Print Friendly and PDF

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA İNGİLİZLERE ESİR DÜŞEN TÜRK ASKERLERİ 3

Bunlarada Bakarsınız

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

TÜRK ESİR KAMPLARINDA SAĞLIK ŞARTLARI

İngiltere Hükûmeti, esirlerin bulundukları bölgelerde esirlerin tedavilerinde nasıl bir yol izleneceğine dair “Saha Hizmeti için Hasta Kabul ve Taburcu El Kitabı” yayınlamıştır. Bu el kitabına göre kamplarda tutulan günlüklerde hastanede tedavi olan esirlerin hastalıklarına ilişkin tüm detayları bulunmaktadır. Hazırlanan listelerde esirin bağlı olduğu alay, tabur, bölük ve takımın yanı sıra rütbe ve isim bilgileri yer almıştır. Yaşı, görevde kaldığı süre ayrı bir bölümde yazılmıştır. Hastalıkların detaylarının yazıldığı bölümde, hastaneye kabul ve çıkış tarihi ile eğer başka hastaneye sevk edildi ise bunun da tarihi ayrıca not düşülmüştür. Hastanede öldü ise bu da forma işlenmiştir. 4 Eylül 1917-12 Nisan 1919 tarihleri arasında Selanik’te 70 civarında Türk ve Bulgar esirin adları ve diğer bilgileri bu el kitabında mevcuttur. 28 Mart 1916-6 Mart 1918 tarihlerinde arasında İskenderiye’de Avusturyalı, Türk, Bulgar ve Macar savaş esirlerinden 16 asker hastanede bulunmuştur. Günlüklerde 21 Eylül 1918-16 Ekim 1918 arasında Kudüs’te bulunmuş 12 Türk esirin adı ve diğer bilgileri geçmektedir. Savaş sırasında yapılması gerekenler tüm işlemler “Ordu Sağlık Hizmetleri Talimatnamesi”ne göre yapılacaktır. Kitabın sonundaki günlük dikkatle saklanacaktır. Hastanelerin bulunduğu yerler değişmişse bile belirtilecektir. Her bir birliğin sayısı ve tedavi edilen hastalar yazılacaktır. Her türlü istatistik bu günlüğe işlenecektir. Savaşın sonunda bu günlük eğer Alan Hizmetleri Sağlık Başkanı tarafından teslim alınmadı ise Hastaneler Genel Sağlık Başkanına teslim edilecektir. Bu el kitabı İngiliz ve yerel birlikler için muhafaza edilecektir. El kitabında yönerge şu şekildedir:1571

1.              Esirlerin yaralanmaları aşağıdaki durumlara göre değerlendirilmiştir:

A.                                  Ateşli silahla baştan yaralanma

B.                                  Morarma ya da basit kafatası derisi yaralanmaları (basit yaralanma)

C.                                  Depresyon görülmeyen kafatası kırılmaları

D.                                 Depresyon görülen kafatası kırılmaları

E.                                  Kafatasına bir cismin girmesi

F.                                  Kafatasında delik açılma

2.               Ateşli silahla yüz yaralanması aşağıdaki durumlara göre değerlendirilecektir.

A.                                 Hafif deri morarmaları ve yaralanmaları (basit yaralanma)

B.                                  Yüzde kırık

C.                                  Dokusu bozulmuş          yüzde           kırık (durum      ayrıntılı yazılacak)

D.                                 Alt çene kırığı

3.               Ateşli boyun yaralanması aşağıdaki durumlara göre değerlendirilecektir

A.                                 Basit morarma ve  yaralanma (basit        yaralanma)

B.                                  Ciddi yaralanma (durum ayrıntılı yazılacak)

4.               Göğüsten ateşli silah yaralanmaları aşağıdaki durumlara göre

değerlendirilecektir.

A.                                 Basit morarma ve yaralanma (basit yaralanma)

B.                                  Göğüs kemiğinde ya da kıkırdak gölgesi çevresinde doku bozukluğu olmayan sakatlanma

C.                                  Doku bozukluğu meydana gelmiş çürükler ya da bir cisim tarafından yaralanmamış durumlar

D.                                 Bir cisim tarafından gerçekleşen yaralanmalar

E.                                  İçte meydana gelmiş ciddi durumlar

5.               Ateşli karın bölgesi yaralanmaları aşağıdaki durumlara göre

değerlendirilecektir.

A.                                 Basit morarma ve yaralanma (basit yaralanma)

B.                                  Morarma ya da bir cisim tarafından sebep olunmayan doku bozukluğu meydana gelmemiş yaralar

C.                                  Bir cisim tarafından yaralanma ya da delik açılması sonucu yaralanma

6.               Ateşli sırt ya da bel yaralanmaları

A.                                 Basit morarma ve yaralanma (basit yaralanma)

1571 TNA, MH., 106/1373; MH., 106/792; MH., 106/1272.

B.                                  Omurilik doku bozukluğu olmaksızın omurga kırıklığı

C.                                  Omurilik doku bozukluğu meydana gelmiş omurga kırıklığı

7.              Ateşli silah ile apış arası yaralanma veya zarar görmesi, genital veya idrar

yolu organlarının ateşli silah ile yaralanması (durum ayrıntılı yazılacak)

8.              Ateşli kol ve el yaralanmaları aşağıdaki durumlara göre değerlendirilecektir.

A.                                 Basit morarma ve yaralanma (basit yaralanma)

B.                                  Bölgede morarma ya da uzun kemiklerde kırıklık

C.                                  Morarma ile beraber uzun kemiklerde kırıklık

D.                                 Üst kol kemiği

Ön kol kemiği,

Dirsek kemiği,

Ön kol kemiği ve dirsek kemiğinin birlikte

Üst kol kemiği, ön kol kemiği ve dirsek kemiğinin üçünün birlikte,

El bileği ve el tarağı,

Parmak kemiği birlikte kırılması

9.              Ateşli ayak ve bacak yaralanmaları aşağıdaki durumlara göre

değerlendirilecektir.

A.                                 Basit morarma ve yaralanma (basit yaralanma)

B.                                  Bölgede morarma ya da uzun kemiklerde kırıklık

C.                                  Morarma ile beraber uzun kemiklerde kırıklık

D.                                 Kalça kemiği

Kaval kemiği

Baldır kemiği

Kalça, kaval ve baldır kemiğinin aynı anda

Ayak bileği ve ayak tarağı

Parmak kemiği birlikte kırılması

10.           Ateşli silahlar ile büyük atardamarların zarar görmesi (Açık kırık hariç olmak üzere)

11.           Eklem yerlerinde bir cismin girmesi veya delik açmasına sebep olan ateşli silah yaralanması

12.           Açık kırık hariç olmak üzere büyük sinirlerde meydana gelen ateşli silah yaralanması

13.           Kılıç ya da mızrak yarası (detay yazılacaktır)

14.           Süngü yarası (detay yazılacaktır)

15.           Çeşitli yaralar (detay yazılacaktır)

1                       .1 Esirlerin Kamplara İntikalleri Sırasında Karşılaşılan Sağlık Sorunları

Cephede İngilizlerin eline esir düşen Osmanlı askerleri kamplara ulaşıncaya kadar çok ciddi tehditler ile karşı karşıya kalmıştır. Bu süreçte, pek çok yaralı ve hasta asker hayatını kaybetmiştir. Yaralı ve hasta esirlerin durumu bir yana, sağlam askerler dahi uzun zaman içinde olağanüstü şartlar altında kamplara ulaşabilmişlerdir. Esirler sağlık koşulları yetersiz şartlarda iskân edilmiştir. Osmanlı Hükûmeti, yollarda ve hastanelerde esirlere yapılan bu zulümlerin izalesi için diplomatik yollardan girişimlerde bulunmuştur. Osmanlı Hükûmeti, İngiliz Dışişleri Bakanı’na 18 Ekim 1917’de gönderdiği notada Ramadi’de ele geçirilen Türk askerlerinin sağlık koşullarının kötü olduğundan ve çoğunun ölüme terk edilmelerinden dolayı şikâyetini dile getirmiştir. 8 Aralık 1917’de İngiliz Askeri İdare Kurulu tarafından konu ile ilgili yapılan incelemeler, 25 Aralık 1917’de İsveç Temsilciliği aracılığıyla Osmanlı Devleti’ne gönderilmiştir. İngiltere Hükûmeti, Ramadi’de İngiliz güçleri tarafından herhangi bir Türk veya farklı bir esirin intikal sırasında veya yollarda öldürülmüş olduğu iddiasını temelsiz bulmuş ve yalanlamıştır. Her rütbedeki yaralı ve hasta Türk savaş esirinin İngiliz yaralılar ile aynı şartlara sahip olduklarını iddia etmiştir. İngiliz birlikleri tarafından işgali sırasında Ramadi’deki sıhhi şartlar ve sağlık hizmeti, olması gereken standartların çok altındadır. Buna rağmen kısa sürede sağlık hizmeti ve su temini sağlanmıştır. Ele geçirilen her bir esir, kendileri için hazırlanan yere gitmeden önce tıbbi açıdan muayene edilmiş ve motorlarla gidecekleri yerlere götürülmüştür.[60]

İngilizler esir aldıkları Osmanlı savaş esirlerini, hasta, yaralı veya zayıf olup olmadıklarına bakmaksızın, sürekli kalacakları kamplara kadar yakıcı güneş altında saatlerce yürümeye mecbur bırakmıştır. Bu uygulama, aynı şekilde yaralı subaylar için de uygulanmıştır.[61] İngiliz yetkililer, esirlere karşı çok insafsızca davranmış ve hatta kafilenin hızına yetişemeyen esirleri öldürmekten çekinmemiştir. 30 Eylül 1917’de Kesre’de İngilizlere esir düşen Hicaz 22. Fırka, 125. Alaydan hesap memur yardımcısı Bursalı Halil oğlu Mehmed, esaret sonrası yetkililere verdiği ifadesinde kamplara intikalleri sırasında herhangi bir esirin hasta olup yürüyememesi durumunda öldürüldüğünü söylemiştir.[62]

120                        . Alay Kumandanı Yarbayın ifadesinden oluşan ve Merkez Kumandanlığından Üsera İşleri Şubesi’ne sunulan 20 Şubat 1921 tarihli rapor, esir düştükten sonra yaralı esirlerin nasıl bir işleme tabi tutulduğundan bahsetmektedir. Öncelikle esirleri uzun bir yolculuk beklemiştir. Ayrıca yaralı ve hasta olanların ivedilikle tedavisi yapılması gerekirken esir sayısının çok fazla olması ve İngiliz yetkililerin gerekli tedbirleri almaması sebebiyle bu konuda çok mağduriyetler yaşanmıştır. Alay kumandanının Şam’da gerçekleşen tedavisi ardından hastaneden yaklaşık 30 kadar subay taburcu edilmiş ve yolda da yaklaşık 100 kadar er ilâve edilerek malul adı altında esirler trenle, Kantara’ya getirilmiştir. Hangi cephede olursa olsun tüm esirler, bu şekilde uzun ve zahmetli bir yolculuk süreci geçirmiş ve çoğunun tedavisi ile tam olarak ilgilenilmemiştir.[63] Tüm bu olumsuzlara rağmen dönem dönem durumundan şikayetçi olmayan esirler de çıkmıştır. Muhafız Taburu askerlerinden Dağıstanlı Zakir, Şam’da esir düştükten sonra esir hastanesinde beş ila altı ay kadar bulunduğu sırada subay ve diğer askerlere çok iyi bakıldığını söylemiştir.[64]

İntikal sırasında veya kamplarda hastalıkların en önemli sebebi, esirlere kötü bakılmasıdır. Sağlam olarak İngilizlere esir düşen askerler kısa sürede kamplarda hastalanmıştır. Özellikle esirlerin kamplara nakilleri sırasında sağlık şartlarına hiç dikkat edilmemiştir. Örneğin, Kirmasti’nin Dere Mahallesinden Kasap Halil oğlu İbrahim, Şam’da esir düştükten sonra İngiliz Hastanesine yatırılmış ve ancak burada kısmen daha iyi bakılmıştır. Buradan nakledildiği Tel El-Kebir’deki İngiliz Hastanesi ise iaşe bakımından çok kötüdür.[65]

Ağustos 1919’da esaretten eve dönen bir esir, Şam’da esir düştükten sonra Kantara esir kampına kadar yaşadıklarını ve duyduklarını ifadesinde anlatmıştır. Esir ifadesinde 30 Eylül 1918’de Şam’da esir düştükten sonra hastanede yaralı subay ve askerlerin öldürüldüklerini işittiğini söylemiştir.[66]

Esir düştükten sonra kampa ulaşmak için eziyet çeken esirler arasında Medine kahramanı Fahreddin Paşa da vardır. İngilizler her ne kadar esir aldıkları askerleri çok ağır yaralı olmamak şartıyla doğrudan kamplara göndermeye çalışsa da bu her zaman mümkün olmamıştır. Genelde hasta olan esirler yollarda kurulan istasyonlarda muayene edilerek ayrılmış, sağlam olanlar kamplara gönderilmiştir. Örneğin, 11 Şubat günü beraberindekiler ile Medine’den ayrılan Fahreddin Paşa, 5-6 günlük mesafedeki Yenbu’ya ancak 19 gün sonra ulaşabilmiştir. Esirler Yenbu’da 25 Şubat günü bir İngiliz doktor tarafından muayene edilmiş ve hasta olanlar sahile gönderilmiştir. Diğerleri ise Mısır’daki esir kamplarına sevk edilmişlerdir.[67]

1916’da esir düşen Cidde Garnizonundan 180 hasta ve yaralı dahil, 600 kadar askerin Süveyş’e nakilleri bir insanın yaşaması mümkün olmayan şartlar altında gemiler ile gerçekleşmiştir. Gemiden hayvan gübresi ve süprüntülerle çıkarılan hasta ve yaralı askerler, kanalın doğu sahilinde karantina mahalli denilen tel örgülerle çevrili bir kum sahrasında yatak, yorgan ve iki ince battaniyeden ibaret bir sütre ile on altı gün yaşamaya mahkûm edilmiştir. Aç kalmayacak kadar iaşe verilen esirler arasında yetersiz beslenmenin de etkisiyle hastalar çoğalmış ve ölümler artmıştır.[68]

Esaretten dönen 14. Kolordu emrinde görevli Harputlu Teğmen Hamdi Emin Efendi’nin 11 Temmuz 1919 tarihli ifadesinde söyledikleri, subay ve erlerin esir olduktan sonra geçirdikleri süreçleri ve esir bulundukları intikal kamplarında yaşadıklarını kısaca özetler niteliktedir. 30 Ekim 1918’de İngilizlere esir düşen Hamdi Emin Efendi, esir olduktan sonra beş altı gün Şirkat Hastanesinde kalmıştır. İngilizler kendi yaralılarını otomobillerle naklettikten sonra ancak Türk esirlere sıra gelmiştir. Hastanelerin hepsi yaralı doludur. Hasta ve yaralı esirler hastanedeki tedavileri sonrası otomobillerle Tikrit’e, oradan kısmen tren, kısmen de bineklerle Bağdat’a gönderilmiştir. Otomobil yolları yetersiz olduğundan ağır yaralılar,

Şirkat’den Tikrit’e sallarla ve daha sonra trenle Bağdat’a getirilmiş, Bağdat’ta Mecidiye Hastanesinin kuzeyinde hurmalıklar arasında İngiliz Seyyar Hastanesine yatırılmışlardır. Hastanede yaklaşık 40 kadar yaralı ve 500’ü geçkin hasta bulunmaktadır. Grubun esaretinden Basra’ya ulaşıncaya kadar esirlerle yeterince ilgilenilmemiştir.[69]

Bilhassa Bağdat’ta esirlerden sorumlu İngiliz doktoru, Kut’ül-Amare’de esir edilen İngiliz askerlerine eziyet edildiğini iddia ederek, Türk esirlere bakmadığı gibi hatta dehşetli bir suretle kin beslemiştir. Açlıktan subaylar dahil birçok asker vefat etmiştir. Yaralılar arasında Binbaşı Hilmi, Şükrü Bey, Yüzbaşı Necati, İsmail Hakkı ve Visaleddin Efendiler de vardır. Bu kişiler, Bağdat’ta beş altı gün kaldıktan sonra sıhhiye vapuru ile Basra’ya nakledilmişler ve burada Aşar İngiliz Hastanesine yatırılmışlardır.[70] Üst rütbeli subaylardan yolculuğa dayanamayacak kadar hasta olanların Kut’ül-Amare’de bırakıldıklarına dair hatıratlarda bilgiler bulunmaktadır.[71]

Bandırmalı Üsteğmen Mahmud Esad Efendi’nin 9 Ağustos 1918 tarihli ifadesi, İngiliz askerlerinin yaralı Osmanlı askerlerine nasıl bir işlem yaptıklarını göstermesi açısından önemlidir. Mahmud Esad Efendi, 22/23 Mart 1918’de Kudüs- Nablus Caddesi civarında bir İngiliz’in kurşunuyla omzundan vurulup yere düştüğü sırada bir başka İngiliz askerinin de süngüsü ile yaralanmıştır. Yerde savunmasız yatarken diğer bir İngiliz askeri gelip ikinci süngüyü beline saplamış ve öldüğüne hükmederek bırakıp gitmiştir. Bir süre sonra kendisine geldiğinde yanında kimse yoktur. İngiliz sıhhiye ekipleri kendisini görünce yarasını dahi sarmadan ve bir sedye bile getirmeğe gerek görmeden sürükleyerek taşımıştır. Mahmud Esad Efendi, yaralı durumda ayakta duramaz olduğu halde dahi İngiliz askerleri, başına toplanarak üzerindeki değerli eşyaları almışlardır. Ancak ifadesi alındıktan sonra yarası sarılmıştır. Karargâhta da apolet ve mahmuzlarının alınması ardından çadıra yatırılmıştır. Bir İngiliz yaralı eri ile beraber önce Bire Hastanesine oradan da bazen araba ve bazen de otomobil ile Kudüs Hastanesine gönderilmiştir. Yolda başka yaralı Osmanlı subayları ile de karşılaşmıştır. Kudüs Hastanesi pis bir mahal olup bir tarafında Mısırlı askerler, diğer tarafında Türk esirleri yatmaktadır. Alt katta kokuşmuş bir odada erlerin yanına yatırılmıştır. Yattığı şey yatağı andıran dört tahtadan ve iki ayaktan ibaret teneşire benzer bir karyoladır. Kanlı, pis ve kirden rengi kaybolmuş bir şilte parçası üzerinde bitler arı kadar büyük ve karınca kadar çoktur. Hastane hizmetliler bir iki Mısırlı Arap’tır. Hastaneye gelir gelmez ameliyat masasına yatırılmış, biri Mısırlı diğeri Ermeni olmak üzere iki doktor yanına gelmiş ve yaralarını açmıştır. Mısırlı doktor yaralarını yıkamak ve temizlemek için önce başındaki süngü yarasının etrafını temizlemek istemiştir. Bunun için ustura ile saçlarını tıraş ederken Ermeni doktor usturayı doktorun elinden alıp başının arka tarafının bir kısmını kesmiştir. Bunun üzerine esir Ermeni’ye küfür etmeye başlamıştır. Esirin Türk olduğunu anlayan Ermeni “Van’da vesâir mahallâtda yüz binlerce Ermenileri kestiniz.” diyerek hakarete başlamıştır. Bu olay özerine Ermeni doktor, İngilizlere şikâyet edilmiştir. Sorun kısmen çözülmüş, Ermeni doktora sadece uyarıda bulunulmuştur. Bir gün sonra Ermeni doktor erlerin yaralarını kontrol için gelmiş ve erlerin yaralarına parmaklarını sokup Mahmud Esad Efendi’nin tabiri ile esirleri inek gibi bağırtmıştır. Bu olay da İngilizlere şikâyet edilmiş, bir daha yaralıların yanına gelememiştir. Kudüs Hastanesinde Mısırlı doktor tarafından tüm esirler oldukça iyi bir şekilde tedavi edilmiştir. On gün sonra Lebed’de erler subaylardan ayrılmıştır. Buradaki şartlar eskiye göre daha iyidir. Fakat yiyecek içecek durumu yine çok kötüdür.[72]

Gazze Cephesi’nin Makara köyü sırtlarında yaralı olarak İngilizlere esir düşen Halid Efendi, esaret sonrası verdiği ifadesinde, esir alındıktan sonra tedavisinin nasıl yapıldığını anlatmıştır. İngiliz askerleri tarafından bir dere içinde bulunan Halid Efendi, Arap karargâhlarına götürerek yaralı bulunan sol koluna sargı sarılmış ve ilk tedavisi burada yapılmıştır. Yaralı olan Halid Efendi, bir otomobil ile doğruca trene ve oradan da Mısır-ı Cedid’de 2 Numaralı Üsera-yı Osmaniye Hastanesine götürülmüştür. Hastanede mümkün olduğunca esirlerin istirahatlerine özen gösterilmiştir.[73] Konu hakkında Yedek Subay Mülâzımısâni Tevfik Efendi’nin ifadesi de Halid Efendi’ninkini doğrular niteliktedir. Tevfik Efendi, Kudüs Cephesi’nde esir düştükleri ve yaralı olarak Kahire Hastanesine sevk edildikleri sırasında esirlere bir miktar sıkıntı verilse de genel olarak esirlerin tedavilerine dikkat edildiğini ifade etmiştir. Hastanede ilgisizlik sebebiyle yaralı subaylar hayatlarını kaybetmiş ve hayatta kalabilenler ise İskenderiye civarında Seydi Beşir Osmanlı subay esir karargâhına gönderilmiştir.1585 [74]

Musul ve Halep’ten sorumlu Dicle Grubu Nakliye Katarı tabip yardımcısı ve Dicle Sıhhiye başçavuş yardımcısı, Ekim 1918 tarihinde Dicle Grubunun esir düştükten sonra nasıl bir işleme tabii tutulduklarını anlatmıştır. 29-30 Ekim 1918 günü teslim olan askerler 31 Ekim günü Şirkat’a sevk olunmuş, burada askerler ve subayların çoğu muayeneden geçirilmiştir. Çölde bekleyen diğer kıtalar ile birleşerek Şirkat’a hareket edilmiştir. Şirkat’a varışta hasta ve yaralılar terk edilmiş hastanelere tedavi amaçlı yerleştirilmiştir. Tedavileri sonrası peyderpey otomobiller ile Bağdat’ın kuzeyinde Tikrit’e sevk edilmişler, burada kısmen daha rahat etmişlerdir. Bağdat ve Basra yolu ile esirlerin bir kısmı 16 Ocak 1919’de Musul’a getirilmiştir.[75]

Dicle Grubu Sıhhiye Bölüğü, hesap memuru vekili de esaret sonrası verdiği ifadesinde, esir olduktan sonra yaralı ve hastaların Şirkat Hastanesine sevk olundukları bilgisini vermiştir. Yaralı ve hastalıların Bağdat’a sevkleri için teşkil edilen yerde sıhhiye heyeti arasında bir buçuk ay kalmıştır. Bu müddet zarfında, hasta ve yaralılar tamamen nakledilmiştir. 25 gün Bağdat’ta bırakıldıktan sonra aynı sıhhiye heyeti vapurla Basra’ya gönderilmiştir.[76]

Dicle Grubu başhekiminin esaret sonrası ifadesi, esir düştükten hemen sonra subay ve askerlerin neler yaşadıkları, İngilizlerin esirlere karşı gösterdikleri muameleyi görevli doktor gözü ile gözlemlemiştir. Karargâh ile birlikte bulunduğu için esaret sırasında herhangi bir kötülüğe maruz kalmamıştır. Şirkat’a gider gitmez hastanede görevlendirilmiştir. Her alaydan birer tabip alarak hastaneyi iç ve dış olarak ikiye ayırmıştır. Yaralı esir sayısı 363 olup tüm kıtalardan muayene edilen asker sayısı ise 567’dir. İlk günler İngilizlerin erzakları henüz gelmediği için üç gün boyunca sıhhiye bölüğünün ihtiyat erzakları ve erzak kollarının terk ettikleri pekmez ile idare etmişlerdir. Üç gün sonra esirlere düzenli olarak ve bolca erzak verilmeye başlanmıştır. 24 gün zarfında yaralılardan 67 er taburcu olmuş, sekiz er vefat etmiştir. Hastalardan ise 182 er taburcu edilip 16 er vefat etmiştir. Diğer yaralı ve hastalar otomobiller ile Fetha’da bulunan İngiliz Menzil Hastanesine sevk edilmiştir. Her bir kafileye Türk doktorlardan bir tabip tayin edilmiştir. Hasta ve yaralıların sevki son bulduktan sonra başhekim, sıhhiye bölüğünü Şirkat’da bırakarak Tikrit’e gitmiştir. Şirkat’dan sevk edilen yaralı ve hastalar hastane treni ile Bağdat’a nakledilmiştir. Yaralılar arasında sevk edilen doktorlar Tikrit’de oluşturulan amele taburlarında görevlendirilmiştir. Başhekim, altı gün Tikrit’de hastanede misafir olarak kaldıktan sonra biri Musevi, diğeri Hristiyan iki operatör ve başhekim yardımcısı ile Bağdat’a gitmiştir. Bağdat’ta Hıristiyanların yanı sıra Şamlı olan yardımcısı da ayrılmıştır. Teğmen ve yedek subaylardan oluşan son konvoy başhekim ile beraber vapurla üç gün yolculuk sonunda Basra’ya ulaşmıştır.1588 [77]

Yemen’deki son Osmanlı alayının esir düşmesiyle askerlerden subay ve üst rütbeli subaylar Aden’e, bekâr subaylar Kamaran Adası’na sevk edilmiştir. Esirlerin sağlık durumları esirlerin arasında bulunan iki Osmanlı doktorun bu hususta özel bir ihtimam göstermesinden dolayı umumiyetle iyi durumdadır. Hastalığı hafif olanlar kamp revirinde, ağır olanlar ise Hint Hastanesinde tedavi edilmiştir. Esirler arasında bir ara sebze yememe ve C vitamini eksikliği sebebiyle iskorbüt zuhur etmiştir. Esirlerin şikâyetleri üzerine Aden’den teftiş için bir İngiliz sağlık heyeti gelmiş, incelemelerde bulunmuştur. Esirlerin çoğunun sıhhati yerinde görülmediğine dair bir rapor hazırlamış ve Aden’den sebze ve meyve sevkine hemen başlanmasına karar verilmiştir.[78]

Esaret sonrası alınan esir ifadeleri ile esaret günlerini yazan askerlerin hatıratları karşılaştırıldığında elde edilen bilgilerin birbirini destekler nitelikte olduğu görülmektedir. İngilizler ile muharebede başından yaralanmış Cemil Zeki Bey, önce Resulayn istasyonundaki İngiliz Seyyar Hastanesine nakledilmiştir. Burada 2 gece kalan Cemil Zeki Bey kendisine çok iyi davranıldığını söylemiştir. Buradan sıhhiye treni ile 3 yaralı arkadaşıyla 20 gün kalacakları Kantara’daki Çadırlı Seyyar Hastaneye gönderilmiştir.[79]

Gözlerini cephede kaybeden Emin Çöl, esir düşmesinin hemen ardından tedavi için Birüssebe’deki hastaneye getirilmiştir. Hastane Türk esirlerle doludur. İlk tedavisi burada yapılan Emin Çöl, gözlerini kaybettiğinden habersizdir. Çöl’ü muayene eden iki sıhhiyeci kendisine kötü haberi vermiştir. Daha sonra Yunus Han’a gönderilmiş ve beş Türk subay ve bir astsubay ile 1. Takım Komutanı Çumralı Mehmed Efendi’nin tutulduğu çadıra yerleştirilmiştir. Aynı yerde Kızılhaç çadırında ilk muayenesi yapılmıştır. Burada gözleri temizlenmiş, merhem sürülmüş ve göz kapakları açılmaya çalışılmıştır. Fakat sonuç olumsuzdur.[80]

Hüseyin Fehmi Genişol ile birlikte Havran’da esir düşen askerler, 4.000 kişilik grup halinde Bağdat yönüne hareket etmişler, Ramadi yönünde tel örgülerin içine hapsedilmişlerdir. İngiliz zulmüne, esirlerin birbirine karşı vahşice davranması, birbirlerini yağmalamaları, bir hafta boyunca yağan yağmur ve kötü hava şartları da eklenince her gece bir köşede birkaç kişi hayatını kaybetmiştir. Kampa gelen her esir hastalıklara karşı aşılansa da bu durum kampta esirlerin hayatlarını kaybetmelerinin önüne geçememiştir.[81]

Kızılay Heyetince Şam’a bağlı Mezze köyünde esir Osmanlı subayları için yeni bir hastane yapılmıştı. Türk subaylarının burada tedavileri tamamlandıktan sonra İngilizler tarafından harp esiri olarak esir kamplarına sevkleri gerçekleşmişti. Burada 110 esir subay tedavi gördü. Hasta ve yaralıların hepsi iyileştikten sonra heyet, Cenevre Sözleşmesi hükmü gereğince serbest bırakılarak Şam’dan Beyrut’a, oradan da İzmir’e gönderildi.[82]

İngiliz basını Osmanlı birliklerinin cephelerdeki yenilgisini çok iyi değerlendirmiş ve bunu propaganda malzemesi olarak kullanmıştır. İngiliz basınında çıkan haberlere göre cephelerde yenilgiye uğrayan Osmanlı birliklerinin geri çekilmesi düzenli bir şekilde yapılamamış ve pek çok asker ya cephede kalmış ya da kendi başının çaresine bakmıştır. Birçok hasta Türk askeri yollarda aç sefil olarak terk edilmiş bir durumda İngiliz askerleri tarafından bulunmuştur. Günlerce kendilerine hiçbir yardım ulaşmamış, adeta İngiliz tarafından esir de olsa kurtarılmayı beklemişlerdir. Bu kişilerden birisinde ciddi bir beyin hasarı mevcuttur.

Hastaneye ulaştığı andan itibaren kendisiyle dikkatle ilgilenilmiştir. Ameliyattan sonra yaralı beyne bir tür tüp yerleştirmek gereklidir. Muhtemeldir ki bu hastanın vefat etmesi kendisine ulaşan yardım çok gecikmesindendir. Benzer şekildeki bu durumda olan 19 olaydan 10’u ölümle sonuçlanmıştır.1594 [83]

İngilizler özellikle 1916 tarihinden itibaren ele geçirdikleri yaralı Osmanlı esirleri, Basra yakınlarındaki Şattülarap’ın kenarında bulunan hasırdan inşa edilmiş hastaneye nakletmişti. Tennume denilen yerde çadırlardan oluşan tel örgü içindeki esir kampında da Türk esirlerden çokça yaralı ve hasta bulunmaktadır. İngilizler kendi yaralılarını ise muntazam bir şekilde inşa edilmiş iki hastaneye yerleştirmiştir.[84]

Basra’da esir gözlem kampı ve bulaşıcı hastalıklara karşı izolasyon kampı olmak üzere iki farklı kamp bulunmaktaydı. Gözlem kampında esirler iki ile dört hafta arasında kalırken izolasyon kampında kalan esirler iyileşinceye kadar tutulmaktaydı.[85] Burada sağlık kontrolünden geçirilen ve tedavisi sona eren esirler Hindistan’a esir kamplarına gönderilmiştir.[86]

Muhiddin Erev, kamplarda hasta olan esirlerin nasıl tedavi edildiklerini anılarında detaylı bir şekilde anlatmıştır. Muhiddin Erev, Bağdat kampında odun kırdığı bir zamanda fenalaşmış, önce revire kaldırmış, ardından gemi ile Basra’daki Mısır Kızılay Hastanesine nakledilmiştir. Bir aylık tedavisinin ardından kampa geri gönderilmiştir. Muhiddin Bey’in hastalığının tifo veya tifüs olabileceği tahmin edilmiştir. Saçları tamamen dökülmüştür. Bir Rus esirin yardımıyla saçına çamurdan tedavi uygulanmış ve saçları tekrar çıkmaya başlamıştır. Hastalığı kesin olarak öğrenilememiştir.[87]

Taşköprülü Mehmed Efendi, Basra esir kampında ciddi bir hastalığa yakalanmış ve ilk başlarda gitmek istemediği doktora gitmek zorunda kalmıştır. Doktor bir süreliğine yemeği yasaklamış ve ilaç vermiştir. Kampta gündüzleri sıcaktan, geceleri ise sivrisinekten durulamamaktadır. Hastalandığı akşam esirlerden sorumlu kamp komutanı Boudrel ile bir topçu subayı ziyaretine gelmiş ve yemek ikram ederek kendisiyle ilgilenmiştir. Mehmed Efendi, bir ara da dizanteriye yakalanmış ve doktora giderek ilaç almıştır. Doktorlar hastaneye yatması gerektiğini söylemesine rağmen mübadele ümidiyle kampta ayrılmak istememiştir.[88]

Irak’tan dönen esirlerin esaret sonrası verdikleri ifadelerinden de anlaşılmaktadır ki geri dönen esirler arasında çok sayıda hasta bulunmaktadır. Bu da göstermektedir ki esirlere esaretleri sırasında yeterli düzeyde sağlık hizmeti verilmemiştir.[89] Ayrıca Basra esir kampında esirlerin yiyecek içecek durumu çok kötüdür. Bunun yanı sıra esirlere verilen az miktar paranın kesilmesiyle iaşe temini daha vahim bir duruma yol açmıştır. Yeterli besin alamayan esirlerde tüberküloz hatta kör olma ihtimali ortaya çıkmıştır.[90]

Basra’dan Karaçi’ye getirilen esirler buradan Kalküta’ya taşınmadan önce istasyon kampında muayeneye ediliyor, hasta ve şüpheli şahıslar özel bir hastaneye gönderiliyordu.[91] Başkumandanlık Vekaletinden Hariciye Vekaletne giden 29 Ağustos 1916 tarihli bir tezkerede İngilizler tarafından 1916 yılında esir alınan askerlerin Hindistan ve Burma’ya nakilleri sırasında yaşadıkları insanlık dışı şartlar anlatılmaktadır. Esirler Burma’ya giden vapurların ambarlarına doldurulmuş, gıdasız, havasız ve hatta hasta esirler ilaçsız bırakılmıştır. Subaylar tel örgüyle kapalı ve pis yerlerde kalmaya mecbur edilmiştir. Bu sebeple birçok ölümler gerçekleşmiştir.[92]

Bombay’daki Amerikan Konsolosluğu, 26 Tammuz 1915’te Madras isimli hastane gemisinde hayatlarını kaybeden Osmanlı esirleri ile ilgili olarak Birleşik Devletler Büyükelçiliğine hayatlarını kaybeden Osmanlı esirleri ile ilgili izlenimlerini aktarmıştır. Amerikan Elçiliği de Madras hastane gemisinde vefat eden dört Osmanlı esirine ait aşağıda ölüm sebebi ve tarihleri verilen esirlerin kimlik bilgilerini içeren tezkereyi Osmanlı Hükûmetine iletmiştir.

Tablo 4.1: Madras Hastane Gemisinde Hayatını Kaybeden Esirlerin Ölüm
Sebepleri

Künye Numarası

Adı

Ölüm Sebebi

Ölüm Tarihi

1160

Abdul Ahmed Mustafa

(Azm-i fahzının kırılmasıyla) Uyluk kemiği kırılması nedeniyle hayatını kaybetmiştir.

29 Mayıs 1915

1135

Sabri

Ölüm nedeni bilinmiyor

30 Haziran

1915

1113

Ahmed

(Sağ taraftaki azm-i fahzının ihracından dolayı) Sağ uyluk kemiğinin kesilmesinden sonra hayatını kaybetmiştir.

30 Haziran

1915

1130

Osman Essa Bussa

(Fahzının kırılmasıyla) Uyluk kemiğinde çatlak nedeniyle hayatını kaybetmiştir.[93]

31 Mayıs

1915

Kaynak: BOA, HR. SYS. 2194/9; HR. SYS. 2194/10.

Osmanlı Ordu-yı Hümâyûnu Başkumandanlığı Vekâletine 13 Nisan 1916’da ulaşan ve 30 Mart 1916 tarihli Times gazetesinden alınan Irak'ta görev yapan bir İngiliz subayının itirafları, Osmanlı Hükûmetince ileri sürülen ağır yaralı askerlere düzenli gıda verilmediği ve bu askerlerin tedavilerinin yapılmadığı iddialarını doğrular niteliktedir. “Irak’ta Kötü İdare” başlıklı yazıda yaralıların acınacak halleri konu edilmiştir. Irak’ta görevli bir İngiliz subayın ailesine yazdığı bir mektuba esirlerin kamplara seyahatleri sırasında sağlık düzeninin ne kadar fena olduğunu da dile getirilmiştir. Ağır yaralı 500 esir yandan çarklı küçük bir geminin güvertesine konulmuştu. Şiddetli yağmur altında esirleri koruyacak ince bir tenteden başka bir şey bulunmamaktadır. Tüm esirlerin sağlık işlerine sadece bir doktor görevlendirilmiş, bu doktora ise bir yardımcı dahi verilmemişti. Yiyecek çok kıt sağlık düzeni ise hiç yoktu. Bu şartlar altında esirler 12 saat geminin güvertesinde bulunmuşlardı. Gemi sonrası ise 12 saatlik bir yolu da karadan kat etmişlerdi. İngiliz asker şu cümlelerle Türk esirlerin durumunu aktarmaktadır:[94]

“Ağır yaralı beş yüz mecrûhu yandan çarhlı küçük bir geminin sert güvertesine koyunuz. Şiddetli bir yağmurun boşanmakda olduğunu ve bu yağmura karşı gemideki ince bir tentenin ne derece vazife-i tehaffuzu ifa edeceğini tasavvur ediniz. Bu efrâd-ı mecrûhiyenin hey’et-i mecmuasına yalnız bir doktor veriniz. Bu doktora muâvinler tayin etmeyiniz. Erzakın mefkûd, tertibat-ı sıhhiyenin ma‘dûm olduğunu düşününüz ve bu şerâit altında zavallı efrâd-ı mecrûhayı sefîne-i mezkûrenin gayr-ı mahfûz güvertesinde on iki saat bırakınız. Bilâhare bu mecruhîne 12 saatlik bir mesafeyi karadan kat ‘etmek mecburiyeti karşısında bulundurunuz. Artık sâlifü'z-zikr şerâit-i sıhhiyenin intâc edeceği netice-i müessifeyi takdir ediniz.”

Hindistan’a kadar olan gemi yolculuğu esirler için zorlu geçse de sevkin geri kısmı kısmen daha rahat geçmiştir. Irak Cephesi’nde topçu subayı olarak görev yapan Taşköprülü Mehmed Efendi, esir düştükten sonra beraberindekiler ile birlikte Basra Körfezi’nden Rangoon kampına getirilirken Ganj Nehri üzerinde bir kampta konakladıklarından bahsetmektedir. Burada çok da kötü olmayan bir ortamda konakladıkları esnada kamp doktoru, hasta olan esirleri muayene ederek ilaç vermiştir.[95]

Özetle, Türk esirlerinin esaretleri süresince yaşadıkları en zorlu dönem cephede esir düştükleri andan kamplara geçinceye kadarki süreç olmuştur. Bu dönemde savaşın sıcaklığıyla her an ölüm tehlikesiyle yaşayan öfkeli İngiliz askerleri, yaralı Türk askerleri ile ilgilenmediği gibi askerleri ölüme terk ettiği ve hatta zulmettiği dahi olmuştur. Cephede sıhhiye personelin yetersizliği, var olanların İngiliz askerlerine öncelik vermesi Türk askerlerinin tedavilerinin yapılamamasının bir başka nedenidir.

4.2                        Hindistan Esir Kamplarında Hastalıklar

Hindistan ve Burma gibi bilmedikleri bir coğrafyada, doğup büyüdükleri ve alışık oldukları yerlerin havasına hiç benzemeyen iklim şartlarına alışmak Türk esirler için pek de kolay olmayacak, bu şartlara alışmaları uzun bir zaman alacaktır. Özellikle alışık olmadıkları bu bölgenin iklimi esirlerin sağlığı üzerinde çok etkili olmuştur. İklimin, esirlerin sağlığı üzerindeki etkisini gösteren en önemli belge ise hastane kayıtlarıdır. Hastane kayıtları dikkatlice incelendiğinde genel olarak esirler, içinde bulundukları iklimi çekilmez bulmuşlardır. Esirler bir kampta sıcaktan, başka bir yerde nemden, kuraklıktan veya yağmurdan şikâyet etmişlerdir. Hastane kayıtlarını inceleyen Kızılhaç heyetine göre esir kampları İngiliz birlikleri için seçilen kışlalarda yer aldığı için esirler arasındaki hastalık ve ölüm oranları, İngiliz askerlerinkinden fazla değildir ve yerli halktan daha düşüktür. Hindistan ikliminin uzun vadede zayıflatıcı ve bitkin düşüren olumsuz etkisi, esirlerin genel sağlığı üzerinde hissedilmemiştir.1607 [96] Hatta heyete göre sağlık hizmetleri tam bir övgüyü hak etmektedir. Türk esirlerinin sağlıklı olması hastanelerin iyi durumda olmasıyla, hastane malzemelerinin ve ilaçların bol bulunmasıyla, koruyucu önlemlerin alınmasıyla ve doktorların içten tedavileri ile açıklanabilmektedir. Cepheden yeni gelen askerler zayıf ve bitkin bir haldedir ve bu durum onları enfeksiyonlara karşı duyarlı hale getirmiştir. Normal esir kamplarında kalan askerler arasında hastalık ve ölüm oranları olması gereken en düşük seviyededir. Her ne kadar heyetin söyledikleri İngilizlerin tuttukları hastane raporlarına dayansa da esir ifadeleri bu iddiaların tersini göstermektedir.[97] Birinci Dünya Savaşı’nda Irak, Suriye ve Süveyş Cephelerinde esir düşerek çalıştırılmak üzere Hindistan’a getirilen askerler arasında hastalık, zehirlenme ve kamplarda çıkan çatışmalarda vurularak ölen pek çok esir olmuştur.

İngiliz yetkililer kamplardaki esirlerin tedavisinde esirler arasında bulunan doktor ve diğer sağlık personellerini de kullanmışlardır. Bu uygulamada bazı sorunlar ile karşılaşmak kaçınılmaz olmuştur. Öncelikle esir sağlık çalışanlara ödenecek tutar çözülmeye çalışılmıştır. Bir başka sorun ise İngiliz yetkililer bu esirlerin gönüllü çalışmalarını talep etmiştir. Bu durumda da esirler evlerine döndükten sonra düşman bir devlete hizmet ettikleri gerekçesiyle herhangi bir tahkikata uğramaktan çekinmişlerdir. Bu sağlık çalışanlarının arasındaki Ermeni ve Rum askerler çoğunluğu oluşturmaktadır. Bu sebeplerle bu esirleri geri göndermek İngilizler için daha kolay bir yol olarak düşünülmüştür. Hindistan Hükûmeti tarafından hazırlanan 18 Şubat 1916 tarihli ordu raporunun özetinde de esir sağlık çalışanlarının bu durumu ele alınmıştır. Ordu raporuna göre Mezopotamya’daki operasyonlar sırasında ele geçirilen ve kendilerinden bir görev beklenmeyen Ermeni ve Türk sağlık çalışanı subayların Cenevre Sözleşmesi’nin 12. Maddesi’ne göre uygun olan bir yoldan, Fırat Nehri üzerinden, geri gönderilmesi planlanmıştır. İngiliz açısından ilk sorun yani bu esirlerin ödenek sorunu Hindistan Hükûmetinin teklifi doğrultusunda çözülmüştür. İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Hindistan Dışişleri Bakanlığının teklifi doğrultusunda bazı Osmanlı sağlık çalışanı esir subaylara verilecek 3 rupi tutarındaki günlük ödenek konusunda Hindistan Hükûmeti ile aynı fikirde olduğunu açıklamıştır. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetinin bu şahısların zorla alıkonulmakta olduklarını iddia edeceğini var sayarak tamamen kendi rızalarıyla kalmakta olduklarını gösteren bir belgenin Hindistan Hükûmeti tarafından bu şahıslara imzalatılmasını talep etmiştir.[98]

Diğer taraftan yetkililer bu sağlık çalışanlarının bazılarının hizmetlerinden faydalanılabileceğini alternatifini de değerlendirmiştir. Ancak Hindistan Yurt Dışı Seferi Kuvvetleri “D” Komuta Genel Subayı, esir Türklerin sağlık çalışanı olarak görevlendirmeleri halinde kendi kuvvetlerine geri döndüklerinde muhtemelen şüphe ile karşılanacaklarını göz önünde tutmuştur. İngilizlere göre bir doktor bu konuda kişisel olarak yargısız infaz için çağrılmıştır. Hatta geri dönen tüm esirler ölümle tehdit edilmektedir. Buna ilaveten esirler, geri dönüşlerinde İngilizler tarafından işgal edilmiş olan topraklardan ayrıldıktan sonra Arapların hâkim oldukları bölgelerde hırsızlık ve şiddete maruz kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu konular, sağlıkçı esir çalışanlara anlatılmış ve kendilerine iki seçenekler sunulmuştur. Fırat Nehri üzerinden mevcut risk ile beraber geri gönderilmeleri ya da ödeme almaksızın sıradan savaş esiri olarak hayatlarına devam etmeleridir. Bu esirlerin tamamı ikinci seçeneği tercih etmiş ve bu yönde bir belge imzalamışladır. Buna rağmen temel hayati gereksinimlerini karşılayabilmeleri adına bir miktar maddi yardımda

bulunulması için dilekçe yazmışlardır. Buna göre kendilerine günlük 3 rupi şeklinde bir ödenek tahsis edilmiştir. Aynı zamanda buna benzer bir teklif Mezopotamya’da ele geçirilen ve geri gönderilmeyi bekleyen bazı Türk sağlık çalışanı subaylara da yapılmıştır. Yapılan harcamaların savaş sonrasında Osmanlı Hükûmeti tarafından karşılanması muhtemel görünmemektedir. Ermeni çalışanların Türklere yeniden katılma hususunda bir arzuları olmadığı gibi İngiltere Hükûmetine hizmet etmek istemektedirler. Mısır kamplarında kayda değer sayıda Ermeni mülteci bulunmaktadır. Bu şartlar altında konuya sıcak bakılarak esirlerin istihdam edilmesi planlanmıştır.[99]

Osmanlı vatandaşı gayrimüslim esir sağlık çalışanlarının ülkelerine gönderilmeleri veya kamplarda çalıştırılmaları Sumerpur esir kampı komutanı Yüzbaşı C. Roberts’ın Simla’da bulunan Hindistan Kurmay Başkanı’na 12 Eylül 1916 tarihli yazdığı mektupta da konu edilmiştir. Kampta sağlık çalışanı Osmanlı esiri 32 Hristiyan ve 19 Yahudi bulunmaktadır. Kamptaki tüm sağlık çalışanı esirlere geri gönderilmeyi tercih edip etmedikleri sorulmuştur. Gönüllü olarak geri dönüş için sevk edilmeyip ödeme almaksızın savaş esiri olarak kalmayı isteyenlerden bir belge imzalamaları istenmiştir. Esirler ise mübadele ile geri gönderilmeyi reddederek tamamen kendi rızalarıyla kamplarda kalmayı tercih etmişlerdir. Buna rağmen rızalarını gösteren bir belgeyi imzalamayı da reddetmiştir. Çoğunluğu imzaladıkları belgelerin Osmanlı Hükûmetine ulaşabileceğini ileri sürerek Türklerden korktuklarını beyan etmişler ve Bağdat’ta veya kuzeyde olan ailelerinin misilleme yapılarak rahatsız edilebileceğini gerekçe göstermişlerdir. İsimlerinin Osmanlı Hükûmetine verilmeyeceği hususunda kendilerine garanti verilmiştir. Eğer Osmanlı Hükûmeti bu şahısların zorla alıkonulduklarını iddia ederse Amerika Konsolosluğu tarafından usulen kontrol edilmiş olan belgelerin asıl belgelerle değiştirilebileceği de mektupta dile getirilmiştir. Böylelikle evrakta usulsüzlük yapılarak hem Osmanlı Devleti’nin hem de uluslararası kuruşların yanıltılması amaçlanmıştır. Yahudiler gibi kampta çok sayıda bulunan Hristiyanların niyeti serbest kalır kalmaz evlerine dönmektir. Buna rağmen savaş süresince Mezopotamya’ya geri gönderilmek yerine kampta kalmayı tercih etmişlerdir.[100]

4.2.1                        Sumerpur Esir Kampının Sağlık Şartları

Osmanlı Devleti, yabancı ülkelerdeki esirleri için çok bir şey yapamasa da gücünün yettiği kadar esirlerin durumu takip etmeye, kamplardaki olumsuz sağlık koşullarına karşı ilgili devletleri uyarmaya çalışmıştır. Karşılıklı yazışmalar incelendiğinde üzerinde durulan en önemli konulardan birisi kampların sıhhi şartları ve esirlerin sağlık durumlarıdır. Nitekim Osmanlı Devleti’nin Sumerpur’daki esirlerin durumu ile ilgili verdiği notalardan birisine, İngiliz Dışişleri Bakanlığı, 21 Eylül 1916’da cevap vermiştir. İngiltere Hükûmeti kamplardaki kötü muamelenin hastalıklara neden olduğuna ilişkin tüm iddiaları yalanlamış, kamptaki esirlerin sağlıklarında herhangi bir sorun olmadığını ileri sürmüştür. Hastalık oranının %1’in altında olduğu kampta birçok yaralı ve yaşlı esir dikkate alındığında bu oranın normal kabul edilmesi gerektiğini bildirmiştir.[101]

Osmanlı Devleti’nin iddialarına karşı tarafsız devletler veya teşkilatların hazırladıkları raporlar incelenirse raporların tutarsız ve taraflı oldukları görünmektedir. Mesela Kızılhaç heyetinin tüm ziyaretleri önceden haber verilerek gerçekleşmiştir. Ziyaretten önce kamplar teftiş için özel olarak hazırlanmıştır. Kızılhaç heyeti raporlarına göre kampta ciddi bir şekilde yaralanmış esir yoktur. Yaralıların bazıları Mısır’a geri gönderilmiş, bazıları da Kûtu’l-Amâre’de ele geçirilen yaralı İngiliz esirleri ile mübadele edilmiştir. Mübadele için ayrılan esirler önce Maadi esir kampında görülmüştür. Esir değişimi hemen gerçekleşmemiş ve esirler bir süre burada bekletilmiştir.[102]

Sumerpur kampının sağlık hizmetlerini, Londra Saint Bartholome Hastanesinde çalışmış Hintli bir doktor olan Yüzbaşı Wadia yürütmüştür. İki yerli doktor kendisine yardımcı olmaktadır. Kampta esir doktor bulunmamaktadır. Doktor Yüzbaşı Arapça ve Farsça konuşabilmekte, ayrıca iki Ermeni Fransızca, İngilizce ve Arapça dillerinde tercümanlık yapmaktadır. Hastanede 2 Hintli hemşire, 6 Arap kökenli esir hemşire, bir kuaför, iki aşçı, iki su taşıyıcı personel görev yapmaktaydı. Hastanenin kendisi kampa bağlı olup 61 metre uzunluğunda, 13,5 metre genişliğindeydi. Bütün hastalar dört kişilik odalarda bulunuyordu ve her birinin de ayrı yatağı vardı. Hastanenin yapısı ve özelikle yalıtımı sıcaklara karşı esirleri çok iyi korumaktaydı. Çadırlar tam olarak yetmediğinden hastalar için taştan yapılmış evlerin yapımına başlanmıştır. Hastaların yatakları çok rahattır. Bütün ilaçlar ve hastane malzemeleri İngiltere’den getiriliyor ancak ana depo Bombay’da bulunuyordu. Bütün malzemelerin siparişi doktorlar tarafından yapılırdı. Gönderilen malzemeler yüksek kalitedeydi. Ameliyat malzemeleri sterildi. Tüm sağlık teçhizatı iyi bir şekilde korunmuştu. Kampta cerrah, gözlükçü, ebe bulunmaktaydı. Tahlil yapmak için bir mikroskop vardı. Bol miktarda ilaç stoku yapılmıştı. Hastane, kampla aynı zamanda, Temmuz 1915’te açılmıştı. Mezopotamya’daki savaştan hasta, yaralı, yorgun ve zayıf bir durumda gelmelerine rağmen esirlerin çoğunun genel sağlık durumu iyiydi.[103]

Her gün 40 esir muayene olabilmek için doktora gitmekteydi. Genelde esirlerin şikayeti ishalden veya gastritten oluyordu. 1917 yılında Kızılhaç heyetinin kampı ziyareti sırasında hastanede yirmi altı hasta vardı. Bunlardan ikisi soğuk algınlığı, beşi gastrit, üçü bronşit, üçü romatizma, beşi tüberküloz, üçü ishal, biri kolit ve üçü halsizlikten yatmıştır. Bütün esirler, İngiliz ve yerli askerler gibi kolera ve çiçek hastalığına karşı aşılanmıştır. Kamptaki esirlerin hiçbirinde tifo hastalığına rastlanmadığından tifo aşısı uygulanmamıştır.1616

Her ne kadar İngilizlerin kendileri tarafından hazırlansa da kamptaki ölen esirler hakkında fikir edinebilmek için 1916 yılından başlanarak tutulan hastane istatistiklerine bakmak gerekmektedir. Tüm bir yıl değerlendirildiğinde yaz mevsimi ve yağmur zamanı esirlerin en sağlıklı oldukları dönemdir. 1916 yılında kampta yetmiş dört sıtma vakası rapor edilmiştir. Genelde esirlerin üçte biri bu hastalığa yakalanmaktadır. Kampa yeni gelen birkaç esir bu hastalığı kampa bulaştırmıştır. Yetmiş üç esir bu hastalıktan kurtulup iyileşmiş, yalnızca bir kişi bu hastalık nedeniyle şehit olmuştur. 1917 yılında Kızılhaç heyeti kampı ziyaret ettiği sırada sıtma hastalığı kampta yoktur. Bütün hastalar, hastalık ortadan kalkana kadar tedavi edilmiştir. Yirmi üç esir susuzluk sebebiyle rahatsız olmuş, doktorlar tarafından hemen muayeneye edilmiş ve yirmi ikisi kurtulurken biri hayatını kaybetmiştir. Otuz bir ishal vakasından yirmi yedisi iyileşirken dördü şehit olmuştur. Dört esir kampa geldiğinde boğaz ağrısından şikâyetçi olmuş ve doktorlar tarafından tedavi edilmiştir. Mezopotamya’dan gelen yedi esir tüberküloz hastalığına yakalanmış ve hepsi de vefat etmiştir. Yirmi iki esir iskorbüt hastalığına yakalanmış olup tamamı kurtarılmıştır. Ölüm oranlarına bakıldığında 1916 yılında otuz biri salgın olmayan hastalıklardan olmak üzere toplam kırk beş ölüm vakası gerçekleşmiştir. Bu oran %1’dir. Savaşan değişik ülkelerdeki esir kampları ile karşılaştırıldığında ölüm oranının Sumerpur’da çok düşük olduğunu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca 1915 yılının son altı ayında on altı ölüm daha gerçekleşmiştir. Ölen esirler, kendi dinlerinin kurallarına uygun olarak gömülmüştür.1617

Sumerpur Kamp hastanesinde yatan hastalara sabah 08.00’de birinci menüde sıcak süt, 11.00’de et türlüsü, öğleden sonra 14.00’de sıcak süt, 16.00’de et türlüsü, 19.00’da sıcak süt verilmiştir. Ayrıca hastanın durumuna göre şeker, sagu, ekmek veya pirinç ilave edilmiştir. Sabah 08.00’de esirlere ikinci menü, çay, ekmek, süt, şeker; 11.00’de pirinç, koyun güveci, patates, sebze, ekmek, öğleden sonra 16.00’da çay, ekmek; 19.00’da ekmek, koyun güveci ve sebze verilmiştir. Sıcak havalarda buz ve limonata ilavesi yapılmıştır. Reçeteyle yumurta, brandy ve süt takviyesi de mümkündür. Süt temelli ve normal diyet olarak ayrılan ve esirlere verilen yiyecek miktarı şöyledir:1618

Tablo 4.2: Sumerpur Kampında Hasta Esirlerin İaşe Listesi

Süt temelli diyet

Normal diyet

Yiyecek

Miktar

Yiyecek

Miktar

1616 Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 15.

1617 a.g.e., s. 14-15.

1618 a.g.e., s. 88.

Süt

1360 g

Ekmek

340 g

Arorat

56,7g

Et

170 g

Şeker

28,35g

Şeker

28,35 g

Çorba için koyun

453,6g

Patates

113,30 g

Isıtmak için odun

453,6g

Tuz

18,9 g

-

-

Çay

7,1 g

-

-

Buz

1,360 g

-

-

Yakacak odun

1,360 g

-

-

Soğan

56 g ile 85 g arası

Kaynak: Rapports: Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie: Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 14.

4.2.2                        Bellary Esir Kampının Sağlık Şartları

Kampta bulunan hasta Türk esirler, İngiliz askerileri için yapılan büyük bir hastanede tedavi görmüştür. Bu bina dikkat çeken bir mimari sahip olup; etrafı yüksek, iyi aydınlatılmış, geniş koğuşlar ve geniş verandalar ile çevrilirdir. Hastane başhekimi sıtma uzmanı Binbaşı Doktor Shaw’dır. Başhekime Bağdatlı Doktor Yüzbaşı Faradj-Nareschah, Yüzbaşı Gonsalvez ve yardımcı Cerrah M. Subramanian yardım etmiştir. Basra’da çalışmış olan Türk doktoru alanında uzmanlığı ile meşhur ve yerel doktorlardan çok daha yetenekli bir kişi olarak bilinmektedir. Bazı yerel hastabakıcılar da sağlık hizmetlerine katkı sağlamıştır. Şüpheli durumlar ve bulaşıcı hastalar için izole edilmiş ayrı bir koğuş mevcuttur. Yeterli miktarda tıbbı malzeme, ilaç ve dezenfekte malzemeleri bulunmaktadır. Herhangi bir alet veya ilaç gerektiğinde Madras’dan getirilebilmektedir. Ciddi cerrahi operasyonlar, Bellary’nin sivil hastanesinde yapılabilmiştir. Protezler, Madras’tan tedarik edilmiştir. İhtiyaç halinde delinmiş özel sandalyeler de kullanılmıştır. Krezol ile dezenfeksiyon yapılmış ve atıklar fırınlarda yakılmıştır. Yataklar demirden yapılmış ve cibinliklerle donatılmıştır. Tekerlekli küvetleri olan bir temizlik odası mevcuttur. Mart 1917’de 6 Türk subay, hastalıklar nedeniyle tedavi görmüştür Bu esirlerden biri plörezi de denilen zatülcenp (Akciğerlerin üzerini örten zarın iltihaplanması), biri romatizma, ikisi göz iltihabı, biri fistül ve biri dispepsi (hazımsızlık, karnın üst bölgesine yerleşmiş olan şişlik, karın ağrısı) idi. Kampın genel durumu Kızılhaç heyetine göre iyiydi. Yine heyete göre esirlerin sağlık durumu Avrupalılarla eşdeğer ve yerli halktan üstündü. Kampta birkaç tropikal şeklinde olmayan sıtma, yağmur zamanı birkaç ishal, kampa geldiklerinde hali hazırda hasta olan birkaç trahom ve bir plörezi vakası görülmüştü. Trahom hastaları enjeksiyon ve Smith likörüyle tedavi edilmişti. Plörezi hastalığına yakalan kişi rütbesiz askerdi. Kampta ne tifüs ne veba ne de dizanteri vakasına rastlanmıştı. Türk esirler arasında kampının inşasından sonra hiçbir ölüm gerçekleşmedi.[104]

Hasan Yetime’ye göre Bellary kampında sağlık işleri esirlerin ihtiyaçları için yeterliydi. Hastane, kampın doğu tarafında havadar ve ayrı bir yerde kurulmuştur.100 kadar subay ve 300 kadar askeri tedavi edebilecek yeterli koğuşa sahip iki katlı kargir binada bulunan hastane, bütünüyle Osmanlı esirlerinin tedavileri için tahsis edilmiştir. Karargâhın kuruluşunda askeri amaçla kullanılan hastanenin ayrı bir eczanesi de bulunmaktadır. Ayrıca binanın girişinde İngiliz ve Hintli askerlerin tedavisine ayrılmış ayrı pavyonlar da vardır. Hastane bir baştabip yarbayın yönetiminde değişik rütbelerde İngiliz ve Hintli doktor ve eczacılarca idare ediliyordu. Osmanlı esirleri ve sıhhiye erleri de gerek bu pavyondaki revirde ve gerek karargâh içinde hastalara ayrılan yerde hafif hastaların tedavisinde çalışmıştır. Bu kişilere rütbelerine göre İngiliz doktoru ve sıhhiye eri gibi maaş verilmekteydi. Sabahlan saat 07.00’den 09.00’a kadar hastaneye başvuran subay ve erlerin ayaktan viziteleri gerçekleştirmiştir. Gerekli durumlarda ilaç verilerek tedavi edilmiş, hastaneye gönderilmesi gereken hastalardan hafif olanları pavyonlara, ağırları ve ameliyat edilenleriyle üstsubay ve subaylar ise büyük hastaneye sevk edilmiştir. Kendi odalarında tedaviyi arzu eden subaylar için ara sıra doktor gönderilmiştir. Hastanede tedavisi gerçekleştiren subay ve üst rütbeli subaylardan yiyecek ve beslenme için bağış olarak günlük 2,5 rupi alınarak hastane yönetimince hastanın beslenme giderleri karşılanmıştır. Erler ise hastanede kaldığı sürece hastane mutfağına gönderilen aynı tür tayınla beslenmiştir. Bu esirlere gerektiğinde süt, şıra, gazoz ve buz verilmiştir. Depo ücreti olarak gerek subay ve erlerden bir şey istenmemiş ve kesinti yapılmamıştır. Kampın açılışından son erin ayrılışına kadar 5-6 subay ve 300’e yakın er vefat etmişti. Bu sayı, kampın %1’i kadarıydı. Şehit olanlar karargâhın kuzeybatı tarafında tel ile sınırlandırılmış şehitliğe defnedilmiş ve her mezarın baş tarafına şehidin ismini, birliğini, esaret numarasını ve ölüm tarihini belirten bir levha dikilmişti. Kamp disiplini sağlanmasında aşırıya kaçılması, haberleşmenin son derece kısıtlı olması ve ailelerinden haber alınamaması veya kötü haber alınması gibi sebeplerden 2 subay ve 10 er ruhsal hastalıklara yakalanmışlardır. Subaylar tedavi amaçlı Madray Akıl Hastanesine gönderilmiş, erler ise karargâh komutanlığı tarafından bir binada kendi hallerine bırakılmıştır.[105]

İngiliz yetkililer hastalanan esirlerin viziteye çıkmasını olumlu karşılamamışlar ve çeşitli yaptırımlar ile cezalandırmışlardır. Bu tür baskılara maruz kalan esirlerden birisi olan Hasan Fehmi Güneş, 19 Nisan 1920 günü hastalanmış, ameliyat edilmiş ve 17 Mayıs günü hastaneden çıkmıştır. Ameliyat sonrası arkadaşları hastanede kendisini yalnız bırakmamış, subaylar dâhil pek çok kişi ziyaret etmiş ve değişik hediyeler getirmişlerdir. Ameliyat sonrası dahi Hüseyin Fehmi Güneş rahat bırakılmamış, İngiliz başhekimi tarafından sorguya çekilmiştir. İlk esir düştüklerinde Türk esirlerinin karnının neden içine çekik olduğunu, esaret sonrası yemek yediklerinde neden hasta olduklarını sorarak Türkleri küçük düşürmeye çalışmıştır. Aslında istedikleri cevap açlık olacaktı ama hiçbir zaman istedikleri cevabı alamamışlardır.[106]

Kampta esirler arasında sıtma vakaları da görülmüştü. Bu kampta kalan esirlerden Tahsin İybar, geri gönderileceği belli olduğunda uzun süredir kendisini rahatsız eden sıtma için doktora gitmiş ve kendisine tersiyan sıtması teşhisi konulmuştu. Doktor tavsiyesi ile mavi renkli kinini[107], solüsyon şeklinde bir hafta boyunca yüksek dozda kullanmış ve iyileşerek sıtma nöbetlerinden kurtulmuştur.[108]

Esirlere kötü muamele ve bunun sonucu vefatların gerçekleşmesi; Osmanlı Hükûmeti ile İngiltere Hükûmetinin arasında sık sık karşılıklı suçlamalara sebep olmuştur. Bu suçlamalardan birisi Türk savaş esiri Teğmen Şevket İbrahim’in şehadeti hakkındadır. Osmanlı Devleti tarafından 9 Haziran 1917’de Londra Hindistan Ofisine yazılan bir yazı Donanma-yı Osmânî Motorbot Zırhlılar personelinden olup İngilizler tarafından yaralı olarak esir edilen Üsteğmen Şevket İbrahim’e uygulanan kötü muamele ve tedavisindeki ihmaller ile ilgilidir. Hazine Nezareti Muamelat-ı Zatiye Müdüriyeti İstihbarat Kaleminden 2 Mayıs 1919 tarihinde Kızılay Cemiyeti Başkanlığına giden bir başka yazıda da aynı konu ele alınmış, Şevket İbrahim’in 22 Aralık 1914’de ciddi olmayan bir yaradan gerekli tedavisinin yapılmaması sebebiyle ihmal sonucu vefatı konu edilmiştir. İngiltere Hükûmetinden Osmanlı Hariciye Nezaretine gönderilen listelerde vefat ettiği görülen Şevket Efendi, ayağından yaralı olarak kurtarılmış ve Basra’da tedavi altına alınmıştır. Daha sonradan görülen lüzum üzerine yaralı ayağı kesilerek Basra’nın boşaltılması sırasında hastanedeki ağır yaralılar ile beraber Hindistan’ın Yuta şehrine nakledilmiştir. Burada yarasının iyi bir suretle tedavi edilmeyerek kangren olmasından dolayı şehit olmuştur. İngiltere ve sömürgelerinde yaralı esirler arasında ölümlerin çok sık rastlanması, kendilerinin layıkıyla tedavi edilmemelerinden ileri gelmektedir. Osmanlı Hükûmeti, bu tür olayların devamına müsamaha gösterilmeyeceğini beyan ederek yaralı esirlerin insanlığa yakışır bir şekilde muamele görmesini ve himaye edilmesini İngiltere Hükûmetinden 1916 yılı içinde resmi yollardan istemiştir. Her ne sebep olursa olsun esirlere yardım edilmeli ve hasta olanlara tıbbın gerektirdiği sağlık hizmetleri eksiksiz sunulmalıdır.[109]

İngiltere Hükûmeti iddiaları ciddiye almış, konu hakkında soruşturma başlatmıştır. Pune 6. Tümen Alanı Komuta Genel Subayı tarafından Şevket İbrahim’in hastalığı ve ölümüne ilişkin ihmal iddiaları itinalı bir şekilde araştırılmıştır. Ayrıca Hindistan Merkez Şube Müdürlüğü  19 Ekim    1916’da

Mezopotamya Seferi  Kuvvetleri Genel   Komuta Subayına  bir yazı    yazarak

Hindistan’a sevk edilmesinden önce bu şahsa uygulanan tıbbi muameleye ilişkin ayrıntılı bir rapor hazırlamasını talep etmiştir. Soruşturmayı yöneten müfettiş, adı geçen kişinin ilk tedavisinin Basra Lansing Memorial Hastanesinde yapıldığını ve hastanenin teknik donanım bakımdan yeterli olduğunu rapor etmiştir. Hindistan Hükûmeti tarafından hazırlanan bu rapor 9 Haziran 1917’de Osmanlı Hükûmetine de gönderilmiştir. Raporda Şevket İbrahim’in kötü muamele sonucu vefatına ilişkin iddialar yalanlanarak iyi bir muamele gördüğü savunulmuş ve Türk Kızılayının şikâyetlerinin temelsiz olduğunu iddia edilmiştir. Hazırlanan 13 Nisan 1917 tarihli genel askeri raporunun 34. paragrafının eklerinde olay hakkında detaylar mevcuttur. Rapora göre Teğmen Şevket İbrahim, 10 Aralık 1914 tarihinde diğer 39 hasta ve yaralı esirle birlikte Pune Askeri Hapishanesi’ne kabul edilmiştir. Sol bacağı Basra’da iken kesilmiştir. Kendisi Pune’ye vardığında, bacağının kalan parçası mikrop kapmış ve bundan kaynaklanan zehirlenme 22 Aralık 1914’de ölümüne sebep olmuştur. Pune’ye kabul edildiği günden itibaren kendisine her türlü özen gösterilmiştir. Ayrı bir odada kalması sağlanmış, genellikle günde iki kez İngiliz sağlık subayları tarafından kontrol edilmiş, eğitimli İngiliz hemşireler tarafından gece ve gündüz hasta bakıcılığı yapılmış ve durumunun gerektirdiği şekilde beslenmiştir. Kesilen bacağın 24 saat içerisinde 3 veya 4 kez pansumanı gerektirmiş ve bu da hem sağlık subayları hem de yardımcı cerrahlar tarafından yapılmıştır. Sıklıkla yapılan pansumanlar sonucu olarak bacağının durumu kayda değer bir biçimde gelişme göstermiştir. Fakat genel durumu o kadar kötüdür ki uyarıcılara ve verilen besinlere rağmen vücut sistemi mikrop kapan bacağından kaynaklanan zehrin miktarına dayanamamıştır. Şevket İbrahim, yavaş yavaş kuvvetsiz bir duruma düşmüş ve 22 Aralık 1914 tarihinde kalp yetmezliğinden şehit olmuştur. Kendisinden sorumlu sağlık subaylarının yanı sıra, komuta subayı tarafından mevki hastanesinde sıklıkla ziyaret edilmiştir. Yarbay J.R. Windle, Yüzbaşı W.H.R. Stevens ve Teğmen A. Savage esir hakkında özenli bir tedavi uygulamıştır. Pune’de bu konudaki ihmal iddiaları için herhangi bir sebep bulanamamıştır. Gerekli görüldüğü zamanlarda örneğin bu Türk subay, başka bir yerde uygun barınma imkanlarının bulunmamasından dolayı Aralık 1914’te muhtemelen Askeri Hapishane Revirine de * gönderilmiştir. Hindistan birlikleri Savaş Hastanesi oluşturulduktan sonra da Türk esirler bu hastanede kalmışlardır.[110]

Hindistan Yurt Dışı Seferi Kuvvetleri “D” Genel Komuta Subayı tarafından hazırlan raporun ek üç bölümünde Teğmen İbrahim oğlu Şevket’in tabi tutulduğu tıbbi muameleye ilişkin yazışma örnekleri bulunmaktadır. Rapora bakıldığında olayın Ekim 1914’te gerçekleştiği görülmüştür. Durumu ciddi olan hasta ve yaralı tüm düşman devletlerine ait esirler, tedavi için Amerikan Elçilik Hastanesine sevk edilmiştir. Burası Basra’da iyi donanımlı bir hastanedir ve özel olarak tasarlanmış ameliyathaneye sahip, yüksek basınçlı buhar sterizatörü, metal ameliyat masası, cam masalar, mermer zemin gibi modern anlayışa göre donatılmış tek hastanedir. Hastanenin doktorları Bayan Bennett, Amerikalı Misyoner Dr. Bennett ve Bayan Holzhauser başta olmak üzere Hintli ve Arap tüm personel her bakımdan oldukça ehil kişiler olup bu tür ciddi vakalarda uzmanlaşmışlardır. Bu şekilde ciddi yaralanmış ve tedavi altına alınmış Türk esirler, çoğunlukla çadırlarda kalan kendi hasta ve yaralılarının kendi Hükûmetlerinden böyle iyi bir barınma ve bakıcılık hizmeti almadıklarını söylemişlerdir. 6. Tümen Sıhhiye Hizmetleri Müdür Vekili Albay Hehirt, Elçilik Hastanesinin sıkı bir ziyaretçisidir ve gerekli durumlarda tavsiye, ilaç ve pansuman konularında yardım etmektedir. Hasta Hindistan’a sevk edilirken İngiliz subaylarla aynı şartlarda bir hastane gemisiyle gönderilmiştir. Ayrıca Hindistan Yurt Dışı Seferi Kuvvetleri “D” Sıhhiye Hizmetleri Müdüründen Basra Sıhhiye Hizmetleri Müdür Vekiline giden 8 Kasım 1916 tarihli muhtıra Basra Lansing Memorial Hastanesinin (Amerika Elçilik Hastanesi) kayıtlarından bahsetmektedir. Kayıtlara göre Şevket İbrahim Hindistan’a sevk edilmeden önce Basra Lansing Memorial Hastanesinde tedavi edilmiştir. O dönemde görevli olan sağlık subayı Amerika’ya dönmüş fakat hali hazırda görevli Dr. Van Vlack bu hastanenin tüm kayıtlarına sahip olup konuya hakimdir.[111]

Dr. H.G. Van Vlack, teğmen meslektaşına 18 Kasım 1916’da yarı resmi bir yazı yazarak kendisinin hastanede görevlendirildiğinde hastanenin Türk savaş esirlerine kapatıldığını fakat bildiği kadarıyla tüm yaralılara İngiliz görevliler tarafından iyi bakıldığını söylemiştir. Hastane kayıtlarına ve defterlerine göre 10

Kasım 1914’de hastaneye kabul edilen Şevket İbrahim Efendi hastaneye ilk getirilenlerden biri olup Hürremşehr yakınlarında bir motorlu teknede ayağından ve topuğundan yaralanmıştı. Kasım ayında ayağı kesilmiş fakat tarih girilmemiştir. 30 Kasım’da bir hastane gemisiyle Hindistan’a sevk edilmiştir.1626 [112]

Hindistan Hükûmetinin 25 Mayıs 1917 Tarihli Askeri Raporu’nun 17. paragrafında Hindistan’a giden “Erinpura” isimli gemide bir Türk savaş esiri olan Teğmen Şevket İbrahim’e hizmet etmiş Binbaşı C.C. Shaw ve Yüzbaşı A.W. Duncan’ın raporlarından alıntılar mevcut olup konu hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır. Raporun Ek 1’ine göre Türk subayı, Hindistan’da olan ve kendisinden daha fazla ayrıntının elde edinilebileceği Binbaşı C.C. Shaw’un sorumluluğundadır. Burada ameliyatın ayrıntıları hakkında bilgiler de verilmiştir. Türk deniz subayının bacağı dizden 8-10 inç (1 inç 2,54 cm’dir.) kadar aşağıdan kesilmiştir. Bir sebepten dolayı ikinci güvertede tutulmuş ve başında hademe olarak da bir Türk gemici bulunmuştur. Yemeği hademe tarafından salondan getirilmiştir. Yüzbaşı A.W. Duncan, konuşma esnasında yarasının bir top atışının doğrudan isabet etmesi sonucu oluştuğunu duymuştur. İbrahim Şevket adındaki bu esir birkaç ay sonra Pune’de şehit olmuş ve kendisi için bir askeri cenaze töreni yapılmıştır. Kendisi gemide İngilizce konuşan tek esir olup tercüman olarak kullanılmıştı. Çok acı çekiyordu ve kendisine sıklıkla morfin veriliyordu. Gördüğü muameleden şikayetçi değildir ve kendisini bir kabine taşımaması için görevlilere yalvarmıştı. Kesilen bacağına pansuman yapılmış ve yara yavaş yavaş mikrop kapmaya başlamıştı. Adı geçen raporda olay detaylı olarak şöyle anlatılmaktadır:[113]

Teğmen Şevket (sanırım bir deniz teğmeni) muhtemelen ‘Erinpura’ gemisine, oradan 2 Aralık 1914’te Hürremşehr’e getirilmiştir. O andan itibaren, 9 Aralık’ta Mumbai’de karaya çıkarılana kadar benim gözetimim altındaydı. Solgun ve zayıf olmasına karşın görünüşe göre iyi bir durumdaydı. Basra’da sol bacağı dizden aşağısından kesilmişti. Bu durumdan, top atışı dolayısıyla ayağında oluşan sakatlıktan dolayı bu işleme gerek duyulduğunu anladım. İkinci veya üçüncü gün kendisi gemideydi, sargısını açmaya karar verdim, çünkü bacağındaki acıdan ve rahatsızlıktan ötürü şikayetçiydi. Sargısını açınca kesilen bacağın yarasının iyileşmeye başladığını gördüm ama biraz kızarıklık ve kenarlarda şişkinlik mevcuttu ve yaradan az miktarda sarı iltihap sızmaktaydı. Bundan sonra yaraya günlük olarak pansuman yapıldı. İltihaplanma devam etti ama iltihap yeteri kadar boşaltılmıştı ve olayın kötüye gittiğini söylemek için hiçbir sebep yoktu. Buna rağmen hasta sürekli olarak bacağındaki acıdan şikâyet etti ve Mumbai’ye varıştan önceki iki gece boyunca deri altına morfin uygulamak zorunda kaldım. Hasta morfine rağmen bacağındaki acıdan dolayı sürekli rahatsız göründü ve Mumbai’ye ulaşmadan önceki akşam ateşlendi, fakat yaranın durumu, kısmi iltihaplanmaya karşın kötümser görünmüyordu. Karaya çıktığı zaman durumunun gemiye binmeden öncekine oranla daha kötü olduğunu düşünsem de (görünüşe göre dinlenemediği için), hastanın Mumbai’ye ulaştıktan birkaç gün sonra öldüğünü duyunca çok şaşırdım.

Şevket İbrahim’in kampta ilgisizlikten hayatını kaybetmesi istisnai bir durum olmayıp aynı akıbeti yaşayan başka esirler de olmuştur. 40. Depo Alay 1. Tabur 1. Bölük 4. Takım askerlerinden olup Gümülcine’nin Kızılağaç köyünden 24 yaşında Hüseyin oğlu Mehmed de Bellary’de 19 Temmuz 1917’de genel sağlık yetersizliğinden vefat etmiştir. İngiltere Hükûmetinden gelen esir listesinden şehit olduğu anlaşılan esirin durumun ailesine haber verilmesi amacıyla 14 Mayıs 1918’de Sofya Elçiliğine bir yazı yazılmıştır.[114]

Hindistan esir kamplarında Avustralya Ordusu Sağlık Kurumuna bağlı hemşireler de görev almıştır. Bu kişilerin anlattıklarında kamplardaki sağlık şartları hakkında önemli bilgiler elde etmemiz mümkün olmaktadır. Hindistan’da görevlendirilen AvustralyalI hemşireler, iklim olarak çok farklı bir yerde ve Türk esirleri gibi dini ve etnik yapısı farklı olan kişilerin bulunduğu bir ortamda çalışmaya gönderilmiştir. Bu hemşireler, Çanakkale Savaşlarında da Anzak askerlerinin psikolojilerini anlamamışlar ve yanlış davranışlarda bulunmuşlardır. Savaş sonrası ülkeleri döndüklerinde Matron A. M. Kellett gibi bazı hemşireler görevleri sırasında yaşadıklarını anlatmışlar ve bu anlatılanlar resmi tarihçiler tarafından kayda geçirilmiştir. Deniz aşırı ülkelerde görevlendirilen 2.270 hemşireden 560’ı Hindistan’a gönderilmiştir. İngiliz hemşireler Hindistan sıcağı ve kolera gibi hastalıklar sebebiyle bölgeye gitmek istemediklerinden Avustralyalı hemşireler o bölgeye sevk edilmiştir. Avusturyalı hemşirelerin dayanıklı olacağı tahmin edilmekteyken Hindistan’a ulaşmalarından kısa süre sonra hemşireler arasında koleradan ölenler çıkmıştır. Hemşirelerin burayı tercih etmelerinin en önemli sebebi ise ekonomiktir. Hindistan’a giden bir hemşire iyi bir ücret almaktaydı. Hemşirelerin Hindistan’daki görevi, kişinin dini, etniği veya ırkı ne olursa olsun hastalar ile ilgilenmekti. Bayan Bennett bir yılı dolmadan 34 WGH adlı Bombay’ın 260 km kuzey doğusunda açık bir alanda 1,2 km alanda kurulu 3.000 yataklı bir komplekse başhemşire olarak görevlendirilmiştir. Önceden sadece imparatorluk hemşirelerinin çalıştığı hastane çok yoğundu. Bayan Bennett, 59 Avustralyalı hemşire ve 15 yerel hemşire ile hastanenin idaresini teslim almıştı. Çalışmaya başladığında 2.188 hasta bulunmaktaydı. 74 personel hastane hizmetlerine yeterli değildi. Hasta sayısının fazla ve personel sayısının yetersizliğinden hariç hava çok sıcak olup kolera gibi salgın hastalıklar da yaygındı. Bu durum insanlar da büyük bir gerilime yol açmış, bu da hemşirelerin moralini bozmuştur. Kısa süre içinde koğuşlardan birisinde çiçek hastalığı çıktı. Hemen ardından 3 hafta sonra başka bir koğuşta da veba görüldü. Hemşireler ve diğer tüm personel için zorlu ve stresli bir süreç başlamıştır. Tüm sağlık personeli, hemşire ve diğer personeller trenle 4 saat uzaklıktaki bir mesafeye gidip aşı yaptırmaları gerekmiştir. Çiçek hastalığına karşı aşı pek de başarılı olmamasına rağmen hastalık şiddetli seyretmemiş ve ölüm vakası henüz gerçekleşmemiştir. Hastalar özel bir yerde izole edilmiştir. Veba içinse aynı şeyi söylemek mümkün değildir. İlk 48 saatte ölüm haberleri gelmiş ve 1.600 kişilik hasta bölümünün tahliyesi emri alınmıştı. Yalnız bu bölümden ayrı nekahet ve 4 yataklı subay hastanesi tahliye edilmemiştir. Hemşire ve tüm personel sayesinde her iki hastalık da Eylül 1917’den yılbaşına kadar kontrol altına alıntı ve hastane normale döndü.[115]

1918 yılı o zamana kadar ağır bir tempoda çalışan bazı hemşireler için pek de olumlu geçmeyecektir. Namus ve sadakatleri ile öne çıkan kadınlardan 5 tanesi, bir İngiliz sağlık personeli tarafından hayasızlıkla suçlanmış ve bu andan itibaren her şey hemşirelerin aleyhine dönmüştü. Olay İngilizler açısından utanılacak bir durum haline gelmiş ve uzun süre kamp yönetimini meşgul etmişti. Ağustos ayında yeni bir hastalık, İspanyol gribi gelince gündem değişmiş ve ortalık biraz yatışmıştı.[116]

4.2.3                        Thatmyo Esir Kampının Sağlık Şartları

Kampın sağlık hizmetleri Başhekim Yüzbaşı J. M. Williamson tarafında yerine getirilmekte ve kendisine Teğmen Brookes ile cerrah Swolle tarafından yardım edilmekteydi. Yedi Türk doktoru Albay Behiç Bey, Yüzbaşı Yusuf, Yüzbaşı Mustafa, Yüzbaşı Mehmed Osman, Eczacı Teğmen Suad, Göz Doktoru Teğmen Hamid Şakir ve Ecza kalfası Teğmen Aghia kampın kuruluşundan beri kampta görev yapmışlardı. Türk doktorlar, İngiliz doktorları ile beraber uyum içinde çalışmıştır.

Ayrıca aldıkları subay maaşlarından başka hizmetleri için hiçbir para almadıkları gibi işine bağlılıkları ve enerjileri ile övgü kazanmıştır. Bunun sonucu olarak da tam bir özgürlüğe sahip olmuşlar ve kamp dışına çıkabilmişlerdir. Örneğin, Kızılay heyeti ziyareti sırasında iki Türk doktoru Rangoon’a izinli olarak gitmiştir. Kampta bulunan Kuzey ve Güney Kamp Hastaneleri’nde yaklaşık otuzar hemşire vardır. Bunların her ay 41,80 franka tekabül eden 26,2 Hindistan rupisi maaşları vardı. Subaylar 99 frank alıyorlardı. Ayrıca Nisan 1917’de işsiz olan ama kampın genişletme çalışmalarında çalıştırılabilecek 40 hemşire bulunmaktadır.[117]

Amerika Birleşik Devletleri’nin Rangoon Konsolosu Samuel Reat kampı 26 Mart 1916’da ziyaret etmiş ve hazırladığı 29 Mart 1916 tarihli raporunu İngiliz Dışişleri Bakanlığına göndermiştir. Thatmyo kampındaki esirlerin yaşantısını ayrıntılı bir şekilde anlatan ‘Savaş Esirleri Kampının Denetlenmesi’ başlıklı bu raporda kampın sağlık şartlarından bahsedilmektedir. Rapora göre Thatmyo’daki savaş esirleri kampının binaları büyükçe inşa edilmiş, sağlık hizmetleri ve çevre şartları oldukça iyi durumdadır. Hastanelerde Osmanlı ordusunun sağlık birimlerindeki erattan yaklaşık 45 kişi koğuş görevlisi olarak görevlendirilmiştir. Bu kişilere İngiliz ordusunun sağlık birimlerinde karşılık gelen rütbelerdekilere yapılan ile aynı oranda ödeme yapılmıştır. Sağlık çalışanları, şartlı tahliye konumundaydı. Kamptan ayrılırken ve kampa girerken nöbetçi defterine isimlerini yazıp imzalamaları şartıyla, gün içerisinde özgürlerdi. Kampta 1 yarbay, 10 yüzbaşı ve rütbeleri teğmen olarak belirlenmiş olan 3 eczacı olmak üzere 14 sağlık çalışanı vardı. Bunlardan yarbay, 6 yüzbaşı ve 3 eczacı düzenli olarak hastanelerde çalışmaktaydı. Diğerlerine Fırat rotasından geri gönderilmeleri teklif edilmiştir, ancak bu rotadan seyahat etmeleri riskli olmasından dolayı bu kişiler kampta kalmayı tercih etmiştir. Kampta ikisi Kızılay mensubu olan 3 sivil doktor bulunmaktadır. Bu kişilere de geri dönmeleri teklif edilmiş, fakat sağlık çalışanları ile aynı sebeplerden dolayı reddetmişlerdir. Bu doktorlara da meslektaşları gibi aynı özgürlük tanınmıştır.

Rapora göre raporun düzenlendiği sırada kampta ikisi hastanede olmak üzere toplam 95 hasta bulunmaktaydı.[118]

Güney Kamp Hastanesi, tuğlalarla örtülü odundan yapılmış büyük bir binadan ve kulübe olarak kullanılan birkaç yapıdan oluşmuştur. Hastane tüm tahlil ve araştırmalar için gerekli malzemeye sahip olup; hastanenin bakteriyolojik bir laboratuvarı bulunmaktadır. Hastalar için tuvaletler odalara rahat bir uzaklıktadır. Yerliler tarafından günde 3 defa boşaltılıp temizlenmiş ve kreolin, kresol veya asit fenikile dezenfekte edilmiştir. Geceleri odalara delikli sandalyeler konulmuştur. Bazalar metal olup üstlerindeki yataklar, battaniyeler ve yatak örtüleriyle donatılmış vaziyettedir. Hastalar için gece masaları mevcuttur. Hastanede mutfak için ayrı bir yer kullanmıştır. O binaya bir erzak deposu bağlanmıştır. Bu iki alanın kapıları ve pencereleri tel örgüyle donatılmıştır. Tüm bu yerler temiz, kokusuz ve böceksizdi. Her iki hastanede hastalara verilen yemekler doktorlar tarafından yararlı görülen menüden ibarettir. Menüler her gün sabah ziyaretinden sonra belirlenmiştir. Hastaların büyük bir kısmı hareket edebiliyor ve çay, limonata, kahve, soda gibi ihtiyaçlarını hastanenin yanındaki küçük kantinden karşılayabiliyordu. Hastanelerin çarşafı kaynar suda ve ayrı bir şekilde yıkanıyordu. Pansuman malzemesi ve ilaçlar yeterli miktardaydı. Kampta bulunan iki eczane Türkler tarafından başhekimin gözetimi altında idare ediliyordu. Kuzey Kamp Hastanenin ana odası zemin katta bulunuyordu. Oldukça geniş ve aydınlık olup yer çimento ile kaplanmıştı. Kuzey hastanesinin sağlık servisleri, mutfağı, eczanesi vb. güney kampı ile aynı şartları taşımaktaydı.[119]

Üç hastanın kaldığı ve ara sıra ziyaretçisi bulunan kalede su, kuyulardan kova ile alınmaktaydı. Önceleri Irrawaddy Nehri’nden su getirilmesi planlanmış fakat tüm yerel halkın nehrin suyunu kullanması sebebiyle suyun kirlenme tehlikesine karşı kullanılmasından vazgeçilmişti. Kamptaki kuyu suyunun ise sağlıklı olmadığı hatıratlarda geçmektedir. Kampta kalan esirlerden Murad Gani Bey tarafından kaleme alınan Esaret Defteri adlı hatıratta kuyu suyunun içilmemesi gerektiği, dereden getirilen suyun hastalıklara yol açtığı söylenerek esirlerin birçoğunun su yüzünden hasta olduğu anlatılmıştır.1634 [120] İki hastaneye de hastalar için tekerlekli banyo ya da sabit duşlar ile su verilmekteydi. Hastane çamaşırının temizlenmesi yerli bir temizlik çalışanı tarafından kampın dışında yapılıyordu.[121]

Sağlık açısından dikkat çekici bir durum kampta kümes hayvancılığıydı. Türk esirlerinin çoğu barakalarının etrafında kümes hayvanı yetiştirmekte, subaylara elde ettikleri ürünleri satmaktaydılar. Kamp yetkililer bu küçük ticari faaliyetlere ses çıkarmamakla birlikte hayvanların çok çabuk büyümesi ve hastalıkların ortaya çıkmasıyla kümes hayvanı yetiştiriciliğine özel kapalı bir alanda izin verilmişti.[122]

Kampın Göz Doktoru Dr. Hamid Chakir muayene için gerekli araçlara sahipti. Ameliyathane bakımlı ve tam donanımlıydı. Sıkça ameliyatlar yapılıyor, daha zor vakalar için hastalar genel hastanenin bulunduğu Maymyo’ya sevk ediliyordu. Hasta kabulü sabah saat 07.00-12.00 arası gerçekleşiyordu. Öğleden sonra kontrol amaçlı ziyaretler yapılıyordu. Her gün her kamptan 20 ile 25 hasta viziteye çıkıyordu.[123]

Thatmyo esir kampında bulunan Doktor Yüzbaşı Nefi Hulusi Bey, esaret sonrası verdiği ifadesinde kamp şartlarından dolayı esirlerin sık sık hasta olduklarından bahsetmektedir. Kampta zorla çalıştırılmak üzere görevlendirilen 1.100 küsur asker nehrin karşı sahilinde kuzey tren hattı üzerinde bir kasabada on iki saat toprak üzerinde yaşamaya mecbur bırakılmıştı. Buradaki 6 kamptan başka Burma sınırına yakın bir kasabanın şimendifer işlerinde de 1.700’den fazla esir istihdam edilmişti. Askerlerin çok yüksek ve soğuk bir ortamda çalışmalarından dolayı bünyeleri zayıf düşmüştü. Solgun, yorgun ve bitap bir halde olan askerlerin bu şartlar altında sıhhatleri de bozulmuştu. Çok ağır işlerde aralıksız uzun süre çalışan esirler, geceleri de yetersiz battaniye ile ormanlık bir alanda, bataklıkta geçirmişlerdi. Bataklıkta yaşayan esirlerin suları da pisti. Bu şartlarda yaşayan esirler sıtma, kanlı ishal ve göğüs nezlesi gibi değişik hastalıklara yakalanmıştı. 100’ü aşkın esir hastaneye yatırılmış, esirlerin pek çoğu hayatlarını kaybetmişti. Thatmyo kampı başhekimi dahi esirlerin bir ölüye döndüğünü itiraf etmişti. Subaylar sadece bedenen değil akıl ve ruh sağlığı bakımından da son derece kötü haldeydi. Nefi Hulusi Efendi’nin kampta bulunduğu sırada subaylardan 8’i tüberküloz olmuş ve hava değişimine gönderilmişti. 15 subay ya ruhsal yönden bunalıma girmiş ya da değişik akıl hastalıklarına yakalanmıştı. 4 esir ise akıl sağlığını yitirmişti. Ruhsal yönden bunalıma giren esirler Mısır’a gönderilmişti. Ayrıca 30 kadar esir de ruhsal yönden bunalıma girmiş olmasına rağmen resmi müracaatları dikkate alınmayarak hiçbir sıhhi muamele yapılmamıştı. Bu kişilerin tedavilerine arkadaşları tarafından kamp dâhilinde özen gösterilmişti. Esirlerin 20’si son derece zayıf düşmüştü. Adı geçen hastalar hava değişimi için diğer bir kampa gönderilmeleri veya kamp haricinde havadar, ormanlık, çayırlık yerlerde gezinebilmek için müracaatta bulunmuşlardı. Ancak birkaç ay sonra 30 kadarı Yüzbaşı Nefi Hulusi Efendi gözetiminde üç ay müddetle Shwebo nekahet kampına hava değişimi için gönderilmişti. Etrafta ve civarda esirlerin gezebilecekleri uygun bir yer mevcut değildi. Takriben 60’ı geçkin asker tüberküloza yakalanmış, 15’i vefat etmişti. Her geçen gün ruhsal durumu bozulan askerlere rastlanılmaktaydı. Öncekilere ek olarak sağlam askerlerden 12’si daha akıl sağlığını kaybetmiş ve evvelkilerle beraber tamamı hava değişimine gönderilmişti.[124]

Zor şartlar altında çalıştırılan esirlerin kaldıkları barakalar bir insanın yaşamasına uygun değildi. Günde on saat çalıştırılan askerlerden güneş çarpması sebebiyle viziteye çıkanların sayısı yüzlerle ifade edilmeye başlandı. Güneş çarpması hariç diğer rahatsızlıklardan hastaneye yatan asker sayısı elli civarındaydı. Kısa sürede kamplardan gelen hasta esir sayısı daha da artmıştı. Yoklama esnasında birçok asker vizite defterlerine isimlerini yazdırarak hastaneye istirahate gönderilmişti. Bir müddet sonra kamp komutanı yüzbaşı hastaneye de müdahale etmiş ve demir baston ile hastaların vücutlarına rastgele vurarak tüm esirleri hastaneden çıkartmıştı. Pavyon inşaatındaki esirler dinlenmeden çalıştırılmış ve işin kısa sürede bitmemesi sebebiyle hastanelik oluncaya darp edilmişlerdi. Gün sonunda 27 asker vücutlarındaki ciddi yaralar ile hastaneye müracaat etmiştir. Başka bir 1638 kamptan da şiddete uğramış üç dört asker getirilmişti. İshal sebebiyle zayıf düşmüş on beş kadar asker de hastaneye sevk edilmişti. Hastaneye gelen esirler, kamplarında şiddet sonucu yaralanan ve hastaneye gelemeyen başka esirlerin de olduğunu söylemişti. Darp sonucu gözünü tamamıyla kaybetmiş bir asker, kamp tabip yardımcısı bir Hintli tarafından merkez kampına tedavi için gönderilmesine rağmen kamp komutanı tarafından kamp revirinde tutulmuş ve hastaneye gönderilmemiştir. Bu askerden hariç tüm hasta ve yaralıların hastaneye gidişleri engellenmiş, kamp revirinde tutulmaya çalışılmıştır. Askerlerin tamamına rapor çıkartılmasına rağmen aynı olaylar bir gün sonra aynı şiddetle devam etmişti. Örneğin hastaneye getirilen bir imamın sırtında 20’den fazla değnek izi olmasına ve kendisine istirahat için rapor verilmesine rağmen bir gün sonra zorla tekrar angaryaya gönderilmiştir.1639 [125]

İngilizler esirlerin hastalık durumlarını göz önüne almadan normal bir insanın bile katlanamayacağı şartlarda esirleri bir kamptan diğerine taşımışlardır. Ocak 1917 başında yüzden fazla çalışamayacak durumda asker ve hastanedeki hastalar Meiktila kampına nakledilmiştir. Biri büyük, ikisi küçük üç vapurun güverte, kazan ve ocaklarının etrafında ve alt üst katlarında birbiri üzerinde çok sayıda Türk esiri çok kötü sağlık şartları altında sevk edilmiştir. Dört gün sonra Mincan kasabasına ulaşılmıştı. Hastaları istasyonda karşılayan İngiliz sağlık subayı bu zalimane davranışı görerek esirlere üzüntülerini bildirmiştir.[126]

Osmanlı Hükûmeti 29 Ağustos 1916’da Amerikan Elçiliği vasıtasıyla gönderdiği diplomatik mektupla Osmanlı esirlerinin bulunduğu sağlık koşullarının yetersiz olduğundan ve esirlerin uygun olmayan şartlarda barındırıldıklarından şikâyet etmiştir. İngiltere Hükûmeti Osmanlı esirleri hakkında insanlık adına ve sağlık kuralları dairesinde muamele etmemiş, gerekli tedbirleri almamış, hatta iç çamaşırı ve gömlek gibi zaruri malzemeleri dahi esirlere vermemiştir. Osmanlı Hükûmetine göre esirlerinin bu karargâha sevk olundukları zaman genel sağlık durumlarında önemli bir sorun olmadığı hâlde aradan geçen iki ay içinde içlerinden 116 erin vefat etmesi ve 96 erin de hastanede tedavi altında bulunması ciddiye alınması gereken bir olaydır. Kamplarda ölümlerin çoğalmakta olduğunu saklanamaz bir gerçek olmuştur. Osmanlı Hükûmeti esirlere gösterilen bu insanlık dışı muamelenin devamına asla müsamaha göstermeyeceğini belirtilmiş, bu konuda gerekli tedbirlerin bir an önce alınmasını, esirlerin ihtiyaçlarının karşılanmasını ve ölümlerin sebebi hakkında bir rapor hazırlanması talep etmiştir. Osmanlı Hükûmetinin dile getirdiği iddialar sonucu İngiltere Hükûmetinin talebi ile Rangoon’daki Amerikan Konsolosu Thatmyo esir karargâhındaki gözlemlerinden oluşan “Thatmyo Türk Savaş Esirleri Esaret Kampı” başlıklı bir rapor hazırlamış ve bu rapor Hindistan Ofisi tarafından Londra’ya Eylül 1916 tarihinde gönderilmiştir. Raporda Osmanlı Hükûmeti tarafından yapılan, esirlerin sağlıklarının ihmal edildiği veya yetersiz biçimde giydirildikleri şeklindeki çıkarımların doğruluğunu gösterecek bir verinin bulunmadığı belirtilmiştir. Bu bağlamda, raporun düzenlendiği dönemde hastanede 95 ya da 96 hastanın olduğuna, 10’dan az olmamak üzere Türk askeri sağlık çalışanının onlara eşlik ettiğine, aynı zamanda 3 sivil doktor dışında sıhhi personelden 45 rütbelinin bulunduğuna ve sağlık çalışanları tarafından esirlerin sağlıklarının ihmal edildiğine dair herhangi bir şikâyette bulunulmadığına raporda yer verilmiştir. Raporda bazı hususların küçük bir şikâyet konusu oluşturduğu doğrulanmıştır. Bununla birlikte gönderilen raporla, bu sıkıntıların giderilmesi için adımların atıldığını belirtilmiştir.[127]

İngiltere Hükûmeti, esir kamplarında esirlerin her türlü konforunun sağlandığını ve kampların sağlık şartlarının esirler için mükemmel olduğunu kendi görevlendirdiği yetkililer, tarafsız kuruluşlar veya devletlerce hazırlanan raporlar aracılığıyla ispatlamaya çalışmıştır. Burma Tümeni Sağlık Hizmetleri Yönetici Yardımcısı Albay H. Fooks tarafından hazırlanan ve Amerikan Yetkili Konsolos Yardımcısı H.B. Osborn tarafından 31 Ocak 1917 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığına gönderilen bir rapor göre kampta düzenli olarak medikal teftişler yapılmaktadır. Birkaç vakada ameliyat için Maymyo’daki İstasyon Hastanesine sevk yapılmıştır. Yakın zamanda Shwebo’da kurulan nekahet kampına hava değişimi için 15 Türk subay ve 50 asker gönderilmiştir. Thatmyo’da tutulan esirlerin çoğunun sağlığı geldikleri günkü durumlarından daha iyidir.[128]

Thatmyo’da daha önce pek görülmeyen sıtma, Mısır’da bu hastalığı yakalanan kişiler tarafından kapma getirilmişti. Sıtma sivrisineği bu bölgede bulunmamaktaydı. Hindistan’a özel olan Dang hastalığın kökeni mikrobikti ve gribe benzemekteydi. Dönemsel bir şekilde bütün nüfusa bulaşır ve yüksek ateş ve halsizlik belirtileriyle kendini gösterirdi. Beklenmedik zorluklar çıkmadıkça 3 ile 4 gün içinde iz bırakmadan kaybolurdu. Salisilat kullanılarak tedavi edilmekteydi. Mısır’dan gelen istisnai zatürre hastası hastanede tedavi görmüştü. Tüberkülozdan 5 asker gözetim altında olup mikroskopta incelenmesine rağmen henüz basil bulgusuna rastlanılmamıştı. Hastalar herkesten ayrı tutulmakta ve zengin bir şekilde beslenmekteydi. Thatmyo Kalesi’nde, kampın 200 metre ilerisinde ruhsal rahatsızlıkları olan 3 hasta bulunmaktaydı. Biri, topçu kaptanı Sabri, şuursuz ve solgun durumdaydı. Durumu iyiye gidemeyeceğinden en kısa sürede ülkesine geri gönderilmesi düşünülmüştü. Çok hareketli bir Arap ciddi bir olaya sebebiyet verme ihtimaline karşı burada tutulmaktaydı. Çok yaşlı bir Türk de aklî dengesini kaybetmiş durumdadır. Bu 3 hastaya iyi bakılsa da onların özel bir kuruma yatırmasının daha doğru olacağı düşünülmüştür. Birkaç esir Mezopotamya’dan yaralı olarak gelmiş ve hastanede tedavi altına alınmıştır. Bilek, göz ve ayaklarında yaralar vardır. Uzuv kesilmesi vuku bulmamıştır. Bu esirlerin genel sağlık durumu iyi ve yaraları iyileşme yolundadır. Kampta hiçbir bulaşıcı hastalık yoktur.[129]

Kampta iki kolera vakası görülmüş ve durumu bildiren rapor Hindistan Hükûmeti tarafından Londra Hindistan Bakanlığına bir telgrafı ile 1917 yılının ilk aylarında göndermiştir. Rapor konu hakkında detayları da içermektedir. Türk savaş esirleri arasında iki talihsiz kolera vakası meydana gelmişti. İlk olarak Kalküta ve Rangoon arasında Fazelka gemisindeki 1.300 esirin arasında görülen 14 vakanın 9’u 11-16 Nisan tarihleri arasında ölümle sonuçlanmıştır. İkinci talihsizlik, 10 gün sonrasında yine Kalküta ve Rangoon arasında Bangala gemisinde 1.000 esirin arasında görülmüştür. Burada 3’ü ölümlü 12 vaka kaydedilmiştir. Gerekli tüm önleyici tedbirler alınmıştır. Esirler Bombay’dan Kalküta’ya trendeyken karnelenmiş ve gemiye doğrudan bindirilmişlerdir. Sonrasında medikal olarak muayene de edilmişlerdi. Hastalık olduğu anlaşılan esirler tecrit edilmiş ve gardiyanların etkilenmesi önlenmiştir. Hastalığın kaynağı kesin bilinmemekle birlikte alınan raporlar kaynağın Kalküta’da trende ya da gemide olmadığını göstermektedir. Sonuç olarak hastalığın bir esir taşıyıcıdan kaynaklandığı şüphesi ağırlık kazanmıştır.[130]

İngiliz yetkililer, esirlerin Hindistan kamplarına nakilleri öncesi fiziksel durumları ve yaşları hususunda yeterli değerlendirme ve muayene yapmamışlardır. Kamplardaki esirlerin yaşları 18 ila 60 arasında değişmekteydi ve büyük bir çoğunluğu da 45’ten fazlaydı. Hasta ve yaralıların kamptaki bakımı, Kraliyet Ordusu Sağlık Birliği subayı danışmanlığında, olabildiğince Türk sıhhiye personeline bırakılmıştı. Mümkün olduğunca esirlerin ilaç vb. istekleri karşılanmak için çaba gösterilmişti. Tüm süreç boyunca akciğer tüberkülozu ve beyin kanamasından olmak üzere sadece iki subay şehit olmuştu. Her iki durumda da ölümlerin kamptaki yaşamlarından kaynaklı olduğuna dair bir neden bulunamamıştır.[131]

Osmanlı Hükûmeti, Thatmyo kampı başta olmak üzere Hindistan esir kamplarında meydana gelen ölümlerin artmasından ve bu konuda gerekli önlemlerin alınmamasından dolayı İngiltere Hükûmetine rahatsızlığını bildirmiştir. İngiltere Hükûmeti bu notaya karşı öncelikle yukarıda adı geçen Rangoon Amerikan Konsolosu tarafından hazırlanan raporu Osmanlı Hükûmetine ulaştırmıştır. Rangoon Amerikan Konsolosu tarafından hazırlanan söz konusu raporda raporun hazırlandığı sırada kampta bulunan iki hastanede Osmanlı esirinden 96 erin mevcut olduğu, o ana kadar vefat etmiş olan esirlerin sayısının 116 ere ulaştığı yazmaktadır. Ölüm listeleri incelendiğinde 3.664 kişiden 116’sının öldüğü ve ölüm oranlarının yüksek olduğu bir gerçektir. Ancak kayıtlar dikkatle incelendiğinde 59 kişiden fazlası, varışlarından sonraki ilk iki ay içerisinde şehit olmuştur. Bu durum da kendilerinin hastalığa yakalanmış olarak kampa geldiklerini göstermektedir. Tüberkülozdan 32, dizanteriden 37 ölüm vakası meydana gelmiştir. İngiltere Hükûmeti ayrıca Hindistan Hükûmetinden Thatmyo’daki esirler arasında gerçekleşen ölümlerin sebeplerini içeren tıbbi bir rapor düzenlemelerini talep etmiştir. Buna karşılık olarak da Osmanlı

Hükûmetinden Mezopotamya’da ele geçirdikleri savaş esirleri arasında gerçekleşen ölümlere ilişkin benzer bir rapor hazırlanması istenmiştir.1647

1916 yılında iki subay akciğer tüberkülozu ve beyin kanamasından hayatını kaybetmişti. Beyin kanaması sebebiyle vefat eden kişi Suphi Bey’dir. Askerler ve siviller arasında 76 ölüm vakası görülmüş olup 3.500 kişi arasında ölüm oranı %2,17’dir. Yukarıda sözü edilen Amerikan Konsolosu M. Samuel G. Reat’in yazmış olduğu raporda ortalama ölüm oranını %3,19 olarak kaydedilmişti. Bu yüksek oran cepheden yeni gelen askerin kampa ulaşmasından sonra geçen iki aylık süre içinde ölüm oranın yüksek olmasından kaynaklanmaktaydı. Kampa gelen her yeni gruptan sonra ölüm oranın arttığı gözlemlenmiştir. Kızılhaç heyetinin yaptığı araştırmalar sonucuna göre esirlerin ölüm sebepleri ve sayıları şöyledir:1648

Tablo 4.3: Thatmyo Kampında Hayatını Kaybeden Esirlerin Ölüm Sebepleri

Hasta Adedi

Hastalığın Adı

Ölüm Sayısı

1

Tifüs

1

2

Dizanteri

9

3

Sıtma

7

4

Humma (Yüksek ateş) (Sebebi bilinmiyor)

1

5

Zatürre

3

6

Akciğer Tüberkülozu

12

7

Tüberkülozun tüm çeşitleri

3

8

Yorgunluk-Bitkinlik

4

9

Anemi (Kansızlık)

8

10

Kısmi Felç

1

11

Kalp sorunu

4

12

Tromboz (Kan Pıhtılaşması)

1

1647 BOA, HR. SYS., 2197/54; TNA, FO., 383/235; FO., 383/239.

1648 Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 71-72.

13

Endokardit (Kalp iç zarı iltihabı)

1

14

Bronşit

2

15

Plörezi, zatülcenp (Akciğer zarı iltihabı)

1

16

Nefrit (Böbrek hastalığı)

4

17

Enterit (İncebağırsak iltihabı)

9

18

Hemoroit

1

19

Kasık Fıtığı

1

20

Yaralanma

3

 

Hastalık

Kuzey Kampı

Güney Kampı

İshal

5

2

Zatürre

2

1

Sıtma

1

1

İskorbüt

1

-

Hemoroit

1

-

Kronik bağırsak yangısı

3

-

Egzama

1

-

Halsizlik

3

-

Burkulma

1

-

Dang Humması

1

1

Yaralanma

-

5

Flegmon

-

1

Kalp hastalıkları

-

4

Tüberküloz (şüpheli vakalar)

-

3

Ruhsal hastalıklar

-

1

Sinirsel bozukluklar

-

2

Orşit (Testis iltihabı)

-

1

Kulak iltihabı

-

2


 

Kas ağrısı

-

1

Dispepsi

-

2

Toplam

19

26

Kamp için toplam: 45 hasta.

 

 

Kaynak: Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et


d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 71-72.


1917 yılının ilk üç ayında ölüm sayısı 4, yıllık ölüm oranı %2,18’dir. Ölümler 1 apandis, 1 kalp hastalığı, 1 ince bağırsak iltihabı ve 1 bağırsak iltihabından (kolera şüphesi mevcuttur) kaynaklanmaktaydı. Tüm cenazeler arkadaşlarının huzurunda dini vecibelere göre defnedilmişti. Subay mezarları diğerlerinden ayrı bir yerdeydi.[132]

Kızılhaç heyeti, kampı ziyaret ettikleri sırada Thatmyo’daki iki hastanede bulunan hastalıkların isimlerini, hasta sayılarını ve 1916 ile 1917 senelerinin ilk 3 ayı içinde hastanelerde gerçekleşen ölüm vakalarını şu şekilde not etmiştir:[133]

Tablo 4.4: Thatmyo Kampı Hastanesinde Hayatını Kaybeden Esirlerin Ölüm
Sebepleri

TÜRK ESİRLER

1916 Yılı

Ay

Kamp Nüfusu

Hastane Girişi

Ortalama Hasta

Ölüm

Ocak

2.755

205

86.00

10

Şubat

3.116

134

99.76

14

Mart

3.118

120

88.00

10

1917 Yılı

Ocak

2.000

48

14.97

0

Şubat

2.057

42

19.07

0

Mart

3.125

123

48.84

3

 

ARAPLAR

1916 Yılı

Ay

Kamp nüfusu

Hastane girişi

Ortalama hasta

Ölüm

Ocak

392

20

16.10

3

Şubat

388

28

18.31

3

Mart

383

20

10.23

1

1917 Yılı

Ocak

131

7

2.55

1

Şubat

127

4

2.39

0

Mart

114

2

1.29

0

Kaynak: Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et

d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 69-71.

Yukarıdaki raporlardan hariç olmak üzere İngiltere Hükûmeti Burma Genel Komutanlığından aldığı hastalık ve ölümlere dair istatistiksel tabloları, esirler arasındaki ölüm oranının yükselişini ve düşüşünü gösteren bir grafiği, kampın genel sağlık durumu gösteren bir raporla birlikte Amerikan Büyükelçiliği vasıtasıyla 16 Mart 1917 tarihinde Osmanlı Hükûmetine iletmiştir. Raporda, Hindistan ile Mısır esir karargahlarında gerçekleşen ölümlerin sebeplerini açıklamıştır. Osmanlı esirlerinin ölümlerine dair hazırlanan rapor üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Thatmyo’da ikamet ettirilen Osmanlı savaş esirleri arasında gerçekleşen ölümlere, ikinci bölümde Malta’daki sivil ve askeri esir karargâhlarına ve üçüncü bölümde Avustralya’da ikamet ettirilen Osmanlı sivil esirlere yer verilmişti.[134] İngiltere Hükûmeti her ne kadar aksini iddia etse de Thatmyo karargahında bulunan esirler arasında ölüm oranının çokluğu, esirlerin bedeni ihtiyaçlarının karşılanmadığını, sağlık durumlarına gereken özenin gösterilmediğini ve insanlık dışı bir muamele tabi tutulduklarını göstermektedir. Diğer taraftan, İngiltere Hükûmeti gönderdiği bu rapora karşılık mütekabiliyet ilkesi gereği Osmanlı Hükûmetinden Kut’ül-Amare esirleri başta olmak üzere elinde bulunan İngiliz savaş esirleri arasında zuhur eden ölümlere dair rapor göndermesini ve kampların Kızılhaç heyeti tarafından ziyaret edilmesi istemiştir.[135]

Burma Sağlık Hizmetleri yönetici yardımcısı Türk esirlerin ölüm nedenlerini tıbbi bir rapor ile göstermeye çalışılmıştır. Burma Hükûmeti bu rapor ile esirlerin ölümlerindeki ihmal iddialarını da yalanlamıştır. Kamp başkomutanı, ölümlerin kamptaki kötü muameleden kaynaklamadığını söylemektedir. Komutana göre böyle bir durum esirlerin kendisi tarafından da kabul edilmemektedir. Kamp sık sık yetkililer tarafından ziyaret edilmektedir. Pek çok istek ve şikâyet zaman zaman esirler tarafından dile getirilmiş, ancak kötü muameleden dolayı hiçbir şikâyet alınmamıştır. Thatmyo’daki Türk ve Arap esirler arasındaki gerçekleşen ölümler hakkında hazırlanan bu rapor incelendiğinde kampın açılış tarihi olan 16 Haziran 1915’ten itibaren 18 aylık sürede kampta mevcut toplam esir sayısının 5.917 olduğu görülmektedir. Bunların 3.948’i Türk, 1.969’u Arap’tır. Aynı süre içindeki bu esirlerden 114’ü Türk, 41’i Arap olmak üzere 155’i hayatını kaybetmiştir. İngiliz yetkililere göre bu yüksek ölüm oranının nedeni çok sayıda Arap ve Türk esirin Thatmyo’ya sağlık bakımından kötü bir durumunda gelmesiydi. Savaş sırasında ya da öncesinde Mezopotamya’da başlayan şiddetli ve tedavi edilemeyen hastalıklar esirlerin ölümünde diğer bir etkendi. Raporda her bir ölümün sebebi ve hastalığın muhtemel kaynağı gösterilmiş, ölümlerin büyük çoğunluğunun Thatmyo’ya geldikten hemen sonrasında gerçekleştiğine vurgu yapılmıştır. Ölüm nedenleri aşağıda bulunan üç ana başlıkta şu şekilde gösterilmiştir:[136]

Tablo 4.5: Thatmyo Kampında Hayatını Kaybeden Esirlerin Ölüm Sebepleri

Ölüm Nedeni

Ölüm Oranı

Savaştan önce yakalanılan hastalıklar, örneğin sivil yaşamdaki hastalıklar

%40,64

Savaş sürecinde yakalanılan hastalıklar,       örneğin

Mezopotamya’daki savaş koşullarına doğrudan bağlı hastalıklar

%45,81

Thatmyo kampında yakalanılan hastalıklar

%13.55

Toplam

100

Kaynak: TNA, fo. 383/339.

İngiliz yetkililerin kendi hazırladıkları rapora göre ölümlerin büyük çoğunluğu ilk iki başlıktaki nedenlerden kaynaklanmıştır. Yukarıdaki sınıflandırmaya bakıldığında ölümler kamp hayatı ile hiçbir şekilde bağdaştırılamamaktadır. Tüm ölümlerin sebebi ya savaş öncesi ya da savaş süresince yakalanılan hastalıklardır. Üçüncü başlıkta gösterilen ölüm oranına, kaza sonucu iki tabanca ateşlenmesi ardından meydana gelen ölümler de dahildir. Savaştan önce yakalanılan hastalıklara ilişkin, bu gruptaki başlıca ölüm nedeni akciğer tüberkülozudur. Bu grupta olan esirlerin büyük kısmı kampa geldiklerinde hastalıkları ileri bir durumdadır ve ölümleri birkaç hafta içinde gerçekleşmiştir. Ölümlerin gerçekleşmesinde diğer yaygın neden ise savaşın verdiği bitkinlikten ileri gelen kalp kapağı hastalığıdır. Doğrudan savaşın neden olduğu hastalıklara bakıldığında 71 ölümden 29’u kampa geldikten sonra ilk ayda gerçekleşmiştir. Bu ölümler büyük bir oranda esirlerin Mezopotamya’da yakalandıkları sıtma ve dizanteri sonucudur. Rapor incelendiğinde, kamplarda gerçekleşen ölümlerin kademeli olarak düştüğü sonucu da çıkarılabilmektedir. 155 ölümün yalnızca 5’i, 5 aylık sürede gerçekleşmiştir. Raporda aylara göre kamptaki esir sayısı, ölüm sayısı ve esirlerin geliş tarihlerini gösterilmektedir. Yeni gelen esir toplulukların gelişiyle ölüm oranı artmakta ve sonraki dönemlerde ise düşüşe geçmektedir. Kurna’da yakalanan, az çok iklime alışkın ve hiçbir zaman aktif görevin sıkıntılarını yaşamamış esirler arasında ölüm oranı düşük kalmıştır. Nisan 1915’de kampa gelişlerinden sonra sadece 4 ölüm olmuştur. İzleyen gruplarda ölüm sayıları bir anda artmıştır. Bu durum Amare’den gelen ve büyük zorluklar içinde savaşın tüm sıkıntıları çekmiş esirlerin perişan durumunu göstermektedir.[137]

Thatmyo kampı hastane defterlerinde kayıtlı olan vefat eden esirlerin listesine bakıldığında durumun vahameti ortaya çıkmaktadır. 4.000 esirin bulunduğu kamptaki vefat listesi ölüm oranın yüksekliğini göstermektedir. Hastane kayıtları, Kasım 1914’den Temmuz 1918’e kadar bir Osmanlı tabip yarbayı tarafından tutulmuştur. 1918 yılı sonrası kamplarda ve hastanelerde ölenlerin sayısı bu cetvelde bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra kampa gelirken kamplar arası nakillerde veya geri dönüşte vefat edenler de bilinmemektedir. Bu listeye göre 1914 sonu ve 1915 yılında hastaneye gelen esir hasta sayısı 946’dır. Hastaneye başvuran 946 esirden hayatlarını kaybedenlerin sayısı 74’tü. 822’si ise taburcu olmuştu. Kampa ilk gelişte ölenler daha çoktur. Cephede yaralananlar ile yaralı ve hasta olduğu halde uzun yolculuğa dayanamayan esirlerin pek çoğu kampa gelişlerinin ardından kısa süre içerisinde vefat etmiştir. 1916 yılında hastaneye müracaat eden esir sayısı 706 olup bunlardan 610’u hastaneden ayrılmış, 66’sı ise şehit olmuştur. Son olarak 1918’inin ilk 6 ayına kadar hastaneye 326 esir başvurmuştur. Bunlardan 252’si hastaneden ayrılmış dokuzu ise hayatını kaybetmiştir. Yıllar ilerledikçe vefat eden askerlerin sayısının azaldığı görünmektedir. Doktor Behiç Bey tarafından hazırlanan listeye bakıldığında kampta intihar vakaları da dikkati çekmektedir. 1915, 1916 ve 1918’in ilk aylarına dair hastalıkları, sayısını, hastaneye müracaat eden, hastaneden çıkan veya vefat eden esirleri gösterir esir karargâhı hastane istatistik cetveli aşağıdaki gibidir:1655

Tablo 4.6: 1915 Yılına Ait Thatmyo Kampında Hastanesinde Hayatını
Kaybeden Esirlerin Ölüm Sebepleri ve İstatistikleri

Hastalı İsmi

Geçen seneden kalan

Bu sene içinde hastaneye gelen

Toplam

Bu sene içinde hastanede n ayrılan

Ölüm

Toplam

Geri kalan

Açıklama

Humma- yımerzagı1656

-

25

25

24

1

25

-

-

Dang1657

-

63

63

57

 

57

6

-

Humma-yı habise1658

-

12

12

-

12

12

-

-

Humma-i racia1659

-

2

2

-

2

2

-

-

Humma-yışibh- i tifoid1660

-

-

-

-

-

-

-

-

Edrânü’r- ri’e1661

-

42

42

12

25

37

5

-

1655 Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 2480/400.

1656 Sıtma. Anofel türü sivrisineğin sokmasıyla insandan insana bulaşan, titreme, ateş ve ter nöbetleriyle kendini gösteren bir hastalık.

1657 Sivrisinek ısırmasıyla ile bulaşan ve yüksek ateşle beraber kas, kemik ve eklemlerde şiddetli ağrı gösteren bir virüs.

1658 Azılı sıtma, kötü sıtma.

1659 Dönek Ateş diye adlandırılan bu hastalık bulaşıcı olup tehlikelidir. Ateşin bir yükselip bir alçalması sebebiyle bu adı almıştır.

1660 Tifo, kara sıtmaya benzeyen bir sıtma. Paratifoid.

1661 Tüberküloz, verem.

Maraz-ı uzvi-i kalb[138]

-

15

15

7

5

12

3

-

İltihab-ı em’a[139]

-

346

346

337

2

339

7

-

Zusentariya[140]

-

73

73

49

14

63

10

İkisi 1914 senesinde vefat etmiştir

Emrâz-ı ayniye[141]

-

18

18

18

 

18

-

-

İltihâb-ı kasabat[142]

-

19

19

19

 

19

-

-

Zatürre[143]

-

9

9

3

6

9

-

Biri 1914 senesinde vefat etmiştir.

İltihâb-ı kilye[144]

-

-

-

-

-

-

-

-

İltihâb-ı  zeyl-i

dûdî[145]

-

1

1

-

1

1

-

-

İltihâb-ı periton[146]

-

2

2

-

2

2

-

-

Zafiyet-i umûmiye[147]

-

126

126

118

 

118

8

-

İnhirâf-ı mizâc[148]

-

36

36

36

 

36

-

-

Curûh[149]

-

48

48

48

 

48

-

-

Romatizma

-

12

12

12

 

12

-

-

Da’ü’l-hafr[150]

-

25

25

24

1

25

-

-

Emrâz-ı hâriciye-i mütenevvi‘a[151]

-

28

28

28

 

28

-

-

Emrâz-ı dâhiliye-i mütenevvi‘a[152]

-

45

45

30

3

33

12

Biri ufûnet- i demden (kandaki iltihaptan), diğeri hanak-ı


 

 

 

 

 

 

 

 

 

sadırdan (göğüs hastalığı), ve diğeri de septisemide n (enfeksiyon ) vefat etmiştir.

Genel toplam

-

946

946

822

74

895

51

 

Kaynak: Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK. 2480/400.

Tablo 4.7: 1916 Yılına Ait Thatmyo Kampında Hastanesinde Hayatını

Kaybeden Esirlerin Ölüm Sebepleri ve İstatistikleri

Hastalık İsmi

Geçen seneden kalan

Bu sene içinde hastaney e gelen

Toplam

Bu sene içinde hastanede n ayrılan

Ölüm

Toplam

Geri kalan

Açıklama

Humma- yımerzagı

-

28

28

21

3

24

4

-

Dang

6

66

72

72

 

72

 

-

Humma-yı habise

-

5

5

-

5

5

-

-

Humma- yışibh-i tifoid

-

3

3

-

3

3

-

-

Humma-i racia

-

-

-

-

-

-

-

-

Zatürre

-

12

12

7

3

10

2

-

Zâtü’l- cenb[153]

-

1

1

-

1

1

-

-

Maraz-ı uzvi- i Kalb

3

11

14

4

8

12

2

-

Edrânü’r-rie

5

29

34

11

20

31

3

-

İltihab-ı em’a

7

82

89

81

3

84

5

-

Zusentariya

10

132

142

131

8

139

3

-

Dâ’ü’l-hafr

 

27

27

24

1

25

2

-

Felc-i nısf-ı tûlâni-i eymen[154]

-

1

1

-

1

1

-

-

Felc-i nısf-ı tûlâni-i eyser[155]

-

1

1

-

1

1

-

-

İltihâb-ı periton

-

2

2

-

2

2

-

-

İltihâb-ı kilye

-

11

11

10

1

11

-

-

İltihâb-ı hamize[156]

-

1

1

-

1

1

-

-


 

İltihâb-ı kasabat

-

46

46

43

 

43

3

-

Fakrü’l- demm-i amîk1680 [157]

-

13

13

7

2

9

4

-

Zafiyet-i umûmiye

8

62

70

70

-

70

-

-

Emrâz-ı ayniye

-

3

3

3

-

3

-

-

Maraz-ı zührevi[158]

-

8

8

8

-

8

-

-

İnhirâf-ı mizâc

-

36

36

36

-

36

-

-

Romatizma

-

14

14

13

-

13

1

-

Cinnet[159]

-

5

5

3

1

4

1

Yaralı olarak vefat ettiği defterde muvazzahan gösterilmişti r

Curuh

-

16

16

14

2

16

-

Biri İngiliz nöbetçisi tarafından kazaen, diğeri harpte yaralı

Emrâz-ı dâhiliye-i mütenevvi'a

12

21

33

33

-

33

-

-

Emrâz-ı hâriciye-i mütenevvi'a

-

19

19

19

-

19

-

-

Genel Toplam

51

655

706

610

66

676

30

-

Kaynak: Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK. 2480/400.

Tablo 4.8: 1918 Yılına Ait Thatmyo Kampında Hastanesinde Hayatını

Kaybeden Esirlerin Ölüm Sebepleri ve İstatistikleri

Hastalık İsmi

Geçen seneden kalan

Bu sene içinde hastaneye gelen

Toplam

Bu sene içinde hastaneden ayrılan

Ölüm

Toplam

Geri kalan

Açıklama

Humma- yımerzagı

-

12

12

10

-

10

2

-

Dang

-

55

55

52

-

52

3

-

Humma-

-

1

1

-

1

1

 

-


 

yışibh-i tifoid

 

 

 

 

 

 

 

 

Maraz-ı uzvi- i kalb

1

4

5

3

1

4

1

-

Edrânü’r-ri’e

2

7

9

-

-

-

9

-

İltihab-ı em’a-yı müzmine

7

84

91

70

1

71

20

-

Zusentariya- yı müzmine

2

13

15

11

2

13

2

-

Da’ü’l-hafr

-

4

4

4

 

4

 

 

İltihab-ı periton

-

2

2

-

2

2

 

Biri yaralı olarak diğeri intihardan vefat etmiştir

İltihab-ı zeyl­i dudi

-

3

3

2

-

2

1

-

İltihab-ı kilye-i müzmine

1

6

7

5

1

6

1

-

İltihab-ı kasabat

4

18

22

21

-

21

1

-

Fakrü’l- demm-i amîk

1

4

5

3

1

4

1

-

Maraz-ı zührevi

-

9

9

9

-

9

 

-

Romatizma

-

6

6

4

-

4

2

-

Cinnet

4

15

19

9

-

9

10

-

Curuh

2

18

20

18

-

18

2

-

Emrâz-ı dâhiliye-i mütenevvi‘a

3

22

25

25

-

25

-

-

Emrâz-ı hâriciye-i mütenevvi‘a

-

16

16

6

-

6

10

-

Genel Toplam

27

299

326

252

9

261

65

-

Kaynak: Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK. 2480/400.

Hindistan esir kamplarında İngilizler sadece Türk esir askerlere veya düşük rütbeli subaylara yönelik kötü muamele gerçekleştirmemiş, yüksek rütbeli subaylar da bu kötü muameleden etkilenmişlerdir. Bu esirlerin başında Basra Vali Vekili Albay Suphi Bey gelmektedir. Kalp hastalığı bulunan ve daha uygun bir yere naklini isteyen Fırka Kumandanı Suphi Bey’in müracaatı reddedilmiştir. Bunun yanı sıra kampa sağlam gelmesine rağmen gerekli tedavilerin uygulanmaması sonucu kısa sürede hastalığına yenik düşerek hayatını kaybetmiştir. Osmanlı Hükûmeti Albay Suphi’nin ihmalden öldüğünü iddia etmiş ve bu konuda Amerikan Elçiliği kanalıyla sık sık sözlü notalar vermiştir. Osmanlı Hükûmeti, Suphi Bey’in inme sonucu ölümüyle ilgili olarak ayrıntı bilgi verilmemesinden de şikâyet etmiştir. İngiltere Hükûmeti ise Osmanlı Hükûmetinin konu ile alakalı hiçbir bilgi ve belge sunmadığını söyleyerek öne sürülen iddianın hiçbir dayanağının olmadığını ileri sürmüştür. İngiltere Hükûmeti, kendilerinin ve Birleşik Devletler konsolosluk yetkilerinin hazırladıkları raporlar ile kampın koşullarıyla ilgili Osmanlı Hükûmetinin benzer şikâyetlerini çürütmeye çalışmıştır. İngilizlere göre Babıali’nin ileri sürdüğü tek somut kanıt Binbaşı Suphi Bey’in sağlık durumu ile ilgilidir. Suphi Bey’in felçten öldüğü, mümkün olan medikal yardımın yapıldığı ve iyi bir şekilde bakım gördüğü raporda söylenmiştir.[160]

Suphi Bey’e uygulanan kötü muamele ve ölümündeki ihmaller sağken ve ölümünden sonra iki devlet arasından sıklıkla gündeme gelecektir. Osmanlı Hükûmeti ihmal sonucu ölen komutanının takipçisi olmuş ve konu hakkında tüm bilgi ve belgeleri Amerikan elçiliği aracılığıyla istemiştir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı Burma’da alıkonulmakta olan bazı Osmanlı savaş esirlerine ve Albay Suphi Bey’e uygulanan muameleye ilişkin Osmanlı Devleti’nin önceki notalarına cevap verildiğini hatırlatarak Osmanlı Hükûmetinin bu subay hakkında daha fazla araştırma yapmaya çalışmasının sebebini anlayamadığını belirtmiştir.[161] Osmanlı Hükûmeti, Suphi Bey’in ölümünden önce esirlerine uygulanan muamele ile alakalı 6 Temmuz 1915’de İngiltere Hükûmetine bir nota vermiş, cevabını ise İstanbul Amerika Büyükelçiliği aracılığıyla almıştır:[162]

“Rangoon’daki Amerika Konsolosundan Burma’da, Thatmyo kampında bulunan iki Osmanlı esiri ile ilgili bazı bilgiler alınması sonrası, Büyükelçiliğimiz söz konusu bilgiyi 19 Haziran tarihinde Babıali’ye iletmiştir. Basra’daki son Osmanlı komutanı olan Albay Suphi Bey ile ilgili verilen beyan, onun sağlığının iyi durumda olduğu ve savaş esirlerinin bulunduğu yerde ayrı bir evde yaşamasına izin verildiği yönündedir...

...14 Haziran’da Rangoon’daki konsolosu tarafından çekilen ve içeriğinde Suphi Bey’in ailesinden bir mektup aldığını ve kendisinin çok iyi olduğunu belirttiği bir telgraf Babıâli’ye ulaştırılmıştır. Bu nedenle kendisine uygulanan muameleye ilişkin herhangi bir sorunun dile getirilmesi muhtemel görünmemektedir.”

Suphi Bey’in ölümü sonrası İngiltere Hükûmeti esirin iç kanamadan öldüğünü ve mümkün olan her türlü tıbbi yardım ve bakımı aldığı bildirmiştir. Bu nedenle ortadaki deliller, onun ölümünün esaret şartlarından kaynaklandığı iddiasının aksinedir.[163] Ayrıca 1 Haziran 1916’da Hindistan Ofisi’nden gelen Basra eski Valisi Albay Suphi Bey’in ölümünü bildiren telgrafının bir örneğini de Osmanlı Hükûmetine gönderilmiştir. Genel Vali’nin 30 Mayıs 1916 tarihli telgrafının bir örneği şöyledir:[164]

“9 Aralık 1914 tarihinde El Kurna’da yakalanan Basra eski Valisi Albay Suphi Bey, iç kanama nedeniyle 29 Mayıs’ta Thatmyo savaş esirleri kampında şehit olmuştur. Burma Bölgesi Komuta Genel Subayı gerekli ilginin gösterildiğini ve askeri cenaze töreninin yapıldığını bildirmiştir. Burma Vali Yardımcısı ay şeklinde bir çelenk göndermiştir.”

Kamplarda kendisine gerekli tedavi uygulanmayan ve mağdur edilen esirlerden birisi de İsmail Hakkı Efendi’dir. Osmanlı Hariciye Nezareti, Amerikan Elçiliği vasıtasıyla Türk savaş esiri Beykozlu Yüzbaşı Kasım oğlu İsmail Hakkı Efendi’nin sağlık durumu hakkında 1916 yılında İngiltere Hükûmetine bir nota iletmiştir. Irak Cephesi’nde yaralı olarak kaybolan ve kendisinden uzun süre haber alınamayan İsmail Hakkı Efendi’nin Thatmyo kampında olduğu bilgisi alınmış, kampta kendisine gereken özen gösterilmemiş ve yarası tedavi edilmemiştir. Öncelikle Savaş Esirleri İstihbarat Bürosu, yaralı olan ve Thatmyo kampında bulunan Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi’nin sağlık durumu hakkındaki notayı uzun bir süre cevaplamaktan kaçınmış, tatmin edici bir bilgi vermemiştir. Osmanlı Hükûmetinin ısrarlı talepleri üzerine İngiliz Dışişleri Bakanlığı, 28 Nisan 1916’de Savaş Esirleri İstihbarat Bürosundan gelen tahkikatı içeren raporu Amerikan Elçiliği vasıtasıyla 12 Mayıs 1916’da Osmanlı Hükûmetine ulaştırmıştır. Raporda, bu subayın durumuna inanmak için tatmin edici hiçbir bilginin olmadığı ileri sürülmüştür. Adı geçen subayın başından, boğazından ve her iki uyluğundan yaralanmış olduğunu bilgisi verilmiştir. Ayrıca Türk doktorlar sağ uyruğundaki yaranın topallığa ve yürüme zorluğuna neden olacağı düşüncesindedir. Ancak görünürde herhangi bir topallık ya da ağrı işareti de yoktu.[165]

Hacı Halil Efendi de bu kampta gerekli tedavi yapılamayarak ihmal sonucu hayatını kaybeden bir esirdir. Osmanlı Hariciye Nezareti, 3 Ağustos ve 7 Aralık 1916 tarihlerinde Thatmyo’da tutulan Osmanlı savaş esirlerinin genel sağlık durumları öncelikli olmak üzere Hacı Halil Efendi’nin ölümüyle ilgili tahkikat yapılmasını isteyen bir nota göndermiştir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Birleşik Devletler Büyükelçiliği aracılığıyla 20 Eylül’de kampta vefat eden esir hakkında Osmanlı Devleti’nin notasını cevaplamıştır. İngiltere Hükûmeti, Thatmyo kampında İngiliz yetkililerin esirlere kötü muamele yaptığını ve ölümlere sebep olunduğunu kabul etmek zorunda kalmış ve tazminat ödemeyi kabul etmiştir. Prensipte merhum esir Hacı Halil Efendi’nin akrabalarına tazminat verilmesine isteksiz olmadıklarını söyleyen İngiltere Hükûmeti, savaştan sonrasında Osmanlı Hükûmetinin topraklarındaki İngiliz esirlere yönelik benzer durumlarda benimseyeceği tutuma göre tekrar değerlendirme yapacağını bildirmiştir.[166]

4.2.4                           Meiktila Esir Kampının Sağlık Şartları

Kızılhaç raporlarına göre Meiktila kampında kalan subayların sağlık durumları mükemmel olup hastalık oranı %1’in altındadır. Rütbesiz askerler arasında Burma demiryolunda çalışmaları sebebiyle dizanteri ve ishalden şikâyet edenler mevcuttur. Ölüm oranı her ne kadar kampa ilk geliş zamanına göre düşüşe geçse de esaret süresince hep yüksek kalmıştır. 8 Temmuz 1919 tarihinde yapılan tetkiklere göre kampta dört kolera vakasına rastlanmış, zamanla otuz bir vakaya kadar yükselmiş, bunlardan on ikisi vefat etmiştir. Kamp, sağlık kurulları ve diğerler kuruluşlar tarafından pek çok defa teftiş edilmiştir. Tüm sağlık ekipleri ile hastalıklara karşı gerekli tüm önlemler alınmış, buna rağmen hastalık oranı kampta %3,5’a kadar çıkmıştır.[167]

İngiliz yönetimin verdiği bilgi ve belgelere göre hazırlanan Kızılhaç raporları, kampın sağlık şartlarını iyi olarak gösterse de hatıratlar yukarıdaki iddiaların tersini göstermektedir. Mustafa Tütüncü’nün Hatıra Defteri’nde kaydettiklerine göre kampın yaklaşık 1 km uzağında Türk ve İngiliz doktorların çalıştığı bir hastane bulunmaktadır. Hastanedeki karyolalarda Hindistan cevizi liftinden yapılmış yataklar bulunmaktadır. Türk esirlerle Türk doktorları daha çok ilgilenmiş, ara sıra İngiliz doktorları da Türk esirleri muayene etmiştir. Esirlere ellerinden geldiğince iyi bakmışlardır. İngilizler Türk doktorlarına ve sıhhiyelerine önem vermiştir. Sağlık ortamının iyi, sağlık çalışanlarının yardımsever olmasına rağmen kampın havası ve suyu hastalıklara ve ölümlere neden olmuştur. Esirler gücü üstünde ve ağır şartlarda çalıştırılmıştır. Buna aşırı sıcaklar ve yetersiz beslenme de eklenince esirler arasında ölümler kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu şartlar altında her gün esirlerden bazıları hastalanmış, bir süre sonra da ölümler de başlamıştır. Esirlerin ağır şartlar altında sıcak havada çalıştırılması, gıdaların yetersizliği ve gölden getirilen suyun kötü olması dizanteri, ishal gibi pek çok hastalığına sebep olmuştur. Esirler arasında iki çeşit dizanteriye rastlanmıştır. Amipli ve amipsiz dizanteri hastalığından yüksek ateşle beraber görülen amipsizolanına (basilli) yakalananlar kısa süre içinde hayatlarını kaybetmiştir. Amipli dizanteri ise öldürmemekle birlikte ilaçlar ile kısa süreli tedavi edilse de hiçbir zaman tamamen yok olmamaktadır. Hastalık tekrar nüksetmektedir. Ayrıca bu şartlar altında kampta yaşamaya mahkûm edilen esirlerin bağırsaklarında şerit denen bir şey de türemiştir. Mustafa Tütüncü de kampta dizanteri hastalığına yakalanmıştır. Yaklaşık bir yıl hastanede kalmış, Doktor Mehmed Bey tarafından kendisiyle ilgilenilmiş, fakat tam bir iyileşme göstermeden 1690 hastaneden çıkma kararı almıştır. Hatta kendisine kasabaya gitmemek şartıyla kampın civar bölgelerinde bir paso ile gezebilme hakkı tanınmıştır. Ayrıca koluna da bir kırmızı şerit bağlanmıştır. Bu izin sayesinde İngiliz Hastanesine gitme fırsatı bulmuştur. Günde 3-5 defa görevli olarak hastaneye gitmiştir. Bu serbestlik kendisine iyi gelmiştir. Diğer esirler arasında bu bir ayrıcalıktır ve esaret sonuna kadar da devam etmiştir.1691 [168]

Kampın içinde ve civarında yılan ve akrep çoktu. Kırmızı ve siyah harici akrepler sokmaları ilaç ile tedavi edilebilmiştir. Daha az zehirli kırmızı akrep sokmaları ilaçla ile tedavi edilebilirken siyah akrep sokmaları daha çok zehirli olduğundan tedavisi pek mümkün olmamıştır.[169]

4.2.5                           Hindistan’daki Diğer Esir Kamplarının Sağlık Şartları

Rangoon karantina kampı, esirlerin cephelerde ortaya çıkan şüpheli durumlarını kontrol etmek amacıyla kurulmuştur. Kampın tıbbi ekibi başhekim, Kaptan N.S. Peake R. A. M. C. ve yardımcıları bir cerrah ile alt yardımcı cerrahlardan oluşmuştur. Heyetin kampı ziyaret ettiği sırada Türk hekim Üsküdarlı Kaptan Sabih-Settah kampta bulunmuştur. 3 Türk hemşire yine kampta nöbet tutmuştur. Kampı Rangoon’a bağlayan bir telefon hattı da mevcuttur. Kızılhaç heyeti özellikle kolera hastalığı için kamp yönetiminin aldıkları önlemleri incelemiştir. Su hijyene uygun bir şekilde kampa gelmiş ve sudan hiçbir hastalığın bulaşma riski bulunmamaktaydı. Kampta, 30 Nisan 1917’de Kızılhaç heyetinin ziyareti sırasında 19 hasta vardı. Bunların 2’si kolera olup özel bir barakada özel hastabakıcılar tarafından tedavi görmüşlerdi. Bu bölüme ait mutfak ve tuvaletler, diğer hastalarınkinden ayrılmıştır. 15 hasta kolera belirtisi göstermiş, inceleme ve gözlem altında tutulmuştur. Bir hastaya kabakulak teşhisi konmuştur. Bir diğer esir ise zatürre hastasıdır. Nisan 1917’de ölüm olayı yoktur.[170]

Kalküta kampının bütün sağlık binaları basit ve kullanışlı olması için inşa edilmiş ve hijyen gereksinimlerine tamamen uyulmuştur. Esirler, Karaçi’de gidecekleri yerlere gönderilmeden önce sağlık ekiplerince ciddi bir şekilde muayene edilmiştir. Herhangi bir sağlık sorunu görülen ya da aşırı derecede zayıf esirler hastanede alıkonulmuştur. Yapılan sağlık muayenesinde herhangi bir hastalık vakası görülürse yerel güçler tarafından hastaneye kaldırılmaktaydı.[171]

Belgaum Kampı’nda İngiliz sivil doktoru ve Belgaum Hastanesi Müdürü Dr. Robert V. Fisher, her sabah kampı ziyaret etmiştir. Hasta esirler komutanın ofisinde isimlerini yazdırmıştır. Hekim listeyi inceleyip hastaları konutlarında ziyaret etmiş, ciddi vakaları Belgaum’un sivil hastanesine sevk etmiştir. Hastanenin eczanesine yollanan reçetelerde yazılan ilaçlar, sağlık muayenesinin yapıldığı aynı gün hastalara ulaşmıştır. Hastane müdürü Dr. Fisher dışında, 3 Hintli doktor ve 3 İngiliz hemşire vardı. Hastane köşk sistemine göre düzenlenmiştir. Bu köşklerin zeminleri taştan yapılmış ve fayanslarla süslenmiştir. Cerrahî vakalar, göz hastalıkları, deliler, tüberküloz hastaları, gözlem altında tutulan hastalar, yeni doğum yapanlar ve bulaşıcı hastalık kapmış olanlar kendilerine ayrılmış köşkte kalmıştır. Ameliyat odası gelişmiş düzeydedir. Pansuman malzemesi ve ilaçlar İngiltere’den gelmiştir. Hastaların beslenme menüsü İngiliz hastalarınkiyle aynıdır. Hastalar, etrafı cibinlik ile sarılmış demir bazaların üstündeki beyaz yataklarda yatmıştır. Tifo aşısı bütün esirlere teklif edilmiş ancak 90’ı kabul etmiştir. Hiçbir esir, vebaya karşı aşı olmak istememiştir. Bütün esirler frengi hastalığına karşı aşılarını yaptırmıştır. 1916 senesi boyunca beş erkek, yirmi dört kadın, üç çocuk olmak üzere toplam otuz iki hasta tedavi edilmiştir. Vuku bulan hastalıklar arasında 2 sıtma hastalığı (geçmişten tekrarlayan) ve 5 tifo vardı. Bu hastalar aşı olmayı reddetmiştir. Hastalıklar ortaya çıkar çıkmaz esirlere aşıları yapılmış ve hepsi iyileşmişti. Ayrıca 2 romatizma ve 2 ishal vakası görülmüş olup 1 apandisit ameliyatı yapılmış ve hepsi sağlıklarına kavuşmuştur. 2 deri altı apse vakası ile bir normal doğum, 2 kürtaj, 12 genital, endometrit, dismenore, salpingitis vakası görülmüştür. Bu 12 hasta, kronik hastalıkları sebebiyle ameliyat olmuştur. Kızılhaçın kampı ziyareti sırasında hastanede biri romatizma, diğeri aşı olmayı reddetmiş bir tifo hastası olan 2 kişi vardı. İkisi de iyileşme yolundaydı. Kampta ağır yaralı yoktur. 1915’te ağır kasılma 1694 geçiren 4 yaşındaki bir çocuk ve 1916’da kampa ileri düzeyde akciğer hastalığıyla gelmiş bir kadın vefat etmişti. Ölüm oranı %0,5’lik düşük bir orana denk geliyordu.1695 [172]

Katapahar’da tutulan esir sayısı fazla değildi. Bu sebeple kampta sürekli çalışan bir sağlık ocağının kurulmasına gerek görülmemişti. Darjeeling’de hizmet eden M. Dass adlı bir hekim her salı günü veya her arandığında kampa geliyordu. Kampta kolayca tedavi edilemeyen bütün vakalar Darjeeling’de sivil hastaneye sevk ediliyordu. Bir kadın doktor, istek üzerine kadınlara ve çocuklara bakıyordu. Kampın sağlık durumu iyiydi. Darjeeling Sanatoryumunda bulunan bir hasta Mart 1917’de taburcu olmuştu. Yeni kampta sürekli çalışan bir hekim bulunması planlanmıştı.[173]

Shwebo kışlasındaki askeri hastane Dr. W.N. Greer’in yönetimindeydi. Bir koğuş Türk esirler için ayrılmıştı. Kızılhaç heyetinin ziyaret ettiği sırada kampta Türk esir bulunmuyordu. Dispanser, tıbbi ve dezenfeksiyon malzemeleri ve temizlik hizmetleri düzen içindeydi. Ekim 1916’dan itibaren hastanede sadece 2 Türk kalmıştır. Hafif vakalar çabuk tedavi ediliyordu. Kampın kurulmasından beri hiçbir ölüm gerçekleşmemişti. Kızılhaç ziyareti sırasında yerinde müdahale edilen 2 ishal vakası vardı. İngiliz garnizonunun sunduğu istatistiklere göre hastaların sene içindeki oranı %3,4’dür. Hafif sıtma vakaları görülmüş fakat hepsi de iyileşmiştir. Nisan ve Mayıs aylarında hastalık oranı daha da fazladır. Eylül ayı hastalık açısından en az vakayı bulunduruyor. Askerler sabah 7.30’ta, subaylar akşam 17.00’de viziteye çıkıyorlardı. Kampta tercüman olmadığı için tercümanlık işini yapan Yüzbaşı Djavid Cherket de viziteye geliyordu. Yürüyemeyecek durumda olan hastalar için tekerlekli bir ambulans bulunduruluyordu. Türk subayların çoğu, Shwebo’nun iklimi dolayısıyla sağlıklarında meydana gelen gelişmeden memnunlardı.[174]

4.3                           Mısır Esir Kamplarında Görülen Hastalıklar

Osmanlı Devleti, Türk esirlere karşı İngilizlerin uyguladığı kötü muamelenin hiçbir zaman değişmediğini, kötü davranışların sistemli olarak savaş süresince sürdüğünü iddia ederek uluslararası tarafsız heyet veya devletlerin Osmanlı esirlerinin bulundukları kamplara giderek esirlerin sağlık durumlarını teftiş edilmesini istenmiştir. Rusya ve Mısır’dan dönen esirlerle yapılan görüşmelerden esirlerin bu kamplarda her türlü yardım ve refahtan mahrum bırakılarak açlık ve sefalet içinde ölüme terk edildiği anlaşılmaktadır. Esir kamplarında yaralı veya hasta esirlerin ölümleri adi vakalardan sayılmış, esirlere acilen yardım edilmediği takdirde kendilerinden ilelebet haber alınamayacağı Osmanlı Hükûmeti tarafından sürekli dile getirilmiştir. Kızılay ve Kızılhaç Cemiyetlerinin yardımları ise sınırlı kalmıştır. Binlerce Osmanlı askeri açlık ve çıplaklık sebebiyle kamplarda hayatlarını kaybetmiştir.1698 [175]

Esaret sonrası esirlerin verdiği ifadelerden oluşan ve daha sonra bir rapor halinde Erkân-ı Harbiye-i Umumi Başkanlığına sunulan esir ifadelerinde hasta esirlere gerekli yardımın yapılmadığı anlatılmıştır. Hastanelerde bulunan esirler, kamplarda bulunan esirlerden ayrı tutulmamış hasta esirlere iaşe olarak az miktarda peksimet, iki nefere ufak bir kavurma kutusu ile akşamları pek az miktarda arpa verilmiştir. Türk adetlerine ve dini ihtiyaçlara oldukça riayet edilse de cenazelere pek de özen gösterilmemiştir. Vefat eden esirler yalnız belden aşağı kısmına bir iki kova su dökerek yıkanmış, arabalarla istif halinde taşınmış ve namazları kılınmamıştır. Gıdanın eksik verilmesi ve aşırı derece çalıştırılma gibi sebeplerle pek çok esir hasta olmuş, birçoğu ise hayatlarını kaybetmiştir. Hastanelerde esirlerin tedavilerine gereken önem verilmemiş, göz hastalıklarının önemsiz olduğu iddia edilmiş, esirlerin gözleri ameliyat ile çıkarılmıştır. Tedavi imkânı olan esirler bile tedaviden mahrum bırakılmıştır. Ermeni doktorlarının Türk esirlere karşı zalimane hareket ettikleri gizlenemez bir gerçek olmuştur. Geri dönen esirlerin çoğunun malul olduğu görülmüştür.[176]

Hasta askerlerin kamplarda fena muamele görmelerinde en etkili sebep tedavilerine tahsis edilen doktorların Rum, Ermeni veya Yunan olmalarından ileri gelmektedir. Cenevre Sözleşmesi’ne göre hasta ve yaralı esirler geri gönderilebilecekken sözleşme hükümleri tam olarak uygulamamıştır. Subaylar 4,5 şilin yevmiye ile karargâhlarda oturmaya mahkûm edilmiştir. Kasım 1918 ortasında İngilizlerin Filistin zaferi üzerine Nablus, Hayfa, Amatista(?), Der‘a ve Şam hastanelerinde ne kadar hasta ve yaralı varsa Mısır’a sevk etmiştir. İngilizlerin sevke yeteri kadar önem vermemesi ve gerekli önlemleri almaması üzerine esirlerin pek çoğu yollarda telef olmuştur. Geri kalanlar da sevk sırasında zulme uğrayarak pek çok sıkıntı çekmiş ve sonucunda hastalanmıştır. On kadar esir hastanesi kurulması gerektiği anlaşılması üzerine tüm Osmanlı doktorları gerek esir hastanelerine ve gerekse esir asker karargâhlarına tayin edilerek görevlendirilmiştir. Hastanelerde ölüm oranı %7 civarındadır. Esir hastanelerinde gıda akşamları etli veya etsiz bir lapa, sabah ve öğleleri çaydan ibaretti. Ekmek hastaneye mahsus olmayıp genel esir askerlere verilen sert ve siyah ekmekti. Çok nadiren verilen yumurta, kutu süt, limonata, et suyu konservesi, konyak da iki bin kişiden birkaç kişiye ancak yetiyordu. İlaçlar sınırlı olmakla beraber bol ve kullanımı Türk doktorların yetkisine verilmişti. Ancak bu şekilde kısmen de olsa ölüm azalmış ve şifa bulanlar ise biraz artmıştı. Cidde Hastanesinde görevli iken esir düşen ve esaret sonrası yurda dönüp ifade veren bir binbaşının söylediklerine göre Tel El-Kebir 7. Esir Hastanesinde 25 gün kadar hizmeti esnasında esir erlere hastanelerde yapılan tedavi ve beslenme bu şekildeydi. Kut’ül-Amare’de İngiliz askerlerinin Osmanlı birliklerinin eline düşmezden önce Çanakkale ve Kanal’dan aldıkları esirlere yaptıkları muamelenin daha acıklı olduğu söylenmekteydi. Kut’ül-Amare yenilgisinden sonra kendi esirlerine misilleme yapılacağı düşünülerek kısmen de olsa Osmanlı esirlerine ve hastalarına daha hoşgörülü olmaya başlanmıştır.[177]

Esirler en ağır işlerde çalıştırılırken hasta olduklarına veya zayıf olduklarına bakılmamış, insafsızca esirin güç yetirebildiği en son ana kadar yol yapımı veya gemilerden erzak indirimi gibi ağır işlerde istihdam edilmişlerdir. 36. Fırka 59. Alay 2. Taburun 2. Bölük askerlerinden Karacabey’in Şahin köyünden Mehmed oğlu Hasan 23 Mart 1919 tarihli ifadesinde, Kudüs-Gazze Cephesi’nde esir düştüğünü, hasta bulunduğundan dolayı on gece Kantara’da kaldığını ve Mısır’a gönderildiğini söylemiştir. Bir buçuk ay kadar hastanede yatmış ve hastaneden çıktıktan sonra Mısır civarda tel örgü içerisinde hapsedilmiştir. Sağlam olduğuna karar verilen esirler ile beraber yol yapmak ve vapurların erzak vesaire mallarını çıkarmak gibi işlerinde çalıştırılmıştır. Yaptığı ağır işlere tahammül ve güç yetiremeyerek tekrar hastalanmış ve Mısır’a hastaneye sevk edilmiştir. İki ay kadar hastanede yatan Hasan’a burada 65-100 gram miktarında ekmek ve akşamdan akşama da az miktar pirinç çorbası veya lapa verilmiştir. Artık işe yaramayacağı düşünülen esir memleketine gönderilmiştir.[178]

Esirlerin küçümsenmeyecek bir oranı daha esarette iken hayatlarını kaybetmiştir. 18 Mart 1919’da yazılan bir yazıdan öğrenilmektedir ki şanssızlık, esirleri kamplardan kurtulduktan sonra da bırakmamıştır. Memleketine dönen esirlerden bazıları yolda, bazıları dönüşte hastanede bazıları da evlerinde esaret kamplarında yakalandıkları hastalıklar sebebiyle hayatlarını kaybetmiştir. Bu esirlerden Osman, 5 Kasım 1916 tarihinde İzmir vilayetinde bağlı Denizli’de vefat etmiş ve orada defolmuştur. Bir rahatsızlık sonucu ayakları şişmiştir. Ahmed, 12 Kasım 1918 tarihinde memlekete dönüş yolunda evine ulaşamadan hemen önce zayıflık ve humma (sıtma) sebebiyle gemide vefat etmiştir. Mahmud İbrahim Amonos’ta iken tifüsten vefat etmiş ve orada defnolunmuştur. Said, genel zayıflık hastalığına yakalanmış ve Denizli Hastanesinde vefat etmiştir. Abdulmaksud Mehmed hasta olarak geride bırakılmış, tedavi gördüğü hastanede vefat ettiği öğrenilmiştir. Yusuf Ahmed Nasar, Nisan 1916’da muharebede şehit olmuştur. Rahle Hamad bronşit ve genel zayıflık durumundan Denizli Hastanesinde 11 Kasım 1916 tarihinde vefat etmiştir. Musa İbrahim acı bir rahatsızlığa yakalanarak Amanos’ta vefat etmiştir. İsmail Salim Afyonkarahisar Hapishanesi’nde hayatını kaybetmiştir. Hitab, Nisan 1916’da Katar Muharebesi’nde şehit düşmüştür. [179]

Hindistan esir kampları ile kıyaslandığında Mısır kamplarının sağlık şartları çok daha kötüdür. Esirlerin yiyecek, içecek ve giyecek gibi temel ihtiyaçlarının dahi karşılanamaması, iaşelerinin yetersizliğinin yanında kalitesiz oluşu esirlerin sürekli hasta olmasına sebep olmuştur. Mısır kamplarında esirler değişik tahıllardan karıştırılmış beyaz undan yapılan çabuk sertleşen bir ekmek, çoğu kurtlanmış ve içi kısmen boşalmış Mısır baklası ve pek az miktarda et, bozuk hurma ve marmelat yemeğe mecbur bırakılmıştır. Tüm bunların sonucu Türk esirlerin değişik hastalıklara yakalanmaları da kaçınılmaz olmuştur. Mısır’ın Anadolu’ya yakın olması sebebiyle esirlerin kaçma ihtimaline karşı esirlerin çok sıkı kontrol altında tutulmaları bu kamplarda hastalık ve ölüm oranlarını daha da artırmıştır.1703 [180]

Kamplardaki kötü muamele, uygun olmayan ve elverişsiz kamp şartları, yetersiz ve kötü gıdalarla beslenme, iklim ve çevre şartları ve insan gücünün üstünde ve aşırı derecede zorla çalıştırılma esirler arasında hastalıkların görülmesinin başlıca sebeplerindendir. Esirler uzun süre güneşin altında kızgın kumların üstünde yıllarca hayatlarını geçirmek zorunda bırakılmıştır. Yaşadıkları kamp şartları dahi esirlerin hasta olmasına ve kör kalmasına yol açmıştır. Esaret sonrası evine dönen binlerce askere bakıldığında neden malul olarak yurda gönderildiklerini açıklamaktadır.[181]

Mısır ve Hindistan’da esaret altında bulunmuş Türk esirlerin pek çoğu oralarda yakalandıkları hastalıkları ülkelerine getirmekle kalmamış, kendi halkına da bulaştırmıştır. İster cepheden isterse esaretten geri gelsin her esir Anadolu için bir hastalık taşıyıcı olarak görülmekteydi. Örneğin, Nazım Şakir, Birinci Dünya Savaşı öncesi ansefalit denilen beyin iltihabı hastalığının ülkede olmadığını, bu hastalığın savaşın başlaması ile ilk defa ülkede görüldüğünü söylemektedir. Bu hastalığın en önemli belirtileri ateş, bilinç bulanıklığı, baş ağrısı, mide bulanması ve kusmadır. Bu hastalığın ne zaman kesin geldiği bilinmese de savaş sonrası ilk defa İstanbul’da ortaya çıktığı ve Ekim 1918’den önce ülkede görülmediği kesin olarak bilinmektedir.[182]

Mısır esir kampı yetkilileri İngiltere Savaş Ofisi’ne hastanelerdeki esirlerin durumu hakkında zaman zaman bilgi raporları göndermiştir. Bu raporların birisinde hastanelerde 1.510 hasta olduğu yazılmıştır. Bunlardan 1.345’i Osmanlı vatandaşıdır. Ayrıca kamplarda 220 esir de hayatını kaybetmiştir.[183] Osmanlı esirleri Mısır’da yakalandıkları hastalıklardan ölmeden önce adeta tam bir iskelet haline dönmüştür.

Kantara’daki kampta bulunan 3.500 Osmanlı esirinden 318’inin artık çalışamayacak durumda olduğunu bilinmektedir.[184]

Mısır kamplarında Türk esirlere reva görülen esaret şartları kamplarda tüm yaşananlara bizzat şahit olan esirlerin yazdıkları hatıratlara da yansımıştır. Eyüb Sabri Bey yazdığı hatıratta Osmanlı esirlerine iaşe olarak beygir ve katır eti yedirildiğinden söz etmektedir. Açlıktan ölmekten başka bir alternatifleri olmayan esirler ilk başta direnç gösterseler de daha sonra Mısır gibi sıcak bir yerde üstelik Ağustos ayında kokmuş beygir ve katır etlerini yemek zorunda kalmışlardır. Bunun sonucunda da birçokları dizanteriye ve bir kısmı da bir çeşit uyuza benzeyen ve İngiliz doktorları tarafından Pellegra diye adlandırılmış olan son derece tehlikeli bir hastalığa yakalanarak hayatlarını kaybetmişlerdir.[185] Emin Çöl de esirlere kamplarda at ve katır eti verildiğini söylemektedir. Ayrıca yağlar nebati olup asidi alınmamaktadır. Bu sebeplerle esirlerin çoğu tavukkarası hastalığına yakalanmış ve geceleri dışarı çıkamaz duruma gelmiştir. Gözleri hala gören askerler gözlerini kaybetmiş arkadaşlarının tuvalet ihtiyaçlarında yardımcı olmuşlardır.[186]

Babıâli ise savaş süresince ve hatta Mütareke döneminde Mısır’daki Türk esirlerin tedavisinden her zaman şikâyetçi olmuştur. Osmanlı Hükûmetine göre İngiliz yetkililer iddialarının aksine çoğu zaman subay olduklarına dahi bakılmaksızın hasta esirlere gereken sağlık şartları sağlanmamıştır. Bu konuda İskenderiye Sarayı’nda tutuklu bulunan bir Türk deniz kaptanı olan Hakkı Bey ve onun yakın arkadaşı esir Muhammed’in kötü muamele gördüğüne dair Osmanlı Hükûmeti gerekli girişimlerde bulunmuştur. Örneğin, Hakkı Bey sağlık durumu ve esaret şartları hakkında İngiliz yetkilere bir mektup göndermiş ve durumunun düzeltilmesini ve subay muamelesi görmeni şu cümlelerle dile getirmiştir:[187]

“Sağlık izinlerimin istenen kadar çok olmadığını ve tutulduğum yerdeki durumların ve çevrenin hiçbir şekilde düzeltilemez olduğunu aileme bilgilendirseniz çok memnun olurum. Öncesinde tifo ateşiyle acı çektim. Hala iyileşmekteyim ama herhangi özel bir diyeti uygulayamıyorum ya da fazladan rahat edemiyorum. Bu yer şimdilerde çok soğuk, cereyanlı ve yatak üç tahta ve bir saman çuvaldan oluşuyor. Hasta birisi için hiç uygun değil. Belgelerden anladığım kadarıyla, benim pozisyonumdaki Türkiye’de bulunan İngiliz esirlere Türkiye’de çok daha iyi davranılmaktadır. Rütbem ve pozisyonuma bakınca bana bir subay olarak davranılması gerekiyor, ama şu ana kadar bu tanınmayı elde edemedim. Eğer herhangi bir şekilde bana yardımcı olabilirseniz size minnettar olurum.”

Yukarıda zikredilen tüm arşiv belgelerine, o dönem yazılan raporlara ve hatıratlara rağmen tarafsız olduğu iddia edilen Kızılhaç raporu, Mısır kamplarının sağlık şartlarının mükemmel olduğundan bahsetmektedir. Kızılhaç raporlarına göre hasta esirlere subay ve sivil esirler gibi davranılmıştır. Demirden somya karyola üzerinde bitkisel liftlerle doldurulmuş yatakların yanında ayrıca yastık ve yatak örtüsü de temin edilmiştir. Esirlere gösterilen özen ve yapılan aşılar sayesinde kamplarda salgın hastalıklar çıkmamıştır. Her kampta sağlık hizmetleri birinci sınıf İngiliz doktorları tarafından idare edilmiş, bu kişilere Suriyeli, Türk ve Ermeni doktorlar da yardım etmiştir. Hasta odalarının düzeninden hasta bakıcılar sorumludur. Revirler geniş ve iyi aydınlatılmıştır. Mısır kamplarında hastane ekipmanları, stokları ve ameliyathane yeterli düzeydedir. Savaşta bir organını kaybetmiş esirlere yapar organlar (protezler) verilmiştir. Delegeler, hastanenin tüm kayıtları incelemişler ve kamplardaki sağlık şartlarının iyi olduğunu izlenimine varmışlardır. Hasta sayısının azlığı, hastalıkların düşük seviyede olması ve kampların temizliği sağlık hizmetlerinin iyi olduğunu ispatlamaktadır. Ölüm oranı kamplarda çok düşüktür. Ölen esirler kendi inançlarına göre askeri törenle defnedilmiştir. Kamp içindeki alanlar esirlere yürüyüş ve açık hava etkinlikleri yapma fırsatı sunulmuştur. Hastanede hastalara yeteri miktarda süt verilmiştir. Sağlık işleri her yerde iyi organize edilmiştir. Hem içme suyu hem de temizlik için kullanılan sular yeterli miktardadır. Duşlarda ve banyolarda bol miktarda su bulunmaktadır. Elbiseleri yıkamak için de su yeterli miktardadır. Kızılhaç raporlarında yazılan tüm bu kamp şartlarına bakılırsa sanki Türk esirlerin kaldığı kamplardan değil adeta bambaşka bir kamptan bahsedilmektedir.[188]

İngiliz yönetimi, her ne kadar kamplarda Türk esirlere Türk doktorların yardım ettiğini iddia etse de devletler arasındaki yazışmalar bu konuda bazı sorunların olduğunu göstermektedir. Osmanlı Hükûmeti, 17 Şubat 1917’de İngiltere Hükûmetine verdiği notada, Mısır’daki savaş esirleri arasındaki Türk doktorlarına, oradaki Türk esirlerin bakımı için izin verilmesi isteğinde bulunmuştur. İngiltere Hükûmeti, 23 Ocak 1917 tarihinde Amerika Büyükelçili vasıtasıyla verdiği diplomatik notada İngiliz Savunma Bakanlığı yerel yetkililerin bu konuda inisiyatif sahibi olduğunu söylenmiştir. Mısır’daki Askeri Kuvvetler Başkumandanlığına bir tebligatta bulunulmadığı, fakat konu hakkında İngiltere Hükûmetinin hiçbir itirazı olmadığı ve gerekli düzenlemelerin yapılabileceği ifade edilmiştir.[189]

Osmanlı esirlerinin kamplarda hastalanıp hastanelere kaldırılmasını İngilizler bir fırsat olarak görmüşler ve propaganda amaçlı kullanmışlardır. Türk hastaların kamplarda hastalanmasını ve hastanelere sevk edilmelerini ülke basınına servis etmişlerdir. Böylelikle İngilizler ellerinde bulunan tüm esirlerin her türlü sağlık işlemini kusursuz yerine getirdiğini dünyaya göstermeye çalışmıştır. Örneğin 11 Aralık 1915 tarihli gazetelere bakıldığında beş hasta Türk savaş esirinin silahlı muhafızlar eşliğinde hastaneye kaldırıldı yazılmıştır.[190]İngilizler, yaralı Avusturyalı, Macar ve Türk askerler için çeşitli bakım evleri açmaya yönelik çalışmalar yaptıklarını basın yoluyla göstermeye çalışmıştır.[191] Ayrıca Türk esirlerin, hasta ya da yaralı olmadığı, kamplarda bulunan Türk esirlerin Anadolu’da askere alınabilecek şekilde fiziksel durumlarının çok iyi olduğu İngiliz basınına yansıyan haberler olmuştur.[192]

4.3.1                          Kantara Geçici Esir Kampının Sağlık Şartları

Esaret sonrası esirlerden alınan ifadelere bakıldığında esir askerlerden durumu ağır olanlar öncelikle bulunduğu bölgedeki hastanelere sevk edilmişlerdir. Örneğin Suriye Cephesi’nde esir düşen bir askerin tedavisi önce Şam Hastanesinde yapılmakta, ardından Kantara esir kampına nakli gerçekleştirilmekte ve tedavisine burada devam etmekteydi.[193] Esaret sonrası 26 Temmuz 1919 tarihli ifadesinde Ali oğlu Fehmi esir olup Kantara’ya getirdikleri vakit Kantara’da sıtmaya tutulduğunu ve orada iyileştiğini söylemektedir. Yirmi gün kadar Kantara’da kaldıktan sonra Tel El-Kebir’e gönderilmiştir. Burada zayıflık sebebiyle ayaktan viziteye çıkmış, doktorun verdiği ilaç ile kendisine gelmiştir.[194]

Filistin-Kanal Cephelerinde esir düşen Osmanlı askerleri Kanal’daki istasyon kamplarında bir süre tutulduktan sonra Kantara kampına getirilerek sağlık kontrolünden geçirilmiştir. Buradan Mısır-ı Cedid’deki geçici kamplara getirilerek değişik kamplara dağıtılmışlardır. Bu kamplarda yaralı ve hasta esirlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktu.[195] İngiliz görevliler, cepheden kamplara nakilleri sırasında esirlere çok insafsızca davranmışlardır. Bu zalimane tutum sadece sağlıklı askerlere değil yaralı ve hasta esirlere de aynen uygulanmıştır. Hicaz 22. Fırka 125. Alaydan Hesap Memuru Muavini Bursalı Halil oğlu Mehmed Nuri Efendi, esaret sonrasında 2 Ağustos 1919 tarihinde verdiği ifadesinde, kamplara nakil sırasında herhangi bir esir hasta olup yürüyemez hale gelirse muhafızlar tarafından öldürülmek istendiğinden bahsetmektedir.[196]

Üsteğmen Mahmud Esad Efendi’nin ifadesinin bulunduğu 9 Ağustos 1919 tarihli esaret raporunda yaralı ve hasta esirlerin Mısır’a ilk getirildiklerinde Kantara Hastanesine sevklerinin yapıldığı yazmaktadır. Esirler önce Kantara’da Türk Esir Hastanesinde tedavi altına alınmıştır. Bu hastane yüz yataklıydı. Hastanenin bir kısmında yaralı subaylar diğer kısmında yaralı erler yatmaktaydı. O civarda çalışmakta olan Türk erlerin de tedavisi bu hastanede yapılmıştır. Hastaneyi Osmanlı doktorlarından birisi idare etmekteydi. Bu münasebetle askerlerin iaşesi ve bakımları sair yerlere nispetle daha iyiydi. Bu kampta ondan aşağı olmamak üzere her gün ölüm gerçekleşmiştir. Bir ay sonra esirler Kahire’deki hastaneye sevk olunmuştur. Burada subaylar dinlenme şartları ve iaşesi daha iyi durumdadır.[197]

Kantara esir kampı hakkında hatıratında bilgi veren Cemil Zeki Bey, önce Resulayn İstasyonu’ndaki İngiliz Seyyar Hastanesinde bulunmuş ardından sıhhiye treni ile başka bir hastaneye gönderilmiştir. Burada 20 gün kaldıktan sonra trenle Kantara Çadırlı Seyyar Hastanesine nakledilmiştir.[198] Ahmed Altınay da Batı Şeria’da İngilizler ile yapılan muharebelerde esir düşerek Kantara esir kampına getirilmiş askerlerden birisidir. Ahmed Altınay Kantara geçici esir kampına gelişinin 4. gününde müthiş bir hastalığa yakalanmıştır. Sürekli tuvalete gitmiş ve basurun şiddeti ile yemek bile yiyememiştir. Yemekler çok yetersiz ve kalitesizdir. Kantin çok pahalı olduğundan takviye gıdalar da alınamamaktadır. Adeta kendileri değil karınları konuşmaktadır. Askerler tuvalet ihtiyaçlarını kovalar üzerinde gidermektedir. Bu şartlar altında subayların nerdeyse tamamı bir hastalığa yakalanmıştı.[199]

Mısır Kızılhaç Hastanesinde tedavisi yapılan esirlerden birisi de Hasan Remzi Fertan’dır. Hasan Remzi esir düştükten sonra ilk tedavisinin ardından bir öküz arabasıyla önce Nablus’a, oradan kamyon ile Elbire’ye, oradan da üstü açık vagonlar ile Kudüs’e gönderilmiştir. Sırtında yazlık bir eşyadan başka hiçbir şeyi olmayan Hasan Remzi bu sırada bir de İspanyol nezlesine yakalanmıştır. Kudüs’ten Lit yolu ile Kantara’ya gönderilmiştir. Burada Mısır Kızılhaç Hastanesinde 2 günlük tedavisi sonrası trenle Kahire’deki Abbasi Hastanesine nakledilmiştir.[200]

4.3.2                           Heliopolis Esir Kampının Sağlık Şartları

Mısır-ı Cedid Heliopolis kampındaki sağlık hizmetleri İngiliz Doktor Albay E. G. Garner ile Arsen Khoren ve Leon Samuel adlarındaki iki Ermeni doktorca yürütülüyordu. Kampta ayrıca 3 sağlıkçı Türk ve 2 Osmanlı ordusunda subay olarak görev yapmış Ermeni askeri tabip de bulunmaktaydı. Sağlıkçılardan hariç dört İngiliz ve onlara yardım eden üç Osmanlı hastabakıcı da görevlendirilmişti. Ciddi rahatsızlığı olmayan hasta esirler temiz ve iyi düzenlenmiş revirde, metal somyalarda ve yataklarda yatırılmaktaydı. Ciddi hastalar ise harp esirleri için ayrılmış hastanelere sevk edilmişti. Revire muayene için her gün 30-40 kişi müracaat ediyordu. Esirlerin isimleri, hastalıkları ve esire yapılan işlem kaydedilmekteydi. Kızılhaç heyetinin ziyareti sırasında revirde altı hasta vardı. Bunlardan ikisi El-Ariş’ten yeni getirilen birinci derecede tüberküloz hastasıydılar. Geri kalan esirlerden biri ishal, biri göz iltihabı hastası (konjonktivit), biri sıtma ve biri de bacağından yaralıydı. Özellikle Ankara ve Yozgat gibi, Türkiye’nin bataklık bölgelerinden gelen esirler arasında eski bir vaka olarak %3 oranında sıtma bulunmaktaydı. Esirlerin %9’u kronik dizanteri, %20’si bir göz iltihabı hastalığı olan konjonktivitti. Bu hastalığa daha çok, esir alınmadan önce çöldeki kalışları sırasında yakalanmışlardı. Bu esirler çinko sülfat ve protargol ile tedavi edilmeye çalışılmıştı. Dört esir de trahomluydu. Kamptaki yeni rahatsızlıklar, bronşit ve basit ishal gibi daha çok poliklinik vakalardı. Genel olarak kamptaki esirlerin görünüşü sağlıklı olup beslenme sorunları da yoktu. Osmanlı topraklarında tifo ve çiçek hastalığına karşı aşılanmayanlar esir alındıktan sonra kampta aşılanmışlardı. Esirlerin hepsi ayrıca koleraya karşı da aşılanmıştı. Kampta tifo, tifüs gibi bulaşıcı hastalıklara rastlanmıyordu. Yukarıdaki bilgilere bakıldığında Kızılhaç heyeti tüm bilgilerin İngilizlerin kendileri tarafından verildiği anlaşılmaktadır. İngilizler ise Türk hasta esirlerin bu hastalıklara kamplarda değil esir düşmeden önce yakalandıklarını iddia etmiştir. Hatta heyet daha da ileri giderek esirlerin hastalıkları Türkiye’den getirdiklerini ileri sürmüştür.[201]

Kirmasti Asker Alma Şubesi 1. Bölük Kumandanı Yüzbaşı Ali Saib Efendi esaret sonrası hazırladığı raporunda kampın sağlık şartlarını anlatmıştır. Ağır yaralı olarak esir düşüp Kahire’de Heliopolis’de esir hastanesine getirilen Ali Saib’in, seyahat esnasında pansuman ve gıdasına itina gösterilmiştir. Dört buçuk ay kaldığı hastanede iaşe ve giyeceğine dikkat edilmesine rağmen tedavisi bitmeden taburcu edilmiştir. Üç büyük ameliyat geçirmiş olduğu halde on sekiz ay esareti boyunca yarası tedavi edilememiştir.[202]

Gazze Cephesi’nde İngilizlere esir düşen Üsteğmen Hüseyin oğlu Halid Efendi de esaret sonrası yaralı iken kendisine nasıl bir işlem yapıldığını 19 Temmuz 1919’da 20. Kolordu Kumandanlığında anlatmıştır. Esirlerin genelde anlattıkları Kızılhaç heyeti tarafından hazırlanan raporlarla büyük ölçüde çelişmektedir. Halid

Efendi 13 Kasım 1919’da Gazze’nin Makara köyü sırtlarında İngilizlere yaralı olarak esir düşmüş, uzun bir yolculukta çekilen eziyetten sonra Mısır-ı Cedid Osmanlı Esir Hastanesine sevk edilmiştir. Buradaki tedavisinin ardından Seydi Beşir esir kampına getirmiştir. Ağır bir şekilde hasta olmasına rağmen hasta olduğuna bakılmaksızın kendisine gösterilen davranışı Halid Efendi şöyle anlatmıştır:1727

“Dereke’deki karargâhtan etrafımıza süngülü muhafızlarla yaya, aç, susuz olarak kırk sekiz saat o karargâhtan diğer karargâha doluşturdular. Nihayet kırk sekiz saat sonra cüzi miktarda peksimet ve su verdiler. Beş gün gece ve gündüz güneş ve makuk altında beklettirdiler. Nihayet mecruh olmaklığım dolayısıyla bir otomobile bindirerek doğruca trene ve oradan da Kahire’de Mısır-ı Cedid’de 2 Numaralı Üsera-yı Osmaniye Hastanesine götürdüler. Ve hastanede mümkün mertebe istirahatimizi temin ediyorlardı... ”

Kamplarda her gerçekleşen ölümden sonra Savaş Esirleri İstihbarat Dairesi tarafından ölüm raporu hazırlanmaktaydı. Bu raporlardan birisi Türk Kızılayı Arşivinde bulunmaktadır. Ölüm raporunda “Bu belge her esir ölür ölmez hemen düzenlenecek ve Londra Wellington 49 adresine ivedilikle gönderilecektir.” denilmiştir. Çok sayıdaki ölüm raporlardan birisi aşağıya örnek olarak verilmiştir:1728

Tablo 4.9: Heliopolis Kampında Vefat Eden Bir Esire Ait Ölüm Raporu

Kamp Adı

Heliopolis

İsim

Sabri Rıza

Birliği Taburu numarası vb:

Yok

Esaret Numarası

11909

Doğum Yeri:

Yok

Doğum Tarihi

Yok

Ailesinin adresi eşinin veya çocuğunun adı

Yok

Esaret tarihi

Yok

Ölüm tarihi ve nedeni

20.10.1918 Zatürre

Ölmeden önce esir dini yardım aldı mı

 

1727 Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/40.

1728 Türk Kızılayı Arşivi, 920/4.

Herhangi bir mesaj bıraktı mı ya da ölüm ile ilgili önemli bir detaya olup olmadığı veya son anında ailesine ileteceği bir mesajı var mıydı

Hayır

Gömülme tarihi veya yeri

20.10.1918

Kantara Türk Ordusu Mezarlığı

Mezar Taşı konuldu mu ailesi mezarını bulabilecek mi

Evet 1786

Ölünün etkileri neden oluşuyordu:

-

Komutanın mühür ve imzası.

-

Kaynak: Türk Kızılayı Arşivi, 920/4.

Kamplarda günlerini geçirmiş Türk esirlerin yazdıkları hatıratlarda hasta olan esirlere yapılan muamele yer almaktadır. Buna göre tellerde hasta olan erler hastaneye sevk edilmekteydi. İyileştikten hemen sonra nekahet devresinde kendi teline gönderilmez önce subayların teline gönderilirdi. Hastaneden çıkan esirler çok zayıf olduklarından subay kampında bir süre dinlenirlerdi. Genelde bu kişilerin gözleri de görmemekteydi. 2-10 gün boyunca subayların telinde yiyecek olarak iyi beslenir, dinlenir ve gözleri görmeye başlardı. İkinci kafile geldiğinde birinci kafile giderdi. 10-20 günde bir 100-150 civarında hastaneden yeni çıkmış zayıf bünyeli esir kendilerini toplamak üzere bu kampa getirilirdi.[203] Emin Çöl bu kampta esirlerden kurulu bir ekibin kampın her yerini gezip temizlik işini yerine getirdiğini söylemektedir. Banyo ve tuvaletlerde su sıkıntısı yoktur. 60.000 esirin kaldığı kampta hiçbir hastalık çıkmamıştır.[204] Ezine-Gökçebayır köyünden olan Ahmed Ercan kampa girişte kendilerinin hastalıklara karşı nasıl temizlendiğini anlatmıştır.[205]

4.3.3                          Mısır 2 Nolu Abbasiye Hastanesinin Sağlık Şartları

Kahire’de 2 Numaralı Abbasiye Hastanesinde kalmış esirlerin esaret sonrası verdikleri ifadelere bakılırsa esirlerin sağlığına gereken önem verilmemiştir. Yedek Subay Mülâzımısâni Tevfik Efendi, esaret dönüşü verdiği ifadesinde hastanede mevcut yaralı subayların tedavilerine önem verilmeyerek ölümlerine sebebiyet verildiğini söylenmiştir.1731 [206] Cidde Hastanesindeki görev yaparken esir düşen bir binbaşı ise verdiği ifadesinde kendisi gibi bu hastanede bulunan subayların şahit olduklarını anlatmıştır. Karargâhlarda bulunan askerlerin genel sağlık durumu hastanelerde bulunanlardan daha kötüdür. Hastaneye giden esirlerin büyük kısmı layıkıyla sevk edilememiş ve zamanında tedavi altına alınamamıştır. Yaşama gücü ve vücutlarının direncinin noksanlığından dizanteriye yakalananlar kolay kolay bu hastalıktan kurtulamamıştır. Gözlerinden muzdarip olan esirlerin kornea tabakasının delinmesi ile gözleri akmış ve gözlerinde tam görmeme meydana gelmiştir. Bu durumda olan erlerin sayısı önemli bir yekûna ulaşmış ve ölümler müthiş bir miktarda artmıştır. Birinci esir kafilesi ile gelen Yüzbaşı Salih Efendi birçok elim vukuata şahit olmuştur. Mükellef Doktor Yüzbaşı Süreyya ve Şükrü Efendiler haftada ancak bir defa doktorun viziteye geldiğini ve Süreyya Bey’in 5/40 ateşi varken taburcu edildiğini söylemiştir. İkinci esir kafilesi ile gelen ve ayağına ameliyat yapılmış olan Binbaşı Mustafa Bey de Kahire Hastanesinde esir erlere yapılan muamelenin ve verilen gıdanın çok kötü olduğundan şikâyet etmiştir. Esir erlerin hastanelerde kötü muamele görmelerinin sebebi olarak tedavileri için görevlendirilen doktorların Rum, Ermeni veya Yunan olmaları gösterilmiştir.[207]

Cephede esir düşen askerler daha esaretin üzüntüsünü atlatamadan yeni sorunlar ile boğuşmak zorunda kalmışlardır. Bir taraftan düşman eline düşmenin ıstırabıyla boğuşurken bir taraftan da hastanelerde yaraları veya hastalıklılarıyla mücadele etmişlerdir. Müdafaa-yı Milliye Vekâletinin talebiyle Hariciye Nezaretinden İstanbul Temsilciğine 23 Ekim 1924 tarihinde giden bir yazıda 7. Fırka subaylarından İhtiyat Mülâzımısânisi Ahmed Kuddusi Efendi’nin esareti esnasında geçirdiği hastalık safhalarının araştırılması istenmiştir. 7. Fırka 21/2. Alay 5. Bölük subaylarından Ahmed Kuddusi Efendi, yaralı olarak 19 Eylül 1918’de Filistin Cephesi’nde İngilizlere esir olduktan sonra takriben bir hafta zarfında Kahire’ye nakledilmiştir. Abbasiye 2 Numaralı Hastanesine yatırılan esir, hastanede bulunduğu sırada şibh-i tifoid (paratifoid) hastalığından tedavi görmüştür. Ayrıca esirin özellikle kalbi olmak üzere başka hastalıklardan muzdarip olduğu da tahmin edilmektedir. Bu sebeple, Osmanlı Hükûmeti esirin hem tifo hastalığında hem de diğer hastalıklarda geçirdiği safhaların tahkik ve tespitinin yapılmasını İngiltere veya Mısır Hükûmetinden isteme kararı almıştır.1733 [208]

Osmanlı esirleri arasında kısmen daha şanslı olup hastanede bulunduğu zaman kendisine iyi bakıldığını söyleyen esirlerde çıkmış ve bu durumu hatıratlarında belirtmiştir. Esaret dönemini hatıratında anlatan Hasan Remzi, esir düştükten sonra Mısır Kızılhaç Hastanesinde iki günlük tedavi gördüğünü, sonrasında trenle Kahire’deki Abbasi Hastanesine nakledildiğini söylemiştir. Hastanede iyi bir tedavisi gördüğünü söyleyen Hasan Remzi, 28 gün sonra taburcu edilerek Seydi Beşir Kuveysna esir kampına gönderilmiştir.[209]

Kızılhaç raporlarına bakıldığında hastanelerin şartları mükemmel görünmekteydi. Buna rağmen kamp ve hastanelerdeki hasta ve ölü sayısına dair verilen istatiksel bilgiler, İngilizlerin diğer kamplarda olduğu gibi Abbasiye Hastanesinde de çaresizliğini göz önüne sermekteydi. Kahire 2 Numaralı Abbasiye Hastanesinde Başhekim Wickermann, dört İngiliz doktor, Kızılhaç Cemiyetinden birkaç hemşire ve 18 Türk hastabakıcı, esirlerin sağlık sorunları ile ilgilenmişlerdir. Yatak ve koltuklar esirlerin için temiz hava alacak şekilde düzenlenmiştir. Hastanede ilaç ve ecza malzemesiyle sağlık malzemeleri çoktu. Yaralılar en gelişmiş cerrahi aletlerle tedavi edilmekteydi. 2 Ocak 1917’de Kızılhaç heyetinin ziyareti sırasında hastaneye 80 yaralı esir getirilmişti. El-Ariş’ten getirilen bu esirler çok zayıflamış ve bitkin bir durumdaydı. Hastanede iyi düzenlenmiş bir ameliyathane, petrolle işleyen bir sterilizasyon odası da bulunuyordu. Sıtmalı hastaların yatakları cibinlikle kaplanmıştı. Böylece sivrisineklerin, komşu diğer hastalara hastalık taşımasına karşı önlem alınmıştı. Hastabakıcılar hastanenin bahçesinde, her türlü konforu olan iki çadırda kalmaktaydılar. Bunlardan biri gece servisi bakıcıları, diğeri gündüz servisi bakıcılarına ayrılmıştı. Esirlerin kullanabilecekleri sıcak ve soğuk duşlar vardı. Hastalar küvetlerde yıkanmakta, iyileşme durumunda olanlar musluklara gidebilmekteydi. Hastalanan esirler, özel hazırlanmış otomobillerle hastaneye getirilmekteydi. İngiliz doktorların tamamı, Osmanlı esirlerinin sabırlı davranışları ve acıya dayanıklılıkları konusunda görüş birliği içerisinde olmuşlardır. Hastane kayıtlarına göre 2 Ocak 1917’deki hastalık ve hasta sayısı şu şekildeydi:[210]

Tablo 4.10: 2 Nolu Abbasiye Hastanesindeki Hastalık ve Hasta Sayısını
Gösteren Liste

Hastalığın Cinsi

Osmanlı

Bulgar

Alman

Tüberküloz

27

0

0

Dizanteri

37

3

2

Sıtma

3

0

0

Savaş yarası

74

2

4

Kansızlık ve zayıflık

30

12

5

Diğer hastalıklar

96

5

0

Toplam

267

22

11

Kaynak: Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 47-50.

Hastanede salgın (epidemik) hastalık bulunmamaktaydı. Kızılhaç heyetinin iddiasına göre dizanteriden ölenlerin çoğu, Hicaz bölgesinde bu hastalığa yakalanmışlardı. Aşırı bir güçsüzlük ve aşırı açlık içindeydiler. Ölen Osmanlı esirleri, dini vecibelerine göre Müslüman mezarlığına defnedilmiştir. Cenaze törenlerine garnizondaki İngiliz askerleri ve esirlerden bir heyet katılmıştı. Hastane kayıtlarına göre Abbasiye Hastanesinde 8 Ağustos 1916 tarihinden 1 Ocak 1917 tarihine kadar 66 Türk esiri şehit olmuştur. Bunların dağılımı şu şekildeydi:[211]

Tablo 4.11: 2 Nolu Abbasiye Hastanesinde Hastalık sonucu Gerçekleşen

Ölümlerin Listesi

Hastalığın Adı

Ölen Sayısı

Dizanteri

45

Tüberküloz

9

Beriberi

1

Sıtma

1

Savaş yarası

9

Tifo

1

Toplam

66

Kaynak: Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 50-51.

Ocak 1918 ile Ağustos 1919 tarihleri arasında ise Abbasiye Hastanesinde ölüm oranı %12-14,5 arasında olduğu kaydedilmiştir.[212]

Bir İngiliz askeri, ailesine gönderdiği mektupta Kahire Abbasiye Hastanesinde karşılaştığı Türk esirlerin genel durumlarından bahsetmiştir. İngiltere Hükûmeti bu tür mektupları iç politika malzemesi olarak kullanmayı her zaman bir fırsat olarak görmüş ve mektupları basında yayınlamıştır. Mektupta İngiliz askeri Türk esirlerinin oldukça neşeli ve canlı göründüğünü yazmıştır. Esirlerin her biri içeri girdiğinde kendisini selamlamıştır. İngiliz askeri Osmanlı askerinin her bir esire bir paket sigara verdiğini söylemeyi de ihmal etmemiştir.[213]

4.3.4                           Kahire Kızılay Hastanesinin Sağlık Şartları

Mart 1915’te açılan Mısır Kızılhaç Hastanesinin asıl amacı, savaşta yaralanan ve hastalanan Osmanlı askerlerinin tedavilerinin yapılmasıydı. Açıldıktan sonra Kızılay Cemiyetinin kontrolüne verilmişti. Bina, hastane olarak yapılmadığından servisler biraz dağınık olmakla birlikte mümkün olan en pratik usulde kullanılmıştır. Cephede esir düşen askerler öncelikle Kantara Hastanesinde yatırılıyor, oradaki ilk müdahaleden sonra tedavisine devam edilecekler bu hastaneye getiriliyordu. Tüberkülozlu hastalar, birinci katta bulunan dört yatak alabilen 4x5x5 metre boyutunda küp şeklindeki odalara yerleştirilmişti. Odaların çoğu ağaçlarla çevrili bahçeye açılmaktaydı. Başhekim Abbas Hilmi Bey başta olmak üzere hastanedeki bütün doktorlar Mısırlıydı. Burada kalan iki doktor, üç cerrah ve bir eczacı vardı.

Kulak, Burun ve Boğaz ile göz uzmanları, şehirden çağrıldıklarında gelmekteydi. Hastanede bir de röntgen uzmanı bulunuyordu. Başhemşire Amerikalı bir hanımdı. Ona bağlı üç İngiliz kadın hastabakıcı vardı. Ayrıca 32 Mısırlı erkek hastabakıcı görevlendirilmişti. Hastanede, her türlü gerekli malzemenin bulunduğu geniş bir ameliyathane vardı. Geniş bir odada da sterilizasyon yapılıyordu. Hemen yan koğuşta Fransız modeli şeklinde Mısırlılar tarafından inşa edilmiş buharlı dezenfekte fırını, aletlerin ve tıbbı malzemelerin sterilize olmasına imkân veriyordu. Bunların sayesinde enfeksiyon hastalıkları azaldı ve ameliyat sonrası ölümler %25’e düştü. Bazı temel analizler için bir laboratuvar açılmıştı. Ancak kimyasal ve bakteriyolojik analizler şehirdeki bir enstitüde yapılıyordu. Hastanenin eczanesi her türlü modern ilaca sahipti. Hastanenin altı salonu tüberkülozlu hastalara ayrılmıştı. Onların özel bakıcıları vardı. Tüberkülozlu hastalardan yataktan kalkabilenler günlerinin büyük kısmını sarayın kendilerine ayrılan bahçesinde geçiriyorlardı. Bir salon yaralı subaylara, bir başka salon yaralı astsubaylara, iki salon da dizanteri hastalarına ayrılmıştı. Bahçeye her türlü konforu olan İngiliz usulü çadırlar monte edilmişti. Bunlar acil vakalar veya hastanedeki yerlerini yeni gelenlere bırakmak zorunda kalacaklar içindi. Hastanenin bütün odaları temiz ve tertipliydi. Her yatağın başucunda hastalara dair gözlemlerin ve ateş durumunun kaydedildiği bir kâğıt vardı. Esirlerin yattığı odaların şartları iyi olup mobilya ve eşya bakımından bir eksiği yoktu. Odalarda demir somyalar, uçlarında komodinler, çarşaflar, yastıklar olmak üzere her şey tamamdı. Yaylı yatak, doldurulmuş minder, çarşaf ve yastık çok sağlam durumdaydı. Battaniyelerde sınırlama yoktu. Yatak çarşafları beyaz ve mavi pikeden olup ortalarında Kızılay amblemi vardı. 1739 [214]Sonuç olarak Kızılhaç heyetinin hazırladığı raporda Mısır Kızılhaç Hastanesi hakkında mükemmel raporu verilmişti.[215]

Açılış tarihi olan 17 Mart 1915’ten 4 Ocak 1917’ye kadar hastanede 2.245 yaralı ve hasta esir tedavi edilmişti. 4 Ocak 1917’de 149 esir hastanede tedavi görüyordu. Bunlardan 8’i El-Ariş’ten gelen subay, 141’i ise Osmanlı askeriydi. Askerlerden 66’sı savaş yarasından ameliyat edilmişti. Bunlardan 13’ü sakat olup

6’sının bir organı kesilmiş, diğerleri ise uzun süredir hastanede gözlem altındaydı. 38 hasta iç hastalığı olan esirler olup bunların ciddi vakalar olduğu görüşmüştür. 4’ü Bağdat’tan gelen safrada hemoglobinuri, 6’sı dizanteri, anemi ve çok zayıf durumundaki hastalardı. 4’ü nefrit yani böbrek hastalığı, 25’i göz hastalığı, 20’si de tüberküloz teşhisiyle hastaneye yatırılmıştı. Tamamı El-Arşi’ten gelen tedavi altındaki subaylara bakıldığında bir sağ dizinden yaralı, bir kafasından yaralı, bir kalça kırıklığı, bir boyun yarası, bir göğsünden kurşun yarası ve bir yüzünden kurşun yarası vakası vardı. Ölen esirler silah arkadaşlarının nezaretinde, askeri ve dini bir törenle Müslüman mezarlığına gömülmüşlerdir. Kızılhaçın raporunda, ölüm sebebi ve ölüm oranları hakkında şu bilgiler yer almaktadır:1741 [216]

Tablo 4.12: Kahire Kızılay Hastanesinde Ölen Esirlerin İstatistikleri

Ölüm Sebebi

1915’te Ölenler

1916’da Ölenler

Ameliyat

30

17

Zatülcenp

2

5

Dizanteri

8

19

Tifo

1

1

Pericard (kalp hastalığı)

1

2

Akciğer İltihabı

3

11

Akciğer Tüberkülozu

-

26

Bağırsak Tüberkülozu

-

21

Nefrit

-

5

Kangren

-

1

Hepatit

-

1

Anemi

-

1

Toplam

45

111

Kaynak: Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 62.

Esirlerin kamplarda esirlere nasıl bir tedavi uygulandığı esir mektuplarından da öğrenilmektedir. 47. Alay 3. Tabur 9. Bölük kumandanı Üsteğmen Bağdatlı Niyazi Efendi’den haber alamayan ailesinin yazdığı mektuba tabur yedek subayın 6 Mayıs 1918’de yazdığı cevapta esirin başından geçen olay kısaca anlatılmıştır. Adı geçen esir muharebe sırasında aldığı yara ile tedavi amacıyla Kahire Hastanesine yatırılmıştır. Esir kapanabilecek bir yara ile iki buçuk ay önce esir kampına gelmiş ise de bir müddet sonra yarasının tekrar nüksetmesi dolayısıyla ameliyat için aynı hastaneye gönderilmiştir. Hastaneden yeni gelen esirlerden alınan bilgilere göre son ameliyatın da yapıldığı ve yakında karargâha geleceği öğrenilmiştir.[217]

4.3.5                           Kahire Kalesi Esir Kampının Sağlık Şartları

Kampın sağlık hizmetleri kampa her gün gelen Başhekim Yüzbaşı Seringour tarafından yürütülüyordu. Ayrıca bir Rum doktor da haftada dört gün sabah 09.00’da muayene için kampa geliyordu. Her ikisi de Türkçeyi ve Arapçayı iyi konuşuyorlardı. Revir hizmetini üç kadın hastabakıcı ve bir İngiliz ebe yürütüyordu. Revir, bir vizite odası, bir muayene odası, bir pansuman odası ve bir hasta odasından ibaret olup ferahtı. Hastaların ismi, uygulanan tedavi ve hastanın durumu kaydediliyordu. Başlarda, her gün yüze yakın esir revire başvuruyordu. Çoğu, esaretten önceki sıkıntı ve yokluğa dayalı şikâyetlerini dile getiriyordu. Daha sonraları başvuru sayısı 5-10 hastaya kadar düşmüştü. Şikâyetler daha çok hafif vakalar, ağır (kronik) bronşit, hazımsızlık, ishal, kadın ve çocuklar arasında göz iltihapları (enfeksiyonları), yaşlılarda bazı kalp rahatsızlıklarıydı. Kampta sıtma, dizanteri, tifüs gibi salgın hastalık yoktu. Bir erken vaka olarak tüberküloz görülmüş, o da kampta tedavi edilmişti. Kızılhaç heyetinin geldiği zaman hastanede beş hasta bulunmaktaydı.[218]

Kızılhaç heyetinin Maadi kampını ziyareti sırasında, Hicaz Taif’teki Başhekim Doktor Süleyman Bey, eşinin ve çocuklarının kaldığı Kahire Citadel kampındaki şartların çok ağır olduğundan şikâyet etmişti. Kampta şikâyetler daha çok yiyecek ve sağlık hizmetlerinden olmuştur. Doktor Süleyman anneleriyle beraber Cidatel’de tutulan hasta iki çocuğunun yeterli tedavi edilmediğinden şikâyet etmişti. Kamp yönetimi ise çocukların Dr. Blanchod tarafından muayene edildiğini ileri sürmüştü.[219]

Her ne kadar Kızılhaç yetkililerinin kampı ziyaretleri sonrası tuttukları notlara bakıldığında kampta her şeyin esirlerin sağlığı için düşünülerek yapıldığı ve esirlere her türlü tedavinin tam olarak uygulandığı söylese de esaret sonrası verilen ifadeler Kızılhaç raporları ile çelişmektedir. Cidde Hastanesinde doktor olarak görev yaparken esir düşüp ilk kafilede yurda dönen bir binbaşı Kahire’deki Mehmed Ali Paşa Kışlasında kadın ve çocuklara verilen yiyeceklerin yarardan çok zarar verdiğini söylemiştir. Bedevî ekmeği, çay, birkaç zeytin, biraz peynir, akşamları az miktarda bir sebze haşlaması hem yetersiz hem de kalite olarak çok kötüdür. Bu yiyecekler esirlerin değişik hastalıklara yakalanmasında en önemli sebep olmuştur.[220] İngiliz askeri yetkilileri tarafından malul esir kabul edilerek Osmanlı Devleti’ne iade edilen bir diğer esir Gelibolu Seyyar Jandarma Taburundan Abdürrahim ifadesinde, kampın sıhhi şartlarından bahsetmiştir. Güneş görmeyen odalar, her daim rutubet içindedir. Bu odalarda kalan esirlerde romatizma hastalığı görülmektedir. Kendilerinden yardım istenen İngiliz doktorları romatizmanın askeri bir hastalık olduğunu ifade ederek hastalığı önemsememişler ve esirlerin tedavilerini reddetmişlerdir. Kampta yaşadığı dört sene boyunca hemoroit (konstipasyon), kalp ve mide iltihabı hastalıkları tedavi edilmediği için kronik bir hale dönüşmüştür.[221]

4.3.6                           Maadi Esir Kampının Sağlık Şartları

Maadi kampında sağlık hizmetleri sorumlusu barış zamanında Nasıra’da görev yapmış Başhekim İngiliz Tabip Yüzbaşı Sehrimgour’du. Yardımcısı bir İngiliz doktoruydu. Ayrıca Suriyeli dört Arap doktor da yardım etmekteydi. Bütün bu doktorlar Türkçe ve Arapça konuşuyorlardı. Üç ayrı yerde revir olan kampta dokuz İngiliz hastabakıcı vardı. Bunlara on iki Türk hastabakıcı yardım ediyordu. Revirler 40 hastayı kabul edebiliyordu. Revirlerde yataklar metal somyalar üzerindeydi. Battaniyeler çok sayıda olup sıcak tutuyordu. Doktorlara her sabah 300-400 hasta esir müracaat ediyordu. Bu rakam kamp mevcudunun %8’inin karşılığıydı. Bu müracaatların çoğu küçük şikâyetlerdi. İngiliz yönetiminin iddiasına göre doktorlar hazımsızlık gibi konulara bile ilgi gösteriyordu. Gerçekte esirler kendileri ve tedavileri hakkında bir istekleri yoktu. Esirler daha çok, haber alamadıkları aileleri hakkında endişeleniyorlardı. Ermeni din adamları ise kendi vatandaşları ile ilgilenmekteydi. Heyetin kampı ziyareti sırasında bir kaşıntı, bir nevralji, bir ishal, bir boyunda apse, bir eklem romatizması, bir gastrit hastası toplam 7 esir revirde yatmaktaydı. Ayrıca revirde esaretten önce kafatasından yaralanan bir esir beyin ameliyatı geçirmiş ve yavaş yavaş iyileşmekteydi. Kampın kuruluşundan 1917 Ocak başına kadar 35 sıtma olayı görülmüştü. Sıtmalı hastalar Hicaz, Mekke, Taif ve Cidde’den gelenlerdi. Kampta ağır sıtma hastalığı yoktur. 11 tüberküloz olayı görüldü ve bu hastalar, Abbasiye Hastanesiyle, Mısır Kızılay hastanesine kaldırıldı. Kampta 1917 başına kadar 6 trahom olayı kayda geçirilmişti. Trahomlulara protargol tedavisi yapılıyordu. Yazları sınırlı sayıda ishal vakaları görülmekteydi. Kampta dizanteri, tifo gibi bulaşıcı hastalıklar yoktu. Bütün esirler tifo, kolera ve çiçeğe karşı aşılanmışlardı. Büyük yarası olanlar ve bedensel organları kesilenler, kampın özel bir bölümündeydi. 55 savaş yaralısı ve organı kesilmiş esir vardı. Bunların protezleri tamamlanmıştı. İki esir hiç görmüyordu. Diğer 60 kadarı, savaşta yaralanmış daha hafif yaralılar olup eklem, atrofi ve ankiloz şikâyetlerinden yatmaktaydılar. Eklem kayması, körlük gibi hastalığı olanlar, baston ve koltuk değnekleri kullanıyorlardı.

Kampta iki yaşlı esir felçten vefat etmişti. Bunlar askeri ve dini törenle kampa en yakın Müslüman mezarlığına defnedilmişti.[222]

İngiliz yetkililerin kampın sağlık şartlarına dair yazdıkları yazılara bakılırsa esir düşmüş yaralı esirlere tedavi açısından ayrı bir uygulama yapılmamakta, İngiliz yaralılara hangi tedavi yapılıyorsa ise aynı tedavi Türk esire de uygulanmaktaydı. Acil durumlarda yaralı esirler deniz yoluyla ya da ambulans trenle gönderilmekteydi.[223] Ayrıca 1915 yılında Mısır’daki Amerikan diplomatik temsilcilerinin Maadi kampını ziyareti sonrası hazırladıkları raporda esirlerin büyük koğuşta doktorlar tarafından muayene edildiği ve kampın sağlıklarını muhafaza etmeye uygun bir yer olduğu yazılmıştır.[224]

3.3.7 Bilbeis Esir Kampının Sağlık Şartları

Bilbeis esir kampında sağlık hizmetlerini Dr. İbrahim Zabaci yürütüyordu. Suriyeli bir mülteci olan Zabaci’nin faaliyetlerini İngiliz doktorlar Albay Carnier ve Yüzbaşı Sebrimgour haftada iki kez kontrol ediyordu. Kampta üç Osmanlı, bir Kıptî hastabakıcı vardı. Temiz ve tüm donanıma sahip olan revir, vizite odası, eczane, hasta odası ve izolasyon odasından oluşuyordu. Esirlere somya, ot yatak ve sınırsız battaniye veriliyordu. Çiçek ve koleraya karşı bütün esirler aşılanmıştı. Her sabah 08.00’de 30-40 kişi viziteye çıkıyordu. İleri yaştaki esirler yaşa bağlı hastalıklardan muztaripti. Kızılhaç heyetinin ziyaret ettiği sırada revirde 8 hasta vardır. Bunların 3’ü sıtma, 3’ü zatürre, 2’si dizanteriden hastanede yatmaktaydı. Kampa esirlerin getirilişi sırasında 25 sıtma vakasına rastlandı. Bunlardan 15’i iyileşti. 10’unun tedavisi 1917 Ocak ayında devam ediyordu. 7 dizanteri vakası saptanmış; hastalardan 5’i iyileşmişti. 10 esir trahomdan tedavi görüyordu. Kampta tifo, tifüs gibi bulaşıcı (epidemik) hastalıklar yoktu. Durumu ciddi olan hastalar Mısır’daki Zakazik Hastanesine gönderiliyor ve yerel doktorlar tarafından tedavi ediliyordu. Kızılhaç heyetinin kampı ziyaret ettiği sırada Zakazik Hastanesinde bir göz, bir tüberkülozlu, bir bronşit ve bir ateşli hasta hastanede gözlem altında tutulmaktaydı. Kampın açılışından beri 6 esir hastanede öldü. Ölümlerin biri beyin tümörü, ikisi kronik ince bağırsak iltihabı, biri bağırsak tıkanıklığı, biri tüberkülozdan ileri gelmişti. Ölenler dini inançlarına göre askeri törenle gömülmüşlerdi.1750 [225]

Kampta kalan esirlerin yazdıkları hatıratlarda da kampın sağlık koşullarına dair bilgilere ulaşılabilmektedir. Hidayet Özköz’ün anlattıklarına göre esir düştükten sonra Salihiye geçici kampında dört ay kalmalarının ardından İsmailiye şehri içindeki Bilbeis kasabasına getirilmişlerdi. Hidayet Özkök gözlerinin görmemesinin yanı sıra bir de egzama hastalığına yakalanmıştı. Kampta bulunan büyük ve seyyar çadırlarının altında bulunan hastanelerden birisine yatırılmıştı. Burada gerçekleşen ameliyatta iki İngiliz doktor ile bir İzmirli Rum doktor bulunmuştu. Bu sırada kendisine serum takılmıştır. Serumun ardından eski yerine gönderilen Hidayet Özkök 24 saat süren bir sıtmaya tutulmuştur. 24 saat baygın kalan Özkök, kendine geldikten sonra üç gün daha hastanede kalmış ve hastalığın hafiflemesiyle beraber tel örgüye gönderilmiştir. Tel örgüde kalan esirlere 15 günde bir aşı yapılmış ve ancak burada yıkanmalarına da izin verilmiştir.[226]

Kızılhaç heyetinin önceden haber verilmiş ve teftişe hazırlanmış ziyareti sayılmadığı takdirde Mısır kamplarının uzun bir süre tarafsız örgüt ve devletlerce denetimi yapılmamıştır. Yemen Kolordu Sıhhiyle Müfrezesinde görevli Binbaşı Dr. Süleyman Sudi kampta kaldığı sürece yaşadıklarını raporunda anlatmıştır. Esirler bulaşıcı hastalıklara karşı korunmamış ve tüberküloz hastaları ile aynı yerde yaşamak zorunda bırakılmıştı. İlaçlar çok yetersiz olup her hastaya aynı ilaç verilmiştir. Yedikleri yiyecekler ise esirleri beslemek bir yana sadece hasta etmekteydi. Dr. Süleyman Sudi sağlık koşullarının çok kötü olmasını Belbeis Hastanesinde bilimsel bir inceleme yapılmamasına bağlamış ve uzun bir sefalet dönemi geçirdiklerini şu şekilde anlatmıştır:[227]

Bilbeis Hastanesine gönderildim. Farklı rahatsızlıkları olan hastalar aynı yerde toplanmıştı. Üçüncü derece tüberkülozlu ile birlikte kalıyorduk. İlaçlar sınırlıydı. Her hastalık için aynı ilaç kullanılıyordu, kurtlar tarafından kemirilmiş bakladan ibaret olan yemek yenilebilir gibi değildi.”

4.3.8 Tel El-Kebir Esir Kampının Sağlık Şartları

Tel El-Kebir esir kampı esirlerin en fazla mağdur edildiği kamplardan birisidir. Kamp, gözleri görmeyen esirlerin bulunduğu bir kamp haline dönmüştür. Esirlerin büyük bir bölümü bu kampa geldikten sonra gözlerini kaybetmiştir. Göz hastalığının bu kampta çok fazla görülmesi iaşe yetersizliğine bağlanmıştır. Bu kampta kalıp kör olarak ülkesine dönen askerlerin esaretleri öncesinde gözlerinde hiçbir sorun yoktur. Pek çoğu iki gözünü birden bu kampta kaybetmiştir.[228]

4. Ordu-yı Hümayunun 2. Kolordu emrinde 24. Telsiz Telgraf Müfrezesinde görevli Karacabey’in Tavşanlı mahallesinden Hüseyin oğlu Cevad, 23 Mart 1919 tarihli ifadesinde tel örgüler içinde çekilen mahrumiyet ve ıstırabın sonucu olarak esirlerin çoğunun hasta olduğundan bahsetmektedir. Kendisi dizanteriye tutulup hastaneye sevk edilmiştir. Hastanede hastaların tedavi ve beslenme hususlarına dikkat edilmiş ve ihtimam gösterilmiş ise de esirlerin çoğu vefat etmiştir.[229]

Bu kampta üç yılını geçiren Mehmed Kurtul kampa dair anlattıklarında yemeklerin kalitesizliğinden ve miktarının yetersiz olduğundan bahsetmektedir. İaşenin yetersiz ve çok kötü kalitede olması esirlerin kamplarda sık sık hastalanmasına, gözlerinin kör olmasına ve bunların sonucunda hayatlarını kaybetmelerine yol açmıştır.[230] Bu kampta kalan askerlerden Ahmed Ercan “İyi baktı gâvur.” diye tanımladığı İngilizlerin, kendilerine bir iş yaptırmadığını sadece ara sıra 5-10 kişilik bir grup alarak hastane işine götürüldüklerini söylemiştir. Her gün yaklaşık hastaneden 10 civarında cenaze çıkmaktadır. Ölüler ayakları açıkta kalacak şekilde battaniye ile kefenlenmekteydi.[231]

Esirler kampta hastalandığında genelde ilk önce esirler arasında bulunan bir doktor varsa ona giderdi. İbrahim Arıkan da hastalandığında ilk önce tel yarbayı olan Türk doktoruna gitmiş ve hemen hastaneye sevk edilmişti. Hastane doktoru Vasiladis

isminde bir Rum’du ve muayeneden sonra dizanteri teşhisi konuldu. Bağırsakları çok incelediğinden ekmek yemesi bile tehlikeli hale gelmiş ve yürüyemez olmuştu. İlaç olarak günlük 3 bardak kan suyu yazılmıştı. İki gün sadece kan suyu içtikten sonra birkaç günde çorba verilmiş ardından kısa süre hastaneden taburcu edilerek kampa dönmüştü.[232]

İbrahim Arıkan dişi ağrıdığı bir zaman muayene için doktora gittiğinde doktor bulaşıcı hastalık muamelesi yaparak diğer askerler ile her türlü temasını yasaklamıştır. Sağlık görevlisinin elinden herhangi bir şey alması dahi istenmemiştir. Hastaneye sevk edilen İbrahim Arıkan muayene dahi edilemeden doğrudan tüberkülozlu hastaların bulunduğu çadıra konulmuştur. Burada 25 tüberkülozlu hasta ile beraber yaşamıştır. Doktor ise sadece sabahları gelmektedir. Diğer hastalar ise tüberkülozlu hastaların ölmelerini beklemişlerdir. Öldüğü zaman ise paralarını paylaşmaktadırlar. Sabah gelen doktorun adı İbrahim olup İstanbul Beşiktaşlıdır. İbrahim Arıkan dişini çektikten sonra kampa geri gönderilmiş, burada polis olarak ayrıldığından 1. telden 5. tele nakledilmiştir.[233]

Tüm kamplarda ve hastanelerde olduğu gibi Tel el-Kebir kampında da görülen düzensizlik, kamp yöneticilerin esirlerin sağlıkları ve hastalıkları ile ilgilenmeyişleri, kamp şartlarının ve yiyeceklerinin kötü ve sağlıksız olması gibi pek çok sebeple kamplarda ve hastanelerde esirler arasında hastalıklar çok yaygın görülmüştü. Hastalıklar salgın haline gelmiş, bu sebeple hastaneler tam kapasite çalışmıştı. Hasta esirlerin bir bölümü revirlerde ya da hastanelere giderken yollarda şehit olmuştu. Her geçen gün ölü sayısı artıyor, bu ölüm vakaları esirlerin psikolojisi bozuyordu. Tüm bunların sonucu olarak Tel el-Kebir’de binleri aşan esir mezarlığı yapılmıştı.[234]

4.3.9 Ras El-Tin Esir Kampının Sağlık Şartları

Ras El-Tin Kampının sağlık hizmetleri, İskenderiye’nin 21 Numaralı Hastanesinin Başhekimi Tabip Albay tarafından her gün kontrol ediliyordu. Ayrıca Tabip Yüzbaşı Dunne kampta kalıyordu. Her gün saat 09.00’da 8-10 hasta muayene ediliyordu ki bunların bir ya da ikisi Osmanlı esiriydi. İstanbul’dayken bir manifaturacıda çalışan kamptaki sivil Türk esiri İbrahim Hasan, İngilizceyi ve Fransızcayı mükemmel bir şekilde konuşuyor ve kampta çevirmenlik yapıyordu. İngiliz Kızılhaç görevlisi kamp doktoruna yardım etmekteydi. Kampın reviri, vizite odaları, lavabolar, lavabosu olan altı yataklı bir hasta odası, bir izolasyon odası, yatak, yatak örtüsü ve eczaneden ibaretti. Revirde küçük ve çok önemli olmayan vakalara bakılıyordu. Ciddi durumlarda olan hastalar, kampa 10 dakika mesafede bulunan İskenderiye’nin 21 Numaralı denize nazır modern hastanesine gönderiliyordu. Kızılay heyetinin ziyaret ettiği Ocak 1917’de bir bronşit, hastanede bir tüberküloz ve bir dirseğinden yaralanmış hasta bulunmaktaydı. Kamp revirinin durumu her yönden kusursuzdu. Kampta, 1916 yılında görülen iki dizanteri dışında trahom, tifo, tifüs, sıtma gibi bulaşıcı hastalıkların hiçbiri yoktu. Kampta bulunan sivil esirlerin durumu esaret öncesi sağlık durumlarının kötü olmamasından dolayı fena değildi. Çölde bir süre kalan esir askerler Mısır’ın diğer kamplarında bulunmaktaydı. Ne kampta ne de İskenderiye’deki hastanede ölüm vakası görülmemiştir. Kamp tercümanı İbrahim Hasan hastaların ciddi bir şekilde tedavilerinin yapıldığını söyleyerek kampta bulunan doktor hakkında Kızılhaç heyetine övgülerde bulunmuştu.[235]

4.3.10 Seydi Beşir Esir Kampının Sağlık Şartları

Bu kamptaki sağlık hizmetlerini İngiliz Tabip Yüzbaşı Gillespic yürütüyordu. Bu doktora savaş öncesi Halep’te görev yapmış bir Ermeni doktor yardım ediyordu. İki doktor da Arapça ve Türkçe biliyordu. Ayrıca bir İngiliz onbaşı ve beş İngiliz hastabakıcı sağlık hizmeti vermekteydi. Bunların dışında, kampta 21 Mısırlı hastabakıcı vardı. Ciddi vakalar İskenderiye’deki İngiliz Hastanesine gönderiliyordu. Kampta esir olarak bulunan Türk Tabip Binbaşı İbrahim de Osmanlı esirlerine yapılan operasyonlara katılıyor ve yardım ediyordu. Hastalara gösterilen özenden kendisi memnuniyetini bildirmişti. Esirlerin yatak takımları ve elbiselerinin sterilizasyonu için bir oda ayrılmıştı. Vizite odası iyi düzenlenmiş ve dolaplarda yeterince ilaç bulunduruluyordu. İzole edilmiş bir baraka enfeksiyonlu hastalara ayrılmıştı. Ayrıca revirde hastalar için bir banyo yapılmıştı. Hasta yemeklerini pişirmek için bir de mutfak vardı. Kampa yeni gelenler, kampın bir ucunda bulunan özel bir bölümde 14 gün süreyle karantinaya alınıyorlardı. Herhangi bir bulaşıcı hastalık taşımadıklarından emin olunduktan sonra kamptakilerle iletişime geçebiliyorlardı. 1917 yılı Ocak ayında 36 subay ve 34 emir eri karantinadaydı. Bütün esir Osmanlı subayları çiçek, tifo, kolera gibi hastalıklara karşı aşılandıklarından kampta bulaşıcı hastalık yoktu. Her gün üç beş subay viziteye çıkıyordu. Genellikle haftada altı hafif sıtma vakası, ayda üç beş serumla iyileştirilen dizanteri vakası görülüyordu. Bir ya da iki dizanteri gibi ciddi vakalar İskenderiye’deki hastanelere gönderilmişti. Yaz aylarında önemsiz birkaç ishal olayına da rastlanıyordu. Emir erleri arasında üç trahom vakası görülmüştü. Hicaz’dan gelenlerde dört tüberküloz vakası görülmüş, hasta esirler nu kampa yatırılmadan İskenderiye’deki hastaneye gönderilmişti. 20-30 gün sonra bu esirlerden ikisi şehit olmuştu. Kızılhaçın kampı ziyaret ettiği Ocak 1917’de kampta bir ayağından yaralı subay ve bir farenjit hastası vardı. Kampta bacağı kalçasından kesilmiş ve yapay bir bacak takılmış bir subay ile kolunun alt iki kemiği kırılmış ve dört defa ameliyat edilmiş bir başka esir subay da bulunmaktaydı. Ayrıca yarı felçli kafatası çatlak ve koltuk değneği ile yürüyen bir esir subay vardı. Bunlardan başka bacağındaki sinirleri hasar görmüş bir subay kampta yaşamaktaydı. Mekke Kadısı Salih Sıtkı da esirler arasındaydı ve hastanede mide (gastroenterostomi) ameliyatı olmuştu. Bu ilgiden dolayı İngiliz yetkililere bir teşekkür mektubu yazmıştır.[236]

Kızılhaç raporlarında kampın sağlık şartları her ne kadar kusursuz gösterilse de esir ifadeleri ve hatıratlar bu kampta da durumun tersini göstermektedir. Cidde Hastanesinde doktor olarak görev yaparken esir düşen bir binbaşının esaret sonrası verdiği ifadesinde kampın sağlık şartlarının yeterli olmadığından bahsetmektedir. Binbaşının anlattıklarına göre subay karargahına başlangıçta bir Ermeni doktor tayin edilmiş, esir çoğalınca bir kişi daha ilave olunmuştur. Hayra Hastanesi Baştabibi Trablusgarplı Binbaşı Arif Bey de kampa atanmıştır. Karargâhın 25 yataklı bir revire benzeyen bir hastanesi vardı. Esirlerin ilk tedavi burada yapılıyor, hastalığın ehemmiyetine göre gerekli görülürse İngiliz hastanelerinden esirlere tahsis edilmiş özel bir hastaneye sevk ediliyordu. Esir hastaneleri büyük hastanelerin yanında etrafı tellerle kapalı barakalardan ibaretti. İlaçlar ve gıdalar özel olarak belirlenmiş listeden veriliyordu. Hastanın bir esir hastası olduğu dikkate alınıyor ve ona göre muamele yapılıyordu. Tüm bunlara rağmen kampta işler İngilizlerin iddia ettiği gibi düzenli bir şekilde işlemiyordu.1762 [237]

Karargâhlarda bulunan rütbesiz askerlerin genel sağlık durumları daha elim bir durumdaydı. Hastaneye gidenlerin büyük çoğunluğu uygun şartlarda nakil edilememiş, tam zamanında tedavi altına alınamamıştır. Esirlerin yaşama gücü ve bedenlerinin direnci noksandı. Bu şartlar altında esirler kendilerini hayata bağlayan tüm gücü yitirmişlerdi. Bu gibi sebeplerle veya dizanteri gibi bulaşıcı ve ağır hastalıklarla çok sayıda esir kamplarda veya hastanelerde hayatını kaybetmiştir. Ayrıca esirlere verilen yemeklerin kalitesi ve yetersizliği esirlerin hastalanmasında ve hatta ölmelerinde en önemli sebeplerin başında gelmektedir. Esirler kısa sürede ilk başta verilen yemekleri arar hale gelecek ve yemekler yenilmeyecek bir hale dönüşecektir. Zamanla buğday ekmeğinin yerini mısır, dara ve daha başka şeylerle karıştırılmış esmer, sert bir ekmek almıştı. İhtimaldir bu ekmek çok hastalığın kamplarda ortaya çıkmasına sebep olmuştur.[238]

Kampta sıkı bir düzen içinde yaşayan subaylara gereksiz yere zulmetmek için günde iki defa yoklama yapılması birçok subay ve askerin hastalanmalarına sebep olmuştur.[239] Subayların genel sağlık durumunun çok fena olmadığı, kamplarda kalan Türk esir erler tarafından sıklıkla söylenmiştir. Burada erlerin kendilerinden daha iyi şartlarda kalan subayların durumunu kendininkileri ile kıyasladıkları görülmektedir. Oysaki subaylar arasında dahi pek çok askerin esaret kamplarında öldüğü, bu ölümlerin çoğunun esirlerden gizlendiği ve esirlerin haberdar edilmediği kamplarda esirler arasında konuşulmaktadır.[240]

Teğmen Ahmed Rıfat Efendi 3 Nisan 1917 tarihinde verdiği ifadesinde esir askerlerin durumunun pek acınacak bir halde bulunduğundan bahsetmektedir. Bir kısmı romatizmadan bir kısmı dizanteriden bir kısmı da tüberkülozdan muztariptir.

Esirlerin hastanede tedavi edildiklerine şahit olmuş, fakat esirler tam iyileşmeden hastaneden çıkarılmıştır. Türk askerleri umumiyetle zayıf ve dermansız durumdadır. Yetersiz tedavi yüzünden subay ve askerlerden vefat edenler olduğuna da tüm esirler şahittir.[241]

58. Alay 3. Tabur komutanlığından olup Gazze Cephesi’nde İngilizlere esir düşen Üsteğmen Hüseyin oğlu Halid Efendi kamplarında rütbesiz askerlerin iaşesinin düzensizliğinden bahsetmektedir. Esirlere yemek olarak turşu verildiğini, askerleri bu az gıda ile ağır hizmette her gün için üç ile beş saat çalıştırdığını işitmiştir. Bu durum esirlerin sık sık hastalanmasına neden olmuştu. Esir ifadelerinden oluşan 19 Temmuz 1917 tarihli rapora göre hastalanan askerlerin tedavisine bakmak üzere Ermeni ve Rum doktorları istihdam edilmiş, bu doktorlar askerlerin %30’unun gözlerini kör etmiş %15-20’si de zehirleyerek öldürmüşlerdi. Bu konuda Türk esir kumandanları İngilizlere müracaat etmiş ve teşebbüs sonuç vererek Türk doktorları da kampa gönderilmiştir.[242]

Her şeye rağmen İngilizler tarafından kendilerine iyi bakıldığını söyleyen esirler de olmuştur. Gelibolu Seyyar Jandarma Taburundan Abdürrahim ifadesinde kampta sağlık işlerinin işleyişi anlatmıştır. İfadesine göre hastalanan esirler hastaneye sevk edilirlerdi. Eğer esir hastanede vefat ederse İngilizler tarafından hastaneye götürülür ve kamplardan bir imam defin işlemleri ile görevlendirilirdi. Hastanede yapılan işlem sonrası cenaze defnedilirdi.[243]

Mart 1921 tarihinde Eski Hicaz Fırkası Kumandanı albay, esaret sonrası verdiği ifadesinde Seydi Beşir karargahında subayların umumiyetle sağlık durumlarının iyi olduğundan bahsetmiştir. Bu da karargahların temiz tutulmasından, tuvaletlerin pisliklerin atılmasından, her hafta tüm odaların dezenfekte edilmesinden meydana gelmekteydi. Umumiyetle etrafa atılan süprüntülerle, mutfaklarda meydana gelen pislikler arabalarla kaldırılmakta ve kampın temizliğine büyük önem verilmekteydi.[244] Örneğin, 120. Alay kumandanı yarbay imzalı Merkez Kumandanlığı Üsera İşleri Şubesine sunulan 20 Şubat 1921 tarihli rapora göre Seydi Beşir Üsera Karargâhı 4. kampında hiç ölüm gerçekleşmemişti. Hasta subay ve askerler hastaneye gönderilmişti. Oradan pek azı kampa döner, diğerleri malul askerler arasında İstanbul’a sevk edilirlerdi.1770 [245]

Gözlerini cephede kaybeden Emin Çöl kör olmasına rağmen kampın sağlık şartlarını çok iyi tasvir etmiştir. Kampın bir köşesinde sakatların, ihtiyarların ve hastalık geçirmiş olanların dinlenme pavyonu bulunmaktadır. Emin Çöl’ün anlattıkları esirlerin kamplarda ne hale düştüklerini göstermesi bakımından önemlidir. Bu kişilere haftada 24 sigara ya da bunun yerine tütün sigara kâğıdı verilmiştir. Hatta Emin Çöl’e kamp komutanı gelmiş kendisine sigara verilip verilmediği sormuştur. Ardından bir kutu İngiliz subaylarına verilen sigara hediye etmiştir. Bu sigaradan pavyonda bulunan diğer 11 arkadaşına birer ikişer dağıtmıştır. Kampta hasta ve yaralılara gösterilen bu muamele esirlerin genel durumunu gizleyememektedir. Emin Çöl gözlerinin görmemesine rağmen kendi ihtiyacını görebilmektedir. Buna rağmen bu ihtiyacını gideremeyen pek çok kişi kampta başkasına muhtaç bir şekilde yaşamaktadır.[246]

Seydi Beşir kampının sağlık işlerinin nasıl yürüdüğü esaret hatıratlarında yer veren başka esirler de olmuştur. Filistin Cephesi’nde İngilizlerle çarpışan ve 6 ay sonra Şeria Vadisi’nde esir düşen Mehmed Şanlı adlı bir esir Seydi Beşir esir kampına götürülmüş ve orada 3 yıl geçirmiştir. Bir yıl hem gözündeki rahatsızlıktan hem de kanlı basurdan hastanede yatmış ve kendi tabiriyle İngilizler esirlere iyi bakmıştır.[247]İbrahim Sorguç esir kampında humma-yı racia hastalığına yakalanmış ve tedavisi kampta yapılarak sağlığına kavuşmuştur. Hastalığı boyunca kendisine iyi bakıldığını söylemiştir.[248]

Seydi Beşir’in havası güzel suyu boldu. Buna rağmen Fahreddin Paşa romatizma hastalığından müşkül durumda uzun zaman geçirilmiş ve bir eli boynunda asılı kalmış ve hareket edememiştir. Ubeydullah Efendi ise sıtmadan rahatsızlık geçirmiştir. Bu hastalıklar kampta en sık görülen hastalıklardır.[249]

Ahmed Altınay da kampta basur hastalığından şiddetli bir acı çekmiştir. Bir süre sonra basur hastalığı dayanılmaz bir hale gelmiş ve ameliyat zorunlu olmuştur. Basurdan dolayı perhize başlamıştır. Bu sırada bir başka bela daha kendisini bulacak ve sıtmaya yakalanacaktır. Geceleri yağan yağmurdan ve sıtmadan dudaklarında uçuk çıkacak ve ağzının tamamını kaplayacaktır. Ahmed Altınay’ın hastalıklar peşini bırakmayacak ve bir süre sonra şiddetli diş ağrısına yakalanacaktır. Ayrıca kampta tifo hastalığı görülmüş ve esirler kampta tifoya karşı aşılanmıştır. Aşılardan dolayı yüksek ateş ve baş ağrısı esirlerin çektiği bir başka ıstırap olacaktı.[250]

4.4                           Kıbrıs Esir Kampının Sağlık Şartları

Kıbrıs esir kampında İsmail Şevket isimli bir Türk doktor, Aneksopulos isimli bir Rum doktor, Freyzer isimli bir Maronit ve bir Ermeni doktor olmak üzere dört doktor kampın sağlık işlerini yürütmüştür. Türk esirler güvenmediklerini açıkça söyledikleri diğer üç doktora muayene olmak istememiş, Türk Doktor İsmail Şevket Bey’e muayene olmayı tercih etmişlerdir. Esir kampında kısa sürede tanınan Şevket Bey, çok geçmeden adada da tanınmaya başlamıştır. Özellikle Mağusa’nın Suriçi olarak bilinen bölgesinde yaşayan Kıbrıslı Türkler, muayene olabilmek için kampa gelmeye başlarmış ve İngiliz yönetimi ilk günlerde olayı görmezlikten gelerek göz yummuştur. Doktor Şevket Bey’e esir kampından dışarıya çıkma ve Suriçi bölgesinde Kıbrıslı Türk hastalarını muayene etme izni verilmiştir. Doğabilecek olası sorunlardan dolayı İngiliz yetkililer bu ziyaretleri kısıtlamaya gitmiştir.[251]

Tüm bunlara rağmen kampta esirlere ve özellikle hastalara gereken özenin gösterilmediği ve sağlık hizmetinin yeterli düzeyde verilmediği bir gerçektir. Hasta esirlere iyi bakılmadığı, yüz kızartıcı derece kaba davranıldığı, Ermeni ve Rum doktorları tarafından insanlık dışı muameleye maruz kaldıkları da bilinmektedir. Esirlerden bir kısmı sergilenen bu tür kötü muameleler sebebiyle hayatını kaybetmiştir. Kampta sadece bilinen hayatını kaybeden esir sayısı 217’dir. Vefat edip kaydı yapılmayan esirlerin sayısı ise bilinmemektedir.[252]

1916’nın son aylarında Kıbrıs kamplarına getirilen ilk esir kafilesinin limana ulaştığı sırada kasaların içinde ölülerin ve yaralıların olduğu görgü tanıkları tarafından dile getirilmişti. Ayrıca esirler adaya getirildikten hemen sonra da askerler arasında ölüm olayları görülmeye başlanmış ve gün geçtikçe ölü sayısı artmıştır. Kötü yemekler, sağlıksız beslenme ve salgın hastalıklar esir kamplarında ölümün başlıca sebepleri arasındaydı. Uzun süren esirlik yılları hemen hemen bütün Türk esirlerinin sıhhatine de tesir etmişti. Kıbrıs kampında Türk esirlerin kaldıkları barakaların da sağlık açısından yetersiz olması esirler arasında çeşitli ciddi hastalıkların ortaya çıkmasına ve ölümlere sebep olmuştu. Ayrıca bu barakalar yazın sıcak hava, kışın da soğuk hava açısından son derece elverişsizdir.[253] Kamp doktoru tarafından hazırlan raporda kampta meydana gelenler ölümlerin bazılarının menenjit hastalığı olduğunu belirtmiştir.[254]

İngiliz Genel Valiliği, kampın kötü şartlarının Kıbrıs halkı üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak ve gerçekleşebilecek kötü olayları önlemek maksadıyla 19 Nisan 1917 tarihinde The Cyprus Gazetesinde 178 numaralı kararname çıkarmıştır. Bildiride hastaların sağlığı ve konforu için gerekli her türlü tedbirin alındığı vurgulandıktan sonra kamp hastanesinde açık havada, gün ışığında tedavi görecek tüberküloz hastaları için Hastane Baştabibi Yüzbaşı Williamson tarafından dokuz baraka yaptırıldığı söylenmiştir.[255]

4.5                           Selanik Esir Kampının Sağlık Şartları

Selanik kamplarında çalışma şartlarının çok kötü olması sebebiyle esirler sık sık hasta olmuş ve çalışamaz hale gelmiştir. Esirlerin kamplardan zorunlu olarak angaryaya götürülmesi ve kampların ağır şartları ölümlerde neden olmuştur. Cepheden veya diğer kamplardan gelen esirler henüz kendilerine gelmeden ve tam olarak iyileşmeden hemen çalışma kamplarına gönderilmiş ve bu esirler için ölüm kaçınılmaz olmuştur. Çalışma koşullarından başka kamplarda değişik sebepler ile hayatını kaybeden esirler fazla olup bu tür vakaların soruşturması yapılmayarak çoğu zaman kapatılmıştır.[256]

Selanik esir kamplarında günlerini geçiren esirler pek hatırat kaleme almasa da burada görevli bulunan bir hemşirenin yazdıkları, kamplarda Türk esirlerin hangi şartlar altında kaldığını göstermesi bakımından önemlidir. Avustralya Ordusu Hemşirelik Servisi’nden Vida Mitylene Greentree, anılarında Selanik’in üst tarafında bir tepede bulunan Hortiach’da kurulmuş 60. Genel İngiliz Hastanesine hemşire olarak atandığından bahsetmektedir. Hastane büyük çadırlardan oluşmakta ve 1.600 yatak kapasitelidir. Hastanede ciddi hastalar olmayıp genelde fıtık türü basit hastalar bulunmaktadır. Hastane cerrahi işler için yeterli donanıma sahip değildir ve hastanede araç ve gereçlerinin sterilize edilmesi konusunda sıkıntılar çekilmiştir.[257]

Dudular esir kampı sağlık servisinde Dr. Cevded Refik isimli bir Türk, doktor olarak görev yapmıştır. Mekke’den gelmiş ve İstanbul’da bulunmuş bu doktor, kampın dışında gayet konforlu, küçük bir evde yaşamaktadır. Kızılhaç heyetinin raporlarına göre kampta sağlık servisi kusursuz işlemektedir. Hiçbir sağlık sorunu yoktur. Her yerdeki gibi sıtma hastalığına yakalanan kişiler burada da olmuştur. Fakat durumları ciddi değildir. Doktordan hiçbir şekilde şikâyet edilmemiştir. Tam aksine esirler kendilerine bu kadar iyi baktıkları için İngilizlere teşekkür etmektedirler. Türk esirleri sorunlarının Türk Kızılayına ulaştırılması için Kızılhaçtan istekte de bulunmuşlardır. Kalamaria esir kampında da Kızılhaç raporlarına göre esirlerin her türlü konforu sağlanmaya çalışılmış, örneğin sağlık ekipleri tarafından esirlere yatakları için iki çarşaf verilmiştir. Müfettişin kampı ziyareti sırasında kampta bir Alman hasta bulunmaktadır. Kalamaria’daki büyük İngiliz Hastanesi durumu ciddi olan hastalarla ilgilenmiştir.[258]

Britanya Selanik Kuvvetleri tarafından, Selanik esir kampında meydana gelen tüm olaylar “Britanya Selanik Kuvvetleri Savaş Günlüğü” başlığıyla kaleme alınmıştır.[259] Bu Savaş Günlüklerinde 1 Ekim 1918’den 1919 yılının sonuna kadar

Selanik kamplarında gerçekleşen hastalık ve ölüm olayları not düşülmüştür. İlk olarak günlükte 9 Ekim 1918 tarihinde bir Türk savaş esirinin 03.00’de sıtmadan öldüğü yazılıdır. Pernik maden ocağı kampında 28 Kasım 1918’de ve 11 Aralık 1918’de birer Türk savaş esirinin daha öldüğü bilgisi vardır. Ayrıca kamplarda bulaşıcı hastalıklar da görülmüştü. 13 Aralık 1918’de Bulgar polisi tarafından madende ölen bir kişinin tifüs virüsü taşıdığı belirlenmiştir. Bu olay üzerine tüm Türk esirler madenden geri çekilmiştir. Yukarıda bahsi geçen günlüğe göre 3 Aralık 1918 günü Pernik maden ocağı çalışma kampından iki Türk savaş esiri başlarında bir Türk bulundurarak hastaneye sevk edilmiştir. Pazarkia kampında da 2 Türk esiri 21 Mart 1918’de hastaneye gönderilmiştir. Alman, Bulgar ve Türk esirlerin tutulduğu Selanik Karaissi savaş esirleri kampından Mart 1918-Aralık 1919 arasında yaklaşık 1.000 Türk savaş esiri hastaneye gitmiş ve tedavi görmüştür. 5 Ekim 1919, 11 Ekim 1919 ve 23 Ekim 1919 tarihlerinde 3 Türk esirin hastaneye sevk edildiği görülmektedir. Bu savaş günlüklerine göre hastaneden kampa dönen esir sayısı ve tarihleri yaklaşık olarak şöyledir:1786

Tablo 4.13: Selanik Kamplarında Ölen Esirlerin Sayıları

Sıra No

Tarihi

Hastaneden Dönen Esir Sayısı

Sıra No

Tarih

Hastaneden Dönen Esir Sayısı

1

07.12.1918

12

 

18.01.1919

13

2

10.12.1918

18

 

19.01.1919

14

3

12.12.1918

110

 

23.01.1919

16

4

13.12.1918

18

 

26.01.1919

19

5

14.12.1918

13

 

27.01.1919

10

6

17.12.1918

8

 

30.01.1919

26

7

19.12.1918

9

 

03.02.1919

3

8

20.12.1918

8

 

06.02.1919

24

9

21.12.1918

17

 

07.02.1919

15

11

23.12.1918

9

 

08.02.1919

15

alınırsa bu kamplarda hasta olan veya ölen esir sayısı bu rakamların çok üzerinde olması gerekir. Bkz. “Britanya Selanik Kuvvetleri Savaş Günlüğü, Cilt 1, Savaş Esirleri Kampı”, TNA, WO. 95/4945.

1786 “Britanya Selanik Kuvvetleri Savaş Günlüğü, Cilt 1, Savaş Esirleri Kampı”, TNA, WO., 95/4945.

12

25.12.1918

12

 

09.02.1919

14

13

28.12.1918

33

 

13.02.1919

483

14

29.12.1918

12

 

14.02.1919

19

15

30.12.1918

19

 

19.02.1919

49

16

31.12.1918

19

 

22.02.1919

26

17

17.01.1919

26

 

23.02.1919

9

Kaynak: “Britanya Selanik Kuvvetleri Savaş Günlüğü, Cilt 1, Savaş Esirleri Kampı”, TNA, WO., 95/4945.

4.6                           Malta Esir Kampının Sağlık Şartları

Her ne kadar sivil esirler ile adı anılsa da özellikle savaşın başlarında savaş esirlerin tutulduğu bir yer olan Malta Adası, esirlerin sağlık sorunlarının hiçbir zaman eksik olmadığı bir kamp olmuştur. Tüm diğer kamplarda olduğu gibi tarafsız devletler veya uluslararası kuruluşlar savaş sırasında esirlerin bulundukları kampları ziyaret etmişler ve gerekli raporları tutarak ilgili devletlere sunmuşlardır. 1915 yılının sonunda Malta Amerikan Konsolosu, Malta’daki Verdala sivil ve askeri toplama kampları hakkında yaptığı ziyaretlerini içeren bir rapor düzenlemiştir. Konsolos Wilbur Keblinger tarafından yazılmış Malta Verdala sivil ve askeri esir kampı hakkında yazılan bu rapor, esir kampının reviri hakkında bilgiler vererek başlamaktadır. Kampın sağlık şartları çok iyi durumdadır. Askeri hastanenin esir koğuşunda bir, kamp hastanesinin koğuşunda dört esir vardır. İngiltere’de büyük çapta ünlü ve deneyimli bir doktor olan Binbaşı Maher kampın tıbbi subaydır. Binbaşı Maher kampın sıhhi durumuyla özel olarak ilgilenmiştir. Genel olarak kampta sağlık açısından bir şikâyet bulunmamaktadır. Esirler, her ne kadar İngiliz yetkililerin kendilerini rahat ettirme çabalarına karşı minnettarlıklarını gösterseler de kampın fiziksel şartlarından ve ülkelerine iade edilmemelerinden şikâyet etmişlerdir. Bu tür durumlarda özel sağlık kurulu esirleri muayene etmekte ve sağlık şartları bakımından esarete uygun olmayanların durumlarını Londra’daki Savunma Bakanlığına iletmektedirler.[260] İngiliz yetkililerin kampın şartlarının mükemmel olduğunu gösterme çabalarına karşılık hatıratlara bakıldığı zaman bu söylem ile çekişen ifadelere rastlanılmaktadır. Rahmi Apak’ın kampta esaret altında geçirdiği üç yıl içinde hastalanma sonucu on beş kadar insan bu kampta vefat etmişti. Ölüm oranının Alman esirler ile kıyaslandığında çok yüksek olduğu bir gerçektir.1787 [261]

İngiltere Hükûmetine göre Claments esir kampındaki sıhhi düzenlemeler de kusursuz olup esirlerin sağlık durumları iyidir. Her türlü medikal yardım ücretsiz sağlanmakta ve hastalara hastanede çok iyi bakılmaktadır.[262]

4.7                           Man Adası Esir Kampının Sağlık Şartları

Knockaloe esir kampının sağlık şartları çok kötü olup; su çoğunlukla verilememiş, bu da kampta değişik hastalıklara yol açmıştı. Isınmak için verilen yakıt da yetersiz olup hastaneler esirler ile doluydu. Esirlere yeterli düzeyde ilaçlar verilememiştir. Doktorlar ise çok genç olup ve tecrübesizdi. Her şeyden önemlisi insanlık dışı muameleye maruz kalan çok sayıda insan için Osmanlı Hükûmetinin elinden bir şey gelmemiş, İngiltere Hükûmeti hiçbir şey yapmamıştır.[263]

Sabah gazetesinin Man Adası’ndaki Osmanlı esirlerinin zor şartlar altında, her bakımdan yetersiz ve sağlık şartları uygun olmayan bir ortamda yaşamak zorunda bırakılmalarını yazması, İstanbul ve dünya basınında önemli etki yapmıştır. İngiltere ise tüm bu iddiaları yalanlayarak Man Adası esir kamplarının şartlarını gösterir 19 Temmuz tarihli elçilik raporunu, 21 Eylül 1917 tarihinde Hollandalı yetkililer aracılığıyla Osmanlı Devleti’ne göndermiştir. Raporda esirlerin sağlık durumları ile ilgili olarak ölüm oranının bu ülkenin genel nüfus ortalamasının altında olduğu ve sivil esirlere, bu ülkenin nüfusunun tüketmesi beklenen ortalama yiyecek miktarı ile aynı miktarda yiyecek verildiği yazılıdır.[264]

İngiltere Hükûmeti, sadece kamptaki sağlam esirlere karşı ilgisiz kalmamış aynı zamanda uluslararası hukuka göre geri göndermesi gereken hasta esirleri de görmezden gelmiştir. Londra İsveç Temsilciliği, ağır hasta olan bir Türk esirinin durumun araştırılması ve mümkünse serbest bırakılması için İngiltere Hükûmetine 14 Kasım 1917’de başvuruda bulunmuştu. Bu amaçla, Knockaloe’de alıkonulan yaşlı ve ciddi bir şekilde kemik iliği iltihabı bulunan Osmanlı savaş esiri August

Wustupatch’ın sağlık subayları tarafından bir defa daha muayenesi talep edilmişti. İsveçli yetkililer ve sağlık subaylarına göre toplamda dört kez muayene edilen esirin durumunun çok ciddi görünmesine ve geri gönderilmesinin sağlığı açısından zorunlu olmasına rağmen geri gönderilme talebi İngiliz Hükûmeti tarafından reddedilmiştir.1791 [265]

4.8                           Mısır Esir kamplarında Görülen Hastalıklar

Uzun süren esaret hayatının kamplarda esirlere, memlekette ailelerine verdiği acı tarif edilemez düzeydedir. Esirlerin bir kısmı evlerine dönememiş ya cephede aldığı yara ya da kamplarda yakalandıkları amansız hastalık sonucu şehit olmuştur. Geri dönebilen esirlerin de bir kısmı kamplarda yakalandıkları bu hastalıklar ile bir ömür boyu mücadele etmek zorunda kalmışlar, ayrıca bu hastalıkları memleketlerine, kasabalarına taşımışlardır. Pellegra, dizanteri, trahom, tüberküloz, zatürre gibi kamplara yakalanan pek çok hastalık, esirler tarafından Osmanlı topraklarına taşınmıştır. Bu hastalıkların bazıları daha önce ülkede hiç görülmeyen hastalıklardır. Mısır kamplarından dönen esirlerin bir kısmı gözlerini kısmen veya tamamen kaybetmiştir. Bir kısmı da göz sorunları ile hayatlarının sonuna kadar yaşamışlardır. Esirler kamplarda sadece fiziksel hastalıklara yakalanmamışlar, aynı zamanda akıl sağlıklarını da yitirmişler, evlerine döndüklerinde ailelerine ve topluma uyum sağlamakta zorluk çekmişler ve hatta kendi toplumuna yabancılaşmışlardır.[266]

Sıtma kamplarda sıklıkla rastlanan bir hastalıktı. Sıcak havanın da etkisi ile bu ateşli hastalığa yakalanan çok esir olmuştu. Sıtmanın çeşitlerinden tersiyan sıtması da görülmüştür. Pek çok esir sıtmadan hariç humma gibi ateşli hastalıklara yakalanmıştır. Pek çok farklı parazit virüs veya bakteri esirleri teslim almış ve ateşli hastalıklar sebebiyle hayatını kaybetmiştir. Dönek ateş diye adlandırılan humma- yıracia, humma-yı habise (azılı humma), karahumma (tifo), humma-yı esfer (sarı humma), lekeli humma (tifüs), dang humması, humma-yı mesture (gizli humma), humma-yı merzagı (sıtma), humma-yı gab (gün aşırı gelen nöbetli humma), humma­yı merzagı tuyur (kanatlı sıtma), humma-yı rabi (dört gün sıtması), paratifo, paratifüs sık rastlanan ateşli hastalıklardır. Ayrıca kamplarda kolera, veba da görülmüştür. Bu hastalıklardan kurtulamayan esirler kamplarda hayatını kaybetmiştir.[267]

Kamplarda en sık duyulan bir diğer hastalık dizanteridir. Dizanteri hastalığına bakteri, amip ve virüs sebep olmaktadır. Şiddetli bir bağırsak enfeksiyonudur. Ağrılı ishal ve yüksek ateş hastalığın en önemli belirtilerdir. En yaygın tipleri bakteriyel dizanteri ve amipli dizanteridir. Dizanteri her türlü temas yoluyla bulaşabilmektedir. Yemekler, kirlenmiş sular ve tuvaletler en önemli yayılma alanlarıdır.[268]

Esirler kamplarda yeterli beslenememiştir. Kampta neredeyse her esir anemi yani kansızlık sorunu yaşamakta ve fiziksel olarak genel zayıflık hali içindedirler. Yetersiz beslenme, esirlerin kansızlık sorunu yaşamasında ve dermansızlıkta en önemli sebep oluşturur. Hali hazırda halsiz olan esirler kamptan çıkarılmadığından fiziksel aktiviteler de yapamaz durumdadır. Ayrıca esirlerin kaslarında zayıflama; uyluk, ayak, bacak, dirsek gibi yerlerinde yara, kısalma, sertleşme görülmektedir. Çok yaşlı ve zayıf esirler idrar tutamamakta, bunların bir kısmı yatağa bağlı yaşamak zorundadır. Romatizma ve ankilozlar esirler arasında yaygın diğer hastalıklardandır. Hareketsizlik sebebiyle esirler atrofi denilen kas kaybı sorunları ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. Beslenme yetersizliğinin sebep olduğu en önemli hasatlıklardan birisi de vitamin eksikliğinden ortaya çıkan iskorbüttür. Özellikle C vitamini eksikliğinden ortaya çıkan bu hastalık kamplarda yaygın olarak görülmüş, geri dönüşlerinde de uzun süre esirlerin peşini bırakmamıştır. Bir diğer vitamin eksikliğinden dolayı esirlerde görülen hastalık pellegradır. Kamplarda bakımsızlık ve B3 vitamini eksikliğinden ortaya çıkan bu hastalık esirlerin hayatlarını kaybetmesinde etkili olmuş, sağ kalarak kurtulan şanslılar ise ancak yurda dönüşte tedavi olabilmişlerdir.[269]

Esirlerin çoğu ortopedik sorunludur. Bir kısmı cephede aldığı savaş yaraları ile sakat kalmışlardı. Ateşli silah yaralanmaları iyileşinceye kadar hastanelerde tedavi edilmeye çalışılsa da pek çoğu tam iyileşmeden hastaneden kamplara gönderilmişti. Esirler bu yaraları kendi ülkelerine kadar getirmişler ve ülkelerinde tedavilerine devam etmişlerdir. Bir kısmı ise kamplarda yakaladıkları hastalıklar veya kangren sonucu değişik organlarını kaybetmişlerdir. En ciddi olan yaralanma hasarları kafa ve beyinde olanlardır. Kolu, bacağı, eli, ayağı kesilen esirlerin sayısı çok fazladır. Bu kişiler kamplarda epeyce bir yekün oluşturmaktaydı. Kamplarda görülen bir diğer fiziksel sorun ise felçli hastalardı. Beyin felci başta olmak üzere el, kol, vücudun sağ ve sol taraflarındaki felçler esirlerin kamplardaki yaşamını oldukça zorlaştırmaktaydı. Beyin tümörleri de esirlerde nadir de olsa görülmüştür. İngilizlere bu esirleri kendilerine yönetim ve ekonomik açıdan yük görmüş ve ilk önce mübadele ile göndermiştir.[270]

Kamplarda ve hastanelerde sağlık koşulların standartların çok altında olması sebebiyle en basit hastalıklar ölümlere yol açmaktaydı. Bronşit veya farenjit gibi hastalıklar zamanla kronikleşmekte ve daha ciddi hastalıklara neden olmaktadır. Sıradan bir akut bronşit çoğu zaman ilgisizlikten ve yetersizlikten kronik bronşite dönüşmüştür. Bu tür üst solunum yolları iltihapları kısa sürede akciğer iltihabına sebebiyet vermekteydi. Bu hastalık da kısa sürede zatürreye (pnömoni) çevirmekteydi. İltihabi hastalıklara yakalanan esirlerin bir kısmı tedavi edilmemeleri sebebiyle tüberküloz hastası olmaktaydı. Tüberkülozda ileri seviyede kurtuluş pek mümkün değildi. Bu tür virüs ve bakteriler bazen ölümcül olmasa da tedavi edilemediğinden bağırsaklarda yer etmekte ve bağırsak tüberkülozuna yok açmaktaydı. Ayrıca akciğer zarında meydana gelen iltihaplı yaralar da vardır. Bu hastalığa zatülcenp, akciğer zarı iltihabı veya plörezi de denilmektedir. Akciğerde şişlik esirlerin karşılaştığı bir başka sorundu. Tüm bu iltihaplar zamanla eğer esir hala hayatını kaybetmemişse tüm vücuda yayılır ve omurgada pott hastalığı oluşurdu. Yani tüberküloz iltihabı tüm vücudu kaplayarak artrit bir durum alırdı.[271]

Üst solunum yollar ve akciğer iltihaplarından başka esirlerde çok değişik nerdeyse tüm vücudunu kaplayan iltihaplar görülmüştür. Kulak, böbrek, bağırsak, kalp, mide, apandisit, karın zarı (peritonit), ansefalit denilen beyin iltihaplarından başka son derece tehlikeli bir bakteri olan ve koleraya benzeyen vibrio iltihabı adeta esirleri teslim almıştı. Bağırsak hastalıklarından kronik ince bağırsak iltihabı, bağırsak tıkanıklığı, bir çeşit bağırsak paraziti lamblia, blastocystis ve ülseratif kolit esirler arasında en ziyade görülen hastalıklardı.[272]

Nevralji sinir ağrısı ağrıları da esirlerin ızdırap çektikleri hastalıklardan olmuştur. Dünyadaki en kötü ağrılardan birisi olarak kabul edilen trigeminal nevralji, elektrik çarpması gibi hissedilen ve genellikle yüzün yalnızca bir tarafını etkileyen çok şiddetli bir ağrıdır. Hastayı güçten düşürücü derecede olabilmektedir. Yukarıdakilerden başka çok sayıda dahili, harici ve zührevi hastalıklar kamplarda görülmüş ve esirlerin hayatlarını kaybetmelerinde etkili olmuştur. Mide hastalıkları (gastrit), kalp, çiçek, menenjit, egzama, frengi, beriberi, hemoroit (kanlı basür), kronik konstipasyon (kronik kabızlık), hepatit, siroz, damar hastalığı, dalak şişmesi, kronik astım gibi pek çok hastalık kamplarda esirlerin yaşam kalitesini düşürmüştür.[273]

Sonuç olarak Mısır kamplarının şartları iaşe, giyecek ve sağlık bakımından diğer İngiliz kampları ile kıyaslanmayacak kadar kötüdür. Kampların ve hastanelerin özellikle sağlık işleri cepheden yeni gelen yaralı ve hasta esirlerin de çokluğu sebebiyle idare edilemez bir durumdadır. Kamp yönetimi ise bu sorunları çözmek bir tarafa hastane ve kamplarda sağlık hizmetlerini eskiden Osmanlı tebaası olan Ermeni doktor ve hemşirelere bırakmış, gerekli denetimleri de yapmamıştır. Bu şartlar altında esirler sadece fiziksel olarak kamplarda sorunlar yaşamamışlar akıl ve ruh sağlıklarını da kaybetmişlerdir. Esirlerin akli dengesi bozuk veya tedavi edilemez durumdadır. Sağlam görünen esirlerin bile aklı karışıktır. Esirlerin bir kısmı delirmiş, bir kısmı şizofreniye yakalanmıştır. Psikoz, erken bunama, karakter bozukluğu esirler arasında en sık rastlanan ruhsal hastalıklardır.

41.



[60] BOA, HR. SYS., 2189/7; HR. SYS., 2227/44; HR. SYS., 2198/8; TNA, FO., 383/345.

[61] BOA, HR. SYS., 2214/1.

[62] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/140.

[63] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.

[64] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/136.

[65] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/134.

[66] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/139.

[67] Feridun Kandemir, a.g.e., s. 229-247.

[68] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 313/1269.

[69] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 89/111.

[70] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 89/111.

[71] Ergun Hiçyılmaz, a.g.m., s. 15; Ergun Hiçyılmaz, a.g.e., s. 21-23

[72] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/146.

[73] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/40.

[74] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/80.

[75] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/81.

[76] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/83.

[77] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/81.

[78] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.

[79] Cemil Zeki Yoldaş, a.g.e., s. 25-26.

[80] Emin Çöl, a.g.e., s. 109-110.

[81] Hüseyin Fehmi Genişol, a.g.e., s. 65-68.

[82] Mesut Çapa, Kızılay (Hilâl -i Ahmer) Cemiyeti (1914 -1925), Ankara, Türkiye Kızılay Derneği, 2010, s. 89-90.

[83] Evening Star, 24 February 1918, s. 37.

[84] Taşköprülü Mehmet Efendi, a.g.e., s. 71-73, 80-82.

[85] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 2494/19

[86] Nurettin Peker, a.g.e., s. 214-216.

[87] Muhittin Erev, a.g.m., s. 62-63.

[88] Taşköprülü Mehmet Efendi, a.g.e., s. 73, 78.

[89] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 60/53.

[90] Mülazım Mehmet Sinan, a.g.e., s. 122-123.

[91] British Prison-Camps in India and Burma, s. 14-15.

[92] BOA, HR. SYS., 2238/4; HR. SYS., 2189/4: HR. SYS., 2189/5; Türk Kızılayı Arşivi, 196/106.

[93] Belgenin Fransızca kopyasında ölümün kafatası çatlağı sebebiyle olduğu yazılıdır. Bkz. BOA, HR. SYS. 2184/10.

[94] BOA, HR. MA., 1166/20’den aktaran Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi, I, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:131, İstanbul, 2013, s. 296-297.

[95] Taşköprülü Mehmet Efendi, a.g.e., s. 84-94.

[96] British Prison-Camps in India andBurma, s. 11-12.

[97] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 85.

[98] TNA, FO., 383/232.

[99] TNA, FO., 383/232.

[100] TNA, FO., 383/232.

[101] BOA, HR. SYS., 2189/5; TNA, FO., 383/223.

[102] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 14.

[103] a.g.e., s. 12-15.

[104] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917 , s. 48-49.

[105] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13’den aktaran Cemalettin Taşkıran, a.g.e., s. 135­136.

[106] Hüseyin Fehmi Genişol, a.g.e., s. 139-141.

[107] Kınakınadan elde edilen ve sıtmanın tedavisinde kullanılan beyaz alkaloit, kinin sülfatı. Bkz. https://sozluk.gov.tr/?kelime=kinin%20s%C3%BClfat%C4%B1

[108] Tahsin İybar, a.g.e., s. 110-111.

1624 Türk Kızılayı Arşivi, 570/2.

[110] TNA, FO., 383/344.

[111] TNA, FO., 383/344.

[112] Hindistan Yurt Dışı Seferi Kuvvetleri “D” Sıhhiye Hizmetleri Müdürü’nden Genelkurmay Başkanı’na 12 Şubat 1917’de giden muhtırada bulunan ek dörtte Binbaşı Paterson, “Erinpura” isimli bir gemiden bir Türk deniz subayını hatırladığını belirtmektedir. Bacağını kaybetmiş olan subayın dizden yukarısı mı yoksa aşağısı mı olduğunu hatırlamamaktadır. Türk subayı çok zayıf olup çok miktarda kan kaybetmiş ve çok kötü bir durumdadır. Seyahat esnasında önemli ölçüde iyileşmiştir. Binbaşı Paterson, daha sonra Pune’de öldüğünü duyduğunda şaşırmıştır. Yüzbaşı A.W. Duncan’ın bu Türk subay ile ilgilendiğini hatırlamaktadır. Binbaşı Paterson yarayı asla görmemiş ama Yüzbaşı Duncan kendisine yaranın kötü durumda olduğunu söylemiştir. Binbaşı Paterson ayağını kaybetmiş gemideki tek Türk subayı olması sebebiyle bu şahsın Teğmen Şevket olduğunu düşünmektedir. Bkz. TNA, FO., 383/344.

[113] TNA, FO., 383/344.

[114] Aynı belgede İskenderiye’de Kızılay Hastanesinde 20 Ağustos 1917 tarihinde tifodan vefat eden 161. Alay 2. Tabur 1. Bölük 1. Takım askerlerinden olup Gümülcine’nin Kırcaali kazasının Karadağlı köyünden 24 yaşında Sadullah oğlu Ahmed’den de bahsetmektedir. Aynı tarihte durumu ailelerine haber verilmiştir. Bkz. BOA, HR. SYS., 2205/58.

[116] Kamp komutanı, Bayan Bennett’i konuyu araştırmak için görevlendirmiştir. Bennett kamp komutanına güvenmediği için Bombay’daki başkanlığı arayarak sorumlu başhemşireyi çağırmış ve durum acilen Melbourn’deki başkanlığa bildirilmiştir. Kamp komutanı Türk tercümanından aldığı bilgilerle adı geçen hemşirelerin asker, esir ve Hindistan alt tabakasından kişiler ile birlikte olduğundan emin olmuştur. Signor Martirossi adındaki Türk tercüman hemşirelere karşı en önemli şahittir. Seddon’un Türk tercümandan aldığı bilgiler gösteriyordu ki hemşireler askerler ile cinsel ilişkide bulunuyordu. Hemşireler koğuştaki İngiliz askerlerle, Hindistan alt tabakadan kişilerle ve hastanede yatmakta olan iki Türk savaş esiri ile ilişkiye girmekle suçlanmıştır. Boş bir çadırda Türk esirler ile görüldükleri iddia edilmiştir. Ayrıca bir hemşirenin aynı koğuşta bir İngiliz hasta ile birlikte olduğu bilinmektedir. İki Türk esir de hemşireyi boş bir çadırda gördüklerini söylemiştir. Bir Avustralyalı Hristiyan hemşirenin üç Müslüman ile böyle bir ilişkiye girmesi, kamp yönetimi için kabul edilecek bir durum değildir. Kendileri açısından utanç verici bir durumdur. Avustralyalı hemşireler için benzer ithamlar, Mısır’daki 14. Avustralya Genel Hastanesi için de yapılmıştı. Kendileri bu tür dedikoduları iftira olarak değerlendirmiştir. Yapılan iddialar arasında geç saatlere kadar dışarıda durmak, kamusal alanda içki içmek, görevdeyken verandada sigara içmek gibi davranışlar da vardı. Hemşirelerden bazılarının bir astsubayın evine gittiği bilinmektedir. Asıl sorguladıkları ve utanç verici olan evli olan hemşirelerin neden Türk subayları ile birlikte olduklarıdır. Aynı sorgulama, kültürlerini ve dini inançlarını en zor şartlarda yaşamaları için fırsat verilen Türk esirlere de yapılmıştı. Türk esirlerin hemşerilere karşı ilgisi gemiden inip ilk kampa girdikleri zamandan itibaren başlamıştı. Hemşireler yüzbaşı, teğmen ve üst teğmen eşleriydi. Türk subaylar İngiliz subay, eş ve baldızları ile iyi vakit geçirmişlerdi. Hemşirelerin evli olduklarını bile bile birlikte olmuşlardı. Olay kapanmasına rağmen kendi ülkelerinde de tepki ile karşılanmıştı. Bkz. https://www.awm.gov.au/journal/j36/nurses.asp, 05.12.2016; Memorandum, Davisto Major-General R. H. J. Fetherston, Director-General of Medical Services, 28 August 1918, NAA, MP 367/1, item 527/27/531.

[117] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 67.

[118] TNA, FO., 383/239.

[119] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 68-69.

[120] Ergun Hiçyılmaz, a.g.e., s. 196-198.

[121] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 62-64.

[122] a.g.e., s. 64.

[123] a.g.e., s. 69.

[124] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/34.

[125] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/34.

[126] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/34.

[127] BOA, HR. SYS., 2197/54; TNA, FO., 383/235.

[128] TNA, FO., 383/339.

[129] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 69-71.

[130] TNA, FO., 383/339.

[131] TNA, FO., 383/339.

[132] a.g.e., s. 71-72.

[133] a.g.e., s. 69-71.

[134] BOA, HR. SYS., 2202/60.

[135] BOA, HR. SYS., 2201/24.

[136] TNA, FO., 383/339.

[137] TNA, FO., 383/339.

[138] Kalp Hastalığı.

[139] Bağırsak iltihabı.

[140] Dizanteri.

[141] Göz hastalıkları.

[142] Bronşit iltihabı (Akciğer boruları yangını).

[143] Akciğer İltihabı.

[144] Böbrek iltihabı.

[145] Apandisit iltihabı.

[146] Karın zarı yangısı, iltihabı.

[147] Genel zayıflık.

[148] Karakter bozukluğu.

[149] Yaralı.

[150] İskorbüt.

[151] Çeşitli hariciye hastalıkları.

[152] Çeşitli dahiliye hastalıkları.

[153] Akciğer zarında meydana gelen iltihaplı yaralar, plörezi.

[154] Sağ tarafta kısmı felç.

[155] Sol tarafta kısmi felç.

[156] Vibrio (bir çeşit bakteri) iltihabı.

[157] Aşırı kansızlık.

[158] Zührevi hastalıklar.

[159] Delilik.

[160] BOA, HR. SYS., 2238/4: HR. SYS., 2189/4; HR. SYS., 2189/5; TNA, FO., 383/333.

[161] TNA, FO., 383/229.

[162] TNA, FO., 383/88.

[163] TNA, FO., 383/235.

[164] Thamyo’daki Türk savaş esirleri, Albay Suphi Bey’in cenaze töreniyle ilgili teşekkürlerini ve imparatorun doğum günü tebrikini, Burma askeri yetkililerce İngiltere Hükümetine bildirilmiştir. Tüm esirler adına Yarbay Seyfullah Bey tarafından İngiltere Hükümetine ulaştırılmak için kamp yetkililerine sunulan teşekkür mektubu hakkında kamp yönetimince İngiltere Hükümetine şu bilgi notu gönderilmiştir:“ Kampta alıkonulmakta olan yüksek rütbeli subaylardan Yarbay Seyfullah Bey kendi ve diğer savaş esirleri adına Suphi Bey’e cenaze töreninde gösterilen saygıdan ötürü kamp yetkililerine teşekkürlerini bildirmiştir. Yarbay Seyfullah Bey, şube müdür yardımcısı aracılığıyla, vali yardımcısının Suphi Bey’in mezarına çelenk gönderme ve bir başsağlığı mektubu kaleme alma şeklindeki düşünceli ve kibar davranışlarından dolayı buradaki tüm esirlerin teşekkürlerini daha önce yazılı olarak ifade etmişti. Şimdi de kişisel olarak teşekkürlerini iletmek üzere şube müdür yardımcısını resmi olarak çağırma isteğini ifade etmiştir ve şu anda bu ziyareti düzenlemekle meşgulüm. Ayrıca Yarbay Seyfullah Bey’in 3 Haziran tarihinde hem kendisinin hem de diğer esirlerin imparatorumuzun doğum gününü tebrik ettiklerini iletmek üzere bana resmi bir ziyaret gerçekleştirdiğini belirtmek isterim. Kendisine teşekkür ederek, bu konuyu Rangoon Tugayı Komuta Genel Subayı’na aktaracağım hususunda kendisini bilgilendirdim.” Bkz. TNA, FO., 383/229.

[165] BOA, HR. SYS., 2197/5.

[166] BOA, HR. SYS., 2201/24.

[167] C G1 C 08-01, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve.

[168] Mustafa Tütüncü, a.g.e., s. 65, 71.

[169] a.g.e., s. 64.

[170] Rapports : Sur Leur visites aux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allemands aux Indes et en Birmanie : Documents Publies A L'occasion de la Guerre Europeenne 1914-1917, s. 81-82.

[171] a.g.e., 53-54.

[172] a.g.e., s. 42-44.

[173] a.g.e., s. 58.

[174] a.g.e., s. 79.

[175] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/69.

[176] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/78.

[177] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 313/1269.

[178] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/129.

[179] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., K 81/57.

[180] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13; Abdulkadir Noyan, Vitaminsizlik Hastalıkları: Ordu ve Memleketimizdeki Durumu, Anadolu Kliniği 11, 1944, s. 43-52; Yücel Yanıkdağ, Millete Deva Olmak: Osmanlı Savaş Esirleri Tıp ve Milliyetçilik 1914-1939, Çeviren Nurettin Elhüseyni, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2014.s. 188-189.

[181] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/140.

[182] Nazım Şakir, Emraz-ı Asabiye Dersleri, Kader Matbaası, 1340, s. 41; Mazhar Osman Uzman, “Türkler Mütereddimi”, Sıhhi Hitabeler, İstanbul, Mahmut Bey Matbaası, 1915, s 80-109, s. 56-61; Osman Şerafettin Çelik, Harp ve Sâri Hastalıklar, İstanbul Seririyatı 22, 1940, s. 8-14; Yücel Yanıkdağ, a.g.e., s. 138, 189.

[183] TNA, FO., 95/4750; Yücel Yanıkdağ, a.g.e., s. 143.

[184] Yücel Yanıkdağ, a.g.e., 151; W. Burridge, “Pellagra among the Prisoners in Egypt”, The Lancet, 9 Ekim 1920, s. 764-765.

[185] Eyüb Sabri Akgöl, a.g.e., s. 69.

[186] Emin Çöl, a.g.e., s. 115.

[187] TNA, FO., 383/223.

[188] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 84-87.

[189] BOA, HR. SYS., 2201/12; TNA, FO., 383/339.

[190] Nepean Times (Penrith, NSW: 1882- 1962), 11 December 1915, s. 8.

[191] The Barre Daily Times, 6 March 1915, s. 3.

[192] Grand Forks Herald, 21 September 1916, s. 3.

[193] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.

[194] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/44.

[195] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları: Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 141-142.

[196] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/140.

[197] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/146.

[198] Cemil Zeki Yoldaş, a.g.e., s. 25-26.

[199] Ahmet Altınay, a.g.e., s. 63-64

[200] Hasan Remzi Fertan, a.g.e., s. 85-89.

[201] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 41-46

[202] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/155.

[203] İhtiyat Zabiti Mehmet, a.g.e., s. 262-263.

[204] Emin Çöl, a.g.e., s. 119.

[205] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları: Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 125-138.

[206] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/80.

[207] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 313/1269.

[208] BOA, HR. İM., 122/96.

[209] Hasan Remzi Fertan, a.g.e., s. 85-89.

[210] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 47-50.

[211] a.g.e., s. 50-51.

[212] TNA, WO., 95/4750; Yücel Yanıkdağ, a.g.e., s. 155.

[213] Barrier Miner (Broken Hill, NSW: 1888- 1954), 26 March 1916, s. 3.

[214] Rapports: Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 58-62.

[215] TNA, FO., 383/339.

[216] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 62.

[217] Türk Kızılayı Arşivi, 920/24.

[218] Esirlerden bazıları yatakta bazıları ise doğu insanları tarzında yatakta çömelmiş haldeydi. Birisi yaşlı ve felçli, ikisi bronşit, ikisi kulak iltihabı ve birisi de halsizlikten tedavi görmekteydi. Kampta bir doğum servisinin kurulması zorunlu hale gelmişti. 1915 yılının son üç ayında kampta beş doğum oldu. Kızılhaç heyetinin ziyaret ettiği gün iki doğum henüz gerçekleşmişti. Anne ve çocuğu gayet sağlıklı durumdaydı. Kahire Kalesi’nde 1917 yılı başına dek sadece erken doğmuş bir bebek, doğumundan 18 gün sonra vefat etmişti. Bkz. Rapports: Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 65.

[219] Çocuklardan birisi kampa geldiğinde göz iltihabından şikâyetçiydi. Muayene sonrası hiçbir sorunu kalmamış, göz hastalığı iyileşmiş, gözlerindeki kızarıklık ve ödem tamamen yok olmuştu. Diğer çocuğu çenesindeki salgı bezlerinin genişlemesinden şikâyetçi iken bu şikâyet azalmış ve endişe edilecek bir durumda olmadığı kanaati oluşmuştu. Her iki çocuğun da Dr. Yüzbaşı Scrimgeour tarafından tüm tetkikleri yapılmış ve revir defterine kayıtları işlenmişti. Annesi bu ilgiden şükran duygularını açıklamıştı. İngiliz yetkililerin verdiği ve Kızılhaç heyetinin rapora geçirdiği bilgilere göre Dr. Süleyman Bey’in şikâyetlerinin yanlış olduğu ispatlanmış olmaktadır: Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 68-69.

[220] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 313/1269.

[221] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/1.

[222] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 54-55, 57-58.

[223] TNA, FO., 383/223.

[224]TNA, FO., 383/101.

[225] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 82-83.

[226] Hidayet Özkök, a.g.e., s. 57-58.

[227] “Binbaşı Dr. Süleyman Sudi’nin Raporu”, Comite International De La Croix-Rouge, C 9 D 28, Geneve.

[228] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/44.

[229] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/128.

[230] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları: Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 95-97, 125-138.

[231] a.g.e., s. 125-138.

[232] a.g.e., s. 251-252.

[233] a.g.e., s. 245-246.

[234] İbrahim Arıkan, a.g.e., s. 253-255.

[235] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 72-73.

[236] a.g.e., s. 77-79.

[237] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 313/1269.

[238] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 313/1269.

[239] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/80.

[240] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.

[241] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/76.

[242] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/40.

[243] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/1.

[244] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.

[245] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.

[246] Emin Çöl, a.g.e., s. 113-114.

[247] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları: Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 25-26.

[248] İbrahim Sorguç, a.g.e., s. 49.

[249] Ömer Hakan Özalp, a.g.e., s. 234; Cemil Zeki Yoldaş, a.g.e., s. 93-94.

[250] Ahmet Altınay, a.g.e., s. 66-67, 74, 83, 103-106, 111-116.

[251] Ulvi Keser, “Kıbrıs’ta Çanakkale’nin Bilinmeyen Kahramanları; Karakol (Caraolos) Esir Kampı ve Türk Savaş Esirleri”, a.g.e., s. 468; Kıbrıs Postası, 4 Kasım 1986.

[252] Aydın Ayhan, a.g.e., s. 82-83; Hüseyin Metin, a.g.e., s. 239-240; Ulvi Keser, Kıbrıs 1914-1923 Fransız Ermeni Kampları İngiliz Esir Kampları ve Atatürkçü Kıbrıs Türkü, s. 86.

[253] Ahmed Sami, a.g.e., s. 2-3; Halil Aytekin, a.g.e., s. 74; Halil Sadrazam, a.g.e., s. 203; Ulvi Keser, a.g.e., s. 77.

[254] Halil Aytekin, a.g.e., s. 75.

[255] Nuri Çevikel, a.g.m., s. 85-123; The Cyprus Gazette, 19 April 1917.

[256] “İngiliz Selanik Kuvvetleri Savaş Günlüğü, Cilt 1, Savaş Esirleri Kampı”, TNA, WO., 95/4945.

[258] Rapport : Sur Leurs Visites aux Prisonniers de Guerre en Grece a Salonique en Macedoine et en Serbie : Documents publies A L'occasion de la Guerre 1914-1919, s. 39, 57.

[259] Bu dönemde tutulan günlüklerin büyük kısmının el yazısı ile yazılması ve bazı yerlerinin silik olması sebebiyle günlüler tam olarak okunamamıştır. Günlüklerin okunamayan kısımları da dikkate

[260] TNA, FO., 383/223; BOA, HR. SYS., 2214/1; HR. SYS., 2202/60; HR. SYS., 2201/51; HR. SYS., 2196/13.

[261] Rahmi Apak, a.g.e., s. 185-186.

[262] TNA, FO., 383/458.

[263] BOA, HR. SYS., 2189/5; HR. SYS., 2189/6.

[264] BOA, HR. SYS., 2189/8; DH.EUM. 5. ŞB., 55/22.

[265] TNA, FO., 383/345.

[266] BOA, HR. SYS., 2189/6.

[267] Genelkurmay    ATASE Arşivi, İHK.,     82/10; TNA,   FO.,   383/457; FO., 383/338.

[268] Genelkurmay    ATASE Arşivi, İHK.,     82/10; TNA,   FO.,   383/457; FO., 383/338.

[269] Genelkurmay    ATASE Arşivi, İHK.,     82/10; TNA,   FO.,   383/457; FO. 383/338.

[270] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/10; TNA, FO., 383/457; FO., 383/338.

[271] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/10; TNA, FO., 383/457; FO. 383/338.

[272] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/10; TNA, FO., 383/457; FO., 383/338.

[273] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/10; TNA, FO., 383/457; FO., 383/338.


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar