarında Türk esirlere
reva görülen esaret şartları kamplarda tüm yaşananlara bizzat şahit olan
esirlerin yazdıkları hatıratlara da yansımıştır. Eyüb Sabri Bey yazdığı
hatıratta Osmanlı esirlerine iaşe olarak beygir ve katır eti yedirildiğinden
söz etmektedir. Açlıktan ölmekten başka bir alternatifleri olmayan esirler ilk
başta direnç gösterseler de daha sonra Mısır gibi sıcak bir yerde üstelik
Ağustos ayında kokmuş beygir ve katır etlerini yemek zorunda kalmışlardır.
Bunun sonucunda da birçokları dizanteriye ve bir kısmı da bir çeşit uyuza
benzeyen ve İngiliz doktorları tarafından Pellegra diye adlandırılmış olan son
derece tehlikeli bir hastalığa yakalanarak hayatlarını kaybetmişlerdir.[185]
Emin Çöl de esirlere kamplarda at ve katır eti verildiğini söylemektedir.
Ayrıca yağlar nebati olup asidi alınmamaktadır. Bu sebeplerle esirlerin çoğu
tavukkarası hastalığına yakalanmış ve geceleri dışarı çıkamaz duruma gelmiştir.
Gözleri hala gören askerler gözlerini kaybetmiş arkadaşlarının tuvalet
ihtiyaçlarında yardımcı olmuşlardır.[186]
Babıâli ise savaş süresince ve
hatta Mütareke döneminde Mısır’daki Türk esirlerin tedavisinden her zaman
şikâyetçi olmuştur. Osmanlı Hükûmetine göre İngiliz yetkililer iddialarının
aksine çoğu zaman subay olduklarına dahi bakılmaksızın hasta esirlere gereken
sağlık şartları sağlanmamıştır. Bu konuda İskenderiye Sarayı’nda tutuklu
bulunan bir Türk deniz kaptanı olan Hakkı Bey ve onun yakın arkadaşı esir
Muhammed’in kötü muamele gördüğüne dair Osmanlı Hükûmeti gerekli girişimlerde
bulunmuştur. Örneğin, Hakkı Bey sağlık durumu ve esaret şartları hakkında
İngiliz yetkilere bir mektup göndermiş ve durumunun düzeltilmesini ve subay
muamelesi görmeni şu cümlelerle dile getirmiştir:[187]
“Sağlık izinlerimin istenen kadar
çok olmadığını ve tutulduğum yerdeki durumların ve çevrenin hiçbir şekilde
düzeltilemez olduğunu aileme bilgilendirseniz çok memnun olurum. Öncesinde tifo
ateşiyle acı çektim. Hala iyileşmekteyim ama herhangi özel bir diyeti
uygulayamıyorum ya da fazladan rahat edemiyorum. Bu yer şimdilerde çok soğuk,
cereyanlı ve yatak üç tahta ve bir saman çuvaldan oluşuyor. Hasta birisi için
hiç uygun değil. Belgelerden anladığım kadarıyla, benim pozisyonumdaki
Türkiye’de bulunan İngiliz esirlere Türkiye’de çok daha iyi davranılmaktadır.
Rütbem ve pozisyonuma bakınca bana bir subay olarak davranılması gerekiyor, ama
şu ana kadar bu tanınmayı elde edemedim. Eğer herhangi bir şekilde bana
yardımcı olabilirseniz size minnettar olurum.”
Yukarıda zikredilen tüm arşiv
belgelerine, o dönem yazılan raporlara ve hatıratlara rağmen tarafsız olduğu
iddia edilen Kızılhaç raporu, Mısır kamplarının sağlık şartlarının mükemmel
olduğundan bahsetmektedir. Kızılhaç raporlarına göre hasta esirlere subay ve
sivil esirler gibi davranılmıştır. Demirden somya karyola üzerinde bitkisel
liftlerle doldurulmuş yatakların yanında ayrıca yastık ve yatak örtüsü de temin
edilmiştir. Esirlere gösterilen özen ve yapılan aşılar sayesinde kamplarda
salgın hastalıklar çıkmamıştır. Her kampta sağlık hizmetleri birinci sınıf
İngiliz doktorları tarafından idare edilmiş, bu kişilere Suriyeli, Türk ve
Ermeni doktorlar da yardım etmiştir. Hasta odalarının düzeninden hasta
bakıcılar sorumludur. Revirler geniş ve iyi aydınlatılmıştır. Mısır kamplarında
hastane ekipmanları, stokları ve ameliyathane yeterli düzeydedir. Savaşta bir
organını kaybetmiş esirlere yapar organlar (protezler) verilmiştir. Delegeler,
hastanenin tüm kayıtları incelemişler ve kamplardaki sağlık şartlarının iyi
olduğunu izlenimine varmışlardır. Hasta sayısının azlığı, hastalıkların düşük
seviyede olması ve kampların temizliği sağlık hizmetlerinin iyi olduğunu
ispatlamaktadır. Ölüm oranı kamplarda çok düşüktür. Ölen esirler kendi
inançlarına göre askeri törenle defnedilmiştir. Kamp içindeki alanlar esirlere
yürüyüş ve açık hava etkinlikleri yapma fırsatı sunulmuştur. Hastanede
hastalara yeteri miktarda süt verilmiştir. Sağlık işleri her yerde iyi organize
edilmiştir. Hem içme suyu hem de temizlik için kullanılan sular yeterli
miktardadır. Duşlarda ve banyolarda bol miktarda su bulunmaktadır. Elbiseleri
yıkamak için de su yeterli miktardadır. Kızılhaç raporlarında yazılan tüm bu
kamp şartlarına bakılırsa sanki Türk esirlerin kaldığı kamplardan değil adeta
bambaşka bir kamptan bahsedilmektedir.[188]
İngiliz yönetimi, her ne kadar
kamplarda Türk esirlere Türk doktorların yardım ettiğini iddia etse de
devletler arasındaki yazışmalar bu konuda bazı sorunların olduğunu göstermektedir.
Osmanlı Hükûmeti, 17 Şubat 1917’de İngiltere Hükûmetine verdiği notada,
Mısır’daki savaş esirleri arasındaki Türk doktorlarına, oradaki Türk esirlerin
bakımı için izin verilmesi isteğinde bulunmuştur. İngiltere Hükûmeti, 23 Ocak
1917 tarihinde Amerika Büyükelçili vasıtasıyla verdiği diplomatik notada
İngiliz Savunma Bakanlığı yerel yetkililerin bu konuda inisiyatif sahibi
olduğunu söylenmiştir. Mısır’daki Askeri Kuvvetler Başkumandanlığına bir
tebligatta bulunulmadığı, fakat konu hakkında İngiltere Hükûmetinin hiçbir
itirazı olmadığı ve gerekli düzenlemelerin yapılabileceği ifade edilmiştir.[189]
Osmanlı
esirlerinin kamplarda hastalanıp hastanelere kaldırılmasını İngilizler bir
fırsat olarak görmüşler ve propaganda amaçlı kullanmışlardır. Türk hastaların
kamplarda hastalanmasını ve hastanelere sevk edilmelerini ülke basınına servis
etmişlerdir. Böylelikle İngilizler ellerinde bulunan tüm esirlerin her türlü
sağlık işlemini kusursuz yerine getirdiğini dünyaya göstermeye çalışmıştır.
Örneğin 11 Aralık 1915 tarihli gazetelere bakıldığında beş hasta Türk savaş
esirinin silahlı muhafızlar eşliğinde hastaneye kaldırıldı yazılmıştır.[190]İngilizler,
yaralı Avusturyalı, Macar ve Türk askerler için çeşitli bakım evleri açmaya
yönelik çalışmalar yaptıklarını basın yoluyla göstermeye çalışmıştır.[191]
Ayrıca Türk esirlerin, hasta ya da yaralı olmadığı, kamplarda bulunan Türk
esirlerin Anadolu’da askere alınabilecek şekilde fiziksel durumlarının çok iyi
olduğu İngiliz basınına yansıyan haberler olmuştur.[192]
4.3.1
Kantara
Geçici Esir Kampının Sağlık Şartları
Esaret sonrası esirlerden alınan
ifadelere bakıldığında esir askerlerden durumu ağır olanlar öncelikle bulunduğu
bölgedeki hastanelere sevk edilmişlerdir. Örneğin Suriye Cephesi’nde esir düşen
bir askerin tedavisi önce Şam Hastanesinde yapılmakta, ardından Kantara esir
kampına nakli gerçekleştirilmekte ve tedavisine burada devam etmekteydi.[193]
Esaret sonrası 26 Temmuz 1919 tarihli ifadesinde Ali oğlu Fehmi esir olup
Kantara’ya getirdikleri vakit Kantara’da sıtmaya tutulduğunu ve orada
iyileştiğini söylemektedir. Yirmi gün kadar Kantara’da kaldıktan sonra Tel
El-Kebir’e gönderilmiştir. Burada zayıflık sebebiyle ayaktan viziteye çıkmış,
doktorun verdiği ilaç ile kendisine gelmiştir.[194]
Filistin-Kanal Cephelerinde esir
düşen Osmanlı askerleri Kanal’daki istasyon kamplarında bir süre tutulduktan
sonra Kantara kampına getirilerek sağlık kontrolünden geçirilmiştir. Buradan
Mısır-ı Cedid’deki geçici kamplara getirilerek değişik kamplara
dağıtılmışlardır. Bu kamplarda yaralı ve hasta esirlerin sayısı azımsanmayacak
kadar çoktu.[195]
İngiliz görevliler, cepheden kamplara nakilleri sırasında esirlere çok
insafsızca davranmışlardır. Bu zalimane tutum sadece sağlıklı askerlere değil
yaralı ve hasta esirlere de aynen uygulanmıştır. Hicaz 22. Fırka 125. Alaydan
Hesap Memuru Muavini Bursalı Halil oğlu Mehmed Nuri Efendi, esaret sonrasında 2
Ağustos 1919 tarihinde verdiği ifadesinde, kamplara nakil sırasında herhangi
bir esir hasta olup yürüyemez hale gelirse muhafızlar tarafından öldürülmek
istendiğinden bahsetmektedir.[196]
Üsteğmen Mahmud Esad Efendi’nin
ifadesinin bulunduğu 9 Ağustos 1919 tarihli esaret raporunda yaralı ve hasta
esirlerin Mısır’a ilk getirildiklerinde Kantara Hastanesine sevklerinin
yapıldığı yazmaktadır. Esirler önce Kantara’da Türk Esir Hastanesinde tedavi
altına alınmıştır. Bu hastane yüz yataklıydı. Hastanenin bir kısmında yaralı
subaylar diğer kısmında yaralı erler yatmaktaydı. O civarda çalışmakta olan
Türk erlerin de tedavisi bu hastanede yapılmıştır. Hastaneyi Osmanlı
doktorlarından birisi idare etmekteydi. Bu münasebetle askerlerin iaşesi ve
bakımları sair yerlere nispetle daha iyiydi. Bu kampta ondan aşağı olmamak
üzere her gün ölüm gerçekleşmiştir. Bir ay sonra esirler Kahire’deki hastaneye
sevk olunmuştur. Burada subaylar dinlenme şartları ve iaşesi daha iyi
durumdadır.[197]
Kantara esir kampı hakkında
hatıratında bilgi veren Cemil Zeki Bey, önce Resulayn İstasyonu’ndaki İngiliz
Seyyar Hastanesinde bulunmuş ardından sıhhiye treni ile başka bir hastaneye
gönderilmiştir. Burada 20 gün kaldıktan sonra trenle Kantara Çadırlı Seyyar
Hastanesine nakledilmiştir.[198]
Ahmed Altınay da Batı Şeria’da İngilizler ile yapılan muharebelerde esir
düşerek Kantara esir kampına getirilmiş askerlerden birisidir. Ahmed Altınay
Kantara geçici esir kampına gelişinin 4. gününde müthiş bir hastalığa
yakalanmıştır. Sürekli tuvalete gitmiş ve basurun şiddeti ile yemek bile
yiyememiştir. Yemekler çok yetersiz ve kalitesizdir. Kantin çok pahalı
olduğundan takviye gıdalar da alınamamaktadır. Adeta kendileri değil karınları
konuşmaktadır. Askerler tuvalet ihtiyaçlarını kovalar üzerinde gidermektedir.
Bu şartlar altında subayların nerdeyse tamamı bir hastalığa yakalanmıştı.[199]
Mısır
Kızılhaç Hastanesinde tedavisi yapılan esirlerden birisi de Hasan Remzi
Fertan’dır. Hasan Remzi esir düştükten sonra ilk tedavisinin ardından bir öküz
arabasıyla önce Nablus’a, oradan kamyon ile Elbire’ye, oradan da üstü açık
vagonlar ile Kudüs’e gönderilmiştir. Sırtında yazlık bir eşyadan başka hiçbir
şeyi olmayan Hasan Remzi bu sırada bir de İspanyol nezlesine yakalanmıştır.
Kudüs’ten Lit yolu ile Kantara’ya gönderilmiştir. Burada Mısır Kızılhaç
Hastanesinde 2 günlük tedavisi sonrası trenle Kahire’deki Abbasi Hastanesine
nakledilmiştir.[200]
4.3.2
Heliopolis
Esir Kampının Sağlık Şartları
Mısır-ı Cedid Heliopolis
kampındaki sağlık hizmetleri İngiliz Doktor Albay E. G. Garner ile Arsen Khoren
ve Leon Samuel adlarındaki iki Ermeni doktorca yürütülüyordu. Kampta ayrıca 3
sağlıkçı Türk ve 2 Osmanlı ordusunda subay olarak görev yapmış Ermeni askeri
tabip de bulunmaktaydı. Sağlıkçılardan hariç dört İngiliz ve onlara yardım eden
üç Osmanlı hastabakıcı da görevlendirilmişti. Ciddi rahatsızlığı olmayan hasta
esirler temiz ve iyi düzenlenmiş revirde, metal somyalarda ve yataklarda yatırılmaktaydı.
Ciddi hastalar ise harp esirleri için ayrılmış hastanelere sevk edilmişti.
Revire muayene için her gün 30-40 kişi müracaat ediyordu. Esirlerin isimleri,
hastalıkları ve esire yapılan işlem kaydedilmekteydi. Kızılhaç heyetinin
ziyareti sırasında revirde altı hasta vardı. Bunlardan ikisi El-Ariş’ten yeni
getirilen birinci derecede tüberküloz hastasıydılar. Geri kalan esirlerden biri
ishal, biri göz iltihabı hastası (konjonktivit), biri sıtma ve biri de
bacağından yaralıydı. Özellikle Ankara ve Yozgat gibi, Türkiye’nin bataklık
bölgelerinden gelen esirler arasında eski bir vaka olarak %3 oranında sıtma
bulunmaktaydı. Esirlerin %9’u kronik dizanteri, %20’si bir göz iltihabı
hastalığı olan konjonktivitti. Bu hastalığa daha çok, esir alınmadan önce çöldeki
kalışları sırasında yakalanmışlardı. Bu esirler çinko sülfat ve protargol ile
tedavi edilmeye çalışılmıştı. Dört esir de trahomluydu. Kamptaki yeni
rahatsızlıklar, bronşit ve basit ishal gibi daha çok poliklinik vakalardı.
Genel olarak kamptaki esirlerin görünüşü sağlıklı olup beslenme sorunları da
yoktu. Osmanlı topraklarında tifo ve çiçek hastalığına karşı aşılanmayanlar
esir alındıktan sonra kampta aşılanmışlardı. Esirlerin hepsi ayrıca koleraya
karşı da aşılanmıştı. Kampta tifo, tifüs gibi bulaşıcı hastalıklara
rastlanmıyordu. Yukarıdaki bilgilere bakıldığında Kızılhaç heyeti tüm
bilgilerin İngilizlerin kendileri tarafından verildiği anlaşılmaktadır.
İngilizler ise Türk hasta esirlerin bu hastalıklara kamplarda değil esir
düşmeden önce yakalandıklarını iddia etmiştir. Hatta heyet daha da ileri
giderek esirlerin hastalıkları Türkiye’den getirdiklerini ileri sürmüştür.[201]
Kirmasti Asker Alma Şubesi 1.
Bölük Kumandanı Yüzbaşı Ali Saib Efendi esaret sonrası hazırladığı raporunda
kampın sağlık şartlarını anlatmıştır. Ağır yaralı olarak esir düşüp Kahire’de
Heliopolis’de esir hastanesine getirilen Ali Saib’in, seyahat esnasında
pansuman ve gıdasına itina gösterilmiştir. Dört buçuk ay kaldığı hastanede iaşe
ve giyeceğine dikkat edilmesine rağmen tedavisi bitmeden taburcu edilmiştir. Üç
büyük ameliyat geçirmiş olduğu halde on sekiz ay esareti boyunca yarası tedavi
edilememiştir.[202]
Gazze Cephesi’nde İngilizlere
esir düşen Üsteğmen Hüseyin oğlu Halid Efendi de esaret sonrası yaralı iken
kendisine nasıl bir işlem yapıldığını 19 Temmuz 1919’da 20. Kolordu
Kumandanlığında anlatmıştır. Esirlerin genelde anlattıkları Kızılhaç heyeti
tarafından hazırlanan raporlarla büyük ölçüde çelişmektedir. Halid
Efendi 13 Kasım 1919’da Gazze’nin
Makara köyü sırtlarında İngilizlere yaralı olarak esir düşmüş, uzun bir
yolculukta çekilen eziyetten sonra Mısır-ı Cedid Osmanlı Esir Hastanesine sevk
edilmiştir. Buradaki tedavisinin ardından Seydi Beşir esir kampına getirmiştir.
Ağır bir şekilde hasta olmasına rağmen hasta olduğuna bakılmaksızın kendisine
gösterilen davranışı Halid Efendi şöyle anlatmıştır:1727
“Dereke’deki karargâhtan
etrafımıza süngülü muhafızlarla yaya, aç, susuz olarak kırk sekiz saat o
karargâhtan diğer karargâha doluşturdular. Nihayet kırk sekiz saat sonra cüzi
miktarda peksimet ve su verdiler. Beş gün gece ve gündüz güneş ve makuk altında
beklettirdiler. Nihayet mecruh olmaklığım dolayısıyla bir otomobile bindirerek
doğruca trene ve oradan da Kahire’de Mısır-ı Cedid’de 2 Numaralı Üsera-yı
Osmaniye Hastanesine götürdüler. Ve hastanede mümkün mertebe istirahatimizi
temin ediyorlardı... ”
Kamplarda
her gerçekleşen ölümden sonra Savaş Esirleri İstihbarat Dairesi tarafından ölüm
raporu hazırlanmaktaydı. Bu raporlardan birisi Türk Kızılayı Arşivinde
bulunmaktadır. Ölüm raporunda “Bu belge her esir ölür ölmez hemen
düzenlenecek ve Londra Wellington 49 adresine ivedilikle gönderilecektir.” denilmiştir.
Çok sayıdaki ölüm raporlardan birisi aşağıya örnek olarak verilmiştir:1728
Tablo 4.9: Heliopolis
Kampında Vefat Eden Bir Esire Ait Ölüm Raporu
Kamp Adı |
Heliopolis |
İsim |
Sabri Rıza |
Birliği Taburu numarası vb: |
Yok |
Esaret Numarası |
11909 |
Doğum Yeri: |
Yok |
Doğum Tarihi |
Yok |
Ailesinin adresi eşinin veya çocuğunun adı |
Yok |
Esaret tarihi |
Yok |
Ölüm tarihi ve nedeni |
20.10.1918 Zatürre |
Ölmeden önce esir dini yardım aldı mı |
|
1727 Genelkurmay ATASE
Arşivi, İHK., 90/40.
1728 Türk Kızılayı
Arşivi, 920/4.
Herhangi bir mesaj
bıraktı mı ya da ölüm ile ilgili önemli bir detaya olup olmadığı veya son
anında ailesine ileteceği bir mesajı var mıydı |
Hayır |
Gömülme tarihi veya yeri |
20.10.1918 Kantara Türk Ordusu Mezarlığı |
Mezar Taşı konuldu
mu ailesi mezarını bulabilecek mi |
Evet 1786 |
Ölünün etkileri neden oluşuyordu: |
- |
Komutanın mühür ve imzası. |
- |
Kaynak:
Türk
Kızılayı Arşivi, 920/4.
Kamplarda
günlerini geçirmiş Türk esirlerin yazdıkları hatıratlarda hasta olan esirlere
yapılan muamele yer almaktadır. Buna göre tellerde hasta olan erler hastaneye
sevk edilmekteydi. İyileştikten hemen sonra nekahet devresinde kendi teline
gönderilmez önce subayların teline gönderilirdi. Hastaneden çıkan esirler çok
zayıf olduklarından subay kampında bir süre dinlenirlerdi. Genelde bu kişilerin
gözleri de görmemekteydi. 2-10 gün boyunca subayların telinde yiyecek olarak
iyi beslenir, dinlenir ve gözleri görmeye başlardı. İkinci kafile geldiğinde
birinci kafile giderdi. 10-20 günde bir 100-150 civarında hastaneden yeni
çıkmış zayıf bünyeli esir kendilerini toplamak üzere bu kampa getirilirdi.[203]
Emin Çöl bu kampta esirlerden kurulu bir ekibin kampın her yerini gezip
temizlik işini yerine getirdiğini söylemektedir. Banyo ve tuvaletlerde su
sıkıntısı yoktur. 60.000 esirin kaldığı kampta hiçbir hastalık çıkmamıştır.[204]
Ezine-Gökçebayır köyünden olan Ahmed Ercan kampa girişte kendilerinin
hastalıklara karşı nasıl temizlendiğini anlatmıştır.[205]
4.3.3
Mısır
2 Nolu Abbasiye Hastanesinin Sağlık Şartları
Kahire’de 2 Numaralı Abbasiye
Hastanesinde kalmış esirlerin esaret sonrası verdikleri ifadelere bakılırsa
esirlerin sağlığına gereken önem verilmemiştir. Yedek Subay Mülâzımısâni Tevfik
Efendi, esaret dönüşü verdiği ifadesinde hastanede mevcut yaralı subayların
tedavilerine önem verilmeyerek ölümlerine sebebiyet verildiğini söylenmiştir.1731
[206]
Cidde Hastanesindeki görev yaparken esir düşen bir binbaşı ise verdiği
ifadesinde kendisi gibi bu hastanede bulunan subayların şahit olduklarını
anlatmıştır. Karargâhlarda bulunan askerlerin genel sağlık durumu hastanelerde
bulunanlardan daha kötüdür. Hastaneye giden esirlerin büyük kısmı layıkıyla
sevk edilememiş ve zamanında tedavi altına alınamamıştır. Yaşama gücü ve
vücutlarının direncinin noksanlığından dizanteriye yakalananlar kolay kolay bu
hastalıktan kurtulamamıştır. Gözlerinden muzdarip olan esirlerin kornea tabakasının
delinmesi ile gözleri akmış ve gözlerinde tam görmeme meydana gelmiştir. Bu
durumda olan erlerin sayısı önemli bir yekûna ulaşmış ve ölümler müthiş bir
miktarda artmıştır. Birinci esir kafilesi ile gelen Yüzbaşı Salih Efendi birçok
elim vukuata şahit olmuştur. Mükellef Doktor Yüzbaşı Süreyya ve Şükrü Efendiler
haftada ancak bir defa doktorun viziteye geldiğini ve Süreyya Bey’in 5/40 ateşi
varken taburcu edildiğini söylemiştir. İkinci esir kafilesi ile gelen ve
ayağına ameliyat yapılmış olan Binbaşı Mustafa Bey de Kahire Hastanesinde esir
erlere yapılan muamelenin ve verilen gıdanın çok kötü olduğundan şikâyet
etmiştir. Esir erlerin hastanelerde kötü muamele görmelerinin sebebi olarak
tedavileri için görevlendirilen doktorların Rum, Ermeni veya Yunan olmaları
gösterilmiştir.[207]
Cephede esir düşen askerler daha
esaretin üzüntüsünü atlatamadan yeni sorunlar ile boğuşmak zorunda
kalmışlardır. Bir taraftan düşman eline düşmenin ıstırabıyla boğuşurken bir
taraftan da hastanelerde yaraları veya hastalıklılarıyla mücadele etmişlerdir.
Müdafaa-yı Milliye Vekâletinin talebiyle Hariciye Nezaretinden İstanbul
Temsilciğine 23 Ekim 1924 tarihinde giden bir yazıda 7. Fırka subaylarından
İhtiyat Mülâzımısânisi Ahmed Kuddusi Efendi’nin esareti esnasında geçirdiği
hastalık safhalarının araştırılması istenmiştir. 7. Fırka 21/2. Alay 5. Bölük
subaylarından Ahmed Kuddusi Efendi, yaralı olarak 19 Eylül 1918’de Filistin
Cephesi’nde İngilizlere esir olduktan sonra takriben bir hafta zarfında
Kahire’ye nakledilmiştir. Abbasiye 2 Numaralı Hastanesine yatırılan esir,
hastanede bulunduğu sırada şibh-i tifoid (paratifoid) hastalığından tedavi
görmüştür. Ayrıca esirin özellikle kalbi olmak üzere başka hastalıklardan
muzdarip olduğu da tahmin edilmektedir. Bu sebeple, Osmanlı Hükûmeti esirin hem
tifo hastalığında hem de diğer hastalıklarda geçirdiği safhaların tahkik ve
tespitinin yapılmasını İngiltere veya Mısır Hükûmetinden isteme kararı
almıştır.1733 [208]
Osmanlı esirleri arasında kısmen
daha şanslı olup hastanede bulunduğu zaman kendisine iyi bakıldığını söyleyen
esirlerde çıkmış ve bu durumu hatıratlarında belirtmiştir. Esaret dönemini
hatıratında anlatan Hasan Remzi, esir düştükten sonra Mısır Kızılhaç
Hastanesinde iki günlük tedavi gördüğünü, sonrasında trenle Kahire’deki Abbasi
Hastanesine nakledildiğini söylemiştir. Hastanede iyi bir tedavisi gördüğünü
söyleyen Hasan Remzi, 28 gün sonra taburcu edilerek Seydi Beşir Kuveysna esir
kampına gönderilmiştir.[209]
Kızılhaç
raporlarına bakıldığında hastanelerin şartları mükemmel görünmekteydi. Buna
rağmen kamp ve hastanelerdeki hasta ve ölü sayısına dair verilen istatiksel
bilgiler, İngilizlerin diğer kamplarda olduğu gibi Abbasiye Hastanesinde de
çaresizliğini göz önüne sermekteydi. Kahire 2 Numaralı Abbasiye Hastanesinde
Başhekim Wickermann, dört İngiliz doktor, Kızılhaç Cemiyetinden birkaç hemşire
ve 18 Türk hastabakıcı, esirlerin sağlık sorunları ile ilgilenmişlerdir. Yatak
ve koltuklar esirlerin için temiz hava alacak şekilde düzenlenmiştir. Hastanede
ilaç ve ecza malzemesiyle sağlık malzemeleri çoktu. Yaralılar en gelişmiş
cerrahi aletlerle tedavi edilmekteydi. 2 Ocak 1917’de Kızılhaç heyetinin
ziyareti sırasında hastaneye 80 yaralı esir getirilmişti. El-Ariş’ten getirilen
bu esirler çok zayıflamış ve bitkin bir durumdaydı. Hastanede iyi düzenlenmiş
bir ameliyathane, petrolle işleyen bir sterilizasyon odası da bulunuyordu.
Sıtmalı hastaların yatakları cibinlikle kaplanmıştı. Böylece sivrisineklerin,
komşu diğer hastalara hastalık taşımasına karşı önlem alınmıştı. Hastabakıcılar
hastanenin bahçesinde, her türlü konforu olan iki çadırda kalmaktaydılar.
Bunlardan biri gece servisi bakıcıları, diğeri gündüz servisi bakıcılarına
ayrılmıştı. Esirlerin kullanabilecekleri sıcak ve soğuk duşlar vardı. Hastalar
küvetlerde yıkanmakta, iyileşme durumunda olanlar musluklara gidebilmekteydi. Hastalanan esirler, özel hazırlanmış
otomobillerle hastaneye getirilmekteydi. İngiliz doktorların tamamı, Osmanlı
esirlerinin sabırlı davranışları ve acıya dayanıklılıkları konusunda görüş
birliği içerisinde olmuşlardır. Hastane kayıtlarına göre 2 Ocak 1917’deki
hastalık ve hasta sayısı şu şekildeydi:[210]
Tablo 4.10: 2 Nolu
Abbasiye Hastanesindeki Hastalık ve Hasta Sayısını
Gösteren Liste
Hastalığın Cinsi |
Osmanlı |
Bulgar |
Alman |
Tüberküloz |
27 |
0 |
0 |
Dizanteri |
37 |
3 |
2 |
Sıtma |
3 |
0 |
0 |
Savaş yarası |
74 |
2 |
4 |
Kansızlık ve zayıflık |
30 |
12 |
5 |
Diğer hastalıklar |
96 |
5 |
0 |
Toplam |
267 |
22 |
11 |
Kaynak: Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de
Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A
L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 47-50.
Hastanede
salgın (epidemik) hastalık bulunmamaktaydı. Kızılhaç heyetinin iddiasına göre
dizanteriden ölenlerin çoğu, Hicaz bölgesinde bu hastalığa yakalanmışlardı.
Aşırı bir güçsüzlük ve aşırı açlık içindeydiler. Ölen Osmanlı esirleri, dini
vecibelerine göre Müslüman mezarlığına defnedilmiştir. Cenaze törenlerine
garnizondaki İngiliz askerleri ve esirlerden bir heyet katılmıştı. Hastane
kayıtlarına göre Abbasiye Hastanesinde 8 Ağustos 1916 tarihinden 1 Ocak 1917
tarihine kadar 66 Türk esiri şehit olmuştur. Bunların dağılımı şu şekildeydi:[211]
Tablo 4.11: 2 Nolu Abbasiye Hastanesinde Hastalık sonucu
Gerçekleşen
Hastalığın Adı |
Ölen Sayısı |
Dizanteri |
45 |
Tüberküloz |
9 |
Beriberi |
1 |
Sıtma |
1 |
Savaş yarası |
9 |
Tifo |
1 |
Toplam |
66 |
Kaynak: Rapports :
Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en
Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917,
s. 50-51.
Ocak 1918 ile Ağustos 1919
tarihleri arasında ise Abbasiye Hastanesinde ölüm oranı %12-14,5 arasında
olduğu kaydedilmiştir.[212]
Bir
İngiliz askeri, ailesine gönderdiği mektupta Kahire Abbasiye Hastanesinde
karşılaştığı Türk esirlerin genel durumlarından bahsetmiştir. İngiltere
Hükûmeti bu tür mektupları iç politika malzemesi olarak kullanmayı her zaman
bir fırsat olarak görmüş ve mektupları basında yayınlamıştır. Mektupta İngiliz
askeri Türk esirlerinin oldukça neşeli ve canlı göründüğünü yazmıştır.
Esirlerin her biri içeri girdiğinde kendisini selamlamıştır. İngiliz askeri
Osmanlı askerinin her bir esire bir paket sigara verdiğini söylemeyi de ihmal
etmemiştir.[213]
4.3.4
Kahire
Kızılay Hastanesinin Sağlık Şartları
Mart
1915’te açılan Mısır Kızılhaç Hastanesinin asıl amacı, savaşta yaralanan ve
hastalanan Osmanlı askerlerinin tedavilerinin yapılmasıydı. Açıldıktan sonra
Kızılay Cemiyetinin kontrolüne verilmişti. Bina, hastane olarak yapılmadığından
servisler biraz dağınık olmakla birlikte mümkün olan en pratik usulde
kullanılmıştır. Cephede esir düşen askerler öncelikle Kantara Hastanesinde
yatırılıyor, oradaki ilk müdahaleden sonra tedavisine devam edilecekler bu
hastaneye getiriliyordu. Tüberkülozlu hastalar, birinci katta bulunan dört
yatak alabilen 4x5x5 metre boyutunda küp şeklindeki odalara yerleştirilmişti.
Odaların çoğu ağaçlarla çevrili bahçeye açılmaktaydı. Başhekim Abbas Hilmi Bey
başta olmak üzere hastanedeki bütün doktorlar Mısırlıydı. Burada kalan iki
doktor, üç cerrah ve bir eczacı vardı.
Kulak, Burun ve Boğaz ile göz
uzmanları, şehirden çağrıldıklarında gelmekteydi. Hastanede bir de röntgen
uzmanı bulunuyordu. Başhemşire Amerikalı bir hanımdı. Ona bağlı üç İngiliz
kadın hastabakıcı vardı. Ayrıca 32 Mısırlı erkek hastabakıcı görevlendirilmişti.
Hastanede, her türlü gerekli malzemenin bulunduğu geniş bir ameliyathane vardı.
Geniş bir odada da sterilizasyon yapılıyordu. Hemen yan koğuşta Fransız modeli
şeklinde Mısırlılar tarafından inşa edilmiş buharlı dezenfekte fırını,
aletlerin ve tıbbı malzemelerin sterilize olmasına imkân veriyordu. Bunların
sayesinde enfeksiyon hastalıkları azaldı ve ameliyat sonrası ölümler %25’e
düştü. Bazı temel analizler için bir laboratuvar açılmıştı. Ancak kimyasal ve
bakteriyolojik analizler şehirdeki bir enstitüde yapılıyordu. Hastanenin
eczanesi her türlü modern ilaca sahipti. Hastanenin altı salonu tüberkülozlu
hastalara ayrılmıştı. Onların özel bakıcıları vardı. Tüberkülozlu hastalardan
yataktan kalkabilenler günlerinin büyük kısmını sarayın kendilerine ayrılan
bahçesinde geçiriyorlardı. Bir salon yaralı subaylara, bir başka salon yaralı
astsubaylara, iki salon da dizanteri hastalarına ayrılmıştı. Bahçeye her türlü
konforu olan İngiliz usulü çadırlar monte edilmişti. Bunlar acil vakalar veya
hastanedeki yerlerini yeni gelenlere bırakmak zorunda kalacaklar içindi.
Hastanenin bütün odaları temiz ve tertipliydi. Her yatağın başucunda hastalara
dair gözlemlerin ve ateş durumunun kaydedildiği bir kâğıt vardı. Esirlerin
yattığı odaların şartları iyi olup mobilya ve eşya bakımından bir eksiği yoktu.
Odalarda demir somyalar, uçlarında komodinler, çarşaflar, yastıklar olmak üzere
her şey tamamdı. Yaylı yatak, doldurulmuş minder, çarşaf ve yastık çok sağlam
durumdaydı. Battaniyelerde sınırlama yoktu. Yatak çarşafları beyaz ve mavi
pikeden olup ortalarında Kızılay amblemi vardı. 1739 [214]Sonuç
olarak Kızılhaç heyetinin hazırladığı raporda Mısır Kızılhaç Hastanesi hakkında
mükemmel raporu verilmişti.[215]
Açılış tarihi olan 17 Mart
1915’ten 4 Ocak 1917’ye kadar hastanede 2.245 yaralı ve hasta esir tedavi
edilmişti. 4 Ocak 1917’de 149 esir hastanede tedavi görüyordu. Bunlardan 8’i
El-Ariş’ten gelen subay, 141’i ise Osmanlı askeriydi. Askerlerden 66’sı savaş
yarasından ameliyat edilmişti. Bunlardan 13’ü sakat olup
6’sının
bir organı kesilmiş, diğerleri ise uzun süredir hastanede gözlem altındaydı. 38
hasta iç hastalığı olan esirler olup bunların ciddi vakalar olduğu görüşmüştür.
4’ü Bağdat’tan gelen safrada hemoglobinuri, 6’sı dizanteri, anemi ve çok zayıf
durumundaki hastalardı. 4’ü nefrit yani böbrek hastalığı, 25’i göz hastalığı,
20’si de tüberküloz teşhisiyle hastaneye yatırılmıştı. Tamamı El-Arşi’ten gelen
tedavi altındaki subaylara bakıldığında bir sağ dizinden yaralı, bir kafasından
yaralı, bir kalça kırıklığı, bir boyun yarası, bir göğsünden kurşun yarası ve
bir yüzünden kurşun yarası vakası vardı. Ölen esirler silah arkadaşlarının
nezaretinde, askeri ve dini bir törenle Müslüman mezarlığına gömülmüşlerdir.
Kızılhaçın raporunda, ölüm sebebi ve ölüm oranları hakkında şu bilgiler yer
almaktadır:1741 [216]
Tablo
4.12: Kahire Kızılay Hastanesinde Ölen Esirlerin İstatistikleri
Ölüm Sebebi |
1915’te Ölenler |
1916’da Ölenler |
Ameliyat |
30 |
17 |
Zatülcenp |
2 |
5 |
Dizanteri |
8 |
19 |
Tifo |
1 |
1 |
Pericard (kalp hastalığı) |
1 |
2 |
Akciğer İltihabı |
3 |
11 |
Akciğer Tüberkülozu |
- |
26 |
Bağırsak Tüberkülozu |
- |
21 |
Nefrit |
- |
5 |
Kangren |
- |
1 |
Hepatit |
- |
1 |
Anemi |
- |
1 |
Toplam |
45 |
111 |
Kaynak: Rapports :
Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en
Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 62.
Esirlerin
kamplarda esirlere nasıl bir tedavi uygulandığı esir mektuplarından da
öğrenilmektedir. 47. Alay 3. Tabur 9. Bölük kumandanı Üsteğmen Bağdatlı Niyazi
Efendi’den haber alamayan ailesinin yazdığı mektuba tabur yedek subayın 6 Mayıs
1918’de yazdığı cevapta esirin başından geçen olay kısaca anlatılmıştır. Adı
geçen esir muharebe sırasında aldığı yara ile tedavi amacıyla Kahire
Hastanesine yatırılmıştır. Esir kapanabilecek bir yara ile iki buçuk ay önce
esir kampına gelmiş ise de bir müddet sonra yarasının tekrar nüksetmesi
dolayısıyla ameliyat için aynı hastaneye gönderilmiştir. Hastaneden yeni gelen
esirlerden alınan bilgilere göre son ameliyatın da yapıldığı ve yakında
karargâha geleceği öğrenilmiştir.[217]
4.3.5
Kahire
Kalesi Esir Kampının Sağlık Şartları
Kampın
sağlık hizmetleri kampa her gün gelen Başhekim Yüzbaşı Seringour tarafından
yürütülüyordu. Ayrıca bir Rum doktor da haftada dört gün sabah 09.00’da muayene
için kampa geliyordu. Her ikisi de Türkçeyi ve Arapçayı iyi konuşuyorlardı.
Revir hizmetini üç kadın hastabakıcı ve bir İngiliz ebe yürütüyordu. Revir, bir
vizite odası, bir muayene odası, bir pansuman odası ve bir hasta odasından
ibaret olup ferahtı. Hastaların ismi, uygulanan tedavi ve hastanın durumu kaydediliyordu.
Başlarda, her gün yüze yakın esir revire başvuruyordu. Çoğu, esaretten önceki
sıkıntı ve yokluğa dayalı şikâyetlerini dile getiriyordu. Daha sonraları
başvuru sayısı 5-10 hastaya kadar düşmüştü. Şikâyetler daha çok hafif vakalar,
ağır (kronik) bronşit, hazımsızlık, ishal, kadın ve çocuklar arasında göz
iltihapları (enfeksiyonları), yaşlılarda bazı kalp rahatsızlıklarıydı. Kampta
sıtma, dizanteri, tifüs gibi salgın hastalık yoktu. Bir erken vaka olarak
tüberküloz görülmüş, o da kampta tedavi edilmişti. Kızılhaç heyetinin geldiği
zaman hastanede beş hasta bulunmaktaydı.[218]
Kızılhaç heyetinin Maadi kampını
ziyareti sırasında, Hicaz Taif’teki Başhekim Doktor Süleyman Bey, eşinin ve
çocuklarının kaldığı Kahire Citadel kampındaki şartların çok ağır olduğundan
şikâyet etmişti. Kampta şikâyetler daha çok yiyecek ve sağlık hizmetlerinden
olmuştur. Doktor Süleyman anneleriyle beraber Cidatel’de tutulan hasta iki
çocuğunun yeterli tedavi edilmediğinden şikâyet etmişti. Kamp yönetimi ise
çocukların Dr. Blanchod tarafından muayene edildiğini ileri sürmüştü.[219]
Her ne kadar Kızılhaç
yetkililerinin kampı ziyaretleri sonrası tuttukları notlara bakıldığında kampta
her şeyin esirlerin sağlığı için düşünülerek yapıldığı ve esirlere her türlü
tedavinin tam olarak uygulandığı söylese de esaret sonrası verilen ifadeler
Kızılhaç raporları ile çelişmektedir. Cidde Hastanesinde doktor olarak görev
yaparken esir düşüp ilk kafilede yurda dönen bir binbaşı Kahire’deki Mehmed Ali
Paşa Kışlasında kadın ve çocuklara verilen yiyeceklerin yarardan çok zarar
verdiğini söylemiştir. Bedevî ekmeği, çay, birkaç zeytin, biraz peynir,
akşamları az miktarda bir sebze haşlaması hem yetersiz hem de kalite olarak çok
kötüdür. Bu yiyecekler esirlerin değişik hastalıklara yakalanmasında en önemli sebep
olmuştur.[220]
İngiliz askeri yetkilileri tarafından malul esir kabul edilerek Osmanlı
Devleti’ne iade edilen bir diğer esir Gelibolu Seyyar Jandarma Taburundan
Abdürrahim ifadesinde, kampın sıhhi şartlarından bahsetmiştir. Güneş görmeyen
odalar, her daim rutubet içindedir. Bu odalarda kalan esirlerde romatizma
hastalığı görülmektedir. Kendilerinden yardım istenen İngiliz doktorları
romatizmanın askeri bir hastalık olduğunu ifade ederek hastalığı önemsememişler
ve esirlerin tedavilerini reddetmişlerdir. Kampta yaşadığı dört sene boyunca
hemoroit (konstipasyon), kalp ve mide iltihabı hastalıkları tedavi edilmediği
için kronik bir hale dönüşmüştür.[221]
4.3.6
Maadi Esir Kampının
Sağlık Şartları
Maadi kampında sağlık hizmetleri
sorumlusu barış zamanında Nasıra’da görev yapmış Başhekim İngiliz Tabip Yüzbaşı
Sehrimgour’du. Yardımcısı bir İngiliz doktoruydu. Ayrıca Suriyeli dört Arap
doktor da yardım etmekteydi. Bütün bu doktorlar Türkçe ve Arapça
konuşuyorlardı. Üç ayrı yerde revir olan kampta dokuz İngiliz hastabakıcı
vardı. Bunlara on iki Türk hastabakıcı yardım ediyordu. Revirler 40 hastayı
kabul edebiliyordu. Revirlerde yataklar metal somyalar üzerindeydi.
Battaniyeler çok sayıda olup sıcak tutuyordu. Doktorlara her sabah 300-400
hasta esir müracaat ediyordu. Bu rakam kamp mevcudunun %8’inin karşılığıydı. Bu
müracaatların çoğu küçük şikâyetlerdi. İngiliz yönetiminin iddiasına göre
doktorlar hazımsızlık gibi konulara bile ilgi gösteriyordu. Gerçekte esirler
kendileri ve tedavileri hakkında bir istekleri yoktu. Esirler daha çok, haber
alamadıkları aileleri hakkında endişeleniyorlardı. Ermeni din adamları ise
kendi vatandaşları ile ilgilenmekteydi. Heyetin kampı ziyareti sırasında bir
kaşıntı, bir nevralji, bir ishal, bir boyunda apse, bir eklem romatizması, bir
gastrit hastası toplam 7 esir revirde yatmaktaydı. Ayrıca revirde esaretten
önce kafatasından yaralanan bir esir beyin ameliyatı geçirmiş ve yavaş yavaş
iyileşmekteydi. Kampın kuruluşundan 1917 Ocak başına kadar 35 sıtma olayı
görülmüştü. Sıtmalı hastalar Hicaz, Mekke, Taif ve Cidde’den gelenlerdi. Kampta
ağır sıtma hastalığı yoktur. 11 tüberküloz olayı görüldü ve bu hastalar,
Abbasiye Hastanesiyle, Mısır Kızılay hastanesine kaldırıldı. Kampta 1917 başına
kadar 6 trahom olayı kayda geçirilmişti. Trahomlulara protargol tedavisi
yapılıyordu. Yazları sınırlı sayıda ishal vakaları görülmekteydi. Kampta
dizanteri, tifo gibi bulaşıcı hastalıklar yoktu. Bütün esirler tifo, kolera ve
çiçeğe karşı aşılanmışlardı. Büyük yarası olanlar ve bedensel organları kesilenler,
kampın özel bir bölümündeydi. 55 savaş yaralısı ve organı kesilmiş esir vardı.
Bunların protezleri tamamlanmıştı. İki esir hiç görmüyordu. Diğer 60 kadarı,
savaşta yaralanmış daha hafif yaralılar olup eklem, atrofi ve ankiloz
şikâyetlerinden yatmaktaydılar. Eklem kayması, körlük gibi hastalığı olanlar,
baston ve koltuk değnekleri kullanıyorlardı.
Kampta iki yaşlı esir felçten
vefat etmişti. Bunlar askeri ve dini törenle kampa en yakın Müslüman
mezarlığına defnedilmişti.[222]
İngiliz
yetkililerin kampın sağlık şartlarına dair yazdıkları yazılara bakılırsa esir
düşmüş yaralı esirlere tedavi açısından ayrı bir uygulama yapılmamakta, İngiliz
yaralılara hangi tedavi yapılıyorsa ise aynı tedavi Türk esire de
uygulanmaktaydı. Acil durumlarda yaralı esirler deniz yoluyla ya da ambulans
trenle gönderilmekteydi.[223]
Ayrıca 1915 yılında Mısır’daki Amerikan diplomatik temsilcilerinin Maadi
kampını ziyareti sonrası hazırladıkları raporda esirlerin büyük koğuşta
doktorlar tarafından muayene edildiği ve kampın sağlıklarını muhafaza etmeye
uygun bir yer olduğu yazılmıştır.[224]
3.3.7 Bilbeis Esir Kampının Sağlık Şartları
Bilbeis esir kampında sağlık
hizmetlerini Dr. İbrahim Zabaci yürütüyordu. Suriyeli bir mülteci olan
Zabaci’nin faaliyetlerini İngiliz doktorlar Albay Carnier ve Yüzbaşı Sebrimgour
haftada iki kez kontrol ediyordu. Kampta üç Osmanlı, bir Kıptî hastabakıcı
vardı. Temiz ve tüm donanıma sahip olan revir, vizite odası, eczane, hasta
odası ve izolasyon odasından oluşuyordu. Esirlere somya, ot yatak ve sınırsız
battaniye veriliyordu. Çiçek ve koleraya karşı bütün esirler aşılanmıştı. Her
sabah 08.00’de 30-40 kişi viziteye çıkıyordu. İleri yaştaki esirler yaşa bağlı
hastalıklardan muztaripti. Kızılhaç heyetinin ziyaret ettiği sırada revirde 8
hasta vardır. Bunların 3’ü sıtma, 3’ü zatürre, 2’si dizanteriden hastanede yatmaktaydı.
Kampa esirlerin getirilişi sırasında 25 sıtma vakasına rastlandı. Bunlardan
15’i iyileşti. 10’unun tedavisi 1917 Ocak ayında devam ediyordu. 7 dizanteri
vakası saptanmış; hastalardan 5’i iyileşmişti. 10 esir trahomdan tedavi
görüyordu. Kampta tifo, tifüs gibi bulaşıcı (epidemik) hastalıklar yoktu.
Durumu ciddi olan hastalar Mısır’daki Zakazik Hastanesine gönderiliyor ve yerel
doktorlar tarafından tedavi ediliyordu. Kızılhaç heyetinin kampı ziyaret ettiği
sırada Zakazik Hastanesinde bir göz, bir tüberkülozlu, bir bronşit ve bir
ateşli hasta hastanede gözlem altında tutulmaktaydı. Kampın açılışından beri 6
esir hastanede öldü. Ölümlerin biri beyin tümörü, ikisi kronik ince bağırsak
iltihabı, biri bağırsak tıkanıklığı, biri tüberkülozdan ileri gelmişti. Ölenler
dini inançlarına göre askeri törenle gömülmüşlerdi.1750 [225]
Kampta kalan esirlerin yazdıkları
hatıratlarda da kampın sağlık koşullarına dair bilgilere ulaşılabilmektedir.
Hidayet Özköz’ün anlattıklarına göre esir düştükten sonra Salihiye geçici kampında
dört ay kalmalarının ardından İsmailiye şehri içindeki Bilbeis kasabasına
getirilmişlerdi. Hidayet Özkök gözlerinin görmemesinin yanı sıra bir de egzama
hastalığına yakalanmıştı. Kampta bulunan büyük ve seyyar çadırlarının altında
bulunan hastanelerden birisine yatırılmıştı. Burada gerçekleşen ameliyatta iki
İngiliz doktor ile bir İzmirli Rum doktor bulunmuştu. Bu sırada kendisine serum
takılmıştır. Serumun ardından eski yerine gönderilen Hidayet Özkök 24 saat
süren bir sıtmaya tutulmuştur. 24 saat baygın kalan Özkök, kendine geldikten
sonra üç gün daha hastanede kalmış ve hastalığın hafiflemesiyle beraber tel
örgüye gönderilmiştir. Tel örgüde kalan esirlere 15 günde bir aşı yapılmış ve
ancak burada yıkanmalarına da izin verilmiştir.[226]
Kızılhaç heyetinin önceden haber
verilmiş ve teftişe hazırlanmış ziyareti sayılmadığı takdirde Mısır kamplarının
uzun bir süre tarafsız örgüt ve devletlerce denetimi yapılmamıştır. Yemen
Kolordu Sıhhiyle Müfrezesinde görevli Binbaşı Dr. Süleyman Sudi kampta kaldığı
sürece yaşadıklarını raporunda anlatmıştır. Esirler bulaşıcı hastalıklara karşı
korunmamış ve tüberküloz hastaları ile aynı yerde yaşamak zorunda bırakılmıştı.
İlaçlar çok yetersiz olup her hastaya aynı ilaç verilmiştir. Yedikleri
yiyecekler ise esirleri beslemek bir yana sadece hasta etmekteydi. Dr. Süleyman
Sudi sağlık koşullarının çok kötü olmasını Belbeis Hastanesinde bilimsel bir
inceleme yapılmamasına bağlamış ve uzun bir sefalet dönemi geçirdiklerini şu
şekilde anlatmıştır:[227]
“Bilbeis
Hastanesine gönderildim. Farklı rahatsızlıkları olan hastalar aynı yerde
toplanmıştı. Üçüncü derece tüberkülozlu ile birlikte kalıyorduk. İlaçlar sınırlıydı. Her hastalık için aynı ilaç kullanılıyordu,
kurtlar tarafından kemirilmiş bakladan ibaret olan yemek yenilebilir gibi
değildi.”
4.3.8 Tel El-Kebir Esir Kampının Sağlık Şartları
Tel El-Kebir esir kampı esirlerin
en fazla mağdur edildiği kamplardan birisidir. Kamp, gözleri görmeyen esirlerin
bulunduğu bir kamp haline dönmüştür. Esirlerin büyük bir bölümü bu kampa
geldikten sonra gözlerini kaybetmiştir. Göz hastalığının bu kampta çok fazla
görülmesi iaşe yetersizliğine bağlanmıştır. Bu kampta kalıp kör olarak ülkesine
dönen askerlerin esaretleri öncesinde gözlerinde hiçbir sorun yoktur. Pek çoğu
iki gözünü birden bu kampta kaybetmiştir.[228]
4. Ordu-yı Hümayunun 2. Kolordu
emrinde 24. Telsiz Telgraf Müfrezesinde görevli Karacabey’in Tavşanlı
mahallesinden Hüseyin oğlu Cevad, 23 Mart 1919 tarihli ifadesinde tel örgüler
içinde çekilen mahrumiyet ve ıstırabın sonucu olarak esirlerin çoğunun hasta
olduğundan bahsetmektedir. Kendisi dizanteriye tutulup hastaneye sevk
edilmiştir. Hastanede hastaların tedavi ve beslenme hususlarına dikkat edilmiş
ve ihtimam gösterilmiş ise de esirlerin çoğu vefat etmiştir.[229]
Bu kampta üç yılını geçiren
Mehmed Kurtul kampa dair anlattıklarında yemeklerin kalitesizliğinden ve
miktarının yetersiz olduğundan bahsetmektedir. İaşenin yetersiz ve çok kötü
kalitede olması esirlerin kamplarda sık sık hastalanmasına, gözlerinin kör
olmasına ve bunların sonucunda hayatlarını kaybetmelerine yol açmıştır.[230]
Bu kampta kalan askerlerden Ahmed Ercan “İyi baktı gâvur.” diye
tanımladığı İngilizlerin, kendilerine bir iş yaptırmadığını sadece ara sıra
5-10 kişilik bir grup alarak hastane işine götürüldüklerini söylemiştir. Her
gün yaklaşık hastaneden 10 civarında cenaze çıkmaktadır. Ölüler ayakları açıkta
kalacak şekilde battaniye ile kefenlenmekteydi.[231]
Esirler
kampta hastalandığında genelde ilk önce esirler arasında bulunan bir doktor
varsa ona giderdi. İbrahim Arıkan da hastalandığında ilk önce tel yarbayı olan
Türk doktoruna gitmiş ve hemen hastaneye sevk edilmişti. Hastane doktoru
Vasiladis
isminde bir Rum’du ve muayeneden
sonra dizanteri teşhisi konuldu. Bağırsakları çok incelediğinden ekmek yemesi
bile tehlikeli hale gelmiş ve yürüyemez olmuştu. İlaç olarak günlük 3 bardak
kan suyu yazılmıştı. İki gün sadece kan suyu içtikten sonra birkaç günde çorba
verilmiş ardından kısa süre hastaneden taburcu edilerek kampa dönmüştü.[232]
İbrahim Arıkan dişi ağrıdığı bir
zaman muayene için doktora gittiğinde doktor bulaşıcı hastalık muamelesi
yaparak diğer askerler ile her türlü temasını yasaklamıştır. Sağlık
görevlisinin elinden herhangi bir şey alması dahi istenmemiştir. Hastaneye sevk
edilen İbrahim Arıkan muayene dahi edilemeden doğrudan tüberkülozlu hastaların
bulunduğu çadıra konulmuştur. Burada 25 tüberkülozlu hasta ile beraber
yaşamıştır. Doktor ise sadece sabahları gelmektedir. Diğer hastalar ise
tüberkülozlu hastaların ölmelerini beklemişlerdir. Öldüğü zaman ise paralarını
paylaşmaktadırlar. Sabah gelen doktorun adı İbrahim olup İstanbul
Beşiktaşlıdır. İbrahim Arıkan dişini çektikten sonra kampa geri gönderilmiş,
burada polis olarak ayrıldığından 1. telden 5. tele nakledilmiştir.[233]
Tüm
kamplarda ve hastanelerde olduğu gibi Tel el-Kebir kampında da görülen
düzensizlik, kamp yöneticilerin esirlerin sağlıkları ve hastalıkları ile
ilgilenmeyişleri, kamp şartlarının ve yiyeceklerinin kötü ve sağlıksız olması
gibi pek çok sebeple kamplarda ve hastanelerde esirler arasında hastalıklar çok
yaygın görülmüştü. Hastalıklar salgın haline gelmiş, bu sebeple hastaneler tam
kapasite çalışmıştı. Hasta esirlerin bir bölümü revirlerde ya da hastanelere
giderken yollarda şehit olmuştu. Her geçen gün ölü sayısı artıyor, bu ölüm
vakaları esirlerin psikolojisi bozuyordu. Tüm bunların sonucu olarak Tel
el-Kebir’de binleri aşan esir mezarlığı yapılmıştı.[234]
4.3.9 Ras El-Tin Esir Kampının Sağlık Şartları
Ras El-Tin
Kampının sağlık hizmetleri, İskenderiye’nin 21 Numaralı Hastanesinin Başhekimi
Tabip Albay tarafından her gün kontrol ediliyordu. Ayrıca Tabip Yüzbaşı Dunne
kampta kalıyordu. Her gün saat 09.00’da 8-10 hasta muayene ediliyordu
ki bunların bir ya da ikisi Osmanlı esiriydi. İstanbul’dayken bir
manifaturacıda çalışan kamptaki sivil Türk esiri İbrahim Hasan, İngilizceyi ve
Fransızcayı mükemmel bir şekilde konuşuyor ve kampta çevirmenlik yapıyordu.
İngiliz Kızılhaç görevlisi kamp doktoruna yardım etmekteydi. Kampın reviri,
vizite odaları, lavabolar, lavabosu olan altı yataklı bir hasta odası, bir
izolasyon odası, yatak, yatak örtüsü ve eczaneden ibaretti. Revirde küçük ve
çok önemli olmayan vakalara bakılıyordu. Ciddi durumlarda olan hastalar, kampa
10 dakika mesafede bulunan İskenderiye’nin 21 Numaralı denize nazır modern hastanesine
gönderiliyordu. Kızılay heyetinin ziyaret ettiği Ocak 1917’de bir bronşit,
hastanede bir tüberküloz ve bir dirseğinden yaralanmış hasta bulunmaktaydı.
Kamp revirinin durumu her yönden kusursuzdu. Kampta, 1916 yılında görülen iki
dizanteri dışında trahom, tifo, tifüs, sıtma gibi bulaşıcı hastalıkların
hiçbiri yoktu. Kampta bulunan sivil esirlerin durumu esaret öncesi sağlık
durumlarının kötü olmamasından dolayı fena değildi. Çölde bir süre kalan esir
askerler Mısır’ın diğer kamplarında bulunmaktaydı. Ne kampta ne de
İskenderiye’deki hastanede ölüm vakası görülmemiştir. Kamp tercümanı İbrahim
Hasan hastaların ciddi bir şekilde tedavilerinin yapıldığını söyleyerek kampta
bulunan doktor hakkında Kızılhaç heyetine övgülerde bulunmuştu.[235]
4.3.10 Seydi Beşir Esir Kampının Sağlık Şartları
Bu kamptaki sağlık hizmetlerini
İngiliz Tabip Yüzbaşı Gillespic yürütüyordu. Bu doktora savaş öncesi Halep’te
görev yapmış bir Ermeni doktor yardım ediyordu. İki doktor da Arapça ve Türkçe
biliyordu. Ayrıca bir İngiliz onbaşı ve beş İngiliz hastabakıcı sağlık hizmeti
vermekteydi. Bunların dışında, kampta 21 Mısırlı hastabakıcı vardı. Ciddi
vakalar İskenderiye’deki İngiliz Hastanesine gönderiliyordu. Kampta esir olarak
bulunan Türk Tabip Binbaşı İbrahim de Osmanlı esirlerine yapılan operasyonlara
katılıyor ve yardım ediyordu. Hastalara gösterilen özenden kendisi
memnuniyetini bildirmişti. Esirlerin yatak takımları ve elbiselerinin
sterilizasyonu için bir oda ayrılmıştı. Vizite odası iyi düzenlenmiş ve
dolaplarda yeterince ilaç bulunduruluyordu. İzole edilmiş bir baraka
enfeksiyonlu hastalara ayrılmıştı. Ayrıca revirde hastalar için bir banyo
yapılmıştı. Hasta yemeklerini pişirmek için bir de mutfak vardı. Kampa yeni
gelenler, kampın bir ucunda bulunan özel bir bölümde 14 gün süreyle karantinaya
alınıyorlardı. Herhangi bir bulaşıcı hastalık taşımadıklarından emin olunduktan
sonra kamptakilerle iletişime geçebiliyorlardı. 1917 yılı Ocak ayında 36 subay
ve 34 emir eri karantinadaydı. Bütün esir Osmanlı subayları çiçek, tifo, kolera
gibi hastalıklara karşı aşılandıklarından kampta bulaşıcı hastalık yoktu. Her
gün üç beş subay viziteye çıkıyordu. Genellikle haftada altı hafif sıtma
vakası, ayda üç beş serumla iyileştirilen dizanteri vakası görülüyordu. Bir ya
da iki dizanteri gibi ciddi vakalar İskenderiye’deki hastanelere gönderilmişti.
Yaz aylarında önemsiz birkaç ishal olayına da rastlanıyordu. Emir erleri
arasında üç trahom vakası görülmüştü. Hicaz’dan gelenlerde dört tüberküloz
vakası görülmüş, hasta esirler nu kampa yatırılmadan İskenderiye’deki hastaneye
gönderilmişti. 20-30 gün sonra bu esirlerden ikisi şehit olmuştu. Kızılhaçın
kampı ziyaret ettiği Ocak 1917’de kampta bir ayağından yaralı subay ve bir
farenjit hastası vardı. Kampta bacağı kalçasından kesilmiş ve yapay bir bacak
takılmış bir subay ile kolunun alt iki kemiği kırılmış ve dört defa ameliyat
edilmiş bir başka esir subay da bulunmaktaydı. Ayrıca yarı felçli kafatası
çatlak ve koltuk değneği ile yürüyen bir esir subay vardı. Bunlardan başka
bacağındaki sinirleri hasar görmüş bir subay kampta yaşamaktaydı. Mekke Kadısı
Salih Sıtkı da esirler arasındaydı ve hastanede mide (gastroenterostomi)
ameliyatı olmuştu. Bu ilgiden dolayı İngiliz yetkililere bir teşekkür mektubu
yazmıştır.[236]
Kızılhaç raporlarında kampın
sağlık şartları her ne kadar kusursuz gösterilse de esir ifadeleri ve
hatıratlar bu kampta da durumun tersini göstermektedir. Cidde Hastanesinde
doktor olarak görev yaparken esir düşen bir binbaşının esaret sonrası verdiği
ifadesinde kampın sağlık şartlarının yeterli olmadığından bahsetmektedir.
Binbaşının anlattıklarına göre subay karargahına başlangıçta bir Ermeni doktor
tayin edilmiş, esir çoğalınca bir kişi daha ilave olunmuştur. Hayra Hastanesi
Baştabibi Trablusgarplı Binbaşı Arif Bey de kampa atanmıştır. Karargâhın 25
yataklı bir revire benzeyen bir hastanesi vardı. Esirlerin ilk tedavi burada
yapılıyor, hastalığın ehemmiyetine göre gerekli görülürse İngiliz
hastanelerinden esirlere tahsis edilmiş özel bir hastaneye sevk ediliyordu.
Esir hastaneleri büyük hastanelerin yanında etrafı tellerle kapalı barakalardan
ibaretti. İlaçlar ve gıdalar özel olarak belirlenmiş listeden veriliyordu.
Hastanın bir esir hastası olduğu dikkate alınıyor ve ona göre muamele
yapılıyordu. Tüm bunlara rağmen kampta işler İngilizlerin iddia ettiği gibi
düzenli bir şekilde işlemiyordu.1762 [237]
Karargâhlarda bulunan rütbesiz
askerlerin genel sağlık durumları daha elim bir durumdaydı. Hastaneye
gidenlerin büyük çoğunluğu uygun şartlarda nakil edilememiş, tam zamanında
tedavi altına alınamamıştır. Esirlerin yaşama gücü ve bedenlerinin direnci
noksandı. Bu şartlar altında esirler kendilerini hayata bağlayan tüm gücü
yitirmişlerdi. Bu gibi sebeplerle veya dizanteri gibi bulaşıcı ve ağır
hastalıklarla çok sayıda esir kamplarda veya hastanelerde hayatını
kaybetmiştir. Ayrıca esirlere verilen yemeklerin kalitesi ve yetersizliği
esirlerin hastalanmasında ve hatta ölmelerinde en önemli sebeplerin başında
gelmektedir. Esirler kısa sürede ilk başta verilen yemekleri arar hale gelecek
ve yemekler yenilmeyecek bir hale dönüşecektir. Zamanla buğday ekmeğinin yerini
mısır, dara ve daha başka şeylerle karıştırılmış esmer, sert bir ekmek almıştı.
İhtimaldir bu ekmek çok hastalığın kamplarda ortaya çıkmasına sebep olmuştur.[238]
Kampta sıkı bir düzen içinde yaşayan
subaylara gereksiz yere zulmetmek için günde iki defa yoklama yapılması birçok
subay ve askerin hastalanmalarına sebep olmuştur.[239]
Subayların genel sağlık durumunun çok fena olmadığı, kamplarda kalan Türk esir
erler tarafından sıklıkla söylenmiştir. Burada erlerin kendilerinden daha iyi
şartlarda kalan subayların durumunu kendininkileri ile kıyasladıkları
görülmektedir. Oysaki subaylar arasında dahi pek çok askerin esaret kamplarında
öldüğü, bu ölümlerin çoğunun esirlerden gizlendiği ve esirlerin haberdar
edilmediği kamplarda esirler arasında konuşulmaktadır.[240]
Teğmen Ahmed Rıfat Efendi 3 Nisan
1917 tarihinde verdiği ifadesinde esir askerlerin durumunun pek acınacak bir
halde bulunduğundan bahsetmektedir. Bir kısmı romatizmadan bir kısmı
dizanteriden bir kısmı da tüberkülozdan muztariptir.
Esirlerin hastanede tedavi
edildiklerine şahit olmuş, fakat esirler tam iyileşmeden hastaneden
çıkarılmıştır. Türk askerleri umumiyetle zayıf ve dermansız durumdadır.
Yetersiz tedavi yüzünden subay ve askerlerden vefat edenler olduğuna da tüm
esirler şahittir.[241]
58. Alay 3. Tabur komutanlığından
olup Gazze Cephesi’nde İngilizlere esir düşen Üsteğmen Hüseyin oğlu Halid
Efendi kamplarında rütbesiz askerlerin iaşesinin düzensizliğinden
bahsetmektedir. Esirlere yemek olarak turşu verildiğini, askerleri bu az gıda
ile ağır hizmette her gün için üç ile beş saat çalıştırdığını işitmiştir. Bu
durum esirlerin sık sık hastalanmasına neden olmuştu. Esir ifadelerinden oluşan
19 Temmuz 1917 tarihli rapora göre hastalanan askerlerin tedavisine bakmak
üzere Ermeni ve Rum doktorları istihdam edilmiş, bu doktorlar askerlerin
%30’unun gözlerini kör etmiş %15-20’si de zehirleyerek öldürmüşlerdi. Bu konuda
Türk esir kumandanları İngilizlere müracaat etmiş ve teşebbüs sonuç vererek
Türk doktorları da kampa gönderilmiştir.[242]
Her şeye rağmen İngilizler
tarafından kendilerine iyi bakıldığını söyleyen esirler de olmuştur. Gelibolu
Seyyar Jandarma Taburundan Abdürrahim ifadesinde kampta sağlık işlerinin
işleyişi anlatmıştır. İfadesine göre hastalanan esirler hastaneye sevk
edilirlerdi. Eğer esir hastanede vefat ederse İngilizler tarafından hastaneye
götürülür ve kamplardan bir imam defin işlemleri ile görevlendirilirdi.
Hastanede yapılan işlem sonrası cenaze defnedilirdi.[243]
Mart 1921 tarihinde Eski Hicaz
Fırkası Kumandanı albay, esaret sonrası verdiği ifadesinde Seydi Beşir
karargahında subayların umumiyetle sağlık durumlarının iyi olduğundan
bahsetmiştir. Bu da karargahların temiz tutulmasından, tuvaletlerin pisliklerin
atılmasından, her hafta tüm odaların dezenfekte edilmesinden meydana
gelmekteydi. Umumiyetle etrafa atılan süprüntülerle, mutfaklarda meydana gelen
pislikler arabalarla kaldırılmakta ve kampın temizliğine büyük önem
verilmekteydi.[244]
Örneğin, 120. Alay kumandanı yarbay imzalı Merkez Kumandanlığı Üsera İşleri
Şubesine sunulan 20 Şubat 1921 tarihli rapora göre Seydi Beşir Üsera Karargâhı
4. kampında hiç ölüm gerçekleşmemişti. Hasta subay ve askerler hastaneye
gönderilmişti. Oradan pek azı kampa döner, diğerleri malul askerler arasında İstanbul’a
sevk edilirlerdi.1770 [245]
Gözlerini cephede kaybeden Emin
Çöl kör olmasına rağmen kampın sağlık şartlarını çok iyi tasvir etmiştir.
Kampın bir köşesinde sakatların, ihtiyarların ve hastalık geçirmiş olanların
dinlenme pavyonu bulunmaktadır. Emin Çöl’ün anlattıkları esirlerin kamplarda ne
hale düştüklerini göstermesi bakımından önemlidir. Bu kişilere haftada 24
sigara ya da bunun yerine tütün sigara kâğıdı verilmiştir. Hatta Emin Çöl’e
kamp komutanı gelmiş kendisine sigara verilip verilmediği sormuştur. Ardından
bir kutu İngiliz subaylarına verilen sigara hediye etmiştir. Bu sigaradan
pavyonda bulunan diğer 11 arkadaşına birer ikişer dağıtmıştır. Kampta hasta ve
yaralılara gösterilen bu muamele esirlerin genel durumunu gizleyememektedir.
Emin Çöl gözlerinin görmemesine rağmen kendi ihtiyacını görebilmektedir. Buna
rağmen bu ihtiyacını gideremeyen pek çok kişi kampta başkasına muhtaç bir
şekilde yaşamaktadır.[246]
Seydi Beşir kampının sağlık
işlerinin nasıl yürüdüğü esaret hatıratlarında yer veren başka esirler de
olmuştur. Filistin Cephesi’nde İngilizlerle çarpışan ve 6 ay sonra Şeria
Vadisi’nde esir düşen Mehmed Şanlı adlı bir esir Seydi Beşir esir kampına
götürülmüş ve orada 3 yıl geçirmiştir. Bir yıl hem gözündeki rahatsızlıktan hem
de kanlı basurdan hastanede yatmış ve kendi tabiriyle İngilizler esirlere iyi
bakmıştır.[247]İbrahim
Sorguç esir kampında humma-yı racia hastalığına yakalanmış ve tedavisi kampta
yapılarak sağlığına kavuşmuştur. Hastalığı boyunca kendisine iyi bakıldığını
söylemiştir.[248]
Seydi Beşir’in havası güzel suyu
boldu. Buna rağmen Fahreddin Paşa romatizma hastalığından müşkül durumda uzun
zaman geçirilmiş ve bir eli boynunda asılı kalmış ve hareket edememiştir.
Ubeydullah Efendi ise sıtmadan rahatsızlık geçirmiştir. Bu hastalıklar kampta
en sık görülen hastalıklardır.[249]
Ahmed
Altınay da kampta basur hastalığından şiddetli bir acı çekmiştir. Bir süre
sonra basur hastalığı dayanılmaz bir hale gelmiş ve ameliyat zorunlu olmuştur.
Basurdan dolayı perhize başlamıştır. Bu sırada bir başka bela daha kendisini
bulacak ve sıtmaya yakalanacaktır. Geceleri yağan yağmurdan ve sıtmadan
dudaklarında uçuk çıkacak ve ağzının tamamını kaplayacaktır. Ahmed Altınay’ın
hastalıklar peşini bırakmayacak ve bir süre sonra şiddetli diş ağrısına
yakalanacaktır. Ayrıca kampta tifo hastalığı görülmüş ve esirler kampta tifoya
karşı aşılanmıştır. Aşılardan dolayı yüksek ateş ve baş ağrısı esirlerin
çektiği bir başka ıstırap olacaktı.[250]
4.4
Kıbrıs
Esir Kampının Sağlık Şartları
Kıbrıs esir kampında İsmail
Şevket isimli bir Türk doktor, Aneksopulos isimli bir Rum doktor, Freyzer
isimli bir Maronit ve bir Ermeni doktor olmak üzere dört doktor kampın sağlık
işlerini yürütmüştür. Türk esirler güvenmediklerini açıkça söyledikleri diğer
üç doktora muayene olmak istememiş, Türk Doktor İsmail Şevket Bey’e muayene
olmayı tercih etmişlerdir. Esir kampında kısa sürede tanınan Şevket Bey, çok
geçmeden adada da tanınmaya başlamıştır. Özellikle Mağusa’nın Suriçi olarak
bilinen bölgesinde yaşayan Kıbrıslı Türkler, muayene olabilmek için kampa
gelmeye başlarmış ve İngiliz yönetimi ilk günlerde olayı görmezlikten gelerek
göz yummuştur. Doktor Şevket Bey’e esir kampından dışarıya çıkma ve Suriçi
bölgesinde Kıbrıslı Türk hastalarını muayene etme izni verilmiştir. Doğabilecek
olası sorunlardan dolayı İngiliz yetkililer bu ziyaretleri kısıtlamaya
gitmiştir.[251]
Tüm
bunlara rağmen kampta esirlere ve özellikle hastalara gereken özenin
gösterilmediği ve sağlık hizmetinin yeterli düzeyde verilmediği bir gerçektir.
Hasta esirlere iyi bakılmadığı, yüz kızartıcı derece kaba davranıldığı, Ermeni
ve Rum doktorları tarafından insanlık dışı muameleye maruz kaldıkları da
bilinmektedir. Esirlerden bir kısmı sergilenen bu tür kötü muameleler sebebiyle
hayatını kaybetmiştir. Kampta sadece bilinen hayatını kaybeden esir sayısı
217’dir. Vefat edip kaydı yapılmayan esirlerin sayısı ise bilinmemektedir.[252]
1916’nın son aylarında Kıbrıs
kamplarına getirilen ilk esir kafilesinin limana ulaştığı sırada kasaların
içinde ölülerin ve yaralıların olduğu görgü tanıkları tarafından dile
getirilmişti. Ayrıca esirler adaya getirildikten hemen sonra da askerler
arasında ölüm olayları görülmeye başlanmış ve gün geçtikçe ölü sayısı
artmıştır. Kötü yemekler, sağlıksız beslenme ve salgın hastalıklar esir
kamplarında ölümün başlıca sebepleri arasındaydı. Uzun süren esirlik yılları
hemen hemen bütün Türk esirlerinin sıhhatine de tesir etmişti. Kıbrıs kampında
Türk esirlerin kaldıkları barakaların da sağlık açısından yetersiz olması
esirler arasında çeşitli ciddi hastalıkların ortaya çıkmasına ve ölümlere sebep
olmuştu. Ayrıca bu barakalar yazın sıcak hava, kışın da soğuk hava açısından
son derece elverişsizdir.[253] Kamp
doktoru tarafından hazırlan raporda kampta meydana gelenler ölümlerin
bazılarının menenjit hastalığı olduğunu belirtmiştir.[254]
İngiliz
Genel Valiliği, kampın kötü şartlarının Kıbrıs halkı üzerindeki olumsuz
etkilerini azaltmak ve gerçekleşebilecek kötü olayları önlemek maksadıyla 19
Nisan 1917 tarihinde The Cyprus Gazetesinde 178 numaralı kararname çıkarmıştır.
Bildiride hastaların sağlığı ve konforu için gerekli her türlü tedbirin
alındığı vurgulandıktan sonra kamp hastanesinde açık havada, gün ışığında
tedavi görecek tüberküloz hastaları için Hastane Baştabibi Yüzbaşı Williamson
tarafından dokuz baraka yaptırıldığı söylenmiştir.[255]
4.5
Selanik
Esir Kampının Sağlık Şartları
Selanik kamplarında çalışma
şartlarının çok kötü olması sebebiyle esirler sık sık hasta olmuş ve çalışamaz
hale gelmiştir. Esirlerin kamplardan zorunlu olarak angaryaya götürülmesi ve
kampların ağır şartları ölümlerde neden olmuştur. Cepheden veya diğer kamplardan
gelen esirler henüz kendilerine gelmeden ve tam olarak iyileşmeden hemen
çalışma kamplarına gönderilmiş ve bu esirler için ölüm kaçınılmaz olmuştur.
Çalışma koşullarından başka kamplarda değişik sebepler ile hayatını kaybeden
esirler fazla olup bu tür vakaların soruşturması yapılmayarak çoğu zaman
kapatılmıştır.[256]
Selanik esir kamplarında
günlerini geçiren esirler pek hatırat kaleme almasa da burada görevli bulunan
bir hemşirenin yazdıkları, kamplarda Türk esirlerin hangi şartlar altında
kaldığını göstermesi bakımından önemlidir. Avustralya Ordusu Hemşirelik
Servisi’nden Vida Mitylene Greentree, anılarında Selanik’in üst tarafında bir
tepede bulunan Hortiach’da kurulmuş 60. Genel İngiliz Hastanesine hemşire
olarak atandığından bahsetmektedir. Hastane büyük çadırlardan oluşmakta ve
1.600 yatak kapasitelidir. Hastanede ciddi hastalar olmayıp genelde fıtık türü
basit hastalar bulunmaktadır. Hastane cerrahi işler için yeterli donanıma sahip
değildir ve hastanede araç ve gereçlerinin sterilize edilmesi konusunda
sıkıntılar çekilmiştir.[257]
Dudular esir kampı sağlık
servisinde Dr. Cevded Refik isimli bir Türk, doktor olarak görev yapmıştır.
Mekke’den gelmiş ve İstanbul’da bulunmuş bu doktor, kampın dışında gayet
konforlu, küçük bir evde yaşamaktadır. Kızılhaç heyetinin raporlarına göre
kampta sağlık servisi kusursuz işlemektedir. Hiçbir sağlık sorunu yoktur. Her
yerdeki gibi sıtma hastalığına yakalanan kişiler burada da olmuştur. Fakat
durumları ciddi değildir. Doktordan hiçbir şekilde şikâyet edilmemiştir. Tam
aksine esirler kendilerine bu kadar iyi baktıkları için İngilizlere teşekkür
etmektedirler. Türk esirleri sorunlarının Türk Kızılayına ulaştırılması için
Kızılhaçtan istekte de bulunmuşlardır. Kalamaria esir kampında da Kızılhaç
raporlarına göre esirlerin her türlü konforu sağlanmaya çalışılmış, örneğin
sağlık ekipleri tarafından esirlere yatakları için iki çarşaf verilmiştir.
Müfettişin kampı ziyareti sırasında kampta bir Alman hasta bulunmaktadır.
Kalamaria’daki büyük İngiliz Hastanesi durumu ciddi olan hastalarla
ilgilenmiştir.[258]
Britanya Selanik Kuvvetleri
tarafından, Selanik esir kampında meydana gelen tüm olaylar “Britanya
Selanik Kuvvetleri Savaş Günlüğü” başlığıyla kaleme alınmıştır.[259]
Bu Savaş Günlüklerinde 1 Ekim 1918’den 1919 yılının sonuna kadar
Tablo
4.13: Selanik Kamplarında Ölen Esirlerin Sayıları
Sıra
No |
Tarihi |
Hastaneden
Dönen Esir Sayısı |
Sıra
No |
Tarih |
Hastaneden
Dönen Esir Sayısı |
1 |
07.12.1918 |
12 |
|
18.01.1919 |
13 |
2 |
10.12.1918 |
18 |
|
19.01.1919 |
14 |
3 |
12.12.1918 |
110 |
|
23.01.1919 |
16 |
4 |
13.12.1918 |
18 |
|
26.01.1919 |
19 |
5 |
14.12.1918 |
13 |
|
27.01.1919 |
10 |
6 |
17.12.1918 |
8 |
|
30.01.1919 |
26 |
7 |
19.12.1918 |
9 |
|
03.02.1919 |
3 |
8 |
20.12.1918 |
8 |
|
06.02.1919 |
24 |
9 |
21.12.1918 |
17 |
|
07.02.1919 |
15 |
11 |
23.12.1918 |
9 |
|
08.02.1919 |
15 |
alınırsa
bu kamplarda hasta olan veya ölen esir sayısı bu rakamların çok üzerinde olması
gerekir. Bkz. “Britanya Selanik Kuvvetleri Savaş Günlüğü, Cilt 1, Savaş
Esirleri Kampı”, TNA, WO. 95/4945.
1786 “Britanya Selanik
Kuvvetleri Savaş Günlüğü, Cilt 1, Savaş Esirleri Kampı”, TNA, WO.,
95/4945.
12 |
25.12.1918 |
12 |
|
09.02.1919 |
14 |
13 |
28.12.1918 |
33 |
|
13.02.1919 |
483 |
14 |
29.12.1918 |
12 |
|
14.02.1919 |
19 |
15 |
30.12.1918 |
19 |
|
19.02.1919 |
49 |
16 |
31.12.1918 |
19 |
|
22.02.1919 |
26 |
17 |
17.01.1919 |
26 |
|
23.02.1919 |
9 |
Kaynak: “Britanya
Selanik Kuvvetleri Savaş Günlüğü, Cilt 1, Savaş Esirleri Kampı”, TNA, WO., 95/4945.
4.6
Malta Esir Kampının
Sağlık Şartları
Her ne kadar sivil esirler ile
adı anılsa da özellikle savaşın başlarında savaş esirlerin tutulduğu bir yer
olan Malta Adası, esirlerin sağlık sorunlarının hiçbir zaman eksik olmadığı bir
kamp olmuştur. Tüm diğer kamplarda olduğu gibi tarafsız devletler veya
uluslararası kuruluşlar savaş sırasında esirlerin bulundukları kampları ziyaret
etmişler ve gerekli raporları tutarak ilgili devletlere sunmuşlardır. 1915
yılının sonunda Malta Amerikan Konsolosu, Malta’daki Verdala sivil ve askeri
toplama kampları hakkında yaptığı ziyaretlerini içeren bir rapor düzenlemiştir.
Konsolos Wilbur Keblinger tarafından yazılmış Malta Verdala sivil ve askeri
esir kampı hakkında yazılan bu rapor, esir kampının reviri hakkında bilgiler
vererek başlamaktadır. Kampın sağlık şartları çok iyi durumdadır. Askeri
hastanenin esir koğuşunda bir, kamp hastanesinin koğuşunda dört esir vardır.
İngiltere’de büyük çapta ünlü ve deneyimli bir doktor olan Binbaşı Maher kampın
tıbbi subaydır. Binbaşı Maher kampın sıhhi durumuyla özel olarak ilgilenmiştir.
Genel olarak kampta sağlık açısından bir şikâyet bulunmamaktadır. Esirler, her
ne kadar İngiliz yetkililerin kendilerini rahat ettirme çabalarına karşı
minnettarlıklarını gösterseler de kampın fiziksel şartlarından ve ülkelerine
iade edilmemelerinden şikâyet etmişlerdir. Bu tür durumlarda özel sağlık kurulu
esirleri muayene etmekte ve sağlık şartları bakımından esarete uygun
olmayanların durumlarını Londra’daki Savunma Bakanlığına iletmektedirler.[260]
İngiliz yetkililerin kampın şartlarının mükemmel olduğunu gösterme çabalarına
karşılık hatıratlara bakıldığı zaman bu söylem ile çekişen ifadelere
rastlanılmaktadır. Rahmi Apak’ın kampta esaret altında geçirdiği üç yıl içinde
hastalanma sonucu on beş kadar insan bu kampta vefat etmişti. Ölüm oranının
Alman esirler ile kıyaslandığında çok yüksek olduğu bir gerçektir.1787 [261]
İngiltere
Hükûmetine göre Claments esir kampındaki sıhhi düzenlemeler de kusursuz olup
esirlerin sağlık durumları iyidir. Her türlü medikal yardım ücretsiz
sağlanmakta ve hastalara hastanede çok iyi bakılmaktadır.[262]
4.7
Man
Adası Esir Kampının Sağlık Şartları
Knockaloe esir kampının sağlık
şartları çok kötü olup; su çoğunlukla verilememiş, bu da kampta değişik
hastalıklara yol açmıştı. Isınmak için verilen yakıt da yetersiz olup
hastaneler esirler ile doluydu. Esirlere yeterli düzeyde ilaçlar
verilememiştir. Doktorlar ise çok genç olup ve tecrübesizdi. Her şeyden
önemlisi insanlık dışı muameleye maruz kalan çok sayıda insan için Osmanlı
Hükûmetinin elinden bir şey gelmemiş, İngiltere Hükûmeti hiçbir şey
yapmamıştır.[263]
Sabah gazetesinin Man Adası’ndaki
Osmanlı esirlerinin zor şartlar altında, her bakımdan yetersiz ve sağlık
şartları uygun olmayan bir ortamda yaşamak zorunda bırakılmalarını yazması,
İstanbul ve dünya basınında önemli etki yapmıştır. İngiltere ise tüm bu
iddiaları yalanlayarak Man Adası esir kamplarının şartlarını gösterir 19 Temmuz
tarihli elçilik raporunu, 21 Eylül 1917 tarihinde Hollandalı yetkililer
aracılığıyla Osmanlı Devleti’ne göndermiştir. Raporda esirlerin sağlık
durumları ile ilgili olarak ölüm oranının bu ülkenin genel nüfus ortalamasının
altında olduğu ve sivil esirlere, bu ülkenin nüfusunun tüketmesi beklenen
ortalama yiyecek miktarı ile aynı miktarda yiyecek verildiği yazılıdır.[264]
İngiltere
Hükûmeti, sadece kamptaki sağlam esirlere karşı ilgisiz kalmamış aynı zamanda
uluslararası hukuka göre geri göndermesi gereken hasta esirleri de görmezden
gelmiştir. Londra İsveç Temsilciliği, ağır hasta olan bir Türk esirinin durumun
araştırılması ve mümkünse serbest bırakılması için İngiltere Hükûmetine 14
Kasım 1917’de başvuruda bulunmuştu. Bu amaçla, Knockaloe’de alıkonulan yaşlı ve
ciddi bir şekilde kemik iliği iltihabı bulunan Osmanlı savaş esiri August
Wustupatch’ın
sağlık subayları tarafından bir defa daha muayenesi talep edilmişti. İsveçli
yetkililer ve sağlık subaylarına göre toplamda dört kez muayene edilen esirin
durumunun çok ciddi görünmesine ve geri gönderilmesinin sağlığı açısından
zorunlu olmasına rağmen geri gönderilme talebi İngiliz Hükûmeti tarafından
reddedilmiştir.1791 [265]
4.8
Mısır
Esir kamplarında Görülen Hastalıklar
Uzun süren esaret hayatının
kamplarda esirlere, memlekette ailelerine verdiği acı tarif edilemez
düzeydedir. Esirlerin bir kısmı evlerine dönememiş ya cephede aldığı yara ya da
kamplarda yakalandıkları amansız hastalık sonucu şehit olmuştur. Geri dönebilen
esirlerin de bir kısmı kamplarda yakalandıkları bu hastalıklar ile bir ömür
boyu mücadele etmek zorunda kalmışlar, ayrıca bu hastalıkları memleketlerine,
kasabalarına taşımışlardır. Pellegra, dizanteri, trahom, tüberküloz, zatürre
gibi kamplara yakalanan pek çok hastalık, esirler tarafından Osmanlı topraklarına
taşınmıştır. Bu hastalıkların bazıları daha önce ülkede hiç görülmeyen
hastalıklardır. Mısır kamplarından dönen esirlerin bir kısmı gözlerini kısmen
veya tamamen kaybetmiştir. Bir kısmı da göz sorunları ile hayatlarının sonuna
kadar yaşamışlardır. Esirler kamplarda sadece fiziksel hastalıklara
yakalanmamışlar, aynı zamanda akıl sağlıklarını da yitirmişler, evlerine
döndüklerinde ailelerine ve topluma uyum sağlamakta zorluk çekmişler ve hatta
kendi toplumuna yabancılaşmışlardır.[266]
Sıtma kamplarda sıklıkla
rastlanan bir hastalıktı. Sıcak havanın da etkisi ile bu ateşli hastalığa
yakalanan çok esir olmuştu. Sıtmanın çeşitlerinden tersiyan sıtması da
görülmüştür. Pek çok esir sıtmadan hariç humma gibi ateşli hastalıklara
yakalanmıştır. Pek çok farklı parazit virüs veya bakteri esirleri teslim almış
ve ateşli hastalıklar sebebiyle hayatını kaybetmiştir. Dönek ateş diye
adlandırılan humma- yıracia, humma-yı habise (azılı humma), karahumma (tifo),
humma-yı esfer (sarı humma), lekeli humma (tifüs), dang humması, humma-yı
mesture (gizli humma), humma-yı merzagı (sıtma), humma-yı gab (gün aşırı gelen
nöbetli humma), hummayı merzagı tuyur (kanatlı sıtma), humma-yı rabi (dört gün
sıtması), paratifo, paratifüs sık rastlanan ateşli hastalıklardır. Ayrıca
kamplarda kolera, veba da görülmüştür. Bu hastalıklardan kurtulamayan esirler
kamplarda hayatını kaybetmiştir.[267]
Kamplarda en sık duyulan bir
diğer hastalık dizanteridir. Dizanteri hastalığına bakteri, amip ve virüs sebep
olmaktadır. Şiddetli bir bağırsak enfeksiyonudur. Ağrılı
ishal ve yüksek ateş hastalığın en önemli belirtilerdir. En yaygın tipleri
bakteriyel dizanteri ve amipli dizanteridir. Dizanteri her türlü temas yoluyla
bulaşabilmektedir. Yemekler, kirlenmiş sular ve tuvaletler en önemli yayılma
alanlarıdır.[268]
Esirler kamplarda yeterli
beslenememiştir. Kampta neredeyse her esir anemi yani kansızlık sorunu
yaşamakta ve fiziksel olarak genel zayıflık hali içindedirler. Yetersiz
beslenme, esirlerin kansızlık sorunu yaşamasında ve dermansızlıkta en önemli
sebep oluşturur. Hali hazırda halsiz olan esirler kamptan çıkarılmadığından
fiziksel aktiviteler de yapamaz durumdadır. Ayrıca esirlerin kaslarında
zayıflama; uyluk, ayak, bacak, dirsek gibi yerlerinde yara, kısalma, sertleşme
görülmektedir. Çok yaşlı ve zayıf esirler idrar tutamamakta, bunların bir kısmı
yatağa bağlı yaşamak zorundadır. Romatizma ve ankilozlar esirler arasında
yaygın diğer hastalıklardandır. Hareketsizlik sebebiyle esirler atrofi denilen
kas kaybı sorunları ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. Beslenme
yetersizliğinin sebep olduğu en önemli hasatlıklardan birisi de vitamin
eksikliğinden ortaya çıkan iskorbüttür. Özellikle C vitamini eksikliğinden
ortaya çıkan bu hastalık kamplarda yaygın olarak görülmüş, geri dönüşlerinde de
uzun süre esirlerin peşini bırakmamıştır. Bir diğer vitamin eksikliğinden
dolayı esirlerde görülen hastalık pellegradır. Kamplarda bakımsızlık ve B3
vitamini eksikliğinden ortaya çıkan bu hastalık esirlerin hayatlarını
kaybetmesinde etkili olmuş, sağ kalarak kurtulan şanslılar ise ancak yurda
dönüşte tedavi olabilmişlerdir.[269]
Esirlerin
çoğu ortopedik sorunludur. Bir kısmı cephede aldığı savaş yaraları ile sakat kalmışlardı.
Ateşli silah yaralanmaları iyileşinceye kadar hastanelerde tedavi edilmeye
çalışılsa da pek çoğu tam iyileşmeden hastaneden kamplara gönderilmişti. Esirler bu
yaraları kendi ülkelerine kadar
getirmişler ve ülkelerinde tedavilerine devam etmişlerdir. Bir kısmı ise
kamplarda yakaladıkları hastalıklar veya kangren sonucu değişik organlarını
kaybetmişlerdir. En ciddi olan yaralanma hasarları kafa ve beyinde olanlardır.
Kolu, bacağı, eli, ayağı kesilen esirlerin sayısı çok fazladır. Bu kişiler kamplarda
epeyce bir yekün oluşturmaktaydı. Kamplarda görülen bir diğer fiziksel sorun
ise felçli hastalardı. Beyin felci başta olmak üzere el, kol, vücudun sağ ve
sol taraflarındaki felçler esirlerin kamplardaki yaşamını oldukça
zorlaştırmaktaydı. Beyin tümörleri de esirlerde nadir de olsa görülmüştür.
İngilizlere bu esirleri kendilerine yönetim ve ekonomik açıdan yük görmüş ve
ilk önce mübadele ile göndermiştir.[270]
Kamplarda ve hastanelerde sağlık
koşulların standartların çok altında olması sebebiyle en basit hastalıklar
ölümlere yol açmaktaydı. Bronşit veya farenjit gibi hastalıklar zamanla
kronikleşmekte ve daha ciddi hastalıklara neden olmaktadır. Sıradan bir akut
bronşit çoğu zaman ilgisizlikten ve yetersizlikten kronik bronşite dönüşmüştür.
Bu tür üst solunum yolları iltihapları kısa sürede akciğer iltihabına sebebiyet
vermekteydi. Bu hastalık da kısa sürede zatürreye (pnömoni) çevirmekteydi.
İltihabi hastalıklara yakalanan esirlerin bir kısmı tedavi edilmemeleri
sebebiyle tüberküloz hastası olmaktaydı. Tüberkülozda ileri seviyede kurtuluş
pek mümkün değildi. Bu tür virüs ve bakteriler bazen ölümcül olmasa da tedavi
edilemediğinden bağırsaklarda yer etmekte ve bağırsak tüberkülozuna yok
açmaktaydı. Ayrıca akciğer zarında meydana gelen iltihaplı yaralar da vardır.
Bu hastalığa zatülcenp, akciğer zarı iltihabı veya plörezi de denilmektedir.
Akciğerde şişlik esirlerin karşılaştığı bir başka sorundu. Tüm bu iltihaplar
zamanla eğer esir hala hayatını kaybetmemişse tüm vücuda yayılır ve omurgada
pott hastalığı oluşurdu. Yani tüberküloz iltihabı tüm vücudu kaplayarak artrit
bir durum alırdı.[271]
Üst solunum yollar ve akciğer
iltihaplarından başka esirlerde çok değişik nerdeyse tüm vücudunu kaplayan
iltihaplar görülmüştür. Kulak, böbrek, bağırsak, kalp, mide, apandisit, karın
zarı (peritonit), ansefalit denilen beyin iltihaplarından başka son derece
tehlikeli bir bakteri olan ve koleraya benzeyen vibrio iltihabı adeta esirleri
teslim almıştı. Bağırsak hastalıklarından kronik ince bağırsak iltihabı,
bağırsak tıkanıklığı, bir çeşit bağırsak paraziti lamblia, blastocystis ve
ülseratif kolit esirler arasında en ziyade görülen hastalıklardı.[272]
Nevralji sinir ağrısı ağrıları da
esirlerin ızdırap çektikleri hastalıklardan olmuştur. Dünyadaki en kötü
ağrılardan birisi olarak kabul edilen trigeminal nevralji, elektrik çarpması
gibi hissedilen ve genellikle yüzün yalnızca bir tarafını etkileyen çok
şiddetli bir ağrıdır. Hastayı güçten düşürücü derecede olabilmektedir.
Yukarıdakilerden başka çok sayıda dahili, harici ve zührevi hastalıklar
kamplarda görülmüş ve esirlerin hayatlarını kaybetmelerinde etkili olmuştur.
Mide hastalıkları (gastrit), kalp, çiçek, menenjit, egzama, frengi, beriberi,
hemoroit (kanlı basür), kronik konstipasyon (kronik kabızlık), hepatit, siroz,
damar hastalığı, dalak şişmesi, kronik astım gibi pek çok hastalık kamplarda
esirlerin yaşam kalitesini düşürmüştür.[273]
41.
[60] BOA, HR. SYS., 2189/7; HR. SYS., 2227/44; HR. SYS.,
2198/8; TNA, FO., 383/345.
[61] BOA, HR. SYS., 2214/1.
[62] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/140.
[63] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.
[64] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/136.
[65] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/134.
[66] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/139.
[67] Feridun Kandemir, a.g.e., s. 229-247.
[68] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 313/1269.
[69] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 89/111.
[70] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 89/111.
[71] Ergun Hiçyılmaz, a.g.m., s. 15; Ergun Hiçyılmaz, a.g.e., s.
21-23
[72] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/146.
[73] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/40.
[74] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/80.
[75] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/81.
[76] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/83.
[77] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/81.
[78] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.
[79] Cemil Zeki Yoldaş, a.g.e., s. 25-26.
[80] Emin Çöl, a.g.e., s. 109-110.
[81] Hüseyin Fehmi Genişol, a.g.e., s. 65-68.
[82] Mesut Çapa, Kızılay (Hilâl -i Ahmer) Cemiyeti (1914 -1925),
Ankara, Türkiye Kızılay Derneği, 2010, s. 89-90.
[83] Evening Star, 24 February 1918, s. 37.
[84] Taşköprülü Mehmet Efendi, a.g.e., s. 71-73, 80-82.
[85] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 2494/19
[86] Nurettin Peker, a.g.e., s. 214-216.
[87] Muhittin Erev, a.g.m., s. 62-63.
[88] Taşköprülü Mehmet Efendi, a.g.e., s. 73, 78.
[89] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 60/53.
[90] Mülazım Mehmet Sinan, a.g.e., s. 122-123.
[91] British Prison-Camps in India and Burma, s. 14-15.
[92] BOA, HR. SYS., 2238/4; HR. SYS., 2189/4: HR. SYS., 2189/5;
Türk Kızılayı Arşivi, 196/106.
[93] Belgenin Fransızca kopyasında ölümün kafatası çatlağı
sebebiyle olduğu yazılıdır. Bkz. BOA, HR. SYS. 2184/10.
[94] BOA, HR. MA., 1166/20’den aktaran Osmanlı Belgelerinde
Birinci Dünya Harbi, I, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:131, İstanbul, 2013, s. 296-297.
[95] Taşköprülü Mehmet Efendi, a.g.e., s. 84-94.
[96] British Prison-Camps in India andBurma, s. 11-12.
[97] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de
Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie
: Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 85.
[98] TNA, FO., 383/232.
[99] TNA, FO., 383/232.
[100] TNA, FO., 383/232.
[101] BOA, HR. SYS., 2189/5; TNA, FO., 383/223.
[102] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de
Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie
: Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 14.
[103] a.g.e., s. 12-15.
[104] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de
Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie
: Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917 , s. 48-49.
[105] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13’den aktaran
Cemalettin Taşkıran, a.g.e., s. 135136.
[106] Hüseyin Fehmi Genişol, a.g.e., s. 139-141.
[107] Kınakınadan elde edilen ve sıtmanın tedavisinde kullanılan
beyaz alkaloit, kinin sülfatı. Bkz. https://sozluk.gov.tr/?kelime=kinin%20s%C3%BClfat%C4%B1
[108] Tahsin İybar, a.g.e., s. 110-111.
[110] TNA, FO., 383/344.
[111] TNA, FO., 383/344.
[112] Hindistan Yurt Dışı Seferi Kuvvetleri “D” Sıhhiye
Hizmetleri Müdürü’nden Genelkurmay Başkanı’na 12 Şubat 1917’de giden muhtırada
bulunan ek dörtte Binbaşı Paterson, “Erinpura” isimli bir gemiden bir
Türk deniz subayını hatırladığını belirtmektedir. Bacağını kaybetmiş olan
subayın dizden yukarısı mı yoksa aşağısı mı olduğunu hatırlamamaktadır. Türk
subayı çok zayıf olup çok miktarda kan kaybetmiş ve çok kötü bir durumdadır.
Seyahat esnasında önemli ölçüde iyileşmiştir. Binbaşı Paterson, daha sonra
Pune’de öldüğünü duyduğunda şaşırmıştır. Yüzbaşı A.W. Duncan’ın bu Türk subay
ile ilgilendiğini hatırlamaktadır. Binbaşı Paterson yarayı asla görmemiş ama
Yüzbaşı Duncan kendisine yaranın kötü durumda olduğunu söylemiştir. Binbaşı
Paterson ayağını kaybetmiş gemideki tek Türk subayı olması sebebiyle bu şahsın
Teğmen Şevket olduğunu düşünmektedir. Bkz. TNA, FO., 383/344.
[113] TNA, FO., 383/344.
[114] Aynı belgede İskenderiye’de Kızılay Hastanesinde 20
Ağustos 1917 tarihinde tifodan vefat eden 161. Alay 2. Tabur 1. Bölük 1. Takım
askerlerinden olup Gümülcine’nin Kırcaali kazasının Karadağlı köyünden 24
yaşında Sadullah oğlu Ahmed’den de bahsetmektedir. Aynı tarihte durumu
ailelerine haber verilmiştir. Bkz. BOA, HR. SYS., 2205/58.
[115] https://www.awm.gov.au/joumal/j36/nurses.asp, 05.12.2016.
[116] Kamp komutanı, Bayan Bennett’i konuyu araştırmak için görevlendirmiştir.
Bennett kamp komutanına güvenmediği için Bombay’daki başkanlığı arayarak
sorumlu başhemşireyi çağırmış ve durum acilen Melbourn’deki başkanlığa
bildirilmiştir. Kamp komutanı Türk tercümanından aldığı bilgilerle adı geçen
hemşirelerin asker, esir ve Hindistan alt tabakasından kişiler ile birlikte
olduğundan emin olmuştur. Signor Martirossi adındaki Türk tercüman hemşirelere
karşı en önemli şahittir. Seddon’un Türk tercümandan aldığı bilgiler
gösteriyordu ki hemşireler askerler ile cinsel ilişkide bulunuyordu. Hemşireler
koğuştaki İngiliz askerlerle, Hindistan alt tabakadan kişilerle ve hastanede
yatmakta olan iki Türk savaş esiri ile ilişkiye girmekle suçlanmıştır. Boş bir
çadırda Türk esirler ile görüldükleri iddia edilmiştir. Ayrıca bir hemşirenin
aynı koğuşta bir İngiliz hasta ile birlikte olduğu bilinmektedir. İki Türk esir
de hemşireyi boş bir çadırda gördüklerini söylemiştir. Bir Avustralyalı
Hristiyan hemşirenin üç Müslüman ile böyle bir ilişkiye girmesi, kamp yönetimi
için kabul edilecek bir durum değildir. Kendileri açısından utanç verici bir
durumdur. Avustralyalı hemşireler için benzer ithamlar, Mısır’daki 14.
Avustralya Genel Hastanesi için de yapılmıştı. Kendileri bu tür dedikoduları
iftira olarak değerlendirmiştir. Yapılan iddialar arasında geç saatlere kadar
dışarıda durmak, kamusal alanda içki içmek, görevdeyken verandada sigara içmek
gibi davranışlar da vardı. Hemşirelerden bazılarının bir astsubayın evine
gittiği bilinmektedir. Asıl sorguladıkları ve utanç verici olan evli olan
hemşirelerin neden Türk subayları ile birlikte olduklarıdır. Aynı sorgulama,
kültürlerini ve dini inançlarını en zor şartlarda yaşamaları için fırsat
verilen Türk esirlere de yapılmıştı. Türk esirlerin hemşerilere karşı ilgisi
gemiden inip ilk kampa girdikleri zamandan itibaren başlamıştı. Hemşireler
yüzbaşı, teğmen ve üst teğmen eşleriydi. Türk subaylar İngiliz subay, eş ve
baldızları ile iyi vakit geçirmişlerdi. Hemşirelerin evli olduklarını bile bile
birlikte olmuşlardı. Olay kapanmasına rağmen kendi ülkelerinde de tepki ile
karşılanmıştı. Bkz. https://www.awm.gov.au/journal/j36/nurses.asp, 05.12.2016;
Memorandum, Davisto Major-General R. H. J. Fetherston, Director-General of
Medical Services, 28 August 1918, NAA, MP 367/1, item 527/27/531.
[117] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de
Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie
: Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 67.
[118] TNA, FO., 383/239.
[119] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de
Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie
: Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 68-69.
[120] Ergun Hiçyılmaz, a.g.e., s. 196-198.
[121] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de
Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie
: Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 62-64.
[122] a.g.e., s. 64.
[123] a.g.e., s. 69.
[124] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/34.
[125] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/34.
[126] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/34.
[127] BOA, HR. SYS., 2197/54; TNA, FO., 383/235.
[128] TNA, FO., 383/339.
[129] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de
Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie
: Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 69-71.
[130] TNA, FO., 383/339.
[131] TNA, FO., 383/339.
[132] a.g.e., s. 71-72.
[133] a.g.e., s. 69-71.
[134] BOA, HR. SYS., 2202/60.
[135] BOA, HR. SYS., 2201/24.
[136] TNA, FO., 383/339.
[137] TNA, FO., 383/339.
[138] Kalp Hastalığı.
[139] Bağırsak iltihabı.
[140] Dizanteri.
[141] Göz hastalıkları.
[142] Bronşit iltihabı (Akciğer boruları yangını).
[143] Akciğer İltihabı.
[144] Böbrek iltihabı.
[145] Apandisit iltihabı.
[146] Karın zarı yangısı, iltihabı.
[147] Genel zayıflık.
[148] Karakter bozukluğu.
[149] Yaralı.
[150] İskorbüt.
[151] Çeşitli hariciye hastalıkları.
[152] Çeşitli dahiliye hastalıkları.
[154] Sağ tarafta kısmı felç.
[155] Sol tarafta kısmi felç.
[156] Vibrio (bir çeşit bakteri) iltihabı.
[157] Aşırı kansızlık.
[158] Zührevi hastalıklar.
[159] Delilik.
[160] BOA, HR. SYS., 2238/4: HR. SYS., 2189/4; HR. SYS., 2189/5;
TNA, FO., 383/333.
[161] TNA, FO., 383/229.
[162] TNA, FO., 383/88.
[163] TNA, FO., 383/235.
[164] Thamyo’daki Türk savaş esirleri, Albay Suphi Bey’in cenaze
töreniyle ilgili teşekkürlerini ve imparatorun doğum günü tebrikini, Burma
askeri yetkililerce İngiltere Hükümetine bildirilmiştir. Tüm esirler adına
Yarbay Seyfullah Bey tarafından İngiltere Hükümetine ulaştırılmak için kamp
yetkililerine sunulan teşekkür mektubu hakkında kamp yönetimince İngiltere
Hükümetine şu bilgi notu gönderilmiştir:“ Kampta alıkonulmakta olan yüksek
rütbeli subaylardan Yarbay Seyfullah Bey kendi ve diğer savaş esirleri adına
Suphi Bey’e cenaze töreninde gösterilen saygıdan ötürü kamp yetkililerine
teşekkürlerini bildirmiştir. Yarbay Seyfullah Bey, şube müdür yardımcısı
aracılığıyla, vali yardımcısının Suphi Bey’in mezarına çelenk gönderme ve bir
başsağlığı mektubu kaleme alma şeklindeki düşünceli ve kibar davranışlarından
dolayı buradaki tüm esirlerin teşekkürlerini daha önce yazılı olarak ifade
etmişti. Şimdi de kişisel olarak teşekkürlerini iletmek üzere şube müdür
yardımcısını resmi olarak çağırma isteğini ifade etmiştir ve şu anda bu
ziyareti düzenlemekle meşgulüm. Ayrıca Yarbay Seyfullah Bey’in 3 Haziran
tarihinde hem kendisinin hem de diğer esirlerin imparatorumuzun doğum gününü
tebrik ettiklerini iletmek üzere bana resmi bir ziyaret gerçekleştirdiğini
belirtmek isterim. Kendisine teşekkür ederek, bu konuyu Rangoon Tugayı Komuta
Genel Subayı’na aktaracağım hususunda kendisini bilgilendirdim.” Bkz. TNA, FO.,
383/229.
[165] BOA, HR. SYS., 2197/5.
[166] BOA, HR. SYS., 2201/24.
[167] C G1 C 08-01, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve.
[168] Mustafa Tütüncü, a.g.e., s. 65, 71.
[169] a.g.e., s. 64.
[170] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de
Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie
: Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 81-82.
[171] a.g.e., 53-54.
[172] a.g.e., s. 42-44.
[173] a.g.e., s. 58.
[174] a.g.e., s. 79.
[175] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/69.
[176] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/78.
[177] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 313/1269.
[178] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/129.
[179] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., K 81/57.
[180] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13; Abdulkadir
Noyan, Vitaminsizlik Hastalıkları: Ordu ve Memleketimizdeki Durumu, Anadolu
Kliniği 11, 1944, s. 43-52; Yücel Yanıkdağ, Millete Deva Olmak: Osmanlı Savaş
Esirleri Tıp ve Milliyetçilik 1914-1939, Çeviren Nurettin Elhüseyni, Tarih
Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2014.s. 188-189.
[181] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/140.
[182] Nazım Şakir, Emraz-ı Asabiye Dersleri, Kader Matbaası,
1340, s. 41; Mazhar Osman Uzman, “Türkler Mütereddimi”, Sıhhi Hitabeler,
İstanbul, Mahmut Bey Matbaası, 1915, s 80-109, s. 56-61; Osman Şerafettin
Çelik, Harp ve Sâri Hastalıklar, İstanbul Seririyatı 22, 1940, s. 8-14; Yücel
Yanıkdağ, a.g.e., s. 138, 189.
[183] TNA, FO., 95/4750; Yücel Yanıkdağ, a.g.e., s. 143.
[184] Yücel Yanıkdağ, a.g.e., 151; W. Burridge, “Pellagra among
the Prisoners in Egypt”, The Lancet, 9 Ekim 1920, s. 764-765.
[185] Eyüb Sabri Akgöl, a.g.e., s. 69.
[186] Emin Çöl, a.g.e., s. 115.
[187] TNA, FO., 383/223.
[188] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers
Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la
Guerre 1914-1917, s. 84-87.
[189] BOA, HR. SYS., 2201/12; TNA, FO., 383/339.
[190] Nepean Times (Penrith, NSW: 1882- 1962), 11 December 1915,
s. 8.
[191] The Barre Daily Times, 6 March 1915, s. 3.
[192] Grand Forks Herald, 21 September 1916, s. 3.
[193] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.
[194] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/44.
[195] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları:
Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 141-142.
[196] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/140.
[197] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/146.
[198] Cemil Zeki Yoldaş, a.g.e., s. 25-26.
[199] Ahmet Altınay, a.g.e., s. 63-64
[200] Hasan Remzi Fertan, a.g.e., s. 85-89.
[201] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers
Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la
Guerre 1914-1917, s. 41-46
[202] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/155.
[203] İhtiyat Zabiti Mehmet, a.g.e., s. 262-263.
[204] Emin Çöl, a.g.e., s. 119.
[205] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları:
Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 125-138.
[206] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/80.
[207] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 313/1269.
[208] BOA, HR. İM., 122/96.
[209] Hasan Remzi Fertan, a.g.e., s. 85-89.
[210] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers
Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la
Guerre 1914-1917, s. 47-50.
[211] a.g.e., s. 50-51.
[212] TNA, WO., 95/4750; Yücel Yanıkdağ, a.g.e., s. 155.
[213] Barrier Miner (Broken Hill, NSW: 1888- 1954), 26 March
1916, s. 3.
[214] Rapports: Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers
Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la
Guerre 1914-1917, s. 58-62.
[215] TNA, FO., 383/339.
[216] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers
Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la
Guerre 1914-1917, s. 62.
[217] Türk Kızılayı Arşivi, 920/24.
[218] Esirlerden bazıları yatakta bazıları ise doğu insanları
tarzında yatakta çömelmiş haldeydi. Birisi yaşlı ve felçli, ikisi bronşit,
ikisi kulak iltihabı ve birisi de halsizlikten tedavi görmekteydi. Kampta bir
doğum servisinin kurulması zorunlu hale gelmişti. 1915 yılının son üç ayında
kampta beş doğum oldu. Kızılhaç heyetinin ziyaret ettiği gün iki doğum henüz
gerçekleşmişti. Anne ve çocuğu gayet sağlıklı durumdaydı. Kahire Kalesi’nde
1917 yılı başına dek sadece erken doğmuş bir bebek, doğumundan 18 gün sonra
vefat etmişti. Bkz. Rapports: Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers
Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la
Guerre 1914-1917, s. 65.
[219] Çocuklardan birisi kampa geldiğinde göz iltihabından
şikâyetçiydi. Muayene sonrası hiçbir sorunu kalmamış, göz hastalığı iyileşmiş,
gözlerindeki kızarıklık ve ödem tamamen yok olmuştu. Diğer çocuğu çenesindeki
salgı bezlerinin genişlemesinden şikâyetçi iken bu şikâyet azalmış ve endişe
edilecek bir durumda olmadığı kanaati oluşmuştu. Her iki çocuğun da Dr. Yüzbaşı
Scrimgeour tarafından tüm tetkikleri yapılmış ve revir defterine kayıtları
işlenmişti. Annesi bu ilgiden şükran duygularını açıklamıştı. İngiliz
yetkililerin verdiği ve Kızılhaç heyetinin rapora geçirdiği bilgilere göre Dr.
Süleyman Bey’in şikâyetlerinin yanlış olduğu ispatlanmış olmaktadır: Rapports :
Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en
Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 68-69.
[220] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 313/1269.
[221] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/1.
[222] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers
Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la
Guerre 1914-1917, s. 54-55, 57-58.
[223] TNA, FO., 383/223.
[224]TNA, FO., 383/101.
[225] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers
Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la
Guerre 1914-1917, s. 82-83.
[226] Hidayet Özkök, a.g.e., s. 57-58.
[227] “Binbaşı Dr. Süleyman Sudi’nin Raporu”, Comite
International De La Croix-Rouge, C 9 D 28, Geneve.
[228] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/44.
[229] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/128.
[230] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları:
Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 95-97, 125-138.
[231] a.g.e., s. 125-138.
[232] a.g.e., s. 251-252.
[233] a.g.e., s. 245-246.
[234] İbrahim Arıkan, a.g.e., s. 253-255.
[235] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers
Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la
Guerre 1914-1917, s. 72-73.
[236] a.g.e., s. 77-79.
[237] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 313/1269.
[238] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 313/1269.
[239] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/80.
[240] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.
[241] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/76.
[242] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/40.
[243] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/1.
[244] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.
[245] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.
[246] Emin Çöl, a.g.e., s. 113-114.
[247] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları:
Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 25-26.
[248] İbrahim Sorguç, a.g.e., s. 49.
[249] Ömer Hakan Özalp, a.g.e., s. 234; Cemil Zeki Yoldaş, a.g.e.,
s. 93-94.
[250] Ahmet Altınay, a.g.e., s. 66-67, 74, 83, 103-106, 111-116.
[251] Ulvi Keser, “Kıbrıs’ta Çanakkale’nin Bilinmeyen
Kahramanları; Karakol (Caraolos) Esir Kampı ve Türk Savaş Esirleri”, a.g.e., s.
468; Kıbrıs Postası, 4 Kasım 1986.
[252] Aydın Ayhan, a.g.e., s. 82-83; Hüseyin Metin, a.g.e., s.
239-240; Ulvi Keser, Kıbrıs 1914-1923 Fransız Ermeni Kampları İngiliz Esir
Kampları ve Atatürkçü Kıbrıs Türkü, s. 86.
[253] Ahmed Sami, a.g.e., s. 2-3; Halil Aytekin, a.g.e., s. 74;
Halil Sadrazam, a.g.e., s. 203; Ulvi Keser, a.g.e., s. 77.
[254] Halil Aytekin, a.g.e., s. 75.
[255] Nuri Çevikel, a.g.m., s. 85-123; The Cyprus Gazette, 19
April 1917.
[256] “İngiliz Selanik Kuvvetleri Savaş Günlüğü, Cilt 1, Savaş
Esirleri Kampı”, TNA, WO., 95/4945.
[257] https://penrithhistory.com/memories-of-war/penrith-district-nurses/vida-mitylene-greentree, 8
Kasım
2018.
[258] Rapport : Sur Leurs Visites aux Prisonniers de Guerre en
Grece a Salonique en Macedoine et en Serbie : Documents publies A L'occasion de
la Guerre 1914-1919, s. 39, 57.
[259] Bu dönemde tutulan günlüklerin büyük kısmının el yazısı
ile yazılması ve bazı yerlerinin silik olması sebebiyle günlüler tam olarak
okunamamıştır. Günlüklerin okunamayan kısımları da dikkate
[260] TNA, FO., 383/223; BOA, HR. SYS., 2214/1; HR. SYS.,
2202/60; HR. SYS., 2201/51; HR. SYS., 2196/13.
[261] Rahmi Apak, a.g.e., s. 185-186.
[262] TNA, FO., 383/458.
[263] BOA, HR. SYS., 2189/5; HR. SYS., 2189/6.
[264] BOA, HR. SYS., 2189/8; DH.EUM. 5. ŞB., 55/22.
[265] TNA, FO., 383/345.
[266] BOA, HR. SYS., 2189/6.
[267] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/10; TNA, FO., 383/457; FO., 383/338.
[268] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/10; TNA, FO., 383/457; FO., 383/338.
[269] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/10; TNA, FO., 383/457; FO. 383/338.
[270] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/10; TNA, FO., 383/457; FO.,
383/338.
[271] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/10; TNA, FO., 383/457; FO.
383/338.
[272] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/10; TNA, FO., 383/457; FO.,
383/338.
[273] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/10; TNA, FO., 383/457; FO.,
383/338.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar