BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA İNGİLİZLERE ESİR DÜŞEN TÜRK ASKERLERİ 5
İNGİLTERE’NİN
ELİNDEKİ TÜRK ESİRLERİN GERİ
GETİRİLMELERİ İÇİN YAPILAN FAALİYETLER
Savaş sırasında veya sonrasında
taraflar ellerinde esir tutmayı bir üstünlük görse de esirlerin geri
gönderilmek istenmesinin en önemli sebepleri esirleri barındırmanın, beslemenin
ve sağlık giderlerini karşılamanın yüksek maliyetli olmasıdır. Bundan ötürü,
henüz savaşın başında karşı saflardaki devletler dolaylı da olsa birbiri ile
diplomatik ilişkilerini kesmemiştir. Savaş süresince ve savaş sonrası Mütareke
döneminde İngiltere ve Osmanlı Devleti bir taraftan esirlerinin esaret
şartlarını iyileştirmek isterken diğer taraftan esirlerinin geri getirilmesi
için diplomatik yolları her zaman açık tutmuştur. İki devlet arasında doğrudan
diplomatik misyon olmaması sebebiyle ikili ilişkiler Amerika veya Hollanda
devletleri aracılığıyla gerçekleşmiştir. Savaş süresince taraflar
birbirlerinden esir sayılarını ve esir bilgilerini içeren listeler talep
etmiştir. Savaş devam ederken esirlerin karşılıklı olarak değişimi başlamış ve
bu süreç 1922 yılına kadar devam etmiştir. Özellikle yaralı, hasta ve sıhhiye
subayları daha erken memleketlerine karşılıklı değişim ile gönderilmiştir.
Cephelerde askerler esir düşmeye devam ederken esaretten kaçıp geri dönmeyen
veya dönemeyen ve esaret bölgelerinde kalan esirler de olmuştur. Bu kişilerin
çoğu esir sayılarına dahil edilmediği için esirlerin sayısı net olarak
bilinememiştir.
1917 yılı sonunda imzalanan esir
değişimini öngören Bern İtilafnamesi (Antlaşması), tarafların esir değişimini
yavaştan alması ve hemen arkasından Osmanlı Devleti’nin savaştan yenik çıkması
sebebiyle uygulanamamış ve çok az sayıda Hindistan ve Burma’dan gönderilen esir
önce Mısır’a oradan da evlerine gönderilmiştir. Osmanlı Devleti, savaşın
başlarından itibaren esirlerle ilgili çalışmalara başlamış ve Nisan 1915’te
subay emri altında esir komisyonları tahsis
edilmiştir. Bu komisyonlar
esirlere ait isim, künye ve esirlerin tutulduğu yere ait bilgileri not
etmiştir. Savaşın ilerleyen yıllarında, esir sayısındaki artış sebebiyle esir
şubeleri de kurulmuştur. Şubelerin artması, şube ve komisyonlar arasında
organize sorunları yaşatmış ve bilgi kirliliği ortaya çıkmıştır. Bu sebeple,
esir işlerinin tek elden ve daha düzenli yapılabilmesi için Nisan 1916’da Menzil
Müfettiş-i Umumiliği kurulmuştur. Esirlerin geri getirilmeleri gündeme gelince,
düşman elindeki esir sayısı önem kazanmış ve karşılıklı liste değişimi ile esir
sayısı öğrenilmeye çalışılmıştır. Öncelikle çok sayıda kayıp ve kaçak esir
vardır. Ayrıca esir düştüğü halde kamplarda vefat eden de vardır. Tüm bu
şartlarda düşman elinde öncelikle hasta ve malul esirler olmak üzere tüm
esirlerin sayısı öğrenilmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak toplamda 200.000
askerin İngilizlere esir düştüğü tahmin edilmektedir.
6.1
Esir
Mübadelesi Öncesi Tarafların Durumu
Osmanlı
Hükûmeti ve İngiltere, kendi esirlerinin bir an önce serbest kalmalarını
isteyip bu amaçla olumlu girişimlerde bulunsalar da uzun süre istenilen sonuca
varılamamıştır. Bunda savaşın devam ediyor olması en büyük nedendir. Yapılan
pek çok girişimin sonuçsuz kalmasında diğer bir sebep, esirlerin sayısında ve
şartlarda anlaşılamamasıdır. İki tarafın elinde bulunan sağlam, hasta ve malul
esir sayısı eşit değildir. Tüm bunlara rağmen her iki taraf kendi esirlerin
geleceği için savaş süresince anlaşmanın sağlanması için gerekli gayreti
göstermiştir. Diplomatik olarak iki devlet arasında ilişkisi bulunmaması
sebebiyle öncelikli olarak malul ve hasta esirlerin aracılık girişimi başta
Kızılay ve Kızılhaç olmak üzere İsviçre, Hollanda ve Amerika elçilikleri
vasıtasıyla olmuştur. Mondros Mütarekesi sonrası esir değişime yönelik
çalışmalar kesintiye uğramıştır. Galip gelen İtilaf Devletleri galip gelmiş
olmanın avantajını kullanmış ve çalışmaları durdurmuştur. Mütareke’nin 22.
maddesi gereği, Osmanlı esirlerinin barış antlaşması imzalayıncaya kadar İtilaf
Devletleri elinde tutulmasına karar verilmiştir. Osmanlı Devleti ise elindeki
tüm esirleri serbest bırakmak zorunda bırakılmıştır. Ayrıca Mütareke sonrası
873
Millî Mücadelenin başlamasıyla
İngilizler Osmanlı esirlerini bırakmakta gönülsüz davranmıştır. Geri dönen
esirlerin Anadolu’ya geçip Anadolu Hareketine katılmaları savaşın seyrini
değiştireceğinden esirlerin geri dönüşleri bilinçli bir şekilde ertelemiştir.
Osmanlı Hükûmeti esir işlerinin
eksiksiz yapılabilmesi amacıyla dört kurumu görevlendirmiştir: Harbiye Nezareti
Üsera Muamelet Şubesi, Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdiriyeti 5. Şube
Müdürlüğü, Hariciye Nezareti Umur-ı Siyasiye Müdüriyeti ve Kızılay. Bu
kurumlardan Kızılhaç savaş esirlerinin vatanlarına iadesi hususunda savaş
süresince devletler arasında arabuluculuk yapmış ve Kızılay Cemiyeti ile
birlikte çalışmıştır. Kızılay da sık sık harbin her türlü tahminin üstünde
devam etmekte olduğu hatırlatarak ve savaşın başından beri esaret altında
bulunan milyonlarca esirin halini düşünmenin sırasının geldiğinden söz ederek
Kızılhaçtan yardım talep etmiştir. Kızılaya göre savaş esirlerini ziyaret etmiş
olan Kızılhaç, hürriyetlerinden mahrum kalan esirlerin maddi ve manevi
zulümlerine şahit olmuştur. Savaş esirlerinin hareketsizliğinden, yaşam
koşullarının her gün artan kifayetsizliğinden ve maruz bulundukları hayat
şartlarının şiddetinden ötürü; esirlerde hızlı bir yaşlanma ve sağlık kaybı
ortaya çıkmıştır. Bazı memleketlerde esirler arasındaki ölümler endişe verecek
bir surette artmıştır. En güçlü bünyeler, uzun zaman devam eden maddi ve manevi
mahrumiyete mukavemet edememektedir. Esirlerin yakalandıkları hastalıkların
tahribatı her gün dayanılmaz bir hale gelmektedir. Hükûmetler ve kişisel
teşebbüsler, harbin biçare kurbanlarının hayat şartlarını ıslah için memnuniyet
verici faaliyette bulunsalar da yetersiz kalmıştır. Ülkelerin iktisadi
durumları son derece kötü durumdadır, buna rağmen kişilerin ihtiyaçları da o
derece çoğalmıştır. Bu sebeple, ülkelerin gelişmesi ve harp esirlerinin
geleceklerinin teminat altına alınması ancak bu kişileri sosyal hayata hizmet
edebilecek bir halde memleketlerine iade etmekle mümkün olacaktır. Bu hâlde
yapılacak çare, esarette en çok kalmış olanlardan başlayarak mümkün olduğu
kadar çok esiri memleketlerine iade etmektir. Öncelikle bütün milletler
çocuklarının sağlam ve salim olarak memleketlerine dönmeleri hususunda aynı derecede
menfaate sahiptir. Harp meydanlarında yaralanan, sakat kalan bu esirlerin
ailelerine, sosyal hayata ve vatanlarına iadesi acilen gerçeklemelidir. Ülkenin
her yerinde ekim dikim için ameleye ihtiyaç vardır. Bu işlerde esirler istihdam
edilmektedir. Fakat bu işin bir 874
daha harbe
dönmeyecek, bütün faaliyetlerini tarlalara yöneltecek, savaşın güçlüklerinin
azaltılması için çalışacak ve memlekete biraz refah ve saadet getirecek
ülkelerin kendi evlatları tarafından yapılması daha faydalı olacaktır.
Düşmanlıklara son verilecek esirlerin tahliyesi acilen sağlanmalıdır.
Milyonlara ulaşan esirlerin nakli hususunda karşılaşılacak güçlükler dikkate
alınmalıdır. Balkanlarda, Türkiye’de, Sibirya’da bulunan esirler iade
edilinceye kadar uzun aylar geçecektir. Bu sebeple acilen sevkiyata
başlanmalıdır. Kızılhaç harp esirlerinin hayat ve sıhhatinin muhafazası için
tedbirleri almalıdır. Esirlerin birçoğunun derhal mübadelesiyle sosyal hayata
iadesi hususunda bütün yetkili ve etkili yerlere müracaat edilmelidir. Buna
rağmen gelinen noktada harp o derece harabe, matem ortaya çıkarmıştır ve o
kadar çok kan akıtmıştır ki henüz kurtarılabilecek olanları vatanlarına iade
etmek hususunda kalbin sesini ve merhameti dinlememek mümkün görünmemektedir.[1]
Özellikle Ermeniler olmak üzere
Osmanlı Devleti tebaası azınlıklar, esir kamplarda diğer esirlerden her
bakımdan ayrı tutulmuştur. Bu sebeple geri gönderilmeleri de Müslüman
esirlerden ayrı değerlendirilmiş ve istemeleri halinde onlardan daha önce
memleketlerine veya bir başka ülkeye gönderilmiştir. Örneğin Hindistan
Hükûmetinin Mart 1916’da Hindistan’da savaş esiri olarak alıkonulan Ermeni Dr.
Nishan Y. Baghdigian’ın Birleşik Devletler, Rusya ya da Mısır’a gönderilmek
üzere serbest bırakılmasına dair yaptığı başvurusuna Mayıs 1916’da Londra
Hindistan Ofisi olumlu cevap vermiştir. Bu şahsın, 4.000 civarında Ermeni
vatandaşıyla birlikte barınacağı Mısır’daki Ermeni mülteci kampına nakli için
ayarlamalar yapılmıştır. Bu mültecilerin savaş esiri muamelesi görmedikleri Hindistan
Hükûmeti tarafından özellikle vurgulanmıştır.[2]
Esirlere ait işlemler savaşın
başında itibaren Almanya’da ve Osmanlı Devleti’nde Harbiye Nezaretinde kurulan
istihbarat kalemi tarafından yerine getirilmiştir. Bundan hariç olarak savaş
esirleri hakkında malumat verilmesi ve mektup ve yardımların ulaştırılması
görevi 19 Mayıs 1915’de Kızılaya verilmiştir. Kızılay Cemiyetinin tarafsız
memleketlerdeki Kızılhaç Cemiyetleri aracılığıyla fazla bir malumat alması
mümkün olmamıştır. Osmanlı Devleti’nin bu konuda fazla bir beklentisi de
yoktur. Bu sebeple esirlere ait hususta aracılık etme arzusundan Kızılayın
feragat etmesi muvafık görülmüştür. Esirlere ait hususların ve listelerin
mübadelesinin daha önceden olduğu gibi Hariciye Nezaretince yapılması kararlaştırılmıştır.2132
[3]
Listelerin karşılıklı
gönderilmesinde Miladi ve Rumi takvim arasındaki gün farkından dolayı
yazışmalarda tarih hatalarına sebep olduğundan, İngiliz Savaş Bakanlığından
ölen esirlerin listesi Kızılhaça gecikmeli gelmiştir. Mart 1917’ye kadar olan
esir listeleri doğu takvimine göre hazırlanmış ve 13 gün geç yazılmıştır.
1915-1916 yılları doğu takvimine göre hazırlanıp batı takvimine göre
değiştirilmiştir. Bu nedenle 13 gün fazladan eklemek gerekmişse de bu ayarlama
çoğu zaman bu şekilde yapılmamıştır.[4]
Özetle 1917 yılı ortalarında
Dünya Savaşı’nın uzaması, İngilizlere ve Fransız ekonomisine ciddi kayıplar
vermiş; iç işlerinde günden güne ciddi sorunlar yaşamaya başlamıştır. Her ne
kadar İngilizler savaşta inat ve sabır gösterseler de Amerika’dan gelecek
yardıma muhtaç duruma düşmüşlerdir. Denizaltı savaşlarından dolayı erzak
ithalatı yapamadıkları için ciddi bir erzak sıkıntısını sadece sömürgelerinde
değil İngiltere’de de çektikleri de bir başka gerçektir. İngiltere’de yaşanan
iaşe sıkıntısını esir kamplarında esirlere verilen tayının azaltılması
izlemiştir. Esir karargâhlarında Osmanlı, Ermeni ve Rumları serbest bırakılmış
yalnız Türk esir kalmıştır. İaşe buhranına diğer bir delil de Fransa ile
İngiltere arasında işleyen vapurların bulundukları limandan hareketleri
esnasında yiyecek bulamadıklarından açık denize varışlarında çoğunlukla açlık
bayrağı çekilmesidir.[5]
Sonuç
olarak esirlerin toplu halde özgür kalmaları Dünya Harbi’nden sonra
gerçekleşmiştir. Bir kısım esirler Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası hemen
serbest bırakılırken bir kısmı yeni başlayan Milli Mücadele sebebiyle kamplarda
acı çekmeye devam etmiştir. İngilizler, dönecek esirlerin Anadolu’ya geçme
ihtimaline karşı esirleri bırakmayı ağırdan almıştır. Pek çok esir dönüşünde
ailesini bulamamış, hatta bazılarının geride kimsesi
kalmamıştır. İstanbul’a gelen esirlerin Anadolu’ya dağıtılmaları ise hemen gerçekleşmeyecektir.
Esirler uzun süre kışla, okul ve şartları çok kötü geçici barınma yerlerinde
kaldığından, büyük kısmı hasta, sakattır ve acilen tedaviye ihtiyacı vardır.
Selimiye Kışlası esirlerin ilk uğrak yeri olup; kötü şartları gereği buradan
kurtulmak esirlerin ilk amacı olmuştur. Ülkeye dönen kafilelerde veba, tifüs,
tifo, dizanteri, tüberküloz, bulaşıcı göz hastalıklarına gibi salgın
hastalıklara karşı Tuzla’da izolasyon kampı hazırlanmıştır. Sorun burada da
bitmemiştir. Geri gelen kişilerin topluma uyumu, iş kurması, yeni bir hayata
atılması ve ailelerini kaybedenlerin rehabilitasyonu gereklidir, fakat bunu
yapabilecek savaş şartlarında bir devlet kurumu yoktur.
6.2
Bern
İtilafnamesi Öncesi Osmanlı İngiliz Esir Değişimi Müzakereleri
Amerikan Elçiliği ile İngiltere
Dışişleri Bakanı Edward Grey’in arasındaki yazışmalar; esirlerin değişimi
çalışmalarının savaşın başına, 1915 yılına kadar gittiğini göstermektedir. 8
Haziran 1915’de Amerikan Büyükelçiliği aracılığıyla İngiltere Hükûmeti
tarafından Osmanlı Hariciye Nezaretine Osmanlı savaş esirlerinin üçüncü
listesinin gönderilmesi buna kanıttır. Bu liste 567 muharip ve 10 sivilin
isimlerini içermektedir. Buna karşılık Urfa’da esir alınmış, Şam, Halep ve
Suriye’deki diğer yerlere gönderilmekte olan İngiliz ve Fransız sivillerin
listesi de Osmanlı Hükûmetinden istenmiştir. İtilaf devletleri ile Osmanlı
Devleti arasında gerçekleşen esir değişimi konusunda taraflar değişime olumlu
yaklaşmışlar fakat değişimin kendileri açısından avantajında ısrar etmişlerdir.
Bazen anlaşılan konularda dahi uygulama esnasında sorunlar çıkmış ve anlaşma
geçersiz hale gelmiştir.[6]
Bununla beraber Şubat 1915’de taraflar arasında yapılan görüşmelerde Osmanlı
Devleti iyi niyetini göstermek için elinde bulunan esirlerden kadınların ve 15
yaşını doldurmayan çocukların Osmanlı toprakları dışına çıkma istekleri kabul
etmiştir.[7]
İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Amerika’nın Almanya Elçiliği ataşesinin esir
mübadelesine dair raporunu da 19 Ağustos 1915’de Osmanlı Hükûmetine sunmuştur.
1915 yılı ortalarına kadar genelde İngilizlerin savaşın ilanıyla tutukladığı
sivil Osmanlı esirlerinin değişimine dair yazışmalar yapılmıştır.[8]
1915 yılının sonuna doğru, İngiliz ve Osmanlı Hükûmetleri esir değişimini bir
sistematiğe bağlamak istemiş ve birbirlerine esir değişimi konusunda teklifler
sunmuştur. Ekim 1915’de tarafların birbirine sunduğu teklifler, yine genelde
savaş suçlusu kabul edilerek tutuklanan sivil esirlerin mübadelesine dair
olmuştur.[9]Edward
Grey, İstanbul’daki Amerikan Büyükelçisi tarafından İstanbul’daki İngiliz
esirlerin tam listesini almak için her türlü çabanın gösterildiğini söyleyerek;
Türkiye’nin üzerine düşeni yapmadığı sürece İngiltere’nin Türk esirlerle ilgili
benzer bilgileri sağlamayacağını açıklamıştır.[10]
Osmanlı Devleti, İngilizlerin
savaş hukukuna dikkat etmemesi sebebiyle bazen esir değişimine olumsuz cevap
vermiştir. Kut’ül-Amare’de İngilizlerce esir edilen Osmanlı memurları ile
Bağdat’ta alıkonulan İngiliz ailelerinin değişimini, hastanelerin ve savunmasız
şehirlerin bombalanması, yaralıları taşıyan gemilere saldırılması ve hatta
çocukların katledilmesi dolayısıyla uygun görmemiştir. Enver Paşa, Hariciye
Nezaretine Temmuz 1915’de yazdığı bir yazı ile İngilizlere karşılık misli ile
karışık verileceğini bildirmiştir.[11]
İngiltere Hükûmeti 20 Kasım
1915’de Osmanlı Hükûmetine öncelikle İngiliz ve Türk yaralı ve malul savaş
esirlerinin eşit sayıda takasıyla ilgili bir anlaşma teklifi sunmuştur. Malul
olan harp esirlerinden aşağıdaki listede yazılı şekilde yaralı olanların
mübadelesi uygun görülmüş ve bu gibi yaralıların isim ve miktarının
bildirilmesi talep edilmiştir. İngiltere Hükûmetinin elinde bulunan Osmanlı
esirlerinden de hangilerinin bu şartlar dâhilinde bulundukları bildirilecektir.
İngiltere, Almanya’ya teklif ettiği 13 maddelik esir değişim antlaşmasının bir
suretini de Osmanlı Devleti’ne iletmiştir:[12]
A)
Yaraları veyahut hastalıkları kendilerini ömür boyu
veya bir muayene müddeti için ordudaki askerlik hizmetinden men edecek derecede
ağır olan kişilerin tamamı ve subay ile ihtiyat subaylarının talim veyahut
daire işlerini ifa edemeyecek derecede yaralı veya hastalıklı olanlar.
B)
Aşağıda söz edilen maluliyetler veya hastalıklar ile
bunlara yakalanmış bulunanlar.
1.
Bir ya da birden fazla uzvun kısmen veya tamamen
kaybı. (Örneğin en azından bir el ya da ayağın kaybı.)
2.
Bir ya da daha fazla organda işlev kaybı, kasların
yağlanması veya zarar görmesi veya eklem sertleşmeleri, önemli oranda hareket
yeteneğini kaybeden omurganın zarar görmesi, sürekli olmak üzere damar
sertleşmesi. (Subaylar ve yedek subaylar için) Organın kısmen ya da tamamen
kaybı, aynı zamanda diğer sorunlarla ilişkili olarak askerlere eğitim
veremeyecek seviyede olmak.
3.
Vücudun bir bölümünde ciddi şekilde kalıcı felç
nedeniyle oluşan sakatlık ya da hasarın devam etmesi.
4.
Kalıcı sonuçlar doğuracak şekilde beyin hasarı
(Beynin bir bölümünde felç ya da beynin önemli görevlerini yerine getiremeyecek
biçimde zarar görmesi).
5.
Omurilikte kalıcı hasar.
6.
Her iki gözde görme kaybı (âmâ) veya bir gözün görme
kaybıyla beraber diğer gözün görme kabiliyetinin dörtte üçünü kaybedilmesi.
7.
Yüzün ciddi şekilde hasar görmesi ve ağız boşluğunda
ağır yaralanma.
8.
Yaralanmadan kaynaklanan kalıcı güçsüzlük.
9.
Kurşun yaralanmasıyla göğüs kafesinde oluşan ağır
hasar.
10.
Karın bölgesinde hemen iyileşemeyecek durumda olan
ağır yararlanmalar.
11.
İleri seviyede tüberküloz.
12.
Vücudun iç kısımlarında çeşitli yararlanmalardan
kaynaklanan kronik güçsüzlük.
13.
Tedavi edilmeyecek düzeydeki beyin hastalıkları
1915 yılı sonunda Karadeniz
vapurunun tayfasının durumu da esir değişimi için düşünülmüştür. Bu vapurun
tayfasına karşılık olarak İzmir’de yakalanan ve sayıları Karadeniz vapurunun
tayfasına eşit olan iki İngiliz vapurunun tayfalarının değişimi için bazı
müzakereler yapılmıştır.[13]
Ayrıca Kerman subaylarının geri getirilmesi de gündeme gelmiş, fakat esirlerin
ülkelerine iadesinde güçlükler yaşanmıştır. Dicle rotası ile göndermek mümkün
olmamıştır. Mısır’la ilgili olarak Kahire’deki Yüksek Temsilcisi, sağlık
subaylarının Mısır’dan geçmelerine itirazı olmadığını söylemiş fakat askeri
yetkililer, Selanik üzerinden gönderilmelerini uygun görmüştür.[14]
Osmanlı Hükûmeti esir değişimin
şartları konusunda anlaşıldığı takdirde mübadeleye olumlu yaklaştığını
bildirmiştir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı da 1916 yılı başında eşit sayıda ve
ayrı ayrı olmak üzere esir subay ve askerlerin değişimi kabul edeceğini
söylemiştir. Taraflar malul esirlerin değişimi konusunda anlaşmış görünseler de
esir değişimi uygulamaya geçememiştir.[15]
Esir değişimi fiilen mümkün
olmasa da kısa süre içerisinde İngiliz ve Osmanlı Hükûmetleri arasında askeri
ve deniz kuvvetlerine ait savaş esirlerinin karşılıklı değişimi tekrar gündeme
gelmiştir. Türkiye’deki İngiliz savaş esirlerinin eşit sayıdaki Türk savaş
esirleri karşılığında geri gönderilmeleri müzakere edilmiştir. İngiliz
yetkililer Türkiye tarafından alıkonulmakta olan İngiliz esirlerin alayları,
isimleri, rütbeleri ve birlikleriyle birlikte sayısına ilişkin bütün detaylar
talep etmiştir. Birleşik Devletler Büyükelçisi’nin Türkiye’deki İngiliz savaş
esirlerinin tam listelerini elde etme yönündeki tüm çabaları başarısız
olmuştur. Türk esirlere ait benzer bilgiler İngiltere Hükûmeti tarafından
Osmanlı Hükûmetine verilmiş iken Osmanlı Hükûmeti yükümlülüğünü yerine
getirmemekle suçlanmıştır. Mübadele sayısal temelde yapılacak, ancak bu
Türklerin elinde bulunan esirlerin tamamının serbest kalması ile mümkün
olacaktır. Bu nedenle yaralılar karşılığında yaralılar, yaralı olmayanlar
karşılığında da yaralı olmayanlar geri gönderilecek olsa da Türklerin elinde
kalan yaralılara karşılık yaralı olmayan Türklerin serbest bırakılmaları
suretiyle bir denge sağlanacaktır.[16]
Hindistan Bakanlığı, Osmanlı
Hükûmetinin Kızıldeniz’de (Amara) ele geçirilen sağlık subayı ve diğer
subaylarının ülkesine geri dönmesine ilişkin talebini Osmanlı Hükûmetini uzun
süre oyalayarak Ocak 1916’dan sonra cevap vermiştir. Kamaran Adası’nda
yakalanan ve Thatmyo’da gözetim altında tutulan 3 sağlık subayının serbest
bırakılmasına ilişkin herhangi bir sorun bulunmamıştır. İngiltere Hükûmeti, bu
subayların ülkelerine iadeleri konusunda izlenecek rotanın ne olacağı konusunda
açıklama yapmıştır. Osmanlı Hükûmetinin misilleme yapması tehlikesine karşın
mümkün olduğunca acele edilmesi gerekmiştir. İngiltere Hükûmeti kayıp olarak
rapor edilen Yüzbaşı A.P. Smith haricinde Türkler tarafından esir tutulan
hiçbir sağlık personelinin olmamasını kendileri açısından dezavantaj olarak
görmüştür. Subayların Süveyş Kanalı yoluyla gerçekleşecek nakliyesi sırasında,
Kanal’dan geçerken olası düşman kuvvetlerinin hiçbir şekilde bilgi alamaması
için sıkı önlemler sağlanarak iadelerinin gerçekleştirilmesi planlanmıştır.[17]
Bu arada Şubat 1916’da 1915’de
Amara’da yakalandığı belirtilen Türk sıhhiyesi üyesi az sayıdaki ismin serbest
bırakılmasıyla ilgili ayrı bir açıklama yapılmıştır. Başhekim Dr. Saffet Bey,
Başhekim Cerrah Dr. Emine, Dahiliye hekimi Haydar Musa ve Dahiliye hekimi
İbrahim, Basra’dan Fırat Nehri rotası üzerinden 28 Eylül 1915 tarihinde
ülkelerine iade edilmiştir. Thatmyo’daki savaş esirleri kampında tutulmakta
olan Başhekim Dr. Ali Osman ve Eczacı Salim Mustafa Bey’e Fırat Nehri rotası
ile ülkelerine iade edilme seçeneği verilmiş ama onlar bu rotadaki riski
almaktansa normal esir olarak kaymayı tercih etmiştir. Diğer altı bireyin
ikisinden daha fazla bilgi sağlanamamıştır. Geride kalan Kalan Muhasebeci Akif
Bey, Aşçılar Ulvan ve Hatib, Çamaşırcı Fatma, Muhasebeci Tevfik Efendi, Kâtip
Moucha, Eczacı Roupen’un durumlarının gerekli soruşturmalar sonrası
değerlendirileceği açıklanmıştır.[18]
1916’nın ortasına gelindiğinde,
Nasıriye’a gönderilmiş olmalarına rağmen Doktor Saffet Bey ve Emine fiili
olarak ülkelerine iade edilmemiştir. Bu yerden diğer düşman sağlık personeli
ile birlikte dönmüşler ve 2 Mayıs 1916’da Hindistan’da Barpeta şehrine
gönderilmişlerdir. Barpeta üzerinden Basra’ya gelen tüm Türk sağlık personeli
Bombay’da tutuklanmıştır. Bu kişiler, Thatmyo ve Sumerpur’daki savaş esirleri
kamplarında tutulan sağlık görevlileriyle birlikte Basra’dan Bombay’a 7
Haziran’da gönderilmiştir. Yalnız, geride kalan esirlerin hizmeti için
bırakılmış Thatmyo kampında 39, Sumerpur kampında 16 görevli kampta
tutulmuştur.
Böylelikle, Doktor Saffet Bey,
Emine, Ali Osman ve Eczacı Salim Mustafa Bey ülkelerine iade edilmiştir.[19]
Kamaran Adası’nda 8 Türk
subayının yakalanmasıyla ilgili olarak Babıali, yakalanan eczacı ve muhafız
subayların nerede olduklarını, ne zaman ve nasıl serbest bırakılacaklarını
İngiltere Hükûmetine sormuştur. İngiliz Dışişleri Bakanlığı, bu kişilerden
3’ünün gecikme olmaksızın Atina üzerinden ülkelerine iadesinin gerçekleşmesi
için gerekli talimatların verildiği açıklaması yapılmıştır. Esirler arasında
bulunan 3 sivil yetkilinin serbest bırakılmayacağı yönünde Babıali
bilgilendirilmiştir. Diğer 2 esir ise kamplarda hayatını kaybetmiştir.
İngiltere Hükûmeti, bahsi geçen 2 subayın ölümünün doğal nedenlerden dolayı
olduğu konusunda Babıali’ye bilgi vermiştir. Kamaran Adası’nda yakalanan üç
Türk subayı Mısır’dan Atina’ya gitmek üzere 12 Ağustos’ta ayrılmıştır. Amerikan
Büyükelçiliği’ne göre Atina’dan Türkiye’ye yolculuk etmek imkânsız olduğundan
bu 3 subay İsviçre’ye gönderilmelidir. Babıali, bu 3 subayın İsviçre’ye ulaştı
bilgisi alınır alınmaz; Afyonkarahisar’da tutulan İngiliz esirlerden 5’inin
İstanbul’a dönmesine izin vermiştir. Osmanlı Hükûmeti, Kamaranlı 2 sıhhiye
subayının Aden’de öldüğü durumunu örnek göstererek İngiliz Hükûmetine misilleme
tehdidinde bulunmuştur. Türk savaş esirleri, hayatlarının tehlikeye atıldığı
zor hava koşullarının olduğu yerlerde barındırılmaya devam edilirse; İngiliz
savaş esirlerinin durumunda benzer adımlar atılmıştır.[20]
Bu süreçte İngiliz Savunma
Bakanlığının onayının alınmadığı gerekçesiyle sivil doktorlara herhangi bir
ücret ödenmemiş ve geri dönmeleri söz konusu olduğunda bu sorun olmuştur.
Mezopotamya Seferi Kuvvetler Komutanlığı, Mart 1916’ya kadar bu konuda bir
talimat alınmadığına dikkat çekerek; bu süre içinde kendisinin 3 Türk sivil
doktoru çalıştırdığını kabul etmiştir. Doktor Kishishan ve Doktor Farage, 7
Ekim 1915’ten 12 Nisan 1916’ya ve Doktor Fuard Riban 12 Nisan 1916’dan 24
Haziran 1916’ya kadar sivil sağlık görevlisi olarak çalıştırılmış ve
kendilerine herhangi bir ücret ödenmemiştir.[21]
Osmanlı Hükûmeti, Mart 1916’da
İngiliz Dışişleri Bakanlığına İngiliz ve Türk savaş esirlerinin karşılıklı
serbest bırakılmalarına ilişkin yeni bir teklifte bulunmuştur. Amerikan
yetkililerine göre savaş esirlerinin genel bir mübadelesi ile ilgili bir
düzenleme yapılmadan önce Babıali’nin 30 Aralık tarihli notasıyla kabul edilen
malul esirlerin değişimlerinin yapılması daha mantıklıdır. İngilizler,
Mezopotamya’daki esirlere ilişkin bilgi elde etmeden önce sayıları çok fazla
olmayan İstanbul ve Anadolu’daki iyileşmesi uzun sürecek olan malul esirlerin
değişiminin yapılmasını istemiştir. Malul esirlerin mübadelesinin
gerçekleştirilmesi amacıyla İngiliz Askeri İdare Kurulu, Ocak 1916’da Londra
Savaş Merkezi’ne, Osmanlı Hükûmetine yukarıda belirtilen kategoriye giren tüm
malul Osmanlı savaş esirlerinin isim listesini sunmak için araştırmaların
yapılması talimatını vermiştir.[22]
Savaş esirlerinin değişimi
sürecine dair Osmanlı Hükûmetinin malul savaş esirlerin değişimi kabul ettiği
ve bu konuda liste hazırlandığı bilgisi İngiliz basınına da yansımıştır.
İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetine eşit sayıda savaşçı esirin
değiştirilmesini önermiş ve Türklerin elinde bulunan toplam İngiliz esirlerin
sayısını istemiştir. Osmanlı Harbiye Nazırı’nın İstanbul’dan bir sebepten ötürü
ayrılmasıyla çalışmaların askıya alındığı, ancak kısa süre içinde başarılı bir
sonuca ulaşmak için çabaların sürdüğü söylenmiştir.[23]
Kut’ül-Amare zaferiyle Osmanlı
Devleti’nin elindeki İngiliz esirlerin sayısı Nisan 1916’da ciddi oranda artmış
ve daha önce kendi aleyhinde olan eşit sayıda esirin değişimi Osmanlı
Devleti’nin kısmen lehine dönmüştür. Eşit sayılarda bir mübadele ile bütün
İngiliz esirlerin geri dönme ümidi de doğmuştur. Bunun sonucu olarak da
İngiltere Hükûmeti, 11 Mayıs 1916’da Mezopotamya’daki İngiliz birlikleri
komutanı General Townshend ve beraberinde esir alınanlar ile eşit sayıda esir
değiş tokuşu yapılmasını teklif etmiştir.[24]
Ayrıca Türk Başkomutan Halil Paşa’dan, General Townshend’in eşit sayıda hasta
ve yaralı Müslüman ve Türk esirlerin değiştirilmesi teklifini kabul ettiğini
belirten 1 Mayıs tarihli bir mektup alınmıştır.
Bir hastane gemisi ve başka
gemilerin tahliyeyi gerçekleştirmek üzere gönderildiği İngiliz basınında yer
almıştır.[25]
Osmanlı Hükûmeti ile Ocak ayında
varılan anlaşma uyarınca, yalnızca malul esirlerin mübadelesinin gerçekleştirilmesi
arzulanmıştır. Bu mübadelenin eşit sayılara göre değil, sınıflara göre
ayarlanması da gündeme gelmiştir. Bu sebeple, durumları Osmanlı Hükûmeti ile
üzerinde anlaşmaya varılmış olan malullük çizelgesine uygun düşen bütün Türk
esirlerin isim listeleri hazırlanmıştır. Yalnız esaret sonrası askerlik hizmeti
vermeye müsait olan Türk askerlerinin malul İngilizler ile mübadelesi, Rusya
Hükûmeti tarafından hoş bir hareket olarak görülmeyeceği gerekçesiyle
mübadelenin yukarıda bahsedilen malullük çizelgesine uygun düşenlerle
sınırlandırılmasına karar verilmiştir.[26]
İngiliz Savunma Bakanlığı,
Kızılhaç aracılığıyla, ölmek üzere olan Türk esirlerine dair 25 Nisan 1916’da
bir bildiri yayınlamıştır. İngiltere Hükûmeti, bildiride Osmanlı Hükûmeti
tarafından misilleme yapılmaması şartıyla ve imkanlar elverdiği ölçüde sivil ve
muharip ölmek üzere olan savaş esirlerinin karşılıklı olarak değişimine dair
bir anlaşmaya hazır olduğunu söylemiştir.2157
İngiltere Hükûmeti, malullük
durumları üzerinde daha önce anlaşılmış olan çizelgeye uygun düşen Mısır, Burma
ve Hindistan’da bulunan ve engellerinden dolayı bir daha askerlik hizmeti
veremeyecek Türk savaş esirlerinin bir listesini hazırlanmış ve Mayıs 1916’da
Birleşik Devletler Büyükelçiliği aracılığıyla Osmanlı Hükûmetine iletmiştir.
Hindistan’daki esirleri gösteren 34 ve 98 kişilik erlerden oluşan listede
esirlerin numarası, rütbesi, ismi, alay, tabur, kolordu ve engel durumu
yazmaktadır. Esirlerin hastalıkları listeye göre çok çeşitlidir. İki gözü kör
esir olduğu gibi bir gözü tamamen kör ya da kısmı kör olan esirler de vardır.
Bunların bazıları yaşlılığa bağlı veya trahom kaynaklıdır. Bazıları ise
başlarına aldıkları silah yarası sonrası kör olmuştur. El, kol ve bacak
kayıpları esirler arasında çok yaygındır. Bu esirler arasında ayrıca eli, kolu,
bacağı, uyruk kemiği, parmakları kesik olanlar da vardır. Organ kesilmeleri
genelde silah yarasından olmuştur. Kol, omuz ve bacaklarda yaralanmalar bir
diğer yaygın sakatlık durumudur. Kamplarda el, kol, bacak ve kaslarda felç
vakaları sıklıkla görülmektedir. Sağ ya da sol tarafları da felç olan esirler
vardır. Felçlerin sebebi genelde kafatası yaralanmalarıdır. Uyruk kemiğinde
veya bacakta silah yaralanması sonucu felç kalanlar da olmuştur. Ayrıca beyin
yaralanması sonucu tüm vücudu felçli esir de vardır. Malul esir listesine
bakıldığında, savaş sebebiyle silahlı yaralanmalar ve kırıkların en genel
malullük durumu olduğu görülmektedir. Kafa, kol, el, kulak, bacak, göğüs, kaval
kemiği, pazı kemiği, kalça kemiği, uyruk kemiği, leğen kemiği ve çene kemiği
gibi organlarda kırık veya yaralanmalara çok rastlanmıştır. Esirler arasında
çene kemiği hiç olmayanlar olduğu gibi bu kişilerin yemek yemesi de ayrıca bir
sorundur. Kaval kemiği tamamen işlevsiz kalan esirler de listeye yazılmıştır.
Bazen el, kol ve bilek kemiklerinde silah yarası sonrası kaynaşma olmuş, bu da
organları kullanamaz hale getirmiştir. Organlarda görülen en büyük sorunlardan
birisi de kısalmadır. Bacak, kalça, diz, uyruk, el ve parmaklarda silah
yarasına bağlı kırık ve kısalmalar çok genel bir başka durumdur. Bu sebeple
koltuk değneği ile gezen askerlerin sayısı az değildir.
Esirlerin geneline bakıldığında
sakat olma sebebi: savaş ve kamp şartlarından kaynaklı ortopedi ve travmatoloji
ağırlıklıdır. Bu ortopedik travmalar ve organ kayıpları kısa sürede esirlerin
iç organlarına da sirayet etmiş ve organları iflas etmiştir. İleri seviye
akciğer tüberkülozu, kronik bronşit, kronik romatizma, damar hastalıkları,
siroz ve buna bağlı olarak karında su toplama, dalak şişmesi, idrar tutamama
esirleri malul olarak niteleyen diğer hastalıklar arasındadır. Kamplarda veya
hastanelerde yatalak olan esirler vardır. Yıllar geçtikçe beslenme yetersizliği
ve bakımsızlıktan dolayı zayıflık, genel takatsizlik, yaşlılık esirlerin genel
sorunu olsa da bazıları artık kampta kalamayacak duruma gelmiştir. Kapalı
alanda kalan esirlerden psikolojik olarak zayıf düşmüş ve akli dengesi bozuk
olanlar da malul sayılmış ve listeye dahil edilmiştir.[27]
Mayıs 1916’da Hariciye Nezaretine
Amerika Elçiliğinden ulaşan bir başka malul listesi de yukarıdaki durumdan
farklı değildir. Bu listedeki malul savaş esirlerinde de neredeyse görülmeyen
sakatlık ve hastalık yoktur. İsmi, rütbesi, kıtası ve maluliyet durumu yazılan
esir listesinde 81 askerin ismi bulunmuştur. Esirlerin
neredeyse tamamı er ve erbaştır.
Esirlerin arasında Basra’da görevli jandarma sınıfından askerler de vardır. 21
esir ihtiyar, 13 esir ise zayıf ya da hem zayıf hem ihtiyar durumdadır. 2 esirin
iki gözü birden kördür. Bunların 2’sinin trahom kaynaklı olduğu bilinmektedir.
2 esirin sağ gözü, 1 esirin sol gözü kör iken 1 esirin sol gözü zayıftır. 7
esir bronşit, 1 esir tüberküloz hastalığına yakalanmıştır. 1 esirin hiç dişi
bulunmamaktadır. 1 esir akli dengesini yitirmiştir. 1 esir de romatizma
hastalığına yakalanmıştır. Esirlerin çoğu kurşun, gülle ve humbara gibi
sebeplerle değişik yaralardan mustariptir. Bunlar özellikle esirlerin göz, çene
gibi başlarının değişik yerlerinde yaralara yol açmıştır. Kurşunların esirlerin
vücutlarında girmedikleri yer yok gibidir. Esirlerin baş, şakak, göz, göğüs,
bacak başta olmak üzere tüm vücutlarında kurşun yarası vardır. Kurşun yarasıyla
gözlerini kaybeden esirler olmuştur. Kurşunun esirlerin vücutlarına verdiği en
büyük zarar ise felç ve organ kesilmeleridir. Özellikle ateşli silahlarla
yaralanmalarda yüzünü, çenesini kaybeden esirler vardır ki bunlar yemek dahi
yiyecek durumda değildir.
1916 yılı Nisan ayına kadar
sadece Hindistan’dan gelen bir listedeki esirler arasında kurşun yarasından
veya başka bir sebepten sağ veya sol bacağı veya baldırı kesilen esir sayısı
10’a yakındır. İki esirin ise el ya da parlaklarında kurşun yarası sonucu kesik
vardır. Bazı esirlerin bacak, ayak ve kolları ise kurşun yarası sonucu tamamen
veya kısmen felç kalmıştır. Başından veya hayati organlarından yara alıp
yatalak kalan esirler de geri gönderilen esirler arasındadır. 10’dan fazla
hasta tamamen veya en az bir organından felçlidir. Kurşun ya da savaş yarası
sonucu pek çok esirin el, kol, parmak, bacak veya baldırlarında kısalma
oluşmuştur. 20 civarında esir bu durumdadır. İki esirin değişik organlarında
kırık vardır. Listede fıtık olan esirler de bulunmaktadır. Siroz olmuş esirler
de geri dönen esirler arasında yer almıştır.[28]
Kızılay Cemiyeti, 2 Mayıs 1916’da
Hariciye Nezaretinden, malul, kötürüm ve ciddi hasta subay ve askerlerin
esaretten döndürülmeleri amacıyla savaşan devletler arasındaki müzakerelerin
son durumu hakkında bilgi talep etmiştir. Verilen bilgide, malul savaş esirlerinin
mübadelesi için düşman devletler arasında anlaşma sağlanması maksadıyla
müzâkerelerin devam ettiği notu düşülmüştür. Askerlik 2158
hizmetinde bulunmaya güçleri yetmeyeceği açıkça belli olan esirlerin
karşılıklılık şartıyla iadesine Osmanlı Hükûmeti prensipte olumlu
yaklaşmaktadır.2159 [29]
İstanbul Amerikan Büyükelçiliği,
Haziran 1916’da malul esirlerin değiş tokuşu ile ilgili olarak Türk savaş
esirleri arasında belirlenen kategorilere uyan esirlerin bir listesini daha
Hariciye Nezaretine sunmuştur. İngiltere Dışişleri Bakanlığı, ayrıca Osmanlı
Hükûmetinin 30 Aralık 1915 tarihli sözlü notasıyla onayladığı bu anlaşmayı
hayata geçirmeye hazır olduğunu bildirmiş ve esirlerin karşılıklı ülkelerine
gönderilmelerinin eşit sayılara göre değil belirlenen hastalık kategorilerine
göre yapılmasını önermiştir. İngiltere Hükûmeti, bu anlaşmaya rağmen Osmanlı
topraklarındaki malul esirlere ait listenin hala gönderilmemesinden şikâyet
etmiş ve Osmanlı Hükûmetinden bahsi geçen listeye en kısa zamanda sağlamasını ve
esaretleri sebebiyle acı çeken esirlerin acılarını hafifletmek amacıyla
mübadeleye acilen başlanması talep etmiştir. İngiltere’nin bu son teklifi uygun
görülmemiştir. Taraflardan birinin elinde malul esir bulunduğu hâlde diğerinde
bulunmaz ise anlaşma dâhilinde esirlerin iadeleri mümkün olamayacaktır.
Anlaşmadan sağlanacak sonuçların sınırlı kalacağı ve esirlerin sorunlarına
daimî bir çözüm bulunamayacağı sonucuna varılmıştır. Bu sebeple İngiltere,
Rusya, Fransa ile daha faydalı olacak bir şekilde çalışmaların yapılması kararı
alınmıştır.[30]
Sadece iki ay sonra aynı sayıdaki
İngiliz askeri karşılığında 350 Türk savaş esirinin mübadelesi gündeme
gelmiştir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı, hastalar karşılığında yalnızca
hastaların geri gönderileceği varsayımıyla adam adama mübadeleyi kabul etmeye
hazırdır. İngilizlere göre Türkler, 350 hasta İngiliz vatandaşını aynı sayıdaki
sağlıklı Türkler ile değiştirmeyi kabul etmektedir. İngiliz Askeri İdare
Kurulu, sağlıklı Türkleri değiştirme teklifine sıcak bakmamıştır. Bu sebeple,
Mezopotamya’da olmasa da muhtemelen Mısır’da 350 hasta Türk bulmakta
zorlanılmayacaktır. Yapılan görüşmeler sonucunda yalnızca subay subaya ve asker
askere şeklindeki mübadele teklifi kabul edilebilir bulunmuş; hasta ve
yaralılar dışında hiçbir Türk esirinin elden çıkarılmamasına fikri öne
çıkmıştır. Eğer Türkler karşılıklılık ilkesine uyarlarsa Cenevre Sözleşmesi’ne
göre sağlık çalışanları mübadeleye gündeme gelebilecektir.[31]
Esirler bir lütuf olarak veya
mübadele yoluyla kendi ülkelerine dönmek için sık sık bağlı bulundukları kuvvet
komutanlıklarına başvuru yapmıştır. Mısır Seferi Kuvvetler Başkomutanlığı, bu
başvuruları işleme koyarak Londra Savaş Merkezi’nin malul savaş esirlerinin
mübadelesine tekrar dikkat çekmek istenmiştir. İngiltere Hükûmeti ise Türk
savaş esirlerinden oluşan listelerin aylar önce Osmanlı Hükûmetine iletilmiş
olmasına karşılık Türklerin ellerinde bulunan İngiliz malul esirlerin
listelerini göndermemiş olmasını sebep göstererek varılan anlaşmayı, Osmanlı
Hükûmetinin sorumluluklarını yerine getirmeyi askıya almıştır. Nitekim Eylül
1916’da iki Hükûmet arasında yaşanan tüm bu sorunlara rağmen malul savaş
esirlerinin geri gönderilmeleri ile alakalı olarak ortak bir noktada görüş
birliğine varılmıştır. Öncelikle malul askeri esirlerinin geri gönderilmeleri
konusunda anlaşma sağlanmıştır. İngiliz savaş esirlerinin Anadolu sahilindeki
bir noktada toplanmalarına ve malul Türklerin Mısır’dan bir hastane gemisiyle
taşınmalarına karar verilmiştir. Kızılhaç heyeti de ciddi bir şekilde yaralanmış
esirlerin geri gönderilmeleri adına Türkiye ile bir ayarlama yapmak için
İngiltere Hükûmeti tarafından ne tür adımların atılacağını netleştirmek üzere
İngiliz Kızılhaçı ile temasa geçmiştir.[32]
Sahada görevlerini yerine
getirmekte iken esir edilen doktorlar ve din adamları gibi Türk sivil esirlerin
ve düşman güçlerine hizmet etmemiş ama Mısır’da alıkonulmuş olan kişilerin
durumları, İngilizler tarafından ayrıca değerlendirilmiştir. Doktorlar ve din
adamları bakımından Osmanlı Hükûmeti, gerekli uyarılar yapılmış olmasına rağmen
Cenevre Sözleşmesi’nden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getireceğine dair
bir işaret vermemiştir. Buna göre bu sınıfa mensup Türk esirlerin geri
gönderilmeleri mütekabiliyet ilkesi gereği ertelenmiştir.[33]
Osmanlı Hükûmeti ile İngiltere
Hükûmeti 1916 yılında vefat etmiş savaş esirlerinin değişimi konusunda ön
mutabakata varmıştır.[34]
Osmanlı Hükûmeti varılan mutabakata uygun olarak kamplarda vefat etmiş
esirlerin listesini İngilizlere gönderdiğini duyurmuştur. Bu listelerin gönderimi
Amerika veya Hollanda elçiliklerinin yanı sıra zaman zaman Kızılay ve
Kızılhaçın aracılığıyla da gerçekleşmiştir. İspanya kralının şahsi teşebbüsleri
de esir değişiminde ve esirlere yardım konusunda ön plana çıkmıştır. Kızılay, 5
Ekim 1916’da Kızılhaç Komitesi’ne gönderdiği yazıda, topraklarında esir iken 58
İngiliz, 7 Rus ve 1 Fransız esirinin ölü olarak kaydedildiğini açıklamıştır.
Aynı bilgi paylaşımın İngilizler tarafından da yapılmasını gerektiğini ve cevap
beklediklerini eklemiştir. Osmanlı Hükûmeti Kızılhaça bir ay sonra 38 İngiliz
esirinin daha ölüm formlarını göndermiştir. Fransız veya İngilizlere ait
kamplarda ölen Türk esirlerinin formlarının ise gönderilmediğini söylemiştir.
Osmanlı Devleti’nin göstermiş olduğu iyi niyet karşılıksız kalmıştır. 20 Kasım
1916’da İngiltere Hükûmeti, Kızılhaça Osmanlı Devleti tarafından 138 esirin
bilgisinin gönderildiğini itiraf etmiştir. İngilizler, o ana kadar 200 kadar
dosya gönderdiklerini ileri sürmüştür. Osmanlı Hükûmeti, gönderdiği listelerde
ölen esirin ait olduğu alay, bölük, tabur gibi bilgilerin yanında sadece insani
sebeplerden dolayı esirin nasıl ve nerede öldüğünü, mezarının nerede olduğunu
ve son isteği ne olduğunu da yazmıştır.2165 [35]
İspanya Kralı da esirlerin
değişimi konusunda aracı olmuştur. Tüberküloz riski olan hasta esirlerin
mübadelesi bunun mümkün olmadığı durumda tarafsız bir memlekete gönderilmesi
teklifinde bulunmuştur.[36]
Malul savaş esirlerinin iadesinin
İsviçre üzerinden yapılması fikrine İngiltere Hükûmeti itiraz etmiş, bu
güzergahın uygunsuz olacağını iddia etmiştir. Malul (zayıf) Türk savaş
esirlerinin Mısır’dan tarafsız bir gemi veya bir İngiliz hastane gemisi ile
Mersin limanı gibi Anadolu’daki bir limana çıkarılmalarını daha uygulanabilir
görmüştür. Malul İngiliz savaş esirleri de seçilen bu Türk limanına
taşınacaktır.[37]
Osmanlı Hükûmeti her bir
seferinde geri gönderilecek olan İngiliz savaş esirlerinin sayısını yaklaşık
olarak İngiltere Hükûmetine bildirecek, esirler için gemide uygun barınma
imkânları sağlanacaktır. Bu sebeple, hasta esirlerin istirahatinin temin için Osmanlı
Hükûmetinin her defasında iade edilecek esirlerin adedini vaktinde bildirmesi
önemli olacaktır. Bu esirlerin gemiye bindirilme işlemleri için seçilen ve
Fransız topraklarında bulunan limanların kullanımı için Fransız Hükûmetinin
onayı istenmiştir. Buna ilaveten, Fransız yetkililerden indirme ve bindirme
işlemlerinin güvenli bir şekilde sağlanması da talep edilmiştir. 9 Ekim 1916’da
Fransız Hükûmeti, İngiliz ve Türk savaş esirlerinin önerilen taşınma yöntemleri
ile ilgili olarak İngiltere Hükûmeti ile bütünüyle aynı görüşte olduğunu
açıklamıştır. Yapılan anlaşma gereğince, malul esirlerin geçmelerine izin
vermeleri için Fransız gemicilerine gerekli talimatlar ayrıca verilecektir.
İngiliz yönetimi bu anlaşma şartlarının sadece savaş esirleri ile sınırlandırılmasını
ve geri gönderilmeleri arzulanan diğer sınıflara mensup esirler için
genişletilmemesi gerektiğini açıklamıştır. Bir hastane gemisi belirtilen
esirler dışındaki diğer esirlerin taşınmaları için kullanılabilecek kapasitede
değildir. Kasım 1916’da Başkumandan Vekili Enver Paşa da esirlerin bu şekilde
iadesini muvafık görmüştür. Yalnız muhtelif esir garnizonlarında bulunan malul
İngiliz esirlerinin Mersin limanına nakli ve oradan vapura bindirilebilmesi
için hazırlık yapılması adına gelecek geminin isminin, hangi devlet bandırasını
taşıdığının ve bu limana ne zaman ulaşacağının en az 15 gün önce bildirilmesini
istemiştir.[38]
Anlaşma üzerine Kasım ayında
Osmanlı Devleti elinde bulunan 11 malul İngiliz esirinin malul Türk esirlerle
ne gibi şartlar dâhilinde mübadele edileceği konusunda Amerika Elçiliğine
aracılığıyla İngiltere Hükûmetine bilgi vermiştir. İngiltere Hükûmeti ise
maluliyetleri sebebiyle memleketlerine iade edilmeyi daha çok hak eden 10’u
subay olmak üzere İngiliz harp esirlerinden 100 esirin Osmanlı Hükûmetince
seçilmesini; İngiltere Hükûmetinin de aynı hakkı kullanarak 10’u subay olmak
üzere Osmanlı harp esirlerinden 100 kişiyi aynı suretle seçerek iki grubun
Mersin’de mübadele edilmesini teklif etmiştir. Genel sağlık durumları nispeten
daha hafif bulunan harp esirlerinin tarafsız bir memlekete nakli konusuna da
taraflar olumlu yaklaşmaktadır.[39]
İki taraf arasında malul savaş
esirlerinin yararı için mutabakatın sadece malul olanlar ile sınırlandırılması
veya tarafların elinde bulundurduğu savaş esirlerinin toplam sayı ile orantılı
bir şekilde mübadelesi de gündeme gelmiştir. Bu şekilde yapılan bir teklife
İngiliz Yüksek Kurulunun onay vermesi veya kabul edilen malullük çizelgesine
uygun düşen savaş esirlerinin mevcut anlaşma ile geri gönderilmelerini tercih
etmesi halinde bir İngiliz hastane gemisi malul esirleri taşıması için
gönderilecektir. Ayrıca bu geminin mayın tarlalarına karşı güvenliğinin
sağlanması da çözülmesi gereken ayrı bir sorun olacaktır.2170 [40]
Babıali, Kasım 1916’da Temmuz
ayında varılan mutabakat sonucu kamplarda vefat etmiş ve yaşayan savaş esirleri
listelerinin her ayın başında karşılıklı değişimi için İngiltere Hükûmeti ile
bir anlaşmaya varma arzusunda olduğunu yenilemiştir. Babıali ayrıca Süveyş
Kanalı yakınlarındaki son savaşta esir alınan Osmanlı subayları ve askerlerinin
tam listesini talep etmiştir. Osmanlı Hükûmetinin uzlaşmacı tavrının sonucu,
İngiltere Hükûmetnin isteği üzerine Thatmyo ve Sumerpur savaş esiri kamplarının
komutanları Hindistan Bakanlığından tarafından Osmanlı Hükûmeti tarafından
istenen hem yaşayan hem ölü Türk savaş esirlerinin listelerinin hazırlamak ve
bu listeleri Londra’daki İstihbarat Bürosu’na teslim etmekle
görevlendirilmiştir. Yalnız Osmanlı Hükûmetinden liste alınmaksızın Türklere
herhangi bir imtiyaz vermemek adına hiçbir liste gönderilmeyecektir.[41]
1916 sonuna yaklaşıldığında malul
esirlerin iadeleri hakkında tarafsız devletler ve Kızılhaçın aracılığıyla
siyasi yollar ile sürdürülen teşebbüslerden somut bir netice elde
edilememiştir. Avrupa Hükûmetlerinin papalık makamına olan hürmet ve
riayetlerinden istifade edilerek malul esirlerin ızdırap ve perişan hallerine
bir nihâyet verilmek üzere papanın İstanbul vekili aracı yapılmak istenmiştir.
Papalık malul harp esirleri ile askerlik hizmetine elverişli olmayan düşman
devletler tebaasının mübadelesi için devletler arasında aracı olmuştur.[42]
Kasım 1916’da Osmanlı Hükûmeti
kampta ölen esirleri durumları hakkında daha fazla bilgi talep etmiştir.
İngiltere Hükûmeti, Türk tarafının isteklerini karşılamasa da bilgi
verdiklerini, Türk tarafının ise hiçbir şekilde sorumluluklarını yerine
getirilmediğini ileri sürmüştür. 30 Kasım tarihi itibariyle İngiliz Savaş
Bakanlığı tarafından 139 dosya gönderilmiştir. Verdikleri sözlerin sonuna kadar
arkasında olduklarını eklemişlerdir. Buna rağmen Londra Savaş Bakanlığı,
Osmanlı Hükûmetinin ısrarıyla Kızılhaçtan şikâyet üzerine şikâyet almaktadır.
İngiliz tarafı ise sadece verdikleri sözü yerine getireceklerini yinelemiştir.
Hatta Türk tarafından bilgi gelmezse bilgi vermeyecekleri tehdidinde de
bulunmuştur. Kızılhaç 8 Aralık 1916’da İngilizlerin gönderdikleri bir listeyi
daha Türk tarafına iletmiştir. Türk tarafı da gönderdikleri pek çok sayıda
belge ve dosyada İngiliz esirlerin ölümü hakkında bütün detayları yazdıklarını
ifade ederek İngilizlerin de detaylı bir şekilde liste göndermesini istemiştir.
Ancak şimdiye kadar verdikleri sözü tutmamışlardır.2173 [43]
Malul savaş esirlerinin geri
gönderilmeleri ve tüm yaralıların İsviçre’de alıkonulmaları için Türkiye ile
yapılan görüşmelerin olumlu sonuçlanması amacıyla İngiltere Hükûmeti, Türklerin
elindeki savaş esirlerinin tarafsız sağlık çalışanları tarafından incelenmesini
istemiştir. Türklerin böyle bir teklifi kabul etmeleri mümkün görünmemiştir.
Yapılan görüşmeler sonucunda, İngiliz ve Türk Hükûmetleri arasında tamamen
malul olan savaş esirlerinin geri gönderilmelerine ilişkin anlaşma üzerinde
durulmuştur. Buna rağmen Babıali, Türkiye’de bu kategoriye girdiğini
düşündükleri yalnızca 11 İngiliz savaş esirinin olduğunu bildirmiştir. Türk
yetkililerin ilk partide yalnızca 11 malul İngiliz’in geri göndermeyi önermesi
İngiltere Hükûmetini rahatsız etmiştir. Mevcut şartlarda bu kadar az sayıdaki
İngiliz’i taşımak için bir hastane gemisini yönlendirmenin doğru olmayacağı
kanaatine varılmıştır. Türk yetkililerin kısmen malul savaş esirlerinin
İsviçre’ye nakilleri için tatmin edici bir anlaşmaya varmaları muhtemel
görülmemiştir. Buna karşın İngiltere Hükûmeti, yaralanmalarına göre geri
gönderilmeye en çok layık görülen her bir taraftan eşit sayıdaki örneğin 100
savaş esirinin geri gönderilmesini Osmanlı Hükûmetine teklif etmiştir. Tüm bu
varılan mutabakatlara rağmen malul savaş esirlerinin geri gönderilmelerine
ilişkin Türkiye ile mutabakata varılmasından beri kayda değer bir zamanın
geçmiş olmasına rağmen bir ilerleme sağlanamamıştır. Osmanlı Hükûmeti
uygulamayı hızlandırmaya istekli görünmemektedir.[44]
Aralık 1916’da İngiltere
Hükûmeti, Amerikan Elçiliği ve İsveç Maslahatgüzarı aracılığıyla Türkiye’deki
100 İngiliz savaş esirinin İngiliz toprakları ve sömürgelerinde bulunan aynı
sayıdaki Türk savaş esiri ile değiştirilmesine yönelik bir teklif daha
yöneltmiştir. Her Hükûmet ellerindeki esirler arasından hastalık durumlarını
göz önünde bulundurarak geri gönderilmeye en uygun 100 esir seçecektir. Geri
gönderilecek esirler, esirleri teslim alacak olan Hükûmetçe seçilemeyecektir.
Onaylanmış olan sakatlık çizelgesine göre geri gönderilmeye elverişli İngiliz
ve Türk malul savaş esirleri serbest bırakılacak ve sakatlık ciddiyeti daha az
olan esirler ise tarafsız bir ülkeye gönderilecektir.[45]
İngiliz Ordu Konseyi Aralık
1916’da İngiliz ve Türk savaş esirlerinin ölüm bilgilerinin karşılıklı değişimi
ile ilgili İngiliz Savunma Bakanlığı görevlendirmiştir. Konsey, özel olarak
hazırlanmış formlara işlenmiş İngiliz topraklarında vefat etmiş tüm Türk savaş
esirlerine ait her türlü bilgileri içeren listelerin paylaşımına hazır olduğunu
açıklamıştır. Türk topraklarında vefat eden İngiliz savaş esirleri ile ilgili
benzer kişisel bilgiler alındığında Türk esirlerle ilgili bilgiler Osmanlı
Hükûmetine iletilmek üzere gönderilecektir.[46]
Kızılhaç, topraklarında esir
bulunduran devletlerce esir aldıktan sonra kamplarda ölen savaş esirleri
hakkında detaylı bilgiler veren özel bir anket formu geliştirmiş ve bu formları
tarafların doldurarak ilgili devlete göndermesini istemiştir. Bu formlar,
Osmanlı Hükûmetine de gönderilmiş ve formların hastanelerde doldurulup esirin
tabi bulunduğu devlete göndereceğine dair teminat alınmıştır. Savaş esirlerinin
bulunduğu hastanelerde önceden hazırlanmış formlara ölen esirin kimliği, nerede
öldüğü, nereli olduğu ve yaşı kaydedilecektir. Ellerinde esir bulunduran tüm
devletlerden bu formların hastanelerde uygulaması istenmiştir. Esir değişiminde
anlaşan devletler bu formları birbirlerine göndermişlerdir. Böylece devletler
arasında esir cetvellerinde birlik sağlanmıştır. Formların karşılıklı
değiştirilmesinin her iki devlet lehine olduğu Kızılhaç Cemiyeti tarafından
açıklanmıştır. Kızılhaç ellerinde çok sayıda esir olması nedeniyle bu
uygulamanın özellikle Fransızlar ve İngilizler tarafından uygulanmasını
istemiştir. İngiltere Hükûmeti vefat eden Türk esirleri ile ilgili tüm
bilgilerin ancak Savaş Bakanlığı tarafından verebileceği gerekçesiyle bu
formları beklemeye almışlardır. Osmanlı Hükûmeti, kamplarda veya başka bir
yerde bir Türk esirinin ölmesi durumunda hemen ve derhal bunun kendilerine
bildirilmesini istemiş, bir ay içinde istekleri ve beklentileri karşılanmazsa
hiçbir şeklide İngilizlere esirleri hakkında bilgi verilmeyeceğini ilan
etmiştir. Ayrıca ölenler arasında subay olduğu takdirde onların hakkında daha
detaylı bilgilerin gönderilmesi istenmiştir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı
mütekabiliyet olması şartıyla Osmanlı Hükûmetinin isteklerinin kabul edilebilir
olduğunu açıklamıştır. İngiliz yetkililer formlarda istenen tüm detayların
toplanmasının neredeyse imkânsız olduğunu, fakat ellerinden geleni yapıp tüm
detayları göndereceklerini beyan etmişlerdir.2177 [47]
26 Aralık 1916 tarihli The Times
gazetesinde “Türkiye ve Esirlerin Ölümü” başlıklı bir haber çıkmıştır.
İngiltere Hükûmeti, bir savaş esirinin kamplardan birinde ölmesi durumunda
ilgili Hükûmete tüm detayları ulaştırdığını ifade etmiştir. İnsanlık adına
yaptığını iddia ettiği; esirin ölüm nedeni, yeri ve son isteği gibi, mümkün
olan azami bilgilerin verildiğini ileri sürülmüştür. Buna rağmen Osmanlı
Hükûmeti Türk esirlerin ölümü ile alakalı hiçbir haber alamadığını iddia ederek
kimlik belirlemeyi sağlayacak gerekli tüm detayları ile birlikte, Türk savaş
esirlerinin ölümlerinin acilen tebliğ edilmesini talep etmiş ve bunun için bir
ay süre vermiştir. Eğer şartlar yerine getirilmezse Osmanlı Hükûmeti
Türkiye’deki İngiliz savaş esirlerinin ölüm haberlerini ve bilgilerini vermemek
durumunda kalacaktır.[48]
Londra Savaş Bakanlığı, Türk
askerlerinden esir kamplarında ölenlerin bir listesini göndermiştir. Listede
esirler hakkında tüm detaylar bulunmaktadır. Türklerin esir listesini şartlı
gönderildiği ileri sürerek artık yeni liste görmeyeceği de açıklanmıştır.
Londra Savaş Esirleri Ofisi, Türklerin kendilerine yolladıkları savaş esirleri
listelerinin tamamen hatalı olduklarını iddia etmiştir. Türk tarafı ısrarla ve
sürekli olarak ölen esirlerin listesini istemiş, hatta bütün kamplarda bulunan
esirlerden ölen ve yaşayanlar hakkında bilgilerin gönderilmesi konusunda çok
fazla ısrarcı olmaya başlamıştır. İngilizler, Kızılhaç vasıtasıyla mektup ve
form olarak ya da telgraf yollayarak sürekli bir şekilde hiçbir aksilik
yaşanmadan Osmanlı Devleti’ne esir listelerini göndermiştir. Kızılayın da
İngilizlerin beklentilerini karşılamasını istemiştir. Buna rağmen Osmanlı
Hükûmeti kendileri ölen esirler ile ilgili o kadar dosya göndermelerine rağmen
İngiliz yetkililerinden hiçbir belge dosya gelmemiştir. Osmanlı Devleti,
konunun ivedilikle çözülmesi yönünde gayret göstermektedir. Osmanlı Devleti
İngiltere’ye gönderdiği dosya ve formlarda hem ölü hem de yaşayan esirler
hakkında bilgi verirken İngiliz sadece yaşayan esirler ile ilgili bilgi
vermiştir. Tüm esir listeleri Kızılhaç aracılığıyla gönderilmekte olup;
Kızılhaç da İngiltere’nin görevini savsaklamasından rahatsızlığını
bildirmiştir.[49]
Bu ısrarlı talepler karşısında
nihayet İngiliz Savaş Esirleri Şubesi, 13 Ocak 1917’de savaş esirleri
listelerini Osmanlı Hükûmetinin istediği şekilde düzenlemeye hazır olduklarını
bildirdi. Eğer Osmanlı Hükûmetinin listeler hakkındaki özel istekleri İngiltere
Hükûmeti tarafından karşılanırsa; Osmanlı Hükûmeti de liste değişimde daha
fazla iş birliğine gidecekti. Bu nedenle listelerin Türklerin istediği şekilde
hazırlanması ve Birleşik Devletler Büyükelçiliği aracılığıyla Osmanlı
Hükûmetine toplu veya ayrı ayrı olarak iletilmesi öngörülmüştü. Türk savaş
esirlerinin sağlık durumlarına ilişkin tüm raporlar Savaş Esirleri Bilgi Bürosu
tarafından periyodik olarak düzenlenmişti. Osmanlı Hükûmeti, aynı zamanda
kampların denetimleriyle alakalı Amerika Konsolosluğunun yurt dışındaki
temsilcileri tarafından sağlanan ayrıntılı raporlara da sahipti. Ayrıca Mısır
ve Burma’daki kampları ziyaret etme izni verilen Kızılhaç delegelerinin
hazırlayacakları raporlar da iletilecekti. Türk esirlerin ölümlerine ve ölüm
sebeplerine dair raporlar da Savaş Esirleri Bilgi Bürosu tarafından sağlanmış
vaziyettedir. İngiltere Hükûmeti Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında Doğu
Mısır’daki operasyonlar esnasında ele geçirilen veya öldürülen savaşçıların
isimlerini içeren bir çizelge de hazırlanmıştır. Listede Romani’de 4 Ağustos’ta
ele geçirilen veya öldürülen 318 savaşçının isimleri verilmiştir.[50]
Birleşik Devletler Elçiliği,
Osmanlı Hükûmetine Ocak 1917’den itibaren İngiltere ile esir değişimi ve dosya
yollama konusunda bir sorun yaşanmayacağını bildirmiştir. Osmanlı Devleti bu
tarihten sonra tüm ölen esirlerin bilgilerini içeren dosyaları ve formları
diplomatik yollarla değil doğrudan Kızılhaç ofislerine gönderecektir.
Diplomatik yollarla bu tip dosyaların gönderimi uzun bir süre alması sebebiyle
Kızılhaç dosyaları doğrudan İngiltere’ye ileterek esirlerin mağduriyeti
giderilmeye çalışılacaktır.[51]
Diplomatik çabalar sürerken 25
Şubat 1917’de esirlerin mübadelesine ilişkin İngiltere tarafından Babıali’ye
bir muhtıra gönderilmiştir. Muhtırada esirlerin mübadelesi ile ilgili gelinen
son nokta anlatılmıştı. Birinci olarak sivillerin mübadelesi konusunda karar
alınmıştı. İngiliz ve Fransız Hükûmetleri, topraklarından ayrılmak isteyen tüm
Osmanlı sivillerini, Türkiye’den ayrılmak isteyen tüm İngiliz ve Fransız
siviller karşılığında vatanlarına geri göndermeyi teklif etmiştir Talat Paşa da
bu amaçla Türkiye’deki İngiliz ve Fransız tüm sivillerin listesinin
hazırlanması için gerekli talimatları vermişti. Hükûmetler askerlik çağındaki
vatandaşların iadesi konusunda anlaşmaya varamamıştı. Ayrıca Osmanlı
yetkilileri her üç ülkede bulunan askerlik yaşındaki tüm erkekleri ve Osmanlı
Devleti’ndeki az sayıdaki sivili hariç tutmayı istemiştir. Askeri sebeplerden
dolayı bazı şahısların tutukluluklarına ilişkin olarak Babıali’nin ısrarcı
olması, İngiltere Hükûmetince doğru bulunmamıştır. Diğer taraftan, Babıali bazı
istisnalar konusunda ısrarcı olursa, İngiltere ve Fransız Hükûmetlerinin 10
Osmanlı vatandaşını, Osmanlı Hükûmetinin de 10 İngiliz ve 10 Fransız
vatandaşını alıkoyma hakkının saklı tutulması teklif edilmiştir.
Tüm bu çalışmalara rağmen Osmanlı
Devleti Eyüb Sabri Bey ve Manchester imamının serbest bırakılmadan hiçbir
anlaşmaya yanaşmamakta ve işi ağırdan almaktadır. İkinci olarak malul esirlerin
mübadelesi görüşülmüştür. Türkiye’deki malul İngiliz esirlerin sayısının 11
olduğu açıklamıştır. İngiltere Hükûmeti, sayının çok daha fazla olduğunu iddia
ederek; Osmanlı Hükûmetinin malullük durumları geri gönderilmeyi en çok
gerektiren 100 İngiliz savaş esiri seçmesini ve İngiltere Hükûmetinin de aynı
şekilde 100 Türk esir seçmesini teklif etmiştir. Seçilen esir kafileleri
Mersin’de değiştirilecek ve her bir grupta 10 esir subay bulunacaktır. Üçüncü
konu tüccar denizcilerin mübadelesi olmuştur. Magnezya’da alıkonulmakta olan
Assiout ve City of Chios isimli İngiltere ticari gemilerinin mürettebatının
Karadeniz isimli Türk ticari gemisinin mürettebatı ile mübadelesi müzakere
edilmiştir. Dördüncü madde İngiliz hasta esirlerin bakımı hakkındadır. Hasta
esirlerin Amerikan ya da İngiliz doktor ve hemşireler tarafından tedavi
edilecekleri bir kampa nakli istenmiştir. Ayrıca esaret şartlarının
düzeltilmesi ve esirlerin günlük istihkakları ve esirlere yapılan ödemeler de
gündeme gelmiştir. Beşinci madde iyi durumdaki esirlerin uygun bakımı
hakkındadır. Altıncı madde Mısır’daki Osmanlı esirleri durumu ile ilgilidir.
Babıali bu esirlerin Türk doktorlar tarafından tedavi edilmelerini talep
etmiştir.[52]
Tarafların aralarında müzakere
ettiği bir diğer konu nakil araçlarıdır. Mübadele bir Ege veya Akdeniz
limanında tarafsız bir gemi veya İngiliz hastane gemisiyle yapılacaktı. Osmanlı
Hükûmetinin mübadele için uygun gördüğü 14 malul İngiliz savaş esirlerinin
taşınması için İngiltere Hükûmeti Türkiye’ye bir hastane gemisi göndermesi
uygun görmedi. Esir değişiminde hastane gemisinin kullanımı için mübadeleye
tabi tutulacakların sayısının 100’e çıkarılmasını teklif etti. İngiltere
Hükûmeti, ayrıca Mersin’de Bağdatlı kadın ve çocukların mübadelesini,
Amara’daki 25 subay karşılığında gerçekleştirmek için bir hastane gemisi
kullanabileceğini söylemiş, Babıali de olumlu yaklaşmıştı. İngiliz hastane
gemisi Mısır’dan Mersin’e Türk kadın ve çocukları da getirecekti.[53]
İngiltere Hükûmeti, Kızılhaç
delegeleri tarafından hazırlanan raporu dayanak göstererek Kut karargahındaki
savaş esirlerinin kötü durumunu dikkatle takip ettiğini açıklamıştır.
İngiltere, Osmanlı Hükûmetine yapılan 500 kişiye kadar adam adama değişim
teklifi ile büyük oranda Hintlilerden oluşan esir askerlerin ümitsiz olan
şartlarını bir bakıma rahatlatmayı amaçlamıştı. Kızılhaç delegelerinin
raporları da bu sayıyı artırmak için bir fırsat olarak değerlendirmek
istenmiştir. Esirlere yapıldığı söylenen insanlık dışı muameleye verilen tepki
Osmanlı Hükûmetine bildirilir ve Kızılhaç delegelerinin raporu da yayımlanırsa
Osmanlı Hükûmeti esirlerle ilgili olarak daha fazla sorumluluk yüklenecek ve
adam adama geri gönderme anlaşmasını kabul edecektir. İngilizlerin ellerinde
sağlıkları, fiziki koşulları, yaşları göz önünde bulundurulduğunda savaşçılık
anlamında ciddi değerleri bulunmayan yaklaşık 7.0008.000 Türk esir
bulundurmaktaydı. Bu sebeple kendi askerleri, çekmekte oldukları acıdan ve
içerisinde bulundukları ümitsizlikten kurtarma imkânı olacaksa bu esirlerin
tamamını Türkiye’ye göndermekte sakınma görmemektedir.[54]
Bir süre sonra müzakerelerde
sorunların arttığı anlaşılmaktadır. Nitekim Londra Savaş Bakanlığı, 7 Şubat
1917’de Kızılaya gönderdiği yazı ile Osmanlı Devleti’nin bıktırıcı soru ve
isteklerine artık cevap vermeyeceğini açıklamıştır. Belirsiz ve tam olarak
anlaşılmayan soru ve sorunlar Osmanlı Devleti tarafından gerekli özen gösterilmeden
gönderilmektedir. Diğer taraftan Kızılay, Osmanlı Hükûmetinin elindeki İngiliz
askerler konusunda İngiliz Konseyi’nin isteklerini yerine getirmemekte ve
anlaşmaktan kaçınmaktadırlar. İngiltere Hükûmeti, verdiği sözleri ancak Osmanlı
Hükûmetinin İngilizlerin isteklerini karşıladıktan sonra yerine getirecekti.
Ekim ayından beri Türklerden hiçbir cevap alamadıklarını ve farklı bir anlaşma
üzerinde değiş tokuşun konuşulmasını gerektiğini söylemişlerdi. Kızılay
tarafından çok sayıda mektup ve dosya yolladığında anlaşmalar tekrar gözden
geçirecektir.[55]
Yine bu ayda İngiltere Hükûmeti, Hicaz’dan getirilen sivil esirlerin iade
edilmeyeceklerini Osmanlı Devleti’ne bildirilmiştir.[56]
2 Mart 1917’de gerçekleşen
İngiltere’nin ilgili birimlerinin yaptığı komite toplantısında İngiliz ve Türk
malul esirlerin değişimleri konusu tartışılmıştır. 600 kadar esiri
taşıyabilecek bir hastane gemisinin mevcut olduğunu söylenmiştir. Komite, geri
gönderilecek olan esirleri seçmede ayrıntıya gidilmeden her bir taraftan 600
esirin gönderilmesini önermiştir. Toplam sayının üçte biri beyaz, üçte ikisi
ise Hintli esirlerden oluşacaktır.[57]
İngiliz yetkililer 600 İngiliz ve
Türk yaralı ve malul savaş esirinin taslak listesi hazırlamışlardı. İngiltere
Hükûmeti, ayrıca daha geniş kapsamlı bir mübadele için hazır olduğunu da
bildirmişti. Bu esnada İstanbul Amerikan Büyükelçiliği, Hariciye Nezaretine
İngiltere Hükûmetinin 600 Türk muharip savaş esirini takas karşılığında
ülkelerine iade etmeye hazır olduğunu bildirmiştir. 600 İngiliz muharip esirin
200’ü beyaz adam ve 400’ü Hintli olacaktır. Osmanlı Hükûmeti, bu teklifi kabul
edecek olursa İngiltere Hükûmeti mübadelenin hayata geçebilmesi için Beyrut’a
veya Mersin’e bir hastane gemisi göndermeyi taahhüt etmiştir.[58]
İngiliz Savaş Esirleri Alt Kurulu,
16 Mart 1917’de Türk esirleri karşılığında İngiliz ve Hintli savaş esirlerinin
geri getirilmesi konusunu ele almış ve bazı tavsiyelerde bulunmuştur. İlk önce
daha geniş kapsamlı bir mübadele anlaşmasının ilk adımı olarak her iki taraftan
600 esirin mübadelesi için İngiltere Hükûmeti ile ortak bir anlaşmaya
varabilmek amacıyla uygun kanallar bulunarak Osmanlı Hükûmeti davet
edilmeliydi. İkinci olarak geri gönderilecek esirlerin seçimi, esirleri elinde
bulunduran Hükûmete bırakılmalıydı. Üçüncü olarak hem İngiltere hem de
Hindistan uyruklu olan görevliler ve şahıslar ilgili oranlara sıkı bir bağlılık
içerisinde mübadele edilmeliydi. Dördüncü olarak Amirallikten tutukluların
taşınması için deniz taşımacılığının ne zaman sağlanacağı ile ilgili olarak
bilgilendirmeler alınmalıydı. Beşinci olarak anlaşma koşulsuz geri gönderme
için olmalıydı.[59]
Müzakereler ve tartışmalar
sürerken İngilizlerin elinde bulunan savaş esirlerin sayısı Avam Kamarasında
Hazine Lordu Bay J. F. Hope tarafından açıklanmıştır. Buna göre İngiltere,
elinde tuttuğu esir sayısını 55.397 Alman, 15.512 Türk, 763 Bulgar, 16
Avusturyalı olarak duyurmuştu.[60]
Sonuçta İngiliz yönetimi, İngiliz topraklarında Türk esirlerinin sayısının çok
fazla olduğunu, Türkiye’deki İngiliz esir sayısının izi sürülebilir 8.762, izi
sürülemeyen 2.079 olduğunu iddia etmiştir. İngiliz Hükûmeti, 600 Türk ve
İngiliz savaş esirinin değişimi için ileri zamanlarda daha geniş kapsamlı bir
öneri sunmayı planlamıştır.[61]
İngiltere Hükûmetinin genel
sağlık durumları daha hafif olan harp esirlerinden 10’u subay olmak üzere 100
esirin seçilerek karşılıklı olarak mübadelesi edilmesi teklifi Osmanlı Hükûmeti
tarafından olumlu karşılanmıştır. Osmanlı Hükûmeti, ellerinde bulunan esir
İngiliz subaylarının mübadeleyi veya bir tarafsız ülkede ikamelerini gerektiren
hastalıkları veya başka bir engelleri bulunmadıklarını açıklamıştır. Osmanlı
Hükûmetine göre İngiltere ile anlaşılan listede, yazılı hastalıklara uygun
yaralılarla malul İngiliz esirlerinin miktarı 22 neferden ibarettir. Her iki ülke
topraklarında mübadeleyi gerektiren veya tarafsız bir memlekette ikamet hakkını
veren anlaşma listesinde yazılı hastalık sebebiyle malul sayılan askerlerin
adedine bakılmayarak gerekli görüldüğü takdirde hepsi serbest
bırakılabileceklerdir.[62]
Kızılhaçtan Dr. Adolphe Vischer
tarafından verilen bir röportajda, Osmanlı ve İngiliz esirlerin değişimine
yönelik önemli bilgiler bulunmaktadır. Dr. Vischer, malul olmayıp daha iyi
durumda olan hasta esirler de dahil kapsamlı bir değişimi önermiştir. Örneğin,
2.000 kişilik bir malul veya hasta esir mübadele yapılabilecektir. Bu noktaya
gelinirse 2.000 malul veya hasta İngiliz esirin Türkiye olduğu kesindir.
Türkiye’deki esirler çok kötü durumda olup pek çok hasta, yaralı ve malul
bulunmaktadır. Her zaman 500 civarında İngiliz hastanede yatmaktadır. Ayrıca
çok sayıda malul ve iyileşmekte olan esir mevcuttur. İngilizler ise ellerindeki
Türklere çok iyi bakmaktadır. Bu sebeple asıl zor olan 2.000 Türk malul veya
hasta esir bulmaktır. Her iki tarafın 2.000 malul esiri değiştirmekte zorluk
çekeceği düşünülmemiştir. Daha önceden Osmanlı Hükûmetine malul esirlerin
mübadelesi teklifi sunulmuş ve 11 İngiliz vatandaşının malul olduğunu
söylenmiştir. İngilizler 11 hasta askeri taşıması için bir hastane gemisini
göndermeye gerek görmemiştir. Ayrıca 11’den çok daha fazla sayıda malul İngiliz
esirin Osmanlı topraklarında mevcut olduğunu bilmektedirler.
Kızılhaç heyetinin Hindistan ve
Mısır ile Osmanlı topraklarındaki İngilizlerin bulundukları kampları
ziyaretleri sonrası durum net bir şekilde görülecektir. Yalnız Türkler,
kampları düzenli bir şekilde ziyaret etmesi için Hollanda gibi daha az güçlü
bir temsilciye izin verecektir. Amerikalılar olağanüstü işler yapmalarına
rağmen sevilmemektedirler. Uygulamada bir etkileri bulunmamakta, çünkü tarafsız
oldukları düşünülmemektedir. İngilizler Türklerin kendi esirlerini
umursamadıklarını düşünmektedirler. Eğer İngilizler misillemeye başlarlarsa,
daha fazla temsilci heyetinin kampları ziyaret etmesine veya herhangi bir
şekilde müdahil olunmasına izin vermeyecektir. Bu da esirler için ölümcül
olacaktır. Dr. Adolphe Vischer, kişisel olarak esirlerin tehlikede olduklarını
düşünmemektedir. Onlara yapılabilecek tek yardım, 500 İngiliz ve 500 Hintli
gibi geniş kapsamlı bir esir mübadelesinin yapılmasıdır. Türklere uygun şekilde
sunulan böyle bir teklifin başarı şansı yüksektir. 2192
Mübadeleden sonuç almak için
Türklere diğer Avrupalı devletlere olduğu gibi yaklaşılmaması gerekmektedir.2193
[63]
Osmanlı Hariciye Nezareti, esir
kamplarında bulunan esirlerin sıhhat durumları, savaş esirlerinin ölümlerinin
bildirilmesi ve vefat edenlerinin cetvellerinin karşılıklı tebliği konulu bir
notayı 15 Mart 1917’de İngiliz Dışişleri Bakanlığına göndermiştir. İngiltere
Hükûmeti, Hindistan ile Mısır’da bulunan esirlerinin sağlık durumları, bunların
arasında meydana gelen ölümleri, sebep, delil ve belgeleriyle birlikte bir
rapor olarak gönderdiği takdirde Osmanlı Devleti de elinde bulunan İngiliz
savaş esirleri ve bilhassa Kutü’l-amâre esirleri arasında meydana gelen
ölümlere dair raporları vereceğini ilan etmiştir. Ayrıca esir garnizonlarının
Kızılhaç Genel Merkezi’nden gönderilen özel bir heyetçe ziyaret ve teftişine de
izin verilecektir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı da gönderdiği yazıda
kendilerinin bu bilgileri Kızılhaç tarafından hazırlanan aynı zamanda Kızılayın
da kullandığı formlar üzerinden sağlamaya hazır olduklarını açıklamıştır.
Hazırlanan bu formlar, mümkün olan en kısa zamanda Osmanlı Hükûmetinin isteği
üzerine diplomatik kanallar kullanılmaksızın mütekabiliyet koşuluyla Kızılhaç
aracılığıyla, Kızılaya gönderileceklerdir. Bu gibi tebligatlar eski formlar ile
şimdiye kadar gerçekleştirilmiştir. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetinin bu
formlarla bildirileri sağlamadığı zamanlarda bile Türkleri, esirlerinin
ölümlerinin bilgisinden mahrum bırakmadığını iddia etmiştir.[64]
Bu arada İngiliz halkı, savaş
süresince esir değişimindeki yavaşlıktan şikâyet etmiştir. Mesela Kraliyet Hava
Kuvvetlerinden olup oğlu esir düşen Teğmen E.A. Floyer’in annesi 5 Mart 1917’de
Türkler tarafından oğluna kötü bakıldığını iddia ederek çocuklarının geri
gönderilmemesinin sorumlusu olarak kendi Hükûmetini göstermiştir. Mektupta esir
mübadelesi konusunda gelinen son nokta da müzakere edilmiştir. Öncelikle,
İngiltere Hükûmetinin kendi askerlerine ödenek olarak çok az para verdiğini
ileri sürülmüştür. İngiltere Hükûmeti, 1 yıldan daha fazla süre önce verdiği
Türk savaş esirlerini geri gönderme konusundaki sözünü tutmamıştır. İngiliz
askerin annesi, Hükûmetler arasında subayların ve alt rütbeli subayların 18
aylık esaretten sonra değiştirilecekleri veya tarafsız bir ülkeye
gönderilecekleri konusunda bir anlaşmanın mevcut olup olmadığını ve eğer mevcut
ise ne zaman hayata geçirileceğini yetkililere sormuştur.[65]
İki devlet arasında gerçekleşen
değişim konusunda müzakereler kamp yetkililerine çoğu zaman yansımamıştır.
Örneğin 1917 yılının ilk aylarında kampları ziyaret eden Kızılhaç heyeti
İngiliz yetkililerinin kısa süre içinde sadece sivil esirleri evlerine
göndereceğini raporlarına yazmıştır. Kızılhaç heyeti ise en azından malul
esirlerin geri dönmelerini arzu ettiklerini bildirmiştir.[66]
Hariciye Nezareti, Kızılayla
birlikte Mart 1917’de Seydi Beşir karargâhında tutuklu bulunan 20 Osmanlı
doktor ve pek çok eczacının mübadele suretiyle geri getirilmesi konusunda
teşebbüslerde bulunmuştur. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı topraklarında esir
olarak tutulan İngiliz ordusu sıhhiye heyeti ve din görevlisi subaylarının
İngiltere’de bulunan Osmanlı sıhhiye heyeti ile mübadelesini talep etmiştir.
İngiliz kuvvetleri arasındaki mevcut doktorların esir garnizon tabipleri ile
birlikte garnizonun genel sağlık işlerini düzenlediği gerekçesiyle bu esirlerin
mübadelesi Osmanlı Hükûmeti tarafından reddedilmiştir. Ayrıca papazlar da
garnizonlardaki esirlere vaaz ve nasihat ile dini ayin düzenlemekte
olduklarından iadeleri uygun görülmemiştir.[67]
Kısa süre sonra Nisan 1917’de
İngiltere’de esaret altında bulunan subay ve askerler ile sivil esirlere ait
Amerika Elçiliğinden gönderilen bir kıta defter Osmanlı Hükûmetine ulaşmıştır.[68]
Ayrıca 6 Nisan 1917’de, İngiltere Hükûmetinden gelen İngiliz ve Osmanlı savaş
esirlerinin değişimi ile ilgili bildiride İngiltere Hükûmeti, takas için
anlaşmaya varılmış olan 600 esire, 100 esirin değişiminin de dahil edilebileceğini
ifade etmiştir. Osmanlı Hükûmeti ise ellerinde bulunan esir İngiliz
subaylarının sağlık durumlarının çok iyi olduğunu ve İngiltere ile anlaşılan
mübadele listesinde bulunan hastalıklara uygun olan yalnızca 22 malul İngiliz
esirinin bulunduğunu söylemiştir.[69]
İngiltere’nin müttefiki Fransız
Hükûmeti, 17 Nisan 1917’de malul İngiliz ve Türk savaş esirleri için planlanan
mübadelenin hayata geçirilmesi için Beyrut’a veya Mersin’e gönderilecek olan
İngiliz hastane gemisine karşı herhangi bir itirazlarının olmadığı beyan
etmiştir. Hastane gemisinin hareket tarihiyle ve kullanılacak olan limanların
isimleriyle ilgili olarak da bilgi talep etmiştir. Böylece Suriye sahillerini
denetimi altında bulunduran deniz kuvvetlerine gerekli talimatlar
verilebilecektir. Esirlerin taşınmasında Mersin’e böyle bir gemi göndermeden
önce Almanya’dan bir sataşmanın söz konusu olmayacağına dair garanti alınmamış
olması mübadeleyi olumsuz yönde etkileyecektir. İngilizler için İttifak
Devletlerinin birinin vereceği güvence yeterli değildi. Bu şartlar altında bu
savaş esirlerinin geri gönderilmeleriyle ilgili nihai düzenlemeler yapılmadan
önce düşman devletlerden İngiliz hastane gemisinin bu amaçla kullanılması
durumunda gemiye karşı deniz kuvvetleri tarafından herhangi bir taciz olmayacağı
hususunda Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Türk Hükûmetlerinden
ayrı ayrı garanti alınmalıydı. Denizlerdeki güvenlik sağlanamazsa Suriye
sınırından beyaz bayrak ile veya Avusturya üzerinden tren yolu ile mübadelenin
gerçekleşmesi değerlendirilecekti.[70]
Osmanlı Devleti’nin Viyana
elçisi, esirlerin Avusturya üzerinden geçmeleri için Avusturya Dışişleri
Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunmuştur. Esirlerin sağlık açıdan geçerli
şartları taşıması ve bulaşıcı hastalıklara karşı aşılı olması önceden kafileler
hakkında bilgi verilmesi şartıyla Avusturya ve Bulgaristan Hükûmetinden izin
alınmıştır.[71]
Osmanlı Hariciye Nezareti, malul
savaş esirlerinin değiş-tokuşu ile ilgili Mayıs’ta İngiltere Hükûmetine bir
nota daha göndermiştir. İngiltere Hükûmeti, bu notayla büyük bir hayal
kırıklığı yaşadığını belirterek Osmanlı Hükûmetinin bir yıl önceki noktada
bulunmalarından şikâyet etmişti. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetinin her
bir taraftan 100 malul esirin geri gönderilmesini kabul ettiğini bildirmişken;
bu teklifi neden yeniden gündeme getirildiğini anlayamamıştı. İngilizler,
Osmanlı Hükûmeti gereksiz yere zaman kaybetmekle itham etmişti. Her bir
taraftan 600 kişi olarak geliştirilmiş olan teklife Osmanlı Hükûmeti uzun bir
gecikmenin ardından hala net bir cevap verememişti. Osmanlı Hükûmeti, kendisine
yapılan bu teklifleri
reddetmeleri durumunda, esirlerin yaşadıkları sıkıntıların daha fazla
uzamasından sorumlu olacaklardı.2202 [72]
Askeri İdare Kurulu ve İngiliz
yetkili makamları Mayıs ayı içerisinde beyaz bayrak altında sınırlardan
herhangi bir esir mübadelesinin uygulanabilirliği sorgulanmıştır. Kurul,
prensip olarak Avusturya ve İsviçre üzerinden gerçekleşecek olan mübadeleye
karşı değildi ve bu planın hayata geçirilmesi için gerekli düzenlemelere
başlanması gerektiğini düşünmekteydi. Beyrut ve Mersin’i de içine alan sahil
kesiminin bir kısmının Fransız kuşatılması altında olması sebebiyle Fransız
yetkililerden planlanan mübadelenin gerçekleştirilmesi için bu limanların
kullanılmasına rıza göstermesi istenmişti. Bu mübadele, Osmanlı Hükûmetine
yapılan ve daha büyük bir teklifin ilk adımı olma özelliğini taşımaktaydı.
Kurul’un düşüncesine göre İngiliz ve Hintli esirlerin oranı, Osmanlı Hükûmetine
de iletildiği gibi, sırasıyla 1/3 ve 2/3 oranında olmalıydı ve bu sayılara
yalnızca malul esirler dâhil edilmeyecekti. Seçim, esirleri elinde bulunduran
ülkeye bırakılmalıydı. 200 beyaz ve 400 Hintli olacak şekilde 600 İngiliz malul
savaş esiri için garantinin sağlanması halinde, 600 malul Türk savaş esir geri
gönderilecekti.[73]
Aynı ay Osmanlı Hükûmeti ile
İngiltere Hükûmeti arasında gerçekleşen görüşmelerde esirlerin sayı sınırlaması
olmadan da serbest bırakılmaları değerlendirilmiştir. Hasta, yaralı veya malul
olup Osmanlı topraklarında bulunan İngiliz esirlerinin miktarlarına
bakılmayarak memleketlerine iadesine Osmanlı Hükûmeti razı olması durumunda
İngiltere Hükûmeti de malul Osmanlı esirlerine aynı suretle muamele yapacaktı.
İade edilecek esirlerin miktarının 100’den 600’e çıkarılma teklifi iki taraf arasında
yeterince anlaşılamamıştır. 100 malul esirin iadesi hakkında İngiltere Hükûmeti
tarafından getirilen teklife Osmanlı Hükûmeti önceden olduğu gibi olumlu cevap
verildiği yinelemişti.[74]
İngiltere Hükûmeti, öncelikle
Osmanlı Hükûmetinden ve müttefiklerinden ülkelerine iade edilecek esirlerin
taşınacağı gemiye saldırılara karşı dokunulmazlık için güvence istemiş ve
Osmanlı Hükûmetine gönderilecek olan ilk 1.000 hükümsüz İngiliz askeri için
tarih belirleyip belirlemediğini sormuştur. Mayıs ayında esirleri taşıyacak
olan geminin ne zaman denize açılacağının tarihi belirsizliğini korumaktadır.
İngiliz Konseyi, Bağdat’tan İngiliz kadın ve çocuklar ile Mezopotamya’daki Türk
yetkililerin değişimi konusun yanı sıra Türkiye ile hükümsüz savaş esirlerinin
değişimi meselesinin de çözülebileceğinden umutludur. Hükümsüz esirlerin
taşınmasında bir hastane gemisi kullanmak mümkün olabilecektir.2205 [75]
İstanbul Amerikan Büyükelçisi
Abram I. Elkus ile Haziran 1917’de yapılan bir mülakatta esirlerin
dönüşleri ile ilgili bilgiler vardır. Mülakata göre Osmanlı Hükûmeti, İngiltere
ile esirleri değiştirmek istememektedir. Dahiliye Nazırı iken Sadrazam da olan
Talat Paşa’nın samimi arkadaşı olan Eyüb Sabri Bey, bir istisna olmak üzere
Türkler kendi esirleri için hiç endişe duymamıştır. Türkler, yaklaşık 11 kişi
olan sadece malul esirlerin değişimi şeklindeki ilk önerilerine geri dönmüştür.
100 kişilik mübadele teklifini geri çekmiş ve 600 kişilik değişimi düşünmeyi
bile reddetmiştir. Elkus, ikiye bir şeklindeki değişimin söz konusu olmadığını
ifade etmiştir. Türk yetkililere değişim için baskı yapılmaya devam edilmesi
gereklidir. Amerika Büyükelçiliğinin üyelerine verilen Türkiye’deki kampları
ziyaret etme izni Rus Devrimi’nden sonra geri çekilmiştir.[76]
Rus devriminin Türkleri
güçlendirdiğine şüphe yoktur. Elkus böyle bir iznin tekrar alınması hususunda
küçük de bir ümide sahiptir. Kızılhaç temsilcilerinin kampları ziyaret etme
iznini almada Hollanda’nın resmi temsilcisinden daha fazla şansları olacağını
düşünmektedir. Ancak bu hususta bile çok fazla ümidi yoktur. Eyüb Sabri’nin bir
otelde yaşamasına müsaade edilmeli ve bir kendisine hizmetçi tahsis
edilmelidir. General Townshend’e davranılan şekilde muamelede bulunulmalıdır.
Eyüb Sabri Bey’in Talat Bey’e mektup yazmasına ve kendisine uygulanan muameleyi
anlatmasına izin verilmelidir. Bu durum Türkiye’de alıkonulan İngiliz esirler
için imtiyazlar elde etmek amacıyla kullanılmalıdır. Eğer bu talebe uyulmazsa,
Sabri’yi daha ağır şartlar altındaki bir esarete mahkûm etme tehdidinde
bulunulmalıdır. Türklerin Sabri karşılığında 5 veya 6 subay vereceklerini ihtimal
dahilindedir. Türklere 600 Türk karşılığında 600 İngiliz’in değiştirilmesi
konusunda baskı yapılmalıdır. Türk limanlarının müttefikler tarafından
bombalanmasının Türkiye’deki esirlere faydalı olma ihtimali üzerinde dahi
durulmuş fakat bunun bir fayda sağlamayacağı kararı alınmıştır.[77]
Malul savaş esirlerini taşıyacak
geminin Bağdat’taki İngiliz kadın ve çocukların Mezopotamya’daki Türk
görevliler ile mübadelesinde kullanılmasını önerilmişti. Söz konusu geminin
taciz edilmeyeceğine dair düşman Hükûmetlerden talep edilen garantinin alınması
durumunda geri gönderilecek olan esirlerin malul olup olmamaları bir önem arz
etmemektedir. Geri gönderilmesi istenen çeşitli sınıflara mensup olan
insanların hep birlikte seyahat etmeleri ve geminin yalnızca bir sefer yapması
planlanmıştır. Haziran 1917’e kadar İngiliz ve Türk savaş esirleri ile ilgili
herhangi mübadelede önemli bir yol alınamamıştır. İngiltere Hükûmetine göre
Osmanlı Hükûmeti kendilerine yapılan her iki taraftan 100 veya 600 malul esirin
geri gönderilmesi yönündeki teklifleri görmezlikten gelinmiştir. Belli bir
malullük derecesine ulaşan tüm esirlerin mübadele konusu olması yönünde önceki
yıl yapılan düzenlemelere geri dönme arzusundadır. Osmanlı Hükûmetinin geçen
aralık ayında elinde bu şartları haiz yalnızca 11 İngiliz savaş esirinin
olduğunu iddia etmesi sebebiyle böyle bir düzenlemenin tatmin edicilikten
tamamen uzak olduğu bir gerçektir. Bu sebeple yukarıda bahsedilen eşit sayıda
geri gönderme işleminin yapılması yönündeki tekliflere karşı daha somut bir
cevap göndermeleri için Osmanlı Hükûmetine baskı yapılacaktır.[78]
Osmanlı Hükûmeti, İngiltere
Hükûmetinin her iki taraftan 10’u subay olmak üzere 100 savaş esirinin değiş
tokuşunu içeren teklifi ile ilgili mesaja, Türkiye’de hastalığı ya da rahatsızlığı
tarafsız bir ülkeye naklini gerektirecek hiçbir İngiliz subayının olmadığı
cevabını vermiştir. Ancak antlaşma sağlanırsa, sayı gözetilmeksizin fakat
maluliyetleri açıkça belli olan İngiliz askerlerinin karşılıklı olarak
memleketlerine iadesine hazır olduğunu açıklamıştır. Muayene neticesinde malul
ve hasta olmayan İngiliz esir subay ile askerlerin mübadele edilerek
memleketlerine gönderilmelerine taraftar olmadığını İngiltere Hükûmetine
iletilmiştir.[79]
Diğer taraftan Mısır’da
alıkonulan yaklaşık 100 Türk’ün mübadelesine ve esirleri taşıyacak geminin
İzmir yakınlarında bir limana gönderilmesine Osmanlı Hükûmeti onay verirse
Mısır’daki güvenlik güçleri de Mısır’da bulunan Dr. Emin gibi 25 Türk
yetkilisinin, Hicazlı kadın ve çocukların geri göndermesine izin verecektir.
Müttefikleri tarafından gelecek olan saldırılardan dokunulmazlık sağlamaması
şartıyla esir askerlerin iadesi karşılığında Bağdat’taki İngiliz kadınların
göndermelerini talep edilecektir.[80]
Türkler tarafından savaş esiri
olarak Bağdat’ta alıkonulup İstanbul’da tutulan İngiliz kadınlar hakkında da
görüşmeler yapılmıştı. Ayrıca İskenderiye İstihbarat Departmanı da İngiltere
Hükûmetine bu kadınların değişimi hakkında bir teklif sunmuştur. Haziran 1916
sonrası esirlerin serbest bırakılmasıyla ilgili yapılan çalışmalarda elde
edebilen tek ilerleme Mezopotamya harekâtının ilk aşamalarında İngiliz
kuvvetleri tarafından yakalanmış ve Osmanlı Hükûmeti tarafından belirlenecek 25
Türk görevli karşılığında bu kadınların geri gönderilmesi yönündeki İngiltere
Hükûmetinin teklifinin Türkler tarafından kabul edilmesidir. Bu Türkler
Hindistan’daki savaş esirleri kampından yaklaşık altı ay önce Mısır’a sevk
edilmiştir. Türk topraklarına göndermek ve yukarıda bahsedilen kadınları geri
getirmek için gerekli olan taşımacılık imkânı olmadığı için İskenderiye’de
savaş esirleri kampında tutulmuşlardır. Türklere ayrı olarak 600 kadar hükümsüz
savaş esirinin değişimi için Türklerin henüz yanıt vermediği bir değişim
teklifi de sunulmuştur. İngiliz yetkililerin İzmir Valisi Rahmi Bey’in, Osmanlı
Hükûmeti tarafından yetkilendirildiği takdirde iş birliğine gereken hassasiyeti
göstereceğine inancı tamdır. Bu kadınlar savaşın koşullarından kaynaklanan
zorluklardan dolayı yoğun zihinsel buhran içindedirler.[81]
Babıali, Temmuz 1917’de bazı
Osmanlı sivil görevlilerin Mısır’dan ve bazı Osmanlı kadın ve çocukların da
Hicaz’dan geri gönderilmesi hususunda İngiltere Hükûmetine bilgi vermiştir.
Mısır’da bulunan Türk kadın ve çocukların nakledilmesi amacıyla Sina
Yarımadası’nda Türk komutan ile görüşmeler yapılmıştır. Kuşadası’nın, savaş
esirlerinin nakil işlemleri için bir liman olarak kullanılması düşünülmüş fakat
ciddi biçimde malul olan kişilerin gemiye bindirilmesi ve gemiden indirilmesi
noktasında bu liman uygun görünmemiştir. Ayrıca herhangi boyuttaki bir geminin
iskeleye tam olarak yanaşıp yanaşamayacağı ve yaklaşık 8 mil uzaklıkta bulunan
en yakın tren yolu istasyonuna nasıl ulaşım sağlanacağı da ayrı bir sorun
olarak düşünülmüştür. İngilizler, 25 Türk görevli karşılığında Bağdat’ta
bulunan İngiliz kadın ve çocukların geri gönderilmelerine ilişkin tüm
görüşmelerin Türk yetkililer tarafından tıkandığı iddia etmiştir. Az miktardaki
esir mübadelesi için bir gemi göndermek mümkün görülmemiş ve mübadelenin daha
yüksek miktarlardaki İngiliz ve Türk savaş esirlerinin geri gönderilmesi
hususunda bir anlaşmaya varılana kadar ertelenmesine karar verilmiştir. 600
İngiliz ve 600 Türk savaş esirinin geri gönderilmesi konusunda Osmanlı
Hükûmetinin ikna edilmesini olası görünmemektedir. Buna karşın konu sürekli
olarak Babıali’ye iletilmekte ve bu konudaki rızalarının çok geç olmayan bir
tarihte alınması ümit edilmektedir. Mübadelenin kolaylaştırılması için
Babıali’ye tazminat ödenmesi teklifine İngiltere Hükûmeti sıcak bakmamaktadır.
Amaca ulaşma yolunda çok olumlu bir etkide bulunacak olması muhtemel görünse de
bu talebe yönelik olarak bir adım atmak Babıali’yi ileride gereksiz zorluklar
çıkarma noktasında teşvik edecektir. 12 aylık görüşmeler sonucunda esir
değişimde İngiliz sivillerin serbest bırakılmalarına dair yapılan görüşmelerin
tıkanma noktasına gelmiş olmasından Türk tarafını sorumlu tutmuştur. Bunun yanı
sıra mutabakatın gerçekleşmemesinde Amirallik ile yaşanan görüş ayrılıkları ve
Akdeniz’in doğu kısmında Fransızlarla karşılıklı birtakım yanlış anlaşılmalar
da etkili olmuştur. Bu da Türklerin anlaşmadaki İngilizlerin iyi niyeti
hakkında şüphesinin artmasına sebep olmuştur. Bunun sonucu olarak da bu
mübadele ve hatta daha geniş çaplı Şubat ayında varılmış olan anlaşma geçersiz
hale gelmiştir. İngiliz, anlaşmaya varıldığında Türklerin anlaşmayı hayata
geçirme konusunda kararlı olduklarını düşünmektedir. Bağdat’tan Mersin’e
yolculuk süresi 3-4 hafta kadardır ve ortada kesinleşmiş bir durum yokken böyle
bir seyahatin masraflarını ve güvenliğini üstlenmek Türklerin karakterine zıt
olan bir durumdur. Mübadele sonuçlanmış olsaydı; devamında hasta ve yaralı
askerlerin serbest bırakılması için gerekli düzenlemelerin yapılması söz konusu
olacaktır.2212 [82]
Esirlerin mübadelesi hastane ya
da başka bir gemi ile Türkiye ile eşzamanlı olarak yapılacaktır.
Mezopotamya’dan subaylar, Hicazdan kadın ve çocuklar ile 600 malul esiri
taşıyan geminin geri dönüşte 600 malul savaş esir ile kadın ve çocukları alması
İngiliz yetkililerce onaylanmıştır. Ordu Konseyi de buna karşı çıkmamış ve
durum Donanma yetkililerine bildirilmiştir. Savaş Ofisi, 600 malul savaş esiri
üzerinde zaten anlaşıldığını, Bağdat’taki kadın ve çocukların İstanbul’da
olduğunu ve bunların döndürülmesi için bir liman hazırlanması gerektiğini söylemiştir.
İngiliz yetkililer, İstanbul’da bulunan Hollandalı yetkililerden öncelikle 600
malul esirin değiştirilmesiyle ilgili Osmanlı Hükûmetine baskı yapılmasını
istemiştir. Mübadele için İstanbul’da yaşayan Bağdatlı kadınların Mersin
limanına getirilmesi gerekmektedir.[83]
Osmanlı Hükumeti, Mısır’da
hapiste tutulan Hicazlı Türk subay savaş esirleri ile ilgili bazı taleplerde
bulunmuştu. Subay ailelerinin tutukluluk durumlarına ve Kahire Kalesi’nin
tutukluluk koşullarına dair Osmanlı Hükûmetine Kızılhaç heyetinin raporu
sunulmuştur. İsveçli Bakanı, Osmanlı Hükûmetinin henüz kabul etmediği hükümsüz
muharip askerlerin takasına Türkiye’ye gemiyle gitmeyi bekleyen kadınları ve
çocukları da eklemeyi önermiştir.[84]
Kızılay, Osmanlı Hükûmetinin geri
gönderilebilir veya tarafsız ülkelerde alıkonulabilecek durumda olan İngiliz ve
Fransız malul esirlerin geri gönderme kararını Kızılhaça bildirmiştir. Kızılay,
Türk esirler adına da benzer bir adımın atılmasını da talep etmiştir.[85]
Ay sonunda ise malul savaş esirlerinin geri gönderilmeleri veya tarafsız bir
ülkede tutuklu bulundurulmaları konusunda Kızılhaçtan cevap olarak bir telgraf
gelmiştir. Mısır’dan gönderilecek yalnızca birkaç Türk için bir gemi
göndermenin İngilizler için söz konusu olamayacağı, bu nedenle her bir taraftan
600 esirin geri gönderilmesi teklifi yinelenmiştir. Türkiye’den deniz
taşımacılığının zorluklarından kaçınmak mümkün değilse esirler Avusturya ve
İsviçre aracılığıyla gönderilecektir. Osmanlı Hükûmeti, 100 veya 600 malul
savaş esirinin mübadelesi teklifini ağırdan almaktadır. Çünkü İngiliz esirler
arasında 100’den az malul esir bulunmaktadır. Osmanlı Hükûmeti, sağlık durumu
iyi olan esirleri geri gönderme konusuna sıcak bakmamaktadır. Bunun üzerine
Türkiye’de savaş esiri olan ve sağlık durumlarının iyi olmadığı düşünülen
İngiliz esirleri gösteren bir listenin hazırlanması istenmiştir.[86]
İngiltere ve Osmanlı Devleti
arasında ölen askerlerin dosyalarının karşılıklı yollanması konusunda anlaşmaya
varılmıştır. Bern’de alınan bu karar doğrultusunda taraflar arsında ölen
esirlerin ölümlerine dair detaylar dosyalanıp diplomatik yollarla düzenli
gönderilecekti.[87]
Ağustos ayı sonunda esirler
değişimi konusunda gelinen noktanın başarısız olması İngiltere Hükûmetini
değişik yöntemler aramaya itmiştir. İngiltere Hükûmeti Almanya ile Lahey
Konferansı’na benzer şekilde esirlerin mübadelesi ile ilgili Türkiye ile
görüşmenin ciddi önem gösterdiğini söylemişti.[88]
Osmanlı Hükûmeti her ne kadar
değişime olumlu yaklaştığını kabul etse de mübadelenin gerçekleşeceğine
İngiltere Hükûmeti şüpheli bakmaktadır. İngilizler Türkiye’deki İngiliz savaş
esirlerinin kamplarını ziyaret edilmesi, malul savaş esirlerinin mübadelesini
gerçekleştirmesi ve J.C. Gaskin’in, Mumbai eski Türk Başkonsolosu Basri Bey ile
mübadele edilmesi isteklerinde bulunmuştur. Osmanlı Hariciye Nezareti bu özel
talepleri reddetmekle kalmayıp, Eyüb Sabri Bey serbest bırakılana kadar
İngiltere Hükûmetinden gelen hiçbir talebin değerlendirmeye alınmayacağını kati
surette ifade etmiştir.[89]
İngiltere Hükûmeti yaklaşık bir
ay sonra mütekabiliyet ilkesi uyarınca esirleri geri gönderme veya tarafsız bir
ülkede tutuklu bulundurulma görüşünü bir kez daha yinelemiştir. Türkiye’deki
İngiliz esirlerin geri gönderilmesi ve kampların İstanbul’daki Hollanda
Temsilciliği tarafından ziyaret edilmesinin güvence altına alınması için
yapılan teşebbüslerden bir sonuç alınamamıştır. İngilizler elinde bulunan Türk
savaş esirlerinin öneminin farkındadır. Buna rağmen Osmanlı Hükûmeti, İspanya
Kralı’nın veya farklı bir tarafsız Hükûmetin konuya müdahil olmasından
etkilenecek gibi görünmemektedir. Prensipte Osmanlı Hükûmeti, hastalığı veya
sakatlık durumu yalnızca tarafsız bir ülkede tutuklu bulundurulmalarını
gerektiren esirler de dâhil olmak üzere tüm savaş esirlerinin kısa süre
içerisinde hastane treniyle geri gönderileceği konusunda mutabakat içindedir.
Listelerde 10’u Hintli olmak üzere toplam 50 İngiliz savaş esirinin isimleri
yer almaktadır. İtilaf Devletleri de Türk savaş esirlerinin geri gönderilmesi
için gerekli adımları atmaya derhal başlayacaktır.2220 [90]
Tam bu esnada Hindistan Hükûmeti,
Eylül 1917’de Thatmyo, Sumerpur, Nowgong ve Bellary’deki bazı malul Türk savaş
esirlerinin detaylı listesini Savaş Merkezi’ne göndermiştir. Malul Türk savaş
esirlerinin listesi Savaş Merkezi’nin Kasım 1915 tarihli şartlara göre
hazırlanmıştı. Thatmyo kampında toplam 40 esirin malul olarak geri gönderilmesi
kararı alınmıştı. Bunlardan 32’si değişik yerlerinden silah yarası olan
askerlerdi. Listede kasık, kalça, diz, bacak, omuz, ayak, göğüs, karın, el, kol
ve dirsek gibi vücudun neredeyse her yerinde silah yarası olan esirler vardı.
Silah yarası sebebiyle esirlerin vücutlarının bazı organlarında biçimsizlik
ortaya çıkmış ve vücutları deforme olmuştu. Ayrıca aynı sebepten kısıtlı hareketi
olan, yürüyemeyen, yaralı olan esirler olduğu gibi alnından yaralanıp kafatası
ezik, omzundan yaralanıp mermisi çıkarılamayan, şarapnel parçasıyla kalçası
kırık olan esirler de bulunmaktaydı. Bunlardan hariç parmakları eksik ve
kollarda kırık sebebiyle ellerini ve kollarını kullanmayan esirler de mevcuttu.
Kalça ve bacaklarda kısalma en sık görülen sakatlık sebebidir. Ayrıca gözü
görmeyen, kronik astım, aşırı zayıflık, ishal ve akciğerde şişlik esirlerde
görülen diğer hastalıklardır.[91]
Sumerpur kampında ise malul
olarak geri gönderilecek esir sayısı 47’dir. 13 esirde silah yarası sebebiyle
el, kol, ayak ve bacak gibi organlarında işlevsizlik görülmektedir. Bunlar
arasında felç olanlar da vardır. 2 esirde silah yarasından kaynaklı sol gözde
körlük ve yüzde bozulma bulunmaktadır. 10’dan fazla esir kollarda ve bacaklarda
süngü veya şarapnel parçaları nedeniyle felç olmuş ve organlarında işlevsizlik
ortaya çıkmıştır. Esirler arasında katarakt veya trahomdan kaynaklı kısmi
körlük bulunmaktadır. Ayrıca frengi, yaşlılık, bronşit veya bakımsızlık
sebebiyle sürekli zayıflık hali olan esirler sıklıkla görülmüştür. Bir esirde
kronik ağ katman yangısı sebebiyle hemen hemen tamamen körlük vardır. Leğen
kemiği kırık olan esir olduğu gibi 2 esirin de kalçadan aşağısı kesiktir. Mermi
isabeti sonucu göz ve kulak kaybı neticesinde yüzde ciddi bozukluk olan esirler
mevcuttur. Kalça kırığından kaynaklı bacak işlevsizliği ve omuzdaki kurşun
yarasından kaynaklı felç gibi durumlar esirler arasında en yaygın silahla
yaralanan vakalarıdır. Diş kaybı, kronik zayıflık, yaşlılık esirler arasında
neredeyse normal hale gelmiştir. Bu gibi rahatsızlıklar sebebiyle iltihabi
rahatsızlıklar da ortaya çıkmıştır. 2 esirde tedavi edilemez psikolojik
rahatsızlık ve 2 esirde de akciğerde şişlik görülmüştür.[92]
Nowgong esir kampında geri
gönderilmek istenen 47 esirden 1 onbaşı ve 1 çavuş hariç tamamı erdi. Bu kampta
esirler arasında organ kayıpları çok fazladır. 8 esirin sağ bacak dizden
aşağısı, 8 esirin sol bacak dizden aşağısı, 1 esirin sol kol dirsekten aşağısı,
5 esirin de sağ kol dirsekten aşağısı yoktu. Bu esirlerden birisinin de sol
gözü kördü. 5 esirin görme kaybı bulunmakta ya da hiç görmemekteydi. Kamplarda
görme kaybı olan pek çok esir mevcuttu. 1 esirin sol elinin orta üç parmağı olmayıp
küçük parmak ve bileğinde ezilme vardı. Ayrıca 2 esirde daha el, kol ve bilekte
ezilme vardır. 5 esirin kalça kemiğinde kırık ve çıkık olup bu bölgede kısalma
da mevcuttu. Kafanın sağında silah yarası olup yarı felç olan 1 esir de listede
bulunmaktaydı. Bunun yanı sıra bacak, kalça, ayak gibi organlarında silah
yarası olup kısmen veya tamamen işlevsel olan 10’a yakın esir vardır. Silah
yaralarından dolayı ön kaval kemiğinde felç, incik kemiğinde ödem olan esirler
olduğu gibi dirsekte veya başka yerlerde eziklik olan esirler de vardı. Kol,
el, kalça ve bacakta zayıflık esirler arasında sık görülmekteydi. 1 esirin, sol
kalça kemiğinde silah yarası sonucu kırık ve kısalma olup 1 esir de
musculo-spiral felçti. Bellary kampından gönderilecek 5 esirden 1’isi kısmi
felç olan tıbbı binbaşıdır. 1 erin göğsünde irin toplanmıştı. 2 er el ve kolda
silah yarası kaynaklı işlevsizlik sebebiyle gönderilme kararı alınmıştır. 1
esirin de akciğerinde tüberküloz bulunmaktaydı.[93]
Tüm
gayretlere rağmen malul esirlerin iadesi ile ilgili bir gelişme sağlanamadı.
Bern Elçisi Fuad Selim Bey’in kişisel gayretleri de sonuçsuz kaldı. Daha önceki
8, 18, 20 Eylül ve 8 Ekim 1917 tarihlerdeki başvurularının sonuçsuz kalması
üzerine 30 Ekim 1917 tarihli telgrafta 2,5 aydır cevap beklediğini, bu şekilde
bir cevap verememenin Bern’de kötü bir etki bıraktığını, olumlu ve olumsuz bir
cevap veremediğinden mahcup olduğunu yazmıştı.[94]
Enver Paşa, Hariciye Nezaretine
bir yazı göndererek daha önce hasta esirlerin iadesinde anlaşıldığını, esir
listelerinin hazırlandığını ve aracı devlet Hollanda Hükûmetine istenirse
iletileceğini hatırlatarak buna rağmen İngilizlerin hiçbir çalışma
yapmadığından şikâyet etmiştir. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetinin
belirlenen listede yazılı İngiliz esirleri iade ettiği takdirde kendilerinin de
bir miktar malul Osmanlı esirlerini iade edeceğini bildirmiştir. Avusturya’ya
gelen Osmanlı malul esirleri, 4 Eylül 1917’de sıhhiye treniyle İstanbul’a
gelmek üzere hareket etmişlerdir. Aynı trenle Osmanlı Devleti, elinde bulunan
İngiliz, Fransız, Rus ve Romen malul esirlerin de iade edileceği Kızılaya
bildirilmiştir. Ağustos 1917’de Osmanlı Hükûmeti anlaşılan listedeki malul
esirlerin iadesini kabul etmiştir. İngilizler, Osmanlı Hükûmetinden elindeki
malul harp esirlerini Hollanda Elçiliği’ne ne zaman teslim edileceğinin
bildirilmesini istemiş, aksi takdirde Osmanlı esirlerinin iadesinin tehlikeye
gireceğini belirtilmiştir. Osmanlı Hükûmeti, taraflar arasında anlaşılmış olan
listede yazılı hasta ile malul harp esirlerinin iadeleri veya tarafsız bir
memlekete gönderilmesi öngörülen esirlerin iaşe sorunlarından dolayı harp
esirleri gibi memleketlerine gönderilmelerine olumlu yaklaşmıştır. Tüm çabalara
rağmen değişimin bir türlü gerçekleşmemesi sonucunda her iki taraf da iyi niyetlerinin
boşa çıktığını ileri sürmüşlerdir. Malul esirlerin sevkleri her gün bir sebeple
gecikmektedir. Bu konuda siyasi yollarla gerçekleşen insani teşebbüsler
sonuçsuz kalmıştır. Elçiliklerin uzayıp giden yazışmalarına bir son vermek,
malul esirlerin iadelerini sürüncemede bırakmamak ve zaten malul olduklarından
dolayı ruhsal durumlarının daha da kötüleşmesini önlemek için listede isimleri
yazılı esirlerin memleketlerine acilen gönderilmeleri gerektiği taraflarca
kabul edilmektedir. Maluliyetleri dolayısıyla vücutlarından hiçbir suretle
istifade edilemeyecek malul esirlerin bir an önce gönderilmeleri her iki
tarafın yararına olacaktır.[95]
Ekim 1917’de bu kez yaklaşık 50
İngiliz ve Türk malul savaş esirinin İsviçre aracılığıyla mübadelesi gündeme
gelmiştir. Bu amaçla Amirallik Yüksek Temsilcileri ile Savaş Esirleri Şubesi
arasında Mısır’daki Türk esirlerin Türklerle yapılacak görüşmeler sonucunda
belirlenecek olan bir limana taşınmasına yönelik çalışmalar da
değerlendirilmiştir. İngilizlere göre Türkiye’de yaklaşık 14.000 İngiliz savaş
esiri vardır ve İngiltere Hükûmeti bu esirler arasında ölüm oranının en az %40
olduğunu iddia etmektedir. Bu yüzden Türkiye’de en az 600 İngiliz malul savaş
esirinin olması kuvvetle muhtemeldir ve Türkler İngiliz malul savaş esirlerinin
sayısı gizlemektedirler. İngiltere Hükûmeti daha geniş kapsamlı bir mübadelenin
ilk aşaması olarak kayda değer sayıdaki malul savaş esirlerinin mübadelesi için
Osmanlı Hükûmetiyle bir anlaşmaya varabilmek için büyük çaba sarf ettiğini
açıklamıştır. İngiliz yetkililere göre Osmanlı Hükûmeti kendi savaş esirlerine
iyi muamelede bulunulduğundan emin olduğu için mübadelede ağırdan almaktadır.
Malul Türklerin Mısır’dan önce Fransa sonrasında İsviçre boyunca taşımanın
zorluğu sebebiyle Osmanlı Hükûmeti tarafından kabul edilebilir bir seçenek olan
Midilli’nin kullanılarak geri gönderilmesi değerlendirmiştir.2226 [96]
Askeri İdare Kurulu, Hindistan’da
tutuklu bulunan malul Türk savaş esirlerinin Mısır’a gönderilmesine olumlu
bakmıştır. Hindistan’daki askeri yetkililerden Mısır’daki başkomutan ile
irtibat kurularak sevk için hazırlıkların yapılması talep edilmiştir.
Bahsedilen liste 7 Eylül 1917 tarihinde Simla’dan gönderilmiş ve o tarihten
itibaren listeye başka Türk savaş esirlerinin de eklenmesi Kurul tarafından
uygun bulunmuştur. Kurul, Mısır’a gönderilen her Türk savaş esirinin 23 Kasım
1916 tarihinde belirlemiş olan hükümler çerçevesinde gönderilmesi gerektiğini
hatırlatmıştır.[97]
Fransız ve İsviçre
Hükûmetlerinden Marsilya ve İsviçre üzerinden geri gönderilecek olan malul 100
Türk savaş esirleriyle ilgili bir itirazlarının olup olmadığını sorulmuş, bir
itirazları yoksa Avusturya’dan Türkiye’ye yapılacak olan yolculuğun
düzenlenmesi talep edilmiştir. Fransa askeri yetkilileri esirinin bu yolla
gönderilmesi hususunda endişeli olduklarını bildirmiştir. Bir hastane
gemisinin, yaralı, hasta veya deniz kazasına uğramış kimselerin taşınması
dışında düşmanın rızası olmadan hukuka uygun olarak kullanılamayacağı bilgisi
İngiltere Hükûmeti ile paylaşılmıştır. Bu yüzden, Fransızlar düşman
Hükûmetlerden söz konusu esirlerinin mübadelesini gerçekleştirmek için böyle
bir geminin kullanılması konusunda bir teminat alınmasını gerekli görmüşlerdir.
Bu hizmette görevlendirilecek olan geminin büyüklüğü mübadelenin gerçekleşeceği
dönemde hangi gemilerin müsait olduğuna göre değişecektir. Geminin büyüklüğü
bir bakıma, geri gönderilecek olan esirlerin sayısına ve bu esirlerin gemiye
bindirilip gemiden indirilecekleri limanlara da bağlı olacaktır. Buna karşın
amaca uygun olarak mümkün olan en büyük geminin kullanılması için çaba sarf
edilecekti. Mısır’daki başkomutana mümkün olan en erken tarihte 1 subay ve 99
diğer rütbedeki malul Türk savaş esirinin Fransa ve İsviçre üzerinden geri
gönderilmeleri için Marsilya’ya sevk edilmelerine yönelik gerekli talimatlar
Askeri İdare Kurulu tarafından verilmiştir. Bu esirlerin, Fransa’ya ulaştıkları
andan itibaren Fransa boyunca seyahatlerinin ayarlanması, İsviçre trenine
aktarımın yapılacağı istasyonun ve bu istasyona varış tarihi ile saatinin telgraf
ile bu bildirmesi istenmiştir. Osmanlı Hükûmeti Hicaz’da esir düşen bazı Türk
savaş esirlerinin de aynı yolla Türkiye’ye gönderilmelerini istemiştir.[98]
Türkiye ile mübadele edilecek
esirlere dair 20 Kasım 1917 tarihli The Times gazetesinin bir yazısında
İngiltere’de mevcut esirlerinin miktarı 45.000 civarında gösterilmiş olmasına
rağmen İngiltere Hükûmeti 24 listede toplam 37.000 Osmanlı esirinin künyeleri
göndermiştir. Bu sebeple Osmanlı Hükûmeti listelerde gönderilmediği anlaşılan
8.000 kadar esirin bilgilerinin acilen gösterilmesi istemiştir.[99]
İngiltere’de bulunan Osmanlı
mülkiye ve askeri esir listeleri önce Amerika, sonra da İsveç’in İstanbul
elçileri tarafından İstanbul Hükûmetine Aralık 1917’de sunulmuştur. Bu
münasebetle savaşan devletlerin hukuki himayeleri için İsveç Hükûmetince
alınmış bir kararla tüm yapılacak müracaatların İstanbul İsveç Elçiliği’ne veya
Stokholm Elçiliği vâsıtasıyla İsveç Dışişleri Bakanlığına yapılması istemiştir.[100]
Savaş süresince esirler konusunda
iki devlet arasında gündeme gelen bir konu da esaret sırasında ölen savaş
esirlerin kişisel eşyalarının karşılıklı olarak iadesidir. Osmanlı Hükûmeti,
Ekim 1916’da İngiltere ve Osmanlı topraklarında ölen esirlerin eşyalarının
orantısal olarak eşit sayıda olmak üzere iadeleri için İngiltere Hükûmetine
öneride bulunmuştur. İngiltere Hükûmeti ise harp esirlerinden vefat edenlerin
mal ve eşyasının mübadele suretiyle iadesi konulubir yazı kaleme almış
prensipte aynı fikirde olmakla beraber öldüğü zaman üzerinde olan eşyalarından
ziyade gerçek varlığının ne olduğunun araştırılmasını istemiştir. İngiltere
Hükûmeti, İngiliz ve Almanya Hükûmetleri arasında yürürlükte olan uygulamayı
İngiliz ve Türk savaş esirlerine uyarlamayı kabul etmeye hazır olduğunu
bildirmiştir. İngiliz tarafı ayrıca Türk tarafının teklifinde savaş alanında
ölenlerin durumunun belirtilmediğini açıklamıştır. İngiltere Hükûmeti, hem
savaşçı hem sivil ölen savaş esirlerinin hastaneler de dâhil olmak üzere ölüm
anında esaret yerinde bulunan kişisel eşyalarının iadesinin askeri bir gelenek
olduğu kabul ederek askeri malzemeler hariç bu eşyaların iadesini uygun
görmüştür. Askerlerin kişisel eşyaları hariç geri gönderilmeyecek istisnalar
ise şu şekilde belirlenmiştir:[101]
1.
Savaş ile ilgili günlükler, haritalar, kitaplar ya
da risaleler.
2.
Aygıtlar, fotoğraf ile ilgili aparatlar, arazi
dürbünleri, sekstantlar,
pusulalar ve diğer benzer
araçlar.
3.
Askeri üniformaya sahip olanların sivil kıyafetleri,
askeri üniformaları
ve sevk edilmeye uygun olmayan
diğer kıyafetleri.
4.
Ateşli silahlar ve savaş aletleri (tüfekler ve
silahlar)
5.
Siviller konusunda: para, para makbuzları, tahviller
ve benzeri şeyler.
Harp esnasında esir olup
İngiltere’nin muhtelif yerlerinde vefat etmiş Osmanlı subaylarına ait olup
İngilizlerin elinde bulunan eşyaların İstanbul’a nakli 11 Haziran 1922’de
Meclis-i Vükelâ müzâkerelerine de konu olmuştur. Mal ve eşyaların çeşit ve
miktarlarıyla değerinin ve sahiplerinin isimlerini gösteren defterlerin
gönderilmesini İngilizlerden talep edilmiştir. Bu eşyaların nakli için de 200
İngiliz lirasıyla uygun miktarda sigorta ücretinin gönderimi Hariciye
Nezaretinden istenmiştir. Bu konuda Mâliye Nezaretiyle gerekli iletişim de
sağlanacaktır.[102]
Sonuç olarak Bern İtilafnamesi’ne
kadar geçen dönem özetlenirse; İngiliz ve Türk savaş esirlerinin değişimi
konusunda değişik çözüm önerileri gündeme gelmiştir. 1916’da bir anlaşmaya
varılmış ama uygulanamamıştır. Ön mutabakata varılan birinci konu malul
esirlerin değişim olmuştur. Osmanlı Hükûmeti, anlaşmadan çok az sayıda İngiliz
esirinin yararlanabileceğini ileri sürmüş ve önerinin her iki taraftan 100 ile
600 arası tutuklu askerin değişimini kapsayacak şekilde genişletmesini
reddetmiştir. İkinci konu sınırlı sayıdaki malul esirlerin değişimidir.
Kızılhaç, 20 Eylül’de İstanbul’dan yola çıkan çoğu İngiliz 49 yaralı esirin
kısa bir süre için Viyana’da bekletildiğini açıklamıştı. Osmanlı Hükûmeti, eğer
belirli sayıda İngiliz savaş esirini iade ederse İngilizler de belirli bir
sayıda Türk hükümsüz savaş esirini iade edeceğini bildirmiştir. Üçüncü konu,
sivillerin genel değişimidir. İngiliz ve Fransız Hükûmeti, ellerindeki tüm Türk
sivilleri Türkiye’de bulunan tüm İngiliz ve Fransız siviller karşılığında
serbest bırakılmasını teklif etmiştir. Osmanlı Hükûmeti, Eyüb Sabri serbest
bırakılana kadar hiçbir teklifi dikkate almayacağını ifade etmiş ve ellerindeki
tüm İngilizleri hapsetmekle de tehdit etmiştir. Dördüncü konu, Mısır’daki Türk
kadın ve çocukların ülkelerine iadesidir. Sayıları 500 civarında olan ve
çoğunun Hicaz’dan olduğu bilinen kadınların Filistin’deki Türk Komutanın
rehberliğinde seçilerek bir Türk limanına iadesi önerilmiştir. Tüm bunlar
düşman Hükûmetlerin saldırmayacağı güvencesinin alınması ve yerel kaynakların
kullanımın sağlanması şartıyla kabul edilmiştir. Beşinci konu, 25 İngiliz kadın
ile 25 Türk yetkilisinin İzmir üzerinden değişimidir. Bu değişimin Midilli ve
İzmir üzerinden gerçekleştirilebileceği düşünülmüştür. Esirleri İzmir
yakınlarındaki sahilden gemiye bindirmenin ve karaya çıkarmanın
uygulanabilirliği tartışılmıştır. Altıncı konu, 45 yaş üzeri ve 18 yaş altı
sivillerin değişimidir. İzmir Valisi Rahmi Bey, bir Fransız barış bayrağı
altında gözaltında tutulan 18 ve 45 yaş arası erkekleri kapsamayan sivillerin
değişimi için bir teklifi sunmak üzere Atina’ya gönderilmiştir. İzmir Körfezi
içinde yer alan Foça değişim yeri olarak önerilmiştir. Yedinci konu, deniz
tüccarlarıdır. Aralık 1916’da Osmanlı Devleti’ne 45 yaş üzeri tüm Türk deniz
subayı ve deniz tüccarının aynı kapsamdaki İngilizlerle değişimi için bir
teklif sunulmuştur. Tüm bu teklifler sonunda herhangi bir ilerleme
kaydedilememiştir.[103]
6.3
Bern Barış
Konferansı’nda Esirlerin Durumuna dair Müzakereler
Osmanlı Hükûmeti İngiltere
Hükûmetinin teklif ettiği yarısının beyaz İngiliz birliklerden ve diğer
yarısının Hintli birliklerden oluşan 1.500 esirin değişimine olumlu
yaklaşmıştı. Esir değişimi dair anlaşma ise ancak yıl sonunda mümkün olacaktır.
İngiltere Hükûmeti, Eyüb Sabri Bey’in Osmanlı Hükûmeti açısından ne derece
önemli bir kişi olduğunun farkındadır. Bu kişinin serbest bırakılması, Osmanlı
Hükûmetinin değişime dair yaklaşımını olumlu yönde etkileyecektir. Diğer
taraftan, bu kişinin serbest bırakılmaması İngiliz esirlerine de çok acı
çektirmektedir. Amerika’nın İstanbul Büyükelçisi
Abram I. Elkus’a göre Eyüb Sabri Bey’in hiçbir siyasi önemi yoktu.
Kendisini Eyüb Sabri Bey’in patronu olarak gören Talat Paşa onun için bir
şeyler yapamamanın rahatsızlığını hissetmekteydi. Eyüb Sabri Bey, kendisine bu
kötü muamele yapıldığını bir şekilde mektupla Osmanlı Hükûmetine ulaştırmıştı.
Eyüb Sabri Bey’nin bu mektupları İstanbul’a iletmeyi başarması İngilizce ayrıca
soruşturma konusu olmuştu. Eyüb Sabri Bey ise böyle bir mektubu yazmadığını
iddia etmişti. İngiltere Hükûmeti, böyle bir mektup varsa bunun bir kopyasının
kendilerine gösterilmesini istemişti. Osmanlı Hükûmeti, Eyüb Sabri karşılığında
tüm İngiliz esirleri alıkoymakla tehdit etmiştir. Osmanlı Sadrazamı kendisi ile
yapılan mülakatta Eyüb Sabri Bey kısa zamanda serbest bırakılmazsa kadın ve
çocuklar dışındaki tüm İngiliz esirleri İstanbul ve İzmir gibi büyük
merkezlerden sürgün edileceğini söylemiştir.[104]
Bern’de savaş esirleri mevzusunu
görüşmek üzere İngiltere ile Türkiye arasında bir konferans tasarlanmış ve
bununla ilgili 24 Ağustos 1917 günü Neue Zürcher Zeitung gazetesinde bir
başmakale yayımlanmıştır. Esir değişimi görüşmeleri Türkiye’ye karşı başlatılan
askeri harekatın belirtileriyle aynı döneme denk gelmesi ilgiyle takip edilmesi
gereken bir durumdur. Türkiye’yi savaş sonrası Avrupalı bir güç olarak
kalamayacak kadar barbar gören İngiltere, Jön Türklerin temsilcilerini resmi
bir konferansa katılmaya davet etmesi Londra’da bazı fikirlerin değiştiğini
göstermektedir. Konferansa yapılan davet, Türkler için kayda değer bir
psikolojik zafer oluşturacak ve ayrıca İstanbul’da önemli bir memnuniyete sebep
olacaktı.[105]
Osmanlı Devleti, savaş sırasında
esirlerin mübadelesine dair ilk anlaşmayı İngiltere ile imzalamıştır. Aslında
Harp esirlerinin durumlarını düzenlemek ve mübadele etmek için ilk teklif
İngiltere’den gelmiştir. Nitekim Ağustos ayında askerî ve sivil esirlerinin
durumuna ait sorunları müzâkere etmek üzere önceden Alman ve İngiliz
temsilciler tarafından Lahey’de imzalanan toplantıya benzer bir konferansın
düzenlenmesi amacıyla İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetine İsviçre ve
Hollanda aracılığıyla bir muhtıra vermiştir. İki devlet arasında mübadele için
görüşmelerin Bern’de başlamasında İsviçre Cumhurbaşkanı Erward arabulucu olmuş
ve önemli katkılar sağlamıştır.[106]
Türk ve İngiliz harp esirlerinin
durumlarını düzenlemek için Bern’de bir konferans düzenleneceği La Tribune
Genevre gazetesinde de yer almıştır. Savaş esirlerine uygulanan muamele, savaş
esirlerinin mübadelesi, savaş esirleri kamplarının denetlenmesi, savaş
esirleriyle ilgili ele geçirme ve zayiatlarının bildirilmesi konuları öncelikte
konferansta ele alınacaktı. İngiltere Hükûmeti, Türkiye’deki savaş esirlerinin
durumunun acil düzeltilmesi gerektiğini düşünmekteydi. Bunun için Eyüb Sabri de
dahil tüm muharip ve sivil esirlerin muamelelerini, takaslarını ve esir
kamplarının teftişini Osmanlı delegeleri ile tartışmak üzere İsviçre’ye delege
göndermeye hazırdı. Osmanlı Hükûmeti bu öneriyi kabul etmesi halinde,
göndereceği delegelerin tesir ve gerçek otorite sahibi kişilerden olması
gerekmektedir. Osmanlı Hükûmeti bir müddet bu teklife cevap vermemiş, İngiltere
Hükûmeti ise Eylül sonunda ikinci defa bir muhtıra göndermiştir. İngiltere,
Osmanlı Hükûmetinden vatandaşlarını gözaltına almasını engellemeye yönelik mümkün
olan her türlü çabaya göstermesini istemiştir. İngiltere Hükûmeti Eyüb Sabri
Bey’in serbest bırakılmasındaki gecikmeden de Osmanlı Hükûmetini sorumlu
tutmuştu. Osmanlı Hükûmeti Eyüb Sabri Bey’in serbest bırakılmasına yol açacak
en makul teklifleri bile geri çevirmişti. Eyüb Sabri’nin serbest kalması ancak
bir anlaşmaya varılması ile mümkündü ve İngiltere Hükûmetinin bu konudaki
tutumunu değiştirmeye niyeti yoktu. İngiliz vatandaşlarına uygulanan her türlü
sertlik Eyüb Sabri Bey’in de faydalandığı iyi muamele üzerinde kötü bir etkisi
olacaktır.[107]
İngiliz Savaş Merkezi, Eylül
ayında Bern’de Türklerle görüşülecek konuları belirlemiştir. Birinci konu,
savaş esirleri kamplarının denetlenmesidir. Böyle bir denetleme her türde kötü
muamele iddiasını çürütecekti. Fakat Osmanlı Hükûmeti mütekabiliyet ilkesini
reddetmekteydi. Bu yaklaşım İngiliz esirlerinin şartlarının yetersiz, hatta
acınası olduğunu ve %50’nin üzerinde yüksek vefat oranı yönündeki izlenimleri
doğrulamaktaydı. İngiltere ise Osmanlı savaş esiri kamplarının denetlenmesine
her zaman hazır olmuştu. İkinci olarak sivil savaş esirlerinin değiş tokuşu
için bir antlaşmanın imzalanması ve hayata geçirilmesidir. İngiltere Hükûmeti
son olarak makul bir sayıda savaş esirinin değiş tokuşunu önermektedir. Konferansta
savaş esiri tabiri hem savaşçılar hem de siviller için kullanılacaktır. Her bir
ülkenin diğer ülkede ikamet eden ve tutuklanmayan sivil şahıslara ilişkin genel
konular da ayrıca ele alınacaktır.[108]
İngiltere Hükûmetinin esir
mübadelesine dair teklifi Ekim ayı içerisinde Bern Elçisi Fuad Selim Bey’e bir
kez daha iletilmiştir. Fuad Selim Bey ise esir mübadelesi hakkındaki teklife
kısa sürede cevap verilmemesinin çok kötü bir tesire yol açtığını Babıaliye
bildirmiştir. İngilizler, malul ve ağır hasta askerî esirlerle sivil esirlerden
iki tarafın uygun göreceği mütekabiliyet ilkesi dairesinde bir miktar esirin
mübadelesine ve geri kalan esirlerin durumlarını iyileştirilmesine dair
tekliflerine en kısa sürede cevap beklemektedir.[109]
Kasım ayına gelindiğinde,
esirlerin durumuna dair Foça görüşmeleri başlamıştır. İlk olarak ülkelerine
dönmek isteyip istemediklerine bakılmaksızın istisnasız tüm İngiliz, Fransız ve
Osmanlı sivillerin geri gönderilmesi görüşülmüştür. Bu sivil esirlere Manisa’da
tüccar gemisinde çalışan 80 denizci de dâhil edilecektir. Kalmayı tercih
edenler kendilerini korumalarını sağlayacak olan temsilciler aracılığıyla
tasdikli bir bildiri yayınlayacaktır. İkincisi, İngiltere ve Fransa
topraklarında tutuklu bulunan ve bu anlaşmadan yararlanmak isteyen Eyüb Sabri
Bey dahil Osmanlı vatandaşları anlaşmanın imzalanmasından bir ay sonra vapurla
taşınacaktır. İngiliz ve Fransız tutuklular da aynı vapur ile geri
döndürüleceklerdi. Üçüncü olarak Osmanlı Hükûmeti, savaş esirlerinin tutuklu
bulunduruldukları kampların düzenli olarak denetlenmesi ve makul bir oranda
malul savaş esirlerinin geri gönderilmesi için mütekabiliyet ilkesine göre
hareket edilecekti. Bu denetleme ve geri gönderme işleminin detayları
İstanbul’daki Hollanda temsilcisi ile veya tarafsız bir ülkede buluşmayı kabul
etmeleri halinde, İngiltere ve Türk Hükûmetlerinin delegeleri arasında
görüşülecekti.[110]
Mübadele konusunda 10 sivilin
istisna tutulmasına İngiltere Hükûmeti tarafından sıcak bakılmamış ve bu
istisna Osmanlı Hükûmetine verilecek bir taviz olarak görülmüştür. Anlaşmanın
imzalanmasından sonra geri gönderme işlemlerinin tarihi, taşımacılığın
elverişli olması durumuna göre belirlenecekti. Bu toplantı aynı zamanda malul
savaş esirlerinin makul oranda değişimi konusunda önemli bir gelişmedir.
İngiliz savaş esirlerinin ölüm oranlarının oldukça yüksek olması sebebiyle en
az 600 malul savaş esirinin geri gönderilmesi gerektiği ve bu yüzden daha az
sayıdaki bir teklifin kabul edilebilir olmadığını düşünülmüştü. Türkler,
İngilizlerin bulunduğu kampları şartsız olarak denetlenmesine izin vermediği
sürece İngilizler Eyüb Sabri’yi teslim edilmeyecekti. Şartların yerine
getirilmesini sağlamak amacıyla Türk yetkililere finansal destek sağlama
konusuna olumlu bakılmaktaydı. İngiltere Hükûmeti, hem askerlik yaşındaki sivil
erkeklerin hem de suçlama altındaki kişilerin mübadelesine yapılan itiraza
katılmamaktaydı. Ancak bu konuda Babıali ile ortak bir anlaşmaya varabilmek
için her iki taraftan en fazla 10 kişiyi istisna tutmaya hazırlıklıydı. Dahası,
Eyüb Sabri ve Zinnun beylerin bu 10 kişi arasında olmaması talebini kabul
etmeye de hazırdı. Ancak Hadkinson soy isimli iki İngiliz esiri, Osmanlı
Hükûmeti tarafından alıkoyulan 10 kişi arasında yer almayacaktı. Ayrıca Osmanlı
Hükûmeti, esir kamplarının denetlenmesi konusunda mütekabiliyet ilkesine
uyacaktı. Bunun yanı sıra Osmanlı Hükûmeti kayda değer bir oranda malul
savaşçıların geri gönderilmesini kabul edecekti. İngiltere Hükûmeti bu konuları
Türk tarafıyla tartışmak için delege atanmasını teklif etmişti. Osmanlı
Hükûmeti bu teklife uzun süre sonra Rahmi Bey’i atayarak cevap vermişti.
İngiltere Hükûmeti, delege olarak atanan Rahmi Bey’in doğası itibariyle ne
kadar mantıklı ve eşitlikçi olduğuna inanmakta ve etkinliğini kullanarak bu
tekliflerin kabul edilmesini sağlayacağını ümit etmektedir.[111]
Kasım ayına kadar esirler değişim
konusundaki yazışmalar konferansın usulü hakkında geçmiştir. İngiliz Dışişleri
Bakanlığı, Türkiye’de bulunan İngiliz esirlerinin durumunu düzeltmek, yaralı
savaş esirleri öncelikli olmak üzere tüm İngiliz ve Fransız sivil esirleri
değiştirmek amacıyla ile Bern’de bir konferans düzenleme istediğini Türk
tarafına bir kez daha bildirmiştir.[112]
Tam bu esnada bir İngiliz esir
eşinin yazdığı mektupta düzenlenecek konferansa dair bilgiler bulunmaktadır.
Osmanlı Hükûmeti, esirlerin değişimi konusunu görüşmek amacıyla İngiliz
temsilciler ile müzakere için İsviçre’ye delege göndermeyi kabul etmişti.
Değişimin gerçekleşmesine yönelik Türklerin hiç aceleci davranmamasına rağmen
esirin eşi, esir değişiminin yönetilememesi konusunda kendi Hükûmetini
suçlamıştır. İngiliz yönetimi, Türk esirlere karşı cömert olmayı seçerken kendi
esirlerinin değişimi konusunda doğru davranmamaktadır. İngilizler esir
sayısında ciddi bir üstünlüğe sahiptir. Buna rağmen yetkililerin değişim
konusunda her 1 İngiliz için 2 veya 3 Türk sunmaması yanlıştır. Yapılacak
konferansta esir aileleri İngiliz yönetiminin vatandaşlarını kurtarmak için
ellerinden gelenin en iyisini yapmalarını beklenmektedir.[113]
Nihayet esir mübadelesine dair
ilk sözleşme 2 Aralık 1917’de Foça’da imzalanmıştır. Sözleşmede Osmanlı adına
Aydın Valisi Rahmi Bey’in ve İngiltere Hükûmeti adına Alexander Telford
Waugh’un imzası bulunmaktadır. İzmir’deki ticaret gemileri mürettebatı, sivil
ve malul esirlere karşılık Eyüb Sabri Bey’i serbest bırakmayı taahhüt eden
İngilizler, tehlikeli gördükleri Reşid Sadi Bey’i bırakmaya yanaşmamışlardı. Bu
konuda ısrarcı olunması gerektiğini Hariciye Nazırı Ahmed Nesimi Bey, 4 Aralık
1917’de heyet üyesi Fuad Selim Bey’e bildirmişti. Mukavelede Eyüb Sabri Bey ve
sivil esirlerin mübadelesi mevcut şartlar altında kabul ettirilmişti. İlerleyen
günlerde bazı maddelerde kısmen düzenlemeler yapılmıştır. Buna göre birinci
maddede, her iki tarafın vatandaşlarından memleketlerine dönmek isteyen tüm
sivil esirlere müsaade edecektir. Bu sivil esirler arasına Manisa’da tutuklu
bulunan İngiliz tüccar gemisi subay ve tayfası da dâhil olacaktı. Kendi
rızalarıyla düşman memleketinde kalmayı arzu edecek olan her iki Hükûmet sivil
tebaası himayesinde bulunduğu devletin siyasi memurları veya konsolosları
huzurunda bir beyanname imza edeceklerdi. İkinci maddede, İngiliz topraklarında
alıkonulan ve bu anlaşmadan faydalanmak isteyen sivil Osmanlı tebaası bu
sözleşmenin imzasından sonra bir vapurla en kısa zaman zarfında Foça’ya veyahut
sonradan karar verilecek herhangi bir noktaya nakledileceklerdir. Osmanlı
topraklarında alıkonulan ve bu anlaşmadan istifade etmek isteyen sivil
İngiltere tebaası aynı vapurla memleketlerine iade olunmak üzere aynı tarihte
Foça’ya veya sonradan karar verilecek herhangi bir noktaya gönderileceklerdi.
Üçüncü maddede, harp devam ettiği müddetçe maluliyetleri sabit olmuş veya
olacak olan harp esirlerinin mübadelesi yapılacaktı. Ayrıca harp esirlerinin
ikamet ettirildikleri karargâhların, himayesinde bulundukları devletin
memurları tarafından karşılıklı ve düzenli olarak teftişine müsaade
edeceklerdi. İstanbul’daki Hollanda Elçiliği yetkililerinin İngiliz harp
esirlerinin bulundukları karargâhlara kayıtsız ve şartsız girmelerine izin
verilecek ve bu kişilere her türlü kolaylık sağlanacaktı. Bu teftiş hakkı
cepheden 40 kilometre uzakta inşaatta görevli harp esirleri için de geçerli
olacaktı. İngiltere de Osmanlı esirlerinin haklarını korumak için İspanya
temsilcisine izin verecektir. Bu antlaşma metni taraflarca imza edildikten
sonra Hollanda Elçiliği aracılığıyla karşı devlete gönderilecekti. Bu antlaşma
uygulamaya konulmasıyla ilgili ayrıntılar iki Hükûmet temsilciliğinin katıldığı
Bern Konferansı’nda kararlaştırılacaktı. Mukavelenin onaylanması ardından
İngiltere Hükûmeti, Eyüb Sabri Bey’i Foça’daki Osmanlı memurlarına vakit
kaybetmeksizin teslim edecek ve Osmanlı Hükûmeti de Manisa’da bulunan deniz
esirlerini aynı vapurla gönderecekti.[114]
Esirlerin Foça limanında
mübadelesi gerekeceğinden bu limanın veya İzmir sahilinde diğer herhangi bir
limanın belirlenmesi ve sözleşmeye konulması İngiliz temsilcileri tarafından
teklif edilmiş ise de; Türk temsilciler hangi sahile esirlerin gönderileceğini
bilemediklerinden bu mümkün olmamıştır. Başkomutan Vekili Enver Paşa, Hariciye
Nezaretine gönderdiği bir yazıda Foça Mukavelesi’nin genel şartlar bakımından
kabul edilebilir olduğunu yazmıştır. Buna rağmen bu anlaşmanın bazı noktalarda
çekinceleri vardı. Sivil ve malul harp esirlerinin mübadelesine ve askerî esir
garnizonlarının tarafsız elçilik memurları vâsıtasıyla teftişlerine bazı
açıklıklar getirilmiştir. Ancak sözleşmede kayıtlı olan istisnasız bütün sivil
tebaanın mübadelesi Osmanlı Hükûmeti açısından mümkün değildir. Sivil esirlerden
askerlik hizmeti dâhilinde bulunanlar, casusluk vesaire gibi durumlardan
tutuklu olanlar ve herhangi bir olaydan davası devam edenlerin bu terhisten
istifade etmemeleri gerekmektedir. Eyüb Sabri Bey ve Hicaz’dan esir alınan ve
Seydi Beşir karargâhında tutulan sivil sıhhiye memurları serbest bırakıldığı
takdirde Manisa’daki tüccar gemisi mürettebatından askerlik hizmeti hâricinde
olanlar, harbin nihâyetine kadar hiçbir gemide istihdam edilmemek şartıyla
terhis edilecektir. Öncelikle İzmir’de bulunan vapur taifesi ile Eyüb Sabri Bey
mübadele edilecek ardından tüm sivil esirlerinin mübadelesi gerçekleşecekti.
Son olarak cepheden 40 kilometre geride bulunan karargahlar da dahil esir
karargahlarının ziyaret edilmesi sağlanacaktı. Birinci teklif Osmanlı Hükûmeti
tarafından aynen kabul edilmiş, ikinci teklifte tadilat yapılmıştır. Sivil
esirlerin mübadelesi askerlik hizmeti hâricinde bulunanlarla sınırlandırılmış,
askerlik hizmeti dâhilinde bulunanlar kapsam dışı bırakılmıştır. Son teklifte
ise çok az bir değişiklik yapılmıştır. Esir karargâhında bulunan İngiliz
esirler ziyaret edilebilecek, bunlar hâricinde diğer yerlerde amelelik vesaire
suretle istihdam edilenler askeri sebeplerden dolayı ziyaret edilemeyecektir.[115]
Foça Mukavelesi sonrası,
esirlerin durumlarının düzeltilmesine dair birtakım tedbirler alınması
kararlaştırılmıştır. Şöyle ki Hindistan’da bulunan esir karargâhlarının Mısır
gibi yakın bir mahalle nakledilmesi şartıyla harp mıntıkası dâhilindeki esirler
garnizonlarının askeri mıntıka hâricinde yeniden tesis edilecek garnizonlara
nakilleri kararlaştırılmıştır. Fakat bazı askeri sebeplerle harp mıntıkası
dâhilinde yol vesaire gibi inşaatlarda görevli harp esirlerinin başka mahalle
nakillerinin ne dereceye kadar mümkün olacağı ise tetkik edilecekti. Esir kamplarının
tarafsız elçilik memurları tarafından teftişinin yalnız askeri mıntıka
hâricinde olan kamplarda icrasına İngilizlerin onayı da alınmıştı.
İstanbul’daki Hollanda Elçiliği yetkilileri, hiçbir sınırlama olmaksızın harp
cephesinden 40 kilometre uzaklıktaki tüm İngiliz esir karargâhlarının teftişine
yetkili olacaktı. İngilizler sözleşmenin bir an önce uygulanmasını
istemişlerdi. Mısır’daki aileler ilk kâfiler arasında sevk edilecekti.
Aralık ayında sözleşmenin
uygulanmasına dair detaylar da belirlenmişti. Birinci maddeye göre en az üç
ayda bir Osmanlı topraklarındaki esirler kamplarında 2 Osmanlı ve 1 İngiliz
doktordan ve İngiltere topraklarında 2 İngiliz ve 1 Osmanlı doktorundan
müteşekkil bir muayene komisyonu teşkil edilecek ve mübadelesi lâzım gelen
hastalar bu heyet tarafından belirlenecekti. İkinci maddeye göre mübadeleyi
gerektiren hastalıkları içeren listeler diğer listelerden daha geniş olaraktı.
Bunun sağlanması için Almanya ile Fransa arasında kabul ve tatbik edilen hasta
asker esirlerin listesi, mübadelesi için esas olarak kabul edilmişti. Buna göre
listede İsviçre’de ikameti icap eden hastalıklar da açıklanmıştır. Hasta
durumdaki asker esirlerin bir kısmının İsviçre’de ikame ettirilmeden doğrudan
mübadeleye esas tutulması öngörülmüştür.[116]
İngilizlerin elinde bulunan
Osmanlı esirlerinin adedi Osmanlı topraklarındaki İngiliz esirlere nispetle
takriben beş misli fazlaydı. İsviçre Hükûmeti de ülkede geçim darlığı sebebiyle
gözlem altında tutulacak esirleri kabule taraflar olmamış ve mübadelede en
geniş hasta listesinin kabulü Osmanlı menfaatine uygun görmüştür.[117]
İngiliz Savaş Esirleri Şubesi,
Aralık 1917’de hasta ve malul esirlerin değişimine dair belge hazırlamıştı.
Türkiye’deki savaş esiri olarak bulunan Teğmen G.E. Crosby Flynn’in geri gönderilmesini
istemesine ilişkin yakınlarının başvurusu üzerine Savaş Esirleri Şubesi,
İngiliz ve Türk malul savaş esirlerinin geri gönderilmeleri sorununun Bern’de
İngiliz ve Türk temsilciler arasında gerçekleşmekte olan konferansta
tartışılmakta olduğunu belirtilmiştir.[118]
Gelişmeler belli aşamaya
geldikten sonra İngiltere’nin Yunanistan’daki temsilcisi Lord Earl Granville,
Aralık 1917’de Bern’e bir telgraf çekmiş ve Waugh’a Rahmi Bey ile yapmış olduğu
görüşler hakkında bilgi vermiştir. Öncelikle tüm malul esirler vakit
kaybetmeksizin mübadele edilecektir. Malul esirlerin niteliklerini
belirlemek, Bern’deki teknik
değerlendirmelere bırakılmıştır. Tüm esirlerin muayene edilme hakkı vardır ve
muayene edilmesinin yollarını sağlanmalıdır. Eyüb Sabri Bey’in serbest
bırakılmasının ertelenmesi Rahmi Bey’de inanç kaybı oluşturacaktır. Kendisini
İngiliz esirlere iyi muamele politikasıyla tanıtmış ve son üç yıl boyunca da Almanların
itirazına rağmen bunu göstermiştir. Bu anlaşmayı kendi işi gibi görmektedir ve
onun İngiliz nezdindeki güvenilirliği bu anlaşmanın sadık bir şekilde
uygulanmasına bağlıdır. Rahmi Bey’in etkisi kullanılmak isteniyorsa ona karşı
verilen söz tutulmalıydı. Ondan kaynaklanacak herhangi bir güvensizlik işareti
İngiliz çıkarlarını yok edecektir. İngiltere Hükûmeti, Rahmi’yi düşman olarak
görmemeli ve ondan istifade etmelidir. Bu nedenle Eyüb Sabri Bey’i ilk
sevkiyata dahil etmekten çekinmemelidir. Yapılabilecek en iyi şey, her iki
taraf için de ilk sevkiyatı mümkün olduğunca geniş tutmaktır. Bu yüzden
Türkiye’deki savaş esirlerinin durumlarının aciliyeti dikkate alınırsa geminin
en az üçte ikisi malul savaşçılardan oluşacak şekilde düzenlenmelidir. Mübadeleye
tabi tutulacak olan bu kategoridekilerin sayısı 600 kişiden az olmamalıdır.
Bern’de görüşmeler devam ederken yeterli sayıdaki malul esirlerin bir an önce
herhangi bir şekilde geri gönderilmesi, kampların Hollandalılar tarafından
düzenli olarak denetlenmesi, bu ana noktaların kabulüne bağlı olarak Eyüb
Sabri’nin serbest bırakılması, daha az önemli diğer soruların mümkün olduğunca
tatmin edici bir şekilde dile getirilmesi konusunda teklifler yenilenmiştir.
Türklerin konferanstaki ana temsilcisi Muhtar Bey’den mümkün olduğu kadar fazla
bilgi alabilmek için Cenevre’den Bern’e Hakkı Halil Bey gelmiş ve konferansta
ortaya çıkan sorunlara karar vermek için Hükûmetinden tam yetki almıştı. İzmir
veya Urla’ya ciddi şekilde yaralı olan esirlerin bulunduğu bir gemi gönderme
konusunda görüşmeler yapılmış ve Muhtar Bey Almanlara hiç güvenmediğini,
Almanların bu gemiye zarar verebileceklerini söylemişti. Muhtar Bey, İngiliz
temsilcilerin Osmanlı temsilcileri üzerinde iyimser bir etki oluşturmuş
olduklarını ifade etmiş ve Türklerin İngiltere’nin bir düşmanı olarak
kalamayacağını eklemiştir. Bazı kamplardaki esirlerin gereksiz sıkıntılarından
Enver Paşa sorumlu tutulmuştur. Savaş esirlerine mektup ve paketler gönderme
konusunda Enver Paşa kötü niyet göstermiştir. Mısır’dan Türk sahillerine
esirleri taşıyan geminin saldırıya uğramayacağına dair Almanya ve Avusturya’dan
garanti alınacaktı. Türkler nakil işleminin bir hastane gemisiyle
gerçekleştirilmesini ve 926
gemide ne
kadar Türk yolcu olacağını öğrenmek istemiştir. Türkler acilen bir anlaşmaya
varmak istemesine rağmen İngilizler Bern’de Türklerle anlaşma konusunda fazla
ümitli değildi.[119]
Esirlerin değişimleri ile ilgili
düzenlemeler ve sayılarına dair bilgiler kamuyu ile paylaşmıştır. İngiltere
Hükûmeti, mümkün olduğunca fazla sayıda malul savaş esirinin değişimi ile
ilgili bir anlaşmaya varılması adına gerekli adımları atmaya hazır olduğunu
açıklamıştır. Uzun bir gecikmeden sonra Osmanlı Hükûmeti İngiliz temsilcilerle
bu konuyu görüşmek amacıyla İsviçre’ye delegeler göndermeye istekli olmuştur.
İngilizlerin elindeki Türk esirlerin sayıca Türklerin elindeki İngiliz
esirlerden çok ciddi bir üstünlüğü vardır. Türk esirlerin sayısı 46.000,
İngiliz ve Hintli esirlerin sayısı ise 8.000 civarında olduğunu basında yer
almıştır.[120]
Bern’de
İngiliz delegeleriyle müzâkerelerde bulunmak üzere Osmanlı elçilerinden Muhtar
Bey’in başkanlığında Mübadele-i Üsera Komisyonu kurulmuştur.[121] Hariciye Nezareti bünyesinde oluşturulan
komisyona,
Başkomutanlık Vekâleti ile
Harbiye Nezareti Muamelat-ı Zatiye Müdüriyetinden temsilciler seçilmiştir.
Ayrıca Siyasi İşler Genel Müdürlüğü adına Müsteşar Muavini İbrahim Halil Bey’in
başkanlığı altında toplanmak üzere uygun bulunacak bir kişi Dahiliye Nezaretine
konu hakkında bilgi verecekti. Dâhiliye Nezareti Emniyet Umum Müdürü Hüseyin
Aziz de komisyonda görevlendirilmiştir. Bern esir mübadelesi konferansına
askeri kanattan temsilci olarak Bern Askeri Ataşesi Albay Halil Bey ve Menzil
Umum Müfettişliğine bağlı Esir Garnizon Müfettişi Albay Ziya Beyler tayin edilmiş
ve refakatlerine kâtip sıfatında İngilizce bilen Yedek Subay Hüseyin Hâkî
Efendi memur edilmiştir. Mülkiye cihetinden önceden Kopenhag Konferansı’nda
temsilci bulunan Kızılay Esirler Şubesi Müdürü İzzet Bey ve bu konferansta
kâtiplik vazifesini gören Nizameddin Bey ile Emniyet Umum
Müdürlüğünden düşman uyruklular
muameleleriyle iştigal eden şubesinden birinin tayinleri de münasip
görülmüştür. Heyet başkanlığına Halil Bey’in getirilmesi karşılaştırılmış ise
de daha sonra Atina eski büyükelçisi Muhtar Bey tayin edilmiştir. Konferansın
başlayacağı zamana kadar tayinleri uygun görülen bu temsilciler ile kâtipler
her gün Menzil Umum Müfettişliği dairesinde toplanarak müzâkerelerde
bulunacaktır.[122]
İngiltere’nin İsviçre Büyükelçisi
Horace Rumbold Aralık 1917’de Türk tarafının delegelerinin zaafları da dahil
haklarında bilgiler vermiştir. Deneyimli bir diplomat olan Muhtar Bey, 1912
yılında Stockholm, Budapeşte, Atina, Lahey, Kiev gibi yerlerde elçi,
maslahatgüzar ve konsolos olarak görev yapmıştır. Sonraki yıllarda
milletvekilliği ve geçici olarak Hariciye Nezareti görevleri yanı sıra Moskova
ve Washington’da büyükelçilik görevlerini de üstlenmiştir. İngilizler,
Türklerin baş delegesi Muhtar Bey’in İttihat ve Terakki Cemiyetinin en fanatik
üyelerinden biri olmasını Hükûmet adına inisiyatif alabilmesi açısından
avantajlı görülmüştür. Talat Paşa’nın yakın bir arkadaşı ve son iki yıllık
süreçte İsviçre’yi ziyaret etmiş en önemli Türk’tür. Özel yaşamı son derece
maceracıdır. Sürekli olarak paraya ihtiyacı vardır ve onu elde etmek için her
yola başvurmaya hazırdır. Amsterdam eski Türk Konsolosu olan Mundji Bey ile
beraber bir kaçakçılıktan 30.000 pound kazanmış ancak bu para kısa bir sürede
tükenmiştir. Savaş esirlerinin müfettişi olarak bilinen Hüseyin Aziz Bey, İstanbul’daki
gizli polisin başıdır ve bu göreve 1915 yılının başında atanmıştır. İttihat ve
Terakki Cemiyetinin en etkili üyelerinden biri olan Dr. Nazım’ın da
arkadaşıdır.[123]
İzmir’de imzalanan esirlerin
mübadelesine dair anlaşma ile Osmanlı Hükûmeti yaşlarına bakılmaksızın esir
olan mürettebata karşılık Eyüb Sabri Bey’in değişimini kabul etmişti. Sivil
esirlerden de yalnızca askerlik yaşında olmayanların koşulsuz değişimleri uygun
bulunmuştur. Esir kamplarına ziyaretler yapılması da uygun görülmüştür. Savaş alanından
40 kilometre uzaklıktaki esirlerin ziyareti gündeme gelmiş ve Babıali, esir
kamplarının dışında çalışan esirlerin ziyaret edilmelerine izin vermeyi
reddetmiştir. Buna savaş alanlarının çok sayıda olmasını ve birbiriyle önemli
ölçüde çakışmasını sebep gösterilmiştir. İsviçre’nin Bern Elçisi H. Rumbold, 24
Aralık 1917’de anlaşmaya varılmış olan başlıca hususları açıklamıştır. 1.000
İngiliz ve 1.500 Türk malul savaşçının ivedi olarak mübadelesi, askerlik
yaşında olanlar hariç Eyüb Sabri ve Zinnun beyler dahil geri dönmeyi isteyen
sivillerin mübadelesi konusunda anlaşılmıştı. İngilizler sivillerin
mübadelesinde sayısal üstünlükleri sayesinde avantajlı olduklarının
farkındadır. Babıali, Tarsus’un kuzey ve batısında yer alan kampların Hollanda
Temsilciliği tarafından istenildiği zaman her bakımdan denetlenmesini ve
Tarsus’un ötesindeki kamplardan 2.000 ile 3.000 civarında oldukları tahmin
edilen esirleri çekmeyi kabul etmişti. 2 Türk, 1 İngiliz esir doktordan oluşan
komisyon tarafından muayene edilecek olan savaşçı esirleri en düşük sakatlık
standartları dikkate alınarak Mısır’dan deniz yolu ile nakledilecektir.[124]
Bern Elçisi Fuad Selim Bey,
İsviçre Dışişleri Bakanı Ador’a konferansa katılmaya hazır olduklarını
bildirmiştir. Eyüb Sabri Bey’in serbest kalması Türkler açısından yine en
önemli konu olacaktır. Ador bu konuda elinden geleni yapacağını söylemiştir. 3
Aralık’ın İsviçre Meclisinin açılış gününe gelmesi sebebiyle görüşmelerin 26
Kasım’da başlamasını istemiş fakat bu mümkün olmamıştır.[125]Askeri
ve mülkiye esirlerin değişimi ve kampların denetimi hususunu görüşmek için bir
araya gelen İngiliz ve Türk delegeler arasında ilk toplantı 4 Aralık 1917 günü
Kızılhaç heyeti eski başkanı ve İsviçre Siyasi İşler Müdürü M. Ador’un
başkanlığında gerçekleşti. İngiltere delegeleri olarak Lord Newton ve General
H. E Belfield, A.Pury ve onlara eşlik edecek aynı zamanda Lahey Konferansı’na
katılmış bazı yardımcılar da olacaktır.[126]
Esirlerin değişimine dair
müzakereler Aralık ayının ilk günlerinde başlamıştır. Savaş ve sivil
esirlerinin mübadelesi öncelikle görüşülürken savaş esirlerin durumun
düzeltilmesi konusu sonraya bırakılmıştı. Bu arada mübadelenin kapsamı
konusunda tartışmalar çıkmıştır. Kabul olunan madde, bazı ifadeler ve değişik
konular Muhtar Bey tarafından düzenli bir şekilde Başkumandanlık Vekâletine
gönderilmiş ve karşılıklı olarak maddelerin değerlendirilmesi yapılmıştır.
Mübadeleye tâbi tutulacak malul
Osmanlı esirlerinin Anadolu sahilinde bir Osmanlı limanına sevk edilmesi ve bir
denizaltının tecavüzüne maruz kalmaması müzakereler boyunca tartışılan konular
arasındadır. Her iki Hükûmet de sivil vatandaşlardan, hiçbir istisna
olmaksızın, isteyen herkesin ülkesine dönmesine izin verecektir. Bu sivil
esirlere halen Manisa’da gözaltında bulunan, İngiltere yük gemilerinde görevli
subay ve mürettebat dahildi. Her iki Hükûmetten de kendi isteğiyle düşman
ülkelerde kalmak isteyen her vatandaş, diplomatik temsilci yahut söz konusu
Hükûmetin vatandaşlarını korumayı üstlenen devletin konsolosu önünde bir
deklarasyon imzalayacaktır. Bu antlaşmadan faydalanmak isteyen İngiltere
topraklarındaki sivil Osmanlı vatandaşları, mümkün olan en kısa zamanda bir
gemi ile Foça’ya yahut bu antlaşmanın imzalanmasından sonra belirlenecek bir
noktaya nakledileceklerdir. Bu antlaşmadan faydalanmak isteyen, Türkiye’de
gözaltında bulunan İngiltere vatandaşları aynı tarihte aynı gemiyle ülkelerine
dönmek için Foça’ya yahut belirlenecek başka noktaya gönderileceklerdir.[127]
Müzakerelerde sadece malul askeri
esirlerin mübadelesi kabul edilmişti. Yalnız her 1.000 esir için 1 doktor ve 5
sıhhiye memuru geri kalan esirler için kamplarda alıkonulacaktı. Esirlerin tâbi
bulunduğu Hükûmet tarafından düzenlenecek bir liste ile geri kalan doktor ve
sıhhiye memurlarının tamamı da malul esirlerle birlikte mübadele edilecektir.
İngilizler, Osmanlı Hükûmetinin baytarların da iadesi teklifini kabul
etmemiştir. Osmanlı sağlık personeline ait 48 kişilik liste konferansa
sunulmuştur. Bu anlaşma gereğince, İngilizlere iade edecek tahminen 25 İngiliz
doktora mukabil 40 Osmanlı doktoru vardı. Müzakereler sırasında ağır
hastalardan 80 asker ile 1 subay İstanbul’dan yola çıkarılmıştır. Ayrıca her
iki Hükûmet de savaş sürdüğü müddetçe, malul olan ya da malul olacak olan tüm
savaş esirlerini değiştirmeyi kabul edecekti.[128]
Bern’deki İngiliz delegeler ile
Osmanlı Hükûmeti arasında müzakere edilen bir diğer konu esir kampları
şartlılarının iyileştirilmesiydi. Gönderilen telgrafta The Times’ın 20 Kasım
1917 tarihli nüshasına atıfta bulunarak Osmanlı topraklarında 8.000 İngiliz ve
Hintli esir bulunduğuna ve bunların esaretin çok şiddetli geçmesine rağmen
hayatta kaldıklarına yer verilmiştir. Osmanlı Hükûmeti ellerinde bulunan
İngiliz esirlerine kötü muamele edildiği hakkındaki beyanatın asılsız olduğu
İngiltere Hükûmetine bildirmiştir. İngiliz temsilciler ise Osmanlı
topraklarındaki esir kamplarının mümkünse askeri bölgelerin dışına
nakledilmesini istemiştir. Sonuçta savaş esirlerin korunması ve gözaltında
bulundukları kampların düzenli denetlenmesi konusunda taraflar anlaşmıştır.
Gözaltı kamplarının denetimi ile ilgili olarak İstanbul’daki Hollanda Kraliyet
Orta Elçiliği, İngiliz savaş esirlerinin gözaltında bulundukları tüm kamplara,
kısıtlama olmaksızın, tüm denetim kolaylıklarıyla girme hakkına sahip olacaktı.
Aynı zamanda bu denetim hakkı çeşitli işlerde çalıştırılan ve cepheye 40
kilometre uzaklıktaki savaş mahkumlarını da kapsamaktadır. Kısıtlama olmaksızın
giriş hakkı ve aynı denetim kolaylıkları İngiltere topraklarındaki Osmanlı
vatandaşlarının korunmasından sorumlu devletin temsilcisi için de geçerli
olacaktı.2259 [129]
Müzakereler süresince Eyüb Sabri
Bey Osmanlı Hükûmetinin olmazsa olmaz şartı olmuştur. İngiltere Hükûmeti, vakit
kaybetmeksizin Eyüb Sabri Bey’i Foça’daki otoritelere teslim edecek, Osmanlı
Hükûmeti ise aynı gemiyle halen Manisa’da bulunan tüm mahkûm denizcileri
gönderecekti. Mübadele antlaşmanın iki tarafça onayı ve onaylı metnin birbirine
ulaştırmasından sonra gerçekleşecekti. Mübadele sözleşmesi imza edilmedikçe bu
kişinin tahliyesinin mümkün olamayacağı İngiltere Hükûmetince açıklanmıştır.
Osmanlı Hükûmeti, Eyüb Sabri Bey ile beraber Zinnun ve Reşid Sadi beylerin de
savaş esiri olmadığını ve sebepsiz yere tutuklandıklarını ileri sürerek derhal
serbest bırakılmalarını talep etmişti.[130]
Esirlerin mübadelesi deniz yolu
ile bir Anadolu sahilinde gerçekleştirecek ve vapurun korunması için taraflarca
gerekli tedbirler alınacaktır. Esirlerin nakledileceği yollar bilahare harbin
alacağı şekil ve vaziyete göre Hükûmetçe tespit edilecektir. İngiliz Temsil
Heyeti, Mısır’daki Osmanlı esirlerinden birinci kâfilerin Marsilya yolu ile
sevki için talimat vermiştir. Mübadeleye tâbi tutulacak olan İngiliz
esirlerinin İsviçre yolu ile gönderilmesi kabul edilmiştir. İngiliz
temsilcileri Mısır’daki malul Osmanlı esirlerinden makul miktarının Marsilya
yoluyla yola çıkarılması için Londra’ya talimat vermiş ve İstanbul’dan sevk
edilen İngiliz esirlerinin Avusturya’da uzun müddet kalmamalarını istemiştir.
Hangi çeşit hastaların mübadelesinin gerçekleşeceği de görüşülecektir. İngilizlerin
elince bulunan ve mübadeleye tâbi tutulacak Osmanlı esirlerinin bir İngiliz
hastane gemisi veya herhangi bir gemi ile Anadolu sahilinde istenen bir Osmanlı
limanına sevki Osmanlı Hükûmetince talep edilmişti. Gemilerin sefer sırasında
bir denizaltının tecavüzüne maruz kalmayacağına dair Osmanlı Hükûmetinden
garanti istenmiştir. Bu sebeple, Avusturya ve Almanya Hükûmetlerinden bu konuda
gerekli garantilerin alınacağı bildirilmiştir. Muhtar Bey esirlerin deniz yolu
ile tehlikeli bölgelerden sevkine imkân kalmadığından askeri yetkililerce
gösterilecek kayıt ve şartlar altında esirlerin naklinin Sina Cephesi’nden
yapılmasını teklif etmiş fakat Osmanlı Hükûmeti tarafından kabul edilmemiştir.[131]
Müzakerelerde vefat eden esirler
de konuşulmuştu. İngilizler, yaşayan veya vefat etmiş esir listelerinin bazen
eksik ve bazen pek geç olarak tebliğ edildiğinden şikâyet etmiş ve durumun
düzeltilmesini istemiştir. İngilizler ayrıca, ölümlerin sebeplerinin
araştırılmasını ve esir karargâhlarının askeri alanlardan çıkarılmasını talep
etmişti. Osmanlı Devleti, konu ile ilgili daha önce Hollanda Hükûmeti
aracılığıyla sunulan raporları tekrar konferansa vermiştir. Yaşanan
gecikmelerde ve eksik listelerde kasıtlı bir ihmalin olmadığı, listelerin
süratle düzenlenip gönderilmesi konusunda gerekli hassasiyetin gösterileceği
İngiltere Hükûmetine bildirilmiştir. Osmanlı Devleti ayrıca Hicaz’da Şerif
Hüseyin tarafından esir edilen ve İngilizlerce Kahire’de tutulan Osmanlı subay
ve memurların şartsız serbest bırakılmalarını talep etmiştir. Bu kişilerin
yardıma muhtaç bir şekilde eski binalarda tutulduğunu savunmuştur.[132]
İki devlet arasındaki görüşmeler
26 Aralık’ta olumlu olarak sonuçlanmıştır. İngiltere ile Osmanlı Devleti
arasında Mösyö Ador’un huzurunda ve İsviçre Umumi Savaş Dairesi gözetiminde 28
Aralık 1917’de savaş esirlerinin durumlarını düzeltmek ve değişimini
gerçekleştirmek amacıyla Bern’de bir sözleşme imzalanmıştır.[133]
Her iki taraf da antlaşmanın en kısa sürede tasdik edileceği sözünü vermişti.
Ahmed Muhtar Bey, daha sonra 31 Aralık’ta antlaşma ile ilgili raporu İstanbul’a
göndermiştir. Bu tarihe kadarki en ciddi esir değişim antlaşması olan Bern
İtilafnamesi’ne göre hasta ve yaralı esirler ile sağlık personeli ve silâh
altına alınmamış siviller karşılıklı olarak listelerin değişimden hemen sonra
mübadele edilecekti. Yaralı, hasta ve savaş dışı siviller toplam esirlerin çok
küçük bir kısmını karşılık gelmekte olup asıl sevkiyat bu esirlerin
değişiminden sonra başlayacaktır.[134]
İngiltere Hükûmeti, sözleşmeyi
Ocak ayında tasdik etmesine rağmen Osmanlı Hükûmetinin onaylaması Nisan ayını
bulmuştur. İngiliz ve Türk savaş esirleri ve sivillere ilişkin anlaşma, Osmanlı
Hükûmetince 22 Nisan 1918’de onaylanmıştır.[135]
Onay ardından sözleşmenin örnekleri Hariciye Nezareti aracılığıyla başta
İngiltere Hükûmeti olmak üzere Osmanlı topraklarında bulunan esir kamplarına ve
mübadeleyi yapacak mülki ve askeri yetkililere gönderilmiştir. Anlaşmaya rağmen
mübadele Kasım 1918’de ancak başlamıştır.[136]
En nihayetinde 787 Osmanlı esiri Foça’ya
getirilmiş ve bu esirlerin İzmir’e sevk edileceği 18 Kasım 1918 tarihli basına
yansımıştır. Mübadele, İsviçre’de İtilaf Devletleri ile Osmanlı Hükûmeti
arasında imza edilen sözleşme hükümleri gereğince gerçekleşmiştir. Gelen
esirlerden 55’i subaydır. Esirlerden 2 subay ve 12 er ise yaralı durumdaydı.
Esirlerinin İzmir’e gelmelerinin ardından Osmanlı Hükûmeti de elindeki İtilâf
Devletleri esirlerini Foça’ya sevk etmeye başlamıştır.[137]
Bern İtilafnamesi her ne kadar her iki tarafın mübadeleyi ağırdan alması ve
sonrasında imzalanan Mondros sonrası sekteye uğrasa da Türk esir subay ve
erler, 3 yıl boyunca kafileler halinde İngiliz vapurları ile İstanbul’a
götürülmüş ve Osmanlı ordusuna teslim edilmişlerdir.[138]
Müzakereler
ve anlaşmalar sonrasındaki sürece baktığımızda, bütün engellemelere rağmen esir
mübadelesinin küçümsenmeyecek rakamlara ulaştığını görmekteyiz. Nitekim Mondros
Mütarekesi’nden 14 Şubat 1921’e kadar İtilaf
Devletleri tarafından iade edilen
Türk esirlerinin sayısı 8.326 subay, 122.701 er olmak üzere toplam 131.027’dir.
Bunlardan 7.626 subay ve 102.950 er İngiltere tarafından serbest
bırakılanlardır.2269 [139]
Lord Newton, ilgili anlaşmanın
geç de olsa Osmanlı Devleti tarafından onaylanmasından dolayı memnuniyetini
bildirmiştir. Gerçi Almanya ile yaşanan süreçten daha fazla zorluk yaşanmıştı.
Her şeyden önce Türkler de tıpkı Almanlar gibi hiçbir şekilde esirleri
değiştirmeye yanaşmamıştı. Ona göre bu devletler Avrupalı esirleri ellerinde
bulunduruyor olmanın gururunu yaşamak istiyorlardı. Dahası esirler bir kazanç
kaynağı olarak görülmüştür. Esir düşmüş olan kendi vatandaşlarına karşı son
derece kayıtsız kalmışlardı. Kendi esirlerine iyi davranıldığını bilmenin
rahatlığı içindeydiler. Gerçek manada ilgi gösterdikleri yalnızca bir kişi
vardı ve değişim ile ilgili tüm planlar da bu kişiye yönelikti. İngiltere
Hükûmeti, elinde bulundurduğu bu kişinin kıymetinin farkında olmuş ve bu şahsın
tatmin edici bir eş değeri ile değiştirilmeksizin geri gönderilmesine izin
vermemiştir.[140]
İngiltere Hükûmeti Bern
İtilafnamesi’ni 25 Ocak 1918’de tasdik etmiş ve Babıali’ye bildirmiştir. Ahmed
Muhtar Bey, antlaşmasının bir nüshasını Hariciye Nezaretine ulaştırmak için 20
Ocak’ta Viyana Osmanlı Elçiliğine göndermiştir. Antlaşma 11 Şubat’ta nezarete ulaşmıştır.
Osmanlı Devleti’nin onaylaması biraz zaman almıştır. Bunda en büyük etken
Osmanlı Devleti’nin esirleri hazırlamak için yeterli ödeneği bulamaması
olmuştur. Antlaşmanın onay süreci uzayınca Ahmed Muhtar Bey 7 Şubat’ta konu ile
ilgili İsviçre Hükûmetinin kendisini uyardığını bildirmiştir. Mukavele ancak
Nisan ayında Meclis-i Vükelâca tasdik edilmiştir. Mukavelenin onaylanmasının
uzun sürmesi İngilizleri kuşkulandırmıştır. Bunun üzerine İngilizler tarafsız
devletleri aracı yapmıştır. Nitekim Hollanda Elçiliği aracılığıyla 22 Nisan
1918’te Hariciye Nezaretine bir nota vermiş, kendilerinin anlaşmayı Ocak ayında
onayladığını ve ilk kafile olarak hastalıkları ağır 1.500 Osmanlı esirini
göndermeye hazır olduklarını bildirmişlerdi. Bunun karşılığı olarak da Osmanlı
Devleti’nin en kısa süre içinde anlaşma hükümlerinin yerine getirmesini
istemişlerdi. İlk kâfile olarak hastalıkları ağır 1.500 Osmanlı esirinin
memleketlerine iadesine iki taraf heyetince karar verilmişti. İngiliz bu
esirlerin değişimi için her türlü hazırlığı yapmış aynı işlemlerin Osmanlı
Hükûmetince de ivedi olarak yapılmasını istemişlerdi. Buna rağmen Nisan 1918’de
anlaşmanın onayı ile Osmanlı Hükûmeti tarafından hasta esirleri hazırlanmasına
başlanmıştır.[141]
Mübadele
antlaşması uygulanırken nezaretler arasında nüshaların yetersizliğinden bazı
sorunlar çıkmıştır. Bu sebeple, Dahiliye Nezareti 7 Temmuz 1918’de Hariciye
Nezaretinden İngiltere ve Fransa ile yapılan antlaşmanın 50 adet basılarak
ilgili yerlere gönderilmesini istemiştir. Verilen cevapta antlaşma metninin
Harbiye Nezaretinden istenmesini bildirmiştir.[142]
Sonuçta Harbiye Nezareti antlaşma metninden 200 adet bastırarak 2 Temmuz’da
Hariciye Nezaretine göndermiştir.[143]
6.4
Esir
Mübadelesine Dair Bern İtilafnamesi
Bern İtilafnamesi’ne genel olarak
bakıldığında anlaşmanın hükümleri beklenenden çok daha tatmin edici durumdadır.
Önemli miktardaki esirin değişimi, kampların denetimi ve esirlere uygulanan
muamelede gelişmeye ilişkin düzenlemeler üzerinde uzlaşılmıştı. Anlaşma her iki
Hükûmet tarafından onaylanır onaylanmaz, hükümleri gecikme yaşanmaksızın
yürürlüğe girecekti.[144]
Bern
İtilafnamesi’nde öncelikle “esir” kelimesin tanımı yapılmıştır.
Antlaşmanın 2. maddesinde esir ile kastedilen hem asker hem de sivil esirler
iken savaş esiri olanlar için savaşçı tabiri kullanılmıştır. İtilafnamenin 2.
maddesinde İngilizce kopyalarının Türkiye’deki İngilizlerin bulunduğu kamplara,
Türkçe kopyaların İngiltere ve sömürgelerindeki Türklerin alıkonulduğu kamplara
dağıtılmasından bahsedilmiştir. Antlaşma 3 bölüm, 24 madde ve ek beyannameden
oluşmaktaydı. Ayrıca anlaşmada ilk iki maddenin yer aldığı bir de giriş bölümü
bulunmaktaydı. Birinci bölümde, esirlerin iadesi, ikinci bölümde esirlere
yapılan muamele, son bölümde ise devletlerin karşılıklı birbirini bilgilendirmesi
yer
almaktaydı. Anlaşması sonrasında
anlaşmanın detaylarında ya da yanlış anlaşılabilecek noktalarda bazı
düzenlemeler de yapılmıştır.[145]
Anlaşmanın 3. maddesinde yaralı
savaş esirlerin memleketlerine iadesi görüşülmüş ve sağlık durumları iyi olmayan
tüm savaş esirlerinin miktar ve rütbesi dikkate alınmaksızın memleketlerine
iadesine karar verilmiştir. Geri gönderilme için elverişli olan İngiliz
savaşçıların bir listesinin hazırlanmasında ve tüm kamplara malullük
çizelgesinin gönderilmesinden söz edilmiştir.[146]
4. maddeye göre esirlerin geri
gönderilmeleri üç ayrı aşamada olacaktı. İngilizlerin esareti altındaki sivil
ve asker Osmanlı esirlerinin Hindistan, Burma, Mısır, Malta, İngiltere ve
Kanada gibi muhtelif ve birbirinden uzak mahallerde bulunması ve oralarda
esirlerin genel durumunun kontrol edecek tarafsız elçiliklere mensup tarafsız
ve hayırsever doktorların tedarikinde zorluk yaşanması hasta esirlerin
tedavisinde zorluklara yol açmış ve bir an önce evlerine gönderilmeleri daha
uygun görülmüştü. Mübadelesi lazım gelenlerin ayrılması için her iki memleketin
harp esirleri garnizonlarında komisyonlar kurulmasına karar verilmiştir. Bu
heyette tarafsız ülkelerin doktorları dahil olduğu gibi esirler arasından
seçilen doktorlar da komisyonlarda görev alacaklardı. Sağlık durumu yerinde
olmayan malul ve yaralıların seçimi için 3 doktordan oluşan tıbbı komisyonlar
kurularak tüm karargâhlar ile çalışma kamplarındaki savaş esirleri muayene
edeceklerdi. Bu komisyonlar, Osmanlı Devleti’ndeki İngiliz savaş esirleri
karargâhları için 2 Osmanlı subayı ile savaş esiri 1 İngiliz subaydan ve
İngiltere idaresinde bulunan Osmanlı savaş esirleri karargâhları için 2 İngiliz
subayı ile savaş esiri 1 Osmanlı subayından oluşacaktı. Bir karargâhta savaş
esiri doktor bulunmadığı takdirde diğer bir karargâhtan doktor getirilecektir.
Tıbbı komisyonlar, tüm savaş esirlerinin bulundukları karargâhlar ile çalışma
kamplarını her üç ayda bir ziyaret edeceklerdi.
Tıbbı komisyonların ziyareti
savaş esirlerine asgari 15 gün önceden haber verilecekti. Tıbbı komisyonlar
tarafından tedavi edilmesi arzu edilen savaş esirleri bu arzularını her
karargâhın yardım heyetine önceden bildireceklerdi. Muayene olmak isteyen savaş
esirlerinin listeleri yardım heyeti tarafından karargâh komutanına sunulacak ve
komutanlar da bu listeleri tıbbı komisyona ulaştıracaklardı. Tıbbı
komisyonların kararları çoğunluk kararı ile alınacak ve bu karara itiraz
edilemeyecekti.[147]
Anlaşmanın 5. maddesine göre
yukarıda söz edilen muayenenin sonuçları beklenmeksizin belirli miktardaki
savaş esirleri memleketlerine derhal iade edilecekti. Bunun sağlanması için
rütbelerine bakılmaksızın 300’ü beyaz, 700’ü Hintli İngiliz, 1.500 Osmanlı
yaralı (malul) esirin yukarıda belirtilen tıbbi komisyonların muayene formalitelerini
beklemeden memleketlerine iadelerine karar verilmişti. Değişim listelerini
beklemeksizin 1.500 Osmanlı ve 1.000 İngiliz esirin gönderilmesi için
çalışmalar vakit kaybetmeksizin başlayacaktı. 1.500 malul esir çıkmaması
durumunda diğer bölgelerden esirler getirilecekti.[148]
İngiltere Hükûmetine göre Türkiye’deki savaş esirlerinin sayısı 9.000’i aşmasa
da hayatta kalanlar arasında malul esirlerin sayıları çok fazlaydı.[149]
6.
madde, geri gönderilen savaş esirlerinin bilahare
istihdam edilemeyecekleri hakkındaydı. 3. ve 5. maddeler uyarınca
memleketlerine iade edilen savaş esirleri cephelerin hiçbirinde, iletişim
hatlarında, askeri menzillerde veya işgal edilmiş topraklarda askeri hizmette
katiyen istihdam edilmeyeceklerdi.[150]
Müzakereler sonrası bu maddeye açıklık getirilmiştir. Mübadele edilen
esirlerinin gerek savaş hattında ve gerek savaş hattının hemen gerisinde hiçbir
askeri vazife ile görevlendirilmemesi usulden olmakla beraber bu durum bir özel
madde ile düzeltilmiş ve savaş hattı tabirinin müşfik devletlerin savaş hattını
da içine alması karşılıklı olarak kabul edilmiştir.[151]
7.
madde, sağlık personeli hakkındadır. Sıhhiye
heyetinin memleketlerine iadesi görüşmelerinde her iki tarafın elinde bulunan
tüm sağlık heyetinin mümkün olan en kısa sürede iade edilmesi
kararlaştırılmıştı. Osmanlı ordusunun askeri doktorlar hususunda malum olan
ihtiyacı dikkate alınarak İngiltere’de esir bulunan Osmanlı doktorlarının bir
an evvel mümkün olduğu kadar çok miktarda iadeleri temin edilmek üzere
Kopenhag’da kabul edilmiş olan nispet yani 2.000 esire mukabil bir doktor ve 10
sıhhiye memurunun askeri esirlerin genel sağlık işlerinde istihdam edilmeleri;
geri kalanların kayıtsız ve şartsız mübadelesi görüşülmüş fakat
anlaşılamamıştır. Varılan anlaşma ile sağlık heyetlerinin iadesinde İngiltere
Hükûmeti sadece Osmanlı savaş esirlerinin hizmetlerine tahsis edilmek üzere her
2.500 savaş esiri için bir sıhhiye subayı ile on sıhhiye küçük subayı
(astsubay) ve sıhhiye askerini tutma hak ve yetkisine sahip olacaktı. Osmanlı
Hükûmeti de sadece İngiliz savaş esirlerinin hizmetlerine tahsis edilmek üzere
İngiliz her 1.000 savaş esiri için bir sıhhiye subayı ile beş sıhhiye küçük
subayı ve sıhhiye askerini tutmak hak ve yetkisine sahip olacaktı. Geri
kalanların iadeleri hususunda anlaşma sağlanmış ve bu suretle takriben 80 kadar
Osmanlı doktorunun dönüşleri temin edilmiştir. Sıhhiye memurlarının ilk kafile
ile bir an evvel dönüşlerindeki lüzum ve fayda İngiliz temsilcilerine kabul
ettirilmiştir. Eczacılar memleketlerine iade edilecek olan kişiler arasında yer
alırken baytarlar ilk etapta dâhil edilmemiştir. Esasen İngiltere’de ancak üç
Osmanlı baytarı mevcut olduğundan bu hususta ısrara gerek görülmemiştir.[152]
Sıhhiye heyeti mümkün mertebe savaş esirleri ile aynı anda evlerine döneceklerdir.
Bu madde gereği, evlerine gönderilecek sıhhiye heyetinin listelerini her iki
Hükûmet birbirine gönderecektir. Memleketlerine iade edilen sıhhiye heyetleri
harbin devamı müddetince ancak sağlık hizmetinde istihdam edebilecektir.[153]
Anlaşmanın 8. maddesi, kadın ve
çocuklar dahil sivillerin memleketlerine iadesi konusundadır. Her iki devlet,
karargâhlarda gözaltında veya kendi toprağında serbest bulunan düşman tarafın
ticari gemi mürettebatı, polis ve emekli subaylar da dahil olmak üzere tüm
sivil tebaayı kendi arzularına göre memleketlerine dönme hakkını vermeyi kabul
etmiştir. İki tarafın ticaret gemilerine mensup üst düzey subayların,
askerlerin ve mülkiye memurları ile polis ve sabit jandarmaların sivil ahali
arasında mübadelesi, özel surette belirtilmiş ve bu suretle İngilizlerin elinde
bulunan mühim miktarda memur ve polis ile sabit jandarmanın geri alınması
garanti altına alınmıştır. Hükümlü ve herhangi bir suçtan tutuklu olup
mahkemesi devam edenler bu maddeden istisna edilmiştir. Ticari gemiler de dahil
olmak üzere 17 yaş altı ve 50 yaş üstü siviller, eğer istiyorlarsa geri
gönderileceklerdir. Askerlik döneminde bulunanların liste değerlendirilmesi
suretiyle mübadeleleri taraflarca kabul edilmiştir. 17 yaşından 50 yaşına kadar
olan erkek esirler yalnız esir listelerinin karşılıklı gönderilmesi ve eşit
miktarda esirin iade olması şartıyla karşılıklı değerlendirilmesi yapıldıktan
sonra değiştirileceklerdir. Her memlekette düşman tarafın sivil tebaası
memleketlerine dönmek için kendilerine verilmiş olan izinden mülki idare
vasıtasıyla haberdar edilecektir. Bu kapsamda, Türk sivillere geri gönderilme
hakları olduğunu bildirilecektir. Bu ihbar tarihinden itibaren 20 gün içinde
kalmak veya dönmek hususundaki niyetlerini bildireceklerdir. Bu süre zarfında gitmek
arzusunu beyan etmeyenlerin isteklerinin dikkate alınmayacağı özel bir madde
ile açıklanmıştır. Ticari gemilerin kamptan ve tayfaları ile askerlik hizmeti
dışında kolluk kuvveti olarak kullanılan sivil jandarma ile polis ve emekli
subaylar antlaşma gereği memleketlerine iade edilmek veya mübadele edilmek
üzere sivil sınıf hükmünde değerlendirilip bu antlaşmadan istifade
edeceklerdir. Son olarak bu maddeden Eyüb Sabri, Zinnun ve Reşid Sadi beyler de
geciktirilmeksizin yaralanacaklardır.[154]
9.
maddede, esirlerin nasıl nakledileceği ve masraflar
değerlendirilmiştir. 8. madde gereğince memleketlerine iade edilecek olan
Mısır, Hindistan, Malta ve Kıbrıs’taki Osmanlı sivil esirler, Osmanlı
topraklarında bulunan İngiliz sivil esirlerinin memleketlerine iadelerine tahsis
kılınan gemiler ile nakledileceklerdi. Almanlarla İngilizler arasında evvelce
tanzim edilen sözleşme benzer esaslar kabul edilerek karar altına alınmıştır.
Savaş esirlerinin iadesi daha sonra olmak üzere iki Hükûmet tarafından tayin
olunacak limanlar arasında deniz yolu ile gerçekleşecekti. İngiltere Hükûmeti,
Osmanlı esirlerinin memleketlerine iadelerine tahsis edilecek gemilere
yapılacak her türlü taarruza karşı Akdeniz’de savaş gücü bulunan
müttefiklerinden garanti alacaktı. Esir eden devletin arazisinde veya
idaresinde bulunan ve bu gemilerin en son çıktıkları limandan itibaren nakliye
masrafları savaş esirlerinin bağlı bulunduğu devlet tarafından karşılanacaktı.
Eğer nakliye deniz yolu ile yapılamaz ise İngiliz savaş esirleri karadan
Bulgaristan, Avusturya, Macaristan, İsviçre ve Fransa yolu; Osmanlı savaş
esirleri İtalya, Fransa ve Felemenk’e kadar deniz, sonrasında karadan İsviçre
veya Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan yolu ile memleketlerine iade
edileceklerdi. Bu yolun kullanılması durumunda masraflar tarafsız ülkenin
hududuna kadar esir eden devlet tarafından karşılanacak ve geri kalan masraflar
ise savaş esirlerinin tabii bulunduğu devlete ait olacaktı. Yukarıda
zikredilmeyen yerler haricinde olup memleketlerine iade edilecek olan Osmanlı
sivil esirleri İngiltere Hükûmeti masrafları karşılamak şartıyla bir İngiliz
hududuna kadar nakledileceklerdi. Oradan Osmanlı topraklarına dönüş Osmanlı
Devleti tarafından üstlenilecekti.[155]
10.
maddede, 5. maddede yazılı ve memleketlerine ilk
iade edilecek esirlerin nasıl nakledileceği düzenlenmiştir. İngiliz malul
savaşçılar ve sağlık subayları öncelikle gönderilecekti. İngiliz tebaası için
5. maddede belirtilen oranlarda beyaz ve Hintli 1.000 İngiliz yaralı savaş
esiri, 1.500 Osmanlı savaş esiri ile 7. maddede açıklanan sıhhiye subayları
aynı maddede belirtilen formaliteler beklenmeksizin evlerine gönderilecekti.
1.500 sayısını tamamlamak için yaralı savaş esirleri, gemide boş yer kalırsa da
sivil esiler evlerine gönderilecekti. Daha sonra ise ticari gemiler ve
sivillere sıra gelecektir. 8. Maddede, memleketlerine iade edilecek ticari
gemilerin kaptan ve tayfaları, hemen sonrasında ise aynı maddede belirtilen
diğer sivil esirler gemide boş kalan yerlere göre memleketlerine
gönderilecekti. Osmanlı tebaası için ilk aşamada 7. maddeye yazılanlar müstesna
olduğu halde Mısır, Kıbrıs ve Malta’da savaş esiri olarak antlaşmanın imzası
tarihinde gözaltında tutulanlar ile tüm sıhhiye subayları (özellikle Dr. Emin
Bey) aynı maddenin (F) fıkrasında yazılı listelerin mübadelesi beklenmeksizin
mevcut nispete göre iade edilecekti.[156]
Eyüb Sabri ve Zinnun beyler ise öncelikle gönderilecekti. Bu esir taşıma işi
bir gemi ile olabileceği gibi birden fazla gemi ile de olabilecekti. Ayrıca
gemi hem gidiş hem de dönüşte esirler ile tam olarak doldurulacaktır.[157]
Esir antlaşmasının 2. Bölümünde,
esirlere uygulanacak muameleler belirlenmiştir. İkinci bölümün 11. maddesi esir
karargahlarının ziyaret ve teftişi açıklanmıştır. Himayeci devletlerin
temsilcileri veya delegeleri kendilerine tercümanlık yapabilecek olan tarafsız
kişiler eşliğinde savaş sırasında arzu ettikleri vakit işgal edilmiş olan
arazideki karargâhlar müstesna olmak üzere esir karargâhlarını ziyaret etmek
hakkına sahip olacaktı. Osmanlı Hükûmeti, Toros ve Toros’un doğu ve güneyinde
bulunan kampları ziyaretlerden istisna etme hakkını saklı tutmuştur. İngiliz
delegeleri özellikle bu kampları ziyaret etmek istemişler, Osmanlı Hükûmeti ise
askeri hareket sebebiyle bu teklifi reddetmiş fakat yapılan müzakereler
suretiyle bu bölgeler hariç diğer yerlerdeki kampların ziyaretine izin
verileceğini söylemiştir. Her iki Hükûmet esirleri teftiş ve iaşe maksadıyla
ziyaret edebilecekleri mahallerde ikamet ettirmeye mümkün olduğunca
çalışacaklarını garanti etmişti. Ziyaret edilebilecek alan dışında olanlar da
mümkünse ziyaret edilebilecekleri yerlere çekilecektir. Adı geçen ülke
temsilcileri veya delegeleri esirler ile yanlarında kimse olmaksızın görüşmek
hakkına sahiptiler. Hollandalılardan kampları ziyaret etmeleri talep edilecekti.
Bu sebeple de tüm savaş esirlerinin Hollandalılar tarafından ziyaret
edilebilecekleri bir bölgeye nakledilmeleri için Türkler üzerinde baskı
kurulacaktı.[158]Aynı
şekilde İngiliz idaresindeki esir karargahları arasında askeri hareket alanı
hariç geri kalanlarının hamisi bulunduğu devletler tarafından elçilik memurları
tarafından ziyaret ve teftişi esasları kabul edilerek anlaşma sağlanmıştır.[159]
Anlaşmanın 12. maddesi ile her
karargâhta karargâhın genel şartlarını düzeltmek için askeri yönetime yardım etmek
amacıyla esir karargahlarındaki esirlerden oluşan ve onlar tarafından seçilen
birer bir yardım heyeti tesis etmeye karar verilmişti. Komisyon teşkiliyle
esirler arasında düzenin sağlanması amaçlanmıştır. Yardım komiteleri 5 esirden
oluşacak ve tüm kamplarda kurulacaktı. İngiliz ve Osmanlı esirlerine yardım
etmekle görevli İngiliz veya Osmanlı uyruğuna tabi doktor ve din adamı mevcut
ise bunlar da bu komiteye dâhil edileceklerdir. Komitenin diğer üyeleri
karargâhtaki esirler tarafından seçilecektir. Karargâhlarda komite üyelerinden
en az biri rütbeli olacak ve en yüksek rütbede bulunan üye komitenin
başkanlığını yapacaktır. Komitenin görevleri bağışların ve yardımların
alınması, kaydedilmesi, dağıtılması ile ölen ve firar edenlerle memleketlerine
iade edilen kişileri kaydetmektir. Bilinmeyen esirlere gönderilen paketlerin
dağıtımı, okuma yazma bilmeyen esirlerin yazışması, esir listelerinin Türkçe ve
İngilizce nüshalarının hazırlanması, değişik aktivitelerin ve okuma
faaliyetlerinin düzenlenmesi, esirler arasında iyi ilişkilerin korunması
komitenin diğer görevi arasındadır. Esirler tarafından ileri sürülecek tüm
iddialar araştırılacak ve şikâyetler öncelikle bu kurul tarafından
değerlendirilecektir. Memleketlerine iade edilmek üzere sıhhiye komisyonu tarafından
muayenelerini arzu edenlerin işlemleri ve esir listelerinin tanzimi kurul
tarafından yapılacak ve bu listeler karargâh kumandanlıklarına teslim
edilecektir.[160]
13. maddede esirlerin iskânı ve
sağlık durumları görüşülmüştür. Uygun barınma ve sıhhi muameleye ilişkin
taahhütler verilmişti. Sağlık subayı olan savaş esirleri sıhhi denetlemelerde
istihdam edilecekti. Buna göre Hollandalılar kamplardaki sıhhi şartları, sağlık
subaylarının durumları ve ilaç miktarları ile ilgilenecekti. Aynı zamanda
kıdemli subayların uygun muameleye tabi tutulduklarını temin edecekti. Daha
sonra yapılan müzakerelerde subayların durumları ayrıca geliştirilmiştir.
İngiltere’de bulunan subay adaylarının neferler arasında bırakıldığı haberi
alınması sebebiyle bunların iyi bir surette iskân ve iaşelerinin temini İngiliz
delegelerinden talep edilmiştir. İngilizler, bu subay adaylarına neferlere
verilen yemeklerden verildiğini kabul etmekle beraber ayrı ayrı yerlerde yemek
yediklerini, kendilerine ayrıca ikametgâh tahsisi yapıldığını söylemişti. Tüm
esirler en uygun sağlık şartları altında ücretsiz olarak barındırılacaktı.
Esirlere ihtiyaçları olan ilaçlar verilecekti. İngiliz delegeleri kendi
topraklarında bulunan Osmanlı subaylarına lazım olan ilaç paralarının
verildiğini ileri sürerek Osmanlı topraklarındaki İngiliz subaylarına da
verilmesini istemiştir. Karargâhların sağlık şartları hakkında savaş
esirlerinin ve doktorların fikrinden ve hizmetlerinden faydalanılacaktı. Savaş
esiri yedek subaylar, subaylara gösterilen muameleden, savaş esiri subay
adayları ise astsubayların en yüksek rütbesine gösterilen muameleden istifade
edeceklerdi.[161]
Anlaşmanın
14. maddesinde, esirlerin iaşesi ve erzak tedariki görüşülmüştür. Taraflar
esirlere gerek karargahlarında ve gerekse dışında yiyecek, giyecek, elbise veya
muhtaç olacakları diğer satın alınacak eşyaların satın alma ve tedarikinde
mümkün mertebe kolaylaştırıcı olacaklardı. Himaye eden devlet temsilcileri
esirlere göndermek istedikleri eşyayı gönderebilme hak ve salahiyetine sahip
olacaklardı. Bu eşyaların esirlere ulaştırılması için mümkün olan kolaylık
sağlanacaktı. Türkiye’de savaş esirleri için ivedi olarak gerekli malları satın
almak için Hollandalılarla anlaşma sağlanacaktı. Nakilleri gerçekleştirecek
araçlarla savaş esirlerine yiyecek vesaire gönderme konusunda ayarlamalar
yapılacaktı. Esirlerin memleketlerine iadesine tahsis edilen gemilerin koruma
temsilciliği tarafından temin edilen ikmal maddelerini taşımasına da izin
verilecekti. Bu gemiler esirlere mahsus erzak ile esirlere gerekli olan
eşyaları taşıyacak ve bu erzak ve eşyaların dağıtımı tarafsız Kızılhaç
delegeleri veya himaye eden devlet elçilikleri taraflarından yapılacaktı.[162]
Bu madde hakkında anlaşma sonrası bazı değerlendirmeler de yapılmıştı.
Esirleri taşıyacak vapurlar aynı zamanda esaret hali devam edecek askerlere
muhtaç oldukları erzak ve eşyayı da nakledebilecekti. İki tarafın
topraklarındaki esirlere gönderilen mektup ve kargoların ulaştırılmasına,
içindekilerin tetkik ve teftişine, esirlerin gezinti yapmalarına, karargahlarında
din adamları tarafından dini vecibelerin yerine getirilmesine ve firar
teşebbüsünde bulunacak esirler hakkında tertip edilecek cezalandırmaya dair
olan 16., 17., 18. madde hükümleri; filen
yürürlükte olan ve diğer düşman
devletler arasında imzalanmış sözleşme hükümleriyle de sürekli hale getirme
kararı alınmıştı. İngiliz delegeleri, Osmanlı topraklarındaki esirlere
gönderilmiş mektup ve paketlerin ve bunlardan bilhassa taahhütlü olanların
sahiplerine ulaştırılmasında gecikmeler yaşandığını belirtilmişti. Bu
gecikmelere sansür işlemlerinin uzun sürmesi sebep gösterilmişti. Osmanlı
Hükûmeti sansür işlemlerinde daha etkin çalışacağı konusunda fikir beyan
etmiştir.[163]
15. maddede, esirlere gönderilen
paketler ve mektuplar konu edilmiştir. Her iki Hükûmet, savaş esirlerine mahsus
mektup ve paketlerin sansür ve iletimini hızlandıracaklardır. Kızılhaç veya
Kızılay himayesinde gönderilen paketler için özel imtiyazlar tanınacaktı.
İngiliz Kızılhacı ile Osmanlı Kızılayı veya tarafsız Kızılhaç Cemiyetleri
taraflarından savaş esirlerine gönderilen paketler yolda sansüre tutulmaksızın
yollandıkları kamplara en hızlı surette ulaştırılacaktı. Gazeteler hariç her
yazılı evrak, matbu veya printed matter işareti bulunacak olan
paketler içinde gönderilecekti. Esirler her çeşit yazılı evrakı sansür
tarafından kontrol edildikten sonra alabileceklerdi. Osmanlı topraklarına
gelince; İngiliz savaş esirlerine mahsus yazılı evrakları içeren paketler,
işlemlerin mümkün mertebe hızlandırılması için geçiş sırasında İstanbul’da
sansür edilecekti. Bu maddede esirler tarafından yazılan mektupların sayısı ve
uzunluğu düzenlenmişti. Haftada iki mektup yazmaları için tüm esirlere izin
verilmişti. Her mektup takriben 400 cm kare olacak ve 200 kelimeyi
geçmeyecekti. Esirlere haftada iki mektup için kâğıt ücretsiz verilecektir. Her
iki Hükûmet, tüm kamplara her kampın matbu adresini içeren cevaplı kart
postallar yaptırmak ve bunları dağıtmak imkânını araştıracaktı. Esirlerin
alacakları mektuplarda herhangi bir sınırlama olmayacaktı. Esirler tarafından
gönderilen mektuplar, esirleri himaye eden devletin elçisi, temsilci, konsolosu
veya özellikle ve doğrudan doğruya esirlere ait işlere dair olduğu sabit olduğu
takdirde İngiltere, Mısır ve Hindistan’daki gibi esir karargâhları
komutanlıkları ve İstanbul’daki askeri otoriteler tarafından esirlerin ikamet
ettikleri mahaller idaresine gönderilecekti. Bu takdirde mektubun içeriğine
hiçbir surette dokunulmayacaktı. Yalnız kumandanlar bu mektuplara münasip
görecek şerhleri ayrı bir kâğıt üzerine yazarak ekleyebilecekleri gibi
haberleşmeden elde edecekleri şikâyetler ve iddialar hakkında tahkikat emri de
verebileceklerdi. Himaye eden devletlerin elçilikleri, temsilcileri ve
konsolosluklarına gönderilen mektupların yukarıda bahsi geçen ve yazılan
konulardan başka diğer meselelere ait bazı bölümler içerdikleri sabit olduğu
takdirde bu mektupların Harbiye Nezaretine gönderilecekti. Himaye eden
devletlerin elçilikleri, temsilcileri ve konsoloslukları tarafından esirlere
gönderilecek mektupların içerikleri askeri yetkililerce onaylanırsa esirlere
verilecektir. Esirlere gönderilecek diğer tüm mektuplar genel sansür
kurallarına tabi tutulacaktı.[164]
Esirlerin kamp içinde ve dışında
gezintileri 16. Maddede konu edilmiştir. Subayların şartlı salıverme kapsamında
yürüyüşe çıkmalarına izin verilecekti. Savaş esiri subaylar yalnız
refakatlerinde bir subay olduğu halde sözleri üzerine kamplar haricinde toplu
halde gezinti yapabileceklerdi. Sözlerine aykırı davranıp gezintileri sırasında
firar edebilecek olan savaş esirleri mensup oldukları Hükûmet tarafından iade
edilecekti.[165]
Anlaşmanın 17. maddesinde,
esirlerin dini vecibeleri ele alınmıştır. Savaş esiri din adamları daima dini
vecibelerin icrasına memur ve savaş esirlerinin manevi durumlarıyla iştigal
edeceklerdi. Sivil din adamları aynı vazifeyi sivil tutukluların bulundukları
kamplarda ifa edeceklerdi. Askeri yetkililer dini vazifeler hususunda esirlerin
ihtiyaçlarını daima dikkate alacaklar ve din adamlarının muhtelif karargâhlara
dağıtımını; asker, subay ve sivil esirlerin bulundukları kamplardaki esirlerin
manevi ihtiyaçlarına göre yapacaklardı. Türkler, papazların savaş esirlerine
yardımcı olmalarına ve ölüleri gömmelerine izin verecekti. Esirlerin ruhi
durumlarını düzeltmek amacıyla yapılacak yardımlara izin verilmesi için tüm
kamplara talimatlar gönderilecekti.[166]
18. maddede, savaş esirleri
tarafından kaçmaya teşebbüs edenlerin cezalandırması ele alınmıştır. Kaçma
girişimlerinin cezası sınırlandırılmıştır. Herhangi bir suç işlemeksizin sadece
basit kaçma teşebbüsünde bulunan esirlere 14 günden fazla hapis cezası
verilemeyecekti. Firar esnasında veya firar etmek için bir takım hırsızlık,
zarar verme ve mala karşı diğer suçlar veya kaçmak için alınması yasak olan bir
eşyayı alıp bunun ile kaçarlar için 2 ayı geçmemek üzere hapis cezası
verilecektir.[167]
Esirlerin yargılanması 19.
maddede değerlendirilmiştir. Tüm duruşmalar mümkün olduğunca hızlı bir şekilde
sonuçlandırılacaktı. Herhangi bir esir herhangi bir suçla itham edilecek olursa
hakkında tahkikat icra edilecek ve gerek duyulduğunda en kısa zamanda
yargılanarak bir hükme varılacaktı.[168]
20.
maddede, savaş esirlerinin terfileri ele alınmıştır.
Savaş esiri tüm subayların terfileri bunları esir eden devlet tarafından tasdik
edilecekti. Savaş esiri olan astsubaylar ve erlerin subay rütbesine terfileri
esaretlerinden önce vuku bulmuş olmak şartıyla bu terfi esaretleri sırasında
kendilerine bildirilmese dahi tasdik olunacaktı.[169]
21.
maddesinde, esirlere karşı uygulanacak misilleme
(mukabele) görüşülmüştür. Esirlere karşı misilleme tedbiri alınacaksa bu
tedbirler ancak diplomasi yolu ile tebliğ edildikten sekiz hafta sonra geçerli
olacaktır. Bu dönem misilleme tedbirlerini içeren tebliğin ilgili Hükûmet
tarafından alındığı tarihten itibaren başlayacaktır.[170]
Bern Antlaşması’nın 3. bölümde,
tarafların karşılıklı olarak esirler hakkında bilgilendirilmesi karara
bağlanmıştı. Buna göre esir ve ölüm listelerinin daha iyi bir şekilde sağlanması
için önlemler alınacaktı. Esirin annesi adına düzenlenen ilave listeler
sağlanacaktı. 22. Maddede, esir defterlerine yer verilmiştir. Her iki Hükûmet,
esir veya tutuklu esir defterlerini en kısa zamanda düzenleme ve göndermekle
yeniden yükümlü olacaktır. Ayrıca kamplarda meydana gelen değişim ve ölümler
karşılıklı olarak diğerine sunulacaktı. Her karargâhta esirlerin özel
defterleri karargâhlardaki yardım komiteleri vasıtasıyla tanzim edilecekti. Bu
defterler, Osmanlı esirleri için Türkçe ve İngiliz esirleri için de İngilizce
olarak kaleme alınacak ve asılları ilgili devletlere ulaştırılacaktı. 23.
maddede ölüm belgeleri üzerinde durulmuştu. Esirlerin ölüm belgeleri tanzim
edilerek en kısa zamanda ilgili devlete gönderilecekti. 24. madde esirler
hakkında yapılan tahkikat ile ilgiliydi. Her memleket kayıp veya hasta esirlere
mahsus olmak üzere İngilizce ve Türkçe olarak tahkikat evrakı (araştırma
formları) düzenleyecek ve bir taraftan İstanbul’da Kızılaya, diğer taraftan
Londra’da “Prisoners of War Information Bureau in London”a gönderilecek
ve bunlar en kısa zamanda doldurularak karşı tarafa ulaştırılacaktı.[171]
İki taraf arasında imzalanan bu
esir değişimi antlaşmasına ek olarak 7 maddeden oluşan bir de bildirge
yayınlanmıştır. Bunun 1. maddesi tüm savaş esirlerine yapılan muamele ile
ilgilidir. İngiltere Hükûmeti, kendi subayına yapılan muamele ile ne derecede
iştigal ediyor ise Osmanlı Devleti de kendi askeri mensuplarına yapılan muamele
ile o derece iştigal etme hakkına sahip olacaktı.[172]
Bildirgenin 2. Maddesi, esirlerin
yakacakları hakkındaydı. İngiliz delegeleri, İngiltere Hükûmetinin elinde
bulunan savaş esiri subaylarının kendilerine lazım gelen yakacağı ücretsiz
almakta olduklarını ve alacaklarını beyan etmişti. Osmanlı delegeleri, Osmanlı
Hükûmetinin kendi subaylarına yapmakta olduğu gibi savaş esiri İngiliz
subaylarına en iyi fiyatla yakacak tedariki için elinden geleni yapmakta
olduğunu ve yapacağını beyan etmişti.[173]
3.
maddede, esirlerin haberleşmesi konu edilmiştir.
Osmanlı Hükûmeti Uluslararası Kızılhaç Komitesi tarafından verilen malumatı
dikkate alarak Osmanlı memleketine gelen ve buradan gönderilen mektuplar
hakkında Viyana’da, bazen de Sofya’da icra edilen sansür muamelesinin
kaldırılması veya bu olamaz ise bu ülkede en kısa sürede icra edilmesi için
gerekli girişimlerde bulunacağını açıklamıştır.[174]
4.
madde Hicaz’dan getirilerek Kahire’ye nakil edilmiş
olan bir takım kadın ve çocuklara karşı yapılan muamele ile ilgiliydi. Osmanlı
delegeleri, Kahire’de tutuklu bulunan Türk kadın ve çocukların şehirden ayrılmalarını
talep etmiş; İngiliz delegeleri bu kişilerin geçim sıkıntısından mahrum olarak
toplanılmış ve gözaltına almaktan ziyade bir insanlık tedbiri olarak
yerleştirilmiş olduklarını iddia etmişlerdi. İngiliz yönetimi bu gözaltındaki
kişilere memleketlerine iade olununcaya kadar daha çok serbesti vermeyi kabul
etmişti.[175]
Sonraki görüşmelerde bu kişilerin hemen memleketlerine iadesi ve hatta
vatanlarına dönüşlerine kadar serbest bırakılmalarında ısrar edilmiş, İngiliz
heyetin bu talebe muvaffaktı alınmış ve ekin dördüncü fıkrasına ilave
edilmişti.[176]
5.
maddede, subay karargâhlarının tel örgü ile
çevrilmesi ele alınmıştır. İngiliz delegeleri, Osmanlı subaylarının
bulundukları esir kampların, iğneli demir teller yerine adi demir tellerle veya
basit bir tarzda çevrilmesini Hükûmetinden talep edecekti.[177]
6.
maddede, sivil esirlerin durumu değerlendirilmiştir.
Müzakereler boyunca İngiliz delegeleri Osmanlı topraklarında bulunan İngiliz
esirlerinin genel durumundan şikâyet etmişler ve endişeli olduklarını
söylemişlerdi. Bunun üzerine İngiltere Hükûmetine Mısır’da ilk Osmanlı esir
kafilesine reva görülen aşağılama muamelesi hatırlatılmıştır. Devletlerarası
hükümlere ve insanlık kaidelerine tamamen aykırı olan bu tarz muameleye karşı
Osmanlı delegeleri, bu itilafnamenin her iki Hükûmet
tarafından tasdik tarihinden itibaren iki ay içinde sivillere ait ikamet
kamplarının kapatılması için İngiltere Hükûmeti tarafından gerekli tedbirler
alınmasını istemiştir. Aksi takdirde Osmanlı Hükûmeti de misilleme olarak
birtakım tedbirler alma hakkına sahip olacaktı. Osmanlı delegeleri, gelecekte
gözaltına alınabilecek 17 ile 25 yaşlarındaki sivil Osmanlı ve İngiliz
vatandaşlarının tutuklanacakları yerde memleketlerine iadelerini teklif etmiş,
İngiliz delegeleri de bu konuda bağlı olduğu Hükûmete danışmayı kabul etmiştir.
Osmanlı topraklarında tutuklu bulunan İngiliz sivillerin çalıştırılması halinde
bu uygulama İngiltere’de tutuklu Osmanlı siviller için de geçerli olacaktır.
Taraflar, sözleşmeyi en kısa zamanda tasdik etmeyi kabul etmiştir.2308 [178] Fakat aşağıda ele alacağımız üzere bu
antlaşma bundan sonraki süreçte önem kazanmasına rağmen iki devletin detaylarda
anlaşamaması ve kısa süre sonra da Osmanlı Devleti’nin savaştan yenik çıkması
bu anlaşmayı fiilen hükümsüz kılacaktır.
6.5 Bern İtilafnamesi Sonrası Gelişmeler
Şubat 1918’de Bern
İtilafnamesi’nde değişimine karar verilen İngiltere ve Osmanlı ordularına
mensup hasta ve yaralı savaş esirlerin değiş-tokuş koşulları belirlenmiştir.
Birinci bölümde temel prensipler yer almıştır. Buna göre değiş tokuş
edilecekler şu şekilde ayrılacaktı:[179]
1.
Tıbbi öngörülere göre bir yıl içinde iyileşmesi
umulmayan, hasta ve yaralılar; durumları tedavi gerektirdiğinden ve bedensel ve
zihinsel becerilerinde ciddi azalma olanlar.
2.
Bedensel ve zihinsel becerilerinde ciddi azalma
görülen iyileşemez hasta ve yaralılar.
3.
Bedensel ve zihinsel becerilerinde ciddi azalma
görülen iyileşmiş hastalar.
4.
Bir yıl içinde iyileşmesi umulan hasta ve yaralılar,
bu iyileşme hasta ya da
yaralı esaretinin uzamasındansa
anavatanın kaynaklarının maiyetine teslim edilirse bu iyileşme daha kesin ve
hızlı olacaktır.
5.
Fiziksel ve zihinsel sağlığı, tıbbi öngörülere göre
esaret süresince ciddi tehdit altında görünen savaş esirleri, değiş-tokuşları
onları bu riskten koruyacaktır.
6.
Bunların haricinde, antlaşma aşağıda belirtilen üç
sınıf savaş mahkûmu için uygulanabilir:
a)
Yukarıdaki 5 maddeye dahil olan siviller.
b)
55 yaş ve üstü siviller.
c)
17 yaşından küçük ve [...] tarihinde 17 yaşında
olmayacak siviller.
İkinci bölümde özel prensipler
yer almıştır. Buna göre değiş tokuş edilecekler şu şekildedir:
1.
Organik zedelenme sonucunda, ciddi ya da işlevsel
ardıl tahrifler geçiren tüm savaş esirleri; uzuv kaybı, felç, eklemsel ya da
diğer tahrifler; bozukluk bir el ya da bacakta olsa bile veya bir elin veya bir
ayağın kaybına tekabül edecek bir afet.
2.
Bir yıl içinde iyileşmesi öngörülen ve tıbbi açıdan
gerekli tedaviyi görme imkânı olmayan tüm yaralı ve hasta savaş esirleri.
3.
Bir yıl içinde iyileşmesi öngörülen ve tıbbi açıdan,
gerekli tedaviyi görme imkânı olmayan tüm hastalar.
Bu kategoriye özellikle aşağıda
belirtilenler dahildi:
a)
Tıbbi öngörülere göre artık iyileşemeyecek ya da
ciddi ilerleme göstermiş, herhangi bir organda ilerleyen tüberküloz.
b)
İyileşmeyeceği varsayılan solunum organlarında
tüberküloz harici hastalıklar, (ayrıca her şeyden önemlisi ciğerlerde,
bronşitle ya da bronşitsiz gelişen, anfizem; bronşlarda şişme, ciddi astım, gaz
nedeniyle zehirlenme vesaire).
c)
Kan dolaşımı organlarında kronik rahatsızlıklar
(örneğin sindirim sisteminde bozulmalarla beraber eğilimli kalp kapakçıklarına
değgin, dış yürek zarında ve damarlarda rahatsızlıklar ve de özellikle büyük
damarlarda müdahale edilemeyen anevrizmalar vesaire).
d)
Sindirim organlarında kronik rahatsızlıklar.
e)
Boşaltım organlarında ve cinsel organlarda ciddi
kronik rahatsızlıklar, en önemlisi, örneğin belirtileri doğrulanan her türde
böbrek yangısı (nefrit), özellikle kalp ve damarlarda çoktandır tahrif
mevcutsa; aynı şekilde piyelonefrit ve kronik 951
kistler vesaire.
f)
Merkezi ya da periferik sinir sisteminde kronik
hastalıklar; özellikle ciddi nevroz ve histeri; açık belirtileri olan her türde
epilepsi.
g)
İki gözde körlük, ya da sağlıklı gözün düzeltici
mercek [gözlük] kullanıldığında yetersiz kaldığı tek gözde körlük; muayeneye
göre tek gözde saptanan en az ^ olmak üzere görme yetisinde bozukluk. Bu
kategoriye giren diğer göz hastalıkları: karasu, iris yangısı, damartabaka.
h)
İki taraflı tam sağırlık; ayrıca tek taraflı tam
sağırlık, tamamen sağır olmayan kulak bir metre mesafeden konuşulanı
duymadığında.
i)
Teşhis konamamış tüm mental rahatsızlıklar.
k)
Metaller ya da başka nedenlerden kaynaklanan tüm
kronik ciddi zehirlenmeler (kurşun zehirlenmesi, cıva zehirlenme, morfin,
kokain, alkol bağımlılığı, gaz yoluyla zehirlenme vesaire).
l)
Hareket ettirme organlarında kronik bozukluklar
(biçim bozucu eklem yangısı, damla, tahrifatı klinik yolla ortaya
çıkartılabilecek romatizmalar).
m)
Kötü huylu tüm neoplazmalar; cerrahi müdahale ile
iyi huylu olup olmadığı yahut hastanın sağlığını tehdit edip etmediği
anlaşılamıyorsa.
n)
Organik bozuklukları saptanabilen her türde sıtma,
karaciğer, dalak, hacminde ciddi kronik genişleme, kaşeksi (aşırı zayıflama).
o) Ciddi kronik cilt bozukluklar.
4.
Mevcut tıbbi bilgiyle iyileştirilebilecek ya da
anavatanda uygulanacak yöntemlerle iyileşmesinde ivme kazanacak (deniz
seviyesinden yükseklik, deniz iklimi, sanatoryumda tedavi vesaire) her çeşit
tüberküloz.
5.
Tam anlamıyla iyileşme eğilimi göstermeyen, solunum,
dolaşım, sindirim, boşaltım ve genital, sinir, duyu organları ve hareket
organlarında tedavi gerektiren tüm bozukluklar. Bu paragrafta dile getirilen
rahatsızlıklar için en uygunu, mahkûm için esareti sırasında gördüğünden daha
iyi bir tedavi sunabilecek anavatanda uygulanacak tedavi yöntemleridir.
Sebeplerinde savaş ve esaret
koşullarının yahut benzer durumların etkili ya da belirleyici olduğu özellikle
savaş sırlarının sinirsel rahatsızlıkları (kronik yorgunluk, manik depresif
veya psikozlar ve buna benzer psikolojik hastalıklar) değerlendirilmesi yerinde
olacaktır.
Bu türde her türlü vaka
değiş-tokuş edilmelidir.
6.
Önemsiz olmamaları şartıyla esarete göre anavatanda
daha iyi iyileşme imkânı olabilecek tüm yaralanma, lezyon ve sonuçları.
7.
Organik bozuklukları klinik olarak ortaya
çıkarılmayan her türde sıtma (karaciğer, böbrek, hacminde kronik genişleme,
aşırı zayıflık) ana vatana dönüşün kesin bir iyileşmede faydalı olacağına
hükmedilirse.
8.
Her türde zehirlenme (özellikle gaz, metaller ve
alkoloitler) anavatana dönüşün kesin bir iyileşmede faydalı olacağına
hükmedilirse.
Değiş-tokuş kapsamında olmayan
esirler de ayrıca tanımlanmıştır. Yayılma dönemindeki göreceli olarak daha az
bulaşıcı olan cüzam haricindeki tüm bulaşıcı hastalıklar (bulaşıcı, şiddetli
hastalıklar, birinci ve ikinci dereceden frengi, trahom vesaire) 2. bölümün 3.
maddesi kategorisine girmektedir. Bu hastalıklar, bir yıl içinde iyileşmesi
öngörülen ve tıbbi açıdan gerekli tedaviyi görme imkânı olmayan tüm hastaları
kapsamaktadır. Belirlenen bu koşulların mümkün olduğunca geniş bir sağduyuyla
ve genel bir biçimde açıklanması ve uygulanması öngörülmüştür. Bu tür
hastalıklara özellikle savaşta meydana gelen olaylar ya da esaretin sebep
olduğu nevropatik ve psikopatik (savaş esiri psikoastenisi) hastalıklar ile her
çeşit tüberküloz dahil edilecektir. Esirler arasında yaygın olan savaş esiri
psikoastenisi (karar verme zorluğu, kuruntular, takıntılar, fobiler, kuşku ve
verimsiz uğraşlarla kendini gösteren nevroz biçimi) de bu grup içinde
değerlendirilecektir. Esirlerin incelenmesi için görevlendirilen doktorların 2.
bölümde bahsi geçen örneklerin haricinde ya da bu örneklere uyarlanamayan çok
sayıda vaka ile karşılaşması da muhtemeldir. Yukarıda bahsi geçen örnekler
sadece tipik olmaları bakımından dile getirilmiştir. Cerrahi bozukluklular bir
vakanın kendisine özgü durumu nedeniyle ayrı tutulmuştur. Fiziksel sakatlık
olan amputeler buna örnek verilebilir. Özel vaka tiplerini içeren bir liste
oluşturmak oldukça zordur. Bahsi geçen örneklere uyarlanmayan özel her bir
vakada çözüm yukardaki temel prensibin mantığıyla hareket edilerek
sağlanacaktı.[180]
1918 yılının hemen başından
itibaren İngiliz ve Türk delegeler arasında İsviçre Siyaset Departmanı Başkanı
başkanlığında esir değişimi ve kampların denetlenmesi hususunda gerçekleşen
toplantılar yapılmıştı. Bu toplantılar sonucunda kısmen tatmin edici olarak
görülen bir anlaşmaya varılmıştı. İki ülke arasında Hollanda Elçiliği de
aracılık yapmıştır. Üzerinde anlaşmaya varılan temel konuların başında
Tarsus’un batısında ve kuzeyindeki tüm esir kamplarının istenildiği zaman
ziyaret edilmesi ve 3.000’e yakın esirin kuzeye getirilmesi gelmekteydi.
Bern’de buluşan İngiliz ve Türk delegeler, İstanbul’daki Hollanda diplomatik
temsilciği tarafından kampların ziyaret edilmesi konusunda anlaşmaya varmıştır.
Ayrıca 1.500 malul Türk savaş esiri karşılığında, 1.000 malul İngiliz ve Hintli
muharip esirin karşılıklı olarak derhal değişimine karar verildi. Gerekli
ayarlamalar tamamlandıktan hemen sonra başlangıç olarak İngiliz ve Hintli 1.000
malul savaşçının 1.500 Türk malul savaşçıyla değişimi deniz yoluyla derhal
sağlanacaktı. Sonraki değişimlerde de tüm siviller ülkelerine iade edilecek ya
da takas edilecekti.2311 [181]
İngiltere Hükûmeti tarafından
geri gönderme işlemine dair Şubat 1918’de düzenlemeler yapılmıştır. Kullanılan
gemi İskenderiye’den Kuşadası’na, oradan Avrupalı esirleri indirmek için
Taranto’ya, oradan da tekrar İskenderiye’ye dönecektir. Yaklaşık 3 haftalık
arayla en azından 2 sefer yapılacaktı. Kullanılan gemi, özel hastane
gemilerinin kullandığı ayırt edici işaretleri kullanarak, yaklaşık 1.000
yolcunun barınmasını sağlayacaktı. İlk değişim, Osmanlı Hükûmetinin 1.000
İngiliz malul esirini göndermek için hazır eder etmez gerçekleşecektir.
İngiltere Hükûmetinin ilk hareketten önce gerekli olan 45 günlük süreyi
bildirebilmesi için Osmanlı Hükûmeti, hareket tarihini iki ay önceden İngiltere
Hükûmetine bildirecektir. Aynı zamanda geminin ismini de açıklanacaktır.
Hazırlık işlemleri ağır işlemiş ve İngiltere Hükûmeti gecikmelerden Türk
tarafını suçlamıştır.[182]
Türk temsilciliği, İsviçre’ye 2
Şubat 1918’de çektiği telgrafta savaş esirlerinin değişimini etkileyen şartları
bildirmiştir. Aynı zamanda mübadele edilecek esirleri taşıyan geminin denizaltı
taarruzlarından korunabilmesi için önce Alman Hükûmetinden güvence istendi.
Ayrıca esirler İngiltere’ye ait hangi limandan hangi gemilere bindirilecekleri,
kaç seyahat gerçekleştirileceği, değişim ne zaman olacağı bilgileri istenmiştir.
3. madde bakımından Alman Hükûmeti, hastane gemisinin kullanılmasını, bu mümkün
değilse özel hastane gemileri tarafından kullanılan ayırt edici işaretleri olan
bir geminin kullanılmasını önermiştir. 4. madde bakımından değişim,
denizaltıların takip edeceği rota bilgilendirildikten 45 gün sonra
gerçekleşebilecekti.[183]
Bern İtilafnamesi’ne ek olarak
Nisan 1918 yedi maddelik bir ek sözleşme daha imzalanmıştır. Bu sözleşme
gereği, Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında gerçekleşen görüşmelerde
öncelikli olarak sayı ve niteliklerine bakılmaksızın hasta esirlerin mübadelesi
müzakere edilmiştir. Bunun tespiti için ise her iki tarafta İngiliz ve Osmanlı
doktorları listeler hazırlayacaktı. Bern’de imzalan anlaşmaya göre İngiltere’ye
iade edilecek 1.000 esirin toplanması ve hareket tarihinin belirlenmesi
sürecinde işlemler Harbiye Nezareti ve yetkililerce ağırdan alınmış ve
İngiltere Hükûmetine bu konuda bir süre bilgi verilmemiştir. İşlerin yavaş
ilerlemesinde bir sebep bürokratik işlemlerse de bir diğer sebep Osmanlı
Hükûmetinin anlaşmaya imza atmış olmasına rağmen bazı çekincelerinin olmasıdır.
Bu arada Mart 1918’de sözleşmenin Meclis-i Vükelaca tasdik edilmezden önce bazı
konuları tekrar gözden geçirilmesi için Harbiye ve Hariciye Nezaretlerince
değerlendirmeler yapılmıştır. Anlaşmanın onaylanmadan kısa süre önce Bern
Konferansı’nda kabul edilen konular bir kez daha Osmanlı temsilcisi Muhtar Bey
ve Sadaret makamı arasında değerlendirilmiştir. 3 fasıl ile 24 maddeden oluşan
konular arasında malul askeri esirlerin, sıhhiye memurlarının ve sivil
esirlerin mübadelesi, nakliye masrafları, esirler karargahlarının ziyareti,
komitelerin harp esirlerine yardımı, esirlerin iskan ve iaşesi, kolilerin
gönderilmesi ve ulaştırılması, esirlerin gezinti yapmaları, esir kamplarında
din adamlarının görevlendirilmeleri, firara teşebbüs eden harp esirleri
hakkında tertip edilecek cezalandırılma, harp esirlerinin terfileri ve esirler
hakkında bilgilendirmeler yer almaktadır. Genel olarak esirlerin tabi
tutulacakları usul ve muameleler değerlendirilmiştir. İngiltere topraklarındaki
Osmanlı harp esirlerinden bir kısmının vatanlarına dönüşleri ve diğer kısmının
ise en azıdan acılarının hafifletilmesi amaçlanmıştır.[184]
Mutabakatın 3. maddede yazılan
malul askerlerin hastalıklarının çeşit ve derecesine göre rütbe ve adeti
dikkate alınmaksızın mübadeleleri Osmanlı temsilcileri tarafından teklif
edilmiş ve İngiliz temsilcilerince de kabul edilmiştir. Cezalıların genel
olarak istisnası uygun görülmüştür. Buna rağmen malul askerlerin çeşit ve derecesine
göre rütbe ve adet dikkate alınmaksızın mübadelelerin kabulü hususuna
generallerin istisna edilmesi uygun görülmemiştir. Esasen, askeri delegeye
böyle istisnalar için talimat verilmemiş ve bu konuda İngiliz delegelerine
karşı hiçbir talepte bulunulmamıştır. Ayrıca Kopenhag Konferansı’nda
generallerin savaş sonuna kadar tarafsız memleketlerine ikamesine dair Almanya,
Avusturya, Romanya ve Rusya delegeleri imza etmiş olmasına rağmen bu maddeye
Osmanlı Hükûmeti katılmamıştır. Lordlar Kamarası’nda Lord Newton, Osmanlı
Hükûmetinin Avrupalı esirleri tutmaktan gurur duyduğunu ve takas etmek için
isteksiz olan Türkiye ile 12 aydır bir esir takası anlaşması düzenlemeye
çalışıldığını söylemiştir. Dahası, kendi esirlerine İngilizlerin elinde iyi
bakıldığını bilen Türkler için esirler bir gelir kaynağıdır. İngilizlere göre
Türkiye’nin elinde yaklaşık 8.000 İngiliz esir bulunmaktadır.2315 [185]
Maluliyeti tayin ve tespit
edilecek esirlerin mübadelesinden bahseden 3. madde ile tıbbi muayeneye
sonucunu beklemeksizin esirlerden bir kısmının derhal mübadelesini söyleyen 5.
madde arasında uyuşmazlık olduğu delegeler tarafından ileri sürülmüş, fakat
böyle bir uyuşmazlık görülmemiştir. Osmanlı heyeti temsil başkanı Muhtar Bey’in
bu konudaki açıklamasından anlaşılmış olduğu üzere, sözleşmenin tasdik ve kabul
edilen listelere göre hastaların ayrılması için uzun bir zamanın geçmesi
gerekmektedir. İlk kafilede miktarı İngiliz temsilcisi tarafından teklif
edildiği gibi hastalıkları ağır esirlerden oluşan 1.500 malul Osmanlı esire
mukabil 1.000 İngiliz malul esir mübadele edilecekti. Bir an önce serbest
bırakılması gereken Eyüb Sabri, Zinnun ve Reşid Sadi beylerin de bu ilk kafile
arasında iade edilecekleri İngiliz temsilcileri tarafından taahhüt edilmiştir.
Teklif, Osmanlı temsilcisi tarafından kabul edildiğinden 5. maddenin kabulü
uygun görülmüştür. Hasta esir listelerinin değiştirilmesi de ayrıca delege ve
yetkililerce müzakere edilmiştir. Öncelikle, İngilizler ellerinde bulunan
Osmanlı esirlerinin adedi Osmanlı topraklarındaki İngiliz esirlerine nispetle
takriben beş misli fazlaydı.[186]
Osmanlı Hükûmeti, İngilizlerin
iddialarının aksine adil bir mübadeleye hiçbir zaman karşı olmadığını
açıklamıştır. Ayrıca, hasta listesinde belirtilen bazı hastalıklara
yakalananların adedi hiçbir vakit sınırlamaya tabi tutulmayacaktı. Önceden
maluliyetleri rapor ile ispatlananların iadelerine de vakit geçirmeksizin
başlanacaktı. Daha önce bir subay ile 80 malul İngiliz harp esiri er
memleketlerine gönderilmiş olduğu halde İngiltere’den hiçbir malul esir
gönderilmemiştir. Esirlere refakat edecek doktorların oranını belirleyen 7.
maddede tadilat yapılması gündeme gelmiş fakat vazgeçilmiştir. Böyle bir
düzenlemeye gidilirse İngilizler İngiltere’de kalacak Osmanlı doktorlarının
miktarını artırmak isteyecekti. Osmanlı ordusunun doktora olan ihtiyacının
malum olması sebebiyle bu maddenin düzeltilmesi yönüne gidilememesi uygun
görülmüştür. Gemilerde boş kalan yerlerin miktarına göre Mısır, Kıbrıs ve
Malta’da bulunan Osmanlı sıhhiye subayları, ticari gemi mürettebatı ve diğer
sivil esirlerden esir takviyesi düşünülmüştür.[187]
Anlaşmanın 8. maddesinde sivil
esirler arasında bulunan kadın ve çocukların genel olarak terhisleri ile
askerlik hizmeti dahilinde olmayan sivil erkeklerin iadeleri uygun görülse de
17-50 yaş arasında olanların yani askerlik hizmeti dahilinde bulunanların liste
değerlendirilmesi suretiyle ve diplomasi yoluyla başa baş mübadelesi
kararlaştırılmış ve bu konuda bir değişiklik yapılmasına gerek görülmemiştir.
Deniz ticaret gemilerine mensup esirler ve askerin, mülkiye memurlarının, polis
ve jandarmaların sivil ahali arasında mübadelesi muvafık görülmüşken ticari
gemilerin mürettebatından askerlik hizmeti dahilinde bulunmamaları şartı
getirilmiştir.[188]
11. maddede, hamisi bulunan devlet
temsilcileri veya delegeleri istedikleri zaman esir karargahlarını ziyaret
etmek salahiyetine sahip olacağı belirtilmişti. Bazı Osmanlı yetkilileri hamisi
bulunan devlet temsilcileri veya delegelerin bu arzularını yazılı olarak
bildirdikten sonra en kısa süre zarfında askeri yetkililerce müsaade edildiği
takdirde kampların ziyarete açılmasının daha uygun olacağını ileri sürmüşlerdi.
Ayrıca kamp ziyaretlerinde mütekabiliyet ilkesi de benimsenmiştir. Bu sebeple,
İngiliz esirleri denetlemek için Hollanda tarafından görevlendirilmiş iki
temsilciye, Harbiye Nezareti Türk esirleri ziyaret etmek ve durumlarını
incelemek için İsviçreli iki temsilcinin İngiltere’ye gidip göreve başlamadığı
gerekçesiyle izin vermemiştir. 13. Maddede, Osmanlı subay adaylarına rütbelerine
göre muamele edilmediği düşünülmüştür. Subay adaylarına neferlere verilen
yemeklerden verilmekle beraber bu kişiler ayrı ayrı yerlerde yemek
yemektedirler. Kendilerine ayrıca ikametgâh tahsisi İngiliz temsilcileri
tarafından kabul edilmiş ise de subay vekillere maaş verilmediğinden bu hususun
da tekrar dile getirilmesi gerekli görülmüştür. Firara teşebbüs eden harp
esirleri hakkında tertip edilecek cezalandırmaya dair 18. madde askerî açıdan
değerlendirilmeye muhtaç görülmüştür. Maddede zikredilen adi vaka olarak firar
teşebbüsünde bulunanların iki hafta hapis cezasına çarptırılacağı muvafık
görülse de başka bir cürüm ile mesela kanun ve emre muhalefet ile birlikte
firar edenlerin iki ay hapis ile cezalandırılmasına karar verilmişti. Harbiye
Nezareti ve Hariciye Nezaretleri değişiklik tekliflerini karşılıklı
değerlendirmiş ve maddelerde bir tadilata gerek görmemiştir.[189]
Askeri doktorların iadeleri
durumunda İngilizlerden her 1.000 esir için 1 doktor ve 5 sıhhiye memurunun
yerine her 500 esir için 1 doktor ve 5 sıhhiye memurunun alıkonulması daha
uygun bulunmuştur. Her iki taraf esirlerin karşılıklı değiştirilmesine
başlamadan önce değişimin nasıl yapılacağı konusunda bilgiler almak istemiştir.
Değişimin nasıl yapılacağı ise esirlerin sayılarına bağlıdır. Bu konuda komite,
her bir kampta yaşıyor olduklarına inanılan her iki taraftaki subay ve asker
esirlerin sayısına ilişkin bilgi talep etmiştir. Esir sayıları ardından sıra
esir değişimine gelecekti. Burada komite iki konu üzerinde durmuştur. Öncelikle
komite, halihazırda geri gönderilmiş olan İngiliz esirler karşılığında borçlu
olunan Türk esirlerin Türkiye’ye sevklerinin hızlandırılmasını istemiştir. Bir
diğer üzerinde durduğu konu düşman Hükûmetlerin değişim gemisine zarar
vermeyeceklerinin garantisini alınmasıdır. Garanti sonrası esirlerin sevki
öncesi en az 10 haftanın geçmesi gerekmektedir. Üçüncü sorun alt rütbeli
subayların ve diğer esirlerin giyimleridir. Burada da iki ayrı değerlendirme
yapılmıştır. Komite, değişim gemisiyle İskenderiye’den gönderilmesi teklif
edilen giyeceklerin ayrıntılarını öğrenmek istemiştir. Bunun yanı sıra üzerinde
durulan bir başka konu daha vardır. İstanbul’daki Hollandalı Bakan tarafından
satın alınan giyecekler kalitesizdir. Bu 2319 sebeple komite,
değişim gemisiyle gönderilen ve bazıları kaybolmuş olan giyeceklere ilavede
bulunmak için kara yolu ile giyecek göndermelerine izin verilmesi gerektiğini
düşünmekteydi. Dördüncü sorun, subaylar için iaşe meselesiydi. Osmanlı
Hükûmeti, subay olan esirlere Hükûmet oranlarında ekmek istihkakı uygulamasını,
Hindistan’daki subay esirlere bu istihkakın verilmediğini ileri sürerek devam
ettirmemiştir. Her iki durumda da subaylar ekmeklerini pazardan satın almak
zorunda kalmışlardır. Bu durum ekmeğin ucuz olduğu Hindistan’da çok sorun teşkil
etmemekte ancak Türkiye’deki sonuçları esirler açısından kötü olmuştur. Farklı
kamplarda ekmek fiyatı 2/6 ile 4/- arasında değişmekteydi. İngilizler Türk
subay esirlere ekmek istihkakı verirlerse Osmanlı Hükûmeti de aynısını yapmayı
garanti etmiştir.2320 [190]
Mart 1918 tarihi itibariyle
Türkiye’deki yaklaşık 1.000 İngiliz savaş esirinin, 1.500 Türk savaş esiri
karşılığında değişimi için hazırlıklara başlanmıştır. AE-2 denizaltısı
mürettebatının 1.000 savaş esirine dahil edilmesi talep edilmiştir. 1915 yılının
Nisan veya Mayıs ayında Marmara Denizi’ne giren ilk denizaltı olan AE-2, Türk
hücum botu Peyk-i Şevket ile çarpışmış, ardından Marmara Denizi’ne girişinden
birkaç gün sonra Osmanlı donanması tarafından batırılarak 3 subay ve 29 kişiden
oluşan mürettebatı esir Türkler tarafından esir alınmıştır. Yaklaşık 3 yıldır
esaretleri sırasında en az dördü hastalıktan vefat etmiş ve diğer 8’i de belli
zamanlarda ciddi hastalıklara maruz kalmışlardır. Kalan 3 subay ve diğer 25
esirden 1 subay ve 18 esir evlidir. Tüm esirlerin mübadelesi mümkün değilse de
önce hasta olanların ardından evli olanların mübadelesinin
değerlendirilmelerini önerilmiştir. AE-2’nin mürettebatına ek olarak yedek
mürettebat üyesi olan ve AE-2’nin kaybından sonra E-7 denizaltısına hizmet veren
2 Avustralyalı daha Türklerin elinde esirdir. Her iki esir de bekardır ve
esaretleri esnasında kapıldıkları bir hastalıkları bulunmamaktadır.[191]
Bir süre sonra ilerleme
kaydedilmiş ve Amerikan Elçiliğinden Hariciye Nezaretine 26 Nisan 1916’da hasta
ve sakatlığı sebebiyle İsviçre’de ikameti zorunlu görülen esir listesi
göndermiştir. İsviçre Ordusu, Hekimi Yarbay Houser tarafından
Bern’de kaleme alınan gözaltı
için önem arz eden hastalık, rahatsızlık ve yara izlerinin listesinde şu
hastalıklar bulunmaktadır:[192]
1.
Başlangıç aşamasında olsa bile nefes alma
organlarında görülen tüberküloz.
2.
Diğer organlarda tüberküloz (deri, bezler, iskelet,
eklemler, sindirim organları, boşaltım yolları, cinsel organlar vesaire).
3.
Süreklilik gösteren kronik hastalıklar, kronik kanamalar
ve kronik zehirlenmeler (sayrılık, diyabet, lösemi, şiddetli anemi, kolera,
karbon oksit, kurşun ve cıva nedeniyle zehirlenme, vesaire) .
4.
Nefes yollarındaki kronik rahatsızlıklar (nefes
daralması, belirgin amfizem, kronik bronşit, astım, zatülcenp, kronik zatülcenp
vesaire).
5.
Dolaşım yolu organları rahatsızlıkları (kalp
bozukluğu ve kardiyak kası hastalıkları, anevrizma, belirgin varis, damar
sertliği vesaire).
6.
Özel ve uzun süreli bir diyet gerektiren sindirim
yolu rahatsızlıkları.
7.
Boşaltım yolu organları ve cinsel organlıklardaki
rahatsızlıklar (kronik nefrit, sidik torbası taşları, prostat irileşmesi).
8.
Merkezi ve periferik sinir sistemlerde kronik
rahatsızlıklar (Histeri, epilepsi, Basedow hastalığı, kronik siyatik, felç ve
kramp ve sinirsel ciddi diğer rahatsızlıklar).
9.
Duyu organlarında kronik rahatsızlıklar (karasu,
(gözde) saydam tabakada, iriste, damar tabakada vesaire iltihap, kronik
ortakulak yangısı vesaire).
10.
Kalan göz normal bir görüş sağlamıyorsa tek gözün
görmezliği ya da kaybı.
11.
Kulaklarda sağırlık.
12.
İleri derecede yayılmış deri hastalıkları, ülser,
akarca.
13.
Kronik eklem romatizması, belirgin deformasyonu olan
gut.
14.
Habis huylu neoplazma yahut iyi huylu olsa da
belirgin olmak şartıyla fonksiyonel rahatsızlıklar.
15.
Yaşa yahut hastalığa bağlı, genellikle sürekli denen
yorgunluk hali.
16.
Fonksiyonel bozukluklara yol açan şiddetli frengi
biçimleri.
17.
Subay ve astsubaylarda bir uzvun yitimi.
18.
Eklemlerde önemli kassal zayıflık, uzun süreceği
öngörülen ateşli silahla yaralanma sonucu felç.
19.
Yukarda bahsi geçen maddeler haricinde, en az bir
yıl süreyle askeri hizmete elvermeyen hastalığa ve yaralanmaya bağlı tüm haller
(yüz ya da burnun kopması, çıban vb.).
20.
Yukarda bahsi geçenler kategoriler haricinde olup
bunlar kadar ciddiyet arz eden gizil ama komisyonun görüşüne göre titizlik ve
ivedi biçimde İsviçre’ye gönderilmeyi gerektiren gizil haller.
Değişimden müstesna tutulan
esirler ise şunlardır:
1.
Özel bir kuruluşta tedaviyi gerektiren tüm sinirsel
ve zihinsel hastalıklar.
2.
Kronik alkolizm.
3.
Bulaşma dönemlerindeki tüm bulaşıcı hastalıklar.
Anavatana gönderilmek için olması
gereken lezyon ya da rahatsızlıkların dizini ise şöyle belirlenmiştir:
1.
Birden daha fazla uzvun kısmen ya da tamamen yitimi
(en azından kol ya da bacağın).
2.
Eklem kaynaşması, ağır felç, kassal zayıflık ya da
büzülme, psödoartroz, anevrisma gibi nedenlerle bir ya da daha fazla uzvun
kötürümlüğü; omurilikteki hareketlerde büyük güçlük yaratan lezyonlar.
3.
Hastanın bulunduğu bölge ve doğasının tetiklediği
sürekli felç.
4.
Ciddi sonuçları olan beyinsel lezyonlar (hemipleji,
ya da beyinsel fonksiyonların bozulması).
5.
Ciddi sonuçları olan iliksel lezyonlar (iki yanlı
felç ve diğer felç çeşitleri).
6.
İki gözün kaybı (körlük) yahut bir gözün diğer gözün
normal görüşüne oranla 3/1 oranında görüş kaybı.
7.
Yüzde ciddi kopuklar ve ağız boşluğundaki büyük
lezyonlar.
8.
Kötü hali kalıcı olan göğüssel ya da karınsal
lezyonlar.
9.
İlerlemiş akciğer tüberkülozu.
10.
Başka iç hastalıklar nedeniyle kalıcı kaşeksi.
11.
İyileştirilemeyen zihinsel hastalıklar.
Hollanda Kraliyet Orta Elçiliği
aracılığıyla Hariciye Nezaretine hasta ve yaralı savaş esirlerinin değiş tokuşu
için sunulan koşullar Mayıs ayı içerisinde gönderilmiştir. Bu koşullar,
İsviçreli otoriteler tarafından Bern İtilafnamesi’ne eklenmeleri için hazırlanmıştı.
Osmanlı Hükûmeti, temel prensiplerin 6. paragrafı söz konusu antlaşmaya
uygulanamaz olduğu için iptal edilmesini düşünmüştür. Ayrıca özel prensiplerin
3. maddesinde “telafi” kelimesinden sonra “ciddi yürekkası
bozuklukları” kelimelerinin arasına yerleştirilmelidir. Son olarak da özel
prensiplerde 8. maddeyi takip eden “değiş-tokuş kapsamına girmeyenler”
başlıklı paragraf, “bulaşıcı hastalıklar” ifadesiyle bitirilmeli ve
paragrafın geri kalanı iptal edilmeliydi. İsviçreli ve Hollandalı yetkililer
İngiltere Hükûmetine, eklerin bu şekilde değiştirilmesine yönelik taleplerin
Osmanlı Hükûmeti tarafından kabul edilmesi için gerekenleri yapacaklarını
bildirmişlerdir.[193]
İtilafnamede yer alan hususların
yerine getirilememesinden İngilizler kadar Osmanlı Hükûmeti de rahatsız
olmuştur. Harbiye Nezareti, Hariciye Nezaretine 27 Haziran 1918’de gönderdiği
yazı ile Kızılayın İngiltere ve Fransa’da bulunan esirlerin ihtiyaçlarının
giderilmesine dair yaptığı çabaların yetersizliğinden söz etmiştir. Kızılay,
esirlere yardımlar için uzun ve sayısız müracaatta bulunmuş, fakat çok da
başarılı olamamıştır. İngiliz ve Fransızlarla Bern’de imzalanan sözleşme
gereğince, bu Hükûmetlerin ellerinde bulunan esirleri ziyaret edecek olan
hamisi bulunan devlet temsilcileri tarafından esirlerin ortaya çıkacak
ihtiyaçlarının doğrudan doğruya giderilmesine gayret edilecekti. Bunun içinde
İsveç ve İspanya Hükûmetlerinin temsilcileri ile iş birliği yapılacaktı. Bu
işlerin nasıl yapılacağı Kızılay ile müzakere edilip karara bağlanacaktır.
İngiltere ve Fransa’da bulunan Osmanlı esirlerinin ihtiyaçlarını karşılamak
üzere Kızılay tarafından tahsis edilen meblağın tarafsız bir ülke olan İsviçre
tarafından dağıtımı sağlanacaktı. Kızılay esirlerinin ihtiyaçlarının
giderilmesine öteden beri çalışıldığını söylemiştir. Fakat var olan araçlarla
uzaktan haberleşmeye dayalı bir usul ile yardımların yapılması zor olmuştur.
Bern’de imzalanan anlaşma ile Fransa ve İngiltere’de bulunan esirlere Kızılay
temsilcileri ile beraber İspanya ve İsveç hükûmetlerinin temsilcilerinin de
ziyaret ederek yardım etmeleri kararı alınmıştır.[194]
Osmanlı Hükûmetinin rahatsız
olduğu bir diğer konu, yerleri değiştirilen esirlerin anlaşma hükümlerine
aykırı olarak İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından kendisine bildirilmemesidir.
Bir karargâhtan diğerine nakledilecek harp esirlerinin her iki Hükûmet
tarafından karşılıklı olarak Bern İtilafnamesi’nin 22. maddesinin A fıkrasında
yazılmış olduğu gibi yekdiğerine tebliği hatırlatılmıştır. Harbiye Nezareti,
Hariciye Nezaretine gönderdiği 6 Temmuz 1918 tarihli bir yazıda, harp
esirlerinin bir kamptan diğerine nakledilmesi üzerine bağlı olduğu devlete
bilgi verileceği hatırlatılmıştır. Kızılay Cemiyetince tanzim edilerek
İngiltere Hükûmetine gönderilen listelerde öteden beri bu hususa dikkat
edildiği halde, İngiltere’den gelen listelerde kamplarda meydana gelen
değişiklere yer verilmemiştir. Listeler ise anlaşma hükümleri gereği taraflarca
birbirine gönderilmeye devam etmiştir.[195]
Ayrıca, yine bu ayda sivil esirlerin değişimi ile ilgili görüşmelere
Mısır’da tutuklanıp Malta’ya gönderilen Mısırlılar da dâhil edilmiştir.[196]
İngiltere Hükûmeti,
yakalandıkları hastalık veya mevcut sağlık durumları şüpheli olan ve Bern
İtilafnamesi’nin 3. maddesi gereğince, esir kategorisine dahil edilmesi gereken
İngiliz subay, astsubay ve askerilerin listesini sunmuştur.[197]
Bern sonrası süreçte Türk savaş
esirlerinin değişimine dair Lahey’de düzenlenen konferansta bazı konularda
uzlaşmaya varılmıştır. İngiltere Hükûmeti, Temmuz 1918’de İngiliz ve Alman temsilciler
tarafından Lahey’de anlaşmaya varılan savaş esirlerinin geri gönderilmelerine
ilişkin mutabakata benzer bir şekilde Türklerden esaretinde 18 ayı tamamlamış
veya gelecekte tamamlayabilecek olan tüm savaş esirlerinin serbest
bırakılmasını teklif etmiştir. İngiliz esaretinde benzer süreyi doldurmuş olan
eşit sayıdaki Türk savaş esiri de bu durumda özgürlüklerine kavuşacaktı.
Yukarıda belirtilen şekilde geri gönderilen esirlerin gelecekte istihdam
edilmelerine ilişkin kısıtlamalar olmayacak ve Bern İtilafnamesi ile belirlenen
kısıtlamalar da feshedilecekti. Savaş esirlerinin değişimlerinin kara yoluyla
sağlanması ihtimaline karşı gerekli hazırlıkları yapılacaktı. Amirallik savaşçı
esirlerin istekleri dışındaki geri gönderilmemesi istemiştir. Geri gönderilmeyi
reddetme imtiyazının savaşçı esirler için açık bir şekilde güvence altına
alınması konusunda İngiltere’deki tüm birimler hemfikirdi.2328 [198]
Türk ve İngiliz esirlerin
mübadele edileceği yer olarak İzmir şehrinin kararlaştırıldığı görülmektedir.
Bern İtilafnamesi’nin 5. Maddesinde, ilk kafileyi teşkil edecek malul 1.000
İngiliz ve 1.500 Osmanlı esirlerinin tıbbı muayenelerinin beklemeksizin bir an
evvel memleketlerine iade edilmeleri Temmuz ayı itibariyle 7 ay geçmesine
rağmen mümkün olmamıştır. İngiltere Hükûmeti Bern İtilafnamesi’nin 9. maddesi
gereği, bütün dost ülkelerin Akdeniz’de savaş esirlerinin ülkelerine iadesi
sırasında güvenliği sağlamak adına donanma bulundurduğunu açıklamıştır.
Esirleri taşıyacak geminin bilgisi 5 gün önce Almanya ve Avusturya makamlarına
bildirilecekti. Böylelikle, gemilerin denizaltılarına karşı güvenliği garanti
altına alınacaktır. Esirleri taşıyacak gemilerin özellikleri daha sonraki iki
devlet arasında gerçekleşen mektuplarda kararlaştırılmıştı. Gemi yaklaşık 1.000
yolcu kapasiteli hastane gemisi olacaktır. İskenderiye’den Osmanlı esirlerini
getirecek geri dönüşte 1.000 İngiliz esirini Avrupa’ya götürecekti. İngiliz
asker ve sivil esirler Kuşadası Limanı’nda 15 Kasım 1918’de harekete hazır
bulunacaklar, 1.500 Osmanlı esirini taşıyan hastane gemisi burada esirleri
teslim alacaklardı. Bu konuda Almanya ve Avusturya Hükûmetlerine gerekli
tebligatın yapıldığı bildirilmişti. Kış mevsiminin yaklaşması sebebiyle,
Osmanlı topraklarında kalacak esirlere gönderilecek erzak ve giyecek yardımını
da bu gemi ile gerçekleştirecekti.[199]
İngiltere Hükûmeti hastalıklar
bölümünde sivil esirlerle ilgili 6. ve 8. maddelerde bazı değişiklikler
önermiştir. Öncelikle askerlik çağında olup hasta olan esirlerin değişimi ele
alınmıştır. Osmanlı Hükûmeti kısmen değişiklik tekliflerini kabul etmiştir.[200]
Osmanlı Hükûmeti, İngiltere
Hükûmetinin Bern’de imza edilen sözleşme hükümlerinden İngiltere’deki Osmanlı
tebaasını haberdar edip etmediğini araştırmıştır. Bu şekilde, İngiltere’de
oturan tüm Osmanlı tebaasının sözleşme hükümlerinden kaynaklarından hukukunu
korumaya çalışmıştır. Bu sebeple Osmanlı Hükûmeti topraklarında bulunan 17
yaşından 50 yaşına kadar olan İngiliz erkek sivilleri ile kadın ve çocukların
bir listesi kendi esirleri değiştirmek amacıyla hazırlanmasına karar
verilmiştir. İsveç Elçiliği aracılığıyla Hariciye Nezaretine gelen notada
İngiltere’nin elindeki Osmanlı esirlerine mübadele için gerekli tebligatların
yapıldığını, 17-50 yaş arasındaki erkek sivil esirlerin listesinin hazırlandığı,
Reşid Sadi Bey’in Hollanda’ya gitmek üzere İngiltere’den ayrıldığı, Eyüb Sabri
Bey’in Mısır’a gönderileceği ve 1.500 kişilik ilk kafile Osmanlı esirlerinin
seçme işleminin tamamlanmak üzere olduğu bildirilmiştir.2331 [201]
Hariciye Nezareti, Harbiye Nezaretine gönderdiği tezkerede Ağustos ayı
itibariyle antlaşmanın onaylanmasının ardından 4 ay geçmesine rağmen hala
hazırlıkların bitmediğini ve Hollanda Hükûmeti tarafından uyarıldıkları
yazmaktadır.[202]
Anlaşma uygulanmaya başlanınca
Osmanlı Esirlerinin dönüşlerinin önemli kısmı Harbiye Nezareti Seferberlik
Tahsisatından karşılanmıştır. İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne iadeye karar
verdiği yukarıda bahsi gecen sivil esirlerin masraflarını karşılamak üzere
1.000 lira Hariciye Nezareti veznesine teslim edilmiştir. Osmanlı esirlerinin
Hollanda üzerinden dönüşlerine karar verildiğinde dönüş masrafları için Lahey
Elçiliğine ödenek gönderilmiştir. Bir ay sonra Enver Paşa, 500 lira daha
ödeneğin kısa sürede sağlanacağı bilgisini vermiştir.[203]
Bern’de kabul edilen sözleşme
hükümlerince İngiltere’den iade edilecek olan Osmanlı esirlerinin bir vapurla
Mersin limanına gönderileceği ve Osmanlı topraklarında bulunan İngiliz
esirlerinin de bu vapurla ve Mersin yoluyla memleketlerine gidecekleri haberi
Ağustos 1918’de alınmıştır. İngiltere’den iade edilecek Osmanlı esirlerinin
güvenlik açısından Kuşadası’na değil Beyrut’a çıkarılmaları icap etmekte olduğu
Başkumandanlık vekâletine bildirilmişti. Ancak esir mübadelesinin bu yolla
gerçekleştirilmesinin zorlukları olunduğundan Osmanlı esirlerin Mersin’e
çıkarılmaları ve İngiliz esirlerinin de Kuşadası’ndan gemiye bindirilmeleri
Harbiye Nezaretince daha uygun bulunmuştur. Buradan iade edilecek esirlerin
tarihi ve esirleri getirecek geminin denizaltılarına karşı güvenliğinin
sağlanması Akdeniz’de deniz kuvvetleri bulunan devletlerce garanti altına
alınacaktı.[204]
Evlerine dönecek İngiliz ve
Fransız esirler hakkında İstanbul basınında Ağustos ayında haberler çıkmıştır.
Fransız esirler kara yoluyla İsviçre’ye sevk edilirken; İngiliz esirler Mersin’den
İngiliz vapurlarıyla sevk edilecekti. Mısır’da bulunan Osmanlı esirleri ise
önce İskenderiye’ye buradan da İngiliz vapurlarıyla Mersin’e gönderilecekti.
Haberde mübadele edilecek İngiliz harp esirlerinden 700’ü malul, 300’ü sivil
olmak üzere toplam 1.000 kişi olduğu yazılmıştır. Memleketlerine iade edilecek
bu esirlere karşılık, 1.000 Osmanlı esiri de iade edilecekti. Buna göre bir
İngiliz vapuru Osmanlı esirlerini Mersin’e getirecek, sonrasında burada bulunan
İngiliz esirlerini de memleketine götürecekti.[205]
Esir değişim anlaşması üzerinden
neredeyse 8 ay geçmesine rağmen değişim konusunda katedilen mesafenin çok az
olması dikkat çekicidir. İngiliz kamuoyu gelinen durumdan dolayı kendi
Hükûmetlerini eleştirseler de gecikmede yaşanan tüm sorumluğun Osmanlı
Hükûmetinde olduğunu iddia etmişlerdi. İngiliz basınına göre de Türkiye’de
bulunan İngiliz ve Hintli esirlerin kötü durumlarına ilişkin yapılan her türlü
serzenişe rağmen Hükûmet, artık klişeleşmiş cevabı vermeye devam etmektedir.
Esirlerin değişimi hususunda yapılabilecek daha fazla bir şey yoktur. Türkler
İngilizlerin elindeki kendi esirlerinin geleceklerine karşı kayıtsız kalmıştır.
Herhangi bir anlaşmaya varmak için harekete geçmemektedir. Türkiye’deki 1.000
malul İngiliz esirin 1.500 malul Türk esiri ile değiştirilmesine dair anlaşma
Aralık 1917’de Bern’de imzalanmış, İngiltere Hükûmeti anlaşmayı
geciktirmeksizin onaylamış, Osmanlı Hükûmetinin anlaşmayı onaylanması dahi 4
ayı bulmuştur.[206]
Aradan bir ay daha geçmesine
rağmen esir değişimi konusunda ikmal maddeleri gibi pek çok detayda anlaşmaya
varılmasına rağmen mevcut durum istenilen düzeye ulaşmamıştır. İngiltere
Hükûmeti, yapılabilecek her şeyin yapıldığını ve anlaşmanın ana noktalarının
uygulanmasındaki gecikmenin Enver Paşa tarafından yönetilen ve Almanlar
tarafından destek çıkılan İttihatçıların muhalefetinden kaynaklandığını
düşünmektedir. Talat Paşa işleri yoluna koyma konusunda istekli görünmektedir.
Hem Talat Paşa’ya hem de Enver Paşa’ya mümkün olan her yolla mesajlar
gönderilmiştir. Ancak kesin bir sonuç elde edilememiştir. Son bir çaba olarak
İsviçre aracılığıyla Osmanlı Hükûmeti ile resmi veya gayri resmi yoldan temasa
geçilmesi ve anlaşmanın uygulanması konusunda aracı olması istenmiş, bir
temsilcinin Türklerle temasa geçmek üzere İsviçre’ye ve muhtemelen Türkiye’ye
gönderilmesi önerisi düşünülmüş, fakat sonuç alınamaz görülmüştür. Türkler bunu
kendileri kabul etseler dahi Almanlar veya Avusturyalıların herhangi bir
İngiliz’in Türkiye’ye gitmesine izin vermeleri muhtemel değildir. Almanların
anlaşmaya karşı oldukları hususunda şüphe yoktur ve uygulanmasını kolaylaştırma
yolunda kesinlikle yardımcı olmayacaktır. Bern İtilafnamesi’nin Enver Paşa ve
Almanlar tarafından engellendiğine dair parlamentoda bir beyanın yapılması ve
halkın gerçekleri öğrenmesi amaçlanmıştır.2337 [207]
İngilizler Bern’de Dr. Behçet
Vehbi ile bir görüşme gerçekleştirmiş ve Dr. Behçet Vehbi, Talat Paşa ve Enver
Paşa ile kişisel bir görüşme yapacağı ve anlaşmanın uygulamaya geçmesi için
çaba sarf edeceği sözünü vermiştir. Yapılan görüşmede Talat Paşa, bunun
askeriyeyi ilgilendiren bir husus olduğunu, kendisinin konuya ilişkin elinden
geleni yapsa bile askeriye karşı çıktıktan sonra bir şey yapılamayacağını
söylemiştir. Enver Paşa ile yapılan görüşmede öncelikle ve özellikle İngiliz
esirlere yapılan muamele gündeme gelmiştir. Türklerin savaşın başında temiz
savaşçılar olarak esirlerine iyi davrandıkları şeklinde ün kazanmış olmasına
rağmen son 2 yıl içerisinde esirlere Türkler tarafından uygulanan muamelenin
çok kötü bir izlenim oluşturduğunu ve yalnızca İngiltere’nin değil, tarafsız
ülkelerin halkı tarafından da eleştirildiği Enver Paşa’ya söylenmiştir. Enver
Paşa bu konuda fazla bilgisi olmadığını, bu konuların özel bir büro tarafından
değerlendirildiğini söyleyerek kendisini savunmuş ve konuyla ilgileneceği
sözünü vermiştir. Yeni Sultan, kişisel bir politik kabine gibi, özel ve kişisel
askeri bir güç de oluşturmuştur. Kendisi, Ordu Başkumandanı pozisyonunu
düşünmektedir. Bu nedenle gerçekte Savaş Bakanı olarak değerlendirilmelidir.
Enver’in rütbesi de başkumandan vekilinden Genelkurmay Başkanı’na
düşürülmüştür. Enver’in itibarı hem Sultan hem de halk nazarında iyiden iyiye
azalmış ve mevcut durumda Sultan’ın
ısrarcı olacağı bir konuda itiraz
etmeye kalkışamamaktadır.[208]
Raşid Bey, Sadrazam Talat Paşa
ile kişisel bir mülakat yapmış ve esirlerin değişimi konusunun aciliyetine
mülakatta vurgu yapılmıştır. Talat Paşa, Osmanlı Hükûmetinin imzalanan
sözleşmeyi uygulamaya hazır olduğunu söylemiştir. Fakat Almanlar tarafından
kışkırtılan Enver Paşa, uygulamayı önlemek için elinden geleni yapmaktadır.
Savaş Bakanlığı temsilcisi Albay Seyfi Bey, Enver Paşa tarafından her gün yeni
engeller ortaya çıkarmak için kullanılmaktadır. Sadrazam, konuyu incelemesi
için bir komite oluşturmuş ve bir rapor hazırlanmasını istemiştir. Esirlerden
durumu derhal geri gönderilmeyi gerektirenlerin belirlenmesi için kampa yeni
bir sağlık komisyonu gönderilmesine karar verilmiştir. Sadrazam 100 İngiliz esir
karşılığında değiştirilen 100 esirin İstanbul’a varışının, İngiliz esirlerin
sevklerini kolaylaştıracağını söylemiştir.[209]
İngiltere Hükûmeti ile İsviçre
Federal Hükûmeti arasında Eylül ayında yaralı ve hasta savaş esirlerinin
değişimlerindeki son durum değerlendirilmesi yapılmıştır. Her iki Hükûmet de
anlaşmanın uygulanmasında gecikmenin Türklerden kaynaklandığını düşünmektedir.
Türk yetkililerden Fuad Selim Bey’in Talat ve Enver Paşalar ile yaptıkları
görüşmeler de bunu ispatlamaktadır. Bern’de gerçekleştirdikleri toplantının
sonucu olarak sivillerin ve malullük çizelgesinde tüm malul savaşçıların
değişimine ilişkin bir anlaşmaya varılmıştı. Değişimi gerçekleştirmek için bir
gemi Türk esirleri İskenderiye’den Kuşadası’na taşıyacaktı. İngiliz esirler de
yolculuk için Kuşadası’nda toplanacaklar ve her iki taraf da müttefiklerinden
geminin güvenli bir şekilde seyretmesi için güvence alacaktı. Eğer deniz
taşımacılığı uygulanabilir olmazsa kara taşımacılığına başvurulabileceği
üzerinde durulmuştur. Tüm bunlardan sonra esirlerin değişiminde yaşanacak
başarısızlık hiçbir şart altında İngiltere Hükûmetinin eylemsizliği veya
isteksizliği sonucu olarak değerlendirilmemelidir. Sorun, Osmanlı Hükûmetinin
isteksizliğinden kaynaklanmaktadır ve savaş alanında kesin olarak yenilgiye
uğratılmadıkları müddetçe bu tutumun tersine dönme ihtimali çok zayıftır. Diğer
yandan bazı gelişmeler ufak bir umut oluşturmaktadır. Değişime hazırlık olarak
1.100 civarında İngiliz esirin Bursa’da toplanmış olduğu bilgisi edinilmiştir.
Ayrıca mevcut Sultan’ın
Enver Paşa’ya iyi gözle bakmadığı
bilinmekte ve onu bertaraf etmeye hazır durumdadır. İngiltere Hükûmeti
anlaşmanın hayata geçirilmesi konusunda ısrarcı ve isteklidir.2340 [210]
İki devlet arasında yaşanan
sorunların çözülememesi üzerine Papalık da müzakerelere müdahil olmuştur.
Papa’nın Osmanlı esirlerine yardım etmek istemesi İstanbul Hükûmeti tarafından
olumlu karşılanmıştır.[211]
Sorunların aşılması maksadıyla
Eylül ayında Osmanlı, Avusturya Macaristan, Bulgaristan ve İngiltere
Hükûmetleri arasında mülkiye ve harp esirlerin çözülemeyen bazı sorunlarına ve
nakline dair bir konferans düzenlenmesi gündeme gelmiştir. Müzakerelere katılma
uygun görülmüş delege olarak Bern Askeri Ataşesi Halil Bey tayin edilmiştir.[212]
İngiltere Hükûmeti, Osmanlı
Hükûmetini savaş esirlerinin değişimine yönelik Bern İtilafnamesi’nin
uygulanması adına hiçbir şey yapmamak veya ağırdan almakla suçlamıştır.
Bursa’dan 1 Eylül 1918’de yazılan bir yazıda, Türkiye’de bulunan kamplarda
malul olduğunu iddia eden İngiliz esirlerin Türk doktorları tarafından
ciddiyetle muayene edilmeyerek malul olmalarına rağmen malul kabul edilmediği
ve bu sebeple geri gönderilmedikleri iddia edilmiştir. Hintli Müslüman
askerlerden ise çok azı malul kabul edilmiştir. İngilizler, Türk tıbbi komisyon
üyelerinin tarafsız olana kadar adaletin sağlanacağını mümkün görünmediğini
düşünmekteydi. Türk esirlerin ve özellikle Eyüb Sabri Bey ile anlaşmada
belirtilen diğer Türklerin serbest bırakılmasını tehir edilirse Osmanlı
Hükûmeti üzerinde bir baskı oluşturmak mümkün olabilecekti. Sözleşmenin 3.
maddesi savaş esirlerinin rütbelerine ve sayılarına bakılmaksızın geri
gönderilmesini öngörmekteydi. Eğer Eyüb Sabri Bey ve anlaşmada özellikle ismi
geçen diğer Türkler serbest bırakılırlarsa İngiliz esirlerin serbest
bırakılması yönünde Osmanlı Hükûmetine baskı yapmak için hiçbir dayanak
kalmayacaktı.[213]
Esirlere dair muameleleri yürüten
kurumlardan Kızılay Genel Merkezinden Reşid Safvet Bey Kızılhaç Genel
Merkezi’ne Türk esirlerin durumu ve geri getirilmesinde yaşanan sorunlara dair
bir yazı yazmıştır. Mısır ve Hindistan bulunan 300.000’den fazla Türk savaş
esirleri zor durumdadır ve bir an önce bu esirlerin geri getirmeleri
gerekmektedir. Türk savaş esirlerinin geri getirilmeleri için her iki Hükûmet
gerekli hazırlıkları yapmıştır. Buna rağmen esirlerin durumu çok kötü olup
dayanacak durumları kalmamış ve bu sebeple acele edilmesi gereklidir. Erzakları
yok denebilecek kadar azdır. Paraları ise neredeyse hiç yoktur. Büyük savaştan
kalan veya esir düşen Türk askerler, 5 yıldır veya daha fazla ailelerinden
kopmuşlar ve hiçbiri birbirinden haber alamamıştır. Türk esirler silah tehdidi
altında ve zorla çalıştırılmaktadır. Ne Kızılayın ne de Osmanlı Hükûmetinin
esirlere yardım edebilecek bir durumu yoktu. Reşid Safvet Bey yazısında,
Kızılhaç Komitesi’nin Türk esirlerine yardımcı olmasını ve esirlerin durumunun
daha iyi bir hale sokabilmek için her türlü seferberliğin yapılmasını
istemiştir.[214]
Diğer taraftan, İngiltere
Hükûmeti geri dönüşleri ayarlamadan ve izin vermeden önce Türk ve Arap kökenli
esirleri ayırarak esirlere iyilik yaptıklarını düşünüyordur. Eylül 1919’da
İnsan Hakları Merkez Komitesi de olaya müdahil olmuştur. Arap ve Türk esirler
arasında herhangi bir ırkçılık veya ayrımcılık yapılmamasına dikkat
çekilmiştir. Savaş esirlerinin kökenine, dinine ve nerden geldiğine
bakılmaksızın esirlerin eşit şartlar altında geri dönüşleri sağlanacaktı.
Kızılhaç, İngiliz Kızılhaçına bir yazı yazarak Arap esirlerle aynı şartlarda
Türklerin de bırakılmasını, İngiliz devletinden talep etmiştir.[215]
Tam işler yoluna girecek iken bu
sefer esir anlaşmasında Alman engeli ortaya çıkmıştır. Eylül 1918’de
Avusturya-Macaristan’ın Bern İtilafnamesi maddeleri uyarınca esirlerin geri
gönderilmesi için yola çıkan geminin muharip ülkelerden birinin deniz
kuvvetleri tarafından saldırıya uğramayacağına dair resmi güvencesi Reuters
Ajansı tarafından yayınlanmıştır. Bununla birlikte konu ile ilgili defalarca
girişimde bulunulmasına rağmen bu güvence Alman Hükûmetinden gecikmeli olarak
ancak Ekim ayında gelmiştir. Osmanlı Hükûmetinin antlaşmanın hükümlerini yerine
getirmekte istekli olduğunda şüphe yoktur. Osmanlı Hükûmeti olabildiğince hızlı
bir şekilde anlaşmayı yürürlüğe koymayı istemektedir. Ancak, Almanların bunu
engellemek için Osmanlı Hükûmeti üzerinde baskı kurmaktadır. Alman Hükûmetinin
bu tavrının nedeni, İngiltere ve Türkiye arasındaki uyuşmazlık halinin
sürmesini sağlamaktır.2346 [216]
Türkiye malul esirlerin
değişiminde İngiltere ile hemfikirdir. Eylül ayında Avam Kamarasında, öncelikle
1.000 İngiliz malul esirin ve buna karşılık gelen Türk esirlerin ülkelerine
iadesini sağlayacak yeni bir mutabakata varılmıştır.[217]
Bu sırada İngiliz basını Almanya
ve Türkiye’de bulunan savaş esirlerine uygulanan muameleye ilişkin İngiltere
Hükûmetini telgraf çekmenin dışında bir şey yapamamakla suçlamaktaydı. Kamuoyu
da Hükûmetin kendi esirlerini geri getirme hususunda gerekeni yapmadığı
düşünmekteydi. Hem Alman hem Türk Hükûmetlerine vatandaşlarına uygulanan
muameleden kendilerinin sorumlu olacağı ve savaş sonrası sorumluların askeri
mahkeme tarafından yargılanacakları tehdidinde bulunulmuştur. Böyle bir ima,
Enver Paşa’nın yargılanabileceğini düşünmeye sevk etmiştir.[218]
Mübadele konusunda yaşanan
sorunlar bir şekilde aşılsa da Osmanlı Hükûmetini bekleyen başka bir sorun daha
vardı. Mübadelenin masrafları Osmanlı Hükûmetinin karşılayabileceğinin çok
üzerindeydi. On yıla yakın devam eden savaşlar, Osmanlı ekonomisi neredeyse
tüketmişti. Bern İtilafnamesi gereğince esirlerin nakil ve seyahat masraflarına
harcanmak üzere tedbirler alınmıştı. Bu maddede geçen masraflar, tarafsız
devletin hududuna kadar esir eden devlet tarafından karşılanacak ve yolun geri
kalanı için gerçekleşecek masraflar esirlerin tabi bulundukları devlete ait
olacaktı. Nakliyenin deniz yolu ile gerçekleştiği takdirde, esir eden devlet
arazisinde bulunan ve bu gemilerin gideceği yere hareket etmeden önce
uğradıkları son limandan itibaren nakliyat masrafları esirlerin tabi
bulundukları devlet tarafından karşılanacaktı. Osmanlı topraklarından kara yolu
ile iade edilecek Fransız ve İngiliz esirlerinin tarafsız devlet hududuna ve
deniz yolu ile iade olunacakların da bindirilecekleri Osmanlı limanına kadar
nakliye masrafları ilgili devlet tarafından karşılanacaktır. Osmanlı
Hükûmetince daha sonra kabul ve tasdik edilen sözleşme hükümlerine uygun olarak
ortaya çıkacak masraflara karşılık olarak 30.000 liranın nereden ödeneceği
Ağustos 1918 tarihli tezkere ile açıklanmıştır. Meclis-i Ali-i Vükelaca
gerçekleştirilen müzakere neticesinde istenen tahsisatın ödenmesi Maliye
Nezaretince uygun görülmüş ise de Maliye Nazırı’nın Avrupa’da bulunması
dolayısıyla geri dönünceye kadar ödemenin bekletilmesi karar verilmiştir Osmanlı
Hükûmetince tasdik edilen bir sözleşmenin uygulanmasında yaşanacak ertelemeler
Hükûmetin şeref ve haysiyetine halel getirebilecekti. Eylül ayında mübadeleye
tabi olan İngiliz ve Fransızların, Hariciye ve Harbiye Nezaretleriyle
haberleşerek hazırlıklar tamamlanmış hatta bunların yola çıkarılması için
vilayetlere tebligat gönderilmişse de vilayet defterdarlıklarınca sevk
masraflarının henüz temin edilememesi, Harbiye Nezaretini güç durumda
bırakmıştı. Bu durumda işin aciliyeti sebebiyle Meclis-i Vükelaca karar
alınarak, Maliye Nazırlığınca acilen esirlerin sevk işlemlerine başlanması için
gerekli tahsisatın çıkarılması talimatı verilmeye çalışılmıştı.2349 [219]
Bu arada esirlere verilen
elbiselerin esirlerin malı olduğu ve geri alınamayacağı kararı devletlerce
kabul edilmiştir. Haziran ayında maluliyetleri sebebiyle memleketlerine iade
edilen harp esirlerine Osmanlı Hükûmeti elbise vermişti. Elçilik tarafından
esirlere verilip geri alınan eşyanın hastaneden taburcu edilen esirlere
verilmesi kararı alınmıştır. Ülkelerine iade edilecek esirlere dağıtılan
elbiselerin katiyen geri alınmaması esastı. Hollanda Orta Elçiliği, ülkelerine
dönen esirler için temin edilen ayakkabı ve giysilerin iadesiyle ilgili Osmanlı
Hükûmetine bir muhtıra vermiş ve esirlere dağıtılan eşya makbuzlarını
istemiştir. Ekim 1918’de ülkelerine dönecek olan İngiliz savaş esirlerine
sağlanan tüm giysi, ayakkabı ve diğer eşyaların Bern İtilafnamesi’nin 5.
maddesinin özel koşulu uyarınca, Askeri otoritelerce alıkonulamayacağı ve söz
konusu esirlere bırakılması gerektiği konusunda Osmanlı Hükûmetine ayrıca
uyarıda bulunulmuştur. Harbiye Nezareti memleketlerine iade edilecek esirlere
verilmiş elbisenin esirlerden alınmamasını, bunun uluslararası hukuk gereğini
olduğunu bildirmiştir.[220]
1918’in Ekim ayına gelindiğinde
esirlerin çoğunluğu Mısır ve Hindistan olmak üzere Kıbrıs, Malta ve Selanik’te
bulunmaktadır. Gerek Mısır ve gerekse Hindistan’da esirlerin çokluğu ve esir
kamplarının birbirine uzak olması, İsveç Hükûmetinin Osmanlı esirleriyle
iştigal etmek üzere buralarda özel görevli bulundurulmasını güçleştirmiştir.
Ayrıca Mısır ve Hindistan’a denizaltı tehdidinden dolayı ulaşım zorluğu
yaşanmıştır. Bu sebeple esirlerin ortaya çıkan ihtiyaçları tarafsız ülkelerden
temin edilememiştir. Bern İtilafnamesi gereğince, İsveç Hükûmeti temsilcileri,
esirler için satın alınması gerekli eşyaları mahallerinden satın alabilecekti.
Esirlerin ihtiyaçları, ziyaret ve teftiş masrafları ile karargâhlarda nakdî
yardımda bulunulmasını icap eden esirlere verilecek meblağlar İsviçre Federal
Bankası vasıtasıyla gönderilecektir. Örneğin İngiltere Hükûmetinden maaş
almayan ve Osmanlı ordusunda subaylardan ayrı tutulan yedek subaylara, ihtiyaç
içinde bulunan subay adaylarına, küçük subaylara ve hastanede bulunan askerlere
ayrıca yardım edilecekti. İlk defaya mahsus 200.000, buna müteakip 50.000 ila
60.000 frank gönderilmesi düşünülmüştü. İsveç ve Osmanlı elçilikleri bu yardım
ve teftişlerden ortaya çıkacak makbuzları ve bilgi raporlarını Kızılaya
ulaştıracaktı. Mısır ve Hindistan’da bulunan kamplardan ve hastanelerden
Kızılayca malul olanlarının listesi de bu ay sunulmuştu.[221]
Bern İtirafnamesi’nin 3.
maddesinde zikredilen sınıfa dahil olmaları, muhtemel Osmanlı subay ve
askerlerinin isimlerini içeren dört adet liste daha Osmanlı Hükûmetine
ulaşmıştır. Bir İngiliz gemisi ile belirli bir tarihte Kuşadası’na 1.000 Türk
esirinin getirileceği İngiliz basınına yansımıştır.[222]
Osmanlı Devleti esirlerin deniz
yolu ile naklinde Kuşadası’nın yanı sıra Mersin ve Beyrut limanların da
kullanılmasını istemiştir. Beyrut’a sevk edilecek esirler için Halep’te 1.000
kişilik barınak hazırlanmasını talimatı vermiştir. Mersin limanının
mayınlanmış, Beyrut’a giden yolun ise cepheye yakın olması dolayısıyla bu
düşünce hayata geçmemiştir.[223]
Osmanlı Devleti'nin İtilaf
Devletleri ile barış görüşmelerine Osmanlı şehzadelerinden biri ile Osmanlı
Devleti'nin elinde esir olarak bulunan İngiliz Generali Townshend da
katılmıştır. Sadrazamın makamın konu hakkında 23 Ekim 1918 tarihli beyanatı
Matbuat Genel Müdürlüğüne aracılığıyla İzmir'de Cosmos gazetesinde
yayınlanmıştır. Müzakereler çoğu zaman kesintiye uğrasa da her şeye rağmen iki
tarafından iyi niyetleri sonucu devam etmiştir. Gazeteye gönderilen beyanatta
İtilâf Devletleri Türkiye arasında müzakerelerin istenilen düzeyde gittiği ve
bir konu harç tüm konularda anlaşma sağlandığı belirtilmiştir. Ekim 1918’de
Avusturyalılar ve Almanlar evlerine dönmeye başlamış, Türklerin de evlerine
döneceği ihtimali artmıştır. Diğer taraftan Sadrazam Kayseri, Bursa
metropolitlerini kabulünde meziyetlerini, vatanperverliklerini beğendiği
Rumlara sempati beslediğini, onlara mümkün mertebe yardım ve himayede
bulunacağını söyleyerek azınlıkların da desteğini almak istemişti.[224]
Bir süre sonra İngiltere
Hükûmeti, Lahey’de Almanlarla imzaladığı antlaşmaya benzer bir anlaşmayı
Osmanlı Hükûmetine sunmuştur. Esareti 19 ayı geçen ya da geçecek tüm İngiliz
savaş esirlerine karşılık yine eşit sürede esir kalmış, eşit sayıda Osmanlı
savaş esirlerinin değiş-tokuşunu teklif etmiştir. İngiltere Hükûmeti ayrıca
Bern’de kararlaştırılan karşılıklı olarak ülkelerine gönderilecek sivil
esirlere, askerlik yaşı gelenlerin de dahil edilmesini teklif etmiştir. Yani
sivil esirlerden askerlik çağı sayılan 17-50 yaş arasında olanlar veya esir askerlerden
malul olmadıkları için mübadele dışında tutulanlar da aynı miktarda karşılıklı
olarak mübadele edilecekti.[225]
Kuşadası,
Anadolu’nun batısında bulunan esirlerin değişimi için kullanılacaktır. Güneyde bulunanlar özellikle de demiryolu
yapımında
çalıştırılanların iadesinde ikinci bir yer olarak Mersin limanının kullanılması
kararlaştırılmıştır. İlk kafileyi
taşıyan gemi 16 Kasım’da Kuşadası’na ulaşacak ve Doktor Emin, Eyüb Sabri ve
Zinnun beyleri de getirecektir. Almanya, esirlerin naklini gerçekleştirecek
İngiliz hastane gemisine saldırmayacaklarına, harp devam ettiği taktirde
Hollanda Hükûmetine terk edilmesi şartıyla garanti vermiştir. Ayrıca Almanya
Empire adındaki bir geminin esirlerinin naklinde kullanılmasını teklif
etmiştir. Gemi takriben 1.000 yolcu alabilecek kapasitededir. Hollanda Kraliyet
Orta Elçiliği 16 Kasım’da malul Osmanlı ve İngiliz askerlerin değiş tokuşunu
gerçekleştirmek için Kuşadası’na bir İngiliz gemisinin geleceğini bildirmiştir.
Sevkin gecikme sebeplerinden birisi İngiltere’nin istediği gemilerin korunma
garantilerin geç gelmesidir. Bu konu ile ilgili olarak iki Hollanda görevli de
Kuşadası’na gelecektir.2356 [226]
Mersin’de esir teslimine
İngilizler önceden muvafakat ettikleri hâlde Mersin limanının torpillerden
temizlenememesi sebebiyle esirlerin İzmir’e nakli ve orada teslimi münasip
görülmüştür. Her şeyden mahrum olan askerin kışın şiddetine maruz kalmaması
için ikinci ordu mıntıkasında mevcut olan takriben 4.000 esirin İskenderun’dan
bindirilmesi için gerekenin yapılması kararlaştırılmıştır.[227]
Osmanlı Hükûmeti, anlaşma
hükümlerine sadık kalmış ve İtilaf Devletlerine ait esirleri İzmir’e sevk
etmiştir. Dâhiliye Nezareti, Karesi mutasarrıflığına ve Aydın Valiliğine,
esirlerin İzmir’e gitmek üzere Bandırma’dan yola çıktığı bilgisini vermiş ve bu
esirlerin yolculuklarında her türlü kolaylığın sağlanmasını istemiştir.[228]
2. Ordu Komutanlığı ile
Suriye’deki İngiliz yetkilileri arasında yapılan yazışmalar İngilizlerin yaralı
ve hasta esirleri İzmir’e nakletmek istediğini göstermektedir. 2. Ordu Komutanı
Nihad Paşa, Kasım 1918’de Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetine ordunun terhis
edildiği bir esnada esirlerin İzmir’e sevkinin ulaşımda sorunlar çıkaracağı
bilgisini vermiştir. İngiliz irtibat subayı Chilton, Türk esirlerinin iadesi için
limanın güvenliği ve Mısır’a yakınlığı bakımından İzmir'i uygun olduğunu
söylemiştir. Yaralı ve hasta esirleri taşıyan ilk esir kafilesi Kasım
ortalarında İzmir’e ulaşmıştır. 4. Kolordu Asker Alma Heyeti Başkanı Albay
Süleyman Fethi Bey, Foça'ya getirilen esirlerinin İzmir’e nakledilerek her
türlü ihtiyaçlarının karşılandığı bilgisini Harbiye Nezaretine bildirmiştir.[229]
Bu esnada Bern İtilafnamesi için
gönderilen heyet Ocak 1918’de varışlarından itibaren takriben iki ay sonra
Fransızlarla da müzakereler için 15 gün kadar daha ikamet mecburiyetinde
kalmıştır.[230]
Eski
Hicaz Fırkası kumandanı bir albayın esaret sonrası verdiği ifadesinde; Seydi
Beşir karargâhından yapılan sevkin tarihini öğrenmekteyiz. Albay, subay ve
neferlerin İstanbul’a Ekim 1918’in başında ilk kafile olmak üzere sevk
edildiklerini Hilvan’da Galib Paşa kampında bulunduğu esnada işitmişti.
Esirlerin miktarına ve hareket şekline dair bir bilgisi yoktu. İkinci kafilede
kendisi de vardı. Bu kafile İskenderiye’den vapurla 26 Kasım 1918’de İstanbul’a
hareket etmişti. Kafilede 49 subay, 708 asker ve 62 aile mevcuttu. İngiliz
muavin kruvazörü Noviruh, İskenderiye’den doğruca Foça’ya ve oradan da İzmir’e
sevk edilmişti. Nakil sırasında bir müşkilat ile karşılaşılmamıştı. Kafiledeki
subay ve ailelere yiyecek olarak; konserve kutu et ile yağsız pilav, çay ve
gevrek verilmişti. Diğer kafilede gelen subaylara daha iyi yemek verildiğini
işitilmişti. Esirler, İzmir’den trenle Bandırma’ya ve oradan da İstanbul’a
nakledilmişti. Ayrıca Aralık 1918’de gönderilen tezkerede esirleri taşıyan
Ampir adındaki İngiliz nakliye gemisinin İzmir limanına geldiği yazılıydı.[231]
Yukarıda zikredilen kafilelerle
Mısır esir kamplarından yurda ilk gönderilenler malul ve hasta esirler
olmuştur. İngiltere askeri yetkilileri tarafından malul esirler arasında yurda
iade edilen Gelibolu Seyyar Jandarma Taburundan Abdürrahim’in verdiği ifadede,
14 Aralık 1918’de Türkiye’ye döndüğü anlaşılmaktadır. Süngülü askerlerin
muhafazası altında İskenderiye rıhtımına oradan Kızılhaç vapuru ile İstanbul’a
hareket etmişlerdi.[232]
Balıkesirli hesap memur yardımcısı da malul olarak 1 Aralık 1918’de esaretten
döndüğünü söylemiştir.[233]
1918’in sonunda başlayan malul esirlerin evlerine gönderilmeleri 1919’un
sonlarına kadar devam etmiştir. Seydi Beşir esir karargâhı dördüncü kampında
sevkiyat Mart 1919’da başlamıştır. Her kamptan takriben 10 ila 30 arasında kişi
gönderilmiştir. Esirler kamptan otomobil ile trene, tren ile bazen
İskenderiye’ye, oradan da vapurla İstanbul’a ulaşmışlardı. Mısır ihtilaflının
şiddetli zamanlarında ise trenle doğrudan Port Said’e oradan da vapurla
İstanbul’a sevk gerçekleşmiştir. Vapurda istirahatte ve yemekte bir sıkıntı
yaşanmamıştı.[234]
Mısır esir kamplarında tutulmuş, Yüzbaşı Ali Saib Efendi yarasının
iyileşmemesinden dolayı malul esir sayılarak 23 Nisan 1919’da İzmir’e
gönderilmiştir.[235]
Mısır’da esarette her iki gözünü de kaybeden askerlerden sadece birisi İskilip
kazasının Karaviran köyünden Kel Pehlivan oğullarından Mustafa oğlu Ali Çavuş,
26 Temmuz 1919 tarihli ifadesinde Mayıs ayının başında İskenderiye’de vapura
bindiklerini ve İzmir’e çıkardıklarını söylemiştir.[236]Kirmasti’nin
Dere mahallesinden Kassâb Halil oğlu İbrahim 22 Haziran 1919 tarihinde
esaretten İstanbul’a geldiğini ifade etmiştir.[237]
16. Fırka Kumandanı albay, esaret
sonrası verdiği ifadesi Mütareke sıralarında ve onu takip eden aylarda ancak
muayene sonrası malul olarak yüzer kişilik subay ve 400-500 kişilik er
kafilelerinin vapurlarla sevk olunduğunu, asıl sevkiyatının ise ancak Mütareke
senesinde başladığını belirtmektedir. Kafilelerin mevcudu nakliyenin
kapasitesine göre belirlenmiştir.[238]
Sadi oğlu Salih, malulen terhis edildiğini ve birer kat elbise ile 17 Mayıs
1919’da memleketlerine döndüklerini söylemiştir.[239]
Tel El-Kebir esir karargâhından dönen iki gözü görmeyen İskilip’in Çavuşoğlu
köyünden Onbaşı Mustafa oğlu Osman’ın içinde bulunduğu kafile Nisan 1919’da
vapurla İstanbul’a çıkarılmışlardır. Kendisi Haydarpaşa Hastanesinde iki ay
kadar yatmış sonrasında Ankara’ya sevk edilmiştir.[240]
Malul ve hasta esirler evlerine
daha erken dönmeye başlamıştır. Bu amaçla kamplarda hasta subay ve askerler
gerektiğinde hastaneye gönderilmişlerdi. Oradan pek azı kampa geri dönmüştür.
Kampa dönmeyenler malul esir sayılarak İstanbul’a gönderilmiştir.[241]
Mesela 31 Ekim 1917 tarihinde esir olan iki gözü görmeyen Emin Çöl, 23 ay 7 gün
sonra 7 Ekim 1919’da esir bulunduğu Heliopolis kampından memlekete dönüş için
ayrılmıştır. Kahire’den yola çıkan esirler Şam, Riyad, Halep, İslâhiye,
Osmaniye, Ceylan, Adana, Tarsus yolu ile Mersin’e ulaşmıştır. Giderken cıvıl
cıvıl olan şehirler bomboştur. Artık güneyde şehirlere kasabalarda Ermenilerin
sesi duyulmaktadır.[242]
Esir nakilleri 1919 yılı başında
da devam etmiştir. Empire adlı vapurla Beyrut’tan bir esir kafilesi
getirilmiştir. 17. Kolordu Komutanlığı tarafından teslim alındı ve rahatları
sağlandıktan sonra 9 Ocak'ta memleketlerine gönderilmiştir.[243]
İngilizler taraflarından teslim edilen esirlerin durumu incelendiğinde,
düşünülenden çok daha vahim olduğu görülmüştür. Sıhhiye Reisi Muavini İbrahim
Tali Bey, 4. Kolordu Asker Alma Başkanlığına esirlerin durumu bildirilmiş ve
Ocak 1919'da Sertabip Hasan Kadri Bey durumu belgelendirmek amacıyla esirlerin
sağlık durumunu tespit ettirmek üzere görevlendirilmiştir. Ayrıca bir de sağlık
heyeti oluşturularak esirlerin sağlık durumundan bir rapor hazırlanmıştır.
İzmir’e gelen esirlerin esaretleri sırasında maruz kaldıkları muameleler
ayrıntılı şekilde kayıt edilmiştir.[244]
Özellikle savaş devam ederken
bizzat savaşa katılmamış ve sadece kolluk gücü olarak görev yapmış jandarma
teşkilatına bağlı askerlerin savaşçı ya da sivil esir kategorisinde oldukları
kesinlik kazanmamıştır. Şubat 1919’da Malta’da Türk savaş esiri olan Jandarma
Yarbayı Halil Rıfat’ın Türk Jandarma subaylarının geri gönderilmelerine ilişkin
İngiliz Dışişleri Bakanlığına bir mektup göndermiştir. Mektupta Bern’de varılan
anlaşma hatırlatılarak, savaşın başlangıcında aktif hizmete çağrılmamış ve kamu
güvenliğinden sorumlu olarak bırakılmış Jandarma subaylarının savaşçı
olmadıkları, kendisinin dahil bu durumda olan tüm kişilerin sivil esir
sayılarak serbest bırakılmalarını istemiştir.[245]
Harbiye Nezaretine Selanik
İngiliz Kuvvetleri Başkumandanı General Milne tarafından gelen 1 Mart 1919
tarihli yazıda hasta ve yaralı Osmanlı askerlerin Romanya yolu ile
Budapeşte’den vatanlarına iadesi konu edilmiştir. Gerek kara gerek deniz yolu
ile gözlem altında gerçekleşecek nakilleri için Kızılaydan görevli talep
edilmiştir.[246]
Haziran 1919’da Kahire’deki İsveç
siyasi temsilciliği, denetimi altında Osmanlı esirlerinin işleriyle iştigal
etmesi konusunda Kızılay Cemiyetine bilgi notu verilmiştir. Bern İtilafnamesi
gereğince, İngiltere ve müstemlekelerinde bulunan Osmanlı esirlerine lâzım
gelen yardımın yerine getirilmesi için tarafsız bir temsilcinin bulundurulması
kararlaştırılmıştı. Bu sebeple, Kahire’deki İsveç temsilcisi denetiminde
İsveçli bir delege görevlendirilmiştir. İsveç Hükûmetine göre Osmanlı esirleri
her zamankinden daha çok yardıma muhtaç ve kötü bir hâlde bulunmaktadır. Söz
konusu delegenin görevine son verilmiş olduğuna dair söylentiler çıkmış, fakat
kısa süre sonra maddi bir hatadan kaynaklandığı Osmanlı Hükûmetine
bildirmiştir. İskenderiye’deki İsveç siyasi ve askeri görevliler, Osmanlı
esirleri karargahlarıyla hastanelerini ziyaretle de görevlendirilmiştir. Bu
sıralarda çok sayıda esirin geri dönmekte olduğu söylenmiştir.[247]
İngiltere Fevkalade Komiserliği,
15 Eylül 1919’da esirlerin serbest bırakılmaları ile ilgili yapılan özel
başvuruları bizzat Osmanlı Hükûmetinin başvurusu olmadıkça dikkate
almayacaklarını bildirmiştir. Türk savaş esirlerinin yakınları tarafından
esirlere merhamet edip ülkelerine iade edilmelerine dair Osmanlı
otoritelerinden İngiliz yüksek komiserliği ya da Karadeniz Komutanlığına çok
sayıda talepte bulunulmuştur. Bu taleplerin sayısı günden güne artmış ve çoğu
durumda ilgili Osmanlı yetkililerince bir yorum veya tavsiye yapılmadan
doğrudan İngiliz makamlarına gönderilmiştir. Sadece ülkelerine iadeyi gerçekten
hak edenlere öncelik verilmesi için Osmanlı Hükûmeti tarafından usulüne uygun
teklif edilen esirlerin tercih edileceği açıklanmış, dışındaki Türk esirlerin
serbest bırakılmasıyla ilgili hiçbir adımın atılmayacağı Osmanlı Hükûmetine
bildirilmiştir.[248]
Osmanlı harp esirlerinin iadesine
karar verildiği İngiliz Komiserliğince Osmanlı Hükûmetine Eylül ayı içinde
iletilmiştir. Esirler arasında bulunan subaylardan bir komisyonun teşkil ile
hemşeri olanlarının bir araya toplanılarak doğum yerlerine en yakın iskelelere
çıkarılmalarına İngiltere Hükûmetinin razı göstereceği düşünülmüştür.[249]
Sadaret makamına gönderilen 21
Eylül 1919 tarihli yazı, esirlerin dönüşleri için gerekli ödeneğin olmamasından
ve mali imkânsızlıklardan bahsetmektedir. İtilaf Devletleri, elindeki Osmanlı
esirlerinin vatanlarına kavuşturulmaları amacıyla sarf edilecek ödeneğin
temininin gerekli olduğu; Mütareke komisyonunda Osmanlı askerî delegesi
tarafından gündeme getirilmiştir. Bu paranın tedarik olunamaması durumunda,
miktarı yüz binleri geçen esirler alışamadıkları iklimlerde yavaş yavaş
mahvolacaktır. Her şeyden ziyade memleketin insana ve çalışacak kollara ihtiyaç
duyduğu bir zamanda bu esirlerin dönmeleri için bu paranın bulunması
gerekmektedir. Her ne kadar para bulmak işi bu Maliye Nezaretince ait bir görev
ise de masrafların çokluğu sebebiyle sadaret makamından bu ödeneğin
karşılanması gerekmektedir. Mâliye Nezaretinden bu emre tahsis edilebilecek
para miktarının tespit edilmesi öncelikle istenmiştir. Bu ödenek, en fena
iklimlerde yaşayan esirlerin dönüşüne sarf edilecektir. Kızılayın da aynı maksat
için verebileceği ödeneğin azlığına ve çokluğuna bakılmayarak bu kurumdan da
yardım alınacaktır. Devlet büyüklerinin ve zenginlerin ön ayak olmaları
şartıyla genel bir yardım defteri tutulacak ve para toplanacaktır. Ayrıca bazı
rüsum tarhından da vergiler alınacaktır. Son olarak iç ve dış borçlanma da
yapılacaktır. Buradan anlaşılmaktadır ki İngilizler esirleri geri göndermekte
istekli olduğu halde Osmanlı Devleti kendi esirlerini almak için ödenek
bulmakta zorlanmaktadır.[250]
Eylül ayında Mondros’ta kalan ve
dönüşü bekleyen esirlerin durumu değerlendirilmiştir. İngilizler Mondros’ta
7.000 değil, sadece 700 Türk savaş esirinin bulunduğu belirtmiştir. Amirallik,
Mondros üssünün boşaltılmakta olduğunu ve bu bağlamda Limni, Gökçeada ve
Bozcaada’daki deniz garnizonları konusunda değerlendirilme yapıldığını
açıklamıştır. Adaların kime ait olduğu konusu çözüme kavuşana kadar bu
garnizonlar geri çekilemeyecektir. Limni’de bulunan 700 Türk savaş esiri geri
gönderilebilirse oradaki garnizon makul bir oranda azaltılabilecektir.[251]
11 Ekim 1919’da Harbiye Nazırı
Cemal Paşa tarafından Hariciye Nezaretine, İngiltere Hükûmetinin elinde bulunan
Osmanlı esirleri arasında yaygın bir surette devam etmekte bulunan hastalıklar
hakkında bilgi istemiştir. Mütareke komisyonunda devam eden müzakerelerde
İngiltere Hükûmetinin esirlerin iadesine yatkın olduğu anlaşılmıştır. Ancak
bunun için öncelikle nakliye masraflarının tedariki gerekmektedir. Bu konuda
nezaretçe teklif edilen tahsisatının tedarik edilmesi ve verilmesi konusunda
çalışmalar devam etse de birçok esir aile ve velilerin nezarete müracaat ederek
ücretin kendileri taraflarından karşılanması suretiyle esirlerinin
getirilmesini talep etmiştir. Böylece birçok esirin Hükûmete yük olmadan
getirilmesi mümkün olacaktır.2382 [252]
İstanbul İngiliz Yüksek
Komiserliği, Osmanlı Devleti ile barış antlaşması imzalanmadan esirlerin
memleketlerine geri döndürmeleri konusunda bazı ihtilafların olduğunu İngiltere
Savaş Bakanlığına yazmıştır. Barış antlaşması imzalanmadan Türk esirlerinin
serbest bırakılmasına Fransa Yüksek Komiseri de karşı çıkmıştır. Buna rağmen
İngiliz Yüksek Komiseri, Aralık 1919’a kadar bırakılan esirlerin sayısını
vermiştir. Ağustos 1919’dan Aralık 1919’a kadar 36.000 İngiliz esiri
İstanbul’dan memleketlerine gönderilmiştir.[253]
Esirlerin aileleri ile
haberleşmesi geri gönderilecek esirlerin müzakerelerinde görüşülen başka bir
konudur. İngiliz Yüksek Komiserliği İngiliz postanelerinin İtilaf Devletlerinde
bulunan Türk esirler için taahhütlü mektupları kabul edeceğini Hariciye Nezaretine
bildirmiştir. Hariciye Nezareti de konu hakkında 27 Ağustos’ta Harbiye
Nezaretini ve Posta-Telgraf ve Telefon Genel Müdürlüğünü bilgilendirmiştir.[254]
Türk esirlerin İngiliz
topraklarından gönderilmeleri İngiliz maliyesine önemli yük getirmekteydi. İngiliz
ekonomisine ağır yük getiren bu maliyet devlet kurumları arasında da
tartışılmıştır. Denizcilik Bakanlığı öncelikle esirlerin sevk maliyetinin
Maliye Bakanlığınca temini talep edilmiştir. Fakat İngiliz Hükûmeti, diğer
düşman devletlerin, savaş esirlerinin dönüş masraflarını barış anlaşmasıyla
kendilerinin karşıladığını ileri sürerek Türk esirlerin de dönüş maliyetinin
Osmanlı Hükûmetince karşılanmasını istenmiştir. Türk savaş esirlerinin geri
gönderilme masraflarının Osmanlı Hükûmetinden temin edilmesine dair hüküm Sevr
Anlaşması’nın 210. maddesinde düzenlenmiştir. Fakat anlaşma onaylanmamıştı ve
İngiltere Hükûmeti teknik olarak Türkiye ile savaş halindedir. Bu nedenle, bu
maddeye dayanarak bir hak iddia etmek mümkün değildir. Türkiye’ye sunulacak talepler
açısından, Türkiye ile bir anlaşma yürürlüğe girmeden bir adım atılamamaktadır.
Türkiye ile yapılacak olan yeni anlaşmaya Sevr Anlaşması’nın 210. maddesine
denk düşen bir madde eklenmesi için çaba sarf edilecektir.2385 [255]
Ocak
1923’de de Avusturyalı, Bulgar, Macar ve Türk savaş esirlerinin geri
gönderilmeleri ile ilgili olarak yapılan masraflar Ordu Fonu tarafından
çıkarılmıştır. Beyanlardan görüleceği üzere geri alınabilir miktarlar aşağıdaki
gibidir: Avusturya £9,602.5.4, Bulgaristan £6,477.2.9, Macaristan £9,492.16.2
ve Türkiye £814,774.13.6’dır. 10 Temmuz 1923’de Yüksek Temsilciler, Dışişleri
Bakanlığı tarafından tüm taleplerin alınmış olduğunu ve miktarları aşağıdaki
gibi olduğunu bildirmiştir: Avusturya
£22,530.19.10, Macaristan £9,735.18.2, Bulgaristan
£6,567.2.9,
Türkiye £870,019.5.11’dir. Barış Anlaşması olarak Lozan Anlaşması’nın
imzalanması ardından ise Türkiye’ye karşı bir talepte bulunulamamıştır. Ağustos
1923’den sonra Bulgaristan ve Türkiye bakımından herhangi bir ilave masraf bildirilmemiştir.[256]
6.6.1
Irak
ve Suriye Bölgelerindeki Esirlerin Geri dönüşleri
İngilizler bölgede bulunan
kamplardan esirleri toplu halde göndermeden önce itilafname gereği bazı sağlık
personelini öncelikle iade etmiştir. İki devlet arasında sözleşme imzalanmış
olmasına rağmen sağlık personelinin iadesi zaman almıştır. İadelerde yaşanan
sorunlarda çoğu zaman Kızılay ve Kızılhaç devreye girmiştir. Kızılay, Mart
1919’da Mezopotamya ve Suriye’deki sağlık personeli olan esirlerin geri
gönderilmeleri amacıyla Kızılhaçtan konuya müdahil olmasını talep etmiştir.
Osmanlı bu esirlerin hizmetine ivedilikle ihtiyaç duyduğunu bildirmiştir.
Londra Savaş Merkezi Askeri İdare Kurulunun, Mısır ve Hindistan’da
alıkonulmakta olan ve savaş esirleri ile ilgili sıhhi görevlerde ihtiyaç
duyulmayan Türk sağlık personelinin fırsat doğduğunda geri gönderilmeleri
talimatını Kızılaya bildirilmiştir.[257]
Irak bölgesinden firar ederek
gelen ve Haziran 1919’da Diyarbakır’da ifadeleri alınan 13 esirin verdikleri
bilgilere göre 16 sıhhiye subayı, 18 nefer, köy sancak eski kaymakamı ve bazı
kişiler İngiliz muhafazası altında Musul’dan yola çıkarılmıştı. Bu kişiler, 28
Haziran günü Demirkapı’ya ulaşmıştı. Bunları aldırmak üzere 5. tarafından
Demirkapı’ya vasıta gönderilecekti. 13 esirin firarından yaklaşık 15 gün sonra
Irak bölgesinde bulunan esirlerden 24 nefer daha firar ederek teslim olmuştu.
Bunlar yolda soyulduklarından çıplak denecek bir surette gelmişlerdi. Bağdat
çevresindeki kamplardan firar ederek gelen esirlerin çokluğuna ve bölgede yağma
olaylarına bakılırsa Irak’taki İngiliz subaylarının azalmış olduğu akla
gelmektedir.[258]
İngiliz makamları tarafından 8
Haziran 1919’da Harbiye Nezaretine doktorların iadesi konusunda bilgi
verilmiştir. İngilizler Musul’un tahliyesi esnasında 13. Kolordunun isteği
üzerine Dicle grubuyla beraber esir doktorların iadesine de karar vermiştir. Bu
karar ardından 18 doktor ve eczacı, takriben Ocak ayında Musul’a getirilmiş ve
daha sonra iade edilmeyerek Zaho’ya gönderilmiştir. Zaho’ya vasıta gönderildiği
halde bu kişilerin Musul’da bulundukları ve iade edilmedikleri 13. Kolordu
tarafından sonradan öğrenilmişti. İade edilmek üzere Zaho’ya kadar getirilmiş
bu esirlerin Bern İtilafnamesi hükümlerine göre mütekabiliyet ilkesi gereği
İstanbul’a gönderilmeleri İngiliz Yüksek Komiserine bildirilmiştir.[259]
Askeri İdare Kurulu Irak’ta
(El-Cezire) 20.000 nefer esirin iade edilmesine karar vermiş, bu karar Osmanlı
Hükûmetine ulaştırmıştı. Bu askerlerden Anadolu vilâyetleri halkı da
İstanbul’da teslim edileceğinden gelecek askerlerin hiçbir gecikmeye sebebiyet
vermeksizin evlerine ulaştırılması ve sefalete maruz kalmaması için gerekli
tedbirler alınmıştı. Esirlerin karşılanması, iskân, iaşe ve memleketlerine sevk
veya kıtalarına katılmalarına dair işlemleri, Eylül 1919’de çıkan karar ile
Üsera Muamelat Şubesi’nce yapılacaktır Gelecek esirler arasındaki subaylar
ellerine vesika verilerek Muamelat-ı Zatiye Dairesi’ne gönderilecektir. Yaşı
geçmiş askerler hakkında da ordu dairesinden alacağı talimata bakılarak muamele
edilecektir. Esirler arasında sivil veya mülki memur olanlar ilgili dairelere
müracaat ederek serbest bırakılacaktır.[260]
Üsera Muamelat Şubesi
Müdüriyetine 14. Fırka Eski kumandanı Albay Sami Sabit Bey tayin edilmiştir.
Sami Bey’e derhal hazırlıklara başlaması emri verilmiştir. İstanbul’a gelmiş
mevcut esirlere dahi Selimiye Kışlası’nda yeterli yer yoktu. Bu işle
görevlendirilen İstanbul, Konaklar Müfettişliğinin bu izdihama acilen çare
bulmasını istemiştir. Konaklar Müfettişliği hariç ayrıca Ordu Dairesi,
Muamelat-ı Zatiye, Sıhhiye, Levâzımât-ı Umumiye, Muhasebat Başkanlığı ile Üsera
Muamelat Şubesi de sorunların çözümü için görevlendirilmiştir. Ayrıca gerekli
tedbirlerin alınması konusunda 25. Kolordu kumandanlığı da yetkilendirilmişti.
Bu kurumlara gerekli hallerde inisiyatif yetkisi de verilmişti.[261]
Memleketlerine dönmekte olan
esirlerin mensup oldukları vilayetlere gruplar halinde dönmeleri ve iki sınıfa
taksim edilmeleri planlanmıştır. Van, Bitlis, Diyarbakır, Elaziz vilayetleri
halkından olanların Cizre’de 13. Kolordu’ya teslim edilecekleri, bu 4
vilayetten daha batıda olanların deniz yolu ile İstanbul’a getirilecekleri
İngiliz İrtibat Zabitliğinden bildirilmiştir. Ayrıca İstanbul’a Anadolu
treniyle getirilmeleri de gündeme gelmiştir. Trenle geldikleri takdirde
memleketleri yakın olan esirlerin yol üstü istasyonlarda indirilmesi için
Anadolu dahilinde tedbir alınacaktı. Bununla beraber, esirlerin İstanbul’a
teslim edileceği varsayılarak İstanbul’da da çalışmalar yapılmıştır.[262]
Esirlerin Cizre’de teslimine ve
bunların rahat ve sorunsuz bir şekilde memleketlerine sevkine 13. Kolordu
Kumandanlığı görevlendirilmiştir. Bu esirlerin köylerine kadar rahat bir
şekilde ulaştırılmaları ve her yerde herkesten yardım görmeleri için
planlamalar yapılmıştır. İstanbul’a gidecek esirler için İstanbul Muhafızlığı
başta olmak üzere görevli tüm resmi dairelere gerekli emirler verilmiştir.
Senelerden beri vatanlarından ayrı kalan askerlerin dönüşleri sırasında zayiata
uğramamaları için her türlü tedbir alınacaktı. Kolordu, bu esirler için mülki
yöneticilerin her türlü vasıtasından istifade edebilecekti. Teslim alınan
kafilelerden ne kadarının memleketlerine sevk edildikleri ne kadarının
kıtalarına dahil olundukları ayrıntılı olarak kolordu tarafından kayıt altına
alınacak ve Erkân-ı Harbiyeye bildirilecektir.[263]
Bu arada Batı Anadolu ve Trakya’daki kolordular ve askeri yetkililikler,
gelecek esirlerin kabul ve nakillerinde herhangi bir sorun yaşanmaması için
gerekenlerin yapılması hususunda uyarılmıştır.[264]
Esirlerin evlerine dönmelerinde
en hızlı yol deniz vasıtalarıydı. İngilizler Mısır’daki muhtemel sıkıntılardan
ötürü esirlerden bir an önce kurtulmak istiyorlardı. Bu nedenle gerekli deniz
taşımacılığı imkanlarının olmaması durumunda esirlerin Irak ve Suriye’den
demiryolu geri gönderilmeleri de değerlendirilmiştir. Kara yolu ile dönüş
gerçekleşirse bölgenin Fransız idaresinde olması sebebiyle Fransa Hükûmetinden
de onay istenecekti. Bu sebeple zaten yorgun ve hasta olan esirlerin gelişi
daha da gecikecektir. Esirlerin güzergahlarının güvenliği de ayrıca sorundur.
İstanbul işgal altında olduğu için deniz sevkiyatında Galata’daki İngiliz
yetkililerden vize almak zorunluydu. Vizeler Galata Merkez Rıhtım'daki İngiliz “I.A.P.B.”
şubesinden alınacaktı. İrtibat Subaylığı, Anadolu’ya sevkiyatın başlatılmasına
savaş esirlerinin isim cetvelleri hazırlanması, her kazadaki kişileri ihtiva
etmek üzere takım takım gönderilmesi ve takımların küçük kafileler halinde
olması durumunda izin verecekti.[265]
Bu nedenle, Halep ve Diyarbakır’a gidecek olan esirlerin Ulukışla’dan itibaren
karayoluyla seyahat etmeleri önerilmiştir.
Irak ve Suriye’den gelecek 20.000
esir öncelikle Nusaybin’e gönderilecektir. İngiliz Dışişleri Bakanı Earl
Curzon’un da Mezopotamya’dan dönecek Türk savaş esirlerinin Kuzey Suriye
üzerinden sevk edilmeleri şartıyla Nusaybin’e gönderilmelerine bir itirazı
yoktu. Bağdat’ın Nusaybin sınırına haftalık 2.000 kişinin gelebileceği ve ilk
grupta 12.000 kişinin olması öngörülmüştü. Esirlerin ve sevkte görevli
birliklerin demir yoluyla Kuzey Suriye üzerinden geçişlerine dair bilgiler
Fransız yetkililere verilmiştir. Fransa Savaş Bakanlığı, Londra’daki Savaş
Merkezinin isteğiyle, 18.000 Türk savaş esirinin demir yoluyla Kuzey Suriye ve
Kilikya üzerinden Konya’ya doğru geri gönderilmesini kabul etmiştir. Bu geri
göndermeler vakti gelince deniz yoluyla gerçekleştirilecektir.2396 [266]
Osmanlı açısından deniz yolunun
tercih edilmesi nezaret ve diğer mülki ve askeri yetkililer için daha zordu.
Demiryolu ile 13. Kolordu Komutanlığınca fazla bir müşkilata gerek kalmadan
esirler memleketlere dağıtılacakken; deniz yolu ile İstanbul’a getirilen
esirleri daha meşakkatli günler bekliyordur. Ayrıca mülkü ve askeri yetkililere
daha fazla yük düşecektir. Esir sayısı fazla olan İstanbul’da yeni gelen
esirlerle izdiham da yaşanacak ve esaret hayatlarında karşılaştıkları sefalet,
bu şekilde İstanbul’da da devam edecekti. Zaten yetersiz olan Selimiye
Kışlası’ndan başka esirleri barındıracak yerlerin bulunması zorunlu hale
gelecektir. Harbiye Nezareti, Ekim ayında 13. Kolordu, 25. Kolordu ile Erkân-ı
Harbiye şubelerine 6 maddeden oluşan bir kararname göndererek deniz yolu ile
gelecek esirlerin sıkıntılarını azaltmayı amaçlamıştır. Buna göre İngilizlerin
esareti altında bulunan askerlerden 20.000 er iade edilecektir. Bunlardan Van,
Bitlis, Diyarbakır, Elaziz vilayetleri halkından olanlar Cizre'de teslim
edilecektir. Esirlerin Cizre'de teslimine ve memleketlerine gönderilmesine veya
seneleri dikkate alınarak işlem yapılmasına 13. Kolordu Kumandanlığı
görevlendirilmişti. Bunun için kolordu bölge İngiliz kumandanıyla iletişim
sağlanacaktı. Esirlerin dönüşleri sırasında herhangi bir kayba uğramamaları
için 13. Kolordu Kumandanlığı her türlü tedbiri almakla görevlendirildi.
Harbiye Nezaretinin Ordu, Sıhhiye, Levazımat-ı Umumiye daireleri ve Üsera
Muamelat Şubesi gerekli görüldüğü takdirde kolordu tarafından resen
görevlendirilebilecekti. Kolordu bu esirler için mülki cemiyetlerin her türlü
vasıtalarından istifade edebilecekti. Teslim alınan kafilelerden ne kadarının
memleketlerine sevk edileceği ne kadarının askeri kıtaata gönderileceği tespit
edildikten sonra memleketlerine veya kıtalarına gidecekleri tarih kolordu
tarafından Erkân-ı Harbiyeye bildirilecekti.[267]
Süreç hazırlanırken 25. Kolordu
Komutanlığı ile Erkân-ı Harbiye-i Başkanlığı şubelerinin ortaklaşa yapacağı
çalışmaların çerçevesi Erkan-ı Harbiye tarafından belirlenmiştir. İngiliz Genel
Karargâhı tarafından El-Cezire’den gelecek 20.000 askerden Anadolu vilayetleri
halkından olanların İstanbul’a gönderileceğinden, bu kişilerin hiçbir gecikmeye
ve sefalete maruz kalmaması için tedbirler alınmıştı. Esirlerin karşılanması,
barındırılması, iaşe ve memleketlerine sevk veya senelerine göre kıtaata
gönderilmeleri hususu Üsera Muamelat Şubesince yapılacaktı. Her türlü malzeme
tedariki hususu yine bu şubenin müracaatı ile sağlanacaktı. Üsera Şubesi
gelecek esirler arasındaki subayların ellerine bir belge vererek Muamelat-ı
Zatiye dairesine gönderecektir. Askerler hakkında da ordu dairesince alınacak
karara göre işlem yapılacaktı. Esirler arasında sivil veya mülki memurdan
olanlar kurumlarına müracaat etmek üzere serbest bırakılacaktı. Tüm bu
işlemlerin yerine getirilmesinde hiçbir aksaklığın yaşanmaması için bütün
yetkili makamlara gerekli emirler verilmişti. Mesela Bahriye Nezareti esirleri
nakledecek vapurların tahsisi için görevlendirilmiştir.[268]
Mütareke komisyonda Türk
esirlerin durumunu gündeme getiren Yarbay Kemal Bey, Harbiye Nezaretine
ulaştırdığı raporda, esirlerin durumu hakkında bilgiler vermiştir. Raporda
özellikle Mısır’dan getirilen esirlerin hasta olmalarından şikâyet edilmiş ve
bu konu hakkında İngilizlere serzenişte bulunulmuştur. Mısır ve Hindistan’da
bulunan esir 100.000’nin üzerindedir. Bu şartlar altında İngilizler esirleri
peyderpey gönderilecekti. Bu şartlar altında Akdeniz, Gülcemal, Reşid Paşa
vapurlarının Alman ve Rus esirlere değil Türk esirlerin nakline verilmesi
teklif edilmiş fakat reddedilmişti. Berlin'deki elçilik kaldırıldığından burada
imzalanan sözleşmeler de geçerliliğini yitirmişti. Bu şartlar altında esirlerin
kısa sürede gelmesi mümkün görülmemekteydi. Vapur tedariki sorunlar arasında en
önemlisi olmuştur. Görüldüğü gibi vapurun yeterli olmaması veya yabancı
esirlerin nakline verilmesi Türk esirlerin yurda dönüşünü İngiliz inisiyatifine
bırakmıştı.[269]
Nihayet Kasım 1919’da İngiltere
Hükûmetinden Konya’daki 12. Kolordu Kumandanlığına El-Cezire’de bulunan 20.000
nefer esirinin döneceği bilgisi ulaşmıştır. Anadolu ahalisinden olanlar deniz
yolu ile İstanbul’a sevk edilecekti. Daha sonra İngilizlerden alınan bir tebliğde
bu esirlerin deniz yolu ile sevklerinde karşılaşılacak müşkilat sebebiyle
karadan Nusaybin yolu ile sevkleri uygun görüldü. Esirlerin kabul işlemleri,
başlangıcından çıkışlarına kadar iaşe, iskân ve nakilleri Adana’daki Fransız
askeri memurlarınca vazifelerinden uzaklaştırılmış olan irtibat subaylarının
sorumluluğu altına verilmek istenmişti. Adana bölgesindeki 3 menzil nokta
heyetiyle irtibat subaylarının Fransızlar tarafından mevkilerinden
uzaklaştırılması sebebiyle esirlerin iaşelerine imkân olmayacaktı. Ancak bu
memurların Adana bölgesindeki memuriyetlerine müsaade edilirse bu yapılacak
sevkiyat mümkün olacaktır. Böylece İrtibat subayları ve nokta heyeti Adana
Islahiye ve Fatımiye’ye gönderilecekler ve iaşe ve her türlü konforlarının
sağlanması için gerekli tedbirlerin alınmasına çalışacaklardır. Nusaybin
yönünden gelecek terhis kafilelerinin ve esirlerin iaşe ve sevkleri vazifesi
için önceden Adana’da bırakılan irtibat subaylarıyla Adana Fatımiye, Islahiye
mevkilerindeki menzil temsilcileri iki ay önce Fransız Adana işgal kuvvetleri
tarafından mevkilerinden uzaklaştırılmıştır. Bu subayların tekrar vazifelerine
iadeleri için Suriye Fransız temsilcisine gerekli talimatın verilmesi
istenmiştir. El-Cezire’deki esirlerin tamamının karadan sevkleri kabul
edilmiştir. En azından Fatımiye ve Adana mevkilerine bu esirleri rahat ettirmek
için 3 subayla 12 nefer kuvvetinde 2 Osmanlı menzil noktasının yeniden ikamesi
amaçlanmıştı. Böylece tren nakliyatı İngiliz askeri idarelerince emniyet altına
alınacak ve esirlerin trenle gezdirilmelerinde hiçbir mahzur olmayacaktı. Bunun
yanı sıra İngilizlerin haber vermeksizin tüm esirleri Nusaybin yolu ile karadan
sevke kalkışma ihtimali de vardı. Bu takdirde 13. Kolorduya çok mühim vazifeler
düşmekteydi.[270]
Kasım 1919 itibariyle, Irak’tan
çok sayıda savaş esirinin geleceği İngiliz Başkumandanı tarafından
bildirilmiştir. Ancak İngiliz irtibat subaylığından 16 Kasım’da verilen cevap
güzergâh konusunda henüz kesin bir karar alınmadığını ortaya koymuştur.
Nusaybin ile ilgili teklifin incelendiği hatırlatılarak yetkililerce kesin bir
karar alınması halinde, Türk makamlarının bilgilendirileceği sözü verilmişti.
Bağdat’tan İstanbul’a gelecek olan yeni esirlerin gemiler ile getirilmesi
hususunda bazı müşkilat ortaya çıkmıştı. Toplamı 20,000’e ulaşan El-Cezire
mıntıkasından savaş esirlerinin Nusaybin’de teslim alınması öngörülse de bütün
bu savaş esirlerinin mümkün ise karadan getirilmeleri istenmişti. Esirlerin
Cizre veya Nusaybin’den sorunsuz bir şekilde kabulleri, Nusaybin’den itibaren
trenle Adana- Konya istikametine sevklerinin temini ve her nefere Nusaybin’den
Konya’ya kadar yetecek miktarda iaşe verilmesi 13. Kolordu tarafından
sağlanacaktı. Esirlerin bir kısmı Anadolu ahalisinden olduğu için Adana
vilayeti içinden geçecektir.[271]
Sevkiyata dair İkinci ordu
müfettiş vekili Selahaddin Bey’den 12 Ağustos 1919’da Harbiye Nezaretine giden
şifreli yazıda, gelecek esirlerin Fransız işgal bölgelerinden geçeceğinden
bahsetmekteydi. Fransız işgal ve idaresinde bulunan Kilikya’da irtibat zabitliği
ile Adana ve Fatımiye’de birer menzil noktası bulunmaktaydı. Esirlerin tam
olarak iadesi zamanına kadar yerlerinde kalması zorunlu bir durumdu. Kuzeyden
Irak ve Suriye’ye ve güneyden kuzeye geçecek esirler ancak bu iki noktada iaşe
edilebilecek ve kendilerine kumanya verilebilecekti. İrtibat zabitliği ise her
türlü sevkiyatı düzenleyecekti. İtilaf Devletleri memurları da Hükûmetle
iletişime geçerek sevkiyatı kontrol edecek ve askerlerin her türlü perişan
halinden kurtarmanın yollarını arayacaktı. Bu arada Adana ve çevresindeki esir,
kayıp ve şehit subay ailelerinin maaşları ve hakları Adana noktasından
verilecektir.[272]
Irak bölgesinde bulunan esirlerin
sevki tren garından 200-300 millik bir mesafeyi gerektirmekteydi ve zaman
almaktaydı. Ayrıca esirlerin gardan itibaren beslenmeleri dikkate alınmalıydı.
Bu nedenle savaş esirlerinin Türk demir yollarına yakın bir noktaya
götürülmeleri düşünülmektedir. Gönderilecek esir sayısının 20.000 olduğu
dikkate alınırsa kafile için alternatif bir yol olarak bir vapur ayarlanması
uygun görülmüştü. Fakat Cezire’den deniz yolu ile sevkin gerçekleşmesi mümkün
olmadığından Nusaybin’e gönderilmeleri daha uygundu. Türkler esirleri sadece
Nusaybin’de alabilecekse bu büyük bir problem teşkil edecekti. Ayrıca
Nusaybin’de esirlerin sınıflandırılması yapılacaktı. Bu sırada bir başka sorun
daha ortaya çıkmıştır. Esirlerin İstanbul’a varışlarından sonra da küçük
gruplar halinde serbest bırakılmaları uygun bulunmuştu. İstanbul Hükûmeti
esirleri İstanbul’dan evlerine göndermelerinde ciddi organize sıkıntısı
yaşamaktaydı. İstanbul’daki esirlerin iç bölgelere sevk edilmelerinde sıkıntı
yaşanırsa talep edilmesi halinde İstanbul’a yeni esirlerin gönderilmesi
durdurulabilecekti.2403 [273]
Her geçen gün değişen ve daha
karmaşık bir hal alan esir sevkiyatı hakkında 13. Kolordu Kumandanlığı,
İngilizlerden kesin bir bilgi alınamaması sebebiyle esirlerin kısmen Cezire’de
ve kısmen de Nusaybin’de teslimi ihtimaline göre tedbirlerin alınmasına karar
verilmişti. El-Cezire’den gönderilecek 20.000 esirin icap eden teslim alma ve
iaşe düzenlemesinin eksiksiz yapılabilmesi için çalışmalar başlatılmıştı.
Diyarbakır’dan Harbiye Nezaretine gönderilen yazıda K. Albay Ahmed Cevded Bey,
gelecek esirlerin nasıl ve ne surette teslim alınacağını anlatmıştır. Ayrıca
gönderilecek esirlerin Musul’a dahi gelmedikleri Cezire’den Zaho’ya gönderilen
subayların tahkikatından anlaşılmıştır. İaşe, iskân ve nakliyat hususlarında
oldukça müşkilat ortaya çıkacağı öngörülmüştü. Bir önceki yıl, 6. Ordudan
terhis edilen 16.000 neferin sevki 6 aydan fazla sürmüştü. Bilhassa Tel
Abyad’dan itibaren hat Fransız kontrolü altındaydı. Fransızların zorluk
çıkarmaları mümkündü. Nusaybin’den Konya’ya kadar bir neferin nakil ücreti 490
kuruş madeni 10 lirayı, 87,5 kuruştan Mecidiyeyi 12,5 kuruştan hesap
edilmekteydi. Gelecek esirlerin kolordu tarafından iaşeleri karşılanacaktır.
Fakat sevk için ise ödenek yoktu.[274]
Irak'ta meydana gelen siyasi ve
askeri şartlar da esirlerin sevkini zorlaştırmıştır. Sevkin uzaması durumunda,
esirlerin kışın iskânı çok zor olacak ve hatta hastalıklar ortaya çıkacaktı.
Sevkiyatın nereden yapılacağının belirlenememesi, kış mevsiminin yaklaşması,
ödenek yetersizliği çözülmesi gereken sorunların başında gelmekteydi. Musul ile
Nusaybin arasında menzil hattı ve su yoktur. 20.000 esirin Cizre üzerinden
sevki de zordu. Durumu kontrol altına almaya çalışan kolorduca, Cizre’ye
gelecek esirleri kabul etmek üzere yetkililer gönderilmişti. 20.000 esirin de
bu yolla geleceği dikkate alınırsa Nusaybin’de bir komisyon kurmak ve Cizre ve
Nusaybin’de satın alma suretiyle
iaşe saklamak gerekecekti. Tüm bu düzenlemelerin yapılabilmesi için 20.000
esirin nerede, ne vakit ve hangi yolla teslim edileceklerinin öncelikle
öğrenilmesi gerekecekti. İngiliz İrtibat Zabiti Binbaşı, Osmanlı savaş
esirlerinin Irak’tan memleketlerine dönüşlerinde Musul ile Nusaybin arasındaki
bir mevkiinde Osmanlı memurları tarafından devir teslim alınmasını istemişti.
Bu mevki hudut yakınlarında su bulunan en müsait menzil noktasıydı.2405 [275]
Esir mübadelesinde en fazla aktif
olan 13. Kolordu Komutanlığı, Cizre’de teslim yapılması ihtimaline karşı Sevk
Komisyonu kurmuş ve bulaşıcı hastalıkları önlemek için bir görevliyi bölgeye
göndermiştir. Zayıf bir ihtimal de olsa Nusaybin'de yapılacak teslimatta sorun
yaşanmaması için 5. Tümen Komutanlığına gereken talimat verilmiştir. Menzil
teşkilatlarının birçoğu Fransız işgal bölgesi içerisinde kalmıştı. Bu sebeple
iç bölgelere yapılacak sevklerde sorunlar yaşanacaktır. Fransız yetkililerin bu
konuda yardımcı olması gerekmekteydi. Bu talep üzerine Harbiye Nezareti,
Fransızlarla ilgili olarak İngiliz Karadeniz Orduları Başkomutanlığı nezdinde
girişimde bulunmuştur. Esirlerin Nusaybin veya Cizre yolu ile memleketlerine
iadeleri için Fransızlar tarafından lağvedilmiş Halep ve Adana’daki menzil
noktalarının yeniden kurulmasına ihtiyaç vardı. Bu konuda İngiliz
Başkomutanlığından yardım istenmesine karar verilmiştir. Harbiye Nezareti
verdiği cevapta İngiliz Ordusu Başkomutanlığının Türk esirlerini Musul ile
Nusaybin arasındaki Yülek bölgesinde teslim etmeyi teklif ettiği ve bu bölgenin
sınır dışında suyu bulunan en uygun menzil noktası olduğunu söylemiştir.[276]
Diyarbakır 13. Kolordu Kumandanı
Cevded’den Harbiye Nezaretine giden 6 Ocak 1920 tarihli yazıda Irak’tan gelecek
esirlerin nakli ve esirlerin ihtiyaçları için alınacak malzemeler konu
edilmişti. Adana Harbiye Komisyonu’na memur Erkân-ı Harp Yüzbaşısından gelen
yazıda ise askerlerin iki günlük yiyecekleri ile beraber gelmesi istenmiştir.
Ayrıca ilk tren 15 Ocak 1920’de Mardin’den hareket edecektir. Esirlerin geliş
zamanı tam olarak belli olmadığından tarih belirlenene kadar tren
gönderilmemesi istenmişti. Sevk sırasında her zaman muhafız olarak bir subay
olacaktı. Muhafız ayrılması hususunda ısrar edilirse esir askerlerden uygun
görülenlerden teşkil edilmek üzere her bir tren için 20 silah verilecektir.
Gelinen noktada esirler için Cezire ve Mardin’de hazırlıklara başlanmıştır. Bu
amaçla esaretten gelecek olan 20.000 esirin iaşesi için peksimet yapılmak üzere
20.000 kilo buğdayın alımı kararlaştırılmıştır. Halbuki bu kadar masrafa karşın
bu zaman kadar hiçbir esir teslim edilmemiştir.[277]
İngiliz makamlarının net bir sevk
programı belirlememesi Osmanlı Hükûmetinin hazırlıklarına da engel olmuştur.
Sürekli sevk güzergahlarını değiştirmeleri de Osmanlı askeri yetkililerini zor
durumda bırakmıştır. Belirlenen güzergâh Nusaybin'den 110, Demirkapı'dan 50,
Musul'dan 100 km uzaklıkta olup Musul-Nusaybin hattı dışında kalmaktadır. Bu
bölgenin etrafında esirleri barındırılacak ve iaşelerini temin edecek yerleşim
yerleri yoktu. Şiddetli yağmurlar sebebiyle zaman zaman araç kullanımı mümkün
olmamaktaydı. Cizre’den bölgeye erzak temini imkansızdı. Esirlerin ihtiyaçları
ancak Nusaybin'den tedarik edilebilecekti. Bunun için de binlerce deve ve yük
hayvanları gerekecekti. Ayrıca bu bölgede haberleşme imkânı da zor olacaktı.
Nusaybin'e kadar 110 km'lik hat üzerinde menzil teşkil etmek ve karakol kurmak
çok zor bir işti. Esirlerin Zaho-Cizre arasında Görgit ya da Musul-Nusaybin
yolu üzerinde Demirkapı mevkiinde teslim edilmesi daha uygun görülmüştü.
Demirkapı civarında köyler vardı ve Nusaybin’den erzak temininde zorluk
yaşanmayacaktı. İngilizlerin hurma ve peksimet vermesi de yeterli olacaktı.
Kafileler biner kişiden olursa esirlerin iskân ve iaşesinde bir sorun
yaşanmayacaktır. Ayrıca kolordu İslâhiye’ye kadar hizmet verecek, bundan
sonrasının nezaretin sorumluluğu altında olacaktır. Tam bu esnada İngiliz
irtibat subayı 18 Aralık’ta esirlerin Nusaybin demiryolundan yararlanmalarına
bir engel olup olmadığını sormuştur. Nezaret, esirlerin Demirkapı ve Görgit
mevkilerinde teslimlerinin ve trenden yararlanmalarının sorun teşkil etmediğini
ancak trenle sevk edilirken iaşelerinin temini için Adana ve Katma'da Osmanlı
menzil merkezlerinin yeniden kurulmasına ihtiyaç duyulduğunu ifade etmiştir. Bu
demiryolu hattının Fransızlara teslim edilmesi sebebiyle gerekli bilginin
verilmesine kararlaştırılmıştır.
Ayrıca Levazım İşleri Dairesine
esirlerin iskân ve iaşeleri hususunda önlemleri alması emredilmiştir.[278]
13. Kolordu Komutanlığı her türlü
hazırlıkları tamamlamış fakat İngilizlerden kesin bir bilgi alınamamıştır. Zor
durumda kalan Harbiye Nezaretini ve kolordu 4 ay süre ile İngiliz İrtibat
subayı ile yazışmalar yapmıştı. 26 Şubat 1920’de verilen cevapta esirlerin
iadesi hususunda gerekenlerin yapıldığı söylenmiştir. Bu arada Irak Ordusu
Başkomutanlığı, İngilizler tarafından yapılan hazırlıkların tamamlandığını, her
hafta veya uygun aralıklarla biner kişilik esir kafilelerin Görgit’deki Osmanlı
memurlarına teslim edileceğini bildirmişti. Harbiye Nezareti cevabı memnunlukla
karşılamış ve ilk kafilenin hareket tarihine ilişkin alınacak bilginin zaman
geçirilmeksizin bildirilmesini talep etmişti. Ayrıca Nezaret 6 Mart’ta 12. ve
13. Kolordu Komutanlıklarına kafilelerin yakın zamanda yola çıkarılacaklarını
hatırlatarak şevkler için hazırlıkların yapılmasını istemiştir.[279]
Kolordu kumandanlığı ile Harbiye
Nezareti arasında Aralık 1919 ve Ocak 1920 süresince gerçekleşen yazışmalarda
İngilizler tarafından Irak’tan iade edilecek 20.000 esirin iskân ve iaşeleri
konu edilmişti. Diyarbakır’dan Harbiye Nezaretine giden yazıda esirler için
gerekli tedbirlerin alınması, hangi tarihte ne kadar askerin İstanbul’a
geleceğinin bildirilmesi istenmişti. Her hafta veya münasip görülecek
aralıklarla biner kişilik esir kafilelerinin sevki düşünülerek gerekli
tedbirler alınmıştı. Esirler Demirkapı ve Görgit mevkilerinde teslim
edilecekti. Haftada 700-800 ila 1.000 kişilik iki tren ile esirlerin
nakliyesini yapılabilecekti. Nakliyenin başlayacağı zaman Halep’te esirlerin
güvenliği sağlanacaktı. Askerlere tren bileti verilerek sevk gerçekleşecektir.
Ancak bu tren sevkinde iaşenin temini için Adana ve Fatımiye Osmanlı Menzil
İaşe Merkezlerinin düzenlenmesi gerekecekti. Tren hattı Fransızlara teslim
edildiğinden, bu sevkin Fransızlar ile haberleşerek esirlerin iadesi vaktinin
önceden bildirilmesi gerekmekteydi. Yaklaşan kış mevsimi sebebiyle sevkin bir
an evvel başlanması zorunluydu. Yalnız Müslime Ahterin civarında birkaç
istasyonda Arap yerel idarecilere bağlı asker ve memurlar olduğundan, askeri
nakliyatta müşkilata uğramamak için Halep valisi Cafer Paşa’ya da bilgi
verilecektir. İngilizler Hayfa’dan başlayarak çölü geçerek doğruca Basra’ya
tren hattı uzatmaya
başlamıştır.2410 [280]
Esirlerin terhisi hususunda
Anadolu’da başlayan Milli Mücadele İngilizler açısından ayrıca bir sorun
olmuştur. İngilizler, Mustafa Kemal Paşa ile iletişimde sorunlar yaşanmaktadır.
Buna rağmen İngilizler Suriye ve Irak’ta tutulan 20.000 Türk savaş esirinin
geri gönderilmesi Mustafa Kemal’in güçlenmesine sebep olacağını
düşünmemektedir. Esirler Türkiye’ye dönse bile Mustafa Kemal Paşa’nın bu
esirleri organize edip kendi güçlerine katması çok güçtü. Bu şahıslar kendileri
çalışmak isteseler dahi aktif hizmette çalıştırılmaları bir hayli
zorlaştıracağı bir dönemde Nusaybin’e varacaklardı. Bu sebeple, bu esirlerin
Nusaybin’e varır varmaz Milli Mücadele’ye katılmak yerine evlerine dağılmak
istemeleri çok daha muhtemeldi. İnsan gücü ve ekonomi bakımından İngilizler
ellerindeki esirlerden ivedi bir şekilde kurtulmak istiyordu. Bu amaçla
Mısır’daki savaş esirlerin geri gönderilmesindeki gayretler Burma, Irak, Suriye
ve Akdeniz gibi diğer alanlardaki esirler için de gösterilmelidir.[281]
Tüm geri gönderilen esirlere
rağmen 1920 yılının ortasında hala Suriye ve Irak bölgelerindeki kamplarda
esirlerin kaldığı görülmekte ve İngilizler devam eden Millî Mücadele sebebiyle
de esirlerin iadesinde ağırdan almaktadır. Nitekim Mısır başkumandanına 2
Temmuz 1920 tarihinde gönderilen bir telgrafta, Mezopotamya’daki Türk esirlerin
muhafızlığını yapan grupların serbest bırakılmalarının ve Türk savaş
esirlerinin geri gönderilmelerinin askıya alındığı ve buradaki 15.000 esirin
Mısır’a gönderilerek orada tutulması gerektiği açıklanmıştı. Esirlerin sevk
edilmesinin, nakliye işlemlerindeki zorluklar sebebiyle Ekim ayının başlarına
kadar tamamlanamayacağı tahmin edilmişti.[282]
Yurda dönecek esirlere
uygulanacak işlemler ve çalışmalar Harbiye Nezareti tarafından yapılmıştır.
Eskiden beri süregelen gelenekte olduğu gibi uzun süre vatanlarından ayrı
kalmış askeriye dahilindeki personelin ülkeye varışlarında ikişer ay izin hakkı
aynı şekilde yeni gelecek Mütareke esirlerine de tatbiki uygun
6.6.2 Mısır’daki Türk Esirlerin Geri Dönüşü
Mısır’dan dönecek esirlerin İzmir
ve İstanbul’da karşılanması ve barındırılması Hükûmet için önemli bir sorun
olacaktır. Öncelikle Hindistan ve Burma’dan getirilen esirler aynı anda ve
topluca Mısır’da toplanmıştır. Miktar olarak sayıları çok fazladır ve aynı anda
tüm ihtiyaçların giderilmesi gerekmektedir. Ayrıca Mısır’dan getirilen Türk
esirler diğer bölgelerden getirilenlerden de farkladır. Malul ve hasta
esirlerin sayısı çok fazla ayrıca gözleri de kör edilmiştir.
Yukarıda da değindiğimiz üzere
Bern İtilafnamesi öncesi savaş devam ederken bazı hasta ve malul esirlerin geri
dönüşleri için de teşebbüsler olmuş fakat çoğunda sonuç alınamamıştır. Bu
konuda aracı olanlardan birisi de Amerikan Elçilikleridir. Sayıları az da olsa
durumları ciddi esirlerin mübadelesi için çalışmışlardır. Mesela Taşkışla
Hastanesinde tedavi olan ve memleketine dönen iki gözü kör İngiliz neferine
mukabil 8. İstihkam Taburu yaveri olup Kanal hücumunda yaralı olarak
İngilizlerin eline düsen ve sol ayağı sakat kalacak bir halde dört defa
ameliyat yapıldığı haber alınan Mülazım Refik Efendi’nin mübadelesi, Amerika
Elçiliği aracılığıyla İngiltere Hükûmetinden Temmuz 1915’de istenmişti. 8.
Kolordu Kumandanlığına gelen mektup zarfının üzerinde Mısır Kızılay Cemiyeti
Hastanesinin mührü vardır. Bu zarftan yaralı esirin Mısır’da olduğu
öğrenilmişti.[284]
Mısır’daki
Amerikan yetkilisi İskenderiye yakınlarında bulunan Seydi Beşir’deki savaş esiri
subayların kampını ziyaret etmiş ve buna ilişkin geri gönderme veya mübadele
için üç esiri öneren bir rapor hazırlamıştır. Amerika’nın Mısır Temsilcisi Paul
Knabenshue, 21 Temmuz 1916 günü ziyaret ettiği Seydi Beşir kapında ziyareti
süresince mübadeleleri veya karşılıksız olarak geri gönderilmeleri istenen esir
subaylardan üçüne ilişkin bilgi notu tutmuştur. Bunlardan ilki olan 8.
Kolordudan Maraşlı Mehmed oğlu Mehmed Mirza Efendi, 70 yaşında, zayıf ve askeri
hizmete uygun değildi. İkincisi, 3. Kolordu 7. Tümen, 19. Alay 2. Taburdan Ali
oğlu Yusuf Ziya Efendi Zile İmamıydı. Üçüncü esir 19. Tümen 64. Alay 1. Tabur
1. Bölükten Ali oğlu Veysi Zade
Hüseyin Avni Efendi idi. 11 Mayıs 1915’te Çanakkale Cephesi’nde ele geçirilmiş,
sağ bacağı şarapnel parçası isabet etmesi sonucu parçalanmış ve 28 Eylül
1915’te kesilmiştir. Bu kişilerin evlerine gönderilmeleri için Amerikan
temsilcisi İngiliz yetkililerden yardımcı olmalarını istemiştir.[285]
Midilli’de Deniz Kuvvetleri
yetkilileri tarafından 19 Şubat 1916’da ele geçirilen 7 Türk esiri muayene için
Ras el-Tin’e gönderilmiştir. 4 kişinin serbest bırakılmasına ve 3 kişinin savaş
süresince alıkonulmasına karar verilmiştir. Amiral Vekili tarafından serbest
bırakılan 4 kişinin savaş süresi boyunca Ege’ye dönmemeleri şart koşulmuştur.
Midilli’de tutuklanan 7 Türk esire misilleme olarak İstanbul’da 7 İngiliz esir
tutuklanmıştır. İstanbul’daki İngiliz yetkili eğer İngiliz esirler serbest
bırakılırlarsa, 4 Türk’ün de Midilli’ye dönmelerine izin verileceğini
açıklamıştır. 3 kişinin de serbest bırakılması konusunda anlaşılmıştır. 7
Türk’ün tamamı serbest bırakılmamış, Ege yerine İsviçre’ye gönderilmeleri
teklif edilmiştir. Bu şahısların İsviçre’ye gönderilmeleri ise Kurul’a
uygulanabilir görünmemiştir. Türkiye’ye nakilleri için düzenlemeler yapılana
kadar tek çare Mısır’da alıkonulmaları olmuş ve malul Türk esirlerle birlikte
geri gönderilmeleri planlanmıştır.[286]
İngilizler muharebe alanı dışında
işgal ettikleri yerlerde ele geçirdikleri esirleri de muharip esirlerle bir
tutmuş; onlarla aynı anda evlerine göndermiştir. Mesela İngiltere Hükûmeti,
Aralık 1916’da Seydi Beşir kampında tutulan Hamdi Efendi’nin askeri bir
saldırıdan dolayı tutuklandığını ileri sürerek, Türk savaş esirlerinin genel
serbest bırakılmasından öncesinde serbest bırakmasının mümkün olmadığını
açıklamıştır.[287]
Taraflar arasında zaman zaman
adam adama mübadele de gündeme gelmiştir. Osmanlı Hükûmeti, İngilizler için
önemli bir asker olan Teğmen G.J.F. Fitzgerald ile bir Türk esirin
değiştirilmesini teklif etmiştir. Buna göre İngilizler bir Türk savaş esirinin
Teğmen G.J.F. Fitzgerald ile değiştirilmesi için Mısır ve Malta’da araştırmalar
yapılmış ve ellerinde bulunan üç Türk savaş esiri deniz teğmeninin
değerlendirmesini yapmıştır. Birinci esir Malta’da tutuklu Teğmen Tahsin’in
sekreteri, 30 yaşında Teğmen İsmail Hakkı Efendi’dir. İkinci esir, 40 yaşında
Teğmen Vali Oğlu Hasan Hüseyin Efendi’dir. Bu asker 27 Temmuz 1916 tarihinde
yakalandığında Yanbu Liman Müdürü’ydü. Üçüncü esir 51 yaşında, Basra limanında
kâtip, Teğmen Kasım oğlu Ali Galib Efendi’ydi. 4 Haziran 1915 tarihinde
Amara’da ele geçirilmiştir. İkinci ve üçüncü esir Mısır’da alıkonulmuştu.
Esirler arasında en uygun görülen kişi üçüncü esir görülmüş ve Osmanlı
Hükûmetine Teğmen Kasım oğlu Ali Galib Efendi’yi serbest bırakmaya hazır
olduklarını bildirmişti. İngilizler Türklere aynı tarihler de bir teklif daha
yapılmıştır. Bağdat Konutu’ndaki Ticari Asistan Gaskin ile eski Mumbai Türk
Başkonsolosu Basri Bey’in değiştirilmesi teklif edilmişti. Osmanlı Hükûmeti bu
teklifi çok ciddiye almamış, bu kişiyi mübadele açısından önemsememişti. Elde
bulunan Türk arasında Babıali’nin en çok ilgi gösterdiği isimler Eyüb Sabri ve
Zinnun beylerdi. Osmanlı Hükûmeti yine yaklaşık bu aylarda İngiltere Hükûmetine
Türkiye’de savaş esiri olan bir İngiliz binbaşının, Seydi Beşir kampında
alıkonulmakta olan Binbaşı Kâmil Efendi ile mübadelesini teklif etmiştir.
Askeri makamlar kişisel temelde bir değişim anlaşmasının olmaması sebebiyle
değişim teklifine sıcak bakmamıştır.2418 [288]
Hasta esirlerin geri dönüşünde
diğer esirlerden farklı uygulamalar yapılmış ve onlara öncelik verilmeye
çalışılmıştır. Esir değişimi için Doğu Akdeniz Filosu koramiralinden alınan
Türk savaş esiri İsmail oğlu Ahmed’in ciddi hastalığından dolayı Mondros’tan
geri gönderilmesi düşünülmüş ve Amirallik 2 Temmuz 1917’de yetkililerin onayına
sunmuştur. Bir engel görülmezse bu şahsın bir an önce geri gönderilmesi
istenmiştir. Malul Türk savaş esirini geri göndermenin tek yolun İsviçre
üzerinden veya özel bir gemiyle bir Türk limanına bırakılmasıdır.[289]
Osmanlı Devleti, 1918’in başında
imzalanan sözleşme gereğince mübadelesine karar verilen esirlerden hariç olmak
üzere iyi niyetinin bir sonucu olarak bir grup İngiliz esirini iade etme karar
aldı. İngiltere Hükûmeti de bu duruma jest olarak aynı miktarda Osmanlı malul
esirini Mısır kamplarından Marsilya yoluyla Mısır’daki kamplardan
memleketlerine iade edecekti. Osmanlı Devleti bir iyi niyet olarak 81 malul
İngiliz esirini 27 Kasım 1917’de bir Avusturya sıhhiye treni ile Bulgaristan ve
Avusturya üzerinde İsviçre’ye gönderecekti. Bu karşılık olarak İngiltere
Hükûmeti de 100 Osmanlı esirini serbest bırakacaktı. Fakat Ahmed Muhtar Bey bu
konuda İngilizlere güvenilmeyeceği konusunda Hükûmeti uyarmıştı.[290]
Tüm olumsuzluklara rağmen 14
Şubat’ta Viyana ve Sofya elçiliklerine 7 Osmanlı, 53 Bulgar ve 113 Avusturyalı
esirin trenle Fransa’dan Avusturya’ya gönderildikleri Bern Elçiliğince Osmanlı
Hükûmetine bildirilmişti. Esirler Şubat sonunda Liyon’da bulunacaklardı.
Hastalıkları ağır olan malul askerlerin Avusturya ve Macaristan ile
Bulgaristan’dan kolay bir şekilde geçmeleri için ilgili Hükûmetlere ve Kızılaya
bilgi verilmişti. Ayrıca kafilenin İsviçre sınırına ulaşacağı gün bu
Hükûmetlerin elçiliklerine kafilenin varış tarihi ve kimlerden ibaret olduğu
Bern Elçiliği tarafından bildirilecekti. Bu konuda sorun çıkmaması için
Avusturya Hükûmeti her bir trende esirlere refakat edecek bir Osmanlı memurunun
bulunmasını talep etmişti. Aynı zamanlı olarak İngiliz malul esirlerinden bir
kafile de hasta nakli için hazırlanan özel bir trenle İstanbul’dan ayrılarak
İsviçre’ye ulaşmıştır. Osmanlı Devleti, İngiltere’nin Osmanlı esirlerinden
oluşan bir kafileyi İsviçre’ye ulaştırmadan ellerindeki İngiliz esirlerinin
İsviçre’den ayrılmasına izin vermemesini istemiştir. İsviçre Hükûmeti,
İngiltere Hükûmetinin isteği üzerine Avusturya-Macaristan Hükûmetine
Türkiye’den gelen ve Avusturya’da olan İngiliz malul esirlerden oluşan bir
grubun Marsilya’da uzun zamandır beklenilen Türk malul esirlerin gelişine kadar
İsviçre’de tutulmalarını teklif etmiştir. Avusturya’da alıkonan malul
esirlerin, bir hastane treni ile İsviçre’ye geçmelerine izin verilmiştir.[291]
Fransız Hükûmeti, Fransa’ya
gelecek Hintli esirlerin ülkelerine gönderilmelerinden ve her türlü iaşesinden
sorumlu tutulmuştur. Ayrıca Fransız Hükûmeti, Fransa’daki esirlerden ciddi
şekilde yaralı olanları da konvoya eklemek amacıyla Türk esirlerin Marsilya’ya
yaklaşık varış tarihlerini öğrenmek istemiştir. İngiliz Askeri İdare Kurulu,
Londra Savaş Merkezi aracılığıyla Şubat ayında Mısır’dan Türkiye’ye Fransa,
İsviçre ve Avusturya-Macaristan üzerinden geri gönderilmek için Marsilya’ya
nakledilmek üzere bekleyen 1 subay ve diğer 99 malul savaş esirinin isim
listesini Osmanlı Hükûmetine iletmiştir. Listede esirlerin isimleri, rütbeleri,
alayı ve malullük durumları belirtilmiştir. 14 sağ kolu, 3 sol kolu, 15 sağ
uyluğu, 11 sol uyluğu, 5 sağ bacağı, 3 sol bacağı, 1 sol diz eklemi kesilmiş
esir bulunmaktadır.4 kişi bacağında kısalma, yara veya kısalma ile yara malul sayılmıştır.
Bu kişilerden birisinde felç, birisinin baldırında zayıflama vardır. 1 esirde
sol uylukta yara, ayak düşmesi ve kısalma, 1 esirde sağ uylukta yara ve
kısalma, bir esirde sol uyluk sinüste yara, kısalma ve kaslarda zayıflama ve
bir esirde de kalçanın solunda yara, sol bacakta kısalma ve zayıflık vardır.
Esirlerde genelde ortopedik ve travma olayları çok sık görülmüştür. En sıklıkla
görülen ortopedik sorunlar ise felç, kafa başta olmak üzere el, kol, bacak gibi
değişik organlarda yaralanmalardır. Ayak ve bilek gibi organ düşmesi de esirler
arasında yaygındır. Eklem yerlerinde katılaşma, sertleşme, kaynamayan kırıklar,
parmaklarda birleşme, omurgada pott hastalığı diğer ortopedik
rahatsızlıklardandır. Bunlardan hariç 5 tüberküloz, 5 görme kaybı. 3 tamamen
kör, 1 neredeyse kör, bir sağ göz kör, 1 iki gözde yara ve 2 vitaminsizlik
vakası vardır. Esirler arasında görülen yaygın bir diğer rahatsızlık
zayıflıktır.2422 [292]
Londra Savaş Merkezi, 24 Mart
1918’de malul Türk savaş esirlerinin Mısır’dan geri gönderilmelerine ilişkin 1
subay (Ali oğlu Hüseyin) ve diğer 41 esirin Mısır’dan S.S. Manitou isimli
gemiyle yakın zamanda Marsilya’ya varacaklarına dair Askeri İdare Kurulu
kararını bildirmiştir.[293]
Mayıs 1918’e gelindiğinde, hala
Mısır’daki Türk esirlerin geri gönderilemedikleri görülmektedir. Gecikmedeki en
önemli sebep; tifüs salgınının ortaya çıkmasıyla bazı esirlerin yolculukları
iptal edilmek zorunda kalınmasıydı. Buna rağmen bu şahısları Mısır’dan
Marsilya’ya götürmek için ayarlamalar yapılmış ve hatta bazıları yola
çıkmıştır. Öngörülemeyen ve kaçınılamayan şartlardan dolayı esirler Marsilya’ya
gönderilememiştir. Bern İtilafnamesi’ne göre Marsilya veya doğrudan Türkiye’ye
gönderilmelerinden hangisinin daha hızlı bir geri gönderme yöntemi olacaksa o
uygulanacaktır. Aslında her halükârda Bern İtilafnamesi’nde belirtilen 1.500
kişiye ilave yapılacaktı. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetine gecikmeden
üzüntü duyduğunu bildirmiş, Osmanlı Hükûmeti gecikmenin iyi niyet
eksikliğinden değil mecburiyetten
kaynaklandığı bildirmiştir.[294]
Bu arada Papa’nın 16 yaşından
küçük ve 50 yaşını geçmiş esirlerin değişimi teklifi İngiliz ve Fransızlarca
kabul görmemiştir. Ayrıca İngiltere Hükûmetinin bazı İngiliz esirlerin serbest
bırakılması isteğine karşılık Osmanlı Devleti de Prens Ömer Tosun Paşa’nın
gözaltından tahliyesi, Eyüb Sabri ve Zinnun beyler ile Bombay Başkonsolos
Vekili Basri, Johannesburg Başkonsolosu Remzi, Malta Başkonsolosluğu imamı
Cemaleddin ve Manchester Fahri Konsolos Rasim Efendi’nin serbest bırakılmasını
istemiştir.[295]
Sonuç olarak söylemek gerekirse
1918 yılının başında Osmanlı ve İngiltere arasında imzalanan Bern İtilafnamesi
sonrası varılan mutabakat metni uyarınca 1.000 (300 İngiliz 700 Hintli) İngiliz
savaş malulüne karşılık 1.500 Türk harp malulü evlerine döneceklerdi. Kendi
esirlerine bakacak kadarı hariç tüm esir askeri sağlık personeli en kısa sürede
ülkelerine gönderilecekti. Sivillere kendi memleketlerine dönme veya kampta
kalma seçeneği verilmişti. 17-50 yaş arasındaki erkek esirler ancak eşit sayıda
karşılıklı olarak geri gönderilecekti. Ticari gemi üyeleri de aynı ayrıcalığa
sahip olacaklardı. İtilaf Devletleri’nin ittifakıyla esirlerin geri dönüşü
deniz yolu ile olacak fakat detaylar daha sonra kararlaştırılacaktı. Deniz
yolculuğunun masrafları esirlerin bağlı olduğu ülke tarafından karşılanacaktı.
Esirlerin geri döndürülüşleri deniz yolu ile mümkün değilse İngiliz esirleri
Bulgaristan, Avusturya, İsveç ve Fransa yolu ile gönderilecekken; Türk esirler
önce deniz yoluyla İtalya, Fransa veya Hollanda’ya oradan kara yoluyla
Finlandiya, Almanya, Avusturya veya Bulgaristan üzerinden gönderilecektir.
Esirlerin vapurlarda her türlü yiyecek ihtiyacı karşılanacaktır.[296]
Kızılhaç Kızılaya Rusya, Çin ve
İngiltere’den gelen asker subay ve sivillerin Avusturya ve Macaristan
topraklarındaki sayılarının yüzlerce olabileceğini ve çok kötü şartlar altında
yaşadıklarını bildirmişti. Türk elçi ve konsolosunun ise parasızlıktan veya
verilen emirlerin yavaş işlemesinden bir şey yapma imkânı bulunmamaktaydı.
Kızılhaç, esirlerin Trieste’ye götürülüp oradan diğer Osmanlı esirleriyle
birlikte ücretsiz gemiye bindirilmelerini ve İstanbul’a götürülmelerine
istemiştir. Ödeme için bir kredi açılmasını da talep etmiştir.[297]
Eyüb Sabri Bey’in malul savaş
esirlerinin ilk kafilesi ile birlikte anayurduna gönderilmesi de kabul
edilmiştir. Eyüb Sabri ve Zinnun beyler de dahil olmak üzere, askeri hizmet
yükümlülüğü olmayan sivillerden yurduna dönmek isteyenler geri dönebilecekti.
İsviçre’de alıkonulanlar ile benzer şekilde kısmi sakatlık durumu olanların da
değişimi gerçekleştirilecekti. Askeri hizmete elverişsizliğe dair en küçük bir
kanaat, tıbbi inceleme ile onaylanacaktı. Malul askerler, bir İngiliz ve iki
Osmanlı hekiminden oluşan bir komisyonca incelenecekti. Askerlik yaşında olmayan
tüm siviller isterlerse geri gönderilecekler, askerlik yaşındakiler ise bire
bir değiştirilecekti. Esirlerin nakli Mısır ve Osmanlı limanları arasında deniz
yolu ile gerçekleştirilecektir. Nakiller, Eyüb Sabri Bey de dahil olmak üzere,
geminin alabileceği kişi sayısında yapılacaktı. İngiltere Hükûmeti, antlaşma
onaylanmadan bu kişileri serbest bırakmayacaktı. İngiltere Hükûmeti, esir
mübadelesine dair Bern Konferansı’nda imzalanan sözleşmeyi tasdik ettiğini ve
Osmanlı Hükûmetince de tasdik olunduğu takdirde sözleşme hükümlerini
uygulanmaya hazır oldukları Hollanda elçiliği aracılığıyla bildirilmiştir.[298]
Mayıs ayında basında Türk
esirleri taşıyacak gemiden bahsedilmiştir. Türk esirlerini Mısır’dan Anadolu’ya
taşıyacak olan geminin İngilizlerin kendi esirleri arasında dağıtılmak üzere
büyük miktarda yiyecek ve giyecek malzemesi ve her bir subay için bir giyecek
paketi taşıyacağı gazetelere yansımıştır.[299]
Yukarıda da değindiğimiz üzere
savaş esirlerini taşıyan gemilerin saldırıya uğramaması için Alman Hükûmetinin
denizaltılarına gerekli talimatları verebilmesi gerekiyordu. Bunun için gerekli
süre 10 hafta olarak belirlenmiştir. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetinden
geri gönderme gemilerinin saldırılara karşı dokunulmaz olması hususunda gerekli
güvenceleri müttefiklerinden almasını istemiştir. Esirlerin muayene işlemleri
ve listelerin hazırlanması Mayıs ayına gelindiğinde tamamlanamamış ve 1.000
İngiliz esirin sevkiyatın bilgisi de İngiliz ve Fransız Hükûmetlere
ulaştırılamamıştır. İngiltere Hükûmeti, hiçbir esirin bu listelerde adının
görünmemesinden dolayı rahatsızlığını dile getirmiş ve sağlık muayenesinden
yoksun bırakılmaması gerektiğini bildirmiştir.[300]
İngiltere Hükûmeti 1918 yılının
Mayıs ayında Fransız, İtalyan, Birleşik Devletler, Japon, Brezilya ve Yunan
Hükûmetlerinden, savaş esirleri geri taşıyacak gemilere saldırmayacaklarına
dair garantisi istemiştir. Savaş esirlerinin taşıyan gemilerin hastane
gemilerinin kullandığı ayırt edici işaretleri taşıması ve nakliyenin
İskenderiye ile İzmir yakınındaki Kuşadası arasında olması planlanmıştır.
Fransız Hükûmetinden sonra Avusturya-Macaristan ve Brezilyalı Hükûmetlerinden
esirlerin geri gönderecek gemilere deniz kuvvetleri tarafından bir saldırıda
bulunulmayacağına dair garanti alınmıştır. Buna karşın hem Berlin hem de
İstanbul’da yapılan açıklamalara rağmen böyle bir teminat Alman Hükûmetinden
alınamamıştır. Osmanlı Hükûmetinin anlaşmayı bir an önce uygulama konusundaki
istekliliği hususunda bir şüphe görünmemektedir. Ancak Alman Hükûmetinin
İngiltere ve Türkiye arasındaki hoşnutsuzluğu sürdürme isteği garanti
alınmamasında bir başka nedendir. Ayrıca Osmanlı Hükûmeti, geri gönderilecek
İngiliz savaş esirlerinin beyanlarının yaratacağı etkileri düşünerek işleri
hızlandırmaya istekli görünmemektedir.[301]
Haziran ayına gelindiğinde, 1.000
malul İngiliz esir ve 1.500 malul Türk esir, sıhhi muayene formaliteleri
olmaksızın bir seferde geri gönderileceği İngiliz basınına yansımıştır.[302] Fakat
Hariciye Nezaretine gelen yazı ile anlaşma da başka bir sorun ortaya çıkmıştır.
Esirleri almak üzere gelecek İngiliz vapurlarının önce Osmanlı esirlerini
getirmesi ve bilahare buradan İngiliz esirleri alarak dönmesi kararı alınmış
iken İngilizlerin buna riayet etmeyerek vapurlarını boş gönderecekleri
istihbaratı alınmıştır.[303]
Bu konuya dair Londra’da Lordlar
Kamarasında Haziran 1918’de yapılan toplantıda Hindistan Ofisi Savaş Esirleri
Şubesi ile Türkiye Esirler Komitesi üyeleri Türkiye’de bulunan esirlerin
durumunu görüşmek üzere hazır bulunmuştur. Mart 1918 tarihi itibariyle
Türkiye’de hayatta oldukları düşünülen 392 İngiliz subayı, 2.183 İngiliz alt
rütbeli subay ve diğer esirler ile 211 Hintli subay, 4.725 Hintli alt rütbeli subay
ve diğer esir vardı. Yaklaşık 100 Türk, geri gönderilmiş olan İngiliz esirler
karşılığında iade edilecekti. Mısır’dan Marsilya’ya esirlerin nakilleri önce
tifüs salgını ve daha sonra Almanların Fransa’ya saldırısı sebebiyle
ertelenmişti. Fransız Hükûmetinden, bu şahısların bir an önce Marsilya’da
karaya ayak basmalarını kabul etmesi istenmişti. Saldırıda bulunulmayacağına
dair garantinin alınması ile değişim gemisinin İskenderiye’den ayrılması
arasında 10 haftalık sürecin geçmesi gerekliydi. Bu sürede Savaş Merkezine ve
Amiralliğe de danışarak, Osmanlı Hükûmetinden olduğu gibi diğer düşman
Hükûmetlerden doğrudan garanti onayının alınması sağlanacaktır.2434 [304]
Osmanlı Hükûmeti tarafından bazı
özel durumu olan ve hastalığı öğrenilen esirler Bern İtilafnamesi’ne
dayandırılarak geri dönecek esirler arasına alınmaya çalışılmıştır. Bu
esirlerden birisi İngilizler tarafından esir edilip Tura esir karargahında
tutulan İstanbullu bir tabip yüzbaşıdır. Genel sağlık durumundan şikâyet eden
esirin, Bern İtilafnamesi gereğince iade edilmekte olan esir kafilesi arasında
gönderilmesi için İngiliz Yüksek komiserliği nezdinde Osmanlı Hükûmeti
tarafından teşebbüslerde bulunulmuştur.[305]
İngiltere’nin iade edeceği harp
esirlerinin Avusturya’ya hareket tarihi, kafilenin kaç subay ve askerden ibaret
oldukları Bern, Viyana ve Sofya elçilikleri vasıtasıyla öğrenilmek istenmiştir.
İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Türk esirlerin Mısır’dan gönderilmesi konusunda
Fransız Hükûmetine gizli bir telgrafta geminin adının ve kalkış tarihinin mümkün
olan en kısa sürede bildirileceğini belirtilerek Türk ve Bulgar esirlerin gemi
ile gönderilmelerine dair önemli bir fırsatın kaçma tehlikesinden
bahsedilmiştir. Buna göre 1 Türk subay, 99 diğer rütbelerden Türk esir, 5
Bulgar subay ve 12 diğer rütbelerden Bulgar esir 12 Temmuz’da Marsilya’ya
varmıştı. Harbiye Nezaretine gelen yazı da bu bilgiyi doğrulamaktadır.
Fransızlar yolculuğun Fransa’da geçecek kısmı için herhangi bir itirazda
bulunmamıştır. Türk ve Bulgar savaş esirlerin tamamı maluldür. Fransız Savaş
Bakanlığı, İsviçre Federal Demiryolları’ndan, Bulgar ve Türk esirlerin geri
gönderilmelerinin sağlanması için gerekli taşıtların temin edilmesini talep
etmişti.[306]
İlerleyen süreçte İngiliz
esirlerinin Anadolu’dan sevkine dair çalışmalar yapılırken Osmanlı Devleti de
kendi esirleri için hazırlıkları artırmıştır. Mübadele yeri ve taşıma şekli
konusunda kaygılar yaşanırken İngiliz esirlerini almaya gelen gemiyle Türk
esirlerinin de getirilmesi iki devletin ortak kararı olmuştur. İngiltere
Hükûmetinin Akdeniz’de deniz kuvvetleri bulunan müttefiklerinden bazıları,
esirleri taşıyan gemilere saldırmayacaklarına dair garantiyi geç vermiştir.
Öncelikle Osmanlı memurları tarafından 1.000 İngiliz muharibinin seçimi ve ilk
sevkin gerçekleşeceği tarih bildirilecekti. İkinci olarak geminin güvenliğinin
sağlanmasına dair diğer düşman Hükûmetlerden teminat alınacaktı. İngiltere
Hükûmeti kendi müttefiklerinden her türlü garantinin alındığını, aynı
garantinin Osmanlı Hükûmeti tarafından da alınmasını talep etmişti.[307]
Bu arada İngilizler anlaşma
gereğince kabul edilen hasta listesindeki şartlarda bazı değişiklikler
yapılmasını teklif etmiştir. Osmanlı Hükûmeti, İngilizlerle kabul edilmiş
esirler sözleşmesine bağlı olan hasta listesinde yapılan tadilatın uygun
görüldüğünü bildirmiştir. Mısır askeri memurları da 1.500 malul Türk
muharibinin iadesi işlemlerine bu ayda başlamıştır. Nitekim Ağustos 1918’de
Mısır askeri memurları tarafından ilk 1.500 malul Türk muharip esirin seçimi
yapılmıştır. İngiltere Hükûmeti Eyüb Sabri Bey’i vatanına iade etmek üzere
Mısır’a nakle hazırdı. Esir listeleri peyderpey gönderilecekti. İngiltere
Hükûmeti bu listelerin yeterli olmadığını ve isimleri bu listelerde yazılı
olmayanların tıbbı muayeneden muaf tutulmamasını istemişti.[308]
Bu
esnada Hariciye Nezaretinin Kızılaya gönderdiği Ekim 1918 tarihli tezkere ile
Mısır’daki esirlerin durumlarını denetlemek ve durumların düzeltilmesi ilgili
çalışmalar yapmak amacıyla İsveçli Hec Ahelberg’in görevlendirildiğini
öğrenmekteyiz.[309]
Mondros Mütarekesi ardından Kızılay, sözleşme hükümleri gereğince Mısır’da
bulunan İsveç delegeleri ve yerel Osmanlı yardım cemiyetleri vasıtasıyla Mısır
kamplarındaki Türk esirlerine Harbiye Nezareti bütçesinden Kasım 1918’de 120.000
İsviçre Frangı, Şubat 1918’de 100.000
Danimarka Kronu göndermişti. Sayı bakımdan en kalabalık ve parasal açıdan daha
sıkıntılı olduğu bilinen dört esir kampına Temmuz 1918’de 1.000 İngiliz lirası
gönderilmiştir. Mütareke’den sonra esirlerin daha da sıkıntı içinde olduklarını
dikkate alan Kızılay, 14 Şubat 1919 tarihli kararıyla beş ay içinde esirlere
ulaştırılmak üzere 50.000 lira tahsis edilmesine karar vermişti. Fransa ve
Mısır’daki esirlerin her birine bir kat elbise çamaşır ve bir miktar yiyecekten
oluşan 1.500 levazım paketi göndermişti.2440 [310]
Yukarıda da değindiğimiz üzere
karadan nakledilecek esirlere tren tahsis edilmesi ve geçiş kolaylığı
sağlanması için Bulgaristan ve Avusturya Hükûmetleri ile girişimlerde
bulunulması amacıyla Hariciye Nezareti görevlendirilmiştir.[311]
Ayrıca Ağustos 1918’de Mısır’daki Osmanlı esirlerini taşıyan geminin denizaltı
taarruzuna maruz kalmaması için Avusturya ve Almanya Hükûmetlerinin yanı sıra
Bulgaristan Hükûmetinden de aynı garantinin istenmesi uygun görülmüştür.[312]
1 Kasım 1918 tarihi itibariyle
Avusturya Macaristan’dan teminat alındığı halde Almanya Hükûmetinden teminat
alınmadığı Reuter Ajansı tarafından açıklanmıştı. Birinci esir mübadelesi
Osmanlı Hükûmetinin gemiye bindirilmek üzere 1.000 İngiliz malul esiri hazırlar
hazırlamaz gerçekleştirilecekti. Ancak Osmanlı Hükûmeti bunu 10 hafta önceden
İngiltere Hükûmetine bildirecekti. Böylece ilk seferden itibaren
denizaltılarına beş gün boyunca saldırı yapılmayacaktır. İlk gruptaki malul
esirlerin sayısı değiş-tokuş tarihi kararlaştırıldığında belirlenebilecektir.
Kullanılacak gemi 1.000 yolcuyu barındırabilecek ve hastane gemisine özgü
özelliklere sahip olmalıdır. Gemi İskenderiye'den yola çıkacak, Kuşadası’na
gidecek ve oradan da Avrupalı hastaları indirmek için Taranto'ya geçecekti.
Sonrasında İskenderiye'ye geri dönecek gemi en az iki sefer gidiş-dönüş
yapılacaktı.[313]
Burasını özellikle belirtmek gerekirse 1918 yılı sonbaharında İtilaf
Devletlerinin yenilmesi Avusturya Macaristan Devleti’nin dağılması ve pek çok
farklı devletin ortaya çıkması kara yolu ile nakli zorlaştırmış ve deniz yolu
tercih edilmeye başlanmıştır.[314]
İtilaf Devletleri’nin Mısır’daki
Osmanlı harp esirlerini İzmir’e sevk etmelerinin ardından, Osmanlı Hükûmeti de
elinde bulunan İtilâf Devletleri esirlerini Foça’ya göndermiştir. 1 Kasım
1918’de İzmir basını İzmir’de toplanan İngiliz harp esirlerinin Foça’da bulunan
İtilaf Devletleri gemilerine sevk edileceğini yazmaktadır. 19 Kasım 1918 günü
ise gazeteler Türk harp esirlerinin de Foça’dan İzmir’e geldiğini yazmıştır.
Halkın yaşlı gözlerle esirleri rıhtımda alkışlarla karşıladığı, esirlerin
rıhtımdan faytonlarla otellere sevk edildiği ve üç dört gün İzmir’de istirahat
edecekleri de haberin detaylarında yer almıştır. İade edilen subayların genel
olarak iyi olmakla beraber çoğunluğu malul durumdadır.[315]
Bazı gazetelerde gelen esirlerin sayısının 800 olduğunu yazmıştır. [316]
Memleketlerine dönebilen
esirlerin ilk ifadelerine bakıldığında, zor şartlar altında yaşadıkları ortaya
çıkmaktadır. Sıhhiye Şubesi, 19 Ocak 1919’da Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Başkanlığına
bir yazı göndererek Mısır'daki esirlerin kötü şartlar altında yaşadığı
bilgisini vermiştir. Kendilerine yardım edilmediği takdirde çok sayıda esirin
hastalık ve açlıktan öleceği üzerinde durulmuştur. Bu sebeple Kızılay ve
Kızılhaçın acilen bu esirlere yardım etmesi istenmiştir. Bu amaçla Harbiye
Nezareti, Sadaret ve Hariciye Nezaretine başvurmuş ve esirlerin zor durumunun
İngiltere Hükûmetine bildirilmesini istemiştir. İki devlet arasında yapılan
yazışmalara bakıldığında esir mübadelesinde önceliğin her zaman hasta ve yaralı
esirler olduğu görülmektedir. Sağlık durumları bir hayli bozulan ve iadeleri
zorunlu hale gelen 56 esirin isim listesi Osmanlı Devleti’ne gönderilmiştir.
İngiliz heyeti esirlerin İstanbul’a gönderildikleri takdirde esirlerin memleketlerine
iade edilip edilemeyeceğini sormuştur. Osmanlı Hükûmeti esirlerin İstanbul'a
getirilmesi durumunda evlerine gönderilmesini kabul etmiştir. Üsera Şubesi
Müdürü Yüzbaşı Müşfik Bey bu işle görevlendirilmiştir. 19 Ocak 1919’da Erkan-ı
Harbiyeye gelen bir yazıda tahliyeleri teklif edilen 56 Osmanlı savaş esirinin
isimlerini bulunmaktadır. 56 kişilik listede esirlerin numaraları, rütbeleri,
mahlasları, adları ve gidecekleri şehirlerin isimleri yazmaktadır. İngilizler
tarafından İstanbul’a getirildikleri takdirde nasıl bir yol izleneceğinin,
memleketlerine gönderilip gönderilmeyeceğinin, gönderileceklerse ne şekilde
gideceklerinin hazırlıkları yapılmıştır.[317]
Esirlerin verdikleri ifadeler
Mısır’daki esaret şartlarının çok ciddi olduğunu göstermektedir. Türkiye’ye
getirilmedikleri takdirde on binlerce esirin ölme ihtimali mevcuttur. Harbiye
Nezareti ile İngiliz Karadeniz Orduları Başkomutanı General Milne’nin esirlerle
ilgili Şubat 1919’da yazışmalarına bakıldığında her iki taraf da esirlerin iade
edilmemesinden dolayı ekonomik sıkıntılar yaşadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca
esirlerin dönüşleri gecikmesi esirlerin ailelerinde ve toplumda ciddi sorunlara
yol açmaktaydı. Bir ay sonra General Milne’ye gönderilen bir başka yazıda
Bulgar esirlerinin ülkelerine iadesine başlandığına dikkat çekilmiştir.
Gazetelerde çıkan haberlere göre 11.000 üzerinde Bulgar esir evine dönmüştür.
Bu durum esir ailelerini üzerinde beklentileri kuvvetlendirmiştir. Osmanlı
Hükûmeti, toplumun beklentileri hatırlatarak esirlerin bir an önce iadesi
hususunda İngiltere Hükûmeti ile müzakerelerin hızlandırılması istemiştir.[318]
Osmanlı Erkân-ı Harbiye-i Umumiye
Riyaseti, subayların tutuldukları kamplar, bu kamplardaki subaylar ve
İngilizlerin subaylara karşı muamelesi hakkında detaylı bilgiler elde etmek
için subayların da ifadelerinin alınması talimatını vermiştir. Bu konularda
alınan ifadelerin bir kopyası Muamelat-ı Zatiye Müdüriyetine gönderilecektir.[319]
Bu emir ardından 120. Alay
kumandanı yarbay tarafından Merkez Kumandanlığı Üsera İşleri Şubesine sunulan
raporda, yer alan bir esirin ifadesine göre Seydi Beşir karargâhının 4.
kampında sevkiyat Mart 1919’da başlamıştır. Her bölükten takriben 10’dan
30 kişiye kadar sevkiyat yapıldı. Esirler kamptan bazen otomobil ve trenlere
İskenderiye’ye oradan vapurla İstanbul’a taşınmıştır. Bazen de Mısır
ihtilâlinin şiddetli zamanlarında trenle doğruca Port Said’e, oradan da yine
vapurla İstanbul’a sevk edilmişlerdir. Vapurda esirlerin istirahati sağlanmış,
yemek ise iyi durumdadır. Yolculukları sırasında bu esirler herhangi zorluk
çekmemiştir.[320]
Osmanlı yetkilileri esirlerin
durumu hakkında komisyonlar kurularak ve esirlerden bilgiler alınarak esaret
şartları hakkında rapor hazırlanmaya çalışılmıştır.
Erkân-ı Harbiye, ordu
komutanlıklarına 4 Mart 1919’da bir yazı göndererek tutanaklarda birçok eksiğin
bulunduğuna dikkat çekmiş ve esir ifadelerin dikkatli bir şekilde alınmasını,
zaman, mekân, olay ve isimlerin net bir şekilde yazılmasını istemiştir.2451
[321]
17. Kolordu Komutanı Albay
Süleyman Fethi Bey, Nisan 1919’da Erkân-ı Harbiye’ye gönderdiği bir yazıda
yurda dönecek 1.300 esir hakkında genel sağlık durumları da dahil alınan
tedbirlerden söz etmiştir. 13 Nisan günü 326 nefer Bandırma, 140 nefer de
Afyonkarahisar hattıyla memleketlerine sevk edilmiştir. Esirlerin istirahatleri
ve iaşeleri hususunda gerekenler yapılmıştır. Doğrudan doğruya İstanbul’a
gidecek 185 nefer için de İstanbul Muhafızlığına ve Sıhhiye Başkanlığına
malumat verilmiştir. Aynı gün tren olmaması sebebiyle Aydın hattıyla sevk
edilmesi gereken 77 nefer gönderilememiştir. En geç iki gün içinde bu kişiler
de memleketlerine sevk edileceklerdir. Bu sırada ikinci kafile esirleri taşıyan
vapur henüz İzmir’e gelmemiştir. İzmir’e gelecek orduya mensup esirlerin
aileleriyle beraber gidecekleri yerlere sevkleri ve zaruri ihtiyaçlarının
giderilmesi amacıyla dört taksit olmak üzere avans suretiyle bu kişilere birer
maaş verilmesi ellerindeki ilmühaberlere işlenmiştir.[322]
Osmanlı’da bu gelişmeler
yaşanırken İngilizler esir sevkiyatını sürdürmekteydi. Nitekim İngiliz Yüksek
Komiserliği, Nisan 1919’da Hariciye Nezaretine Mısır’da iyileşen 1.300 Türk
savaş esirinden oluşan kafilenin Baron Beck ve Brueen gemileriyle İzmir’e
gönderileceği notunu geçmiştir. Mısır’dan dönecek bu hasta savaş esirlerinin
900’ü iyileşmiş ancak nekahet dönemindeydi. Kafilenin bir kısmı da evli ve
çocuklu esirlerden oluşmaktaydı. Esirlerin İzmir’e çıkarılmaları gerek
iskânlarını ve gerekse muhtelif yerlere sevklerini kolaylaştıracaktı. İzmir
veya diğer limanlara nakli gerçekleşecek esirlerin Türk yetkililer tarafından
karşılanması gerekmektedir. İzmir’e gelecek kafile için iskân, iaşe ve
istedikleri yerlere nakilleri için her türlü tedbirin mülkiye memurları ile
beraber 17. Kolordu Kumandanlığınca yerine getirilmesi için gerekli yerlere
talimatlar verilmiştir. Ayrıca İstanbul’a geleceklerin doğrudan doğruya
İstanbul Muhafızlığına gönderilmeleri kararlaştırılmıştır. Gelecek esirlerin
masraflarının karşılanması amacıyla 10.000 liralık havalenin İzmir
Defterdarlığına gönderilmesi talep edilmiştir.[323]
Sevkiyatta görevli 17. Kolordu
Komutanlığı, 29 Nisan'da Erkân-ı Harbiye'ye gönderdiği telgrafta bu tarihe
kadar İzmir'e getirilen kafileler hakkında bilgi vermiştir. Buna göre Türk
esirleri İzmir'e Baron Beck ve Brohen adlı iki vapurla nakledilmişti. 11 Nisan
1919 günü 9 subay, 156 neferi taşıyan Brohen vapuruyla birinci kafile, 21 Nisan
1919 günü 92 subay, 500 neferi taşıyan Baron Beck vapuruyla ikinci kafile, 23
Nisan 1919 günü 96 subay, 543 nefer taşıyan Brohen vapuruyla üçüncü kafile gelmiştir.
23 Nisan 1919’da üçüncü kafilede gelen Brohen vapuruyla 1 albay, 2 yarbay, 4
binbaşı, 1 kolağası (kıdemli yüzbaşı), 14 yüzbaşı, 16 üsteğmen, 28
mülâzımısâni, 22 yedek subay, 8 askeri memur, 543 nefer İzmir’e gelmiştir. Bu
askerlerden 201 nefer Bandırma’ya, 210 nefer Afyon’a, seksen iki nefer Aydın
hattına sevk edilmiştir. Bunlardan 180 nefer Bandırma yolu İstanbul’a
gidecektir. Toplamda üç postada 197 subay, 1.642 nefer gelmiştir. 900’ü nekahet
döneminde bulunan hastadır. Geri kalan esirlerin bir kısmı evli ve çocukludur.
Bu esirlerin eş ve çocukları olduğu halde Baron Beck ve Brohen vapurlarıyla
1.300 kişilik kafile içinde geleceği bildirilmişse de eş ve çocukları
gelmemiştir.[324]
Gerek esir subayın ve gerekse
vapurlara memur İngiliz subay askerlerinin verdiği bilgilere bakılırsa bu
vapurlara her hafta muntazaman esir sevki ve nakli yapılacaktır. Üç kafileden
birinci kafilede 292 nekahet döneminde, 263 zayıf durumda; ikinci kafilede 425
nekahet döneminde, 118 zayıf durumda esir vardı. Üçüncü kafile yalnız zayıf
durumda olan askerlerden ibaretti. Vapurlarda görevli İngiliz subayları bu
vapurlarla düzenli olarak esirlerin getirileceğini ifade etmiştir. Buna rağmen
İngiliz yetkililer bu bilgiyi doğrulamamıştır. Mütareke’den altı ay geçmiş
olmasına rağmen İngilizler ellerindeki Türk esirlerin çok az bir kısmı
göndermiştir. Esirlerin çoğunluğunun hasta ve yaralı olduğu bilinen bir
gerçekken sevkiyatın uzun süreceği öngörülmüştür. İstanbul ve Batı Anadolu
bölgesi haricindeki esirler ise İzmir’den sonra memleketlerine gönderilmek
üzere İstanbul’a sevk edilmiştir.[325]
Osmanlı Hükûmeti, Nisan 1919’da
İtilaf Devletleri ve Ruslar tarafından işgal edilmiş topraklarda bulunan tüm
Türk savaş esirlerinin serbest bırakılmalarını istemiştir. Babıali, İngiltere
Hükûmetinin Hıristiyan Osmanlı esirlerini serbest bıraktığını hatırlatmıştır.
Osmanlı Devleti’nde seferberliğin sona ermesi tam bir garanti olarak
gösterilmiş ve esirlerin serbest bırakılmaları konusunun Türkiye ile barış
anlaşması yapılarak görüşülmesi gerektiği İngilizlere iletilmiştir.[326]
Anadolu’da Milli Mücadele’nin
başladığı Mayıs ayına gelindiğinde, esirlerin geri gönderilmesi konusunda halen
tam bir mutabakata varılamadığı görülmektedir. Bunda en büyük etken
İngilizlerin savaştan galip çıkmasını bir avantaj olarak kullanması
gelmektedir. Karl Curzon’un İsveç Maslahatgüzarına Mayıs 1919 yazdığı yazıda
sivil Türk esirlerin geri gönderilmesi konusunda bir sıkıntı olmadığını, buna
rağmen savaş esirlerinin barış antlaşması yapılmadan serbest bırakılamayacağını
bildirmiştir.[327]
Bu sırada Mısır’dan dönen 285
kişilik kafile İzmir’den İstanbul’a gönderilmiştir. Kafilenin karşılanması ve
esirlerin barındırılması görevi İstanbul Muhafızlığı, Deniz Sevkiyat Komisyonu ve
Maçka Hastanesi Başhekimliği sorumluluğuna verilmiştir. Öncelikle hastanelerin
yatak kapasitesi öğrenilmiştir. Hangi hastaneye ne kadar hasta ve yaralının
yatırılacağı tespit edilmiştir. Sağlıklı esirler Sirkeci Sevk Komisyonu
aracılığıyla Selimiye Seferi Sevk Komisyonuna gönderilmiştir. Tüm bu organize
ve müşterek sorunlara rağmen hastanelerde ve sevk komisyonlarında aşırı
kalabalıkların oluşması engellenememiştir.2459 22 Nisan’da Bandırma
yoluyla İstanbul’a 200 asker sevk edilmiştir. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye
Başkanlığı Ordu Dairesi, 24 Nisan’da İstanbul Muhafızlığını durum hakkında
bilgilendirmiştir.[328]
İngiliz
Karadeniz Ordusu başkumandanının General Milne’ye yazdığı mektupta gelecek
esirlerin durumu görüşülmüştür. Yaralı ve hasta askerlerin sevklerinin
tamamlanması sonrası İtilaf Devletlerinin nezdinde bulunan 100.000’den fazla
esirin yurda döneceği düşünülürse bu esirlerin karşılanması ve barındırılması
Osmanlı Devleti’nin ekonomisi aşan bir durumdur. İzmir’e Mısır’dan gelecek
esirlerin hangi limana naklinin uygun olduğu sorulmuştur. Osmanlı Hükûmeti
sadece geri dönen hasta ve yaralı esirleri barındırma ve memlekete göndermede
zorlanmıştır. Durum bu haldeyken Harbiye Nezareti bu kadar esirin
barındırılması, iaşesi ve evlerine sevkleri gibi iş ve işlemlerde sorun
yaşanmaması için kafilelerin İzmir’e değil doğrudan İstanbul'a getirilmelerinin
daha doğru olduğunu düşünmektedir. Haziran 1919’da İngiliz Karadeniz Ordusu
Başkomutanı General Milne’e kafilelerin İstanbul'a sevkleri durumunda herhangi
bir sorunun yaşanmayacağı bildirilmiştir. Esirlerin geldikçe kabulü ve gerekli
tüm işlemlerin yapılması istenmiştir. Esirleri taşıyan vapurun İstanbul’a
naklinden 24 saat önce durumun telgrafla Sıhhiye Dairesi’ne haber verilmesi
istenmiştir. Gelen esirlerin vapurdan tahliyesi, iskân ve iaşelerinin eksiksiz
temini hususunda İstanbul Muhafızlığıyla Ordu ve Muamelat-ı Zatiye-i Levazım ve
Sıhhiye Daireleri’nin müştereken çalışması ve anavatana kavuşan esirlere her
türlü kolaylık ve yardımın sağlanması talep edilmiştir. Bu yöndeki girişimler
başarısızlıkla sonuçlanmıştır.2460 [329]
Harbiye Nezaretine 29 Haziran
1919’da gelen bir yazıda, bir İngiliz vapuruyla 39 subay ve 750 neferin geldiği
bilgisi bulunmaktadır. Subaylar arasında önceden Mısır’a firar eden Yarbay
Safvet, Zakeriya ve Topçu Yüzbaşısı Ahmed Hamdi de bulunmaktadır.[330]
Aslında İngiltere Hükûmetinin
Mısır’daki Türk savaş esirlerinin geri gönderilmeleri konusunda bir itirazı
yoktur ve bu konuda müttefik Hükûmetlere bu konudan bahsetme gereği dahi
görmemiştir. İngilizler, Mısır’da bulunan Türk savaş esirlerinin Türkiye ile bir
barış anlaşmasının imzalanmasını beklemeden geri gönderilmelerinin kendi
yararlarına alacağını düşünmeye başlamıştır. İngiliz Dışişleri Bakanlığı,
Ağustos 1919’da Mısır’daki Türk savaş esirlerinin müttefiklerin işgalindeki
limanlar üzerinden geri gönderilmeleri konusunda Yüksek Kurula görüş sormuştu.
Kurul esirlerin İzmir’e indirme olasılığı bulunmadığını açıklamış, öte yandan
General Milne ve Allenby tarafından onaylanan limanların kullanılmasına dair
bir itirazda bulunmamıştır. 200.000 Türk esirinin geri gönderilmesinin ortaya
çıkaracağı tehlikelere de dikkat çekilmiştir. Ermenistan ulusalcı güçler
tarafından her taraftan kuşatılmış durumdadır ve gerekli önlemler alınmazsa
durum daha da kötü olacaktır. Yunan ve Ermenistan Temsilcilikleri geri göndermelerin
barış anlaşması imzalanmadan önce gerçekleştirilmemesini talep etmişlerdi. Geri
dönen esirlere ilişkin tatmin edici ayarlamalar yapılana kadar geri
göndermelerin askıya alınması gerektiğini savunmuşlardır. Bazı İngiliz
yetkilileri ise geri göndermenin esirlerden kurtulmanın bir yolu olarak
görmüştür. Karaya çıkmanın gerçekleştirileceği yer ve varıştan sonra esirlerin
elden çıkarılmaları konularında müttefikler arasında ortak bir anlayış olmadan
esirlerin gönderilmemesi önerilmiştir. İkinci olarak Yüksek Kurul geri
göndermenin açık bir şekilde kabul edilmesini istemiştir. Esirlerin bir Türk
limanında karaya çıkardıktan sonra sorumluluklarını kimin alacağı, kimin
esirleri besleyip ilgili yerlere sevklerini sağlayacağı sorgulanmıştır. Bu
şahısları besleme ve taşıma zorlukları dışında kendilerine besin ve ödeme
vadedecek bir Türk gücüne veya yerel organize güçlere ihtiyaç vardır. Sonuç
olarak doğrudan ve devamlı bir masraf olmaları dışında esirlerin
tutukluluklarının devamı kayda değer sayıda İngiliz birliklerini silah altında
tutmayı gerektirmektedir. Bu sebeple büyük esir yığınından kurtulmak İngilizler
için çok önemli olduğu kanaatine varılmıştır.[331]
Erkân-ı Harbiye-i Umumi
Dairesi’nden 8 Ağustos 1919’da Erkân-ı Harbiye Binbaşısı Muzaffer Bey’e gönderilen
yazıda, bir grup esirin teslim alındığı bilgisi verilmiştir. Esirler arasında
hastalar ve nispeten tam sağlıklı olanlar ayrılmış ve gerekli işlem yapılarak
yerlerine gönderilmiştir.[332]
Harbiye Nezaretinden Hariciye
Nezaretine sık sık gelen yazılarda görülmektedir ki; Bern İtilafnamesi’ne
hasta, yaralı ve çoğunun ailesi ve çocukları olan sivil esirleri gönderme vaat
ve taahhüdünde bulunmalarına rağmen İngilizler esirlerin geri gönderilmelerinde
çok yavaş hareket etmiştir. Esirleri toplu olarak değil az sayılarda
memleketlerine göndermişlerse de Ağustos 1919’a gelindiğinde esirlerin ancak
çok az bir kısmı memleketine ulaşabilmiştir.[333]
Bu arada İstanbul’a getirilen
esir arasında bulaşıcı hastalıkların görülmesi riskine karşı gerekli tedbirler
alınmıştır. Bu amaçla, Selimiye Kışlası’nda temizlik ile ilgili bir teşkilat
kurulmuştur. Eylül ayı boyunca buradaki yakacak sorunu çözülmeye çalışılmıştır.
İkmal Şubesi 3 Eylül’de yeni bir kafilenin geleceğini Sıhhiye Dairesi’ne
hatırlatarak temizlik teşkilatına odun temin edilmesini istemiştir. Konu 25.
Kolordu Komutanlığına iletilmiş ve hastalıkların esirler arasında yaygın olduğu
dile getirilmiştir. Odun yetersizliği yüzünden askerler temizlenememekte ve
evlerine gönderilememektedir. Sevk Komisyonu, 8 Eylül’de gelen 3.000 askerin
yeterince temizlenemediğini bildirmiştir. Komisyon Başkanı Binbaşı Saim Bey,
Ordu Dairesine ve Sıhhiye Dairesi’ne başvurarak sorunun çözümüne yardımcı
olmalarını istemiştir. Sıhhiye Dairesi Satın Alma Komisyonu’nun Levazımata
bağlı olmasına rağmen Levazımat Dairesi nezdinde girişimde bulunduklarını ve
40.000 kilo odunun satın alınarak teşkilata gönderildiğini söylemiştir. Ayrıca
Sıhhiye Dairesi Sevk Komisyonuna bu konuda kendilerinin yetkili olmadıklarını,
bu görevin Levazımat Dairesi’ne ait olduğunu belirtmiştir. Bunun üzerine,
Levazımat Dairesi Ordu Dairesi’nce uyarılmış ve teşkilatın faaliyetlerinde
sorun yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınması istenmiştir.[334]
İstanbul Emniyet Müfettişliğine
Eylül 1919’da Mısır’dan gelen askeri esirlerin 4 vagon posta katarı ile
Haydarpaşa’dan Anadolu’ya hareket ettikleri bilgisi verilmiştir. 5 vagon
İngiliz askeri de Ankara’ya hareket etmiştir. 10 Eylül’de de yine
Haydarpaşa’dan 2 vagon dolusu İngiliz askeri ve 1 yarbay rütbesinde İngiliz
kumandanı Anadolu’ya gitmiştir. Mısır’dan üç ya da dört vagon Afyonkarahisar’a
gitmek için yola çıkmıştır.[335]
Hariciye Nezaretinden İkinci
Amiral John de Rubeck’e 13 Eylül 1919’da giden bir yazıda, Damat Ferid Paşa’nın
esirlerin geri döndürülme işlemlerinde yaşayan gecikmelerden dolayı üzüntüsü
dile getirilmiştir. Mütareke’den 10 ay geçmesine rağmen Mısır’da tutuklu
bulunan Osmanlı savaş esirlerinin esaretlerinin yakın bir zamanda biteceğine
dair umutlarının olmadığı hatırlatmıştır. Esirlerin aileleri her türlü destekten
yoksundur ve büyük bir sefaletle karşı karşıyadırlar. Esirlerin kendilerine
gelince, göz yangısı nedeniyle pek çoğu kör olmuş, İngiliz hekimlerin büyük
özverisine karşın bölgenin iklime uyum sağlayamamışlardır. Damat Ferid Paşa şu
sözlerle esirlerin geri gönderilmesini için İngilizlerden anlayış beklemiştir:
“İngiltere
Hükûmetinin bu talihsiz esirlerin durumunu incelemesi için en yüksek insani
hislerinize sığınarak siz ekselanslarının etkide bulunmasını rica etmekteyim.
Mısır’da bulunan binlerce Osmanlı esirinin erken serbest bırakılması, görkemli
bir adalet geleneği olan Majestelerinin Hükûmeti tarafından bakıldığında
oldukça yerinde, hatırı sayılır bir davranış olur ve Majestelerine karşı
Osmanlılarda coşkun bir minnettarlık uyandırır.” 2467 [336]
Mısır’da bulunan Heliapolis
kampında esaret günlerini geçiren bir diğer esir olan Yedek Subay Mehmed,
kamptan ayrılan ilk kafilenin 1.000 kişiden oluştuğunu ve 25 Eylül 1919 günü
Kahire’den İskenderiye’ye trenle oradan Mandolin isimli gemi ile İstanbul’a
gönderildiğini söylemektedir. Mehmed Efendi’nin içinde bulunduğu bu ilk
kafilede 500 yedek subay, kıdemli küçük subaylar, 150 kişi aşçı ve hizmetçi ile
diğer kamplardan 450 erden oluşmaktadır. Bu ilk kafile Ekim ayının ilk
günlerinde İstanbul’a ulaşmış, 3 Ekim günü ise İstanbul Muhafızlığı ve 25.
Kolordu levazım birinci kısmına teslim edilmişlerdir.[337]
Mısır’da bulunan esirlerin
Mezopotamya üzerinden gönderilmeleri de bir ara gündeme gelecektir. Hem
Mısır’dan hem de Mezopotamya’dan geri gönderme işlemlerinin gerçekleştirilmesi
için gerekli talimatlar yetkililere verilmiştir. İngiltere Hükûmeti, gerekli
deniz taşımacılık imkanlarını sağlayabilirse Türk esirler Mısır’dan mümkün olan
en az gecikme ile geri dönecekti. Eğer deniz taşımacılığı kullanılabilirse
Fransızlar tarafından ortaya atılan itirazlar belli ölçüde giderilecekti.
88.000 Türk savaş esirinin geri gönderilmesi yalnızca kara yoluyla yapılırsa 2
yıl sürecekti. Toros demiryolu haftada 600 kişiden fazla kişi taşıyamamaktaydı.
Buna karşın 18.000 kişiyi diğer illerin yanı sıra Konya üzerinden taşımak için
düzenlemeler yapılmıştı. Kalan 70.000 kişi İstanbul’a sadece deniz yoluyla
taşınabilecekti. Her biri yaklaşık 1.000 kişi kapasiteli Brueen Porto, Empire,
Magdalena ve Baron Beck gemileri kullanılırsa ve bir arıza çıkmaz veya gemiler
farklı bir görev için kullanılmazsa ayda 2 seyahat gerçekleştirilebilecektir.
Aslında İngiliz Denizcilik Bakanlığının yukarıdaki kapasiteleri iki katına
çıkarmaya imkânı da bulunmaktaydı. Esirleri her türlü saldırıdan korumak için yeterli
sayıda silahlı eskort sağlamak İngilizler için bir diğer sorundu. Bu sebeple,
esirleri birlikler halinde devretmek, bölük bölüm devretmekten daha kolay
olacaktı. Mısır’da olduğu tahmin edilen 112.000 Türk savaş esirinin burada
tutulmaları için 2.000 kişilik bir çalışan grubu ve 6 muhafız taburu
gerekmektedir. Bu kadar taburun burada bulundurulması büyük bir maliyete sebep
olmakta ve İngiltere Hükûmetine esirlerden bir an önce kurtulması gerektiğini
düşündürmekteydi. Gönderilmesi planlanan esirler, serbest kaldıktan sonra dahi
80.000’den fazla esir Mısır’da kalacaktır. İdari görevlerde hizmet verecek olan
grubun dışında geri kalan bu esirleri muhafaza etmek için 6,5 tabura ihtiyaç
duyulacaktı. Hali hazırdaki sevk oranı ciddi miktarda artırılmadıkça taburun
Hindistan’a dönmesi zounlu olarak ertelenecekti. Ayrıca Mısır ve Filistin’de
askeri personelin sayısı konusunda ciddi sıkıntı yaşanmaktaydı. Mısır’daki
idari sıkıntılar nedeniyle savaş esirlerinin İstanbul’a gönderilmesine devam
edilmektedir. Mısır’daki savaşçı birliklerin 6 tugaya indirilmesi esirlerin
geri göndermelerine bağlıydı. Bir kısım esirler geri gönderildikten sonra tugay
sayısı indirilse dahi daha fazla savaş esirin geri gönderilmesine kadar 3
Hindistan taburunun bölgede tutulması gerekecektir. İstanbul’daki mevcut
yığılma göz önünde bulundurulduğunda, aylık 1.000 kişi civarında esirin geri
gönderilmesi gerekmekteydi.[338]
Bahriye Nezaretine 9 Ekim 1919’da
yazılan bir yazıda, esirlerin naklinde kullanılacak gemilerin temininde ortaya
çıkan sorunlar ele alınmıştır. Esirlerin dönüşlerini temin için Mütareke
komisyonunda cereyan eden müzâkereler, Osmanlı askeri üyeler tarafından bir
rapor olarak hazırlanmıştır. Esirlerin vatanlarına süratle kavuşmaları için en
büyük sorun gemi meselesinin çözülmesidir. Mütareke komisyonu azası, yarbayı
esirlerin sevkinde yaşanan konuları Hariciye Nezaretine bildirmiştir. Osmanlı
esirlerinin iadesi hakkında öteden beri İngiliz gözetiminde yürütülen
teşebbüsler iyi denilebilecek düzeyde ilerlektedir. Esirlerin Mısır’da bulunması
kendileri için dahi büyük bir yük olması sebebiyle esirleri geri göndermek
istemektedir. Yalnız İngiliz yetkililer hastaları gizlemektedir. Mısır ve
Hindistan’daki esirlerin miktarı 100.000’i geçtiğinden esirler tek seferde
değil peyderpey nakledilebilecekti. Buna mukabil Akdeniz, Gül Cemal, Reşid Paşa
vapurlarının Türk esirlerin naklinde kullanılmasından geri adım atılmıştır.
Berlin’deki Osmanlı Elçiliğinin müttefiklerle imzaladığı sözleşme gereğince,
vapurlar Rus ve Alman esirlerin nakline tahsis edilmişti. Berlin’deki elçilik
kapatıldığından elçilik anlaşmaları esasen yürürlükten kalkmıştır. Osmanlı
esirlerinin dönüş için Osmanlı vapurlarının kullanılması da Bahriye Nezareti
tarafından benimsenmemiştir. Esirlerin iadesi için bütün kuvvetle gayret
gösterilmektedir. Sibirya’daki esirler ancak Japonlara para göndermekle geri
gelebilirdi. Bu konuda para tedariki zorunluydu. Ayrıca Odesa’da bulunan 500
Osmanlı esirinin dönüşünün tamamlanması İngilizlerden istenmiş ve kabul
edilmiştir.[339]
16. Fırka Kumandanı albay esaret
sonrası verdiği ifadesinde Seydi Beşir karargâhının boşaltılması hakkında bilgi
vermiştir. Öncelikle ilk kafile İstanbul’a Ekim 1918’in başında, İkinci kafile
26 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’a hareket etmiştir. Mütareke sıralarında ve onu
takip eden aylarda da muayene edilen malul askerler yüzer kişilik subay ve
400-500 kişilik askerlerden oluşan kafileler halinde özel olarak hazırlanmış ve
vapurlarla sevk edilmiştir. Asıl esir sevkiyatı ancak Mütareke’nin senesinde
başlamıştır. Kafilelerin mevcudu sevkin gerçekleştirileceği nakliye aracına
göre ayarlanmaktadır.[340]
Malul ve hasta esirlerin evlerine
erken döndüklerine dair İngiliz Savaş Merkezi’nin açıklamalarında da
görülmektedir. 5 Kasım 1919 tarihinde Times gazetesi İngiliz Savaş Merkezi’nden
aldığı haberi vererek; 29 Ekim haftasında 2.573 Türk savaş esirinin Mısır’dan
geri gönderildiğini açıklamıştır.[341]
25. Kolordu Kumandanı General Said Paşa tarafından Harbiye Nezaretine 24 Kasım
1919’da gönderilen bir yazıda Mısır’dan gelecek 6.000 hastanın İstanbul’a
ulaştıkları öğrenilmiştir.[342]
3 Aralık 1919 tarihinde Times gazetesi İngiliz Savaş Merkezi’nden aldığı bir
haberi vererek 12 Kasım’dan 5 Aralık’a kadar 5.665 Türk savaş esirinin
Mısır’dan, 380 esirin ise Selanik’ten geri gönderildiğini açıklamıştır.
İngiltere tarafından 1 Eylül’den beri geri gönderilen Türk savaş esirlerinin
toplam sayısı 33.414 olmuştur.[343]
Aralık 1919’a gelindiğinde, İstanbul’daki İngiliz Genel
Karargâhı
Mısır’daki esirlerin sayısının 112.000’den 32.000’e
düştüğünü
açıklamıştır.[344]Hatıratlarda
yer alan esir kamplarının boşaltılmasına dair bilgiler yukarıdakiler ile
örtüşmektedir. Yenice-Nevruz köyünden Osman Kocabaş, 1.000 kişilik esir
kafilesinin 7 günde Larnaka’dan İstanbul’daki Selimiye Kışlası’na
getirildiğinden bahsetmektedir.[345]
Esirlerin serbest bırakılmasında
İngilizlerin ağırdan alması, Osmanlı Hükûmetinin özellikle bütçe
yetersizliğinden kaynaklanan organizasyon eksikliği gibi aksilikler İstanbul
basınına da yansımış ve gazetelere halkın tepkisi yansıtılmıştır. Mütareke’nin
akdine ve sulhun yaklaşmasına rağmen binlerce Türk ailesi için harp hali devam
etmektedir. Askerler ailelerinden uzak memleketlerde yaşamak zorunda
bırakılmıştı. Rusya hariç esirlerin büyük bir kısmı İngilizlerin
karargâhlarında tutulmaktadır. İngiltere ise son zamanlarda esirlerin
memleketlerine dönmelerine müsaade ettiğini beyan etmiştir. Buna yönelik bir
açıklama da Churchill tarafından Avam Kamarası’nda yapılmıştır. Sorun esirlerin
memlekete nakli meselesidir. Esirlerin geri gönderileceği haberini alan her
aile sevinmiş ve haberi esirlerin hemen gönderileceği manasında anlamıştır.
60.000 esirin yanında 1.000 de aile Mısır’da bulunmaktadır. Mısır’daki
esirlerin nakline 4 büyük vapur tahsil edildiği, bu vapurların her seferde
ikişer bin yolcu nakledebileceği ve her bir yolculuk süresinin 10-15 gün
süreceği varsayılırsa bir ayda ancak 16.000 esir evine dönebilecek ve tüm
esirlerin taşınması dört ayı bulacaktır. Sadece Mısır’daki esirlerin
getirilmesi için dört ayda 32 sefer yapılması gerekmektedir.[346]
Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan
sonra esir dönüşleri başlasa da asıl kafileler halinde esirlerin yurda dönmesi
bir yıl sonra başlayabilmiştir. Esirlerin evlerine dönmesi 1920 yılı sonuna
doğru hızlanmıştır. Esir hatıratları, ATASE arşivinde bulunan esir ifadeleri,
arşiv belgeleri ve subayların kişisel dosyaları esirlerin kitleler halinde
yurda dönmelerinin 1920 ve 1921 yılında gerçekleştiğini göstermektedir. İlk
kafilelerde genelde subay çoğunluktadır. Mısır, Hindistan ve Burma ve
Kıbrıs’tan Nisan 1920 yılında başlayan toplu dönüşler Temmuz ve Ağustos
aylarına kadar devam etmiştir.
1920 yılına gelindiğinde İtilaf
Devletleriyle, yabancı ülkelerde bulunan 200.000 Türk esirin yurda dönüşü
konusunda bir mutabakata varılmıştır. İngiltere ile Rusya bu geri dönüşler için
izin vermiştir. Osmanlı hazinesinde geri dönüşlerin maliyetini karşılayabilmek
için 3 milyonluk bir kredi fonu açılmıştı.2478 [347]
Tam bu esnada 1920 Ocak ayının
ortasında hasta veya ciddi şekilde yaralı Türk ve Bulgar savaş esirlerinin geri
gönderilmelerinin yakın gelecekte başlayacağı basına yansımıştır.[348]
Bu ay içerisinde Mısır, Selanik ve Malta’dan 6.620 Türk ve 27 Alman esir
ülkelerine iade edilmiştir.[349]
Diyarbakır’dan 7 Şubat 1920’de 20. Kolordu Kumandanlığına gönderilen bir yazıda
yer alan esaretten dönmüş iki neferin ifadesine göre 1.200 Türk esir Bağdat’a
getirilmiş ve bir Hint süvari bölüğü Musul’dan hareket etmiştir.[350]
Mısır
kamplarından esirler 1.000 kişilik gruplara ayrılarak gönderilmekteydi. 26 Ocak
ve 17 Şubat 1920 tarihleri arasında 3.927, 17 Şubat ve 11 Mart arasında 997, 11
Mart ve 17 Nisan tarihleri arasında 6.426 Türk savaş esiri İstanbul’a
gelmiştir. 17 Nisan ve 30 Nisan tarihleri arasında 3.150 Türk savaş esirinin
İstanbul’a varacağı konusunda bilgi verilmiştir. [351]
5 Mayıs 1920'de subay esirler de dâhil olmak üzere 1.100 kişi İstanbul’a yola
çıkmıştır.[352]
19 Mayıs 1920’de dönmek için hazırlanan esir sayısı Malta’dan 103, Mısır’dan
10.105, Mezopotamya’dan 16.032’dir. Yalnız sivil veya asker ayrımı
yapılmadığından esirlerin ne kadarı sivil veya asker belli değildi.[353] 14 Haziran 1920’de Beyrut’tan ve
Mısır’dan esir
kafilelerinin İstanbul’a geldiği
bilinmektedir.[354]
4 Haziran ve 21 Haziran 1920 tarihleri arasında 6.559 Türk savaş esiri daha
İstanbul’a gelmiştir. 30 Nisan ve 4 Haziran tarihleri arasında İstanbul’a gelen
esir sayısı ise 7.716’dır. General Milne 18 Haziran 1920’de İstanbul’a dönen
savaş esirlerinin ulusalcı güçlere katıldıkları ileri sürerek bu tarihten sonra
daha fazla savaş esirinin gönderilmeyeceğini duyurmuştur.[355]
Türk savaş esirlerinin geri
gönderilmelerinin askıya alınması yönünde karar Temmuz 1920'de gözden
geçilerek; Mezopotamya’daki Türk esirlerin muhafızlığını yapan grupların
serbest bırakılmaları, 15.000 esirin Mısır’a gönderilmesi ve orada tutulması
kararı alınmıştır. Esirlerin sevk edilme işleminin nakliyedeki zorluklar
sebebiyle Ekim ayının başlarına kadar tamamlanamayacağı öngörülmüştür.[356]
Aynı ay içinde Hindistan ve Mezopotamya’da bulunan 5.000’i subay olmak üzere
40.000 Türk savaş esirinin Kahire’ye geleceği İngiliz basınına yansımıştır.
1.500 esirin geldiği ve diğerlerinin de Beyrut’a ulaştığı ve kısa sürede
geleceği gazetelerde yazılmıştır.[357]
Malul esirlerin evlerine
gönderilmelerinden sonra diğer esirlere sıra gelmiş ve kampların boşaltılması
uzun bir süre almıştır. Esirlere ait hatıratlarda kampların boşaltılması süreci
ve İstanbul’a kadar geçen süre hakkında bilgiler bulunmaktadır. Öncelikle
kamplarda 1919’un sonuna doğru esirlerin evlerine gönderilecekleri dedikoduları
yayılmış, haberi alan askerler sabahlara kadar eğlence ve cümbüş düzenlemiştir.
Bu haber kısa sürede gerçek olmuş ve Ocak 1920’de Malta’ya gönderilen
esirlerden arda kalanlar İsmailiye’den gemiler ile İstanbul’a gönderilmeye
başlanmıştır. 15 tonluk hastane gemisi, bir kruvazör ve iki torpidonun da dâhil
olduğu bir konvoy 4 günde Milos Adası’na gelmiştir. Ocak ayının ikinci
yarısında, İstanbul’da Galata’ya ulaşmıştı. Esirleri taşıyan gemilerin bir
standardının olmaması ve bazıların küçük olması sevkiyatın uzun sürmesine sebep
olmuştu. Arşiv belgelerinde yer alan esir ifadelerine ve hatıratlara
bakıldığında kampların boşaltılmasının 1920 ve1921 yıllarında devam ettiği
görülmektedir. 1920 ‘in Nisan ve Mayıs ayında ikinci kafilenin geldiği
bilinmektedir. İngilizler antlaşma ile sağlanan mutabakat gereği daha Türk
esirlerini gemiden indirmeden Osmanlı Devleti’nde esir bulunan İngiliz
subaylarını ve Ermeni tercümanları gemilerine bindirmişti. Türklerin serbest
kaldığını gören Ermeniler, Türklere karşı çeşitli hareketlerde bulunmuştur.[358]
Gönderilme aralığı çok uzun
sürmüştür. Esaretteki ikinci senesini dolduran Necmi Seren, bir şilebin
ambarınca günler süren yolculuktan sonra Kız Kulesi önünde indirilmiş; oradan
Kasımpaşa’da asker hastanesinin boş bir odasına arkadaşları ile beraber kendi tabiri
ile çuval gibi atılmış, özgürlüklerine böyle de olsa kavurmuşlardır.[359]
Kamp yetkilileri, geri dönüş
sırasındaki karışıklıktan faydalanmış ve bu durumu fırsata çevirmişlerdir.
Esaret şartlarına dayanamayan ve bir an önce evine dönmeyi arzulayarak
kamplardan erken dönmek isteyen esirlerin çok olması İngilizler açısından bir
fırsat olmuştur. Geri dönüş sırasında rüşveti veren esir kamptan önce ayrılmayı
başarmıştır. Ahmed Ercan, bir İngiliz gemisiyle İstanbul’a Selimiye kışlasına
getirildiğini dile getirdiği ifadesinde; kamp komutanların ancak parası
olanların kamptan gidebileceğini söylediğini iddia etmiştir.[360]
Eyüb Sabri Bey’in hatıratında da
kamp yetkililerinin rüşvet aldığı zikredilmektedir. Sevkiyata evvelâ Türklerden
ve İstanbul ve İstanbul’a yakın olan Bursa, Konya ve İzmit gibi şehirlerden
başlanmıştır. İzmir, Trabzon ve Erzurumluların şevkleri geriye bırakılmıştır.
Gerek sevkiyatın şehirlere göre sıra ile yapılması ve bazı şehirlerin geri
bırakılması İngilizler için yeni bir fırsatı doğurmuştur. İngilizler esirlerden
rüşvet alarak sevk esnasında sağlam bir askeri hastaneye yatırmışlar, bir gün
sonra sevkiyat teline geçirmişler ve bir İzmirli veya Trabzonlu askerin kartını
silip İstanbullu veya Bursalı yazmışlardır. Yine Arnavut ve Kürtlerin
kartlarını silerek Anadolu’nun bir kazasından Türk olarak yazarak onlardan da
para almışlardı. Rüşvet miktarı önce ikişer ve üçer Osmanlı altınından
başlamaktaydı. Daha sonra birer ve yarımşar liraya ve nihayet ikişer ve birer
Mecidiyeye tenezzül etmiş ve artık askerlerden on kuruş veya iki paket sigara
almaya bile razı olmuşlardır. Bu işte İzmirliler iyi bir beceri göstermişler,
birbirlerine yardım etmek suretiyle ve az para ile kamptan kurtulmayı
başarmışlardır. Bu rüşvet işine tel zabıtalarının çoğunun yanı sıra beşinci
telde bulunan bir tabur hocasından iki halı seccade karşılığı tahliye eden
karargâh komutanı bile iştirak etmiştir. Esaretten dönüş parası olamayan
esirler içinse durum tamamen başka türlü cereyan etmiştir. Parası olmayan
askerlerin çoğu gelemeyerek orada kalmış ve hatta numara itibariyle şevke tâbi
olanlardan bir kısmı da bu yolsuzluklar sebebiyle geri dönememiştir.[361]
Hicaz Cephesi’nde Hicaz Kuvve-i
Seferiyesi 58. Fırka Mıntıkası’nda görevli olarak bulunmuş Mülâzımısâni Mahmud
Efendi, Mısır kamplarında yaklaşık 15 ay esir kaldıktan sonra 22 Haziran
1920’de esaretten dönmüştür. Aynı şekilde Emekli Yüzbaşı Mahmud Bey de Tuna
esir kampında 15 ay esir kaldıktan sonra 19 Haziran 1920’de esaretten dönmüş ve
vatan hasreti son bulmuştur.[362]
Tel El-Kebir esir karargâhında
günlerini geçiren 4. Ordu-yı Hümayunun 2. Kolordu emrinde 24. Telsiz Telgraf
Müfrezesi’nde görev yapmış Hüseyin oğlu Cevad, geri dönüşlerinde esirlerin
rahat ettiğini gerek trende ve gerekse vapurda hiç sıkıntı çekmediklerini
söylemiştir.[363]
26. Fırka, 59. Alay, 2. Tabur, 2. Bölük askerlerinden Karacabey’in Şahin
köyünden Mehmed oğlu Hasan’ın içinde bulunduğu kafileye esaret sonrası
dönüşlerinde yüz elli dirhem miktarında peksimet ile çay verilmiştir.[364]
Heliapolis esir kampından
gönderilen ilk kafilede yaklaşık 1.500 İstanbullu esir asker ile küçük rütbeli
subay bulunmaktaydı. Eyüb Sabri Bey ve arkadaşları, bir yolunu bulup ikinci
kafileye katılarak sevkiyat teline kadar gelebilmişken trene binileceği sırada
kendilerini tanımış olan Kıbrıslı bir tercümanın ihbarı üzerine durumu fark
edilmiştir. Bir buçuk ay kadar daha sıkı bir kontrol altında ayrı bir yerde
esaret hayatlarına devam etmiştir. Eyüb Sabri Bey ve arkadaşları beraber
kaçamayacaklarını anlayarak ayrı ayrı kaçmanın daha kolay olacağını düşünmüşler
birbirinden ayrılmaya karar vermişlerdi. Eyüb Sabri Bey, ikinci fırkanın
nöbetçi doktoru Mazlum Bey’in yardım ve aracılığı ile göz hastanesine kendisini
naklettirmiş daha sonra da hastanenin nöbetçi doktorlarından Mısırlı bir Katolik’in
yardımını sağlayarak kendisini üçüncü fırkanın hastanesine naklettirmiştir.
Hastane çavuşu Arnavut Bahtiyar Ağa’nın vasıtasıyla taburcu olarak tekrar
sevkiyat teline gelmiştir. 28 Ekim’de memleketine iade edilen 2.000 kişilik
esir kafilesi arasına karışmış şekil ve kıyafetini değiştirerek kaçmayı
başarmıştır.[365]
İlk esir sevkiyatından birkaç gün
önce İngilizler, Rum ve Ermeni esirlerini ayrı bir tele kapatmışlardır. Daha
sonra Müslümanlar arasına ayrılık sokmak maksadıyla Arap, Arnavut, Boşnak ve Kürtleri
de Türkler arasından ayırarak Hristiyanlara mahsus olan kamplara koymuştu.
Fakat bu konuda başarılı olamadıkları gibi din kardeşlerinin arasından
ayrılarak Müslüman olmayanlarla beraber ayrı bir yerde hapsedildiklerinden
dolayı son derece üzüntü duymuştur. Pek çoğu bir yolunu bularak Müslüman
esirlerin yanına geri dönmeye başarmıştır.[366]
Tel EL-Kebir esir kampına 1920
yılı başında esirlerin ülkelerine döneceği emri gelmiş ve ilk kafilede bir gün
sonra 1.800 kişi ile tren istasyonundan Bilbeis yolu ile İskenderiye’ye
gitmiştir. Kampın uyanık kişilerinden Sakallı Celal burada uyanıklık yapmış
yakınlarını ve polisleri ilk gidilecek kafileye yazdırmıştır. Yolculuk boyunca
kafile başkanı Hintli bir Müslüman’dır. 26-27 Ocak 1920 gecesi İskenderiye’den
pamuk yüklü bir gemi ile anavatana yola çıkılmıştır. Bando takımı aletlerini
yanlarına almışlar ve sahilde ayrılırken Mısır Hidiv marşını çalmaya
başlamışlardır. Esirlere akşam ve sabah erzak dağıtılmış ve 10 kişinin erzakını
bir kişi görevliden almıştır. Deniz dalgalı olduğundan İngilizler dâhil pek çok
kişiyi deniz tutmuştur. 29’u 30’a bağlayan gece İstanbul’da Kız Kulesi önlerine
gemi demir atmış dört gün sonra İngilizlerden esirler teslim alınmış ve 4 Şubat
günü anavatana ayak basmışlardır.[367]
Diğer kamplarda olduğu gibi
terhis edilen esirlerin içerisine para ve rüşvet veren kişiler de dâhil edildi.
Kamplarının başında Macar Polat adında bir İngiliz komutan vardı. Süresi bitip
İstanbul’a dönen esirler bu durumu şikâyet etmiş, İstanbul’daki yetkililer de
İngiltere’ye bu şikâyeti bildirmiştir. İngiliz Binbaşısı Macar Polat,
İskenderiye Askeri Mahkemesi’nde yargılanmış, 45 gün süren duruşma sonucunda
komutan askerlik mesleğinden men edilmiş, İngiltere Hükûmetine de 500 pound
ceza verilmiştir. 12. tel örgüdeki 2.500 kişiden 1.000 kişilik grup ayrılarak
bir gün sonra sabah trene bindirilerek Port Said vapur iskelesine
götürülmüştür. 5 Mayıs 1920 tarihinde subay esirler de dâhil olmak üzere 1.100
kişi İstanbul’a yola çıkmış ve 3 günün sonunda Haydarpaşa’ya ulaşılmıştır. Bir
gün daha vapurda kalmak zorunda kalan vatan özlemi çeken esirler bir gün sonra
vapurun tam yanaşmasını beklemeden iskeleye kendilerini atmaya başlamışlardı.
Esirler Selimiye Kışlasına yerleştirilmişler ve bir gece de orada
konaklamışlardı. Künyeleri alınan esirlere bir de numara verilmiştir.2499 [368]
Hüseyin Fehmi Genişol, 9 Eylül
1920 günü esir kampına veda edecekleri geceyi anlatırken esirlerin
çamaşırlarının değiştirildiğini, birer eski çamaşır, birer asker kaputu ve bir
kat siyah yazlık elbise verildiğini söylemektedir. Gece yarısı tüm esirler
toplanarak trene binmek üzere yola çıkarılmıştır. Askerlerin %70’i gece
görmediğinden ancak birbirine tutunarak dışarı çıkıp istasyona ulaşabilmiştir.
Bilbeis istasyonundan hareket eden tren İsmailiye ve ardından Süveyş Kanalı
yanındaki Kazra’ya varmıştır. Buradaki Türk esirleri istasyondaki İngilizlere
hizmet ederken görülmüştür. Port Said’de vapura binen askerler 17 Eylül 1920
sabahı İstanbul’a ulaşmışlardır.[369]
İbrahim Sorguç İngilizlerin
esirleri beklenenden önce serbest bırakmasındaki amacın Sevr Anlaşması’nın
Osmanlı Devleti tarafından imzalanacağına kesin gözü ile bakmalarına
bağlamaktadır. Kendisinin içinde bulunduğu esir kafilesi 1920 Haziran ayında
serbest bırakmışlar, İskenderiye’den İstanbul’a, Panama isimli bir vapurla
getirilmişler, İstanbul’a varışlarından üç gün sonra 15 Haziran 1920’de terhis
edilmişlerdir.[370]Seydi
Beşir Kuveysana esir kampında süresini dolduran Hüseyin Aydın da esir
kamplarında 22 ay süren esareti sonrası Haziran 1920 ortalarında
İskenderiye’den vapur ile İstanbul’a getirilmiştir.[371]
Hasan Remzi Fertan’ın Seydi Beşir esir kampından kurtuluşu biraz daha geç
olmuş, 2 Ekim 1920’de İsmailye yolu kullanılarak Borunbek vapuru ile 4 günde
İstanbul’a ulaşmıştır.[372]
Çanakkale Çınarlılı Mehmed Kurtul
ve arkadaşları Tel El-Kebir esir kampından esaret sonrası biraz sigara ve
kumanya verilerek diğer esir kamplarında olduğu gibi önce trenler Port Sait’e
oradan 4-5 günlük bir vapur seyahatiyle İstanbul’a Semiliye Kışlasına getirilmiştir.
Mehmed Kurtul bir hafta burada kaldıktan sonra Karabiga’ya gönderilmiştir.[373]Bilbeis
esir kampında bulunan bir esir Porto- Said’ten İstanbul’a vapurla 3 günde
geldiklerini burada da 8 gün karantinada tutulduklarını söylemiştir.[374]
Kampta iken yurda döneceklerine
dair söylentilerin çıkması üzerine kampta neler yaşandığı, esirlerin neler
hissettiği ve son günlerini nasıl geçirdiğine dair bilgiler Ahmed Altınay’ın
hatıratında gün gün anlatılmaktadır. 6 Nisan 1919’da esirler Anadolu’ya
gönderilecekleri sözleri, kendisini bir an olsun umutlandırmıştır. 11 Mayıs’ta
ihtiyarlar ve daha sonra malul ayrılmıştır. Tüm esirler malul esirlerin kamptan
ayrılmamasından dolayı büyük bir üzüntü yaşayacaklardır. Malule ayrılanlar
memleketlere gidebilen şanslı kişiler olacaklardır. Mayıs ayı geldiğinde
karargâhtaki doktorların gitmesi gündeme gelmiştir. Mayıs ayının sonunda
arkadaşı Kamerzade Rauf memleketine gitmek üzere Karaman’a yola çıkmıştır.
Kaydı Adanalı olarak yazılmış fakat buna rağmen listeye girememiştir. 24 Temmuz
1919’de Alman ve Avusturya esirlerinin iadesi haberi kampta konuşulmuştur.
Filistinliler Ağustos ayının başında kamptan ayrılmıştır. Kendisinin giremediği
Adanalılar listesindekiler bu ayda memleketlerine gönderilmiştir. Artık kamptan
Osmanlı esiri Rumlar da ayrılmıştır. A kampıma esir kişiler gelmiştir. Kasım
ayında kefaletle dört kişi daha memleketlerine gitmiştir. Ayrıca Halepliler
kamptan ayrılmışlardır. 17 Kasım’da Seydi Beşir’e gelişlerinin birinci yılı
dolmuştur. Hemen ardından Suriyeliler gidecektir. Bu ayın sonunda esirlerin
terhisi için Hükûmetin ve Kızılayın girişimlerine İngilizler onay vermiştir. Ay
sonunda diğer kamptan esirler sevk edilmiştir. Aralık ayında bazı esirler
jandarma olanların kamptan gönderileceğinin konuşulması üzerine uyanık esirler
kendilerini jandarma yazdırmış ve bunu yapanlar bir süre sonra gönderilmiştir.
Ocak’ta hazırlanan listeye kendisini Konyalı olarak yazdırması esaretten
kurtuluşuna vesile olacaktır. Yine bu ayda Arnavutların sevk edileceği sözleri
ortalıkta dolaşmaktadır. Esirlerin gönderileceği her daim kampta konuşulmakta
fakat İngilizlerin değişik sebeplerden bunu gecikildiği anlaşılmaktadır. Nisan
ayı ortasında Arnavutlar kamptan gönderilmişler ve aynı ay geri
getirilmişlerdir. Artık tüm esirlerin iki ay içinde gönderileceği
konuşulmaktadır. Kamptan
İstanbulluların gideceği dedikoduları kendini Konyalı yazdıran Ahmed Altınay’ı
çok üzecektir. Komutan 200 kişinin döneceğini söylemiş fakat 108 kişilik
gidenler listesinde numarası okunmamıştır. Kendisi büyük bir ümitsizlik
içindedir. 14 Mayıs tarihinde artık gideceğini öğrenmiş buna rağmen hala
müteessirdir. Vatanı kaplayan kara bulutun milletin üzerinde oluşturduğu
üzüntülerin kendisine derin bir düşünceye ittiğini söylemektedir. Yıllar süren
esaretten sonra memlekete gitmekten çekinmektedir. İstanbul’un içinde bulunduğu
karışıklıktan dolayı esirler endişelidir. Gidenlerin İstanbul dışına çıkamaması
ve müthiş para sıkıntısı çekmeleri esaretten kurtulacak esirleri
düşündürmektedir. Tel örgü içinde geçirilen esaret hayatının son demleri
esirlere sevinç ve üzüntüyü aynı anda yaşatmaktadır. Gitmeden önce kampta
esirler resim çekilmiştir. Maaş alacakları bahanesi ile esirler çadırda
toplanmış Türkçesi bozuk bir Ermeni tercüman esirleri ayakta uzun süre
bekleterek tekrar tekrar saymış maaşın bir gün sonra verileceği söylenerek
esirler çadırlara elleri boş gönderilmiştir. Maaşlar bir gün sonra da
verilmemiş ve esirlerde bu durum büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Son
günlerini kampta geçiren esirler geceleri çeşitli etkinlikler düzenlemektedir.
19 Mayıs tarihinde ikinci defa Ahmed Bey Ramazan’ı ailesinden uzakta
geçirmektedir. O gece davul çalınmış ve kahve saat 12.00’a kadar acık
tutulmuştur. Esaretin başından beri düşündüğü rütbe meselesini yine gazetelerde
okumuştur. Yedek subaylara subay muamelesi yapılacağını gazetelerde
yazmaktadır. Kampta son günlerde her şey yolunda gitmektedir ve esirler
yemeklerden son derece memnundur. Mayıs ayının sonunda Damat Ferid Paşa
Hükûmetinin istifa ettiğini ve Paris’e gideceği haberlerini esirler gazetelerde
okumaktadırlar. Ahmed Altınay, 5 Haziran 1920’de gece yarısı arkadaşlarından
ayrılmanın burukluğu içinde otomobile binerek ve 48 kuruş maaşla Mısır’ın
bahçeleri, tarlaları ve binaları arasından sevinerek hareket etmiştir. Seydi
Beşir’de iki senedir mahrum oldukları kadın yüzünü ilk defa burada görmüş ve
trene binerek İskenderiye’ye oradan ikinci mevki olarak Port Said’e hareket
etmişlerdir. Hindistan’dan gelen bir gemiye bindirilmişlerdir. Askerler aşağı
bolümde, subaylar ise yukarıdadır. Gemi de ayrıca Araplar da vardır. Oradan
İngilizlerin gemisine geçmişlerdir. Yolculukları sıcaktan ve üst üste hayvan
gibi yerleştirilmelerinden dolayı sıkıntı ve ter içerisinde geçmektedir. Her
şey düzenlidir. Yemeklerde bir sorun olmamış üç kap yemek muntazam verilmiştir.
Güzel giyinmiş garsonlar hem esirlere 1025
hizmet
etmiş hem de yemek yeme şekillerini hayretler içinde izlemiştir. Türk esirleri
önlerinde istedikleri kadar yemek olmasına rağmen ekmek isteyince garsonlar
acayip bir şekilde bakmıştır. 5 Haziran’da başlayan yolculuk 9 Haziran’da Rodos
ve diğer adaları görerek devam etmiştir. 10 Haziran 1920 günü gemi İstanbul’a
ulaşmış, Bozcaada’nın önünde vapur demir atmıştır. 11 Haziran’da Çanakkale
Boğazı’nı geçmiştir. Kahraman, cesur Türk gençlerinin bütün dünyaya karşı
koyarak ve vücutlarını siper ederek muhafaza ettikleri Seddülbahir’i,
içlerinden kan ağlayarak geçmişler; boğazdan geçerken Çanakkale önünde
rıhtımdaki art arda gecen düşman gemilerini yarım saat mesafeden izlemişler ve
İngiliz gemilerinin çaldığı sirenleri dinlemişlerdir. Esaretten kurtulup geldikleri
İstanbul, İşgal Kuvvetlerinin işgali altındadır. Vatanın tel örgülerden bir
farkı yoktur.[375]
Esaret sonrası İstanbul’u gören
her esir derin bir düşünceye dalmaktadır. İsmailiye’den trenle İskenderiye’ye
oradan gemilere bindirilerek İstanbul’a yola çıkarılan ve bu esirlerden birisi
olan Muhiddin Erev, 1914’ün Şubat ayında Haydarpaşa’dan trenle bir ideal
uğrunda ayrıldığı şehri hatırına getirerek Marmara’ya varmış ve duygularını “Heyecanlıydım.
Sabahleyin, ufukta İstanbul’un narin minareleri göründü. Akıttığım sevinç
gözyaşlarını hâlâ unutamam.” diyerek dile getirmiştir.[376]
Esaret sonrası yurda dönen esirlerden
Rum asıllı Sokrat Bey, nasıl bir duygu ile memlekete döndüğü açıklayan
esirlerden birisidir. Sokrat Bey, esir kampında bir yıl kalmış ve bu sürenin
sonunda bir vapur ile İstanbul’a gelmek üzere yola çıkmıştır. Vapurda özellikle
yemek yerken İngiliz kamarotlarının kendilerinin başında dik durarak
beklemeleri Sokrat Bey’i çok etkilemiştir. Sokrat Bey, Rum asıllı bir Osmanlı
subayıdır. Savaş sırasında pek çok Rum, esir olduktan sonra veya savaş
döneminde saf değiştirmiş iken kendisi esarete rağmen Türklere ve devletine
bağlılığından vazgeçmemiştir. Esaretten dönüş yolculuğunda vapurların
Çanakkale’den içeri girerken söyledikleri vatan sevgisine en güzel örnek
olacaktır:
“... Çanakkale boğazından içeri
ağır ağır süzülürken hepimizin içindeki sevinç hayatımız boyunca unutulmayacak
kadar derindi. Boğaz girişinde aziz yurdumun hür havasını teneffüs etmeye
başlamanın şevki ve zevki dünyalara değişilmezdi. Bu hava sanki hepimize
yepyeni bir vücut ve yepyeni bir ruh vermişti. Esaret çekmeyenlerin Yurt havasını
bu kadar içli ve derinden teneffüs edemeyeceklerini takdir ederek bunun
kıymetinin senelerde yad ellerde kalan bizler için ne kadar kıymetli ve kutsal
olduğunu bilhassa belirtmek isterim.
Vatan aşkı, vatan sevgisi ve
vatan hürriyeti için senelerce önce bütün varlığı ile çağrışmanın en mukaddes
vatan borcu olduğuna inanan bizlerin yolumuzda hayatını seve seve verecek
milyonlarca genç kardeşimizin mevcut olduğunu düşünerek gurur ve sevinç
duyduğumu bu vesile ile bir defa daha tekrarlamak isterim.” 2508 [377]
Kahire Kalesi kampında kalan esir
kadınlardan bazıları, esaret sonrası İngiltere Hükûmetinin daha önceden teklif
olarak yaptığı Türkiye’ye gönderilmeyi istemiş, diğerleri ise Mısır’da kalmayı
tercih etmiştir. Amerika’nın Mısır’daki maslahatgüzarı Knabenschuh, bu işle
meşgul olmuş ve kamptaki kadınları birkaç kez ziyaret etmiş, isteklerini
dinlemiş ve İstanbul Hükûmetine bu olayı duyurmuştur. Esir kadınlara üç ayrı
teklif yapılmıştır. Birinci Kadın ve çocuk esirlerin bir Amerikan gemisiyle
Mersin limanına getirilmesi, ikincisi Türkiye’deki İngiliz esirlere elbise,
yiyecek ve ilaç getirip Türkiye’den Mezopotamya’da esir edilen 25 kadını alacak
bir hastane gemisiyle kamptaki kadın ve çocukların Türkiye’ye gönderilmesi,
üçüncüsü ise İngilizlerin karşılıklılık aramadan ellerindeki bayan ve çocuk
esirleri serbest bırakmaları olmuştur. Yukarıdaki tekliflerin hiçbirisi
gerçekleşmemiş, İngiltere Hükûmeti tamamen insani nedenlerle bu esirlerin
hepsinin bırakılmasını tercih etmiştir.[378]
Mondros Mütarekesi’yle başlayan
esirlerin serbest bırakılmaları 1921 yılının sonuna kadar devam etmiştir.
Mütareke’den 14 Şubat 1921’e kadar İtilaf Devletleri tarafından iade edilen
Türk esirlerinin sayısı 8.326’sı subay, 122.701’i er olmak üzere toplam
131.027’dir. Bunlardan 7.626 subay ve 102.950 erdir.[379]Yemen’de
esir bulunan 7 subay, 6 er, 10 sivil, 24 kadın, 21 çocuk ve 1 sivil katil önce
Romanya bandıralı Köstence vapuru ile İskenderiye gelmiş ve 29 Ekim günü
İstanbul’a ulaşmıştır. Esirlerin İstanbul’a ulaşmaları bir ayı bulmuştur.[380]
Türk ve İngiliz savaş esirlerinin değişimleri kapsamında İngilizler 6 Kasım
günü gözetim altındaki tüm Türk esirleri serbest bıraktığını açıklamıştır.[381]
Her ne kadar 1921 yılının sonunda İngilizler esir kamplarını kapatmışlar ve tüm
esirlerin serbest kaldıklarını iddia etmişlerse de esirler bu tarihten sonra da
küçük gruplar halinde vatanlarına dönmeye devam etmişlerdir. Hatta vatanlarına
hiçbir zaman dönemeyen esirler olduğu gibi parasızlıktan veya başka sebeplerden
bulundukları bölgelerde uzun süre yaşamaya mecbur kalmış mağdur esirler de
çıkmıştır. Örneğin Merkez kumandanlığı Esir İşleri Müdürlüğünden Erkan-ı
Harbiyeye Mart 1922’de gelen bir raporda Yunan vapuruyla tabip ve eczacı olmak
üzere 4 yarbay, 7 binbaşı, 11 yüzbaşı ve 1 üsteğmen olmak üzere toplam 23 subay
ile 4 kadın ve 3 çocuk esirin geldiği yazılıdır. İstanbul’da yerleşik olmayan
esirler Selimiye’ye sevk edilmiş ve muameleleri burada yapılmıştır.[382]
Esirlerin dönüşünün zaman alması
pek çok sorunlara yol açmaktaydı. Bu sorunları çözmeye yönelik olarak Mayıs
1920’de Muvakkat Esir Müfettişliği kuruldu. Müfettişliğin öncelikle kuruluş
amacı esirlerin karşılanması, barındırılması, evlerine gönderilmesi, yiyecek ve
elbise ihtiyaçlarının karşılanmasıydı. Müfettişlik son esir gelinceye kadar
görevine devam edecektir. Müfettişliğin kadrosu ve talimatnamesi de
belirlenmiştir. Sıhhiye Heyeti ise yeni müfettişlikte de aynen yerini
koruyacaktır.[383]
Özetle,
diğer esir bölgeleri ile kıyaslandığında, Mısır’dan dönen esirlerin çoğunun
hasta, zayıf, malul ve kör oldukları görülmektedir. Bu durumun oluşmasında
Mısır’daki esir kamplarının şartları son derece etkilidir. Deniz kenarında,
güneş altında ve kızgın kumların üzerinde yaşayan esirlerin bu şartlara uzun
süre dayanması mümkün değildi. Bu kötü kamp şartlarına Ermeni tercümanların
yanlış çevirileri ve İngiliz doktor ve komutanları yönlendirmeleri eklendiğinde
Mısır’dan dönen esirlerin neden genel sağlık durumlarının daha kötü olduğu
anlaşılmaktadır. Yıllarca Hindistan’da kaldığı halde sağlığında herhangi bir gerileme olmayan esirlerin geri dönüşte kısa bir süre Mısır’da
kalması sonucu gözlerin kısmen veya tamamen görmez olması buradaki sağlık
şartlarını açıklayan en iyi durumdur. Esirlerin çilesi bitmemiş, kampların
kapatılası sonrası ülkelerine dönerken de çok ciddi sorunlarla
karşılaşmışlardır.
6.6.3 Hindistan ve Burma’daki Esirlerin Geri Dönüşü
Hindistan kamplarındaki
esirlerden değişik sebeplerle henüz savaşın başında geri gönderilenler
olmuştur. Örneğin Yasin ve Ahmed Çelebi’nin Mezopotamya’ya geri dönmelerine izin
verilmiştir. Hindistan Hükûmeti, Mumbai Hükûmetinden bu iki esirin geri
gönderilmesi için düzenlemeler yapması istemiş ve bu esirler Basra’ya doğru
Chakla ile 27 Ağustos 1915’de tarihinde yola çıkarılmıştır.2515 [384]
Kastamonulu 3. Alay Sahra Topçu
Tabur 2. Bölük, 4. Ahır Çavuşu Ahmed oğlu Mehmed, ifadesinden de öğrenildiğine
göre Mütareke’yi müteakip esirler memleketine sevk edilmek üzere tekrar aynı
yoldan Basra’ya tel örgülü ordugâhına getirilmişlerdi.[385]
Bern İtilafnamesi sonrası pek
başarılı olunmasa da esirlerin geri gönderilme işlemlerine hemen başlandı.
Örneğin yaralı olarak esir düşen ve malul olduğu bilinen Bellary esir
karargâhında tutulan 142. Alayın 2. Bölüğü’nden Muvazzaf Mülâzım Cemal
Efendi’nin memleketine iadesi bu itilafname gereğince Mart 1918’de Osmanlı
Hükûmetince istendi.[386]
Hindistan’da bulunan ve geri gönderilmeleri planlanan bu esirler, 1918’in hemen
başından itibaren öncelikle Mısır esir kamplarına getirildi. Yukarıda ismi
geçen Mülâzım İhsan oğlu Cemal Efendi ile İshan Efendi, malul savaş esirleri
olmaları sebebiyle Loyalty Hastane Gemisi ile memleketine iade edilmek üzere
Mısır’a nakledilen esirlere örnek verilebilir.[387]
14. Fırka Sıhhiye Bölüğü
doktorlarından iken İngilizler tarafından esir edilip Swchebo nekahet kampında
bulunan Doktor Binbaşı Ali Fuad Hamdi Bey de Bern İtilafnamesi gereğinde iadesi
istenen kişilerdendir. Uzun müddetten beri sağlık durumdan muzdarip olması
sebebiyle Osmanlı doktorları arasında ilk kafile ile memlekete iadesi için
İngiltere Hükûmetine gerekli başvurular yapılmıştır.[388]
İngilizler, bu bölgedeki esir
değişimi konusunda acele etmemişler, dikkatli davranmışlar ve ağırdan
almışlardır. Hasta ve malul esirler tekrar tekrar muayene edilerek zamandan
kazanılmıştı. Daha sonra ise İngiliz bütçesine yük olan esirler öncelikle sevk
edilmeye başlandı. Mütareke sonrası önce yüksek maaş verdikleri doktorlarla
sıhhiye görevlilerini geri göndermiştir. Kendileri için bir diğer masraf
kaynağı olan işgal altında olup ailelerine maaş verilen esirler de öncelikle geri
gönderilmiştir. Mütareke sonrası 50’den fazla doktor ve sıhhiye personeli
kamptan evlerine gönderildi. Bağdat ili sıhhiye müfettişi Doktor Nizameddin ve
emekli askeri Doktor Binbaşı Muzaffer Bey bir ay sonra Aralık ayında, 50. Tümen
ile birlikte esir düşen Doktor Binbaşı İbrahim ve Sabri beylerle diğer üç
doktor yüzbaşı Nisan 1919’da, dört yedek doktor yüzbaşı Mayıs 1919’da, 130
kadar sıhhiye eri ve iki Ermeni yedek doktor yüzbaşı 25 Eylül 1919’da
memleketlerine gönderildi. Irak'ta yerleşik şeyhler, Irak bölgesinde doğmuş
veya oraya yerleşmiş subaylar ile halk arasından esir edilen önemli şahıslar
Mütareke sonrası serbest bırakıldı. Esir sayıların azalmasıyla esirler belirli
merkezlerde toplanmaya başlamıştı. Bu amaçla Sumerpur kampındaki esirler
Bellary kampına nakledilmiştir. Ardından Thatmyo kampında esirler Meiktila
karargâhına gönderilmiştir. Thatmyo kampı kapatıldıktan sonra buradaki
esirlerin Bellary kampına götürülmesi kararı alınmıştır. Bu kamp kısa sürede
başlayacak olan sevkiyat işlemlerinin sevkiyat merkezi olacaktır.[389]
Esirlerin değişimin
geçirtilmesine Yüzbaşı Baxter’ın raporu da örnek verilebilir. Baxter tarafından
yapılan esirlerin sağlığıyla ilgili soruşturmalar normalden uzun bir zaman
aldı. Türkler tarafından alıkoyulan hasta ve yaralı İngiliz esirleriyle Türk
esirlerin değişimi gündeme geldiğinde, Türk esirler dikkatle incelenmiş ve
sağlık açısından olabildiğince uzun süre muayene edilmişti.[390]
Esirlerin kafileler halinde
Hindistan’dan geri dönmeye başlaması 1919 yılının başlarıdır. Hindistan ve
Mezopotamya’dan Türkiye’ye Mısır üzerinden geri gönderilecek 30.000 kadar Türk
esirin bulunduğu bilgisi Hindistan ile İngiltere arasında Nisan 1919 tarihinde
gerçekleşen yazışmalara yansımıştır. Geri gönderme işlemleri için askeri
yetkililere tüm hazırlıkların yapılması emri verilmiştir. Esirlerin yaz
aylarında gönderilmeleri amaçlanmıştır. Mezopotamya Seferi Kuvvetleri Komuta
Genel Subayı, Hindistan Genel Valiliğine 1 Nisan 1919’da gönderdiği yazıda,
Mezopotamya’da işçi birliklerinde bulunan 17.000 Türk savaş esirinin
Mezopotamya üzerinden gerçekleştirilmesinin olanaksız olması sebebiyle Mısır
üzerinden yapılıp yapılmayacağını sormuştur. Ayrıca geri gönderme işlemi için
Hindistan’da da yaklaşık 13.000 Türk savaş esiri bulunmaktadır.2522 [391]
Kut’ül-Amare’de esir olan 45.
Fırkaya mensup 45. Piyade Alayı’ndan Süleymaniyeli Mehmed Onbaşı, 21 Temmuz
1919’da Hindistan’dan Mısır, Beyrut, Halep yolu ile Mardin’e geldiği bilgisini
vermiştir. Haziran başında Hindistan’dan yola çıkmıştır.[392]
Esirlerin geri dönüşü için daha
çok deniz yolu kullanılmaktadır. Buna rağmen esir sayısının fazla olması ve
nakillere ayrılan gemilerin az olması sebebiyle esirlerin evlerine dönmeleri
zahmetli olmuş ve uzun süre almıştır. Mayıs 1920’de İngiliz Denizcilik
Bakanlığına Northbrook gemisi ile dönen savaş esiri Türk görevliler, geminin
barınma imkânlarına karşı şikâyette bulunmuşlardır. Diğer şikâyet konuları ise
gemide savaş esiri olan 600 Türk görevli sayısının aşırı fazla oluşu ve verilen
kötü yemeklerdir. Konu Hilafet Komitesi’ne bildirilmiş ve komite de konu
hakkında incelemelerde bulunmuştur. Northbrook’un Madras Limanı’na varışıyla
birlikte Hilafet Komitesi’nin üyelerinden bir kişi gemiye binmiş; Türk
görevlilerinin seyahat esnasında çok sıkıntı çektikleri, kendilerine verilen yiyecek
miktarının yetersiz olduğu ve bu konuda bir şeylerin yapılması gerektiği
bilgilerini edinmiştir. Türk görevlilere ve askerlere Hilafet Komitesi’nin
maddi desteğiyle yiyecek sağlanmasına karar verilmiştir. Bu doğrultuda, gün
boyunca yemek, tatlı, meyve ve diğer hayati gereklilikler sağlanmıştır.2525
Hindistan Hükûmeti, barınma
imkânlarına ilişkin yapılan şikâyetle ilgili Haziran 1920 tarihli şikâyet
mektubuna cevap vermiştir. İngiliz yetkililer, Northbrook gemisinin esirleri
taşımada yetersiz olduğunu reddetmiştir. Doğu Hint Adaları’ndaki Ana Deniz
Ulaşım Subayı, 7 Nisan 1920 tarihindeki telgrafları ile
Tablo
6.1: Esirlere Geri Dönüşleri Sırasında Verilen İaşe
Yiyecek |
Miktarı |
Yiyecek |
Miktarı |
Yiyecek |
Miktarı |
Un |
4ons |
Şeker |
2 ons |
Çay |
^ ons |
Ekmek |
14 ons |
Pirinç |
6 ons |
Tuz |
% ons |
Et |
6 ons |
Hint safranı |
1/8 ons |
Soğan |
2 ons |
Yeşil sebzeler |
8 ons |
Patates |
3 ons |
Kakao |
% ons |
Süt |
^ ons |
Çıra |
3 tane |
Sigara |
5-7 tane |
2525 TNA, FO.,
371/5143.
2526 TNA, FO.,
371/5143.
Kibrit |
2/7 kutu |
- |
- |
- |
- |
|
Çay yerine haftada
iki kez kahve |
|
|||
|
Hastanedeki
hastalar için fazladan çıra İyileşmekte olanlar için süt |
|
Ayrıca İngilizler Northbrook
gemisinde bulunan Türk görevlilerin komiteye teşekkür etmek amacıyla bir mektup
yazdığını ileri sürerek kendilerini savunmuştur. Osmanlı sultanına hitaben
yazılmış ve söz konusu 6 Türk görevli tarafından imzalanmış bir dilekçe
İngilizler tarafından delil olarak gösterilmiştir. Türk görevliler ve askerler
Hilafet Komitesi üyelerine hitaben misafirperverliklerine teşekkürlerini
bildiren bir mektup kaleme almıştır. Gemideki Türk görevlilerden isimleri
bilinenlerden Yarbay Nazmi, Yarbay Yusuf, Yarbay Hasan Yetim, Yarbay Muhammed,
Yüzbaşı Muhammed Tevfik’in yazdığı teşekkür mektubu şöyledir:
“Müslüman Kardeşler,
Cezaevine benzer İngiliz
kamplarında 5 yıllık ıstıraptan sonra Türk görevliler evlerine dönmekten çok
memnunlar; ancak Madras’ta çok kısa süren tanışıklığınızın ardından sizden
ayrıldıkları için oldukça üzgünler. Kendileri, nesiller boyunca unutulmayacak
olan kardeşçe ve cömertçe davranışlarınızdan dolayı size borçlular. Bu ilk ve
muhtemelen son karşılaşmamızda göstermiş olduğunuz kibarlık ve cömertlikten
dolayı son derece müteşekkiriz ve farklı bir zamanda kanımızla bile bu borcu
ödeyebileceğimizi düşünmemekteyiz. Northbrook gemisinde edindiğimiz tarihi
kardeşliği asırlar boyunca nesilden nesle aktaracağız. Gerçek duygularımızı
ifade eden kelimeler bulamıyoruz ve bu yüzden gözümüzdeki yaşlarla size veda
ediyoruz. Sonsuza kadar burada bıraktığımız kardeşlerimizi hatırlayacağız ve
sonsuza kadar sizin mutluluğunuz için dua edeceğiz. Tanrı tüm dileklerinizi
gerçekleştirsin.
Hoşça
kalın eski dostlar. Hoşça kalın.”
[393]
Bu arada Eylül 1920’de 1.700
kişilik bir kafile daha İstanbul’a ulaşmıştır.[394]
Babıali İngiltere’den dönen Türk savaş esirlerinin Hollanda üzerinden
değil doğrudan Türkiye’ye gönderilmelerini talep etmişti.2528 [395]
İstanbul’daki İngiliz Temsilciliği Hindistan’da herhangi bir Türk sivil savaş
esiri bulunmadığını ve geri gönderilmekte olan Türk savaş esirlerinin askeri
esir olduğunu iddia etmiştir.[396]
Ayrıca yine bu ay Osmanlı Hükûmeti, Vatikan’a bir bakan göndermek istemiş
ve Papa’nın, savaş esnasında Türk savaş esirlerine finansal ve diğer
yardımlarına karşı teşekkür etmiştir.[397]
Hatıratlara bakıldığında
esirlerin hangi tarihlerde kampı terk ettikleri bilgisine ulaşılmaktadır.
Bellary kampından esirlerin gönderilmesi 1920 yılı başından itibarendir. 9
Nisan 1920’de üç ayrı trenle her birinde 650 esir olmak üzere 1.950 esir
gönderilmiştir. İngilizler sevk olunacak askerlere bir kat elbise, çamaşır,
çorap, peşkir vesaire vermiştir. Her bölükten seçilen esirler kamptan çıkmadan
önde ateşli ve yaralayıcı maddeler ve silah aramasından geçirilmiştir. Trene
binen askerler pencerelerden saklamış oldukları Osmanlı bayraklarını
çıkartmışlar ve tren hareket edeceği sırada “Padişahım çok yaşa.”
diyerek yola çıkmışlardır. Artık kendi paraları ile aldıkları sigaraları içmeye
başlamışlardır. Nallı 5, Saatli 12,5, Papazlı 25, Trenli 30, Deretnotlu 50,
Makraslı 60 paradır. Vukuatlılar ve hastanede esir olan askerler
gönderilmeyerek kampta kalmışlardır. İlk kafilede gidenler arasında Geyve
Hayrettin köyünden Ali Ağa, Adana Abalı köyünden Kara Mehmed, Hendek Çit
mahallesinden Kopuk Ahmed Ağa vardır. 19 Nisan günü kalan esirler Miraç Kandili
idrak etmiş ve mevlit okutarak dualar etmişlerdir. 8 Mayıs günü bazı subaylar
kamptan ayrılmıştır. 19 Mayıs günü Ramazan başlamış ve askerler önceki
senelerde olduğu gibi yine oruç tutmuşlardır. Geceleri pilav, demirhindi
hoşafı, makarna ile oruca başlamışlar akşam sebze ile oruçlarını açmışlar ve
teravih namazını kılmışlardı.[398]
11 Haziran günü yine bir grup
subay ve asker yola çıkmış ve İstanbul’a gönderilmişlerdir. Bu defa giden
esirlerin numaraları 5.876’dan 5.877’ye kadardır. Geri kalanlar küçük bir tel
örgüye sığacak kadardır. 19 Haziran günü esiler kamptan kurtulacakları günü
hayal ederek mutluluk içinde Kurban Bayramı’nı bir takım oyun ve cümbüşler ile
kutlamışlardır.[399]
Uzun süredir konuşulan ve basına
da yansıyan sıhhiyecilerin gideceği haberi Eylül 1919’da kampa ulaşmıştır.
Hemen ardından 82 sıhhiyeci kamptan gönderilmiştir. Hüseyin Fehmi Güneş’in
bulunduğu bölüğün çavuşu Ömer Ağa, sıhhiyeci olduğundan kamptan ayrılmadan önce
yerine geçecek kişiyi bölükte bulunanlardan seçmek istemiş ve pek çok kişinin
sevgini kazanmış olan Hüseyin Fehmi Güneş, ticaretine engel olacağı
gerekçesiyle istememesine rağmen çavuş yapılmıştır. Hüseyin Fehmi Güneş, çavuş
olduktan sonra ticareti bırakmış, kendisine ayırdığı vakit de artmıştır. İşsiz
kalan yardımcısı Emin’e yardım etmiştir. Sabah yoklamasından sonra askerleri
angaryaya göndermekte, ardından odasına gitmekte, çayını kahvesini içip
anılarını yazmaktadır. Bu dinlenme ile geçen boş vakit akşam esirlerin
angaryadan dönmesine kadar devam etmektedir.[400]
Subayların geri kalanı 23 Haziran
1920’de İstanbul’a gönderilmiştir. Hemen ardından kampta kalan son kişiler de
yola çıkmıştır. Kampta sadece Binbaşı Cemal Bey’in şikâyet ettiği
Kûtu’l-Amâre’de esir düşmüş bir İngiliz’e hakaret eden teğmen kalmıştır. Artık
emekli bir paşanın esir olarak tutulduğu ve 225 Türk esirinin toprağa verildiği
kampa veda edilmiştir. Tüm esirler sıkı bir aramadan geçirilmiştir. Yolculuk
sırasında esirlere reçel ve bisküvi verilmiştir. Bellary esir kampından gelen
esirler sahilde gemiye binmeden önce 8 Temmuz 1920 günü Burma eyaletindeki
Meiktila esir kampından gelen esirler ile birleşmişler ve aynı gemi ile
İstanbul’a yola çıkmışlardır. Gemiye binince esirlere ekmek, yemek, çay, şeker,
sigara, süt tozu, kahve ve kakao verilmiştir. Vapurda yaklaşık Türk, İngiliz ve
Hintliler dâhil 2.000 kişi bulunmaktadır. Gemideki koruyucular ise Ram-Ram
denilen Mecusilerdir. Vapurda erzaklar esirlere çiğ olarak verilmekte ve
seçilen askerler yemekleri yapmaktadır. Ayrıca ekmek için de seyyar fırınlar
vardır. Ekmekçiliği yol boyunca Süveyş’e kadar Hüseyin Fehmi Güneş’in kamptaki
ortağı Emin adlı esir yapmış ve bunun için esirlerden para toplanmıştır. Bu
yevmiye, ikramiyeleri olan erlerin tahsilâtından karşılanmaya çalışılmıştır.
Esirler Yemen’in güneyinden geçerek 9 Ağustos 1920 günü Süveyş Kanalı’na
ulaşmıştır. Ne oldu ise burada olmuş evlerine gideceğini düşünen esirler
gemiden indirilerek trenlere bindirilmiş ve Bilbeis esir kampına getirilmiştir.2534
[401]
Esirler yurda döneceklerini
haberini alınca ilk olarak bu haberi ailelerine mektup yazarak bildirmişlerdi.
Burma’da bulunan diğer esirlerin de içinde bulunduğu bir esir kafilesi 15 Mayıs
1920’de tren ile Madras’a gitmişlerdir. Bir gün sonra da Nordbrok adlı gemi ile
Madras limanından yola çıkmışlardır. Yol boyunca gemi kaptanı esirlere her
türlü tehlikeye karşı tatbikat yaptırmıştır. Esirlere gemide fırında pişen taze
ekmek, konserve, sebze, meyve ve donmuş koyun eti verilmiştir. 26 Mayıs’ta
Aden’e ulaşan gemi 6 Haziran’da kanalın Sina yönünde Kantara esir kampına
ulaşmıştır. Burada kendilerini Mısır’dan İstanbul’a götürecek gemiyi
beklemişlerdir. Esaretleri boyunca rahat bir hayat süren esirler için Mısır’dan
İstanbul’a gitmek tam bir işkence olmuştur. Buranın havası ve iklimi esirler
için yaşanmaz haldedir. Her an bir hastalık bulaşma tehlikesi vardır. Esirler,
15 Haziran’da tren ile Kantara’dan ayrılarak Zakazik ve Tanta’dan geçerek
İskenderiye’ye ulaşmışlardır. İskenderiye limanından 16 Haziran günü Tarant
gemisi ile yola çıkmışlar ve 19 Haziran’da Haydarpaşa’ya ulaşmışlardır.[402]
Kalan esirler 2 Kasım 1920 günü
Türkiye’ye gönderilmek üzerine kamptan ayrılmıştır. Değerli eşyalarını
Nişantaşılı Rum Yordan’ın bavuluna koymuşlardır. Türk esirler İngiliz ve
Hintlilerle dost olarak vedalaşmışlardır. Her türlü kontrol ve dezenfekte yapıldıktan
sonra son esir kafilesi 4 Kasım günü Bombay’dan gemi yola çıkmıştır. Bu limanda
Hintli Müslüman bir tüccar Türk esirlere sigara, çorap ve mendil dağıtmıştır.
Müslüman esirlere Hintli Müslüman zenginler tarafından daha önceden yiyecek ve
giyecek yardımı yapılmış fakat İngilizler tarafından bu yardımlara el
konulmuştur. Gemiye 800 kişilik Hintli tabur da bindirilmiştir. Esirlerin
bazıları hatıra olarak maymun ya da papağan gibi hayvanlar almıştır. Gemi yük
gemisi olduğundan herhangi bir gümrük ödemesi yapılmamıştır. Gemi Aden, Yemen,
Süveyş yolu ile Haydarpaşa’ya 22 Kasım günü ulaşmış ve esirleri Selimiye
kışlasına teslim etmiştir. Selimiye Kışlası’nda daha önce gelenlerle beraber
binlerce esir bulunmaktadır. Askerlerin Anadolu Hareketi’ne katılma ihtimallerine
karşın memleketlerine gitmelerine izin verilmemiştir. Esirler burada gözaltında
tutulmuş ve sürekli yoklama yapılmıştır. Kışlanın esirlere yetmemesi üzerine
8.000 esir Süleymaniye camisine nakledilmiştir. Cami adeta kışlaya dönmüştür.[403]
Esirlerin kamplardan evlerine
gönderilme hikayesi Muhiddin Erev’in anılarında da yer bulmaktadır. Erev, 1920
yılında serbest bırakılacak esirlerin listesinin yayımlanmasından
bahsetmektedir. Bu listede Muhiddin Bey de yer almıştır. Esirler Ballary
civarından trene bindirilerek önce Madras’a oradan da vapurla Seylan Adası
merkezi Kolombo’ya hareket etmişlerdir. Bu vapur, aynı zamanda bir başka esir
kampı Thatmyo’dan dönen esir subaylarını da taşımaktadır. Muhiddin Bey, beraber
esir düştüğü pek çok arkadaşı ile bu gemide karşılaşacak ve hasret
giderecektir. Esaret sırasında ya da sonrasında kaybolan nice arkadaşlarından
ise haber yoktur. Dönüş yolunda ölen esirler ise geminin kıç tarafında yapılan
bir törenle Umman Denizi’ne atılmışlardır.[404]
Bazı esirler Aden’e varınca
kayıklarla vapura yaklaşan Yemenlilerden küçük hasır zembiller içinde yemen
kahvesi satın almıştır. Esirler, Kızıldeniz’i aşıp Süveyş Kanalı’ndan ağır ağır
geçerek Kantara’da bir kum çölünde yine tel örgülerle çevrili bir kampa
yerleştirilmişti. Yaz güneşinin kasıp kavurduğu bir zamanda esirler bir hafta
kadar zamanı burada geçirmek zorunda kalmıştır. Kamp civarında yaklaşık diz
boyuna yakın bir kum sahada bir İngiliz’in, omzundan iplerle bağlanan bir çuval
kumu araba çeker vaziyette yirmi metre mesafe dahilinde bir ileri bir geri
sürüklediğini Muhiddin Bey anlatmaktadır. Muhiddin Bey, askerin hangi suça
karşı böyle bir cezayı hak ettiğini düşünmüş ve İngilizlerin ceza verme
yöntemine akıl erdirememiştir.[405]
İsmailiye’den trene binen esirler
İskenderiye’ye varmış oradan vakit geçirilmeden gemilere bindirilerek 1914’ün
Şubat ayında İstanbul’a ulaşmışlardı. Haydarpaşa’dan trenle bir ideal uğrunda
ayrılan Muhiddin Erev, “Heyecanlıydım. Sabahleyin, ufukta İstanbul’un narin
minareleri göründü. Akıttığım sevinç gözyaşlarını hâlâ unutamam.” diyerek
duygularını dile getirmiştir.[406]
Meiktila kampında esirlerin
Mütareke’den sonra peyderpey memleketlerine gönderildiği Mustafa Tütüncü’nün
hatıratında söylenmektedir. Kamptan ilk kafilede 1.500 kişi gitmiştir. Bu kafileden
sonra bir ara verilmiş ve 6 ay sonra ikinci kafile yola çıkmıştır. Mustafa
Tütüncü’nün içinde bulunduğu grup en son evine dönmüştür. O vakit kampta 1.800
esir kalmıştır. Böylece üç senelik esaret son bulmaktaydı. Ocak 1920 tarihinde
son kafile ayrılmıştı.[407]
Esirler,
Mandalay eyaletinden Rangoon’a trenle oradan vapurlar ile ülkelerine
nakledilmiş; gelişte olduğu gibi gidişte de vapurun ambarına konulmuştur.
Gemide kampta olduğu gibi erzaklar çiğ verilmiş ve aşçılar güvertede kazanlarda
yemekleri pişirerek esirlere yedirmiştir. Yemeklerde bir sorun yaşanmamıştır.
Gemide buzhane olup verilen etler ve yağlar orada saklanmıştır. Gemide havuz
olup sıcaktan bunalanlar havuza girebilme imkânı bulmuştur. Fakat havuz yüzmek
için çok pistir. Yolculuk boyunca 6 esir hayatını kaybetmiştir. Esirler için
dini vecibelere göre törenler yapılmış ve İngilizler gerekli tüm hassasiyeti
göstermişlerdir. Cenazelerin yıkanması için lif, sabun gibi gerekli levazım
verilmiş, esirlerin içlerinden bu işi bilenler ölen esirleri yıkamış ve kefene
sararak cenazeler hazır hale getirilmiştir. Cenaze başında Kuran okunmuş,
cemaatle cenaze namazı kılınmış, gemi bayrağı yarıya indirilmiştir. Kılınan
cenaze namazının ardından cenazelerin ayaklarına ağır demir ağırlıklar
bağlanmış, bir tahta üzerine konulmuş ve vapur durdurularak bir manga asker
cenazeyi vapurun küpeştesinden denize bırakmıştır. Altı cenazenin altısına da
bu muamele yapılmıştır. Serendip ve Süveyş Kanallarında vapur mola vermiştir.
Hindistan’da kamptan ayrılmalarından Çanakkale’ye gelmeleri 31 gün sonra
olmuştur.[408]
6.6.4
Kıbrıs
Türk Esir Kampının Boşaltılması
İngiliz yetkililer, 1918’de savaş
sona ermesine rağmen serbest kalan esirlerin Yunanlılara karşı tekrar
savaşmamaları için Türkleri Anadolu’ya göndermek istememişlerdi. Başka çareleri
kalmayan Türk esirlerin ana vatana dönebilmek için kaçmaktan başka çareleri
kalmamıştır. Çoğu zaman ada halkı yardım etmiş ya da kimisi sandal kimisi sal
yaparak Anadolu’ya ulaşmaya çalışmıştı.[409]
Şehitlikte
kitabesi bulunan şehitlerin vefat tarihlerine bakıldığında son tarih olarak 8
Şubat 1920 görülmektedir. Bu sebeple esirlerin Şubat 1920’den sonra adadan
ayrıldıkları sanılmaktadır.[410]
Kampın boşaltılması ise 1920 yılı sonunda ancak mümkün olmuştur. Esirlerin
kamplardan yurda dönüşleri genelde deniz yolu ile olmuştur. Gemilerin küçük
olması ve sayılarının yetersizliği sebebiyle esirler 200’er ve 1000’er kişilik
kafileler halinde adadan ayrılabilmiştir. 1920 yılında esirlerin gönderilmeye
başlanması ve firarlar ile kamptaki esir sayısı ciddi oranda azalmıştır. 20
Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması ile kamp kapanmış ve esirlerin mübadelesi
başlamıştır. Buna rağmen kamp 1923 yılına kadar aktif kalmış ve en uzun süre
açık kalan kamp olarak kayıtlara girmiştir. Bu tarihe bakıldığında Kıbrıs
kampındaki esirler en son yurda dönen kişilerdir.[411]
6.6.5
Selanik
Türk Esir Kamplarının Boşaltılması
Selanik esir kamplarını ziyaret
eden Kızılhaç heyeti, ziyaretleri sırasında esirlerin geri gönderilmelerini
gerçekçi bulmamış ve ancak barış yapıldığı anda esirlerin geri dönüşünü mümkün
görmüştür. Yapılan planlamaya göre Dedeağaç yolundan dönecek Türkler
memleketlerine göre sıra ile geri gönderileceklerdir. Heyet, 21 malul Alman
esirin acilen gönderilmesi gerektiğini raporlarına not düşmüştür.[412]
Savaş sonrası kampın kapatılması
gündeme geldiğinde önce tüm esirler doktorlar tarafından muayene edilmiştir.
Sağlam olanlar sona bırakılmak üzere zayıf olanlar öncelikli olarak
memleketlerine gönderilmeye başlanmıştır. Örneğin, Selanik kamplarında esaret hayatını
geçiren Mehmed Nuri Efendi, sağlam olarak ayrıldığından; evine gönderilmesi bir
sonraki seneyi bulmuştur. 17 Mart 1920 tarihindeki 350 kişilik bir grupla evine
dönebilmiştir. Bu durumda ilk hasta esirlerin 1919 yılında gönderildiği ortaya
çıkmaktadır. 18 Mart sabahı esirler önce çadırlarını yıkmış ve yoklama alanına
gelmiştir. Vapurla 24 saat içinde İstanbul’a ulaşılmış, kısa süreli
istirahatten sonra gemi Kız Kulesi’ne demirlemiştir. Şirket vapuru ile esirler
Haydarpaşa’ya çıkarılmıştır. Selimiye Kışlası’nda kayıt yaptırıldıktan sonra
evlerine dağılmıştır.[413]
Selanik esir kamplarında günlerini geçirmiş Osman Ertaş da gemi ile Selimiye
Kışlası’na getirildiğini ve burada tüm esirlerin terhis edildiğini
söylemektedir. Esirlerin arasında 15 senedir asker olanlar bile vardır.[414]
Dönenim basınına bakıldığı zaman
da esirlerin 1919 yılında evlerine döndükleri ortaya çıkmaktadır. Times
gazetesi 5 Kasım 1919 tarihinde İngiliz Savaş Merkezinden aldığı haberi vererek
29 Ekim haftasında 518 Türk esirin Selanik’ten geri gönderildiğini
açıklamıştır.[415]
Bir ay sonra 3 Aralık 1919 tarihinde yine aynı gazete İngiliz Savaş Merkezinden
aldığı bir başka haberi paylaşarak 12 Kasım’dan beri toplamda 380 esirin
Selanik’ten geri gönderildiğini gazetesinde duyurmuştur.[416]
Arşiv belgeleri de incelendiğinde
de hatıratlara ve basına benzer olarak sağlık yönünden sorunlu esirlerin
1919’da evlerine gönderildiği bilgisine ulaşılmaktadır. 27 Mart 1919 tarihinde
Harbiye Nezaretindeki İngiliz İrtibat Subayı Crawford, İstanbul Muhafızlığı Sıhhiye
Dairesi’ne Selanik’te hasta ve yaralı olarak bulunan 166 Türk savaş esirinin
bir hastane katarıyla İstanbul’a getirileceğini bildirmiştir. Sıhhiye Dairesi
ile irtibata geçilerek esirlerin geleceği tarih tespit edilmeye çalışılmıştır.
Gereği kadar görevlinin ve nakliye aracının istasyonda hazır bulundurulması ve
esirleri alması planlanmış, Sıhhiye Dairesi’nin tedarik edeceği araçlar kâfi
gelmezse İstanbul Muhafızlığına müracaat edilmesi düşünülmüştür. İstanbul
Muhafızlığı ve Sıhhiye Dairesi, hasta ve yaralıların iyi bir şekilde
karşılanması ve tedavilerinin yapılması ile görevlendirilmiştir. Osmanlı
Ordu-yı Hümayunu Erkân-ı Harbiye-i Başkanlığının İkinci İstihbarat Şubesi’ne
gönderdiği bir yazıda da 10 Nisan 1919 günü Selanik’ten yaralı ve sağlık yönünden
çok kötü 116 Osmanlı askerini taşıyan bir sıhhiye treninin İstanbul’a ulaştığı
yazmaktadır.[417]
1. Kolordu Kurmay Başkanlığı,
Ekim 1919’da Merkez Komutanlığına Selanik’ten Edirne’ye 155 esirin geleceği
bilgisini vermiştir. Esirlerden sağlıklı olanlar askeri misafirhaneye, hasta ve
yaralılar hastaneye gönderilecektir. Kurmay Başkanlığının emriyle Edirne’de
kurulmuş birlikler, gelecek esirlerin nakli için ellerindeki bütün hastane
teçhizatını ve arabaları İstasyon Sevk Memurluğuna verecektir. Esirlerin her türlü
ihtiyaçları 1. Kolordu Komutanlığı tarafından karşılanarak memleketlerine
gönderilmiştir. [418]
Selanik Karaissi savaş esirleri
kampının Mart 1918-Aralık 1919 döneme ait olup İngiliz Selanik Kuvvetleri
tarafından yazılan Savaş Günlükleri incelendiğinde 17 Ağustos 1918’de 83 Türk
savaş esirinin geri gönderilmek için sevk edildiği anlaşılmaktadır. Ama asıl
kampın tahliyesine 1919’un başında başlanmıştır. 31 Ocak 1919’de 44, 13 Nisan
1919’de 47, 27 Ağustos 1919’de 19, 20 Eylül 1919’de son kalan Türk esirinin
geri dönüş için İstanbul’a yola çıkarıldığı anlaşılmaktadır. 7 Mart 1919
tarihinde kamp komutanı, Karaissi kampının 10 Mart’ta tahliye edilmesini ve
Türk savaş esirlerinin Govesne’ye gönderilmesini bildiren bir emir almıştır. 10
Mart günü de 61 Türk savaş esiri ve İngiliz personel, Govesne’ye 6 numaralı
savaş esirleri kampına gönderilmiştir. Kampta gönderilmeyi bekleyen geride çok
az sayıda esir kalmıştır.[419]
Her ne kadar Selanik esir
kampları 1919 yılında tahliye edilse de 1921 yılına gelindiğinde hala kampta
esirlerin kaldığı anlaşılmaktadır. Selanik Müftüsünün Selanik’teki İngiliz
konsolosuna yazdığı mektupta İngiliz birlikleri tarafından esir alınan ve
Selanik esir kamplarında bulunan Kayserili Mehmed oğlu Sait ve Tokatlı Halil
oğlu Süleyman’dan bahsetmektedir. Dudular esir kampında tutulan bu 2 esir
Anadolu’ya gönderilen diğer Türk esirlerinin aksine Mart 1921’e kadar hala
kampta esir olarak tutulmaktadır. Kendileri de İngiltere konsolosuna mektup
yazarak Anadolu’ya gönderilmelerini talep etmişlerdir.[420]
6.6.6
Londra Konferansı ve Malta Türk Esir Kampının Boşaltılması
Esirlerin durumuna dair Son
Osmanlı Meclisinde zaman zaman müzakereler yapılmaktaydı. Malta esirlerine dair
Edirne mebusları Şeref ve Faik beylerin, Malta esirlerine dair Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verdikleri önerge ile adada esaret altında yaşayan
kişilerin durumu meclis gündemine taşınmıştır. Sömürgeciliği şiar edinmiş
İngilizlerin kendi hizmetkârlığında çalışan İstanbul Hükûmetinin bizzat
yardımıyla çok değerli vatan evlatlarının esaret altına alındığı Şeref Bey
tarafından mecliste dile getirilmiştir. Ayrıca esaret altında yaşayan
insanların maaş alamadıkları, sefalet içinde yaşadıkları ve geride kalan
ailelerinin de sefalet içinde hayatlarını süründüklerini ifade edilmiştir.
Zamanında vilayetleri ve orduları idare eden bu kişileri İstanbul Hükûmetinin
kurtarma ihtimali bulunmadığından; bu görev Büyük Millet Meclisine ait
olacaktır. Anadolu’da esir olarak tutulan İngiliz komutan Alfred Rawlinson ve
diğerlerinin Malta’daki esirlerin tamamının serbest bırakılmadan teslim
edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır.[421]
Malta esir kamplarındaki Türk
esirleri ağırbaşlı, ciddi, askeri ve milli gururlarına aşırı derecede düşkündü.
Diğer kamplardan farklı olarak biraz da eğitimli ve üst düzey esirlerin olması
sebebiyle sorunlar son derece az görülmüştür. Ortaya çıkan sorunlar da adadaki
az sayıdaki rütbesiz ve düşük rütbeli askerler arasındadır. Osmanlı askerleri
her zaman milli duyguları ön plana çıkarmışlardır.
Malta esir kamplarında
ailelerinden uzak ve hiçbir suçu olmayan esirlerin geri döndürülmeleri de iki
devlet arasında büyük bir sorun olmuş ve ayrıca İstanbul ve Ankara Hükûmetleri
arasında güç savaşına dönüşmüştür. İngilizlere misilleme olarak Ankara Hükûmeti
Anadolu’daki İngilizleri tutuklanmaya başlamıştır. İngiltere Hükûmeti de
Anadolu’daki İngilizlerin Malta sürgünlerine karşı tutulduğunu bilmektedir.
Anadolu’da tutuklananlar genelde askerdir. İngilizlerin kendileri açsından en
önemli gördükleri kişi Erzurum’da tutuklu bulunan Yarbay Rawlinson’dur.
Esirlerinin serbest bırakılması konusunda kendilerine fazlaca güvenen
İngilizlerin İstanbul Hükûmeti aracılığıyla Mustafa Kemal Paşa ile görüşme
isteği karşılık bulmamıştır. Malta sürgünlerinin Osmanlı Devleti’nin elinde
bulunan İngiliz esirleri kaşlığında serbest bırakılması meselesi ilk olarak
İngiliz Savunma Bakanı Winston Churchil tarafından 29 Mayıs 1920’de gündeme
getirilmiş ancak bu öneri İngiliz diplomatlarınca kabul görmemiştir. Churchill
çoğu asker olan esirlerin ve özellikle Yarbay Rawlinson’un acil olarak
kurtarılması gerektiği düşünmektedir.[422]
İkinci İnönü Muharebesi’nden
sonra 7 Mart 1921 tarihinde Londra’da Malta Sürgünleri konusunda ilk görüşmeler
başlamış; Londra Konferansı’na gitmek üzere müstakil bir heyet kurulmuştur.
Konferansa Ankara adına Hariciye Vekili Bekir Sami Bey, İstanbul adına Londra
temsilcisi Mustafa Reşid Paşa katılmıştır. İngiltere’yi ise Dışişlerinden R.C.
Lindsay, D.G. Osborne ve W.S. Edmons temsil etmişlerdir. Londra Konferansı, 27
Şubat 1921’dan 12 Mart 1921’a kadar devam etmiş fakat müspet hiçbir netice
alınamamıştır. Bekir Sami Bey, Ankara Hükûmetinin onayı olmaksızın İngiltere,
Fransa ve İtalya temsilcileriyle ayrı ayrı birtakım anlaşmalar imzalamıştır.[423]
Osmanlı Devleti İngiltere ile
imzaladığı mutabakata göre elinde bulunan tüm İngiliz esirlerini iade edecekti.
Buna rağmen Anadolu’da esir olan 20 civarında İngiliz’e karşı Malta
Sürgünlerinden bazıları bırakılacaktır. Ayrıca Türk esirleri arasında
Ermenilere ve İngiliz esirlerine zulüm veya kötü muamelede bulunduğu iddia
edilenler istisna bırakılmıştır. Bu kişiler savaş suçlusu olarak yargılamak
için İngilizler ellerinde tutulacaktır. Bekir Sami Bey, sürgünlerin tümünün
serbest bırakılmasını ve eğer esirler arasında suçlu var ise Ankara’ya teslim
edilmesi gerektiğini ve kendilerinin bu kişileri yargılayacağını dile getirmiş
fakat bu isteğinde başarısız olmuştur. Bir sonraki oturumda Bekir Sami Bey bazı
sürgünlerin Malta’da kalmasına razı olmuş, ancak bunların sayısını azaltmaya
çalışmıştır.[424]
İngilizlerin Malta sürgünleri
konusunda ayak diremesinin en büyük sebebi; serbest kalacak kişilerin Ankara
Hareketine destek olacağından çekinmeleriydi. Buna rağmen İngiltere az da olsa
geri adım atmış ve bazı şahsiyetlerin Türkiye’ye dönmemeleri koşulu ile serbest
bırakılmalarını kabul etme noktasına gelmiştir. Karşılıklı eşitlik ilkelerine
ve Ankara’nın talimatlarına uymayan bu antlaşma 16 Mart 1921 günü
imzalanmıştır. Ankara Hükûmeti ise bu anlaşmayı yabancı devletlerin içişlerine
karışması olarak algılamış ve kabul etmemiştir. Bu anlaşmanın Ankara
Hükûmetince kabul edilmemesine rağmen İngilizler, bazı Türk esirlerini serbest
bıraktıklarından Ankara Hükûmeti de karşılık olarak İngiliz esirlerinden bir
kısmını serbest bırakmıştır.[425]
Onaylanmayan bu antlaşmanın
birinci maddesine göre kendi istekleri dışında Türkiye'de alıkonulan İngiliz
savaş esirleri, İngiliz vatandaşları ya da İngiliz güçlerinin öteki üyeleri
hemen salıverilerek İstanbul'a gönderileceklerdi. Bu gibi kimselerin
gönderilmeleri işi, bu esirleri ellerinde tutan Türk makamlarınca yapılacaktır.
İkinci maddesi ise Türk savaş esirlerin nasıl ve ne şartlarda serbest
bırakılacağını anlatmaktadır. Buna göre İngiliz makamlarının elinde bulunan
Türk savaş esirleriyle gözaltına alınmış olan sivillerin ülkelerine geri
verilmelerine hemen başlanarak bu iş elden geldiğince hızla sürdürülecektir.
Ancak bu madde, savaş durumunun sürdüğü sürece, 1 Ağustos 1914’te Osmanlı
İmparatorluğu’nun parçasını oluşturan topraklarda yapılan savaş yasası ve
göreneklerini bozmaktan ya da adam öldürme suçundan dolayı yargılanmaları
kararlaştırılan kimselere uygulanmayacaktır. İngiltere Hükûmeti, barış
durumunun geri gelmesinden önce İstanbul’a gelmeyecek olan herhangi özel
kimselerin tahliye edilmelerini de bu koşula bağlamakta ve bu koşula uyulmaması
durumunda onları hapsetme ve tutuklama hakkını elinde tutmaktadır.[426]
İngilizler, Malta esirlerinin
İngiliz esirler ile mübadele edilmesindeki gecikmeyi Mustafa Kemal’in uzlaşmaz
tavrına bağlamışlardı. Ancak İngiltere Hükûmeti, Sadrazam Tevfik Paşa ve
Mareşal İzzet Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa’ya İngiltere Hükûmetine karşı
düşmanca bir tavır takınmaktan kaçınılması yönündeki önerileri neticesinde,
savaş esirlerinin durumunda yavaş yavaş da olsa ilerleme sağlanmaya başlandığını
düşündürmektedir. Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey, 9 Haziran’da yolladığı
telgrafta, 11 İngiliz esirin Trabzon’a gönderileceğini ve bir
İngiliz gemisinin bu esirleri
almasına izin verileceğini yazmıştır. Geri kalan İngiliz esirlerin Malta’da
alıkonulmakta olan 24 Türk esir karşılığında serbest bırakılacağı
belirtilmiştir.2560 [427]
Mart ayında Bekir Sami Bey’le
Londra’da imzalanan anlaşma ile her iki tarafın da esirleri serbest bırakmaları
öngörülmüştür. Tarafların elindeki esir sayısı ise eşit değildir. İngilizlerin
elinde Malta’da 64 Türk esirine karşılık Ankara Hükûmetinin 28 veya 29 İngiliz
esiri tuttuğu bilinmektedir. Ancak bu sayının 32 olduğu sonradan anlaşılmıştır.
Esirler iki taraf arasında üç gruba ayrılmıştır. Birinci grup Türklerin elinde
bulunan 29 İngiliz esiri, ikinci grup İngilizlerin elindeki bulunan 64 Türk
esirleri, üçüncü grup ise Malta’da tutulan, serbest bırakılan veya yargılanan
esirleri göstermektedir. İlk seferde 40 Türk esiri serbest bırakılmasına rağmen
ilk başta hiçbir İngiliz esiri salıverilmemiştir. Bir süre sonra ise 8 kişi
serbest bırakılacaktır.[428]
İngiliz yetkililer, Malta’daki 61
Türk siyasi esirin 40’ını serbest bırakmış ve Ankara’daki 32 İngiliz esirin
serbest bırakıldığı zaman geri kalanların da serbest bırakılacakları hususunda
Ankara Hükûmetini bilgilendirmişti. İngilizlerin elindeki 60 civarında suçlu
ise anlaşmaya dahil edilmemiştir. Ankara Hükûmeti, suçlular da dahil olmak
üzere Malta’daki tüm Türk esirler özgürlüğüne kavuşana kadar İngiliz esirlerin
serbest bırakılmayacaklarını ilan etmiştir. Bu şartlarda İngiltere Hükûmeti,
İngiliz esirleri serbest bırakana kadar, geri kalan 24 Türk esiri elinde tutma
kararı almıştır.[429]
İngilizlerden 13 Haziran 1921
tarihinde Mustafa Kemal Paşa ile görüşme teklifi gelmiştir. Görüşmeyi Mustafa
Kemal Paşa adına İnebolu’da Refet Bey yapmış, Mustafa Kemal Paşa ile General
Harrington’un yüz yüze görüşmesi gerçekleşmemiştir. Türk tarafı sadece
karşılıklı esir değişiminin mümkün olduğunu söylemiştir. Uzun süren müzakereler
sonucunda bu görüşmelerin pratik sonucu Malta’daki Türk esirlerin kurtarılması
olmuştur[430].
Bütün bu görüşmeler sürerken
Sakarya Muharebesi’yle Türk Ordusu gücünü göstermiş ve o zamana kadar Ankara’yı
tanımayan İngiltere, Anadolu Hakareti ’ne karşı daha ılımlı yaklaşmaya başlamıştır.
Ankara Hükûmeti ile doğrudan hiçbir ilişkiye girmeyen İngiltere Hükûmeti
muhatap olarak İstanbul Hükûmetini almaktaydı. Ankara Hükûmeti ile görüşmesi
kendisine prestij kaybettirecekti. Eylül ayında İngiliz Yüksek Komiserliği,
İstanbul Hükûmetine bir nota vererek Malta esirlerini Türkiye’ye getirme
işlemlerine başladığını ve aynı çalışmanın kendi esirleri için de yapılmasını
istedi. Ankara Hükûmeti, bu konuda yetkinin kendilerinde olduğunu ve İstanbul
Hükûmetinin aracı olarak kabul edilmeyeceğini ilan etti. Böylece İngilizler,
Ankara’nın temsilcisi Hamid Bey ile esirlerinin mübadelesi görüşmelerini
başlatmıştır. Ankara Hükûmeti, Malta’daki tüm esirlerin salıverilmesi istedi ve
bir sonraki oturumda Rumbold bütün sürgünlerin serbest bırakılacağını açıkladı.
İngilizler bütün Türk esirleri İnebolu’ya getirmeyi kabul etti. Ankara Hükûmeti
esir mübadelesine razı olmakla birlikte esirlerin İnebolu’ya getirilmesi
hususunda zorluk çekeceğini karşı tarafa bildirdi. Bu konudaki protokol 23 Ekim
1921’de imzalandı.[431]
İngilizlerle esir değişimi
meclisin gizli oturumunda Eylül 1921’de konuşulmuştur. Dönemin Dışişleri Bakanı
Yusuf Kemal Bey, İngilizlerle yapılan esir değişiminin detaylarından
bahsetmiştir. İngilizler 51 kişiyi Karadeniz’de bir limana bırakacaklar, bunun karşılığında
da Anadolu’da bulunan sayılarını kendilerinin de tam olarak bilmediği miktarda
esirleri alacaklardır. Zaten esir değişimi görüşmeleri daha önce İnebolu’da
mütalaa edilmişti. Tüm esirlerle ilgili karşılıklı gayri resmi ve gizlice
yapılan görüşmeler Refet Paşa tarafından yapılmıştı. Gerçekte İzzet Paşa’ya
yapılan tüm teklifler daha önce Ankara Hükûmetine de sunulmuştu. Bu konuda tek
yetkili tarafın Büyük Millet Meclisi olduğu açıkça beyan edilmiştir. Malta’da
75 esir tutukludur ve İngilizler ise 51 kişiyi serbest bırakmayı teklif
etmektedirler. 16-17 kişi de firar etmiştir. Geriye kalan 8 esiri suç
işledikleri gerekçesiyle serbest bırakmaya yanaşmamaktadırlar.[432]
İngiliz gazeteleri, İngiltere
Hükûmetinin Malta’da alıkonulmakta olan ve İngiliz savaş esirlerine kötü
muamelede bulunmakla suçlanan 7-8 savaş suçlusunu da içeren 51 Türk’ü, sayıları
17 olan ve Anadolu’da alıkonulmakta olan İngiliz esirler karşılığında geri
gönderme kararı aldığını, Türk savaş suçlularının şartsız olarak serbest
bırakılmakta olduğunu yazmaktadır. Basına göre İngiliz esirlere kötü muamelede
bulunan suçluların ne zaman, nasıl ve kim tarafından yargılanacakları
sorularının da cevabı henüz belli değildir. Oysa Osmanlı Hükûmeti Mahkemeleri,
bu konuda görevlendireceğini temin ederek ellerinde bunların bir delili veya
şahidi var ise mahkemeye gelmeleri veya vekil göndermeleri bildirmiştir.[433]
Meclis oturumlarındaki görüşmeler
İngiliz basınına da yansımıştır. Londra Morning Post gazetesinin muhabiri,
serbest bırakılan Türk savaş esirlerinin Malta’dan gelişinin, Ankara Meclisinde
bir başka İngiliz karşıtı gösteriye dönüştüğünü yazmıştır. Eski savaş esiri ve
meclis grubunun ikinci başkanı Şeref Bey’in, Malta’daki Türk esirlere çok sert
muamele edildiğini, aç bırakıldığını ifade eden ve İngiliz esirlerin son Türk
esir teslim alınana kadar serbest bırakılmaması gerektiğini belirten tahrik
edici bir konuşması yaptığı İngiliz basınında ayrıca yer bulmuştur.[434]
23 Ekim 1921 tarihinde Kızılay
İkinci Başkanı Hamid Bey’le İstanbul’da İngiliz komiseri arasında gerçekleşen
görüşmede Malta’da bulunan tüm Türk esirleri ile Türkiye’nin elinde bulunan
bütün İngiliz esirlerinin mübadelesi kararlaştırılmıştır.[435]Osmanlı
Devleti, ellerindeki İngiliz esirleriyle Anadolu’daki tüm İngilizleri
İnebolu’ya getirecek, esirler oraya bir yüksek rütbeli İngiliz subayı
refakatiyle vasıl olacak, Silifke’deki üç İngiliz dahil tüm Malta tutukluları
ile mübadele edecektir. İngilizler arasında Anadolu’da kalmak isteyenler varsa
bu subaya ifade edilecek ve Anadolu’da kalabileceklerdir.[436]
Gerekli hazırlıklar ve
öngörülmeyen bazı aksaklıklar yüzünden Malta’da kalan Türk esirleri ancak 1
Kasım 1921 günü İnebolu limanında Ankara Hükûmeti yetkililerine teslim
edilmiştir.[437]
Bu mübadele anlaşması ve esir değişimi Anadolu’da olumlu bir hava yaratmıştır.
Eğer İngilizler Yunanlılara desteklerini keserlerse uzlaşma ortamı
sağlanabilecektir. Fransa ve İtalya ile yapılan esir değişim anlaşmalarının
yanı sıra İran, Azerbaycan ve diğer Kafkas devletleriyle yapılan antlaşmalar
Ankara yönetiminin pozisyonunu güçlendirmişti. Millî Mücadeleciler artık
kendilerine dikte ettirilen maddeleri kabul etmek zorunda olmadan İngiltere ile
eşit bir platformda görüşebilecekleri kanısında olup; İtilaf Devletlerinin
hepsiyle uzlaşmaya varmaları Yunanlılara karşı askeri bir üstünlük
sağlayacaktır.[438]
Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Osmanlı
Devleti ile İngiltere ve Fransa arasında esirlerin değişimi ve esirlerin durumu
hakkında arabuluculuk yapmış; her iki tarafı bu konuda bilgilendirmiştir. 31
Ekim 1921’de İngiltere ve Osmanlı arasında karşılıklı olarak yapılması
planlanan esir mübadelesinde Kızılay, Ali Macid Bey’i önce Trabzon’a sonra da
İnebolu’ya göndermiştir.[439]
Londra’da bu görüşmelerin yapıldığı ve anlaşmanın imzalandığı sıralarda,
Erzurum’da tutsak bulunan Rawlinson ve ekibi de Erzurum’dan Trabzon’a yola
çıkarılmıştır.[440]
Malta’da tutulan ve içlerinde mebus, mülki memur ve askerlerden oluşan 59 Türk
esir 25 Ekim 1921 günü bir gemiyle Malta’dan yola çıkarılmıştır. İngiliz ve
Türk esirlerinin mübadelesi 31 Ekim 1921’de yapılması planlanırken fırtına
dolayısıyla bu işlem 1 Kasım 1921 günü gerçekleşmiştir. Bu mübadelede hazır
bulunakla görevli Macid Bey, esir değişimi hakkında bir rapor hazırlamış ve bu
rapor Kızılay dergisinin 6. sayısında yayımlanmıştır. 31 Ekim günü hava
muhalefetinden dolayı Malta’daki esirleri taşıyan vapurlar zorlukla İnebolu’ya
ulaşmıştır. Böyle bir havada mübadele yapılamamıştır. General Franks, istediği
esir sayısı ile İnebolu’da teslim edeceği esir sayısı arasında adetçe bir
eksiklik olduğunu söylemiştir. İngiltere Hükûmetinin elindeki liste gereğince 8
subay, 4 er, 6 Hintli mübadele edilecektir. Hâlbuki İnebolu’da hazır
bulundurulan esir, 2 subay ile 3 neferden ibarettir. İngilizlerin talep
ettikleri Hintli askerlerin Anadolu’da bulunup bulunmadıklarından Ankara
Hükûmeti haberdar değildir. Üstelik bu esirlerden bazıları da bir yıl önce
hayatlarını kaybetmiştir. Oysaki Haziran 1921’de Ankara’nın elinde 29 kişi
tutsak bulunmakta olup 1 Temmuz’da 9’u serbest bırakılmıştır. Tüm yaşanan bu
zorluklara rağmen 1 Kasım günü mübadele gerçekleşmiş ve bir gündür kötü hava
şartlarında gemide sallanan Malta esirleri anavatana kavuşabilmiştir.[441]
Böylece Türk ve İngiliz esirlerin değişimleri konusunda meydana gelen son
olaylarla bağlantılı olarak gözaltında bulunan suç işledikleri iddia edilen
esirler dahil bütün Türk siyasi esirler serbest bırakılmış ve bu durum İngiliz
kamuoyunda Türkler karşısında yenilgi olarak adlandırılmıştır.[442]
İngiliz basını savaş suçlusu
olduğu iddia edilen esirler hakkında İngiliz esirlerin kasten veya ihmal sonucu
taksirle öldürüldüklerini, esirlere acımasız kırbaç cezaları ve çeşitli
türlerden ağır zulümler yapıldığını ileri sürmüştür. Uluslararası hukuka aykırı
suçlar işlemiş bu kişilerin elde imkân varken yargılanması gerektiği söylenmiş
ve elde fırsat ve yeterli delil mevcutken yargılanmamaları yanlış olarak
değerlendirilmiştir.[443]Malta
esirlerinin geri dönüşleriyle İstanbul-Ankara Hükûmetlerinin rekabetinde Ankara
Hükûmeti İstanbul’a karşı bir zafer kazanmıştır. Bunun yanı sıra İngiltere tüm
direnişine rağmen Ankara’yı tanıma noktasına gelmiştir. Bu mübadele ile Millî
Mücadele de yeni kişiler kazanmıştır. Ayrıca Malta’dan dönen esirlerin üst
düzey kişiler olduğu dikkate alınarak TBMM tarafından ihtiyacı olan kişilere
kişi başı 100 lira verilmesi kararlaştırılmıştır.[444]
6.7
Türk Esirlerin İstanbul’a ve Anadolu’ya Sevki
Savaşın İtilaf Devletleri lehine
sona ermesi ve hemen ardından imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması, Bern
İtilafnamesi’nin İngiliz açısından önemini yitirmesine neden olmuştur.
İngilizler savaş sonucunda galip gelmenin fırsatını kullanmak istemiştir.
Osmanlı Hükûmeti de bu yenilgiyi zor olsa da lehine çevirmeye çalışmıştır. Bu
amaçla Mondros Mütarekesi’nin Bern İtilafnamesi’nin hükümlerini ortadan
kaldırmadığını ileri sürmüş ve elindeki tüm esirleri İzmir’de toplamıştır.
Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan hemen önce 5-12 Ekim tarihlerinde İngiliz,
Fransız ve İtalyan başbakanları Türkiye’nin ateşkes şartlarını görüşmek üzere
bir konferans düzenlemiştir. Bu konferansta Türk esirlerinin İtilaf
Devletleri’nin emrinde olmasına karar verilmiştir. Buna karşılık tüm İtilaf
Devletlerine ait esirler ve tutuklu bulunan Ermeniler şartsız bir şekilde hemen
serbest kalacaktır.[445]
Nitekim Mondros Ateşkes Antlaşması’nda bu hükümler aynen yerini korumuştur.
Osmanlı Hükûmeti, İstanbul Merkez
Kumandanlığında tutuklu bulunan İngiliz ve Amerikan vatandaşları da serbest
bırakılmıştır. Serbest bırakılanlar arasında casusluk suçuyla yargılananlar ve
hatta idama mahkûm edilenler de bulunmaktaydı. Osmanlı Hükûmeti bu girişimle
ateşkes imzalanmadan önce İngiliz delegelerine iyi niyetini göstermeye
çalışmıştır. Mondros’ta müzakerelerinin devam ettiği dönemde İstanbul’da
bulunan İngiliz esirleri şehir dâhilinde serbestçe dolaşabilmişlerdir.
Memleketlerine gönderilmeden önce İzmir’e getirilen İtilaf Devletlerine ait esirlerinin
burada da özgürce dolaştıkları, kendileri için İngilizler tarafından splendid
Palas Oteli’nde bir balo düzenleneceği haberi basında yer almıştır.[446]
İngiltere Hükûmeti 21 Ekim
1918’de İsveç yetkilileri aracılığıyla Avusturya- Macaristan, Türkiye ve
Bulgaristan’a Bern İtilafnamesi’nde tadilat yapılması dair yeni teklifler
sunmuştur. Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası eli güçlenen İngilizler esir
değişimi anlaşmasının uygulanmasında ağırdan almışlar ve anlaşmada kendileri
lehine düzenleme yapmak istemişlerdir. İngiltere’deki yetkili kurullar, Mondros
Ateşkes Antlaşması sonrası İçişleri Bakanı George Cave başkanlığında Türk savaş
esirlerinin durumunu görüşmek için bir araya gelmişlerdir. George Cave Türkler
ile yapılan ateşkes antlaşmasıyla durumun tamamen değiştiğini, ateşkes ile
beraber tüm İngiliz esirlerinin serbest bırakılmak üzeri olduğunu ve bunların
ülkelerine döndürülmesi için çalıştığını anlatmıştır. Savaş Bakanlığı temsilci
H. Belfield savaş esirlerinin nasıl teslim alınacağından bahsetmiştir.
Türklerle İngilizlerin savaştığı en yakın 3 cepheye esirlerin gönderilmesi ve
orada bulunan İngiliz komutanlarca esirlerin teslim alınması
değerlendirilmiştir. İngiliz yetkililer esirlerin İstanbul’a getirilmesinden
endişe etmektedirler.[447]
Bu şartlar altında, Osmanlı Hükûmeti Kut’ül-Amare’de 10.000 askeri ile ele
geçen Thausand’ı 1 Kasım 1918’de ateşkes ve barış görüşmeleri için serbest
bırakmak zorunda kalmıştır.[448]
Mondros Mütarekesi görüşmeleri
sırasında harp esiri, Ermeni esir ve tutukluların derhal serbest bırakılmasının
zorunlu olduğu İngiliz yetkililerce Rauf Bey’e bildirilmiştir. Rauf Bey, Rus
ordusuna mensup Ermenilerin daha önce serbest bırakıldığını, Türk
Ermenilerinden tutuklu bulunanların da serbest bırakılması için Hükûmetin emir
verdiğini, ayrıca padişahın haklarında umumi af ilan ettiğini söyleyerek bu
konunun maddeler arasına yazılmaması istemiştir. İngiliz kamuoyu baskısı
gerekçe gösterilerek bu maddenin yazılmasının önüne geçilememiştir. Rauf Bey,
Ateşkes Antlaşması görüşmelerinde Türk esirlerinin de İngiliz esirleri gibi
serbest bırakılmasını teklif etmiş, bunun dikkate alınmaması üzerine 40 yaşını
geçmiş esirlerin iadesini istemiş fakat bu da reddedilmiştir. Rauf Bey, Bern
İtilafnamesi’ni ileri sürerek bu antlaşmada İngilizlerin imzası olduğunu,
Mütareke ile antlaşmanın ortadan kalkmayacağını belirtmiştir.[449]
Antlaşmasının 4. maddesine göre İtilaf Devletlerine mensup harp esirleri ile
Ermeni esirler ve tutuklular İstanbul’da toplanacak ve kayıtsız şartsız mensup
oldukları devletlere teslim edilecek ve özgürlüklerine kavuşacaktır.
Kamplardaki Ermeni esirler haricinde tutuklu olanların durumları Aralık 1918’de
Meclis-i Vükela toplantısında görüşülmüştür. Ermeni savaş esirlerinden başka
sürgün edilenler de serbest bırakılacaktır. Böylece bu madde ile esir
kamplarında, hapishanelerde veya sürgünde olan istisnasız tüm Ermeni ve İtilaf
Devletlerine mensup ait esirler serbest bırakılmıştır.[450]
İngilizler bütün İngiliz
esirlerin serbest bırakılmalarını belirten Mütareke maddeleri ile yetinmeyip
hırsızlık ve adam öldürme gibi adli suçlardan dolayı tutuklu ve hükümlülerin de
serbest bırakılmalarını istemiştir. Bu durum, Osmanlı Hükûmeti açısından hukuk
kurallarına açıkça aykırıydı. Ayrıca şehirde asayişsizliğe sebep olacağı
gerekçesiyle uygun görülmemiştir.[451]
22. Maddeye göre de Osmanlı savaş
esirleri itilaf devletleri denetiminde muhafaza altında tutulacaktır. İtilaf
Devletleri, Osmanlı esirlerinden sivil harp esirleri ile askerlik yaşı dışında
olanların tahliyesini dikkate alacak ve ayrıca değerlendirecektir. Buna göre
son söz yine İtilaf Devletleri’nin olacaktır. Türk esirler ile ilgili hususlar,
İtilaf Devletlerinin inisiyatifine bırakılacaktır.[452]Bunun
haricinde tüm Osmanlı esirleri İngiliz esir kamplarında tutulacaktı. Bern
İtilafnamesi’nden sonra serbest kalamayan esirlerin tutsaklıkları Mondros
Ateşkes Antlaşması sonrası da bir müddet devam etmiştir. İngilizler esirleri
istedikleri gibi ellerinde tutmuşlar ya da istedikleri esirleri istedikleri
şartlarda evlerine göndermişlerdir. Osmanlı Devleti sınırlarında kendileri
açısından tehdit oluşturan asker ve önemli sivil şahısları tutuklamışlar ve
Malta’da hapsetmişlerdir.[453]
İtilaf Devletleri’nin barış
anlaşması olarak dayattığı Sevr Anlaşması da esirlerin serbest bırakılması
bakımından Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan geri kalmamıştır. Sevr
Antlaşması’nın 6. bölümünün 208-217 maddeleri savaş esirleri ile ilgilidir.
Buna göre henüz yurtlarına geri gönderilmemiş olan Osmanlı savaş esirleriyle
gözaltı edilmiş sivillerin geri gönderilmesi, antlaşmanın yürürlüğe girmesinden
sonra olabildiğince hızlı sürdürülecektir. Osmanlı makamlarına teslim edilir
edilmez savaş esirleri ile gözaltı edilmiş siviller bu makamlarca vakit
yitirilmeden memleketlerine gönderilecektir. Savaş öncesi ikametgâhları İtilaf
Devletleri birliklerinin işgalindeki topraklarda olanlar da müttefik işgal
orduları askeri makamlarının kabul etmesi ve denetlemesi koşuluyla yerlerine
gönderilecektir. 30 Ekim 1918 tarihinden başlayarak bütün geri gönderme
giderleri Osmanlı Hükûmetince karşılanacaktır. Disipline aykırı kabahatler
yüzünden hüküm giyebilecek ya da hüküm giymiş savaş esirleri ve gözaltı edilmiş
siviller cezalarının ya da kendilerine karşı başlatılmış kovuşturmanın sona
ermesini beklemezsiniz yurtlarına geri gönderilecektir. Bu hüküm 15 Haziran
1920’den sonraki eylemlerinden dolayı ceza gören savaş esirleriyle gözaltı
edilmiş savaş esirlerine uygulanmayacaktır. Yurda geri dönünceye kadar bütün
savaş esirleriyle gözaltı edilmiş siviller özellikle çalışma ve disiplin
açısından yürürlükteki yönetim kurallarına bağlı kalacaklardır.[454]
Disiplin suçlarından başka
olaylar yüzünden hüküm giyebilecek veya hüküm giymiş olan savaş esirleriyle
gözaltı edilmiş sivil esirler tutuklu olarak kalabileceklerdir. Osmanlı
Hükûmeti, yurda dönebilecek herkesi ayrım gözetmeksizin ülkesine kabul etmeye
yükümlü olacaktır. Yurda dönmeyi istemeyecek olan Osmanlı savaş esirleri ya da
uyrukları bu geri gönderme işlemleri dışında tutabilirler; ancak İtilaf
Devletleri bunları ya geri göndermek ya bir tarafsız ülkeye yollamak ya da
kendi ülkelerinde oturmaya izin vermek hakkını saklı tutacaktır. Osmanlı
Hükûmeti bu kimselere ya da ailelerine karşı kural dışı hiçbir önlem almamayı
ve bu yüzden kendilerine ne biçim olursa olsun hiçbir baskıda ya da rahatsız
edici işlemde bulunmamayı taahhüt edecektir. İtilaf Devletleri Hükûmetleri,
ellerinde bulunan Osmanlı savaş esirleriyle uyruklarının geri gönderilmelerini,
Osmanlı Hükûmetince isteklerine aykırı olarak Türkiye’de tutulmaları süregiden
İtilaf Devletleri’nin bütün savaş esirleriyle başka uyruklarının hemen
bildirilmesine ve bunların özgürlüklerine kavuşturulmalarına bağlamak hakkını
saklı tutacaktır.[455]
Sevr Antlaşması’nın 215. maddede
Osmanlı Hükûmetinin yükümlülüklerinden bahsedilmiştir. Buna göre Osmanlı
Devleti’nin yükümlülüğü, İtilaf Devletleri’nce yitiklerin aranması ya da
Osmanlı Hükûmetinde kalmak istediğini belirtmiş İtilaf Devletleri’ne ait uyruklarının
kimliğinin saptanmasıyla görevlendirilmiş komisyonlara her türlü kolaylığı
göstermek; bu komisyonlara yarayacak taşıtları sağlamak, bunların kamplara
cezaevlerine ve başka her yere girmelerine izin vermek; araştırmalarında
kendilerine yardımcı olabilecek bütün kamusal ya da özel nitelikteki belgeleri
bu komisyona vermektir. Ayrıca İtilaf Devletleri’nden birinin uyrukluğunda olan
bir kimsenin varlığını gizleyen ya da öğrendikten sonra bunu savsaklayan
Osmanlı görevlilerine ya da özel kişilere cezalar düşünmek de Osmanlı
Devleti’nin yükümlülüğü olmuştur. Osmanlı Hükûmeti, antlaşmanın 7. bölümünde
yaptırımlar öngören cezaları gerektiren ve Türklerin savaş sırasında İtilaf
Devletlerine ait savaş esirlerinin ya da uyruklarının kişiliğine karşı işledikleri
suç sayılacak eylemlerin saptanmasını kolaylaştıracaktır.2589 [456]
Osmanlı Hükûmeti İtilaf
Devletleri’nin subaylarına, erlerine ve denizcileriyle başka uyruklarına ait
olan ve Osmanlı makamlarınca alıkonmuş bulunan her türlü eşyanın, donatımın,
silahların, paranın, değerli kâğıtların, belgelerin ya da kişisel eşyanın bu
antlaşma yürürlüğe girer girmez vakit geçirilmeksiniz geri verilmesinden
yükümlü tutulmuştur. Taraflar, her birinin kendi ülkelerinde savaş esirlerinin
bakımı için harcanan paranın ödenmesinden karşılıklı olarak vazgeçtiklerini
bildireceklerdir.[457]
İtilaf Devletleri, geri
gönderilen Türk savaş esirlerinin Osmanlı ordusunda hizmet vermek üzere
çağrılmalarına engel olmak istemiştir. Bu amaçla Mısır’dan İzmir’e sevk edilen
Türk harp esirlerinin Osmanlı Hükûmeti tarafından silah altına alınmasını
Mütareke hükümlerinin açık bir şekilde ihlali saymıştır. Türk esirlerin
seferberliklerinin iptal edilmesi için Osmanlı Hükûmetinden ivedilikle gerekli
adımların atılması talep edilmiştir. Savaş esirlerinin düzenli olarak geri
dönmelerinin ciddi bir zarara yol açmaması için Osmanlı Hükûmetine gerekli
baskı yapılması kararı da alınmıştır. Esirlerin silah altına alınmamaları ve
alınmış olanların derhal terhisleri Fransa, İngiltere ve İtalya Fevkalade
Komiserleri tarafından müştereken verilen yazı ile 29 Mayıs 1919’da Harbiye
Nezaretinden talep edilmiştir.[458]
İngiltere sadece savaş
esirlerinin değil; sivil esirlerin de esaret sonrası memlekete döndükten sonra
askerlik görevinden muaf tutulmasını istemiştir. Bunun için İngiliz yetkililer,
bazı esirleri serbest bırakırken; tekrar askeri görev almama şartını koşmuş ve
buna dair bir belge imzalatmıştır. Bu esirlerden birisi Selim Antaki’dir.
Osmanlı Hükûmeti, İngiltere Hükûmetine Ekim 1917’de bir nota vererek; Türk esir
Selim Antaki serbest bırakılmasını istemiştir. İngiltere Hükûmeti ise Aralık
1917’de verdiği cevapta, Antaki’nin serbest bırakıldığında Türk ordusunda
hizmet vermeyeceğine dair yazılı olarak taahhütname vermesi şartıyla serbest
bırakılacağını bildirmiştir. Buna rağmen Antaki geri gönderilmemiş, sağlık
açısından İsviçre’ye gitmesine izin verilmiştir.2592 [459]
General Milne, 18 Haziran 1920’de
Türk savaş esirlerinin geri gönderilmeleri konusunda İstanbul’da serbest
bırakılan savaş esirlerinin ulusalcı güçlere katıldıklarının kesin olarak
anlaşıldığını ileri sürerek artık daha fazla savaş esirinin İstanbul’a
gönderilmeyeceğini ifade etmiştir.[460]
İngiltere, 3 Kasım 1920’de
Mısır’da tutuklu bulunan ve büyük çoğunluğu Anadolu kökenli olan 10.000 Türk
esirini serbest bırakmaya karar vermişti. 400 kişilik bir grup Mısır’ı terk
etmiş ve İstanbul ve İzmit üzerinden Anadolu’ya yönlendirilmiştir. Yunan askeri
yetkilileri serbest bırakılarak evlerine dönecek olan Türk savaş esirlerinin
Anadolu İhtilaline katılacağı endişesiyle bu kişilerin serbest bırakılmasına
karşı çıkmışlardır. Yunanlılara göre Anadolu’ya gönderilen bu esirler gönüllü
veya zorunlu olarak kuvvetle muhtemel Mustafa Kemal’in birliklerinde
görevlendirileceklerdir. Anadolu’nun Yunanistan tarafından işgal edilen
topraklarında esirlerin serbest bırakılmalarına Yunanistan’ın bir itiraz
yoktur; ancak serbest bırakılmaları durumunda Karadeniz üzerinden Anadolu’ya
gönderilmeleri arzulanan esirler Yunanistan’ın çıkarlarına ters düşmektedir.
10.000 Türk esirin serbest bırakılması Yunan güçlerinin Anadolu’daki
operasyonları için tehlikeli görülmüştür.[461]
Yunan Hükûmeti sık sık Türk savaş
esirlerinin geri gönderilmelerinin ertelenmesini talep etmiş ve askeri
nedenlerle bu şahısların geri gönderilmelerinin askıya alınması için
İngilizlerden tekrar bir değerlendirme yapmasını istemişlerdir. Bu konuda
Londra’da bulunan Yunanistan Temsilciliği İstanbul’daki İngiliz Askeri
Heyetinin aldığı kararla ilgili görüşlerini İngiltere Hükûmetine bir mektupla
sunmuştur. Lord Curzon’a yazılan mektupta, İngiltere’nin serbest bıraktıkları
Osmanlı esirlerin Millî Mücadeleye katılma tehlikesinden söz edilerek bu
durumun gerçekleşmesi halinde Yunan işgalinin karşılaşacağı zor durum
anlatılmıştır.2595 [462]9
Kasım 1920’de Lord Curzon, Mısır’da yaklaşık 500, Mezopotamya’da 800 esirin
serbest bırakıldığını ve bölgeden ayrıldığını, 4.000 esirin de serbest
bırakılmak üzere beklediğini yazmıştır.[463]Diğer
taraftan Yunan temsilcisi Caclamanos’un 22 Kasım 1920 tarihli mektubunda,
İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliğinden alınan bilgilerde Hindistan’daki
Osmanlı esirlerinin sayısının 12.000 olduğu yazılıdır. 2.000 esir Anadolu’ya
gelmek üzere Hindistan’dan yola çıkarılmış, 8.000 esir de İstanbul’da
ulaşmıştır.[464]
22 Kasım 1920’de İstanbul’daki
Yunan Askeri Heyeti Anadolu’ya evlerine gönderilen Türk savaş esirlerinin Milli
Mücadele güçlerine kaydoldukları ve Mısır’a gönderilen bir Türk heyetinin geri
gönderilecek olan Türk savaş esirlerine Milli Mücadele’ye katılmaları hususunda
baskı yaptıkları bilgisinin alındığını iddia etmiştir. Oysaki Hindistan’dan
İstanbul’a doğru gitmekte olan ve açık denizde bulunan 1.642 Türk savaş
esirinden başka Mısır’daki yaklaşık 327 hasta ve Malta’daki 109 siyasi esirin
dışında tüm Türk savaş esirlerinin geri gönderilmeleri tamamlanmıştır. İngiliz
açısından ise Türk savaş esirlerinin tutuklu bulundurulmaları ciddi bir masraf
doğurmaktadır. İngiliz Savaş Merkezine göre esirlerin geri göndermeleri Ağustos
1919’dan beri Yüksek Konsey’in rızası dâhilinde gerçekleştirilmektedir. Bu şartlar
altında Kurul, geri göndermelerin askıya alınmalarını uygun bulmamaktadır.[465]
Esirlerin
memlekete iadesi ve ulusal güçlere katılması sadece Yunanlıları değil
Ermenileri de rahatsız etmiştir. Ülkelerinin dışında bulunan 200.000 Türk
esirin İngiliz yetkililerce ülkelerine iadesine dair hazırlanan rapor,
İngiltere’deki Ermeni toplumunda şaşkınlık yaratmıştı. Ermeni karşıtı eski
muharip eratın geri gönderilmesi gittikçe güç kazanan Türk Ulusalcı Harekete
katkı sağlayacaktır. Türk birliklerin ve diğer güçlerin zaten Ermenistan
Cumhuriyeti’ni işgal etme niyetinde olduklarına dikkat çekilmiştir. Bu nedenle
Türk barış anlaşmasına imza atarak Türk esirleri serbest bırakmak Ermeniler
açısından oldukça tehlikelidir.[466]
Savaşan devletler, sadece silahlı
kuvvetleri değil sivil halkı da düşman olarak görmüş ve gözaltına almıştır. Bu
kişilere her ne kadar gözlem altında oldukları söylense de savaş esiri olarak
muamele görmüşlerdir. Çoğu zaman savaşçı esirlerle aynı muameleyi görmüşlerdir.
Zamanla, bu esirlerin diğer savaşçı esirlerden ayrı tutulmalarını gündeme
getirmiş ve bu durum sivil esirler için yeni özel bir hukukun doğmasına yol
açmıştır. Böylece sivil halktan olan veya bir devletin askeri ve yetkili
personeli olsa dahi savaş sırasında esir edilmeyen kişilerin savaştan en az
etkilenmeleri içi çaba gösterilmiştir.
1.1
yüzyıldan beri devam eden savaş hukukunun
oluşturulmasına ve savaş esirlerine uygulanacak muamelelere dair gelişmeler
Birinci Dünya Savaşı sırasında da savaşan devletler arasında devam etmiştir.
Bern İtilafnamesi böyle bir çalışmanın sonucudur. Bern İtilafnamesi ile
öncelikle malul esirler ve sivil esirlerin durumlarının iyileştirilmesi ve
karşılıklı olarak değiştirilmesini amaçlanmıştır. Bu anlaşma ve sonrasında
imzalanan düzenlemeler sadece esirlerin durumlarının düzeltilmesini ve evlerine
gönderilmesini sağlamamış aynı zamanda savaş hukukun geldiği son nokta
açısından da önemli olmuştur. Savaş hukukun adeta bir çerçevesi çizilmiştir.
Aldığı kararlar bakımından Lahey Konferansı’nda kabul edilen sözleşmelerin
devamı niteliğindedir. Savaş esirleri açısından bakıldığında Bern İtilafnamesi
savaş hukuku gelmiş olduğu o zamanki en ileri seviyedir. İtilafnamede sadece
harp esirleri değil sivil esirlerin de durumu değerlendirilmiş ve hatta geri
getirilmeleri için sivil esirlere ve malullere öncelik verilmiştir.
İtilafnamenin uygulanmasında detaylarda ortaya çıkan sorunlar ve hemen ardından
savaşın sona ermesi ve Mondros Mütarekesi’nin imzalanması mübadeleyi
geciktirmiştir. Mübadele genel anlamda Mütareke’den ancak bir yıl sonra
başlayabilmiştir.
6.8
Esirlerin
Yurda Dönmesi Sürecinde Yapılan Esirlere Yönelik Diğer Faaliyetler
Savaş sonrası kamplarda
hayatlarını kaybetmeyip sağ kalanlar esirler açısından iki farklı durum
karşımıza çıkmaktadır. Savaşın sona ermesine rağmen ülkesine dönemeyen
esirlerin durumu ayrı bir trajedi iken dönenlerin durumu ise kalanlardan farkı
değildir. Öncelikle herhangi bir sebeple dönemeyen esirlerin durumu mecliste
sık sık gündeme gelmiştir. Örneğin bu amaçla 22 Eylül 1923 günü Kastamonu mebusu
Halid Bey’in verdiği bir tahrirde Rusya, İngiltere ve diğer yerlerde kalmış
esirlerin geri getirilmesi konu edilmiştir. Rusya’da kalan esirler için
Moskova’ya özel bir heyet gönderilmiştir. Buna rağmen İngiliz ve diğer
devletlerin sömürgelerinde henüz iade edilmemiş esirlerin tetkiki için oralarda
bulunan devlet memurlarının, yoksa Hükûmetin görevlendirmesiyle Kızılay
tarafından buralara gönderilecek özel bir heyetin görevlendirilmesi
önerilmiştir. Hangi memleketlerde esirlerin olabileceği Müdafaa-i Milliye
Vekaletince tespit olunduktan sonra ilgili yerlere heyet gönderilmesine karar
verilmiştir.[467]
Aynı günkü oturumda, Millî Mücadele içinde yer almayan ve Lozan Antlaşması’na
göre milli sınırlar dışında kalan general, amiral, subay ve askeri personelin
durumu görüşülmüştür. Yemen’den Osmanlı askerlerinin çekilmesiyle bir kısım üst
rütbeli subay da dahil olmak üzere sivil ve askeri personel orada esir
kalmıştır. Buralarda kalıp ülkelerine dönmeyenlere antlaşmayı müteakip altı ay
içinde dönmeleri şartıyla meclis af çıkarmıştır. Ülkesine dönemeyen askeri ve
sivil kişilerin durumları ise birbirinden farklıydı. Savaş süresince Arap
ayaklanmalarına katılmayan ve Osmanlı Devleti’ne bağlı kalan Yemen İmamı İmam
Yahya, bazı subayları rehin olarak tutmuş, bir kısmı ise kendi isteğiyle orada
kalarak harp üzerinde tesir etmek ve düşmana karşı İmam Yahya ile iş birliği
yapmak için geri dönmemiştir. Bundan hariç olarak çoğunluğu ise esareti kabul
ederek orada kalmışlardır. Daha sonları ise Osmanlı Devleti’nden ümidi kesen bu
kişiler geri dönmemişler, bulundukları bölgelerde yaşamayı tercih etmişlerdir.[468]
Müdafaa-i Milliye Vekili Ali
Fethi Bey, subay rütbesinde Rusya’da bulunan esirlerin miktarının 8.000 ile
10.000 arasında olduğunu, başka bir ülkede esirlerin bulunduğuna dair bir
bilginin olmadığını belirtmiştir. Meclisteki oturumda Japonya’da da esirin bulunduğu
dile getirilmiş, fakat meclisin elinde böyle bir vesikanın olmadığı
söylenmiştir. Yunanistan’da bazı esirlerin bulunduğu basına yansımış, fakat bu
konuda da resmi olarak Türk makamlarına ulaşan bir bilgi olmamıştır. Başka
ülkelerde bulunan geri dönmemiş veya dönememiş esir sayısının çok cüzi
miktarlara indiği anlaşılmıştır. Kastamonu Mebusu Halid Bey ise Vekil Bey’in
izahını yeterli bulmayacaktır. Anadolu’da hayatı ve ölümü meçhul kalan binlerce
kişinin olduğunu, halktan çok büyük şikayetler geldiğini hatırlatmıştır. Sadece
Kastamonu’da kazaları dahil 18.000 askerin durumunun bilinmediği, 72 vilayet
düşünülürse 100.000’den fazla kayıp asker olabileceğini ileri sürmüştür.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde ilan edilen seferberlikte 1871/72 doğumlulardan
1900/1901 doğumlulara kadar, İstiklâl Muharebesi’nde 1881/82 doğumlulardan
1901/02 doğumlulara kadar olan askerler silâhaltına alınmıştır. Hayatından
haber alınamayanların ekseriyeti er ve erbaşlardır. Bu er ve erbaşların
çoğunluğu köylü olup iş, güç ve çift ile uğraşmakta olduğundan genç yaşta
evlenmişlerdir. Bugün hayatları meçhul kişilerin pek çoğu evlidir ve geride eş
ve yetim çocuk bırakmışlardır. Aileleri bugün kimsesiz kalmıştır. Yaralı olarak
ya da vesaire şekilde esir düşen subaylardan hayatta kalıp kalmadığı meçhul
olanlara esir muamelesi yapılmış olup maaş bağlanmıştır. Bu maaş esir maaşı
olup diğer emekli olanlara kıyasla biraz daha düşüktür. 1923 sonuna kadar bir
belge ile ya da mektupla durumunu bildirmeyenler şehit olarak kabul edilecek ve
ona göre muamele yapılacaktır. Bu tarih o günkü şartlarda yetersizdir. Esaret
altında olup durumunu bildiremeyen, kendi isteği ile dönmeyen, yaralı durumda
olup gelmeye imkânı olmayan kişiler de olabilecektir. Her bir esirin ayrı özel
bir durumu olabilecektir. Bu sebeplerle hayatta olduğu halde ülkesine dönememiş
kişilerin mevcut olma ihtimali de bulunmaktadır.[469]
Savaş sona ermiş ve esirlerin
dönüşlerinin tamamlanmasına rağmen hala ülkesine dönemeyen esirlerden birisi
Bağdat’ta İmam-ı Azam meydanında, Türk kahveci Mehmed Çavuş’un yanında kalan
Türk askerlerinden Yalvaçlı Abdullah’tı. 2602
Memleketine dönebilmesi için
Ağustos 1924’de İngiliz temsilciliğine müracaatta bulunmuştur. İngiltere
Diplomatik Temsilciği Konya Vilayeti, IV. Bölük, III. Tabur, VII. Sahra Topçu
Alayı 53. Tümenden olan bu kişinin savaşı sırasında en son bulunduğu Filistin
Cephesi’nde İngiltere güçlerine esir düştüğü bilgisini vermiştir.2603 [470]
Esaret sonrası bulundukları
yerlerde kalıp geri dönemeyen esirlerden bazıları Kızılaya dilekçe yazarak
memleketlerine dönmek için yardım talebinde bulunmuşlardır. 7 Mart 1925’de
Çorum Valisi tarafından İstanbul’da Kızılaya yazılan bir dilekçede, Dünya
Savaşı’nda esir olarak Bağdat’ta kalan Çorum’un Burhan Kethüda Mahallesi’nden
Oflaz oğlu İbrahim’in evine dönmesi için kendisine gönderilen para konu
edinilmiştir. Oflaz oğlu İbrahim’in dilekçede belirtilen bir adreste Kahveci
Türk Hamdi Çavuş’la görüşmekte olduğu ve yol harçlığı tedarik edememesi
sebebiyle memleketine dönemediği anlatılarak; adı geçen esire ulaştırılmak
üzere babası Halil tarafından Çorum Postanesine teslim edilen 40 liranın
kendisine verilmesi ve en kısa sürede bu kişinin evine dönebilmesi için yardım
edilmesi istenmiştir.[471]
Birinci Dünya Savaşı esnasında
kurulmuş bir banka olan İtibari Milli Bankası, yasal süre olan 5 seneyi
geçtikten sonra hesaplarda herhangi bir hareketliliği olmayan 18-20.000
arasındaki temettüatı kendi sermayesine katmıştır. Zamanın olağan üstü
şartlarını dikkate alınmamıştır. Esaret altında kalmış, şehit olmuş ve ülkelerine
geri dönememiş subayların aileleri de zamanı içerisinde bankaya müracaat
etmemişler ve bu para bankanın sermayesi olmuştur. El konulan bu temettüat ordu
tarafından birçok subaya esham (pay) olarak gönderilmiş ve hatta onların aslı
senetleri mübadele edilmiştir.[472]
Geri dönemeyen esirlerin büyük
bir kısmı kamplarda şehit olmuştur. Şanslı olup vatanına dönebilenlerden
bazılarını memleketlerine ulaştıklarında onları büyük dramlar beklemekteydi.
Kamplarda şehit oldukları sanılan, şehit olduklarına dair şahit bulunan, bu
hüküm gereğince nüfus kaydından düşürülen pek çok esir evlerine döndüklerinde
büyük travmalar yaşayacaktır. Pek çoğu eşini, çocuğunu bulamadığı gibi bulanlar
da bazen eşlerinin başkası ile evlenmiş olduklarına şahit olmuştur. Kastamonu
mebusu Halid Bey’in Meclis Başkanlığına verdiği 2 Eylül 1923 tarihli önergede
bu duruma bir örnek vardır. Savaş sırasında veya hemen sonrasında Rusya,
İngiltere ve diğer devletlere esir düşmüş askerlerin büyük kısmının resmen iade
edilmesine rağmen iadeden çok sonra apansız gelenler olduğu gibi hiç dönemeyen
oralarda kalanlar da olmuştur. Halid Bey’in mecliste anlattığına göre mensup
oldukları Asker Alma Şubelerine muharebede şehit oldukları resmen bildirilmiş,
askerlerden evine dönenler çıkmış ve bu sebeple ailevî facialar yaşanmıştır.
1923 yılının sonuna gelindiğinde dahi, Ankara’ya yakın köylerden birinin
nüfusunda kayıtlı bir askerin kendisiyle beraber muharebede bulunmuş, iki
şahsın tanıklığıyla resmen şehadetine hükmedilmiş ve bu hüküm üzerine zevcesi
başka biri evlendirilmiştir. Öldü hükmedilen asker ansızın köyüne gelmiş ve
karısının başkası ile evlendiğini görmüştür. Söz konusu kişi, şehadetine yalan
yere şahitlik ederek karısının başka birisi ile nikahlanmasına sebep olan iki
şahıstan birine kin bağlayarak saldırıda bulunmuştur. Bu bilgi kendisine ulaşan
Halid Bey, verdiği önergede bu tür vakaların yurdun pek çok yerinde
rastlandığından bahsetmiştir. Bu gibi vakalara şahit olunduğu için kocasının
şehit olduğu resmen bildirilmiş bazı asker aileleri de ümitlendirmiş, asker
kocalarının geleceklerini nazar-ı dikkate alarak talipleri olduğu halde tekrar
evlenememiş ve bu sebeple de miras meselelerinde de sorunlar çıkmıştır.
Beklenmedik bir anda gelen esir askerlerin hemşerilerinden tanıdıkları hakkında
bilgi vermesi veya şehit olduğu zannedilen askerler hakkında esarette
bulunduklarına dair vermiş oldukları haberler geri kalanları ümitlendirmiştir.[473]
Doğru ya da yanlış olma ihtimali
olmakla beraber bu haberler aile meselelerinin uzamasına ve hukuki meselelerin
çözülememesine sebep olmuştur. Bu arada kayıp olan bir başka esir, ikinci sınıf
ihtiyat teğmeni piyade 930. Taburundan Dadaylı 1888/89 doğumlu Hafız Kemal oğlu
Ahmed Hilmi Efendi’dir. Ahmed Hilmi Efendi’nin de Basra’da olup olmadığının
yapılacak tahkikat ile ortaya çıkarılması istenmiştir. Ahmed Hilmi Efendi 4
Ağustos 1916’da Kemah civarında yaralı olarak Ruslara esir düşmüş, bilahare
kıtasından şehadeti bildirildiği halde Sibirya’dan Hindistan’a ve oradan Irak’a
firar etmiştir. Basra’da İngilizlerce derdest edilerek tutuklanmıştır. Hâlbuki
Hariciye Vekâleti ve Kızılay vasıtasıyla yapılan tahkikat neticesinde
İngilizler Basra’da Ahmed Hilmi Efendi isminde bir esir olmadığını
bildirmişlerdir. Son zamanlarda firar ederek gelen askerlerin ve Afganistan’dan
gelen bazı subayların ifadesine göre Sibirya’da, Kafkasya’da ve diğer esir
kamplarının bulundukları yerlerde kalan bazı subay ve askerler yerlilerle
ilişkileri olmuş ve hatta evlenmişlerdir. Yerlilerle evlenen esirler,
kamplardan kaçan esirler veya firariler olmuştur. Tüm bunlar göstermektedir ki
mübadele anlaşması gereği esirlerin iade edilmesine rağmen dünyanın değişik
bölgelerinde resmî muamelat hâricinde Türk esirleri kalmıştır.[474]
Sonuç olarak esirlerin bir kısmı
dünyanın değişik yerlerinde kalmaya mecbur olmuş ve bir süre sonra dönmelerine
mâni olan sebepler ortadan kalkmıştır. Buna rağmen ülkesine bir daha dönmeyen
esirlerin sayısı az değildir. Bir kısmı ise eşlerini yanlarında getirmek
istemiş fakat bu çoğu zaman mümkün olmamıştır. Bu sebeple memleketin nüfusa
olan ihtiyacı da dikkate alınarak emin vasıtalarla vatanlarına kavuşamayan bu
kişilerin bir an evvel ülkeye dönmeleri için aşikâr ve gizli tahkikat yapılması
Halid Bey tarafından mecliste gündeme getirilmiştir.[475]
Esir olan askerlerin esaretleri
sırasında ve esaretleri sonrası nasıl aylık alacakları ve kendilerine nasıl
yardım yapılacağı meclis tarafından düzenlenmiştir. Öncelikle subay ve er ve
erbaşların yani neferin durumu ayrı değerlendirilmiştir. Subaylar esaretleri
boyunca maaş alırken neferlerin aylıkları olmadığından tüm masrafları esir
tutan devlet tarafından karşılanmıştır. Buna göre de meclis esirlerin
ailelerine maaş ya da yardımda bulunmuştur. Esaret altında bulunan general,
amiral, subay ve askeri personele, nezdinde bulundukları Hükûmet tarafından
kendi eş değer personellerine verdikleri maaş kadar maaş verilmektedirler.
İngiltere, Fransa, Rusya ve diğerleri kendi subayına verdikleri maaşı esir
ettikleri askerlere de vermişlerdir. Bu maaş muhtelif olmakla beraber tüm
devletlerde yaklaşık aynıdır ve verilen miktar Osmanlı Devleti’nin askerlerine
verdiklerinden daha fazladır. Bundan dolayıdır ki 28 Şubat 1915’te Askeri
Tekaüt ve İstifa Kanunda bazı değişikliklerin yapılmasına dair teklifle
esarette maaş alan askerlere esaretleri boyunca başka bir adla da olsa maaş
verilemeyeceği, yalnızca çocuklarına ve ailesine üçte bir oranında maaş
bağlanacağı kararı alınmıştır. Bu maaşı alma hakkına çocuk, eş ve evli olmayan
kız kardeşler sahiptir.2609 [476]
Savaş esnasında kaybolan üst
rütbeli subay ve generallerin de tıpkı esirler gibi üçte bir maaş alması meclis
gündemine gelmiş, üst düzey subay ve generallerin düşük rütbeli subaylarla aynı
maaşı alması Meclis-i Ayanda muhalefete sebep olmuş; en azından yarısı kadar
olması gerektiği söylenmiş, fakat diğer esirler gibi maaşlarının üçte bir
oranında olması kabul edilmiştir.[477]
Meclis-i Ayan’da yapılan 15 Ocak
1918 tarihli görüşmelerden esaret altındaki esirlere ne kadar maaş verildiği ve
niçin verildiği anlaşılmaktadır. Hicaz bölgesinde bulunan memurlardan 90’ı
esaret altın olup Medine’de görev yapan 16 memur ise esir edilmemiştir.
Meclis’te Hicaz’a gönderilecek para görüşülürken aynı zamanda esaret altındaki
bulunan memurlara gönderilen paralar da görüşülmüştür. Burada esaret altındaki
memurlara maaşlarının yarısı ödendiği görülmektedir. Diğer yarısı ise
ailelerine verilmektedir. Bazı vekiller tarafından esaret altında olanlara esir
tutan Hükûmetlerce para verildiğinden bu kişilere ayrıca neden maaş verildiği
sorulmuş, Hicaz Sıhhiye Müdürü Kazım İzzettin Bey, kendilerine maaş verilip
verilmediği hakkında bir bilgi sahibi olmadıklarını sadece iaşe yardımı
yapıldığını sandıklarını söylemiştir.[478]
28 Ocak 1918 tarihine
gelindiğinde Askeri Tekaüt ve İstifa Kanunu’nun bazı maddelerinin
değiştirilmesi ihtiyacı yeniden doğmuştur. Kanun’un 35. ve 36. maddelerinin
değiştirilmesi meclis gündemine gelmiş ve bu kanunla general ve amirallerle,
subay, üst rütbeli subayların, yedek subayların, askeri sivil memurların ve
vefatları sebebiyle düşük rütbeli subay ve subay adayları ile onbaşıların;
ailelerine birinci sınıf malul aylığının, esarette olanlardan kendi ecelleri
ile ölenlere ikinci sınıf malul aylığı bağlanması teklif edilmiştir. Birinci
derecede malul olan askerlere 300
kuruş maaş verilirken ikinci
sınıf malullere 225 kuruş maaş verilmesi öngörülmüştür. Esaret altında iken
ölenlere ise ikinci dereceden maaş bağlanması kararlaştırılmış olup bu maaşın
%75’i ailesine verilecektir. Bunun yanı sıra savaş halinde, eşkıya ile
mücadelede veya bir görev esnasında şehit düşenlerin ailelerine birinci
dereceden malul aylığının %75’inin, bir görev esnasında hastalanıp da vefat
edenlere birinci dereceden malul aylığının %65’i bağlanmasına karar
verilmiştir.[479]
Hayat ve ölümleri meçhul
addedilenlerin durumu ve bu kişiler hakkında yapılacak resmi işlemlere dair
hukuki meselelerin meclis tarafından çözülmesi amaçlanmıştır. Konuya ilişkin
önerge Büyük Millet Meclisinde görüşüldükten sonra tahkikatın yapılması için
Meclisi Başkanlığı direktifiyle heyetler kurulmuştur. Adliye, Müdafaa-i
Milliye, Hariciye, Sağlık ve Sosyal Yardım Vekâletlerinden de görüş
sorulmuştur. Millî Savunma Bakanlığının Büyük Millet Meclisi İcra Vekilleri
Başkanlığına gönderdiği cevabi yazıdan öğrenildiğine göre Rusya, İran,
Lehistan, Makedonya, İngiltere, Fransa ve İtalya’da kalan esirlerin durumu ile
ilgili adı geçen devletler nezdinde girişimde bulunulmuş, durumları geniş bir
biçimde incelenmiştir. Esir düşüp geri dönmeyen kayıp kişilerin hukuki
durumlarını açıklayan bir yazıyı 24 Eylül 1923’de Büyük Millet Meclisi’ne
göndermiştir. Kayıp kişinin hakikaten vefatı malum ve sabit olduğu takdirde
karısının başkasıyla evlenmesinde beis yoktur. Bunun için makul sürenin
üzerinde olan durumlar vaki değil ise akranlarının vefatıyla ki kayıp kişinin
doksan yaşına ulaşmasıyla, harp sahasında düşman ile muharebe gibi durumlarda
kaybolmuş olmuş ise ölümüne büyük ihtimal zan getirilecek müddetin geçmesiyle
vefatına hükmedilir. Bu suretle de karısı hüküm tarihinden itibaren vefatın
bekleme süresi tamamlandıktan sonra evlenebileceği gibi malların dahi hemen var
olan varisleri arasında taksim olunacaktır. Bu durumlar söz konusu değilse yok
olan kişi hakkında hayatta olduğu itibar olunacağından bu suretle kayıp kişinin
eşine talebi halinde nafaka takdir edilir. Ayrıca karısı isterse müracaatla
nikahın feshi talebinde de bulunabilir. Bu durumda usulüne uygun olarak kadı
tarafından karısı ile kayıp olan koca arasındaki nikah feshedilebilecektir. Bu
halde de karısının fesih tarihinden itibaren lazım gelen iddet dönemini
tamamladıktan sonra evlenebilmektir.[480]
1925
yılının başına gelindiğinde, yukarıda açıklanan Birinci Dünya Savaşı’ndan
dönmeyen esirlerin eşlerinin hukuki durumu meclisin gündemine bir daha gelmiş
ve bir öncekini tekrar edilmiştir. 26 Ocak 1925 tarihli meclis oturumunda
Kastamonu Mebusu Halid Bey, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklâl Harbi’nde hayat ve
ölümü meçhul kalan asker, subay ve sivil kişilerin miktarı ve bu meçhul
kişilerin eşlerinin hukuku durumları hakkında Adliye ve Müdafaa-i Milliye
Vekâletlerinden bilgi istemiştir. Adliye Vekâleti bu durumdaki kadınların iki
suretle evlenebileceklerini söylemiştir. Birinci durum, esarette bulunup da
dönmeyenler hakkındadır. Bu kişiler ölümleri hakkında kesin zan oluştuktan
sonra ölümüne hükmolunur ve miras işlemleri ardından eşleri de evlenebilirler.
İkinci durumda, ölümleri kesin olarak hükmolunmadan önce evlenebilmeleri kadın
nafakasını bulamazsa ve almak imkânını da göremezse mümkündür. Bu durumda
hâkime müracaat edip nikâhının feshini talep edebilir ve nikâh feshedilince ancak
başka biri ile evlenebilir.[481]
Örneğin, 1924, 1925 ve 1926 senesinde emekliler, yetim çocukları ve dul
kadınlar ve esirlerin maaşları yıllık 5.000 lira olmak kaydıyla aylık 420
kuruştur. Ailelerinin aldıkları maaş ise emekliliklerden tam ve dul kadın aileleri
4.000 lira yıllık maaş alırken esir aileleri yıllık 3.600 lira maaş almaktadır.[482]
6.9
Yurda
Dönmeleri Sonrası Esirlerin Durumu
Bazı esirler esaretten kurtulup
memlekete dönseler de şanssızlık peşlerini bırakmamış, özgürlüklerine
kavuşmaları zaman almıştır. Bazı esirler yurda döndükten hemen sonra henüz
evine ulaşmadan yolda veya Anadolu Hareketi’ne katılıp savaşırken Yunanlılara tekrar
esir düşmüştür. Manisa Jandarma Taburu Kumandanlığından yazılan ve 28 Haziran
1920 tarihinde Dâhiliye Nezaretine gönderilen bir rapora göre Yunan kuvvetleri,
Manisa’yı işgalleri esnasında kasaba ve köylerde Müslümanlara karşı katliam,
tecavüz, yağmacılıkta bulunmuş, yerli ve başıbozuk Rumlarla birlikte hareket
ederek Manisa-Akhisar demiryolu güzergâhında bulunan bütün köylerde İslâm
nüfusunu katledip mallarını yağmalamışlar, bağ ve bahçelerinde çalışırken
tutuklanan yüzlerce Müslüman’ı tutsak etmişler ve Atina’ya göndermişlerdir. Bu
sırada Mısır’daki esir kamplarından serbest bırakılan 160 kadar Türk esiri de
Manisa’da tekrar esir edilmiştir. Ağır şartlarda çalıştırılan bu esirlerin
gıdasızlık ve işkence yüzünden vefat ettikleri bilinmektedir.[483]
Ayrıca 13 Haziran 1920 tarihinde Akhisar'dan Manisa’ya gelen 250 esir
Yunanlılarca Yenihan’da tutuklanmıştır.[484]
1919’un başında memleketlerine
gitmek üzere İzmir’e uğrayan esirler Yunanlılar tarafından tutuklanarak ne
İstanbul’a dönmelerine ne de memleketlerine gitmelerine müsaade edilmiş ve
haklarında yeniden esir muamelesi tatbik olunmuştur. Yenigün gazetesinin
haberine göre İzmir’e gelen 90 neferin memleketlerine sevklerine engel olunmuş
ise de vuku bulan teşebbüsler neticesinde gerek bunların ve gerek sonra geleceklerin
serbestçe memleketlerine dönmeleri garanti altına alınmıştır. İşgal bölgeleri
dışındaki Söke ve Kuşadası’na gönderilen esirlerin Selçuk, Aziziye ve Balatçık
istasyonlarından geri çevrildikleri dahi olmuştur.[485]
Şanslı olup Selimiye Kışlası’na
getirilen esirleri ise başka türlü sorunlar beklemektedirler. Kışlaya getirilip
bırakılan esirler için Hükûmetçe hiçbir hazırlık yapılmamıştır. Örneğin, Mayıs
1920’de 3. kafile olarak Mudanya’dan İstanbul’a 515 nefer getirilmiştir.
Bütçenin olmaması sebebiyle İstanbul’da oturmayanlar evlerine
gönderilememiştir. Binlerce esir kışlaya bırakılmış, üst üste yaşamak zorunda
kalmıştır. Düzensizlik ve pislik içinde ortalıkta dolaşan Mısır’dan gelen Türk
esirleri isyan etmekten başka çare bulamamıştır. 17 Mayıs 1920 tarihli
yazışmalara yansıyan
Türk esirleri arasında çıkan
isyan üzerine askerlerin memleketlerine gönderilmelerine karar verilmiştir.[486]
Selimiye Kışlası’nda
memleketlerine gönderilmek üzere bekleyen 5.000 kadar esir bulunduğunu bildiren
basında haberler çıkmıştır. Antalya ve Bursa bölgesi mürettebatından 1.200
kişiyi Anadolu’da vatanı kurtarmak için çarpışan Türk askerlerinin üzerine
süren Ferid Paşa ve iş birliği içindeki İngilizler, evlerine ve ailelerine
kavuşmanın heyecanını yaşayan esirleri de Anadolu’daki milis kuvvetleri üzerine
sevk etmek üzere ikna etmeye, hatta paralar vadiyle heveslendirmeye çalışmış ve
kışkırtmıştır. Fakat vatanını seven bu kahraman askerler bu yoldaki teklifleri
hakaretle reddetmiştir. Bunun üzerine Ferid Paşa Hükûmeti, bu yüksek ahlaklı
kişileri yurtlarına göndermekten korkarak onları Selimiye’de adeta mahpus gibi
tutmak yolunu seçmiştir. Ancak esaretten dönen bu askerler kendi
memleketlerindeki bu haksız zulümden şikâyetlerini isyan derecesine
vardırdıklarından nihâyet Ferid Paşa Hükûmeti onları parça parça memleketlerine
göndermeğe mecbur kalmıştır.[487]
İstanbul’a hapsedilen esirlerin
isyanı batı basınına da yansımıştı. Habere göre Mısır’dan henüz geri
gönderilmiş olan 3.000 Türk esir, kendilerinin bu amaçla Anadolu’ya
gönderilecekleri söylendiğinde ayaklanmışlardı. Uzun süren savaş dönemi ve
arkasından gelen esaret Türk askerlerini yormuş ve isyana mecbur kalmışlardı.
İstanbul Hükûmeti tarafından Mustafa Kemal’in güçlerine karşı koymaları için
Türk birliklerini ikna etme çabaları günden güne daha da zor bir hal almaya
başlamıştır.[488]
İstanbul Hükûmeti ve İngilizler
için esirleri evlerine göndermekten başka çare kalmamıştır. Bunun için Harbiye
Nezareti Üsera Muamelat Şubesinden Erkân-ı Harbiye’ye bir yazı gönderilmiş ve bu
yazıda Selimiye’de toplanmış olan esirlerin memleketlerine sevk edilebilmeleri
için İngilizler tarafından gerçekleştirilen vize muameleleri hakkında bilgi
verilmiştir. 31 Mart 1920 tarihinde İngiliz İrtibat Zabiti tarafından Harbiye
Nezaretine gönderilen bu bilgi notu ile yurda dönen harp esirlerinin
memleketlerine gönderilmesinde uygulanacak muamele anlatılmıştır. Gerekli
şartlara riayet edildiği takdirde, esirlerin evlerine dönmelerinde bir sakınca
yoktur. Öncelikle harp esirlerinin isim cetvelleri hazırlanarak her kazadaki
kişileri ihtiva etmek üzere takım takım Galata’da İngiliz I.A.P.G. şubesine
verilecektir. Ayrıca takımlar mümkün mertebe küçük kafileler halinde olacaklar
ve özel durumlarda herhangi bir itiraz edilecek nokta yok ise I.A.P.G İngiliz Şubesince
her takım müştereken vize olunacaktır. Esir cetvelleri savaş esirlerinin
künyelerini de ihtiva edecektir. Çoğu savaş konusunda uzman Teşkilat-ı Mahsusa
üyeleri normal esir kamplarının dışında tutulmuştur. Bu kişiler, Orta Doğu’daki
kamplar kadar uzak kıtalardaki kamplara gönderilmişlerdi. İngilizler bu
kişilerin Anadolu’ya dönmelerini önlemek ya da geciktirmek amacındadır.
Anadolu’da işgali sırasında kendilerine engel olacak silahlı bir kadronun
burada kurulmasını istememişlerdir. Yanız bu konuda çok başarılı
sağlayamamışlar, esaretten dönenlerin Anadolu’da Millî Mücadele’ye
katılmalarına engel olamamışlardır. Aynı yönde bir şikâyette Yunanistan[489]
tarafından gelecektir. Yunanistan’ın Londra Büyükelçisi İngiliz Dışişleri
Bakanlığına gönderdiği 25 Kasım 1920 tarihli bir notada Birinci Dünya
Savaşı’ndan kalan Türk esirlerinin ülkeye döndüklerinde Mustafa Kemal Paşa’nın
saflarında savaşa katıldıklarını önlemek için gerekli tedbirlerin alınmasını
istemiştir.[490]
Esaretten sonraki hayat esirler
için esaret altındaki şartlardan daha iyi olmamıştır. Esaret kurtulup evine
dönmelerinin heyecanını yaşayan esirler bir başka tutsaklığa yakalanmışlar ve
Selimiye Kışlası’nda hapsedilmişlerdir. Fakat kışla kalınmayacak kadar pislik
içindedir. Bu şartlar altında her bir esir kapalı bir ceza evini andıran
kışladan kaçmanın yollarını aramıştır. Örneğin, İbrahim Arıkan,
Mecidiyeköy’deki evine gitmek istemiş fakat reddedilmiştir. Yalnız tüm
masraflar kendilerine ait olmak şartıyla esirlere 3 aylık izin verildiği
bilinmektedir. Kendisinin ise 5 kuruş parası yoktur. Beş altı arkadaşından
beşer kuruş para alarak kamptan kaçmış, bu para ile Mecidiyeköy’e
gidebilmişidir.[491]
Mısır’dan dönen Hidayet Özkök de tüm esirler gibi önce Selimiye Kışlası’na
yerleştirilmiş, geceyi orada geçirmiştir. Künyeleri alınan esirlere bir de
numara verilmiştir.[492]
Hüseyin Koç önce trenle İskenderiye’ye oradan vapurla Selimiye Kışlası’na
getirilmiş, 15 gün burada kalmıştır. Burada bir kişi iple mutfakta kendisi
asmış, bunun üzerine komutanlardan kendilerinin cepheye gönderilmesini
istemiştir.[493]
Esirlerin İstanbul’a terk
edilişini anlatan Mustafa Tütüncü, İstanbul’da serbest kalıncaya değin
yaşadıklarını kaleme almıştır. Mustafa Tütüncü’nün de içinde bulunduğu yurda
dönen esir kafilesi İngiliz gemisinden iki adet şirket vapuruna nakledilmiş ve
köprüye getirilmiştir. Buradan Sultan Ahmed camine getirilmek üzere köprüden
yürütülmüştür. 31 gün süren yolculuğun ardından ayakta durmaya zorlanan
esirlere su bile ikram edilmemiş, ellerinde valizleri 6 yerde mola verilerek
camiye getirilmiştir. Camiye doldurulan esirlere az da olsa bir ilgi gösteren,
bilgi veren yoktur. Başlarında görevli yedek subayın da bir şeyden haberi
bulunmamaktadır. Camiye tanıdıklarını arayan kişiler gelmiş, hatta babalarını
arayan çocuklar gelip babaları hakkında bilgi almaya çalışmıştır. İstanbul’da
tanıdıklarında kalacak yer bulan Tütüncü, kampta yakalandığı dizanteri
hastalığı sebebiyle doktora gitmiştir. Basur olduğunu öğrenen Mustafa Tütüncü
hastanede ameliyat olmuş ve 45 gün hastanede tedavi görerek sağlığına
kavuşabilmiştir. 8 ay kaldığı İstanbul’da dizanteri peşini bırakmamıştır. 8 ay
geçtikten sonra ancak Çorum’a gitmiş ve kısa süre sonra evlenmiştir. Esaretten
dönenlere 6 ay dinlenme hakkı verilmiştir. Diğer esirler ise Mustafa Tütüncü
gibi şanslı değildir. Pek çoğu zor şartlar altında perişan bir şekilde
esaretten sonraki günlerini geçirmiştir.[494]
İstanbul’a sıkışan esirlerin
ellerinde eve gidebilecek kadar dahi para yoktur. Maaş istediklerinde
yetkililer tarafından ödeneğin olmadığı söylenmektedir. Kulaktan kulağa
Anadolu’daki harekete katılanlara çift maaş verilecek dedikoduları da etrafta
dolaşmaktadır. Bu sebeple Hüseyin Aydın, Anadolu’da İstiklal Savaşı’na katılmak
için çabalamış ama başaramamıştır. Memleketi Balkan Harbi’nde Osmanlı
Devleti’nin elinden çıkmış artık gidecek bir memleketi de kalmamıştır. Tüm
Türkiye’yi memleketi saymaktadır. Anadolu’ya geçemeyen Hüseyin Aydın aynı
amaçla Trakya’da mücadele eden Cafer Tayyar Paşa kuvvetlerine katılmıştır. Bu
arada kendisine bir ay izin verilmiş ve iskânın yapıldığı Vize’ye 13 km
uzaklıktaki Kömürköyü’ne gitmiştir.[495]
Çan-İlyasağa köyünden Hüseyin
Koç, Selimiye Kışlası’ndan serbest kalabilmesi için kendisinden kaydiye parası
istendiğini söylemiştir. Esirlerden evlerine dönmek için para istenmektedir.
Ancak İngilizler esir kampında esirlerin ellerindeki birkaç mecidiyeyi de
almış, esirlerin hiç parası kalmamıştır. Askerden birisi 2,5 lira karşılıksız
para vermiş ancak bu şekilde tezkeresini alabilmiştir.[496]
Esaret sonrası vapurla İstanbul’a
getirilen esirlerden Ezine-Geyikli bucağından Ömer Üner de akrabası olanların
serbest bırakıldığını, olmayanların ise dışarı çıkmasına izin verilmediğini
söylemiştir. Bir süre sonra parası olanların gidebileceği, olmayanların
kalacağı bildirilmiştir. Ömer Üner de İstanbul’da bulunan hemşerilerine
güvenerek parası olmadığı halde var diyerek kışladan ayrılmıştır. İstanbul’da
bulunan askerler hemşerilerinin yardımı ile ancak köyüne dönebilmiştir.[497]
Ahmed Ercan da Kasımpaşa’daki bahriye olan askeri köylülerinden aldığı para ile
ancak köyüne dönebilmiştir.[498]
Hüseyin Fehmi Genişol’un içinde
bulunduğu 1.700 kişilik kafile 17 Eylül 1920 günü doğrudan Sultan Ahmed
camisine götürülmüştür. Bir gün sonra dışarı çıktıklarında İstanbul’un işgal
altında olduklarını görmüşlerdir. İstanbullular veya İstanbul’da evi olanlar
hemen evlerine gönderilmiştir. Önceden getirilenler de dahil tüm esirler
memleketlerine gönderilmemiş ve İstanbul’da tutulmuştur. Çoğunun parası
kalmadığından İstanbul’da geçici işlerde çalışmaya başlamıştır. Hüseyin Fehmi
Efendi, 15 lira maaşla bir lokantada çalışacaktır. Bir müddet burada
çalıştıktan sonra annesinden haber almış ve memleketine gidebilmiştir.[499]
Pek çok esir askerlerin
istasyonlarda aç kaldıkları, trene binecek paraları olmadığından evlerine
gidemedikleri bir gerçektir. Örneğin İzmit Askerlik Şubesi’ne müracaat eden bir
askere kendi askerlik şubesine kayıtlı olmaması sebebiyle yardım edilmemiştir.
Bu esir diğerlerinden şanslı çıkmış, halk yardımıyla ancak evine
ulaşabilmiştir.[500]
Esirlerin kamplarda paraları ve
değerli eşyaları gasp edildiğinden veya yönetim tarafından el konulduğundan;
memlekete ulaştıklarında parasız ve aç yaşamak zorunda kalmıştır. İlk gelen
kafileye iç çamaşır, çorap ve ayakkabı dağıtılmış fakat bunlar yeterli
gelmemiş, yeni gelecek kafileler için yeni malzemeler istenmiştir. Fakat Sevk
Komisyonu’nun bu isteği malzeme yetersizliğinden karşılanamamıştı. Bunun
üzerine Eylül ayında Ordu Dairesinden Selanik ve Mısır’dan dönecek esirler
askerler için 5.000 ayakkabı ve çorap istemişti. Ordu Dairesi de Levazımat
Dairesi’nden bu talepten haberdar etmiştir.[501]
Vatanlarına döndükleri halde
evlerine ulaşamayan, İstanbul’da tutulan veya başıboş gezen esirlerin perişan
hali, İstanbul sınırlarını aşmış yabancı basına da yansımıştır. Mart 1921’de
Amerikan gazetelerinde İstanbul’un kalabalık bir şehir haline geldiğinden,
şehirde sığınmacıların çok fazla olduğundan, pek çoğunun kıtlık içinde
yaşadığından ve sokaklarda gezen Mısır’dan Türkiye’ye dönen esirlerin
perişanlığından bahsetmektedir. Esirler İstanbul’a sefil bir kıyafet içinde
gelmişlerdir. Amerikan basını, Amerikan yardım kuruluşlarının esirlere yardım
ettiklerini fakat bunun çok zor ve sıkıntı bir süreç olduğunu yazmışlardır.[502]
Esaret sonrası evlerine dönen
esirler, İstanbul’da gördükleri karşısında kahrolmuşlar ve özgür kaldıklarına
sevinememiştir. Esirler için umutla gelinen vatan tam bir hayal kırıklığı ile
son bulmuştur. İstanbul ve İzmir işgal altındadır. Ülkenin İngiliz, Fransız ve
İtalyan askerlerince kuşatıldığını öğrenen esirler üzüntüye boğulmuştur.
Hüseyin Aydın, her dönen esir gibi İstanbul’un esaret altında olduğunu görünce
hissettiği, üzüntüsünü yazdığı hatıratta dile getirmiştir. Esaretten dönen bir
diğer esir Emin Çöl için savaş sonrası Mersin artık eski Mersin değildir.
Kendisi gibi yıkık ve başı eğiktir. Anadolu’nun diğer şehirlerinin de
Mersin’den bir farkı yoktur.[503]
Esaretten dönüp İstanbul’a terk
edilen esirlerin belki de karşılaştıkları en büyük sorun, ne yapacaklarını
bilememeleridir. Uzun süren savaş ve ardından gelen esaret hem bedenen hem de
ruhen esirleri çok yıpratmış ve esirlerde derin yaralar açmıştır.
Memleketlerinde kendilerini bekleyen anne, baba, eş ve çocuklarını görmek
istemekte, fakat çoğu evlerine gidecek parayı dahi bulamamaktadır. Evine
gidecek kadar para olanlar ise ailesini nasıl geçindireceğini düşünerek bu hali
ile evine gitmek ve ailesine görünmek istememektedir. Az çok eğitim almış ve
ordunda veya devlette görevde bulunmuş esirler, bir memuriyet için değişik
yerlere iş müracaatında bulunmuştur. Örneğin 1883 doğumlu İstanbullu bir esir,
esaretten sonra Emniyet Umum Müdürlüğüne yazdığı dilekçede iş istemektedir.
Kendisi seferberlikten beri jandarma Takım Kumandanlığında hizmette
bulunmuştur. Bilahare Bağdat’ın düşmesi ile İngilizlere esir düşmüş, esaretten
firar ederek vatanına dönmüştür. Jandarmada uzun müddet bulunması ve zabıta ile
de alakadar olması dolayısıyla zabıtada bir görev talep etmiştir.[504]
Mekke’de İngilizler tarafından
esir olup İstanbul’a gelen ve İstanbul’da kimsesiz ve sefalet içinde yaşayan
başka bir esir yine devletten kendisine uygun bir görev istemektedir. Mekke’den
Mustafa oğlu Hasan’ın Dâhiliye Nezaretine 10 Mayıs 1920’de yazdığı dilekçede,
15 günden beri Selimiye Kışlası’na bulunduğunu, kendisinin asker olmaması
sebebiyle ekmek ve karavana ya hakkı olmadığını anlatmıştır. İstanbul’da hiçbir
akrabası veya tanıdık bir yakını da olmadığı gibi Türkçeyi de iyi
konuşamamaktadır. Çaresiz bir durumda İstanbul’da kalan Hasan, kendisine
merhamet edilerek hafif, bir münasip görülen bir yerde iş istemiştir.2638 [505]
Selimiye Kışlası’ndan çıkan
Hidayet Özkök, bir gün sonra Fatih’e giderek hemşerileri ile görüşmüştür. 2 yıl
boyunca kendisinden haber alınamayan ve öldü sanılan Özkök, sağ olduğunu
Kayseri’de kendilerini bekleyen annesine, 3 çocuğuna ve eşine bildirmiştir. Ne
yazık ki annesi evlat acısına dayanamayarak vefat etmiştir. Ailesini
geçindirecek bir kimsesi bulunmamaktadır. Memleketine gitse elinde para yoktur.
Tezkeresini alan Özkök, bir süre İstanbul’da çalışıp para kazanıp evine gitmeye
karar vermiştir. Memleketine dönecek asker evine beş kuruş parasız dönmeye
utanmakta, tüm özlemine rağmen evine gidememektedir. 3 ay inşaatlarda çalışarak
300 lira kazanmıştır. Kurban Bayramı’nda memleketine gitmeye hazırlanırken 300
lirasını ve tezkeresini çaldırmış, sadece 45 kuruşla ortada kalmıştır. Vakit
gazetesine verdiği ilanla tezkereyi tekrar çıkarmış, fakat paraya bir çare
bulamamıştır. 2,5 ay daha İstanbul’da kalarak biraz daha para biriktirmiş ve
kış başlangıcında memleketine dönmeye karar vermiştir. Esareti sırasında nasıl
mesleği ile kazandıysa esaret sonrası da ticaret zekâsını konuşturmuştur.
Kayserili hemşerileri memleketlerine para gönderememektedir. İstanbul işgal
altındadır. Tüm yollar İtilaf Devletleri güçleri tarafından tutulmuştur. Samsun
üzerinden Kayseri’ye gitmeye kadar veren Hidayet Özkök’e hemşerileri ailelerine
gönderilmek üzere 800 lira para vermiştir. Memleketinde kaput bezi 20 lira iken
İstanbul’da 12 liradır. Memlekete gönderilmek üzere kendilerine verilen tüm
parayı bu kaput bezine yatırmıştır. Kayseri’ye varınca kaput bezlerini satmış,
emanet paraları vermiş az da olsa bir kar etmiştir. 16 Ocak 1920’de evine
ulaşabilmiştir. 15 Ağustos 1920 tarihinde tekrar İstiklal Savaşı için askere
çağrılmıştır.[506]
İşgal altındaki Mersin’e dönen
Emin Çöl’ün karşılayanı bile yoktur. Küçük kardeşinin kendisinin de savaştığı
Sina Cephesi’nde, eniştesinin Doğu Cephe’sinde şehit olduğunu biliyor fakat
annesinin ve diğer kardeşinin nerede olduğundan habersizdir. Zaten diğer kardeşi
de daha sonradan İstiklal Savaşı’nda şehit olacaktır. Müezzin Hacı Dede Efendi
evine misafir etmiş, ancak başını sokabilecek bir yer bulabilmiştir. Çok zor da
olsa esaret sonrası kardeşinin yanına yerleşmiş ve köyüne ulaşmıştır. Kendisi
takım komutanı olduğu için yedek subay malul maaşı alması gerekmektedir. Kör
hali ile maaş bağlatmak için İstanbul’un yolunu tutmuştur. Önce Kızılaya
giderek iç ve dış giysi almış, ardından Selimiye Kışlası’ndaki hastaneye yatıp
muayene olmuştur. Gözleri görmeyen Çöl’ün koku alma yetisi de olmadığından
ikinci bir maluliyeti daha vardı. Buradan yanına verilen bir yardımcı ile
Harbiye Nezaretine emekli aylığı bağlatmaya gitmiştir. Kendisine yedek subay
aylığı değil 9 lira er malul aylığı bağlamış, bu durum kendisinde derin yaralar
açmıştır. Bu arada Haliç yakınlarında işgal altındaki güneye gidemeyen malul ve
esirlerin kaldığı bir yere yerleştirilmiştir. Daha sonra bir Rus gemisiyle
Antalya üzerinden memleketine ulaşabilmiştir.[507]
Selimiye Kışlası’ndan
Mecidiyeköy’e gelen İbrahim Arıkan, halk ve esnaflarla bir araya gelip ahalinin
durumu hakkında öğrendiği bilgiler kendisini bir kez daha yıkmıştır. Kimi esnaf
bostandan 400 lira aldığını, kimi çileklerden 600 lira kazandığını
anlatmaktadır. Mecidiyeköy’e gelmek için 10 arkadaşından 5 kuruş para toplamak
zorunda kalan Arıkan bu duruma isyan etmiştir. 10 Şubat 1920 günü Kırklareli
Pınarhisar’daki köyüne varmış, 23 gün sonra 3 aylık izni olduğu halde
Lüleburgaz Askerlik Şubesine çağrılmış ve askeriyeye teslim olmuştur.[508]
Esaretten dönen esirleri
dönüşlerinde ne beklediğini hatıratında anlatan Ahmed Altınay’ın yazdıklarına
göre esirler ilk geceyi vapurda geçirdikten sonra Yeni Bursa oteline
yerleştirilmişler, oradan Harbiye Nezaretine nakledişimlerdir. İşlemlerin
ardından hürriyet belgelerini almışlar fakat ellerindeki paralar yetersizdir.
Esirlere cevaplamak üzere sual kâğıdı vermişler, bu durum kendilerinde endişeye
yol açmıştır. Esirlerin memlekete gitmek için yaptığı işlemler çok uzun
sürmüştür. Bu durum İstanbul’da kalmayı gerektirmiş, bu da çok para
harcamalarına yol açmıştır.
Ahmed Bey, önce evrakları
doldurmuş ve dilekçesini yazmış, bir gün sonra dilekçenin yanlış olduğu
kendisine söylenmiş ve yeni bir dilekçe verilmiştir. İşlemlerde hep bir eksik
evrak bulunmaktadır. Fotoğraf dolayısıyla da İstanbul’da bir gün fazla
bekletilmiştir. 16 Haziran’da seyahat evrakını alabilmiş, bu sefer de maaş için
bir gün sonra gelmesi söylenmiştir. Bir gün sonra Ramazan Bayramı başlamış ve
memleketinde olmasına rağmen yine bayramı ailesinden uzakta geçirmiştir.
Harcırah alamadıkları için bir türlü İstanbul’dan ayrılamamıştır. Bunun için
çalmadıkları kapı kalmamıştır. Yıllarca esarette yaşayan askerlere ödenek yok
gerekçesiyle memleketlerine gitmek için devlet para bulamamaktadır. Hangi
kapıyı çaldılarsa bir türlü sorunu çözememişlerdir. Nihayet 28 Haziran’da
beklenen harcırah kendilerine ödenmiştir. Bir türlü memleketine gidemeyen Ahmed
Altınay, otellerde yatmak zorunda kalmış ve çok para harcamıştır. Otelde tahta
üzerinde altında bir battaniye üstünde çok kötü bir kaput ile her tarafı
sızlayarak uyumaktadır. Memlekete gidip gitmeme huşunda tereddüt geçirmiş, bir
ara polis olmak için başvurmuş fakat bunun için uzun bir süre İstanbul’da
beklemek zorunda kalmış ve yine çok para harcamıştır. Kendisi sürekli
İstanbul’da iş aramaktadır. Bu arada bir işi olmadığından günlerini dolaşarak
geçirmektedir. Sokaklarda Rum kadınlarına laf atmakta, emniyetten gelecek
cevabı beklerken ara sıra evlere, kerhanelere gitmektedir.1 Ağustos geldiğinde,
dilekçesi ancak dördüncü şubeye havale edilebilmiştir. 9 Ağustos’a kadar
bekletilmiş, hatta o tarihte evraklarının kaybolduğu söylenmiştir. Memlekette
oldukları halde kendi ailesinden haber alamamaktadır. Artık çaresizlik içinde
memleketine dönmeyi düşünmektedir. 22 Ağustos’ta işten ümidini kesmiş,
memlekete gitmek için evrakları hazırlamaya karar vermiş ve İtalyan elçiliğine
vize için başvurmuştur. 26 Ağustos’ta idrak edilen Kurban Bayramı’na kadar ne
İstanbul’da iş bulabilmiş ne de memleketine gidebilmiştir. Ağustos ayının son
günlerinde İtalyan gemisi ile Çanakkale, İzmir ve Antalya üzerinden memleketi
Karaman’a gitmek için yola çıkmıştır. Antalya’da memleketine gitmek için
Antalya Mevki Kumandanı esir kanunun lağvedildiği gerekçesiyle kendisine izin
vermemiştir. 8 gün gemide bekletilmiştir. Kendisi 6 senedir bizzat ordu
mensubudur. Vilayete yapmış olduğu şikâyet dikkate alınmış, Antalya’dan
Manavgat’a kayıkla * gitmesine izin verilmiştir. Buradan atla dört
kişi ile birlikte Manavgat’tan İbradı’ya, oradan Akseki’ye ulaşmıştır.
Uyudukları sırada cüzdanı çalınmıştır. Sonra Bozkır yolu ile kasabaya
gelmiştir. Burada öğretmen olarak göreve başlamıştır. Yedek subay olarak
beklemektedir. 3 yıldır esirdir ve ailesinden sağlıklı bir haber alamamıştır.
Ahmed Altınay ailesine 50’den fazla mektup göndermiştir. Fakat babasından ve
ailesinden çok az mektup almıştır. Aslında iki tarafında gönderdiği mektupların
çok azı yerine ulaşabilmiştir.[509]
Yurda dönen esirleri hiç de hoş
olmayan olaylar beklemektedir. Bunlardan birisi, Mısır’da esir olarak kalmış
bir yedek subayın dramıdır. Yozgat'tan Kayseri’ye giden bir mektup her nasılsa
açılmıştır. Bu mektubu yazan bir yedek subaydır. Bu kişi savaşın başından
itibaren cephelerde görev yapmış bir subaydır. Mısır’daki esaretten İstanbul’a
gelen yedek subay, arkadaşıyla beraber memleketi Yozgat’a giderken Değirmendere
denilen bir yerde eşkıya tarafından soyulmuştur. Bu kişi memleketine döndükten
sonra arkadaşına mektubunda “Arkadaş, korktuğumuz başımıza geldi. Eşkıya
bizi soydu.” diye sitemini dile getirmiştir. Hediye olarak aldığı ufak
tefek eşyalarını eşkıya almış ve bunu da yazdığı mektupta anlatmıştır. Bu durum
için jandarma kumandanlığına ve komiserliğe müracaat etmiş ve şikâyeti dikkate
alınmamıştır. Sansürdeki kişinin görevi olmadığı halde bu mektubu açmış ve
mektubu gören komiser bu kişinin Hükûmete karşı halkı isyana teşvik ettiğini
ileri sürmüş ve sonuçta olayın araştırılması için bir mutasarrıf
görevlendirilmiştir. Adı geçen kişi İstiklal Mahkemesi’ne gönderileceği sırada
Kayseri Mebusu Ahmed İzzet Bey olaydan haberi olmuş ve ancak bu şekilde
mahkemeden kurtulabilmiştir. Memleketindeki asayişsizlikten dolayı şikâyet eden
kişi yeni esaretten dönmüş, bir gencin başına gelenler mecliste tepkiyle
karşılanmıştır.[510]
Esaret sonrası yaşanan
sorunlardan birisi de esaret sırasında el konulan eşyaların geri iadesi
sorunudur. Esirler yurda döndükten sonra el konulan eşya ve paralarının peşini
bırakmamışlar ve kendilerine iadesi için gerekli yerlere müracaat etmişlerdir.
Esir kampında eşyalarına ve nakdine el konulan Bağdatlı Emekli Yüzbaşı Kâzım
Efendi, esaret sonrası kimsesiz kalmış ve son günlerini Darülacezede
geçirmiştir. Mısır’da esareti sırasında altın sikkeleri elinden alınmış,
karşılık olarak kendisine bir makbuz verilmiştir. Esaret sonrasında kendisine
iade olunmayan bu sikkeler için Darülaceze Müdürlüğü, 6 Ekim 1919 tarihinde
durumu Dahiliye Nezaretine bildirmiştir. Esirin sikkelerine karşılık gelen 3
İngiliz lirasının tahsilini Hariciye Nezareti İngiltere Hükûmetinden talep
etmiştir.[511]
Birinci Dünya Savaşı sırasında
esaret altında bulunan veya sicilleri kaybolan yaklaşık 15 askerin terfileri,
emsalleri ile beraber yapılmamış ve mağdur olmuşlardır. Bu mağduriyet, 1926
yılına kadar sürmüş, konu meclise taşınmış ve mağduriyetlerinin giderilmesine
karar verilmiştir.[512]
Esarette terfileri düzenli yapılmayan askerlerin sayısı çok fazladır. Bugün
Kızılay Arşivinde terfileri düzenli yapılmayıp hak ettikleri maaşı alamadıkları
iddia eden askerlerin çok sayıda dilekçesi bulunmaktadır. Bu dikeçlerin
neredeyse hiçbiri tasnif dahi edilmemiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın topluma
yansıyan en büyük olumsuzluklarından birisi; yaygın bir şekilde fuhşun ortaya
çıkması ve hatta köylere kadar yayılmasıdır. Belki de Türk tarihinde ilk defa
ev kadınları bir savaş sebebiyle fuhşa sürüklenmiş ve mecbur kalmıştır. Türk
kadınının böyle bir sefalete düşmesinin en önemli sebebi; kocalarının
savaşlarda şehit düşmesi ya da esaret altında kalıp hayat ve ölümlerinin meçhul
olmasıdır. Kocası savaştan dönmeyen binlerce kadın fakirlik içinde yaşamak
zorunda bırakılmıştır. Bunların bir kısmı da fuhuş yaparak geçimini
sağlamıştır. Kastamonu Mebusu Halid Bey, Kastamonu’nun 9 kazasını, nahiyeleri
ve köylerini gezdiğini, buralarda tahkikat yaptığını söyleyerek köylerde fuhşun
arttığına bizzat şahit olduğunu anlatmıştır. Bu durumun tüm ülkede de geçerli
olduğu bir vakıadır. Sadece Kastamonu’da 50.000 asker geri dönmemiş, bunların
30.000’inin evli olduğu tahmin edilmektedir. Hükûmet olarak eşleri dönmeyen bu
kadınların akıbetleri hususunda pek bir çalışma yapılmamıştır. Fransa’da eşleri
savaşta vefat etmiş ya da kaybolmuş kadınlar için cemiyetler kurulmuş ve bu
kadınlar sefaletten bir şekilde kurtarılmıştır. Halid Bey, meclis oturumunda
sadece İnegöl’de dul kadınlarla evlenmenin faziletinden bahsedildikten sonra
Hâkim Bey’in 27 kadına evlenebilmesi için izinname yazdığını söylemiştir.[513]
Kamplardan hasta ve yaralı dönen
subayların yeterince dinlenmeye dahi vakit bulamadan yeniden birliklerine sevk
edilmeleri, ordunun asker ihtiyacı yüzünden zorunlu olmuştur. Bu sebeple
subayların kendilerine uygun birliklere atanmaları gerekmiştir. İstanbul
Muhafızı ve 25. Kolordu Komutanı General Said Paşa, subayların tayin ve
iskanlarına ilişkin Harbiye Nezaretine bilgi vermiştir. Buna göre Mayıs 1919’da
esaretten dönen subayların bir kısmı birliklerde görevlendirilmişti. Henüz
görev verilmeyen subayların barındırıldığı yatakhaneler ise yeterli değildir.
Bu sebeple, Selimiye Kışlası’nın dışında esirlerin barındırılması için başka
bir yerin daha düzenlenmesi gerekmiştir.[514]
Askerlikten terhis edilen bazı
askerler memleketlerine gitmek için esir kafilelerinin arasına sızmaya
çalışmıştır. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Başkanlığı, bunun üzerine yetkilileri
uyarmış ve esaretten döndüğünü belgelendiremeyenlerin esir kafilelerine dahil
edilmemesini istemiştir.[515]
Bir süre sonra esirlere ilk etapta 10.000 adet sevk belgesi düzenlenmiş ve
böylece bu tür sorunların önüne geçilmeye çalışılmıştır.[516]
Ayrıca Harbiye Nezareti tarafından Ekim ayında askeriyede yeni düzlenmeye
gidilerek esirler iki ay izinli sayılmıştır.[517]
İki aylık izin, Aralık ayında barış antlaşmasının yılsonuna kadar imzalanacağı
gerekçesiyle uzatılmıştır. İzinli sayıldıkları bu dönemde görev almaları uygun
görülmemiştir.[518]
Esirlerin sevk sırasında sorunla karşılaşmamaları için tezkere de
düzenlenmiştir. Bu arada İtilaf Devletlerin askerlerine ait elbise ve eşya
esirlerin üzerinde kesinlikle bulundurulmayacaktı.[519]
24 Ağustos 1922’de Yemen’de
bulunan emekli, yetim ve dul kadınlar adına emekli bir generalden Babıaliye
ulaşan mektupta memleketine geri dönemeyen esirlerin acınacak durumu
anlatılmıştır. Daha önceleri de kendilerine ehemmiyet verilmeyen bu kişilere
hiçbir zaman haklarında eşitlik kaidesi ve adâlet tatbik edilmemiştir. Savaşın
ilanından sonra varlıkları dahi sorgulanmayan, isimleri bile dikkate alınmayan
pek çok emektar, hasta, ihtiyar ve emekli hayatta kalmak için çok zorluklara
katlanmıştı. Vatan ve dinleri uğrunda canını feda ederek himâyeleri devletin
merhamet ve lütfuna kalmış olan şehit, esir ve onların geride kalmış emekli
aile, çocuk ve yetimleri eşyalarını ve meskenlerini yok bahasına satarak
sokaklarda dilenerek hayatta kalmaya çalışmıştır. Aç ve çıplak kalmış ve hatta
içlerinden vefat edenleri de olan bu çaresiz esirlerin pek çoğu 7. Kolordunun
tamamı ve vilayet memurlarının çoğunluğu 1918 yılı sonunda İngilizlere teslim
oldukları sırada İngilizlere esir olmaktansa eskiden olduğu gibi dilenerek
mukaddes vatanları uğrunda ölmeyi kendileri açısından daha onurlu bir davranış
olarak görmüşlerdir. Yemen’de kalmış bu kişilerin içinde bulundukları
parasızlık ve sefalet ağlanacak bir hâle gelmiştir. Hak ettikleri alacaklarını
almak istedikleri mektuplarında yerli ahaliye olan borçları ve donanım ve sefer
masrafları kendilerine dolaylı değil elden ödenmesi talep etmişlerdir. Ayrıca
bir memur veya Mâliye Nezaretinden verilecek talimat ve program dâhilinde
burada kalmış kişilerin tedavilerini takip edecek bir komisyon kurulmasını
istemişlerdir. Yoksa gönderilecek az ya da çok para yardımı vilâyetin
müdahalesine verilirse öncelikle örtülü ödenekten karşılandıktan sonra paralar
siyasi maaşlara ve geri kalacak miktarın da yakınların tahsisine harcanacağını
iddia etmişlerdir.[520]
20 Temmuz 1921 tarihli Meclis-i
Vükelâca alınan kararda, memleketlerine sevk edilecek esirler ile perakende
(düzenli olmayan ayrı ayrı gelmiş) askerlere verilecek yevmiyenin arttırılması
hakkında tayınat ve yem kanununa bir madde eklenmiştir. Kanunun 17. maddesi
gereğince, yemeklik adıyla verilen 23 kuruşun mevcut durumda yetersizliği
sebebiyle ayniyat kumanyalarının her ayın bütçe fiyatı üzerinden ulaşacağı
miktara göre verilmesi konusunda Harbiye Nezareti kanun değişikliği teklifi
vermiştir. Maliye Nezaretince konu hakkında görüş bildirerek normal duruma göre
düzenlenmiş olan kânunun bazı hükümlerinin değiştirilmesi ve esasen perakende
askerler mevzu bahis olamayıp yalnız esaretten memleketlerine dönen askerler
hakkında bu kânunun uygulanması değerlendirilmiş ve bunun bütçeye getireceği
yük çok fazla olacağından kanunda değişiklik teklifi Maliye Nezaretince uygun
görülmemiştir. Nezaretler arasında bu ihtilâfın ortadan kaldırılması ve erlere
verilecek 3 kuruş yemekliğin 20 kuruşa yükseltilmesi hakkında Şûrâ-yı Devlete
görüş sorulmuştu.[521]
Haziran 1921’de Şura-yı Devlet, Mâliye Nezaretinin açıklamasını uygun görmüşse
de iki nezaret arasındaki bu gibi ihtilâfların Şûra’yı Devletin yetkisi dışında
bulunduğunu beyan ederek; bu ihtilâfın Meclis-i Ali Vükelâca değerlendirmesini
gerektiğini belirtmiştir.[522]
Yurdun her
yeri esaret anıları ile doludur. Neredeyse her evde bir gazi, bir şehit veya
bir esirin anısı vardır. Adana Yüreğir Yakapınar (Misis) bucağına bağlı Baklalı
köyünden Ali oğlu Halil, yurda döndükten kısa bir süre sonra eşi Kadıkızı Fatma
henüz 2 aylık hamileyken kamplarda yakalandığı ince hastalıktan (tüberküloz)
vefat etmiştir. Cenaze merasiminde Kadıkızı Fatma, köy ahalisinin önüne çıkarak
kendisinin hamile olduğunu, bunun böyle bilinmesini istemiş ve doğum sonrası
oğluna kocasının ismini vermiştir. Halil Efendi, Hicaz Cephesi’nde savaş
sonrası İngilizlere esir düşmüştür. Esareti sırasında kendilerine siperler
kazdırıldığını söylemiştir. Tüm bu zorluklara rağmen esaretinde hac yapma
imkânı da bulmuştur.[523]
Karabük’ün Bürnük köyünde yaşamış Hacı İbrahim lakaplı İbrahim Uğurlu’nun
yaşadıkları da sözlü tarihe bir başka örnek olarak verilebilir. Tüm köy
halkının kendisinden bizzat dinlediği anıya göre İbrahim Uğurlu Hicaz
Cephesi’nde esir düşmüş, kısa süre sonra esaretten kurtulmuş fakat yurda
dönememiş ve orada evlenerek uzun bir süre kalmıştır. Yıllar sonra vatan
hasreti ve Türkiye’de bıraktığı ailesine özlemi ağır basmış ve Türkiye’ye
dönmüştür. Döndüğünde, kendisini bir sürpriz beklemektedir. Kendisi öldü kabul
edilerek eşi bir başka ile evlendirilmek üzeredir. Bir gün sonra ise eşinin
düğünü vardır. İbrahim Uğurlu sadece bir günlük farkla eşinin başka biri ili
evlenmesini önlemiş ve hayatının sonuna kadar eşi ile birlikte yaşamıştır.
Kendisi ne zaman bu olayı anlatsa Arabistan’da bıraktığı eş ve çocuklarını
kasdederek “Cehenneme gitmem için bana orada işlediğim günahlar yeter”
diyerek yaptığı hatanın pişmanlığını dile getirmiştir. Tabi ki Anadolu’da ve
Trakya’da pek çok esir İbrahim Uğurlu kadar şanslı olmamıştır. Pek çok esir
yurda dönüşte ya ailelerini bıraktıkları yerde bulamamış ya
da eşlerinin başka biri ile evlendiklerini öğrenerek kahrolmuştur.[524]
6.10
Geri
Dönen Esirlerin Millî Mücadeleye Katılmaları
Savaş hala sürerken ordunun çok
sayıda yeni askere ihtiyacı bulunmaktadır. Bu sebeple, esirlerin dönüşü ve
tekrar silah altına alınması; ülke için elzem hale gelmiştir. Osmanlı
Hükûmetinden hariç Ankara Hareketi için de savaş sırasında asker ihtiyacı hat
safhadadır. Bu sebeple de Ankara Hükûmeti Osmanlı Hükûmeti gibi geri dönecek
esirleri tekrar silah altına almak istemiştir. Fakat uzun süren savaş döneminde
cephede çok sayıda asker hayatını kaybetmiş, yaralanmış, esir düşmüş veya
kaybolmuştur. 10 Mart 1919’da 13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmed Cevded,
Diyarbakır’dan Harbiye Nezaretine gönderdiği şifreli bir telgrafta, kolordudaki
asker yetersizliğinden ve geri dönecek esir askerlerin yeniden silahaltına
alınmasından bahsetmektedir. Kolorduda 8.000 kadar nefer bulunması icap ederken
ancak 3.500 kadar neferi vardır. Bu sebeple, esir askerler esaretten dönünce
diğer mıntıka efradından 4.500 kadarının kolorduya verilmesi istenmiştir. Bu
istek, Ankara Hükûmetinin asker ihtiyacını açıkça ortaya koymaktadır.[525]
Pek çok Türk askeri, yıllar süren
savaşa ve hatta esarete rağmen vatanının bağımsızlığı için Anadolu Hareketi’ne
katılmaktan bir an bile geri durmamışlardır. Esaretten döndükten sonra
vatanının işgal edildiği görüp gönüllü olarak Anadolu’ya geçerek Millî Mücadele
birliklerine katılan asker sayısı azımsanmayacak düzeydedir. Örneğin, 110 Türk
esiriyle Bombay’dan Haydarpaşa’ya getirilen Nureddin Peker, buradan 30
arkadaşıyla Kuva-i Milliyeye katılmak üzere Anadolu’ya geçmiştir.[526]
Porto-Said’ten İstanbul’a vapurla 3 günde gelen ve 8 gün de burada
karantinada tutulan Mehmed Şanlı da gönüllü olarak Kazım Karabekir’in birliğine
yazılmış ve Rus ve Ermenilere karşı savaşmıştır. Mehmed Şanlı, İngilizler
tarafından işgal altında olan İstanbul’dan ancak arkadaşlarının yardımıyla önce
Anadolu’ya, sonra vapurla Trabzon’a gidebilmiştir.[527]
3 Mayıs 1920 tarihinde Hükûmetler arasında yapılan mübadele antlaşmasıyla
serbest kalan Cemil Zeki Yoldaş, milliyetçi kuvvetlere katılmış bir diğer
isimdir. Dört gün süren yolculuktan sonra Mısır’dan İstanbul’a gelmiş, esaret
sonrası Anadolu’ya geçmiştir. Bursa Milli Kuvvetlerine katılmış, burada ikinci
defa Yunanlılara esir düşmüştür. Tam özgürlüğüne ancak Lozan Antlaşması sonrası
kavuşabilmiştir.[528]
Dünya Savaşı’ndaki esaretinden sonra Yunanlılara karşı yapılan Millî
Mücadele’de silah altına alınan ve tekrar esir düşen Osmanlı tebaası azınlıklar
da vardır. Arnold Toynbe 1921’de Batı Anadolu’ya yaptığı seyahatte Yunanlılar
tarafından işgal edilmiş askeri hastanede Türk ve Yunan yaralı askerleri
ziyareti sırasında Konyalı bir Rum doktorla tanıştığından bahsetmektedir.
Beyrut Amerikan Koleji’nde eğitim görmüş bu doktor, Dünya Savaşı’nda Osmanlı
ordusunda görev almış ve Filistin Cephesi’nde İngilizlere esir düşmüştür.
Esaret sonrası serbest bırakılan Rum doktor, Mustafa Kemal Paşa’ya bağlı
birlikler tarafından tekrar silâhaltına alınmış ve bir daha esir düşerek bu
hastaneye getirilmiştir.[529]
Fransa, İngiltere ve İtalya
fevkalade komiserleri tarafından İstanbul Hükûmetine 29 Mayıs 1919’da
müştereken gönderilen bir yazıda Mısır’dan İzmir’e sevk edilen Türk savaş
esirlerinin silah altına alınmasına teşebbüs edildiği ve bu hâlin Mütareke
hükümlerine açıkça aykırı olduğundan bahsedilerek bu uygulamaya nihâyet
verilmesi, esaretten dönen askerlerin silahaltına alınmaması ve askerlik
hizmetine çağrılmış olan Türk savaş esirlerinin derhal terhisleri emri
verilmiştir.[530]
Tüm çabalara karşı esaretten dönen esirlerin Anadolu’ya geçmeleri
engellenememiş bunun üzerine İngiltere Hükûmeti, 1920 yılının başında ayrıca
İstanbul Hükûmetini tehdit etmiştir. Hariciye Nezaretinden 27 Ocak 1920
tarihinde Harbiye Nezaretine giden bir yazı esaretten dönüp Anadolu Hareketine
takılmak isteyen askerlerin İngilizler tarafından engellenmeye çalışılmasına
örnek gösterilebilir. İngiliz yetkilileri tarafından bazı kazalarda özellikle
Bursa vilâyetinde memleketlerine iade olunan savaş esirlerinin Kuvvâ-yı
Milliyeye iltihak etmek için toplandıkları ve bu kişileri milliyetperverlerle
birleşmeye sevk etmek üzere Osmanlı subayları tarafından telkin edildiği
istihbaratı alınmıştır. İngiliz Yüksek Komiserliği Mütareke’den önce yurda
dönen esirlerin Anadolu’daki milliyetçi harekete katılmalarımın engellemesini
İstanbul Hükûmetinden istemiş, aksi takdirde var olan antlaşmanın hükümsüz
kalacağını bildirmiştir.2664 [531]
İngilizler ve Osmanlı Hükûmeti
her ne kadar esaret sonrası askerlerin Anadolu’ya geçişini engellemeye çalışsa
da İstanbul’a getirilen bu esirlerin ne yapılacağı uzun süre sorun olmuştur.
Mütareke sonrası eli güçlenen İngilizler, İstanbul’a gelen askerlerin Anadolu
Hareketi’ne katılacakları gerekçesiyle memleketlerine gitmelerine izin
vermemiştir. İtilaf Devletleri Komisyonu’nca karar alınıp Harbiye Nezaretine
gönderilen 13 Mart 1920 tarihli bir bildiri ile serbest bırakılmış esirlerin
İstanbul’u terk etmesine müsaade edilmemesi emri verilmiştir. Diğer taraftan,
İstanbul’da kalan askerler hem İstanbul’da asayiş sorunu çıkarmakta hem de
büyük masraf gerektirmektedir. Osmanlı Hükûmetinin ise bu masrafı karışılacak
durumu yoktur.[532]
Esaretten İstanbul’a dönen ve
Millî Mücadele’ye katılmak isteyen esirlerin durumu Büyük Millet Meclisinde de
ele alınmış, 10 Ocak 1921 tarihli oturumda İstanbul’dan Anadolu’ya gelen
subayların durumu görüşülmüştür. Mecliste Canik mebusu Nazif Bey, İstanbul’dan
gelen subay ve memurların kabul edilmemesini istemiştir. Bunların aldıkları
harcırah ve maaşlarının meclise yük getirdiğini, üstelik Ankara’nın bu kişilere
ihtiyacı olmadığını ileri sürmüştür. Üstelik bu kişilerin İstanbul Hükûmetinden
de ayrıca maaş alma ihtimalleri olup ne maksatla Anadolu’ya geldikleri
bilinmemektedir. Meclisteki tartışmalar göstermektedir ki en kritik dönemde
Anadolu’nun yanında yer almayan kişilerin sonradan menfaat gözeterek Anadolu’ya
gelmesi bazı mebusları mecliste rahatsız etmiştir. Hatta bu kişilerin İngiliz
propagandası ile gelme ihtimalleri dahi mevcuttur. Maliye Bakanı ise mevcut
Tekaüt Kanunu varken Anadolu’ya gelenlere harcırah ve maaş verilmemesinin söz
konusu olamayacağını söylemiştir. Mustafa Kemal Paşa da gelen her askerin
alınmadığını, sadece ihtiyaca binaen Harbi Umumi’de değişik cephelerde düşmanla
savaşmış ve esir düşmüş olup geri dönenlerden Millî Mücadele’ye katılmak
isteyen subayların kabul edildiğini, mevcut durumda Ankara’daki subayların
yetersiz olduğunu ve İnebolu’dan Ankara’ya geçen subayların ciddiyetle takip
edildiğini beyan etmiştir.[533]
Esaret sonrası ülkeye özellikle
de İstanbul’a dönen kişiler arasında durumu şüpheyle karşılanan pek çok kişi
olmuş, bunun için de yetkililer tarafından bu kişilerin takibi yapılmış ve
gerekli tedbirler alınmaya çalışılmıştır. 7 Temmuz 1921’de gönderilen bir
yazıda Hindistan'da Türk esirleri arasında kalan ve onlarla birlikle İstanbul'a
dönen Taliboğlu Ali Efendi’nin durumunun şüpheli görüldüğüne dair M.M. Grubunun
istihbarat raporu bulunmaktadır. Rapora göre Bakülü olup geçici olarak
İstanbul’da Tahta Küçük Mustafa Hanında ikamet eden 1892 doğumlu Ali Efendi’nin
Hindistan’daki esareti sonrası geldiği İstanbul’daki ahvâli şüphe ile
karşılanmıştır.[534]
Millî Mücadele’ye iştirak etmeyen
ve milli sınırlar dışında kalan erkân (albaydan yukarı rütbeler), ümera
(binbaşı, yarbay, albay), zabitan (diğer subaylar), memur ve diğer askeri
görevliler hakkında yapılacak muamele ve Millî Mücadele’ye iştirak edenlerin
emeklilik müddetlerinin hesaplanmasına dair kanun Büyük Millet Meclisin 25
Eylül 1922 tarihli oturumunda görüşülmüştür. Bu kanunun 2. maddesinde, 26
Ağustos 1922 tarihine kadar İstanbul’da ve işgal altında olmayan bir yerde
kalıp Mudanya Mütarekesi’ne kadar Millî Mücadele’ye iştirak etmemiş olan kara,
deniz, hava ve jandarma sınıflarına mensup erkândan, kanunda yazılı otuz seneyi
ve ümera, zabitan, memur ve diğer askeri görevlilerden yirmi beş seneyi
tamamlayanlar, bir defaya mahsus olarak rızalarına bakılmaksızın emekliliğe
sevk edileceği karar altına alınmıştır. Mart 1922’den sonra esaretten
İstanbul’a veya işgal altına bulunan bir yere dönen erkan ve subaylar bu
durumdan muaf tutulmuştur.[535]
Millî Mücadele döneminde İstanbul
Hükûmeti, her fırsatta Anadolu Hareketini yok etmeye çalışmış, bu hususta
Mısır’daki Müslüman esirleri Millî Mücadele’ye karşı kışkırtmaktan da geri
durmamıştır. İstanbul Hükûmetinin ortadan kalkması ve yeni bir devletin
kurulması devlet işleyişinde birtakım düzenlemelere gidilmesine sebep olmuş,
esirlerin bir kısmı da iki taraf arasında kalmış ve bu durumdan olumsuz
etkilenmiştir. Bu tür kışkırtmalara katılan veya yardım eden kimselerin ise
sonraki yıllarda görevlerine son verilmiştir. Mısır’daki Müslüman esirleri,
Kuva-yı Milliye aleyhine tahrik etmek üzere, Ferid Paşa Hükûmeti tarafından
teşkil edilerek Mısır’a sevk edilen Köse Muhiddin heyetine katılması sebebiyle
Edirneli Şimendifer Mülazımı Celaleddin Efendi, 25 Eylül 1923 tarihli kânun
gereğince bir daha devlet hizmetlerinde görevlendirilmemek üzere memuriyetten
men edilmiştir. Heyet-i Mahsûsaca verilen bu kesin karara Celaleddin Efendi
itiraz etmiştir. İtirazında İstanbul’da M.M. (kısa adı Mim Mim olan Müdafai-i
Milliye) grubuyla daima temasta bulunarak şifahi olarak istihbarat desteğinde
bulunduğunu, bu sebeple memuriyete tekrar alınması gerektiği iddia etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Âlî Karar Heyeti Başkanı Doktor Süleyman Emin, adı geçen
kişinin grupla teması olup olmadığını ve Kuvvâ-yı Milliye leh ve aleyhindeki
harekâtına dair malumatlarının ne olduğunu M.M. Grubu sorumlusu Topkapı’da Süt
Şirketi Müdürü Mehmed Bey’e sormuştur. Mehmed Bey, 12 Aralık 1928’de verdiği
cevapta Celaleddin Efendi’nin adı geçen grupla teması ve grupta hizmeti
hakkında bir bilgisi olmadığını söylemiş, buna rağmen gruptan bir kişi ile
teması olma ihtimalini de göz ardı etmemiştir.[536]
Yukarıda sözü edilen kanun
gereği, askerlikle ilişiği kesilen esirlerden birisi de 73. Alay 2. Tabur 30.
Bölükte üsteğmen olup; İngilizlere esir düşen ve daha sonra Anadolu’ya gelip
Türkiye ordusunda görev aldığı öğrenilen Hacı Mehmed oğlu Beşir Efendi’dir.
Dünya Savaşı’ndaki esir karargâhından Arap olması dolayısıyla memleketi olan
Beyrut’a sevk edilmiş, sonrasında Türkiye’ye dönmüş ve uzun süre kendisinden
haber alınamamıştır. Kızılay Cemiyeti Üsera Komisyonu’na Ankara Müdafaa-i
Milliye Vekaleti Sıhhiye Merkez İstihbarat Kalemi Müdüriyetinden gelen yazıda
bu kişinin ortadan kaybolmasından bahsedilmiştir. Beşir Efendi’nin ailesi Büyük
Millet Meclisi, Müdafaa-i Milliye Vekâleti Muamelat-ı Zatiye Dairesi Sıhhiye
Merkez İstihbarat Kalemine 23 Ağustos 1918’de yazdığı dilekçede Beşir
Efendi’nin sağ olup olmadığının araştırılmasını istemiştir. Yapılan tahkikat
sonucunda Umumi Harp’te esir düşüp Arap olması dolayısıyla memleketi olan
Beyrut’a sevk edilen ve sonrasında Türkiye’ye döndüğüne dair bir kayıtlı
malumat olmadığından durumu meçhul kalan Beşir Efendi’nin yukarıda bahsedilen
kanun ile ilişiği de kesilmiştir. Ailesi tarafından askerlikle ilişiği
kesilmesi üzerine 10 Ağustos 1924’de Ankara Müdafaa-i Milliye Vekâleti Sıhhiye
Merkez İstihbarat Kalemi Müdüriyetine itiraz dilekçesi yazılmıştır. Tahkikat sonucunda
Hacı Mehmed oğlu Beşir Efendi’nin kıtasının 33. Alay 2. Tabur 3. Bölü olduğu ve
ilk Kanal Harekatı’nda esir düşmüş belirtilerek; Anadolu ordusunda mevcut olup
çoğunlukla Edirne’de yaşadığı rapor edilmiştir. Tüm bu bilgilere rağmen
mevcudiyeti ve sağ olup olmadığı anlaşılamamıştır. Beşir Efendi’nin
kayınbiraderi Yüzbaşı Mazhar Bey’dir. Bacanağı ise Hükûmette memur Cevat Bey
adında bir kişi olup başka da bir malumat bulunamamıştır. Ailesi ayrıca 24
Haziran 1924’de İstanbul’da Kızılay Cemiyetine de bir dilekçe yazılmıştır.[537]
Esaretten
kurtulup İstanbul’a getirilen esirler, Anadolu Hareketine katılmamaları için
bir süre İstanbul’da gözaltında tutulmuştur. 19 Eylül 1918’de İngilizlere esir
düştükten sonra 24 Şubat 1920’de esaretten kurtularak İstanbul’a gelen Mehmed
Rıfat, belirli zamanlarda İngilizlere İstanbul’da bulunduklarını bildiren
askerlerden birisidir. İstanbul’da bulundukları sırada maaşları kesilmiş ve
sefalet içinde çok ucuz yerlerde kalmak zorunda kalmışlardır. Arapça bilmesi ve
Kuran’ı güzel okuması sebebiyle bir süre bir caminin imaretinde bir odada
kalmıştır. Bu arada Anadolu’ya geçmenin yollarını aramıştır. Üsküdar’da Muğla,
Antalya havalisinde birlikte görev yaptığı bir binbaşı ile karşılaşmış ve bu
sayede teşkilat ile irtibata geçerek 15 Mayıs 1921’de 2 makineli tüfek ile Trabzon
üzerinden
Anadolu’ya geçebilmiştir. Yolda
Yunanlılar tarafından durdurulmuşlar fakat silahları Trabzon’da alaya teslim
etmeyi başarmışlardır.[538]
Kısaca,
Dünya Savaş’ına katılıp esaretin tüm zorluklarını yaşamış ve memleketlerine
dönmeyi başarmış esirleri memlekette yeni zorluklar beklemekteydi. Bu esirler
arasından Kuva-yı Milliye’ye katılıp bir daha esareti yaşamak zorunda kalanlar
esir olmuştur. Bu sebeple, İngilizler ellerindeki Türk esirleri serbest
bırakmakta aceleci de olmamıştır. Hatta Rusya, iç savaş nedeniyle elindeki
esirleri geri göndermek için yeterli bütçe bulamamış ve
Türkler İngilizlerden esirlerin döndürülmesi konusunda yardım istemek zorunda
kalmıştı. İngilizler masrafların karşılanması şartıyla esirlerin getirilmesine
sıcak baksa da döndüklerinde Kuva-yı Milliye’ye katılacakları gerekçesiyle bu
işte de ağırdan almışlardır. Mondros Mütarekesi de Bern İtilafnamesi’nin
önemini yitirmesine yol açmış ve esirlerin mübadelesi biraz daha ötelenmiştir.
Türk esirlerden yüksek maliyetleri sebebiyle kurtulmaya amaçlayan İngiltere,
Anadolu Hareketi’ne karşı İstanbul Hükûmeti ile iş birliği yaparak; Türk
esirleri Ankara Hükûmetine karşı kullanmaya çalışmıştır. İstanbul Hükûmeti,
aynı zamanda İngiliz esir kamplarına bir heyet göndererek Millî Mücadele
aleyhine kışkırtmıştır. Heyet, memlekete döndüklerinde Millî Mücadele’ye
katılmayacaklarına dair imza vermeleri durumunda serbest bırakılacaklarını
söyleyerek Türk esirlerini ikna etmeye çalışmıştır. Propaganda amacıyla değişik
esir kamplardan getirilen esirler, Anadolu’da mücadele eden askerleri Millî
Mücadele’ye karşı kışkırtmak için Anadolu’nun değişik yerlerine gönderilmiştir.2672
[539]
6.11
Savaş
Süresince ve Savaş Sonrası Esir Listelerin Değişimi
Birinci Dünya Savaşı süresince,
savaşan devletler için önemli sorunlardan birisi; esir listelerinin karşılıklı
paylaşımı olmuştur. Bu amaçla, her en olursa olsun İngiltere ve Fransa
Hükûmetleri ile iletişim hiçbir zaman koparılmamıştır. Bu görev, bir süre sonra
kendi üzerlerindeki yükü hafifletmek amacıyla Kızılhaç ve Kızılay Cemiyetlerine
verilmiştir. Esir kayıtları düzenli tutulmadığı için esir listelerinin
zamanında ve doğru bir şekilde değiştirilmesine engel olmuştur. Esirlerden ne
kadarının savaş esiri ne kadarının sivil esir olduğunu tespit etmek ise çok
zordur. Karşılıklı olarak değişim planladığı dönemde her iki taraf, ellerindeki
esirlerin kaydını tutmaya başlamıştır. İki devletin iyi niyetine rağmen çoğu
zaman bu mümkün olamamıştır. Her türlü zorluğa rağmen iki taraf hiçbir zaman bu
teşebbüslerden geri adım atmamıştır.[540]
1915 yılının ilk aylarından
ibaren esir listelerinin karşılıklı değerlendirilmesi çalışmaları başlanmıştır.
Osmanlı Hükûmeti, karşılıklı esasına göre İtilaf Devletleri’nden liste aldıkça
elindeki esirlerin listelerini de göndermiştir. Örneğin, İngiliz ve Fransız
gemilerinden alınan esir listeleri 1915 yılında ilgili devletlere
gönderilmiştir.2674 [541]
Haziran 1915’e kadar alınan liste sınırlı kalmıştır.[542]
Haziran ayından sonra listelerin değerlendirilmesi hızlandırılmıştır.[543]
22 Haziran 1915’de 46 asker ve 22 sivil 4. liste Osmanlı Hükûmetine
sunulmuştur.[544]
Temmuz ve Ağustos aylarında ise İngiltere ve sömürgelerinde bulunan Osmanlı
esirlerinden 350 asker ve 96 sivil; 95 asker ve 58 sivil; 45 asker ve 13 sivil;
258 asker ve 27 sivil esirlerin isimlerinden oluşan listeler gelmiştir.[545]
Eylül ve Ekim aylarında listeler gelmeye devam etmiştir. 10. liste de bu ayda
gelecektir.[546]
Ekim ayında savaş esirlerinin, Avusturalya’ya gönderilme listesi ortaya
çıkmıştır. 338 Alman, 15 Avusturyalı ve 2 Türk’ün olduğu listeden başka; 5
Osmanlı esirinin daha kampa ulaştığı bilgisi vardır. Ayrıca 13 Alman; 16 Bulgar
ve 13 Osmanlı daha kampa gönderilecektir. Aynı zaman dilimi boyunca 5 esir
serbest bırakılmıştır.[547]
Aralık 1915’e kadar harp esiri yahut savaş alanında toplama suretiyle
İngiltere’de ikamet ettirilen Osmanlı tebaasına ait 10’dan fazla listenin
geldiği arşiv belgelerinde görülmektedir. Osmanlı Hükûmetinin eline geçmiştir.[548]
1916 yılında esir listeleri
gelmeye devam etmiş ve yaklaşık 45. listeye kadar bu yıl içinde ulaşmıştır.
Yılın ortasına gelindiğinde İngiltere, Fransa ve Rusya'daki Osmanlı esirlerinin
bulundukları yerleri ve durumlarını bildiren listeler gelmiş olmasına rağmen
künyelerine rastlanmayan subay ve askerler de çıkmıştır. Hicaz, Mısır,
Hindistan ve Malta’dan gelen esir listeleri dikkat çekmektedir. Haziran 1916’da
Amerikan Büyükelçiliği, Mısır’da İngiliz Askeri Makamları tarafından esir
tutulan Türk subay savaş esirlerinin tamamının listesini iletmiştir. Osmanlı
Hükûmeti ise listelerin eksik olduğunu söyleyerek gelen listelerin muhtelif
zamanlarda gönderilen listelerin oluştuğunu iddia etmiştir.[549]
Savaş tutsağı olarak Çanakkale Muharebesi’nde İngilizlere esir düşüp Thatmyo ve
Sumerpur esir kamplarında tutulan Osmanlı subaylarının askeri rütbelerini
belirtir liste de bu yıl gelmiştir. Esirler arasında subay olduğunu şüpheli
askerin isimleri özellikle belirtilmiştir. Basra vilayetinde esir edilen
komiser, polis memurları ve aileleri hakkında bilgiler veren listeler de bu yıl
gelmiştir. Amara’da İngilizler tarafından esir edilmiş Osmanlı memurlarından 25
kişinin isimlerini içeren bir liste, ayrıca Osmanlı Hükûmetine ulaşmıştır.
Kasım ayında Amerikan elçiliği aracılığıyla Mısır’da tutuklu bulunan bazı
Osmanlı esir subayların rütbeleri hakkında A ve B olarak adlandırılan ardışık
bir liste gelmiştir. Aynı tür bir liste de Burma ve Thatmyo esirler kampından
gelmiştir.[550]
Malta, Mısır ve Hindistan
kamplarında bulunan malul esirler ve sağlık personellerin künyeleri yazılı
listeler 1917 yılında gelmeye devam etmiştir. 46’dan 69’a kadar esir
listelerinin bu yılda geldiği görülmektedir. Esirlerin sıhhat durumları ve
vefat edenlerinin durumları da listelerde belirtilmiştir. Gelen listelerde
mülki memurlar ve sivil esirlerin künyeleri de vardır. Haziran ayında
İngiltere'de bulunan Osmanlı esirlerine ait 21.600 kişinin isimlerini içeren
bir cetvel ile vefat etmiş 1.080 kişinin isimlerini içeren diğer bir cetvel,
Osmanlı Hükûmetine ulaşmıştır.[551]
Ağustos ayına kadar 30.000 kişilik 57 liste geldiği bilinmektedir. Künyeleri
gelmeyen 4.000 küsur esir hakkındaki listeler istenmiştir.[552]
Türkiye ile mübadele edilecek esirlere dair 20 Kasım 1917 tarihli Times
gazetesine göre bir İngiltere’de mevcut esirlerin miktarının 45.000’e ulaştığı
yazılıdır.2686 [553]
Türkiye, İngiltere arasında esir mübadelesi meselesi ve İngiltere’nin
gönderdiği 64 esir listesinin toplamında 37.000 esirin geldiği bilgisi vardır.
Bunların dışında, kalan yaklaşık 8.000 kadar Osmanlı esirinin isimlerinin
bildirilmesinin istenmiştir.[554]
Douglas esir kampında çalışan esirlerin listesi de bu yıl içinde gelmiştir.[555]
1918 yılında Bern
İtilafnamesi’nin imzalanmasının etkisiyle karşılıklı olarak listelerin
değiştirilmesi hızlanmıştır. Hasta ve yaralı esirlerden hariç vefat eden
esirlerin listeleri ağırlıktadır. Savaşın başından Mayıs 1918’e kadar 88
listede 45.213 savaş tutsağının ve 3.335 sivil tutsağın künyesi alınmıştır.
Mısır’dan getirilecek hasta esir listeleri de bu yıl içerisinde gelmiştir.[556]
Arşiv
belgelerine bakıldığında 1920 yılının başında 112 esir listesinin geldiği
görülmektedir. 1919 yılının sonuna kadar 162 liste gelmiştir. Esir listelerinde
hasta esirler başta savaş ve sivil esirleri belirtilmiştir.[557]
Ocak 1920’de Bern’de toplanacak konferansı için Osmanlı Hükûmeti, elinde
bulunan Fransız ve İngiliz tebaasının sayısı, nerede bulundukları ve mübadelesi
sakıncalı olanların isimleri içeren liste hazırlamaya başlamıştır.[558]
1920 başından sonuna kadar 163’den 263’e kadar esir listesi geldiği
görülmektedir.[559] 1920 sonunda gelen listelere karşılık
Osmanlı topraklarında tutuklu bulunan Fransız, İtalyan ve İngiliz sivil esirler
tespit edilmiş, öncelikle liste ardından mübadele edilerek memleketlerine
gitmesine müsaade edilmiştir.2694
HR. SYS.,
2211/62; HR.
SYS., 2211/63; HR. SYS., 2211/66; HR. SYS., 2211/68; HR. SYS.,
2211/69; HR.
SYS., 2211/70; HR. SYS., 2211/74; HR. SYS., 2211/75; HR. SYS.,
2211/76; HR.
SYS., 2211/77; HR. SYS., 2211/80; HR. SYS., 2211/81; HR. SYS.,
2211/84; HR.
SYS., 2211/87; HR. SYS., 2211/89; HR. SYS., 2211/90; HR. SYS.,
2212/2; HR.
SYS., 2212/9; HR. SYS., 2212/12; HR. SYS., 2212/17; HR. SYS.,
2212/22; HR. SYS.,
2212/28; HR.
SYS., 2212/31; HR. SYS.,
2212/33;
HR. SYS.,
2212/37; HR.
SYS., 2212/38, HR. SYS., 2212/41; HR. SYS., 2212/44; HR. SYS.,
2212/46; HR.
SYS., 2212/47; HR. SYS., 2212/54; HR. SYS., 2212/55; HR. SYS.,
2212/58; HR. SYS., 2212/61; HR. SYS.,
2212/63; HR. SYS.,
2212/65; HR.
SYS., 2212/66; HR. SYS.,
2212/69;
HR. SYS.,
2212/73; HR.
SYS., 2212/75; HR. SYS., 2212/77; HR. SYS., 2212/80; HR. SYS.,
2212/83; HR.
SYS., 2260/ 10.
2694
BOA, DH.
EUM. 5. ŞB., 68/38.
Birinci Dünya Savaşı sırasında
askerlerin yanı sıra siviller de esir alınmıştır. Savaş başladığında İtilaf
Devletleri sınırları içinde Osmanlı tebaasından pek çok kişi yaşamaktaydı.
Osmanlı Devleti’nin İttifak Devletlerinin yanında savaşa girmesiyle İngiltere,
Fransa ve Rusya’da yaşayan bu Osmanlı vatandaşları için zor günler başlamıştır.
İngilizler, savaş boyunca çok sayıda Alman, Avusturya, Macar ve Osmanlı
vatandaşını Eternete adını verdikleri toplama kamplarına göndermişti.
İngiltere’de sayıları binleri bulan bu Osmanlı vatandaşları Man adası, Kanada
gibi ülkelerde kurulan toplama kamplarında gözaltında tutulmuştur. İngiltere ve
diğer İtilaf Devletleri, öncelikle Osmanlı vatandaşlarını casusluk yapacakları
ihtimali ile gözaltına almış ve diğer düşman devletlerinin vatandaşlarının
bulunduğu sivil esir kamplarına göndermiştir. Hatta savaş sonrası esirler
serbest bırakılmasına rağmen bu ülkelerde oturma izni alamamışlar ve ülkeyi
terk etmek zorunda kalmışlardı. İngiltere, bir süre sonra işgal ettiği
topraklarda da aynı uygulamayı başlatmış ve tehlikeli gördüğü kişileri gözlem
kamplarında savaş süresince tutmuştur. Irak ve Hicaz bölgesinde ele geçirilen
ve hiçbir savaşta yer almayan memurlar, öncelikle Mısır esir kamplarında gözlem
altında tutulmuş, daha sonra bazıları diğer kamplara gönderilmiştir.
İngilizler, cephede ele
geçirdikleri esirleri dünyanın dört bir yanında bulunan sömürgelerindeki
kamplara yerleştirmişlerdi. Bu esirler arasında en önemlileri Irak bölgesinde
kurulan Bağdat, Basra gibi istasyon kampları ile Hindistan, Burma, Mısır,
Kıbrıs, Selanik, Malta ve Man Adası’dır. Esirler kamplara yerleştirirken
öncelikle yakın yerlerdeki kamplara nakledilmiş, daha sonra uzun süre
kalacakları daimî kamplara gönderilmiştir. Irak, Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen
ve Kanal cephelerinde ele geçirilen esirlerin bir kısmı Irak istasyon
kamplarına, bir kısmı Mısır esir kamplarına getirilmiştir. Irak esir kamplarına
getirilen esirlerden bazıları da değişik sebeplerden Hindistan ve Burma esir
kamplarına gönderilmiştir. Özellikle Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen ve Kanal
cephelerinin yanı sıra Çanakkale Cephesi’nde ele geçirilen Türk esirler de
Mısır kaplarına sevk edilmiştir. Buradan bazı esirlerin Selanik, Kıbrıs ve
Malta Adası’na da gönderildiği de olmuştur.
Savaşın başında ilk esir alınan
Türk askerleri, öncelikle intikal kampları ve Mısır esir kamplarında
tutulmuştur. Mısır kamplarının yetersiz kalmasıyla esirlerin bir kısmı Kıbrıs,
Malta veya Türkiye’den binlerce km uzaklıktaki Hindistan ve Burma esir
kamplarına sevk edilmiştir. İngilizler Hindistan ve Burma esir kamplarına sevk
sırasında politik davranmış ve milli duyguları kuvvetli ve kaçma ihtimali
bulunan askerleri bu bölgeye nakletmiştir.
Esir düşen tüm askerin en büyük
korkusu, İngiliz askerleri tarafından öldürülmektir. Savaşın ortaya çıkardığı
kızgınlıkla veya az önce hayatını kaybetmiş bir İngiliz veya Hintli askerin bir
anlık öfkesiyle esir aldığı askerleri öldürdüğü; cephede savaşan askerler
arasında en yaygın kanıttı. Esirler esir alındıklarında öldürülmese dahi
kendilerine çok kötü davranılmaktadır. Üzerlerinden eşyaları İngiliz askerince
gasp edilmiş ve çoğu zaman baskı yoluyla ifadeleri alınmıştır.
Cephede çarpışan askerlerin pek
çoğu yaralı durumda esir düşmüş ve kendilerine gereken ilk yardım da yeterli
düzeyde yapılmamıştır.
Esirler için kalacakları kamplara
ulaşım, esirlerin nerede ne zaman alınacağının öngörülememesi, esir sayılarının
fazla olması, esir alınan bölgelerdeki kampların yetersizliği ve sevk
işlemindeki düzensizlik sebebiyle esirler için sıkıntılı bir süreç olmuştur.
Öncelikle, esirleri kamplara kadar uzun ve yorucu bir yolculuk beklemiştir.
Çoğu zaman yaya olarak nakiller yapılmış ve pek çok esir henüz kampa ulaşamadan
yollarda hayatını kaybetmiştir. Esirlerin esaret altına alındıktan daimî
kalacakları kamplara ulaşıncaya kadar geçen süreçte yaptıkları uzun yolculuk,
çektikleri sıkıntılar, uluslararası hukuka aykırı hak ihlalleri ve kendilerine
karşı gösterilen insanlık dışı muamele arşiv belgeleri, hatıratlar ve
askerlerinin esaret sonrası verdikleri ifadelerle sabittir. İngilizler, esir
aldıkları Türk askerlerin tedavileriyle yeterince ilgilenmedikleri gibi
askerleri cepheye yakın yerlerde çalıştırmıştır. Kampa kadar geçen dönemde
esirlerin yiyecek ve diğer ihtiyaçları yeterince karşılanmamış ve esirlere bu
süreçte savaşında verdiği kızgınlıkla da çok kötü davranılmıştır.
Esirlerin kamplara sevkleri esirlere bir başka eziyet şekli olmuştur.
Kamplara bazen trenle veya değişik araçlarla bazen de çöl güneşi altında
yürütülerek getirilmişlerdi. Bazı yerlerde ise esirler trenlere kapasitenin çok
üzerinde bindirilmiş, aşırı kalabalık sebebiyle havasızlıktan büyük acılar
çekilmiştir. Esirlere uygulanan kötü muamele bununla da kalmamış, kamplara
yolculukları sırasında İngiliz askerleri tarafından yağmalanmış, hakarete
uğramış ve aşağılanmışlardı. Kamplara ulaşmayı başaran esirler kısmen daha
rahat bir hayata kavuşmuştur. Türk askeri bulaşıcı hastalık ve temizlik
gerekçesiyle zorla dezenfekte havuzlarına sokulmuş, suya normalin üzerinde ilaç
katılarak bir çeşit işkence yapılmıştır. Kafalarını suya sokmak zorunda kalan
esirlerin gözleri burada ciddi hasarlar görmüştür.
Cephede ölmeyerek hayatta kalmayı
başaran ve kamplara ulaşabilen Türk askerleri için vatanlarından ve
ailelerinden uzakta yeni ve zor bir hayat başlamış ve yıllarca esir kamplarında
çile çekmişlerdir. Çoğu zaman da uluslararası savaş hukuku ile korunan hakları
ihlal edilmiştir. Esirlerin kaldıkları ortam sağlıklı olmayıp yiyecekleri
yetersizdir ve angarya işlerde karşılıksız çalıştırılmışlardı. Nispeten daha
iyi şartlarda kamplarda yaşayan esirler ise vatan ve ailelerinin özlemiyle eve
1094 dönecekleri günü beklemişlerdi. Her ne kadar kamp şartları sorunsuz olsa
dahi, özgürlüklerinin kısıtlanmasının yol açtığı ruhsal bunalımlar kendilerinde
ve ailelerinde telafi edilemez yaralar açmıştır. Arşivler, esareti bizzat yaşayan
subaylara ait hatıratlar, dönemin yetkili kuruluşlarının yayımladığı raporlar
bu insanlık dramını ortaya koymaktadır. Esir kamplarının çoğunda insan hayatı
hiçe sayılmıştır.
Esirleri bu süreçte en fazla üzen
kendilerine karşı devletleri tarafından gösterilen ilgisizlik olmuştur.
Esirler, savaş sürerken veya Mütareke döneminde esir olarak gönderildikleri,
memleketlerine binlerce kilometre uzaktaki kamplarda kendileri terk edilmiş ve
unutulmuş hissetmişlerdir. İngilizlerin Osmanlı Devleti’nin zor durumda
olduğunu gösteren propaganda amaçlı, duvarlara astıkları bildiriler haricinde
esirlerin savaşta ne olup bittiği hakkında hiçbir bilgileri yoktur. Esirler
için tek bilgi, kampa yeni gelen esirlerin getirdikleri güncel bilgilerdir.
Aileleri ile sağlıklı iletişim kuramayan esirler, döndüklerinde ailelerini
bıraktıkları yerde bulamamışlardı. Kiminin ailesi başka yerlere göç etmiş,
kimininki ölmüştü. Pek çok aile, bu süreçte dağılmıştır. Esirlerin ailelerine
yazdıkları mektuplarından da anlaşılmaktadır ki devletin ilgisizliğinden,
ailelerinin para göndermemesi, bazen de gönderememesinden şikâyet edilmekteydi
Yine esir mektuplarından esirlerin çoğunun bunalımda olduğu anlaşılmaktadır.
Fakat bazı İngiliz kamplarında esirlerin şartlardan memnun olduğu, hiçbir kötü
muameleye maruz kalmadığı, yatacak yerlerinin verildiği, yiyeceklerinin eksik
edilmediği anlaşılmaktadır. Buna rağmen bu esirler dahi esaret şartları
kendilerini her geçen gün daha kötü hale getirdiğini itiraf etmiştir.
Kamplara getirilen esirlerin
girişte üstleri ayrıntılı bir şekilde aranmış ve tüm değerli eşya, mal ve
paralarına el konulmuştur. El konulan eşya ve paralar için esirlere makbuz
verilmiştir. Esirler ihtiyaçları halinde bu paradan kullanabilmiştir. Çoğu
zaman ise bu kural işlememiş, esirlerden alınan paralar esaret sonrasına
kendilerine verilmemiştir. Bazen de esirlerden makbuzlar değişik sebeple
alınmış ve esirler herhangi bir hak iddia edememişlerdir. Bazı esirler, esaret
sonra evlerine döndüklerinde bu eşyalarının ve paralarının peşine düşmüş ve
yetkili kurumlara başvuruda bulunmuşlardı. Özellikle, bazı İngiliz askerleri
cephede esirleri ilk ele geçirdiklerinde esirlerin ellerinden değerli
eşyalarını hediye diyerek almışlar ve Türk esirleri can korkusuyla bu duruma
karşı koyamamışlardı.
Türk esirlerin kamplarda
çektikleri sıkıntıların başında beslenme, ailelerinden haber alamama,
parasızlık, ilgisizlik, kötü beslenmeye ve yaralanmalara bağlı fiziksel
rahatsızlıklar, uzun süre esarette kalmanın yarattığı ruhsal bunalımlar
oluşturmuştur. Çoğu kampta da uluslararası antlaşmalara riayet edilmeyerek
esirler, yol yapımı, maden ocağı, inşaat işleri, gemilerin yüklenmesi ve
boşaltılması gibi pek çok ağır işte zorla çalıştırılmış ve karşılığında ya çok
az ücret ödenmiş ya da hiç ödenmemiştir. Esirlerin en fazla işkenceye maruz
kaldıkları kamplar Irak bölgesindeki istasyon kampları diye adlandırtılan
intikal kamplarıdır. Irak kamplarında kurulan amele taburlarında veya diğer
kamplarda esirler beslenmeleri daha yeterli düzeyde yapılmadan bu ağır işlerde
aç karnına çalıştırılmıştır. Çalışamayacak duruma gelenler ise kamplardan
gönderilmiş, yerlerine yeni sağlam esirler getirilmiştir.
Esirlerin kamplarda zorunlu
olarak çalıştırılmalarında kamptan kampa farklılık bulunmaktadır. Kıbrıs ve
Mısır gibi kamplarda esirlere günlük angaryaları dışında pek iş
yaptırılmamıştır. Esirlerin kamplarda sıkı kontrol altında tutulması ve
çalıştırılmamasında, bölgenin ülkeye yakınlığı ve kaçma ihtimali en önemli
sebep olmuştur. Ayrıca bölge halkının Müslüman ve Türk olması firar durumunda
esirlere yardım yapılma ihtimalini de artırmıştır. Esirlerin en fazla
çalıştırıldıkları bölge Basra istasyon kampı, Selanik kampları ile ülkeye çok
uzakta bulunan Hindistan ve Burma esir kampları olmuştur. Bu ağır şartlardan
dolayı en fazla firar teşebbüsü bu kamplardan olmuştur.
Mısır esir kampları hakkında
Kızılhaç heyetinin yazdıkları raporda, İngiliz otoritelerinin esirlere zorunlu
çalışma yüklemediği ileri sürülmüştür. Kızılhaç raporlarına göre esirler kendi
sağlıkları için günlük yapmak zorunda oldukları işler dışında zamanlarını
istediği gibi geçirme haklarına sahipti. Her ne kadar Kızılhaç yetkilileri
esirlerin zorla çalıştırılmadığını iddia edip, bu yönde bir şikâyet olmadığını
ileri sürseler de basında çıkan haberler bu iddianın tersini göstermektedir.
Kahire’de Türk esirlerinin yol yapımı gibi pek çok işte zoraki çalıştırıldığı
dönemin basınına yansımıştır.
Bazı yerlerde esirler ele geçirildikten
sonra propaganda amaçlı sokaklarda dolaştırılmış ve halk önünde rencide
edilerek küçük düşürülmüştür. Bazen kamplarda insanlık dışı, Türk örf ve
adetlerine ters uygulamalar da görülmüştür. Bir hücreye 1096 birden fazla esir
yerleştirilmiş, dışarı çıkmalarına izin verilmemiştir. Esirler, tuvalet
ihtiyaçlarını aynı hücre içinde beraber yapmak zorunda bırakılmışlardı. Ayrıca
esirler yıllarca dikenli tellerle çevrili bir alanda yaşanmış ve pek çoğu
ruhsal bunalıma girmişlerdi. Bu sırada, her gün yeni bir arkadaşını kaybeden
esirler, sıranın kendilerine gelecekleri günü çaresizlikle beklemişlerdi.
Gerek Osmanlı gerekse İngiltere
Hükûmeti, savaş süresince esirlerine kötü muamele yapıldığı gerekçesiyle
birbirlerine pek çok nota vermiş ve esaret şartlarının düzelmemesi durumunda
birbirlerini misilleme yapmakla tehdit etmişlerdi. Taraflar, özellikle savaş
hukuku kurallarını düzenleyen Cenevre Sözleşmeleri’ne uyulmadığını ve savaş
kurallarının ihlal edildiği suçlamamalarında bulunmuştu. Her iki taraf sistematik
bir işkence ya da kötü muamele olmadığını, varsa sorun ve ihlallerin kişilerin
hatalarından kaynaklandığı tezlerini savunmuşlardı.
İngilizler savaş süresince,
cephelerdeki üstünlüğünü dünya kamuoyuna duyurmak, cephede savaşan askerin
cesaretini kırarak teslim olmasını sağlamak, kamplardaki esirlerin moralini
bozmak ve esirlere İngiliz politikalarını kabul ettirmek amacıyla değişik
propaganda faaliyetleri yürütmüşlerdi. Cephedeki üstünlüğünü hem iç kamuoyunda
siyaset malzemesi olarak kullanmış, hem de dünya kamuoyuna kendisi haklı olarak
göstermenin yollarını aramışlardı. Bu sebeplerle cephedeki askerlerin
savaşmadan teslim olmalarını sağlamak için siperlere pek çok beyanname
atılmıştır.
Savaşın başlarında esirlerin
sorunu ile tam olarak ilgilenemeyeceğini ve sorunları çözemeyeceğini anlayan
Osmanlı Hükûmeti, bu konuda Kızılayı görevlendirmiştir. Kızılay görevlendirme
sonrası Kızılhaç teşkilatı ile görüşerek esirlerin durumlarının iyileştirilmesini
sağlamaya yönelik çalışmalar yapmıştır. Kızılay, savaş süresince özellikle
esirlerin haberleşmesi konusunda önemli başarılar elde etmiştir. Tarafsız
devletlerin ve Kızılhaç ın da yardımıyla savaş esirlerinin ve ailelerinin
mektup ve her türlü gönderilerinde ciddi görevler üslenmiştir. Savaş esirlerin
ve ailelerinin birbirlerine gönderdikleri mektuplar, Kızılay sayesinde
yerlerine ulaşmış ve esir ve aileleri birbirinden Kızılay sayesinde haberdar
olmuş ve bu sayede esaret hayatında acılar bir nebze olsun azalabilmiştir.
Savaşın ileriki yıllarında yaralı ve hasta askerlerin durumu ile ilgili de
görevler almıştır.
Esirlerin kamplarda en büyük
sorunlarından birisi, ailelerinden haber alamamalarıydı. Zamanın şartlarında
bir mektubun gidip cevap gelmesi 6 ayı bulabilmekteydi. Çoğu zaman Türk posta
sisteminden kaynaklanan sebeplerden bu süre çok daha fazla uzayabilmekteydi. Bu
nedenle Birinci Dünya Savaşı ortaya çok büyük aile dramları çıkarmıştır. Esaret
hayatı ise bu dramları daha da artırmış ve çözülemez duruma getirmiştir.
Esirlerin aileleri yokluk ve fakirlikten zor şartlarda yaşamış, bu durumda
esirlerin elinden bir şey gelmemesi esirleri esaret hayatında daha da perişan
duruma düşürmüştür. Pek çok savaş süresince aile başka yerlere göç etmiş, bu
durum esirlere ulaştırılamamış, esirlerin yazdıkları mektuplar yerlerine
ulaşamamıştır. Bugün bu esir mektupları Kızılay Arşivinde bulunmakta, henüz
tasnif edilmediğinden kesin sayı ise bilinememektedir.
Kızılay, savaşın başında savaş
esirleri hakkında bilgiler toplamış ve savaş esiri listelerini düzenlemiştir.
Her iki devlet, savaş süresince esir düşen esirlerin akıbetleri hakkında bilgi
almak için çaba göstermiştir. Osmanlı Devleti ve İngiltere esir değişimi ile
ilgili olarak Hollanda ve Amerika aracılığıyla birbirlerinden esirlerin detaylı
bilgilerini içeren listeler istemiştir. Konu hakkında Kızılayın ve Kızılhaçın
çalışmaları sayesinde, iki devlet arasında savaş süresince sorunlar yaşansa da
listelerin değişimi konusunda sözde mutabakat halinde olmuşlardır. Bugün bu
listelerin tamamı yine Kızılay Arşivi’nde bulunmaktadır.
Kızılayın savaş süresince
gerçekleştirdiği önemli bir başarı da esir kartlarıdır. Esirlerin esaretlerine
dair tüm bilgileri gösteren bu kartlar, bugün Kızılay Arşivi’ndedir. Kızılay,
her bir esire ait esirlerin künyesini ve esaret bilgilerini içeren bir kart
tutmuştur. Bugün Türk
Kızılay Arşivi’nde Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’na
ait 300.000’den fazla esir kartı bulunmaktadır. Bu esir kartları tasnif
edilmediği için 300.000’den fazla esirin ne kadarının hangi savaşta hangi
ülkeye esir verildiği bilinememektedir. Birinci Dünya Savaşı’nda İtilaf
Devletlerine verilen Osmanlı esir sayısının 200.000’den fazla olduğu tahmin
edilmektedir. Ancak bu kartların tasnif edilmesiyle 1912-1922 yılları
arasında 10 yıllık savaş döneminde verilen esirlerin istatistiklerine
ulaşılacaktır. Kartlarda esirlerin künye bilgisi olarak esirlerin isimleri,
baba isimleri, memleketleri, doğum yerleri, yaşadıkları yerler, yaşları,
rütbeleri, esir düştükleri yerler, yaralı olup olmadıkları, hangi kampta
kaldıklarına ve medeni durumları yer almıştır. Bu esir 1098 kartlarında
esirlerin hangi cephede, nerede, hangi birlikte ve ne zaman esir düştüğü
bilgisi de vardır. Ayrıca kartlar esirlerin hangi ülkede ve kampta olduklarına
dair bilgiler de vermektedir. Özetle Kızılay Arşivi, 10 yıllık savaş
döneminde 300.000’den fazla esir düşen askerlerin kartlarına, esir listelerine
ve ailelere ve esirlere ulaşmayan sayısı dahi bilinemeyen binlerce mektuba ev
sahipliği yapmaktadır.
Savaş boyunca her iki taraf,
esirlerin hangi şartlarda yaşadıklarını öğrenmek amacıyla kampların tarafsız
devletlerce ziyaret edilmesi için çaba harcamıştır. Prensipte taraflar,
tarafsız devletlerin veya Kızılhaçın ziyaretine sıcak bakmıştır. Savaş boyunca,
Kızılhaç ve genellikle Amerika, savaşan devletlere ait birçok esir kampını
ziyaret ederek esirlerin kabul edilebilir koşullarda yaşayıp yaşamadıklarını
takip etmiştir. Ayrıca Kızılhaç, bu kampların iyileştirme çalışmalarına
katılmış ve maddi yardımlarda da bulunmuştur. Kızılhaçın görevlendirdiği
temsilciler Mısır, Hindistan, Burma ve Selanik’teki İngiliz esir kamplarını
1916 yılı sonu ve 1917 yılı başında ziyaret etmiştir. Her ziyaretten sonra bir
rapor hazırlanmış, esir alan devletin ve esirlerin mensup olduğu devletin
yetkililerine gönderilmiştir. Esir kamplarını ziyaretten sonra hazırladıkları
bu raporlar, kamp hayatında yaşananları göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca
raporlar yayınlanıp kamuoyuna da duyurulmuştur.
Birinci Dünya Savaşı şartlarında
esirlerin aileleri ile tek iletişim yolu mektuptu. Mektupların çok azı,
yaklaşık %5’i kısa sürede yerlerini ulaşırmıştır. Mektuplar ortalama olarak
İstanbul’dan 3-4 ve Bağdat’tan bir 1,5-2 içinde gelip gitmiştir. Bazen bu
sürenin 2 katına çıktığı da olmuştur. Ortalama olarak o zamanki şartların bir
esirin ailesine mektup yazıp göndermesi ve ailesinden bir mektup alması üç ila
6 ay arasında değişmektedir.
Esir mektupları dikkatli bir
şekilde incelendiğinde; esirlerin esaret günlerine dair hissettikleri duygular
öğrenilebilir. Sıkı bir sansür sebebiyle esirlerin mektuplarda duygu ve
düşüncelerini dile getirmekten başka bir şansı da yoktu. Esirlerin mektuplarda
dile getirdikleri bu duygularda, genelde gurbet, ümitsizlik, çaresizlik,
hasret, sitem, vatan ve millet sevgisi, merak ve endişe olduğu görülmektedir.
Mektuplarda dualar, selamlaşma ve para isteği hiçbir zaman eksik olmamıştır.
Mektuplarda selamlaşma sadece ailesi ve akrabaları ile de sınırlı kalmamıştır. Esirler,
mektupları genelde bulundukları adreslerini yazarak bitirmiştir. 1099
Yazılan mektuplarda esirlerin ne
kadar güçlü ve dayanıklı oldukları da görülmektedir. Buna rağmen çoğu zaman bir
karamsarlık, ümitsizlik, bitkinlik ve yılgınlık esirleri teslim almış
durumdadır. Esirler, ailesinin sağlık durumlarını sorarlarken kendi sağlık
durumları hakkında bilgiler de vermiştir. Fakat tüm mektupların neredeyse tek
ortak konusu esirlerin yazdıkları mektuplara cevap alamadıklarına dair şikâyet
olmuştur. Mektupların sıkı bir denetim altında olduğu dikkate alınırsa; kamp
hayatına dair neden hiçbir bilginin verilemediği anlaşılacaktır. Yukarıda
bahsedilen duygu ve düşüncelerden başka, esirler genelde mektuplarda uzak
oldukları ailevi sorunları çözmeye çalışmıştır. Kimisi yazdığı mektupla
çocuğunun eğitim sorunu çözmeye, kimisi alacaklısından borcunu almaya
çalışmıştır. Mektuplarda ayrıca kampa ve memlekete dair bilgiler de
verilmiştir. Örneğin, bir esir ailesi yazdığı mektupta Beşiktaş’ta çıkan
yangını anlatmıştır. Pek çok esir ise yazdığı mektupta aileleri tarafından
unutulduklarından ve bir esir kampında terk edildiklerinden şikâyet etmiştir.
Kamplardaki ölümlerin büyük
çoğunluğu cephede alınan yaralardan olmuştur. Her esir kafilesinin kamplara
gelişinden hemen sonra kamplarda ölüm oranlarında büyük artış gözlenmekteydi.
Özellikle cephede hastalanmış veya yara almış esirlerin tedavisi cephe
gerisinde yeterince özenle yapılmamış ve bu sebeple pek çok esir daha kamplara
ulaşamadan yollarda vefat etmişti.
Kamplarda alınan tüm tedbirlere
rağmen esirler arasında sıtma, dizanteri, verem ve trahom gibi bulaşıcı
hastalıklar çok yaygındı. Çok uzun süre olmasa da vebanın da kalplarda
görüldüğü olmuştur. Özellikle
Mısır esir kamplarında esirlerin pek çoğu bulaşıcı hastalığa yakalanmıştır.
Vitamin yetersizliği sebebiyle pellagra hastalığı askerler arasında en fazla
ölüme yol açan hastalık olacaktır. Mısır esir kamplarında en fazla görülen
yaygın bir hastalık da gece körlüğü yani esirlerin ifadesiyle tavukkarası
hastalığıdır. Yukarıda ismi zikredilen tüm hastalıklar yetersiz beslenme, tek
tip diyet ve esirlerin alışık olmadığında iklimde uzun süre yaşamaları
sebebiyle ortaya çıkmıştır. İngiliz kamp yetkilileri ise tüm bu hastalıkları
önemsememiş ve gereken tedbirleri zamanında almamıştır. Esirler tedavisi mümkün
olan hastalılardan kamplarda hayatını kaybetmiş veya sakat kalmıştır. Dünya
Savaşı’nda verilen 200.000’den fazla esirin yaklaşık yarısı Mısır Esir
kamplarında kalmıştır. Bu esirlerin %20’ye yakını savaşta aldıkları yaralardan
ya da kampta geçirdikleri hastalıklardan hayatlarını kaybettikleri tahmin
edilmektedir.
Mısır'daki kamplarındaki Türk esirleri arasında en yaygın hastalık göz
hastalıklarıdır. Hasta askerlere uygulanan yanlış tedavi sonucu, binlerce esir
görmeyen gözlerle vatanlarına dönmek zorunda kalmıştır. Savaş süresince ve
hatta savaştan sonra tartışılan bir konu da esirlerin gözlerinin birer bahane
ile çıkarılmalarında kasıt olup olmadığıdır. Esirlere karşı yapılan bu insanlık
dışı işlemlerden öncelikle kamptaki Ermeni kökenli kişiler sorumludur. Ermeni
tehcirini bahane ederek Türk esirlerden intikam almak isteyen bu kişiler,
İngiliz doktorlarını yanlış yönlendirmiş, tedavileri belki de mümkün olduğu halde
önce esirlerin gözleri ilaçla hasta edilmiş ardından ameliyat ile çıkarmıştır.
Türklerin yaşadığı iklime uygun
olmayan bir bölgede özellikle deniz kenarında kumlardan gelen güneş
ışıklarından esirlerin gözleri zarar görmüştür. Ayrıca bulaşıcı olan diğer göz
hastalıkları da esirlerden birbirilerine geçmiş ve kısa sürede pek çok esir bu
hastalıklara yakalanmıştır. Bunu fırsat bilen Ermeniler, esirlerin gözlerine
bir damla ilaç sürerek gözlerinin kızarmalarına neden olmuş hemen arkasından
ise gözün iyileşmeyeceği söylenerek zorla çıkarılmıştır. İngilizler, Türk
esirlerin gözlerinin çıkarılmasını tıbbı bir gereklilik olarak savunmuş ve bu
konuda Ermeni doktorların teşhislerinin doğru olduğuna hükmetmişlerdi. Oysaki
bu hastalık, sadece iklim şartları, bölgede yaygın olan bir bulaşıcı hastalık
veya güneşin kumda yansıması sebebiyle esirler arasında görülmüş olsaydı pek
çok Mısırlının bundan etkilenmesi gerekecekti. Mısır halkı arasında göz
hastalıklarının yaygınlığına dair dönemin yazılı basınında veya hastane raporlarında
bir kayıt yoktur. Ayrıca Türk tarafının esirlerinin gözlerinin çıkarıldığını
iddia etmeleri ve bunu dünyaya duyurmaları ve ayrıca Türklerin Millî
Mücadele’de elde ettikleri başarı sonrası kamplardaki göz ameliyatlarının
birdenbire son bulması, Ermenilerin Türk esirleri bilerek ve isteyerek kör
ettikleri iddialarını güçlendirmektedir.
İngiliz yönetiminin Türk esirleri
kasten kör etmeleri ihtimali düşünülemese de Osmanlı Hükûmetinin bu yöndeki
iddialarını ciddiye almaması ve bu göz ameliyatlarına engel olmaması; en
azından ihmali olduğunu göstermektedir. Mısır kamplarında esirlerin gözlerinin
değişik sebeplerle çıkarılması, kamplarda bizzat yaşamış kişilerin ifadeleri
veya esirlerin hatıratlar ile de sabittir. Gözleri kamplarda 1101 kör edilen
esirler, vatanlarına döndükten sonra da mensubu oldukları Hükûmet tarafından
başı boş sokaklarda bırakılmış, çoğu evinin yolu dahi bulamamıştır. Türk
esirlerinin Mısır kamplarında kör edildiği iddiası; 1921'de TBMM'ye verilen
soru önergesiyle gündeme gelmiştir.
Mısır kamplarında sağlık işleri cepheden yeni gelen yaralı ve hasta
esirlerin de çokluğu sebebiyle diğer bölgeler ile kıyaslandığında çok daha kötü
durumdadır. Kamp yönetimi, bu sorunları çözmediği gibi kampların sağlık
hizmetlerini eskiden Osmanlı tebaası olan Ermeni doktor ve hemşirelere
bırakmıştır. Bu şartlar altında, esirler, kamplarda sadece fiziksel
hastalıklara yakalanmamış; aynı zamanda akıl sağlıklarını da yitirmişlerdir.
Pek çok esirlerin akli dengesi bozuk veya tedavi edilemez durumdadır. Sağlam
görünen esirlerin bile aklı karışıktır. Esirlerin bir kısmı delirmiş, bir kısmı
şizofreniye yakalanmıştır. Psikoz, erken bunama, karakter bozukluğu esirler
arasında en sık rastlanan ruhsal hastalıklardır. Evlerine dönen esirler,
ailelerine ve topluma uyum sağlamakta zorluk çekmiştir. Sürekli tel örgüler
içinde yaşamak zorunda kalan ve Anadolu’dan farklı bir iklimde üstelik tutsak
yaşayan Türk askerlerinin ruhsal durumu çok kötüdür. Cephedeki yaralardan veya
kamplardaki bakımsızlık ve ilgisizlik yüzünden gerçekleşen ölümler diğer
esirleri de olumsuz yönde etkilemiştir. Bu ruhsal bunalım içinde eve dönüş
umutlarının yitiren ve kamplarda sefalet içinde öleceğini düşünen esirlerden
hayatlarına son verenler de çıkmıştır. Ayrıca kamplarda her gün meydana gelen ölümler,
gözleri çıkarılan askerler, elleri kolları kesilen hastalar zaten ruhsal
dünyası çöküntü içinde olan esirlerin psikolojilerini daha da bozmuştur.
Esirlerin ruhsal dünyalarının bozulduğuna ve bunalımda olduklarına bir kanıt da
sebepsiz yere din değiştiren sonra tekrar Müslüman olan esirler gösterilebilir.
Esirler kamplarda yetersiz
beslenmeye sağlık şartlarının düzensizliği de etkilenince; hastalıklar
esirlerin peşini hiç bırakmamıştır. Sıtma Mısır kamplarda sıklıkla rastlanan
bir hastalıktır. Sıcak havanın da etkisi ile bu ateşli hastalığa yakalanan çok
esir olmuştur. Kamplarda en sık duyulan bir diğer hastalık dizanteridir. Kampta
neredeyse her esir, anemi yani kansızlık sorunu yaşamış ve fiziksel olarak
genel zayıflık hali içinde olmuştur. Yetersiz beslenme, esirlerin kansızlık
sorunu yaşamasında ve dermansızlıkta en önemli sebeptir. Esirlerin çoğu
ortopedik sorunludur. Büyük kısmı cephede aldığı savaş yaraları ile sakat
kalmıştır. 1102
Esirlerin pek çoğu kamplarda şifa
bulamamış, bu yaraları kendi ülkelerine kadar getirmiş ve ülkelerinde
tedavilerine devam etmiştir. Pek çoğu da kamplarda yakaladıkları hastalıklar
sonucu değişik organlarını kaybetmiştir. Esirler kamplarda çok acılar çekmiş
hatta içlerinde döndüğünde yaralı olup vücudundan mermiler bile çıkarılmamış, o
şekilde yaşamına devam etmek zorunda kalmış olanlar vardır. Kamplarda ve
hastanelerde sağlık koşulların standartların çok altında olması sebebiyle en
basit hastalıklar dahi ölümlere yol açmıştır.
Öncelikle, uzun süren esaret
hayatının kamplarda esirler kadar memlekette aileleri de etkilemiştir. Cephede
aldığı yara ya da kamplarda yakalandıkları hastalık sonucu hayatını kaybeden
esirlerin geride kalan aileleri, perişan bir vaziyette hayatta kalmaya
çalışmıştır. Anadolu ve Trakya, daha önce hiç görülmeyen yeni hastalıklar ile
tanışmıştır. Pellegra, dizanteri, trahom, tüberküloz, zatürre gibi hastalıklar
kamplardan köylere kadar ulaşmıştır.
Kamplarında intihar olayları en
sık rastlanan olaylardandır. Özgürlüğünü kaybeden, ailesinden haber alamayan
esirler, parasız bir şekilde sefalet içinde yaşamaktansa hayatlarına son
vermeyi tercih etmiştir. Ağır baskı altında eve dönüş ihtimalini yitiren
esirler, daha fazla kamp şartlarına dayanamamıştır. İntiharlar tüm kampın adeta
ortak bir özelliği haline gelmiştir.
Türk esirlerin yiyecek ve içecek
ve giyinme şartları her bölgede farklı olmuştur. Bazı kamplarda esirlerin iaşe
durumu iyi iken bazılarında esirlere sağlıksız yiyecek verilmiştir. Hatta aynı
bölgedeki kamplarda da farklı olduğu gibi yönetimin değişmesi ile zamana bağlı
olarak aynı kampta da farklılık göstermiştir. İngilizlerin Türk esirlere en
azından ölmeyecek kadar iaşe verdiği esirler tarafından dahi dile
getirilmektedir. Hatta cephede ölüm korkusuyla açlık sınırında yaşayan bazı
esirlerin için esaret bir çeşit kurtuluştur. Rütbesiz askerlere iaşe için
hiçbir ödeme yapılmamış, buna rağmen sadece karınları doyurularak üzerlerine giyebilecekleri
birer elbise verilmiştir. Esaret boyunca aksaklıklar yaşansa da subay esirlere
uluslararası savaş hukukuna göre subay maaşları ödenmiştir. Bu sebeple,
subaylar iaşelerini ve kıyafetlerini kendileri karşılamış, diğer askerlere ise
sadece günlük tayın verilmiştir. Buna rağmen, bazı subaylara değişik
bahanelerle ya maaşları verilmemiş ya da düşük oranda verilmiştir.
Tezimizde uzun süren esaret
hayatında esirlerin bir günlük hayatları araştırılmaya çalışılmıştır. Ayrıca
kamplarda sosyal ve kültürel faaliyetler hiç eksik olmamıştır. Esirler esaret
hayatının zorluğuna ve yokluklarına karşı koymak için sosyal, kültürel ve dini
faaliyetler, tiyatro, konferans, müzik gibi sosyal faaliyetler
gerçekleştirilmiştir. Mandolin, ud ve tambur gibi aletler çalınmış ve müzik
grupları kurulmuştur. Esirlerin bulabildikleri müzik aletleriyle bir orkestra
kurdukları, yine bazı kamplarda esirlerin keman ve gitar imal ettiği, ayrıca
yabancı dil eğitimi aldıkları, tiyatro çalışmaları yaptıkları bilinmektedir.
Kampta ayrıca spor da önemli bir yer tutmuş; güreş Türk esirleri arasında en
dikkat çeken spor olmuştur. Türk esirlerinin İngilizlerle oynayarak
öğrendikleri futbol da kamplarda oynanan diğer bir spor dalıdır. Esirler
ibadetlerini serbest olarak yapabilmişler ve bazı kamplarda küçük mescitler
inşa etmişlerdir.
Cephelerde esir düşen askerlerin
kamplara getirilmesiyle kendileri için yeni bir hayat başlamıştır. Zamanla
kamplarda kalıcı olacaklarını anlayan askerler kendilerine yeni uğraşlar
bulmuştur. Esirlerin, kamplarda en önemli uğraşılarından birisi el işçiliğidir.
Çeşitli kamplarda boncuk gibi malzemelerden yapılan ağızlık, cüzdan, tespih,
çeşitli hayvan figürleri gibi el işleri satılmış ve yapanlara önemli bir kazanç
getirmiştir. Bazı esirler ise kamplarda marangozluk, berberlik gibi
mesleklerini icra etmiştir.
İngiliz kamplarında bulunan
Osmanlı esirleri, diğer milletlere mensup esirlerle kıyaslandığında çok daha az
sorun çıkaran ve uyum içinde yaşayan askerler olmuştur. İngiliz yönetimi,
Türklerin kendi aralarında iyi bir şekilde yaşamalarını takdirle karşılamış ve
bunu her fırsatta Türk esirlere bildirmekten geri durmamıştır. İngilizler, Türk
esirleri yakından tanıdıkça esirlere daha çok serbestlik vermiş ve Türk
esirleri de bu fırsatı iyi bir şekilde değerlendirmiştir. Bunun sonucu olarak
da İngiliz yönetimi Türk esirlerin her türlü sosyal, kültürel ve dini
faaliyetine ses çıkarmamış ve hatta çoğu zaman desteklemiştir. Türkler
tarafından organize edilen tiyatro ve spor faaliyetlerine kamp yöneticileri
bizzat katılmıştır. Tüm bunlara rağmen kamplarda İngiliz yönetimine karşı Türk
esirlerini zor durumda bırakan sorunlar da sıkça yaşanmıştır.
Türk askerleri askeri düzen
açısından da İngilizlerin takdirini kazanmıştır. Subaylar ise daha çok kendi
içlerine kapanmış, kampta olup bitenler ile ilgilenmemiş 1104 fakat kamp
yönetimine de sorun çıkarmamıştır. Bunda esaret altındaki askerlerin
komutanlarının emirlerini dinlememeleri de etkili olmuştur. Askerler arasında
esaret başladığı ilk andan itibaren alt üst ilişkileri bozulmuş ve emir komuta
zinciri işlememiştir. Bu durum, subaylarda büyük bir hayal kırıklığı ve
yılgınlık ortaya çıkarmış ve çoğu kampta kendi köşelerinde yaşamayı tercih
etmiştir. Kampın düzeni genelde yedek subaylar dahil alt rütbedeki subaylar
tarafından yerine getirilmiştir.
İngilizler, kampların güvenliğini
yüksek tutmuş, en küçük firar teşebbüsünü affetmemiş ve en ağır şekilde
cezalandırmıştır. Kaçmaya teşebbüs sırasında pek çok asker öldürülmüştür.
Kampların tüm güvenliğine rağmen kaçmayı başarmış esirlerin sayısı da çok
fazladır. Hindistan ve Burma esir kamplarından dahi kaçmaya teşebbüs eden
askerler çıkmıştır. En fazla firar olayları Irak esir kampları ile Selanik
kamplarında görülmüştür. Bunda en büyük etken esirlerin bu kamplarda
çalıştırılmalarıdır. Esirlerin kamptan çalışma alanına geliş ve gidişlerde ve
çalışma saatlerinde güvenlik nispeten daha az olmuş ve esirler bu fırsatı iyi
değerlendirmiştir.
Türk esirleri, kamplarda
benliklerini unutmamış bunu göstermek için gazete ve dergi çıkarmıştır. Bazı
kamplarda günlük olaylar ve cepheden gelen son haberler, esirler tarafından
çıkarılan gazetelerde neşredilmiştir. Bazı yerlerde de bölgede bulunan yabancı
gazetelerdeki güncel haberler dil bilen esirlerce çevrilip bir bülten şeklinde
yayımlanmıştır. Esirler tarafından çıkarılan dergi ve gazeteler İstanbul
basınında da gündeme gelmiş, bu gazete ve dergilerden alıntılar yapılmıştır.
Seydi Beşir karargahının dördüncü kampında yayınlanan Türk Varlığı adında bir
dergi, Türklerin kamplarda milli duygularını yitirmediklerini gösteren sadece
bir örnektir. Derginin en önemli özelliği; güçlü bir milliyet duygusuna hâkim
olmasıdır. Kamplarda her türden dergi ve gazete çıkarılmıştır. Genellikle
gazete ve dergilerin konusu bilim, fen, edebiyat, tenkit türü yazılar, şiir ve
mizah türlerindedir. Siyasi türde yazıların yayınlanması ise kesinlikle
yasaktır. Siyasi türde yazılar yazılmadığı sürece kamp yönetimi esirlerin bu
tür aktivitelerle uğramasına karşı değildir ve hatta bu tür faaliyetlerde bulan
esirlerin kamplarda sorun çıkarmayacakları düşünülmektedir. Gazete ve dergiler
el ile yazılıp teksif ile çoğaltılmıştır. İngiliz esir kamplarında gazete ve
dergilerin daha çok Mısır ve Hindistan kamplarında çıkarıldığı görülmektedir.
Mısır kamplarında çıkarılan gazete ve dergilerin Hindistan’a göre daha çok
olduğu da dikkat çekmektedir. Bu durumda Mısır esir 1105 kaplarında yaşayan
esirlerin daha rahat bir hayat sürmesi ve çalışma kamplarında çalıştırılmayarak
kamplara hapsedilmelerinin etkisi vardır. Esirler, bu tür sosyal faaliyetlerle
hayatta kalmaya çalışmış ve her şeye rağmen gelecekten ümitlerini
kesmemişlerdir.
Gerek Osmanlı Devleti gerekse
İngiltere savaş süresince ellerindeki esirleri tutmayı bir avantaj görse de
masrafların ülke ekonomisinde bir yük haline gelmesi esirlerden kurtulmayı
zorunlu kılmıştır. Tarafların esirleri geri göndermek istemelerinin en önemli
sebebi, esirleri barındırmanın, beslemenin ve sağlık giderlerinin yüksek
maliyetli olmasıdır. Bu yüksek maliyet sebebiyle savaşan devletler dolaylı da
olsa birbiri ile diplomatik ilişkilerini kesmemişler ve savaş süresince ve
savaş sonrası Mütareke döneminde bir taraftan esirlerinin durumunu iyileştirmek
isterken bir taraftan da esirlerinin geri getirilmesi için diplomatik yolları
açık bırakmıştır. Savaşan taraflar, esirlerinin bir an önce serbest kalmalarını
isteseler ve bu amaçla girişimde bulunsalar da uzun süre istenilen başarı elde
edilememiştir. Bunda savaşın devam ediyor olması en büyük etken olmuştur.
Yapılan pek çok girişim sonuçsuz kalmasında diğer bir sebep mübadele edilecek
esirlerin sayısında anlaşılamamasıdır. İki tarafın elinde bulunan toplam
sağlam, hasta ve malul esir sayısı eşit değildir. Savaş süresince taraflar
birbirlerinden esir sayılarını ve esir bilgilerini içeren listeler talep
etmiştir. Savaş devam ederken esirlerin karşılıklı olarak değişimi başlamış ve
bu süreç 1922 yılına kadar devam etmiştir. Özellikle yaralı, hasta ve sağlık
personeli daha erken memleketlerine gönderilmiştir. Savaş sırasında veya sonrasında
cepheden veya esaretten kaçıp geri dönemeyen esirler olmuş, bu kişiler o
bölgelerde kalarak kendilerine yeni hayat kurmuştur. 1917 yılı sonunda
imzalanan esir değişimi anlaşması, tarafların esir değişimini yavaştan alması
ve hemen arkasından Osmanlı Devleti’nin savaştan yenik çıkması sebebiyle
uygulanamamış ve bu anlaşma ile çok az miktarda esir ülkesine dönebilmiştir.
Mondros Mütarekesi sonrası da esir değişime yönelik çalışmalar kesintiye
uğramıştır. Galip gelen İtilaf Devletleri, galip olmanın avantajını kullanmış
ve esirlerin serbest bırakılmasını bir süre durdurmuştur. Ayrıca Mütareke
sonrası Millî Mücadelenin başlamasıyla İngilizler, Osmanlı esirlerini
bırakmakta gönülsüz davranmıştır. Yunanistan’ın kışkırtmasıyla geri dönen
esirlerin Anadolu’ya geçip Anadolu Hareketi’ne katılma ihtimalleri savaşın
seyrini değiştireceği 1106
düşünüldüğünden; esirlerin geri
dönüşleri bilinçli bir şekilde ertelenmiştir. Esir sayısının çok olması,
Mütareke sonrası İngilizlerin galip gelmenin avantajını kullanmak istemesi, iki
devletin esirlerin sevkinde maddi sıkıntılar yaşaması esirlerin eve dönüşünü
geciktiren diğer nedenlerdir. Esirlerin kitleler halinde evlerine dönebilmeleri
ancak Mütareke’den bir yıl sonra başlayabilmiştir. Esareti kamplarda en ağır
şekilde yaşayan esirler dönüşlerine kadar her türlü işkence, eziyet, ağır
hakaret ve aşağılamaya maruz kalmıştır. Birmanya, Hindistan gibi uzak yerlerden
yurda dönen esirler uzun gemi yolculuklarında da sıkıntılar yaşamıştır.
Serbest kalan esirlerin
ülkelerine dönmeleri sorunların bittiği anlamına gelmemiştir. Esirler için asıl
sıkıntı, döndükten sonra yaşadıklarıdır. Bir kısmı ailelerini bulamamış, bir
kısmı yaşadığını ispat etmek zorunda kalmıştır. Pek çok şanssızlık esirlerin
peşini bırakmamıştır. Öncelikle, pek çoğu parasızlık yüzünden memleketlerine
gidememiştir. Bir kısmı ise eşine, anne babasına ve hatta çocuğuna bir küçük
hediye alamadığı için evine gitmeye utanmış, İstanbul’da bir süre çalışarak
para kazanmanın yollarını aramıştır. Bazı esirler ise ödenek yetersizliği
sebebiyle uzun süre kışlalarda kalmak zorunda bırakılmıştır. Ayrıca sakıncalı
görülen ve Anadolu’ya Millî Mücadele’ye katılma ihtimali olan kişiler
İstanbul’da gözlem altında tutulmuştur. Esaretten kurtulup evlerine dönen
esirleri Anadolu’da yeni bir savaş beklemektedir. Savaş süresince esir
kamplarında bin bir meşakkat çeken ve zorluklarla mücadele eden Türk esirlerin
bir kısmı Milli Mücadele’de yerlerini alarak yeni devletin kuruluşuna da katkı
yapmışlardı.
EKLER
EK 1: Çıplak Türk askerleri Mısır kamplarında temizlik diyerek içinde krizollu kuvette zorla yıkattırılırken Avustralyalı askerler izliyorlar. (Kaynak: Avustralya Milli Arşivi,
http://cas.awm.gov.au/item/P03137.002.)
EK 2: Mısır kamplarında Türk esirleri tarafından yapılan Yılan figürü. (Kaynak:
Avustralya Milli Arşivi, http://cas.awm.gov.au/item/REL/00574)
Ek 3: 1915’de Çanakkale’de esir düşen Türk askerleri. (Kaynak: İ.B.B. Atatürk
Kitaplığı Sayısal Arşiv ve e-Kaynaklar, Krt_011687.)
Ek 4: Maadi kampında İngiliz Hükumetinin Türk esirlere tütün ve sigara ikramı sonrası çekilen fotoğraf. (Kaynak: Genelkurmay, ATASE Arşivi, BDHK. 3437/23; TNA, FO. 383/345.)
Ek 5: 1914-1918 Selanik Dudular Türk ve Bulgar Esir kampı. (Kaynak: Comite
International De La Croix-Rouge, V-P-HIST-00370-04, public.)
Ek 6: Türk siperlerine teslim olmaları için atılan propaganda kağıtlarına bir örnek. (Kaynak: BOA, DH. EUM. 6. ŞB., 55/38.)
Ek 7: Türk savaş esirlerinin esir kamplarına nakilleri esnasında Bağdat tren istasyonundan bir sahne. İngiliz birliklerinin kontrolü altında olan istasyonda boyunlarından zincirlenmiş Türk esirler trene binmek üzereler. Yatak takımlarını ve kişisel eşyalarını taşımaktadırlar. (Kaynak: South Bend News-Times, December 24, 1919, Mornıng Edition, s. 1.)
Ek 8: Mısır-ı Cedid kampından yazılan bir mektup. (Kaynak: Türk Kızılayı Arşivi, 778/208.)
Ek 9: Mısır kamplarından dönen esirlerin kamplarda göz hastalıklarına yakalandıklarına dair rapor. (Kaynak: Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK. 82/10.)
Ek 10: Çanakkale ve Mısır’da esir edilen Türk askerlerine yapılan kötü muamele
dair belge. (Kaynak: BOA, HR. SYS., 2189/3.)
Ek 11: Hindistan kamplarında Türk esirlerin çalıştırılmasına dair bir belge. (Kaynak.
TNA, FO. 383/345.)
A.
ARŞİVLER
1.
Ankara
Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivi
28/11; 28/23; 28/24; 28/90; 61/8;
69/30 91/29; 318/21; 318/33
2.
Avustralya
Savaş Müzesi Arşivi
Memorandum,
Davisto Major-General R. H. J. Fetherston, Director General of Medical
Services, 28 August 1918, NAA, MP 367/1, item 527/27/531 (Ruth Rae, “Reading
between Unwritten lines: Australian Army Nurses in India, 1916-1919”, Journal
of the Australian War Memorial, Issue 36, 2002.C 355.007099471 J86, https://www.awm.gov.au/articles/journal/j36/nurses).
3.
T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet
Arşivleri Başkanlığı Başkanlık Cumhuriyet Arşivi
Muamelat
genel müdürlüğü (30.1.0.0.0)
55/363/12; 6/32/1/
Kararlar Dairesi Başkanlığı
(30.18.1.1)
3/35/4;
3/26/11
4.
T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet
Arşivleri Başkanlığı Başkanlık Osmanlı Arşivi
4552/341369
17/46; 37/6; 42/3; 43/27; 50/39; 55/22;
65/41; 67/15 ; 68/38; 69/24 ; 84/29; 85/40; 85/44; 84/56; 85/18; 85/88; 85/73;
85/72; 85/64; 86/55; 86/45
111/78
37/130, 131
19/1
79/39; 165/72
13/14; 39/10; 80/40; 92/2; 93/38;
113/4; 122/96; 146/74; 155/3; 155/15; 159/6 ;159/78
HR. HMŞ. İŞO. 67/73; 43/11,12; 43/22,23
HR. MA. 1140/22 ; 1166/20; 1229/103;
1228/43
HR. MTV. 768/26,30
2021/2;2099/9;2158/4;2189/3,4,5,6,7,8;2191/1,41;2193/25,35,38,45,47,54,58
;2194/1,5,9,10,17,18,19,26,34,44,56,58,61,64,66,67;195/2,12,18,21,2443,51,64;2196
/6,13,19,29,56;2197/1,5,18,23,24,25,28,32,37,54,55,59;2198/3,6,20,25,30,33,58,98;2
199/5,6,7,10,11,33,49,55;2211/8,15,18,29,35,37,46,50,51,55,57,59,62,63,66,68,69,7
0,74,75,76,77,80,81,84,87,89,90;2200/10,17,50,56,62;2201/1,5,6,10,12,14,16,20,24,
25,28,39,50,51,61,67;2202/20,29,36,40,50,51,56,60,61,88,89,103,104;2203/7,16,17,
21,22,24,3,34,35,39,48,51,54,58,69;2204/9,12,24,25,33,38,39,41,49,56,60,69,78,84,
90;2205/6,14,18,19,28,30,32,50,52,55,57,58,59,64,69,71;2206/3,12,17,20,21,22,25,3
1,36,48,51,55,63,64,68;2207/4,10,31,35,37,50,54,56,14;2208/2,3,6,8,9,13,16,21,23,4
1,52,56,62,72,74,77,89,90;2209/3,8,9,13,15,29,36,38,49,49,55,63,65,68,72,83,92;22
10/7,30,31,34,35,38,39,42,47,51,75,78,79;2212/2,3,9,12,17,22,28,31,33,37,38,41,44,
4647,48,54,55,58,61,63,65,66,69,73,75,77,80,83;2213/3;2214/1,3,4;2218/3,45;2219/
35;2221/21;2224/36,40,61;2225/22,50;2227/44;2228/26,69,74;2230/88,112;2232/17;
2234/5,6;2235/1,3;2236/6;2237/2,3,5;2238/4,5,6,7,81;2239/3;2240/1;2241/1,2,3,4,5,
6,7,8,9;2242/1,2,3,4;2243/2,62;2244/29,61;2245/9,12,27,28,36;2246/17,48;2248/30,
57,67,69,82,91;2250/23,43,64,79;2251/2,19,60,105;2252/6,10,11,49,54,61;2254/13,2
2,23,24,27,36,39,53,54,63;2255/11,12,17,19,46,50,57,66,77;2256/3,4,12,17,18,28;22
57/23,33;2258/5,28,38,44; 2260/10,24,48,64;2261/31 2296/33; 2411/34; 2412/79;
2413/43; 2418/119; 2421/74; 2436/ 67; 2618/23;2978/27.
547/80
35/8
212/227; 217/42; 223/1; 223/191;
249/65.
2846/17
5.
Deniz
Müzesi Komutanlığı Arşivi
164/3707;
18963/58
6.
Genelkurmay
Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivi
ATASE Birinci Dünya Harbi Koleksiyonu
1819/383; 2190/5; 2469/330; 2480/210,395,400;
2494/19; 2680/210; 313/1269;
318/645;
3437/23 ; 3443/45; 3471/150; 394/1559; 4609/11,13; 998/35
ATASE İstiklal Harbi Koleksiyonu
1/98; 4/10; 8/111,129;
30/28,46,148; 37/3; 43/42; 48/75; 50/43; 52/4; 53/125;
60/53;61/82;65/45;81/57;82/1,7,10,62,75,76,80,83,85,87;85/41,48;89/111;90/10,
13,23,32,33,36,39,40,44;96/128,129,131,132,133,134,136,137,138,139,140,141,
143,146,151,155;97/73;98/119;100/25,26,28,31,32,33,34,38,43,47,53,56;101/65,
81;105/90;115/14;117/40,43,45,46,54,66,67,72;23/68,69,70,77,78,80, 82, 86, 89,
94,96,99,104,105,119;127/2;139/87,89;165/42;169/71,104;172/29,44;177/72,80, 97;
182/53; 188/29; 206/121,137; 236/182; 237/70; 242/77; 286/79; 293/95; 305/56; 331/148; 375/121; 1700/73; 1715/2; 1736/99; 1742/100; 1758/43;
1765/85.
7.
İngiliz
Deniz Müzesi Arşivi
Brian
O'Farrell Gregory, Archive No MS93/009
8.
İngiliz
Milli Arşivi (The National Archive of Britain)
116/1565
23/8/5;
24/127/71; 24/144/19.
323/448,457,679,719,784
286/784;371/5143;383/88,101,102,223,225,226,228,229,232,233,235,236,239,33
2,333,336,336,337,338,339,340,341,342,344,345,347,352,369,452,453,457,458, 461,
462, 473, 474, 505, 528,535,720; 608/30,114,115,614,273.
95/4290,4750,4945
106/792,1272,1373
160/95
9.
Kızılhaç
Arşivi (Comite International De La Croix-Rouge, Geneve)
C G1 C 08-01; C G1 A 17-07; C G1
C 08-02; C G1 A 15-40
10.
Kızılaycı
Hamid Bey’in Özel Arşivi
210; 247 ;936; 1134; 1405; 1414;
1656; 2017; 2018
11.
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Milli Arşiv ve Araştırma Dairesi
1413
12.
Sözlü
Arşiv (Vedat Tüfekçi Hususi Arşivi)
İsmail Ateş’in yazılı beyanı
İbrahim Uğurlu’nun yazılı beyanı
195/26;
196/ 106; 570/2, 124; 778/32, 73, 76, 175, 176, 183,208, 214, 215,223, 230,
265; 920/24/74; 921/9; 922/129; 951/106,107; 1156/6;1363/1; 1361,60; 1363/5.
“Additional
Articles relating to the Condition of the Wounded in War. Geneva, 20 October
1868”, Haz.
Dietrich Schindler,
Jiri Toman, The Laws of Armed Conflicts, Cenevre, Martinus Nihjoff
Publisher, 1988.
Agreement
between the British and Ottoman
Governments
Respecting Prisoners of
Warand
Civilians,
London, Stationery Office, 1918.
Advertiser, 5
February 1915, 6 November
1915, 6
November 1915, 25 September 1918.
Albuquerque
Morning Journal,
2 November 1918, 14 March 1921.
Alexandria Gazette, 1 November 1918.
Argus, 2
November 1915, 26 April 1918.
Anıtlarımız
Şehitlerimiz,
Atatürk Üniversitesi, Ankara, 1978.
Arizona
Republican, 13
May 1915, 2
November
1918.
Barrier
Miner, 6
February 1915, 4 April 1915, 14 November 1915, 26 March 1916, 11 October 1919.
Birinci Dünya Harbi: Hicaz Asir Yemen Cephesi Harekâtı, T.C. Genelkurmay
Başkanlığı
Tarih ve Strateji Etüt Başkanlığı, Ankara, 1967.
Başhekim
Kadri’nin Raporu,
Comite International De La Croix-Rouge, Cenevre, C 9 D 3.
Binbaşı
Faik Fikret’in Raporu,
Comite International De La Croix-Rouge, Cenevre, C 9 D 28.
“Bir
Kitâbe”, Genç Anadolu, Cilt 1, Sayı 2, 15 Kanunısâni 1338.
“Birinci
Dünya Harbi Şehitlik ve Defin Yerleri (Yurt Dışı)”, Askeri Tarih Belgeleri
Dergisi, Yıl: 67, Sayı:143, Temmuz 2018.
“Birinci
Dünya Savaşı'nda İttifak ve İtilaf Devletlerinin Genel Durumları”, Hayat Tarih
Mecmuası, Sayı 2, Mart 1970.
Brisbane
Courier, 15 July
1915, 28 September 1915, 3 October 1916, 4 January 1917.
Britanya
Selanik Kuvvetleri Savaş Günlüğü, Cilt 1, Savaş Esirleri Kampı, WO. 95/4945.
British
Prison-Camps in India and Burma,
Haz. M.F. Thormeyer, G1 A 19- 01.14, Comite International de la Croix-Rouge,
Geneve, 1917.
Bunbury
Herald, 10 July
1915.
Burlington
Weekly Free Press,
11 May 1916.
Cairns
Post , 9 April
1915, 24 May 1915.
Camperdown
Chronicle, 29
March 1917.
Cepheden
Mektuplar, Haz.
Hülya Yarar Mustafa Delialioğlu, Ankara, Millî Savunma Bakanlığı, 1999.
Chronicle, 11 September 1915.
“Convention
(II) with Respecttothe Lawsand Customs of War on Land anditsannex: Regulations
concerning the Lawsand Customs of War on Land. The Hague, 29 July 1899.”, Haz.
Dietrich Schindler,
Jiri Toman, The Laws
of
Armed Conflicts,
Cenevre, Martinus Nihjoff Publisher, 1988
“Convention
(III) for the Adaptation to Maritime Warfare of the Principles of the Geneva
Convention of 22 August 1864. The Hague, 29 July 1899”, Haz.
Dietrich Schindler, Jiri
Toman, The Laws of Armed Conflicts, Cenevre, Martinus Nihjoff
Publisher, 1988.
Convention
(III-IV) relative to the Treatment of Prisoners of War. Geneva, 12 August
1949”, Haz.
Dietrich Schindler,
Jiri Toman, The Laws of Armed Conflicts, Cenevre, Martinus Nihjoff
Publisher, 1988.
“Convention
(X) for the Adaptation to Maritime Warfare of the Principles of the Geneva
Convention. The Hague, 18 October 1907”, Haz.
Dietrich Schindler,
Jiri Toman, The Laws of Armed Conflicts, Cenevre, Martinus Nihjoff
Publisher, 1988.
“Convention
for the Amelioration of the Condition of the Wounded in Armies in the Field,
Geneva, 22 August 1864”, Haz.
Dietrich Schindler,
Jiri Toman, The Laws of Armed Conflicts, Cenevre, Martinus Nihjoff
Publisher, 1988.
“Convention
for the Amelioration of the Condition of the Wounded and Sick in Armies in the
Field. Geneva, 6 July 1906”, Haz. Dietrich
Schindler,
Jiri Toman, The Laws of
Armed
Conflicts,
Cenevre, Martinus Nihjoff Publisher, 1988.
Cumberland
Argusand Fruitgrowers
Advocate, 11 December 1915.
Daily
Capital Journal, 2 November 1918.
“Diary of Lt Victor Edward
Borgonon (18821966)”
http://www.borgognon.net/VEBdiary.html,
08 Ağustos 2018.
Dr.
Süleyman Sudi’nin raporu,
Comite International De La Croix-Rouge, Cenevre, C 9 D 28.
Doğruyol
Gazetesi, 19 Ocak 1920.
Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah
Arkadaşları: Yaşayan Çanakkaleli
Muharipler, Haz. Cahit Önder, İstanbul,
Yazır Matbaacılık, [t.y.], s. 125-138.
Dubbo
Liberal and Macquarie Advocate, 3 November 1916.
El Paso
Herald, 9 March
1915, 17 April 1915, 24 April 1915, 22 January 1916, 19 May 1917.
“Esaret
Hayatından Birkaç Sahife II”, İkdam Gazetesi, 17 Temmuz 1337 (1921), No
8743.
“Esaret Hayatından Birkaç Sahife
III”, İkdam
Gazetesi, 18 Temmuz 1337 (1921), No 8744.
“Esaret
Hayatından Birkaç Sahife”, İkdam Gazetesi, 16 Temmuz 1337 (1921), No
8742.
Evening
Public Ledger,
17 December 1915, 3 May 1916, 29 October 1919 .
Evening
Star, 7 February
1915, 12 April 1915, 5 May 1915, 24 February 1918, 2 November 1918, 11 January
1920.
Grand
Forks Herald, 21
September 1916.
Great
Falls Daily Tribune,
3 September 1920, 8 November 1921.
Guy’s
Hospital Report: Ophthalmic Practice in the Mediterranean and Egypt
Expeditionary Forces 1915-1918,
H. L. Eason, 70, 1920.
He
Bridgeport Evening Farmer,
9 May 1917, 11 August 1917.
He
Topeka State Journal,
30 October 1919.
“Hilal-i
Ahmerin Tarihçesi”, Hilâl-i Ahmer Mecmuası, Sayı:1, 15 Eylül 1921 .
http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&ara
ma=kelime&guid=TDK.GTS.5da1f5e02a3ac2.8
1485007.
http://www.msb.gov.tr/Sehitlikler/YurtDisiSehit
likleri
http://yenidelhi.be.mfa.gov.tr/Mission/ShowInfo
Note/243644.
http://yenidelhi.be.mfa.gov.tr/ShowInfoNotes.as
px?ID=243644
https://penrithhistory.com/memories-of-
war/penrith-district-nurses/vida-mitylene- greentree
İsyancı
Arap Ordusunda Bir Harbiyeli: Cafer El-Askarî, Haz. Necdet Fethi Safvet, Çev. Halit Özkan,
İstanbul, Klasik, 2008.
Kalgoorlie
Miner, 29 August
1916, 15 August 1917, 21 October 1918.
Kalgoorlie
Western Argus,
15 June 1915.
Kıbrıs
Postası, 1 Kasım
1986, 5 Kasım 1986, 6 Kasım 1986 , 7 Kasım 1986.
“Kimimiz
Şehit Olduk Kimimiz Esir: Birinci Dünya Savaşı Türk Esirleri”, NTV Tarih
Dergisi, Sayı: 37, 1 Şubat 2012.
Kilmore Free Press, 11 November 1915.
Kadri Bey’in Raporu, Comite International De La
Croix-Rouge, C 9 D 3, Geneve.
Mardin'li Üç Esir Bacanak, Der. Halil Yazgı, İstanbul,
Kutup Yıldızı Yayınları, 2016.
Mercury,
4 May 1916.
Morning Bulletin, 14
October 1915, 10
September
1918.
Meclis-i
Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 1, İçtima Senesi 4, 15 Kanunisani 1334
(1918).
Meclis-i
Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 2, İçtima Senesi 2, 28 Şubat 1331 (1915).
Meclis-i
Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 2, İçtima Senesi 2, 29 Şubat 1331 (1915).
Meclis-i
Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 2, İçtima Senesi 4, 28 Mart 1334 (1918).
Nepean
Times, 11
December 1915.
New
York Times, 30
November 1915.
New-York
Tribune, 5
February 1915, 30 April 1915, 6 June 1918, 21 December 1919, 7 May 1920, 7
November 1921.
Northern
Star, 14 October
1916.
Northern
Territory Times and Gazette,
6 April 1916, 9 November 1918.
Osmanlı
Belgelerinde Birinci Dünya Harbi:
I,
T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:130, İstanbul, 2013.
Osmanlı
Belgelerinde Birinci Dünya Harbi:
II,
T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:131, İstanbul, 2013.
Osmanlı Belgelerinde Çanakkale
Muharebeleri:
I, T.C.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı
Yayın No:73, Ankara, 2005.
“Osmanlı
ve İngiliz Esirlerinin Mübadelesi”, Hilal-ı Ahmer Mecmuası, 15 Kânunuevvel
1921, Sayı
4
Omaha
Daily Bee, 15
December 1915.
“Osmanlı-Fransız-İngiliz Esirlerinin
Mübadelesi”,
Hilal-ı Ahmer Mecmuası, 15
Teşrinisani
1921, Sayı 3
Osmanlı Belgelerinde Çanakkale
Muharebeleri:
II, T.C.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı
Yayın No:73, Ankara, 2005.
“Pellagra
among the Prisoners in Egypt”, The Lancet, 8 Mayıs 1920.
Portland
Observer and Normanby Advertiser,
30 September 1918.
Queenslander, 19
June 1915, 11 September
1915, 9
October 1915.
Rapport:
Sur Leurs Visites aux Prisonniers de Guerre en Grece a Salonique en Macedoine
et en Serbie : Document spublies A L'occasion de la Guerre 1914-1919, Paul Schazmann, Dr Roger
Steinmetz, C G1 A 1901.29, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve,
1920.
Rapports:
Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en
Egypte: Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, Haz. F. Blanchod, F.
Thormeyer,
Emmaunel Schoch, G1 A 19- 01.13, Comite International de la Croix-Rouge,
Geneve, 1917.
Rapports:
Sur Leurvisitesaux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et d’Internes
Autrichiens et Allem and saux Indes et en Birmanie: Documents Publies A
L'occasion de la Guerr e Europeenne 19141917, Haz. F. Thormeyer, Emmanuel Schoch, F. Blanchod,
G1 A 19- 01.14, Comite International de la Croix-Rouge, Geneve, 1917.
Register, 22 March 1915, 4 January 1917,
1 January 1920.
Report
of a Committee of Inquiry Regarding the Prevalenge of Pellagra among Turkish
Prisoners of War,
Haz. F.D Boydand P.S. Lelean, İskenderiye, Ordu Basım ve Kırtasiye Bölümü,
1919.
Report
of Inverstigation on Pellagra among Turkish Prisoners of War in Egypt 1920, Haz. A. C. Hammod-Searle,-A. G.
Stevenson, İskenderiye, Whitehead Morris, 1921.
Rock
Island Argus, 17
December 1915.
Rus
ve İngilizlere Karşı Bir Osmanlı Neferi 1917-1918: Serezli Mehmed Ragıb, Haz.
Ahmet
Efiloğlu Raif İvecan, İstanbul, Timaş, 2011.
Savaş
Esirleri ile Sivil Esirlere Dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmetti
Arasındaki İmzalanan İtilafname,
İstanbul (Dersaadet), Askeri Matbaane, 1334.
Singleton
Argus, 3 April
1915, 12 June 1915, 28 February 1918.
Statistics
of the Military Effort of the British Empire during the Great War 1914-1920, London, His Majesty’s
Stationery Office, London, 1922.
Süveyş
Geçici Kampı,
Comite International De La Croix-Rouge, C 9 D 28, Geneve.
Sun, 27
June 1915, 13 August 1915, 9
September
1915.
Sydney
Morning Herald,
9 August 1915.
Tanin,
2 Mayıs 1915, 23
Ağustos 1915.
Tercüman-ı
Hakikat, 22
Ağustos 1918, 25 Ağustos 1918, 30 Kasım 1918.
Terang
Express, 20
April 1915.
The
Barre Daily Times,
6 March 1915.
The Bismarck
Tribune, 22
August 1918.
The
Brattleboro Daily Reformer,
16 October 1918.
The
Butte Daily Post,
16 May 1917.
The
Camden Chronicle,
24 September 1915.
The
Cyprus Gazette,
4 June 1915, 2 July 1915, 1 June 1916, 16 October 1916, 2 December 1916, 19 April
1917.
The
Times, 16
February 1915, 30 April 1915, 22 May 1915, 23 March 1916, 9 June 1916, 18 April
1917, 28 August 1917, 20 November 1917, 27 November 1917, 5 December 1917, 20
December 1917, 31 December 1917, 1 January 1918, 15 January 1918, 24 April
1918, 25 April 1918, 6 August 1918, 11 September 1918, 2 November 1918, 5
November 1919, 15 July 1920, 14 June 1921, 28 June 1921, 6 July 1921, 5 October
1921, 6 October 1921, 26 October 1921, 11 Novermber 1921.
The
Hague Peace Conferances; And the Other International Conferances Concerning the
Laws and Usage of War,
Haz. A. Pearce Higgins, Cambridge University Press, Cambridge, 1909.
The
Laws of Armed Conflicts: A Collection of Conventions, Resolutions, and Other
Documents, Haz.
Dietrich Schindler, JiriToman, Cenevre, Martinus Nihjoff Publisher, 1988.
The
Laws of Armed Conflicts: Declaration concerning the Laws of Naval War. London,
26 February 1909, Haz.
Dietrich Schindler and Jiri Toman, Martinus Nijhoff Publishers, 1988.
Trahom
Hakkında Halka Nasayih, Dersaadet,
Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti, Hilal Matbaası, 1340 (1924).
Türk
Havacılık Tarihi,
Cilt 2, Kitap 2, Uçuş Okulları Basımevi, Eskişehir, 1951.
“Türk
İngiliz Esir Değişimi”, Hilal-ı Ahmer Mecmuası, 15 Kânunuevvel 1921,
Sayı 4, s 77; “Osmanlı-Fransız-İngiliz Esirlerinin
Mübadelesi”,
Hilal-ı Ahmer Mecmuası, 15 Teşrinisani 1921, Sayı 3.
Türk
Silahlı Kuvvetleri Tarihi Osmanlı Devri Birinci Dünya Harbi İdari Faaliyetler
ve Lojistik,
Cilt 10, T.C. Genelkurmay Başkanlığı Tarih ve Strateji Etüt Başkanlığı, Ankara,
1985.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtları, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 3,
22 Eylül 1339 (1923).
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtları, Devre 1I, Cilt 2, İçtima 2, 29
Eylül 1337 (1921).
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 3, İçtima Senesi 1, 6 Eylül
1336 (1920).
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 15, İçtima Senesi 2, 28
Şubat 1341 (1925).
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 22, İçtima Senesi 3, 28
Şubat 1926.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 13, İçtima Senesi 2, 31
Kanunusani
1340 (1924).
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 10, İçtima Senesi 2, 28
Mayıs 1337 (1921).
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 20, İçtima Senesi 3, 6
Haziran 1338 (1922), s. 265.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 22, İçtima Senesi 3, 28
Ağustos 1338 (1922).
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 3, İçtima Senesi 1, 22
Teşrinisani 1337 (1921).
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 7, İçtima Senesi 1, 10
Kanunusani 1337 (1921).
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 12, İçtima Senesi 2, 26
Kanunusani
1341 (1925).
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 14, İçtima Senesi 2, 16
Şubat 1341 (1925).
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 15, İçtima Senesi 2, 17 Mart
1341 (1925).
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 21, İçtima Senesi 3, 13
Kanunusani
1326 (1921).
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 3, İçtima Senesi 1, 25 Eylül
1339 (1923).
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 7/1, İçtima Senesi 2, 16
Mart 1340 (1924).
Vakit, 26 Ağustos 1918, 27 Ekim 1918,
30 Ekim 1918, 1 Aralık 1918, 2 Eylül 1919.
West
Australian, 7
July 1915, 31 August 1915, 15 December 1915, 25 February 1918, 6 May 1918, 21
June 1921, Western Mail, 25 January 1918.
Western
Champion and General Advertiser for the Central-Western, 3 April 1915.
Yarbay
Rıfat Raporu,
Comite International De La Croix-Rouge, Cenevre, C 9 D 28.
Yenigün, 29 Ekim 1918, 1 Kasım 1918, 18
Kasım 1918, 19 Kasım 1918, 24 Kasım 1918.
Yurtdışı
Şehitlikler,
Haz. Hülya Yarar, Cengiz Eroğlu, Musa Türker, Ankara, Millî Savunma Bakanlığı,
1999.
IX.
Washington Salib-iAhmer Konferansı’na Memuriyetim ve Osmanlı Hilal-i Ahmer
Cemiyeti’ne Tekliflerim Hakkında,
İstanbul, Ahmet İhsan ve Şükerası, 1328.
AKAR, M., KARAKARTAL O.: |
Kıbrıs’taki Türk Savaş Esirleri ve Gazi Mağusa Çanakkale
Şehitliği, Lefkoşa, 1997. |
AKGÖL, Eyüb Sabri: |
Esaret Hâtıraları: Bir Esirin
Hâtıraları ve Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i Umumiyesi: Yunan İllerinde Zavallı Esirlerimiz, Haz. Nejat Sefercioğlu, İstanbul, Tercüman, 1978, s. 54-60. |
AKGÜN, Seçil, ULUĞTEKİN, M.: |
Hilal-i Ahmer’den Kızılay’a, Cilt 2, Ankara, Türk Hava Kurumu,
[y.y.]. |
ALTAY, Sayıl: |
Kıbrıs Polis Albümü, 1878-1989, Lefkoşa. |
ALTINAY, Ahmet: |
Katran Kazanında Sterilize: Bir Türk Subayının İngiliz Esir
Kampında Üç Yılı, İstanbul, Tarih Düşünce Kitapları, 2004. |
APAK, Rahmi: |
Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları, Ankara, Türk
Tarih Kurumu, 1988. |
ARIKAN, İbrahim: |
Harp Hatıralarım: Bir Mehmetçiğin Çanakkale-Galiçya-Filistin Cephesi Anıları, Haz. Selman
Soydemir, Abdullah Satun, İstanbul, Timaş, 2007, s. 238-240. |
ARIKAN, Mustafa: |
Asker Mektupları, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Atatürk İlkeleri
ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya,
1990. |
A. Rıza: |
“Pellagra ve Vitaminler”, İstanbul Seriyyatı 13, 1932 |
ARTUÇ, İbrahim: |
1915 Çanakkale Savaşı, İstanbul, Kastaş Yayınları, 2015. |
ATATÜRK, Kemal: |
Nutuk, Cilt 2, 1920-1927,
İstanbul, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1969. |
AVŞAR, Servet: |
Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz Propagandası, Ankara, Kim Yayınları, 2004. |
AVŞAR, Servet: |
“Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz Propagandası ve Osmanlı
Devleti”, Atatürk Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, 2002 |
AYDEMİR, Şevket Süreyya: |
Suyu Arayan Adam, İstanbul, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1965. |
AYDIN, Hüseyin: |
Acı Hatıralar, Sinan Matbaası, İstanbul, 1965, s. 40-44. |
AYHAN, Aydın: |
Çanakkale Ah Çanakkale, İzmir, Özden Ofset, 2004. |
AYTEKİN, Halil: |
Kıbrıs’ta Monarga (Boğaztepe) Ermeni Lejyonu Kampı, Ankara, Türk
Tarih Kurumu, 2000. |
AYTEKİN, Halil: |
“Kıbrıs Ermeni Askeri Kampları”, Kıbrıs’ın Dünü Bugünü,
Ankara, 1993. |
BARDAKÇI, Murat: |
“Müslümanların Katledildiği Burma’daki Şehitliklerimizde Şimdi Fasulye Ekiliyor”, Habertürk, 29
Temmuz 2012. |
BEAN, C. E. W.: |
The Official Hıstory of Australia in the War of 1914-1918: The
Story of Anzac: From 4 May 1915 to The Evacuation, Volume II,
Avustralia, Australia Angus and Robertson Ltd., 1941. |
BEYOĞLU, Süleyman: |
“Bir Efsanenin Sonu: Çanakkale’de
Kayıp İngiliz Askerleri”, Çanakkale Savaşları Tarihi, Cilt 4, Haz Mustafa Demir, Değişim Yayınları, İstanbul, 2008. |
BİGLAND, Douglas: |
“Pellagra Outbreak in Egypt”, The Lancet, 1 Mayıs 1920. |
BİLGİN, İsmail: |
Medine Müdafaası: Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa, İstanbul, Timaş
Yayınları, 2011. |
BURRİDGE, W.: |
“Pellagra among the Prisoners in Egypt”, The Lancet, 9
Ekim 1920. |
ÇAPA, Mesut: |
Kızılay (Hilâl-i Ahmer) Cemiyeti (1914 - 1925), Ankara, Türkiye
Kızılay Derneği, 2010. |
CARTY, Mc Justin: |
Ölüm ve Sürgün, İnkılâp Yayınevi, İstanbul, 1998, s. 236. |
Cemal Paşa: |
Bahriye Nazırı ve 4. Ordu Kumandanı, Haz. Alpay
Kabacalı, İstanbul, Türkiye İşbankası Yayınları, 2012. |
ÇELİK, Osman Şerafettin: |
Harp ve Sâri Hastalıklar, İstanbul Seririyatı 22, 1940. |
ÇETİN, Atilla: |
“Cemal Gürsel Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, Cilt 14, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı, 1996. |
ÇEVİKEL, Nuri: |
“Çanakkale Muharebelerine Dair Gayriresmi Yeni Bir Belge:
Hatırat-ı Esaret”, History Stories International Journal of History,
Volume 2, Issue 3. |
ÇÖL, Emin: |
Çanakkale- Sina
Savaşları: Bir Erin Anıları, Haz. Celal Kozdağlı, İstanbul, Nöbetçi Yayınevi, 2009. s. 54-60. |
DENKTAŞ, Rauf R.: |
Karkot Deresi, Lefkoşa, 1993. |
DOĞANAY, Rahmi: |
“Millî Mücadele’de Türk- İngiliz Esir Değişimi”, 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,
Sayı 7, Samsun, Aralık 1999. |
DOWDESWELL, Tracey Leigh: |
“The Brussels Peace Conference of 1874 and the Modern Laws of
Belligerent Qualification”, Osgoode Hall Law Journal, Volume 54, Issue
3, Spring 2017. |
ENRİGHT, J.I.: |
“Pellagra Outbreak in Egypt: II-Pellagra among German Prisoners
of War”, The Lancet, 8 Mayıs 1920. |
ERDEM, Şerafettin Can: |
“Cevdet Sunay Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, Cilt 37, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı, 2009. |
ERDEMİR, Lokman: |
“Cephe Cephe Osmanlı Esirleri”, Derin Tarih, Özel Sayı 1,
Ekim 2014. |
EREV, Muhittin: |
“Birinci Dünya Savaşı’nda Bir Yedek Subayın Hatıraları-5”, Hayat
Tarih Mecmuası, 01 Eylül 1967, Yıl 3, Cilt 2, Sayı 8. |
ERİM, Nihat: |
Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, Cilt 1, Ankara,
Türk Tarih Kurumu, 1953. |
ERTUGHRUL, Jeff: |
“World War I, Turkish Prisoners Held in Cyprus”, Turcoman
International, London, Winter, 1996. |
ERTUGHRUL, Jeff: |
The Postal Services Of Military Forces in Cyprus, Londra, 1996. |
ERTUĞ, Mehmet: |
“Çanakkale Şehitlerinden Bir Yadigâr”, Güvenlik Kuvvetleri Dergisi, Lefkoşa, Mart 1988, Sayı 4. |
FERTAN, Hasan Remzi: |
Hasan Remzi Fertan’ın Harp Hatıraları: Çanakkale Kafkas Filistin
Cepheleri ve İstiklal Harbi, Haz. Lokman Erdemir, İstanbul, Bağcılar Belediyesi, 2016. |
GAZİOĞLU, Ahmet: |
“Osmanlı’dan Cumhuriyet'e Kıbrıs”, Türkler Ansiklopedisi,
Editör H Celal Güzel K Çiçek, s Koca, Cilt 19, Ankara, Yeni Türkiye
Yayınları, 2002. |
GENİŞOL, Hüseyin Fehmi: |
Çanakkale’den Bağdat’a esaretten Kurtuluş Savaşı’na: Cephede
Sekiz Yıl Sekiz Ay (19141923), Haz. Mustafa Yeni, İstanbul, Türkiye İş Bankası, 2014. |
GÜNDAY, Faik Hurşit: |
Hayatım ve Hatıralarım, İstanbul, Çelikcilt Matbaası, 1960. |
GÜRKAN, Haşmet M.: |
Tarih İçinde Kıbrıs: Toplu Eserler 4, Haz. Remzi
Yektaoğlu, Galeri Kültür Yayınları, Lefkoşa, 2000. |
GÜRKAN, Haşmet Muzaffer: |
Kıbrıs'ın Sisli Geçmişi, Galeri Kültür Yayınları, Lefkoşa, 2008. |
HİÇYILMAZ, Ergun, |
“Mülazim Gani Efendi’nin Anıları, Hindiçin’de Esir Türkler’’, Yeni Yüzyıl, 30 Aralık 1996. |
HİÇYILMAZ, Ergun: |
Esir Kampları: Bana Biraz Hürriyet Yollar mısın?, İstanbul, Bilge
Karınca, 2010. |
HİLL, George: |
A History Of Cyprus, Volume I-V, Cambridge UniversityPress,
1949. |
IŞIK, Hüseyin: |
Şehitlerimiz ve Gazilerimiz, Jandarma Genel Komutanlığı, Ankara,
1994. |
İhtiyat Zabiti Mehmet: |
Hicaz Çöllerinde Bir Avuç Türk’ün Kahramanlığı: Kafkas, Hicaz Cepheleri ve Esaret Anıları, Haz. Salih Özkan,
Konya, Kömen Yayınları, 2012. |
İLGAR, İhsan: |
Yeryüzünde Türk Mührü Şehitliklerimiz, İstanbul, Yağmur
Yayınevi, 2000. |
İNCESU, Sokrat: |
“Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale-Arıburnu Hatıralarım”, Çanakkale
Hatıraları, Cilt 1, Haz Metin Martı, Arma Yayınları, İstanbul, 2001. |
İSMAİL, Sabahattin: |
150 Soruda Kıbrıs Sorunu, İstanbul, Kastaş Yayınları, 1998,
Madde 18. |
İYBAR, Tahsin: |
Sibirya’dan Serendib’e, Ankara, CHP Halkevleri Bürosu, 1950. |
JAESCHE, Gotthard: |
Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri II, Çev. Cemal
Köprülü, Ankara, Cumhuriyet, 2001. |
KANDEMİR, Feridun: |
Medine Müdafaası: Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler, İstanbul, Nehir Yayınları, 1991. |
KESER, Ulvi: |
Kıbrıs 1914-1923 Fransız Ermeni Kampları İngiliz Esir Kampları
ve Atatürkçü Kıbrıs Türkü, Lefkoşa, A.H.A. Yayınları, 2000. |
KESER, Ulvi: |
“Kıbrıs’ta Çanakkale’nin Bilinmeyen Kahramanları; Karakol (Caraolos) Esir Kampı ve Türk Savaş
Esirleri”, Savaş
Tarihi Araştırması Uluslararası Kongresi, 100 Yılında Birinci Dünya Savaşı ve Mirası, Editör Halil Çetin
Lokman Erdemir, Cilt 1, Çanakkale Valiliği Yayınları, İstanbul, 2015. |
KOLOĞLU, Orhan: |
“Mısır Esir Kamplarındaki Türklerin Gazetesi Badiye ve Esaret
Albümü”, Tarih ve Toplum Dergisi, Cilt 4, No 199, Temmuz 2000. |
KOLOĞLU, Orhan: |
“Thomas Edward Lawrence”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, Cilt 27, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı, 2003. |
KUTAY, Cemal: |
Birinci Dünya Harbinde Teşkilat-ı Mahsusa ve Hayber’de Türk
Cengi, Ercan Matbaası, İstanbul, 1962. |
KUTAY, Cemal: |
Siyasi Mahkûmlar Adası: Malta, Tarih Yayınları, İstanbul, 1963. |
Lütfullahoğlu: |
“Asya Taburu-Türkiyeni Saklau Yulında İdil- Ural
Türk-Tatarları”, Yanğa Milli Yul, sayı 12, 1931. |
M. Bahaeddin: |
“Esir”, Yeni Türkçe Lügat, İstanbul, [t.y.]. |
Mazhar Osman: |
Akıl Hastalıkları, Kader Matbaası, İstanbul, 1935, s. 366. |
Mazhar Osman: |
Tababeti Ruhiye, Kader Matbaası, İstanbul, 1941, s. 250, 268. |
Mehmet Ali: |
“Cihan Harbi’nde Postalar”, Posta ve Telgraf Mecmuası, Sayı:196,
Ağustos 1333. |
Mehmed Salahi: |
“Esir”, Kamus-i Osmani, İstanbul, 1329. |
Mehmet Nuri, |
“Birinci Dünya Savaşı’nda Bir Erin Hatıraları: Büyük Bozgun”, Hayat
Tarih Mecmuası, Sayı 2, Mart 1970. |
METİN, Hüseyin: |
Kıbrıs Tarihine Toplu Bir Bakış, Lefkoşa, 1959. |
Molla Ekmel: |
“İngilizlerin İdama Mahkûm Ettiği Türk Ajanı”, Türk Dünyası,
1 Ağustos 1950. |
Muallim Ömer Naci: |
“Esir”, Lügat-i Naci, İstanbul, 1310. |
Mülazım Mehmet Sinan: |
Harp Hatıralarım: Çanakkale-Irak-Kafkas Cephesi, Haz. Hasan Babacan,
Servet Avşar, Muharrem Bayar, Ankar, Vadi, 2006. |
MÜMTAZ, Hüseyin: |
“Bir mülazım-ı evvelin Harb ve Esaret Günleri: İmparatorluktan
Cumhuriyet’e Bir Ömür”, Tarih ve Medeniyet, Sayı 3, Ağustos-Eylül
1996. |
NESİM, Ali: |
“Bir Kalebend”, Yeni Kıbrıs, Lefkoşa, Nisan 1989. |
NESİM, Ali: |
“İmam Mustafa Nuri Efendi,” Yeni Kıbrıs, Lefkoşa, Nisan
1990. |
NESİM, Ali: |
“Kıbrıs Türklerinde Atatürk ve İlke ve İnkılâpları”, Atatürk
Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 14, Cilt 5, Mart 1989. |
Nazım Şakir: |
Emraz-ı Asabiye Dersleri, Kader Matbaası, 1340. |
NOYAN, Abdulkadir: |
“Vitaminsizlik Hastalıkları: Ordu ve Memleketimizdeki Durumu”, Anadolu Kliniği 11, 1944. |
OKAY, M. Orhan: |
Bir Başka İstanbul, Kubbealtı, İstanbul, 2002. |
ORBAY, Rauf: |
Cehennem Değirmeni: Siyasi Hatıratım, Cilt 1, İstanbul,
Emre, 1993. |
ORTAYLI, İlber: |
“Hilafet Nasıl kaldırıldı?”, Popüler Tarih, Sayı 12, s
52-57, Mayıs 2001. |
ÖZALP, Ömer Hakan: |
Mehmet Ubeydullah Efendi’nin Malta Afganistan ve İran Hatıraları, İstanbul, Dergâh yayınları, 2002. |
ÖZDEMİR, Mehmet: |
“Kurtuluş Savaşı'nda Bir Diplomasi
Zaferi: İstanbul'un Teslim Alınması”, Türkler Ansiklopedisi, Editör H Celal Güzel K Çiçek, S Koca, Ankara, 2002, Yeni
Türkiye Yayınları, Cilt 16, 2002. |
ÖZEL, Ahmet: |
“Esir”, Cilt 11, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,
1995. |
ÖZDEN, Neşe: |
“Ankara İtirafnamesi Sonrasında İngiliz Değerlendirmesi”, Türkler Ansiklopedisi, Cilt 16, Editör
H Celal Güzel K Çiçek, S Koca, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002. |
Bolvadinli
Mehmet Sinan Bey’in Harp Hatıraları,
Haz. Hasan Babacan, Servet Avşar, Muharrem Bayar, Türkiye İş Bankası, İstanbul,
2011.
Çanakkale'den
Hicaz’a: Harp Hatıraları,
Kayseri Valiliği İl Kültür Müdürlüğü, Kayseri, 1992.
“Knockaloe
Esir Kampı; Uzaklarda Bir Türk şehitliği”, Popüler Tarih, Sayı 50, s
40-41, Ekim 2004.
“Uzaklarda
Bir Türk şehitliği”, Popüler Tarih, Sayı 50, s 40-41, Ekim 2004.
Kurtuluş
Savaşı İstihbaratı’nda Askeri Polis Teşkilatı, Genelkurmay Başkanlığı, Ankara, 1992.
Tüfek
Omza: Balkan Savaşı’ndan Kurtuluş Savaşı’na Ateş Hattında Bir Ömür, Haz. Orhan Peker, Hilal Akkartal,
İstanbul, Doğan Kitap, 2009.
Adventures in the Near East, London, 1923.
Harp
Hatıralarım: Birinci Dünya Harbi,
Cilt 4, İstanbul, Nehir Yayınları, 1991.
Şehitliklerimiz ve Anıtlarımız, İstanbul, 1990.
“Pellagra”,
Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye, Cilt 49, 1920.
Sami Ahmed: |
Magaso’da Toprağa Verilen Şehitlerimiz, Mağusa, 1964. |
SAYIL, Altay: |
“1914-1918 Birinci Dünya Savaşı Sırasında Mağusa’da Esir Türk
Askerleri”, Kıbrıs Mektubu, Cilt 15, No 3, Kıbrıs, Mayıs-Haziran 2002. |
SEREN, Necmi: |
“Yılların Ötesinden Okul, Askerlik ve Esirlik Hatıraları”, Tarih
ve Edebiyat Mecmuası, Sayı 7, s 75-79, Temmuz 1982. |
SELEK, Sabahattin: |
Anadolu İhtilali, Cilt 2, İstanbul, Örgün Yayınlar, 1981. |
SELEK, Sabahattin: |
Millî Mücadele I: Anadolu İhtilali, İstanbul, [y.y.],
1963. |
Şemseddin Sami: |
“Esir”, Kamus-ı Türkî, İstanbul, 1317. |
SEYHUN, Mehmet Arif, |
Katıldığım Dört
Savaş ve Yaşam Öyküm, Haz. Müşerref Seyhun, Ankara, Kültür bakanlığı, 2000. |
SORGUÇ, İbrahim: |
Bu Defa Niçin Harp Edeceğimi Biliyorum: Filistin Cephesi ve
İstiklal Savaşı Anıları, Ed. Emre Yalçın, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, 2010. |
SORGUÇ, İbrahim: |
Yd. P. Tğm. İbrahim Sorguç’un Anıları İstiklal Harbi Hatıratı:
Kaybolan Filistin, Haz. Erdoğan Sorguç, İzmir, İzmir Yayıncılık ve Tanıtım
Hizmetleri, 1995. |
SOYSAL, Şükrü Nail: |
Esaretten Zafere: Uşaklı Bir Muharip Gazi Nail’in (Soysal)
Birinci Dünya Savaşı ve Millî |
|
Mücadele Dönemi Hatıraları, Haz. Barış Metin, İstanbul, AKY,
2012. |
ŞİMŞİR, Bilal N.: |
Malta Sürgünleri, İstanbul, Bilgi Yayınevi, 1976. |
ŞİMŞİR, Bilal: |
İngiliz Belgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e, İstanbul, 1989. |
TAŞKIRAN, Cemalettin: |
Ana Ben Ölmedim Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Esirleri, İş Bankası,
İstanbul, 2001. |
Taşköprülü Mehmet Efendi: |
Irak Cephesi’nden Burmaya Savaşın ve Esaretin Günlüğü, Haz. Mesut Uyar,
Ahmet Özcan, İstanbul, Türkiye İs Bankası Kültür Yayınları, 2015. |
TOPCAN, Ahmet Sami: |
“Birinci Cihan Savaşı Esnasında Mağusa Esir Kamplarında Kalan
Türk Askeri Esirleri Hakkında Kısa Bilgiler”, Güvenlik Kuvvetleri Dergisi,
Lefkoşa, Mart 1990, Sayı 10. |
TOWNSHEND, Charles F.: |
Esir İngiliz Generalin Kaleminden Kûtü'l- Amare Zaferi Irak
Seferi ve Esaret,Çev Recep Ahıskalı, İstanbul, Yedi Tepe, 2007. |
TOYNBE, Arnold J.: |
Western Question in Greece and Turkey: A Study in the Contact of
Civilitions, London, Constable and Company Ltd., 1922. |
TÜTÜNCÜ, Mustafa: |
Hatıra Defteri, Haz. Abdülkadir Ozulu, Çorum, Lider Matbaacılık, 2006. |
TÜTÜNCÜ, Mehmet: |
“Malta Türk Şehitliği”, 100 Yılında Birinci Dünya Savaşı ve Mirası”, Savaş Tarihi |
|
Araştırmaları Uluslararası Kongresi, Editör Halil
Çetin Lokman Erdemir, Çanakkale, 2015. |
UZMAN, Mazhar Osman: |
Psychiatria, Kader Basımevi, İstanbul, 1994, s. 173-175. |
UZMAN, Mazhar Osman, |
“Türkler Mütereddimi”, Sıhhi Hitabeler, İstanbul, Mahmut Bey Matbaası, 1915. |
VANTHOLF, Uğur: |
“Esir Türk Askerleri Denizaşırı Ülkelere Nasıl Götürüldüler, Çanakkale
1915, Yıl 2, Sayı 5, Nisan 2010 |
WOOD, Erward J.: |
“The Etimology of Pellagra from the Stand point of a Defiency
Disease”, Transactions of the Royal Society of Tropical Medicine and
Hygiene, Volume 14, No 1, May 21st 1920. |
WOODCOCK, H M: |
“Helm in the Infectionand Pellagra”, The Lancet, 7
Ağustos, 1920. |
WEST, Margery: |
Island at War: The Remarkable Role Played by the Small Manx
Nation in the Great War 1914-1918, Laxey, Western Book, 1986. |
YANIKDAĞ, Yücel: |
Millete Deva Olmak: Osmanlı Savaş Esirleri Tıp ve Milliyetçilik
1914-1939, Çeviren Nurettin Elhüseyni, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul, 2014. |
YATAK, Süleyman: |
“Fahrettin Paşa Maddesi”, İslam Ansiklopedisi, Cilt 12,
Türk Diyanet Vakfı, İstanbul, 1995. |
YOLDAŞ, Cemil Zeki: |
Kendi Kaleminden Teğmen Cemil Zeki (Yoldaş) Anılar-Mektuplar, Haz. Engin
Berber, İstanbul, Arba Yayınları, 1994. |
Ali
Galip Yoluç’un Hatıraları: Çanakkale, Filistin, Kurtuluş Savaşı, Haz. Bünyamin Nami Tonka,
Çanakkale, Çanakkale Basın Yayın, 2013.
EK 1: Çıplak
Türk askerleri Mısır kamplarında temizlik diyerek için kuvette zorla yıkatılırken Avustralyalı
askerler izliyorlar. (Kaynak: Avustralya
Milli Arşivi,
http://cas.awm.gov.au/item/P03137.002.)
EK 2: Mısır
kamplarında Türk esirleri tarafından yapılan Yılan figürü. (Kaynak:
Avustralya Milli Arşivi,
http://cas.awm.gov.au/item/REL/00574)
Ek 3: 1915’de
Çanakkale’de esir düşen Türk askerleri. (Kaynak: İ.B.B. Atatürk
Kitaplığı Sayısal Arşiv ve
e-Kaynaklar, Krt_011687.)
Ek 4: Maadi
kampında İngiliz Hükumetinin Türk esirlere tütün ve sigara ikramı sonrası
çekilen fotoğraf. (Kaynak: Genelkurmay, ATASE Arşivi, BDHK. 3437/23;
TNA, FO. 383/345.)
Ek 5: 1914-1918
Selanik Dudular Türk ve Bulgar Esir kampı. (Kaynak: Comite
International De La Croix-Rouge,
V-P-HIST-00370-04, public.)
Ek 6: Türk
siperlerine teslim olmaları için atılan propaganda kağıtlarına bir örnek. (Kaynak:
BOA, DH. EUM. 6. ŞB., 55/38.)
Ek 7: Türk
savaş esirlerinin esir kamplarına nakilleri esnasında Bağdat tren istasyonundan
bir sahne. İngiliz birliklerinin kontrolü altında olan istasyonda boyunlarından
zincirlenmiş Türk esirler trene binmek üzereler. Yatak takımlarını ve kişisel
eşyalarını taşımaktadırlar. (Kaynak: South Bend News-Times, December 24,
1919, Mornıng Edition, s. 1.)
Ek 8: Mısır-ı
Cedid kampından yazılan bir mektup. (Kaynak: Türk Kızılayı Arşivi,
778/208.)
Ek
9: Mısır kamplarından dönen esirlerin kamplarda göz hastalıklarına
yakalandıklarına dair rapor. (Kaynak: Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK. 82/10.)
Ek
10: Çanakkale ve Mısır’da esir edilen
Türk askerlerine yapılan kötü muamele
dair belge. (Kaynak: BOA, HR. SYS., 2189/3.)
Ek 11: Hindistan
kamplarında Türk esirlerin çalıştırılmasına dair bir belge. (Kaynak.
TNA, FO. 383/345.)
[1] Türk Kızılayı Arşivi, 778/32.
[2] TNA, FO., 383/232.
[3] BOA, HR. SYS., 2255/19.
[4] C G1 A 17-07, Comite International De La Croix-Rouge,
Geneve.
[5] BOA, HR. MA., 1229/103’den aktaran Osmanlı Belgelerinde
Birinci Dünya Harbi, II, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:131, İstanbul, 2013, s. 136-137.
[6] TNA, FO., 383/223.
[7] BOA, HR. SYS., 2239/3.
[8] BOA, HR. HMŞ. İŞO., 43/23.
[9] BOA, HR. SYS., 2238/7.
[10] Queenslander (Brisbane, Qld: 1866- 1939), 9 October 1915,
s. 38.
[11] BOA, HR. SYS., 2189/4: HR. SYS., 2189/5; HR. SYS., 2239/3.
[12] BOA, HR. SYS., 2237/2.
[13] TNA, FO., 383/102.
[14] TNA, FO., 383/223.
[15] TNA, FO., 383/102; CO., 323/679.
[16] TNA, FO., 383/229.
[17] TNA, FO., 383/223.
[18] TNA, FO., 383/223.
[19] TNA, FO., 383/223.
[20] TNA, FO., 383/223.
[21] TNA, FO., 383/223.
[22] TNA, FO., 383/226.
[23] The Times, 23 March 1916, s. 10.
[24] Burlington weekly Free Press, May 11, 1916, s. 13.
[25] Evening Public Ledger, 3 May1916, s. 3; Mercury (Hobart,
Tas.: 1860 - 1954), 4 May 1916, s.
[27] BOA, HR. SYS., 2237/3; TNA, FO., 383/226.
[28] BOA, HR. SYS., 2237/3; TNA, FO., 383/226.
[29] BOA, HR. SYS., 2237/3.
[30] BOA, HR. SYS., 2237/3.
[31] TNA, FO., 383/235.
[32] TNA, FO., 383/226.
[33] TNA, FO., 383/226.
[34] TNA, FO., 383/332.
[35] C G1 A 17-07, Comite International De La Croix-Rouge,
Geneve; Northern Star (Lismore, NSW : 1876 - 1954), 14 October 1916, s. 5.
[36] BOA, HR. SYS., 2245/36.
[37] BOA, HR. SYS., 2237/5; TNA, FO., 383/226.
[38] BOA, HR. SYS., 2237/5; TNA, FO., 383/226.
[39] BOA, HR. SYS., 2200/62.
[40] TNA, FO., 383/226.
[41] TNA, FO., 383/223.
[42] BOA, HR. SYS., 2237/2; HR. SYS., 2237/5.
[43] C G1 A 17-07, Comite International De La Croix-Rouge,
Geneve.
[44] TNA, FO., 383/236.
[45] TNA, FO., 383/338.
[46] TNA, FO., 383/223.
[47] C G1 A 17-07, Comite International De La Croix-Rouge,
Geneve.
[48] TNA, FO., 383/223.
[49] C G1 A 17-07, Comite International De La Croix-Rouge,
Geneve.
[50] TNA, FO., 383/336.
[51] BOA, HR. SYS., 2202/88; HR. SYS., 2202/89; HR. SYS.,
2202/103; HR. SYS., 2202/104; C G1 A 17-07, Comite International De La
Croix-Rouge, Geneve.
[52] BOA, HR. SYS., 2200/62; TNA, FO., 383/333.
[53] BOA, HR. SYS., 2200/62; TNA, FO., 383/333.
[54] TNA, FO., 383/338.
[55] C G1 A 17-07, Comite International De La Croix-Rouge,
Geneve.
[56] TNA, FO., 383/339.
[57] TNA, FO., 383/352.
[58] BOA, HR. SYS., 2224/36; HR. SYS., 2232/17; TNA, FO.,
383/338.
[59] TNA, FO., 383/338.
[60] Camperdown Chronicle (Vic.: 1877- 1954), 29 March 1917, s.
1.
[61] Camperdown Chronicle (Vic.: 1877- 1954), 29 March 1917, s.
1.
[62] BOA, HR. SYS., 2201/5.
[63] TNA, FO., 383/333.
[64] BOA, HR. SYS., 2201/1.
[65] TNA, FO., 383/452.
[66] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers
Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la
Guerre 1914-1917, s. 88.
[67] Türk Kızılayı Arşivi, 778/208.
[68] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 37/6.
[69] BOA, HR. SYS.. 2224/40.
[70] TNA, FO., 383/338.
[71] BOA, HR. SYS., 2251/0.
[72] TNA, FO., 383/338.
[73] TNA, FO., 383/338.
[74] BOA, HR. SYS., 2225/22.
[75] TNA, ADM., 116/1565.
[76] TNA, FO., 383/333.
[77] TNA, FO., 383/333.
[78] tna, FO.,
383/338; C G1 C 08-01, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve.
[79] BOA, HR. SYS., 2225/50.
[80] TNA, ADM., 116/1565.
[81] TNA, ADM., 116/1565; TNA, FO., 383/338.
[82] TNA, FO., 383/338.
[83] TNA, FO., 383/337.
[84] TNA, ADM., 116/1565.
[85] The Times, 28 August 1917, s. 5.
[86] TNA, FO., 383/338.
[87] C G1 A 17-07, Comite International De La Croix-Rouge,
Geneve.
[88] Kalgoorlie Miner (WA: 1895- 1950), 15 August 1917, s. 5.
[89] TNA, FO., 383/341.
[90] TNA, FO., 383/338.
[91] TNA, FO., 383/338.
[92] TNA, FO., 383/338.
[93] TNA, FO., 383/338.
[94] BOA, HR. SYS., 2241/2.
[95] BOA, HR. SYS., 2238/5; HR. SYS., 2238/6.
[96] TNA, FO., 383/338; ADM., 116/1565.
[97] TNA, FO., 383/338.
[98] TNA, FO., 383/338.
[99] BOA, HR. SYS., 2204/9.
[100] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 50/39.
[101] BOA, HR. SYS., 2201/16; HR. SYS., 2203/54; TNA, FO.,
383/233; FO., 383/340.
[102] BOA, MV., 223/191.
[103] TNA, ADM., 116/1565.
[104] TNA, FO., 383/341.
[105] TNA, FO., 383/344.
[106] BOA, HR. SYS., 2238/81; HR. SYS., 2241/1; HR. SYS.,
2245/8; TNA, FO., 383/344.
[107] BOA, HR. SYS., 2238/81; HR., SYS. 2241/1; HR. SYS.,
2245/8; TNA, FO., 383/344.
[108] BOA, HR. SYS., 2238/81; HR., SYS. 2241/1; HR. SYS.,
2245/8; TNA, FO., 383/344.
[109] BOA, HR. SYS., 2241/2.
[110] TNA, FO., 383/338.
[111] TNA, FO., 383/338.
[112] TNA, FO., 383/344; TNA, CAB., 24/144/19.
[113] The Times, 27 November 1917, s. 3.
[114] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 84/29; HR. SYS., 2241/2; HR. SYS.,
2241/4; HR. SYS., 2241/5; TNA,
FO., 383/344.
[115] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 84/29; HR. SYS., 2241/2; HR. SYS.,
2241/4; HR. SYS., 2241/5; TNA, FO,. 383/344.
[116] BOA, HR. SYS., 2241/4.
[117] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/452.
[118] TNA, FO., 383/342.
[119] TNA, FO., 383/344.
[120] The Times, 20 November 1917, s. 8.
[121] Atina eski elçisi Ahmed Muhtar Bey’e günlük 200 ve
diğerlerine yüzer İsviçre frangı verilmesi ve heyete yolculuk için ayrıca
harcırah uygun görülmüştür. Ayrıca 18 Aralık 1917’de 14 günlük yevmiye
verilmiştir. Geri kalan günler için bitmiş masraflar ve dönüş masraflarına
karşılık olmak üzere 20 Aralık 1917’de Bern Elçiliğine Muhtar Bey’e verilmek
üzere avans olarak 10.000 franka karşılık 653 lira 9 kuruş Maliye Nezaretinden
gönderilmiştir. Ayrıca İngilizler ile yapılan antlaşmadan sonra Fransızlar ile
yapılan müzakerelerin uzun sürmesi sonucu Muhtar Bey Ocak 1918’de 20.000 frank
ek ödenek istemiştir. Bkz. BOA, HR. SYS., 2241/2; HR. SYS., 2241/4; HR. SYS.,
2241/6; HR. SYS., 2241/7.
[122] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; HR.
SYS., 2241/2; HR. SYS., 2243/2; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM.,
116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457; FO., 383/344.
[123] TNA, FO., 383/344.
[124] TNA, FO., 383/344.
[125] BOA, HR. SYS., 2241/2.
[126] BOA, HR. SYS., 2245/9; HR. SYS., 2244/61; The Times, 5
December 1917, s. 7.
[127] BOA, HR. SYS., 2241/3.
[128] BOA, HR. SYS., 2241/3.
[129] BOA, HR. SYS., 2241/3; The Times, 20 December 1917, s. 5.
[130] BOA, HR. SYS., 2241/3.
[131] BOA, HR. SYS., 2241/3.
[132] BOA, HR. SYS., 2241/3.
[133] İngiltere ile imzalanan anlaşma diğer ülkelerde bulunan
esirlerin mübadelesi de hızlandırmıştır. Bern’de bulunan Fransız elçisi,
İsviçre Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla Osmanlı Devleti’ne aynı tarzda bir
anlaşma imzalamaya hazır olduğunu bildirmiştir. Müzakereler sonuç vermiş ve 23
Mart 1918’de Bern’de savaş ve sivil esirlerin evlerine dönmelerine dair bir
anlaşma imzalanmıştır. İsviçre Hariciye Nazırı Edward’ın başkanlığında 14
Şubat- 23 Mart 1918 tarihleri arasında Bern’de toplanan konferansa Osmanlı delegesi
olarak Muhtar Bey ve Albay Ziya Beyler katılmıştır. Fransızlarla imzalanan
anlaşma İngilizlerle imzalanan anlaşmaya benzerdir. Bkz. BOA, HR. SYS., 2241/6;
DH. EUM. 5. ŞB., 85/64; İ. DUİT., 35/8.
[134] BOA, HR. SYS,. 2241/5; HR. SYS., 2242/4; HR. SYS., 2243/2;
TheTimes, 31 December 1917, s. 5.
[135] The Times, 24 April 1918, s. 5; Mesut Çapa, a.g.e., s.
112.
[136] BOA, HR. SYS., 2241/9.
[137] Yenigün, 18 Kasım 1918, s. 2; Yenigün, 18 Kasım 1918, s.
2.
[138] Ahmet Altınay, a.g.e., s. 50.
[139] Ulvi Keser, a.g.e., s. 10.
[140] The Times, 25 April 1918, s. 10.
[141] BOA, HR. SYS., 2241/6; HR. SYS., 2241/9; HR. SYS., 2242/4;
HR. SYS., 2246/7; DH. EUM. 5. ŞB., 85/41; MV., 249/5.
[142] BOA, HR. SYS., 2242/1.
[143] BOA, HR. SYS., 2242/4.
[144] The Times, 15 January 1918, s. 8.
[145] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, İstanbul
(Dersaadet), Askeri Matbaane, 1334, s. 3-4; Agreement between the British and
Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, London,
Stationery Office, 1918, s. 1, 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5.
ŞB., 85/41; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM.,
116/1565; CO., 323/784; CO., 323/457; Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK.,
2469/330; BDHK., 2480/395.
[146] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 4-5; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 2; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 383/457.
[147] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 4-5; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 2; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. SYS., 2242/3; HR. SYS., 2242/4; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565;
CO., 323/784; FO., 383/457; FO., 383/452.
[148] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 5-6; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 2; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.
[149] TNA, FO., 383/457. .
[150] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 5-6; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 2; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.
[151] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/452.
[152] Bern İtilafnamesi hemen uygulanmaya başlanmış, uygulama
aşamasında çeviri kaynaklı bazı yanlış anlaşılmalar olmuş ve düzenlemelere
gidilmiştir. Şöyle ki Bern İtilafnamesi’nin 7. maddesinin (c) paragrafında “eczacılar”
kelimesi “farmasötik kimyacı” şeklinde çevrilmiştir. Bu aslında doğru çeviri
olabilir ama bunun uygulanması imkansızdır. Öncelikle sağlık ve veteriner
subayları arasında ayrım yapılması istenmektedir. Fransa’daki Uzman O’Reilly bu
kelimeyi öncekini ima eder şekilde “eczacılar” olarak geçirmiştir. Eğer bu
çevirinin geçerli kalmasına izin verilirse anlaşma ile birlikte doktorların
geri gönderilmesi, farmasötik kimyacılar geri gönderilmesi için ayrı bir
tutanak hazırlanması gerekecektir. Türklerin bu kelimeyi ordunun veya
donanmanın sağlık subaylarından başkalarını temsil etmesi için kullanmayı
düşünmeyecekleri öngörülmüştür. Madde Türkler tarafından önerildiğinde General
Belfield bunun yersiz olduğunu düşünmüş, ancak metne eklenmesine rıza göstermiştir.
“Eczacılar” kelimesinin anlamı meselesi tam olarak gündeme getirilmemiş ve
kimyacılar dışında her anlama geleceği tahmin edilmemiştir. Savaş Merkezinin
görüşüne göre kimyacıların da sıhhi personele dahil edilmesini görüşü ileri
sürülmüştür. Buna karşın söz konusu kimyacılar yalnızca askeri kimyacılar
olarak ve sivilleri dahil etmeyecek şekilde anlaşılması gereklidir. Bkz. TNA, FO.,
383/457.
[153] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 6-7; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. SYS., 2242/4; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO.,
323/457; FO., 383/452.
[154] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 7; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/88;
BOA, DUİT., 35/8; BOA, HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; TNA, CO., 323/784;
TNA, FO., 323/457; BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/452.
[155] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 8-9; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.
[156] Bern Konferansı sonrası Aralık ayı sonunda Bern Elçisi
Fuat Bey ile Osmanlı Hükümeti arasında anlaşma metni üzerinde değerlendirmeler
yapılmıştır. Mukavelenin 8. maddesinin (f) fıkrasında Eyüb Sabri, Zinnun ve
Reşid Sadi beylerin anlaşma hükümlerine göre tehir edilmeksizin serbest
bırakılacağı bildirilmişti. 31 Aralık 1917 tarihli yazının 5. maddesinde ilk
mübadele edilecek malul esir kafilesinde bu kişilerin bulunacağı tekrar beyan
edilmişti. Eyüb Sabri Bey’in kara yolu ile sevkine imkân olmadığından gemilerin
güvenliği temin edildiğine dair haberin İngiltere’ye ulaşmasını müteakip
İskenderiye’de sevke hazır bir halde bulundurulan esir kafilesi ve doktorlarla
beraber Eyüb Sabri ve Zinnun beyler yola çıkacak, Kuşadası’nda Osmanlı
görevlilerine teslim edilecekti. Ayrıca yine 8. maddeye göre 17 ile 50 yaş
arasında yani askerlik döneminde bulunan sivil esirler, karşılıklı olarak
düzenlenecek listelere göre diplomasi yoluyla yapılacak anlaşmalar gereğince
başa baş mübadele edilecekti. Bkz. BOA, HR. SYS. 2241/7. .
[157] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 9-11; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.
[158] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 11; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO.,, 323/457.
[159] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/452.
[160] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 12; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.
[161] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 13; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; BOA, DH.
EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR.
SYS., 2242/4; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457;
FO., 383/452.
[162] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 13-14; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT,.
35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.
[163] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/452.
[164] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 14-15; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.
[165] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 15; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.
[166] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 16; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.
[167] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 16-17; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO,. 323/784; FO., 323/457.
[168] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 17; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.
[169] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/88;
BOA, DUİT., 35/8; BOA, HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; TNA, CO., 323/784;
TNA, FO., 323/457. .
[170] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 17; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.
[171] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 17-18; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT.,
35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.
[172] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 19; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 11-12; TNA, FO., 383/457; CO., 323/484; ADM., 116/1565.
[173] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 19; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 11-12; TNA, FO., 383/457; CO., 323/484; ADM., 116/1565.
[174] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 19-20; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians; TNA, FO., 383/457; CO., 323/484; ADM., 116/1565.
[175] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 20; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians, s. 11-12; TNA, FO., 383/457; CO., 323/484; ADM., 116/1565.
[176] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/452.
[177] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 20; Agreement
between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and
Civilians; TNA, FO., 383/457; CO., 323/484; ADM., 116/1565.
[178] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere
Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, İstanbul
(Dersaadet), Askeri Matbaane, 1334, s. 20-21; Agreement between the British and
Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, London,
Stationery Office, 1918, s. 11-12; BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO. 383/452.
[179] BOA, HR. SYS., 2242/4.
[180] BOA, HR. SYS., 2242/4.
[181] The Times, 1 January 1918, s. 5.
[182] TNA, FO., 383/457.
[183] TNA, FO., 383/457.
[184] BOA, DUİT., 35/8.
[185] BOA, DUİT., 35/8.
[186] BOA, DUİT., 35/8.
[187] BOA, DUİT., 35/8.
[188] BOA, DUİT., 35/8.
[189] BOA, DUİT., 35/8; HR. SYS., 2242/1.
[190] BOA, DUİT., 35/8.
[191] TNA, FO., 383/457.
[192] BOA, HR. SYS., 2241/2; İ. DUİT., 35/8.
[193] BOA, HR. SYS., 2242/4.
[194] BOA, HR. SYS., 2242/2.
[195] BOA, HR. SYS., 2230/88.
[196] BOA, DH. EUM., 85/73.
[197] BOA, HR. SYS., 2242/4.
[198] BOA, HR. SYS., 2246/48; MV., 212/227; TNA, FO., 383/461.
[199] BOA, HR. SYS., 2242/4; HR. SYS., 2242/5.
[200] BOA, HR. SYS., 2241/7; DH. EUM., 85/88.
[201] BOA, DH. EUM., 65/41.
[202] BOA, HR. SYS., 2242/4.
[203] BOA, HR. SYS., 2242/1; HR. SYS., 2242/3; HR. SYS., 2242/4.
[204] BOA, HR. SYS., 2242/4; HR. SYS., 2224/36; DH. EUM., 67/15;
TNA, FO., 383/338.
[205] Tercüman-ı Hakikat, 22 Ağustos 1918, s. 4; Tercüman-ı
Hakikat, 25 Ağustos 1918, s. 4; Vakit, 26 Ağustos 1918, s. 3.
[206] The Times, 6 August 1918, s. 5.
[207] TNA, FO., 383/457.
[208] TNA, FO., 383/457.
[209] TNA, FO., 383/457.
[210] TNA, FO., 383/457.
[211] BOA, HR. SYS., 2242/4.
[212] BOA, HR. SYS., 2241/2.
[213] TNA, FO., 383/453.
[214] C G1 C 08-02, Comite International De La Croix-Rouge,
Geneve.
[215] C G1 C 08-02, Comite International De La Croix-Rouge,
Geneve.
[216] BOA, HR. SYS., 2242/4; DH. EUM., 86/45.
[217] Morning Bulletin (Rockhampton, Qld.: 1878- 1954), 10
September 1918, s. 5.
[218] The Times, 11 September 1918, s. 11.
[219] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; HR. SYS., 2242/2.
[220] BOA, HR. SYS., 2238/6; HR. SYS., 2238/.
[221] BOA, HR. SYS., 2242/2.
[222] Kalgoorlie Miner (WA: 1895-1950), 21 October 1918, s. 3.
[223] BOA, HR. SYS., 2242/4.
[224] BOA, HR. MTV., 768/30; BOA, HR. MA., 1228/43’den aktaran Osmanlı
Belgelerinde Birinci Dünya Harbi, II, Çanakkale Muharebeleri I, T.C.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı
Yayın No:131, İstanbul, 2013, s. 263.
[225] BOA, HR. SYS., 2242/4.
[226] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 608/114.
[227] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 1/98.
[228] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 86/55.
[229] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 206/137.
[230] Heyete, göreve giderken bir aylık yevmiye verilmiştir. Bir
aylık yevmiyeleri olan 15.000 frank ile masraf olarak takriben 5.000 frank ve
toplamda 25.000 frank heyet tarafından istenmiştir. Heyete masraflar için
Harbiye Nezareti tarafından 10.000 franka mukabil 653 lira 59 kuruş Bern
Elçiliği’ne telgraf pusulasıyla 14 Şubat 1918’de gönderilmiştir. Verilecek
ödeneğin Meclis-i Vükelaca karar altına alınması gereklidir. Muhtar Bey’in bir
süre daha Bern’de kalmayacağının anlaşılması sebebiyle bu konuda alınacak karar
Maliye Nezaretine bildirilmiştir. O ana kadar ödenen ödenek tam olarak yeterli
geldiğinden başkaca gönderilmesine gerek görülmemişti. Buna rağmen heyetin
dönüşünde mahsup edilmek üzere bir miktar ödenek gönderilmesi 24 Ocak 1918’de
Maliye Nezaretinden sorulmuştur. Maliye Nezaretince heyet için tahsisat
kalmadığı bildirilmiştir. Heyete seferberlik tahsisatından 10.000 frank
verilmesi Meclis-i Vükelaca 31 Ocak 1918’de münasip görülmüştür. Bkz. BOA, HR.
SYS., 2241/7.
[231] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.
[232] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/1.
[233] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/138.
[234] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.
[235] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/155.
[236] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/44.
[237] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/134.
[238] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.
[239] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/143.
[240] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/39.
[241] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13; İHK., 96/141.
[242] Emin Çöl, a.g.e., s. 123-135.
[243] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 37/3.
[244] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 182/53.
[245] TNA, FO., 383/535.
[246] BOA, HR. SYS., 2208/77.
[247] BOA, HR. SYS., 2242/3
[248] BOA, HR. SYS., 2210/51.
[249] BOA, HR. SYS., 2210/8.
[250] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/28.
[251] TNA, FO., 383/223.
[252] BOA, HR. SYS., 2210/38.
[253] TNA, FO., 608/273.
[254] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 165/42; İHK., 242/77.
[255] TNA, T., 160/95.
[256] TNA, T., 160/95.
[257] TNA, FO., 383/535.
[258] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/13; İHK., K 30/46.
[259] BOA, HR. SYS., 2209/65.
[260] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/31.
[261] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/31.
[262] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/32; İHK., 100/38; İHK.,
236/182.
[263] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/32; İHK., 100/38; İHK.,
236/182.
[264] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 293/95.
[265] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 117/43; İHK., 117/54. İHK.,
331/148; TNA, FO., 608/614; FO., 383/223; FO., 371/5143.
[266] TNA, FO., 608/614; FO., 383/223; FO., 371/5143.
[267] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/119.
[268] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/33.
[269] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/33.
[270] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/43; İHK., 237/70.
[271] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/43; İHK., 237/70.
[272] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 97/73.
[273] 6. Tümen’in eski komutanı Albay İsmail Hakkı Bey şartlı
tahliyede olup ulaşılabilir konumdadır. Bkz. TNA, FO., 608/614; FO., 608/614; FO.,
383/223; FO., 371/5143.
[274] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/47.
[275] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/47.
[276] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/53.
[277] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 117/40; İHK., 117/45
[278] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/56.
[279] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 117/66.
[280] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 117/46. İHK., 117/66.
[281] TNA, FO., 608/614; FO., 383/223; FO., 371/5143.
[282] TNA, FO., 371/5143.
[283] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/32; İHK., 100/38.
[284] BOA, HR. SYS., 2218/45;
HR. SYS., 2219/35; Osmanlı
Belgelerinde Çanakkale
Muharebeleri II, T.C. Başbakanlık
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:73,
Ankara, 2005, s. 223-224.
[285] TNA, FO., 383/226.
[286] TNA, FO., 383/235.
[287] BOA, HR. SYS., 2158/4.
[288] BOA, HR. SYS., 2245/27; HR. SYS., 2245/2; TNA, FO.,
383/344.
[289] TNA, FO., 383/344.
[290] BOA, HR. SYS., 2241/7.
[291] BOA, HR. SYS., 2241/7.
[292] BOA, HR. SYS., 2206/63; HR. SYS., 2237/; TNA, FO.,
383/457.
[293] TNA, FO., 383/457.
[294] TNA, FO., 383/457; FO., 383/452.
[295] BOA, HR. SYS., 2240/1.
[296] TNA, ADM., 116/1565.
[297] C G1 C 08-02, Comite International De La Croix-Rouge,
Geneve.
[298] BOA, HR. SYS., 2241/6.
[299] West Australian (Perth, WA: 1879-1954), 6 May 1918, s. 4.
[300] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/452; FO., 383/461.
[301] TNA, FO., 383/457.
[302] New-York Tribune, 16 June 1918, s. 2.
[303] BOA, HR. SYS., 2242/4; DH. EUM. 5. ŞB., 85/18; DH. EUM.,
85/44.
[304] TNA, FO., 383/452.
[305] BOA, HR. SYS., 2209/3.
[306] BOA, HR. SYS., 2206/63; TNA, FO., 383/369.
[307] BOA, HR. SYS., 2242/4.
[308] BOA, HR. SYS., 2242/4.
[309] BOA, HR. SYS., 2242/3.
[310] Mesut Çapa, a.g.e., s. 112.
[311] BOA, HR. SYS., 2242/5.
[312] BOA, HR. SYS., 2242/5.
[313] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/457.
[314] BOA, HR. SYS., 2242/5.
[315] Yenigün, 1 Kasım 1918, s. 2; Yenigün, 19 Kasım 1918, s. 2;
Yenigün, 24 Kasım 1918, s. 2.
[316] Tercüman-ı Hakikat, 30 Kasım 1918, s. 2; Vakit, 1 Aralık
1918, s. 2.
[317] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/68; İHK., 123/69; İHK.,
123/70.
[318] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/86.
[319] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/25.
[320] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.
[321] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., K 127/2.
[322] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/94.
[323] BOA, HR. SYS., 2209/13; Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK.,
123/94; İHK., 37/3.
[324] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/96; İHK., K 123/104; İHK.,
123/105; İHK., 188/29.
[325] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/96; İHK., K 123/104; İHK.,
123/105; İHK., 188/29.
[326] TNA, FO., 608/114.
[327] TNA, FO., 383/528.
[328] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 169/71.
[329] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/10.
[330] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/23.
[331] TNA, FO., 608/114.
[332] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/36.
[333] BOA, HR. SYS., 2242/3.
[334] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 177/72; İHK., 177/80.
[335] BOA, DH. EUM. SSM., 37/130; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 37/131.
[336] BOA, HR. SYS., 2210/38.
[337] İhtiyat Zabiti Mehmet, a.g.e., s. 268-271.
[338] TNA, FO., 608/114; FO., 383/223; FO., 371/5143.
[339] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK.,100/33.
[340] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.
[341] The Times, 05 November 1919, s. 12.
[342] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 53/125.
[343] The Times, 3 December 1919, s. 11.
[344] TNA, FO. 383/223; FO. 608/614.
[345] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları:
Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 141-142.
[346] Vakit, 02.09.1919, s. 1.
[347] C G1 C 08-02, Comite International De La Croix-Rouge,
Geneve.
[348] Evening Star, 11 January 1920, s. 20.
[349] Register (Adelaide SA: 1901- 1929), 1 January 1920, s. 9.
[350] Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi,
318/33.
[351] TNA, FO., 371/5143.
[352] Hidayet Özköka.g.e., s. 61-63.
[353] Statistics of the Military Effort of The British Empire
during the Great war 1914-1920, s. 638.
[354] Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi,
28/23.
[355] TNA, FO., 371/5143.
[356] TNA, FO., 371/5143.
[357] The Times, 15 July 1920, s. 13.
[358] Hüseyin Mümtaz, a.g.m., s. 32.
[359] Necmi Seren, a.g.m., s. 78-80.
[360] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları:
Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 125-138.
[361] Eyüb Sabri Akgöl, a.g.e., s. 85-88.
[362] TNA, FO., 383/505.
[363] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/128.
[364] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/129.
[365] Eyüb Sabri Akgöl, a.g.e., s. 85-86.
[366] Eyüb Sabri Akgöl, a.g.e., s. 85-88.
[367] İbrahim Arıkan, a.g.e., s. 261-263.
[368] Hidayet Özkök, a.g.e., s. 61-63.
[369] Hüseyin Fehmi Genişol, a.g.e., s. 155-159,
[370] İbrahim Sorguç, a.g.e., s. 49.
[371] Hüseyin Aydın, a.g.e., s. 45-47.
[372] Hasan Remzi Fertan, a.g.e., s. 5, 86-89.
[373] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları:
Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 95-97.
[374] a.g.e., s. 25-26.
[375] Ahmet Altınay, a.g.e., s. 49-52, 57-60, 78-126.
[376] Muhittin Erev, a.g.m., s. 57.
[377] Sokrat İncesu, a.g.e., s. 336-337.
[378] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers
Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la
Guerre 1914-1917, s. 67.
[379] Ulvi Keser, a.g.e., s. 10.
[380] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 1715/2.
[381] Great Falls Tribune, 8 November 1921, s. 11.
[382] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/7.
[383] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 65/45.
[384] TNA, FO., 383/88.
[385] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/33.
[386] BOA, HR. SYS., 2241/8.
[387] BOA, HR. SYS., 2242/3.
[388] BOA, HR. SYS., 2241/9.
[389] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13’den aktaran
Cemalettin Taşkıran, a.g.e., s. 135136.
[390] TNA, FO., 383/339.
[391] TNA, FO., 383/535.
[392] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 85/48.
[393] TNA, FO., 371/5143.
[394] Hüseyin Fehmi Genişol, a.g.e., s. 159-165.
[395] TNA, FO., 371/5143.
[396] TNA, FO., 371/5143.
[397] Great Falls Daily Tribune, 3 September 1920, s. 1.
[398] Hüseyin Fehmi Genişol, a.g.e., s. 137-141.
[399] a.g.e., s. 141-142.
[400] a.g.e., s. 109-110, 117-118.
[401] a.g.e., s. 142-151.
[402] Tahsin İybar, a.g.e., s. 113-114.
[403] Nurettin Peker, a.g.e., s. 221-226.
[404] Muhittin Erev, a.g.m., s. 56-57.
[405] Muhittin Erev, a.g.m., s. 57.
[406] a.g.m., s. 57.
[407] Mustafa Tütüncü, a.g.e., s. 72-74.
[408] Mustafa Tütüncü, a.g.e., s. 72-74.
[409] Ulvi Keser, “Kıbrıs’ta Çanakkale’nin Bilinmeyen
Kahramanları; Karakol (Caraolos) Esir Kampı ve Türk Savaş Esirleri”, a.g.e., s.
479-480.
[410] Ahmed Sami, a.g.e., s. 2-3; Hüseyin Metin, a.g.e., s. 241.
[411] Doğruyol Gazetesi, 19 Ocak 1920; Doğumunun 100. Yılında
Atatürk’ün Silah Arkadaşları: Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 141-142; Ulvi
Keser, Kıbrıs 1914-1923 Fransız Ermeni Kampları İngiliz Esir Kampları ve
Atatürkçü Kıbrıs Türkü, s. 193; Ahmet Gazioğlu, a.g.m., s. 1497-1498.
[412] Rapport : Sur Leurs Visites aux Prisonniers de Guerre en
Grece a Salonique en Macedoine et en Serbie: Documents publies A L'occasion de
la Guerre 1914-1919, s. 42.
[413] Mehmet Nuri, a.g.m., s. 68-72.
[414] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları:
Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 39-41.
[415] The Times, 5 November 1919, s. 12.
[416] The Times, 5 December 1919, s. 11.
[417] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., K 123/89.
[418] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., K 286/79; İHK., 293/85.
[419] “İngiliz Selanik Kuvvetleri Savaş Günlüğü, Cilt 1, Savaş
Esirleri Kampı”, TNA, WO., 95/4945.
[420] TNA, FO., 286/784.
[421] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt
10, İçtima Senesi 2, 28 Mayıs 1337 (1921), s. 328-329.
[422] Rahmi Doğanay, “Millî Mücadele’de Türk- İngiliz Esir
Değişimi”, 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı:7, Samsun,
Aralık 1999, s. 30.
[423] TNA, CAB., 24/127/71; Gotthard Jaesche, Kurtuluş Savaşı
ile İlgili İngiliz Belgeleri II, Çev. Cemal Köprülü, Ankara, Cumhuriyet, 2001,
s. 136.
[424] TNA, CAB., 24/127/71; Gotthard Jaesche, Kurtuluş Savaşı
ile İlgili İngiliz Belgeleri II, Çev. Cemal Köprülü, Ankara, Cumhuriyet, 2001,
s. 136.
[425] Kemal Atatürk, Nutuk, Cilt II, 1920-1927, İstanbul, Millî
Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1969, s. 577-588; Bilâl N. Şimşir, a.g.e., s. 351
[426] TNA, CAB., 24/127/71; Gotthard Jaesche, Kurtuluş Savaşı
ile İlgili İngiliz Belgeleri II, Çev. Cemal Köprülü, Ankara, Cumhuriyet, 2001,
s. 136.
[427] The Times, 14 June 1921, s. 9.
[428] The Times, 6 July 1921, s. 12.
[429] The Times, 28 June 1921, s. 9.
[430] Mehmet Özdemir, “Kurtuluş
Savaşı'nda Bir Diplomasi Zaferi: İstanbul'un Teslim Alınması”, Türkler
Ansiklopedisi, Editör H. Celal Güzel K. Çiçek, S. Koca, Ankara, 2002, Yeni
Türkiye Yayınları, Cilt 16, 2002, s. 453-454.
[431] Kızılaycı Hamid Bey’in Özel Arşivi, 210, 1405, 1414, 1656;
Bilâl N. Şimşir, a.g.e., s. 391; Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, Cilt 2,
İstanbul, Örgün Yayınlar, 1981, s. 658,
[432] Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtları, Devre
1I, Cilt 2, İçtima 2, 29 Eylül 1337 (1921), s. 242-245.
[433] Kızılaycı Hamid Bey’in Özel Arşivi, 210, 1405, 1414, 1656;
The Times, 5 October 1921, s. 10; The Times, 6 October 1921, s. 11.
[434] West Australian (Perth, WA: 1879- 1954), 21 June 1921, s.
7.
[435] Kızılaycı Hamid Bey’in Özel Arşivi, 210, 1405, 1414, 1656;
Kemal ATATÜRK, Nutuk, Cilt 2, 1920-1927, İstanbul, Millî Eğitim Bakanlığı
Yayınları, 1969, s. 587-588.
[436] Kızılaycı Hamid Bey’in Özel Arşivi, 210, 1405, 1414, 1656.
[437] Kızılaycı Hamid Bey’in Özel Arşivi, 210, 1405, 1414, 1656;
Cemal Kutay, a.g.e., s. 404.
[438] Neşe Özden, “Ankara İtirafnamesi Sonrasında İngiliz
Değerlendirmesi”, Türkler Ansiklopedisi, Cilt 16, Editör H. Celal Güzel K.
Çiçek, S. Koca, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 548.
[439] Kızılaycı Hamid Bey’in Özel Arşivi, 210, 1405, 1414, 1656;
“Osmanlı-Fransız-İngiliz Esirlerinin Mübadelesi”, Hilal-ı Ahmer Mecmuası, 15
Teşrinisani 1921, Sayı 3, s. 82.
[440] A. Rawlinson, Adventures in the Near East, London, 1923,
s. 317
[441] Raporun ve mübadelenin detayı için bkz. “Osmanlı ve
İngiliz Esirlerinin Mübadelesi”, Hilal-ı Ahmer Mecmuası, 15 Kânunuevvel 1921,
Sayı 4, s. 81-83; “Türk İngiliz Esir Değişimi”, Hilal-ı Ahmer Mecmuası, 15
Kânunuevvel 1921, Sayı 4, s. 77; “Osmanlı-Fransız-İngiliz Esirlerinin
Mübadelesi”, Hilal-ı Ahmer Mecmuası,
15 Teşrinisani 1921, Sayı 3, s. 82; The Times, 26 October 1921, s.11; Bilal
Şimşir, İngiliz Belgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e, İstanbul, 1989, s. 85.
[442] New-York Tribune, 7 November 1921, s. 9.
[443] The Times, 11 Novermber 1921, s.14.
[444] BCA., 30.18.1.1. 3/35/4.
[445] TNA, CAB., 23/8/5.
[446] Vakit, 27 Ekim 1918, s. 2; Yenigün, 29 Ekim 1918, s. 2; Vakit,
30 Ekim 1918, s. 2.
[447] TNA, FO., 383/474.
[448] Alexandria Gazette, 1 November 1918, s. 4.
[449] Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni: Siyasi Hatıratım, Cilt 1,
İstanbul, Emre, 1993, s.102-103.
[450] Nihat Erim, a.g.e., s. 599-600.
[451] BOA, DH. MB. HPS., 79/39; BEO. 4552/341369.
[452]Albuquerque Morning Journal, 2 November 1918, s. 1; Alexandria
Gazette, 1 November 1918, s. 4. Arizona Republican, 2 November 1918, s. 1; Evening
Star, 2 November 1918, s. 5; Daily capital Journal, 2 November 1918, s. 1; Northern
Territory Times and Gazette (Darwin, NT: 1873- 1927), 9 November 1918, s. 26; The
Times, 2 November 1918, s. 7; Nihat Erim, a.g.e., s. 522524.
[453] Nihat Erim, a.g.e., s. 599-600.
[454] Nihat Erim, a.g.e., s. 598-599.
[455] Nihat Erim, a.g.e., s. 599-600.
[456] Nihat Erim, a.g.e., s. 599-600.
[457] Nihat Erima.g.e., s. 599-600.
[458] BOA, HR. SYS., 2209/49; TNA, FO., 608/614.
[459] BOA, HR. SYS., 2248/67; HR. SYS., 2248/82; TNA, FO.,
383/345.
[460] TNA, FO., 371/5143.
[461] a.g.e., s. 10.
[462] TNA, FO., 371/5143.
[463] Ulvi Keser, a.g.e., s. 10.
[464] a.g.e., s. 10.
[465] TNA, FO., 371/5143.
[466] Barrier Miner (Broken Hill, NSW: 1888-1954), 11 October
1919, s. 3.
[467] BCA., 30.10.0.055/363/12.
[468] Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtları, Devre
1, Cilt 4, İçtima Senesi 3, 22 Eylül 1339 (1923), s. 261-263.
[469] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt
12, İçtima Senesi 2, 26 Kanunusani 1341 (1925), s. 329-331.
[470] BOA, HR. İM., 113/4.
[471] Türk Kızılayı Arşivi, 1363/5.
[472] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt
15, İçtima Senesi 2, 17 Mart 1341 (1925), s. 537.
[473] BCA., 30.10.0.0,6/32/1.
[474] BCA., 30.10.0.0,6/32/1.
[475] BCA., 30.10.0.0, 6/32/1.
[476] Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 2, İçtima
Senesi 2, 28 Şubat 1331 (1915), s. 371372.
[477] Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 2, İçtima
Senesi 2, 29 Şubat 1331 (1915), s. 405406.
[478] Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 1, İçtima
Senesi 4, 15 Kanunisani 1334 (1918), s. 242-243.
[479] Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 2, İçtima
Senesi 4, 28 Mart 1334 (1918), s. 343-345.
[480] BCA., 30.10.0.0 6/32/1; 30.10.0.0 55/363/12.
[481] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt
12, İçtima Senesi 2, 26 Kanunusani 1341 (1925), s. 329-331.
[482] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi Zabıt Ceridesi,
Devre 2, Cilt 15, İçtima Senesi 2, 28 Şubat 1341 (1925), s. 36; Türkiye Büyük
Millet Meclisi Zabıt Ceridesi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 22, İçtima Senesi
3, 28 Şubat 1926, s. Ek 23; Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi Zabıt
Ceridesi, Devre 2, Cilt 13, İçtima Senesi 2, 31 Kanunusani 1340 (1924), s. 649;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 7/1, İçtima Senesi
2, 16 Mart 1340 (1924), s. 771.
[483] BOA, HR. SYS., 2618/23.
[484] “Akhisar'dan Manisa'ya gelen 250 esirimizin Yunanlılarca
Yenihan'da tutuklandığını”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü
Arşivi, 28/11.
[485] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 117/67.
[486] “Selimiye Kışlası'nda dolaşan Mısır'dan gelen Türk
esirlerinin isyan ettiğini”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü
Arşivi, 28/0.
[487] “İstanbul'da Selimiye Kışlası'nda Memleketlerine
Gönderilmek Üzere Bekleyen 5.000 Kadar Ar”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp
Tarihi Enstitüsü Arşivi, Kutu:28, Dosya:24.
[488] New-York Tribune, 7 May 1920, s. 2.
[489] Birinci Dünya Savaşı sırasında gerçekleşen Bolşevik
ihtilali sebebiyle Rusya, kendi derdine düşmüştü ve ellerindeki esirlerin
ihtiyacını karşılamak bir yana, bu esirleri geri gönderecek imkana da sahip
değildi. Japonya, Rusya’daki siyasi karışıklığı fırsat bilerek Sibirya’yı işgal
etmiş, bu bölgedeki esirleri kontrolü altına almıştı. Japonlar masrafları
Osmanlı Devleti tarafından karşılanmak üzere esirleri İstanbul’a ulaştırmayı
kabul etmiş, Osmanlı Devleti de bedelini Osmanlı Bankası aracılığıyla İngiltere
üzerinden göndermiştir. Ancak İngilizler, Türk esirlerin Türkiye'ye geldikleri
takdirde İtilaf Devletlerime karşı kullanılabileceği gerekçesiyle işi
sürüncemede bırakmıştır.1.000 fazla esir taşıyan Japon gemisi 3 Nisan 1921'de
Akdeniz’e gelmiştir. Binlerce kilometre uzaklıktan ülkeye döndüklerini düşünen
esirler burada büyük bir hayat kırıklığına uğramıştır. Gemi, 5 Nisan 1921 günü
Midilli Adası önlerinde Yunan kuvvetleri tarafından durdurulmuştur. Yunanlılar,
vapurda bulunan esirlerin tamamının kendilerine teslim edilmesini istemiş,
Japon kaptanın izin vermesi üzerine 1.000’den fazla esir gemide çok az yiyecek
ve içecekle 7 aydan fazla zaman geçirmek zorunda kalmıştır. Bu süreçte esirler
gerek iaşe ve gerek iskân hususunda çok fazla müşkilata maruz bırakılmıştır.
Hariciye Nezareti 17 Aralık 1921 tarihinde Kızılayca gereğinin yapılmasını
talimatını vermiş, Cemiyet-i Akvamın da teşebbüsüyle Kızılhaç devreye sokulmuş
ve bir Kızılhaç yetkilisi Yunanistan ile Osmanlı Devleti arasında arabuluculuk
yapmak için önce İstanbul’a sonra Atina’ya gitmiştir. Yapılan görüşmeler
sonucunda evine dönecek esirlerinin gerek Kuva-yı Milliye ordusunda ve gerek
düşman herhangi bir teşkilatın hizmetinde ve yardımında
görevlendirilemeyeceğine dair Osmanlı Hükümetinden kesin bir teminat
istenmiştir. Cemiyet-i Akcam, Temmuz 1921’de aldığı kararla hasta, yaralı ve
yaşlıların gemiden ayrılmasına izin vermiştir. Midilli’den ayrılan gemi Pire’ye
daha sonra Akdeniz’de küçük ve sürgünlerin gönderildiği bir ada olan Azinora'ya
getirilmiştir. Pek çok esir 8 aydan fazla süre içinde yetersiz beslenme ve
hastalıklardan dolayı hayatını kaybetmiştir. Esirler uzun süre sonrasında ancak
Haziran 1922’de İstanbul’a dönebilmiştir. Vapurda Kızılay heyeti reisi
sıfatıyla Ali Macid Bey bulunmuştur. Bkz. Kızılaycı Hamid Bey’in Özel Arşivi,
247, 936, 1134, 2017, 2018.
[490] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 117/67; İHK., 117/72.
[491] İbrahim Arıkan, a.g.e., s. 264-267.
[492] Hidayet Özkök, a.g.e., s. 63-68.
[493] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları:
Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 66-68.
[494] Mustafa Tütüncü, a.g.e., s. 74-78.
[495] Hüseyin Aydın, a.g.e., s. 45-47.
[496] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları:
Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 66-68.
[497] a.g.e., s. 121-123.
[498] a.g.e., s. 125-138.
[499] Hüseyin Fehmi Genişol, a.g.e., s. 159-165.
[500] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt
3, İçtima Senesi 1, 6 Eylül 1336 (1920), s. 587.
[501] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 177/97.
[502] Albuquerque Morning Journal., 14 March 1921, s. 5.
[503] Hüseyin Aydın, a.g.e., s. 45-47; Emin Çöl, a.g.e., s. 8-9,
123-135; Mustafa Tütüncü, a.g.e., s. 7478.
[504] BOA, DH. EUM. MEM., 111/78.
[505] BOA, DH. MB. HPS., 165/72.
[506] Hidayet Özkök, a.g.e., s. 63-68.
[507] Emin Çöl, a.g.e., s. 8-9, 123-135.
[509] Ahmet Altınay, a.g.e., s. 57-60, 138-140.
[510] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt
3, İçtima Senesi 1, 22 Teşrinisani 1337 (1921), s. 368-369.
[511] BOA, DH. İUM., 19/1.
[512] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt
21, İçtima Senesi 3, 13 Kanunusani 1326 (1921), s. 126.
[513] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt
14, İçtima Senesi 2, 16 Şubat 1341 (1925), s. 49-50.
[514] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/104.
[515] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 172/44.
[516] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 172/29.
[517] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/32.
[518] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 139/87.
[519] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 305/56.
[520] BOA, HR. İM., 13/14.
[521] BOA, MV., 223/1.
[522] BOA, ŞD., 2846/17.
[523] İsmail Ateş’in yazılı beyanı. Vedat Tüfekçi Hususi Arşivi.
[524] İbrahim Uğurlu’nun torunu İbrahim Uğurlu’nun beyanı. Vedat
Tüfekçi Hususi Arşivi.
[525] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 50/43.
[526] Nurettin Peker, a.g.e., s. 13-17.
[527] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları:
Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 25-26.
[528] Cemil Zeki Yoldaş, a.g.e., s. 12-14, 27.
[529] Arnold J. Toynbe, Western Question in Greece and Turkey: A
Study in the Contact of Civilitions, London, Constable and Company Ltd., 1922,
s. 256.
[530] BOA, HR. SYS., 2209/49.
[531] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 52/4.
[532] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 61/82.
[533] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt
7, İçtima Senesi 1, 10 Kanunusani 1337 (1921), s. 243-247.
[534] “Hindistan'da Türk Esirleri Arasında Kalan ve Onlarla
Birlikle İstanbul'a Dönmüş Olan Taliboğlu Ali Efendi'nin Durumunun Şüpheli
Görüldüğüne Dair”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivi,
61/85.
[535] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt
3, İçtima Senesi 1, 25 Eylül 1339 (1923), s. 240-241.
[536] “Mısır'daki Müslüman esirleri Kuva-yı Milliye aleyhine
tahrik etmek üzere, Ferid Hükümeti tarafından teşkil edilerek Mısır'a sevk
olunan Köse Muhiddin Heyetine Dair”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi
Enstitüsü Arşivi, 69/(1) 30.
[537] Türk Kızılayı Arşivi, 1361/60
[538] Mardinli Üç Esir Bacanak, s. 29-39.
[539] Ulvi Keser, a.g.e., s. 99. Dipnot; Hamit Pehlivanlı, Kurtuluş
Savaşı İstihbaratı’nda Askeri Polis Teşkilatı, Genelkurmay Başkanlığı, Ankara,
1992, S. 143-146.
[540] BOA, HR. SYS., 2255/12.
[541] BOA, HR. SYS., 2255/11; HR. SYS., 2255/12.
[542] BOA, HR. SYS.,2193/35; HR. SYS., 2193/38.
[543] BOA, HR. SYS., 2193/:45; HR. SYS., 2193/47.
[544] BOA, HR. SYS., 2193/54.
[545] BOA, HR. SYS., 2193/ 58; HR. SYS., 2194/1; HR. SYS.,
2194/118; HR. SYS., 2194/126.
[546] BOA, HR. SYS., 2194/34, HR. SYS., 2194/44; HR. SYS.,
2213/3; HR. SYS., 2255./50.
[547] BOA, HR. SYS., 2194/56, HR. SYS., 2194/61, HR. SYS.,
2194/67; HR. SYS.,2196/13.
[548] BOA, HR. SYS., 2195/18; HR. SYS., 2195/24; HR. SYS.,
2195/64; HR. SYS., 2255/46; HR. SYS., 2255/57; HR. SYS., 2255/66.
[549] BOA, HR. SYS., 2196/19; HR. SYS., 2196/29; HR. SYS.,
2196/56; HR. SYS., 2197/1; HR. SYS., 2197/18; HR. SYS., 2197/23; HR. SYS.,
2197/25; HR. SYS., 2197/28; HR. SYS., 2197/32; HR. SYS., 2197/37; HR. SYS.,
2197/59; HR. SYS., 2198/6; HR. SYS., 2198/620; HR. SYS., 2198/630; HR. SYS.,
2198/658; HR. SYS., 2200/10; HR. SYS., 2200/17; HR. SYS., 2221/21; HR. SYS.,
2256/3; HR. SYS., 2256/4; HR. SYS., 2256/12; HR. SYS., 2256/17; HR. SYS.,
2256/18; HR. SYS., 2256/28; HR. SYS., 2257/23; HR. SYS., 2257/33; HR. SYS.,
2236/06; HR. SYS., 2238/6; HR. SYS., 2258/5; HR. SYS., 2258/28; HR. SYS.,
2258/38; HR. SYS., 2258/44.
[550] BOA, HR. SYS., 2199/6; HR. SYS., 2199/7; HR. SYS.,
2199/10; HR. SYS., 2199/11; HR. SYS., 2199/33; HR. SYS., 2199/49; HR. SYS.,
2199/55; HR. SYS., 2201/6; HR. SYS. 2201/39; HR. SYS., 2235/01; HR. SYS.,
2237/2; HR. SYS., 2237/3; HR. SYS., 2234/6; HR. SYS., 2244/29.
[551] BOA, DH. EUM., 37/6; DH. EUM., 43/ 27; HR. SYS., 2200/50; HR.
SYS., 2201/1; HR. SYS., 2201/5; HR. SYS., 2201/12; HR. SYS., 2201/14; HR. SYS.,
2201/20; HR. SYS., 2201/28; HR. SYS., 2201/39; HR. SYS., 2201/50; HR. SYS.,
2201/61; HR. SYS., 2201/67; HR. SYS., 2202/29; HR. SYS., 2202/36; HR. SYS.,
2202/40; HR. SYS., 2202/50; HR. SYS., 2202/61; HR. SYS., 2203/7; HR. SYS.,
2203/22; HR. SYS., 2203/24; HR. SYS., 2203/31; HR. SYS., 2203/34; HR. SYS.,
2203/35; HR. SYS., 2203/39; HR. SYS., 2203/51; HR. SYS., 2205/69; HR. SYS.,
2021/02; HR. SYS., 2235/3; HR. SYS., 2238/6; HR. SYS., 2241/2; HR. SYS.,
2241/3; HR. SYS., 2248/30; HR. SYS., 2248/57; HR. SYS., 2248/69; HR. SYS.,
2248/91; HR. SYS., 2260/24; HR. SYS., 2260/48; HR. SYS., 2260/64; HR. SYS.,
2158/:4; HR. SYS., 2261/31; HR. İM., 80/40.
[552] BOA, HR. SYS., 2202/ 51.
[553] BOA, HR. SYS., 2204/9; HR. SYS., 2204/33; HR. SYS.,
2204/41.
[554] BOA, HR. SYS., 2204/9.
[555] BOA, HR. SYS., 2189/6.
[556] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/40; HR. SYS., 2204/24; HR. SYS.,
2204/33; HR. SYS., 2204/38; HR. SYS., 2204/39; HR. SYS., 2204/49; HR. SYS.,
2204/56; HR. SYS., 2204/60; HR. SYS., 2204/69; 2 HR. SYS., 204/84; HR. SYS.,
2204/90; HR. SYS., 2205/14; HR. SYS., 2205/18; HR. SYS., 2205/28, HR. SYS.,
2205/32; HR. SYS., 2205/50; HR. SYS., 2205/52; HR. SYS., 2205/57 HR. SYS.,
2205/59; HR. SYS., 72205/1; HR. SYS., 2206/1; HR. SYS., 2206/2; HR. SYS.,
2206/3; HR. SYS., 2206/17; HR. SYS., 2206/21; HR. SYS., 2206/22; HR. SYS., 2206/2; HR. SYS.,
2206/31; HR. SYS., 2206/36; HR. SYS., 2206/48; HR. SYS.,
2206/51; HR. SYS., 2206/55; HR. SYS., 2206/68; HR. SYS., 2207/ 4; HR. SYS.,
2207/10; HR. SYS., 2207/31; HR. SYS., 2207/37; HR. SYS., 2207/50; HR. SYS., 2207/54; HR. SYS., 2208/2;
HR. SYS., 2208/23; HR. SYS.,
2208/26; HR. SYS., 2208/27; HR. SYS.,
2208/28; HR. SYS., 2208/29; HR. SYS., 2208/213; HR. SYS., 2208/216; HR. SYS.,
2208/221; HR. SYS., 2208/223; HR. SYS., 2208/241; HR. SYS., 2208/256; HR. SYS.,
2212/31; HR. SYS., 2228/69; HR. SYS., 2228/6974; HR. SYS., 2241/7; HR. SYS.,
2251/ 60; HR. SYS., 2248/91; HR. SYS., 2242/2; HR. SYS., 22424.
[557] BOA, HR. SYS., 2208/6; HR. SYS., 2208/52; HR. SYS.,
2208/7; HR. SYS., 2208/89 HR. SYS., 2208/90; HR. SYS., 2209/3; HR. SYS.,
2209/8; HR. SYS., 2209/9; HR. SYS., 2209/29; HR. SYS., 2209/36; HR. SYS.,
2209/83; HR. SYS., 2209/92; HR. SYS., 2210/7; HR. SYS., 2210/31; HR. SYS.,
2210/42; HR. SYS., 2210/47; HR. SYS., 2210/75; HR. SYS., 2210/78; HR. SYS.,
2210/79; HR. SYS., 2211/8; HR. SYS., 2211/15; HR. SYS., 2211/18; HR. SYS.,
2255/ 77.
[558] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 84/56.
[559] BOA, HR. SYS., 2211/29; HR. SYS., 2211/35; HR. SYS.,
2211/37; HR. SYS., 2211/46; HR. SYS., 2211/50; HR. SYS., 2211/51; HR. SYS.,
2211/55; HR. SYS., 2211/57; HR. SYS., 2211/59;
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar