Print Friendly and PDF

Kürtler ve Ermeniler

  

ERMENİ MESELESİ

Bu bahsi iyiden iyiye incelemek için, tarihin evvelki devrelerine de gözatılmasını zaruri görmekteyim.

Ben ve hassaten biz Dersimliler ve umum Kürt gençleri Ermeniler'i Türkler'den ve sair milletlerden daha ziyade severdik. Çünkü on­lar diğer unsurlardan ziyade bize yakın ve aynı ırkın evladı idiler. Ve hatta bizim imanımız vardı ki, Ermeni unsuru ile Kürt unsuru arasında­ki husumetin başlıca sebebi Türk zâlim siyaseti idi.

Müslümanlık ve Hıristiyanlık (Din) meselesi asırlarca evvel iki millet arasında asla mevzu bahis değildi. Ve iki unsurun müşterek dini Zerdüşt dini idi. Kürtler'in Müslümanlığı kabulünden yakın zamanla­ra kadar da Müslümanlık Ermenilerle vaki kardeşlik bağlarının kırılmasına sebebiyet vermekte idi. Ve Ermeni-Kürt arasında hiç bir hadise zuhur etmemişti. Bir Kürt ticaret için uzak bir yere gideceği za­man, ailesinin hukuk ve namusunu komşusu Ermeniler'in bakımına ve korumasına bırakır, Ermeni'nin de aynı itimadı Kürt komşularına gösterdiklerini ecdatlarımızdan işitir ve anlardık. Birçok Ermeniler'in Kürtçe ve Kürtler'in Ermenice konuştuklarına da tesadüf etmekte idik. Fakat bu arada bazı Türk tarih yazarlarının "Osmanlılar Kürdis­tan beylerini yönetimleri altına aldıkları zaman onların idarelerinde yaşayan Ermenilerin müstakil bir hükümetleri yoktu. Ermeniler Kürt beylerinin idaresi altında, baskı altında yaşıyorlardı" şeklindeki iddia­ları, biz Kürt gençlerini garip düşüncelere bırakıyordu. Diğer taraftan bazı ecnebi çevreler ve hassaten Rusya hükümetinin de bu yolda neşriyatta bulunduğu Kürtler'in nazarı dikkatini celp etmeğe başlamıştı.

Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından tesis edilmiş olan İstanbul Ermeni Patriği'nde çok yakından Ermeni meselesi ile si­yasi noktayı nazardan alakadar olarak hatta Şark vilayetlerinde Kürt derebeylerinin nüfuzu altında yaşayan Hıristiyan Ermeniler'in kurtarı­lması hususu Avrupalılar'dan talep ediliyordu. Ermeniler'in 19. asır­dan evvel dahi Kürdistan derebeylerinden mezalim ve işkence çek­mekte olduklarını (Zarzeski). . vs. Avrupa muharrirleri vasıtasıyle neşrediyorlar; bu neşriyat ve iddiaları gerek Ruslar ve gerekse Fransızlar şiddetle teyit ediyorlardı. Rus muharriri Mösyö Mendeleştem de şiddetle Kürtler’in mezalimlerinden ve Ermeniler'in kurtarılmasından bahisle kitaplar yazıyorlardı. Mandeleştem 1913'te İstanbul Rus Se­farethanesi baş tercümanı vazifesi ile mükellefti. "Müslüman Kürdün elinden Hıristiyanı kurtarmalı"diye neşriyatta bulunuyordu. Şurasını da itiraf etmek lazımdır ki 19. asrın ortalarında Avrupa'dan inkişaf eden milliyet cereyanları, tahsil için Avrupa ve Amerika'ya gitmiş olan Er­meni gençlerin de daha müreffeh ve açık toplumsal ve siyasi hayata sahip olmayı arzu edecek bir zihniyet yaratmıştı. Ve Rus muharrirleri­nin yukarıda bahsi geçen yazıları da gerek İstanbul'da gerekse Avru­pa'da tahsilde bulunan bu gibi Ermeni gençleri tarafından destekleni­yor ve Kürtler'e karşı dargın bir cephe almağa başlamış olunuyordu. 19. Asır başlarında II. Sultan Mahmut Han, Ermeniler hesabına şarkta Kürdistan derebeylerine şiddetli darbeler vurmuş ve Ermeniler'i memnun etmek istemişti. İşte bu gibi sebeplerle Kürtler de Ermeniler'e karşı savunma vaziyeti almağa mecbur kalmış ve korunma ted­birleri düşünmeye başlamışlar. İşte o andan itibaren Kürtlerle Erme­niler arasındaki dostluk ve muhabbet bağları sarsılmağa yüz tut­muştu.

Kürt-Ermeni Dostluğunun Bozulmasında Dört Etken

Kürt-Ermeni dostluğunun ayrılması:

1)   Birinci derecede Çarlık Rusya'sının kendi menfaatına uygun, Şarki-Anadolu Kürdistan'ında Ermeniler namına yaptığı siyasi ihtilal propagandalarında,

2)   İkinci derecede Türkler'in yani Osmanlı saltanatının Rus siya­setine karşılık Kürtler'i silahlı kuvvetler şeklinde Ermeniler'e karşı te­cavüz! bir hale sevketmesi tahriklerinde,

3)    Üçüncü derecede ise; Ermeniler'in Rus tahrikleri ile öncelikle Kürt mıntıkalarına, Kürt köylerine ihtilalci silahlı çeteler vasıtasiyle akın ederek Kürtler'e karşı kavgaya başvurmaları sebeplerinde ara­mak lazımdır. Şu halde; Kürt-Ermeni düşmanlığını, din farkı ve insa­niyet düşmanı Rus Çarlığının insanlığa karşı ihanetinde; Sultan Hamid'in irken haiz olduğu vahşet ve keza insanlığa ihanet merhalesin­de;

Dördüncü olarak sulandırılmış bir partiye mensup, münevver bir cemiyete bağlı ve kısmen de tahsilli silahlı Ermeni çetelerinin ilk önce ırkdaşları olan Kürtler'e merhametsizce tecavüzlerinde aramak lazımdır. ,

Rusya Çarlığı ile Sultan Hamid'in insanlığa ihanetleri ve milyon­larca insanın imhasına sebebiyetleri hiç bir suretle affedilemeyeceği gibi açıkça suçludurlar. Ermeniler'in edindikleri kültürel yapılanma dolayısıyla bilerek Kürtler'e tecavüzler de yegane bir düşmanlık neti­cesinden doğduğu cihetle bu hususta hatalı ve suçlu olmalarına hiç de şüphe yoktur. Fakat Kürtler'in cehaletleri yüzünden iğfallere kapı­larak Ermeniler'e karşı ancak nefsi müdafaa kabilinden tecavüz et­meleri bir derecede suçlanmamalarını gerektiren bir durum olsa ge­rekir.

Kürtler'in Ermeniler'e Yardımı

Bu cinayetler yapılırken geride Kürtler Ermeniler'i muhafaza edi­yorlardı. Çünkü Kürt milleti, özellikle Kürt gençliği yaradılış olarak mensup olduğu ırkının mühim bir şubesi olan Ermeniler'e öteden beri muhabbet ve samimiyetle alaka göstermiş ve Ermenilerle kaderbirliği, elembirliği içinde olmuş ve aralarında kattiyen bir ayrılık hissi ve nefret havası uyandırılmasına asla meydan ve sebebiyet verdirmemiştir.

Bu emel ve bu arzu her gerçek Kürt gencinin damarlarında do­laşan öz bir kan kardeşliğinin tabii ve fıtri bir mahsulü olmuştur. Bazı menfaatperest aşiret reislerinin bu mukaddes gayeden uzak tutul­ması da itiraf etmek gerekir ki asırlardan beri Kürt milletini istismar eden hatta Kürt kanı emen bu gibi tufeyli aşiret reisleri, bir zamanlar kanlı sultanlara hizmet etmişler ve son zamanlara kadar değil Ermeni­ler'in, bizzat Kürt milletinin pek büyük faciaları karşısında bile lakayd kalmışlardır. Can veren Kürt ırkının inlemelerinin bu gibi sefillerin vic­danlarında hiçbir tepki uyandırmamakta olduğuna Kürt milleti, Kürt gençleri tamamen müdriktirler. İşte bu sebeple Kürt milleti, Kürt genç­liği bu sefillerin şahsi menfaat ve şahsi ihtirasları sebebiyle Ermeniler'e karşı reva gördükleri insanlıkdışı muameleleri kalben reddederek Erm<eni kardeşlerinin elemine iştirak etmişlerdir. Bu bakımdan, bu gibi sefillerin ve hatta kendi ırkının öz düşmanı ve Kürt milletinin gelişmesi­ni önlemiş olan bu gibi aşiret reislerinin eylem ve hareketlerinden bütün Kürt milletinin sorumlu tutulamayacağını söylemeye gerek yok­tur.

Bununla beraber bazı yüksek vicdanlı aşiret reislerinin insani hiz­metlerini de inkâr etmemek gerekir. Şurasını itiraf etmek lazım gelir ki, Ermeni tehciri sıralarında Kürtler'in Ermeniler'e karşı gösterdikleri hayırsever yardımlar unutulmamalıdır. Mesela, Dersimliler'in 1915 se­nesinde 36. 000 Ermeni'yi ölümden kurtarıp bir evlat muamelesiyle Dersim'de muhafaza etmiş oldukları Türkiye hükümetinin bile şiddetle tenkidine hedef olmuştu. Türk hükümetinin bütün ısrarlarına rağmen Dersimliler Ermeniler'i asla teslim etmeyerek muhafaza etmişler ve 1917 senesinde mezkur Ermeniler'i Sovyet hükümetine teslim et­mişlerdi.

Kürt Rışvan aşireti reisi Besnili Yakup Ragıp Paşa 1890 Ermeni katliamında Malatya, Besni, Hısnımansur (Adıyaman) Ermeniler'ini hi­maye ederek buralarda hiçbir Ermeni'nin burnunun bile kanamasına meydan vermemiştir. Hatta Ermeniler üzerine hücum teşebbüsünde bulunan Huveydi Kürt aşiretinden bazıları Paşa'nın emrine muhale­fet etmiş olduklarından bunlardan 16 kişiyi Ermeniler uğruna feda ederek öldürmüş ve Ermeniler'i muhafaza için Kürt kanı dökecek de­recede ileri giderek fedakârlık icra eylemiş ye bu suretle Kürt-Ermeni kardeşliğini ispat etmiştir. Bunu Halep'te ve Suriye'nin muhtelif yerle­rinde bulunan, yukarıda adı geçen şehir Ermenileri'nden bilenler çoktur. Keza Malatya Ermenileri'nin büyük kısmı Dırejan aşiret reisi Satıroğlu Mustafa ve Besni, Adıyaman Kürt aşiretleriyle kur­tarılmıştır. Netice itibariyle inkâr etmek mümkün değildir ki, bugün Süriye'de Lübnan'da, Amerika ve Ingiltere'de bulunan Ermeniler'in ekserisi Kürtler tarafından muhafaza edilmiş ve kurtarılmış kimseler­dir. Bunu hiçbir vicdan sahibi inkâr etmemelidir. Buna mukabil Sov­yet Rusya'da bulunan Erivan Ermeniler'i müstesna olmak üzere, diğer Ermeniler, Ermeni Partileri ve özellikle Ermeni Taşnak Partisi liderleri ve mensuplarının nerede ve ne suretle zerre kadar Kürtler'e yardımda bulunmuş ve Kürtler'in Türkler tarafından maruz oldukları felaketli günlerde ne gibi yardım etmiş olduklarını yine bu Ermeni par­tizanlarının vicdanlarından sormak lazımdır.

Rusya Sovyet Ermenistan'ı olan Erivan'da Kürtler'e gösterilen ih­timam ve Kürtler'e yapılan iyilik cidden şayanı şükrandır. Kürt milleti bu şükran borcunu insanlık korucusu ve beşeriyetin baskı ve istis­mardan kurtuluşu uğrunda çalışmakta olan yeni Rusya Birleşik Hükümeti'ne arz etmeyi kendisine insani bir görev bilmektedir. İnsa­niyet hadimi bir devletin tesis etmiş olduğu Erivan Ermeni Hükümeti de Kürtler’e iyiliğini göstermekle Kürtler'in keder ve mağduriyetlerini bir dereceye kadar izaleye muvaffak olmuşlardır. Fakat Sovyet Rus­ya Hükümeti dışında bulunan Ermeniler ve hassaten Taşnaklar, Kürtler'e karşı bugüne kadar kalblerinde taşımakta oldukları kin ve düşmanlığı unutamadıklarını, yaptıkları müteaddit neşriyat ve düşmanca tutumla isbat etmişlerdir. Ermeni Taşnaklarından yazar Rafi, Kürtler aleyhinde çok mühim kitaplar neşr etmiştir. Hand, Gay­zer, Celalettin vb. gibi Ermeni eserleri Kürtler aleyhinde zehirler fışkırmaktadır.

Abdülhamit'in Kûrdistan Politikası

Malum olduğu üzere 1894'te Sason isyan etmişti. Sultan Hamit 1895-1896'da Ermeni katliamı tertiplemişti. O esnada Sason'da bulu­nan Kürt Mazrik aşireti de Sultan Hamit'in iğfalatına kapılarak ve evvel­ce Ermeniler'den gördükleri zahmetten müteessir olarak Ermeni katli­amında Ermeniler'e tecavüzde bulunmuşlardı. Seneler geçmiş ve bu mesele Kürtler'ce unutulmuştu. Halbuki Ermenilerde Mazrik aşireti­nin Sason'da (Xanasar) mevkiinde 800 kadar çadırdan ibaret bulunan bütün mevcudiyetlerini 1897 senesinin Temmuz ayının 25. günü şafakla beraber tamamen imha etmiş olduklarının yıldönümü törenle­rini bugüne kadar icra etmekte olduklarını üzülerek görmekteyiz Halep'de yayınlanan Taşnakağan (Aravil) gazetesinde 1952'de mezkur hadiselerin 55. yıldönümünü kutlamakla gazetenin her 4 sahifesini bu kahramanlığa hasretmiş olduklarını hayretle gördüm.

Halep'te yayınlanan Aravil gazetesinin 27 Temmuz 1952 tarihli ve 1882 sayılı pazar günkü nüshasıydı.

Mazrik aşiretinin 800 çadırdan ibaret olarak imha edilişlerinin 55. yıldönümünü kutlamakta imişler. Ermeni kahraman fedaileri 1897 se­nesinin 25 Temmuz'unda şafakla beraber mezkur aşirete hücum ve ani bir baskın yapmışlar. Bir tek Kürt bile kurtulamadan hepsini öldürmüşler. Cüzi miktarda kaçmakta olan Kürt kadın ve kızlarına bile merhamet gösterilmeden tamamen kesmişler. Bir de ilaveten Erme­nice şarkı da söyleyerek "Korkma can bacı fedai geliyor/Mazrik aşire­tini tamamen mahvettik" Ermenice teranesiyle marşını da söyle­mişler. Bu suretle intikam almış olduklarını düşünerek, her sene yıldönümü törenleri yapmakta idiler.

Bilmem ki Ermeniler'in Kürtler'e yaptıkları ihaneti, zulm ve katliam­ları şimdiye kadar niçin hiçbir Kürt bijgin ve düşünürü yazmamıştır. Bu da, Ermeniler'e karşı bir hüsnüniyet göstergesi değil midir? Eğer yaz­mayı bilemediklerinden ileri geldiğini düşünen bir tek Ermeni düşünürü varsa, bu Ermeniler hesabına pek acıklı bir düşüncedir. Er­meniler'in Kürtler'e karşı hakiki bir hüsnüniyetleri varsa Kürt aleyhin­de yazdıkları bütün kitapları imha eder, iki milletin bağımsızlık ve tarihi kardeşliği hakkında yeni yem müessir ve hakiki kitaplar yazar ve neşriyatta bulunarak her iki unsurun kardeşlik bağlarıyla bir diğerleri­ne bağlılıklarına hizmet amacıyla yeni nesle yadigar bırakmış olurlar. Aksi takdirde bu acıklı hal ile ileride her iki kardeş unsur arasında pek acıklı durumların ortaya çıkmasına sebebiyet verdirilmiş olur. Bu acıklı durumların sebepleri karşısında vicdanen azap duymaktan zi­yade, Dünya tarihi karşısında çok büyük mesuliyetlerinin cezasını çekmiş olurlar kanaatındayım

Ermeniler'in Kürtler'e Yönelik Mezalimi

1914 yılı Cihan Harbi başlamıştı. Ben Şark cephesinde Erzin­can'da muvazzaf olmakla beraber Ereniler'le yakından alakadar bu­lunmayı kendime vazife addetmiştim. Kürtler'in Ermeniler'e karşı göstermiş oldukları iyilik dolu hizmetlerine mukabil Ermeniler'in Kürtler'e karşı reva gördükleri mezalimden bahsedelim. Bu savaşta, Kürdistan'da mevcut 36 Kürt (Aşiret) Hamidiye Alayları sayısız mik­tarda Rus ordularının karşısına sevk edilmişlerdi. Bu Hamidiye Alay­ları kırık silahlarıyla beraber Rus ordusuna mukavemette bulunurken Rus ordularına pişdarlık (öncülük) yapmakta olan Ermeni kuvvetleri tarafından, Cıbranlı 3. Aşiret Alay Kumandanı Maksut Halil Bey, Pa­sinler'de şehit edilmişti. Keza Pasinler'de Hasenanlı aşiret reisi Halil Haydar ve birçok arkadaşları keza Ermeniler tarafından öldürülmüşlerdi. Seydanlı Abdülmecit Bey de keza bu maktüller arasında idi. Harbin başlangıcında Kürdistan'da bulunan Ermeni köylerindeki Ermeni fedaileri Kürtler'i öldürdükten sonra, Rus ordu­suna iltihak ederek, tekrar mukabil tecavüzlerde bulunmaktan geri durmuyorlardı. Ve Rus ordusuna tamamiyle pişdarlık yapıyorlardı. Bitlis'in Reşadiye müdürlüğüne bağlı Karçikan mıntıkasında bulunan 20 Kürt köyü Rus süvari kazaklarına pişdarlık yapmakta olan Ermeniler tarafından yakılmıştır. Şafakla beraber yaptıkları baskın neticesin­de ele geçirdikleri 30 erkek ve bir kadın kılıçlar altında tamamen kesil­mişlerdi. Bunlardan 5 kişi Berikar köyüne götürülmüş gözleri oyula­rak, hayaları kesilmiş ve envai çeşit mezalim icra edilmişti.

Bu şehirler Azo, Mehmet,Molla Piran, Kena, Sori. Aşur. Kena Sori, Molla Eyüp, Ağdadi isimlerindeki felaketzedelerdi. Kenasorlu Hacı Ömer ve zevcesi Emine ve bir kızıyla oğlu gördükleri mezalimden ka­çarak "Ağdat" köyündeki ziyaretin manevi kudretine iltica etmişlerse de tekrar orada Ermeniler tarafından yakalanarak Emine Kenasori ve oğlu Ahmet, dört yaşındaki kızı Asya mezkur ziyaretin merkadi üzerin­de parçalanmışlardı. Aynı köyde (Kenderes) köyünde beş kişinin başları süngülere takılmıştı. Bırakum köy imamı Haci Ali bağlı olarak Ermeni köyü olan Bitlis'in Kendivi köyüne götürülmüş ve mezkur köyün Ermeni Patriği tarafından boynu kesilerek sevinç gösterisi yapılmıştı. Bitlis'e bağlı Kisan vadisine sığınmak mecburiyetinde bulu­nan 100 haneden ibaret çoluk-çocuk, kadın-kız; Ermeniler tarafından muhasara edilip top tüfek ateşine maruz kalmışken Cankez köyünden yetişmiş olan Kürt Şeyh Salahattin kuvvetleri tarafından kısmen bu bedbahtların hayatları kurtarılabilmişti. Bu vadide Ermeniler, “Ey Kürtler nereye gitseniz bizden kurtulamazsınız" diye hücum etmişler­di.

1915'te Ruslar Pasinler’i işgal edince Muş,Varto, Kığı,Palu bölge­lerindeki Ermeniler açık olarak isyan ettiler ve çeteler halinde Kürt köylerine saldırmağa başladılar. Harp devam ettiği müddetçe Ermeni silahlı kuvvetleri Kürtler'e, Kürt köylerine, kadın ve kızlarına merha­metsizce saldırış yaparak yüzbinlerce Kürdün kanına sebebiyet ver­miş oldular. Bu harb esnasında Ermeniler'in Kürdistan mıntıkasında işledikleri suçlar haddini aşmış ve bir çok Kürt ocakları sönmüş ve bu vahşi cinayetlerden evlatlarını kaybeden anneler, kocalarını ölmüş gören gelinler hep kara giymişlerdi. Babaları Ermeniler tarafından öldürülen binlerce Kürt öksüz yavru harabe damların duvarları önünde aç ve çıplak dilenmiş ve en son açlıktan ölmüşlerdi. Bu mezalim, 18 Aralık 1917 tarihinde Erzincan'da Rus ordüsuyla Osmanlı ordusu arasındaki mütarekenâme (silah bırakışması) imzasına kadar bûtûn şiddetiyle devam etti. Ve bir müddet sonra Ruslar çekilirken, Kürdistan mıntıkasını Ermeniler’in hakimiyetlerine teslim ettiler . Ve Ermeni­ler'e cephane top, tüfek bıraktılar.

Ermeniler Erzincan, Pülümür, Tercan, Erzurum,Varto, Hınıs ve Pasinler'de kuvvetli hükümet idare merkezleri kurdular. Bu bölgeler­de bulunan Kürtler'in çoğu hicrete vakit bulamamış ve Ruslar'ın eline esir düşerken Ermeniler tarafından kâmilen öldürülmüş ve bütün mal ve yiyecekleri ellerinden alınarak çocukları ve kadınları sefil bırakılmışlardır. 2 Mart 1918 gecesi Ermeniler Hınıs'ın Mirsit köyünde Haşan Ağa kabilesini basmış ve oradaki bütün Kürtler'i im­ha etmişlerdi. Yine aynı günlerde Ermeniler Karaköy nahiyesinde bu­lunan Lolan Kürtleri'nden erkek-kadın, çoluk-çocuk 1500 kişiyi evle­re doldurarak öldürmüş ve yakmışlardı. Ermeniler iki gün sonra Varto ve Hınıs'tan çıkarken buldukları ve gördükleri müdafasız ve silahsız kişilere merhametsizce davranmaktan geri durmuyorlardı. Kürdistan'ın her tarafından çekildikleri mahallerde Kürt köylerini, zahire am­barlarını, silah depolarını ateşlemeye devam ediyorlardı.

Dersimli  Seyid Rıza'nın Gözlemi

Erzincan Kürt beyleri de Erzurum'a kadar aynı felakete maruz kalıyordu. Dersimli Seyit Rıza milis kuvvetleriyle kumandan Deli Halit Bey kumandasında dönen Ermeniler'i takibe ve Erzincan mıntıkasında Ermeni felaketine maruz kalan Kürtler'i kurtarmak için Erzurum merkezine kadar hareket etmişti. Seyit Rıza bana aynen şu vakayı anlatmıştı: "Erzincan'dan itibaren felakete maruz kalmakta olan Kürtleri Ermeni mezaliminden kurtarmağa başlayarak ve Ermenileri kovalıyarak Deli Halit Bey'le birlikte Kara Kâzım Paşadan on önce Erzurum merkezine 27 Şubat 19. 18'de dahil olmuştuk. Ga­yet büyük ve tamamen ahşaptan mamul bir binanın içerisinde bin­lerce erkek, kadın, kız, çoluk-çocuğun mezkur binaya doldurularak müthiş bir surette ateşler ve canhıraş bir tarzda ateş dumanları içerisinde yatmakta olduğunu ve mezkur binanın dış kapısı altında bir çay gibi kan ve yanmakta olan zavallıların sularının akmakta olduğunu gözümle gördüm. Hayatımda bu gibi felaketli bir teessür sahnesine asla tesadüf etmedim. Binlerce felaketzede insanların Kürt olduklarını ve hiç olmazsa insan olduklarını görerek ve bilerek hüngür hüngür ağlamaktan kendimi zapt edemedim" demişti. İşte Ermeni medeniyetinin bir nümunesi. Seyit Rıza'nın bizzat müşahade ettiği elem sahnesinin canlı bir vahşeti karşısında hüngür-hüngür ağla­ması. Ermeniler'in Kürdistan'ı tamamen terk ederek Kars istikametine doğru kaçmakta olduklarını da bildirmişti. Erzincan, Erzurum, Bitlis, Muş, Hınıs ve Pülümür merkezlerindeki bütün mühimmat ve depo am­barlarına Ermeniler tarafından ateş veriliyor ve Kürdistan'ın bu mer­kezlerinden Rusya hududuna kadar uğradıkları köy ve bölgelerdeki Kürtler'i de katlediyorlardı. Gebe kadınların karnını deşerek ruşeymlerini yerlere dökmüş, memedeki çocukları süngülere takmış, kestikleri Kürtler'in derilerinden cep yapmak gibi türlü zulüm ve vahşetler yapmış, bir aralık kadın, çocuk, erkek kafilelerini damlara doldurup gazladıkları bir camuzu da ateşleyip bunları camuzun ayakları altında ezdirmiş ve üstelik dama ateş verip bunların hepsini kül etmiş ve henüz memede olan çocukların karınlarını yarıp tuzlatmış ve bazan da bir süt emen çocuğun başını keserek annesinin karnına sokmuş, in­sanlığa ve akla sığmayacak eziyetlerle Kürdistan'dan yüzbinlerce Kürd'ü yakmışlardır. 1918 Nisan ayında Kürdistan'ın bu felaketli günlerine son verilmiş oluyordu. Malatya, Diyarbekir, Elaziz, Urfa ve Anadolu'nun sair mıntıkalarına hicret eden %5 oranında Kürtler mem­leketlerine geri dönmüşlerdi. Fakat 1918 yılının son aylarında Kürdis­tan'da dehşetli bir açlık başgöstermişti ki bu da Ermeniler'in yaptıkları mezalimin keza bir harekatından ileri gelmişti. Çünkü Ermeni mezali­mi Kürdistan'ı her türlü ziraat imkânlarından mahrum bırakmıştı. Mem­leketi harabeye döndermişlerdi. İşte bu sebeple 1919 yılının ilkbaharı­nda takatten düşen birçok Kürt açlıktan ölmüştü. Birçokları ot ile geçi­nirdi. Ve birtakım Kürtler Diyarbekir, Siverek gibi ekin yerlerinden yi­yecek getirmeğe başlayarak bazı kimseler ilkbaharda birer darı veya çavdar tarlasını ekebilmişlerdi. Kürdistan ahalisi bu felaketli günleri geçirmekte iken Ermeniler 1919 yılının ortasında Kars ve Sarıkamış cephelerinden tekrar aynı mıntıkalara saldırmağa başladılar. O sıra­da Mondros Muahedesi imzalanmış olduğundan bu muahedeye isti­naden Kûrdistan'ın mühim vilayetlerini de bizden zorla almak tasav­vurunda bulunuyorlardı.

Kürdistan Teali Cemiyeti Örgütleniyor    

Kürt kahramanları Sarıkamış cephesine kadar yürüyerek Erme­niler'in tecavüzlerini uzaklaştırmaya muvaffak olmuşlardı. İstan­bul'da Kürdistan Teali Cemiyeti'nden almış oldukları direktif daire­sinde öz vatanları üzerinde Kürt kahramanı Cibranlı Miralay Halit Bey olduğu halde Kürt ve Kürdistan teşkilatı yapmağa başlamışlardı Gerek bizzat gördüğüm ve gerekse bazı Kürt zabiti vasıtasiyle yaptığım tetkikat neticesinde ve gerekse bazı Türk erkânı harbiye da­irelerinin dosyalarına vukufum ve aldığım malumat üzerine ve hassa­ten Cemal Paşa'nın hatıratında açıklanan yazı ve istatistikler muci­bince harbin başlangıcı olan 1914 senesinden 1919 senesi sonuna kadar Kürdistan'da vaki olan zaiyet, büyük çoğunluğu Kürtler'den olmak üzere 1,5 milyonu mütecavizdir ki bu zaiyatın ekserisi­nin Ermeniler tarafından bilfiil gerçekleştirilmiş olan cinayetlerden ve katliamlardan ileri geldiği kati surette tahakkuk etmişti. Ermeni-Kürt meselesinin evvelki devirlerinden bahs etmek üzere tarihin olayları­na tekrar gözatalım.

Sultan Abdülmecit zamanında 1863 senesinde Kanunu Esasi mucibince artık Ermeniler İstanbul Patrikhanesi'nde toplanmak üze­re bir umumi meclise malik idiler. Meclis-i Umumi 140 azadan oluşuyordu. Bunların 120'si millet tarafından seçilfniş ve Kürtler'in mezalimi ileri sürülmüştü. Ve bu vesile ile Ermeni-Kürt gerginlik belir­tileri başgöstermişti. Halbuki Ermeni ihtilâlcılarından meşhur Ropen ve 18 arkadaşının 1853‘e Dersim'e iltica ederek oradan Seyit İbrahim vasıtasiyle Rusya'ya salimen teslim edilmeleri, Kürtler'in Ermeniler'e olan iyiniyetinin yegane bir delili idi. Ermeni komitacıları ise her tarafta istiklâl fikrini Ruslar vasıtasıyla ileri sürmekte idiler. 1867'de Zeytun'de ilk Ermeni ihtilâli baş göstermiş ve Kürtler'e karşı da husumet göstermekten asla geri kalmamışlardı. 1877-1878 Rus ve Türk muha­rebesi esnasında gerek Rusya'da gerekse şark vilayetlerinde bulu­nan Ermeniler Kürtler'e çok büyüktecavüzlerde bulunmuşlardı. Bulgarlar istiklâlini aldıktan sonra artık Ermeniler tam bir istiklal için İstan­bul Patrikhanesi marifetiyle açıktan açığa çalışmağa başlamışlardı. Hatta Bulgar istiklâlinden sonra Ermeniler, haklarında bir özel madde­yi Ayastefanos Anlaşması'na ilave etmeyi Ruslar vasıtasiyle temin etmişlerdi. Veaynı madde, Berlin Anlaşmasından ithal olunmuştu. Şark viyaletlerinde büyük şehirlerden maada en küçük köylerde bile Erme­ni komiteleri tarafından muntazam gizli teşkilatlar vücuda getirilmiş ve Kürtler'e karşı da mühim tedbirler alınmağa başlanmıştı. Bu vesile ile Ermeniler Kürtler’e karşı zehirleniyorlardı. Şarkta 6 vilayet Ermeniler'e ait olmak şartıyla bir muhtar eyalet teşkilini talep ediyorlardı. Bittabi bu arada Türk hükümeti de Kürtler'i Ermeniler aleyhinde teşvik ediyor ve mukabil cephe almağa tevessül ediyordu. Ermeniler'in maksadı kendisinden sayıca çok üstün olan Kürtler'i idaresi altına verecek su­rette bir Ermenistan vücuda getirmekti. Ermeniler'in bu yoldaki ısrarı üzerine, Avrupa devletleri tarafından Rusya'nın baskısı altında 1880 tarihinde Babıaliye Ermeni ıslahatı hakkında bir nota verilmiş fakat Abdülhamit Avrupa devletlerini susturmağa muvaffak olmuştu. Fa­kat 1894'ten 1896'ya kadar Ermeni ihtilâlcıları Van, Muş, Kığı dağlarında fedai grupları teşkil ederek; karşılıklı muhabbet ile bir arada yaşamakta olan iki unsuru birbirlerinin kanına susamışcasına yek diğerleri aleyhine atılmaya sevk etmiş, Kürdistan'ı alkanlara bo­yamıştı. Takriben iki seneden ziyade devam eden bu kavgalar arası­nda bir çok Kürt, Ermeniler tarafından öldürülmüştü. Fakat Ermeni­ler'in azınlıkta bulunmalarından. Kürtler galip gelmişlerdi.

Abdülhamid'in Kürt-Ermeni Politikası

Bu katliamlar Abdülhamid'in teşvik ve tertibiyle şiddetlendirilmişti. Abdülhamit Ermeni-Kûrt çatışmasını yaratmakla Osmanlı İmparator­luğu'na çok büyük bir hizmette bulunduğu zehabına kapılmıştı. Bu zalimane tedbirini 1894-96 senelerinde tamamiyle açıklamıştı. Er­meni katliamının fiilen âmili bulunmuş idi(32) Fakat Ruslarbu katliama göz yumdular. Neden? Bu sualin cevabı çok derindir. Çünkü Çarlık Rusyası kendi menfaati açısından iki yüzlü bir siyaset takib ediyor, Abdülhamit'le de uyuşuyordu

Sultan Hamit'in siyasetine vakıf olan Ermeni Taşnak Komitesi erkânının Sultan Hamid'in aleyhinde 1907 senesinde Paris'te topla­nan İttihat ve Terrakki Kongresine iştirak etmeleri üzerine Taşnakağanlar aleyhinde olan Ermeni Hınçaksağan Komitesi erkânı, Rus­ya'ya iltica ederek Rusya'nın himayesi altında bir Ermenistan teşki­latını programlarına prensip olarak kabul etmişlerdi. İslam Halifesine bağlı bulunmaktansa Rus Çarı'nın himayesine sığınmayı tercih edi­yorlardı.

Nihayet Meşrutiyet ilanı ve bilahare 1908'de İttihat ve Terrakki merkezi İstanbul'a geldiğinde, İttihat ve Terrakki "Hürriyet-Adalet-Müsavat" teranesiyle Osmanlılık hilafeti arasında Türk unsuru başta olmak üzere, mekteplerde Ermenice okutturulması da ilan edilerek Ermeniler'i okşamak siyasetinde başarılı oynamadığından, Ermeni­ler gizli teşkilat ve rejimlerine tekrar devam etmeye başlamışlardı. (Hatta o esnada Mektebi Sultani'de ben de Ermenice okumuştum. Bu program bilahare lağv edilmişti). Çünkü Ermeni ihtilal komiteleriy­le, İttihat ve Terrakkiciler arasında bir hayli müzakerelerden hiç bir netice hasıl olmamıştı. 1909 senesi Ocağında Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinin İttihat ve Terrakki Cemiyeti'yle mutabakatı sonucu Vilayet-i Şarkiye'deki Kürtler le Ermeniler arasındaki arazi ihtilafatını hal­letmek için bir teftiş heyeti gönderilmesine karar verilmişti. Heyet başkanlığına da Ayan kazasından adliye müfettişi Galip Bey tayin edilmiş ve refakatına iki Türk ve iki Ermeni aza da verilmişti. Hükümetin bu teşebbüsü Meclis-i Mebusan'daki Kürt mebuslarının şiddetli itirazıyla karşılanmıştı. Bu mebusların başlıcası Dersim me­busu meşhur Lütfi Fikri Bey'di. Ve netice itibariyle bunlar terk edildi ve lâkin meşruti idareden son derecede serbestlik alan Ermeniler sürekli ve hatta açık çalışmalarına devam etmekten asla vaz geçmi­yorlardı. Nihayet 1909 senesi Nisanının 14. günü Adana Ermeni va­kası zuhur etti. (33) Rivayete nazaran vaka Adana Ermeni Patriği Mösyö Muşak'ın emriyle öncelikle Ermeniler tarafından başlatılmıştı. Bu vakada, 17 bin Ermeni ve 850 de Türk öldürüldüğü neşrediliyordu. Nihayet Ruslar da âdetleri veçhile Ermeni meselesini tekrar destekle­meye başlamışlardı. Hatta İstanbul Rus Sefirinin 26 Kasım 1912'de Rusya Hariciye Nazırı’na yazdığı aşağıda sureti yazılı telgrafı Rus mu­harriri Mamdelştan'ın "Turuncu" kitabının 207. sahifesinde şu suretle açıklanıyordu. Sefir Mösyö Dugres telgrafnamesinde diyordu ki "Er­meni vahşi katliamının Anadolu ve İstanbul'u kanlara boyadığı ünlü 1894-1896 senelerinden beri vaziyet asla düzelmemişti. Sultan Hamid'in Rusya, Fransa ve Ingiltere'nin tazyiki altında 20 Ekim 1895 ta­rihinde ilan ettiği Islahat Fermanı(34, büsbütün unutulmuştu. Arazı meselesi günden güne çetinleşiyordu. Arazinin çoğu Kürtler tarafı­ndan elegeçirilmiş veya geçirilmekteydi. Hükümet memurları buna engel olacakları yerde elegeçirenleri himaye ve teşvik ediyorlardı. Konuştuklarımızın cümlesi, Kürdün şekavet ve yağmacılığından. Ermenileri katlettiklerinden, kadınlarını İslam dinini kabule mecbur et­tikleri konusunda müttefiktirler. Bu suçların failleri hakkında asla taki­bat icra edilmemiştir. "

Mösyö Dugres devamla " Bu hal Ermeni kitlelerinin gittikçe daha ziyade Rusya'ya doğru meyil etmelerinin sebebini kati derecede izah eder. Ermenistanda Rus konsoloslarının cümlesi Ermeniler'in bu düşkünlüğünü kabul ediyorlardı. Ermeniler Rusya'nın denetimi altında ıslahat icrasını ve hatta Rusya'nın işgalini arzu ediyorlardı" Sefir, Ermeni meselesinin Rusya için esaslı bir önemi haiz olduğunu, hükümetin bunu sonuçlandırmak için önayak olmasını ve ıslahatın yaptırılmasını beyan ediyor ve hatta işgal edilmesini de ileri sürüyor, Islahat projesinin Rus veya AvrupalI memurların etkili denetimi altında bulundurulmasını talep ediyor ve Türkiye'nin iki yüzlü halinden istifa­de ederek Rus ordularının bu havaliyi işgalini münasip görüyordu.

Esasen daha 1912 senesi başlarında bile Rusya'daki (Açmayanzin) Katoğıgos, Bogos Nubar Paşa'yı Türkiye'de bulunan Ermeni­ler'in istiklâli vazifesiyle Avrupa kabineleri nezdine göndermiştir ki bu da bir Rus siyaseti idi. Rusya bu hususta Fransa ile de müttefikli, çünkü Fransa'nın Suriyö Arapları hakkındaki arzu ve talebini Rusya teyid ediyordu. Nihayet 22 Mayıs 1913'te Rusya Hariciye Nezareti, Ermeni ıslahatı için Türkiye'den şiddetli isteklerde bulunmuştu. Bun­dan cesaret alan Ermeniler aynı tarihle İstanbul'da çok büyük milli te­zahüratta bulundular . Ermeni hurafelerinin bilmem kaçıncı seneyi devriyesi şenliklerini tebarüz ettirdiler. O esnada Rusya Hariciye Ne­zareti, yaptğı teklifi (Islahat Projesini) İstanbul'da büyük devletler se­faretlerine de bildirmişti. Ingiltere ve Fransa, Rusya Hariciye Vezareti'nin teklifini kabul etmişlerdi. Yalnız Almanya, büyük devletler sefa­ret memurlarından oluşacak komisyona Babıali tarafından tayin edi­lecek memurların da dahil edilmesini teklif ediyordu. Bu teklifi Rusya katiyen red ediyordu. Nihayet Almanya da Rus teklifine muvafakat etmişti. Türkiye'nin gıyabında olarak İstanbul Rus Sefarethanesi baş tercümanı Mandelştan bir ıslahat projesi otaya koymuştu. (Mandelştan'ın Turuncu kitabından bahsetmiştik) İşte tafsilatını bildirdiğim sebeplerle bu proje karşısında Kürtler de Ermeniler'e karşı savunma vaziyeti almak mecburiyetinde kalmışlardı.

Dersaadet (İst. ) 8 Haziran 1913

Ermeniler'e İlişkin Islahat Projesi

Ermenistan'da yapılacak ıslahat hakkında Dersaadet, Rusya Se­fareti birinci tercümanı mösyö Mandelştan tarafından tanzim edilen " Anent Project" Islahat Projesi (. . . ) layiha müsveddesidir ki, aşağıda­ki esasları kapsamaktadır. Kûrdistan noktayı nazarından çok ehem­miyetli olması bakımından Kürt gençliğinin nazarı dikkatine sunmayı bir vicdan borcu telakki etmekteyim. Mandelştan, Sultan Hamit dev­rinde kaleme alınan projeyi aynen tatbik etmek istemiştir ki aynen zikr etmiştir. Ermeni Islahatı hakkında Fransa, Ingiltere ve Rusya'nın Dersaadet (İstanbul) sefirleri tarafından kaleme alman "Muhtıra

Mart-Nisan 1895.

Fransa, Ingiltere ve Rusya'nın İstanbul Elçileri Tarafından Er­meni Vilayetlerinin Yönetim İşlerine Dair Tanzim Olunan Islahat Layihası'…Mart-Nisan 1895

Ermenilerle meskun vilayetlerde tatbik olunacak Islahat Planı 20 Ekim 1895 tarihli Padişahlık fermanı ile yürürlüğe konmuştur. Bu Plan'da aşağıdaki maddeler kararlaştırılmıştır:

-1-

/Hakkari ve Siirt ile Beşiri ve Malatya'nın güney kısımları ve Si­vas'ın kuzeydoğu havalisi gibi sınırdaş bazı mahaller müstesna ol­mak üzere Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbekir, Harput, Sivas vilayetle­rinden yalnız bir vilayet teşkil olunacaktır.

II-     Bu vilayet idari açıdan şöyle bölünecektir :Sancak, kaza, nahi­ye.

III-     Bu taksimat, o suretle yapılacaktır ki, oralarda sakin ahali ırk iti­barıyla mümkün mertebe tek cins olsun.

-2-

Ermeni vilayetinin genel valisi Osmanlı tebasından veyahut ter­cihen bir Avrupalı olacaktır ki, 5 sene müddetle ve hükümetin muvafakatıyla ve padişahlık onayıyla atanacaktır.

I-     Genel vali, vilayetin yürütme organının başıdır. Vilayet yöneti­mindeki bütün memurları istisnasız tayin ve azl eder. Keza vilayetin bütün hakimlerini de tayin eder.

II-     Palis ve jandarma kuvvetleri doğrudan doğruya genel valinin hüküm ve idaresi altına verilmiştir.

IV-     Vilayette genel valinin yanında, danışma amacıyla bir İdare Meclisi bulunacaktır ki, üyeleri;

a)      Vilayetin çeşitli şube yönetimlerinin başkanlarından,

b)     Çeşitli mezheplere mensup cemaatlerin ruhani liderlerin­den,

c)     İstanbul hükümetinin çeşitli birimlerinde başkanlara yardım eden AvrupalI müşavir kabinelerden,

d)     Vilayet Genel Meclisi tarafından kendi üyeleri arasından seçi­lecek 3'ü Müslüman ve 3'ü Hıristiyan 6 üyeden oluşacaktır.

-4-

/Vilayet Genel Meclisi üyeleri, kazalarda bu hususta teşekkül edecek seçim heyetleri tarafından oy hakkı ile seçileceklerdir.

II-     Vilayet Genel Meclisi, eşit sayıda Müslüman ve Hıristiyanlardan oluşturulacaktır.

III-      Çeşitli Müslüman ve Hıristiyan milletlere tahsis olunacak otu­rak (koltuk) sayısı her kazada ayrıca belirlenecektir. Bu sayı, ka­zanın nüfus durumuyla uyumlu olacaktır.

-5-

I-     Vilayet Genel Meclisi, 5 sene müddet için seçilecek ve senede bir defa iki ay müddetle toplanacaktır. Bu toplantının müddeti Genel Vali tarafından uzatılabilir.

II-      Vilayet Genel Meclisi, gerek Genel Valinin girişimi ve gerek üyelerinden üçte ikisinin talebi üzerine olağanüstü toplantıya davet edilebilir.

III-    Genel Vali, Genel Meclisi dağıtabilir. Bu takdirde seçilenler iki ay zarfında toplanacak ve diğer Genel Meclis, fesih tarihinden itiba­ren 4 ay içinde toplanacaktır.

IV-    Meclis'in toplanması ve feshi hakkındaki emirler, Padişah Hazretlerinin adına izafe olunacaktır.

-6-

I-    Vilayet Genel Meclisi, Vilayet yararlarına uygun hususlarda ka­nunlar çıkarır.

II-     Bütçe ve düzenlenecek kanunlar hususunda Vilayet Genel

Meclisi'nin yetkileri en azından Avrupa Komisyonu tarafından 1880 senesinde tanzim olunan Layiha'nın 82-93. maddelerinde açıklandığı derecede geniş olacaktır.       

III-    Yapılacak kanunlar tasdik için Padişahlık makamına arz olu­nacak ve iki ay içinde tasdik veya reddi hakkında Padişahlık kararı çıkacaktır. Bu müddetin bitiminde kanunun Hükümetçe reddedilmemesi durumunda tasdik edilmiş sayılacaktır.

-7-

I-     Sancaklarda, idare meclislerine mutasarrıflar başkanlık ede­

cektir. Sözkonusu Meclis, sancaklarda birim başkanlarıyla, mezhep topluluklarının ruhani liderlerinden ve kaza idare meclisleri tarafından seçilmiş 3'ü Müslüman ve 3'ü Hıristiyan 6 üyeden teşekkül edecek­tir.   '

II-    Kaza idare meclisleri kaymakamların başkanlığında buluna­cak ve kaza memurluk birim başkanlarıyla, çeşitli mezheplerin ruhani liderlerinden, nahiye meclisi tarafından seçilmiş iki müslüman, iki hıristiyan olmak üzere 4 üyeden kurulacaktır.

-8-

/ -Her nahiyenin kapsadığı alan mümkün olduğu kadar aynı ırka mensup köylerin bir nahiyeye bağlanmasını sağlayacak surette ta­yin olunacaktır.

II-   Her nahiye, bir müdür tarafından idare olunacaktır. Ahali ta­rafından seçilmiş ve en az 4, en çok 8 üyeden oluşacak bir meclis, müdüre yardımcı olacaktır. Bu meclis, müdür ile yardımcısını, üyeler arasından seçecektir. Müdür, çoğunluğu teşkil eden ırka mensup cemaatten ve yardımcısı diğer taraftan seçilecektir.

III-   Ahalisi karışık olan nahiyelerde azınlık, en az 25 hane mik­tarında bulunmak şartıyla mecliste ağırlığı oranında temsil edilecek­tir.

IV-   Nahiye meclislerinin vazifeleri, Avrupa Komisyonu tarafı­ndan 1880 senesinde düzenlenen Layiha'nın 163-168 maddeleri hükümlerine göre belirlenecektir.

-9-

I-   Her nahiyede, Genel Vali tarafından atanmış ve nahiyede çoğunluğu oluşturan topluluğa uygun dine bağlı bir sulh hakimi bulu­nacaktır. Bundan başka her kaza merkezinde bir sulh hakimi bulu­nacaktır.

II-     Sulh hakimi:

a)    Ceza maddelerinde; adi suç derecesindeki cezalar­da bir üst mahkeme nezdinde itiraz olmaksızın ve 500 kuruştan çok para cezalarında veya üç aydan fazla hapsi gerektirmeyen suçlarda itiraz yolu açık olmak üzere,

b)    Hukuk maddelerinde; 1000 kuruşa kadar hukuk ve ticaret davalarını itiraz olmaksızın ve 5000 kuruşa kadar aynı hususa ilişkin davalar temyize açık olmak üzere teyid edilir.

III-    Sulh hakimi, sulh mahkemesi işlerini idare eder. Ve 5000 ku­ruşu aşkın davalarda bile iki tarafın talebi üzerine anlaşmazlığı gider­mek için hükümler konulabilir. Böyle hüküm tayini suretiyle verilecek kararlarda, taraflar temyiz haklarını kullanacaklardır.

IV-    Sancaklarda muhakeme yalnız hukuk mahkemesini kapsa­yacaktır ki Genel Vali tarafından atanmış bir başkanla, biri Müslüman diğeri Hıristiyan iki diplomalı hakimden kurulu olacaktır. Sancak mah­kemesi, 5000 kuruşu aşkın hukuk ve ticaret davalarını ilk mahkeme olarak ve sulh hakimleri tarafından hukuk ve ticaret davalarında veri­len kararları temyiz mahkemesi olarak görüşüp karara bağlar.

V-      Sancak mahkemelerinin cinayet kısımları yerine seyyar (gezi­ci) cinayet mahkemesi kurulmuştur. Bu mahkemeler, sancak mah­kemesinin bağlı olduğu istinaf mahkemesi tarafından kendi üyeleri arasından seçilecek biri Müslüman, diğeri Hıristiyan iki üyeden oluşur.

VI-    Cinayet mahkemesi, ihtiyaçlara göre kazaların hepsinde nöbetle yer alır.

VII-    Her kazada bir savcı bulunacaktır. Kazaya ulaştığında cina­yet mahkemesi başkanı, incelemesi tamamlanmış ve kendisine der­hal iletilmesi gereken davalarla, henüz elde incelemede bulunan da­vaların birer defterini savcıdan talep eder. Bunlarda kanunlarda aykırılık veya gereksiz ceza istemi görürse derhal durumu istinaf mahkemesi reisine bir raporla bildirecektir.

VIII-    Cinayet mahkemesi, suç ve ceza maddelerinden dolayı sulh hakimleri tarafından verilen hükümleri, itiraz mercii olarak inceler. Ci­nayet konuları ve 5000 kuruştan fazla para cezası veya 3 aydan çok hapsi gerektiren suçlarda ilk ve tek mahkeme olarak hüküm verir.

IX-       En az 6 istinaf mahkemesi bulunacaktır. Bu mahkemelerin

herbiri Genel Vali tarafından atanmış diplomalı hakimlerden bir başkan ile gerek istinaf için (bir üst mahkeme sıfatıyla) kendisine gönderilecek hukuk davalarını görmek ve gerek seyyar cinayet mahkemelerine başkan yetiştirebilmek için gereği kadar heyetten kurulacaktır. İstinaf mahkemesi, bir başkan ve iki üyeden oluşur. Fazla olarak bir savcı ve yeterli sayıda savcı yardımcıları buluna­caktır.

X-   İhtiyaç görülen yerlerde ticaret mahkemeleri kurulacaktır. Bunların görev yaptığı yerlerde hukuk mahkemeleri ticari davalara bakamayacaklardır.

XI-    Şer'î mahkemelerin yetkileri açık biçimde belirlenecek, vila­yetin diğer mahkemelerinin görev alanlarına girmemelerine Genel Vali tarafından dikkat edilecektir. Şeriat hakimleri, vilayetin diğer mahkeme başkanlarının görevlerini kendilerinde toplamayacak­lardır.

-10-

/Vilayette bir polis ve bir jandarma taburu kurulacaktır. Bu ta­burlar,vilayetin Müslüman ve Hıristiyan halkından toplanacaktır.

II-   Taburların tertip ve düzenlenmesi ve başkumandalığı hizme­ti, Osmanlı Devleti'nde bulunan Avrupaiı subaylara verilecektir.

III-   Nahiyelerde köy bekçilikleri kurulacaktır. Bunlar nahiye mec­lisleri tarafından tayin olunup, müdürlerin emrine verilmişlerdir.

-11-

I-   Vılayette oturan köylüler, halihazırda askerlik hizmetlerini ora­da yerine getireceklerdir.                                   ,

II-   Hafif Kürt Süvari Alayları (Eski Hamidiye Alayları) terhis olu­nacaktır.

-12-

/Vilayetin mülki ve adli memurları, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasından eşit miktarda seçilecektir.

IIMutasarrıf ve kaymakamların tayininde, çeşitli ırklara mensup kavimlerin miktarı ile bunların iktisadi çıkarları önemle gözönüne alı­nacaktır.

-13-

Yalnız yerli halk seçme ve seçilme hakkından yararlanacaktır.

-14-

/Vilayette yayımlanacak kanun, buyruk, emirler ve genel teb­liğler ve resmi ilanlar, vilayette başlıca kullanılan üç dilden (Türkçe, Ermenice, Kürtçe) yazılacaktır.

II-     Dilekçe ve benzeri mülki ve adli memurluklara verilecek bütün evraklar, iş sahiplerinin isteğine göre bu üç dilden biri ile yazıla­caktır.

III-      Mahkemelerde savunmalar, ilgililerin seçecekleri dillerle yapılacaktır.

IV-     Mahkeme kararları Türkçe düzenlenecek ve buna tarafların dilinde bir tercümesi eklenecektir.

-15-

I-    Vilayette sakin milletlerin herbiri, bir derecede özel okullar ku­rup yönetme hakkına sahiptir.

II-     Bu okulların ihtiyaçlarını karşılamak için o millete mensup fert­ler vergilendirilebilir.

III-      İlkokullarda eğitim dili o milletin dili olacaktır.

IV-   Bu okulların teftiş ve denetimi Genel Valiye aittir ki vilayetin iç düzenliğiyle ilgili kuralları öncelikle o yerine getirecektir.

17Özel okullarda Türkçe'nin ayrıca öğretilmesi mecburi ola­caktır.

-16-

Genel Valinin başkanlığında kurulacak bir özel komisyon, arazisi elinden alınmış Ermeniler'in ne şartlar altında bu mallarını geri ala cakları veya bunların nakden veya arazi verilmek suretiyle bedelleri­nin geri verileceğini belirleyecektir.

-17-

Ermeni milletinin "Şahmanatroyton" denilen 1863 tarihli iç düzenliğiyle ilgili Padişahlıkça verilen beratlarla sahip oldukları hak ve imtiyazların korunması kesin surette güvence altına alınacaktır.

-18-

Vilayet dahilindeki araziye göçmenler iskân edilmeyecektir.

-19-

Vilayet dışında ve özellikle Adana civarında oturan Ermeniler'in hayat şartlarını değiştirmek için, yukarda açıklanan esaslar dairesin­de özel hükümler getirelecektir.

-20-

Osmanlı Hükümeti ve yabancı devletlerin delegelerinden oluşacak bir özel komisyon, vilayetin iç düzenini ve 20 maddede anı­lan hükümleri, sözkonusu Layiha'da yeralan ilkeleri esas alarak düzenleyecektir.

-21-

Bu hükümlerin tümüyle yerine getirilmesi, yabancı devletlerin yükümlülüğündedir.

Islahat Projesi'nin Kürtler Açısından Anlamı

Mandelştam,skiden gündeme gelen ve Sultan Hamit devrinde te­lif edilen Proje'nin yukarıda yazılı aynını eserine almıştır. İşte bu proje­ye göre, Kürt mıntıkaları tamamiyle Ermeniler'in idaresi altına geçiyor­du. Kürt milleti de Ermeniler'e esir olacaktı. İşte bu Proje'nin kabulü­nden bir iki sene sonra Rusya'nın bu mıntıkayı Ermeniler namına işgal edeceğine hiç de şüphe yoktu.

Gerçekten sözkonusu bu Proje tatbik edilmiş olsaydı Kürtler hakkında bir taraftan da hayırlı olurdu kanaatindeyim. Çünkü iş bu projenin 15. faslının 1, 2, 3 bentlerinde zikr edildiği üzere, öncelikle eğitimin milli dil ile yapılacağı noktasından hareketle, bu maddeye isti­naden Kürt mektepleri tahsis edilecek ve başlıbaşına öneme sahip Kürt nüfusu günden güne gelişecek ve felaketimizin başlıca sebebi olan cehalet bir derecede ortadan kalkacaktı. İkinci olarak, bu mıntıkanın Rusya nüfuzuna geçmesiyle beraber netice itibariyle Rus Çarlık devletinin ortadan kaldırılıp Komünist Rusya hükümetinin kuru­luşunu gördüğümüz bu devirde artık Kürt milleti de hürriyetine ka­vuşacak ve bir derecede milli ye kültürel bir aşamaya ulaşacaktı. Diğer taraftan Kürdistan'da azınlıkta bulunan Ermeniler'e karşı dâ tabiatıyla kültür hususunda ilerlemekte olan Kürt milleti, ilmi, edebi ve coğrafi noktalara istinaden öz vatanlarını korumağa, müdafaa etmeğe mu­vaffak olacaklardı. Binaenaleyh talih, kader, şans denilen haller müsaade etmedi. Proje tatbik edilmeden pek az müddet zarfında Birin­ci Cihan Harbi çıktı. Türkiye hükümeti, fırsattan istifade Rus emelini suya düşürmek maksadıyla Almanya ile ittifak ederek harbe iştirak et­ti. Gerçi netice itibariyle muvaffak olamadı. Osmanlı İmparatorluğu da parçalandı. Fakat Ermeni de, Kürt de mağdur perişan katlimlara, tehcirlere maruz kalarak mahv ve perişan oldular. Heyhat! bu oyunda bizleryine yandık. Zira ziyan ortada, hiç bir şeyi kazanamadık. Gerçi Ermeni milleti Erivan'da bir merkez, bir yuva kurmuş oldu; bizler yine üç-dört devlet arasında parçalanmış, esir bir halde kaldık. Gerçekte esarete zulme göğüs gererek öz vatanımız üzerinde toplu bir şekilde mevcudiyetimizi, dilimizi, muhafaza etmemizin de bizce çok büyük bir kıymeti olduğuna inanmamak caiz olamaz. Çünkü ta­lih, şans bir gün Kürt milletine de gülecek; zulüm, istibdat öle­cek; öz vatanı üzerinde mevcudiyetini muhafaza etmekte olan mazlum ve mağdur bu kahraman Kürt milletinin de yüzüne is­tiklâl, adalet ve hürriyet güneşi doğmuş olacaktır.

Islahat Projesi nin Oluşumu ve Sonucu

Tekrar mevzua dönelim Şöyle ki, 3 Temmuz 1913'de Rus, Fransız, Ingiliz, Alman, Avusturya, İtalya delegeleri vasıtasiyle başlıyan komisyon müzakereleri 23Temmuza kadar devam etti, fa­kat hiç bir neticeye varılamadan komisyon dağıtılmıştı. Çünkü Ruslar'ın maksadı mezkur projeyi Osmanlı hükümetine tamamiyle kabul ettirmek, Alman delegelerinin maksadı da mümkün mertebe Türk hükümetini kollamaktan ibaret bulunmakta idi. Nihayet İstanbul Rus delegesi Mösyö Dugres, Eylül 1913'de 6 maddelik bir Islahat Prog­ramını ve esaslarını İstanbul'daki Alman sefiri Baron Konvank Nihazimi'ye kabul ettirmişti. Ve mezkur Islahat Projesini Türkiye Başveki­lce hem de Hariciye Veziri bulunan Sait Halim Paşa da kabul etmeye mecbur kalmıştı.

Türkiye hükümeti şarkta yapılacak bu ıslahatın müfettişliğine bir Ingiliz şahsının teminini elde etmek maksadıyla Ingiliz hükümetine müracaat etti ama, teşebbüsleri akim kaldı. Ingilizler, Rusya'nın mu­vafakati olmadan Ingiliz memurlarının şarki Anadolu vilayetlerine ta­yinine asla imkân olmadığı cevabını açıkça Türkiye hükümetine tebliğ etmişlerdi. Türk hükümeti çar-naçar, sadrazam ile Rus ve Alman se­firleri arasında başlamış ve kararlaştırılmış olan lltifatname (An­laşma), Rusya maslahatgüzarı Mösyö Golkeviç ve Sait Halim Paşa tarafından 8 Şubat 1914 tarihinde imzalanmış oldu.

Mandelştam, Turuncu kitabında şöyle demektedir. "8Şubat 1914 tarihli Türk ve Rus Itilafnamesi Sadrazam ve Hariciye Nazırı Prens Sait Halim Paşa hazretleriyle Rusya Sefareti Maslahatgüzarı Mösyö Konstantin Golkeviç cenapları arasında Şarki Anadolu'nun iki mıntıkası reisliğine iki umumi müfettiş tayiniyle beraber aynı zamanda Babıali tarafından Büyük Devletlere aşağıdaki notanın gönderilmesini kararlaştırmıştır.

(Ecnebi iki umumi müfettiş Şarki Anadolu'nun iki mıntıkası riyase­tine gönderilecektir. )

Mösyö A... Erzurum, Sivas, Trabzon vilayetlerini kapsayan

mıntıkaya ve mösyö P. . . . . . . . . . . . Van, Bitlis, Harput, Diyarbekir vilayet­lerini kapsayan mıntıkaya gönderilecektir. Umumi Müfettiş mıntıka­ları dahilinde idari ve adli işleri ve polis ile jandarmayı teftiş edecekler­dir.

Emniyeti umumiye kuvvetleri gayri kâfi geldiği takdirde Umumi Müfettişin talebi üzerine selahiyet dahilinde öngörülen tedbirlerin ic­rası için askeri kuvvetler onun emrine amade bulundurulacaktır. Umumi Müfettişler icabı hale göre, kötü idare ve iktidarsızlığını gördükleri bütün memurları azl ve kanunen cezalandırılması gereken bir hareketten dolayı kabahatli olanları adliyeye tevdi ve azl edilen maiyet memdrlan yerine, kanun ve nizama uygun ve öngörülen nite­liklere sahip yeni memurları atarlar.

Büyük memurların tayini hususunu İstanbul hükümetine arza hak ve selahiyetleri olacaktır. Bütün görevden almalarda, Nezareti bu konuda özet bir telgrafla keyfiyetten haberdar edecekler. Bundan iti­baren 8 gün zarfında bu memurların dosyasını ve ayrıntılı gerekçesini göndereceklerdir. Acil tebdir gerektiren önemli durumlarda, Umumi Müfettişler adliye memurları hakkında derhal işten el çektirmek hakkından istifade edeceklerdir. Valiler tarafından haklarında acil tedbir alınması gerektiği takdirde Umumi Müfettiş telgrafla keyfiyeti Dahiliye Nezareti'ne bildireceklerdir. Nezaret sözkonusu işi derhal Bakanlar Kuruluna tevdi edecek ve müfettişi umumi telgrafnamesinin ulaşmasından sonra 4 gün zarfında bu hususta bir karar verile­cektir.

Arazi ihtilafı doğrudan doğruya Umumi Müfettişlerin denetimi altında çözülecektir. Umumi Müfettişlerin vazifelerine dair daha ayrıntılı talimat onların tayininden sonra ve kendileriyle anlaşmada bulunduktan sonra tanzim olunacaktır. 10 senelik müddetin uza­masında müfettişi umumilik makamları boş olacak olursa Babıali mezkur müfettişi umumilerin seçilmesi için Düveli Muazzamanın (Büyük Devletlerin) yardımını bekler. Kanunlar ve kararlar ve resmi tebligatlar her mıntıkada mahalli lisan üzerine neşr olunacaktır. Her­kes mahkeme huzurunda veresmi dairelerde Umumi Müfettişi bunu uygulamaya elverir gördüğü halde kendi lisanını kullanma hakkına haiz olacaktır Mahkeme kararları Türkçe yazılacak veya mümkünse illerinin lisaniyle bir tercümesi ona eklenecektir. Her un­surun vilayetler maarif bütçelerinde resmi hissesi, maarif namına alınan vergiye iştiraki nisbetinde tayin olunacaktır. Hükümeti Seniye (İstanbul Hükümeti) muhtelif cemaat mensuplarının kendilerine ait mekteplerini idare etmelerine asla engel olmayacaktır.

Her Osmanlı halihazırda ve asayişte hizmetini sakin olduğu as­keri müfettişlik dairesinde icra edecektir. Mamafih İstanbul Hükümeti'nin emri altındaki Yemen, Asir ve Necid gibi uzak mevkilere mem­leketin her kısmından ve oturan ahalinin nisbetine göre bahriye or­dusuna asker toplıyacak ve bundan başka bahriye ordusuna bütün Osmanlı memleketlerinde kur'a ile asker kaydedilecektir. Hamidiye Alayları ihtiyat süvari sınıfına dönüştürülecektir. Silahları askeri de­polarında saklanacaktır. Onlara yalnız silah altına alındıkları veya manevra zamanlarında dağıtılacaktır. Mezkur Alaylar, bulundukları dairenin bağlı olduğu mıntıka fırka kumandanlarının emri altına ko­nacaklardır. Halihazırda alay, tabur ve müfreze kumandanları, Or­duyu Hümayun nizamiye zabitleri arasından seçilecektir. Bu alayın fertleri bir sene müddetle askeri hizmetle mükellef olacaktır. Alaya kabul edilmek için bütün takımlarıyla beraber atlarını kendileri teda­rik etmek mecburiyetindedirler. Bu mecburiyeti kabul eden mahal­lerde ırk ve mezhep farkı gözetmeksizin her şahıs mezkur alaylara kabul olunacaktır. Silah altına alındıkları esnada veya manevra sırasında bu taburlar nizamiye taburları gibi dönüşümlü eğitime tabi tutulacaklardır. Vilayeti umumi meclislerinin yetkileri 13 Mart 1913 (1329) tarihli kanun hükümlerine göre tayin olunacaktır. En kısa bir sürede, bu süre mümkün olduğu kadar bir seneyi geçmeyecektir. Umumi Müfettişlerin nezareti altında yapılacak kati bir nüfus yazımı iki mıntıka dahilinde din, cemaat ve muhtelif lisanların gerçek bir nisbetini tayin edecektir. O vakte kadar umumi meclisin ve seçilmiş enc­ümen üyelerinin Van, Bitlis vilayetlerinde yarısı Müslüman ve diğer yarısı da gayri Müslim olacaktır.

Erzurum vilayetinde nüfus yazımı bir sene zarfında icra olmadığı takdirde, umumi meclis üyeleri evvelce zikr olunan vilayetlerde ol­duğu gibi eşitlik esası üzerine seçilecektir. Bunun için kati nüfus yazımına değin Müslüman seçmenlerin adedi son seçimlere esas alınan listelere göre tayin ve gayri Müslimlerin sayısı dahi kendi cema­atin tarafından ibraz olunacak listelere göre takdir edilecektir.

Mamafih geçici olan bu seçim usulu, şayet bazı maddi engeller­den dolayı uygulanması mümkün görülmezse, umumi müfettişler Si­vas, Harput, Diyarbekir vilayetleri umumi meclisindeki üye sayısının taksimi için bu vilayetlerin mevcut ihtiyaç ve şartlarına daha uygun diğer bir usul nisbeti teklifine yetkili olacaktır. Meclisi umumiye seçim­leri oran kuralına göre icra olunacak vilayetlerin cümlesinde azınlık tarafı da encümenlikler de elde edecektir.

İdare meclisine seçilen aza, eskisi gibi yarı yarıya Müslim ve gayri Müslim olacaktır. Münhal oldukça polis ve jandarma kaydı hususun­da umumi müfettişlerce mahzur görülmediği takdirde iki mıntıka da­hilinde Müslim ve gayrı Müslimler arasında eşitlik esası tatbik oluna­caktır. Yine bu iki mıntıka dahilinde aynı eşitlik esası mümkün olduğu kadar diğer memuriyetlerin dağılımı hususunda da tatbik oluna­caktır.

Bu hususları teyid etmek amacıyla, sözkonusu isimler tarafından iş bu Itilafname (Anlaşma) imza ve mühürlenmiştir. Dersaadet 26 Ocak-8 Şubat

Metin Kutusu: İmza Sultan Hamidİmza

Golkeviç

Bui tilafname Ruslar için büyük muvaffakiyet addedilmiştir ki, bu, Mandelştaym'ın Turuncu kitabının 241. sahifesinde, Golkeviç'in Rus Hariciye Nazırı Mösyö Sazon'a hitaben yazdığı telgrafnamesinin aşağıdaki cümlelerini okumak ile anlaşılmaktadır.

Golkeviç diyor ki:

Bogos Nubar Paşa bana Türk Ermenileri'nin muhtariyet veya ta­biiyet değiştirme meselesini meydana çıkarmayı asla istemedikleri­ni ve onların yegane maksadının Berlin muahedesinde yazılı bulu­nan ve 1895 senesinde Rusya ve Fransa ve Ingiltere tarafından tan­zim olunup bu ana kadar unutulmuş olan ıslahatın husule çıkarılması olduğunu tekrar etti Velhasıl zatıalilerinin bizzat vuku bulan teşebbüsü üzerine nisbet kuralına göre seçilecek meclisi umumi encümenlerinden azınlığın mevzi kazanması temin edilebildi. Bina­enaleyh 26 Ocak 1914 tarihli İti laf name şüphesiz Ermeni kaviminin tarihinde daha mesut bir yeni dönemin açılmasını getirir. Sırf siyasi önemi itibariyle sözkonusu lltifatnameyi, Bulgaristan halkını ve Bul­gar kavmini Rum vesayetinden kurtaran 1870 Fermaniyle mukaye­se etmek kabildir. Ermeniler'in kendilerinin Türk boyunduruğundan kurtulmaları için ilk adımının atıldığını his etmemeleri kabil değildir. 26 Ocak 1914 İtilaf namesi aynı zamanda Rusya'nın devletlerarası mevkii içinde büyük bir ehemmiyete haizdir. Gerçekten sadrazam ile Rusya mümessili tarafından imza edilmiş ve Türkiye'yi Rusya'ya karşı ecnebi devletlere muayyen bir nota vermeye mecbur kılmıştır. Ermeni meselesinde Rusya'nın başlıca rölü resmi surette kısmen tasdik ve Ayastafonos Muahedenamesinin 16. maddesi bu suretle teyid edilmiş demektir. Bu keyfiyet, Rusya'nın beynelmilel şeref ve haysiyetine iyi tesir etmekten ve hükümdarının namını şarka yakın Hıristiyanlar'ın kalbinde yeni bir nurani hale ile ihata etmekten hali kalmayacaktır. Ermeni meselesinde Babıaliyle bir anlaşmazlık du­rumunda sefir, büyük zorluklara göğüs germek mecburiyetinde kaldı. Bir taraftan Ermeniler’in, mümkün mertebe geniş ıslahat elde etmeleri hakkındaki tabii emellerini diğer taraftan üstün ıslahatı yok mertebesine indirmeye çalışan bu maksatla Layihamızın bütün esaslı kısımlarına itiraz eden BabIali'nin inatçı karşıkoymalarını hesa ba katmak lazımdı. Almanya'ya gelince, Ermeni meselesinde bizimle anlaşmakta iki maksadı vardı: Biri, BabIali'ye Türkiye'nin menfaatlarının, çözülmeye yolaçmayan daha hafif islahate muvafakat sure­tiyle Ruslar'ın daha geniş ıslahatının önüne geçtiğini söyleyebilmek diğeri kendi nufuz alanı dahilinde saydığı ve dolayısıyla gözden uzak tutmak istemediği Adana ve havalisinde sakin Ermeniler'in teveccüh ve sempatisini kazanmak idi. Bu sebeple Almanya'nın hareketi dai­ma samimiyetten uzak bulunmuş ve kendisi için gerekli saydığı Er­meniler için bir gösteriş tarzında kaim ışır. Gerçekte Alman diplomat­lar Türkler'in sadık danışmanları idiler. as'

İmza

Golkeviç

Rus Turuncu kitabı, işte bu suretle Ruslar'ın siyasi emellerini açıklıyordu. Türk Ittihad ve Terakki Partisi ise Bogos Nubar Paşa'nın Avrupa'daki faaliyetlerinden son derece kuşkulandı. Ermeni Taşnak liderlerine müteaddit defalar müracaatta bulundu. 1913 senesi orta­larında Ermeni ıslahatı hakkında Rus teşebbüslerine mani olmak hu­susunda Türkler'e yardım etmelerini ve artık Balkan muharebesi son bulduğu için bundan sonra Kürtler'i daha ziyade denetim altında bu­lunduracaklarını ve bu suretle Ermeniler'in refahını teminin mümkün olacağını beyan etmişlerse de, Taşnaklar bu sözlere tabiatıyla önem vermemişlerdi. Düveli Muazzamanın (Büyük Devletler) işe başladığı cihetle kendileri de bu karara göre hareket edeceklerini bildirmişlerdi. Bu sırada Türk neşriyatı Ruslar aleyhinde bulunuyor ve şarki Anado­lu'da bir huzursuzluk yaratmak maksadiyle Ruslar'ın, Bedirxani Abdurrezak Beyi 36Rusya dahilinde himaye ederek Kürdistan Prens­liği teşkili için birçok paralar verdiğini ve bir taraftan da Bitlislideki Seyit Taha'yı Bitlis Konsolosu vasıtasıyla Osmanlı Hükümetine karşı ayak­landırdığı da bildirilerek vilayeti şarkiyede bir de huzursuzluk ya­ratıldığı ilave ediliyordu. İşte Ermeni Islahatı meselesi bu tarzda cere­yan edip dururken Birinci Cihan Harbi zuhur etmişti. Türk hükümeti bu vaziyet karşısında Almanya ile ittifak etmiş ve Ruslarla harbe gi­rişmiş olduğundan, artık Rusya'nın tazyiki ile imza edilmiş olan Er­meni Islahat Projesi de suya düşmüş sayılıyordu. Kezalik Harbi Umu­mi senelerinde dahili ıslahatla iştigal etmek mümkün olamıyacağı ba­hanesiyle şarki Anadolu vilayetleri için atanan iki Umumi Müfettişin memuriyetlerini devam ettirmelerine de Türkiye hükümetlerince lüzum görülmediği ileri sürüldü. Türkler'in esas maksatları da bu idi.

Ermeni Katliamı

Harp esnasında Türkiye hükümeti 1915'de bir kanun neşret­ti ve bu kanuna nazaran Ermeniler'in Mezopotamya'ya nakl edi­lerek harbin nihayetine kadar orada iskân edilecekleri bildirildi. Netice itibariyle bu kanun Ermeniler'in katliamını öngören gizli emirlerle tatbikata geçildi. Ve Adana-Halep üzerinden Mezopo­tamya'ya gönderilmesi kararlaştırılan Ermeniler yollarda Türk Teşkilatı tarafından imha edildiler. Çünkü İttihat ve Terrakki Ce­miyeti mülkiye memuruna bu hususta icap eden talimatı vere­rek haricen de Ermeni katliamını Kürtler'e yükleyecek yüzbin türlü hile ve yalanlara başvurmaktan da geri durmamıştı. Bu hu­susta cihan medeniyeti de Türkiye aleyhine kalkışıyordu. Halbuki Türk hükümeti de bu meseleyi Ermeni-Kürt unsuru arasında 60-­70 seneden beri artırılmış olan düşmanlığa ve husumete atfedi­yordu. Bu münüsebetle Ermeniler de Kürtler'e kin ve düşmanlık gösteriyorlardı. Ve fırsattan istifade ederek Kürtler'den intikam al­mak istiyorlardı. 137

Bu maksatla Rus istilası esnasında Ermeni mezalim ve cinayet­lerinden kurtulmak için Diyarbekir üzerinden Halep ve Adana yoluyla Konya'ya ve Erzurum-Erzincan'dan Sivas'a iltica etmiş olan zavallı Kürt muhacirlerinin gösterdikleri manzara Ermeni tehcirinden az sefilane değildi. Fakat dünya kamuoyu bu hususta Kürtler için hiç bir şey yazmadı. Bilakis şekavet raporları verildi. Kürtler'in felakat ve se­faletini bir edebi lisanla tasvir etmek lüzumunu Alman veya Amerikan misyonerleri vicdanlarında hissetmediler. Şarki Anadolu vilayetlerin­den 1,5 milyon Ermeni tehcir edildiğini (göçürtüldüğünü) ve bunlar­dan 600. 000 Ermeni'nin yollarda katliama maruz kaldığını yazmış olan Avrupa barbarları; Erzurum, Van, Bitlis ve diğer şark vilayetlerinin yu­karda tafsilatıyla bildirildiği üzere Ruslar tarafından istilası sıralarında Ermeniler tarafından oralarda sakin olan Kürtler'den öldürülen ve miktarı 1,5 milyonu mütecaviz olan kıtalden bir nebze olsun bahs et­mediler. Ermeni katliamından Kürtler mesul oluyorlar, Kürt katli­amından Ermeniler asla mesul sayılmıyorlardı. Netice itibariyle Erme­niler ve Ermeni vatandaşlarımızın münevver kitleleri bugüne kadar Er­zurum'un, Bitlis'in, Van'ın, Diyarbekir'in, Elaziz'in, Dersim'in Ermenis­tan olabileceği hayalini hatırdan çıkardıklarını bilfiil ispat eyledikleri takdirde, vatandaşları ve ırkdaşları olan Kürtler'le dostça bir hayat sürdürmeye başlamış olurlar kanaatindeyim. Aksi takdirde arada mevcut bu soğukluğun devamının her iki unsurun gelecekte beklen­medik felaketine yolaçacak pek acı durumlara sebebiyet vereceği şüphesizdir. Bu üzücü durumun meydana gelmesini önlemek için ev­velemirde Kürtler aleyhinde yazılmış olan gerek eski ve gerekse yeni kitap ve neşriyatın, Ermeni münevverleri tarafından ortadan kaldır­ılmak ve tamamen yokedilmek suretiyle bizzat Türkler tarafından her iki kardeş unsurun arasında saçılmış olan bu meşum nifak tohumun­dan mütevellit üzücü duruma bir unutma perdesi çekilmesine ve her iki rtıilletin saadet ve selameti ve öz birliği hususunda müstakbel genç­liğe karşı yeni risale ve kitaplar neşredilerek aradaki soğukluk ve an­laşmazlığın tamamen izalesine çalışacak olurlarsa, insaniyete, beşeriyete vicdani pek büyük bir hizmet yapmış olacaklarına iman et­mekteyim. Tabiyatıyla aynı görevlerin ve aynı maksat dahilinde hare­ket etmenin, mukabil Kürt münevverlerinin de vicdani ve insani vazife­lerinden olduğuna şüphe yoktur. Temennilerim, her iki kardeş ve mağdur unsur arasında hakiki ve samimi bir ittifakın tesisiyle maziye bir unutma perdesi çekilerek her iki milletin yeni nesillerinin ruhuna bir­lik ve kardeşlik hissini perçinlemekten ibarettir. Muvaffakiyetin her iki milletin münevver kitlelerinin vicdanlarındaki hüsnüniyet ve samimi­yete katılacak ilahi kuvvete bağlı olduğuna da inanmak gerekir. Şurasını da ilave etmek lazım gelir ki; şimdiye kadar Kürt münevver­leri tarafından Ermeni mezalimi hakkında katiyyen bir kitap veya risa­le neşr edilmemiştir. Yazılmak da arzu edilmemiştir. Çünkü öncelikle Ermeniler'den mezalim gördüklerinden şikayet etmek, ağlamak ve sızlanmak gibi yazıları ve neşriyatı yaradılışlarına aykırı bulup kendi ferine zül görerek tenezzül etmemişlerdir. Bilakis Ermenilerle birlik, sevgi ve kardeşlik bağlarının gelişmesi hakkında neşriyatta bulun­muşlardır. Kürt yüksek bilgin ve tarih yazarı Emin Zeki Bey in "Kürdistan Tarihi 'ndeki yazıları ve müellif Abdüllaziz Yamulki'nin "Kürdistan" hakkındaki eserinde, Ermeniler hakkındaki övgüleri bu iddiamıza şahit bulunmaktadır Maalesef Ermeni münevverleri ise bi­lakis yakın zamanlara kadaı Kürtler aleyhinde yazılar yazmaktan (Erivan Ermenistan Hükümeti müstesna olmak üzere) asla boş olma­maktadırlar. Bunlardan 1957'de Paris'de doktorasını vermiş olan as­len Diyarbekir'in Beşiri köyünden, Kürtler tarafından ebeveyni kur­tarılarak Suriye'nin Derbasiye merkezine getirilmiş olan Mösyö Ropin Bogasyan yazdığı "El Cezire" ismindeki doktorasının birfashnd? velinimeti ve kurtarıcısı olan Kürtler aleyhinde hakikate muhalif pek çirkin yazılar yazmak suretiyle ihanetini göstermektedir. Bir doktor sıfatını takınmış olan Mösyö Ropin Bogasyan, ebeveyninin kurtu­luşuna sebep olan Kürtler'in ve Kürt milletinin hüsnüniyet ve insaniyetperverliğini unutarak aleyhinde bulunması ve doktora kitabında hakikate uymayan yazılar yazması Ermeni münevver kitleleri arasın­da bulunmasıyla bağdaştırılmasa gerekir. Keza 1962 senesinde Viktor Gordon isminde bir Ermeni, Paris'te neşr etmiş olduğu "Şövalye Ale Emrat" adlı romanında 95-105 sahifelirini Van vilayetinin Haydaran ve Memıkan Kürt aşiretlerine tahsis ederek, arkadaşı Serkis is­mindeki bir Ermeni'ye atfen Kürtler'in ahlak, şeref ve namusuna asla reva görülmeyecek bir tarzda şeyler yazmıştır. (Güya Kürt aşiret rei­sinin 6 karısı varmış ve bu kadınlardan birini bu iki Ermeni'ye gecelik vermiş ve bu iki Ermeni'den o gece hamile kalmışlar ve böylece iki er­kek evlat edinmiş ve bu da aşiret reisine bir şeref bahşetmiş. . . ) Erme­niler de bu romanı büyük bir övünçle okutmaktalar. Beyrut Ermeni "Zorlank" gazetesinde tefrike suretiyle neşredilmişti.

Doktor Mösyö Bogasyan bu çirkin yazıları Suriye'de bulunan Kürt gençlerinin müteaddit red ve protestolarına ve benim de bir hayli tenkitlerime rağmen, Ermeni münevverlerinin nazar dikkatlerini de yüzlerce defa celp ettiğimiz halde, gerek Doktor Bogosyan ve gerek­se Ermeni münevverleri tarafından bu hususa ait zerre kadar bir ten­kit veya red veya tahsis veyahut hiç olmazsa açıklama kabilinden gönlü ferahlatacak bir cevap alınamamış ve bilakis Mösyö Bogosyan Halep'te en yüksek bir Ermeni müessesesi bulunan Paragürzekan medresesi müdürlüğüne ve diğer Ermeni gençlik müessese ve kitlele­ri başkanlığına tayin edilerek Ermeni gençliğine bittabi aynı zihniyette tasarladığı ve Kürtlük aleyhtarlığı gayesini aşılamaktan asla vaz geçirememiştir. Keza 1959'da . tarafından intişar eden ..

…. isimli kitapta başta Diyarbekirli Cemilpaşazade Mustafa Bey'in milis kumandanlığı sıfatiyle Ermeniler'e yaptığı mezalimden bahisle Kürtler'in Ermeniler'e karşı güya reva gördükleri kıtalden bah­sedilerek gerçekdışı bir tarzda zehirler fışkırtılmakta ve Ermeni genç­liğini Kürtler aleyhinde maalesef teşvik etmektedir. Bu müessif halin devamı bilmem ne zaman Ermeni ırkdaşlarımızın münevver tabaka­larının vicdanları üzerinde tepkiler uyandıracaktır.

Biz Kürt milleti işte o günün şafağı ağarıncaya kadar beklemeyi kendimize milli ve fıtri bir borç bilmekteyiz. Çünkü bu vahim halin de­vamı her iki unsur arasında pek korkunç olayların meydana gelmesine sebebiyet verecek ve bu üzücü durumun meydana gelmesinin sorum­luları olan her iki milletin münevver tabakalarına dünya tarihi şahit ola­caktır. Her iki milletin münevver tabakalarından dileğim ise, tarihe karşı her iki unsurun ebedi hayırseverliğini ve birliğini temin ve insani görevlerin yerine getirilmesini bildirmektir. Muvaffakiyet Allah'tan.

Kaynak: Vet. Dr. M. Nuri DERSİMİ…Dersim ve Kürt Milli Mücadelesine Dair HATIRATIM

Sadeleştirerek, Notlayarak ve Resimleyerek Yayına Hazırlayan: Mehmet BAYRAK












































































Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar