İNANÇSIZLIĞA GİDEN YOLDA "AKL-I SELİM" Hzl: Sadık Perinçek
Hzl: Mehmet Sadık Perinçek
Hukukçu, Savcı, Hâkim, Yazar ve Siyasetçi, X., XII. ve XIII. Dönem Erzincan Milletvekili (D. 1915, Refahiye (Kemaliye) / Erzincan – Ö. 3 Eylül 2000). Baba adı Mehmet Cemal, anne adı Rahime Behiye. Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in babası, Dışişleri bürokratlarından Sadık Can Perinçek’in dedesidir. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Fransızca biliyordu.
Mehmet Sadık Perinçek, eğitimini tamamladıktan sonra Hatay ve Diyarbakır Hâkim Yardımcısı, Ankara Sulh Yargıcı, Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı, Temyiz Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcı Muavini, Yazar, Demir Çelik İşletmeleri İdare Meclis Azası olarak görev yaptı.
Mehmet Sadık Perinçek, DP, YTP ve AP’den X., XII. ve XIII. Dönem Erzincan Milletvekili seçilerek TBMM’de yasama çalışmalarına katıldı. 3 Eylül 2000’de hayatını kaybetti. Evli, 3 çocuk babasıydı.
Kitapları:
Türk Ceza Kanunu ve Buna Ait Seçilmiş Yargıtay Kararları (Cahit Özden ile, 1950)
KAYNAK: TBMM Albümü 2. Cilt 1950-1980 (2010), Mehmet Sadık Perinçek (tbmm.gov.tr, 11.12.2020).
Bu
yazı 1995 yılında Kaynak Yayınları arasında çıkmış olan Jean Meslier'nin Le Bon
Sens (Akl-ı selim) den özetlenek hazırlanmıştır.
Hak
yoldan sapmış Hristiyanlığa karşı eleştiri olarak çıkmış “bir araba beygiri
üslubunda” yazılan nevrotik-düşüncenin dinsizliğe doğru yönelişini göreceksiniz.
Eleştiri yapmak uğruna kafa yorarken kendini kaybetmiş bir kişinin saplantıları
daha sonra dinsizlerin eline sermaye olmuş ve bir karşı atak halini almıştır.
İçerik
olarak verilen bilgiler ile inançlı insanlara karşı olanların vesveselerini
göstermesi açısından da önemlidir.
TÜRKÇEYE ÇEVRİLİŞ
HİKAYESİ
Doktor Abdullah Cevdet'in Aklı
Selim adıyla Fransızcadan çevirdiği kitap, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınlan
arasın da 1928’de Arap, 1929’da ise Latin harfleriyle olmak üzere iki kez
yayımlandı ve basımı İstanbul’da Devlet Matbaasında gerçekleştirildi.
Dr. Abdullah Cevdet, eski harflerle
olan ilk basımın bir örneğini, Gazi Mustafa Kemal’e 29 Aralık 1928’de eliyle
yazdığı şu ithafla sunmuş: "En
büyük acizden en büyük iktidara." Dr. Abdullah Cevdet, bu ithafın
altına, 1912’de İstanbul’da yazdığı bir kıtayı eklemiş. Atatürk, bu eski
harflerle basımı altını çizerek, vurgular yaparak okumuş. Çankaya
Kütüphanesinde bulunan bu kitabın Atatürk tarafından altı çizilen bölümlerini,
elinizdeki kitaptaki karşılıklarıyla birlikte aktarmayı yararlı gördük. Milli
Eğitim Bakanlığı, 1929’daki ikinci basımı 548 sayfa olarak yayımlıyor. Bu basım
"Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Hazretlerine" ithaf edilmiş. (Çankaya
Kitaplığı, No: 146; Beyazıd Devlet Kütüphanesi, No: 49693.)
Beyazıd Devlet Kütüphanesi ve
Çankaya Kütüphanesi'nde de örnekleri bulunan Aklı Selimde, Fransızca basımın
adı Le Bon Sens olarak belirtiliyor. Latin harfleriyle yayımlanan kitabın iç
kapağı şöyle: "Dr. Abdullah Cevdet/Aklı Selim/J. Meslier'nin Le Bon Sens
isimli meşhur kitabının haşiyeler ilavesile tercümesidir/İstanbul/Devlet
Matbaası/1929."
Bu kitapla ilgili bir tartışmaya
kısaca yer vermek istiyoruz. Kerim Sadi’ye göre, Aklı Selim (Le Bon Sens),
Rahip Jean Meslier'nin değil, 18. yüzyılın maddeci fılozoflanndan Baron
d’Holbach’ın (1723-1789) Systeme de la Nature (Doğanın Sistemi) adlı eserinin
bir özetidir. Bu görüşe göre, Doktor Abdullah Cevdet'i ve Bakanlığı bu hataya
sürükleyen, "19. yüzyılın başında yayıncıların Aklı Selimi Rahibe mal
etmeleri ve Vasiyetname ile Aklı Selim'in bir arada basılagelmesidir."
(Aktaran Doğa ve Bilim dergisi, Haziran 1983, yıl 3, sayı 15, s.65-66.)
Plehanov'un Materyalizm Üzerine Üç
Deneme adlı kitabında da, Le Bon Sens (Aklı Selim) adlı eserin d’Holbach'ın
olduğu belirtiliyor (Kaynak Yayınlan, İstanbul, Ocak 1987, s.61, 64, 67). Cemil
Sena'nın Filozoflar Ansiklopedisi'nde, kitabın d’Holbach tarafından "Rahip
Meslier" takma adıyla yazıldığı ifadesine yer veriliyor. Lange da kitabın
d'Holbach tarafından yazıldığını söylüyor. Vorlandere ise Jean Meslier yazdı
diyor. (Bkz. Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-2 Din ve Allah, Kaynak Yayınlan, 1.
basım, İstanbul, Eylül 1994, s. 62, dipnot 51 ve s. 105, dipnot 59.)
Rahip Jean Meslier'nin doğum ve
ölüm tarihleri çeşitli kaynaklara göre farklılık gösteriyor. Meslier ve Le Bon
Sens hakkında Kaynak Yayınlan için bir araştırma yapan yazar Erol Sever şöyle
diyor: Kiliseye 30 yıl hizmet etmiş bir köy rahibinin doğum ve ölüm ve
tarihleriyle araştırmacılar pek fazla ilgilenmemiş. Meslier’nin 1664-1733
yıllan arasında yaşadığını kabul edebiliriz.
Erol Sever, İsveç Kraliyet
Kitaplığı'nda yaptığı araştırmada şu olgularla karşılaştı: Baron d'Holbach
adına, "Le Bon Sens..." sözcükleriyle başlayan birkaç kitapta
rastlanıyor. Bunlardan ikisi kayıtlarda şöyle:
1. "Holbach,
Paul Henry Thierry, baron d', 1723-1789 Le Bon Sens du cur6 J(ean) Meslier. Suivi
de son testament. Paris etBruxelles 1792."
2. "Holbach,
Paul Henry Thierry, baron d’, 1723-1789 Le Bon Sens du cur6 J. Meslier, suivi
de son testament...Paris, 380 s."
Başka bazı kitaplarda da d'Holbach
ve Meslier adı birlikte anılıyor. Baron d'Holbach'ın Meslier'den etkilendiğini,
Kerim Sadi de kabul ediyor: "18. yüzyılın başında Fransa’da elden ele
dolaşan gizli materyalist literatür arasında d’Holbach'a etki eden kitapların
başında Testament (Vasiyetname) gelir. Bu bakımdan Rahip Meslier, Baron d'Holbach'ın
müjdecileri arasında sayılıyor, yani Aklı Selim adlı eser, Vasiyetname yazannın
etkisinde kalan bir filozofun kalem mahsulüdür."
Erol Sever, yaptığı araştırma
sonucunda vardığı kanıyı şöyle özetliyor: "Görüşüm, birinci kitabın Jean
Meslier tarafından yazıldığı ve Le Bon Sens adlı bu kitabın eklemeler ve
yorumlarla zenginleştirilerek d'Holbach tarafından bir kez daha yayımlandığı
(iki numaralı kitap). Dört numaralı katalog kartında iki ad görüyoruz: Meslier
ve altında d'Holbach. Kartta, 'Aklı Selim, J. Meslier'nin Le Bon Sens isimli
meşhur kitabının haşiyeler ilavesile tercümesidir' deniyor. Bana göre en doğru
yorum ve çeşitli katalog kartlarının içindeki çelişkilere rağmen, gerçek,
Türkçe basımında yatıyor. Le Bon Sens kitabının Jean Meslier tarafından yazıldığını
ve ölümünden sonra çeşitli dillerde yayımlandığını, Baron d'Holbach’m
eklemeleri ve yorumlarıyla yeniden yayımlandığını sanıyorum."
Orijinali üç nüsha elyazması olan
Testament’ın, Meslier’nin ölümünden sonra özetlenerek yayımlandığını, elle
çoğaltıldığım ve gizlice dağıtıldığını da hesaba katmak gerekiyor.
Kaynak Yayınlan için Fransa'da bir
araştırma yapan Sayın Zihni Yılmaz, Meslier'nin yazılarının 1730'lu yıllarda
"yasak" yayınlar arasında yerini aldığını belirtiyor. Voltaire,
Meslier'nin yazılarından bir kopyayı bulması için gazeteci dostu Theriot’dan
yardım istiyor ve yazılan bu yolla ediniyor. (A Theriot, 13 Ekim 1735,
Correspondance, Gaillimard Yayınlan, "La Pleiod", c.l, s.589.)
Voltaire şöyle yazıyor: "Mektuplannız, benim için günümüzün tarihini
aydınlatan kaynak olacak. Historia nostri temporis." Yılmaz, Theriot’nun
bilgi kaynağı hakkında bilinen bir şey olmadığını, ancak özellikle bu tarihten
sonra, Meslier'nin yazılarının yasak yayınlar arasında en çok arananlardan
olduğuna ilişkin kanıtlar olduğunu ekliyor. (F. Ravaisson, Bastille Arşivleri
1881, c.12, s.220.) Voltaire, 26 Aralık 1764'te Francois Amaud'ya yazdığı
mektupta, Testament'in otuz yıldan fazla zamandır tanındığını belirtiyor.
(Correspondance, Besterman Yayınlan, Cenevre, c.56, no. 11421, s.232.)
Zihni Yılmaz, Meslier'nin
yazılarının tümünün 1. Entemasyonal'in toplandığı 1864'te, Testament adıyla,
Rudolf Charles (Amsterdam) tarafından yayımlandığını belirtiyor. (352, 400, 410
sayfa ve 64 sayfa da önsöz olmak üzere 3 cilt.) Zihni Yılmaz, düşüncesi,
okuduklanyla, olaylarla ve kırsal alandaki kitlelerin tecrübeleriyle biçimlenen
materyalist, ateist, eşitlikçi ve ütopyacı komünist Meslier'nin, 1919'da, genç
Sovyetler Birliği’nin başkenti Moskova'da bilimsel sosyalizmin öncülerinden biri
olarak tespit edildiğini belirtiyor. Yılmaz, Voltaire'in Meslier'yi anlamadığım
da ekliyor. Şöyle diyor: "Voltaire,
Meslier'yi kendisi gibi dini eleştiren ancak Allah'a inanan bir polemist olarak
gördü. Yayımladığı 70 sayfa, özetin özeti. Vardığı sonuç: Deist bir din
adamının anti-Hıristiyan polemiği." Yılmaz, 1772'den sonra Le Bon Sens
adıyla 10'a yakın basım gerçekleştiğini, yayıncıların belli olmadığını, ancak
d'Holbach ve Diderot tarafından gerçekleştirildiğinin bilindiğini belirtiyor.
Kerim Sadi de, Voltaire’in,
Meslier'nin yazılarını özetlerken, "natüralist
maddeciliğin işlendiği müsbet kısmı kasten çıkardığını" belirtiyor.
Aydınlanma Çağı'nın filozoflarına
esin kaynağı olan Jean Meslier, 18. yüzyıl Fransası'nın Turan Dursun'udur.
Yalnızca Hıristiyanlığı değil, bütün dinleri hedef tahtasına koyan Meslier,
Voltaire'in dediği gibi, "tartışıyor
ve kanıtlıyor. Ölürken söylüyor; yalancıların doğru söyledikleri zamanda
söylüyor."
Sağduyu için Voltaire şöyle diyor: "Bu kitabın bir araba beygiri
üslubunda yazılmış olduğu doğrudur. Ancak sırası gelince nasıl
şahlanıyor!.."
Meslier üzerine, Voltaire'in
D'Alambert'e yazdıkları ve D'Alambert'in yanıtı, aydınların yüzyıllar boyu
verdiği mücadeleyi özetliyor:
Voltaire: Jean Meslier yeryüzünü
doğru yola getirmek istiyor, onun Incil'i niçin bu kadar az elde bulunuyor? Siz
Paris'te ne kadar gevşek, ne kadar soğuksunuz! Gerçeği saklıyorsunuz.
D'Alambert: Bizi ateşsiz olmakla
suçluyorsunuz. Ancak... Çalı demeti (diri diri yakılmak) korkusu oldukça
serinleticidir!
VOLTAİR E GÖRE JEAN
MESLİER (1664-1729) İN ÖZGEÇMİŞİ
1678'de Retbel dukalığına bağlı
Mazerny köyünde doğan Jean Meslier, saraçlıkta çalışan bir işçinin oğluydu.
Köyde eğitim gördü; tahsilini yaptı ve rahip oldu.
Büyük bir düzenlilik içinde
yaşadığı Seminarya'da, yani ruhban okulunda ünlü Fransız filozofu Descartes'ın
sistemine bağlandı.
Champagna'da Etrepigny köyünün
rahibi oldu ve "But" adında sonradan katılmış küçük bir ruhani
daireyi yönetti. Son derece dürüst ahlakıyla kendini gösterdi.
Görevinin bütününe hâkim ve işine
düşkündü, yıllık gelirinden artan parayı ruhani dairesinin yoksullarına
verirdi.
Heyecan dolu ve sağlam bir erdemle,
Meslier, gerek yeme ve içme, gerek kadın bakımından aşırılıktan sakınırdı.
Biri Varq öteki Boulzicourt rahibi
olan M. Voiri ile Delavaux, Meslier'nin günah çıkardığı papaz ve görüştüğü
yegâne insanlardı. Rahip Meslier adaletin çok sen taraftarıydı. Bazen bu adalet
çabasını çok fazla ileri götürürdü. Köyünün ağası (sinyoru) M. de Touilly bazı
köylülere kötü muamelede bulunduğu için, vaaz verirken adını açıkladı kendisini
iyilikle anmak istemedi. Rahip Meslier aleyhinde kendisine şikâyette bulunulan
Reims piskoposu M. Demay, Meslier'i mahkûm etti. Ancak bu kararı izleyen Pazar
günü, Meslier kürsüye çıktı ve kar-dinalin verdiği hükümden yakındı. Şunları
söyledi: “İşte zavallı köy rahiplerinin alışılmış sonu! Büyük efendiler olan
piskoposlar onlara hakaret eder, onları dinlemezler. Şimdi buranın ağası için
dua edelim: Antoine de Touilly'yi doğru yola getirmesi, hiçbir zaman yoksula
hakaret etmek ve yetimi soymak durumlarına düşürmemesi lütfunu ve iyiliklerini
ona layık buyurması için Allah'a niyazda bulunacağız." Bu öldürücü vaaz
yapılırken kilisede bulunan bu köy ağası, aynı piskoposa yeniden şikâyetlerde
bulundu. Piskopos, Meslier'i Doucberi’ye getirtti. Orada ağır sözlerle onu
yaraladı.
Hayatında ondan sonra hemen hemen
başka olay olmadığı gibi, Etrepigny köyünden başka hiçbir yerden de yararı
olmadı.
1733'te, 55 yaşındayken ve kutsal
bir insan olarak Öldü; hayattan tiksindiği, bile bile yemeden içmeden kesildiği
sanılıyordu. Çünkü hastalığı sırasında hiçbir şey yemek istememiş, bir bardak
şarap içmekten bile kaçınmıştı.
Ölürken, zaten çok bir şey olmayan
tüm varlığını ruhani dairesinin halkına verdi ve kendisini bahçesine
gömmelerini onlardan rica etti.
Evinde Vasiyetnamem adlı ve her
biri 166 yapraktan oluşan ve tümü kendi eliyle yazılmış ve imzalanmış üç nüsha
kitap bulunması derin bir şaşkınlık yarattı. Yazarın ruhani dairesinde halkına
ve Meziyer'de parlamentoda savcı ve avukat olan M. Leroux'ya hitaben yazılan bu
eser, hiçbirini ayrı tutmaksızın bütün dini inanışların, tertemiz bir
olgunlukla reddiyesidir.
Üç nüshadan birini Rens piskoposu
yardımcısı alıkoydu. Bir nüshası adliye bakanına gönderildi. Üçüncü nüsha,
Saint-Menebould adliye mahkemesinin evrak kaleminde kaldı. Bu nüshalardan
birini Comte de Caylus bir süre yanında tuttu. Bir süre sonra, bu kitabın
Paris'te bulunan nüshalarının sayısı yüzü geçti. Nüshaların her biri 10 Lui
altınına satılıyordu. Hıristiyanlık dinine girmiş ve bu dinin eğitimini almış
olduğu için, ölürken kendisini suçlayan bir rahibin şehadeti, ruhlar üzerinde,
Pascal'ın düşüncelerinden daha güçlü etki yaptı.
Ruhani dairesi ahalisine ait
nüshanın sarılı olduğu esmer bir kâğıt üzerine, rahip Meslier, şu dikkat çekici
sözleri yazmıştı:
"İnsanların
hatalarını, yolsuzluklarını, boş öğünmelerini, deliliklerini ve
yaramazlıklarını gördüm ve anladım. Onlardan nefret ederim, onları hakir
görürüm. İnsanlara acımaktan da geri duramam. Yaşarken bunu söylemeye cesaret
etmedim. Ancak hiç olmazsa ölürken ve öldükten sonra bunu söyleyeceğim. Bunun
bilinmesi içindir ki, düşüncelerimi yazılı hale getiriyorum. Bunu yapıyorum, ta
ki bunu görecek, beğenirlerse okuyacak olanların tümüne, gerçeğin tanığı
hizmetini görsün."
Eserin başında, Voltaire'in Comte
D’Argental'e 30 Mayıs 1762 tarihinde yazdığı mektupta önsöz olarak
belirtilmekle birlikte, Jean Meslier tarafından ruhani toplumuna hitap edilen,
bir tür gönül alma olan şu yazı bulunur:
“Kardeşlerim,
benim sevgimi, samimiyetimi bilirsiniz; inanışımı bayağı bir çıkara asla feda
etmem; duygulanma bu kadar taban tabana zıt bir mesleğe girmiş olmam hırs ve açgözlülük
yüzünden değildir; ana ve babama itaat ettim. Eğer cezaya çarpılmaksızın
yapabilseydim, sizi aydınlatmayı ve uyarmayı tercih ederdim. Söylediklerimin
tanığısınız. Ruhani yönetimime ait özel ödentiyi isteyerek idaremi asla
aşağılatmadım. Hak şahidimdir ki, can gözleri kör edilmiş bir merhamet satın
almak için büyük paralar getiren halkın safdilliğine gülenleri, bir hükümdara
yakışırcasına aşağıladım.
“Bu tekel
ne kadar iğrençtir. Sizin alınteriniz ve zahmetiniz sayesinde semizlenenlerin
kendi sırları ve batıl fikirleri için söyledikleri aşağılık duygusunu
kınamıyorum. Ancak bunların doymak bilmez hırs ve açgözlülüklerinden ve
benzerlerinin körlük içinde tutmaya özendikleri halkın cehaletiyle alay
etmekten duydukları büyük hazdan tiksinirim.
"Kendi
durumlarının rahatlığıyla istedikleri kadar gülsünler. Ancak hiç olmazsa iç
saflıklarıyla kendilerine bir hayat sağlayan kimselerin kör Allah korkularını
kötüye kullanarak batılı çoğaltmasınlar. Kardeşlerim, kuşkusuz bana hak
verirsiniz. Bu, benim hakkımdır. Sevginize duyduğum hassasiyet beni en küçük
kuşkudan uzak tutar. Ruhani dairemin işlerini çok kez bedelsiz yerine
getirmedim mi? İstediğim kadar çok yardım edemediğim için, şefkatim çoğu kez
hüzünlü ve kederli olmadı mı? Almaktan çok vermekten tat aldığımı, hep
kanıtlamadım mı? Sizi sofuluğa özendirmekten hep sakındım. Uğursuz dini
inanışlardan mümkün olduğunca az söz ettim. Rahip olarak görevimi yapmam
gerekiyordu. Ancak kalben tiksindiğim bu dini yalanlan size söylemek zorunda
kaldığım zaman, şahsen ne kadar rahatsız oldum! Mesleğimi ve hele hurafeye
dayalı Kudas ayinini -özellikle, sizin içten doğruluğunuzu ve Allah korkusu
duygunuzu çeken ihtişamla icra etmek gerektiğinde, o gülünç kutsallıklann
dağıtıldığı Sacrement ayini için ne kadar tiksinti duydum!
"Tertemiz
kalbiniz bende ne kadar pişmanlık acıları uyandırdı! Herkesin önünde açıkça
fikir ve kanaatlerimi söyleyerek gözlerini açmama çok az zaman kaldığı günler
bin kerre olmuştur, ancak bütün kuvvetlerime üstün gelen bir korku beni tutmuş
ve ölünceye kadar susmaya mecbur etmiştir."
Rahip Meslier, vasiyetnamesini
kendilerine bildirmek üzere çevre rahiplerine iki mektup yazmıştı. Meslier
şöyle diyordu:
“Vasiyetnamemin
bir kopyasını Saint-Menebould mahkemesi kalemine verdim. 366 yapraktan
ibarettir. Ancak cahillerin gözlerinin açılmasını ve gerçeği öğrenmelerini
engellemek için kurulmuş olan adet gereği, vasiyetnamemin yok edilmesinden
korkuyorum.
Hıristiyanlık dini için, yüzyılın
tanığı olduğu üst düzey uğursuzların yanında, çok müstesna bir olay, seçkin bir
sima olan rahip Meslier, bütün hayatında, yanlış olduğuna inandığı fikirleri,
görüşleri, Allah aleyhinde, bütün dinlerin aleyhinde, Kutsal Kitap ve kilise
aleyhindeki eserini yazmak için doğrudan doğruya Kutsal Kitaptan, (Moreri'den) yararlandı.
Bunları gizlice aşındırmak, yok
etmek için çalıştı. Allah aleyhinde, her din aleyhinde, İncil ve kilise
aleyhindeki yazısı için doğrudan doğruya İncil'den, Moreri'den, Montaigne'den
ve bazı Pere'lerden, yani dinden başka kaynak ve yardımcıya sahip olmadı.
Rahip Meslier, tertemiz öldükten
sonra, ancak öldükten sonra (diri diri değil) yakılmak istediği halde,
Cambridge'ten "dinbilimi doktoru olarak mezun" Thomas Woolston,
Hazreti İsa'nın mucizeleri aleyhinde nutuklarını yayımlıyor ve Londra'daki kendi
evinde 60.000 nüsha satıyordu!
İki rahibin aynı zamanda
Hıristiyanlık aleyhinde yazmış olması şaşılacak bir şeydi. Rahip Meslier,
Woolston'dan daha öfkelidir; kurtarıcımızın “yani Hazreti İsa'nın" şeytan
tarafından dağın üzerine naklini, Cana düğününü, ekmekleri, balıkları
tanrısallığa karşı, hakaret içeren saçma masallar terimleriyle niteliyordu. Üç
yüz yıl bütün Roma İmparatorluğu'nca meçhul kaldıktan sonra, siyaset, halkı
daha iyi buyruğu altına almak için, halkın budalalıklarını kabule sarayları
mecbur ettiği zaman, bu saçma masallar nihayet halktan saraylara kadar
geçmiştir. İngiliz rahibinin hitabeleri Champagne'yalı rahibin, Meslier'in
hitabelerine benzemez. Woolston bazen ihtiyatlı davranır. Meslier hiç çekinmez.
Tanığı olduğu cinayetlerden yaralanmış olan bu adam, Hıristiyanlığı, bu
cinayetlerden sorumlu tutar. Onun için, aşağılama ve tiksinme nedenlerinde
hiçbir mucize yoktur. Nostradamus'un kerametleriyle kıyaslamaya değer görmediği
hiçbir keramet yoktur. O, hatta, Hazreti İsa'yı Don Kişot'a ve Saint Pierre'i,
Sanço Panço’ya benzetmeye kadar varır.
Ölümün kucağında bulunduğu bir
anda, Meslier, Hz. İsa’nın dini aleyhinde yazıyordu; o an öyle bir andır ki,
düşüncelerini ve duygularını en çok saklayan kimseler bile yalan söylemeye
cesaret etmezler, o anda en korkusuzlar titrer. İncil’de bulduğu anlaşılmaz
çapraşıklıklardan, çelişkilerden etkilenen Meslier, Acosta’lardan ve bütün
Yahudilerden, ünlü Porphire’lerden, Celselerden, Jamblique’lerden,
Julien’lerden, Libanius’lardan, Maxime’lerden, Symmaque’lardan daha çok kuvvet
ve şiddetle Incil'in aleyhinde bulundu. Ve bütün insan aklı taraftarları, yani
masalın değil aklın hâkim olması taraftarları, hiçbir zaman ilahi
muammalarımıza karşı onun kadar ateş püskürmemişlerdir.
Rahip Meslier'in evindeki kitaplar
arasında, Cambrais Piskoposu Fenelon'un Allahın varlığı ve-sıfatı hakkındaki
kitabıyla cizvit Tornemine'in Ateizm hakkındaki kitabı çıktı. Matbu olarak
bulunan bu kitapların kenarlarında Meslier tarafından yazılmış ve kendi eliyle
imzalanmış notlar vardı.
RAHİP MESLİER’İN
KİTABINDA KONU BAŞLIKLARI ŞU ŞEKİLDEDİR.
1. Teoloji
yani ilahiyat nedir?
2. İnsan
ne sofu doğar ne dinci
3. Bir
Allah’a inanmak gereksizdir en doğrusu onu hiç düşünmemektir
4. Din,
safdillik üzerine kurulmuştur
5. Her
din bir saçmalıktır
6. Allah'ı
sınırlamak mümkün değildir
7. Hurafenin
kökeni
8. Tüm
dinlerin kökeni
9. Din
aracılığıyla, şarlatanlar, insanların deliliklerinden yararlanırlar
10. Din,
cahilleri mucizeyle kandırır
11. Ahmak
ve barbar büyükler olmasaydı din olmazdı
12. Her
din tahakküm isteğinden doğmuştur
13. Her
dine esas hizmet veren şey, kuşkulu şeylerin en kuşkulu olanıdır
14. Allah'ın
varlığı hakkında Kanaat edinmek mümkün değildir
15. Allah'ın
varlığı kanıtlanmamıştır "Allah bir ruhtur" demek, hiçbir şey
söylememek, hiçbir anlam ifade etmemektir
16. Ruhaniyet
bir ham hayaldir
17. Her
varlık maddenin bağrından çıkmıştır
18. Yeni
ilahiyat'ın metafizik Allah’ı nedir?
19. Güneşe
tapmak, bir ruha tapmaktan daha az akla aykırıdır
20. Bir
ruh-Allah, irade kullanamaz ve icrada bulunamaz
21. Allah
nedir?
22. İlahiyat'ın
dikkat çeken çelişkileri
23. Allah'a
tapmak bir mevhuma tapmaktır
24. Allah'ın
sonsuzluğunun ve ilahi içyüzünün bilinmesinin imkânsızlığı tanrısızlığa neden
olur ve bunu haklı kılar
25. Allah'a
inanmak hiç inanmamaktan ne daha emindir, ne de daha az caniyane
26. Allah'a
inanmak otomatik bir çocukluk hastalığıdır
27. Bu
itikat, babalardan çocuklara
28. Görenekle
geçerek yerleşmiş batıl bir inanıştır
29. Batıl
inançların kaynağı
30. Batıl
inançlar nasıl yayılır ve kökleşir
31. Henüz
muhakemede bulunmaya güçsüz oldukları
32. Bir
yaşta eğitilmeselerdi, zamanımız ilahiyatının ilkelerine insanlar asla
inanmazdı doğa olayları Allah'ın
varlığını kanıtlamaz
33. Doğa
olayları, doğal nedenlerle açıklanır
34. Dünya
yaratılmamıştır ve madde kendi kendine hareket eder
35. Hareketin
maddenin kendisinde var olduğunun ve dolayısıyla ruhani bir hareket ettirici
varsaymak gereksizliğinin öteki kanıtları
36. İnsanın
varlığı hiçbir şekilde
37. Allah'ın
varlığını kanıtlamaz
38. Ne
insan ne de evren rastlantının eseridir
39. Evrenin
düzeni de bir Allah'ın varlığını kanıtlamaz
40. Soyut
bir ruh zeki olamaz ve bir ilahi zekâya tapmak ham bir hayaldir
41. Teolojinin
Allah'ına verdiği bütün nitelik yine teolojinin Allah'ta varsaydığı içeriğe
aykırıdır
42. Yaratılışın
konusu ve amacı insan türüdür demek saçmadır
43. Ne
Allah insan için yapılmıştır ne insan Allah için
44. Evrenin
oluşumundaki amacın insanın mutluluğu olduğu doğru değildir
45. Allah'ın
lütfü denilen şey boş bir kelimeden ibarettir
46. Bu
sözde Allah lütfü dünyayı iyileştirmekten çok bozmakla meşgul ve insanın dostu
olmaktan çok düşmanıdır
47. Hayır,
dünya zeki bir varlık tarafından yönetilmez
48. Allah
değişmez olarak tanınamaz
49. İyilikler
ve kötülükler doğanın zorunlu nedenleri ve eserleridir
50. Bunda
hiçbir şeyi değiştirmeyen Allah ne Allahtır?
51. Bu
hayatın zorluklarına karşı dini tesellilerin boşluğu bir cennet bir ahret umudu
hayaldir,
52. Hayal
ürününden başka bir şey değildir
53. Daha
az hayali olmayan saçma fikirler
54. İlahiyatçı
Allah'ını insanlığın eksiklerinden kurtarmaya boşuna çalışıyor:
55. Ya
Allah özgür değildir ya da iyi olmaktan çok kötüdür
56. Bir
tanrısal lütufa, sonsuz iyi ve kudretli bir Allah'a inanılmaz
57. İlahiyat,
Allah'ından bir delilik, bir adaletsizlik,
58. Bir
kötülük ve gaddarlık ifriti, alabildiğine düşmanlık, kin ve nefret dolu bir
varlık
59. Yapmaktadır
her din, tanrısallıktan alçakça ve akılsızca korkma duygusu vermeye çalışır
60. Gerçek
din ile en karanlık en alçakça hurafeler arasında bir fark yoktur
61. İlahiyatın
Allah hakkında verdiği düşüncelere göre Allah'ı sevmek mümkün değildir
62. Cehennemin
sürekli ceza ve eziyet inancını icat etmekle, ilahiyatçılar, Allahlarından,
tiksinilecek ve insanların en kötüsünden daha kötü, ahlak bozucu, amaçsız ve
yalnızca keyfi için zalim bir zorba yapmışlardır
63. İlahiyat,
açık bir çelişkiler zincirinden başka bir şey değildir
64. Allah'ın
sözde sanat eserleri, ilahiyatın yüceliği denilen şeyi asla kanıtlamaz
65. Allah'ın
yüceliği, meleklerin ve saf ruhların yaratılması iddiasında da daha çok
görülmemektedir
66. İlahiyat,
Allah'ının her şeye yeten kudretinden söz eder ve onu hep aciz gösterir
67. Yeryüzünün
bütün din sistemlerine göre, Allah'ın, mevcutların en maymun iştahlısı, en
makul olmayanı, en budalası olması gerekir
68. Kötülük
Allah'tan gelmez demek saçmadır
69. Allah'a
atfedilen her şeyi bilme, Allah'ın cezalandıracağı suçlu insanlara,
tanrısallığın gaddarlığından şikâyet etmeleri hakkını verir
70. İlk
günah ve şeytan hakkında dini hikâyelerin saçmalığı
71. Şeytan
da dinler gibi rahipleri zengin etmek için icat edilmiştir
72. Allah
insanoğlunu hata yapmaz nitelikte yaratmadıysa, cezalandırmaya hakkı yoktur
73. Tanrının
isteği insan için tanrısal bir sırdır, insanın bu sırrı inceleme ve bu konuda
bir karar verme hakkı yoktur demek saçmadır
74. İyiler,
kötüler, masumlar, suçlular üzerine ayırmaksızın bela ve sıkıntı düşüren bir
varlığı adalet ve iyilik Allahı olarak adlandırmak saçmadır;
75. Felaketlerinin
tek nedeninin kucağında, felaketleriyle avunmalarım insanlardan istemek pek
gariptir
76. Yasaklamaya
muktedir olduğu hataları suçlayan ve cezalandıran bir Allah, benliğinde
budalalıkla zulmü birleştirmiş bir delidir
77. İnsan
iradesi bir ham hayaldir
78. İnsan
iradesinin (tanrı tarafından insana bırakılmış irade) var olmamasından,
toplumun kötü adamları cezalandırmaya hakkı olmadığı sonucu çıkarılmamalıdır
79. İnsan
iradesine gösterilen kanıtların reddi eğer olsaydı, Allah da özgür ve özerk
olmazdı; bütün dinlerin yararsızlığı işte bundandır
80. Bizzat
teolojinin ilkelerine göre, insan tek bir an bile özgür değildir
81. Her
kötülük, her bozukluk, her günah ancak Allah'a atfedilebilir; dolayısıyla
Allah'ın cezalandırma ve ödüllendirme hakkı yoktur
82. İnsanların
yakarışları Allah'ın yönetiminden hoşnut olmadıklarını kanıtlar
83. Bu
dünyanın zulüm ve sefaletlerinin başka bir âlemde (ahrette) onarılacağı, boş
bir inanç, abes bir varsayımdır
84. İlahiyat,
ancak, Allah'ına güçlülük hakkı, yani bütün haklara tecavüz hakkı vererek ya da
insanlara ahmakça bir itaat emrederek, Allah tarafından izin verilen kötülüğü
ve adaletsizlikleri haklı gösterir
85. İncil'de
"yehova"ya atfedilen sürekli kurtarma ve imhalar hep zalim ve barbar
bir tanrı gerektiren tuhaf ve gülünç uydurmalardır
86. Çocuklarını
ancak mutsuz etmek için dünyaya getiren bir kimseye, sevecen, cömert ve adil
bir baba denilebilir mi?
87. İnsanların
bütün yaşamı ve dünyada olup biten her şey, insan özgürlüğü ve vücudu olduğu
öne sürülen bir Allah'ın iyiliği ve adaleti aleyhinde kanıttır
88. Tanrının
yaratma gücü ya da tanrının lütfü denilen şeye minnettar olmamız gerektiği
doğru değildir
89. "insan
yaratıcı kudretin sevgili çocuğudur, Allah'ın gözdesidir, mesaisinin tek
amacıdır, doğanın kralıdır" iddiasında bulunmak, bir deliliktir
90. İnsanla
hayvanları karşılaştırma dünyada zorbalardan daha iğrenç hayvan yoktur
91. İnsanın
kusursuzluğunun reddi doğu masalı
92. Dünyada
Allah'ın nimet ve ihsanından başka bir şey görmemek ve bu dünyanın özellikle
insan için yaratılmış olduğuna inanmak budalalıktır
93. Ruh
nedir? Kimsenin bundan haberi yoktur
94. Bu
ruh, maddeden başka bir cevherden olsaydı, bunların birleştirilmesi mümkün
olmazdı
95. Bir
ruhun varlığı saçma bir varsayımdır
96. Ölmez
bir ruhun varlığı daha saçma bir varsayımdır
97. Apaçıktır
ki, insan tümüyle ölür yani insanın ölümü tam ve kesindir
98. Ruhun
maneviyatına karşı itiraz kabul etmez kanıtlar
99. İlahiyatçıların
hep sığındığı doğaüstü nedenlerin saçmalığı
100. Materyalizmin insan türü için onur bozucu olduğu doğru değildir
101. Ahret hayatı dini inanışı, ancak halkın saflığı aracılığıyla
bunu sömürenler için yararlıdır
102. Ahret hayatı inanışının avutuculuğu gerçeğe aykırıdır; avutucu
olsa bile, bundan inanışın doğruluğunun çıkarılması gerekmez
103. Bütün dini ilkeler hep hayalidir
104. Sezgi, kökleşmiş bir alışkanlık eseridir
105. Allah bir kuruntudur ve ona verilen sıfatlar birbirini ortadan
kaldırır ve birbirini yıkıma uğratırlar
106. Her din, çelişkileri sır aracıyla birleştirmek için hayal
edilmiş bir sistemden başka bir şey değildir
107. Özellikle rahiplerin çıkarı için icat edilmiş olan sırların saçmalığı
ve yararsızlığı dünya ölçüsünde bir Allah'ın dünya ölçüsünde bir din bildirmesi
gerekirdi
108. Dinin gereksizliğini kanıtlayan şey, anlaşılmasının olanaksız
olmasıdır
109. Bütün dinler, çeşitli dinlerin taraftarlarının birbirine karşıt
ve tümü aynı ölçüde akıldışı ve abes inanışlarıyla gülünç hale getirilmiştir
110. Ünlü bir ilahiyatçının görüşü deistlerin Allahı ilahiyatçıların
Allahından ne daha az çelişkilidir ne de daha az mevhumdur
111. Kavimler yüzyıllar boyu bir tanrısallığın hüküm ve kudretini
tanımıştır demekle Allah'ın varlığı asla kanıtlanamaz
112. Tanrıların tümünün kaynağı vahşettir
113. Bütün dinler dipsiz cehalet, hurafe, kan dökücülük abideleridir
ve yeni dinler yeniden gençleşmiş eski deliliklerdir
114. Dini geleneklerin tümünde ahmaklık ya da barbarlık ziyafeti
vardır
115. Bir dini görüş ne kadar eski ve genel olursa, o kadar kuşkulu ve
güvenilmezdir
116. Din konusunda kuşkuculuk, teolojik ilkelerin yüzeysel ve derin
olmayan bir araştırma ve incelenmesinin sonucudur
117. Vahyin reddi
118. Allah'ın bir kez insanlara görünmüş, onlarla konuşmuş olduğunun
kanıtı nerede?
119. Hiçbir şey mucizelerin doğruluğunu kanıtlamaz eğer Allah
söylemiş olsaydı, çeşitli mezheplerin, tümü birbirinin ardından lanet okuyan,
tümü birbirini haklı olarak hurafe ve küfürle suçlayan mensuplarına ayrı ayrı
yollar söylemiş olması tuhaf olurdu
120. Mucizelerin karanlığı ve kuşkulu kökeni
121. Sözde mucizelerin saçmalığı
122. Mucizelerle ilgili karar verme tarzı konusunda, Pascal’ın
görüşünün reddi
123. Teolojinin asıl ilkelerine göre, her yeni vahiy ve tebliğ, sahte
ve dinsiz eser sayılmalıdır
124. Şehitlerin kanı, mucizelerin gerçekliği ve Hristiyanlığın
tanrısal kökeni aleyhinde tanıklık eder
125. Şehitlerin bağnazlıkları, peygamberlerin hep çıkara dayanan çabaları,
dinin doğruluğunu asla kanıtlamaz
126. Teoloji Allah'ından, aklın ve zekâ ışıklarının bir düşmanı
yapar
127. İman akılla uzlaştırılamaz, birleştirilemez ve akıl imandan
üstündür
128. İmanı aklın yerine koymak isteyenlerin şarlatanlıkları ne kadar
saçma ve gülünçtür
129. Kendisi hakkında en çok belirsiz olduğu söylenen şeye, kanıtsız
söz üzerine inanmak gerektiği nasıl iddia edilir?
130. İman yalnızca zayıf, bilgisiz ya da tembel ruhlarda kök salar
131. Yalnız tek bir hak dini olduğunu öğretmek bir saçmalıktır ve
milletlerde bir karışıklık nedenidir
132. Ahlak ve erdem için din hiç gerekli değildir
133. İhtiraslara karşı din en zayıf engeldir
134. Şeref ve haysiyet duygusu, ihtirasları zapt etmek ve kısıtlamak
için, dinden daha sağlam ve daha güçlü bir dizgindir
135. Hiç kuşku yok; temsil ettiklerini söyledikleri Allah gibi,
çoğunlukla zalim ve acımasız zorbalar olan ve dini ancak esirlerini daha çok
hayvanlaştırmak, zincirleri içinde daha kolay yiyip yutmak için kullanan
hükümdarların ihtiraslarına karşı, din, daha etkili bir gem, daha etkili bir
engel değildir
136. Hükümdarların kutsal hukuku denilen en saçma, en gülünç, en
iğrenç gaspın kökeni
137. Hükümdarlara hâkimane öğütler
138. Din politika için kötüdür; edepsiz, kötülükçü zorbalardan ve
iğrenç ve bedbaht uyruktan başka bir şey meydana getirmez
139. Hıristiyanlık, her din gibi, en çok dayanağı olduğu zorbalığı
vaat ederek yayılmıştır
140. Dini ilkelerin tek hedefi, hükümdarların zorbalıklarını
güçlendirmek ve milletleri bunlara kurban etmektir
141. Kavimlere zarar verdiklerinde Allah'tan başka korkacakları
olmadığına kralları inandırmanın kötülüğü hakkında
142. Sofu bir hükümdar bir ülke için bir beladır
143. Baskı yönetimi için, dinin himayesi, halkın elem ve galeyanına
karşı zayıf bir kuşatmadır
144. Bir zorba, kendi kendine zarar veren ve bir uçurum kenarında
uyuyan bir akılsızdır
145. Hükümdarları korkudan, vicdan azabından kurtararak doğru yoldan
sapmalarını, din kolaylaştırır
146. Aydın bir hükümdar nedir?
147. Ruhban heyetinin üstün ihtirasları ve cinayetleri ruhban heyeti,
sözde Allahlarının ve dinin yardımıyladır ki, ihtiraslarım tatmin etmişler ve
cinayetlerini işlemişlerdir
148. Rahiplerin şarlatanlıkları
149. Ahlakı, bütün doğru fikirleri, bütün doğru inançları bozan dinin
meydana getirdiği sayısız felaketler
150. Bütün dinler hoşgörüsüzdür, vicdan özgürlüğünü kabul etmez ve
dolayısıyla iyiliğin ve güzelliğin yıkıcısıdır
151. Bir devlet dininin saldırganlığı
152. Din, kan dökücülüğü meşrulaştırarak acımasızlık dizginini
gevşetir ve ilahi amaçlar için gerekli olabileceğini öğreterek cinayeti mubah
kılar
153. Dine atfedilen kötülüklerin, ancak insanların ihtiraslarının
hüzün verici eserleri
154. Olduğu iddiasının reddi
155. Hiçbir ahlak, dini görüşlerle uzlaştırılamaz, birleştirilemez
156. İncil'in ahlakı uygulama yeteneğinden yoksundur
157. Bir azizler toplumu mümkün değildir
158. İnsanın doğası bozuk değildir; bunun tersini iddia eden bir
ahlak insan için değildir
159. İzleyicilerinin ilahı hazreti İsa hakkında günahların affı dini
inancı, rahiplerin çıkarı için icat edilmiştir
160. Allah korkusu ihtiraslara karşı acizdir
161. Cehennemin icat edilmesi, kötülüğe engel olamayacak ölçüde
saçmadır
162. Özellikle rahiplerin çıkarı üzerine kurulu dini ahlak ve
erdemlerin saçmalığı hakkında ilahiyatçıların öğrettiği ve uyguladığı biçimiyle
Hristiyan iyilikseverliği nasıl bir sonuç doğurur
163. Rahipler için altın madeni olan "günah çıkarma" ayini,
ahlakın gerçek ilkelerini yıkmıştır
164. Bir Allah'ı varsaymak, ahlaka gerekli değildir
165. Din ve dinin metafizik ahlakı kavimler için kötüdür ve insanın
doğasına zıttır
166. Dinle siyasetin birleşmesinin, gerek hükümdarlar gerekse
kavimler için ne kadar kötü olduğu hakkında
167. Kültler ağır ve milletlerin çoğunluğu için yıkımdır
168. Din, ahlakı felce uğratır
169. Sofuluğun kötü sonuçları
170. Ahret hayatını varsaymak, insan için ne avutucudur ne de ahlaka
gereklidir
171. Bir tanrıtanımaz iyi hareket etmek, tavır ve davranışlarında iyi
ve dürüst olmak için, bir sofudan daha çok nedenlere sahiptir
172. Pek çok görüldüğü gibi, ateist bir kral, dindar ve çok adi bir
kraldan üstündür
173. Felsefe aracılığıyla edinilen ahlak erdem için yeterlidir
174. Görüşler yaratılış üzerinde ender olarak etkili olur
175. Akıl, insanı din yokluğuna ve ateizme sevk eder, çünkü din
saçmadır ve rahiplerin Allahı kötü ve korkunçtur
176. "Teizm"i, yani Allahçılığı ve sofuları ortaya çıkaran,
korkudur
177. Allah sevilebilir mi, ya da Allah'ı sevmeli mi, ya da sevmemeli
mi?
178. Allah ve din hakkında her yerde var olan çeşitli ve çelişkili
fikirler kanıtlar ki, Allah ve din, hayalgücünün ham hayallerinden başka bir
şey değildir
179. Her dinin temeli olan bir Allah'ın varlığı daha kanıtlanmamıştır
180. Çıkar duygusuyla hareket edenler inanmayanlar değil, inançlı
geçinen rahipler ve her dinden meslektaşlarıdır
181. Gurur, büyüklenme ve kalp bozukluğu, Allahsızlardan ve
inanmayanlardan çok, sofularda, hocalarda, hahamlarda bulunur
182. Batıl fikirlerin ömrü sınırlıdır ve gerçek, akıl ve hakkaniyet
üzerine kurulmayan hiçbir saltanat kalıcı değildir
183. İlahların göstericileri aklın elçileri ve özgürlüğünün
savunucuları olsaydı, ne kadar kudret ve saygıya mazhar olurlardı
184. Dinin yerine felsefe geçseydi, evrende ne kadar mutlu ve büyük
devrimler gerçekleşirdi
185. İnanmayanın ölürken tövbe etmesi, inanmamak aleyhine hiçbir şey
kanıtlamaz
186. Allahsızlığın toplumun bütün bağlarını parçaladığı doğru
değildir
187. Halk için dinin çok gerekli olduğu hakkında sık sık tekrarlanan
görüşlerin reddi
188. Akıl ve muhakemeye dayanan her sistem halka göre değildir
189. İlahiyatın gereksizliği ve tehlikesi hükümdarlara makul öğütler
190. Dinin halk ve hükümdarlar üzerinde kötü etkileri
191. Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin
yardımıyla, utanmaksızın tanrısallık tarafından gönderildiklerini söyleyen
192. Adamlar tarafından tesis edilmiştir
193. Eski ve yeni dinler, soyut kuruntularını ve gülünç ayinlerini
hep birbirlerinden almıştır
194. Teoloji felsefeyi hep gerçek yolundan çevirmiştir
195. Teoloji, dünyada ve doğada
196. Hiçbir şeyi açıklamaz ve aydınlatmaz
197. İnsan ruhunun maneviyatını, ilahiyatın ne kadar kısıtladığı ve
kültür, akıl ve gerçek ışıklarının ilerlemesini ne kadar ertelediği hakkında
198. Dinin ne kadar aykırı ve kötü olduğu ne kadar tekrar edilse ve
kanıtlansa azdır
199. Din pandora kutusudur ve bu uğursuz kutu açılmıştır
Kaynak: JEAN MESLİER, Sağduyu,
Tanrısızlığın İlmihali, hzl: Sadık Perinçek Kaynak Yayınları, 1995, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar