Print Friendly and PDF

BÜYÜK SOVYET ANSİKLOPEDİSİ’NİN 1926 BASKISINDA ERMENİ MESELESİ MADDESİ

Bunlarada Bakarsınız




Ermeni Meselesi:
Doğu meselesinin bir parçası olarak Ermeni meselesine iki açıdan bakılabilir. Dış açıdan bakıldığında, büyük devletlerin Türkiye’de merkezkaç kuvvetleri destekleyerek Türkiye’nin zayıflatılması ve daha kolay sömürgeleştirilmesi görülür. Bu meselenin iç doğası ise, Ermeni ulusunun kendi kaderini, Ermeni burjuvazisinin önderliğinde ve buna bağlı olarak Ermeni burjuvazisinin gelişmesi yönünde tayin etmesidir.
Ermeni meselesi, Ermeni ulusunun başına, İstanbul’un mali aristokrasisinin geçmesinden sonra, 18. yüzyılda ortaya çıktı.
Bütün Anadolu’ya yayılmış olan Ermeni halkı, kendi ticaret burjuvazisini çok erken yaratmıştı. Bu ticaret burjuvazisinin, Türkiye’nin ekonomik hayatında rolü büyüktü. Örneğin hükümete, valilere vb. kredi verirdi.
Öte yandan bu burjuvazi, din adamlarının, kilisenin büyük nüfuzundan yararlanarak halkı yönetiyordu. 1453 yılında Osmanlıların İstanbul’u fethetmesinden sonra İstanbul Patrikliği kurulmuştu; Ermeni burjuvazisi, bu patrikliğin aracılığıyla halkı yönetiyordu. Ermeni Patrikliği nezdinde mali aristokrasinin ileri gelenlerinden bir meclis oluşturulmuştu. Halkı yöneten, esas olarak bu şûra idi.
Türkiye’de Ermeni burjuvazisinin gelişmesinde, Avrupa ve Amerika’da yaşayan Ermeni burjuvazisinin ilişkileri çok büyük rol oynuyordu. Şunu da kaydedelim ki, Türkiye’nin el sanatlarında Ermeni esnafı Rumlarla birlikte büyük rol oynuyorlardı. Ne var ki, Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeni köylülerin siyasal ve ekonomik durumları çok kötüydü. Bu açıdan, Batı kapitalizminin Ortadoğu’da taarruza geçtiği anda, Batı ülkeleri kendi güvenlikleri için Türkiye’de köprü özelliği taşıyan Ermeni burjuvazisini kullanma yoluna gittiler, ancak bunda başarılı olamadılar. Çünkü Ermeni burjuvazisi Türkiye’nin iktidarına çok sıkı ekonomik ilişkilerle bağlıydı. Batı sermayesi kendisine dayanak olarak kiliseyi gördü. Ancak kiliseden de umulan destek alınamadı. Bundan sonra Batı sermayesi, ekonomik ilişkilerinde araç olarak Ermenilerin orta ticaret burjuvazisini yeğledi. Bu burjuvazi Batı’nın desteğiyle güçlendi ve Ermeni ulusal hareketinin gelişmesine büyük katkıda bulundu.
 Bu ulusal hareket, özellikle Moskova ve Tiflis’te yaşayan Ermeni aydınlarından destek aldı. Bu kentler, 1870 yıllarında, Rus liberal hareketinin etkisi altında, Ermeni liberalizminin merkezi olmuşlardı. Ulusal bilinç yazılı ve sözlü olarak gelişiyordu. Ulusal bilinç ve militan milliyetçilik uyanıyordu. Hem Rusya’da, hem de Türkiye’de yaşayan Ermeniler arasında militan milliyetçilik ortaya çıkıyordu.
Ermeni orta burjuvazisi ilk adım olarak, kilisenin etkisini azaltmaya yönelmişti. Bu savaşta Ermeni orta burjuvazisi, kent esnafına dayanıyordu. Bu hareket, kilisenin laikleştirilmesine yönelmeye başlamıştı. Esas olarak İstanbul Patrikliği’ni hedef alıyordu ve bu savaştan galip çıktı. Orta burjuvazi, Meclis-i Ayan’da yer aldı. Meclis-i Ayan, maliye, adalet ve eğitim gibi geniş yetkilerle donatıldı.
Köylüler önceleri, bu milli hareketin dışında kalmıştı. Ağırlaşan vergi sistemi ve Kürtlerle bozulan ilişkileri nedeniyle Türkiye’de Ermeni köylülerinin durumu iyice kötüleşmişti. Ermeniler beş Doğu vilayetinde (Van, Erzurum, Bitlis, Harput, Sivas) azınlık durumundaydılar (yüzde 20’den 40’a kadar). Burada nüfusun çoğunu Kürtler oluşturuyordu. O dönemde Kürtler aşiret halinde yaşıyor ve göçebe hayvancılık hayatı sürüyorlardı. 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde hızlı nüfus artışı nedeniyle Kürtler, yerleşik hayata geçiyorlar ve topraksız oldukları için Ermeni köylülerini Doğu Anadolu’nun dağlık kısımlarından göçe zorluyor ve topraklarına el koyuyorlardı. Türk hükümeti, Kürt aşiretleri üzerindeki etkisini artırmak için bu sürece göz yumdu ve bu toprakları aşiret reislerinin mülkiyetine verdi. Yani Doğu Anadolu’da Kürt feodalitesinin gelişmesini sağladı. Bu süreçten sonra, Kürtler ile Ermeniler arasındaki kanlı kavgalar, kan davasına, katliamlara dönüştü.
Bu çelişkinin ikinci nedeni, Müslümanların, Ermeni kent burjuvazisini vahşi kapitalizmin temsilcisi (tefeciler) olarak görmeleriydi.
Ekonomik nedenlerle keskinleşen Ermeni meselesi, Rusya, İngiltere gibi “büyük devletlerin” müdahalesiyle iyice büyüdü. Rus ticaret-sanayi sermayesi, “Hıristiyanları Müslüman Türkiye’nin egemenliğinden kurtarma” sloganıyla Karadeniz’i ve Boğazları ele geçirmek istiyordu. Ermeni burjuvazisi bu sloganı ulusal-siyasal gelişimi için kullanıyor ve Rusya’ya yönelerek, Türkiye’deki Ermeniler arasında bu sloganla propaganda yapıyordu. Ermeni burjuvazisinin bu tutumu, Türk Hükümeti’nin 1877 savaşına kadar süren, hatta Ermenileri üst düzey devlet görevlerine getiren olumlu yaklaşımını tersine çevirdi. Bu ilişkiler, Rusya Ermenilerinin Kafkasya Büyük Valisi Mihail Nikolayeviç’e ve Patrik Nerses başta olmak üzere Türkiye Ermenilerinin Rusya’ya resmi destek başvurularından sonra keskinleşti. Rusya, bu başvuruları kullanarak, Ayastefanos Anlaşması’na 16. maddeyi koydurdu. Bu maddeye göre, Türkiye’nin Ermeni vilayetlerinde reformlara başlanmalıydı. Rusya’nın işgal ettiği Türk toprakları, bu reformlar bitinceye kadar Rusya ordusunun işgalinde kalacaktı.
Fakat Rusya’nın bu girişimine, Ortadoğu’daki esas rakibi olan İngiltere karşı çıkıyordu. İngiltere, Berlin Konferansı’nda Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesinin yerine 61. maddeyi koydurdu. Bu maddeye göre, Türk hükümeti Ermeni vilayetlerinde istenen reformları yapacaktı. Ancak bu reformları, yalnız Rusya değil, Berlin Konferansı’na katılan altı büyük devlet de denetleyecekti.
 Bu karar, Ermeni burjuvazisinin yüksek tabakalarında iyi karşılanmıştı. Zira, Ermeni devletinin yaratılmasında sadece Rusya değil, diğer büyük devletler de yardımcı olacaktı. İngiliz diplomasisi, Ermenilere denizden denize (Karadeniz’den Akdeniz’e) “Büyük Ermenistan” hayalini pompalıyordu. Ancak, yönelişinin değişmesi, Ermenileri dünya kamuoyundan tecrit etti. Ermeniler, Rusya ile ilişkilerini zayıflatmıştı. İngilizler ise, Rusya’nın Ermenileri Ortadoğu siyasetinde kullanmasını istemiyorlardı. İngilizlere, Türkiye’de kendi siyasetlerini uygulamak için, Ermeniler o kadar gerekli değildi. Asıl neden, Türkiye ile İngiltere arasında imzalanan gizli anlaşmalardı. Bu anlaşmalara göre, Türkiye’yi Rusya’dan korumak için İngiltere, Türkiye’den Kıbrıs’ı almıştı. Bu nedenlerle İngiltere, Çarlık Rusyası’nın Ermenilere verdiği desteği ortadan kaldırdıktan sonra Ermenileri desteklemekten vazgeçti ve onları büyük devletlerin oyunlarındaki rolünü anlayan Türk hükümetinin “himayesine” verdi. Ve Türkiye Ermenileri için en zor günler böyle başladı. Kürtler sürekli olarak Doğu Anadolu’da Ermenileri katletmeye başladılar. Özellikle bu kırım, 1890’lı yıllarda geniş çapta oldu.
“Büyük Ermenistan”ın temelini oluşturan köylülerin kırımından sonra, Ermeni burjuvazisi şansını büsbütün kaybetti ve silahlı terör eylemlerine başladı. Bu sırada Rusya’nın Transkafkasya bölgesinde Hınçak ve Taşnaksutyun milliyetçi partileri kuruldu. Bu partiler, Türkiye’ye propagandacılar ve ajitatörler (kışkırtıcılar) gönderiyorlardı. Gerilla grupları oluşturuyorlardı. Bunların esas amacı, Berlin Konferansı’nda kabul edilmiş olan 61. maddeye başlattıkları hareketle büyük devletlerin dikkatini çekmekti. Fakat bu maddeyi hem büyük devletler, hem de Türkiye unutmuştu. Bu partilerin Batı Avrupa’daki yurtdışı komiteleri de aynı yönde çalışıyorlardı. 1890’lı yılların sonunda Hınçak Partisi sahneden çekiliyor ve Ermenilerin tek partisi Taşnaksutyun oluyordu. (…)
İngiltere’nin Ermenilere “bir dakikalık yakınlığı” da hemen geçmişti, bunun yanı sıra İngiltere, “herhangi bir devletin tek başına hareket etmesine tahammül edemeyeceğini” ilan eden Rusya’ya bağlı durumdaydı. Rusya’ya gelince, o, bu devirde Transkafkasya’yı Ruslaştırma politikasını uygulamaktaydı ve açıkça “Asya’da Ermenilere imtiyazlar sağlayan bölgeler oluşturma” amacına karşıydı. Çarlık Rusyası yardımıyla bağımsızlığına kavuşan, ancak ona bağımlı kalmak istemeyen Bulgaristan örneğinde olduğu gibi, Çarlık diplomasisi Prens Lobanov-Rostovski[1] aracılığıyla “yeni bir Bulgaristan” kurulmasına izin vermeyeceğini açıkladı. Bağdat demiryolu ihalelerini kazanmakla meşgul olan Almanya ise Ermenilere yapılan zulmü protesto etmemekle yetinmedi, İmparartor 2. Vilhelm’in deyimiyle “isyankâr vatandaşlara” karşı Abdülhamit’in politikasını açıkça destekledi.
1890 yılından sonra Ermeni şoven burjuvazisi kendisini mahvolma noktasına getirdi ve onun siyasal kanadı olan Taşnaksutyun Partisi, politikasını değiştirmek zorunda kaldı. Taşnaksutyun Partisi, Osmanlılara muhalif olan partilerle işbirliği yapmaya, Osmanlı’nın içindeki devrimci hareketlere katılmaya başladı. 1907’de Taşnakların girişimiyle Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan bütün muhalif partiler, Paris’te kongre yaptılar ve bu kongrede devleti devirme planı kabul edildi.
1908’de devrim oldu, fakat Taşnakların beklentileri gerçekleşmedi, Ermenilerin durumu hiç değişmedi. Ermeni siyasal çevreleri yeniden yön değiştirerek, tekrar ilk yöneldikleri Rusya’ya döndüler. Bu defa çarlık hükümeti, onlara sıcak bakıyordu; çünkü dünya savaşı kaçınılmaz hale gelirken, Milyukov’un[2] dediği gibi, “Rusya ve Türkiye arasında yaşayan” Ermeniler büyük siyasi önem kazanmaktaydı.  1913’te Rus diplomatları, örgütlü Ermeni burjuvazisiyle anlaşma yaparak, Türkiye’den Doğu vilayetlerinde reform yapmalarını talep ettiler. 1914’ün 26 Ocak’ında Almanya’nın desteklediği Türkiye, uzun tartışmalardan sonra reform anlaşmalarını imzalamak zorunda kaldı. Bu reformlara göre Ermeniler geniş bir özgürlüğe kavuşuyor, özellikle yönetimde, dilde, askere alınmada ve diğer alanlardaki reformların, büyük devletlerin, özellikle Rusya’nın kontrolü altında yapılması öngörülüyordu.
Rusya’nın meseleye karışması, Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle Ermenilerin durumunu daha da zorlaştırdı. Oysa Ermeniler, “Büyük Ermenistan” sloganını unutmamışlardı. Ve Türk ordusundan kaçan askerlerden gönüllü çeteler kurmaya başlamışlardı. Türk hükümeti buna cevaben sert önlemlerle karşılık verdi. Bu eylem güvenini yitirmiş olan Ermeni halkını Mezopotamya’daki savaşın yaşandığı bölgelere göç ettirme şeklinde gerçekleştirildi.
Bu savaş nedeniyle Ermeni ulusu, Doğu Anadolu’yu terk etmek zorunda kaldı. Bu savaşta 300 bin kişi öldürüldü. 300 bin kişi Mezopotamya yollarında öldü, 200 bin kişi Rusya’ya kaçtı, 400 bin kişi ise İslamı kabul etti. Böylece Türkiye Ermenistanı Ermenisiz kaldı. Rusya’da 1917 Şubat Devrimi, Ermeni meselesinde yeni bir sayfa açtı. Yıl boyunca Transkafkasya, Rusya ile ilişki kuruyor ve Petrograd’tan yönetiliyordu. Oysa bununla birlikte Transkafkasya’da milli burjuva partileri iyice gelişiyordu (Gürcü Menşevikler, Musavatçılar ve Taşnaklar).
1917’nin yazında Tiflis’te yapılan Köylü Kurultayı’nda Ermenilere karşı Gürcü- Müslüman bloğu kurulmuştu. 1917’nin Ekimi’nde Taşnakların yönetimi altında Ermeni Milli Kongresi yapılmıştı. Bu kongrede Ermenistan ile Rusya arasındaki ilişkiler ele alınmış, Birinci Dünya Savaşı’nda Rusya tarafından işgal edilmiş Doğu Anadolu’daki Türkiye topraklarının Rusya’nın elinde kalması talep edilmişti. Aynı kongrede Ermeni Milli Merkezi ve 15 kişiden oluşan Milli Şûra kurulmuş ve bu şûranın merkezi Tiflis kentine taşınmıştı.
1917 Ekim Devrimi’nden sonra üç cumhuriyeti birleştiren Transkafkasya Birliği kuruldu. Yeniden Ermeni-Türk çatışmaları başladı. Bu çatışmaların sonunda, Transkafkasya Birliği dağılıp üç cumhuriyetin ortaya çıkmasından sonra, Ermenistan, İstanbul Anlaşması’nın ardından, 1918 yılının Haziran ayında Türkiye’nin bütün taleplerini kabul etmişti. Ermenistan arazisi Erivan ve Eçmiadzin’den oluşan iki ilçeyi kapsıyordu. Bu ilçelerde toplam 400 bin kişi yaşıyordu. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçları Ermeni burjuvazisi için yeni ve geniş olanaklar yarattı. Ermeniler, o sırada galip devletlere “lazımdı”: Birincisi; 147 Kilikya’da Türkiye’ye karşı, ikincisi; Transkafkasya’da Sovyet Rusya’ya karşı. Ermeni meselesi, böylece yeni ve daha büyük önem taşımaya başladı. Bundan dolayı “galip devletler” kendi “Ermeni üslerini” en tehlikeli saydıkları Sovyetler’e karşı donattılar.
Taşnakların Ermeni Cumhuriyeti, Türkiye ve Rusya’dan, Kars ilini ve 18. yüzyılda Erivan kazasından gasp olunmuş toprakları ve diğer yerleri Ermenistan’a kattı. Ermenistan’ın nüfusu 1 milyon 590 bine yükseldi (795 bini Ermeni, 575 bini Müslüman, 140 bini diğerleri). Fakat Ermeniler bu toprakları yeterli görmediler ve Gürcistan’dan Ahikelek ve Borçalı’yı, Azerbaycan’dan Karabağ, Nahçıvan ve Gence ilçesinin güney bölgesini talep ettiler. Ermeniler, İngilizler’in Transkafkasya’yı işgali sırasında bu toprakları zorla almak istedi. Bu olay, Gürcistan’la (5 Aralık 1918) ve özellikle Azerbaycan’la uzun ve kanlı savaşlara yol açtı. Sonuçta bu bölgenin nüfusu yüzde 10-30 arası azaldı. Bazı yerleşim yerleri savaş nedeniyle ortadan kalktı. (…)
Bununla birlikte Ermenistan Cumhuriyeti, Türkiye sınırında (Oltu- Sarıkamış bölgesinde) Kürtlerin saldırılarına da uğruyordu. İngiliz işgalciler, Ermenilere pek fazla destek vermiyorlardı. O zaman İngilizler bütün gücünü Sovyet Rusya’ya karşı kullanıyor ve Beyaz Rus ordusunu destekliyorlardı. Öte yandan, Taşnaklar da Sovyet Rusya’ya karşı Denikin’in Beyaz ordusunu destekliyorlardı. Bir Ermeni politikacısı, Ermenistan Cumhuriyeti’nin Denikin’in Beyaz ordusunun 7. Piyade Kolordusu olduğunu söylemiştir.
1919’da İngiltere ile İran’ın anlaşmasından ve İstanbul’un işgalinden sonra (16 Mart 1920), Ortadoğu’da İngilizlerin durumu daha da sağlamlaştı. İngilizler Ermenilere karşı daha soğuk ve mesafeli oldular. 1920 yılı Nisan Mayıs aylarındaki San Remo Konferansı’nda, Ermeni meselesi Batı Avrupa emperyalistlerinden, ABD emperyalistlerine verildi. Cemiyeti Akvam’ın Yüksek Konseyi “Ermenistan yardımsız ayakta duramaz” kararı aldı. Başkan Wilson, Cemiyeti Akvam’da alınan karara göre, yeni Ermenistan’ın sınırlarını belirledi. Wilson’un kararına göre, Erzurum ve Trabzon’un büyük bir bölümü, Bitlis ve Van’ın tamamı Ermenistan’a verilmişti. Ermenistan’ın toplam alanı 30 bin mil kare, deniz kıyısının uzunluğu 150 mil idi. Fakat Amerikan politikacıları başkanlarına göre daha uyanık çıktılar; Ermeni mandasının kaça mal olacağının aritmetik hesabını yaparak, ve aslen Avrupa menşeli olan “Ermeni meselesine” Amerikan sermayesi için gereksiz bularak senatoda oy çoğunluğuyla bu mandayı geri çevirdiler. Böylece Taşnakların Ermenistan Cumhuriyeti sahipsiz kalmış oldu. Batılı emperyalistler bitkin ve tahrip edilmiş Ermenistan’ı bir kez daha kendi kaderine terk ettiler.
Aynısını 1919’da Kilikya’yı işgal eden Fransızlar Ermenilere yaptılar. Bu verimli bölge, 11.-14. yüzyıllar arasında küçük Ermeni krallığı olduğu için ahalisinin yüzde 33’ü Ermenilerden ibaretti ve 1915 yılı baskılarından sonra buraya çok sayıda mülteci gelmişti. Türk milliyetçileri Fransızlara karşı askeri harekât başlattıkları zaman Fransızlar, Ermenileri himayelerine alıp bağımsız devlet kuracaklarını vaat ederek ayaklanan Müslüman ahaliye karşı verilen cezaları uygulamakla görevlendirilmişlerdi. 1920’de Ankara hükümeti Kilikya’ya muntazam askeri kuvvet yolladılar. Bunlar Fransızları deniz kenarında sıkıştırdılar, bazı Ermeni köylerine saldırdılar. 16 bine yakın insan öldü. Çaresiz kalan Ermeni halkı Fransa himayesinde bağımsız bir cumhuriyet ilan etti. Hükümet organlarını ve 10 bin kişilik “Ermeni milis gücünü” kurdular.
 Bazen başarılı, bazen de başarısız olan mücadeleden sonra Fransızlar yine, bu defa kesin, deniz kenarına çekildiler ve Türkiye’yle barış imzalamak istediklerini bildirdiler. Kadere bırakılan Ermeniler kaleleri Haçin ve Zeytin’de Türklerce kuşatıldılar ve güçlü direnişten sonra imha edildiler. Ölü sayısı yaklaşık 20 bindir. 1921’de Fransa Türkiye’yle barış anlaşması imzalayıp Kilikya’dan vazgeçti. (…)
Böylece iki “Ermeni üssü”nden biri yok edilmiş oldu. Ermeni meselesi, Transkafkasya’da odaklandı ki, burada bütün “yüce Ermeni” umutlarının boşa gitmesine rağmen, Taşnaklarca saldırgan milliyetçilik politikası yürütülüyordu. Onların durumu, Ermenistan’ın kuzeyde Sovyet Rusya’yla komşu olmasından dolayı tehlikeli olmaya başlamıştı. Taşnakların terörist rejiminden, kıyım ve savaşlardan yorulan, kronik açlık ve yoksulluk içinde olan halk kitleleri kendiliğinden Sovyet iktidarına eğilim gösteriyorlardı. Bakû’de Sovyetlerin iktidara gelmesinden üç gün sonra Ermenistan’ın birkaç yerinde (Aleksandrapol’de (Gümrü)  birkaç saatliğine Sovyet iktidarı hüküm sürmüştür.) patlak verdi; bunlar Taşnaklarca acımasız şekilde bastırıldı. Öte yandan 1920’den beri Ankara hükümeti ile Sovyet Rusya arasındaki dostane ilişkiler Taşnaklarca bozulmaya çalışıldı; Taşnaklar iki devlet arasındaki stratejik noktalarda ikisine de düşman olarak duruyordu. Taşnaklar, Ankara hükümetinin batıdaki Yunan-İngiliz cephesindeki meşguliyetinden yararlanıp Türkiye sınırını güvenli hale getirmek istediler. Çünkü Sovyet Rusya hiç de saldırgan bir politika izlemiyordu. Sovyet Federasyonu’na girme eğiliminde olan Karabağ ve Nahcivan gibi bölgelerin bu kararına Taşnaklar itiraz etmedi; ancak bu bölgelerde gerilla harekâtı başlatılması konusunda Taşnak komutanlar gizli karar aldılar. Bu harekâtlar, Eylül 1920’de başladı. İngilizlerden silah alan Taşnaklar, bütün Kars ve Erivan’da Müslüman ahaliye toplu kıyım yaptılar. Şuragel, Şarur-Daralagöz, Kağızman, Surmanlı, Karakurt, Sarıkamış bölgelerinin külünü göğe savurdular. Böylece “cephe gerisinde güvenliği sağlamış” oldular. Maki serdarından destek sözü alıp Oltu ve Kağızman’a taarruz başlattılar.
Türkler doğu ordusunun (komutanları Karabekir ve Kamil Paşalar) karşı hücumuyla cevap verdiler. Erivan hükümetinin askeri kuvvetleri bozguna uğratılmıştı; Türkler, Aleksandropol’ü ele geçirdiler; Ermeni hükümetine inanılmaz derecedeki ağır şartları kabul ettirerek barış antlaşması imzalattılar. Ermenistan Türklerin elindeki toprakların hepsini kaybettiler. Üstelik 8 top, 8 makineli tüfekli 1500 kişilik ordudan daha büyük orduya sahip olma hakkından mahrum oldular. Ermenistan halkı bu barış antlaşmasına Taşnak iktidarını yıkarak ve yerine Sovyet iktidarını getirerek cevap verdi (Aralık1920). 1921 Rus-Türk Antlaşması, Gümrü Barış Antlaşması’nı iptal etti ve Ermenistan’ın Türkiye’yle olan şimdiki sınırlarını belirledi.
Bu andan itibaren, yani Ermeni halkının yeni bir devlet yaşamına başlamasıyla Ermeni meselesi bertaraf edildi denebilir. Batı Avrupa emperyalizmi, Ermenistan sovyetleştikten sonra da; Lozan Konferansı sırasında Ermeni meselesini kaşımaya başladı: “Ermeni yurdu” kurma tasarısı ileri sürüldü, İstanbul’da Milletler Cemiyeti’nin himayesinde olacak “milli azınlıkları koruma komitesi” oluşturulması istendi. Ancak bütün bunlar Türk heyetini Musul sorununda taviz vermeye zorlamak için yapıldığından; söz konusu tasarı kendiliğinden çözüldü. Çünkü gereken ödün verilmişti. (…)
(Bolşaya Sovyetskaya Entsiklopediya, c.3, Moskva, Aktsionernoe Obşestvo “Sovyetskaya Entsiklopediya”, 1926, s.434 vd.) 150
EK 2 BÜYÜK SOVYET ANSİKLOPEDİSİ’NİN 1926 BASKISINDA TAŞNAKSUTYUN MADDESİ
Taşnaksutyun: 19. Yüzyılın 90’lı yıllarından başlayarak Transkafkasya’da faaliyet gösteren milliyetçi Ermeni partisi. Resmi adı “Devrimci Ermeni Partisi Taşnaksutyun (ARPD)”dur. Taşnaksutyun, Ermeni milletinin tümünü temsil ediyor gibi gözüküp, esas olarak, Ermeni ticaret burjuvazisinin ekonomik arzularını yansıttı, bağımsızlık kazanmak için savaştı. Taşnaksutyun’un Ermenistan’ın milli bağımsızlık mücadelesi temelinde ortaya çıkması, Ermeni küçük burjuvazisinin sözcülüğünü üstlenme imkânını da verdi. 1903’e kadar parti hemen hemen sadece Türkiye’de faaliyet gösteriyordu.
Temel görevi, Ermeni milletini Türk boyunduruğundan kurtarmak ve Ermenilerin nüfusun hemen hemen yarısını oluşturduğu Türkiye’nin doğu bölgelerinde ilk etapta özerklik alıp daha sonra devlet kurmaktı. Sonuç olarak da Türkiye Ermenistanı’na Transkafkasya Ermenistanı’nı katmayı ve böylece birleşik Ermeni devletini kurmayı tasarlıyorlardı. Taşnaksutyun’un 1894’te kabul edilen ilk programı, bayağı bir Marksizmin, liberalizmin, halkçılığın ve küçük burjuva milliyetçiliğinin bir karışımı olarak kendini gösterir. Programın merkezinde Türkiye Ermenistanı’nın “kurtuluşu” fikri bulunmaktadır; Taşnaksutyun, bunu gerçekleştirmek için, onlara göre Ermeni meselesinin çözümüne etki edebilecek bütün güçlere dayanmaya çalışmıştır. Taşnaklar, mücadelelerinde şu güçlerden destek almaya çabalamıştır: 1. Avrupa diplomasisi; öncelikle İngiliz ve Rus diplomasisi, 2. Avrupa devrimci ve sosyalist hareketi, 3. Rus devrimci hareketi, 4. Türk muhalif ve devrimci hareketi. Bir taraftan İngiltere, Rusya, Fransa, Türkiye vb. hükümetlerinin ajanları ile yapılan gizli görüşmeleri, bağlantıları ve anlaşmaları, diğer taraftan Avrupa ve Rusya’daki devrimci ve sosyalist partilerle ilişkileri, Rusya, Türkiye ve İran’daki devrimci hareketlere ve hatta 1907’de II. Enternasyonal’e katılmaları, Taşnaksutyun’un çelişkili politikalarıdır.
Taşnaksutyun, Ermeni meselesinin çözümünde, kapitalist Avrupa “kamuoyunu” kazanmanın, Ermenilerin kendi hareketlerini “yaratmalarından” daha çabuk sonuç vereceği hesabıyla yola çıktı. Taşnaksutyun, 1894-96 yıllarında diğer milliyetçi parti Hınçak ile birlikte Türk hükümetine karşı gerilla savaşına başladı. 1896’da İstanbul’daki Osmanlı Bankası’nı protesto amacıyla işgal ettiler. Türk polisi teröristleri tutukladı, ancak Rus Konsolosluğu’nun başını çektiği diplomatik çevrelerin meseleye müdahale etmesiyle, Taşnaklar sınır dışı edildi. Gerilla savaşı, Avrupa “kamuoyunun” ilgisini etkili bir şekilde Taşnakların üstüne çekti.
Diplomatlar, Türkiye hükümetine birçok kez baskı yaptılar, ancak Ermeni meselesinin olduğu bölgelerde reform yapılacağı sözü verilirken, aynı  zamanda Türkiye Ermenistanı’ndaki on binlerce barışçı köylü yok edildi. Sultan iktidarı için Taşnakların maceracı politikası, kolay bahanelerle Ermeni milletini yok etme savaşının uygun bahanesiydi, ancak bu savaş tabii ki Türk despotizminin özünü anlatmaktadır. Ermenilerin sürülmesi, Taşnak gerilla hareketi olmadan da olabilirdi. Kuşkusuz, Avrupa diplomasisi, Türkiye hükümetine bir şantaj ve baskı yöntemi olarak Ermeni meselesinden yararlanmaya hazırdı, ancak Ermeni meselesinin çözümüyle ve bir Ermeni devletinin kurulmasıyla hiç de ciddi bir biçimde ilgilenmiyorlardı. Özellikle Rusya, bu fikirden uzaktı. Ermeni hareketi Çarlık açısından, Türkiye’yi zayıf bırakmak, İstanbul’u, Boğazları ve Ermenistan’ın kendisini ondan koparmak bağlamında önemli olabilirdi. Taşnaksutyun politikaları Çarlık tarafından bu şekilde kabul edilebilirdi, ancak “büyük bağımsız” Ermenistan planı hiçbir zaman kabul edilemeyecek bir konuydu. Çarlık, onları “Ermeni ayrımcılığı” olarak telakki etti ve buna karşı da kararlı bir şekilde savaştı. Hatta 80’li yılların ortalarında Çarlık hükümeti, Transkafkasya Ermenistanı’nda, Ermeni okullarına, hayırsever aydınlanmacı örgütlere karşı eylemlere başladı. 90’lı yıllarda yüzlerce Ermeni okulu, yüksek kültür kurumları kapatıldı, Ermeni kiliselerinin menkul ve gayrimenkul malvarlıklarına el koyuldu. Hükümet, 1903 Haziranı’nda ayrıca bir uygun kanun bile hazırladı. Bu kanun, Ermeni “kurtuluş” hareketinin temel maddi bazda bile bir araya gelmesini engelliyordu.
O zaman Taşnaksutyun, Çar hükümetine muhalif konuma geldi ve zaman zaman hareketinin merkezini Türkiye’den Transkafkasya’ya kaydırdı. Rusya’da o sıralarda Ermeni milli politikasına geniş bir perspektif açmış olan güçlü bir kurtuluş hareketi başladı. Bunun üzerine Taşnaksutyun, “sola” çark etti ve demokratik devrim bayrağı altında toplanmaya çalıştı. ARPD, 1904 program taslağında şöyle diyordu: “Çoğunlukta olan emekçilerin hakları savunulacak, onlar sosyalist ideallerin ruhuyla yetiştirilecek ve büyük politik ve sosyal mücadeleye hazır duruma getirilecek. Kırsalda ..., toprak sahipleri ve tefecilere karşı; topraksız, az topraklı köylülerin bayrakları altında toplanılacak, kitlelere kamu ekonomisi fikri yerleştirilecek, kamusal üretim ve tüketim aşılanarak geleceğin sosyalist sisteminin ilk adımları atılacak.” Taşnaksutyun, kendisine dayanak olarak “az topraklı köylü ve köylü, başta toprak sahibi, küçük zanaatkâr, fabrika işçisi, toprak sahibi çeşitli ekonomik sınıfları” aldığını düşünüyordu. Taşnaksutyun’un bu parti program taslağı, temel bölümlerde Eserlerin [3]programının kopyasıydı.
1902’de Taşnaksutyun’dan bir grup çıkmış, “Ermeni Sosyal Demokratlar Birliği”ni kurmuşlar, sonra ise RSDİP’e[4] katılmışlardı. 1905 devrimi arifesinde Taşnaksutyun’dan oldukça önemli bir grup, “Eski Taşnaksutyun” adıyla kopmuşlardı. Bu grup, Taşnaksutyun’un “sosyalist” programına karşıydı ve Parti’nin görevinin kesin olarak Türkiye Ermenistanı’nın “kurtuluşu”yla sınırlandırılmasını savunuyordu.
1905-1907 Devrimi’nde Taşnaksutyun, Çar’a karşı ve Ermeni olmayan milletlere, öncelikle de Müslümanlara karşı savaştılar. Son zamanlarda, kitlenin dikkatini toprak köleliği ve otokrasi artıklarını ortadan kaldırmak olan ortak sınıf görevinden, devrim görevinden, milletlerarası kavgaya çevirmekle canla başla uğraşan Çarlığın eline düştüler. Taşnaklar çarizme karşı mücadelede kitlelere önderlik eden bir parti niteliğinde değil, terörist–komplocu bir grup niteliğindeydi. Taşnaklar, Rus Eserlerini taklit ettiler ve oldukça geniş ölçülerde, Çar hükümetinin küçük ajanlarına karşı bireysel terör pratiği içindeydiler. Taşnaklar, bu hedef için savaş birlikleri (“zinvorov”) kurmak gerektiğini anladılar. 1907 yılında Stuttgart Sosyalist Kongresi’ne sundukları raporda Taşnaklar, terörist eylemleri liste halinde sundular. Ancak terörizm, Taşnakları rahatsız etmiyordu. Bütün bu olaylar dizisi şuna yol açtı: Taşnaklar, gizli anlaşmalara giriyorlar, hükümet ajanlarıyla Türklere karşı savaşlarında işbirliği yapıyorlardı. Aynı şekilde diğer taraftan da Türk toprak ağaları, Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerde Ermenilere karşı mücadelelerinde Çar hükümetinin ajanlarının desteğine dayanıyordu. Bakû ve Tiflis’teki Ermeni işçi kesimi, küçük burjuva milliyetçiliği hâlâ iktidardayken, diğer milletlerin proletaryası ile Ermeni proletaryasını karşı karşıya getiren ve onların çıkarlarını Ermeni burjuvazisinin çıkarlarıyla birleştiren Taşnaksutyun tarafına geçti. Taşnaksutyun’un siyasal mücadele ve sendikal mücadele çizgileri ise milli ayrıcalık izleyen bir çizgiydi. Taşnaksutyun, milli sendika ve kooperatifleri kurdu ve ortak işçi cephesini dağıttı. İşçiler, Rus ve Türk burjuvazisine karşı iktisadi mücadele verdiklerinde Taşnaksutyun, seve seve buna katıldı, ancak proletarya, Ermeni kapitalistlerine karşı mücadele yürüttüğünde, Taşnaksutyun doğrudan grev kırıcı rolünü üstlendi. II. Enternasyonal’in bu partiyi saflarına alması, Taşnakların “sosyalistliğinin” değil, Enternasyonal’de sosyalizmin doğru kavranmadığının bir kanıtıdır.
Taşnaklar, Enternasyonal’e 1905-1907 devrimci hareketinin etkisi altında katıldılar. Taşnakların 1907’deki kongresinde halkçı karakteri öncesine göre daha keskin olan “sosyalist” program resmen kabul edildi. Programda, “toprak reformu, sanayinin gelişmesinden daha başka bir karakter taşıyor. Burada toprağın yoğunlaşması hedeflenmiyor. Ancak kapitalizmin olumsuz etkisi, köyde emekçilerin kaderinde görülüyor” deniyordu. Sosyalizm mücadelesini, programa göre, şimdi “yeni üçlü birlik, emekçi köylü, sanayi işçisi, devrimci aydınlar” yönetiyordu. Taşnaksutyun kendi taleplerini, programında birbirinden bağımsız Türkiye Ermenistanı ve Transkafkasya Ermenistanı olarak formüle etti. Programda Türkiye Ermenistanı için şu talep vardı: “Politik ve ekonomik özgürlük, bölgesel özerklik ve Türkiye’yle federal temelde ilişki”. Transkafkasya içinse temel istek şöyleydi: “Transkafkasya’da federatif Rusya cumhuriyetinin bir parçası olarak demokratik bir cumhuriyet”.
İlk devlet Duması’nı Taşnaklar boykot ettiler. İkinci Duma’ya Eser fraksiyonuyla birlikte girdiler.
 Toprak ağalarının gericiliği üstün gelince, Taşnaksutyun “sol” programına rağmen, Türkiye’de Ermeni meselesinin çözümü açısından eski, devrim öncesi yola, Rusya-Avrupa diplomasisinin yardımına başvurma yoluna, döndü. Taşnaksutyun, 1912’de Türkiye Ermenistanı’nda yaşayan Ermeni halkını uzun kolları altına alma çağrısıyla Çarlık hükümetine başvurdular. Öyle ki, Taşnakların bazı yardımlarıyla iktidara gelen Jön Türkler, Ermeni meselesinde sultanın yağma ve gerici politikasını sürdürdü. Taşnaksutyun’un temsilcileri, İstanbul’daki Çarlık büyükelçisi Girs ile doğrudan görüşmelere başladılar ve Avrupa’da büyük bir kampanya yürüttüler. Bu kampanyanın Çarlık politikasının çıkarlarıyla örtüştüğü gözükmektedir. 
Ancak emperyalist savaş, bu planların gerçekleşmesini aksattı. Türk– Alman bloğunun savaşı kazanması durumunda hiçbir şekilde özerklik alamayacaklarından korkarak, Taşnaklar, kesin olarak İtilaf Devletleri’nin yanında yer aldılar. Türkiye savaşa girdiğinde, Taşnaklar tarafından yönetilen Ermeni milli bürosu, 2. Nikolay’a uşaklık bildirisiyle başvurdu. Bildiride şunlar yazılıydı: “Yeni şanlı Rus silahı olmak ve Rusya’nın Doğu’daki tarihsel görevini yerine getirmek vatan borcumuz olmaktadır. Kalbimiz bu istekle yanmaktadır. Rus bayrağı, İstanbul ve Çanakkale boğazlarında özgürce dalgalanacaktır. Sizin iradeniz, yüce devletiniz Türkiye boyunduruğu altındaki halklara özgürlük verecektir.” Taşnakların oluşturduğu gönüllü birlikler, Türkiye cephesinde Rus ordusuna öncü oldu.
Şubat Devrimi, Taşnakların, Rusların yardımıyla hedeflerine ulaşma umutlarını güçlendirdi. Taşnaklar, hesaplarını Rusya’nın Türkiye’nin içişlerine karışmasına göre yaptılar, Rus büyük devletçiliğinin azılı taraftarı ve “anarşi” karşıtı oldular, sadece Bolşevizme karşı değil, aynı zamanda ezilen milletlerin kurtuluş hareketlerine karşı da mücadele ettiler. Ekim Devrimi’nden sonra Taşnakların durumu radikal bir biçimde değişti. Onlar, birleşik burjuva Rusyası taraftarı, sosyalist Rusya karşıtı oldular. Onun için devletin birliğini savunanlar bir anda ayrılıkçılığı azılı bir şekilde savunur oldular. Üçlü blok partiler, Gürcü Menşevikler, Ermeni Taşnaklar, Türk Müsavatçılar Bolşevik Rusya’ya karşı Transkafkasya birliğini oluşturdular. Ancak Transkafkasya, egemenliğini ilan etmemiş bir devletti. Sovyet iktidarının kısa süreli olmadığı açıklığa kavuştuktan sonra Menşevik, Taşnak, Musavatçı bloğu, Transkafkasya’nın Rusya’dan ayrıldığını bildiren bir bildirge yayınladı. Rusya’nın “demokratik” desteğinden yoksun kalınca Transkafkasya’nın kaderini tayin edecek yeni destekler aramaya koyuldular. Gürcü Menşevikler, Alman ordusunu yardıma çağırdılar. Musavatçılar, kurtuluşu Türkiye’de aradılar. Taşnaklar, önceden Ermeni meselesinin çözümünü isteyen İtilaf Devletleri’nin zaferine bel bağladı. 1918 Temmuzunda Taşnaklar, Bakû sovyetinde, Sovyet iktidarının ortadan kaldırılması ve İran’dan İngiliz birliklerinin komutanı General Dinstervil’in çağrılması kararını aldı. Taşnak, Eser ve Menşevik bloğu sovyetlerde çoğunluğu ele geçirdiler. Transkafkasya’da Sovyet iktidarı tasfiye edildi. Bakû proletaryasının önderleri Şaumyan, Caparidze vd. Hazar steplerinde haince öldürüldüler. Alman–Türk bloğunun çökmesinden sonra İngilizler, bütün Transkafkasya’yı işgal ettiler. Menşeviklerin, Taşnakların ve Musavatçıların “bağımsız” hükümetleri, İngiliz emperyalizminin diktatörlüğüne itaat ettiler. Taşnaklar, “büyük Ermenistan” sloganını savunmaya devam ettiler ve bu “bağımsız” devleti manda altına girmek için Amerika’ya sundular. Başkan Wilson, bu teklifi kabul etti, ancak Amerika senatosu, Taşnakları oldukça üzerek mandayı reddetti. Bununla birlikte Taşnaksutyun “Birleşik Rusya” umutlarından da vazgeçmedi; Denikin ile 1919 yılında gizli askeri birlik anlaşması imzaladılar. Kemalist hareket, Taşnak planlarına büyük tehdit oluşturuyordu. Kemalistler, Ermeni meselesinde özde sultanın ve Jön Türklerin politikasını devam ettiriyordu. Taşnak hükümeti ise somut olarak İtilaf desteğiyle Kemalistlere karşı politika yürütüyordu. 1920 sonbaharında Taşnaklar, Ermeni–Türk savaşı çıkardılar. Taşnaklar, savaşın sonunda tamamen bozguna uğradılar. Bu andan itibaren 154 Taşnakizm tamamen bitmiş sayılabilirdi. Ermenistan’da halk kitleleri uzun yıllar Taşnakların yanındaydı, 1919’da Taşnaklara parlamento seçimlerinde yüzde 90 oy verdiler. 1920’ye gelindiğinde, Taşnakların politik etkisinden kurtulmaya başlamışlardı. 1920 Mayısında, işçiler ve askerler, Aleksandropol’de Taşnaklara karşı ayaklandılar. Taşnaklar, yüce emeğin karşısında boğuldular.
1 Aralık 1920’de Ermenistan’da Sovyet iktidarı kuruldu. 1921 Şubatında Taşnaklar, iktidarı ele geçirebilmek için son bir girişimde bulunarak ayaklandılar. Bu girişim çöküşle sonuçlandı. Taşnaklar, bundan sonraki çalışmalarına yurtdışında devam ettiler. Emperyalizmin ajanı oldular ve onların yardımıyla Bolşevizmi yıkmaya ve “bağımsız” Ermenistan’ı yeniden kurmaya çalıştılar. Son zamanlarda Taşnaklar, Bolşevizme ve Pantürkizm’e karşı maceracı bir düşünce sıfatında, Kürtlerin ve hatta Gürcülerin de içinde bulunduğu İran’ın hegemonyası altında Paniran birliğini savunuyorlar.
Taşnaksutyun, kendi içinde sürekli olarak bölünüp, parçalandı. 1905’ten sonra partide güçlü bir sol kanat oluştu. Bu kanat, küçük burjuva “sosyalizmi”ne ve aşırı milliyetçi politikalara karşı muhalefet yaptı. Partideki “sol” muhalefet, emperyalist savaş döneminde var oldu. Bu gruplar, Şubat Devrimi’nden sonra, “Sol Taşnaklar” adlı örgütte birleşti.
1922-23’te Taşnak mülteciler arasında, Kaçaznuni ve diğerlerinin önderliğinde bir tasfiye akımı meydana geldi. Bu hareket, Ermeni çevrelerinde Bolşevizme dönüşümün bir göstergesiydi. Ermenistan’da sosyalizmin kuruluşunda kapitalizmin kökü kazındı ve Taşnakizme ölümcül darbe vuruldu. (Bolşaya Sovyetskaya Entsiklopediya, c.20, Moskva, Aktsionernoe Obşestvo “Sovyetskaya Entsiklopediya”, 1926, s.526 vd.)

Kaynakça

PERİNÇEK Mehmet Bora Sovyet Arşiv Belgeleri Işığında Türk-Ermeni İlişkileri (1915-1923) [Kitap]. - İstanbul  : İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri Ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk İlkeleri Ve İnkılâp Tarihi Anabilim Dalı 206531 Yüksek Lisans Tezi , 2007 .


[1] 19. yüzyılın sonunda iç ve dışişleri bakanlığı da yapmış olan Rus devlet adamı.
[2] Rus dışişleri bakanı.
[3]  Rusya’da Sosyalist Devrimciler olarak adlandırılan siyasi akım.
[4]  Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar