Kürtler ve Ermeniler
ERMENİ MESELESİ
Bu bahsi iyiden iyiye
incelemek için, tarihin evvelki devrelerine de gözatılmasını zaruri görmekteyim.
Ben ve hassaten biz
Dersimliler ve umum Kürt gençleri Ermeniler'i Türkler'den ve sair milletlerden
daha ziyade severdik. Çünkü onlar diğer unsurlardan ziyade bize yakın ve aynı
ırkın evladı idiler. Ve hatta bizim imanımız vardı ki, Ermeni unsuru ile Kürt
unsuru arasındaki husumetin başlıca sebebi Türk zâlim siyaseti idi.
Müslümanlık ve
Hıristiyanlık (Din) meselesi asırlarca evvel iki millet arasında asla mevzu
bahis değildi. Ve iki unsurun müşterek dini Zerdüşt dini idi. Kürtler'in
Müslümanlığı kabulünden yakın zamanlara kadar da Müslümanlık Ermenilerle vaki
kardeşlik bağlarının kırılmasına sebebiyet vermekte idi. Ve Ermeni-Kürt arasında
hiç bir hadise zuhur etmemişti. Bir Kürt ticaret için uzak bir yere gideceği zaman,
ailesinin hukuk ve namusunu komşusu Ermeniler'in bakımına ve korumasına
bırakır, Ermeni'nin de aynı itimadı Kürt komşularına gösterdiklerini
ecdatlarımızdan işitir ve anlardık. Birçok Ermeniler'in Kürtçe ve Kürtler'in
Ermenice konuştuklarına da tesadüf etmekte idik. Fakat bu arada bazı Türk tarih
yazarlarının "Osmanlılar Kürdistan beylerini yönetimleri altına
aldıkları zaman onların idarelerinde yaşayan Ermenilerin müstakil bir
hükümetleri yoktu. Ermeniler Kürt beylerinin idaresi altında, baskı altında
yaşıyorlardı" şeklindeki iddiaları, biz Kürt gençlerini garip
düşüncelere bırakıyordu. Diğer taraftan bazı ecnebi çevreler ve hassaten Rusya
hükümetinin de bu yolda neşriyatta bulunduğu Kürtler'in nazarı dikkatini celp
etmeğe başlamıştı.
Osmanlı
padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından tesis edilmiş olan İstanbul Ermeni
Patriği'nde çok yakından Ermeni meselesi ile siyasi noktayı nazardan alakadar
olarak hatta Şark vilayetlerinde Kürt derebeylerinin nüfuzu altında yaşayan
Hıristiyan Ermeniler'in kurtarılması hususu Avrupalılar'dan talep ediliyordu. Ermeniler'in
19. asırdan evvel dahi Kürdistan derebeylerinden mezalim ve işkence çekmekte
olduklarını (Zarzeski). . vs. Avrupa muharrirleri vasıtasıyle neşrediyorlar; bu
neşriyat ve iddiaları gerek Ruslar ve gerekse Fransızlar şiddetle teyit
ediyorlardı. Rus muharriri Mösyö Mendeleştem de şiddetle Kürtler’in
mezalimlerinden ve Ermeniler'in kurtarılmasından bahisle kitaplar yazıyorlardı.
Mandeleştem 1913'te
İstanbul Rus Sefarethanesi baş tercümanı vazifesi ile mükellefti. "Müslüman
Kürdün elinden Hıristiyanı kurtarmalı"diye neşriyatta bulunuyordu. Şurasını
da itiraf etmek lazımdır ki 19. asrın ortalarında Avrupa'dan inkişaf eden
milliyet cereyanları, tahsil için Avrupa ve Amerika'ya gitmiş olan Ermeni
gençlerin de daha müreffeh ve açık toplumsal ve siyasi hayata sahip olmayı arzu
edecek bir zihniyet yaratmıştı. Ve Rus muharrirlerinin yukarıda bahsi geçen
yazıları da gerek İstanbul'da gerekse Avrupa'da tahsilde bulunan bu gibi
Ermeni gençleri tarafından destekleniyor ve Kürtler'e karşı dargın bir cephe
almağa başlamış olunuyordu. 19. Asır başlarında II. Sultan Mahmut Han,
Ermeniler hesabına şarkta Kürdistan derebeylerine şiddetli darbeler vurmuş ve
Ermeniler'i memnun etmek istemişti. İşte bu gibi sebeplerle Kürtler de
Ermeniler'e karşı savunma vaziyeti almağa mecbur kalmış ve korunma tedbirleri
düşünmeye başlamışlar. İşte o andan itibaren Kürtlerle Ermeniler arasındaki
dostluk ve muhabbet bağları sarsılmağa yüz tutmuştu.
Kürt-Ermeni Dostluğunun Bozulmasında Dört Etken
Kürt-Ermeni
dostluğunun ayrılması:
1)
Birinci derecede Çarlık Rusya'sının kendi menfaatına uygun,
Şarki-Anadolu Kürdistan'ında Ermeniler namına yaptığı siyasi ihtilal
propagandalarında,
2)
İkinci derecede Türkler'in yani Osmanlı saltanatının Rus siyasetine
karşılık Kürtler'i silahlı kuvvetler şeklinde Ermeniler'e karşı tecavüz! bir
hale sevketmesi tahriklerinde,
3)
Üçüncü derecede ise; Ermeniler'in Rus tahrikleri ile öncelikle
Kürt mıntıkalarına, Kürt köylerine ihtilalci silahlı çeteler vasıtasiyle akın
ederek Kürtler'e karşı kavgaya başvurmaları sebeplerinde aramak lazımdır. Şu
halde; Kürt-Ermeni düşmanlığını, din farkı ve insaniyet düşmanı Rus Çarlığının
insanlığa karşı ihanetinde; Sultan Hamid'in irken haiz olduğu vahşet ve keza
insanlığa ihanet merhalesinde;
Dördüncü
olarak sulandırılmış bir partiye mensup, münevver bir cemiyete bağlı ve kısmen
de tahsilli silahlı Ermeni çetelerinin ilk önce ırkdaşları olan Kürtler'e
merhametsizce tecavüzlerinde aramak lazımdır. ,
Kürtler'in
Ermeniler'e Yardımı
Bu cinayetler
yapılırken geride Kürtler Ermeniler'i muhafaza ediyorlardı. Çünkü Kürt
milleti, özellikle Kürt gençliği yaradılış olarak mensup olduğu ırkının mühim
bir şubesi olan Ermeniler'e öteden beri muhabbet ve samimiyetle alaka göstermiş
ve Ermenilerle kaderbirliği, elembirliği içinde olmuş ve aralarında kattiyen
bir ayrılık hissi ve nefret havası uyandırılmasına asla meydan ve sebebiyet
verdirmemiştir.
Bu emel ve bu arzu her gerçek Kürt gencinin damarlarında dolaşan
öz bir kan kardeşliğinin tabii ve fıtri bir mahsulü olmuştur. Bazı
menfaatperest aşiret reislerinin bu mukaddes gayeden uzak tutulması da itiraf
etmek gerekir ki asırlardan beri Kürt milletini istismar eden hatta Kürt kanı
emen bu gibi tufeyli aşiret reisleri, bir zamanlar kanlı sultanlara hizmet
etmişler ve son zamanlara kadar değil Ermeniler'in, bizzat Kürt milletinin pek
büyük faciaları karşısında bile lakayd kalmışlardır. Can veren Kürt ırkının
inlemelerinin bu gibi sefillerin vicdanlarında hiçbir tepki uyandırmamakta
olduğuna Kürt milleti, Kürt gençleri tamamen müdriktirler. İşte bu sebeple Kürt
milleti, Kürt gençliği bu sefillerin şahsi menfaat ve şahsi ihtirasları
sebebiyle Ermeniler'e karşı reva gördükleri insanlıkdışı muameleleri kalben
reddederek Erm<eni kardeşlerinin elemine iştirak etmişlerdir. Bu bakımdan,
bu gibi sefillerin ve hatta kendi ırkının öz düşmanı ve Kürt milletinin
gelişmesini önlemiş olan bu gibi aşiret reislerinin eylem ve hareketlerinden
bütün Kürt milletinin sorumlu tutulamayacağını söylemeye gerek yoktur.
Bununla beraber bazı yüksek vicdanlı aşiret reislerinin insani hizmetlerini
de inkâr etmemek gerekir. Şurasını itiraf etmek lazım gelir ki, Ermeni tehciri
sıralarında Kürtler'in Ermeniler'e karşı gösterdikleri hayırsever yardımlar
unutulmamalıdır. Mesela, Dersimliler'in 1915 senesinde 36. 000 Ermeni'yi
ölümden kurtarıp bir evlat muamelesiyle Dersim'de muhafaza etmiş oldukları
Türkiye hükümetinin bile şiddetle tenkidine hedef olmuştu. Türk hükümetinin
bütün ısrarlarına rağmen Dersimliler Ermeniler'i asla teslim etmeyerek muhafaza
etmişler ve 1917 senesinde mezkur Ermeniler'i Sovyet hükümetine teslim etmişlerdi.
Kürt Rışvan aşireti reisi Besnili Yakup Ragıp Paşa 1890
Ermeni katliamında Malatya, Besni, Hısnımansur (Adıyaman) Ermeniler'ini himaye
ederek buralarda hiçbir Ermeni'nin burnunun bile kanamasına meydan vermemiştir.
Hatta Ermeniler üzerine hücum teşebbüsünde bulunan Huveydi Kürt
aşiretinden bazıları Paşa'nın emrine muhalefet etmiş olduklarından bunlardan
16 kişiyi Ermeniler uğruna feda ederek öldürmüş ve Ermeniler'i muhafaza için
Kürt kanı dökecek derecede ileri giderek fedakârlık icra eylemiş ye bu suretle
Kürt-Ermeni kardeşliğini ispat etmiştir. Bunu Halep'te ve Suriye'nin muhtelif
yerlerinde bulunan, yukarıda adı geçen şehir Ermenileri'nden bilenler çoktur. Keza
Malatya Ermenileri'nin büyük kısmı Dırejan aşiret reisi Satıroğlu
Mustafa ve Besni, Adıyaman Kürt aşiretleriyle kurtarılmıştır. Netice
itibariyle inkâr etmek mümkün değildir ki, bugün Süriye'de Lübnan'da, Amerika
ve Ingiltere'de bulunan Ermeniler'in ekserisi Kürtler tarafından muhafaza
edilmiş ve kurtarılmış kimselerdir. Bunu hiçbir vicdan sahibi inkâr
etmemelidir. Buna mukabil Sovyet Rusya'da bulunan Erivan Ermeniler'i müstesna
olmak üzere, diğer Ermeniler, Ermeni Partileri ve özellikle Ermeni Taşnak
Partisi liderleri ve mensuplarının nerede ve ne suretle zerre kadar
Kürtler'e yardımda bulunmuş ve Kürtler'in Türkler tarafından maruz oldukları
felaketli günlerde ne gibi yardım etmiş olduklarını yine bu Ermeni partizanlarının
vicdanlarından sormak lazımdır.
Rusya Sovyet Ermenistan'ı olan Erivan'da Kürtler'e gösterilen ihtimam
ve Kürtler'e yapılan iyilik cidden şayanı şükrandır. Kürt milleti bu şükran
borcunu insanlık korucusu ve beşeriyetin baskı ve istismardan kurtuluşu
uğrunda çalışmakta olan yeni Rusya Birleşik Hükümeti'ne arz etmeyi kendisine
insani bir görev bilmektedir. İnsaniyet hadimi bir devletin tesis etmiş olduğu
Erivan Ermeni Hükümeti de Kürtler’e iyiliğini göstermekle Kürtler'in keder ve
mağduriyetlerini bir dereceye kadar izaleye muvaffak olmuşlardır. Fakat Sovyet
Rusya Hükümeti dışında bulunan Ermeniler ve hassaten Taşnaklar, Kürtler'e
karşı bugüne kadar kalblerinde taşımakta oldukları kin ve düşmanlığı
unutamadıklarını, yaptıkları müteaddit neşriyat ve düşmanca tutumla isbat
etmişlerdir. Ermeni Taşnaklarından yazar Rafi, Kürtler aleyhinde çok
mühim kitaplar neşr etmiştir. Hand, Gayzer, Celalettin vb. gibi Ermeni eserleri Kürtler aleyhinde
zehirler fışkırmaktadır.
Abdülhamit'in
Kûrdistan Politikası
Malum olduğu üzere 1894'te Sason isyan etmişti. Sultan Hamit
1895-1896'da Ermeni katliamı tertiplemişti. O esnada Sason'da bulunan Kürt
Mazrik aşireti de Sultan Hamit'in iğfalatına kapılarak ve evvelce
Ermeniler'den gördükleri zahmetten müteessir olarak Ermeni katliamında
Ermeniler'e tecavüzde bulunmuşlardı. Seneler geçmiş ve bu mesele Kürtler'ce
unutulmuştu. Halbuki Ermenilerde Mazrik aşiretinin Sason'da (Xanasar)
mevkiinde 800 kadar çadırdan ibaret bulunan bütün mevcudiyetlerini 1897
senesinin Temmuz ayının 25. günü şafakla beraber tamamen imha etmiş
olduklarının yıldönümü törenlerini bugüne kadar icra etmekte olduklarını
üzülerek görmekteyiz Halep'de yayınlanan Taşnakağan (Aravil) gazetesinde
1952'de mezkur hadiselerin 55. yıldönümünü kutlamakla gazetenin her 4
sahifesini bu kahramanlığa hasretmiş olduklarını hayretle gördüm.
Halep'te yayınlanan Aravil gazetesinin 27 Temmuz 1952 tarihli ve
1882 sayılı pazar günkü nüshasıydı.
Mazrik aşiretinin 800 çadırdan ibaret olarak imha edilişlerinin 55.
yıldönümünü kutlamakta imişler. Ermeni kahraman fedaileri 1897 senesinin 25
Temmuz'unda şafakla beraber mezkur aşirete hücum ve ani bir baskın yapmışlar. Bir
tek Kürt bile kurtulamadan hepsini öldürmüşler. Cüzi miktarda kaçmakta olan
Kürt kadın ve kızlarına bile merhamet gösterilmeden tamamen kesmişler. Bir de
ilaveten Ermenice şarkı da söyleyerek "Korkma can bacı fedai
geliyor/Mazrik aşiretini tamamen mahvettik" Ermenice teranesiyle
marşını da söylemişler. Bu suretle intikam almış olduklarını düşünerek, her
sene yıldönümü törenleri yapmakta idiler.
Bilmem ki Ermeniler'in Kürtler'e yaptıkları ihaneti, zulm ve
katliamları şimdiye kadar niçin hiçbir Kürt bijgin ve düşünürü yazmamıştır. Bu
da, Ermeniler'e karşı bir hüsnüniyet göstergesi değil midir? Eğer yazmayı
bilemediklerinden ileri geldiğini düşünen bir tek Ermeni düşünürü varsa, bu
Ermeniler hesabına pek acıklı bir düşüncedir. Ermeniler'in Kürtler'e karşı
hakiki bir hüsnüniyetleri varsa Kürt aleyhinde yazdıkları bütün kitapları imha
eder, iki milletin bağımsızlık ve tarihi kardeşliği hakkında yeni yem müessir
ve hakiki kitaplar yazar ve neşriyatta bulunarak her iki unsurun kardeşlik
bağlarıyla bir diğerlerine bağlılıklarına hizmet amacıyla yeni nesle yadigar
bırakmış olurlar. Aksi takdirde bu acıklı hal ile ileride her iki kardeş unsur
arasında pek acıklı durumların ortaya çıkmasına sebebiyet verdirilmiş olur. Bu
acıklı durumların sebepleri karşısında vicdanen azap duymaktan ziyade, Dünya
tarihi karşısında çok büyük mesuliyetlerinin cezasını çekmiş olurlar
kanaatındayım
Ermeniler'in Kürtler'e Yönelik Mezalimi
1914 yılı
Cihan Harbi başlamıştı. Ben Şark cephesinde Erzincan'da muvazzaf olmakla
beraber Ereniler'le yakından alakadar bulunmayı kendime vazife addetmiştim. Kürtler'in
Ermeniler'e karşı göstermiş oldukları iyilik dolu hizmetlerine mukabil
Ermeniler'in Kürtler'e karşı reva gördükleri mezalimden bahsedelim. Bu savaşta,
Kürdistan'da mevcut 36 Kürt (Aşiret) Hamidiye Alayları sayısız miktarda Rus
ordularının karşısına sevk edilmişlerdi. Bu Hamidiye Alayları kırık
silahlarıyla beraber Rus ordusuna mukavemette bulunurken Rus ordularına
pişdarlık (öncülük) yapmakta olan Ermeni kuvvetleri tarafından, Cıbranlı 3. Aşiret
Alay Kumandanı Maksut Halil Bey, Pasinler'de şehit edilmişti. Keza
Pasinler'de Hasenanlı aşiret reisi Halil Haydar ve birçok arkadaşları
keza Ermeniler tarafından öldürülmüşlerdi. Seydanlı Abdülmecit Bey de keza bu maktüller
arasında idi. Harbin başlangıcında Kürdistan'da bulunan Ermeni köylerindeki
Ermeni fedaileri Kürtler'i öldürdükten sonra, Rus ordusuna iltihak ederek,
tekrar mukabil tecavüzlerde bulunmaktan geri durmuyorlardı. Ve Rus
ordusuna tamamiyle pişdarlık yapıyorlardı. Bitlis'in Reşadiye müdürlüğüne bağlı
Karçikan mıntıkasında bulunan 20 Kürt köyü Rus süvari kazaklarına pişdarlık
yapmakta olan Ermeniler tarafından yakılmıştır. Şafakla beraber yaptıkları
baskın neticesinde ele geçirdikleri 30 erkek ve bir kadın kılıçlar altında tamamen
kesilmişlerdi. Bunlardan 5 kişi Berikar köyüne götürülmüş gözleri oyularak,
hayaları kesilmiş ve envai çeşit mezalim icra edilmişti.
Bu şehirler
Azo, Mehmet,Molla Piran, Kena, Sori. Aşur. Kena Sori, Molla Eyüp, Ağdadi
isimlerindeki felaketzedelerdi. Kenasorlu Hacı Ömer ve zevcesi Emine ve bir
kızıyla oğlu gördükleri mezalimden kaçarak "Ağdat" köyündeki
ziyaretin manevi kudretine iltica etmişlerse de tekrar orada Ermeniler
tarafından yakalanarak Emine Kenasori ve oğlu Ahmet, dört yaşındaki kızı Asya
mezkur ziyaretin merkadi üzerinde parçalanmışlardı. Aynı köyde (Kenderes)
köyünde beş kişinin başları süngülere takılmıştı. Bırakum köy imamı Haci Ali
bağlı olarak Ermeni köyü olan Bitlis'in Kendivi köyüne götürülmüş ve mezkur
köyün Ermeni Patriği tarafından boynu kesilerek sevinç gösterisi yapılmıştı. Bitlis'e
bağlı Kisan vadisine sığınmak mecburiyetinde bulunan 100 haneden ibaret
çoluk-çocuk, kadın-kız; Ermeniler tarafından muhasara edilip top tüfek ateşine
maruz kalmışken Cankez köyünden yetişmiş olan Kürt Şeyh Salahattin kuvvetleri
tarafından kısmen bu bedbahtların hayatları kurtarılabilmişti. Bu vadide
Ermeniler, “Ey Kürtler nereye gitseniz bizden kurtulamazsınız" diye
hücum etmişlerdi.
1915'te Ruslar
Pasinler’i işgal edince Muş,Varto, Kığı,Palu bölgelerindeki Ermeniler açık
olarak isyan ettiler ve çeteler halinde Kürt köylerine saldırmağa başladılar. Harp
devam ettiği müddetçe Ermeni silahlı kuvvetleri Kürtler'e, Kürt köylerine,
kadın ve kızlarına merhametsizce saldırış yaparak yüzbinlerce Kürdün kanına
sebebiyet vermiş oldular. Bu harb esnasında Ermeniler'in Kürdistan
mıntıkasında işledikleri suçlar haddini aşmış ve bir çok Kürt ocakları sönmüş
ve bu vahşi cinayetlerden evlatlarını kaybeden anneler, kocalarını ölmüş gören
gelinler hep kara giymişlerdi. Babaları Ermeniler tarafından öldürülen binlerce
Kürt öksüz yavru harabe damların duvarları önünde aç ve çıplak dilenmiş ve en
son açlıktan ölmüşlerdi. Bu mezalim, 18 Aralık 1917 tarihinde Erzincan'da Rus
ordüsuyla Osmanlı ordusu arasındaki mütarekenâme (silah bırakışması) imzasına
kadar bûtûn şiddetiyle devam etti. Ve bir müddet sonra Ruslar çekilirken,
Kürdistan mıntıkasını Ermeniler’in hakimiyetlerine teslim ettiler . Ve Ermeniler'e
cephane top, tüfek bıraktılar.
Ermeniler
Erzincan, Pülümür, Tercan, Erzurum,Varto, Hınıs ve Pasinler'de kuvvetli hükümet
idare merkezleri kurdular. Bu bölgelerde bulunan Kürtler'in çoğu hicrete vakit
bulamamış ve Ruslar'ın eline esir düşerken Ermeniler tarafından kâmilen
öldürülmüş ve bütün mal ve yiyecekleri ellerinden alınarak çocukları ve
kadınları sefil bırakılmışlardır. 2 Mart 1918 gecesi Ermeniler Hınıs'ın Mirsit
köyünde Haşan Ağa kabilesini basmış ve oradaki bütün Kürtler'i imha etmişlerdi.
Yine aynı günlerde Ermeniler Karaköy nahiyesinde bulunan Lolan Kürtleri'nden
erkek-kadın, çoluk-çocuk 1500 kişiyi evlere doldurarak öldürmüş ve yakmışlardı.
Ermeniler iki gün sonra Varto ve Hınıs'tan çıkarken buldukları ve gördükleri
müdafasız ve silahsız kişilere merhametsizce davranmaktan geri durmuyorlardı. Kürdistan'ın
her tarafından çekildikleri mahallerde Kürt köylerini, zahire ambarlarını,
silah depolarını ateşlemeye devam ediyorlardı.
Dersimli Seyid Rıza'nın Gözlemi
Erzincan Kürt
beyleri de Erzurum'a kadar aynı felakete maruz kalıyordu. Dersimli Seyit
Rıza milis kuvvetleriyle kumandan Deli Halit Bey kumandasında dönen
Ermeniler'i takibe ve Erzincan mıntıkasında Ermeni felaketine maruz kalan
Kürtler'i kurtarmak için Erzurum merkezine kadar hareket etmişti. Seyit Rıza
bana aynen şu vakayı anlatmıştı: "Erzincan'dan itibaren felakete maruz kalmakta olan
Kürtleri Ermeni mezaliminden kurtarmağa başlayarak ve Ermenileri kovalıyarak
Deli Halit Bey'le birlikte Kara Kâzım Paşadan on önce Erzurum merkezine 27
Şubat 19. 18'de dahil olmuştuk. Gayet büyük ve tamamen ahşaptan mamul bir
binanın içerisinde binlerce erkek, kadın, kız, çoluk-çocuğun mezkur binaya
doldurularak müthiş bir surette ateşler ve canhıraş bir tarzda ateş dumanları içerisinde
yatmakta olduğunu ve mezkur binanın dış kapısı altında bir çay gibi kan ve
yanmakta olan zavallıların sularının akmakta olduğunu gözümle gördüm. Hayatımda
bu gibi felaketli bir teessür sahnesine asla tesadüf etmedim. Binlerce
felaketzede insanların Kürt olduklarını ve hiç olmazsa insan olduklarını
görerek ve bilerek hüngür hüngür ağlamaktan kendimi zapt edemedim"
demişti. İşte Ermeni medeniyetinin bir nümunesi. Seyit Rıza'nın bizzat müşahade
ettiği elem sahnesinin canlı bir vahşeti karşısında hüngür-hüngür ağlaması. Ermeniler'in
Kürdistan'ı tamamen terk ederek Kars istikametine doğru kaçmakta olduklarını da
bildirmişti. Erzincan, Erzurum, Bitlis, Muş, Hınıs ve Pülümür merkezlerindeki
bütün mühimmat ve depo ambarlarına Ermeniler tarafından ateş veriliyor ve
Kürdistan'ın bu merkezlerinden Rusya hududuna kadar uğradıkları köy ve bölgelerdeki
Kürtler'i de katlediyorlardı. Gebe kadınların karnını deşerek ruşeymlerini
yerlere dökmüş, memedeki çocukları süngülere takmış, kestikleri Kürtler'in
derilerinden cep yapmak gibi türlü zulüm ve vahşetler yapmış, bir aralık kadın,
çocuk, erkek kafilelerini damlara doldurup gazladıkları bir camuzu da ateşleyip
bunları camuzun ayakları altında ezdirmiş ve üstelik dama ateş verip bunların
hepsini kül etmiş ve henüz memede olan çocukların karınlarını yarıp tuzlatmış
ve bazan da bir süt emen çocuğun başını keserek annesinin karnına sokmuş, insanlığa
ve akla sığmayacak eziyetlerle Kürdistan'dan yüzbinlerce Kürd'ü yakmışlardır. 1918
Nisan ayında Kürdistan'ın bu felaketli günlerine son verilmiş oluyordu. Malatya,
Diyarbekir, Elaziz, Urfa ve Anadolu'nun sair mıntıkalarına hicret eden %5
oranında Kürtler memleketlerine geri dönmüşlerdi. Fakat 1918 yılının son
aylarında Kürdistan'da dehşetli bir açlık başgöstermişti ki bu da Ermeniler'in
yaptıkları mezalimin keza bir harekatından ileri gelmişti. Çünkü Ermeni mezalimi
Kürdistan'ı her türlü ziraat imkânlarından mahrum bırakmıştı. Memleketi
harabeye döndermişlerdi. İşte bu sebeple 1919 yılının ilkbaharında takatten
düşen birçok Kürt açlıktan ölmüştü. Birçokları ot ile geçinirdi. Ve birtakım
Kürtler Diyarbekir, Siverek gibi ekin yerlerinden yiyecek getirmeğe başlayarak
bazı kimseler ilkbaharda birer darı veya çavdar tarlasını ekebilmişlerdi. Kürdistan
ahalisi bu felaketli günleri geçirmekte iken Ermeniler 1919 yılının ortasında
Kars ve Sarıkamış cephelerinden tekrar aynı mıntıkalara saldırmağa başladılar. O
sırada Mondros Muahedesi imzalanmış olduğundan bu muahedeye istinaden
Kûrdistan'ın mühim vilayetlerini de bizden zorla almak tasavvurunda
bulunuyorlardı.
Kürdistan
Teali Cemiyeti Örgütleniyor
Kürt kahramanları Sarıkamış cephesine kadar yürüyerek Ermeniler'in
tecavüzlerini uzaklaştırmaya muvaffak olmuşlardı. İstanbul'da Kürdistan
Teali Cemiyeti'nden almış oldukları direktif dairesinde öz vatanları
üzerinde Kürt kahramanı Cibranlı Miralay Halit Bey olduğu halde
Kürt ve Kürdistan teşkilatı yapmağa başlamışlardı Gerek bizzat gördüğüm ve
gerekse bazı Kürt zabiti vasıtasiyle yaptığım tetkikat neticesinde ve gerekse
bazı Türk erkânı harbiye dairelerinin dosyalarına vukufum ve aldığım malumat
üzerine ve hassaten Cemal Paşa'nın hatıratında açıklanan yazı ve
istatistikler mucibince harbin başlangıcı olan 1914 senesinden 1919 senesi
sonuna kadar Kürdistan'da vaki olan zaiyet, büyük çoğunluğu Kürtler'den olmak
üzere 1,5 milyonu mütecavizdir ki bu zaiyatın ekserisinin Ermeniler
tarafından bilfiil gerçekleştirilmiş olan cinayetlerden ve katliamlardan ileri
geldiği kati surette tahakkuk etmişti. Ermeni-Kürt meselesinin evvelki
devirlerinden bahs etmek üzere tarihin olaylarına tekrar gözatalım.
Sultan Abdülmecit zamanında 1863 senesinde Kanunu Esasi mucibince
artık Ermeniler İstanbul Patrikhanesi'nde toplanmak üzere bir umumi meclise
malik idiler. Meclis-i Umumi 140 azadan oluşuyordu. Bunların 120'si millet
tarafından seçilfniş ve Kürtler'in mezalimi ileri sürülmüştü. Ve bu vesile ile
Ermeni-Kürt gerginlik belirtileri başgöstermişti. Halbuki Ermeni
ihtilâlcılarından meşhur Ropen ve 18 arkadaşının 1853‘e Dersim'e iltica
ederek oradan Seyit İbrahim vasıtasiyle Rusya'ya salimen teslim edilmeleri,
Kürtler'in Ermeniler'e olan iyiniyetinin yegane bir delili idi. Ermeni
komitacıları ise her tarafta istiklâl fikrini Ruslar vasıtasıyla ileri sürmekte
idiler. 1867'de Zeytun'de ilk Ermeni ihtilâli baş göstermiş ve Kürtler'e karşı
da husumet göstermekten asla geri kalmamışlardı. 1877-1878 Rus ve Türk muharebesi
esnasında gerek Rusya'da gerekse şark vilayetlerinde bulunan Ermeniler
Kürtler'e çok büyüktecavüzlerde bulunmuşlardı. Bulgarlar istiklâlini aldıktan
sonra artık Ermeniler tam bir istiklal için İstanbul Patrikhanesi marifetiyle
açıktan açığa çalışmağa başlamışlardı. Hatta Bulgar istiklâlinden sonra
Ermeniler, haklarında bir özel maddeyi Ayastefanos Anlaşması'na ilave etmeyi
Ruslar vasıtasiyle temin etmişlerdi. Veaynı madde, Berlin Anlaşmasından ithal
olunmuştu. Şark viyaletlerinde büyük şehirlerden maada en küçük köylerde bile
Ermeni komiteleri tarafından muntazam gizli teşkilatlar vücuda getirilmiş ve
Kürtler'e karşı da mühim tedbirler alınmağa başlanmıştı. Bu vesile ile
Ermeniler Kürtler’e karşı zehirleniyorlardı. Şarkta 6 vilayet Ermeniler'e ait
olmak şartıyla bir muhtar eyalet teşkilini talep ediyorlardı. Bittabi bu
arada Türk hükümeti de Kürtler'i Ermeniler aleyhinde teşvik ediyor ve mukabil
cephe almağa tevessül ediyordu. Ermeniler'in maksadı kendisinden sayıca çok üstün
olan Kürtler'i idaresi altına verecek surette bir Ermenistan vücuda getirmekti.
Ermeniler'in bu yoldaki ısrarı üzerine, Avrupa devletleri tarafından Rusya'nın
baskısı altında 1880 tarihinde Babıaliye Ermeni ıslahatı hakkında bir
nota verilmiş fakat Abdülhamit Avrupa devletlerini susturmağa muvaffak
olmuştu. Fakat 1894'ten 1896'ya kadar Ermeni ihtilâlcıları Van, Muş, Kığı
dağlarında fedai grupları teşkil ederek; karşılıklı muhabbet ile bir arada
yaşamakta olan iki unsuru birbirlerinin kanına susamışcasına yek diğerleri
aleyhine atılmaya sevk etmiş, Kürdistan'ı alkanlara boyamıştı. Takriben iki
seneden ziyade devam eden bu kavgalar arasında bir çok Kürt, Ermeniler
tarafından öldürülmüştü. Fakat Ermeniler'in azınlıkta bulunmalarından. Kürtler
galip gelmişlerdi.
Abdülhamid'in
Kürt-Ermeni Politikası
Bu katliamlar
Abdülhamid'in teşvik ve tertibiyle şiddetlendirilmişti. Abdülhamit Ermeni-Kûrt
çatışmasını yaratmakla Osmanlı İmparatorluğu'na çok büyük bir hizmette
bulunduğu zehabına kapılmıştı. Bu zalimane tedbirini 1894-96 senelerinde
tamamiyle açıklamıştı. Ermeni katliamının fiilen âmili bulunmuş idi(32)
Fakat Ruslarbu katliama göz yumdular. Neden? Bu sualin cevabı çok derindir. Çünkü
Çarlık Rusyası kendi menfaati açısından iki yüzlü bir siyaset takib ediyor,
Abdülhamit'le de uyuşuyordu
Sultan
Hamit'in siyasetine vakıf olan Ermeni Taşnak Komitesi erkânının Sultan Hamid'in
aleyhinde 1907 senesinde Paris'te toplanan İttihat ve Terrakki Kongresine
iştirak etmeleri üzerine Taşnakağanlar aleyhinde olan Ermeni Hınçaksağan
Komitesi erkânı, Rusya'ya iltica ederek Rusya'nın himayesi altında bir
Ermenistan teşkilatını programlarına prensip olarak kabul etmişlerdi. İslam
Halifesine bağlı bulunmaktansa Rus Çarı'nın himayesine sığınmayı tercih ediyorlardı.
Nihayet
Meşrutiyet ilanı ve bilahare 1908'de İttihat ve Terrakki merkezi İstanbul'a
geldiğinde, İttihat ve Terrakki "Hürriyet-Adalet-Müsavat" teranesiyle
Osmanlılık hilafeti arasında Türk unsuru başta olmak üzere, mekteplerde
Ermenice okutturulması da ilan edilerek Ermeniler'i okşamak siyasetinde
başarılı oynamadığından, Ermeniler gizli teşkilat ve rejimlerine tekrar devam
etmeye başlamışlardı. (Hatta o esnada Mektebi Sultani'de ben de Ermenice
okumuştum. Bu program bilahare lağv edilmişti). Çünkü Ermeni ihtilal komiteleriyle,
İttihat ve Terrakkiciler arasında bir hayli müzakerelerden hiç bir netice hasıl
olmamıştı. 1909 senesi Ocağında Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinin İttihat ve
Terrakki Cemiyeti'yle mutabakatı sonucu Vilayet-i Şarkiye'deki Kürtler le
Ermeniler arasındaki arazi ihtilafatını halletmek için bir teftiş heyeti
gönderilmesine karar verilmişti. Heyet başkanlığına da Ayan kazasından adliye
müfettişi Galip Bey tayin edilmiş ve refakatına iki Türk ve iki Ermeni aza da
verilmişti. Hükümetin bu teşebbüsü Meclis-i Mebusan'daki Kürt mebuslarının
şiddetli itirazıyla karşılanmıştı. Bu mebusların başlıcası Dersim mebusu
meşhur Lütfi Fikri Bey'di. Ve netice itibariyle bunlar terk edildi ve
lâkin meşruti idareden son derecede serbestlik alan Ermeniler sürekli ve hatta
açık çalışmalarına devam etmekten asla vaz geçmiyorlardı. Nihayet 1909 senesi
Nisanının 14. günü Adana Ermeni vakası zuhur etti. (33) Rivayete
nazaran vaka Adana Ermeni Patriği Mösyö Muşak'ın emriyle öncelikle Ermeniler
tarafından başlatılmıştı. Bu vakada, 17 bin Ermeni ve 850 de Türk öldürüldüğü
neşrediliyordu. Nihayet Ruslar da âdetleri veçhile Ermeni meselesini tekrar
desteklemeye başlamışlardı. Hatta İstanbul Rus Sefirinin 26 Kasım 1912'de
Rusya Hariciye Nazırı’na yazdığı aşağıda sureti yazılı telgrafı Rus muharriri
Mamdelştan'ın "Turuncu" kitabının 207. sahifesinde şu suretle
açıklanıyordu. Sefir Mösyö Dugres telgrafnamesinde diyordu ki "Ermeni
vahşi katliamının Anadolu ve İstanbul'u kanlara boyadığı ünlü 1894-1896
senelerinden beri vaziyet asla düzelmemişti. Sultan Hamid'in Rusya, Fransa ve
Ingiltere'nin tazyiki altında 20 Ekim 1895 tarihinde ilan ettiği Islahat
Fermanı(34, büsbütün unutulmuştu. Arazı meselesi günden güne
çetinleşiyordu. Arazinin çoğu Kürtler tarafından elegeçirilmiş veya geçirilmekteydi.
Hükümet memurları buna engel olacakları yerde elegeçirenleri himaye ve teşvik
ediyorlardı. Konuştuklarımızın cümlesi, Kürdün şekavet ve yağmacılığından. Ermenileri
katlettiklerinden, kadınlarını İslam dinini kabule mecbur ettikleri konusunda
müttefiktirler. Bu suçların failleri hakkında asla takibat icra edilmemiştir. "
Mösyö Dugres
devamla " Bu hal Ermeni kitlelerinin gittikçe daha ziyade Rusya'ya
doğru meyil etmelerinin sebebini kati derecede izah eder. Ermenistanda Rus
konsoloslarının cümlesi Ermeniler'in bu düşkünlüğünü kabul ediyorlardı. Ermeniler
Rusya'nın denetimi altında ıslahat icrasını ve hatta Rusya'nın işgalini arzu
ediyorlardı" Sefir, Ermeni meselesinin Rusya için esaslı bir önemi
haiz olduğunu, hükümetin bunu sonuçlandırmak için önayak olmasını ve ıslahatın
yaptırılmasını beyan ediyor ve hatta işgal edilmesini de ileri sürüyor, Islahat
projesinin Rus veya AvrupalI memurların etkili denetimi altında
bulundurulmasını talep ediyor ve Türkiye'nin iki yüzlü halinden istifade
ederek Rus ordularının bu havaliyi işgalini münasip görüyordu.
Dersaadet (İst. ) 8 Haziran 1913
Ermeniler'e
İlişkin Islahat Projesi
Ermenistan'da
yapılacak ıslahat hakkında Dersaadet, Rusya Sefareti birinci tercümanı mösyö
Mandelştan tarafından tanzim edilen " Anent Project" Islahat
Projesi (. . . ) layiha müsveddesidir ki, aşağıdaki esasları kapsamaktadır.
Kûrdistan noktayı nazarından çok ehemmiyetli olması bakımından Kürt
gençliğinin nazarı dikkatine sunmayı bir vicdan borcu telakki etmekteyim. Mandelştan,
Sultan Hamit devrinde kaleme alınan projeyi aynen tatbik etmek istemiştir ki
aynen zikr etmiştir. Ermeni Islahatı hakkında Fransa, Ingiltere ve Rusya'nın Dersaadet
(İstanbul) sefirleri tarafından kaleme alman "Muhtıra
Mart-Nisan 1895.
Fransa,
Ingiltere ve Rusya'nın İstanbul Elçileri Tarafından Ermeni Vilayetlerinin
Yönetim İşlerine Dair Tanzim Olunan Islahat Layihası'…Mart-Nisan 1895
Ermenilerle
meskun vilayetlerde tatbik olunacak Islahat Planı 20 Ekim 1895 tarihli
Padişahlık fermanı ile yürürlüğe konmuştur. Bu Plan'da aşağıdaki maddeler
kararlaştırılmıştır:
/Hakkari
ve Siirt ile Beşiri ve Malatya'nın güney kısımları ve Sivas'ın kuzeydoğu
havalisi gibi sınırdaş bazı mahaller müstesna olmak üzere Erzurum, Van,
Bitlis, Diyarbekir, Harput, Sivas vilayetlerinden yalnız bir vilayet teşkil
olunacaktır.
II-
Bu vilayet idari açıdan şöyle bölünecektir :Sancak, kaza, nahiye.
III-
Bu taksimat, o suretle yapılacaktır ki, oralarda sakin ahali ırk
itibarıyla mümkün mertebe tek cins olsun.
Ermeni
vilayetinin genel valisi Osmanlı tebasından veyahut tercihen bir Avrupalı
olacaktır ki, 5 sene müddetle ve hükümetin muvafakatıyla ve padişahlık onayıyla
atanacaktır.
I-
Genel vali, vilayetin yürütme organının başıdır. Vilayet yönetimindeki
bütün memurları istisnasız tayin ve azl eder. Keza vilayetin bütün hakimlerini
de tayin eder.
II-
Palis ve jandarma kuvvetleri doğrudan doğruya genel valinin hüküm
ve idaresi altına verilmiştir.
IV-
Vilayette genel valinin yanında, danışma amacıyla bir İdare
Meclisi bulunacaktır ki, üyeleri;
a)
Vilayetin çeşitli şube yönetimlerinin başkanlarından,
b)
Çeşitli mezheplere mensup cemaatlerin ruhani liderlerinden,
c)
İstanbul hükümetinin çeşitli birimlerinde başkanlara yardım eden
AvrupalI müşavir kabinelerden,
d)
Vilayet Genel Meclisi tarafından kendi üyeleri arasından seçilecek
3'ü Müslüman ve 3'ü Hıristiyan 6 üyeden oluşacaktır.
/Vilayet
Genel Meclisi üyeleri, kazalarda bu hususta teşekkül edecek seçim heyetleri
tarafından oy hakkı ile seçileceklerdir.
II-
Vilayet Genel Meclisi, eşit sayıda Müslüman ve Hıristiyanlardan
oluşturulacaktır.
III-
Çeşitli Müslüman ve Hıristiyan milletlere tahsis olunacak oturak
(koltuk) sayısı her kazada ayrıca belirlenecektir. Bu sayı, kazanın nüfus
durumuyla uyumlu olacaktır.
I-
Vilayet Genel Meclisi, 5 sene müddet için seçilecek ve senede bir
defa iki ay müddetle toplanacaktır. Bu toplantının müddeti Genel Vali
tarafından uzatılabilir.
II-
Vilayet Genel Meclisi, gerek Genel Valinin girişimi ve gerek
üyelerinden üçte ikisinin talebi üzerine olağanüstü toplantıya davet edilebilir.
III-
Genel Vali, Genel Meclisi dağıtabilir. Bu takdirde seçilenler iki
ay zarfında toplanacak ve diğer Genel Meclis, fesih tarihinden itibaren 4 ay
içinde toplanacaktır.
IV-
Meclis'in toplanması ve feshi hakkındaki emirler, Padişah
Hazretlerinin adına izafe olunacaktır.
-6-
I-
Vilayet Genel Meclisi, Vilayet yararlarına uygun hususlarda kanunlar
çıkarır.
II-
Bütçe ve düzenlenecek kanunlar hususunda Vilayet Genel
Meclisi'nin yetkileri en azından Avrupa Komisyonu tarafından 1880
senesinde tanzim olunan Layiha'nın 82-93. maddelerinde açıklandığı derecede
geniş olacaktır.
III-
Yapılacak kanunlar tasdik için Padişahlık makamına arz olunacak
ve iki ay içinde tasdik veya reddi hakkında Padişahlık kararı çıkacaktır. Bu
müddetin bitiminde kanunun Hükümetçe reddedilmemesi durumunda tasdik edilmiş
sayılacaktır.
-7-
I-
Sancaklarda, idare meclislerine mutasarrıflar başkanlık ede
cektir. Sözkonusu Meclis, sancaklarda birim başkanlarıyla, mezhep
topluluklarının ruhani liderlerinden ve kaza idare meclisleri tarafından
seçilmiş 3'ü Müslüman ve 3'ü Hıristiyan 6 üyeden teşekkül edecektir. '
II-
Kaza idare meclisleri kaymakamların başkanlığında bulunacak ve
kaza memurluk birim başkanlarıyla, çeşitli mezheplerin ruhani liderlerinden,
nahiye meclisi tarafından seçilmiş iki müslüman, iki hıristiyan olmak üzere 4
üyeden kurulacaktır.
/ -Her nahiyenin kapsadığı alan mümkün olduğu kadar aynı ırka
mensup köylerin bir nahiyeye bağlanmasını sağlayacak surette tayin olunacaktır.
II-
Her nahiye, bir müdür tarafından idare olunacaktır. Ahali tarafından
seçilmiş ve en az 4, en çok 8 üyeden oluşacak bir meclis, müdüre yardımcı
olacaktır. Bu meclis, müdür ile yardımcısını, üyeler arasından seçecektir. Müdür,
çoğunluğu teşkil eden ırka mensup cemaatten ve yardımcısı diğer taraftan
seçilecektir.
III-
Ahalisi karışık olan nahiyelerde azınlık, en az 25 hane miktarında
bulunmak şartıyla mecliste ağırlığı oranında temsil edilecektir.
IV-
Nahiye meclislerinin vazifeleri, Avrupa Komisyonu tarafından 1880
senesinde düzenlenen Layiha'nın 163-168 maddeleri hükümlerine göre
belirlenecektir.
I-
Her nahiyede, Genel Vali tarafından atanmış ve nahiyede çoğunluğu
oluşturan topluluğa uygun dine bağlı bir sulh hakimi bulunacaktır. Bundan
başka her kaza merkezinde bir sulh hakimi bulunacaktır.
a)
Ceza maddelerinde; adi suç derecesindeki cezalarda bir üst
mahkeme nezdinde itiraz olmaksızın ve 500 kuruştan çok para cezalarında veya üç
aydan fazla hapsi gerektirmeyen suçlarda itiraz yolu açık olmak üzere,
b)
Hukuk maddelerinde; 1000 kuruşa kadar hukuk ve ticaret davalarını
itiraz olmaksızın ve 5000 kuruşa kadar aynı hususa ilişkin davalar temyize açık
olmak üzere teyid edilir.
III-
Sulh hakimi, sulh mahkemesi işlerini idare eder. Ve 5000 kuruşu
aşkın davalarda bile iki tarafın talebi üzerine anlaşmazlığı gidermek için
hükümler konulabilir. Böyle hüküm tayini suretiyle verilecek kararlarda,
taraflar temyiz haklarını kullanacaklardır.
IV-
Sancaklarda muhakeme yalnız hukuk mahkemesini kapsayacaktır ki
Genel Vali tarafından atanmış bir başkanla, biri Müslüman diğeri Hıristiyan iki
diplomalı hakimden kurulu olacaktır. Sancak mahkemesi, 5000 kuruşu aşkın hukuk
ve ticaret davalarını ilk mahkeme olarak ve sulh hakimleri tarafından hukuk ve
ticaret davalarında verilen kararları temyiz mahkemesi olarak görüşüp karara
bağlar.
V-
Sancak mahkemelerinin cinayet kısımları yerine seyyar (gezici)
cinayet mahkemesi kurulmuştur. Bu mahkemeler, sancak mahkemesinin bağlı olduğu
istinaf mahkemesi tarafından kendi üyeleri arasından seçilecek biri Müslüman,
diğeri Hıristiyan iki üyeden oluşur.
VI-
Cinayet mahkemesi, ihtiyaçlara göre kazaların hepsinde nöbetle yer
alır.
VII-
Her kazada bir savcı bulunacaktır. Kazaya ulaştığında cinayet
mahkemesi başkanı, incelemesi tamamlanmış ve kendisine derhal iletilmesi
gereken davalarla, henüz elde incelemede bulunan davaların birer defterini
savcıdan talep eder. Bunlarda kanunlarda aykırılık veya gereksiz ceza istemi
görürse derhal durumu istinaf mahkemesi reisine bir raporla bildirecektir.
VIII-
Cinayet mahkemesi, suç ve ceza maddelerinden dolayı sulh hakimleri
tarafından verilen hükümleri, itiraz mercii olarak inceler. Cinayet konuları
ve 5000 kuruştan fazla para cezası veya 3 aydan çok hapsi gerektiren suçlarda
ilk ve tek mahkeme olarak hüküm verir.
IX-
En az 6 istinaf mahkemesi bulunacaktır. Bu mahkemelerin
herbiri Genel Vali tarafından atanmış diplomalı hakimlerden bir
başkan ile gerek istinaf için (bir üst mahkeme sıfatıyla) kendisine
gönderilecek hukuk davalarını görmek ve gerek seyyar cinayet mahkemelerine
başkan yetiştirebilmek için gereği kadar heyetten kurulacaktır. İstinaf
mahkemesi, bir başkan ve iki üyeden oluşur. Fazla olarak bir savcı ve yeterli
sayıda savcı yardımcıları bulunacaktır.
X-
İhtiyaç görülen yerlerde ticaret mahkemeleri kurulacaktır. Bunların
görev yaptığı yerlerde hukuk mahkemeleri ticari davalara bakamayacaklardır.
XI-
Şer'î mahkemelerin yetkileri açık biçimde belirlenecek, vilayetin
diğer mahkemelerinin görev alanlarına girmemelerine Genel Vali tarafından
dikkat edilecektir. Şeriat hakimleri, vilayetin diğer mahkeme başkanlarının
görevlerini kendilerinde toplamayacaklardır.
/Vilayette bir polis ve bir jandarma taburu kurulacaktır. Bu taburlar,vilayetin
Müslüman ve Hıristiyan halkından toplanacaktır.
II-
Taburların tertip ve düzenlenmesi ve başkumandalığı hizmeti, Osmanlı
Devleti'nde bulunan Avrupaiı subaylara verilecektir.
III-
Nahiyelerde köy bekçilikleri kurulacaktır. Bunlar nahiye meclisleri
tarafından tayin olunup, müdürlerin emrine verilmişlerdir.
I-
Vılayette oturan köylüler, halihazırda askerlik hizmetlerini orada
yerine getireceklerdir. ,
II-
Hafif Kürt Süvari Alayları (Eski Hamidiye Alayları) terhis olunacaktır.
/Vilayetin mülki ve adli memurları, Müslümanlarla Hıristiyanlar
arasından eşit miktarda seçilecektir.
IIMutasarrıf ve kaymakamların tayininde, çeşitli ırklara mensup
kavimlerin miktarı ile bunların iktisadi çıkarları önemle gözönüne alınacaktır.
Yalnız
yerli halk seçme ve seçilme hakkından yararlanacaktır.
/Vilayette yayımlanacak kanun, buyruk, emirler ve genel tebliğler
ve resmi ilanlar, vilayette başlıca kullanılan üç dilden (Türkçe, Ermenice,
Kürtçe) yazılacaktır.
II-
Dilekçe ve benzeri mülki ve adli memurluklara verilecek bütün
evraklar, iş sahiplerinin isteğine göre bu üç dilden biri ile yazılacaktır.
III-
Mahkemelerde savunmalar, ilgililerin seçecekleri dillerle
yapılacaktır.
IV-
Mahkeme kararları Türkçe düzenlenecek ve buna tarafların dilinde
bir tercümesi eklenecektir.
I-
Vilayette sakin milletlerin herbiri, bir derecede özel okullar kurup
yönetme hakkına sahiptir.
II-
Bu okulların ihtiyaçlarını karşılamak için o millete mensup fertler
vergilendirilebilir.
III-
İlkokullarda eğitim dili o milletin dili olacaktır.
IV-
Bu okulların teftiş ve denetimi Genel Valiye aittir ki vilayetin
iç düzenliğiyle ilgili kuralları öncelikle o yerine getirecektir.
17Özel okullarda Türkçe'nin ayrıca öğretilmesi mecburi olacaktır.
Genel Valinin başkanlığında kurulacak bir özel komisyon, arazisi
elinden alınmış Ermeniler'in ne şartlar altında bu mallarını geri ala cakları
veya bunların nakden veya arazi verilmek suretiyle bedellerinin geri
verileceğini belirleyecektir.
Ermeni milletinin "Şahmanatroyton" denilen 1863 tarihli
iç düzenliğiyle ilgili Padişahlıkça verilen beratlarla sahip oldukları hak ve
imtiyazların korunması kesin surette güvence altına alınacaktır.
Vilayet
dahilindeki araziye göçmenler iskân edilmeyecektir.
Vilayet dışında ve özellikle Adana civarında oturan Ermeniler'in
hayat şartlarını değiştirmek için, yukarda açıklanan esaslar dairesinde özel
hükümler getirelecektir.
Osmanlı Hükümeti ve yabancı devletlerin delegelerinden oluşacak
bir özel komisyon, vilayetin iç düzenini ve 20 maddede anılan hükümleri,
sözkonusu Layiha'da yeralan ilkeleri esas alarak düzenleyecektir.
Bu
hükümlerin tümüyle yerine getirilmesi, yabancı devletlerin yükümlülüğündedir.
Islahat Projesi'nin Kürtler
Açısından Anlamı
Mandelştam,skiden gündeme gelen ve Sultan Hamit devrinde telif
edilen Proje'nin yukarıda yazılı aynını eserine almıştır. İşte bu projeye
göre, Kürt mıntıkaları tamamiyle Ermeniler'in idaresi altına geçiyordu. Kürt
milleti de Ermeniler'e esir olacaktı. İşte bu Proje'nin kabulünden bir iki
sene sonra Rusya'nın bu mıntıkayı Ermeniler namına işgal edeceğine hiç de şüphe
yoktu.
Gerçekten sözkonusu bu Proje tatbik edilmiş olsaydı Kürtler
hakkında bir taraftan da hayırlı olurdu kanaatindeyim. Çünkü iş bu projenin 15.
faslının 1, 2, 3 bentlerinde zikr edildiği üzere, öncelikle eğitimin milli dil
ile yapılacağı noktasından hareketle, bu maddeye istinaden Kürt mektepleri
tahsis edilecek ve başlıbaşına öneme sahip Kürt nüfusu günden güne gelişecek ve
felaketimizin başlıca sebebi olan cehalet bir derecede ortadan kalkacaktı. İkinci
olarak, bu mıntıkanın Rusya nüfuzuna geçmesiyle beraber netice itibariyle Rus
Çarlık devletinin ortadan kaldırılıp Komünist Rusya hükümetinin kuruluşunu
gördüğümüz bu devirde artık Kürt milleti de hürriyetine kavuşacak ve bir
derecede milli ye kültürel bir aşamaya ulaşacaktı. Diğer taraftan Kürdistan'da
azınlıkta bulunan Ermeniler'e karşı dâ tabiatıyla kültür hususunda ilerlemekte
olan Kürt milleti, ilmi, edebi ve coğrafi noktalara istinaden öz vatanlarını
korumağa, müdafaa etmeğe muvaffak olacaklardı. Binaenaleyh talih, kader, şans
denilen haller müsaade etmedi. Proje tatbik edilmeden pek az müddet zarfında
Birinci Cihan Harbi çıktı. Türkiye hükümeti, fırsattan istifade Rus emelini
suya düşürmek maksadıyla Almanya ile ittifak ederek harbe iştirak etti. Gerçi
netice itibariyle muvaffak olamadı. Osmanlı İmparatorluğu da parçalandı. Fakat Ermeni
de, Kürt de mağdur perişan katlimlara, tehcirlere maruz kalarak mahv ve perişan
oldular. Heyhat! bu oyunda bizleryine yandık. Zira ziyan ortada, hiç bir
şeyi kazanamadık. Gerçi Ermeni milleti Erivan'da bir merkez, bir yuva kurmuş
oldu; bizler yine üç-dört devlet arasında parçalanmış, esir bir halde kaldık.
Gerçekte esarete zulme göğüs gererek öz vatanımız üzerinde toplu bir
şekilde mevcudiyetimizi, dilimizi, muhafaza etmemizin de bizce çok büyük bir
kıymeti olduğuna inanmamak caiz olamaz. Çünkü talih, şans bir gün Kürt
milletine de gülecek; zulüm, istibdat ölecek; öz vatanı üzerinde mevcudiyetini
muhafaza etmekte olan mazlum ve mağdur bu kahraman Kürt milletinin de yüzüne istiklâl,
adalet ve hürriyet güneşi doğmuş olacaktır.
Islahat
Projesi nin Oluşumu ve Sonucu
Tekrar mevzua
dönelim Şöyle ki, 3 Temmuz 1913'de Rus, Fransız, Ingiliz, Alman, Avusturya,
İtalya delegeleri vasıtasiyle başlıyan komisyon müzakereleri 23Temmuza
kadar devam etti, fakat hiç bir neticeye varılamadan komisyon dağıtılmıştı. Çünkü
Ruslar'ın maksadı mezkur projeyi Osmanlı hükümetine tamamiyle kabul ettirmek,
Alman delegelerinin maksadı da mümkün mertebe Türk hükümetini kollamaktan
ibaret bulunmakta idi. Nihayet İstanbul Rus delegesi Mösyö Dugres, Eylül
1913'de 6 maddelik bir Islahat Programını ve esaslarını İstanbul'daki Alman
sefiri Baron Konvank Nihazimi'ye kabul ettirmişti. Ve mezkur Islahat
Projesini Türkiye Başvekilce hem de Hariciye Veziri bulunan Sait Halim Paşa
da kabul etmeye mecbur kalmıştı.
Türkiye
hükümeti şarkta yapılacak bu ıslahatın müfettişliğine bir Ingiliz şahsının
teminini elde etmek maksadıyla Ingiliz hükümetine müracaat etti ama,
teşebbüsleri akim kaldı. Ingilizler, Rusya'nın muvafakati olmadan Ingiliz
memurlarının şarki Anadolu vilayetlerine tayinine asla imkân olmadığı cevabını
açıkça Türkiye hükümetine tebliğ etmişlerdi. Türk hükümeti çar-naçar, sadrazam
ile Rus ve Alman sefirleri arasında başlamış ve kararlaştırılmış olan
lltifatname (Anlaşma), Rusya maslahatgüzarı Mösyö Golkeviç ve Sait
Halim Paşa tarafından 8 Şubat 1914 tarihinde imzalanmış oldu.
Mandelştam, Turuncu
kitabında şöyle demektedir. "8Şubat 1914 tarihli Türk ve Rus
Itilafnamesi Sadrazam ve Hariciye Nazırı Prens Sait Halim Paşa hazretleriyle
Rusya Sefareti Maslahatgüzarı Mösyö Konstantin Golkeviç cenapları arasında
Şarki Anadolu'nun iki mıntıkası reisliğine iki umumi müfettiş tayiniyle beraber
aynı zamanda Babıali tarafından Büyük Devletlere aşağıdaki notanın
gönderilmesini kararlaştırmıştır.
(Ecnebi
iki umumi müfettiş Şarki Anadolu'nun iki mıntıkası riyasetine gönderilecektir.
)
Mösyö A... Erzurum, Sivas, Trabzon
vilayetlerini kapsayan
mıntıkaya ve mösyö P. . . . . . . . . . . . Van, Bitlis, Harput,
Diyarbekir vilayetlerini kapsayan mıntıkaya gönderilecektir. Umumi Müfettiş
mıntıkaları dahilinde idari ve adli işleri ve polis ile jandarmayı teftiş
edeceklerdir.
Emniyeti
umumiye kuvvetleri gayri kâfi geldiği takdirde Umumi Müfettişin talebi üzerine
selahiyet dahilinde öngörülen tedbirlerin icrası için askeri kuvvetler onun
emrine amade bulundurulacaktır. Umumi Müfettişler icabı hale göre, kötü idare
ve iktidarsızlığını gördükleri bütün memurları azl ve kanunen cezalandırılması
gereken bir hareketten dolayı kabahatli olanları adliyeye tevdi ve azl edilen
maiyet memdrlan yerine, kanun ve nizama uygun ve öngörülen niteliklere sahip
yeni memurları atarlar.
Büyük
memurların tayini hususunu İstanbul hükümetine arza hak ve selahiyetleri
olacaktır. Bütün görevden almalarda, Nezareti bu konuda özet bir telgrafla
keyfiyetten haberdar edecekler. Bundan itibaren 8 gün zarfında bu memurların
dosyasını ve ayrıntılı gerekçesini göndereceklerdir. Acil tebdir gerektiren
önemli durumlarda, Umumi Müfettişler adliye memurları hakkında derhal işten el
çektirmek hakkından istifade edeceklerdir. Valiler tarafından haklarında acil
tedbir alınması gerektiği takdirde Umumi Müfettiş telgrafla keyfiyeti Dahiliye
Nezareti'ne bildireceklerdir. Nezaret sözkonusu işi derhal Bakanlar Kuruluna
tevdi edecek ve müfettişi umumi telgrafnamesinin ulaşmasından sonra 4 gün
zarfında bu hususta bir karar verilecektir.
Arazi
ihtilafı doğrudan doğruya Umumi Müfettişlerin denetimi altında çözülecektir. Umumi
Müfettişlerin vazifelerine dair daha ayrıntılı talimat onların tayininden sonra
ve kendileriyle anlaşmada bulunduktan sonra tanzim olunacaktır. 10 senelik
müddetin uzamasında müfettişi umumilik makamları boş olacak olursa Babıali
mezkur müfettişi umumilerin seçilmesi için Düveli Muazzamanın (Büyük
Devletlerin) yardımını bekler. Kanunlar ve kararlar ve resmi tebligatlar her
mıntıkada mahalli lisan üzerine neşr olunacaktır. Herkes mahkeme huzurunda
veresmi dairelerde Umumi Müfettişi bunu uygulamaya elverir gördüğü halde kendi
lisanını kullanma hakkına haiz olacaktır Mahkeme kararları Türkçe yazılacak
veya mümkünse illerinin lisaniyle bir tercümesi ona eklenecektir. Her unsurun
vilayetler maarif bütçelerinde resmi hissesi, maarif namına alınan vergiye
iştiraki nisbetinde tayin olunacaktır. Hükümeti Seniye (İstanbul Hükümeti)
muhtelif cemaat mensuplarının kendilerine ait mekteplerini idare etmelerine
asla engel olmayacaktır.
Her
Osmanlı halihazırda ve asayişte hizmetini sakin olduğu askeri müfettişlik
dairesinde icra edecektir. Mamafih İstanbul Hükümeti'nin emri altındaki Yemen,
Asir ve Necid gibi uzak mevkilere memleketin her kısmından ve oturan ahalinin
nisbetine göre bahriye ordusuna asker toplıyacak ve bundan başka bahriye
ordusuna bütün Osmanlı memleketlerinde kur'a ile asker kaydedilecektir. Hamidiye
Alayları ihtiyat süvari sınıfına dönüştürülecektir. Silahları askeri depolarında
saklanacaktır. Onlara yalnız silah altına alındıkları veya manevra zamanlarında
dağıtılacaktır. Mezkur Alaylar, bulundukları dairenin bağlı olduğu mıntıka fırka
kumandanlarının emri altına konacaklardır. Halihazırda alay, tabur ve müfreze
kumandanları, Orduyu Hümayun nizamiye zabitleri arasından seçilecektir. Bu
alayın fertleri bir sene müddetle askeri hizmetle mükellef olacaktır. Alaya
kabul edilmek için bütün takımlarıyla beraber atlarını kendileri tedarik etmek
mecburiyetindedirler. Bu mecburiyeti kabul eden mahallerde ırk ve mezhep farkı
gözetmeksizin her şahıs mezkur alaylara kabul olunacaktır. Silah altına
alındıkları esnada veya manevra sırasında bu taburlar nizamiye taburları gibi
dönüşümlü eğitime tabi tutulacaklardır. Vilayeti umumi meclislerinin yetkileri
13 Mart 1913 (1329) tarihli kanun hükümlerine göre tayin olunacaktır. En kısa
bir sürede, bu süre mümkün olduğu kadar bir seneyi geçmeyecektir. Umumi
Müfettişlerin nezareti altında yapılacak kati bir nüfus yazımı iki mıntıka
dahilinde din, cemaat ve muhtelif lisanların gerçek bir nisbetini tayin
edecektir. O vakte kadar umumi meclisin ve seçilmiş encümen üyelerinin Van,
Bitlis vilayetlerinde yarısı Müslüman ve diğer yarısı da gayri Müslim olacaktır.
Erzurum
vilayetinde nüfus yazımı bir sene zarfında icra olmadığı takdirde, umumi meclis
üyeleri evvelce zikr olunan vilayetlerde olduğu gibi eşitlik esası üzerine
seçilecektir. Bunun için kati nüfus yazımına değin Müslüman seçmenlerin adedi
son seçimlere esas alınan listelere göre tayin ve gayri Müslimlerin sayısı dahi
kendi cemaatin tarafından ibraz olunacak listelere göre takdir edilecektir.
Mamafih
geçici olan bu seçim usulu, şayet bazı maddi engellerden dolayı uygulanması
mümkün görülmezse, umumi müfettişler Sivas, Harput, Diyarbekir vilayetleri
umumi meclisindeki üye sayısının taksimi için bu vilayetlerin mevcut ihtiyaç ve
şartlarına daha uygun diğer bir usul nisbeti teklifine yetkili olacaktır. Meclisi
umumiye seçimleri oran kuralına göre icra olunacak vilayetlerin cümlesinde
azınlık tarafı da encümenlikler de elde edecektir.
İdare
meclisine seçilen aza, eskisi gibi yarı yarıya Müslim ve gayri Müslim olacaktır.
Münhal oldukça polis ve jandarma kaydı hususunda umumi müfettişlerce mahzur
görülmediği takdirde iki mıntıka dahilinde Müslim ve gayrı Müslimler arasında
eşitlik esası tatbik olunacaktır. Yine bu iki mıntıka dahilinde aynı eşitlik
esası mümkün olduğu kadar diğer memuriyetlerin dağılımı hususunda da tatbik
olunacaktır.
Bu
hususları teyid etmek amacıyla, sözkonusu isimler tarafından iş bu Itilafname
(Anlaşma) imza ve mühürlenmiştir. Dersaadet 26 Ocak-8 Şubat
İmza
Golkeviç
Bui tilafname Ruslar için büyük muvaffakiyet addedilmiştir ki, bu,
Mandelştaym'ın Turuncu kitabının 241. sahifesinde, Golkeviç'in Rus
Hariciye Nazırı Mösyö Sazon'a hitaben yazdığı telgrafnamesinin aşağıdaki
cümlelerini okumak ile anlaşılmaktadır.
Golkeviç diyor ki:
Bogos Nubar Paşa bana Türk Ermenileri'nin muhtariyet veya tabiiyet
değiştirme meselesini meydana çıkarmayı asla istemediklerini ve onların yegane
maksadının Berlin muahedesinde yazılı bulunan ve 1895 senesinde Rusya ve
Fransa ve Ingiltere tarafından tanzim olunup bu ana kadar unutulmuş olan
ıslahatın husule çıkarılması olduğunu tekrar etti Velhasıl zatıalilerinin
bizzat vuku bulan teşebbüsü üzerine nisbet kuralına göre seçilecek meclisi
umumi encümenlerinden azınlığın mevzi kazanması temin edilebildi. Binaenaleyh
26 Ocak 1914 tarihli İti laf name şüphesiz Ermeni kaviminin tarihinde daha
mesut bir yeni dönemin açılmasını getirir. Sırf siyasi önemi itibariyle
sözkonusu lltifatnameyi, Bulgaristan halkını ve Bulgar kavmini Rum
vesayetinden kurtaran 1870 Fermaniyle mukayese etmek kabildir. Ermeniler'in kendilerinin
Türk boyunduruğundan kurtulmaları için ilk adımının atıldığını his etmemeleri
kabil değildir. 26 Ocak 1914 İtilaf namesi aynı zamanda Rusya'nın
devletlerarası mevkii içinde büyük bir ehemmiyete haizdir. Gerçekten sadrazam
ile Rusya mümessili tarafından imza edilmiş ve Türkiye'yi Rusya'ya karşı ecnebi
devletlere muayyen bir nota vermeye mecbur kılmıştır. Ermeni meselesinde
Rusya'nın başlıca rölü resmi surette kısmen tasdik ve Ayastafonos
Muahedenamesinin 16. maddesi bu suretle teyid edilmiş demektir. Bu keyfiyet,
Rusya'nın beynelmilel şeref ve haysiyetine iyi tesir etmekten ve hükümdarının
namını şarka yakın Hıristiyanlar'ın kalbinde yeni bir nurani hale ile ihata
etmekten hali kalmayacaktır. Ermeni meselesinde Babıaliyle bir anlaşmazlık durumunda
sefir, büyük zorluklara göğüs germek mecburiyetinde kaldı. Bir taraftan
Ermeniler’in, mümkün mertebe geniş ıslahat elde etmeleri hakkındaki tabii
emellerini diğer taraftan üstün ıslahatı yok mertebesine indirmeye çalışan bu
maksatla Layihamızın bütün esaslı kısımlarına itiraz eden BabIali'nin inatçı
karşıkoymalarını hesa ba katmak lazımdı. Almanya'ya gelince, Ermeni meselesinde
bizimle anlaşmakta iki maksadı vardı: Biri, BabIali'ye Türkiye'nin
menfaatlarının, çözülmeye yolaçmayan daha hafif islahate muvafakat suretiyle
Ruslar'ın daha geniş ıslahatının önüne geçtiğini söyleyebilmek diğeri kendi
nufuz alanı dahilinde saydığı ve dolayısıyla gözden uzak tutmak istemediği
Adana ve havalisinde sakin Ermeniler'in teveccüh ve sempatisini kazanmak idi. Bu
sebeple Almanya'nın hareketi daima samimiyetten uzak bulunmuş ve kendisi için
gerekli saydığı Ermeniler için bir gösteriş tarzında kaim ışır. Gerçekte Alman
diplomatlar Türkler'in sadık danışmanları idiler. as'
İmza
Golkeviç
Rus Turuncu kitabı, işte bu suretle Ruslar'ın siyasi
emellerini açıklıyordu. Türk Ittihad ve Terakki Partisi ise Bogos Nubar
Paşa'nın Avrupa'daki faaliyetlerinden son derece kuşkulandı. Ermeni Taşnak
liderlerine müteaddit defalar müracaatta bulundu. 1913 senesi ortalarında
Ermeni ıslahatı hakkında Rus teşebbüslerine mani olmak hususunda Türkler'e
yardım etmelerini ve artık Balkan muharebesi son bulduğu için bundan sonra
Kürtler'i daha ziyade denetim altında bulunduracaklarını ve bu suretle
Ermeniler'in refahını teminin mümkün olacağını beyan etmişlerse de, Taşnaklar
bu sözlere tabiatıyla önem vermemişlerdi. Düveli Muazzamanın (Büyük Devletler)
işe başladığı cihetle kendileri de bu karara göre hareket edeceklerini
bildirmişlerdi. Bu sırada Türk neşriyatı Ruslar aleyhinde bulunuyor ve şarki Anadolu'da
bir huzursuzluk yaratmak maksadiyle Ruslar'ın, Bedirxani Abdurrezak Beyi 36’
Rusya dahilinde himaye ederek Kürdistan Prensliği teşkili için
birçok paralar verdiğini ve bir taraftan da Bitlislideki Seyit Taha'yı
Bitlis Konsolosu vasıtasıyla Osmanlı Hükümetine karşı ayaklandırdığı da
bildirilerek vilayeti şarkiyede bir de huzursuzluk yaratıldığı ilave
ediliyordu. İşte Ermeni Islahatı meselesi bu tarzda cereyan edip dururken
Birinci Cihan Harbi zuhur etmişti. Türk hükümeti bu vaziyet karşısında Almanya
ile ittifak etmiş ve Ruslarla harbe girişmiş olduğundan, artık Rusya'nın
tazyiki ile imza edilmiş olan Ermeni Islahat Projesi de suya düşmüş
sayılıyordu. Kezalik Harbi Umumi senelerinde dahili ıslahatla iştigal etmek
mümkün olamıyacağı bahanesiyle şarki Anadolu vilayetleri için atanan iki Umumi
Müfettişin memuriyetlerini devam ettirmelerine de Türkiye hükümetlerince lüzum
görülmediği ileri sürüldü. Türkler'in esas maksatları da bu idi.
Ermeni Katliamı
Harp esnasında Türkiye hükümeti 1915'de bir kanun neşretti ve bu
kanuna nazaran Ermeniler'in Mezopotamya'ya nakl edilerek harbin nihayetine
kadar orada iskân edilecekleri bildirildi. Netice itibariyle bu kanun
Ermeniler'in katliamını öngören gizli emirlerle tatbikata geçildi. Ve
Adana-Halep üzerinden Mezopotamya'ya gönderilmesi kararlaştırılan Ermeniler
yollarda Türk Teşkilatı tarafından imha edildiler. Çünkü İttihat ve Terrakki Cemiyeti
mülkiye memuruna bu hususta icap eden talimatı vererek haricen de Ermeni
katliamını Kürtler'e yükleyecek yüzbin türlü hile ve yalanlara başvurmaktan da
geri durmamıştı. Bu hususta cihan
medeniyeti de Türkiye aleyhine kalkışıyordu. Halbuki Türk hükümeti de bu
meseleyi Ermeni-Kürt unsuru arasında 60-70 seneden beri artırılmış olan
düşmanlığa ve husumete atfediyordu. Bu münüsebetle Ermeniler de Kürtler'e kin
ve düşmanlık gösteriyorlardı. Ve fırsattan istifade ederek Kürtler'den
intikam almak istiyorlardı. 137’
Bu maksatla Rus istilası
esnasında Ermeni mezalim ve cinayetlerinden kurtulmak için Diyarbekir
üzerinden Halep ve Adana yoluyla Konya'ya ve Erzurum-Erzincan'dan Sivas'a
iltica etmiş olan zavallı Kürt muhacirlerinin gösterdikleri manzara Ermeni
tehcirinden az sefilane değildi. Fakat
dünya kamuoyu bu hususta Kürtler için hiç bir şey yazmadı. Bilakis şekavet raporları
verildi. Kürtler'in felakat ve sefaletini bir edebi lisanla tasvir etmek
lüzumunu Alman veya Amerikan misyonerleri vicdanlarında hissetmediler. Şarki
Anadolu vilayetlerinden 1,5 milyon Ermeni tehcir edildiğini (göçürtüldüğünü)
ve bunlardan 600. 000 Ermeni'nin yollarda katliama maruz kaldığını yazmış olan
Avrupa barbarları; Erzurum, Van, Bitlis ve diğer şark vilayetlerinin yukarda
tafsilatıyla bildirildiği üzere Ruslar tarafından istilası sıralarında Ermeniler tarafından oralarda
sakin olan Kürtler'den öldürülen ve miktarı 1,5 milyonu mütecaviz olan kıtalden
bir nebze olsun bahs etmediler. Ermeni katliamından Kürtler mesul
oluyorlar, Kürt katliamından Ermeniler asla mesul sayılmıyorlardı. Netice
itibariyle Ermeniler ve Ermeni vatandaşlarımızın münevver kitleleri bugüne
kadar Erzurum'un, Bitlis'in, Van'ın, Diyarbekir'in, Elaziz'in, Dersim'in
Ermenistan olabileceği hayalini hatırdan çıkardıklarını bilfiil ispat
eyledikleri takdirde, vatandaşları ve ırkdaşları olan Kürtler'le dostça bir
hayat sürdürmeye başlamış olurlar kanaatindeyim. Aksi takdirde arada mevcut bu
soğukluğun devamının her iki unsurun gelecekte beklenmedik felaketine
yolaçacak pek acı durumlara sebebiyet vereceği şüphesizdir. Bu üzücü durumun
meydana gelmesini önlemek için evvelemirde Kürtler aleyhinde yazılmış olan
gerek eski ve gerekse yeni kitap ve neşriyatın, Ermeni münevverleri tarafından
ortadan kaldırılmak ve tamamen yokedilmek suretiyle bizzat Türkler tarafından
her iki kardeş unsurun arasında saçılmış olan bu meşum nifak tohumundan
mütevellit üzücü duruma bir unutma perdesi çekilmesine ve her iki rtıilletin
saadet ve selameti ve öz birliği hususunda müstakbel gençliğe karşı yeni
risale ve kitaplar neşredilerek aradaki soğukluk ve anlaşmazlığın tamamen
izalesine çalışacak olurlarsa, insaniyete, beşeriyete vicdani pek büyük bir
hizmet yapmış olacaklarına iman etmekteyim. Tabiyatıyla aynı görevlerin ve
aynı maksat dahilinde hareket etmenin, mukabil Kürt münevverlerinin de vicdani
ve insani vazifelerinden olduğuna şüphe yoktur. Temennilerim, her iki kardeş
ve mağdur unsur arasında hakiki ve samimi bir ittifakın tesisiyle maziye bir
unutma perdesi çekilerek her iki milletin yeni nesillerinin ruhuna birlik
ve kardeşlik hissini perçinlemekten ibarettir. Muvaffakiyetin her iki milletin
münevver kitlelerinin vicdanlarındaki hüsnüniyet ve samimiyete katılacak
ilahi kuvvete bağlı olduğuna da inanmak gerekir. Şurasını da ilave etmek
lazım gelir ki; şimdiye kadar Kürt münevverleri tarafından Ermeni mezalimi
hakkında katiyyen bir kitap veya risale neşr edilmemiştir. Yazılmak da arzu
edilmemiştir. Çünkü öncelikle Ermeniler'den mezalim gördüklerinden şikayet
etmek, ağlamak ve sızlanmak gibi yazıları ve neşriyatı yaradılışlarına aykırı
bulup kendi ferine zül görerek tenezzül etmemişlerdir. Bilakis Ermenilerle
birlik, sevgi ve kardeşlik bağlarının gelişmesi hakkında neşriyatta bulunmuşlardır.
Kürt yüksek bilgin ve tarih yazarı Emin Zeki Bey in "Kürdistan
Tarihi 'ndeki yazıları ve müellif Abdüllaziz Yamulki'nin
"Kürdistan" hakkındaki eserinde, Ermeniler hakkındaki övgüleri bu
iddiamıza şahit bulunmaktadır Maalesef Ermeni münevverleri ise bilakis yakın
zamanlara kadaı Kürtler aleyhinde yazılar yazmaktan (Erivan Ermenistan Hükümeti
müstesna olmak üzere) asla boş olmamaktadırlar. Bunlardan 1957'de Paris'de
doktorasını vermiş olan aslen Diyarbekir'in Beşiri köyünden, Kürtler
tarafından ebeveyni kurtarılarak Suriye'nin Derbasiye merkezine getirilmiş
olan Mösyö Ropin Bogasyan yazdığı "El Cezire" ismindeki
doktorasının birfashnd? velinimeti ve kurtarıcısı olan Kürtler aleyhinde
hakikate muhalif pek çirkin yazılar yazmak suretiyle ihanetini göstermektedir. Bir
doktor sıfatını takınmış olan Mösyö Ropin Bogasyan, ebeveyninin kurtuluşuna
sebep olan Kürtler'in ve Kürt milletinin hüsnüniyet ve insaniyetperverliğini
unutarak aleyhinde bulunması ve doktora kitabında hakikate uymayan yazılar
yazması Ermeni münevver kitleleri arasında bulunmasıyla bağdaştırılmasa
gerekir. Keza 1962 senesinde Viktor Gordon isminde bir Ermeni, Paris'te
neşr etmiş olduğu "Şövalye Ale Emrat" adlı romanında 95-105
sahifelirini Van vilayetinin Haydaran ve Memıkan Kürt aşiretlerine tahsis
ederek, arkadaşı Serkis ismindeki bir Ermeni'ye atfen Kürtler'in ahlak,
şeref ve namusuna asla reva görülmeyecek bir tarzda şeyler yazmıştır. (Güya
Kürt aşiret reisinin 6 karısı varmış ve bu kadınlardan birini bu iki Ermeni'ye
gecelik vermiş ve bu iki Ermeni'den o gece hamile kalmışlar ve böylece iki erkek
evlat edinmiş ve bu da aşiret reisine bir şeref bahşetmiş. . . ) Ermeniler de
bu romanı büyük bir övünçle okutmaktalar. Beyrut Ermeni "Zorlank" gazetesinde
tefrike suretiyle neşredilmişti.
Doktor Mösyö Bogasyan bu çirkin yazıları Suriye'de bulunan
Kürt gençlerinin müteaddit red ve protestolarına ve benim de bir hayli
tenkitlerime rağmen, Ermeni münevverlerinin nazar dikkatlerini de yüzlerce defa
celp ettiğimiz halde, gerek Doktor Bogosyan ve gerekse Ermeni münevverleri
tarafından bu hususa ait zerre kadar bir tenkit veya red veya tahsis veyahut
hiç olmazsa açıklama kabilinden gönlü ferahlatacak bir cevap alınamamış ve
bilakis Mösyö Bogosyan Halep'te en yüksek bir Ermeni müessesesi bulunan Paragürzekan
medresesi müdürlüğüne ve diğer Ermeni gençlik müessese ve kitleleri
başkanlığına tayin edilerek Ermeni gençliğine bittabi aynı zihniyette
tasarladığı ve Kürtlük aleyhtarlığı gayesini aşılamaktan asla vaz
geçirememiştir. Keza 1959'da . tarafından
intişar eden ..
…. isimli kitapta başta Diyarbekirli Cemilpaşazade Mustafa
Bey'in milis kumandanlığı sıfatiyle Ermeniler'e yaptığı mezalimden bahisle
Kürtler'in Ermeniler'e karşı güya reva gördükleri kıtalden bahsedilerek
gerçekdışı bir tarzda zehirler fışkırtılmakta ve Ermeni gençliğini Kürtler
aleyhinde maalesef teşvik etmektedir. Bu müessif halin devamı bilmem ne zaman
Ermeni ırkdaşlarımızın münevver tabakalarının vicdanları üzerinde tepkiler
uyandıracaktır.
Biz Kürt milleti işte o günün şafağı ağarıncaya kadar beklemeyi
kendimize milli ve fıtri bir borç bilmekteyiz. Çünkü bu vahim halin devamı her
iki unsur arasında pek korkunç olayların meydana gelmesine sebebiyet verecek ve
bu üzücü durumun meydana gelmesinin sorumluları olan her iki milletin münevver
tabakalarına dünya tarihi şahit olacaktır. Her iki milletin münevver
tabakalarından dileğim ise, tarihe karşı her iki unsurun ebedi hayırseverliğini
ve birliğini temin ve insani görevlerin yerine getirilmesini bildirmektir. Muvaffakiyet
Allah'tan.
Kaynak:
Vet. Dr. M. Nuri DERSİMİ…Dersim ve Kürt Milli Mücadelesine Dair HATIRATIM
Sadeleştirerek,
Notlayarak ve Resimleyerek Yayına Hazırlayan: Mehmet BAYRAK
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar