Print Friendly and PDF

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA İNGİLİZLERE ESİR DÜŞEN TÜRK ASKERLERİ 5

Bunlarada Bakarsınız

 

ALTINCI BÖLÜM

İNGİLTERE’NİN ELİNDEKİ TÜRK ESİRLERİN GERİ
GETİRİLMELERİ İÇİN YAPILAN FAALİYETLER

Savaş sırasında veya sonrasında taraflar ellerinde esir tutmayı bir üstünlük görse de esirlerin geri gönderilmek istenmesinin en önemli sebepleri esirleri barındırmanın, beslemenin ve sağlık giderlerini karşılamanın yüksek maliyetli olmasıdır. Bundan ötürü, henüz savaşın başında karşı saflardaki devletler dolaylı da olsa birbiri ile diplomatik ilişkilerini kesmemiştir. Savaş süresince ve savaş sonrası Mütareke döneminde İngiltere ve Osmanlı Devleti bir taraftan esirlerinin esaret şartlarını iyileştirmek isterken diğer taraftan esirlerinin geri getirilmesi için diplomatik yolları her zaman açık tutmuştur. İki devlet arasında doğrudan diplomatik misyon olmaması sebebiyle ikili ilişkiler Amerika veya Hollanda devletleri aracılığıyla gerçekleşmiştir. Savaş süresince taraflar birbirlerinden esir sayılarını ve esir bilgilerini içeren listeler talep etmiştir. Savaş devam ederken esirlerin karşılıklı olarak değişimi başlamış ve bu süreç 1922 yılına kadar devam etmiştir. Özellikle yaralı, hasta ve sıhhiye subayları daha erken memleketlerine karşılıklı değişim ile gönderilmiştir. Cephelerde askerler esir düşmeye devam ederken esaretten kaçıp geri dönmeyen veya dönemeyen ve esaret bölgelerinde kalan esirler de olmuştur. Bu kişilerin çoğu esir sayılarına dahil edilmediği için esirlerin sayısı net olarak bilinememiştir.

1917 yılı sonunda imzalanan esir değişimini öngören Bern İtilafnamesi (Antlaşması), tarafların esir değişimini yavaştan alması ve hemen arkasından Osmanlı Devleti’nin savaştan yenik çıkması sebebiyle uygulanamamış ve çok az sayıda Hindistan ve Burma’dan gönderilen esir önce Mısır’a oradan da evlerine gönderilmiştir. Osmanlı Devleti, savaşın başlarından itibaren esirlerle ilgili çalışmalara başlamış ve Nisan 1915’te subay emri altında esir komisyonları tahsis

edilmiştir. Bu komisyonlar esirlere ait isim, künye ve esirlerin tutulduğu yere ait bilgileri not etmiştir. Savaşın ilerleyen yıllarında, esir sayısındaki artış sebebiyle esir şubeleri de kurulmuştur. Şubelerin artması, şube ve komisyonlar arasında organize sorunları yaşatmış ve bilgi kirliliği ortaya çıkmıştır. Bu sebeple, esir işlerinin tek elden ve daha düzenli yapılabilmesi için Nisan 1916’da Menzil Müfettiş-i Umumiliği kurulmuştur. Esirlerin geri getirilmeleri gündeme gelince, düşman elindeki esir sayısı önem kazanmış ve karşılıklı liste değişimi ile esir sayısı öğrenilmeye çalışılmıştır. Öncelikle çok sayıda kayıp ve kaçak esir vardır. Ayrıca esir düştüğü halde kamplarda vefat eden de vardır. Tüm bu şartlarda düşman elinde öncelikle hasta ve malul esirler olmak üzere tüm esirlerin sayısı öğrenilmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak toplamda 200.000 askerin İngilizlere esir düştüğü tahmin edilmektedir.

Devletlerin birbirinden aldıkları esirler arasında, harp esnasında yaralanmış ve kamplarda ilgisizlik nedeniyle hastalanmış esirler de bulunmaktaydı. Bu esirlerin mübadele edilmesi, bunun mümkün olmadığı durumda tarafsız ülkelerde tedavi amacıyla ikamet ettirilmesi tartışılmıştır.

6.1                        Esir Mübadelesi Öncesi Tarafların Durumu

Osmanlı Hükûmeti ve İngiltere, kendi esirlerinin bir an önce serbest kalmalarını isteyip bu amaçla olumlu girişimlerde bulunsalar da uzun süre istenilen sonuca varılamamıştır. Bunda savaşın devam ediyor olması en büyük nedendir. Yapılan pek çok girişimin sonuçsuz kalmasında diğer bir sebep, esirlerin sayısında ve şartlarda anlaşılamamasıdır. İki tarafın elinde bulunan sağlam, hasta ve malul esir sayısı eşit değildir. Tüm bunlara rağmen her iki taraf kendi esirlerin geleceği için savaş süresince anlaşmanın sağlanması için gerekli gayreti göstermiştir. Diplomatik olarak iki devlet arasında ilişkisi bulunmaması sebebiyle öncelikli olarak malul ve hasta esirlerin aracılık girişimi başta Kızılay ve Kızılhaç olmak üzere İsviçre, Hollanda ve Amerika elçilikleri vasıtasıyla olmuştur. Mondros Mütarekesi sonrası esir değişime yönelik çalışmalar kesintiye uğramıştır. Galip gelen İtilaf Devletleri galip gelmiş olmanın avantajını kullanmış ve çalışmaları durdurmuştur. Mütareke’nin 22. maddesi gereği, Osmanlı esirlerinin barış antlaşması imzalayıncaya kadar İtilaf Devletleri elinde tutulmasına karar verilmiştir. Osmanlı Devleti ise elindeki tüm esirleri serbest bırakmak zorunda bırakılmıştır. Ayrıca Mütareke sonrası 873

Millî Mücadelenin başlamasıyla İngilizler Osmanlı esirlerini bırakmakta gönülsüz davranmıştır. Geri dönen esirlerin Anadolu’ya geçip Anadolu Hareketine katılmaları savaşın seyrini değiştireceğinden esirlerin geri dönüşleri bilinçli bir şekilde ertelemiştir.

Osmanlı Hükûmeti esir işlerinin eksiksiz yapılabilmesi amacıyla dört kurumu görevlendirmiştir: Harbiye Nezareti Üsera Muamelet Şubesi, Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdiriyeti 5. Şube Müdürlüğü, Hariciye Nezareti Umur-ı Siyasiye Müdüriyeti ve Kızılay. Bu kurumlardan Kızılhaç savaş esirlerinin vatanlarına iadesi hususunda savaş süresince devletler arasında arabuluculuk yapmış ve Kızılay Cemiyeti ile birlikte çalışmıştır. Kızılay da sık sık harbin her türlü tahminin üstünde devam etmekte olduğu hatırlatarak ve savaşın başından beri esaret altında bulunan milyonlarca esirin halini düşünmenin sırasının geldiğinden söz ederek Kızılhaçtan yardım talep etmiştir. Kızılaya göre savaş esirlerini ziyaret etmiş olan Kızılhaç, hürriyetlerinden mahrum kalan esirlerin maddi ve manevi zulümlerine şahit olmuştur. Savaş esirlerinin hareketsizliğinden, yaşam koşullarının her gün artan kifayetsizliğinden ve maruz bulundukları hayat şartlarının şiddetinden ötürü; esirlerde hızlı bir yaşlanma ve sağlık kaybı ortaya çıkmıştır. Bazı memleketlerde esirler arasındaki ölümler endişe verecek bir surette artmıştır. En güçlü bünyeler, uzun zaman devam eden maddi ve manevi mahrumiyete mukavemet edememektedir. Esirlerin yakalandıkları hastalıkların tahribatı her gün dayanılmaz bir hale gelmektedir. Hükûmetler ve kişisel teşebbüsler, harbin biçare kurbanlarının hayat şartlarını ıslah için memnuniyet verici faaliyette bulunsalar da yetersiz kalmıştır. Ülkelerin iktisadi durumları son derece kötü durumdadır, buna rağmen kişilerin ihtiyaçları da o derece çoğalmıştır. Bu sebeple, ülkelerin gelişmesi ve harp esirlerinin geleceklerinin teminat altına alınması ancak bu kişileri sosyal hayata hizmet edebilecek bir halde memleketlerine iade etmekle mümkün olacaktır. Bu hâlde yapılacak çare, esarette en çok kalmış olanlardan başlayarak mümkün olduğu kadar çok esiri memleketlerine iade etmektir. Öncelikle bütün milletler çocuklarının sağlam ve salim olarak memleketlerine dönmeleri hususunda aynı derecede menfaate sahiptir. Harp meydanlarında yaralanan, sakat kalan bu esirlerin ailelerine, sosyal hayata ve vatanlarına iadesi acilen gerçeklemelidir. Ülkenin her yerinde ekim dikim için ameleye ihtiyaç vardır. Bu işlerde esirler istihdam edilmektedir. Fakat bu işin bir 874

daha harbe dönmeyecek, bütün faaliyetlerini tarlalara yöneltecek, savaşın güçlüklerinin azaltılması için çalışacak ve memlekete biraz refah ve saadet getirecek ülkelerin kendi evlatları tarafından yapılması daha faydalı olacaktır. Düşmanlıklara son verilecek esirlerin tahliyesi acilen sağlanmalıdır. Milyonlara ulaşan esirlerin nakli hususunda karşılaşılacak güçlükler dikkate alınmalıdır. Balkanlarda, Türkiye’de, Sibirya’da bulunan esirler iade edilinceye kadar uzun aylar geçecektir. Bu sebeple acilen sevkiyata başlanmalıdır. Kızılhaç harp esirlerinin hayat ve sıhhatinin muhafazası için tedbirleri almalıdır. Esirlerin birçoğunun derhal mübadelesiyle sosyal hayata iadesi hususunda bütün yetkili ve etkili yerlere müracaat edilmelidir. Buna rağmen gelinen noktada harp o derece harabe, matem ortaya çıkarmıştır ve o kadar çok kan akıtmıştır ki henüz kurtarılabilecek olanları vatanlarına iade etmek hususunda kalbin sesini ve merhameti dinlememek mümkün görünmemektedir.[1]

Özellikle Ermeniler olmak üzere Osmanlı Devleti tebaası azınlıklar, esir kamplarda diğer esirlerden her bakımdan ayrı tutulmuştur. Bu sebeple geri gönderilmeleri de Müslüman esirlerden ayrı değerlendirilmiş ve istemeleri halinde onlardan daha önce memleketlerine veya bir başka ülkeye gönderilmiştir. Örneğin Hindistan Hükûmetinin Mart 1916’da Hindistan’da savaş esiri olarak alıkonulan Ermeni Dr. Nishan Y. Baghdigian’ın Birleşik Devletler, Rusya ya da Mısır’a gönderilmek üzere serbest bırakılmasına dair yaptığı başvurusuna Mayıs 1916’da Londra Hindistan Ofisi olumlu cevap vermiştir. Bu şahsın, 4.000 civarında Ermeni vatandaşıyla birlikte barınacağı Mısır’daki Ermeni mülteci kampına nakli için ayarlamalar yapılmıştır. Bu mültecilerin savaş esiri muamelesi görmedikleri Hindistan Hükûmeti tarafından özellikle vurgulanmıştır.[2]

Esirlere ait işlemler savaşın başında itibaren Almanya’da ve Osmanlı Devleti’nde Harbiye Nezaretinde kurulan istihbarat kalemi tarafından yerine getirilmiştir. Bundan hariç olarak savaş esirleri hakkında malumat verilmesi ve mektup ve yardımların ulaştırılması görevi 19 Mayıs 1915’de Kızılaya verilmiştir. Kızılay Cemiyetinin tarafsız memleketlerdeki Kızılhaç Cemiyetleri aracılığıyla fazla bir malumat alması mümkün olmamıştır. Osmanlı Devleti’nin bu konuda fazla bir beklentisi de yoktur. Bu sebeple esirlere ait hususta aracılık etme arzusundan Kızılayın feragat etmesi muvafık görülmüştür. Esirlere ait hususların ve listelerin mübadelesinin daha önceden olduğu gibi Hariciye Nezaretince yapılması kararlaştırılmıştır.2132 [3]

Listelerin karşılıklı gönderilmesinde Miladi ve Rumi takvim arasındaki gün farkından dolayı yazışmalarda tarih hatalarına sebep olduğundan, İngiliz Savaş Bakanlığından ölen esirlerin listesi Kızılhaça gecikmeli gelmiştir. Mart 1917’ye kadar olan esir listeleri doğu takvimine göre hazırlanmış ve 13 gün geç yazılmıştır. 1915-1916 yılları doğu takvimine göre hazırlanıp batı takvimine göre değiştirilmiştir. Bu nedenle 13 gün fazladan eklemek gerekmişse de bu ayarlama çoğu zaman bu şekilde yapılmamıştır.[4]

Özetle 1917 yılı ortalarında Dünya Savaşı’nın uzaması, İngilizlere ve Fransız ekonomisine ciddi kayıplar vermiş; iç işlerinde günden güne ciddi sorunlar yaşamaya başlamıştır. Her ne kadar İngilizler savaşta inat ve sabır gösterseler de Amerika’dan gelecek yardıma muhtaç duruma düşmüşlerdir. Denizaltı savaşlarından dolayı erzak ithalatı yapamadıkları için ciddi bir erzak sıkıntısını sadece sömürgelerinde değil İngiltere’de de çektikleri de bir başka gerçektir. İngiltere’de yaşanan iaşe sıkıntısını esir kamplarında esirlere verilen tayının azaltılması izlemiştir. Esir karargâhlarında Osmanlı, Ermeni ve Rumları serbest bırakılmış yalnız Türk esir kalmıştır. İaşe buhranına diğer bir delil de Fransa ile İngiltere arasında işleyen vapurların bulundukları limandan hareketleri esnasında yiyecek bulamadıklarından açık denize varışlarında çoğunlukla açlık bayrağı çekilmesidir.[5]

Sonuç olarak esirlerin toplu halde özgür kalmaları Dünya Harbi’nden sonra gerçekleşmiştir. Bir kısım esirler Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası hemen serbest bırakılırken bir kısmı yeni başlayan Milli Mücadele sebebiyle kamplarda acı çekmeye devam etmiştir. İngilizler, dönecek esirlerin Anadolu’ya geçme ihtimaline karşı esirleri bırakmayı ağırdan almıştır. Pek çok esir dönüşünde ailesini bulamamış, hatta bazılarının geride kimsesi kalmamıştır. İstanbul’a gelen esirlerin Anadolu’ya dağıtılmaları ise hemen gerçekleşmeyecektir. Esirler uzun süre kışla, okul ve şartları çok kötü geçici barınma yerlerinde kaldığından, büyük kısmı hasta, sakattır ve acilen tedaviye ihtiyacı vardır. Selimiye Kışlası esirlerin ilk uğrak yeri olup; kötü şartları gereği buradan kurtulmak esirlerin ilk amacı olmuştur. Ülkeye dönen kafilelerde veba, tifüs, tifo, dizanteri, tüberküloz, bulaşıcı göz hastalıklarına gibi salgın hastalıklara karşı Tuzla’da izolasyon kampı hazırlanmıştır. Sorun burada da bitmemiştir. Geri gelen kişilerin topluma uyumu, iş kurması, yeni bir hayata atılması ve ailelerini kaybedenlerin rehabilitasyonu gereklidir, fakat bunu yapabilecek savaş şartlarında bir devlet kurumu yoktur.

6.2                        Bern İtilafnamesi Öncesi Osmanlı İngiliz Esir Değişimi Müzakereleri

Amerikan Elçiliği ile İngiltere Dışişleri Bakanı Edward Grey’in arasındaki yazışmalar; esirlerin değişimi çalışmalarının savaşın başına, 1915 yılına kadar gittiğini göstermektedir. 8 Haziran 1915’de Amerikan Büyükelçiliği aracılığıyla İngiltere Hükûmeti tarafından Osmanlı Hariciye Nezaretine Osmanlı savaş esirlerinin üçüncü listesinin gönderilmesi buna kanıttır. Bu liste 567 muharip ve 10 sivilin isimlerini içermektedir. Buna karşılık Urfa’da esir alınmış, Şam, Halep ve Suriye’deki diğer yerlere gönderilmekte olan İngiliz ve Fransız sivillerin listesi de Osmanlı Hükûmetinden istenmiştir. İtilaf devletleri ile Osmanlı Devleti arasında gerçekleşen esir değişimi konusunda taraflar değişime olumlu yaklaşmışlar fakat değişimin kendileri açısından avantajında ısrar etmişlerdir. Bazen anlaşılan konularda dahi uygulama esnasında sorunlar çıkmış ve anlaşma geçersiz hale gelmiştir.[6] Bununla beraber Şubat 1915’de taraflar arasında yapılan görüşmelerde Osmanlı Devleti iyi niyetini göstermek için elinde bulunan esirlerden kadınların ve 15 yaşını doldurmayan çocukların Osmanlı toprakları dışına çıkma istekleri kabul etmiştir.[7] İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Amerika’nın Almanya Elçiliği ataşesinin esir mübadelesine dair raporunu da 19 Ağustos 1915’de Osmanlı Hükûmetine sunmuştur. 1915 yılı ortalarına kadar genelde İngilizlerin savaşın ilanıyla tutukladığı sivil Osmanlı esirlerinin değişimine dair yazışmalar yapılmıştır.[8] 1915 yılının sonuna doğru, İngiliz ve Osmanlı Hükûmetleri esir değişimini bir sistematiğe bağlamak istemiş ve birbirlerine esir değişimi konusunda teklifler sunmuştur. Ekim 1915’de tarafların birbirine sunduğu teklifler, yine genelde savaş suçlusu kabul edilerek tutuklanan sivil esirlerin mübadelesine dair olmuştur.[9]Edward Grey, İstanbul’daki Amerikan Büyükelçisi tarafından İstanbul’daki İngiliz esirlerin tam listesini almak için her türlü çabanın gösterildiğini söyleyerek; Türkiye’nin üzerine düşeni yapmadığı sürece İngiltere’nin Türk esirlerle ilgili benzer bilgileri sağlamayacağını açıklamıştır.[10]

Osmanlı Devleti, İngilizlerin savaş hukukuna dikkat etmemesi sebebiyle bazen esir değişimine olumsuz cevap vermiştir. Kut’ül-Amare’de İngilizlerce esir edilen Osmanlı memurları ile Bağdat’ta alıkonulan İngiliz ailelerinin değişimini, hastanelerin ve savunmasız şehirlerin bombalanması, yaralıları taşıyan gemilere saldırılması ve hatta çocukların katledilmesi dolayısıyla uygun görmemiştir. Enver Paşa, Hariciye Nezaretine Temmuz 1915’de yazdığı bir yazı ile İngilizlere karşılık misli ile karışık verileceğini bildirmiştir.[11]

İngiltere Hükûmeti 20 Kasım 1915’de Osmanlı Hükûmetine öncelikle İngiliz ve Türk yaralı ve malul savaş esirlerinin eşit sayıda takasıyla ilgili bir anlaşma teklifi sunmuştur. Malul olan harp esirlerinden aşağıdaki listede yazılı şekilde yaralı olanların mübadelesi uygun görülmüş ve bu gibi yaralıların isim ve miktarının bildirilmesi talep edilmiştir. İngiltere Hükûmetinin elinde bulunan Osmanlı esirlerinden de hangilerinin bu şartlar dâhilinde bulundukları bildirilecektir. İngiltere, Almanya’ya teklif ettiği 13 maddelik esir değişim antlaşmasının bir suretini de Osmanlı Devleti’ne iletmiştir:[12]

A)                        Yaraları veyahut hastalıkları kendilerini ömür boyu veya bir muayene müddeti için ordudaki askerlik hizmetinden men edecek derecede ağır olan kişilerin tamamı ve subay ile ihtiyat subaylarının talim veyahut daire işlerini ifa edemeyecek derecede yaralı veya hastalıklı olanlar.

B)                        Aşağıda söz edilen maluliyetler veya hastalıklar ile bunlara yakalanmış bulunanlar.

1.                        Bir ya da birden fazla uzvun kısmen veya tamamen kaybı. (Örneğin en azından bir el ya da ayağın kaybı.)

2.                        Bir ya da daha fazla organda işlev kaybı, kasların yağlanması veya zarar görmesi veya eklem sertleşmeleri, önemli oranda hareket yeteneğini kaybeden omurganın zarar görmesi, sürekli olmak üzere damar sertleşmesi. (Subaylar ve yedek subaylar için) Organın kısmen ya da tamamen kaybı, aynı zamanda diğer sorunlarla ilişkili olarak askerlere eğitim veremeyecek seviyede olmak.

3.                        Vücudun bir bölümünde ciddi şekilde kalıcı felç nedeniyle oluşan sakatlık ya da hasarın devam etmesi.

4.                        Kalıcı sonuçlar doğuracak şekilde beyin hasarı (Beynin bir bölümünde felç ya da beynin önemli görevlerini yerine getiremeyecek biçimde zarar görmesi).

5.                                           Omurilikte kalıcı hasar.

6.                        Her iki gözde görme kaybı (âmâ) veya bir gözün görme kaybıyla beraber diğer gözün görme kabiliyetinin dörtte üçünü kaybedilmesi.

7.                                           Yüzün ciddi şekilde hasar görmesi ve ağız boşluğunda ağır yaralanma.

8.                                           Yaralanmadan kaynaklanan kalıcı güçsüzlük.

9.                                           Kurşun yaralanmasıyla göğüs kafesinde oluşan ağır hasar.

10.                           Karın bölgesinde hemen iyileşemeyecek durumda olan ağır yararlanmalar.

11.                                       İleri seviyede tüberküloz.

12.                        Vücudun iç kısımlarında çeşitli yararlanmalardan kaynaklanan kronik güçsüzlük.

13.                                       Tedavi edilmeyecek düzeydeki beyin hastalıkları

1915 yılı sonunda Karadeniz vapurunun tayfasının durumu da esir değişimi için düşünülmüştür. Bu vapurun tayfasına karşılık olarak İzmir’de yakalanan ve sayıları Karadeniz vapurunun tayfasına eşit olan iki İngiliz vapurunun tayfalarının değişimi için bazı müzakereler yapılmıştır.[13] Ayrıca Kerman subaylarının geri getirilmesi de gündeme gelmiş, fakat esirlerin ülkelerine iadesinde güçlükler yaşanmıştır. Dicle rotası ile göndermek mümkün olmamıştır. Mısır’la ilgili olarak Kahire’deki Yüksek Temsilcisi, sağlık subaylarının Mısır’dan geçmelerine itirazı olmadığını söylemiş fakat askeri yetkililer, Selanik üzerinden gönderilmelerini uygun görmüştür.[14]

Osmanlı Hükûmeti esir değişimin şartları konusunda anlaşıldığı takdirde mübadeleye olumlu yaklaştığını bildirmiştir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı da 1916 yılı başında eşit sayıda ve ayrı ayrı olmak üzere esir subay ve askerlerin değişimi kabul edeceğini söylemiştir. Taraflar malul esirlerin değişimi konusunda anlaşmış görünseler de esir değişimi uygulamaya geçememiştir.[15]

Esir değişimi fiilen mümkün olmasa da kısa süre içerisinde İngiliz ve Osmanlı Hükûmetleri arasında askeri ve deniz kuvvetlerine ait savaş esirlerinin karşılıklı değişimi tekrar gündeme gelmiştir. Türkiye’deki İngiliz savaş esirlerinin eşit sayıdaki Türk savaş esirleri karşılığında geri gönderilmeleri müzakere edilmiştir. İngiliz yetkililer Türkiye tarafından alıkonulmakta olan İngiliz esirlerin alayları, isimleri, rütbeleri ve birlikleriyle birlikte sayısına ilişkin bütün detaylar talep etmiştir. Birleşik Devletler Büyükelçisi’nin Türkiye’deki İngiliz savaş esirlerinin tam listelerini elde etme yönündeki tüm çabaları başarısız olmuştur. Türk esirlere ait benzer bilgiler İngiltere Hükûmeti tarafından Osmanlı Hükûmetine verilmiş iken Osmanlı Hükûmeti yükümlülüğünü yerine getirmemekle suçlanmıştır. Mübadele sayısal temelde yapılacak, ancak bu Türklerin elinde bulunan esirlerin tamamının serbest kalması ile mümkün olacaktır. Bu nedenle yaralılar karşılığında yaralılar, yaralı olmayanlar karşılığında da yaralı olmayanlar geri gönderilecek olsa da Türklerin elinde kalan yaralılara karşılık yaralı olmayan Türklerin serbest bırakılmaları suretiyle bir denge sağlanacaktır.[16]

Hindistan Bakanlığı, Osmanlı Hükûmetinin Kızıldeniz’de (Amara) ele geçirilen sağlık subayı ve diğer subaylarının ülkesine geri dönmesine ilişkin talebini Osmanlı Hükûmetini uzun süre oyalayarak Ocak 1916’dan sonra cevap vermiştir. Kamaran Adası’nda yakalanan ve Thatmyo’da gözetim altında tutulan 3 sağlık subayının serbest bırakılmasına ilişkin herhangi bir sorun bulunmamıştır. İngiltere Hükûmeti, bu subayların ülkelerine iadeleri konusunda izlenecek rotanın ne olacağı konusunda açıklama yapmıştır. Osmanlı Hükûmetinin misilleme yapması tehlikesine karşın mümkün olduğunca acele edilmesi gerekmiştir. İngiltere Hükûmeti kayıp olarak rapor edilen Yüzbaşı A.P. Smith haricinde Türkler tarafından esir tutulan hiçbir sağlık personelinin olmamasını kendileri açısından dezavantaj olarak görmüştür. Subayların Süveyş Kanalı yoluyla gerçekleşecek nakliyesi sırasında, Kanal’dan geçerken olası düşman kuvvetlerinin hiçbir şekilde bilgi alamaması için sıkı önlemler sağlanarak iadelerinin gerçekleştirilmesi planlanmıştır.[17]

Bu arada Şubat 1916’da 1915’de Amara’da yakalandığı belirtilen Türk sıhhiyesi üyesi az sayıdaki ismin serbest bırakılmasıyla ilgili ayrı bir açıklama yapılmıştır. Başhekim Dr. Saffet Bey, Başhekim Cerrah Dr. Emine, Dahiliye hekimi Haydar Musa ve Dahiliye hekimi İbrahim, Basra’dan Fırat Nehri rotası üzerinden 28 Eylül 1915 tarihinde ülkelerine iade edilmiştir. Thatmyo’daki savaş esirleri kampında tutulmakta olan Başhekim Dr. Ali Osman ve Eczacı Salim Mustafa Bey’e Fırat Nehri rotası ile ülkelerine iade edilme seçeneği verilmiş ama onlar bu rotadaki riski almaktansa normal esir olarak kaymayı tercih etmiştir. Diğer altı bireyin ikisinden daha fazla bilgi sağlanamamıştır. Geride kalan Kalan Muhasebeci Akif Bey, Aşçılar Ulvan ve Hatib, Çamaşırcı Fatma, Muhasebeci Tevfik Efendi, Kâtip Moucha, Eczacı Roupen’un durumlarının gerekli soruşturmalar sonrası değerlendirileceği açıklanmıştır.[18]

1916’nın ortasına gelindiğinde, Nasıriye’a gönderilmiş olmalarına rağmen Doktor Saffet Bey ve Emine fiili olarak ülkelerine iade edilmemiştir. Bu yerden diğer düşman sağlık personeli ile birlikte dönmüşler ve 2 Mayıs 1916’da Hindistan’da Barpeta şehrine gönderilmişlerdir. Barpeta üzerinden Basra’ya gelen tüm Türk sağlık personeli Bombay’da tutuklanmıştır. Bu kişiler, Thatmyo ve Sumerpur’daki savaş esirleri kamplarında tutulan sağlık görevlileriyle birlikte Basra’dan Bombay’a 7 Haziran’da gönderilmiştir. Yalnız, geride kalan esirlerin hizmeti için bırakılmış Thatmyo kampında 39, Sumerpur kampında 16 görevli kampta tutulmuştur.

Böylelikle, Doktor Saffet Bey, Emine, Ali Osman ve Eczacı Salim Mustafa Bey ülkelerine iade edilmiştir.[19]

Kamaran Adası’nda 8 Türk subayının yakalanmasıyla ilgili olarak Babıali, yakalanan eczacı ve muhafız subayların nerede olduklarını, ne zaman ve nasıl serbest bırakılacaklarını İngiltere Hükûmetine sormuştur. İngiliz Dışişleri Bakanlığı, bu kişilerden 3’ünün gecikme olmaksızın Atina üzerinden ülkelerine iadesinin gerçekleşmesi için gerekli talimatların verildiği açıklaması yapılmıştır. Esirler arasında bulunan 3 sivil yetkilinin serbest bırakılmayacağı yönünde Babıali bilgilendirilmiştir. Diğer 2 esir ise kamplarda hayatını kaybetmiştir. İngiltere Hükûmeti, bahsi geçen 2 subayın ölümünün doğal nedenlerden dolayı olduğu konusunda Babıali’ye bilgi vermiştir. Kamaran Adası’nda yakalanan üç Türk subayı Mısır’dan Atina’ya gitmek üzere 12 Ağustos’ta ayrılmıştır. Amerikan Büyükelçiliği’ne göre Atina’dan Türkiye’ye yolculuk etmek imkânsız olduğundan bu 3 subay İsviçre’ye gönderilmelidir. Babıali, bu 3 subayın İsviçre’ye ulaştı bilgisi alınır alınmaz; Afyonkarahisar’da tutulan İngiliz esirlerden 5’inin İstanbul’a dönmesine izin vermiştir. Osmanlı Hükûmeti, Kamaranlı 2 sıhhiye subayının Aden’de öldüğü durumunu örnek göstererek İngiliz Hükûmetine misilleme tehdidinde bulunmuştur. Türk savaş esirleri, hayatlarının tehlikeye atıldığı zor hava koşullarının olduğu yerlerde barındırılmaya devam edilirse; İngiliz savaş esirlerinin durumunda benzer adımlar atılmıştır.[20]

Bu süreçte İngiliz Savunma Bakanlığının onayının alınmadığı gerekçesiyle sivil doktorlara herhangi bir ücret ödenmemiş ve geri dönmeleri söz konusu olduğunda bu sorun olmuştur. Mezopotamya Seferi Kuvvetler Komutanlığı, Mart 1916’ya kadar bu konuda bir talimat alınmadığına dikkat çekerek; bu süre içinde kendisinin 3 Türk sivil doktoru çalıştırdığını kabul etmiştir. Doktor Kishishan ve Doktor Farage, 7 Ekim 1915’ten 12 Nisan 1916’ya ve Doktor Fuard Riban 12 Nisan 1916’dan 24 Haziran 1916’ya kadar sivil sağlık görevlisi olarak çalıştırılmış ve kendilerine herhangi bir ücret ödenmemiştir.[21]

Osmanlı Hükûmeti, Mart 1916’da İngiliz Dışişleri Bakanlığına İngiliz ve Türk savaş esirlerinin karşılıklı serbest bırakılmalarına ilişkin yeni bir teklifte bulunmuştur. Amerikan yetkililerine göre savaş esirlerinin genel bir mübadelesi ile ilgili bir düzenleme yapılmadan önce Babıali’nin 30 Aralık tarihli notasıyla kabul edilen malul esirlerin değişimlerinin yapılması daha mantıklıdır. İngilizler, Mezopotamya’daki esirlere ilişkin bilgi elde etmeden önce sayıları çok fazla olmayan İstanbul ve Anadolu’daki iyileşmesi uzun sürecek olan malul esirlerin değişiminin yapılmasını istemiştir. Malul esirlerin mübadelesinin gerçekleştirilmesi amacıyla İngiliz Askeri İdare Kurulu, Ocak 1916’da Londra Savaş Merkezi’ne, Osmanlı Hükûmetine yukarıda belirtilen kategoriye giren tüm malul Osmanlı savaş esirlerinin isim listesini sunmak için araştırmaların yapılması talimatını vermiştir.[22]

Savaş esirlerinin değişimi sürecine dair Osmanlı Hükûmetinin malul savaş esirlerin değişimi kabul ettiği ve bu konuda liste hazırlandığı bilgisi İngiliz basınına da yansımıştır. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetine eşit sayıda savaşçı esirin değiştirilmesini önermiş ve Türklerin elinde bulunan toplam İngiliz esirlerin sayısını istemiştir. Osmanlı Harbiye Nazırı’nın İstanbul’dan bir sebepten ötürü ayrılmasıyla çalışmaların askıya alındığı, ancak kısa süre içinde başarılı bir sonuca ulaşmak için çabaların sürdüğü söylenmiştir.[23]

Kut’ül-Amare zaferiyle Osmanlı Devleti’nin elindeki İngiliz esirlerin sayısı Nisan 1916’da ciddi oranda artmış ve daha önce kendi aleyhinde olan eşit sayıda esirin değişimi Osmanlı Devleti’nin kısmen lehine dönmüştür. Eşit sayılarda bir mübadele ile bütün İngiliz esirlerin geri dönme ümidi de doğmuştur. Bunun sonucu olarak da İngiltere Hükûmeti, 11 Mayıs 1916’da Mezopotamya’daki İngiliz birlikleri komutanı General Townshend ve beraberinde esir alınanlar ile eşit sayıda esir değiş tokuşu yapılmasını teklif etmiştir.[24] Ayrıca Türk Başkomutan Halil Paşa’dan, General Townshend’in eşit sayıda hasta ve yaralı Müslüman ve Türk esirlerin değiştirilmesi teklifini kabul ettiğini belirten 1 Mayıs tarihli bir mektup alınmıştır.

Bir hastane gemisi ve başka gemilerin tahliyeyi gerçekleştirmek üzere gönderildiği İngiliz basınında yer almıştır.[25]

Osmanlı Hükûmeti ile Ocak ayında varılan anlaşma uyarınca, yalnızca malul esirlerin mübadelesinin gerçekleştirilmesi arzulanmıştır. Bu mübadelenin eşit sayılara göre değil, sınıflara göre ayarlanması da gündeme gelmiştir. Bu sebeple, durumları Osmanlı Hükûmeti ile üzerinde anlaşmaya varılmış olan malullük çizelgesine uygun düşen bütün Türk esirlerin isim listeleri hazırlanmıştır. Yalnız esaret sonrası askerlik hizmeti vermeye müsait olan Türk askerlerinin malul İngilizler ile mübadelesi, Rusya Hükûmeti tarafından hoş bir hareket olarak görülmeyeceği gerekçesiyle mübadelenin yukarıda bahsedilen malullük çizelgesine uygun düşenlerle sınırlandırılmasına karar verilmiştir.[26]

İngiliz Savunma Bakanlığı, Kızılhaç aracılığıyla, ölmek üzere olan Türk esirlerine dair 25 Nisan 1916’da bir bildiri yayınlamıştır. İngiltere Hükûmeti, bildiride Osmanlı Hükûmeti tarafından misilleme yapılmaması şartıyla ve imkanlar elverdiği ölçüde sivil ve muharip ölmek üzere olan savaş esirlerinin karşılıklı olarak değişimine dair bir anlaşmaya hazır olduğunu söylemiştir.2157

İngiltere Hükûmeti, malullük durumları üzerinde daha önce anlaşılmış olan çizelgeye uygun düşen Mısır, Burma ve Hindistan’da bulunan ve engellerinden dolayı bir daha askerlik hizmeti veremeyecek Türk savaş esirlerinin bir listesini hazırlanmış ve Mayıs 1916’da Birleşik Devletler Büyükelçiliği aracılığıyla Osmanlı Hükûmetine iletmiştir. Hindistan’daki esirleri gösteren 34 ve 98 kişilik erlerden oluşan listede esirlerin numarası, rütbesi, ismi, alay, tabur, kolordu ve engel durumu yazmaktadır. Esirlerin hastalıkları listeye göre çok çeşitlidir. İki gözü kör esir olduğu gibi bir gözü tamamen kör ya da kısmı kör olan esirler de vardır. Bunların bazıları yaşlılığa bağlı veya trahom kaynaklıdır. Bazıları ise başlarına aldıkları silah yarası sonrası kör olmuştur. El, kol ve bacak kayıpları esirler arasında çok yaygındır. Bu esirler arasında ayrıca eli, kolu, bacağı, uyruk kemiği, parmakları kesik olanlar da vardır. Organ kesilmeleri genelde silah yarasından olmuştur. Kol, omuz ve bacaklarda yaralanmalar bir diğer yaygın sakatlık durumudur. Kamplarda el, kol, bacak ve kaslarda felç vakaları sıklıkla görülmektedir. Sağ ya da sol tarafları da felç olan esirler vardır. Felçlerin sebebi genelde kafatası yaralanmalarıdır. Uyruk kemiğinde veya bacakta silah yaralanması sonucu felç kalanlar da olmuştur. Ayrıca beyin yaralanması sonucu tüm vücudu felçli esir de vardır. Malul esir listesine bakıldığında, savaş sebebiyle silahlı yaralanmalar ve kırıkların en genel malullük durumu olduğu görülmektedir. Kafa, kol, el, kulak, bacak, göğüs, kaval kemiği, pazı kemiği, kalça kemiği, uyruk kemiği, leğen kemiği ve çene kemiği gibi organlarda kırık veya yaralanmalara çok rastlanmıştır. Esirler arasında çene kemiği hiç olmayanlar olduğu gibi bu kişilerin yemek yemesi de ayrıca bir sorundur. Kaval kemiği tamamen işlevsiz kalan esirler de listeye yazılmıştır. Bazen el, kol ve bilek kemiklerinde silah yarası sonrası kaynaşma olmuş, bu da organları kullanamaz hale getirmiştir. Organlarda görülen en büyük sorunlardan birisi de kısalmadır. Bacak, kalça, diz, uyruk, el ve parmaklarda silah yarasına bağlı kırık ve kısalmalar çok genel bir başka durumdur. Bu sebeple koltuk değneği ile gezen askerlerin sayısı az değildir.

Esirlerin geneline bakıldığında sakat olma sebebi: savaş ve kamp şartlarından kaynaklı ortopedi ve travmatoloji ağırlıklıdır. Bu ortopedik travmalar ve organ kayıpları kısa sürede esirlerin iç organlarına da sirayet etmiş ve organları iflas etmiştir. İleri seviye akciğer tüberkülozu, kronik bronşit, kronik romatizma, damar hastalıkları, siroz ve buna bağlı olarak karında su toplama, dalak şişmesi, idrar tutamama esirleri malul olarak niteleyen diğer hastalıklar arasındadır. Kamplarda veya hastanelerde yatalak olan esirler vardır. Yıllar geçtikçe beslenme yetersizliği ve bakımsızlıktan dolayı zayıflık, genel takatsizlik, yaşlılık esirlerin genel sorunu olsa da bazıları artık kampta kalamayacak duruma gelmiştir. Kapalı alanda kalan esirlerden psikolojik olarak zayıf düşmüş ve akli dengesi bozuk olanlar da malul sayılmış ve listeye dahil edilmiştir.[27]

Mayıs 1916’da Hariciye Nezaretine Amerika Elçiliğinden ulaşan bir başka malul listesi de yukarıdaki durumdan farklı değildir. Bu listedeki malul savaş esirlerinde de neredeyse görülmeyen sakatlık ve hastalık yoktur. İsmi, rütbesi, kıtası ve maluliyet durumu yazılan esir listesinde 81 askerin ismi bulunmuştur. Esirlerin

neredeyse tamamı er ve erbaştır. Esirlerin arasında Basra’da görevli jandarma sınıfından askerler de vardır. 21 esir ihtiyar, 13 esir ise zayıf ya da hem zayıf hem ihtiyar durumdadır. 2 esirin iki gözü birden kördür. Bunların 2’sinin trahom kaynaklı olduğu bilinmektedir. 2 esirin sağ gözü, 1 esirin sol gözü kör iken 1 esirin sol gözü zayıftır. 7 esir bronşit, 1 esir tüberküloz hastalığına yakalanmıştır. 1 esirin hiç dişi bulunmamaktadır. 1 esir akli dengesini yitirmiştir. 1 esir de romatizma hastalığına yakalanmıştır. Esirlerin çoğu kurşun, gülle ve humbara gibi sebeplerle değişik yaralardan mustariptir. Bunlar özellikle esirlerin göz, çene gibi başlarının değişik yerlerinde yaralara yol açmıştır. Kurşunların esirlerin vücutlarında girmedikleri yer yok gibidir. Esirlerin baş, şakak, göz, göğüs, bacak başta olmak üzere tüm vücutlarında kurşun yarası vardır. Kurşun yarasıyla gözlerini kaybeden esirler olmuştur. Kurşunun esirlerin vücutlarına verdiği en büyük zarar ise felç ve organ kesilmeleridir. Özellikle ateşli silahlarla yaralanmalarda yüzünü, çenesini kaybeden esirler vardır ki bunlar yemek dahi yiyecek durumda değildir.

1916 yılı Nisan ayına kadar sadece Hindistan’dan gelen bir listedeki esirler arasında kurşun yarasından veya başka bir sebepten sağ veya sol bacağı veya baldırı kesilen esir sayısı 10’a yakındır. İki esirin ise el ya da parlaklarında kurşun yarası sonucu kesik vardır. Bazı esirlerin bacak, ayak ve kolları ise kurşun yarası sonucu tamamen veya kısmen felç kalmıştır. Başından veya hayati organlarından yara alıp yatalak kalan esirler de geri gönderilen esirler arasındadır. 10’dan fazla hasta tamamen veya en az bir organından felçlidir. Kurşun ya da savaş yarası sonucu pek çok esirin el, kol, parmak, bacak veya baldırlarında kısalma oluşmuştur. 20 civarında esir bu durumdadır. İki esirin değişik organlarında kırık vardır. Listede fıtık olan esirler de bulunmaktadır. Siroz olmuş esirler de geri dönen esirler arasında yer almıştır.[28]

Kızılay Cemiyeti, 2 Mayıs 1916’da Hariciye Nezaretinden, malul, kötürüm ve ciddi hasta subay ve askerlerin esaretten döndürülmeleri amacıyla savaşan devletler arasındaki müzakerelerin son durumu hakkında bilgi talep etmiştir. Verilen bilgide, malul savaş esirlerinin mübadelesi için düşman devletler arasında anlaşma sağlanması maksadıyla müzâkerelerin devam ettiği notu düşülmüştür. Askerlik 2158 hizmetinde bulunmaya güçleri yetmeyeceği açıkça belli olan esirlerin karşılıklılık şartıyla iadesine Osmanlı Hükûmeti prensipte olumlu yaklaşmaktadır.2159 [29]

İstanbul Amerikan Büyükelçiliği, Haziran 1916’da malul esirlerin değiş tokuşu ile ilgili olarak Türk savaş esirleri arasında belirlenen kategorilere uyan esirlerin bir listesini daha Hariciye Nezaretine sunmuştur. İngiltere Dışişleri Bakanlığı, ayrıca Osmanlı Hükûmetinin 30 Aralık 1915 tarihli sözlü notasıyla onayladığı bu anlaşmayı hayata geçirmeye hazır olduğunu bildirmiş ve esirlerin karşılıklı ülkelerine gönderilmelerinin eşit sayılara göre değil belirlenen hastalık kategorilerine göre yapılmasını önermiştir. İngiltere Hükûmeti, bu anlaşmaya rağmen Osmanlı topraklarındaki malul esirlere ait listenin hala gönderilmemesinden şikâyet etmiş ve Osmanlı Hükûmetinden bahsi geçen listeye en kısa zamanda sağlamasını ve esaretleri sebebiyle acı çeken esirlerin acılarını hafifletmek amacıyla mübadeleye acilen başlanması talep etmiştir. İngiltere’nin bu son teklifi uygun görülmemiştir. Taraflardan birinin elinde malul esir bulunduğu hâlde diğerinde bulunmaz ise anlaşma dâhilinde esirlerin iadeleri mümkün olamayacaktır. Anlaşmadan sağlanacak sonuçların sınırlı kalacağı ve esirlerin sorunlarına daimî bir çözüm bulunamayacağı sonucuna varılmıştır. Bu sebeple İngiltere, Rusya, Fransa ile daha faydalı olacak bir şekilde çalışmaların yapılması kararı alınmıştır.[30]

Sadece iki ay sonra aynı sayıdaki İngiliz askeri karşılığında 350 Türk savaş esirinin mübadelesi gündeme gelmiştir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı, hastalar karşılığında yalnızca hastaların geri gönderileceği varsayımıyla adam adama mübadeleyi kabul etmeye hazırdır. İngilizlere göre Türkler, 350 hasta İngiliz vatandaşını aynı sayıdaki sağlıklı Türkler ile değiştirmeyi kabul etmektedir. İngiliz Askeri İdare Kurulu, sağlıklı Türkleri değiştirme teklifine sıcak bakmamıştır. Bu sebeple, Mezopotamya’da olmasa da muhtemelen Mısır’da 350 hasta Türk bulmakta zorlanılmayacaktır. Yapılan görüşmeler sonucunda yalnızca subay subaya ve asker askere şeklindeki mübadele teklifi kabul edilebilir bulunmuş; hasta ve yaralılar dışında hiçbir Türk esirinin elden çıkarılmamasına fikri öne çıkmıştır. Eğer Türkler karşılıklılık ilkesine uyarlarsa Cenevre Sözleşmesi’ne göre sağlık çalışanları mübadeleye gündeme gelebilecektir.[31]

Esirler bir lütuf olarak veya mübadele yoluyla kendi ülkelerine dönmek için sık sık bağlı bulundukları kuvvet komutanlıklarına başvuru yapmıştır. Mısır Seferi Kuvvetler Başkomutanlığı, bu başvuruları işleme koyarak Londra Savaş Merkezi’nin malul savaş esirlerinin mübadelesine tekrar dikkat çekmek istenmiştir. İngiltere Hükûmeti ise Türk savaş esirlerinden oluşan listelerin aylar önce Osmanlı Hükûmetine iletilmiş olmasına karşılık Türklerin ellerinde bulunan İngiliz malul esirlerin listelerini göndermemiş olmasını sebep göstererek varılan anlaşmayı, Osmanlı Hükûmetinin sorumluluklarını yerine getirmeyi askıya almıştır. Nitekim Eylül 1916’da iki Hükûmet arasında yaşanan tüm bu sorunlara rağmen malul savaş esirlerinin geri gönderilmeleri ile alakalı olarak ortak bir noktada görüş birliğine varılmıştır. Öncelikle malul askeri esirlerinin geri gönderilmeleri konusunda anlaşma sağlanmıştır. İngiliz savaş esirlerinin Anadolu sahilindeki bir noktada toplanmalarına ve malul Türklerin Mısır’dan bir hastane gemisiyle taşınmalarına karar verilmiştir. Kızılhaç heyeti de ciddi bir şekilde yaralanmış esirlerin geri gönderilmeleri adına Türkiye ile bir ayarlama yapmak için İngiltere Hükûmeti tarafından ne tür adımların atılacağını netleştirmek üzere İngiliz Kızılhaçı ile temasa geçmiştir.[32]

Sahada görevlerini yerine getirmekte iken esir edilen doktorlar ve din adamları gibi Türk sivil esirlerin ve düşman güçlerine hizmet etmemiş ama Mısır’da alıkonulmuş olan kişilerin durumları, İngilizler tarafından ayrıca değerlendirilmiştir. Doktorlar ve din adamları bakımından Osmanlı Hükûmeti, gerekli uyarılar yapılmış olmasına rağmen Cenevre Sözleşmesi’nden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getireceğine dair bir işaret vermemiştir. Buna göre bu sınıfa mensup Türk esirlerin geri gönderilmeleri mütekabiliyet ilkesi gereği ertelenmiştir.[33]

Osmanlı Hükûmeti ile İngiltere Hükûmeti 1916 yılında vefat etmiş savaş esirlerinin değişimi konusunda ön mutabakata varmıştır.[34] Osmanlı Hükûmeti varılan mutabakata uygun olarak kamplarda vefat etmiş esirlerin listesini İngilizlere gönderdiğini duyurmuştur. Bu listelerin gönderimi Amerika veya Hollanda elçiliklerinin yanı sıra zaman zaman Kızılay ve Kızılhaçın aracılığıyla da gerçekleşmiştir. İspanya kralının şahsi teşebbüsleri de esir değişiminde ve esirlere yardım konusunda ön plana çıkmıştır. Kızılay, 5 Ekim 1916’da Kızılhaç Komitesi’ne gönderdiği yazıda, topraklarında esir iken 58 İngiliz, 7 Rus ve 1 Fransız esirinin ölü olarak kaydedildiğini açıklamıştır. Aynı bilgi paylaşımın İngilizler tarafından da yapılmasını gerektiğini ve cevap beklediklerini eklemiştir. Osmanlı Hükûmeti Kızılhaça bir ay sonra 38 İngiliz esirinin daha ölüm formlarını göndermiştir. Fransız veya İngilizlere ait kamplarda ölen Türk esirlerinin formlarının ise gönderilmediğini söylemiştir. Osmanlı Devleti’nin göstermiş olduğu iyi niyet karşılıksız kalmıştır. 20 Kasım 1916’da İngiltere Hükûmeti, Kızılhaça Osmanlı Devleti tarafından 138 esirin bilgisinin gönderildiğini itiraf etmiştir. İngilizler, o ana kadar 200 kadar dosya gönderdiklerini ileri sürmüştür. Osmanlı Hükûmeti, gönderdiği listelerde ölen esirin ait olduğu alay, bölük, tabur gibi bilgilerin yanında sadece insani sebeplerden dolayı esirin nasıl ve nerede öldüğünü, mezarının nerede olduğunu ve son isteği ne olduğunu da yazmıştır.2165 [35]

İspanya Kralı da esirlerin değişimi konusunda aracı olmuştur. Tüberküloz riski olan hasta esirlerin mübadelesi bunun mümkün olmadığı durumda tarafsız bir memlekete gönderilmesi teklifinde bulunmuştur.[36]

Malul savaş esirlerinin iadesinin İsviçre üzerinden yapılması fikrine İngiltere Hükûmeti itiraz etmiş, bu güzergahın uygunsuz olacağını iddia etmiştir. Malul (zayıf) Türk savaş esirlerinin Mısır’dan tarafsız bir gemi veya bir İngiliz hastane gemisi ile Mersin limanı gibi Anadolu’daki bir limana çıkarılmalarını daha uygulanabilir görmüştür. Malul İngiliz savaş esirleri de seçilen bu Türk limanına taşınacaktır.[37]

Osmanlı Hükûmeti her bir seferinde geri gönderilecek olan İngiliz savaş esirlerinin sayısını yaklaşık olarak İngiltere Hükûmetine bildirecek, esirler için gemide uygun barınma imkânları sağlanacaktır. Bu sebeple, hasta esirlerin istirahatinin temin için Osmanlı Hükûmetinin her defasında iade edilecek esirlerin adedini vaktinde bildirmesi önemli olacaktır. Bu esirlerin gemiye bindirilme işlemleri için seçilen ve Fransız topraklarında bulunan limanların kullanımı için Fransız Hükûmetinin onayı istenmiştir. Buna ilaveten, Fransız yetkililerden indirme ve bindirme işlemlerinin güvenli bir şekilde sağlanması da talep edilmiştir. 9 Ekim 1916’da Fransız Hükûmeti, İngiliz ve Türk savaş esirlerinin önerilen taşınma yöntemleri ile ilgili olarak İngiltere Hükûmeti ile bütünüyle aynı görüşte olduğunu açıklamıştır. Yapılan anlaşma gereğince, malul esirlerin geçmelerine izin vermeleri için Fransız gemicilerine gerekli talimatlar ayrıca verilecektir. İngiliz yönetimi bu anlaşma şartlarının sadece savaş esirleri ile sınırlandırılmasını ve geri gönderilmeleri arzulanan diğer sınıflara mensup esirler için genişletilmemesi gerektiğini açıklamıştır. Bir hastane gemisi belirtilen esirler dışındaki diğer esirlerin taşınmaları için kullanılabilecek kapasitede değildir. Kasım 1916’da Başkumandan Vekili Enver Paşa da esirlerin bu şekilde iadesini muvafık görmüştür. Yalnız muhtelif esir garnizonlarında bulunan malul İngiliz esirlerinin Mersin limanına nakli ve oradan vapura bindirilebilmesi için hazırlık yapılması adına gelecek geminin isminin, hangi devlet bandırasını taşıdığının ve bu limana ne zaman ulaşacağının en az 15 gün önce bildirilmesini istemiştir.[38]

Anlaşma üzerine Kasım ayında Osmanlı Devleti elinde bulunan 11 malul İngiliz esirinin malul Türk esirlerle ne gibi şartlar dâhilinde mübadele edileceği konusunda Amerika Elçiliğine aracılığıyla İngiltere Hükûmetine bilgi vermiştir. İngiltere Hükûmeti ise maluliyetleri sebebiyle memleketlerine iade edilmeyi daha çok hak eden 10’u subay olmak üzere İngiliz harp esirlerinden 100 esirin Osmanlı Hükûmetince seçilmesini; İngiltere Hükûmetinin de aynı hakkı kullanarak 10’u subay olmak üzere Osmanlı harp esirlerinden 100 kişiyi aynı suretle seçerek iki grubun Mersin’de mübadele edilmesini teklif etmiştir. Genel sağlık durumları nispeten daha hafif bulunan harp esirlerinin tarafsız bir memlekete nakli konusuna da taraflar olumlu yaklaşmaktadır.[39]

İki taraf arasında malul savaş esirlerinin yararı için mutabakatın sadece malul olanlar ile sınırlandırılması veya tarafların elinde bulundurduğu savaş esirlerinin toplam sayı ile orantılı bir şekilde mübadelesi de gündeme gelmiştir. Bu şekilde yapılan bir teklife İngiliz Yüksek Kurulunun onay vermesi veya kabul edilen malullük çizelgesine uygun düşen savaş esirlerinin mevcut anlaşma ile geri gönderilmelerini tercih etmesi halinde bir İngiliz hastane gemisi malul esirleri taşıması için gönderilecektir. Ayrıca bu geminin mayın tarlalarına karşı güvenliğinin sağlanması da çözülmesi gereken ayrı bir sorun olacaktır.2170 [40]

Babıali, Kasım 1916’da Temmuz ayında varılan mutabakat sonucu kamplarda vefat etmiş ve yaşayan savaş esirleri listelerinin her ayın başında karşılıklı değişimi için İngiltere Hükûmeti ile bir anlaşmaya varma arzusunda olduğunu yenilemiştir. Babıali ayrıca Süveyş Kanalı yakınlarındaki son savaşta esir alınan Osmanlı subayları ve askerlerinin tam listesini talep etmiştir. Osmanlı Hükûmetinin uzlaşmacı tavrının sonucu, İngiltere Hükûmetnin isteği üzerine Thatmyo ve Sumerpur savaş esiri kamplarının komutanları Hindistan Bakanlığından tarafından Osmanlı Hükûmeti tarafından istenen hem yaşayan hem ölü Türk savaş esirlerinin listelerinin hazırlamak ve bu listeleri Londra’daki İstihbarat Bürosu’na teslim etmekle görevlendirilmiştir. Yalnız Osmanlı Hükûmetinden liste alınmaksızın Türklere herhangi bir imtiyaz vermemek adına hiçbir liste gönderilmeyecektir.[41]

1916 sonuna yaklaşıldığında malul esirlerin iadeleri hakkında tarafsız devletler ve Kızılhaçın aracılığıyla siyasi yollar ile sürdürülen teşebbüslerden somut bir netice elde edilememiştir. Avrupa Hükûmetlerinin papalık makamına olan hürmet ve riayetlerinden istifade edilerek malul esirlerin ızdırap ve perişan hallerine bir nihâyet verilmek üzere papanın İstanbul vekili aracı yapılmak istenmiştir. Papalık malul harp esirleri ile askerlik hizmetine elverişli olmayan düşman devletler tebaasının mübadelesi için devletler arasında aracı olmuştur.[42]

Kasım 1916’da Osmanlı Hükûmeti kampta ölen esirleri durumları hakkında daha fazla bilgi talep etmiştir. İngiltere Hükûmeti, Türk tarafının isteklerini karşılamasa da bilgi verdiklerini, Türk tarafının ise hiçbir şekilde sorumluluklarını yerine getirilmediğini ileri sürmüştür. 30 Kasım tarihi itibariyle İngiliz Savaş Bakanlığı tarafından 139 dosya gönderilmiştir. Verdikleri sözlerin sonuna kadar arkasında olduklarını eklemişlerdir. Buna rağmen Londra Savaş Bakanlığı, Osmanlı Hükûmetinin ısrarıyla Kızılhaçtan şikâyet üzerine şikâyet almaktadır. İngiliz tarafı ise sadece verdikleri sözü yerine getireceklerini yinelemiştir. Hatta Türk tarafından bilgi gelmezse bilgi vermeyecekleri tehdidinde de bulunmuştur. Kızılhaç 8 Aralık 1916’da İngilizlerin gönderdikleri bir listeyi daha Türk tarafına iletmiştir. Türk tarafı da gönderdikleri pek çok sayıda belge ve dosyada İngiliz esirlerin ölümü hakkında bütün detayları yazdıklarını ifade ederek İngilizlerin de detaylı bir şekilde liste göndermesini istemiştir. Ancak şimdiye kadar verdikleri sözü tutmamışlardır.2173 [43]

Malul savaş esirlerinin geri gönderilmeleri ve tüm yaralıların İsviçre’de alıkonulmaları için Türkiye ile yapılan görüşmelerin olumlu sonuçlanması amacıyla İngiltere Hükûmeti, Türklerin elindeki savaş esirlerinin tarafsız sağlık çalışanları tarafından incelenmesini istemiştir. Türklerin böyle bir teklifi kabul etmeleri mümkün görünmemiştir. Yapılan görüşmeler sonucunda, İngiliz ve Türk Hükûmetleri arasında tamamen malul olan savaş esirlerinin geri gönderilmelerine ilişkin anlaşma üzerinde durulmuştur. Buna rağmen Babıali, Türkiye’de bu kategoriye girdiğini düşündükleri yalnızca 11 İngiliz savaş esirinin olduğunu bildirmiştir. Türk yetkililerin ilk partide yalnızca 11 malul İngiliz’in geri göndermeyi önermesi İngiltere Hükûmetini rahatsız etmiştir. Mevcut şartlarda bu kadar az sayıdaki İngiliz’i taşımak için bir hastane gemisini yönlendirmenin doğru olmayacağı kanaatine varılmıştır. Türk yetkililerin kısmen malul savaş esirlerinin İsviçre’ye nakilleri için tatmin edici bir anlaşmaya varmaları muhtemel görülmemiştir. Buna karşın İngiltere Hükûmeti, yaralanmalarına göre geri gönderilmeye en çok layık görülen her bir taraftan eşit sayıdaki örneğin 100 savaş esirinin geri gönderilmesini Osmanlı Hükûmetine teklif etmiştir. Tüm bu varılan mutabakatlara rağmen malul savaş esirlerinin geri gönderilmelerine ilişkin Türkiye ile mutabakata varılmasından beri kayda değer bir zamanın geçmiş olmasına rağmen bir ilerleme sağlanamamıştır. Osmanlı Hükûmeti uygulamayı hızlandırmaya istekli görünmemektedir.[44]

Aralık 1916’da İngiltere Hükûmeti, Amerikan Elçiliği ve İsveç Maslahatgüzarı aracılığıyla Türkiye’deki 100 İngiliz savaş esirinin İngiliz toprakları ve sömürgelerinde bulunan aynı sayıdaki Türk savaş esiri ile değiştirilmesine yönelik bir teklif daha yöneltmiştir. Her Hükûmet ellerindeki esirler arasından hastalık durumlarını göz önünde bulundurarak geri gönderilmeye en uygun 100 esir seçecektir. Geri gönderilecek esirler, esirleri teslim alacak olan Hükûmetçe seçilemeyecektir. Onaylanmış olan sakatlık çizelgesine göre geri gönderilmeye elverişli İngiliz ve Türk malul savaş esirleri serbest bırakılacak ve sakatlık ciddiyeti daha az olan esirler ise tarafsız bir ülkeye gönderilecektir.[45]

İngiliz Ordu Konseyi Aralık 1916’da İngiliz ve Türk savaş esirlerinin ölüm bilgilerinin karşılıklı değişimi ile ilgili İngiliz Savunma Bakanlığı görevlendirmiştir. Konsey, özel olarak hazırlanmış formlara işlenmiş İngiliz topraklarında vefat etmiş tüm Türk savaş esirlerine ait her türlü bilgileri içeren listelerin paylaşımına hazır olduğunu açıklamıştır. Türk topraklarında vefat eden İngiliz savaş esirleri ile ilgili benzer kişisel bilgiler alındığında Türk esirlerle ilgili bilgiler Osmanlı Hükûmetine iletilmek üzere gönderilecektir.[46]

Kızılhaç, topraklarında esir bulunduran devletlerce esir aldıktan sonra kamplarda ölen savaş esirleri hakkında detaylı bilgiler veren özel bir anket formu geliştirmiş ve bu formları tarafların doldurarak ilgili devlete göndermesini istemiştir. Bu formlar, Osmanlı Hükûmetine de gönderilmiş ve formların hastanelerde doldurulup esirin tabi bulunduğu devlete göndereceğine dair teminat alınmıştır. Savaş esirlerinin bulunduğu hastanelerde önceden hazırlanmış formlara ölen esirin kimliği, nerede öldüğü, nereli olduğu ve yaşı kaydedilecektir. Ellerinde esir bulunduran tüm devletlerden bu formların hastanelerde uygulaması istenmiştir. Esir değişiminde anlaşan devletler bu formları birbirlerine göndermişlerdir. Böylece devletler arasında esir cetvellerinde birlik sağlanmıştır. Formların karşılıklı değiştirilmesinin her iki devlet lehine olduğu Kızılhaç Cemiyeti tarafından açıklanmıştır. Kızılhaç ellerinde çok sayıda esir olması nedeniyle bu uygulamanın özellikle Fransızlar ve İngilizler tarafından uygulanmasını istemiştir. İngiltere Hükûmeti vefat eden Türk esirleri ile ilgili tüm bilgilerin ancak Savaş Bakanlığı tarafından verebileceği gerekçesiyle bu formları beklemeye almışlardır. Osmanlı Hükûmeti, kamplarda veya başka bir yerde bir Türk esirinin ölmesi durumunda hemen ve derhal bunun kendilerine bildirilmesini istemiş, bir ay içinde istekleri ve beklentileri karşılanmazsa hiçbir şeklide İngilizlere esirleri hakkında bilgi verilmeyeceğini ilan etmiştir. Ayrıca ölenler arasında subay olduğu takdirde onların hakkında daha detaylı bilgilerin gönderilmesi istenmiştir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı mütekabiliyet olması şartıyla Osmanlı Hükûmetinin isteklerinin kabul edilebilir olduğunu açıklamıştır. İngiliz yetkililer formlarda istenen tüm detayların toplanmasının neredeyse imkânsız olduğunu, fakat ellerinden geleni yapıp tüm detayları göndereceklerini beyan etmişlerdir.2177 [47]

26 Aralık 1916 tarihli The Times gazetesinde “Türkiye ve Esirlerin Ölümü” başlıklı bir haber çıkmıştır. İngiltere Hükûmeti, bir savaş esirinin kamplardan birinde ölmesi durumunda ilgili Hükûmete tüm detayları ulaştırdığını ifade etmiştir. İnsanlık adına yaptığını iddia ettiği; esirin ölüm nedeni, yeri ve son isteği gibi, mümkün olan azami bilgilerin verildiğini ileri sürülmüştür. Buna rağmen Osmanlı Hükûmeti Türk esirlerin ölümü ile alakalı hiçbir haber alamadığını iddia ederek kimlik belirlemeyi sağlayacak gerekli tüm detayları ile birlikte, Türk savaş esirlerinin ölümlerinin acilen tebliğ edilmesini talep etmiş ve bunun için bir ay süre vermiştir. Eğer şartlar yerine getirilmezse Osmanlı Hükûmeti Türkiye’deki İngiliz savaş esirlerinin ölüm haberlerini ve bilgilerini vermemek durumunda kalacaktır.[48]

Londra Savaş Bakanlığı, Türk askerlerinden esir kamplarında ölenlerin bir listesini göndermiştir. Listede esirler hakkında tüm detaylar bulunmaktadır. Türklerin esir listesini şartlı gönderildiği ileri sürerek artık yeni liste görmeyeceği de açıklanmıştır. Londra Savaş Esirleri Ofisi, Türklerin kendilerine yolladıkları savaş esirleri listelerinin tamamen hatalı olduklarını iddia etmiştir. Türk tarafı ısrarla ve sürekli olarak ölen esirlerin listesini istemiş, hatta bütün kamplarda bulunan esirlerden ölen ve yaşayanlar hakkında bilgilerin gönderilmesi konusunda çok fazla ısrarcı olmaya başlamıştır. İngilizler, Kızılhaç vasıtasıyla mektup ve form olarak ya da telgraf yollayarak sürekli bir şekilde hiçbir aksilik yaşanmadan Osmanlı Devleti’ne esir listelerini göndermiştir. Kızılayın da İngilizlerin beklentilerini karşılamasını istemiştir. Buna rağmen Osmanlı Hükûmeti kendileri ölen esirler ile ilgili o kadar dosya göndermelerine rağmen İngiliz yetkililerinden hiçbir belge dosya gelmemiştir. Osmanlı Devleti, konunun ivedilikle çözülmesi yönünde gayret göstermektedir. Osmanlı Devleti İngiltere’ye gönderdiği dosya ve formlarda hem ölü hem de yaşayan esirler hakkında bilgi verirken İngiliz sadece yaşayan esirler ile ilgili bilgi vermiştir. Tüm esir listeleri Kızılhaç aracılığıyla gönderilmekte olup; Kızılhaç da İngiltere’nin görevini savsaklamasından rahatsızlığını bildirmiştir.[49]

Bu ısrarlı talepler karşısında nihayet İngiliz Savaş Esirleri Şubesi, 13 Ocak 1917’de savaş esirleri listelerini Osmanlı Hükûmetinin istediği şekilde düzenlemeye hazır olduklarını bildirdi. Eğer Osmanlı Hükûmetinin listeler hakkındaki özel istekleri İngiltere Hükûmeti tarafından karşılanırsa; Osmanlı Hükûmeti de liste değişimde daha fazla iş birliğine gidecekti. Bu nedenle listelerin Türklerin istediği şekilde hazırlanması ve Birleşik Devletler Büyükelçiliği aracılığıyla Osmanlı Hükûmetine toplu veya ayrı ayrı olarak iletilmesi öngörülmüştü. Türk savaş esirlerinin sağlık durumlarına ilişkin tüm raporlar Savaş Esirleri Bilgi Bürosu tarafından periyodik olarak düzenlenmişti. Osmanlı Hükûmeti, aynı zamanda kampların denetimleriyle alakalı Amerika Konsolosluğunun yurt dışındaki temsilcileri tarafından sağlanan ayrıntılı raporlara da sahipti. Ayrıca Mısır ve Burma’daki kampları ziyaret etme izni verilen Kızılhaç delegelerinin hazırlayacakları raporlar da iletilecekti. Türk esirlerin ölümlerine ve ölüm sebeplerine dair raporlar da Savaş Esirleri Bilgi Bürosu tarafından sağlanmış vaziyettedir. İngiltere Hükûmeti Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında Doğu Mısır’daki operasyonlar esnasında ele geçirilen veya öldürülen savaşçıların isimlerini içeren bir çizelge de hazırlanmıştır. Listede Romani’de 4 Ağustos’ta ele geçirilen veya öldürülen 318 savaşçının isimleri verilmiştir.[50]

Birleşik Devletler Elçiliği, Osmanlı Hükûmetine Ocak 1917’den itibaren İngiltere ile esir değişimi ve dosya yollama konusunda bir sorun yaşanmayacağını bildirmiştir. Osmanlı Devleti bu tarihten sonra tüm ölen esirlerin bilgilerini içeren dosyaları ve formları diplomatik yollarla değil doğrudan Kızılhaç ofislerine gönderecektir. Diplomatik yollarla bu tip dosyaların gönderimi uzun bir süre alması sebebiyle Kızılhaç dosyaları doğrudan İngiltere’ye ileterek esirlerin mağduriyeti giderilmeye çalışılacaktır.[51]

Diplomatik çabalar sürerken 25 Şubat 1917’de esirlerin mübadelesine ilişkin İngiltere tarafından Babıali’ye bir muhtıra gönderilmiştir. Muhtırada esirlerin mübadelesi ile ilgili gelinen son nokta anlatılmıştı. Birinci olarak sivillerin mübadelesi konusunda karar alınmıştı. İngiliz ve Fransız Hükûmetleri, topraklarından ayrılmak isteyen tüm Osmanlı sivillerini, Türkiye’den ayrılmak isteyen tüm İngiliz ve Fransız siviller karşılığında vatanlarına geri göndermeyi teklif etmiştir Talat Paşa da bu amaçla Türkiye’deki İngiliz ve Fransız tüm sivillerin listesinin hazırlanması için gerekli talimatları vermişti. Hükûmetler askerlik çağındaki vatandaşların iadesi konusunda anlaşmaya varamamıştı. Ayrıca Osmanlı yetkilileri her üç ülkede bulunan askerlik yaşındaki tüm erkekleri ve Osmanlı Devleti’ndeki az sayıdaki sivili hariç tutmayı istemiştir. Askeri sebeplerden dolayı bazı şahısların tutukluluklarına ilişkin olarak Babıali’nin ısrarcı olması, İngiltere Hükûmetince doğru bulunmamıştır. Diğer taraftan, Babıali bazı istisnalar konusunda ısrarcı olursa, İngiltere ve Fransız Hükûmetlerinin 10 Osmanlı vatandaşını, Osmanlı Hükûmetinin de 10 İngiliz ve 10 Fransız vatandaşını alıkoyma hakkının saklı tutulması teklif edilmiştir.

Tüm bu çalışmalara rağmen Osmanlı Devleti Eyüb Sabri Bey ve Manchester imamının serbest bırakılmadan hiçbir anlaşmaya yanaşmamakta ve işi ağırdan almaktadır. İkinci olarak malul esirlerin mübadelesi görüşülmüştür. Türkiye’deki malul İngiliz esirlerin sayısının 11 olduğu açıklamıştır. İngiltere Hükûmeti, sayının çok daha fazla olduğunu iddia ederek; Osmanlı Hükûmetinin malullük durumları geri gönderilmeyi en çok gerektiren 100 İngiliz savaş esiri seçmesini ve İngiltere Hükûmetinin de aynı şekilde 100 Türk esir seçmesini teklif etmiştir. Seçilen esir kafileleri Mersin’de değiştirilecek ve her bir grupta 10 esir subay bulunacaktır. Üçüncü konu tüccar denizcilerin mübadelesi olmuştur. Magnezya’da alıkonulmakta olan Assiout ve City of Chios isimli İngiltere ticari gemilerinin mürettebatının Karadeniz isimli Türk ticari gemisinin mürettebatı ile mübadelesi müzakere edilmiştir. Dördüncü madde İngiliz hasta esirlerin bakımı hakkındadır. Hasta esirlerin Amerikan ya da İngiliz doktor ve hemşireler tarafından tedavi edilecekleri bir kampa nakli istenmiştir. Ayrıca esaret şartlarının düzeltilmesi ve esirlerin günlük istihkakları ve esirlere yapılan ödemeler de gündeme gelmiştir. Beşinci madde iyi durumdaki esirlerin uygun bakımı hakkındadır. Altıncı madde Mısır’daki Osmanlı esirleri durumu ile ilgilidir. Babıali bu esirlerin Türk doktorlar tarafından tedavi edilmelerini talep etmiştir.[52]

Tarafların aralarında müzakere ettiği bir diğer konu nakil araçlarıdır. Mübadele bir Ege veya Akdeniz limanında tarafsız bir gemi veya İngiliz hastane gemisiyle yapılacaktı. Osmanlı Hükûmetinin mübadele için uygun gördüğü 14 malul İngiliz savaş esirlerinin taşınması için İngiltere Hükûmeti Türkiye’ye bir hastane gemisi göndermesi uygun görmedi. Esir değişiminde hastane gemisinin kullanımı için mübadeleye tabi tutulacakların sayısının 100’e çıkarılmasını teklif etti. İngiltere Hükûmeti, ayrıca Mersin’de Bağdatlı kadın ve çocukların mübadelesini, Amara’daki 25 subay karşılığında gerçekleştirmek için bir hastane gemisi kullanabileceğini söylemiş, Babıali de olumlu yaklaşmıştı. İngiliz hastane gemisi Mısır’dan Mersin’e Türk kadın ve çocukları da getirecekti.[53]

İngiltere Hükûmeti, Kızılhaç delegeleri tarafından hazırlanan raporu dayanak göstererek Kut karargahındaki savaş esirlerinin kötü durumunu dikkatle takip ettiğini açıklamıştır. İngiltere, Osmanlı Hükûmetine yapılan 500 kişiye kadar adam adama değişim teklifi ile büyük oranda Hintlilerden oluşan esir askerlerin ümitsiz olan şartlarını bir bakıma rahatlatmayı amaçlamıştı. Kızılhaç delegelerinin raporları da bu sayıyı artırmak için bir fırsat olarak değerlendirmek istenmiştir. Esirlere yapıldığı söylenen insanlık dışı muameleye verilen tepki Osmanlı Hükûmetine bildirilir ve Kızılhaç delegelerinin raporu da yayımlanırsa Osmanlı Hükûmeti esirlerle ilgili olarak daha fazla sorumluluk yüklenecek ve adam adama geri gönderme anlaşmasını kabul edecektir. İngilizlerin ellerinde sağlıkları, fiziki koşulları, yaşları göz önünde bulundurulduğunda savaşçılık anlamında ciddi değerleri bulunmayan yaklaşık 7.000­8.000 Türk esir bulundurmaktaydı. Bu sebeple kendi askerleri, çekmekte oldukları acıdan ve içerisinde bulundukları ümitsizlikten kurtarma imkânı olacaksa bu esirlerin tamamını Türkiye’ye göndermekte sakınma görmemektedir.[54]

Bir süre sonra müzakerelerde sorunların arttığı anlaşılmaktadır. Nitekim Londra Savaş Bakanlığı, 7 Şubat 1917’de Kızılaya gönderdiği yazı ile Osmanlı Devleti’nin bıktırıcı soru ve isteklerine artık cevap vermeyeceğini açıklamıştır. Belirsiz ve tam olarak anlaşılmayan soru ve sorunlar Osmanlı Devleti tarafından gerekli özen gösterilmeden gönderilmektedir. Diğer taraftan Kızılay, Osmanlı Hükûmetinin elindeki İngiliz askerler konusunda İngiliz Konseyi’nin isteklerini yerine getirmemekte ve anlaşmaktan kaçınmaktadırlar. İngiltere Hükûmeti, verdiği sözleri ancak Osmanlı Hükûmetinin İngilizlerin isteklerini karşıladıktan sonra yerine getirecekti. Ekim ayından beri Türklerden hiçbir cevap alamadıklarını ve farklı bir anlaşma üzerinde değiş tokuşun konuşulmasını gerektiğini söylemişlerdi. Kızılay tarafından çok sayıda mektup ve dosya yolladığında anlaşmalar tekrar gözden geçirecektir.[55] Yine bu ayda İngiltere Hükûmeti, Hicaz’dan getirilen sivil esirlerin iade edilmeyeceklerini Osmanlı Devleti’ne bildirilmiştir.[56]

2 Mart 1917’de gerçekleşen İngiltere’nin ilgili birimlerinin yaptığı komite toplantısında İngiliz ve Türk malul esirlerin değişimleri konusu tartışılmıştır. 600 kadar esiri taşıyabilecek bir hastane gemisinin mevcut olduğunu söylenmiştir. Komite, geri gönderilecek olan esirleri seçmede ayrıntıya gidilmeden her bir taraftan 600 esirin gönderilmesini önermiştir. Toplam sayının üçte biri beyaz, üçte ikisi ise Hintli esirlerden oluşacaktır.[57]

İngiliz yetkililer 600 İngiliz ve Türk yaralı ve malul savaş esirinin taslak listesi hazırlamışlardı. İngiltere Hükûmeti, ayrıca daha geniş kapsamlı bir mübadele için hazır olduğunu da bildirmişti. Bu esnada İstanbul Amerikan Büyükelçiliği, Hariciye Nezaretine İngiltere Hükûmetinin 600 Türk muharip savaş esirini takas karşılığında ülkelerine iade etmeye hazır olduğunu bildirmiştir. 600 İngiliz muharip esirin 200’ü beyaz adam ve 400’ü Hintli olacaktır. Osmanlı Hükûmeti, bu teklifi kabul edecek olursa İngiltere Hükûmeti mübadelenin hayata geçebilmesi için Beyrut’a veya Mersin’e bir hastane gemisi göndermeyi taahhüt etmiştir.[58]

İngiliz Savaş Esirleri Alt Kurulu, 16 Mart 1917’de Türk esirleri karşılığında İngiliz ve Hintli savaş esirlerinin geri getirilmesi konusunu ele almış ve bazı tavsiyelerde bulunmuştur. İlk önce daha geniş kapsamlı bir mübadele anlaşmasının ilk adımı olarak her iki taraftan 600 esirin mübadelesi için İngiltere Hükûmeti ile ortak bir anlaşmaya varabilmek amacıyla uygun kanallar bulunarak Osmanlı Hükûmeti davet edilmeliydi. İkinci olarak geri gönderilecek esirlerin seçimi, esirleri elinde bulunduran Hükûmete bırakılmalıydı. Üçüncü olarak hem İngiltere hem de Hindistan uyruklu olan görevliler ve şahıslar ilgili oranlara sıkı bir bağlılık içerisinde mübadele edilmeliydi. Dördüncü olarak Amirallikten tutukluların taşınması için deniz taşımacılığının ne zaman sağlanacağı ile ilgili olarak bilgilendirmeler alınmalıydı. Beşinci olarak anlaşma koşulsuz geri gönderme için olmalıydı.[59]

Müzakereler ve tartışmalar sürerken İngilizlerin elinde bulunan savaş esirlerin sayısı Avam Kamarasında Hazine Lordu Bay J. F. Hope tarafından açıklanmıştır. Buna göre İngiltere, elinde tuttuğu esir sayısını 55.397 Alman, 15.512 Türk, 763 Bulgar, 16 Avusturyalı olarak duyurmuştu.[60] Sonuçta İngiliz yönetimi, İngiliz topraklarında Türk esirlerinin sayısının çok fazla olduğunu, Türkiye’deki İngiliz esir sayısının izi sürülebilir 8.762, izi sürülemeyen 2.079 olduğunu iddia etmiştir. İngiliz Hükûmeti, 600 Türk ve İngiliz savaş esirinin değişimi için ileri zamanlarda daha geniş kapsamlı bir öneri sunmayı planlamıştır.[61]

İngiltere Hükûmetinin genel sağlık durumları daha hafif olan harp esirlerinden 10’u subay olmak üzere 100 esirin seçilerek karşılıklı olarak mübadelesi edilmesi teklifi Osmanlı Hükûmeti tarafından olumlu karşılanmıştır. Osmanlı Hükûmeti, ellerinde bulunan esir İngiliz subaylarının mübadeleyi veya bir tarafsız ülkede ikamelerini gerektiren hastalıkları veya başka bir engelleri bulunmadıklarını açıklamıştır. Osmanlı Hükûmetine göre İngiltere ile anlaşılan listede, yazılı hastalıklara uygun yaralılarla malul İngiliz esirlerinin miktarı 22 neferden ibarettir. Her iki ülke topraklarında mübadeleyi gerektiren veya tarafsız bir memlekette ikamet hakkını veren anlaşma listesinde yazılı hastalık sebebiyle malul sayılan askerlerin adedine bakılmayarak gerekli görüldüğü takdirde hepsi serbest bırakılabileceklerdir.[62]

Kızılhaçtan Dr. Adolphe Vischer tarafından verilen bir röportajda, Osmanlı ve İngiliz esirlerin değişimine yönelik önemli bilgiler bulunmaktadır. Dr. Vischer, malul olmayıp daha iyi durumda olan hasta esirler de dahil kapsamlı bir değişimi önermiştir. Örneğin, 2.000 kişilik bir malul veya hasta esir mübadele yapılabilecektir. Bu noktaya gelinirse 2.000 malul veya hasta İngiliz esirin Türkiye olduğu kesindir. Türkiye’deki esirler çok kötü durumda olup pek çok hasta, yaralı ve malul bulunmaktadır. Her zaman 500 civarında İngiliz hastanede yatmaktadır. Ayrıca çok sayıda malul ve iyileşmekte olan esir mevcuttur. İngilizler ise ellerindeki Türklere çok iyi bakmaktadır. Bu sebeple asıl zor olan 2.000 Türk malul veya hasta esir bulmaktır. Her iki tarafın 2.000 malul esiri değiştirmekte zorluk çekeceği düşünülmemiştir. Daha önceden Osmanlı Hükûmetine malul esirlerin mübadelesi teklifi sunulmuş ve 11 İngiliz vatandaşının malul olduğunu söylenmiştir. İngilizler 11 hasta askeri taşıması için bir hastane gemisini göndermeye gerek görmemiştir. Ayrıca 11’den çok daha fazla sayıda malul İngiliz esirin Osmanlı topraklarında mevcut olduğunu bilmektedirler.

Kızılhaç heyetinin Hindistan ve Mısır ile Osmanlı topraklarındaki İngilizlerin bulundukları kampları ziyaretleri sonrası durum net bir şekilde görülecektir. Yalnız Türkler, kampları düzenli bir şekilde ziyaret etmesi için Hollanda gibi daha az güçlü bir temsilciye izin verecektir. Amerikalılar olağanüstü işler yapmalarına rağmen sevilmemektedirler. Uygulamada bir etkileri bulunmamakta, çünkü tarafsız oldukları düşünülmemektedir. İngilizler Türklerin kendi esirlerini umursamadıklarını düşünmektedirler. Eğer İngilizler misillemeye başlarlarsa, daha fazla temsilci heyetinin kampları ziyaret etmesine veya herhangi bir şekilde müdahil olunmasına izin vermeyecektir. Bu da esirler için ölümcül olacaktır. Dr. Adolphe Vischer, kişisel olarak esirlerin tehlikede olduklarını düşünmemektedir. Onlara yapılabilecek tek yardım, 500 İngiliz ve 500 Hintli gibi geniş kapsamlı bir esir mübadelesinin yapılmasıdır. Türklere uygun şekilde sunulan böyle bir teklifin başarı şansı yüksektir. 2192

Mübadeleden sonuç almak için Türklere diğer Avrupalı devletlere olduğu gibi yaklaşılmaması gerekmektedir.2193 [63]

Osmanlı Hariciye Nezareti, esir kamplarında bulunan esirlerin sıhhat durumları, savaş esirlerinin ölümlerinin bildirilmesi ve vefat edenlerinin cetvellerinin karşılıklı tebliği konulu bir notayı 15 Mart 1917’de İngiliz Dışişleri Bakanlığına göndermiştir. İngiltere Hükûmeti, Hindistan ile Mısır’da bulunan esirlerinin sağlık durumları, bunların arasında meydana gelen ölümleri, sebep, delil ve belgeleriyle birlikte bir rapor olarak gönderdiği takdirde Osmanlı Devleti de elinde bulunan İngiliz savaş esirleri ve bilhassa Kutü’l-amâre esirleri arasında meydana gelen ölümlere dair raporları vereceğini ilan etmiştir. Ayrıca esir garnizonlarının Kızılhaç Genel Merkezi’nden gönderilen özel bir heyetçe ziyaret ve teftişine de izin verilecektir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı da gönderdiği yazıda kendilerinin bu bilgileri Kızılhaç tarafından hazırlanan aynı zamanda Kızılayın da kullandığı formlar üzerinden sağlamaya hazır olduklarını açıklamıştır. Hazırlanan bu formlar, mümkün olan en kısa zamanda Osmanlı Hükûmetinin isteği üzerine diplomatik kanallar kullanılmaksızın mütekabiliyet koşuluyla Kızılhaç aracılığıyla, Kızılaya gönderileceklerdir. Bu gibi tebligatlar eski formlar ile şimdiye kadar gerçekleştirilmiştir. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetinin bu formlarla bildirileri sağlamadığı zamanlarda bile Türkleri, esirlerinin ölümlerinin bilgisinden mahrum bırakmadığını iddia etmiştir.[64]

Bu arada İngiliz halkı, savaş süresince esir değişimindeki yavaşlıktan şikâyet etmiştir. Mesela Kraliyet Hava Kuvvetlerinden olup oğlu esir düşen Teğmen E.A. Floyer’in annesi 5 Mart 1917’de Türkler tarafından oğluna kötü bakıldığını iddia ederek çocuklarının geri gönderilmemesinin sorumlusu olarak kendi Hükûmetini göstermiştir. Mektupta esir mübadelesi konusunda gelinen son nokta da müzakere edilmiştir. Öncelikle, İngiltere Hükûmetinin kendi askerlerine ödenek olarak çok az para verdiğini ileri sürülmüştür. İngiltere Hükûmeti, 1 yıldan daha fazla süre önce verdiği Türk savaş esirlerini geri gönderme konusundaki sözünü tutmamıştır. İngiliz askerin annesi, Hükûmetler arasında subayların ve alt rütbeli subayların 18 aylık esaretten sonra değiştirilecekleri veya tarafsız bir ülkeye gönderilecekleri konusunda bir anlaşmanın mevcut olup olmadığını ve eğer mevcut ise ne zaman hayata geçirileceğini yetkililere sormuştur.[65]

İki devlet arasında gerçekleşen değişim konusunda müzakereler kamp yetkililerine çoğu zaman yansımamıştır. Örneğin 1917 yılının ilk aylarında kampları ziyaret eden Kızılhaç heyeti İngiliz yetkililerinin kısa süre içinde sadece sivil esirleri evlerine göndereceğini raporlarına yazmıştır. Kızılhaç heyeti ise en azından malul esirlerin geri dönmelerini arzu ettiklerini bildirmiştir.[66]

Hariciye Nezareti, Kızılayla birlikte Mart 1917’de Seydi Beşir karargâhında tutuklu bulunan 20 Osmanlı doktor ve pek çok eczacının mübadele suretiyle geri getirilmesi konusunda teşebbüslerde bulunmuştur. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı topraklarında esir olarak tutulan İngiliz ordusu sıhhiye heyeti ve din görevlisi subaylarının İngiltere’de bulunan Osmanlı sıhhiye heyeti ile mübadelesini talep etmiştir. İngiliz kuvvetleri arasındaki mevcut doktorların esir garnizon tabipleri ile birlikte garnizonun genel sağlık işlerini düzenlediği gerekçesiyle bu esirlerin mübadelesi Osmanlı Hükûmeti tarafından reddedilmiştir. Ayrıca papazlar da garnizonlardaki esirlere vaaz ve nasihat ile dini ayin düzenlemekte olduklarından iadeleri uygun görülmemiştir.[67]

Kısa süre sonra Nisan 1917’de İngiltere’de esaret altında bulunan subay ve askerler ile sivil esirlere ait Amerika Elçiliğinden gönderilen bir kıta defter Osmanlı Hükûmetine ulaşmıştır.[68] Ayrıca 6 Nisan 1917’de, İngiltere Hükûmetinden gelen İngiliz ve Osmanlı savaş esirlerinin değişimi ile ilgili bildiride İngiltere Hükûmeti, takas için anlaşmaya varılmış olan 600 esire, 100 esirin değişiminin de dahil edilebileceğini ifade etmiştir. Osmanlı Hükûmeti ise ellerinde bulunan esir İngiliz subaylarının sağlık durumlarının çok iyi olduğunu ve İngiltere ile anlaşılan mübadele listesinde bulunan hastalıklara uygun olan yalnızca 22 malul İngiliz esirinin bulunduğunu söylemiştir.[69]

İngiltere’nin müttefiki Fransız Hükûmeti, 17 Nisan 1917’de malul İngiliz ve Türk savaş esirleri için planlanan mübadelenin hayata geçirilmesi için Beyrut’a veya Mersin’e gönderilecek olan İngiliz hastane gemisine karşı herhangi bir itirazlarının olmadığı beyan etmiştir. Hastane gemisinin hareket tarihiyle ve kullanılacak olan limanların isimleriyle ilgili olarak da bilgi talep etmiştir. Böylece Suriye sahillerini denetimi altında bulunduran deniz kuvvetlerine gerekli talimatlar verilebilecektir. Esirlerin taşınmasında Mersin’e böyle bir gemi göndermeden önce Almanya’dan bir sataşmanın söz konusu olmayacağına dair garanti alınmamış olması mübadeleyi olumsuz yönde etkileyecektir. İngilizler için İttifak Devletlerinin birinin vereceği güvence yeterli değildi. Bu şartlar altında bu savaş esirlerinin geri gönderilmeleriyle ilgili nihai düzenlemeler yapılmadan önce düşman devletlerden İngiliz hastane gemisinin bu amaçla kullanılması durumunda gemiye karşı deniz kuvvetleri tarafından herhangi bir taciz olmayacağı hususunda Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Türk Hükûmetlerinden ayrı ayrı garanti alınmalıydı. Denizlerdeki güvenlik sağlanamazsa Suriye sınırından beyaz bayrak ile veya Avusturya üzerinden tren yolu ile mübadelenin gerçekleşmesi değerlendirilecekti.[70]

Osmanlı Devleti’nin Viyana elçisi, esirlerin Avusturya üzerinden geçmeleri için Avusturya Dışişleri Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunmuştur. Esirlerin sağlık açıdan geçerli şartları taşıması ve bulaşıcı hastalıklara karşı aşılı olması önceden kafileler hakkında bilgi verilmesi şartıyla Avusturya ve Bulgaristan Hükûmetinden izin alınmıştır.[71]

Osmanlı Hariciye Nezareti, malul savaş esirlerinin değiş-tokuşu ile ilgili Mayıs’ta İngiltere Hükûmetine bir nota daha göndermiştir. İngiltere Hükûmeti, bu notayla büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını belirterek Osmanlı Hükûmetinin bir yıl önceki noktada bulunmalarından şikâyet etmişti. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetinin her bir taraftan 100 malul esirin geri gönderilmesini kabul ettiğini bildirmişken; bu teklifi neden yeniden gündeme getirildiğini anlayamamıştı. İngilizler, Osmanlı Hükûmeti gereksiz yere zaman kaybetmekle itham etmişti. Her bir taraftan 600 kişi olarak geliştirilmiş olan teklife Osmanlı Hükûmeti uzun bir gecikmenin ardından hala net bir cevap verememişti. Osmanlı Hükûmeti, kendisine

yapılan bu teklifleri reddetmeleri durumunda, esirlerin yaşadıkları sıkıntıların daha fazla uzamasından sorumlu olacaklardı.2202 [72]

Askeri İdare Kurulu ve İngiliz yetkili makamları Mayıs ayı içerisinde beyaz bayrak altında sınırlardan herhangi bir esir mübadelesinin uygulanabilirliği sorgulanmıştır. Kurul, prensip olarak Avusturya ve İsviçre üzerinden gerçekleşecek olan mübadeleye karşı değildi ve bu planın hayata geçirilmesi için gerekli düzenlemelere başlanması gerektiğini düşünmekteydi. Beyrut ve Mersin’i de içine alan sahil kesiminin bir kısmının Fransız kuşatılması altında olması sebebiyle Fransız yetkililerden planlanan mübadelenin gerçekleştirilmesi için bu limanların kullanılmasına rıza göstermesi istenmişti. Bu mübadele, Osmanlı Hükûmetine yapılan ve daha büyük bir teklifin ilk adımı olma özelliğini taşımaktaydı. Kurul’un düşüncesine göre İngiliz ve Hintli esirlerin oranı, Osmanlı Hükûmetine de iletildiği gibi, sırasıyla 1/3 ve 2/3 oranında olmalıydı ve bu sayılara yalnızca malul esirler dâhil edilmeyecekti. Seçim, esirleri elinde bulunduran ülkeye bırakılmalıydı. 200 beyaz ve 400 Hintli olacak şekilde 600 İngiliz malul savaş esiri için garantinin sağlanması halinde, 600 malul Türk savaş esir geri gönderilecekti.[73]

Aynı ay Osmanlı Hükûmeti ile İngiltere Hükûmeti arasında gerçekleşen görüşmelerde esirlerin sayı sınırlaması olmadan da serbest bırakılmaları değerlendirilmiştir. Hasta, yaralı veya malul olup Osmanlı topraklarında bulunan İngiliz esirlerinin miktarlarına bakılmayarak memleketlerine iadesine Osmanlı Hükûmeti razı olması durumunda İngiltere Hükûmeti de malul Osmanlı esirlerine aynı suretle muamele yapacaktı. İade edilecek esirlerin miktarının 100’den 600’e çıkarılma teklifi iki taraf arasında yeterince anlaşılamamıştır. 100 malul esirin iadesi hakkında İngiltere Hükûmeti tarafından getirilen teklife Osmanlı Hükûmeti önceden olduğu gibi olumlu cevap verildiği yinelemişti.[74]

İngiltere Hükûmeti, öncelikle Osmanlı Hükûmetinden ve müttefiklerinden ülkelerine iade edilecek esirlerin taşınacağı gemiye saldırılara karşı dokunulmazlık için güvence istemiş ve Osmanlı Hükûmetine gönderilecek olan ilk 1.000 hükümsüz İngiliz askeri için tarih belirleyip belirlemediğini sormuştur. Mayıs ayında esirleri taşıyacak olan geminin ne zaman denize açılacağının tarihi belirsizliğini korumaktadır. İngiliz Konseyi, Bağdat’tan İngiliz kadın ve çocuklar ile Mezopotamya’daki Türk yetkililerin değişimi konusun yanı sıra Türkiye ile hükümsüz savaş esirlerinin değişimi meselesinin de çözülebileceğinden umutludur. Hükümsüz esirlerin taşınmasında bir hastane gemisi kullanmak mümkün olabilecektir.2205 [75]

İstanbul Amerikan Büyükelçisi Abram I. Elkus ile Haziran 1917’de yapılan bir mülakatta esirlerin dönüşleri ile ilgili bilgiler vardır. Mülakata göre Osmanlı Hükûmeti, İngiltere ile esirleri değiştirmek istememektedir. Dahiliye Nazırı iken Sadrazam da olan Talat Paşa’nın samimi arkadaşı olan Eyüb Sabri Bey, bir istisna olmak üzere Türkler kendi esirleri için hiç endişe duymamıştır. Türkler, yaklaşık 11 kişi olan sadece malul esirlerin değişimi şeklindeki ilk önerilerine geri dönmüştür. 100 kişilik mübadele teklifini geri çekmiş ve 600 kişilik değişimi düşünmeyi bile reddetmiştir. Elkus, ikiye bir şeklindeki değişimin söz konusu olmadığını ifade etmiştir. Türk yetkililere değişim için baskı yapılmaya devam edilmesi gereklidir. Amerika Büyükelçiliğinin üyelerine verilen Türkiye’deki kampları ziyaret etme izni Rus Devrimi’nden sonra geri çekilmiştir.[76]

Rus devriminin Türkleri güçlendirdiğine şüphe yoktur. Elkus böyle bir iznin tekrar alınması hususunda küçük de bir ümide sahiptir. Kızılhaç temsilcilerinin kampları ziyaret etme iznini almada Hollanda’nın resmi temsilcisinden daha fazla şansları olacağını düşünmektedir. Ancak bu hususta bile çok fazla ümidi yoktur. Eyüb Sabri’nin bir otelde yaşamasına müsaade edilmeli ve bir kendisine hizmetçi tahsis edilmelidir. General Townshend’e davranılan şekilde muamelede bulunulmalıdır. Eyüb Sabri Bey’in Talat Bey’e mektup yazmasına ve kendisine uygulanan muameleyi anlatmasına izin verilmelidir. Bu durum Türkiye’de alıkonulan İngiliz esirler için imtiyazlar elde etmek amacıyla kullanılmalıdır. Eğer bu talebe uyulmazsa, Sabri’yi daha ağır şartlar altındaki bir esarete mahkûm etme tehdidinde bulunulmalıdır. Türklerin Sabri karşılığında 5 veya 6 subay vereceklerini ihtimal dahilindedir. Türklere 600 Türk karşılığında 600 İngiliz’in değiştirilmesi konusunda baskı yapılmalıdır. Türk limanlarının müttefikler tarafından bombalanmasının Türkiye’deki esirlere faydalı olma ihtimali üzerinde dahi durulmuş fakat bunun bir fayda sağlamayacağı kararı alınmıştır.[77]

Malul savaş esirlerini taşıyacak geminin Bağdat’taki İngiliz kadın ve çocukların Mezopotamya’daki Türk görevliler ile mübadelesinde kullanılmasını önerilmişti. Söz konusu geminin taciz edilmeyeceğine dair düşman Hükûmetlerden talep edilen garantinin alınması durumunda geri gönderilecek olan esirlerin malul olup olmamaları bir önem arz etmemektedir. Geri gönderilmesi istenen çeşitli sınıflara mensup olan insanların hep birlikte seyahat etmeleri ve geminin yalnızca bir sefer yapması planlanmıştır. Haziran 1917’e kadar İngiliz ve Türk savaş esirleri ile ilgili herhangi mübadelede önemli bir yol alınamamıştır. İngiltere Hükûmetine göre Osmanlı Hükûmeti kendilerine yapılan her iki taraftan 100 veya 600 malul esirin geri gönderilmesi yönündeki teklifleri görmezlikten gelinmiştir. Belli bir malullük derecesine ulaşan tüm esirlerin mübadele konusu olması yönünde önceki yıl yapılan düzenlemelere geri dönme arzusundadır. Osmanlı Hükûmetinin geçen aralık ayında elinde bu şartları haiz yalnızca 11 İngiliz savaş esirinin olduğunu iddia etmesi sebebiyle böyle bir düzenlemenin tatmin edicilikten tamamen uzak olduğu bir gerçektir. Bu sebeple yukarıda bahsedilen eşit sayıda geri gönderme işleminin yapılması yönündeki tekliflere karşı daha somut bir cevap göndermeleri için Osmanlı Hükûmetine baskı yapılacaktır.[78]

Osmanlı Hükûmeti, İngiltere Hükûmetinin her iki taraftan 10’u subay olmak üzere 100 savaş esirinin değiş tokuşunu içeren teklifi ile ilgili mesaja, Türkiye’de hastalığı ya da rahatsızlığı tarafsız bir ülkeye naklini gerektirecek hiçbir İngiliz subayının olmadığı cevabını vermiştir. Ancak antlaşma sağlanırsa, sayı gözetilmeksizin fakat maluliyetleri açıkça belli olan İngiliz askerlerinin karşılıklı olarak memleketlerine iadesine hazır olduğunu açıklamıştır. Muayene neticesinde malul ve hasta olmayan İngiliz esir subay ile askerlerin mübadele edilerek memleketlerine gönderilmelerine taraftar olmadığını İngiltere Hükûmetine iletilmiştir.[79]

Diğer taraftan Mısır’da alıkonulan yaklaşık 100 Türk’ün mübadelesine ve esirleri taşıyacak geminin İzmir yakınlarında bir limana gönderilmesine Osmanlı Hükûmeti onay verirse Mısır’daki güvenlik güçleri de Mısır’da bulunan Dr. Emin gibi 25 Türk yetkilisinin, Hicazlı kadın ve çocukların geri göndermesine izin verecektir. Müttefikleri tarafından gelecek olan saldırılardan dokunulmazlık sağlamaması şartıyla esir askerlerin iadesi karşılığında Bağdat’taki İngiliz kadınların göndermelerini talep edilecektir.[80]

Türkler tarafından savaş esiri olarak Bağdat’ta alıkonulup İstanbul’da tutulan İngiliz kadınlar hakkında da görüşmeler yapılmıştı. Ayrıca İskenderiye İstihbarat Departmanı da İngiltere Hükûmetine bu kadınların değişimi hakkında bir teklif sunmuştur. Haziran 1916 sonrası esirlerin serbest bırakılmasıyla ilgili yapılan çalışmalarda elde edebilen tek ilerleme Mezopotamya harekâtının ilk aşamalarında İngiliz kuvvetleri tarafından yakalanmış ve Osmanlı Hükûmeti tarafından belirlenecek 25 Türk görevli karşılığında bu kadınların geri gönderilmesi yönündeki İngiltere Hükûmetinin teklifinin Türkler tarafından kabul edilmesidir. Bu Türkler Hindistan’daki savaş esirleri kampından yaklaşık altı ay önce Mısır’a sevk edilmiştir. Türk topraklarına göndermek ve yukarıda bahsedilen kadınları geri getirmek için gerekli olan taşımacılık imkânı olmadığı için İskenderiye’de savaş esirleri kampında tutulmuşlardır. Türklere ayrı olarak 600 kadar hükümsüz savaş esirinin değişimi için Türklerin henüz yanıt vermediği bir değişim teklifi de sunulmuştur. İngiliz yetkililerin İzmir Valisi Rahmi Bey’in, Osmanlı Hükûmeti tarafından yetkilendirildiği takdirde iş birliğine gereken hassasiyeti göstereceğine inancı tamdır. Bu kadınlar savaşın koşullarından kaynaklanan zorluklardan dolayı yoğun zihinsel buhran içindedirler.[81]

Babıali, Temmuz 1917’de bazı Osmanlı sivil görevlilerin Mısır’dan ve bazı Osmanlı kadın ve çocukların da Hicaz’dan geri gönderilmesi hususunda İngiltere Hükûmetine bilgi vermiştir. Mısır’da bulunan Türk kadın ve çocukların nakledilmesi amacıyla Sina Yarımadası’nda Türk komutan ile görüşmeler yapılmıştır. Kuşadası’nın, savaş esirlerinin nakil işlemleri için bir liman olarak kullanılması düşünülmüş fakat ciddi biçimde malul olan kişilerin gemiye bindirilmesi ve gemiden indirilmesi noktasında bu liman uygun görünmemiştir. Ayrıca herhangi boyuttaki bir geminin iskeleye tam olarak yanaşıp yanaşamayacağı ve yaklaşık 8 mil uzaklıkta bulunan en yakın tren yolu istasyonuna nasıl ulaşım sağlanacağı da ayrı bir sorun olarak düşünülmüştür. İngilizler, 25 Türk görevli karşılığında Bağdat’ta bulunan İngiliz kadın ve çocukların geri gönderilmelerine ilişkin tüm görüşmelerin Türk yetkililer tarafından tıkandığı iddia etmiştir. Az miktardaki esir mübadelesi için bir gemi göndermek mümkün görülmemiş ve mübadelenin daha yüksek miktarlardaki İngiliz ve Türk savaş esirlerinin geri gönderilmesi hususunda bir anlaşmaya varılana kadar ertelenmesine karar verilmiştir. 600 İngiliz ve 600 Türk savaş esirinin geri gönderilmesi konusunda Osmanlı Hükûmetinin ikna edilmesini olası görünmemektedir. Buna karşın konu sürekli olarak Babıali’ye iletilmekte ve bu konudaki rızalarının çok geç olmayan bir tarihte alınması ümit edilmektedir. Mübadelenin kolaylaştırılması için Babıali’ye tazminat ödenmesi teklifine İngiltere Hükûmeti sıcak bakmamaktadır. Amaca ulaşma yolunda çok olumlu bir etkide bulunacak olması muhtemel görünse de bu talebe yönelik olarak bir adım atmak Babıali’yi ileride gereksiz zorluklar çıkarma noktasında teşvik edecektir. 12 aylık görüşmeler sonucunda esir değişimde İngiliz sivillerin serbest bırakılmalarına dair yapılan görüşmelerin tıkanma noktasına gelmiş olmasından Türk tarafını sorumlu tutmuştur. Bunun yanı sıra mutabakatın gerçekleşmemesinde Amirallik ile yaşanan görüş ayrılıkları ve Akdeniz’in doğu kısmında Fransızlarla karşılıklı birtakım yanlış anlaşılmalar da etkili olmuştur. Bu da Türklerin anlaşmadaki İngilizlerin iyi niyeti hakkında şüphesinin artmasına sebep olmuştur. Bunun sonucu olarak da bu mübadele ve hatta daha geniş çaplı Şubat ayında varılmış olan anlaşma geçersiz hale gelmiştir. İngiliz, anlaşmaya varıldığında Türklerin anlaşmayı hayata geçirme konusunda kararlı olduklarını düşünmektedir. Bağdat’tan Mersin’e yolculuk süresi 3-4 hafta kadardır ve ortada kesinleşmiş bir durum yokken böyle bir seyahatin masraflarını ve güvenliğini üstlenmek Türklerin karakterine zıt olan bir durumdur. Mübadele sonuçlanmış olsaydı; devamında hasta ve yaralı askerlerin serbest bırakılması için gerekli düzenlemelerin yapılması söz konusu olacaktır.2212 [82]

Esirlerin mübadelesi hastane ya da başka bir gemi ile Türkiye ile eşzamanlı olarak yapılacaktır. Mezopotamya’dan subaylar, Hicazdan kadın ve çocuklar ile 600 malul esiri taşıyan geminin geri dönüşte 600 malul savaş esir ile kadın ve çocukları alması İngiliz yetkililerce onaylanmıştır. Ordu Konseyi de buna karşı çıkmamış ve durum Donanma yetkililerine bildirilmiştir. Savaş Ofisi, 600 malul savaş esiri üzerinde zaten anlaşıldığını, Bağdat’taki kadın ve çocukların İstanbul’da olduğunu ve bunların döndürülmesi için bir liman hazırlanması gerektiğini söylemiştir. İngiliz yetkililer, İstanbul’da bulunan Hollandalı yetkililerden öncelikle 600 malul esirin değiştirilmesiyle ilgili Osmanlı Hükûmetine baskı yapılmasını istemiştir. Mübadele için İstanbul’da yaşayan Bağdatlı kadınların Mersin limanına getirilmesi gerekmektedir.[83]

Osmanlı Hükumeti, Mısır’da hapiste tutulan Hicazlı Türk subay savaş esirleri ile ilgili bazı taleplerde bulunmuştu. Subay ailelerinin tutukluluk durumlarına ve Kahire Kalesi’nin tutukluluk koşullarına dair Osmanlı Hükûmetine Kızılhaç heyetinin raporu sunulmuştur. İsveçli Bakanı, Osmanlı Hükûmetinin henüz kabul etmediği hükümsüz muharip askerlerin takasına Türkiye’ye gemiyle gitmeyi bekleyen kadınları ve çocukları da eklemeyi önermiştir.[84]

Kızılay, Osmanlı Hükûmetinin geri gönderilebilir veya tarafsız ülkelerde alıkonulabilecek durumda olan İngiliz ve Fransız malul esirlerin geri gönderme kararını Kızılhaça bildirmiştir. Kızılay, Türk esirler adına da benzer bir adımın atılmasını da talep etmiştir.[85] Ay sonunda ise malul savaş esirlerinin geri gönderilmeleri veya tarafsız bir ülkede tutuklu bulundurulmaları konusunda Kızılhaçtan cevap olarak bir telgraf gelmiştir. Mısır’dan gönderilecek yalnızca birkaç Türk için bir gemi göndermenin İngilizler için söz konusu olamayacağı, bu nedenle her bir taraftan 600 esirin geri gönderilmesi teklifi yinelenmiştir. Türkiye’den deniz taşımacılığının zorluklarından kaçınmak mümkün değilse esirler Avusturya ve İsviçre aracılığıyla gönderilecektir. Osmanlı Hükûmeti, 100 veya 600 malul savaş esirinin mübadelesi teklifini ağırdan almaktadır. Çünkü İngiliz esirler arasında 100’den az malul esir bulunmaktadır. Osmanlı Hükûmeti, sağlık durumu iyi olan esirleri geri gönderme konusuna sıcak bakmamaktadır. Bunun üzerine Türkiye’de savaş esiri olan ve sağlık durumlarının iyi olmadığı düşünülen İngiliz esirleri gösteren bir listenin hazırlanması istenmiştir.[86]

İngiltere ve Osmanlı Devleti arasında ölen askerlerin dosyalarının karşılıklı yollanması konusunda anlaşmaya varılmıştır. Bern’de alınan bu karar doğrultusunda taraflar arsında ölen esirlerin ölümlerine dair detaylar dosyalanıp diplomatik yollarla düzenli gönderilecekti.[87]

Ağustos ayı sonunda esirler değişimi konusunda gelinen noktanın başarısız olması İngiltere Hükûmetini değişik yöntemler aramaya itmiştir. İngiltere Hükûmeti Almanya ile Lahey Konferansı’na benzer şekilde esirlerin mübadelesi ile ilgili Türkiye ile görüşmenin ciddi önem gösterdiğini söylemişti.[88]

Osmanlı Hükûmeti her ne kadar değişime olumlu yaklaştığını kabul etse de mübadelenin gerçekleşeceğine İngiltere Hükûmeti şüpheli bakmaktadır. İngilizler Türkiye’deki İngiliz savaş esirlerinin kamplarını ziyaret edilmesi, malul savaş esirlerinin mübadelesini gerçekleştirmesi ve J.C. Gaskin’in, Mumbai eski Türk Başkonsolosu Basri Bey ile mübadele edilmesi isteklerinde bulunmuştur. Osmanlı Hariciye Nezareti bu özel talepleri reddetmekle kalmayıp, Eyüb Sabri Bey serbest bırakılana kadar İngiltere Hükûmetinden gelen hiçbir talebin değerlendirmeye alınmayacağını kati surette ifade etmiştir.[89]

İngiltere Hükûmeti yaklaşık bir ay sonra mütekabiliyet ilkesi uyarınca esirleri geri gönderme veya tarafsız bir ülkede tutuklu bulundurulma görüşünü bir kez daha yinelemiştir. Türkiye’deki İngiliz esirlerin geri gönderilmesi ve kampların İstanbul’daki Hollanda Temsilciliği tarafından ziyaret edilmesinin güvence altına alınması için yapılan teşebbüslerden bir sonuç alınamamıştır. İngilizler elinde bulunan Türk savaş esirlerinin öneminin farkındadır. Buna rağmen Osmanlı Hükûmeti, İspanya Kralı’nın veya farklı bir tarafsız Hükûmetin konuya müdahil olmasından etkilenecek gibi görünmemektedir. Prensipte Osmanlı Hükûmeti, hastalığı veya sakatlık durumu yalnızca tarafsız bir ülkede tutuklu bulundurulmalarını gerektiren esirler de dâhil olmak üzere tüm savaş esirlerinin kısa süre içerisinde hastane treniyle geri gönderileceği konusunda mutabakat içindedir. Listelerde 10’u Hintli olmak üzere toplam 50 İngiliz savaş esirinin isimleri yer almaktadır. İtilaf Devletleri de Türk savaş esirlerinin geri gönderilmesi için gerekli adımları atmaya derhal başlayacaktır.2220 [90]

Tam bu esnada Hindistan Hükûmeti, Eylül 1917’de Thatmyo, Sumerpur, Nowgong ve Bellary’deki bazı malul Türk savaş esirlerinin detaylı listesini Savaş Merkezi’ne göndermiştir. Malul Türk savaş esirlerinin listesi Savaş Merkezi’nin Kasım 1915 tarihli şartlara göre hazırlanmıştı. Thatmyo kampında toplam 40 esirin malul olarak geri gönderilmesi kararı alınmıştı. Bunlardan 32’si değişik yerlerinden silah yarası olan askerlerdi. Listede kasık, kalça, diz, bacak, omuz, ayak, göğüs, karın, el, kol ve dirsek gibi vücudun neredeyse her yerinde silah yarası olan esirler vardı. Silah yarası sebebiyle esirlerin vücutlarının bazı organlarında biçimsizlik ortaya çıkmış ve vücutları deforme olmuştu. Ayrıca aynı sebepten kısıtlı hareketi olan, yürüyemeyen, yaralı olan esirler olduğu gibi alnından yaralanıp kafatası ezik, omzundan yaralanıp mermisi çıkarılamayan, şarapnel parçasıyla kalçası kırık olan esirler de bulunmaktaydı. Bunlardan hariç parmakları eksik ve kollarda kırık sebebiyle ellerini ve kollarını kullanmayan esirler de mevcuttu. Kalça ve bacaklarda kısalma en sık görülen sakatlık sebebidir. Ayrıca gözü görmeyen, kronik astım, aşırı zayıflık, ishal ve akciğerde şişlik esirlerde görülen diğer hastalıklardır.[91]

Sumerpur kampında ise malul olarak geri gönderilecek esir sayısı 47’dir. 13 esirde silah yarası sebebiyle el, kol, ayak ve bacak gibi organlarında işlevsizlik görülmektedir. Bunlar arasında felç olanlar da vardır. 2 esirde silah yarasından kaynaklı sol gözde körlük ve yüzde bozulma bulunmaktadır. 10’dan fazla esir kollarda ve bacaklarda süngü veya şarapnel parçaları nedeniyle felç olmuş ve organlarında işlevsizlik ortaya çıkmıştır. Esirler arasında katarakt veya trahomdan kaynaklı kısmi körlük bulunmaktadır. Ayrıca frengi, yaşlılık, bronşit veya bakımsızlık sebebiyle sürekli zayıflık hali olan esirler sıklıkla görülmüştür. Bir esirde kronik ağ katman yangısı sebebiyle hemen hemen tamamen körlük vardır. Leğen kemiği kırık olan esir olduğu gibi 2 esirin de kalçadan aşağısı kesiktir. Mermi isabeti sonucu göz ve kulak kaybı neticesinde yüzde ciddi bozukluk olan esirler mevcuttur. Kalça kırığından kaynaklı bacak işlevsizliği ve omuzdaki kurşun yarasından kaynaklı felç gibi durumlar esirler arasında en yaygın silahla yaralanan vakalarıdır. Diş kaybı, kronik zayıflık, yaşlılık esirler arasında neredeyse normal hale gelmiştir. Bu gibi rahatsızlıklar sebebiyle iltihabi rahatsızlıklar da ortaya çıkmıştır. 2 esirde tedavi edilemez psikolojik rahatsızlık ve 2 esirde de akciğerde şişlik görülmüştür.[92]

Nowgong esir kampında geri gönderilmek istenen 47 esirden 1 onbaşı ve 1 çavuş hariç tamamı erdi. Bu kampta esirler arasında organ kayıpları çok fazladır. 8 esirin sağ bacak dizden aşağısı, 8 esirin sol bacak dizden aşağısı, 1 esirin sol kol dirsekten aşağısı, 5 esirin de sağ kol dirsekten aşağısı yoktu. Bu esirlerden birisinin de sol gözü kördü. 5 esirin görme kaybı bulunmakta ya da hiç görmemekteydi. Kamplarda görme kaybı olan pek çok esir mevcuttu. 1 esirin sol elinin orta üç parmağı olmayıp küçük parmak ve bileğinde ezilme vardı. Ayrıca 2 esirde daha el, kol ve bilekte ezilme vardır. 5 esirin kalça kemiğinde kırık ve çıkık olup bu bölgede kısalma da mevcuttu. Kafanın sağında silah yarası olup yarı felç olan 1 esir de listede bulunmaktaydı. Bunun yanı sıra bacak, kalça, ayak gibi organlarında silah yarası olup kısmen veya tamamen işlevsel olan 10’a yakın esir vardır. Silah yaralarından dolayı ön kaval kemiğinde felç, incik kemiğinde ödem olan esirler olduğu gibi dirsekte veya başka yerlerde eziklik olan esirler de vardı. Kol, el, kalça ve bacakta zayıflık esirler arasında sık görülmekteydi. 1 esirin, sol kalça kemiğinde silah yarası sonucu kırık ve kısalma olup 1 esir de musculo-spiral felçti. Bellary kampından gönderilecek 5 esirden 1’isi kısmi felç olan tıbbı binbaşıdır. 1 erin göğsünde irin toplanmıştı. 2 er el ve kolda silah yarası kaynaklı işlevsizlik sebebiyle gönderilme kararı alınmıştır. 1 esirin de akciğerinde tüberküloz bulunmaktaydı.[93]

Tüm gayretlere rağmen malul esirlerin iadesi ile ilgili bir gelişme sağlanamadı. Bern Elçisi Fuad Selim Bey’in kişisel gayretleri de sonuçsuz kaldı. Daha önceki 8, 18, 20 Eylül ve 8 Ekim 1917 tarihlerdeki başvurularının sonuçsuz kalması üzerine 30 Ekim 1917 tarihli telgrafta 2,5 aydır cevap beklediğini, bu şekilde bir cevap verememenin Bern’de kötü bir etki bıraktığını, olumlu ve olumsuz bir cevap veremediğinden mahcup olduğunu yazmıştı.[94]

Enver Paşa, Hariciye Nezaretine bir yazı göndererek daha önce hasta esirlerin iadesinde anlaşıldığını, esir listelerinin hazırlandığını ve aracı devlet Hollanda Hükûmetine istenirse iletileceğini hatırlatarak buna rağmen İngilizlerin hiçbir çalışma yapmadığından şikâyet etmiştir. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetinin belirlenen listede yazılı İngiliz esirleri iade ettiği takdirde kendilerinin de bir miktar malul Osmanlı esirlerini iade edeceğini bildirmiştir. Avusturya’ya gelen Osmanlı malul esirleri, 4 Eylül 1917’de sıhhiye treniyle İstanbul’a gelmek üzere hareket etmişlerdir. Aynı trenle Osmanlı Devleti, elinde bulunan İngiliz, Fransız, Rus ve Romen malul esirlerin de iade edileceği Kızılaya bildirilmiştir. Ağustos 1917’de Osmanlı Hükûmeti anlaşılan listedeki malul esirlerin iadesini kabul etmiştir. İngilizler, Osmanlı Hükûmetinden elindeki malul harp esirlerini Hollanda Elçiliği’ne ne zaman teslim edileceğinin bildirilmesini istemiş, aksi takdirde Osmanlı esirlerinin iadesinin tehlikeye gireceğini belirtilmiştir. Osmanlı Hükûmeti, taraflar arasında anlaşılmış olan listede yazılı hasta ile malul harp esirlerinin iadeleri veya tarafsız bir memlekete gönderilmesi öngörülen esirlerin iaşe sorunlarından dolayı harp esirleri gibi memleketlerine gönderilmelerine olumlu yaklaşmıştır. Tüm çabalara rağmen değişimin bir türlü gerçekleşmemesi sonucunda her iki taraf da iyi niyetlerinin boşa çıktığını ileri sürmüşlerdir. Malul esirlerin sevkleri her gün bir sebeple gecikmektedir. Bu konuda siyasi yollarla gerçekleşen insani teşebbüsler sonuçsuz kalmıştır. Elçiliklerin uzayıp giden yazışmalarına bir son vermek, malul esirlerin iadelerini sürüncemede bırakmamak ve zaten malul olduklarından dolayı ruhsal durumlarının daha da kötüleşmesini önlemek için listede isimleri yazılı esirlerin memleketlerine acilen gönderilmeleri gerektiği taraflarca kabul edilmektedir. Maluliyetleri dolayısıyla vücutlarından hiçbir suretle istifade edilemeyecek malul esirlerin bir an önce gönderilmeleri her iki tarafın yararına olacaktır.[95]

Ekim 1917’de bu kez yaklaşık 50 İngiliz ve Türk malul savaş esirinin İsviçre aracılığıyla mübadelesi gündeme gelmiştir. Bu amaçla Amirallik Yüksek Temsilcileri ile Savaş Esirleri Şubesi arasında Mısır’daki Türk esirlerin Türklerle yapılacak görüşmeler sonucunda belirlenecek olan bir limana taşınmasına yönelik çalışmalar da değerlendirilmiştir. İngilizlere göre Türkiye’de yaklaşık 14.000 İngiliz savaş esiri vardır ve İngiltere Hükûmeti bu esirler arasında ölüm oranının en az %40 olduğunu iddia etmektedir. Bu yüzden Türkiye’de en az 600 İngiliz malul savaş esirinin olması kuvvetle muhtemeldir ve Türkler İngiliz malul savaş esirlerinin sayısı gizlemektedirler. İngiltere Hükûmeti daha geniş kapsamlı bir mübadelenin ilk aşaması olarak kayda değer sayıdaki malul savaş esirlerinin mübadelesi için Osmanlı Hükûmetiyle bir anlaşmaya varabilmek için büyük çaba sarf ettiğini açıklamıştır. İngiliz yetkililere göre Osmanlı Hükûmeti kendi savaş esirlerine iyi muamelede bulunulduğundan emin olduğu için mübadelede ağırdan almaktadır. Malul Türklerin Mısır’dan önce Fransa sonrasında İsviçre boyunca taşımanın zorluğu sebebiyle Osmanlı Hükûmeti tarafından kabul edilebilir bir seçenek olan Midilli’nin kullanılarak geri gönderilmesi değerlendirmiştir.2226 [96]

Askeri İdare Kurulu, Hindistan’da tutuklu bulunan malul Türk savaş esirlerinin Mısır’a gönderilmesine olumlu bakmıştır. Hindistan’daki askeri yetkililerden Mısır’daki başkomutan ile irtibat kurularak sevk için hazırlıkların yapılması talep edilmiştir. Bahsedilen liste 7 Eylül 1917 tarihinde Simla’dan gönderilmiş ve o tarihten itibaren listeye başka Türk savaş esirlerinin de eklenmesi Kurul tarafından uygun bulunmuştur. Kurul, Mısır’a gönderilen her Türk savaş esirinin 23 Kasım 1916 tarihinde belirlemiş olan hükümler çerçevesinde gönderilmesi gerektiğini hatırlatmıştır.[97]

Fransız ve İsviçre Hükûmetlerinden Marsilya ve İsviçre üzerinden geri gönderilecek olan malul 100 Türk savaş esirleriyle ilgili bir itirazlarının olup olmadığını sorulmuş, bir itirazları yoksa Avusturya’dan Türkiye’ye yapılacak olan yolculuğun düzenlenmesi talep edilmiştir. Fransa askeri yetkilileri esirinin bu yolla gönderilmesi hususunda endişeli olduklarını bildirmiştir. Bir hastane gemisinin, yaralı, hasta veya deniz kazasına uğramış kimselerin taşınması dışında düşmanın rızası olmadan hukuka uygun olarak kullanılamayacağı bilgisi İngiltere Hükûmeti ile paylaşılmıştır. Bu yüzden, Fransızlar düşman Hükûmetlerden söz konusu esirlerinin mübadelesini gerçekleştirmek için böyle bir geminin kullanılması konusunda bir teminat alınmasını gerekli görmüşlerdir. Bu hizmette görevlendirilecek olan geminin büyüklüğü mübadelenin gerçekleşeceği dönemde hangi gemilerin müsait olduğuna göre değişecektir. Geminin büyüklüğü bir bakıma, geri gönderilecek olan esirlerin sayısına ve bu esirlerin gemiye bindirilip gemiden indirilecekleri limanlara da bağlı olacaktır. Buna karşın amaca uygun olarak mümkün olan en büyük geminin kullanılması için çaba sarf edilecekti. Mısır’daki başkomutana mümkün olan en erken tarihte 1 subay ve 99 diğer rütbedeki malul Türk savaş esirinin Fransa ve İsviçre üzerinden geri gönderilmeleri için Marsilya’ya sevk edilmelerine yönelik gerekli talimatlar Askeri İdare Kurulu tarafından verilmiştir. Bu esirlerin, Fransa’ya ulaştıkları andan itibaren Fransa boyunca seyahatlerinin ayarlanması, İsviçre trenine aktarımın yapılacağı istasyonun ve bu istasyona varış tarihi ile saatinin telgraf ile bu bildirmesi istenmiştir. Osmanlı Hükûmeti Hicaz’da esir düşen bazı Türk savaş esirlerinin de aynı yolla Türkiye’ye gönderilmelerini istemiştir.[98]

Türkiye ile mübadele edilecek esirlere dair 20 Kasım 1917 tarihli The Times gazetesinin bir yazısında İngiltere’de mevcut esirlerinin miktarı 45.000 civarında gösterilmiş olmasına rağmen İngiltere Hükûmeti 24 listede toplam 37.000 Osmanlı esirinin künyeleri göndermiştir. Bu sebeple Osmanlı Hükûmeti listelerde gönderilmediği anlaşılan 8.000 kadar esirin bilgilerinin acilen gösterilmesi istemiştir.[99]

İngiltere’de bulunan Osmanlı mülkiye ve askeri esir listeleri önce Amerika, sonra da İsveç’in İstanbul elçileri tarafından İstanbul Hükûmetine Aralık 1917’de sunulmuştur. Bu münasebetle savaşan devletlerin hukuki himayeleri için İsveç Hükûmetince alınmış bir kararla tüm yapılacak müracaatların İstanbul İsveç Elçiliği’ne veya Stokholm Elçiliği vâsıtasıyla İsveç Dışişleri Bakanlığına yapılması istemiştir.[100]

Savaş süresince esirler konusunda iki devlet arasında gündeme gelen bir konu da esaret sırasında ölen savaş esirlerin kişisel eşyalarının karşılıklı olarak iadesidir. Osmanlı Hükûmeti, Ekim 1916’da İngiltere ve Osmanlı topraklarında ölen esirlerin eşyalarının orantısal olarak eşit sayıda olmak üzere iadeleri için İngiltere Hükûmetine öneride bulunmuştur. İngiltere Hükûmeti ise harp esirlerinden vefat edenlerin mal ve eşyasının mübadele suretiyle iadesi konulubir yazı kaleme almış prensipte aynı fikirde olmakla beraber öldüğü zaman üzerinde olan eşyalarından ziyade gerçek varlığının ne olduğunun araştırılmasını istemiştir. İngiltere Hükûmeti, İngiliz ve Almanya Hükûmetleri arasında yürürlükte olan uygulamayı İngiliz ve Türk savaş esirlerine uyarlamayı kabul etmeye hazır olduğunu bildirmiştir. İngiliz tarafı ayrıca Türk tarafının teklifinde savaş alanında ölenlerin durumunun belirtilmediğini açıklamıştır. İngiltere Hükûmeti, hem savaşçı hem sivil ölen savaş esirlerinin hastaneler de dâhil olmak üzere ölüm anında esaret yerinde bulunan kişisel eşyalarının iadesinin askeri bir gelenek olduğu kabul ederek askeri malzemeler hariç bu eşyaların iadesini uygun görmüştür. Askerlerin kişisel eşyaları hariç geri gönderilmeyecek istisnalar ise şu şekilde belirlenmiştir:[101]

1.                                   Savaş ile ilgili günlükler, haritalar, kitaplar ya da risaleler.

2.                                   Aygıtlar, fotoğraf ile ilgili aparatlar, arazi dürbünleri, sekstantlar,

pusulalar ve diğer benzer araçlar.

3.                                   Askeri üniformaya sahip olanların sivil kıyafetleri, askeri üniformaları

ve sevk edilmeye uygun olmayan diğer kıyafetleri.

4.                                   Ateşli silahlar ve savaş aletleri (tüfekler ve silahlar)

5.                                   Siviller konusunda: para, para makbuzları, tahviller ve benzeri şeyler.

Harp esnasında esir olup İngiltere’nin muhtelif yerlerinde vefat etmiş Osmanlı subaylarına ait olup İngilizlerin elinde bulunan eşyaların İstanbul’a nakli 11 Haziran 1922’de Meclis-i Vükelâ müzâkerelerine de konu olmuştur. Mal ve eşyaların çeşit ve miktarlarıyla değerinin ve sahiplerinin isimlerini gösteren defterlerin gönderilmesini İngilizlerden talep edilmiştir. Bu eşyaların nakli için de 200 İngiliz lirasıyla uygun miktarda sigorta ücretinin gönderimi Hariciye Nezaretinden istenmiştir. Bu konuda Mâliye Nezaretiyle gerekli iletişim de sağlanacaktır.[102]

Sonuç olarak Bern İtilafnamesi’ne kadar geçen dönem özetlenirse; İngiliz ve Türk savaş esirlerinin değişimi konusunda değişik çözüm önerileri gündeme gelmiştir. 1916’da bir anlaşmaya varılmış ama uygulanamamıştır. Ön mutabakata varılan birinci konu malul esirlerin değişim olmuştur. Osmanlı Hükûmeti, anlaşmadan çok az sayıda İngiliz esirinin yararlanabileceğini ileri sürmüş ve önerinin her iki taraftan 100 ile 600 arası tutuklu askerin değişimini kapsayacak şekilde genişletmesini reddetmiştir. İkinci konu sınırlı sayıdaki malul esirlerin değişimidir. Kızılhaç, 20 Eylül’de İstanbul’dan yola çıkan çoğu İngiliz 49 yaralı esirin kısa bir süre için Viyana’da bekletildiğini açıklamıştı. Osmanlı Hükûmeti, eğer belirli sayıda İngiliz savaş esirini iade ederse İngilizler de belirli bir sayıda Türk hükümsüz savaş esirini iade edeceğini bildirmiştir. Üçüncü konu, sivillerin genel değişimidir. İngiliz ve Fransız Hükûmeti, ellerindeki tüm Türk sivilleri Türkiye’de bulunan tüm İngiliz ve Fransız siviller karşılığında serbest bırakılmasını teklif etmiştir. Osmanlı Hükûmeti, Eyüb Sabri serbest bırakılana kadar hiçbir teklifi dikkate almayacağını ifade etmiş ve ellerindeki tüm İngilizleri hapsetmekle de tehdit etmiştir. Dördüncü konu, Mısır’daki Türk kadın ve çocukların ülkelerine iadesidir. Sayıları 500 civarında olan ve çoğunun Hicaz’dan olduğu bilinen kadınların Filistin’deki Türk Komutanın rehberliğinde seçilerek bir Türk limanına iadesi önerilmiştir. Tüm bunlar düşman Hükûmetlerin saldırmayacağı güvencesinin alınması ve yerel kaynakların kullanımın sağlanması şartıyla kabul edilmiştir. Beşinci konu, 25 İngiliz kadın ile 25 Türk yetkilisinin İzmir üzerinden değişimidir. Bu değişimin Midilli ve İzmir üzerinden gerçekleştirilebileceği düşünülmüştür. Esirleri İzmir yakınlarındaki sahilden gemiye bindirmenin ve karaya çıkarmanın uygulanabilirliği tartışılmıştır. Altıncı konu, 45 yaş üzeri ve 18 yaş altı sivillerin değişimidir. İzmir Valisi Rahmi Bey, bir Fransız barış bayrağı altında gözaltında tutulan 18 ve 45 yaş arası erkekleri kapsamayan sivillerin değişimi için bir teklifi sunmak üzere Atina’ya gönderilmiştir. İzmir Körfezi içinde yer alan Foça değişim yeri olarak önerilmiştir. Yedinci konu, deniz tüccarlarıdır. Aralık 1916’da Osmanlı Devleti’ne 45 yaş üzeri tüm Türk deniz subayı ve deniz tüccarının aynı kapsamdaki İngilizlerle değişimi için bir teklif sunulmuştur. Tüm bu teklifler sonunda herhangi bir ilerleme kaydedilememiştir.[103]

6.3                        Bern Barış Konferansı’nda Esirlerin Durumuna dair Müzakereler

Osmanlı Hükûmeti İngiltere Hükûmetinin teklif ettiği yarısının beyaz İngiliz birliklerden ve diğer yarısının Hintli birliklerden oluşan 1.500 esirin değişimine olumlu yaklaşmıştı. Esir değişimi dair anlaşma ise ancak yıl sonunda mümkün olacaktır. İngiltere Hükûmeti, Eyüb Sabri Bey’in Osmanlı Hükûmeti açısından ne derece önemli bir kişi olduğunun farkındadır. Bu kişinin serbest bırakılması, Osmanlı Hükûmetinin değişime dair yaklaşımını olumlu yönde etkileyecektir. Diğer taraftan, bu kişinin serbest bırakılmaması İngiliz esirlerine de çok acı çektirmektedir. Amerika’nın İstanbul Büyükelçisi Abram I. Elkus’a göre Eyüb Sabri Bey’in hiçbir siyasi önemi yoktu. Kendisini Eyüb Sabri Bey’in patronu olarak gören Talat Paşa onun için bir şeyler yapamamanın rahatsızlığını hissetmekteydi. Eyüb Sabri Bey, kendisine bu kötü muamele yapıldığını bir şekilde mektupla Osmanlı Hükûmetine ulaştırmıştı. Eyüb Sabri Bey’nin bu mektupları İstanbul’a iletmeyi başarması İngilizce ayrıca soruşturma konusu olmuştu. Eyüb Sabri Bey ise böyle bir mektubu yazmadığını iddia etmişti. İngiltere Hükûmeti, böyle bir mektup varsa bunun bir kopyasının kendilerine gösterilmesini istemişti. Osmanlı Hükûmeti, Eyüb Sabri karşılığında tüm İngiliz esirleri alıkoymakla tehdit etmiştir. Osmanlı Sadrazamı kendisi ile yapılan mülakatta Eyüb Sabri Bey kısa zamanda serbest bırakılmazsa kadın ve çocuklar dışındaki tüm İngiliz esirleri İstanbul ve İzmir gibi büyük merkezlerden sürgün edileceğini söylemiştir.[104]

Bern’de savaş esirleri mevzusunu görüşmek üzere İngiltere ile Türkiye arasında bir konferans tasarlanmış ve bununla ilgili 24 Ağustos 1917 günü Neue Zürcher Zeitung gazetesinde bir başmakale yayımlanmıştır. Esir değişimi görüşmeleri Türkiye’ye karşı başlatılan askeri harekatın belirtileriyle aynı döneme denk gelmesi ilgiyle takip edilmesi gereken bir durumdur. Türkiye’yi savaş sonrası Avrupalı bir güç olarak kalamayacak kadar barbar gören İngiltere, Jön Türklerin temsilcilerini resmi bir konferansa katılmaya davet etmesi Londra’da bazı fikirlerin değiştiğini göstermektedir. Konferansa yapılan davet, Türkler için kayda değer bir psikolojik zafer oluşturacak ve ayrıca İstanbul’da önemli bir memnuniyete sebep olacaktı.[105]

Osmanlı Devleti, savaş sırasında esirlerin mübadelesine dair ilk anlaşmayı İngiltere ile imzalamıştır. Aslında Harp esirlerinin durumlarını düzenlemek ve mübadele etmek için ilk teklif İngiltere’den gelmiştir. Nitekim Ağustos ayında askerî ve sivil esirlerinin durumuna ait sorunları müzâkere etmek üzere önceden Alman ve İngiliz temsilciler tarafından Lahey’de imzalanan toplantıya benzer bir konferansın düzenlenmesi amacıyla İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetine İsviçre ve Hollanda aracılığıyla bir muhtıra vermiştir. İki devlet arasında mübadele için görüşmelerin Bern’de başlamasında İsviçre Cumhurbaşkanı Erward arabulucu olmuş ve önemli katkılar sağlamıştır.[106]

Türk ve İngiliz harp esirlerinin durumlarını düzenlemek için Bern’de bir konferans düzenleneceği La Tribune Genevre gazetesinde de yer almıştır. Savaş esirlerine uygulanan muamele, savaş esirlerinin mübadelesi, savaş esirleri kamplarının denetlenmesi, savaş esirleriyle ilgili ele geçirme ve zayiatlarının bildirilmesi konuları öncelikte konferansta ele alınacaktı. İngiltere Hükûmeti, Türkiye’deki savaş esirlerinin durumunun acil düzeltilmesi gerektiğini düşünmekteydi. Bunun için Eyüb Sabri de dahil tüm muharip ve sivil esirlerin muamelelerini, takaslarını ve esir kamplarının teftişini Osmanlı delegeleri ile tartışmak üzere İsviçre’ye delege göndermeye hazırdı. Osmanlı Hükûmeti bu öneriyi kabul etmesi halinde, göndereceği delegelerin tesir ve gerçek otorite sahibi kişilerden olması gerekmektedir. Osmanlı Hükûmeti bir müddet bu teklife cevap vermemiş, İngiltere Hükûmeti ise Eylül sonunda ikinci defa bir muhtıra göndermiştir. İngiltere, Osmanlı Hükûmetinden vatandaşlarını gözaltına almasını engellemeye yönelik mümkün olan her türlü çabaya göstermesini istemiştir. İngiltere Hükûmeti Eyüb Sabri Bey’in serbest bırakılmasındaki gecikmeden de Osmanlı Hükûmetini sorumlu tutmuştu. Osmanlı Hükûmeti Eyüb Sabri Bey’in serbest bırakılmasına yol açacak en makul teklifleri bile geri çevirmişti. Eyüb Sabri’nin serbest kalması ancak bir anlaşmaya varılması ile mümkündü ve İngiltere Hükûmetinin bu konudaki tutumunu değiştirmeye niyeti yoktu. İngiliz vatandaşlarına uygulanan her türlü sertlik Eyüb Sabri Bey’in de faydalandığı iyi muamele üzerinde kötü bir etkisi olacaktır.[107]

İngiliz Savaş Merkezi, Eylül ayında Bern’de Türklerle görüşülecek konuları belirlemiştir. Birinci konu, savaş esirleri kamplarının denetlenmesidir. Böyle bir denetleme her türde kötü muamele iddiasını çürütecekti. Fakat Osmanlı Hükûmeti mütekabiliyet ilkesini reddetmekteydi. Bu yaklaşım İngiliz esirlerinin şartlarının yetersiz, hatta acınası olduğunu ve %50’nin üzerinde yüksek vefat oranı yönündeki izlenimleri doğrulamaktaydı. İngiltere ise Osmanlı savaş esiri kamplarının denetlenmesine her zaman hazır olmuştu. İkinci olarak sivil savaş esirlerinin değiş tokuşu için bir antlaşmanın imzalanması ve hayata geçirilmesidir. İngiltere Hükûmeti son olarak makul bir sayıda savaş esirinin değiş tokuşunu önermektedir. Konferansta savaş esiri tabiri hem savaşçılar hem de siviller için kullanılacaktır. Her bir ülkenin diğer ülkede ikamet eden ve tutuklanmayan sivil şahıslara ilişkin genel konular da ayrıca ele alınacaktır.[108]

İngiltere Hükûmetinin esir mübadelesine dair teklifi Ekim ayı içerisinde Bern Elçisi Fuad Selim Bey’e bir kez daha iletilmiştir. Fuad Selim Bey ise esir mübadelesi hakkındaki teklife kısa sürede cevap verilmemesinin çok kötü bir tesire yol açtığını Babıaliye bildirmiştir. İngilizler, malul ve ağır hasta askerî esirlerle sivil esirlerden iki tarafın uygun göreceği mütekabiliyet ilkesi dairesinde bir miktar esirin mübadelesine ve geri kalan esirlerin durumlarını iyileştirilmesine dair tekliflerine en kısa sürede cevap beklemektedir.[109]

Kasım ayına gelindiğinde, esirlerin durumuna dair Foça görüşmeleri başlamıştır. İlk olarak ülkelerine dönmek isteyip istemediklerine bakılmaksızın istisnasız tüm İngiliz, Fransız ve Osmanlı sivillerin geri gönderilmesi görüşülmüştür. Bu sivil esirlere Manisa’da tüccar gemisinde çalışan 80 denizci de dâhil edilecektir. Kalmayı tercih edenler kendilerini korumalarını sağlayacak olan temsilciler aracılığıyla tasdikli bir bildiri yayınlayacaktır. İkincisi, İngiltere ve Fransa topraklarında tutuklu bulunan ve bu anlaşmadan yararlanmak isteyen Eyüb Sabri Bey dahil Osmanlı vatandaşları anlaşmanın imzalanmasından bir ay sonra vapurla taşınacaktır. İngiliz ve Fransız tutuklular da aynı vapur ile geri döndürüleceklerdi. Üçüncü olarak Osmanlı Hükûmeti, savaş esirlerinin tutuklu bulunduruldukları kampların düzenli olarak denetlenmesi ve makul bir oranda malul savaş esirlerinin geri gönderilmesi için mütekabiliyet ilkesine göre hareket edilecekti. Bu denetleme ve geri gönderme işleminin detayları İstanbul’daki Hollanda temsilcisi ile veya tarafsız bir ülkede buluşmayı kabul etmeleri halinde, İngiltere ve Türk Hükûmetlerinin delegeleri arasında görüşülecekti.[110]

Mübadele konusunda 10 sivilin istisna tutulmasına İngiltere Hükûmeti tarafından sıcak bakılmamış ve bu istisna Osmanlı Hükûmetine verilecek bir taviz olarak görülmüştür. Anlaşmanın imzalanmasından sonra geri gönderme işlemlerinin tarihi, taşımacılığın elverişli olması durumuna göre belirlenecekti. Bu toplantı aynı zamanda malul savaş esirlerinin makul oranda değişimi konusunda önemli bir gelişmedir. İngiliz savaş esirlerinin ölüm oranlarının oldukça yüksek olması sebebiyle en az 600 malul savaş esirinin geri gönderilmesi gerektiği ve bu yüzden daha az sayıdaki bir teklifin kabul edilebilir olmadığını düşünülmüştü. Türkler, İngilizlerin bulunduğu kampları şartsız olarak denetlenmesine izin vermediği sürece İngilizler Eyüb Sabri’yi teslim edilmeyecekti. Şartların yerine getirilmesini sağlamak amacıyla Türk yetkililere finansal destek sağlama konusuna olumlu bakılmaktaydı. İngiltere Hükûmeti, hem askerlik yaşındaki sivil erkeklerin hem de suçlama altındaki kişilerin mübadelesine yapılan itiraza katılmamaktaydı. Ancak bu konuda Babıali ile ortak bir anlaşmaya varabilmek için her iki taraftan en fazla 10 kişiyi istisna tutmaya hazırlıklıydı. Dahası, Eyüb Sabri ve Zinnun beylerin bu 10 kişi arasında olmaması talebini kabul etmeye de hazırdı. Ancak Hadkinson soy isimli iki İngiliz esiri, Osmanlı Hükûmeti tarafından alıkoyulan 10 kişi arasında yer almayacaktı. Ayrıca Osmanlı Hükûmeti, esir kamplarının denetlenmesi konusunda mütekabiliyet ilkesine uyacaktı. Bunun yanı sıra Osmanlı Hükûmeti kayda değer bir oranda malul savaşçıların geri gönderilmesini kabul edecekti. İngiltere Hükûmeti bu konuları Türk tarafıyla tartışmak için delege atanmasını teklif etmişti. Osmanlı Hükûmeti bu teklife uzun süre sonra Rahmi Bey’i atayarak cevap vermişti. İngiltere Hükûmeti, delege olarak atanan Rahmi Bey’in doğası itibariyle ne kadar mantıklı ve eşitlikçi olduğuna inanmakta ve etkinliğini kullanarak bu tekliflerin kabul edilmesini sağlayacağını ümit etmektedir.[111]

Kasım ayına kadar esirler değişim konusundaki yazışmalar konferansın usulü hakkında geçmiştir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’de bulunan İngiliz esirlerinin durumunu düzeltmek, yaralı savaş esirleri öncelikli olmak üzere tüm İngiliz ve Fransız sivil esirleri değiştirmek amacıyla ile Bern’de bir konferans düzenleme istediğini Türk tarafına bir kez daha bildirmiştir.[112]

Tam bu esnada bir İngiliz esir eşinin yazdığı mektupta düzenlenecek konferansa dair bilgiler bulunmaktadır. Osmanlı Hükûmeti, esirlerin değişimi konusunu görüşmek amacıyla İngiliz temsilciler ile müzakere için İsviçre’ye delege göndermeyi kabul etmişti. Değişimin gerçekleşmesine yönelik Türklerin hiç aceleci davranmamasına rağmen esirin eşi, esir değişiminin yönetilememesi konusunda kendi Hükûmetini suçlamıştır. İngiliz yönetimi, Türk esirlere karşı cömert olmayı seçerken kendi esirlerinin değişimi konusunda doğru davranmamaktadır. İngilizler esir sayısında ciddi bir üstünlüğe sahiptir. Buna rağmen yetkililerin değişim konusunda her 1 İngiliz için 2 veya 3 Türk sunmaması yanlıştır. Yapılacak konferansta esir aileleri İngiliz yönetiminin vatandaşlarını kurtarmak için ellerinden gelenin en iyisini yapmalarını beklenmektedir.[113]

Nihayet esir mübadelesine dair ilk sözleşme 2 Aralık 1917’de Foça’da imzalanmıştır. Sözleşmede Osmanlı adına Aydın Valisi Rahmi Bey’in ve İngiltere Hükûmeti adına Alexander Telford Waugh’un imzası bulunmaktadır. İzmir’deki ticaret gemileri mürettebatı, sivil ve malul esirlere karşılık Eyüb Sabri Bey’i serbest bırakmayı taahhüt eden İngilizler, tehlikeli gördükleri Reşid Sadi Bey’i bırakmaya yanaşmamışlardı. Bu konuda ısrarcı olunması gerektiğini Hariciye Nazırı Ahmed Nesimi Bey, 4 Aralık 1917’de heyet üyesi Fuad Selim Bey’e bildirmişti. Mukavelede Eyüb Sabri Bey ve sivil esirlerin mübadelesi mevcut şartlar altında kabul ettirilmişti. İlerleyen günlerde bazı maddelerde kısmen düzenlemeler yapılmıştır. Buna göre birinci maddede, her iki tarafın vatandaşlarından memleketlerine dönmek isteyen tüm sivil esirlere müsaade edecektir. Bu sivil esirler arasına Manisa’da tutuklu bulunan İngiliz tüccar gemisi subay ve tayfası da dâhil olacaktı. Kendi rızalarıyla düşman memleketinde kalmayı arzu edecek olan her iki Hükûmet sivil tebaası himayesinde bulunduğu devletin siyasi memurları veya konsolosları huzurunda bir beyanname imza edeceklerdi. İkinci maddede, İngiliz topraklarında alıkonulan ve bu anlaşmadan faydalanmak isteyen sivil Osmanlı tebaası bu sözleşmenin imzasından sonra bir vapurla en kısa zaman zarfında Foça’ya veyahut sonradan karar verilecek herhangi bir noktaya nakledileceklerdir. Osmanlı topraklarında alıkonulan ve bu anlaşmadan istifade etmek isteyen sivil İngiltere tebaası aynı vapurla memleketlerine iade olunmak üzere aynı tarihte Foça’ya veya sonradan karar verilecek herhangi bir noktaya gönderileceklerdi. Üçüncü maddede, harp devam ettiği müddetçe maluliyetleri sabit olmuş veya olacak olan harp esirlerinin mübadelesi yapılacaktı. Ayrıca harp esirlerinin ikamet ettirildikleri karargâhların, himayesinde bulundukları devletin memurları tarafından karşılıklı ve düzenli olarak teftişine müsaade edeceklerdi. İstanbul’daki Hollanda Elçiliği yetkililerinin İngiliz harp esirlerinin bulundukları karargâhlara kayıtsız ve şartsız girmelerine izin verilecek ve bu kişilere her türlü kolaylık sağlanacaktı. Bu teftiş hakkı cepheden 40 kilometre uzakta inşaatta görevli harp esirleri için de geçerli olacaktı. İngiltere de Osmanlı esirlerinin haklarını korumak için İspanya temsilcisine izin verecektir. Bu antlaşma metni taraflarca imza edildikten sonra Hollanda Elçiliği aracılığıyla karşı devlete gönderilecekti. Bu antlaşma uygulamaya konulmasıyla ilgili ayrıntılar iki Hükûmet temsilciliğinin katıldığı Bern Konferansı’nda kararlaştırılacaktı. Mukavelenin onaylanması ardından İngiltere Hükûmeti, Eyüb Sabri Bey’i Foça’daki Osmanlı memurlarına vakit kaybetmeksizin teslim edecek ve Osmanlı Hükûmeti de Manisa’da bulunan deniz esirlerini aynı vapurla gönderecekti.[114]

Esirlerin Foça limanında mübadelesi gerekeceğinden bu limanın veya İzmir sahilinde diğer herhangi bir limanın belirlenmesi ve sözleşmeye konulması İngiliz temsilcileri tarafından teklif edilmiş ise de; Türk temsilciler hangi sahile esirlerin gönderileceğini bilemediklerinden bu mümkün olmamıştır. Başkomutan Vekili Enver Paşa, Hariciye Nezaretine gönderdiği bir yazıda Foça Mukavelesi’nin genel şartlar bakımından kabul edilebilir olduğunu yazmıştır. Buna rağmen bu anlaşmanın bazı noktalarda çekinceleri vardı. Sivil ve malul harp esirlerinin mübadelesine ve askerî esir garnizonlarının tarafsız elçilik memurları vâsıtasıyla teftişlerine bazı açıklıklar getirilmiştir. Ancak sözleşmede kayıtlı olan istisnasız bütün sivil tebaanın mübadelesi Osmanlı Hükûmeti açısından mümkün değildir. Sivil esirlerden askerlik hizmeti dâhilinde bulunanlar, casusluk vesaire gibi durumlardan tutuklu olanlar ve herhangi bir olaydan davası devam edenlerin bu terhisten istifade etmemeleri gerekmektedir. Eyüb Sabri Bey ve Hicaz’dan esir alınan ve Seydi Beşir karargâhında tutulan sivil sıhhiye memurları serbest bırakıldığı takdirde Manisa’daki tüccar gemisi mürettebatından askerlik hizmeti hâricinde olanlar, harbin nihâyetine kadar hiçbir gemide istihdam edilmemek şartıyla terhis edilecektir. Öncelikle İzmir’de bulunan vapur taifesi ile Eyüb Sabri Bey mübadele edilecek ardından tüm sivil esirlerinin mübadelesi gerçekleşecekti. Son olarak cepheden 40 kilometre geride bulunan karargahlar da dahil esir karargahlarının ziyaret edilmesi sağlanacaktı. Birinci teklif Osmanlı Hükûmeti tarafından aynen kabul edilmiş, ikinci teklifte tadilat yapılmıştır. Sivil esirlerin mübadelesi askerlik hizmeti hâricinde bulunanlarla sınırlandırılmış, askerlik hizmeti dâhilinde bulunanlar kapsam dışı bırakılmıştır. Son teklifte ise çok az bir değişiklik yapılmıştır. Esir karargâhında bulunan İngiliz esirler ziyaret edilebilecek, bunlar hâricinde diğer yerlerde amelelik vesaire suretle istihdam edilenler askeri sebeplerden dolayı ziyaret edilemeyecektir.[115]

Foça Mukavelesi sonrası, esirlerin durumlarının düzeltilmesine dair birtakım tedbirler alınması kararlaştırılmıştır. Şöyle ki Hindistan’da bulunan esir karargâhlarının Mısır gibi yakın bir mahalle nakledilmesi şartıyla harp mıntıkası dâhilindeki esirler garnizonlarının askeri mıntıka hâricinde yeniden tesis edilecek garnizonlara nakilleri kararlaştırılmıştır. Fakat bazı askeri sebeplerle harp mıntıkası dâhilinde yol vesaire gibi inşaatlarda görevli harp esirlerinin başka mahalle nakillerinin ne dereceye kadar mümkün olacağı ise tetkik edilecekti. Esir kamplarının tarafsız elçilik memurları tarafından teftişinin yalnız askeri mıntıka hâricinde olan kamplarda icrasına İngilizlerin onayı da alınmıştı. İstanbul’daki Hollanda Elçiliği yetkilileri, hiçbir sınırlama olmaksızın harp cephesinden 40 kilometre uzaklıktaki tüm İngiliz esir karargâhlarının teftişine yetkili olacaktı. İngilizler sözleşmenin bir an önce uygulanmasını istemişlerdi. Mısır’daki aileler ilk kâfiler arasında sevk edilecekti.

Aralık ayında sözleşmenin uygulanmasına dair detaylar da belirlenmişti. Birinci maddeye göre en az üç ayda bir Osmanlı topraklarındaki esirler kamplarında 2 Osmanlı ve 1 İngiliz doktordan ve İngiltere topraklarında 2 İngiliz ve 1 Osmanlı doktorundan müteşekkil bir muayene komisyonu teşkil edilecek ve mübadelesi lâzım gelen hastalar bu heyet tarafından belirlenecekti. İkinci maddeye göre mübadeleyi gerektiren hastalıkları içeren listeler diğer listelerden daha geniş olaraktı. Bunun sağlanması için Almanya ile Fransa arasında kabul ve tatbik edilen hasta asker esirlerin listesi, mübadelesi için esas olarak kabul edilmişti. Buna göre listede İsviçre’de ikameti icap eden hastalıklar da açıklanmıştır. Hasta durumdaki asker esirlerin bir kısmının İsviçre’de ikame ettirilmeden doğrudan mübadeleye esas tutulması öngörülmüştür.[116]

İngilizlerin elinde bulunan Osmanlı esirlerinin adedi Osmanlı topraklarındaki İngiliz esirlere nispetle takriben beş misli fazlaydı. İsviçre Hükûmeti de ülkede geçim darlığı sebebiyle gözlem altında tutulacak esirleri kabule taraflar olmamış ve mübadelede en geniş hasta listesinin kabulü Osmanlı menfaatine uygun görmüştür.[117]

İngiliz Savaş Esirleri Şubesi, Aralık 1917’de hasta ve malul esirlerin değişimine dair belge hazırlamıştı. Türkiye’deki savaş esiri olarak bulunan Teğmen G.E. Crosby Flynn’in geri gönderilmesini istemesine ilişkin yakınlarının başvurusu üzerine Savaş Esirleri Şubesi, İngiliz ve Türk malul savaş esirlerinin geri gönderilmeleri sorununun Bern’de İngiliz ve Türk temsilciler arasında gerçekleşmekte olan konferansta tartışılmakta olduğunu belirtilmiştir.[118]

Gelişmeler belli aşamaya geldikten sonra İngiltere’nin Yunanistan’daki temsilcisi Lord Earl Granville, Aralık 1917’de Bern’e bir telgraf çekmiş ve Waugh’a Rahmi Bey ile yapmış olduğu görüşler hakkında bilgi vermiştir. Öncelikle tüm malul esirler vakit kaybetmeksizin mübadele edilecektir. Malul esirlerin niteliklerini

belirlemek, Bern’deki teknik değerlendirmelere bırakılmıştır. Tüm esirlerin muayene edilme hakkı vardır ve muayene edilmesinin yollarını sağlanmalıdır. Eyüb Sabri Bey’in serbest bırakılmasının ertelenmesi Rahmi Bey’de inanç kaybı oluşturacaktır. Kendisini İngiliz esirlere iyi muamele politikasıyla tanıtmış ve son üç yıl boyunca da Almanların itirazına rağmen bunu göstermiştir. Bu anlaşmayı kendi işi gibi görmektedir ve onun İngiliz nezdindeki güvenilirliği bu anlaşmanın sadık bir şekilde uygulanmasına bağlıdır. Rahmi Bey’in etkisi kullanılmak isteniyorsa ona karşı verilen söz tutulmalıydı. Ondan kaynaklanacak herhangi bir güvensizlik işareti İngiliz çıkarlarını yok edecektir. İngiltere Hükûmeti, Rahmi’yi düşman olarak görmemeli ve ondan istifade etmelidir. Bu nedenle Eyüb Sabri Bey’i ilk sevkiyata dahil etmekten çekinmemelidir. Yapılabilecek en iyi şey, her iki taraf için de ilk sevkiyatı mümkün olduğunca geniş tutmaktır. Bu yüzden Türkiye’deki savaş esirlerinin durumlarının aciliyeti dikkate alınırsa geminin en az üçte ikisi malul savaşçılardan oluşacak şekilde düzenlenmelidir. Mübadeleye tabi tutulacak olan bu kategoridekilerin sayısı 600 kişiden az olmamalıdır. Bern’de görüşmeler devam ederken yeterli sayıdaki malul esirlerin bir an önce herhangi bir şekilde geri gönderilmesi, kampların Hollandalılar tarafından düzenli olarak denetlenmesi, bu ana noktaların kabulüne bağlı olarak Eyüb Sabri’nin serbest bırakılması, daha az önemli diğer soruların mümkün olduğunca tatmin edici bir şekilde dile getirilmesi konusunda teklifler yenilenmiştir. Türklerin konferanstaki ana temsilcisi Muhtar Bey’den mümkün olduğu kadar fazla bilgi alabilmek için Cenevre’den Bern’e Hakkı Halil Bey gelmiş ve konferansta ortaya çıkan sorunlara karar vermek için Hükûmetinden tam yetki almıştı. İzmir veya Urla’ya ciddi şekilde yaralı olan esirlerin bulunduğu bir gemi gönderme konusunda görüşmeler yapılmış ve Muhtar Bey Almanlara hiç güvenmediğini, Almanların bu gemiye zarar verebileceklerini söylemişti. Muhtar Bey, İngiliz temsilcilerin Osmanlı temsilcileri üzerinde iyimser bir etki oluşturmuş olduklarını ifade etmiş ve Türklerin İngiltere’nin bir düşmanı olarak kalamayacağını eklemiştir. Bazı kamplardaki esirlerin gereksiz sıkıntılarından Enver Paşa sorumlu tutulmuştur. Savaş esirlerine mektup ve paketler gönderme konusunda Enver Paşa kötü niyet göstermiştir. Mısır’dan Türk sahillerine esirleri taşıyan geminin saldırıya uğramayacağına dair Almanya ve Avusturya’dan garanti alınacaktı. Türkler nakil işleminin bir hastane gemisiyle gerçekleştirilmesini ve 926

gemide ne kadar Türk yolcu olacağını öğrenmek istemiştir. Türkler acilen bir anlaşmaya varmak istemesine rağmen İngilizler Bern’de Türklerle anlaşma konusunda fazla ümitli değildi.[119]

Esirlerin değişimleri ile ilgili düzenlemeler ve sayılarına dair bilgiler kamuyu ile paylaşmıştır. İngiltere Hükûmeti, mümkün olduğunca fazla sayıda malul savaş esirinin değişimi ile ilgili bir anlaşmaya varılması adına gerekli adımları atmaya hazır olduğunu açıklamıştır. Uzun bir gecikmeden sonra Osmanlı Hükûmeti İngiliz temsilcilerle bu konuyu görüşmek amacıyla İsviçre’ye delegeler göndermeye istekli olmuştur. İngilizlerin elindeki Türk esirlerin sayıca Türklerin elindeki İngiliz esirlerden çok ciddi bir üstünlüğü vardır. Türk esirlerin sayısı 46.000, İngiliz ve Hintli esirlerin sayısı ise 8.000 civarında olduğunu basında yer almıştır.[120]

Bern’de İngiliz delegeleriyle müzâkerelerde bulunmak üzere Osmanlı elçilerinden Muhtar Bey’in başkanlığında Mübadele-i Üsera Komisyonu kurulmuştur.[121]   Hariciye Nezareti bünyesinde oluşturulan komisyona,

Başkomutanlık Vekâleti ile Harbiye Nezareti Muamelat-ı Zatiye Müdüriyetinden temsilciler seçilmiştir. Ayrıca Siyasi İşler Genel Müdürlüğü adına Müsteşar Muavini İbrahim Halil Bey’in başkanlığı altında toplanmak üzere uygun bulunacak bir kişi Dahiliye Nezaretine konu hakkında bilgi verecekti. Dâhiliye Nezareti Emniyet Umum Müdürü Hüseyin Aziz de komisyonda görevlendirilmiştir. Bern esir mübadelesi konferansına askeri kanattan temsilci olarak Bern Askeri Ataşesi Albay Halil Bey ve Menzil Umum Müfettişliğine bağlı Esir Garnizon Müfettişi Albay Ziya Beyler tayin edilmiş ve refakatlerine kâtip sıfatında İngilizce bilen Yedek Subay Hüseyin Hâkî Efendi memur edilmiştir. Mülkiye cihetinden önceden Kopenhag Konferansı’nda temsilci bulunan Kızılay Esirler Şubesi Müdürü İzzet Bey ve bu konferansta kâtiplik vazifesini gören Nizameddin Bey ile Emniyet Umum

Müdürlüğünden düşman uyruklular muameleleriyle iştigal eden şubesinden birinin tayinleri de münasip görülmüştür. Heyet başkanlığına Halil Bey’in getirilmesi karşılaştırılmış ise de daha sonra Atina eski büyükelçisi Muhtar Bey tayin edilmiştir. Konferansın başlayacağı zamana kadar tayinleri uygun görülen bu temsilciler ile kâtipler her gün Menzil Umum Müfettişliği dairesinde toplanarak müzâkerelerde bulunacaktır.[122]

İngiltere’nin İsviçre Büyükelçisi Horace Rumbold Aralık 1917’de Türk tarafının delegelerinin zaafları da dahil haklarında bilgiler vermiştir. Deneyimli bir diplomat olan Muhtar Bey, 1912 yılında Stockholm, Budapeşte, Atina, Lahey, Kiev gibi yerlerde elçi, maslahatgüzar ve konsolos olarak görev yapmıştır. Sonraki yıllarda milletvekilliği ve geçici olarak Hariciye Nezareti görevleri yanı sıra Moskova ve Washington’da büyükelçilik görevlerini de üstlenmiştir. İngilizler, Türklerin baş delegesi Muhtar Bey’in İttihat ve Terakki Cemiyetinin en fanatik üyelerinden biri olmasını Hükûmet adına inisiyatif alabilmesi açısından avantajlı görülmüştür. Talat Paşa’nın yakın bir arkadaşı ve son iki yıllık süreçte İsviçre’yi ziyaret etmiş en önemli Türk’tür. Özel yaşamı son derece maceracıdır. Sürekli olarak paraya ihtiyacı vardır ve onu elde etmek için her yola başvurmaya hazırdır. Amsterdam eski Türk Konsolosu olan Mundji Bey ile beraber bir kaçakçılıktan 30.000 pound kazanmış ancak bu para kısa bir sürede tükenmiştir. Savaş esirlerinin müfettişi olarak bilinen Hüseyin Aziz Bey, İstanbul’daki gizli polisin başıdır ve bu göreve 1915 yılının başında atanmıştır. İttihat ve Terakki Cemiyetinin en etkili üyelerinden biri olan Dr. Nazım’ın da arkadaşıdır.[123]

İzmir’de imzalanan esirlerin mübadelesine dair anlaşma ile Osmanlı Hükûmeti yaşlarına bakılmaksızın esir olan mürettebata karşılık Eyüb Sabri Bey’in değişimini kabul etmişti. Sivil esirlerden de yalnızca askerlik yaşında olmayanların koşulsuz değişimleri uygun bulunmuştur. Esir kamplarına ziyaretler yapılması da uygun görülmüştür. Savaş alanından 40 kilometre uzaklıktaki esirlerin ziyareti gündeme gelmiş ve Babıali, esir kamplarının dışında çalışan esirlerin ziyaret edilmelerine izin vermeyi reddetmiştir. Buna savaş alanlarının çok sayıda olmasını ve birbiriyle önemli ölçüde çakışmasını sebep gösterilmiştir. İsviçre’nin Bern Elçisi H. Rumbold, 24 Aralık 1917’de anlaşmaya varılmış olan başlıca hususları açıklamıştır. 1.000 İngiliz ve 1.500 Türk malul savaşçının ivedi olarak mübadelesi, askerlik yaşında olanlar hariç Eyüb Sabri ve Zinnun beyler dahil geri dönmeyi isteyen sivillerin mübadelesi konusunda anlaşılmıştı. İngilizler sivillerin mübadelesinde sayısal üstünlükleri sayesinde avantajlı olduklarının farkındadır. Babıali, Tarsus’un kuzey ve batısında yer alan kampların Hollanda Temsilciliği tarafından istenildiği zaman her bakımdan denetlenmesini ve Tarsus’un ötesindeki kamplardan 2.000 ile 3.000 civarında oldukları tahmin edilen esirleri çekmeyi kabul etmişti. 2 Türk, 1 İngiliz esir doktordan oluşan komisyon tarafından muayene edilecek olan savaşçı esirleri en düşük sakatlık standartları dikkate alınarak Mısır’dan deniz yolu ile nakledilecektir.[124]

Bern Elçisi Fuad Selim Bey, İsviçre Dışişleri Bakanı Ador’a konferansa katılmaya hazır olduklarını bildirmiştir. Eyüb Sabri Bey’in serbest kalması Türkler açısından yine en önemli konu olacaktır. Ador bu konuda elinden geleni yapacağını söylemiştir. 3 Aralık’ın İsviçre Meclisinin açılış gününe gelmesi sebebiyle görüşmelerin 26 Kasım’da başlamasını istemiş fakat bu mümkün olmamıştır.[125]Askeri ve mülkiye esirlerin değişimi ve kampların denetimi hususunu görüşmek için bir araya gelen İngiliz ve Türk delegeler arasında ilk toplantı 4 Aralık 1917 günü Kızılhaç heyeti eski başkanı ve İsviçre Siyasi İşler Müdürü M. Ador’un başkanlığında gerçekleşti. İngiltere delegeleri olarak Lord Newton ve General H. E Belfield, A.Pury ve onlara eşlik edecek aynı zamanda Lahey Konferansı’na katılmış bazı yardımcılar da olacaktır.[126]

Esirlerin değişimine dair müzakereler Aralık ayının ilk günlerinde başlamıştır. Savaş ve sivil esirlerinin mübadelesi öncelikle görüşülürken savaş esirlerin durumun düzeltilmesi konusu sonraya bırakılmıştı. Bu arada mübadelenin kapsamı konusunda tartışmalar çıkmıştır. Kabul olunan madde, bazı ifadeler ve değişik konular Muhtar Bey tarafından düzenli bir şekilde Başkumandanlık Vekâletine gönderilmiş ve karşılıklı olarak maddelerin değerlendirilmesi yapılmıştır.

Mübadeleye tâbi tutulacak malul Osmanlı esirlerinin Anadolu sahilinde bir Osmanlı limanına sevk edilmesi ve bir denizaltının tecavüzüne maruz kalmaması müzakereler boyunca tartışılan konular arasındadır. Her iki Hükûmet de sivil vatandaşlardan, hiçbir istisna olmaksızın, isteyen herkesin ülkesine dönmesine izin verecektir. Bu sivil esirlere halen Manisa’da gözaltında bulunan, İngiltere yük gemilerinde görevli subay ve mürettebat dahildi. Her iki Hükûmetten de kendi isteğiyle düşman ülkelerde kalmak isteyen her vatandaş, diplomatik temsilci yahut söz konusu Hükûmetin vatandaşlarını korumayı üstlenen devletin konsolosu önünde bir deklarasyon imzalayacaktır. Bu antlaşmadan faydalanmak isteyen İngiltere topraklarındaki sivil Osmanlı vatandaşları, mümkün olan en kısa zamanda bir gemi ile Foça’ya yahut bu antlaşmanın imzalanmasından sonra belirlenecek bir noktaya nakledileceklerdir. Bu antlaşmadan faydalanmak isteyen, Türkiye’de gözaltında bulunan İngiltere vatandaşları aynı tarihte aynı gemiyle ülkelerine dönmek için Foça’ya yahut belirlenecek başka noktaya gönderileceklerdir.[127]

Müzakerelerde sadece malul askeri esirlerin mübadelesi kabul edilmişti. Yalnız her 1.000 esir için 1 doktor ve 5 sıhhiye memuru geri kalan esirler için kamplarda alıkonulacaktı. Esirlerin tâbi bulunduğu Hükûmet tarafından düzenlenecek bir liste ile geri kalan doktor ve sıhhiye memurlarının tamamı da malul esirlerle birlikte mübadele edilecektir. İngilizler, Osmanlı Hükûmetinin baytarların da iadesi teklifini kabul etmemiştir. Osmanlı sağlık personeline ait 48 kişilik liste konferansa sunulmuştur. Bu anlaşma gereğince, İngilizlere iade edecek tahminen 25 İngiliz doktora mukabil 40 Osmanlı doktoru vardı. Müzakereler sırasında ağır hastalardan 80 asker ile 1 subay İstanbul’dan yola çıkarılmıştır. Ayrıca her iki Hükûmet de savaş sürdüğü müddetçe, malul olan ya da malul olacak olan tüm savaş esirlerini değiştirmeyi kabul edecekti.[128]

Bern’deki İngiliz delegeler ile Osmanlı Hükûmeti arasında müzakere edilen bir diğer konu esir kampları şartlılarının iyileştirilmesiydi. Gönderilen telgrafta The Times’ın 20 Kasım 1917 tarihli nüshasına atıfta bulunarak Osmanlı topraklarında 8.000 İngiliz ve Hintli esir bulunduğuna ve bunların esaretin çok şiddetli geçmesine rağmen hayatta kaldıklarına yer verilmiştir. Osmanlı Hükûmeti ellerinde bulunan İngiliz esirlerine kötü muamele edildiği hakkındaki beyanatın asılsız olduğu İngiltere Hükûmetine bildirmiştir. İngiliz temsilciler ise Osmanlı topraklarındaki esir kamplarının mümkünse askeri bölgelerin dışına nakledilmesini istemiştir. Sonuçta savaş esirlerin korunması ve gözaltında bulundukları kampların düzenli denetlenmesi konusunda taraflar anlaşmıştır. Gözaltı kamplarının denetimi ile ilgili olarak İstanbul’daki Hollanda Kraliyet Orta Elçiliği, İngiliz savaş esirlerinin gözaltında bulundukları tüm kamplara, kısıtlama olmaksızın, tüm denetim kolaylıklarıyla girme hakkına sahip olacaktı. Aynı zamanda bu denetim hakkı çeşitli işlerde çalıştırılan ve cepheye 40 kilometre uzaklıktaki savaş mahkumlarını da kapsamaktadır. Kısıtlama olmaksızın giriş hakkı ve aynı denetim kolaylıkları İngiltere topraklarındaki Osmanlı vatandaşlarının korunmasından sorumlu devletin temsilcisi için de geçerli olacaktı.2259 [129]

Müzakereler süresince Eyüb Sabri Bey Osmanlı Hükûmetinin olmazsa olmaz şartı olmuştur. İngiltere Hükûmeti, vakit kaybetmeksizin Eyüb Sabri Bey’i Foça’daki otoritelere teslim edecek, Osmanlı Hükûmeti ise aynı gemiyle halen Manisa’da bulunan tüm mahkûm denizcileri gönderecekti. Mübadele antlaşmanın iki tarafça onayı ve onaylı metnin birbirine ulaştırmasından sonra gerçekleşecekti. Mübadele sözleşmesi imza edilmedikçe bu kişinin tahliyesinin mümkün olamayacağı İngiltere Hükûmetince açıklanmıştır. Osmanlı Hükûmeti, Eyüb Sabri Bey ile beraber Zinnun ve Reşid Sadi beylerin de savaş esiri olmadığını ve sebepsiz yere tutuklandıklarını ileri sürerek derhal serbest bırakılmalarını talep etmişti.[130]

Esirlerin mübadelesi deniz yolu ile bir Anadolu sahilinde gerçekleştirecek ve vapurun korunması için taraflarca gerekli tedbirler alınacaktır. Esirlerin nakledileceği yollar bilahare harbin alacağı şekil ve vaziyete göre Hükûmetçe tespit edilecektir. İngiliz Temsil Heyeti, Mısır’daki Osmanlı esirlerinden birinci kâfilerin Marsilya yolu ile sevki için talimat vermiştir. Mübadeleye tâbi tutulacak olan İngiliz esirlerinin İsviçre yolu ile gönderilmesi kabul edilmiştir. İngiliz temsilcileri Mısır’daki malul Osmanlı esirlerinden makul miktarının Marsilya yoluyla yola çıkarılması için Londra’ya talimat vermiş ve İstanbul’dan sevk edilen İngiliz esirlerinin Avusturya’da uzun müddet kalmamalarını istemiştir. Hangi çeşit hastaların mübadelesinin gerçekleşeceği de görüşülecektir. İngilizlerin elince bulunan ve mübadeleye tâbi tutulacak Osmanlı esirlerinin bir İngiliz hastane gemisi veya herhangi bir gemi ile Anadolu sahilinde istenen bir Osmanlı limanına sevki Osmanlı Hükûmetince talep edilmişti. Gemilerin sefer sırasında bir denizaltının tecavüzüne maruz kalmayacağına dair Osmanlı Hükûmetinden garanti istenmiştir. Bu sebeple, Avusturya ve Almanya Hükûmetlerinden bu konuda gerekli garantilerin alınacağı bildirilmiştir. Muhtar Bey esirlerin deniz yolu ile tehlikeli bölgelerden sevkine imkân kalmadığından askeri yetkililerce gösterilecek kayıt ve şartlar altında esirlerin naklinin Sina Cephesi’nden yapılmasını teklif etmiş fakat Osmanlı Hükûmeti tarafından kabul edilmemiştir.[131]

Müzakerelerde vefat eden esirler de konuşulmuştu. İngilizler, yaşayan veya vefat etmiş esir listelerinin bazen eksik ve bazen pek geç olarak tebliğ edildiğinden şikâyet etmiş ve durumun düzeltilmesini istemiştir. İngilizler ayrıca, ölümlerin sebeplerinin araştırılmasını ve esir karargâhlarının askeri alanlardan çıkarılmasını talep etmişti. Osmanlı Devleti, konu ile ilgili daha önce Hollanda Hükûmeti aracılığıyla sunulan raporları tekrar konferansa vermiştir. Yaşanan gecikmelerde ve eksik listelerde kasıtlı bir ihmalin olmadığı, listelerin süratle düzenlenip gönderilmesi konusunda gerekli hassasiyetin gösterileceği İngiltere Hükûmetine bildirilmiştir. Osmanlı Devleti ayrıca Hicaz’da Şerif Hüseyin tarafından esir edilen ve İngilizlerce Kahire’de tutulan Osmanlı subay ve memurların şartsız serbest bırakılmalarını talep etmiştir. Bu kişilerin yardıma muhtaç bir şekilde eski binalarda tutulduğunu savunmuştur.[132]

İki devlet arasındaki görüşmeler 26 Aralık’ta olumlu olarak sonuçlanmıştır. İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında Mösyö Ador’un huzurunda ve İsviçre Umumi Savaş Dairesi gözetiminde 28 Aralık 1917’de savaş esirlerinin durumlarını düzeltmek ve değişimini gerçekleştirmek amacıyla Bern’de bir sözleşme imzalanmıştır.[133] Her iki taraf da antlaşmanın en kısa sürede tasdik edileceği sözünü vermişti. Ahmed Muhtar Bey, daha sonra 31 Aralık’ta antlaşma ile ilgili raporu İstanbul’a göndermiştir. Bu tarihe kadarki en ciddi esir değişim antlaşması olan Bern İtilafnamesi’ne göre hasta ve yaralı esirler ile sağlık personeli ve silâh altına alınmamış siviller karşılıklı olarak listelerin değişimden hemen sonra mübadele edilecekti. Yaralı, hasta ve savaş dışı siviller toplam esirlerin çok küçük bir kısmını karşılık gelmekte olup asıl sevkiyat bu esirlerin değişiminden sonra başlayacaktır.[134]

İngiltere Hükûmeti, sözleşmeyi Ocak ayında tasdik etmesine rağmen Osmanlı Hükûmetinin onaylaması Nisan ayını bulmuştur. İngiliz ve Türk savaş esirleri ve sivillere ilişkin anlaşma, Osmanlı Hükûmetince 22 Nisan 1918’de onaylanmıştır.[135] Onay ardından sözleşmenin örnekleri Hariciye Nezareti aracılığıyla başta İngiltere Hükûmeti olmak üzere Osmanlı topraklarında bulunan esir kamplarına ve mübadeleyi yapacak mülki ve askeri yetkililere gönderilmiştir. Anlaşmaya rağmen mübadele Kasım 1918’de ancak başlamıştır.[136]

En nihayetinde 787 Osmanlı esiri Foça’ya getirilmiş ve bu esirlerin İzmir’e sevk edileceği 18 Kasım 1918 tarihli basına yansımıştır. Mübadele, İsviçre’de İtilaf Devletleri ile Osmanlı Hükûmeti arasında imza edilen sözleşme hükümleri gereğince gerçekleşmiştir. Gelen esirlerden 55’i subaydır. Esirlerden 2 subay ve 12 er ise yaralı durumdaydı. Esirlerinin İzmir’e gelmelerinin ardından Osmanlı Hükûmeti de elindeki İtilâf Devletleri esirlerini Foça’ya sevk etmeye başlamıştır.[137] Bern İtilafnamesi her ne kadar her iki tarafın mübadeleyi ağırdan alması ve sonrasında imzalanan Mondros sonrası sekteye uğrasa da Türk esir subay ve erler, 3 yıl boyunca kafileler halinde İngiliz vapurları ile İstanbul’a götürülmüş ve Osmanlı ordusuna teslim edilmişlerdir.[138]

Müzakereler ve anlaşmalar sonrasındaki sürece baktığımızda, bütün engellemelere rağmen esir mübadelesinin küçümsenmeyecek rakamlara ulaştığını görmekteyiz. Nitekim Mondros Mütarekesi’nden 14 Şubat 1921’e kadar İtilaf

Devletleri tarafından iade edilen Türk esirlerinin sayısı 8.326 subay, 122.701 er olmak üzere toplam 131.027’dir. Bunlardan 7.626 subay ve 102.950 er İngiltere tarafından serbest bırakılanlardır.2269 [139]

Lord Newton, ilgili anlaşmanın geç de olsa Osmanlı Devleti tarafından onaylanmasından dolayı memnuniyetini bildirmiştir. Gerçi Almanya ile yaşanan süreçten daha fazla zorluk yaşanmıştı. Her şeyden önce Türkler de tıpkı Almanlar gibi hiçbir şekilde esirleri değiştirmeye yanaşmamıştı. Ona göre bu devletler Avrupalı esirleri ellerinde bulunduruyor olmanın gururunu yaşamak istiyorlardı. Dahası esirler bir kazanç kaynağı olarak görülmüştür. Esir düşmüş olan kendi vatandaşlarına karşı son derece kayıtsız kalmışlardı. Kendi esirlerine iyi davranıldığını bilmenin rahatlığı içindeydiler. Gerçek manada ilgi gösterdikleri yalnızca bir kişi vardı ve değişim ile ilgili tüm planlar da bu kişiye yönelikti. İngiltere Hükûmeti, elinde bulundurduğu bu kişinin kıymetinin farkında olmuş ve bu şahsın tatmin edici bir eş değeri ile değiştirilmeksizin geri gönderilmesine izin vermemiştir.[140]

İngiltere Hükûmeti Bern İtilafnamesi’ni 25 Ocak 1918’de tasdik etmiş ve Babıali’ye bildirmiştir. Ahmed Muhtar Bey, antlaşmasının bir nüshasını Hariciye Nezaretine ulaştırmak için 20 Ocak’ta Viyana Osmanlı Elçiliğine göndermiştir. Antlaşma 11 Şubat’ta nezarete ulaşmıştır. Osmanlı Devleti’nin onaylaması biraz zaman almıştır. Bunda en büyük etken Osmanlı Devleti’nin esirleri hazırlamak için yeterli ödeneği bulamaması olmuştur. Antlaşmanın onay süreci uzayınca Ahmed Muhtar Bey 7 Şubat’ta konu ile ilgili İsviçre Hükûmetinin kendisini uyardığını bildirmiştir. Mukavele ancak Nisan ayında Meclis-i Vükelâca tasdik edilmiştir. Mukavelenin onaylanmasının uzun sürmesi İngilizleri kuşkulandırmıştır. Bunun üzerine İngilizler tarafsız devletleri aracı yapmıştır. Nitekim Hollanda Elçiliği aracılığıyla 22 Nisan 1918’te Hariciye Nezaretine bir nota vermiş, kendilerinin anlaşmayı Ocak ayında onayladığını ve ilk kafile olarak hastalıkları ağır 1.500 Osmanlı esirini göndermeye hazır olduklarını bildirmişlerdi. Bunun karşılığı olarak da Osmanlı Devleti’nin en kısa süre içinde anlaşma hükümlerinin yerine getirmesini istemişlerdi. İlk kâfile olarak hastalıkları ağır 1.500 Osmanlı esirinin memleketlerine iadesine iki taraf heyetince karar verilmişti. İngiliz bu esirlerin değişimi için her türlü hazırlığı yapmış aynı işlemlerin Osmanlı Hükûmetince de ivedi olarak yapılmasını istemişlerdi. Buna rağmen Nisan 1918’de anlaşmanın onayı ile Osmanlı Hükûmeti tarafından hasta esirleri hazırlanmasına başlanmıştır.[141]

Mübadele antlaşması uygulanırken nezaretler arasında nüshaların yetersizliğinden bazı sorunlar çıkmıştır. Bu sebeple, Dahiliye Nezareti 7 Temmuz 1918’de Hariciye Nezaretinden İngiltere ve Fransa ile yapılan antlaşmanın 50 adet basılarak ilgili yerlere gönderilmesini istemiştir. Verilen cevapta antlaşma metninin Harbiye Nezaretinden istenmesini bildirmiştir.[142] Sonuçta Harbiye Nezareti antlaşma metninden 200 adet bastırarak 2 Temmuz’da Hariciye Nezaretine göndermiştir.[143]

6.4                        Esir Mübadelesine Dair Bern İtilafnamesi

Bern İtilafnamesi’ne genel olarak bakıldığında anlaşmanın hükümleri beklenenden çok daha tatmin edici durumdadır. Önemli miktardaki esirin değişimi, kampların denetimi ve esirlere uygulanan muamelede gelişmeye ilişkin düzenlemeler üzerinde uzlaşılmıştı. Anlaşma her iki Hükûmet tarafından onaylanır onaylanmaz, hükümleri gecikme yaşanmaksızın yürürlüğe girecekti.[144]

Bern İtilafnamesi’nde öncelikle “esir” kelimesin tanımı yapılmıştır. Antlaşmanın 2. maddesinde esir ile kastedilen hem asker hem de sivil esirler iken savaş esiri olanlar için savaşçı tabiri kullanılmıştır. İtilafnamenin 2. maddesinde İngilizce kopyalarının Türkiye’deki İngilizlerin bulunduğu kamplara, Türkçe kopyaların İngiltere ve sömürgelerindeki Türklerin alıkonulduğu kamplara dağıtılmasından bahsedilmiştir. Antlaşma 3 bölüm, 24 madde ve ek beyannameden oluşmaktaydı. Ayrıca anlaşmada ilk iki maddenin yer aldığı bir de giriş bölümü bulunmaktaydı. Birinci bölümde, esirlerin iadesi, ikinci bölümde esirlere yapılan muamele, son bölümde ise devletlerin karşılıklı birbirini bilgilendirmesi yer

almaktaydı. Anlaşması sonrasında anlaşmanın detaylarında ya da yanlış anlaşılabilecek noktalarda bazı düzenlemeler de yapılmıştır.[145]

Anlaşmanın 3. maddesinde yaralı savaş esirlerin memleketlerine iadesi görüşülmüş ve sağlık durumları iyi olmayan tüm savaş esirlerinin miktar ve rütbesi dikkate alınmaksızın memleketlerine iadesine karar verilmiştir. Geri gönderilme için elverişli olan İngiliz savaşçıların bir listesinin hazırlanmasında ve tüm kamplara malullük çizelgesinin gönderilmesinden söz edilmiştir.[146]

4. maddeye göre esirlerin geri gönderilmeleri üç ayrı aşamada olacaktı. İngilizlerin esareti altındaki sivil ve asker Osmanlı esirlerinin Hindistan, Burma, Mısır, Malta, İngiltere ve Kanada gibi muhtelif ve birbirinden uzak mahallerde bulunması ve oralarda esirlerin genel durumunun kontrol edecek tarafsız elçiliklere mensup tarafsız ve hayırsever doktorların tedarikinde zorluk yaşanması hasta esirlerin tedavisinde zorluklara yol açmış ve bir an önce evlerine gönderilmeleri daha uygun görülmüştü. Mübadelesi lazım gelenlerin ayrılması için her iki memleketin harp esirleri garnizonlarında komisyonlar kurulmasına karar verilmiştir. Bu heyette tarafsız ülkelerin doktorları dahil olduğu gibi esirler arasından seçilen doktorlar da komisyonlarda görev alacaklardı. Sağlık durumu yerinde olmayan malul ve yaralıların seçimi için 3 doktordan oluşan tıbbı komisyonlar kurularak tüm karargâhlar ile çalışma kamplarındaki savaş esirleri muayene edeceklerdi. Bu komisyonlar, Osmanlı Devleti’ndeki İngiliz savaş esirleri karargâhları için 2 Osmanlı subayı ile savaş esiri 1 İngiliz subaydan ve İngiltere idaresinde bulunan Osmanlı savaş esirleri karargâhları için 2 İngiliz subayı ile savaş esiri 1 Osmanlı subayından oluşacaktı. Bir karargâhta savaş esiri doktor bulunmadığı takdirde diğer bir karargâhtan doktor getirilecektir. Tıbbı komisyonlar, tüm savaş esirlerinin bulundukları karargâhlar ile çalışma kamplarını her üç ayda bir ziyaret edeceklerdi.

Tıbbı komisyonların ziyareti savaş esirlerine asgari 15 gün önceden haber verilecekti. Tıbbı komisyonlar tarafından tedavi edilmesi arzu edilen savaş esirleri bu arzularını her karargâhın yardım heyetine önceden bildireceklerdi. Muayene olmak isteyen savaş esirlerinin listeleri yardım heyeti tarafından karargâh komutanına sunulacak ve komutanlar da bu listeleri tıbbı komisyona ulaştıracaklardı. Tıbbı komisyonların kararları çoğunluk kararı ile alınacak ve bu karara itiraz edilemeyecekti.[147]

Anlaşmanın 5. maddesine göre yukarıda söz edilen muayenenin sonuçları beklenmeksizin belirli miktardaki savaş esirleri memleketlerine derhal iade edilecekti. Bunun sağlanması için rütbelerine bakılmaksızın 300’ü beyaz, 700’ü Hintli İngiliz, 1.500 Osmanlı yaralı (malul) esirin yukarıda belirtilen tıbbi komisyonların muayene formalitelerini beklemeden memleketlerine iadelerine karar verilmişti. Değişim listelerini beklemeksizin 1.500 Osmanlı ve 1.000 İngiliz esirin gönderilmesi için çalışmalar vakit kaybetmeksizin başlayacaktı. 1.500 malul esir çıkmaması durumunda diğer bölgelerden esirler getirilecekti.[148] İngiltere Hükûmetine göre Türkiye’deki savaş esirlerinin sayısı 9.000’i aşmasa da hayatta kalanlar arasında malul esirlerin sayıları çok fazlaydı.[149]

6.                       madde, geri gönderilen savaş esirlerinin bilahare istihdam edilemeyecekleri hakkındaydı. 3. ve 5. maddeler uyarınca memleketlerine iade edilen savaş esirleri cephelerin hiçbirinde, iletişim hatlarında, askeri menzillerde veya işgal edilmiş topraklarda askeri hizmette katiyen istihdam edilmeyeceklerdi.[150] Müzakereler sonrası bu maddeye açıklık getirilmiştir. Mübadele edilen esirlerinin gerek savaş hattında ve gerek savaş hattının hemen gerisinde hiçbir askeri vazife ile görevlendirilmemesi usulden olmakla beraber bu durum bir özel madde ile düzeltilmiş ve savaş hattı tabirinin müşfik devletlerin savaş hattını da içine alması karşılıklı olarak kabul edilmiştir.[151]

7.                        madde, sağlık personeli hakkındadır. Sıhhiye heyetinin memleketlerine iadesi görüşmelerinde her iki tarafın elinde bulunan tüm sağlık heyetinin mümkün olan en kısa sürede iade edilmesi kararlaştırılmıştı. Osmanlı ordusunun askeri doktorlar hususunda malum olan ihtiyacı dikkate alınarak İngiltere’de esir bulunan Osmanlı doktorlarının bir an evvel mümkün olduğu kadar çok miktarda iadeleri temin edilmek üzere Kopenhag’da kabul edilmiş olan nispet yani 2.000 esire mukabil bir doktor ve 10 sıhhiye memurunun askeri esirlerin genel sağlık işlerinde istihdam edilmeleri; geri kalanların kayıtsız ve şartsız mübadelesi görüşülmüş fakat anlaşılamamıştır. Varılan anlaşma ile sağlık heyetlerinin iadesinde İngiltere Hükûmeti sadece Osmanlı savaş esirlerinin hizmetlerine tahsis edilmek üzere her 2.500 savaş esiri için bir sıhhiye subayı ile on sıhhiye küçük subayı (astsubay) ve sıhhiye askerini tutma hak ve yetkisine sahip olacaktı. Osmanlı Hükûmeti de sadece İngiliz savaş esirlerinin hizmetlerine tahsis edilmek üzere İngiliz her 1.000 savaş esiri için bir sıhhiye subayı ile beş sıhhiye küçük subayı ve sıhhiye askerini tutmak hak ve yetkisine sahip olacaktı. Geri kalanların iadeleri hususunda anlaşma sağlanmış ve bu suretle takriben 80 kadar Osmanlı doktorunun dönüşleri temin edilmiştir. Sıhhiye memurlarının ilk kafile ile bir an evvel dönüşlerindeki lüzum ve fayda İngiliz temsilcilerine kabul ettirilmiştir. Eczacılar memleketlerine iade edilecek olan kişiler arasında yer alırken baytarlar ilk etapta dâhil edilmemiştir. Esasen İngiltere’de ancak üç Osmanlı baytarı mevcut olduğundan bu hususta ısrara gerek görülmemiştir.[152] Sıhhiye heyeti mümkün mertebe savaş esirleri ile aynı anda evlerine döneceklerdir. Bu madde gereği, evlerine gönderilecek sıhhiye heyetinin listelerini her iki Hükûmet birbirine gönderecektir. Memleketlerine iade edilen sıhhiye heyetleri harbin devamı müddetince ancak sağlık hizmetinde istihdam edebilecektir.[153]

Anlaşmanın 8. maddesi, kadın ve çocuklar dahil sivillerin memleketlerine iadesi konusundadır. Her iki devlet, karargâhlarda gözaltında veya kendi toprağında serbest bulunan düşman tarafın ticari gemi mürettebatı, polis ve emekli subaylar da dahil olmak üzere tüm sivil tebaayı kendi arzularına göre memleketlerine dönme hakkını vermeyi kabul etmiştir. İki tarafın ticaret gemilerine mensup üst düzey subayların, askerlerin ve mülkiye memurları ile polis ve sabit jandarmaların sivil ahali arasında mübadelesi, özel surette belirtilmiş ve bu suretle İngilizlerin elinde bulunan mühim miktarda memur ve polis ile sabit jandarmanın geri alınması garanti altına alınmıştır. Hükümlü ve herhangi bir suçtan tutuklu olup mahkemesi devam edenler bu maddeden istisna edilmiştir. Ticari gemiler de dahil olmak üzere 17 yaş altı ve 50 yaş üstü siviller, eğer istiyorlarsa geri gönderileceklerdir. Askerlik döneminde bulunanların liste değerlendirilmesi suretiyle mübadeleleri taraflarca kabul edilmiştir. 17 yaşından 50 yaşına kadar olan erkek esirler yalnız esir listelerinin karşılıklı gönderilmesi ve eşit miktarda esirin iade olması şartıyla karşılıklı değerlendirilmesi yapıldıktan sonra değiştirileceklerdir. Her memlekette düşman tarafın sivil tebaası memleketlerine dönmek için kendilerine verilmiş olan izinden mülki idare vasıtasıyla haberdar edilecektir. Bu kapsamda, Türk sivillere geri gönderilme hakları olduğunu bildirilecektir. Bu ihbar tarihinden itibaren 20 gün içinde kalmak veya dönmek hususundaki niyetlerini bildireceklerdir. Bu süre zarfında gitmek arzusunu beyan etmeyenlerin isteklerinin dikkate alınmayacağı özel bir madde ile açıklanmıştır. Ticari gemilerin kamptan ve tayfaları ile askerlik hizmeti dışında kolluk kuvveti olarak kullanılan sivil jandarma ile polis ve emekli subaylar antlaşma gereği memleketlerine iade edilmek veya mübadele edilmek üzere sivil sınıf hükmünde değerlendirilip bu antlaşmadan istifade edeceklerdir. Son olarak bu maddeden Eyüb Sabri, Zinnun ve Reşid Sadi beyler de geciktirilmeksizin yaralanacaklardır.[154]

9.                        maddede, esirlerin nasıl nakledileceği ve masraflar değerlendirilmiştir. 8. madde gereğince memleketlerine iade edilecek olan Mısır, Hindistan, Malta ve Kıbrıs’taki Osmanlı sivil esirler, Osmanlı topraklarında bulunan İngiliz sivil esirlerinin memleketlerine iadelerine tahsis kılınan gemiler ile nakledileceklerdi. Almanlarla İngilizler arasında evvelce tanzim edilen sözleşme benzer esaslar kabul edilerek karar altına alınmıştır. Savaş esirlerinin iadesi daha sonra olmak üzere iki Hükûmet tarafından tayin olunacak limanlar arasında deniz yolu ile gerçekleşecekti. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı esirlerinin memleketlerine iadelerine tahsis edilecek gemilere yapılacak her türlü taarruza karşı Akdeniz’de savaş gücü bulunan müttefiklerinden garanti alacaktı. Esir eden devletin arazisinde veya idaresinde bulunan ve bu gemilerin en son çıktıkları limandan itibaren nakliye masrafları savaş esirlerinin bağlı bulunduğu devlet tarafından karşılanacaktı. Eğer nakliye deniz yolu ile yapılamaz ise İngiliz savaş esirleri karadan Bulgaristan, Avusturya, Macaristan, İsviçre ve Fransa yolu; Osmanlı savaş esirleri İtalya, Fransa ve Felemenk’e kadar deniz, sonrasında karadan İsviçre veya Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan yolu ile memleketlerine iade edileceklerdi. Bu yolun kullanılması durumunda masraflar tarafsız ülkenin hududuna kadar esir eden devlet tarafından karşılanacak ve geri kalan masraflar ise savaş esirlerinin tabii bulunduğu devlete ait olacaktı. Yukarıda zikredilmeyen yerler haricinde olup memleketlerine iade edilecek olan Osmanlı sivil esirleri İngiltere Hükûmeti masrafları karşılamak şartıyla bir İngiliz hududuna kadar nakledileceklerdi. Oradan Osmanlı topraklarına dönüş Osmanlı Devleti tarafından üstlenilecekti.[155]

10.                        maddede, 5. maddede yazılı ve memleketlerine ilk iade edilecek esirlerin nasıl nakledileceği düzenlenmiştir. İngiliz malul savaşçılar ve sağlık subayları öncelikle gönderilecekti. İngiliz tebaası için 5. maddede belirtilen oranlarda beyaz ve Hintli 1.000 İngiliz yaralı savaş esiri, 1.500 Osmanlı savaş esiri ile 7. maddede açıklanan sıhhiye subayları aynı maddede belirtilen formaliteler beklenmeksizin evlerine gönderilecekti. 1.500 sayısını tamamlamak için yaralı savaş esirleri, gemide boş yer kalırsa da sivil esiler evlerine gönderilecekti. Daha sonra ise ticari gemiler ve sivillere sıra gelecektir. 8. Maddede, memleketlerine iade edilecek ticari gemilerin kaptan ve tayfaları, hemen sonrasında ise aynı maddede belirtilen diğer sivil esirler gemide boş kalan yerlere göre memleketlerine gönderilecekti. Osmanlı tebaası için ilk aşamada 7. maddeye yazılanlar müstesna olduğu halde Mısır, Kıbrıs ve Malta’da savaş esiri olarak antlaşmanın imzası tarihinde gözaltında tutulanlar ile tüm sıhhiye subayları (özellikle Dr. Emin Bey) aynı maddenin (F) fıkrasında yazılı listelerin mübadelesi beklenmeksizin mevcut nispete göre iade edilecekti.[156] Eyüb Sabri ve Zinnun beyler ise öncelikle gönderilecekti. Bu esir taşıma işi bir gemi ile olabileceği gibi birden fazla gemi ile de olabilecekti. Ayrıca gemi hem gidiş hem de dönüşte esirler ile tam olarak doldurulacaktır.[157]

Esir antlaşmasının 2. Bölümünde, esirlere uygulanacak muameleler belirlenmiştir. İkinci bölümün 11. maddesi esir karargahlarının ziyaret ve teftişi açıklanmıştır. Himayeci devletlerin temsilcileri veya delegeleri kendilerine tercümanlık yapabilecek olan tarafsız kişiler eşliğinde savaş sırasında arzu ettikleri vakit işgal edilmiş olan arazideki karargâhlar müstesna olmak üzere esir karargâhlarını ziyaret etmek hakkına sahip olacaktı. Osmanlı Hükûmeti, Toros ve Toros’un doğu ve güneyinde bulunan kampları ziyaretlerden istisna etme hakkını saklı tutmuştur. İngiliz delegeleri özellikle bu kampları ziyaret etmek istemişler, Osmanlı Hükûmeti ise askeri hareket sebebiyle bu teklifi reddetmiş fakat yapılan müzakereler suretiyle bu bölgeler hariç diğer yerlerdeki kampların ziyaretine izin verileceğini söylemiştir. Her iki Hükûmet esirleri teftiş ve iaşe maksadıyla ziyaret edebilecekleri mahallerde ikamet ettirmeye mümkün olduğunca çalışacaklarını garanti etmişti. Ziyaret edilebilecek alan dışında olanlar da mümkünse ziyaret edilebilecekleri yerlere çekilecektir. Adı geçen ülke temsilcileri veya delegeleri esirler ile yanlarında kimse olmaksızın görüşmek hakkına sahiptiler. Hollandalılardan kampları ziyaret etmeleri talep edilecekti. Bu sebeple de tüm savaş esirlerinin Hollandalılar tarafından ziyaret edilebilecekleri bir bölgeye nakledilmeleri için Türkler üzerinde baskı kurulacaktı.[158]Aynı şekilde İngiliz idaresindeki esir karargahları arasında askeri hareket alanı hariç geri kalanlarının hamisi bulunduğu devletler tarafından elçilik memurları tarafından ziyaret ve teftişi esasları kabul edilerek anlaşma sağlanmıştır.[159]

Anlaşmanın 12. maddesi ile her karargâhta karargâhın genel şartlarını düzeltmek için askeri yönetime yardım etmek amacıyla esir karargahlarındaki esirlerden oluşan ve onlar tarafından seçilen birer bir yardım heyeti tesis etmeye karar verilmişti. Komisyon teşkiliyle esirler arasında düzenin sağlanması amaçlanmıştır. Yardım komiteleri 5 esirden oluşacak ve tüm kamplarda kurulacaktı. İngiliz ve Osmanlı esirlerine yardım etmekle görevli İngiliz veya Osmanlı uyruğuna tabi doktor ve din adamı mevcut ise bunlar da bu komiteye dâhil edileceklerdir. Komitenin diğer üyeleri karargâhtaki esirler tarafından seçilecektir. Karargâhlarda komite üyelerinden en az biri rütbeli olacak ve en yüksek rütbede bulunan üye komitenin başkanlığını yapacaktır. Komitenin görevleri bağışların ve yardımların alınması, kaydedilmesi, dağıtılması ile ölen ve firar edenlerle memleketlerine iade edilen kişileri kaydetmektir. Bilinmeyen esirlere gönderilen paketlerin dağıtımı, okuma yazma bilmeyen esirlerin yazışması, esir listelerinin Türkçe ve İngilizce nüshalarının hazırlanması, değişik aktivitelerin ve okuma faaliyetlerinin düzenlenmesi, esirler arasında iyi ilişkilerin korunması komitenin diğer görevi arasındadır. Esirler tarafından ileri sürülecek tüm iddialar araştırılacak ve şikâyetler öncelikle bu kurul tarafından değerlendirilecektir. Memleketlerine iade edilmek üzere sıhhiye komisyonu tarafından muayenelerini arzu edenlerin işlemleri ve esir listelerinin tanzimi kurul tarafından yapılacak ve bu listeler karargâh kumandanlıklarına teslim edilecektir.[160]

13. maddede esirlerin iskânı ve sağlık durumları görüşülmüştür. Uygun barınma ve sıhhi muameleye ilişkin taahhütler verilmişti. Sağlık subayı olan savaş esirleri sıhhi denetlemelerde istihdam edilecekti. Buna göre Hollandalılar kamplardaki sıhhi şartları, sağlık subaylarının durumları ve ilaç miktarları ile ilgilenecekti. Aynı zamanda kıdemli subayların uygun muameleye tabi tutulduklarını temin edecekti. Daha sonra yapılan müzakerelerde subayların durumları ayrıca geliştirilmiştir. İngiltere’de bulunan subay adaylarının neferler arasında bırakıldığı haberi alınması sebebiyle bunların iyi bir surette iskân ve iaşelerinin temini İngiliz delegelerinden talep edilmiştir. İngilizler, bu subay adaylarına neferlere verilen yemeklerden verildiğini kabul etmekle beraber ayrı ayrı yerlerde yemek yediklerini, kendilerine ayrıca ikametgâh tahsisi yapıldığını söylemişti. Tüm esirler en uygun sağlık şartları altında ücretsiz olarak barındırılacaktı. Esirlere ihtiyaçları olan ilaçlar verilecekti. İngiliz delegeleri kendi topraklarında bulunan Osmanlı subaylarına lazım olan ilaç paralarının verildiğini ileri sürerek Osmanlı topraklarındaki İngiliz subaylarına da verilmesini istemiştir. Karargâhların sağlık şartları hakkında savaş esirlerinin ve doktorların fikrinden ve hizmetlerinden faydalanılacaktı. Savaş esiri yedek subaylar, subaylara gösterilen muameleden, savaş esiri subay adayları ise astsubayların en yüksek rütbesine gösterilen muameleden istifade edeceklerdi.[161]

Anlaşmanın 14. maddesinde, esirlerin iaşesi ve erzak tedariki görüşülmüştür. Taraflar esirlere gerek karargahlarında ve gerekse dışında yiyecek, giyecek, elbise veya muhtaç olacakları diğer satın alınacak eşyaların satın alma ve tedarikinde mümkün mertebe kolaylaştırıcı olacaklardı. Himaye eden devlet temsilcileri esirlere göndermek istedikleri eşyayı gönderebilme hak ve salahiyetine sahip olacaklardı. Bu eşyaların esirlere ulaştırılması için mümkün olan kolaylık sağlanacaktı. Türkiye’de savaş esirleri için ivedi olarak gerekli malları satın almak için Hollandalılarla anlaşma sağlanacaktı. Nakilleri gerçekleştirecek araçlarla savaş esirlerine yiyecek vesaire gönderme konusunda ayarlamalar yapılacaktı. Esirlerin memleketlerine iadesine tahsis edilen gemilerin koruma temsilciliği tarafından temin edilen ikmal maddelerini taşımasına da izin verilecekti. Bu gemiler esirlere mahsus erzak ile esirlere gerekli olan eşyaları taşıyacak ve bu erzak ve eşyaların dağıtımı tarafsız Kızılhaç delegeleri veya himaye eden devlet elçilikleri taraflarından yapılacaktı.[162] Bu madde hakkında anlaşma sonrası bazı değerlendirmeler de yapılmıştı. Esirleri taşıyacak vapurlar aynı zamanda esaret hali devam edecek askerlere muhtaç oldukları erzak ve eşyayı da nakledebilecekti. İki tarafın topraklarındaki esirlere gönderilen mektup ve kargoların ulaştırılmasına, içindekilerin tetkik ve teftişine, esirlerin gezinti yapmalarına, karargahlarında din adamları tarafından dini vecibelerin yerine getirilmesine ve firar teşebbüsünde bulunacak esirler hakkında tertip edilecek cezalandırmaya dair olan 16.,                                                                  17.,  18. madde hükümleri; filen

yürürlükte olan ve diğer düşman devletler arasında imzalanmış sözleşme hükümleriyle de sürekli hale getirme kararı alınmıştı. İngiliz delegeleri, Osmanlı topraklarındaki esirlere gönderilmiş mektup ve paketlerin ve bunlardan bilhassa taahhütlü olanların sahiplerine ulaştırılmasında gecikmeler yaşandığını belirtilmişti. Bu gecikmelere sansür işlemlerinin uzun sürmesi sebep gösterilmişti. Osmanlı Hükûmeti sansür işlemlerinde daha etkin çalışacağı konusunda fikir beyan etmiştir.[163]

15. maddede, esirlere gönderilen paketler ve mektuplar konu edilmiştir. Her iki Hükûmet, savaş esirlerine mahsus mektup ve paketlerin sansür ve iletimini hızlandıracaklardır. Kızılhaç veya Kızılay himayesinde gönderilen paketler için özel imtiyazlar tanınacaktı. İngiliz Kızılhacı ile Osmanlı Kızılayı veya tarafsız Kızılhaç Cemiyetleri taraflarından savaş esirlerine gönderilen paketler yolda sansüre tutulmaksızın yollandıkları kamplara en hızlı surette ulaştırılacaktı. Gazeteler hariç her yazılı evrak, matbu veya printed matter işareti bulunacak olan paketler içinde gönderilecekti. Esirler her çeşit yazılı evrakı sansür tarafından kontrol edildikten sonra alabileceklerdi. Osmanlı topraklarına gelince; İngiliz savaş esirlerine mahsus yazılı evrakları içeren paketler, işlemlerin mümkün mertebe hızlandırılması için geçiş sırasında İstanbul’da sansür edilecekti. Bu maddede esirler tarafından yazılan mektupların sayısı ve uzunluğu düzenlenmişti. Haftada iki mektup yazmaları için tüm esirlere izin verilmişti. Her mektup takriben 400 cm kare olacak ve 200 kelimeyi geçmeyecekti. Esirlere haftada iki mektup için kâğıt ücretsiz verilecektir. Her iki Hükûmet, tüm kamplara her kampın matbu adresini içeren cevaplı kart postallar yaptırmak ve bunları dağıtmak imkânını araştıracaktı. Esirlerin alacakları mektuplarda herhangi bir sınırlama olmayacaktı. Esirler tarafından gönderilen mektuplar, esirleri himaye eden devletin elçisi, temsilci, konsolosu veya özellikle ve doğrudan doğruya esirlere ait işlere dair olduğu sabit olduğu takdirde İngiltere, Mısır ve Hindistan’daki gibi esir karargâhları komutanlıkları ve İstanbul’daki askeri otoriteler tarafından esirlerin ikamet ettikleri mahaller idaresine gönderilecekti. Bu takdirde mektubun içeriğine hiçbir surette dokunulmayacaktı. Yalnız kumandanlar bu mektuplara münasip görecek şerhleri ayrı bir kâğıt üzerine yazarak ekleyebilecekleri gibi haberleşmeden elde edecekleri şikâyetler ve iddialar hakkında tahkikat emri de verebileceklerdi. Himaye eden devletlerin elçilikleri, temsilcileri ve konsolosluklarına gönderilen mektupların yukarıda bahsi geçen ve yazılan konulardan başka diğer meselelere ait bazı bölümler içerdikleri sabit olduğu takdirde bu mektupların Harbiye Nezaretine gönderilecekti. Himaye eden devletlerin elçilikleri, temsilcileri ve konsoloslukları tarafından esirlere gönderilecek mektupların içerikleri askeri yetkililerce onaylanırsa esirlere verilecektir. Esirlere gönderilecek diğer tüm mektuplar genel sansür kurallarına tabi tutulacaktı.[164]

Esirlerin kamp içinde ve dışında gezintileri 16. Maddede konu edilmiştir. Subayların şartlı salıverme kapsamında yürüyüşe çıkmalarına izin verilecekti. Savaş esiri subaylar yalnız refakatlerinde bir subay olduğu halde sözleri üzerine kamplar haricinde toplu halde gezinti yapabileceklerdi. Sözlerine aykırı davranıp gezintileri sırasında firar edebilecek olan savaş esirleri mensup oldukları Hükûmet tarafından iade edilecekti.[165]

Anlaşmanın 17. maddesinde, esirlerin dini vecibeleri ele alınmıştır. Savaş esiri din adamları daima dini vecibelerin icrasına memur ve savaş esirlerinin manevi durumlarıyla iştigal edeceklerdi. Sivil din adamları aynı vazifeyi sivil tutukluların bulundukları kamplarda ifa edeceklerdi. Askeri yetkililer dini vazifeler hususunda esirlerin ihtiyaçlarını daima dikkate alacaklar ve din adamlarının muhtelif karargâhlara dağıtımını; asker, subay ve sivil esirlerin bulundukları kamplardaki esirlerin manevi ihtiyaçlarına göre yapacaklardı. Türkler, papazların savaş esirlerine yardımcı olmalarına ve ölüleri gömmelerine izin verecekti. Esirlerin ruhi durumlarını düzeltmek amacıyla yapılacak yardımlara izin verilmesi için tüm kamplara talimatlar gönderilecekti.[166]

18. maddede, savaş esirleri tarafından kaçmaya teşebbüs edenlerin cezalandırması ele alınmıştır. Kaçma girişimlerinin cezası sınırlandırılmıştır. Herhangi bir suç işlemeksizin sadece basit kaçma teşebbüsünde bulunan esirlere 14 günden fazla hapis cezası verilemeyecekti. Firar esnasında veya firar etmek için bir takım hırsızlık, zarar verme ve mala karşı diğer suçlar veya kaçmak için alınması yasak olan bir eşyayı alıp bunun ile kaçarlar için 2 ayı geçmemek üzere hapis cezası verilecektir.[167]

Esirlerin yargılanması 19. maddede değerlendirilmiştir. Tüm duruşmalar mümkün olduğunca hızlı bir şekilde sonuçlandırılacaktı. Herhangi bir esir herhangi bir suçla itham edilecek olursa hakkında tahkikat icra edilecek ve gerek duyulduğunda en kısa zamanda yargılanarak bir hükme varılacaktı.[168]

20.                        maddede, savaş esirlerinin terfileri ele alınmıştır. Savaş esiri tüm subayların terfileri bunları esir eden devlet tarafından tasdik edilecekti. Savaş esiri olan astsubaylar ve erlerin subay rütbesine terfileri esaretlerinden önce vuku bulmuş olmak şartıyla bu terfi esaretleri sırasında kendilerine bildirilmese dahi tasdik olunacaktı.[169]

21.                        maddesinde, esirlere karşı uygulanacak misilleme (mukabele) görüşülmüştür. Esirlere karşı misilleme tedbiri alınacaksa bu tedbirler ancak diplomasi yolu ile tebliğ edildikten sekiz hafta sonra geçerli olacaktır. Bu dönem misilleme tedbirlerini içeren tebliğin ilgili Hükûmet tarafından alındığı tarihten itibaren başlayacaktır.[170]

Bern Antlaşması’nın 3. bölümde, tarafların karşılıklı olarak esirler hakkında bilgilendirilmesi karara bağlanmıştı. Buna göre esir ve ölüm listelerinin daha iyi bir şekilde sağlanması için önlemler alınacaktı. Esirin annesi adına düzenlenen ilave listeler sağlanacaktı. 22. Maddede, esir defterlerine yer verilmiştir. Her iki Hükûmet, esir veya tutuklu esir defterlerini en kısa zamanda düzenleme ve göndermekle yeniden yükümlü olacaktır. Ayrıca kamplarda meydana gelen değişim ve ölümler karşılıklı olarak diğerine sunulacaktı. Her karargâhta esirlerin özel defterleri karargâhlardaki yardım komiteleri vasıtasıyla tanzim edilecekti. Bu defterler, Osmanlı esirleri için Türkçe ve İngiliz esirleri için de İngilizce olarak kaleme alınacak ve asılları ilgili devletlere ulaştırılacaktı. 23. maddede ölüm belgeleri üzerinde durulmuştu. Esirlerin ölüm belgeleri tanzim edilerek en kısa zamanda ilgili devlete gönderilecekti. 24. madde esirler hakkında yapılan tahkikat ile ilgiliydi. Her memleket kayıp veya hasta esirlere mahsus olmak üzere İngilizce ve Türkçe olarak tahkikat evrakı (araştırma formları) düzenleyecek ve bir taraftan İstanbul’da Kızılaya, diğer taraftan Londra’da “Prisoners of War Information Bureau in London”a gönderilecek ve bunlar en kısa zamanda doldurularak karşı tarafa ulaştırılacaktı.[171]

İki taraf arasında imzalanan bu esir değişimi antlaşmasına ek olarak 7 maddeden oluşan bir de bildirge yayınlanmıştır. Bunun 1. maddesi tüm savaş esirlerine yapılan muamele ile ilgilidir. İngiltere Hükûmeti, kendi subayına yapılan muamele ile ne derecede iştigal ediyor ise Osmanlı Devleti de kendi askeri mensuplarına yapılan muamele ile o derece iştigal etme hakkına sahip olacaktı.[172]

Bildirgenin 2. Maddesi, esirlerin yakacakları hakkındaydı. İngiliz delegeleri, İngiltere Hükûmetinin elinde bulunan savaş esiri subaylarının kendilerine lazım gelen yakacağı ücretsiz almakta olduklarını ve alacaklarını beyan etmişti. Osmanlı delegeleri, Osmanlı Hükûmetinin kendi subaylarına yapmakta olduğu gibi savaş esiri İngiliz subaylarına en iyi fiyatla yakacak tedariki için elinden geleni yapmakta olduğunu ve yapacağını beyan etmişti.[173]

3.                        maddede, esirlerin haberleşmesi konu edilmiştir. Osmanlı Hükûmeti Uluslararası Kızılhaç Komitesi tarafından verilen malumatı dikkate alarak Osmanlı memleketine gelen ve buradan gönderilen mektuplar hakkında Viyana’da, bazen de Sofya’da icra edilen sansür muamelesinin kaldırılması veya bu olamaz ise bu ülkede en kısa sürede icra edilmesi için gerekli girişimlerde bulunacağını açıklamıştır.[174]

4.                        madde Hicaz’dan getirilerek Kahire’ye nakil edilmiş olan bir takım kadın ve çocuklara karşı yapılan muamele ile ilgiliydi. Osmanlı delegeleri, Kahire’de tutuklu bulunan Türk kadın ve çocukların şehirden ayrılmalarını talep etmiş; İngiliz delegeleri bu kişilerin geçim sıkıntısından mahrum olarak toplanılmış ve gözaltına almaktan ziyade bir insanlık tedbiri olarak yerleştirilmiş olduklarını iddia etmişlerdi. İngiliz yönetimi bu gözaltındaki kişilere memleketlerine iade olununcaya kadar daha çok serbesti vermeyi kabul etmişti.[175] Sonraki görüşmelerde bu kişilerin hemen memleketlerine iadesi ve hatta vatanlarına dönüşlerine kadar serbest bırakılmalarında ısrar edilmiş, İngiliz heyetin bu talebe muvaffaktı alınmış ve ekin dördüncü fıkrasına ilave edilmişti.[176]

5.                        maddede, subay karargâhlarının tel örgü ile çevrilmesi ele alınmıştır. İngiliz delegeleri, Osmanlı subaylarının bulundukları esir kampların, iğneli demir teller yerine adi demir tellerle veya basit bir tarzda çevrilmesini Hükûmetinden talep edecekti.[177]

6.                        maddede, sivil esirlerin durumu değerlendirilmiştir. Müzakereler boyunca İngiliz delegeleri Osmanlı topraklarında bulunan İngiliz esirlerinin genel durumundan şikâyet etmişler ve endişeli olduklarını söylemişlerdi. Bunun üzerine İngiltere Hükûmetine Mısır’da ilk Osmanlı esir kafilesine reva görülen aşağılama muamelesi hatırlatılmıştır. Devletlerarası hükümlere ve insanlık kaidelerine tamamen aykırı olan bu tarz muameleye karşı Osmanlı delegeleri, bu itilafnamenin her iki Hükûmet tarafından tasdik tarihinden itibaren iki ay içinde sivillere ait ikamet kamplarının kapatılması için İngiltere Hükûmeti tarafından gerekli tedbirler alınmasını istemiştir. Aksi takdirde Osmanlı Hükûmeti de misilleme olarak birtakım tedbirler alma hakkına sahip olacaktı. Osmanlı delegeleri, gelecekte gözaltına alınabilecek 17 ile 25 yaşlarındaki sivil Osmanlı ve İngiliz vatandaşlarının tutuklanacakları yerde memleketlerine iadelerini teklif etmiş, İngiliz delegeleri de bu konuda bağlı olduğu Hükûmete danışmayı kabul etmiştir. Osmanlı topraklarında tutuklu bulunan İngiliz sivillerin çalıştırılması halinde bu uygulama İngiltere’de tutuklu Osmanlı siviller için de geçerli olacaktır. Taraflar, sözleşmeyi en kısa zamanda tasdik etmeyi kabul etmiştir.2308 [178] Fakat aşağıda ele alacağımız üzere bu antlaşma bundan sonraki süreçte önem kazanmasına rağmen iki devletin detaylarda anlaşamaması ve kısa süre sonra da Osmanlı Devleti’nin savaştan yenik çıkması bu anlaşmayı fiilen hükümsüz kılacaktır.

6.5 Bern İtilafnamesi Sonrası Gelişmeler

Şubat 1918’de Bern İtilafnamesi’nde değişimine karar verilen İngiltere ve Osmanlı ordularına mensup hasta ve yaralı savaş esirlerin değiş-tokuş koşulları belirlenmiştir. Birinci bölümde temel prensipler yer almıştır. Buna göre değiş tokuş edilecekler şu şekilde ayrılacaktı:[179]

1.                        Tıbbi öngörülere göre bir yıl içinde iyileşmesi umulmayan, hasta ve yaralılar; durumları tedavi gerektirdiğinden ve bedensel ve zihinsel becerilerinde ciddi azalma olanlar.

2.                        Bedensel ve zihinsel becerilerinde ciddi azalma görülen iyileşemez hasta ve yaralılar.

3.                                            Bedensel ve zihinsel becerilerinde ciddi azalma görülen iyileşmiş hastalar.

4.                                            Bir yıl içinde iyileşmesi umulan hasta ve yaralılar, bu iyileşme hasta ya da

yaralı esaretinin uzamasındansa anavatanın kaynaklarının maiyetine teslim edilirse bu iyileşme daha kesin ve hızlı olacaktır.

5.                        Fiziksel ve zihinsel sağlığı, tıbbi öngörülere göre esaret süresince ciddi tehdit altında görünen savaş esirleri, değiş-tokuşları onları bu riskten koruyacaktır.

6.                        Bunların haricinde, antlaşma aşağıda belirtilen üç sınıf savaş mahkûmu için uygulanabilir:

a)                        Yukarıdaki 5 maddeye dahil olan siviller.

b)                         55 yaş ve üstü siviller.

c)                        17 yaşından küçük ve [...] tarihinde 17 yaşında olmayacak siviller.

İkinci bölümde özel prensipler yer almıştır. Buna göre değiş tokuş edilecekler şu şekildedir:

1.                        Organik zedelenme sonucunda, ciddi ya da işlevsel ardıl tahrifler geçiren tüm savaş esirleri; uzuv kaybı, felç, eklemsel ya da diğer tahrifler; bozukluk bir el ya da bacakta olsa bile veya bir elin veya bir ayağın kaybına tekabül edecek bir afet.

2.                        Bir yıl içinde iyileşmesi öngörülen ve tıbbi açıdan gerekli tedaviyi görme imkânı olmayan tüm yaralı ve hasta savaş esirleri.

3.                        Bir yıl içinde iyileşmesi öngörülen ve tıbbi açıdan, gerekli tedaviyi görme imkânı olmayan tüm hastalar.

Bu kategoriye özellikle aşağıda belirtilenler dahildi:

a)                        Tıbbi öngörülere göre artık iyileşemeyecek ya da ciddi ilerleme göstermiş, herhangi bir organda ilerleyen tüberküloz.

b)                        İyileşmeyeceği varsayılan solunum organlarında tüberküloz harici hastalıklar, (ayrıca her şeyden önemlisi ciğerlerde, bronşitle ya da bronşitsiz gelişen, anfizem; bronşlarda şişme, ciddi astım, gaz nedeniyle zehirlenme vesaire).

c)                        Kan dolaşımı organlarında kronik rahatsızlıklar (örneğin sindirim sisteminde bozulmalarla beraber eğilimli kalp kapakçıklarına değgin, dış yürek zarında ve damarlarda rahatsızlıklar ve de özellikle büyük damarlarda müdahale edilemeyen anevrizmalar vesaire).

d)                                          Sindirim organlarında kronik rahatsızlıklar.

e)                        Boşaltım organlarında ve cinsel organlarda ciddi kronik rahatsızlıklar, en önemlisi, örneğin belirtileri doğrulanan her türde böbrek yangısı (nefrit), özellikle kalp ve damarlarda çoktandır tahrif mevcutsa; aynı şekilde piyelonefrit ve kronik 951

kistler vesaire.

f)                         Merkezi ya da periferik sinir sisteminde kronik hastalıklar; özellikle ciddi nevroz ve histeri; açık belirtileri olan her türde epilepsi.

g)                        İki gözde körlük, ya da sağlıklı gözün düzeltici mercek [gözlük] kullanıldığında yetersiz kaldığı tek gözde körlük; muayeneye göre tek gözde saptanan en az ^ olmak üzere görme yetisinde bozukluk. Bu kategoriye giren diğer göz hastalıkları: karasu, iris yangısı, damartabaka.

h)                       İki taraflı tam sağırlık; ayrıca tek taraflı tam sağırlık, tamamen sağır olmayan kulak bir metre mesafeden konuşulanı duymadığında.

i)                                           Teşhis konamamış tüm mental rahatsızlıklar.

k)                        Metaller ya da başka nedenlerden kaynaklanan tüm kronik ciddi zehirlenmeler (kurşun zehirlenmesi, cıva zehirlenme, morfin, kokain, alkol bağımlılığı, gaz yoluyla zehirlenme vesaire).

l)                         Hareket ettirme organlarında kronik bozukluklar (biçim bozucu eklem yangısı, damla, tahrifatı klinik yolla ortaya çıkartılabilecek romatizmalar).

m)                       Kötü huylu tüm neoplazmalar; cerrahi müdahale ile iyi huylu olup olmadığı yahut hastanın sağlığını tehdit edip etmediği anlaşılamıyorsa.

n)                        Organik bozuklukları saptanabilen her türde sıtma, karaciğer, dalak, hacminde ciddi kronik genişleme, kaşeksi (aşırı zayıflama).

o) Ciddi kronik cilt bozukluklar.

4.                        Mevcut tıbbi bilgiyle iyileştirilebilecek ya da anavatanda uygulanacak yöntemlerle iyileşmesinde ivme kazanacak (deniz seviyesinden yükseklik, deniz iklimi, sanatoryumda tedavi vesaire) her çeşit tüberküloz.

5.                        Tam anlamıyla iyileşme eğilimi göstermeyen, solunum, dolaşım, sindirim, boşaltım ve genital, sinir, duyu organları ve hareket organlarında tedavi gerektiren tüm bozukluklar. Bu paragrafta dile getirilen rahatsızlıklar için en uygunu, mahkûm için esareti sırasında gördüğünden daha iyi bir tedavi sunabilecek anavatanda uygulanacak tedavi yöntemleridir.

Sebeplerinde savaş ve esaret koşullarının yahut benzer durumların etkili ya da belirleyici olduğu özellikle savaş sırlarının sinirsel rahatsızlıkları (kronik yorgunluk, manik depresif veya psikozlar ve buna benzer psikolojik hastalıklar) değerlendirilmesi yerinde olacaktır.

Bu türde her türlü vaka değiş-tokuş edilmelidir.

6.                        Önemsiz olmamaları şartıyla esarete göre anavatanda daha iyi iyileşme imkânı olabilecek tüm yaralanma, lezyon ve sonuçları.

7.                        Organik bozuklukları klinik olarak ortaya çıkarılmayan her türde sıtma (karaciğer, böbrek, hacminde kronik genişleme, aşırı zayıflık) ana vatana dönüşün kesin bir iyileşmede faydalı olacağına hükmedilirse.

8.                        Her türde zehirlenme (özellikle gaz, metaller ve alkoloitler) anavatana dönüşün kesin bir iyileşmede faydalı olacağına hükmedilirse.

Değiş-tokuş kapsamında olmayan esirler de ayrıca tanımlanmıştır. Yayılma dönemindeki göreceli olarak daha az bulaşıcı olan cüzam haricindeki tüm bulaşıcı hastalıklar (bulaşıcı, şiddetli hastalıklar, birinci ve ikinci dereceden frengi, trahom vesaire) 2. bölümün 3. maddesi kategorisine girmektedir. Bu hastalıklar, bir yıl içinde iyileşmesi öngörülen ve tıbbi açıdan gerekli tedaviyi görme imkânı olmayan tüm hastaları kapsamaktadır. Belirlenen bu koşulların mümkün olduğunca geniş bir sağduyuyla ve genel bir biçimde açıklanması ve uygulanması öngörülmüştür. Bu tür hastalıklara özellikle savaşta meydana gelen olaylar ya da esaretin sebep olduğu nevropatik ve psikopatik (savaş esiri psikoastenisi) hastalıklar ile her çeşit tüberküloz dahil edilecektir. Esirler arasında yaygın olan savaş esiri psikoastenisi (karar verme zorluğu, kuruntular, takıntılar, fobiler, kuşku ve verimsiz uğraşlarla kendini gösteren nevroz biçimi) de bu grup içinde değerlendirilecektir. Esirlerin incelenmesi için görevlendirilen doktorların 2. bölümde bahsi geçen örneklerin haricinde ya da bu örneklere uyarlanamayan çok sayıda vaka ile karşılaşması da muhtemeldir. Yukarıda bahsi geçen örnekler sadece tipik olmaları bakımından dile getirilmiştir. Cerrahi bozukluklular bir vakanın kendisine özgü durumu nedeniyle ayrı tutulmuştur. Fiziksel sakatlık olan amputeler buna örnek verilebilir. Özel vaka tiplerini içeren bir liste oluşturmak oldukça zordur. Bahsi geçen örneklere uyarlanmayan özel her bir vakada çözüm yukardaki temel prensibin mantığıyla hareket edilerek sağlanacaktı.[180]

1918 yılının hemen başından itibaren İngiliz ve Türk delegeler arasında İsviçre Siyaset Departmanı Başkanı başkanlığında esir değişimi ve kampların denetlenmesi hususunda gerçekleşen toplantılar yapılmıştı. Bu toplantılar sonucunda kısmen tatmin edici olarak görülen bir anlaşmaya varılmıştı. İki ülke arasında Hollanda Elçiliği de aracılık yapmıştır. Üzerinde anlaşmaya varılan temel konuların başında Tarsus’un batısında ve kuzeyindeki tüm esir kamplarının istenildiği zaman ziyaret edilmesi ve 3.000’e yakın esirin kuzeye getirilmesi gelmekteydi. Bern’de buluşan İngiliz ve Türk delegeler, İstanbul’daki Hollanda diplomatik temsilciği tarafından kampların ziyaret edilmesi konusunda anlaşmaya varmıştır. Ayrıca 1.500 malul Türk savaş esiri karşılığında, 1.000 malul İngiliz ve Hintli muharip esirin karşılıklı olarak derhal değişimine karar verildi. Gerekli ayarlamalar tamamlandıktan hemen sonra başlangıç olarak İngiliz ve Hintli 1.000 malul savaşçının 1.500 Türk malul savaşçıyla değişimi deniz yoluyla derhal sağlanacaktı. Sonraki değişimlerde de tüm siviller ülkelerine iade edilecek ya da takas edilecekti.2311 [181]

İngiltere Hükûmeti tarafından geri gönderme işlemine dair Şubat 1918’de düzenlemeler yapılmıştır. Kullanılan gemi İskenderiye’den Kuşadası’na, oradan Avrupalı esirleri indirmek için Taranto’ya, oradan da tekrar İskenderiye’ye dönecektir. Yaklaşık 3 haftalık arayla en azından 2 sefer yapılacaktı. Kullanılan gemi, özel hastane gemilerinin kullandığı ayırt edici işaretleri kullanarak, yaklaşık 1.000 yolcunun barınmasını sağlayacaktı. İlk değişim, Osmanlı Hükûmetinin 1.000 İngiliz malul esirini göndermek için hazır eder etmez gerçekleşecektir. İngiltere Hükûmetinin ilk hareketten önce gerekli olan 45 günlük süreyi bildirebilmesi için Osmanlı Hükûmeti, hareket tarihini iki ay önceden İngiltere Hükûmetine bildirecektir. Aynı zamanda geminin ismini de açıklanacaktır. Hazırlık işlemleri ağır işlemiş ve İngiltere Hükûmeti gecikmelerden Türk tarafını suçlamıştır.[182]

Türk temsilciliği, İsviçre’ye 2 Şubat 1918’de çektiği telgrafta savaş esirlerinin değişimini etkileyen şartları bildirmiştir. Aynı zamanda mübadele edilecek esirleri taşıyan geminin denizaltı taarruzlarından korunabilmesi için önce Alman Hükûmetinden güvence istendi. Ayrıca esirler İngiltere’ye ait hangi limandan hangi gemilere bindirilecekleri, kaç seyahat gerçekleştirileceği, değişim ne zaman olacağı bilgileri istenmiştir. 3. madde bakımından Alman Hükûmeti, hastane gemisinin kullanılmasını, bu mümkün değilse özel hastane gemileri tarafından kullanılan ayırt edici işaretleri olan bir geminin kullanılmasını önermiştir. 4. madde bakımından değişim, denizaltıların takip edeceği rota bilgilendirildikten 45 gün sonra gerçekleşebilecekti.[183]

Bern İtilafnamesi’ne ek olarak Nisan 1918 yedi maddelik bir ek sözleşme daha imzalanmıştır. Bu sözleşme gereği, Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında gerçekleşen görüşmelerde öncelikli olarak sayı ve niteliklerine bakılmaksızın hasta esirlerin mübadelesi müzakere edilmiştir. Bunun tespiti için ise her iki tarafta İngiliz ve Osmanlı doktorları listeler hazırlayacaktı. Bern’de imzalan anlaşmaya göre İngiltere’ye iade edilecek 1.000 esirin toplanması ve hareket tarihinin belirlenmesi sürecinde işlemler Harbiye Nezareti ve yetkililerce ağırdan alınmış ve İngiltere Hükûmetine bu konuda bir süre bilgi verilmemiştir. İşlerin yavaş ilerlemesinde bir sebep bürokratik işlemlerse de bir diğer sebep Osmanlı Hükûmetinin anlaşmaya imza atmış olmasına rağmen bazı çekincelerinin olmasıdır. Bu arada Mart 1918’de sözleşmenin Meclis-i Vükelaca tasdik edilmezden önce bazı konuları tekrar gözden geçirilmesi için Harbiye ve Hariciye Nezaretlerince değerlendirmeler yapılmıştır. Anlaşmanın onaylanmadan kısa süre önce Bern Konferansı’nda kabul edilen konular bir kez daha Osmanlı temsilcisi Muhtar Bey ve Sadaret makamı arasında değerlendirilmiştir. 3 fasıl ile 24 maddeden oluşan konular arasında malul askeri esirlerin, sıhhiye memurlarının ve sivil esirlerin mübadelesi, nakliye masrafları, esirler karargahlarının ziyareti, komitelerin harp esirlerine yardımı, esirlerin iskan ve iaşesi, kolilerin gönderilmesi ve ulaştırılması, esirlerin gezinti yapmaları, esir kamplarında din adamlarının görevlendirilmeleri, firara teşebbüs eden harp esirleri hakkında tertip edilecek cezalandırılma, harp esirlerinin terfileri ve esirler hakkında bilgilendirmeler yer almaktadır. Genel olarak esirlerin tabi tutulacakları usul ve muameleler değerlendirilmiştir. İngiltere topraklarındaki Osmanlı harp esirlerinden bir kısmının vatanlarına dönüşleri ve diğer kısmının ise en azıdan acılarının hafifletilmesi amaçlanmıştır.[184]

Mutabakatın 3. maddede yazılan malul askerlerin hastalıklarının çeşit ve derecesine göre rütbe ve adeti dikkate alınmaksızın mübadeleleri Osmanlı temsilcileri tarafından teklif edilmiş ve İngiliz temsilcilerince de kabul edilmiştir. Cezalıların genel olarak istisnası uygun görülmüştür. Buna rağmen malul askerlerin çeşit ve derecesine göre rütbe ve adet dikkate alınmaksızın mübadelelerin kabulü hususuna generallerin istisna edilmesi uygun görülmemiştir. Esasen, askeri delegeye böyle istisnalar için talimat verilmemiş ve bu konuda İngiliz delegelerine karşı hiçbir talepte bulunulmamıştır. Ayrıca Kopenhag Konferansı’nda generallerin savaş sonuna kadar tarafsız memleketlerine ikamesine dair Almanya, Avusturya, Romanya ve Rusya delegeleri imza etmiş olmasına rağmen bu maddeye Osmanlı Hükûmeti katılmamıştır. Lordlar Kamarası’nda Lord Newton, Osmanlı Hükûmetinin Avrupalı esirleri tutmaktan gurur duyduğunu ve takas etmek için isteksiz olan Türkiye ile 12 aydır bir esir takası anlaşması düzenlemeye çalışıldığını söylemiştir. Dahası, kendi esirlerine İngilizlerin elinde iyi bakıldığını bilen Türkler için esirler bir gelir kaynağıdır. İngilizlere göre Türkiye’nin elinde yaklaşık 8.000 İngiliz esir bulunmaktadır.2315 [185]

Maluliyeti tayin ve tespit edilecek esirlerin mübadelesinden bahseden 3. madde ile tıbbi muayeneye sonucunu beklemeksizin esirlerden bir kısmının derhal mübadelesini söyleyen 5. madde arasında uyuşmazlık olduğu delegeler tarafından ileri sürülmüş, fakat böyle bir uyuşmazlık görülmemiştir. Osmanlı heyeti temsil başkanı Muhtar Bey’in bu konudaki açıklamasından anlaşılmış olduğu üzere, sözleşmenin tasdik ve kabul edilen listelere göre hastaların ayrılması için uzun bir zamanın geçmesi gerekmektedir. İlk kafilede miktarı İngiliz temsilcisi tarafından teklif edildiği gibi hastalıkları ağır esirlerden oluşan 1.500 malul Osmanlı esire mukabil 1.000 İngiliz malul esir mübadele edilecekti. Bir an önce serbest bırakılması gereken Eyüb Sabri, Zinnun ve Reşid Sadi beylerin de bu ilk kafile arasında iade edilecekleri İngiliz temsilcileri tarafından taahhüt edilmiştir. Teklif, Osmanlı temsilcisi tarafından kabul edildiğinden 5. maddenin kabulü uygun görülmüştür. Hasta esir listelerinin değiştirilmesi de ayrıca delege ve yetkililerce müzakere edilmiştir. Öncelikle, İngilizler ellerinde bulunan Osmanlı esirlerinin adedi Osmanlı topraklarındaki İngiliz esirlerine nispetle takriben beş misli fazlaydı.[186]

Osmanlı Hükûmeti, İngilizlerin iddialarının aksine adil bir mübadeleye hiçbir zaman karşı olmadığını açıklamıştır. Ayrıca, hasta listesinde belirtilen bazı hastalıklara yakalananların adedi hiçbir vakit sınırlamaya tabi tutulmayacaktı. Önceden maluliyetleri rapor ile ispatlananların iadelerine de vakit geçirmeksizin başlanacaktı. Daha önce bir subay ile 80 malul İngiliz harp esiri er memleketlerine gönderilmiş olduğu halde İngiltere’den hiçbir malul esir gönderilmemiştir. Esirlere refakat edecek doktorların oranını belirleyen 7. maddede tadilat yapılması gündeme gelmiş fakat vazgeçilmiştir. Böyle bir düzenlemeye gidilirse İngilizler İngiltere’de kalacak Osmanlı doktorlarının miktarını artırmak isteyecekti. Osmanlı ordusunun doktora olan ihtiyacının malum olması sebebiyle bu maddenin düzeltilmesi yönüne gidilememesi uygun görülmüştür. Gemilerde boş kalan yerlerin miktarına göre Mısır, Kıbrıs ve Malta’da bulunan Osmanlı sıhhiye subayları, ticari gemi mürettebatı ve diğer sivil esirlerden esir takviyesi düşünülmüştür.[187]

Anlaşmanın 8. maddesinde sivil esirler arasında bulunan kadın ve çocukların genel olarak terhisleri ile askerlik hizmeti dahilinde olmayan sivil erkeklerin iadeleri uygun görülse de 17-50 yaş arasında olanların yani askerlik hizmeti dahilinde bulunanların liste değerlendirilmesi suretiyle ve diplomasi yoluyla başa baş mübadelesi kararlaştırılmış ve bu konuda bir değişiklik yapılmasına gerek görülmemiştir. Deniz ticaret gemilerine mensup esirler ve askerin, mülkiye memurlarının, polis ve jandarmaların sivil ahali arasında mübadelesi muvafık görülmüşken ticari gemilerin mürettebatından askerlik hizmeti dahilinde bulunmamaları şartı getirilmiştir.[188]

11. maddede, hamisi bulunan devlet temsilcileri veya delegeleri istedikleri zaman esir karargahlarını ziyaret etmek salahiyetine sahip olacağı belirtilmişti. Bazı Osmanlı yetkilileri hamisi bulunan devlet temsilcileri veya delegelerin bu arzularını yazılı olarak bildirdikten sonra en kısa süre zarfında askeri yetkililerce müsaade edildiği takdirde kampların ziyarete açılmasının daha uygun olacağını ileri sürmüşlerdi. Ayrıca kamp ziyaretlerinde mütekabiliyet ilkesi de benimsenmiştir. Bu sebeple, İngiliz esirleri denetlemek için Hollanda tarafından görevlendirilmiş iki temsilciye, Harbiye Nezareti Türk esirleri ziyaret etmek ve durumlarını incelemek için İsviçreli iki temsilcinin İngiltere’ye gidip göreve başlamadığı gerekçesiyle izin vermemiştir. 13. Maddede, Osmanlı subay adaylarına rütbelerine göre muamele edilmediği düşünülmüştür. Subay adaylarına neferlere verilen yemeklerden verilmekle beraber bu kişiler ayrı ayrı yerlerde yemek yemektedirler. Kendilerine ayrıca ikametgâh tahsisi İngiliz temsilcileri tarafından kabul edilmiş ise de subay vekillere maaş verilmediğinden bu hususun da tekrar dile getirilmesi gerekli görülmüştür. Firara teşebbüs eden harp esirleri hakkında tertip edilecek cezalandırmaya dair 18. madde askerî açıdan değerlendirilmeye muhtaç görülmüştür. Maddede zikredilen adi vaka olarak firar teşebbüsünde bulunanların iki hafta hapis cezasına çarptırılacağı muvafık görülse de başka bir cürüm ile mesela kanun ve emre muhalefet ile birlikte firar edenlerin iki ay hapis ile cezalandırılmasına karar verilmişti. Harbiye Nezareti ve Hariciye Nezaretleri değişiklik tekliflerini karşılıklı değerlendirmiş ve maddelerde bir tadilata gerek görmemiştir.[189]

Askeri doktorların iadeleri durumunda İngilizlerden her 1.000 esir için 1 doktor ve 5 sıhhiye memurunun yerine her 500 esir için 1 doktor ve 5 sıhhiye memurunun alıkonulması daha uygun bulunmuştur. Her iki taraf esirlerin karşılıklı değiştirilmesine başlamadan önce değişimin nasıl yapılacağı konusunda bilgiler almak istemiştir. Değişimin nasıl yapılacağı ise esirlerin sayılarına bağlıdır. Bu konuda komite, her bir kampta yaşıyor olduklarına inanılan her iki taraftaki subay ve asker esirlerin sayısına ilişkin bilgi talep etmiştir. Esir sayıları ardından sıra esir değişimine gelecekti. Burada komite iki konu üzerinde durmuştur. Öncelikle komite, halihazırda geri gönderilmiş olan İngiliz esirler karşılığında borçlu olunan Türk esirlerin Türkiye’ye sevklerinin hızlandırılmasını istemiştir. Bir diğer üzerinde durduğu konu düşman Hükûmetlerin değişim gemisine zarar vermeyeceklerinin garantisini alınmasıdır. Garanti sonrası esirlerin sevki öncesi en az 10 haftanın geçmesi gerekmektedir. Üçüncü sorun alt rütbeli subayların ve diğer esirlerin giyimleridir. Burada da iki ayrı değerlendirme yapılmıştır. Komite, değişim gemisiyle İskenderiye’den gönderilmesi teklif edilen giyeceklerin ayrıntılarını öğrenmek istemiştir. Bunun yanı sıra üzerinde durulan bir başka konu daha vardır. İstanbul’daki Hollandalı Bakan tarafından satın alınan giyecekler kalitesizdir. Bu 2319 sebeple komite, değişim gemisiyle gönderilen ve bazıları kaybolmuş olan giyeceklere ilavede bulunmak için kara yolu ile giyecek göndermelerine izin verilmesi gerektiğini düşünmekteydi. Dördüncü sorun, subaylar için iaşe meselesiydi. Osmanlı Hükûmeti, subay olan esirlere Hükûmet oranlarında ekmek istihkakı uygulamasını, Hindistan’daki subay esirlere bu istihkakın verilmediğini ileri sürerek devam ettirmemiştir. Her iki durumda da subaylar ekmeklerini pazardan satın almak zorunda kalmışlardır. Bu durum ekmeğin ucuz olduğu Hindistan’da çok sorun teşkil etmemekte ancak Türkiye’deki sonuçları esirler açısından kötü olmuştur. Farklı kamplarda ekmek fiyatı 2/6 ile 4/- arasında değişmekteydi. İngilizler Türk subay esirlere ekmek istihkakı verirlerse Osmanlı Hükûmeti de aynısını yapmayı garanti etmiştir.2320 [190]

Mart 1918 tarihi itibariyle Türkiye’deki yaklaşık 1.000 İngiliz savaş esirinin, 1.500 Türk savaş esiri karşılığında değişimi için hazırlıklara başlanmıştır. AE-2 denizaltısı mürettebatının 1.000 savaş esirine dahil edilmesi talep edilmiştir. 1915 yılının Nisan veya Mayıs ayında Marmara Denizi’ne giren ilk denizaltı olan AE-2, Türk hücum botu Peyk-i Şevket ile çarpışmış, ardından Marmara Denizi’ne girişinden birkaç gün sonra Osmanlı donanması tarafından batırılarak 3 subay ve 29 kişiden oluşan mürettebatı esir Türkler tarafından esir alınmıştır. Yaklaşık 3 yıldır esaretleri sırasında en az dördü hastalıktan vefat etmiş ve diğer 8’i de belli zamanlarda ciddi hastalıklara maruz kalmışlardır. Kalan 3 subay ve diğer 25 esirden 1 subay ve 18 esir evlidir. Tüm esirlerin mübadelesi mümkün değilse de önce hasta olanların ardından evli olanların mübadelesinin değerlendirilmelerini önerilmiştir. AE-2’nin mürettebatına ek olarak yedek mürettebat üyesi olan ve AE-2’nin kaybından sonra E-7 denizaltısına hizmet veren 2 Avustralyalı daha Türklerin elinde esirdir. Her iki esir de bekardır ve esaretleri esnasında kapıldıkları bir hastalıkları bulunmamaktadır.[191]

Bir süre sonra ilerleme kaydedilmiş ve Amerikan Elçiliğinden Hariciye Nezaretine 26 Nisan 1916’da hasta ve sakatlığı sebebiyle İsviçre’de ikameti zorunlu görülen esir listesi göndermiştir. İsviçre Ordusu, Hekimi Yarbay Houser tarafından

Bern’de kaleme alınan gözaltı için önem arz eden hastalık, rahatsızlık ve yara izlerinin listesinde şu hastalıklar bulunmaktadır:[192]

1.                          Başlangıç aşamasında olsa bile nefes alma organlarında görülen tüberküloz.

2.                          Diğer organlarda tüberküloz (deri, bezler, iskelet, eklemler, sindirim organları, boşaltım yolları, cinsel organlar vesaire).

3.                          Süreklilik gösteren kronik hastalıklar, kronik kanamalar ve kronik zehirlenmeler (sayrılık, diyabet, lösemi, şiddetli anemi, kolera, karbon oksit, kurşun ve cıva nedeniyle zehirlenme, vesaire) .

4.                          Nefes yollarındaki kronik rahatsızlıklar (nefes daralması, belirgin amfizem, kronik bronşit, astım, zatülcenp, kronik zatülcenp vesaire).

5.                          Dolaşım yolu organları rahatsızlıkları (kalp bozukluğu ve kardiyak kası hastalıkları, anevrizma, belirgin varis, damar sertliği vesaire).

6.                                              Özel ve uzun süreli bir diyet gerektiren sindirim yolu rahatsızlıkları.

7.                          Boşaltım yolu organları ve cinsel organlıklardaki rahatsızlıklar (kronik nefrit, sidik torbası taşları, prostat irileşmesi).

8.                          Merkezi ve periferik sinir sistemlerde kronik rahatsızlıklar (Histeri, epilepsi, Basedow hastalığı, kronik siyatik, felç ve kramp ve sinirsel ciddi diğer rahatsızlıklar).

9.                          Duyu organlarında kronik rahatsızlıklar (karasu, (gözde) saydam tabakada, iriste, damar tabakada vesaire iltihap, kronik ortakulak yangısı vesaire).

10.                         Kalan göz normal bir görüş sağlamıyorsa tek gözün görmezliği ya da kaybı.

11.                                          Kulaklarda sağırlık.

12.                                          İleri derecede yayılmış deri hastalıkları, ülser, akarca.

13.                                          Kronik eklem romatizması, belirgin deformasyonu olan gut.

14.                        Habis huylu neoplazma yahut iyi huylu olsa da belirgin olmak şartıyla fonksiyonel rahatsızlıklar.

15.                                          Yaşa yahut hastalığa bağlı, genellikle sürekli denen yorgunluk hali.

16.                                          Fonksiyonel bozukluklara yol açan şiddetli frengi biçimleri.

17.                                       Subay ve astsubaylarda bir uzvun yitimi.

18.                         Eklemlerde önemli kassal zayıflık, uzun süreceği öngörülen ateşli silahla yaralanma sonucu felç.

19.                         Yukarda bahsi geçen maddeler haricinde, en az bir yıl süreyle askeri hizmete elvermeyen hastalığa ve yaralanmaya bağlı tüm haller (yüz ya da burnun kopması, çıban vb.).

20.                         Yukarda bahsi geçenler kategoriler haricinde olup bunlar kadar ciddiyet arz eden gizil ama komisyonun görüşüne göre titizlik ve ivedi biçimde İsviçre’ye gönderilmeyi gerektiren gizil haller.

Değişimden müstesna tutulan esirler ise şunlardır:

1.                         Özel bir kuruluşta tedaviyi gerektiren tüm sinirsel ve zihinsel hastalıklar.

2.                         Kronik alkolizm.

3.                         Bulaşma dönemlerindeki tüm bulaşıcı hastalıklar.

Anavatana gönderilmek için olması gereken lezyon ya da rahatsızlıkların dizini ise şöyle belirlenmiştir:

1.                         Birden daha fazla uzvun kısmen ya da tamamen yitimi (en azından kol ya da bacağın).

2.                         Eklem kaynaşması, ağır felç, kassal zayıflık ya da büzülme, psödoartroz, anevrisma gibi nedenlerle bir ya da daha fazla uzvun kötürümlüğü; omurilikteki hareketlerde büyük güçlük yaratan lezyonlar.

3.                                          Hastanın bulunduğu bölge ve doğasının tetiklediği sürekli felç.

4.                         Ciddi sonuçları olan beyinsel lezyonlar (hemipleji, ya da beyinsel fonksiyonların bozulması).

5.                                          Ciddi sonuçları olan iliksel lezyonlar (iki yanlı felç ve diğer felç çeşitleri).

6.                         İki gözün kaybı (körlük) yahut bir gözün diğer gözün normal görüşüne oranla 3/1 oranında görüş kaybı.

7.                                          Yüzde ciddi kopuklar ve ağız boşluğundaki büyük lezyonlar.

8.                                          Kötü hali kalıcı olan göğüssel ya da karınsal lezyonlar.

9.                                          İlerlemiş akciğer tüberkülozu.

10.                                       Başka iç hastalıklar nedeniyle kalıcı kaşeksi.

11.                                       İyileştirilemeyen zihinsel hastalıklar.

Hollanda Kraliyet Orta Elçiliği aracılığıyla Hariciye Nezaretine hasta ve yaralı savaş esirlerinin değiş tokuşu için sunulan koşullar Mayıs ayı içerisinde gönderilmiştir. Bu koşullar, İsviçreli otoriteler tarafından Bern İtilafnamesi’ne eklenmeleri için hazırlanmıştı. Osmanlı Hükûmeti, temel prensiplerin 6. paragrafı söz konusu antlaşmaya uygulanamaz olduğu için iptal edilmesini düşünmüştür. Ayrıca özel prensiplerin 3. maddesinde “telafi” kelimesinden sonra “ciddi yürekkası bozuklukları” kelimelerinin arasına yerleştirilmelidir. Son olarak da özel prensiplerde 8. maddeyi takip eden “değiş-tokuş kapsamına girmeyenler” başlıklı paragraf, “bulaşıcı hastalıklar” ifadesiyle bitirilmeli ve paragrafın geri kalanı iptal edilmeliydi. İsviçreli ve Hollandalı yetkililer İngiltere Hükûmetine, eklerin bu şekilde değiştirilmesine yönelik taleplerin Osmanlı Hükûmeti tarafından kabul edilmesi için gerekenleri yapacaklarını bildirmişlerdir.[193]

İtilafnamede yer alan hususların yerine getirilememesinden İngilizler kadar Osmanlı Hükûmeti de rahatsız olmuştur. Harbiye Nezareti, Hariciye Nezaretine 27 Haziran 1918’de gönderdiği yazı ile Kızılayın İngiltere ve Fransa’da bulunan esirlerin ihtiyaçlarının giderilmesine dair yaptığı çabaların yetersizliğinden söz etmiştir. Kızılay, esirlere yardımlar için uzun ve sayısız müracaatta bulunmuş, fakat çok da başarılı olamamıştır. İngiliz ve Fransızlarla Bern’de imzalanan sözleşme gereğince, bu Hükûmetlerin ellerinde bulunan esirleri ziyaret edecek olan hamisi bulunan devlet temsilcileri tarafından esirlerin ortaya çıkacak ihtiyaçlarının doğrudan doğruya giderilmesine gayret edilecekti. Bunun içinde İsveç ve İspanya Hükûmetlerinin temsilcileri ile iş birliği yapılacaktı. Bu işlerin nasıl yapılacağı Kızılay ile müzakere edilip karara bağlanacaktır. İngiltere ve Fransa’da bulunan Osmanlı esirlerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere Kızılay tarafından tahsis edilen meblağın tarafsız bir ülke olan İsviçre tarafından dağıtımı sağlanacaktı. Kızılay esirlerinin ihtiyaçlarının giderilmesine öteden beri çalışıldığını söylemiştir. Fakat var olan araçlarla uzaktan haberleşmeye dayalı bir usul ile yardımların yapılması zor olmuştur. Bern’de imzalanan anlaşma ile Fransa ve İngiltere’de bulunan esirlere Kızılay temsilcileri ile beraber İspanya ve İsveç hükûmetlerinin temsilcilerinin de ziyaret ederek yardım etmeleri kararı alınmıştır.[194]

Osmanlı Hükûmetinin rahatsız olduğu bir diğer konu, yerleri değiştirilen esirlerin anlaşma hükümlerine aykırı olarak İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından kendisine bildirilmemesidir. Bir karargâhtan diğerine nakledilecek harp esirlerinin her iki Hükûmet tarafından karşılıklı olarak Bern İtilafnamesi’nin 22. maddesinin A fıkrasında yazılmış olduğu gibi yekdiğerine tebliği hatırlatılmıştır. Harbiye Nezareti, Hariciye Nezaretine gönderdiği 6 Temmuz 1918 tarihli bir yazıda, harp esirlerinin bir kamptan diğerine nakledilmesi üzerine bağlı olduğu devlete bilgi verileceği hatırlatılmıştır. Kızılay Cemiyetince tanzim edilerek İngiltere Hükûmetine gönderilen listelerde öteden beri bu hususa dikkat edildiği halde, İngiltere’den gelen listelerde kamplarda meydana gelen değişiklere yer verilmemiştir. Listeler ise anlaşma hükümleri gereği taraflarca birbirine gönderilmeye devam etmiştir.[195] Ayrıca, yine bu ayda sivil esirlerin değişimi ile ilgili görüşmelere Mısır’da tutuklanıp Malta’ya gönderilen Mısırlılar da dâhil edilmiştir.[196]

İngiltere Hükûmeti, yakalandıkları hastalık veya mevcut sağlık durumları şüpheli olan ve Bern İtilafnamesi’nin 3. maddesi gereğince, esir kategorisine dahil edilmesi gereken İngiliz subay, astsubay ve askerilerin listesini sunmuştur.[197]

Bern sonrası süreçte Türk savaş esirlerinin değişimine dair Lahey’de düzenlenen konferansta bazı konularda uzlaşmaya varılmıştır. İngiltere Hükûmeti, Temmuz 1918’de İngiliz ve Alman temsilciler tarafından Lahey’de anlaşmaya varılan savaş esirlerinin geri gönderilmelerine ilişkin mutabakata benzer bir şekilde Türklerden esaretinde 18 ayı tamamlamış veya gelecekte tamamlayabilecek olan tüm savaş esirlerinin serbest bırakılmasını teklif etmiştir. İngiliz esaretinde benzer süreyi doldurmuş olan eşit sayıdaki Türk savaş esiri de bu durumda özgürlüklerine kavuşacaktı. Yukarıda belirtilen şekilde geri gönderilen esirlerin gelecekte istihdam edilmelerine ilişkin kısıtlamalar olmayacak ve Bern İtilafnamesi ile belirlenen kısıtlamalar da feshedilecekti. Savaş esirlerinin değişimlerinin kara yoluyla sağlanması ihtimaline karşı gerekli hazırlıkları yapılacaktı. Amirallik savaşçı esirlerin istekleri dışındaki geri gönderilmemesi istemiştir. Geri gönderilmeyi reddetme imtiyazının savaşçı esirler için açık bir şekilde güvence altına alınması konusunda İngiltere’deki tüm birimler hemfikirdi.2328 [198]

Türk ve İngiliz esirlerin mübadele edileceği yer olarak İzmir şehrinin kararlaştırıldığı görülmektedir. Bern İtilafnamesi’nin 5. Maddesinde, ilk kafileyi teşkil edecek malul 1.000 İngiliz ve 1.500 Osmanlı esirlerinin tıbbı muayenelerinin beklemeksizin bir an evvel memleketlerine iade edilmeleri Temmuz ayı itibariyle 7 ay geçmesine rağmen mümkün olmamıştır. İngiltere Hükûmeti Bern İtilafnamesi’nin 9. maddesi gereği, bütün dost ülkelerin Akdeniz’de savaş esirlerinin ülkelerine iadesi sırasında güvenliği sağlamak adına donanma bulundurduğunu açıklamıştır. Esirleri taşıyacak geminin bilgisi 5 gün önce Almanya ve Avusturya makamlarına bildirilecekti. Böylelikle, gemilerin denizaltılarına karşı güvenliği garanti altına alınacaktır. Esirleri taşıyacak gemilerin özellikleri daha sonraki iki devlet arasında gerçekleşen mektuplarda kararlaştırılmıştı. Gemi yaklaşık 1.000 yolcu kapasiteli hastane gemisi olacaktır. İskenderiye’den Osmanlı esirlerini getirecek geri dönüşte 1.000 İngiliz esirini Avrupa’ya götürecekti. İngiliz asker ve sivil esirler Kuşadası Limanı’nda 15 Kasım 1918’de harekete hazır bulunacaklar, 1.500 Osmanlı esirini taşıyan hastane gemisi burada esirleri teslim alacaklardı. Bu konuda Almanya ve Avusturya Hükûmetlerine gerekli tebligatın yapıldığı bildirilmişti. Kış mevsiminin yaklaşması sebebiyle, Osmanlı topraklarında kalacak esirlere gönderilecek erzak ve giyecek yardımını da bu gemi ile gerçekleştirecekti.[199]

İngiltere Hükûmeti hastalıklar bölümünde sivil esirlerle ilgili 6. ve 8. maddelerde bazı değişiklikler önermiştir. Öncelikle askerlik çağında olup hasta olan esirlerin değişimi ele alınmıştır. Osmanlı Hükûmeti kısmen değişiklik tekliflerini kabul etmiştir.[200]

Osmanlı Hükûmeti, İngiltere Hükûmetinin Bern’de imza edilen sözleşme hükümlerinden İngiltere’deki Osmanlı tebaasını haberdar edip etmediğini araştırmıştır. Bu şekilde, İngiltere’de oturan tüm Osmanlı tebaasının sözleşme hükümlerinden kaynaklarından hukukunu korumaya çalışmıştır. Bu sebeple Osmanlı Hükûmeti topraklarında bulunan 17 yaşından 50 yaşına kadar olan İngiliz erkek sivilleri ile kadın ve çocukların bir listesi kendi esirleri değiştirmek amacıyla hazırlanmasına karar verilmiştir. İsveç Elçiliği aracılığıyla Hariciye Nezaretine gelen notada İngiltere’nin elindeki Osmanlı esirlerine mübadele için gerekli tebligatların yapıldığını, 17-50 yaş arasındaki erkek sivil esirlerin listesinin hazırlandığı, Reşid Sadi Bey’in Hollanda’ya gitmek üzere İngiltere’den ayrıldığı, Eyüb Sabri Bey’in Mısır’a gönderileceği ve 1.500 kişilik ilk kafile Osmanlı esirlerinin seçme işleminin tamamlanmak üzere olduğu bildirilmiştir.2331 [201] Hariciye Nezareti, Harbiye Nezaretine gönderdiği tezkerede Ağustos ayı itibariyle antlaşmanın onaylanmasının ardından 4 ay geçmesine rağmen hala hazırlıkların bitmediğini ve Hollanda Hükûmeti tarafından uyarıldıkları yazmaktadır.[202]

Anlaşma uygulanmaya başlanınca Osmanlı Esirlerinin dönüşlerinin önemli kısmı Harbiye Nezareti Seferberlik Tahsisatından karşılanmıştır. İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne iadeye karar verdiği yukarıda bahsi gecen sivil esirlerin masraflarını karşılamak üzere 1.000 lira Hariciye Nezareti veznesine teslim edilmiştir. Osmanlı esirlerinin Hollanda üzerinden dönüşlerine karar verildiğinde dönüş masrafları için Lahey Elçiliğine ödenek gönderilmiştir. Bir ay sonra Enver Paşa, 500 lira daha ödeneğin kısa sürede sağlanacağı bilgisini vermiştir.[203]

Bern’de kabul edilen sözleşme hükümlerince İngiltere’den iade edilecek olan Osmanlı esirlerinin bir vapurla Mersin limanına gönderileceği ve Osmanlı topraklarında bulunan İngiliz esirlerinin de bu vapurla ve Mersin yoluyla memleketlerine gidecekleri haberi Ağustos 1918’de alınmıştır. İngiltere’den iade edilecek Osmanlı esirlerinin güvenlik açısından Kuşadası’na değil Beyrut’a çıkarılmaları icap etmekte olduğu Başkumandanlık vekâletine bildirilmişti. Ancak esir mübadelesinin bu yolla gerçekleştirilmesinin zorlukları olunduğundan Osmanlı esirlerin Mersin’e çıkarılmaları ve İngiliz esirlerinin de Kuşadası’ndan gemiye bindirilmeleri Harbiye Nezaretince daha uygun bulunmuştur. Buradan iade edilecek esirlerin tarihi ve esirleri getirecek geminin denizaltılarına karşı güvenliğinin sağlanması Akdeniz’de deniz kuvvetleri bulunan devletlerce garanti altına alınacaktı.[204]

Evlerine dönecek İngiliz ve Fransız esirler hakkında İstanbul basınında Ağustos ayında haberler çıkmıştır. Fransız esirler kara yoluyla İsviçre’ye sevk edilirken; İngiliz esirler Mersin’den İngiliz vapurlarıyla sevk edilecekti. Mısır’da bulunan Osmanlı esirleri ise önce İskenderiye’ye buradan da İngiliz vapurlarıyla Mersin’e gönderilecekti. Haberde mübadele edilecek İngiliz harp esirlerinden 700’ü malul, 300’ü sivil olmak üzere toplam 1.000 kişi olduğu yazılmıştır. Memleketlerine iade edilecek bu esirlere karşılık, 1.000 Osmanlı esiri de iade edilecekti. Buna göre bir İngiliz vapuru Osmanlı esirlerini Mersin’e getirecek, sonrasında burada bulunan İngiliz esirlerini de memleketine götürecekti.[205]

Esir değişim anlaşması üzerinden neredeyse 8 ay geçmesine rağmen değişim konusunda katedilen mesafenin çok az olması dikkat çekicidir. İngiliz kamuoyu gelinen durumdan dolayı kendi Hükûmetlerini eleştirseler de gecikmede yaşanan tüm sorumluğun Osmanlı Hükûmetinde olduğunu iddia etmişlerdi. İngiliz basınına göre de Türkiye’de bulunan İngiliz ve Hintli esirlerin kötü durumlarına ilişkin yapılan her türlü serzenişe rağmen Hükûmet, artık klişeleşmiş cevabı vermeye devam etmektedir. Esirlerin değişimi hususunda yapılabilecek daha fazla bir şey yoktur. Türkler İngilizlerin elindeki kendi esirlerinin geleceklerine karşı kayıtsız kalmıştır. Herhangi bir anlaşmaya varmak için harekete geçmemektedir. Türkiye’deki 1.000 malul İngiliz esirin 1.500 malul Türk esiri ile değiştirilmesine dair anlaşma Aralık 1917’de Bern’de imzalanmış, İngiltere Hükûmeti anlaşmayı geciktirmeksizin onaylamış, Osmanlı Hükûmetinin anlaşmayı onaylanması dahi 4 ayı bulmuştur.[206]

Aradan bir ay daha geçmesine rağmen esir değişimi konusunda ikmal maddeleri gibi pek çok detayda anlaşmaya varılmasına rağmen mevcut durum istenilen düzeye ulaşmamıştır. İngiltere Hükûmeti, yapılabilecek her şeyin yapıldığını ve anlaşmanın ana noktalarının uygulanmasındaki gecikmenin Enver Paşa tarafından yönetilen ve Almanlar tarafından destek çıkılan İttihatçıların muhalefetinden kaynaklandığını düşünmektedir. Talat Paşa işleri yoluna koyma konusunda istekli görünmektedir. Hem Talat Paşa’ya hem de Enver Paşa’ya mümkün olan her yolla mesajlar gönderilmiştir. Ancak kesin bir sonuç elde edilememiştir. Son bir çaba olarak İsviçre aracılığıyla Osmanlı Hükûmeti ile resmi veya gayri resmi yoldan temasa geçilmesi ve anlaşmanın uygulanması konusunda aracı olması istenmiş, bir temsilcinin Türklerle temasa geçmek üzere İsviçre’ye ve muhtemelen Türkiye’ye gönderilmesi önerisi düşünülmüş, fakat sonuç alınamaz görülmüştür. Türkler bunu kendileri kabul etseler dahi Almanlar veya Avusturyalıların herhangi bir İngiliz’in Türkiye’ye gitmesine izin vermeleri muhtemel değildir. Almanların anlaşmaya karşı oldukları hususunda şüphe yoktur ve uygulanmasını kolaylaştırma yolunda kesinlikle yardımcı olmayacaktır. Bern İtilafnamesi’nin Enver Paşa ve Almanlar tarafından engellendiğine dair parlamentoda bir beyanın yapılması ve halkın gerçekleri öğrenmesi amaçlanmıştır.2337 [207]

İngilizler Bern’de Dr. Behçet Vehbi ile bir görüşme gerçekleştirmiş ve Dr. Behçet Vehbi, Talat Paşa ve Enver Paşa ile kişisel bir görüşme yapacağı ve anlaşmanın uygulamaya geçmesi için çaba sarf edeceği sözünü vermiştir. Yapılan görüşmede Talat Paşa, bunun askeriyeyi ilgilendiren bir husus olduğunu, kendisinin konuya ilişkin elinden geleni yapsa bile askeriye karşı çıktıktan sonra bir şey yapılamayacağını söylemiştir. Enver Paşa ile yapılan görüşmede öncelikle ve özellikle İngiliz esirlere yapılan muamele gündeme gelmiştir. Türklerin savaşın başında temiz savaşçılar olarak esirlerine iyi davrandıkları şeklinde ün kazanmış olmasına rağmen son 2 yıl içerisinde esirlere Türkler tarafından uygulanan muamelenin çok kötü bir izlenim oluşturduğunu ve yalnızca İngiltere’nin değil, tarafsız ülkelerin halkı tarafından da eleştirildiği Enver Paşa’ya söylenmiştir. Enver Paşa bu konuda fazla bilgisi olmadığını, bu konuların özel bir büro tarafından değerlendirildiğini söyleyerek kendisini savunmuş ve konuyla ilgileneceği sözünü vermiştir. Yeni Sultan, kişisel bir politik kabine gibi, özel ve kişisel askeri bir güç de oluşturmuştur. Kendisi, Ordu Başkumandanı pozisyonunu düşünmektedir. Bu nedenle gerçekte Savaş Bakanı olarak değerlendirilmelidir. Enver’in rütbesi de başkumandan vekilinden Genelkurmay Başkanı’na düşürülmüştür. Enver’in itibarı hem Sultan hem de halk nazarında iyiden iyiye azalmış ve mevcut durumda Sultan’ın

ısrarcı olacağı bir konuda itiraz etmeye kalkışamamaktadır.[208]

Raşid Bey, Sadrazam Talat Paşa ile kişisel bir mülakat yapmış ve esirlerin değişimi konusunun aciliyetine mülakatta vurgu yapılmıştır. Talat Paşa, Osmanlı Hükûmetinin imzalanan sözleşmeyi uygulamaya hazır olduğunu söylemiştir. Fakat Almanlar tarafından kışkırtılan Enver Paşa, uygulamayı önlemek için elinden geleni yapmaktadır. Savaş Bakanlığı temsilcisi Albay Seyfi Bey, Enver Paşa tarafından her gün yeni engeller ortaya çıkarmak için kullanılmaktadır. Sadrazam, konuyu incelemesi için bir komite oluşturmuş ve bir rapor hazırlanmasını istemiştir. Esirlerden durumu derhal geri gönderilmeyi gerektirenlerin belirlenmesi için kampa yeni bir sağlık komisyonu gönderilmesine karar verilmiştir. Sadrazam 100 İngiliz esir karşılığında değiştirilen 100 esirin İstanbul’a varışının, İngiliz esirlerin sevklerini kolaylaştıracağını söylemiştir.[209]

İngiltere Hükûmeti ile İsviçre Federal Hükûmeti arasında Eylül ayında yaralı ve hasta savaş esirlerinin değişimlerindeki son durum değerlendirilmesi yapılmıştır. Her iki Hükûmet de anlaşmanın uygulanmasında gecikmenin Türklerden kaynaklandığını düşünmektedir. Türk yetkililerden Fuad Selim Bey’in Talat ve Enver Paşalar ile yaptıkları görüşmeler de bunu ispatlamaktadır. Bern’de gerçekleştirdikleri toplantının sonucu olarak sivillerin ve malullük çizelgesinde tüm malul savaşçıların değişimine ilişkin bir anlaşmaya varılmıştı. Değişimi gerçekleştirmek için bir gemi Türk esirleri İskenderiye’den Kuşadası’na taşıyacaktı. İngiliz esirler de yolculuk için Kuşadası’nda toplanacaklar ve her iki taraf da müttefiklerinden geminin güvenli bir şekilde seyretmesi için güvence alacaktı. Eğer deniz taşımacılığı uygulanabilir olmazsa kara taşımacılığına başvurulabileceği üzerinde durulmuştur. Tüm bunlardan sonra esirlerin değişiminde yaşanacak başarısızlık hiçbir şart altında İngiltere Hükûmetinin eylemsizliği veya isteksizliği sonucu olarak değerlendirilmemelidir. Sorun, Osmanlı Hükûmetinin isteksizliğinden kaynaklanmaktadır ve savaş alanında kesin olarak yenilgiye uğratılmadıkları müddetçe bu tutumun tersine dönme ihtimali çok zayıftır. Diğer yandan bazı gelişmeler ufak bir umut oluşturmaktadır. Değişime hazırlık olarak 1.100 civarında İngiliz esirin Bursa’da toplanmış olduğu bilgisi edinilmiştir. Ayrıca mevcut Sultan’ın

Enver Paşa’ya iyi gözle bakmadığı bilinmekte ve onu bertaraf etmeye hazır durumdadır. İngiltere Hükûmeti anlaşmanın hayata geçirilmesi konusunda ısrarcı ve isteklidir.2340 [210]

İki devlet arasında yaşanan sorunların çözülememesi üzerine Papalık da müzakerelere müdahil olmuştur. Papa’nın Osmanlı esirlerine yardım etmek istemesi İstanbul Hükûmeti tarafından olumlu karşılanmıştır.[211]

Sorunların aşılması maksadıyla Eylül ayında Osmanlı, Avusturya Macaristan, Bulgaristan ve İngiltere Hükûmetleri arasında mülkiye ve harp esirlerin çözülemeyen bazı sorunlarına ve nakline dair bir konferans düzenlenmesi gündeme gelmiştir. Müzakerelere katılma uygun görülmüş delege olarak Bern Askeri Ataşesi Halil Bey tayin edilmiştir.[212]

İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetini savaş esirlerinin değişimine yönelik Bern İtilafnamesi’nin uygulanması adına hiçbir şey yapmamak veya ağırdan almakla suçlamıştır. Bursa’dan 1 Eylül 1918’de yazılan bir yazıda, Türkiye’de bulunan kamplarda malul olduğunu iddia eden İngiliz esirlerin Türk doktorları tarafından ciddiyetle muayene edilmeyerek malul olmalarına rağmen malul kabul edilmediği ve bu sebeple geri gönderilmedikleri iddia edilmiştir. Hintli Müslüman askerlerden ise çok azı malul kabul edilmiştir. İngilizler, Türk tıbbi komisyon üyelerinin tarafsız olana kadar adaletin sağlanacağını mümkün görünmediğini düşünmekteydi. Türk esirlerin ve özellikle Eyüb Sabri Bey ile anlaşmada belirtilen diğer Türklerin serbest bırakılmasını tehir edilirse Osmanlı Hükûmeti üzerinde bir baskı oluşturmak mümkün olabilecekti. Sözleşmenin 3. maddesi savaş esirlerinin rütbelerine ve sayılarına bakılmaksızın geri gönderilmesini öngörmekteydi. Eğer Eyüb Sabri Bey ve anlaşmada özellikle ismi geçen diğer Türkler serbest bırakılırlarsa İngiliz esirlerin serbest bırakılması yönünde Osmanlı Hükûmetine baskı yapmak için hiçbir dayanak kalmayacaktı.[213]

Esirlere dair muameleleri yürüten kurumlardan Kızılay Genel Merkezinden Reşid Safvet Bey Kızılhaç Genel Merkezi’ne Türk esirlerin durumu ve geri getirilmesinde yaşanan sorunlara dair bir yazı yazmıştır. Mısır ve Hindistan bulunan 300.000’den fazla Türk savaş esirleri zor durumdadır ve bir an önce bu esirlerin geri getirmeleri gerekmektedir. Türk savaş esirlerinin geri getirilmeleri için her iki Hükûmet gerekli hazırlıkları yapmıştır. Buna rağmen esirlerin durumu çok kötü olup dayanacak durumları kalmamış ve bu sebeple acele edilmesi gereklidir. Erzakları yok denebilecek kadar azdır. Paraları ise neredeyse hiç yoktur. Büyük savaştan kalan veya esir düşen Türk askerler, 5 yıldır veya daha fazla ailelerinden kopmuşlar ve hiçbiri birbirinden haber alamamıştır. Türk esirler silah tehdidi altında ve zorla çalıştırılmaktadır. Ne Kızılayın ne de Osmanlı Hükûmetinin esirlere yardım edebilecek bir durumu yoktu. Reşid Safvet Bey yazısında, Kızılhaç Komitesi’nin Türk esirlerine yardımcı olmasını ve esirlerin durumunun daha iyi bir hale sokabilmek için her türlü seferberliğin yapılmasını istemiştir.[214]

Diğer taraftan, İngiltere Hükûmeti geri dönüşleri ayarlamadan ve izin vermeden önce Türk ve Arap kökenli esirleri ayırarak esirlere iyilik yaptıklarını düşünüyordur. Eylül 1919’da İnsan Hakları Merkez Komitesi de olaya müdahil olmuştur. Arap ve Türk esirler arasında herhangi bir ırkçılık veya ayrımcılık yapılmamasına dikkat çekilmiştir. Savaş esirlerinin kökenine, dinine ve nerden geldiğine bakılmaksızın esirlerin eşit şartlar altında geri dönüşleri sağlanacaktı. Kızılhaç, İngiliz Kızılhaçına bir yazı yazarak Arap esirlerle aynı şartlarda Türklerin de bırakılmasını, İngiliz devletinden talep etmiştir.[215]

Tam işler yoluna girecek iken bu sefer esir anlaşmasında Alman engeli ortaya çıkmıştır. Eylül 1918’de Avusturya-Macaristan’ın Bern İtilafnamesi maddeleri uyarınca esirlerin geri gönderilmesi için yola çıkan geminin muharip ülkelerden birinin deniz kuvvetleri tarafından saldırıya uğramayacağına dair resmi güvencesi Reuters Ajansı tarafından yayınlanmıştır. Bununla birlikte konu ile ilgili defalarca girişimde bulunulmasına rağmen bu güvence Alman Hükûmetinden gecikmeli olarak ancak Ekim ayında gelmiştir. Osmanlı Hükûmetinin antlaşmanın hükümlerini yerine getirmekte istekli olduğunda şüphe yoktur. Osmanlı Hükûmeti olabildiğince hızlı bir şekilde anlaşmayı yürürlüğe koymayı istemektedir. Ancak, Almanların bunu engellemek için Osmanlı Hükûmeti üzerinde baskı kurmaktadır. Alman Hükûmetinin bu tavrının nedeni, İngiltere ve Türkiye arasındaki uyuşmazlık halinin sürmesini sağlamaktır.2346 [216]

Türkiye malul esirlerin değişiminde İngiltere ile hemfikirdir. Eylül ayında Avam Kamarasında, öncelikle 1.000 İngiliz malul esirin ve buna karşılık gelen Türk esirlerin ülkelerine iadesini sağlayacak yeni bir mutabakata varılmıştır.[217]

Bu sırada İngiliz basını Almanya ve Türkiye’de bulunan savaş esirlerine uygulanan muameleye ilişkin İngiltere Hükûmetini telgraf çekmenin dışında bir şey yapamamakla suçlamaktaydı. Kamuoyu da Hükûmetin kendi esirlerini geri getirme hususunda gerekeni yapmadığı düşünmekteydi. Hem Alman hem Türk Hükûmetlerine vatandaşlarına uygulanan muameleden kendilerinin sorumlu olacağı ve savaş sonrası sorumluların askeri mahkeme tarafından yargılanacakları tehdidinde bulunulmuştur. Böyle bir ima, Enver Paşa’nın yargılanabileceğini düşünmeye sevk etmiştir.[218]

Mübadele konusunda yaşanan sorunlar bir şekilde aşılsa da Osmanlı Hükûmetini bekleyen başka bir sorun daha vardı. Mübadelenin masrafları Osmanlı Hükûmetinin karşılayabileceğinin çok üzerindeydi. On yıla yakın devam eden savaşlar, Osmanlı ekonomisi neredeyse tüketmişti. Bern İtilafnamesi gereğince esirlerin nakil ve seyahat masraflarına harcanmak üzere tedbirler alınmıştı. Bu maddede geçen masraflar, tarafsız devletin hududuna kadar esir eden devlet tarafından karşılanacak ve yolun geri kalanı için gerçekleşecek masraflar esirlerin tabi bulundukları devlete ait olacaktı. Nakliyenin deniz yolu ile gerçekleştiği takdirde, esir eden devlet arazisinde bulunan ve bu gemilerin gideceği yere hareket etmeden önce uğradıkları son limandan itibaren nakliyat masrafları esirlerin tabi bulundukları devlet tarafından karşılanacaktı. Osmanlı topraklarından kara yolu ile iade edilecek Fransız ve İngiliz esirlerinin tarafsız devlet hududuna ve deniz yolu ile iade olunacakların da bindirilecekleri Osmanlı limanına kadar nakliye masrafları ilgili devlet tarafından karşılanacaktır. Osmanlı Hükûmetince daha sonra kabul ve tasdik edilen sözleşme hükümlerine uygun olarak ortaya çıkacak masraflara karşılık olarak 30.000 liranın nereden ödeneceği Ağustos 1918 tarihli tezkere ile açıklanmıştır. Meclis-i Ali-i Vükelaca gerçekleştirilen müzakere neticesinde istenen tahsisatın ödenmesi Maliye Nezaretince uygun görülmüş ise de Maliye Nazırı’nın Avrupa’da bulunması dolayısıyla geri dönünceye kadar ödemenin bekletilmesi karar verilmiştir Osmanlı Hükûmetince tasdik edilen bir sözleşmenin uygulanmasında yaşanacak ertelemeler Hükûmetin şeref ve haysiyetine halel getirebilecekti. Eylül ayında mübadeleye tabi olan İngiliz ve Fransızların, Hariciye ve Harbiye Nezaretleriyle haberleşerek hazırlıklar tamamlanmış hatta bunların yola çıkarılması için vilayetlere tebligat gönderilmişse de vilayet defterdarlıklarınca sevk masraflarının henüz temin edilememesi, Harbiye Nezaretini güç durumda bırakmıştı. Bu durumda işin aciliyeti sebebiyle Meclis-i Vükelaca karar alınarak, Maliye Nazırlığınca acilen esirlerin sevk işlemlerine başlanması için gerekli tahsisatın çıkarılması talimatı verilmeye çalışılmıştı.2349 [219]

Bu arada esirlere verilen elbiselerin esirlerin malı olduğu ve geri alınamayacağı kararı devletlerce kabul edilmiştir. Haziran ayında maluliyetleri sebebiyle memleketlerine iade edilen harp esirlerine Osmanlı Hükûmeti elbise vermişti. Elçilik tarafından esirlere verilip geri alınan eşyanın hastaneden taburcu edilen esirlere verilmesi kararı alınmıştır. Ülkelerine iade edilecek esirlere dağıtılan elbiselerin katiyen geri alınmaması esastı. Hollanda Orta Elçiliği, ülkelerine dönen esirler için temin edilen ayakkabı ve giysilerin iadesiyle ilgili Osmanlı Hükûmetine bir muhtıra vermiş ve esirlere dağıtılan eşya makbuzlarını istemiştir. Ekim 1918’de ülkelerine dönecek olan İngiliz savaş esirlerine sağlanan tüm giysi, ayakkabı ve diğer eşyaların Bern İtilafnamesi’nin 5. maddesinin özel koşulu uyarınca, Askeri otoritelerce alıkonulamayacağı ve söz konusu esirlere bırakılması gerektiği konusunda Osmanlı Hükûmetine ayrıca uyarıda bulunulmuştur. Harbiye Nezareti memleketlerine iade edilecek esirlere verilmiş elbisenin esirlerden alınmamasını, bunun uluslararası hukuk gereğini olduğunu bildirmiştir.[220]

1918’in Ekim ayına gelindiğinde esirlerin çoğunluğu Mısır ve Hindistan olmak üzere Kıbrıs, Malta ve Selanik’te bulunmaktadır. Gerek Mısır ve gerekse Hindistan’da esirlerin çokluğu ve esir kamplarının birbirine uzak olması, İsveç Hükûmetinin Osmanlı esirleriyle iştigal etmek üzere buralarda özel görevli bulundurulmasını güçleştirmiştir. Ayrıca Mısır ve Hindistan’a denizaltı tehdidinden dolayı ulaşım zorluğu yaşanmıştır. Bu sebeple esirlerin ortaya çıkan ihtiyaçları tarafsız ülkelerden temin edilememiştir. Bern İtilafnamesi gereğince, İsveç Hükûmeti temsilcileri, esirler için satın alınması gerekli eşyaları mahallerinden satın alabilecekti. Esirlerin ihtiyaçları, ziyaret ve teftiş masrafları ile karargâhlarda nakdî yardımda bulunulmasını icap eden esirlere verilecek meblağlar İsviçre Federal Bankası vasıtasıyla gönderilecektir. Örneğin İngiltere Hükûmetinden maaş almayan ve Osmanlı ordusunda subaylardan ayrı tutulan yedek subaylara, ihtiyaç içinde bulunan subay adaylarına, küçük subaylara ve hastanede bulunan askerlere ayrıca yardım edilecekti. İlk defaya mahsus 200.000, buna müteakip 50.000 ila 60.000 frank gönderilmesi düşünülmüştü. İsveç ve Osmanlı elçilikleri bu yardım ve teftişlerden ortaya çıkacak makbuzları ve bilgi raporlarını Kızılaya ulaştıracaktı. Mısır ve Hindistan’da bulunan kamplardan ve hastanelerden Kızılayca malul olanlarının listesi de bu ay sunulmuştu.[221]

Bern İtirafnamesi’nin 3. maddesinde zikredilen sınıfa dahil olmaları, muhtemel Osmanlı subay ve askerlerinin isimlerini içeren dört adet liste daha Osmanlı Hükûmetine ulaşmıştır. Bir İngiliz gemisi ile belirli bir tarihte Kuşadası’na 1.000 Türk esirinin getirileceği İngiliz basınına yansımıştır.[222]

Osmanlı Devleti esirlerin deniz yolu ile naklinde Kuşadası’nın yanı sıra Mersin ve Beyrut limanların da kullanılmasını istemiştir. Beyrut’a sevk edilecek esirler için Halep’te 1.000 kişilik barınak hazırlanmasını talimatı vermiştir. Mersin limanının mayınlanmış, Beyrut’a giden yolun ise cepheye yakın olması dolayısıyla bu düşünce hayata geçmemiştir.[223]

Osmanlı Devleti'nin İtilaf Devletleri ile barış görüşmelerine Osmanlı şehzadelerinden biri ile Osmanlı Devleti'nin elinde esir olarak bulunan İngiliz Generali Townshend da katılmıştır. Sadrazamın makamın konu hakkında 23 Ekim 1918 tarihli beyanatı Matbuat Genel Müdürlüğüne aracılığıyla İzmir'de Cosmos gazetesinde yayınlanmıştır. Müzakereler çoğu zaman kesintiye uğrasa da her şeye rağmen iki tarafından iyi niyetleri sonucu devam etmiştir. Gazeteye gönderilen beyanatta İtilâf Devletleri Türkiye arasında müzakerelerin istenilen düzeyde gittiği ve bir konu harç tüm konularda anlaşma sağlandığı belirtilmiştir. Ekim 1918’de Avusturyalılar ve Almanlar evlerine dönmeye başlamış, Türklerin de evlerine döneceği ihtimali artmıştır. Diğer taraftan Sadrazam Kayseri, Bursa metropolitlerini kabulünde meziyetlerini, vatanperverliklerini beğendiği Rumlara sempati beslediğini, onlara mümkün mertebe yardım ve himayede bulunacağını söyleyerek azınlıkların da desteğini almak istemişti.[224]

Bir süre sonra İngiltere Hükûmeti, Lahey’de Almanlarla imzaladığı antlaşmaya benzer bir anlaşmayı Osmanlı Hükûmetine sunmuştur. Esareti 19 ayı geçen ya da geçecek tüm İngiliz savaş esirlerine karşılık yine eşit sürede esir kalmış, eşit sayıda Osmanlı savaş esirlerinin değiş-tokuşunu teklif etmiştir. İngiltere Hükûmeti ayrıca Bern’de kararlaştırılan karşılıklı olarak ülkelerine gönderilecek sivil esirlere, askerlik yaşı gelenlerin de dahil edilmesini teklif etmiştir. Yani sivil esirlerden askerlik çağı sayılan 17-50 yaş arasında olanlar veya esir askerlerden malul olmadıkları için mübadele dışında tutulanlar da aynı miktarda karşılıklı olarak mübadele edilecekti.[225]

Kuşadası, Anadolu’nun batısında bulunan esirlerin değişimi için kullanılacaktır. Güneyde bulunanlar      özellikle de       demiryolu yapımında

çalıştırılanların iadesinde                           ikinci bir yer    olarak Mersin                           limanının                           kullanılması

kararlaştırılmıştır. İlk kafileyi taşıyan gemi 16 Kasım’da Kuşadası’na ulaşacak ve Doktor Emin, Eyüb Sabri ve Zinnun beyleri de getirecektir. Almanya, esirlerin naklini gerçekleştirecek İngiliz hastane gemisine saldırmayacaklarına, harp devam ettiği taktirde Hollanda Hükûmetine terk edilmesi şartıyla garanti vermiştir. Ayrıca Almanya Empire adındaki bir geminin esirlerinin naklinde kullanılmasını teklif etmiştir. Gemi takriben 1.000 yolcu alabilecek kapasitededir. Hollanda Kraliyet Orta Elçiliği 16 Kasım’da malul Osmanlı ve İngiliz askerlerin değiş tokuşunu gerçekleştirmek için Kuşadası’na bir İngiliz gemisinin geleceğini bildirmiştir. Sevkin gecikme sebeplerinden birisi İngiltere’nin istediği gemilerin korunma garantilerin geç gelmesidir. Bu konu ile ilgili olarak iki Hollanda görevli de Kuşadası’na gelecektir.2356 [226]

Mersin’de esir teslimine İngilizler önceden muvafakat ettikleri hâlde Mersin limanının torpillerden temizlenememesi sebebiyle esirlerin İzmir’e nakli ve orada teslimi münasip görülmüştür. Her şeyden mahrum olan askerin kışın şiddetine maruz kalmaması için ikinci ordu mıntıkasında mevcut olan takriben 4.000 esirin İskenderun’dan bindirilmesi için gerekenin yapılması kararlaştırılmıştır.[227]

Osmanlı Hükûmeti, anlaşma hükümlerine sadık kalmış ve İtilaf Devletlerine ait esirleri İzmir’e sevk etmiştir. Dâhiliye Nezareti, Karesi mutasarrıflığına ve Aydın Valiliğine, esirlerin İzmir’e gitmek üzere Bandırma’dan yola çıktığı bilgisini vermiş ve bu esirlerin yolculuklarında her türlü kolaylığın sağlanmasını istemiştir.[228]

2. Ordu Komutanlığı ile Suriye’deki İngiliz yetkilileri arasında yapılan yazışmalar İngilizlerin yaralı ve hasta esirleri İzmir’e nakletmek istediğini göstermektedir. 2. Ordu Komutanı Nihad Paşa, Kasım 1918’de Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetine ordunun terhis edildiği bir esnada esirlerin İzmir’e sevkinin ulaşımda sorunlar çıkaracağı bilgisini vermiştir. İngiliz irtibat subayı Chilton, Türk esirlerinin iadesi için limanın güvenliği ve Mısır’a yakınlığı bakımından İzmir'i uygun olduğunu söylemiştir. Yaralı ve hasta esirleri taşıyan ilk esir kafilesi Kasım ortalarında İzmir’e ulaşmıştır. 4. Kolordu Asker Alma Heyeti Başkanı Albay Süleyman Fethi Bey, Foça'ya getirilen esirlerinin İzmir’e nakledilerek her türlü ihtiyaçlarının karşılandığı bilgisini Harbiye Nezaretine bildirmiştir.[229]

Bu esnada Bern İtilafnamesi için gönderilen heyet Ocak 1918’de varışlarından itibaren takriben iki ay sonra Fransızlarla da müzakereler için 15 gün kadar daha ikamet mecburiyetinde kalmıştır.[230]

Eski Hicaz Fırkası kumandanı bir albayın esaret sonrası verdiği ifadesinde; Seydi Beşir karargâhından yapılan sevkin tarihini öğrenmekteyiz. Albay, subay ve neferlerin İstanbul’a Ekim 1918’in başında ilk kafile olmak üzere sevk edildiklerini Hilvan’da Galib Paşa kampında bulunduğu esnada işitmişti. Esirlerin miktarına ve hareket şekline dair bir bilgisi yoktu. İkinci kafilede kendisi de vardı. Bu kafile İskenderiye’den vapurla 26 Kasım 1918’de İstanbul’a hareket etmişti. Kafilede 49 subay, 708 asker ve 62 aile mevcuttu. İngiliz muavin kruvazörü Noviruh, İskenderiye’den doğruca Foça’ya ve oradan da İzmir’e sevk edilmişti. Nakil sırasında bir müşkilat ile karşılaşılmamıştı. Kafiledeki subay ve ailelere yiyecek olarak; konserve kutu et ile yağsız pilav, çay ve gevrek verilmişti. Diğer kafilede gelen subaylara daha iyi yemek verildiğini işitilmişti. Esirler, İzmir’den trenle Bandırma’ya ve oradan da İstanbul’a nakledilmişti. Ayrıca Aralık 1918’de gönderilen tezkerede esirleri taşıyan Ampir adındaki İngiliz nakliye gemisinin İzmir limanına geldiği yazılıydı.[231]

Yukarıda zikredilen kafilelerle Mısır esir kamplarından yurda ilk gönderilenler malul ve hasta esirler olmuştur. İngiltere askeri yetkilileri tarafından malul esirler arasında yurda iade edilen Gelibolu Seyyar Jandarma Taburundan Abdürrahim’in verdiği ifadede, 14 Aralık 1918’de Türkiye’ye döndüğü anlaşılmaktadır. Süngülü askerlerin muhafazası altında İskenderiye rıhtımına oradan Kızılhaç vapuru ile İstanbul’a hareket etmişlerdi.[232] Balıkesirli hesap memur yardımcısı da malul olarak 1 Aralık 1918’de esaretten döndüğünü söylemiştir.[233] 1918’in sonunda başlayan malul esirlerin evlerine gönderilmeleri 1919’un sonlarına kadar devam etmiştir. Seydi Beşir esir karargâhı dördüncü kampında sevkiyat Mart 1919’da başlamıştır. Her kamptan takriben 10 ila 30 arasında kişi gönderilmiştir. Esirler kamptan otomobil ile trene, tren ile bazen İskenderiye’ye, oradan da vapurla İstanbul’a ulaşmışlardı. Mısır ihtilaflının şiddetli zamanlarında ise trenle doğrudan Port Said’e oradan da vapurla İstanbul’a sevk gerçekleşmiştir. Vapurda istirahatte ve yemekte bir sıkıntı yaşanmamıştı.[234] Mısır esir kamplarında tutulmuş, Yüzbaşı Ali Saib Efendi yarasının iyileşmemesinden dolayı malul esir sayılarak 23 Nisan 1919’da İzmir’e gönderilmiştir.[235] Mısır’da esarette her iki gözünü de kaybeden askerlerden sadece birisi İskilip kazasının Karaviran köyünden Kel Pehlivan oğullarından Mustafa oğlu Ali Çavuş, 26 Temmuz 1919 tarihli ifadesinde Mayıs ayının başında İskenderiye’de vapura bindiklerini ve İzmir’e çıkardıklarını söylemiştir.[236]Kirmasti’nin Dere mahallesinden Kassâb Halil oğlu İbrahim 22 Haziran 1919 tarihinde esaretten İstanbul’a geldiğini ifade etmiştir.[237]

16. Fırka Kumandanı albay, esaret sonrası verdiği ifadesi Mütareke sıralarında ve onu takip eden aylarda ancak muayene sonrası malul olarak yüzer kişilik subay ve 400-500 kişilik er kafilelerinin vapurlarla sevk olunduğunu, asıl sevkiyatının ise ancak Mütareke senesinde başladığını belirtmektedir. Kafilelerin mevcudu nakliyenin kapasitesine göre belirlenmiştir.[238] Sadi oğlu Salih, malulen terhis edildiğini ve birer kat elbise ile 17 Mayıs 1919’da memleketlerine döndüklerini söylemiştir.[239] Tel El-Kebir esir karargâhından dönen iki gözü görmeyen İskilip’in Çavuşoğlu köyünden Onbaşı Mustafa oğlu Osman’ın içinde bulunduğu kafile Nisan 1919’da vapurla İstanbul’a çıkarılmışlardır. Kendisi Haydarpaşa Hastanesinde iki ay kadar yatmış sonrasında Ankara’ya sevk edilmiştir.[240]

Malul ve hasta esirler evlerine daha erken dönmeye başlamıştır. Bu amaçla kamplarda hasta subay ve askerler gerektiğinde hastaneye gönderilmişlerdi. Oradan pek azı kampa geri dönmüştür. Kampa dönmeyenler malul esir sayılarak İstanbul’a gönderilmiştir.[241] Mesela 31 Ekim 1917 tarihinde esir olan iki gözü görmeyen Emin Çöl, 23 ay 7 gün sonra 7 Ekim 1919’da esir bulunduğu Heliopolis kampından memlekete dönüş için ayrılmıştır. Kahire’den yola çıkan esirler Şam, Riyad, Halep, İslâhiye, Osmaniye, Ceylan, Adana, Tarsus yolu ile Mersin’e ulaşmıştır. Giderken cıvıl cıvıl olan şehirler bomboştur. Artık güneyde şehirlere kasabalarda Ermenilerin sesi duyulmaktadır.[242]

Esir nakilleri 1919 yılı başında da devam etmiştir. Empire adlı vapurla Beyrut’tan bir esir kafilesi getirilmiştir. 17. Kolordu Komutanlığı tarafından teslim alındı ve rahatları sağlandıktan sonra 9 Ocak'ta memleketlerine gönderilmiştir.[243] İngilizler taraflarından teslim edilen esirlerin durumu incelendiğinde, düşünülenden çok daha vahim olduğu görülmüştür. Sıhhiye Reisi Muavini İbrahim Tali Bey, 4. Kolordu Asker Alma Başkanlığına esirlerin durumu bildirilmiş ve Ocak 1919'da Sertabip Hasan Kadri Bey durumu belgelendirmek amacıyla esirlerin sağlık durumunu tespit ettirmek üzere görevlendirilmiştir. Ayrıca bir de sağlık heyeti oluşturularak esirlerin sağlık durumundan bir rapor hazırlanmıştır. İzmir’e gelen esirlerin esaretleri sırasında maruz kaldıkları muameleler ayrıntılı şekilde kayıt edilmiştir.[244]

Özellikle savaş devam ederken bizzat savaşa katılmamış ve sadece kolluk gücü olarak görev yapmış jandarma teşkilatına bağlı askerlerin savaşçı ya da sivil esir kategorisinde oldukları kesinlik kazanmamıştır. Şubat 1919’da Malta’da Türk savaş esiri olan Jandarma Yarbayı Halil Rıfat’ın Türk Jandarma subaylarının geri gönderilmelerine ilişkin İngiliz Dışişleri Bakanlığına bir mektup göndermiştir. Mektupta Bern’de varılan anlaşma hatırlatılarak, savaşın başlangıcında aktif hizmete çağrılmamış ve kamu güvenliğinden sorumlu olarak bırakılmış Jandarma subaylarının savaşçı olmadıkları, kendisinin dahil bu durumda olan tüm kişilerin sivil esir sayılarak serbest bırakılmalarını istemiştir.[245]

Harbiye Nezaretine Selanik İngiliz Kuvvetleri Başkumandanı General Milne tarafından gelen 1 Mart 1919 tarihli yazıda hasta ve yaralı Osmanlı askerlerin Romanya yolu ile Budapeşte’den vatanlarına iadesi konu edilmiştir. Gerek kara gerek deniz yolu ile gözlem altında gerçekleşecek nakilleri için Kızılaydan görevli talep edilmiştir.[246]

Haziran 1919’da Kahire’deki İsveç siyasi temsilciliği, denetimi altında Osmanlı esirlerinin işleriyle iştigal etmesi konusunda Kızılay Cemiyetine bilgi notu verilmiştir. Bern İtilafnamesi gereğince, İngiltere ve müstemlekelerinde bulunan Osmanlı esirlerine lâzım gelen yardımın yerine getirilmesi için tarafsız bir temsilcinin bulundurulması kararlaştırılmıştı. Bu sebeple, Kahire’deki İsveç temsilcisi denetiminde İsveçli bir delege görevlendirilmiştir. İsveç Hükûmetine göre Osmanlı esirleri her zamankinden daha çok yardıma muhtaç ve kötü bir hâlde bulunmaktadır. Söz konusu delegenin görevine son verilmiş olduğuna dair söylentiler çıkmış, fakat kısa süre sonra maddi bir hatadan kaynaklandığı Osmanlı Hükûmetine bildirmiştir. İskenderiye’deki İsveç siyasi ve askeri görevliler, Osmanlı esirleri karargahlarıyla hastanelerini ziyaretle de görevlendirilmiştir. Bu sıralarda çok sayıda esirin geri dönmekte olduğu söylenmiştir.[247]

İngiltere Fevkalade Komiserliği, 15 Eylül 1919’da esirlerin serbest bırakılmaları ile ilgili yapılan özel başvuruları bizzat Osmanlı Hükûmetinin başvurusu olmadıkça dikkate almayacaklarını bildirmiştir. Türk savaş esirlerinin yakınları tarafından esirlere merhamet edip ülkelerine iade edilmelerine dair Osmanlı otoritelerinden İngiliz yüksek komiserliği ya da Karadeniz Komutanlığına çok sayıda talepte bulunulmuştur. Bu taleplerin sayısı günden güne artmış ve çoğu durumda ilgili Osmanlı yetkililerince bir yorum veya tavsiye yapılmadan doğrudan İngiliz makamlarına gönderilmiştir. Sadece ülkelerine iadeyi gerçekten hak edenlere öncelik verilmesi için Osmanlı Hükûmeti tarafından usulüne uygun teklif edilen esirlerin tercih edileceği açıklanmış, dışındaki Türk esirlerin serbest bırakılmasıyla ilgili hiçbir adımın atılmayacağı Osmanlı Hükûmetine bildirilmiştir.[248]

Osmanlı harp esirlerinin iadesine karar verildiği İngiliz Komiserliğince Osmanlı Hükûmetine Eylül ayı içinde iletilmiştir. Esirler arasında bulunan subaylardan bir komisyonun teşkil ile hemşeri olanlarının bir araya toplanılarak doğum yerlerine en yakın iskelelere çıkarılmalarına İngiltere Hükûmetinin razı göstereceği düşünülmüştür.[249]

Sadaret makamına gönderilen 21 Eylül 1919 tarihli yazı, esirlerin dönüşleri için gerekli ödeneğin olmamasından ve mali imkânsızlıklardan bahsetmektedir. İtilaf Devletleri, elindeki Osmanlı esirlerinin vatanlarına kavuşturulmaları amacıyla sarf edilecek ödeneğin temininin gerekli olduğu; Mütareke komisyonunda Osmanlı askerî delegesi tarafından gündeme getirilmiştir. Bu paranın tedarik olunamaması durumunda, miktarı yüz binleri geçen esirler alışamadıkları iklimlerde yavaş yavaş mahvolacaktır. Her şeyden ziyade memleketin insana ve çalışacak kollara ihtiyaç duyduğu bir zamanda bu esirlerin dönmeleri için bu paranın bulunması gerekmektedir. Her ne kadar para bulmak işi bu Maliye Nezaretince ait bir görev ise de masrafların çokluğu sebebiyle sadaret makamından bu ödeneğin karşılanması gerekmektedir. Mâliye Nezaretinden bu emre tahsis edilebilecek para miktarının tespit edilmesi öncelikle istenmiştir. Bu ödenek, en fena iklimlerde yaşayan esirlerin dönüşüne sarf edilecektir. Kızılayın da aynı maksat için verebileceği ödeneğin azlığına ve çokluğuna bakılmayarak bu kurumdan da yardım alınacaktır. Devlet büyüklerinin ve zenginlerin ön ayak olmaları şartıyla genel bir yardım defteri tutulacak ve para toplanacaktır. Ayrıca bazı rüsum tarhından da vergiler alınacaktır. Son olarak iç ve dış borçlanma da yapılacaktır. Buradan anlaşılmaktadır ki İngilizler esirleri geri göndermekte istekli olduğu halde Osmanlı Devleti kendi esirlerini almak için ödenek bulmakta zorlanmaktadır.[250]

Eylül ayında Mondros’ta kalan ve dönüşü bekleyen esirlerin durumu değerlendirilmiştir. İngilizler Mondros’ta 7.000 değil, sadece 700 Türk savaş esirinin bulunduğu belirtmiştir. Amirallik, Mondros üssünün boşaltılmakta olduğunu ve bu bağlamda Limni, Gökçeada ve Bozcaada’daki deniz garnizonları konusunda değerlendirilme yapıldığını açıklamıştır. Adaların kime ait olduğu konusu çözüme kavuşana kadar bu garnizonlar geri çekilemeyecektir. Limni’de bulunan 700 Türk savaş esiri geri gönderilebilirse oradaki garnizon makul bir oranda azaltılabilecektir.[251]

11 Ekim 1919’da Harbiye Nazırı Cemal Paşa tarafından Hariciye Nezaretine, İngiltere Hükûmetinin elinde bulunan Osmanlı esirleri arasında yaygın bir surette devam etmekte bulunan hastalıklar hakkında bilgi istemiştir. Mütareke komisyonunda devam eden müzakerelerde İngiltere Hükûmetinin esirlerin iadesine yatkın olduğu anlaşılmıştır. Ancak bunun için öncelikle nakliye masraflarının tedariki gerekmektedir. Bu konuda nezaretçe teklif edilen tahsisatının tedarik edilmesi ve verilmesi konusunda çalışmalar devam etse de birçok esir aile ve velilerin nezarete müracaat ederek ücretin kendileri taraflarından karşılanması suretiyle esirlerinin getirilmesini talep etmiştir. Böylece birçok esirin Hükûmete yük olmadan getirilmesi mümkün olacaktır.2382 [252]

İstanbul İngiliz Yüksek Komiserliği, Osmanlı Devleti ile barış antlaşması imzalanmadan esirlerin memleketlerine geri döndürmeleri konusunda bazı ihtilafların olduğunu İngiltere Savaş Bakanlığına yazmıştır. Barış antlaşması imzalanmadan Türk esirlerinin serbest bırakılmasına Fransa Yüksek Komiseri de karşı çıkmıştır. Buna rağmen İngiliz Yüksek Komiseri, Aralık 1919’a kadar bırakılan esirlerin sayısını vermiştir. Ağustos 1919’dan Aralık 1919’a kadar 36.000 İngiliz esiri İstanbul’dan memleketlerine gönderilmiştir.[253]

Esirlerin aileleri ile haberleşmesi geri gönderilecek esirlerin müzakerelerinde görüşülen başka bir konudur. İngiliz Yüksek Komiserliği İngiliz postanelerinin İtilaf Devletlerinde bulunan Türk esirler için taahhütlü mektupları kabul edeceğini Hariciye Nezaretine bildirmiştir. Hariciye Nezareti de konu hakkında 27 Ağustos’ta Harbiye Nezaretini ve Posta-Telgraf ve Telefon Genel Müdürlüğünü bilgilendirmiştir.[254]

Türk esirlerin İngiliz topraklarından gönderilmeleri İngiliz maliyesine önemli yük getirmekteydi. İngiliz ekonomisine ağır yük getiren bu maliyet devlet kurumları arasında da tartışılmıştır. Denizcilik Bakanlığı öncelikle esirlerin sevk maliyetinin Maliye Bakanlığınca temini talep edilmiştir. Fakat İngiliz Hükûmeti, diğer düşman devletlerin, savaş esirlerinin dönüş masraflarını barış anlaşmasıyla kendilerinin karşıladığını ileri sürerek Türk esirlerin de dönüş maliyetinin Osmanlı Hükûmetince karşılanmasını istenmiştir. Türk savaş esirlerinin geri gönderilme masraflarının Osmanlı Hükûmetinden temin edilmesine dair hüküm Sevr Anlaşması’nın 210. maddesinde düzenlenmiştir. Fakat anlaşma onaylanmamıştı ve İngiltere Hükûmeti teknik olarak Türkiye ile savaş halindedir. Bu nedenle, bu maddeye dayanarak bir hak iddia etmek mümkün değildir. Türkiye’ye sunulacak talepler açısından, Türkiye ile bir anlaşma yürürlüğe girmeden bir adım atılamamaktadır. Türkiye ile yapılacak olan yeni anlaşmaya Sevr Anlaşması’nın 210. maddesine denk düşen bir madde eklenmesi için çaba sarf edilecektir.2385 [255]

Ocak 1923’de de Avusturyalı, Bulgar, Macar ve Türk savaş esirlerinin geri gönderilmeleri ile ilgili olarak yapılan masraflar Ordu Fonu tarafından çıkarılmıştır. Beyanlardan görüleceği üzere geri alınabilir miktarlar aşağıdaki gibidir: Avusturya £9,602.5.4, Bulgaristan £6,477.2.9, Macaristan £9,492.16.2 ve Türkiye £814,774.13.6’dır. 10 Temmuz 1923’de Yüksek Temsilciler, Dışişleri Bakanlığı tarafından tüm taleplerin alınmış olduğunu ve miktarları aşağıdaki gibi olduğunu bildirmiştir:           Avusturya £22,530.19.10, Macaristan £9,735.18.2, Bulgaristan

£6,567.2.9, Türkiye £870,019.5.11’dir. Barış Anlaşması olarak Lozan Anlaşması’nın imzalanması ardından ise Türkiye’ye karşı bir talepte bulunulamamıştır. Ağustos 1923’den sonra Bulgaristan ve Türkiye bakımından herhangi bir ilave masraf bildirilmemiştir.[256]

6.6 Esirlerin Geri dönüşleri

Esirlerin toplu dönüşleri her ne kadar Modros Mütarekesi sonrası gerçekleşse de savaş boyunca karşılıklı olarak mübadele edilen esirler olmuştu. Her iki taraf için önemli addedilen esirlerden hariç ağır yaralı, hasta ve sağlık personelinin değişime öncelik verildi. Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası fiilen hükümsüz kalan Bern İtilafnamesi sonrası kesintiye uğrayan esir değişimi Mütareke’den ancak bir sene sonra başlayabilmiş ve kısa süre içinde kamplarda tutulan esirler özgürlüklerine kavuşmuştur.

6.6.1                       Irak ve Suriye Bölgelerindeki Esirlerin Geri dönüşleri

İngilizler bölgede bulunan kamplardan esirleri toplu halde göndermeden önce itilafname gereği bazı sağlık personelini öncelikle iade etmiştir. İki devlet arasında sözleşme imzalanmış olmasına rağmen sağlık personelinin iadesi zaman almıştır. İadelerde yaşanan sorunlarda çoğu zaman Kızılay ve Kızılhaç devreye girmiştir. Kızılay, Mart 1919’da Mezopotamya ve Suriye’deki sağlık personeli olan esirlerin geri gönderilmeleri amacıyla Kızılhaçtan konuya müdahil olmasını talep etmiştir. Osmanlı bu esirlerin hizmetine ivedilikle ihtiyaç duyduğunu bildirmiştir. Londra Savaş Merkezi Askeri İdare Kurulunun, Mısır ve Hindistan’da alıkonulmakta olan ve savaş esirleri ile ilgili sıhhi görevlerde ihtiyaç duyulmayan Türk sağlık personelinin fırsat doğduğunda geri gönderilmeleri talimatını Kızılaya bildirilmiştir.[257]

Irak bölgesinden firar ederek gelen ve Haziran 1919’da Diyarbakır’da ifadeleri alınan 13 esirin verdikleri bilgilere göre 16 sıhhiye subayı, 18 nefer, köy sancak eski kaymakamı ve bazı kişiler İngiliz muhafazası altında Musul’dan yola çıkarılmıştı. Bu kişiler, 28 Haziran günü Demirkapı’ya ulaşmıştı. Bunları aldırmak üzere 5. tarafından Demirkapı’ya vasıta gönderilecekti. 13 esirin firarından yaklaşık 15 gün sonra Irak bölgesinde bulunan esirlerden 24 nefer daha firar ederek teslim olmuştu. Bunlar yolda soyulduklarından çıplak denecek bir surette gelmişlerdi. Bağdat çevresindeki kamplardan firar ederek gelen esirlerin çokluğuna ve bölgede yağma olaylarına bakılırsa Irak’taki İngiliz subaylarının azalmış olduğu akla gelmektedir.[258]

İngiliz makamları tarafından 8 Haziran 1919’da Harbiye Nezaretine doktorların iadesi konusunda bilgi verilmiştir. İngilizler Musul’un tahliyesi esnasında 13. Kolordunun isteği üzerine Dicle grubuyla beraber esir doktorların iadesine de karar vermiştir. Bu karar ardından 18 doktor ve eczacı, takriben Ocak ayında Musul’a getirilmiş ve daha sonra iade edilmeyerek Zaho’ya gönderilmiştir. Zaho’ya vasıta gönderildiği halde bu kişilerin Musul’da bulundukları ve iade edilmedikleri 13. Kolordu tarafından sonradan öğrenilmişti. İade edilmek üzere Zaho’ya kadar getirilmiş bu esirlerin Bern İtilafnamesi hükümlerine göre mütekabiliyet ilkesi gereği İstanbul’a gönderilmeleri İngiliz Yüksek Komiserine bildirilmiştir.[259]

Askeri İdare Kurulu Irak’ta (El-Cezire) 20.000 nefer esirin iade edilmesine karar vermiş, bu karar Osmanlı Hükûmetine ulaştırmıştı. Bu askerlerden Anadolu vilâyetleri halkı da İstanbul’da teslim edileceğinden gelecek askerlerin hiçbir gecikmeye sebebiyet vermeksizin evlerine ulaştırılması ve sefalete maruz kalmaması için gerekli tedbirler alınmıştı. Esirlerin karşılanması, iskân, iaşe ve memleketlerine sevk veya kıtalarına katılmalarına dair işlemleri, Eylül 1919’de çıkan karar ile Üsera Muamelat Şubesi’nce yapılacaktır Gelecek esirler arasındaki subaylar ellerine vesika verilerek Muamelat-ı Zatiye Dairesi’ne gönderilecektir. Yaşı geçmiş askerler hakkında da ordu dairesinden alacağı talimata bakılarak muamele edilecektir. Esirler arasında sivil veya mülki memur olanlar ilgili dairelere müracaat ederek serbest bırakılacaktır.[260]

Üsera Muamelat Şubesi Müdüriyetine 14. Fırka Eski kumandanı Albay Sami Sabit Bey tayin edilmiştir. Sami Bey’e derhal hazırlıklara başlaması emri verilmiştir. İstanbul’a gelmiş mevcut esirlere dahi Selimiye Kışlası’nda yeterli yer yoktu. Bu işle görevlendirilen İstanbul, Konaklar Müfettişliğinin bu izdihama acilen çare bulmasını istemiştir. Konaklar Müfettişliği hariç ayrıca Ordu Dairesi, Muamelat-ı Zatiye, Sıhhiye, Levâzımât-ı Umumiye, Muhasebat Başkanlığı ile Üsera Muamelat Şubesi de sorunların çözümü için görevlendirilmiştir. Ayrıca gerekli tedbirlerin alınması konusunda 25. Kolordu kumandanlığı da yetkilendirilmişti. Bu kurumlara gerekli hallerde inisiyatif yetkisi de verilmişti.[261]

Memleketlerine dönmekte olan esirlerin mensup oldukları vilayetlere gruplar halinde dönmeleri ve iki sınıfa taksim edilmeleri planlanmıştır. Van, Bitlis, Diyarbakır, Elaziz vilayetleri halkından olanların Cizre’de 13. Kolordu’ya teslim edilecekleri, bu 4 vilayetten daha batıda olanların deniz yolu ile İstanbul’a getirilecekleri İngiliz İrtibat Zabitliğinden bildirilmiştir. Ayrıca İstanbul’a Anadolu treniyle getirilmeleri de gündeme gelmiştir. Trenle geldikleri takdirde memleketleri yakın olan esirlerin yol üstü istasyonlarda indirilmesi için Anadolu dahilinde tedbir alınacaktı. Bununla beraber, esirlerin İstanbul’a teslim edileceği varsayılarak İstanbul’da da çalışmalar yapılmıştır.[262]

Esirlerin Cizre’de teslimine ve bunların rahat ve sorunsuz bir şekilde memleketlerine sevkine 13. Kolordu Kumandanlığı görevlendirilmiştir. Bu esirlerin köylerine kadar rahat bir şekilde ulaştırılmaları ve her yerde herkesten yardım görmeleri için planlamalar yapılmıştır. İstanbul’a gidecek esirler için İstanbul Muhafızlığı başta olmak üzere görevli tüm resmi dairelere gerekli emirler verilmiştir. Senelerden beri vatanlarından ayrı kalan askerlerin dönüşleri sırasında zayiata uğramamaları için her türlü tedbir alınacaktı. Kolordu, bu esirler için mülki yöneticilerin her türlü vasıtasından istifade edebilecekti. Teslim alınan kafilelerden ne kadarının memleketlerine sevk edildikleri ne kadarının kıtalarına dahil olundukları ayrıntılı olarak kolordu tarafından kayıt altına alınacak ve Erkân-ı Harbiyeye bildirilecektir.[263] Bu arada Batı Anadolu ve Trakya’daki kolordular ve askeri yetkililikler, gelecek esirlerin kabul ve nakillerinde herhangi bir sorun yaşanmaması için gerekenlerin yapılması hususunda uyarılmıştır.[264]

Esirlerin evlerine dönmelerinde en hızlı yol deniz vasıtalarıydı. İngilizler Mısır’daki muhtemel sıkıntılardan ötürü esirlerden bir an önce kurtulmak istiyorlardı. Bu nedenle gerekli deniz taşımacılığı imkanlarının olmaması durumunda esirlerin Irak ve Suriye’den demiryolu geri gönderilmeleri de değerlendirilmiştir. Kara yolu ile dönüş gerçekleşirse bölgenin Fransız idaresinde olması sebebiyle Fransa Hükûmetinden de onay istenecekti. Bu sebeple zaten yorgun ve hasta olan esirlerin gelişi daha da gecikecektir. Esirlerin güzergahlarının güvenliği de ayrıca sorundur. İstanbul işgal altında olduğu için deniz sevkiyatında Galata’daki İngiliz yetkililerden vize almak zorunluydu. Vizeler Galata Merkez Rıhtım'daki İngiliz “I.A.P.B.” şubesinden alınacaktı. İrtibat Subaylığı, Anadolu’ya sevkiyatın başlatılmasına savaş esirlerinin isim cetvelleri hazırlanması, her kazadaki kişileri ihtiva etmek üzere takım takım gönderilmesi ve takımların küçük kafileler halinde olması durumunda izin verecekti.[265] Bu nedenle, Halep ve Diyarbakır’a gidecek olan esirlerin Ulukışla’dan itibaren karayoluyla seyahat etmeleri önerilmiştir.

Irak ve Suriye’den gelecek 20.000 esir öncelikle Nusaybin’e gönderilecektir. İngiliz Dışişleri Bakanı Earl Curzon’un da Mezopotamya’dan dönecek Türk savaş esirlerinin Kuzey Suriye üzerinden sevk edilmeleri şartıyla Nusaybin’e gönderilmelerine bir itirazı yoktu. Bağdat’ın Nusaybin sınırına haftalık 2.000 kişinin gelebileceği ve ilk grupta 12.000 kişinin olması öngörülmüştü. Esirlerin ve sevkte görevli birliklerin demir yoluyla Kuzey Suriye üzerinden geçişlerine dair bilgiler Fransız yetkililere verilmiştir. Fransa Savaş Bakanlığı, Londra’daki Savaş Merkezinin isteğiyle, 18.000 Türk savaş esirinin demir yoluyla Kuzey Suriye ve Kilikya üzerinden Konya’ya doğru geri gönderilmesini kabul etmiştir. Bu geri göndermeler vakti gelince deniz yoluyla gerçekleştirilecektir.2396 [266]

Osmanlı açısından deniz yolunun tercih edilmesi nezaret ve diğer mülki ve askeri yetkililer için daha zordu. Demiryolu ile 13. Kolordu Komutanlığınca fazla bir müşkilata gerek kalmadan esirler memleketlere dağıtılacakken; deniz yolu ile İstanbul’a getirilen esirleri daha meşakkatli günler bekliyordur. Ayrıca mülkü ve askeri yetkililere daha fazla yük düşecektir. Esir sayısı fazla olan İstanbul’da yeni gelen esirlerle izdiham da yaşanacak ve esaret hayatlarında karşılaştıkları sefalet, bu şekilde İstanbul’da da devam edecekti. Zaten yetersiz olan Selimiye Kışlası’ndan başka esirleri barındıracak yerlerin bulunması zorunlu hale gelecektir. Harbiye Nezareti, Ekim ayında 13. Kolordu, 25. Kolordu ile Erkân-ı Harbiye şubelerine 6 maddeden oluşan bir kararname göndererek deniz yolu ile gelecek esirlerin sıkıntılarını azaltmayı amaçlamıştır. Buna göre İngilizlerin esareti altında bulunan askerlerden 20.000 er iade edilecektir. Bunlardan Van, Bitlis, Diyarbakır, Elaziz vilayetleri halkından olanlar Cizre'de teslim edilecektir. Esirlerin Cizre'de teslimine ve memleketlerine gönderilmesine veya seneleri dikkate alınarak işlem yapılmasına 13. Kolordu Kumandanlığı görevlendirilmişti. Bunun için kolordu bölge İngiliz kumandanıyla iletişim sağlanacaktı. Esirlerin dönüşleri sırasında herhangi bir kayba uğramamaları için 13. Kolordu Kumandanlığı her türlü tedbiri almakla görevlendirildi. Harbiye Nezaretinin Ordu, Sıhhiye, Levazımat-ı Umumiye daireleri ve Üsera Muamelat Şubesi gerekli görüldüğü takdirde kolordu tarafından resen görevlendirilebilecekti. Kolordu bu esirler için mülki cemiyetlerin her türlü vasıtalarından istifade edebilecekti. Teslim alınan kafilelerden ne kadarının memleketlerine sevk edileceği ne kadarının askeri kıtaata gönderileceği tespit edildikten sonra memleketlerine veya kıtalarına gidecekleri tarih kolordu tarafından Erkân-ı Harbiyeye bildirilecekti.[267]

Süreç hazırlanırken 25. Kolordu Komutanlığı ile Erkân-ı Harbiye-i Başkanlığı şubelerinin ortaklaşa yapacağı çalışmaların çerçevesi Erkan-ı Harbiye tarafından belirlenmiştir. İngiliz Genel Karargâhı tarafından El-Cezire’den gelecek 20.000 askerden Anadolu vilayetleri halkından olanların İstanbul’a gönderileceğinden, bu kişilerin hiçbir gecikmeye ve sefalete maruz kalmaması için tedbirler alınmıştı. Esirlerin karşılanması, barındırılması, iaşe ve memleketlerine sevk veya senelerine göre kıtaata gönderilmeleri hususu Üsera Muamelat Şubesince yapılacaktı. Her türlü malzeme tedariki hususu yine bu şubenin müracaatı ile sağlanacaktı. Üsera Şubesi gelecek esirler arasındaki subayların ellerine bir belge vererek Muamelat-ı Zatiye dairesine gönderecektir. Askerler hakkında da ordu dairesince alınacak karara göre işlem yapılacaktı. Esirler arasında sivil veya mülki memurdan olanlar kurumlarına müracaat etmek üzere serbest bırakılacaktı. Tüm bu işlemlerin yerine getirilmesinde hiçbir aksaklığın yaşanmaması için bütün yetkili makamlara gerekli emirler verilmişti. Mesela Bahriye Nezareti esirleri nakledecek vapurların tahsisi için görevlendirilmiştir.[268]

Mütareke komisyonda Türk esirlerin durumunu gündeme getiren Yarbay Kemal Bey, Harbiye Nezaretine ulaştırdığı raporda, esirlerin durumu hakkında bilgiler vermiştir. Raporda özellikle Mısır’dan getirilen esirlerin hasta olmalarından şikâyet edilmiş ve bu konu hakkında İngilizlere serzenişte bulunulmuştur. Mısır ve Hindistan’da bulunan esir 100.000’nin üzerindedir. Bu şartlar altında İngilizler esirleri peyderpey gönderilecekti. Bu şartlar altında Akdeniz, Gülcemal, Reşid Paşa vapurlarının Alman ve Rus esirlere değil Türk esirlerin nakline verilmesi teklif edilmiş fakat reddedilmişti. Berlin'deki elçilik kaldırıldığından burada imzalanan sözleşmeler de geçerliliğini yitirmişti. Bu şartlar altında esirlerin kısa sürede gelmesi mümkün görülmemekteydi. Vapur tedariki sorunlar arasında en önemlisi olmuştur. Görüldüğü gibi vapurun yeterli olmaması veya yabancı esirlerin nakline verilmesi Türk esirlerin yurda dönüşünü İngiliz inisiyatifine bırakmıştı.[269]

Nihayet Kasım 1919’da İngiltere Hükûmetinden Konya’daki 12. Kolordu Kumandanlığına El-Cezire’de bulunan 20.000 nefer esirinin döneceği bilgisi ulaşmıştır. Anadolu ahalisinden olanlar deniz yolu ile İstanbul’a sevk edilecekti. Daha sonra İngilizlerden alınan bir tebliğde bu esirlerin deniz yolu ile sevklerinde karşılaşılacak müşkilat sebebiyle karadan Nusaybin yolu ile sevkleri uygun görüldü. Esirlerin kabul işlemleri, başlangıcından çıkışlarına kadar iaşe, iskân ve nakilleri Adana’daki Fransız askeri memurlarınca vazifelerinden uzaklaştırılmış olan irtibat subaylarının sorumluluğu altına verilmek istenmişti. Adana bölgesindeki 3 menzil nokta heyetiyle irtibat subaylarının Fransızlar tarafından mevkilerinden uzaklaştırılması sebebiyle esirlerin iaşelerine imkân olmayacaktı. Ancak bu memurların Adana bölgesindeki memuriyetlerine müsaade edilirse bu yapılacak sevkiyat mümkün olacaktır. Böylece İrtibat subayları ve nokta heyeti Adana Islahiye ve Fatımiye’ye gönderilecekler ve iaşe ve her türlü konforlarının sağlanması için gerekli tedbirlerin alınmasına çalışacaklardır. Nusaybin yönünden gelecek terhis kafilelerinin ve esirlerin iaşe ve sevkleri vazifesi için önceden Adana’da bırakılan irtibat subaylarıyla Adana Fatımiye, Islahiye mevkilerindeki menzil temsilcileri iki ay önce Fransız Adana işgal kuvvetleri tarafından mevkilerinden uzaklaştırılmıştır. Bu subayların tekrar vazifelerine iadeleri için Suriye Fransız temsilcisine gerekli talimatın verilmesi istenmiştir. El-Cezire’deki esirlerin tamamının karadan sevkleri kabul edilmiştir. En azından Fatımiye ve Adana mevkilerine bu esirleri rahat ettirmek için 3 subayla 12 nefer kuvvetinde 2 Osmanlı menzil noktasının yeniden ikamesi amaçlanmıştı. Böylece tren nakliyatı İngiliz askeri idarelerince emniyet altına alınacak ve esirlerin trenle gezdirilmelerinde hiçbir mahzur olmayacaktı. Bunun yanı sıra İngilizlerin haber vermeksizin tüm esirleri Nusaybin yolu ile karadan sevke kalkışma ihtimali de vardı. Bu takdirde 13. Kolorduya çok mühim vazifeler düşmekteydi.[270]

Kasım 1919 itibariyle, Irak’tan çok sayıda savaş esirinin geleceği İngiliz Başkumandanı tarafından bildirilmiştir. Ancak İngiliz irtibat subaylığından 16 Kasım’da verilen cevap güzergâh konusunda henüz kesin bir karar alınmadığını ortaya koymuştur. Nusaybin ile ilgili teklifin incelendiği hatırlatılarak yetkililerce kesin bir karar alınması halinde, Türk makamlarının bilgilendirileceği sözü verilmişti. Bağdat’tan İstanbul’a gelecek olan yeni esirlerin gemiler ile getirilmesi hususunda bazı müşkilat ortaya çıkmıştı. Toplamı 20,000’e ulaşan El-Cezire mıntıkasından savaş esirlerinin Nusaybin’de teslim alınması öngörülse de bütün bu savaş esirlerinin mümkün ise karadan getirilmeleri istenmişti. Esirlerin Cizre veya Nusaybin’den sorunsuz bir şekilde kabulleri, Nusaybin’den itibaren trenle Adana- Konya istikametine sevklerinin temini ve her nefere Nusaybin’den Konya’ya kadar yetecek miktarda iaşe verilmesi 13. Kolordu tarafından sağlanacaktı. Esirlerin bir kısmı Anadolu ahalisinden olduğu için Adana vilayeti içinden geçecektir.[271]

Sevkiyata dair İkinci ordu müfettiş vekili Selahaddin Bey’den 12 Ağustos 1919’da Harbiye Nezaretine giden şifreli yazıda, gelecek esirlerin Fransız işgal bölgelerinden geçeceğinden bahsetmekteydi. Fransız işgal ve idaresinde bulunan Kilikya’da irtibat zabitliği ile Adana ve Fatımiye’de birer menzil noktası bulunmaktaydı. Esirlerin tam olarak iadesi zamanına kadar yerlerinde kalması zorunlu bir durumdu. Kuzeyden Irak ve Suriye’ye ve güneyden kuzeye geçecek esirler ancak bu iki noktada iaşe edilebilecek ve kendilerine kumanya verilebilecekti. İrtibat zabitliği ise her türlü sevkiyatı düzenleyecekti. İtilaf Devletleri memurları da Hükûmetle iletişime geçerek sevkiyatı kontrol edecek ve askerlerin her türlü perişan halinden kurtarmanın yollarını arayacaktı. Bu arada Adana ve çevresindeki esir, kayıp ve şehit subay ailelerinin maaşları ve hakları Adana noktasından verilecektir.[272]

Irak bölgesinde bulunan esirlerin sevki tren garından 200-300 millik bir mesafeyi gerektirmekteydi ve zaman almaktaydı. Ayrıca esirlerin gardan itibaren beslenmeleri dikkate alınmalıydı. Bu nedenle savaş esirlerinin Türk demir yollarına yakın bir noktaya götürülmeleri düşünülmektedir. Gönderilecek esir sayısının 20.000 olduğu dikkate alınırsa kafile için alternatif bir yol olarak bir vapur ayarlanması uygun görülmüştü. Fakat Cezire’den deniz yolu ile sevkin gerçekleşmesi mümkün olmadığından Nusaybin’e gönderilmeleri daha uygundu. Türkler esirleri sadece Nusaybin’de alabilecekse bu büyük bir problem teşkil edecekti. Ayrıca Nusaybin’de esirlerin sınıflandırılması yapılacaktı. Bu sırada bir başka sorun daha ortaya çıkmıştır. Esirlerin İstanbul’a varışlarından sonra da küçük gruplar halinde serbest bırakılmaları uygun bulunmuştu. İstanbul Hükûmeti esirleri İstanbul’dan evlerine göndermelerinde ciddi organize sıkıntısı yaşamaktaydı. İstanbul’daki esirlerin iç bölgelere sevk edilmelerinde sıkıntı yaşanırsa talep edilmesi halinde İstanbul’a yeni esirlerin gönderilmesi durdurulabilecekti.2403 [273]

Her geçen gün değişen ve daha karmaşık bir hal alan esir sevkiyatı hakkında 13. Kolordu Kumandanlığı, İngilizlerden kesin bir bilgi alınamaması sebebiyle esirlerin kısmen Cezire’de ve kısmen de Nusaybin’de teslimi ihtimaline göre tedbirlerin alınmasına karar verilmişti. El-Cezire’den gönderilecek 20.000 esirin icap eden teslim alma ve iaşe düzenlemesinin eksiksiz yapılabilmesi için çalışmalar başlatılmıştı. Diyarbakır’dan Harbiye Nezaretine gönderilen yazıda K. Albay Ahmed Cevded Bey, gelecek esirlerin nasıl ve ne surette teslim alınacağını anlatmıştır. Ayrıca gönderilecek esirlerin Musul’a dahi gelmedikleri Cezire’den Zaho’ya gönderilen subayların tahkikatından anlaşılmıştır. İaşe, iskân ve nakliyat hususlarında oldukça müşkilat ortaya çıkacağı öngörülmüştü. Bir önceki yıl, 6. Ordudan terhis edilen 16.000 neferin sevki 6 aydan fazla sürmüştü. Bilhassa Tel Abyad’dan itibaren hat Fransız kontrolü altındaydı. Fransızların zorluk çıkarmaları mümkündü. Nusaybin’den Konya’ya kadar bir neferin nakil ücreti 490 kuruş madeni 10 lirayı, 87,5 kuruştan Mecidiyeyi 12,5 kuruştan hesap edilmekteydi. Gelecek esirlerin kolordu tarafından iaşeleri karşılanacaktır. Fakat sevk için ise ödenek yoktu.[274]

Irak'ta meydana gelen siyasi ve askeri şartlar da esirlerin sevkini zorlaştırmıştır. Sevkin uzaması durumunda, esirlerin kışın iskânı çok zor olacak ve hatta hastalıklar ortaya çıkacaktı. Sevkiyatın nereden yapılacağının belirlenememesi, kış mevsiminin yaklaşması, ödenek yetersizliği çözülmesi gereken sorunların başında gelmekteydi. Musul ile Nusaybin arasında menzil hattı ve su yoktur. 20.000 esirin Cizre üzerinden sevki de zordu. Durumu kontrol altına almaya çalışan kolorduca, Cizre’ye gelecek esirleri kabul etmek üzere yetkililer gönderilmişti. 20.000 esirin de bu yolla geleceği dikkate alınırsa Nusaybin’de bir komisyon kurmak ve Cizre ve

Nusaybin’de satın alma suretiyle iaşe saklamak gerekecekti. Tüm bu düzenlemelerin yapılabilmesi için 20.000 esirin nerede, ne vakit ve hangi yolla teslim edileceklerinin öncelikle öğrenilmesi gerekecekti. İngiliz İrtibat Zabiti Binbaşı, Osmanlı savaş esirlerinin Irak’tan memleketlerine dönüşlerinde Musul ile Nusaybin arasındaki bir mevkiinde Osmanlı memurları tarafından devir teslim alınmasını istemişti. Bu mevki hudut yakınlarında su bulunan en müsait menzil noktasıydı.2405 [275]

Esir mübadelesinde en fazla aktif olan 13. Kolordu Komutanlığı, Cizre’de teslim yapılması ihtimaline karşı Sevk Komisyonu kurmuş ve bulaşıcı hastalıkları önlemek için bir görevliyi bölgeye göndermiştir. Zayıf bir ihtimal de olsa Nusaybin'de yapılacak teslimatta sorun yaşanmaması için 5. Tümen Komutanlığına gereken talimat verilmiştir. Menzil teşkilatlarının birçoğu Fransız işgal bölgesi içerisinde kalmıştı. Bu sebeple iç bölgelere yapılacak sevklerde sorunlar yaşanacaktır. Fransız yetkililerin bu konuda yardımcı olması gerekmekteydi. Bu talep üzerine Harbiye Nezareti, Fransızlarla ilgili olarak İngiliz Karadeniz Orduları Başkomutanlığı nezdinde girişimde bulunmuştur. Esirlerin Nusaybin veya Cizre yolu ile memleketlerine iadeleri için Fransızlar tarafından lağvedilmiş Halep ve Adana’daki menzil noktalarının yeniden kurulmasına ihtiyaç vardı. Bu konuda İngiliz Başkomutanlığından yardım istenmesine karar verilmiştir. Harbiye Nezareti verdiği cevapta İngiliz Ordusu Başkomutanlığının Türk esirlerini Musul ile Nusaybin arasındaki Yülek bölgesinde teslim etmeyi teklif ettiği ve bu bölgenin sınır dışında suyu bulunan en uygun menzil noktası olduğunu söylemiştir.[276]

Diyarbakır 13. Kolordu Kumandanı Cevded’den Harbiye Nezaretine giden 6 Ocak 1920 tarihli yazıda Irak’tan gelecek esirlerin nakli ve esirlerin ihtiyaçları için alınacak malzemeler konu edilmişti. Adana Harbiye Komisyonu’na memur Erkân-ı Harp Yüzbaşısından gelen yazıda ise askerlerin iki günlük yiyecekleri ile beraber gelmesi istenmiştir. Ayrıca ilk tren 15 Ocak 1920’de Mardin’den hareket edecektir. Esirlerin geliş zamanı tam olarak belli olmadığından tarih belirlenene kadar tren gönderilmemesi istenmişti. Sevk sırasında her zaman muhafız olarak bir subay olacaktı. Muhafız ayrılması hususunda ısrar edilirse esir askerlerden uygun görülenlerden teşkil edilmek üzere her bir tren için 20 silah verilecektir. Gelinen noktada esirler için Cezire ve Mardin’de hazırlıklara başlanmıştır. Bu amaçla esaretten gelecek olan 20.000 esirin iaşesi için peksimet yapılmak üzere 20.000 kilo buğdayın alımı kararlaştırılmıştır. Halbuki bu kadar masrafa karşın bu zaman kadar hiçbir esir teslim edilmemiştir.[277]

İngiliz makamlarının net bir sevk programı belirlememesi Osmanlı Hükûmetinin hazırlıklarına da engel olmuştur. Sürekli sevk güzergahlarını değiştirmeleri de Osmanlı askeri yetkililerini zor durumda bırakmıştır. Belirlenen güzergâh Nusaybin'den 110, Demirkapı'dan 50, Musul'dan 100 km uzaklıkta olup Musul-Nusaybin hattı dışında kalmaktadır. Bu bölgenin etrafında esirleri barındırılacak ve iaşelerini temin edecek yerleşim yerleri yoktu. Şiddetli yağmurlar sebebiyle zaman zaman araç kullanımı mümkün olmamaktaydı. Cizre’den bölgeye erzak temini imkansızdı. Esirlerin ihtiyaçları ancak Nusaybin'den tedarik edilebilecekti. Bunun için de binlerce deve ve yük hayvanları gerekecekti. Ayrıca bu bölgede haberleşme imkânı da zor olacaktı. Nusaybin'e kadar 110 km'lik hat üzerinde menzil teşkil etmek ve karakol kurmak çok zor bir işti. Esirlerin Zaho-Cizre arasında Görgit ya da Musul-Nusaybin yolu üzerinde Demirkapı mevkiinde teslim edilmesi daha uygun görülmüştü. Demirkapı civarında köyler vardı ve Nusaybin’den erzak temininde zorluk yaşanmayacaktı. İngilizlerin hurma ve peksimet vermesi de yeterli olacaktı. Kafileler biner kişiden olursa esirlerin iskân ve iaşesinde bir sorun yaşanmayacaktır. Ayrıca kolordu İslâhiye’ye kadar hizmet verecek, bundan sonrasının nezaretin sorumluluğu altında olacaktır. Tam bu esnada İngiliz irtibat subayı 18 Aralık’ta esirlerin Nusaybin demiryolundan yararlanmalarına bir engel olup olmadığını sormuştur. Nezaret, esirlerin Demirkapı ve Görgit mevkilerinde teslimlerinin ve trenden yararlanmalarının sorun teşkil etmediğini ancak trenle sevk edilirken iaşelerinin temini için Adana ve Katma'da Osmanlı menzil merkezlerinin yeniden kurulmasına ihtiyaç duyulduğunu ifade etmiştir. Bu demiryolu hattının Fransızlara teslim edilmesi sebebiyle gerekli bilginin verilmesine kararlaştırılmıştır.

Ayrıca Levazım İşleri Dairesine esirlerin iskân ve iaşeleri hususunda önlemleri alması emredilmiştir.[278]

13. Kolordu Komutanlığı her türlü hazırlıkları tamamlamış fakat İngilizlerden kesin bir bilgi alınamamıştır. Zor durumda kalan Harbiye Nezaretini ve kolordu 4 ay süre ile İngiliz İrtibat subayı ile yazışmalar yapmıştı. 26 Şubat 1920’de verilen cevapta esirlerin iadesi hususunda gerekenlerin yapıldığı söylenmiştir. Bu arada Irak Ordusu Başkomutanlığı, İngilizler tarafından yapılan hazırlıkların tamamlandığını, her hafta veya uygun aralıklarla biner kişilik esir kafilelerin Görgit’deki Osmanlı memurlarına teslim edileceğini bildirmişti. Harbiye Nezareti cevabı memnunlukla karşılamış ve ilk kafilenin hareket tarihine ilişkin alınacak bilginin zaman geçirilmeksizin bildirilmesini talep etmişti. Ayrıca Nezaret 6 Mart’ta 12. ve 13. Kolordu Komutanlıklarına kafilelerin yakın zamanda yola çıkarılacaklarını hatırlatarak şevkler için hazırlıkların yapılmasını istemiştir.[279]

Kolordu kumandanlığı ile Harbiye Nezareti arasında Aralık 1919 ve Ocak 1920 süresince gerçekleşen yazışmalarda İngilizler tarafından Irak’tan iade edilecek 20.000 esirin iskân ve iaşeleri konu edilmişti. Diyarbakır’dan Harbiye Nezaretine giden yazıda esirler için gerekli tedbirlerin alınması, hangi tarihte ne kadar askerin İstanbul’a geleceğinin bildirilmesi istenmişti. Her hafta veya münasip görülecek aralıklarla biner kişilik esir kafilelerinin sevki düşünülerek gerekli tedbirler alınmıştı. Esirler Demirkapı ve Görgit mevkilerinde teslim edilecekti. Haftada 700-800 ila 1.000 kişilik iki tren ile esirlerin nakliyesini yapılabilecekti. Nakliyenin başlayacağı zaman Halep’te esirlerin güvenliği sağlanacaktı. Askerlere tren bileti verilerek sevk gerçekleşecektir. Ancak bu tren sevkinde iaşenin temini için Adana ve Fatımiye Osmanlı Menzil İaşe Merkezlerinin düzenlenmesi gerekecekti. Tren hattı Fransızlara teslim edildiğinden, bu sevkin Fransızlar ile haberleşerek esirlerin iadesi vaktinin önceden bildirilmesi gerekmekteydi. Yaklaşan kış mevsimi sebebiyle sevkin bir an evvel başlanması zorunluydu. Yalnız Müslime Ahterin civarında birkaç istasyonda Arap yerel idarecilere bağlı asker ve memurlar olduğundan, askeri nakliyatta müşkilata uğramamak için Halep valisi Cafer Paşa’ya da bilgi verilecektir. İngilizler Hayfa’dan başlayarak çölü geçerek doğruca Basra’ya tren hattı uzatmaya

başlamıştır.2410 [280]

Esirlerin terhisi hususunda Anadolu’da başlayan Milli Mücadele İngilizler açısından ayrıca bir sorun olmuştur. İngilizler, Mustafa Kemal Paşa ile iletişimde sorunlar yaşanmaktadır. Buna rağmen İngilizler Suriye ve Irak’ta tutulan 20.000 Türk savaş esirinin geri gönderilmesi Mustafa Kemal’in güçlenmesine sebep olacağını düşünmemektedir. Esirler Türkiye’ye dönse bile Mustafa Kemal Paşa’nın bu esirleri organize edip kendi güçlerine katması çok güçtü. Bu şahıslar kendileri çalışmak isteseler dahi aktif hizmette çalıştırılmaları bir hayli zorlaştıracağı bir dönemde Nusaybin’e varacaklardı. Bu sebeple, bu esirlerin Nusaybin’e varır varmaz Milli Mücadele’ye katılmak yerine evlerine dağılmak istemeleri çok daha muhtemeldi. İnsan gücü ve ekonomi bakımından İngilizler ellerindeki esirlerden ivedi bir şekilde kurtulmak istiyordu. Bu amaçla Mısır’daki savaş esirlerin geri gönderilmesindeki gayretler Burma, Irak, Suriye ve Akdeniz gibi diğer alanlardaki esirler için de gösterilmelidir.[281]

Tüm geri gönderilen esirlere rağmen 1920 yılının ortasında hala Suriye ve Irak bölgelerindeki kamplarda esirlerin kaldığı görülmekte ve İngilizler devam eden Millî Mücadele sebebiyle de esirlerin iadesinde ağırdan almaktadır. Nitekim Mısır başkumandanına 2 Temmuz 1920 tarihinde gönderilen bir telgrafta, Mezopotamya’daki Türk esirlerin muhafızlığını yapan grupların serbest bırakılmalarının ve Türk savaş esirlerinin geri gönderilmelerinin askıya alındığı ve buradaki 15.000 esirin Mısır’a gönderilerek orada tutulması gerektiği açıklanmıştı. Esirlerin sevk edilmesinin, nakliye işlemlerindeki zorluklar sebebiyle Ekim ayının başlarına kadar tamamlanamayacağı tahmin edilmişti.[282]

Yurda dönecek esirlere uygulanacak işlemler ve çalışmalar Harbiye Nezareti tarafından yapılmıştır. Eskiden beri süregelen gelenekte olduğu gibi uzun süre vatanlarından ayrı kalmış askeriye dahilindeki personelin ülkeye varışlarında ikişer ay izin hakkı aynı şekilde yeni gelecek Mütareke esirlerine de tatbiki uygun

görülmüştür.[283]

6.6.2 Mısır’daki Türk Esirlerin Geri Dönüşü

Mısır’dan dönecek esirlerin İzmir ve İstanbul’da karşılanması ve barındırılması Hükûmet için önemli bir sorun olacaktır. Öncelikle Hindistan ve Burma’dan getirilen esirler aynı anda ve topluca Mısır’da toplanmıştır. Miktar olarak sayıları çok fazladır ve aynı anda tüm ihtiyaçların giderilmesi gerekmektedir. Ayrıca Mısır’dan getirilen Türk esirler diğer bölgelerden getirilenlerden de farkladır. Malul ve hasta esirlerin sayısı çok fazla ayrıca gözleri de kör edilmiştir.

Yukarıda da değindiğimiz üzere Bern İtilafnamesi öncesi savaş devam ederken bazı hasta ve malul esirlerin geri dönüşleri için de teşebbüsler olmuş fakat çoğunda sonuç alınamamıştır. Bu konuda aracı olanlardan birisi de Amerikan Elçilikleridir. Sayıları az da olsa durumları ciddi esirlerin mübadelesi için çalışmışlardır. Mesela Taşkışla Hastanesinde tedavi olan ve memleketine dönen iki gözü kör İngiliz neferine mukabil 8. İstihkam Taburu yaveri olup Kanal hücumunda yaralı olarak İngilizlerin eline düsen ve sol ayağı sakat kalacak bir halde dört defa ameliyat yapıldığı haber alınan Mülazım Refik Efendi’nin mübadelesi, Amerika Elçiliği aracılığıyla İngiltere Hükûmetinden Temmuz 1915’de istenmişti. 8. Kolordu Kumandanlığına gelen mektup zarfının üzerinde Mısır Kızılay Cemiyeti Hastanesinin mührü vardır. Bu zarftan yaralı esirin Mısır’da olduğu öğrenilmişti.[284]

Mısır’daki Amerikan yetkilisi İskenderiye yakınlarında bulunan Seydi Beşir’deki savaş esiri subayların kampını ziyaret etmiş ve buna ilişkin geri gönderme veya mübadele için üç esiri öneren bir rapor hazırlamıştır. Amerika’nın Mısır Temsilcisi Paul Knabenshue, 21 Temmuz 1916 günü ziyaret ettiği Seydi Beşir kapında ziyareti süresince mübadeleleri veya karşılıksız olarak geri gönderilmeleri istenen esir subaylardan üçüne ilişkin bilgi notu tutmuştur. Bunlardan ilki olan 8. Kolordudan Maraşlı Mehmed oğlu Mehmed Mirza Efendi, 70 yaşında, zayıf ve askeri hizmete uygun değildi. İkincisi, 3. Kolordu 7. Tümen, 19. Alay 2. Taburdan Ali oğlu Yusuf Ziya Efendi Zile İmamıydı. Üçüncü esir 19. Tümen 64. Alay 1. Tabur

1. Bölükten Ali oğlu Veysi Zade Hüseyin Avni Efendi idi. 11 Mayıs 1915’te Çanakkale Cephesi’nde ele geçirilmiş, sağ bacağı şarapnel parçası isabet etmesi sonucu parçalanmış ve 28 Eylül 1915’te kesilmiştir. Bu kişilerin evlerine gönderilmeleri için Amerikan temsilcisi İngiliz yetkililerden yardımcı olmalarını istemiştir.[285]

Midilli’de Deniz Kuvvetleri yetkilileri tarafından 19 Şubat 1916’da ele geçirilen 7 Türk esiri muayene için Ras el-Tin’e gönderilmiştir. 4 kişinin serbest bırakılmasına ve 3 kişinin savaş süresince alıkonulmasına karar verilmiştir. Amiral Vekili tarafından serbest bırakılan 4 kişinin savaş süresi boyunca Ege’ye dönmemeleri şart koşulmuştur. Midilli’de tutuklanan 7 Türk esire misilleme olarak İstanbul’da 7 İngiliz esir tutuklanmıştır. İstanbul’daki İngiliz yetkili eğer İngiliz esirler serbest bırakılırlarsa, 4 Türk’ün de Midilli’ye dönmelerine izin verileceğini açıklamıştır. 3 kişinin de serbest bırakılması konusunda anlaşılmıştır. 7 Türk’ün tamamı serbest bırakılmamış, Ege yerine İsviçre’ye gönderilmeleri teklif edilmiştir. Bu şahısların İsviçre’ye gönderilmeleri ise Kurul’a uygulanabilir görünmemiştir. Türkiye’ye nakilleri için düzenlemeler yapılana kadar tek çare Mısır’da alıkonulmaları olmuş ve malul Türk esirlerle birlikte geri gönderilmeleri planlanmıştır.[286]

İngilizler muharebe alanı dışında işgal ettikleri yerlerde ele geçirdikleri esirleri de muharip esirlerle bir tutmuş; onlarla aynı anda evlerine göndermiştir. Mesela İngiltere Hükûmeti, Aralık 1916’da Seydi Beşir kampında tutulan Hamdi Efendi’nin askeri bir saldırıdan dolayı tutuklandığını ileri sürerek, Türk savaş esirlerinin genel serbest bırakılmasından öncesinde serbest bırakmasının mümkün olmadığını açıklamıştır.[287]

Taraflar arasında zaman zaman adam adama mübadele de gündeme gelmiştir. Osmanlı Hükûmeti, İngilizler için önemli bir asker olan Teğmen G.J.F. Fitzgerald ile bir Türk esirin değiştirilmesini teklif etmiştir. Buna göre İngilizler bir Türk savaş esirinin Teğmen G.J.F. Fitzgerald ile değiştirilmesi için Mısır ve Malta’da araştırmalar yapılmış ve ellerinde bulunan üç Türk savaş esiri deniz teğmeninin değerlendirmesini yapmıştır. Birinci esir Malta’da tutuklu Teğmen Tahsin’in sekreteri, 30 yaşında Teğmen İsmail Hakkı Efendi’dir. İkinci esir, 40 yaşında Teğmen Vali Oğlu Hasan Hüseyin Efendi’dir. Bu asker 27 Temmuz 1916 tarihinde yakalandığında Yanbu Liman Müdürü’ydü. Üçüncü esir 51 yaşında, Basra limanında kâtip, Teğmen Kasım oğlu Ali Galib Efendi’ydi. 4 Haziran 1915 tarihinde Amara’da ele geçirilmiştir. İkinci ve üçüncü esir Mısır’da alıkonulmuştu. Esirler arasında en uygun görülen kişi üçüncü esir görülmüş ve Osmanlı Hükûmetine Teğmen Kasım oğlu Ali Galib Efendi’yi serbest bırakmaya hazır olduklarını bildirmişti. İngilizler Türklere aynı tarihler de bir teklif daha yapılmıştır. Bağdat Konutu’ndaki Ticari Asistan Gaskin ile eski Mumbai Türk Başkonsolosu Basri Bey’in değiştirilmesi teklif edilmişti. Osmanlı Hükûmeti bu teklifi çok ciddiye almamış, bu kişiyi mübadele açısından önemsememişti. Elde bulunan Türk arasında Babıali’nin en çok ilgi gösterdiği isimler Eyüb Sabri ve Zinnun beylerdi. Osmanlı Hükûmeti yine yaklaşık bu aylarda İngiltere Hükûmetine Türkiye’de savaş esiri olan bir İngiliz binbaşının, Seydi Beşir kampında alıkonulmakta olan Binbaşı Kâmil Efendi ile mübadelesini teklif etmiştir. Askeri makamlar kişisel temelde bir değişim anlaşmasının olmaması sebebiyle değişim teklifine sıcak bakmamıştır.2418 [288]

Hasta esirlerin geri dönüşünde diğer esirlerden farklı uygulamalar yapılmış ve onlara öncelik verilmeye çalışılmıştır. Esir değişimi için Doğu Akdeniz Filosu koramiralinden alınan Türk savaş esiri İsmail oğlu Ahmed’in ciddi hastalığından dolayı Mondros’tan geri gönderilmesi düşünülmüş ve Amirallik 2 Temmuz 1917’de yetkililerin onayına sunmuştur. Bir engel görülmezse bu şahsın bir an önce geri gönderilmesi istenmiştir. Malul Türk savaş esirini geri göndermenin tek yolun İsviçre üzerinden veya özel bir gemiyle bir Türk limanına bırakılmasıdır.[289]

Osmanlı Devleti, 1918’in başında imzalanan sözleşme gereğince mübadelesine karar verilen esirlerden hariç olmak üzere iyi niyetinin bir sonucu olarak bir grup İngiliz esirini iade etme karar aldı. İngiltere Hükûmeti de bu duruma jest olarak aynı miktarda Osmanlı malul esirini Mısır kamplarından Marsilya yoluyla Mısır’daki kamplardan memleketlerine iade edecekti. Osmanlı Devleti bir iyi niyet olarak 81 malul İngiliz esirini 27 Kasım 1917’de bir Avusturya sıhhiye treni ile Bulgaristan ve Avusturya üzerinde İsviçre’ye gönderecekti. Bu karşılık olarak İngiltere Hükûmeti de 100 Osmanlı esirini serbest bırakacaktı. Fakat Ahmed Muhtar Bey bu konuda İngilizlere güvenilmeyeceği konusunda Hükûmeti uyarmıştı.[290]

Tüm olumsuzluklara rağmen 14 Şubat’ta Viyana ve Sofya elçiliklerine 7 Osmanlı, 53 Bulgar ve 113 Avusturyalı esirin trenle Fransa’dan Avusturya’ya gönderildikleri Bern Elçiliğince Osmanlı Hükûmetine bildirilmişti. Esirler Şubat sonunda Liyon’da bulunacaklardı. Hastalıkları ağır olan malul askerlerin Avusturya ve Macaristan ile Bulgaristan’dan kolay bir şekilde geçmeleri için ilgili Hükûmetlere ve Kızılaya bilgi verilmişti. Ayrıca kafilenin İsviçre sınırına ulaşacağı gün bu Hükûmetlerin elçiliklerine kafilenin varış tarihi ve kimlerden ibaret olduğu Bern Elçiliği tarafından bildirilecekti. Bu konuda sorun çıkmaması için Avusturya Hükûmeti her bir trende esirlere refakat edecek bir Osmanlı memurunun bulunmasını talep etmişti. Aynı zamanlı olarak İngiliz malul esirlerinden bir kafile de hasta nakli için hazırlanan özel bir trenle İstanbul’dan ayrılarak İsviçre’ye ulaşmıştır. Osmanlı Devleti, İngiltere’nin Osmanlı esirlerinden oluşan bir kafileyi İsviçre’ye ulaştırmadan ellerindeki İngiliz esirlerinin İsviçre’den ayrılmasına izin vermemesini istemiştir. İsviçre Hükûmeti, İngiltere Hükûmetinin isteği üzerine Avusturya-Macaristan Hükûmetine Türkiye’den gelen ve Avusturya’da olan İngiliz malul esirlerden oluşan bir grubun Marsilya’da uzun zamandır beklenilen Türk malul esirlerin gelişine kadar İsviçre’de tutulmalarını teklif etmiştir. Avusturya’da alıkonan malul esirlerin, bir hastane treni ile İsviçre’ye geçmelerine izin verilmiştir.[291]

Fransız Hükûmeti, Fransa’ya gelecek Hintli esirlerin ülkelerine gönderilmelerinden ve her türlü iaşesinden sorumlu tutulmuştur. Ayrıca Fransız Hükûmeti, Fransa’daki esirlerden ciddi şekilde yaralı olanları da konvoya eklemek amacıyla Türk esirlerin Marsilya’ya yaklaşık varış tarihlerini öğrenmek istemiştir. İngiliz Askeri İdare Kurulu, Londra Savaş Merkezi aracılığıyla Şubat ayında Mısır’dan Türkiye’ye Fransa, İsviçre ve Avusturya-Macaristan üzerinden geri gönderilmek için Marsilya’ya nakledilmek üzere bekleyen 1 subay ve diğer 99 malul savaş esirinin isim listesini Osmanlı Hükûmetine iletmiştir. Listede esirlerin isimleri, rütbeleri, alayı ve malullük durumları belirtilmiştir. 14 sağ kolu, 3 sol kolu, 15 sağ uyluğu, 11 sol uyluğu, 5 sağ bacağı, 3 sol bacağı, 1 sol diz eklemi kesilmiş esir bulunmaktadır.4 kişi bacağında kısalma, yara veya kısalma ile yara malul sayılmıştır. Bu kişilerden birisinde felç, birisinin baldırında zayıflama vardır. 1 esirde sol uylukta yara, ayak düşmesi ve kısalma, 1 esirde sağ uylukta yara ve kısalma, bir esirde sol uyluk sinüste yara, kısalma ve kaslarda zayıflama ve bir esirde de kalçanın solunda yara, sol bacakta kısalma ve zayıflık vardır. Esirlerde genelde ortopedik ve travma olayları çok sık görülmüştür. En sıklıkla görülen ortopedik sorunlar ise felç, kafa başta olmak üzere el, kol, bacak gibi değişik organlarda yaralanmalardır. Ayak ve bilek gibi organ düşmesi de esirler arasında yaygındır. Eklem yerlerinde katılaşma, sertleşme, kaynamayan kırıklar, parmaklarda birleşme, omurgada pott hastalığı diğer ortopedik rahatsızlıklardandır. Bunlardan hariç 5 tüberküloz, 5 görme kaybı. 3 tamamen kör, 1 neredeyse kör, bir sağ göz kör, 1 iki gözde yara ve 2 vitaminsizlik vakası vardır. Esirler arasında görülen yaygın bir diğer rahatsızlık zayıflıktır.2422 [292]

Londra Savaş Merkezi, 24 Mart 1918’de malul Türk savaş esirlerinin Mısır’dan geri gönderilmelerine ilişkin 1 subay (Ali oğlu Hüseyin) ve diğer 41 esirin Mısır’dan S.S. Manitou isimli gemiyle yakın zamanda Marsilya’ya varacaklarına dair Askeri İdare Kurulu kararını bildirmiştir.[293]

Mayıs 1918’e gelindiğinde, hala Mısır’daki Türk esirlerin geri gönderilemedikleri görülmektedir. Gecikmedeki en önemli sebep; tifüs salgınının ortaya çıkmasıyla bazı esirlerin yolculukları iptal edilmek zorunda kalınmasıydı. Buna rağmen bu şahısları Mısır’dan Marsilya’ya götürmek için ayarlamalar yapılmış ve hatta bazıları yola çıkmıştır. Öngörülemeyen ve kaçınılamayan şartlardan dolayı esirler Marsilya’ya gönderilememiştir. Bern İtilafnamesi’ne göre Marsilya veya doğrudan Türkiye’ye gönderilmelerinden hangisinin daha hızlı bir geri gönderme yöntemi olacaksa o uygulanacaktır. Aslında her halükârda Bern İtilafnamesi’nde belirtilen 1.500 kişiye ilave yapılacaktı. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetine gecikmeden üzüntü duyduğunu bildirmiş, Osmanlı Hükûmeti gecikmenin iyi niyet

eksikliğinden değil mecburiyetten kaynaklandığı bildirmiştir.[294]

Bu arada Papa’nın 16 yaşından küçük ve 50 yaşını geçmiş esirlerin değişimi teklifi İngiliz ve Fransızlarca kabul görmemiştir. Ayrıca İngiltere Hükûmetinin bazı İngiliz esirlerin serbest bırakılması isteğine karşılık Osmanlı Devleti de Prens Ömer Tosun Paşa’nın gözaltından tahliyesi, Eyüb Sabri ve Zinnun beyler ile Bombay Başkonsolos Vekili Basri, Johannesburg Başkonsolosu Remzi, Malta Başkonsolosluğu imamı Cemaleddin ve Manchester Fahri Konsolos Rasim Efendi’nin serbest bırakılmasını istemiştir.[295]

Sonuç olarak söylemek gerekirse 1918 yılının başında Osmanlı ve İngiltere arasında imzalanan Bern İtilafnamesi sonrası varılan mutabakat metni uyarınca 1.000 (300 İngiliz 700 Hintli) İngiliz savaş malulüne karşılık 1.500 Türk harp malulü evlerine döneceklerdi. Kendi esirlerine bakacak kadarı hariç tüm esir askeri sağlık personeli en kısa sürede ülkelerine gönderilecekti. Sivillere kendi memleketlerine dönme veya kampta kalma seçeneği verilmişti. 17-50 yaş arasındaki erkek esirler ancak eşit sayıda karşılıklı olarak geri gönderilecekti. Ticari gemi üyeleri de aynı ayrıcalığa sahip olacaklardı. İtilaf Devletleri’nin ittifakıyla esirlerin geri dönüşü deniz yolu ile olacak fakat detaylar daha sonra kararlaştırılacaktı. Deniz yolculuğunun masrafları esirlerin bağlı olduğu ülke tarafından karşılanacaktı. Esirlerin geri döndürülüşleri deniz yolu ile mümkün değilse İngiliz esirleri Bulgaristan, Avusturya, İsveç ve Fransa yolu ile gönderilecekken; Türk esirler önce deniz yoluyla İtalya, Fransa veya Hollanda’ya oradan kara yoluyla Finlandiya, Almanya, Avusturya veya Bulgaristan üzerinden gönderilecektir. Esirlerin vapurlarda her türlü yiyecek ihtiyacı karşılanacaktır.[296]

Kızılhaç Kızılaya Rusya, Çin ve İngiltere’den gelen asker subay ve sivillerin Avusturya ve Macaristan topraklarındaki sayılarının yüzlerce olabileceğini ve çok kötü şartlar altında yaşadıklarını bildirmişti. Türk elçi ve konsolosunun ise parasızlıktan veya verilen emirlerin yavaş işlemesinden bir şey yapma imkânı bulunmamaktaydı. Kızılhaç, esirlerin Trieste’ye götürülüp oradan diğer Osmanlı esirleriyle birlikte ücretsiz gemiye bindirilmelerini ve İstanbul’a götürülmelerine istemiştir. Ödeme için bir kredi açılmasını da talep etmiştir.[297]

Eyüb Sabri Bey’in malul savaş esirlerinin ilk kafilesi ile birlikte anayurduna gönderilmesi de kabul edilmiştir. Eyüb Sabri ve Zinnun beyler de dahil olmak üzere, askeri hizmet yükümlülüğü olmayan sivillerden yurduna dönmek isteyenler geri dönebilecekti. İsviçre’de alıkonulanlar ile benzer şekilde kısmi sakatlık durumu olanların da değişimi gerçekleştirilecekti. Askeri hizmete elverişsizliğe dair en küçük bir kanaat, tıbbi inceleme ile onaylanacaktı. Malul askerler, bir İngiliz ve iki Osmanlı hekiminden oluşan bir komisyonca incelenecekti. Askerlik yaşında olmayan tüm siviller isterlerse geri gönderilecekler, askerlik yaşındakiler ise bire bir değiştirilecekti. Esirlerin nakli Mısır ve Osmanlı limanları arasında deniz yolu ile gerçekleştirilecektir. Nakiller, Eyüb Sabri Bey de dahil olmak üzere, geminin alabileceği kişi sayısında yapılacaktı. İngiltere Hükûmeti, antlaşma onaylanmadan bu kişileri serbest bırakmayacaktı. İngiltere Hükûmeti, esir mübadelesine dair Bern Konferansı’nda imzalanan sözleşmeyi tasdik ettiğini ve Osmanlı Hükûmetince de tasdik olunduğu takdirde sözleşme hükümlerini uygulanmaya hazır oldukları Hollanda elçiliği aracılığıyla bildirilmiştir.[298]

Mayıs ayında basında Türk esirleri taşıyacak gemiden bahsedilmiştir. Türk esirlerini Mısır’dan Anadolu’ya taşıyacak olan geminin İngilizlerin kendi esirleri arasında dağıtılmak üzere büyük miktarda yiyecek ve giyecek malzemesi ve her bir subay için bir giyecek paketi taşıyacağı gazetelere yansımıştır.[299]

Yukarıda da değindiğimiz üzere savaş esirlerini taşıyan gemilerin saldırıya uğramaması için Alman Hükûmetinin denizaltılarına gerekli talimatları verebilmesi gerekiyordu. Bunun için gerekli süre 10 hafta olarak belirlenmiştir. İngiltere Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetinden geri gönderme gemilerinin saldırılara karşı dokunulmaz olması hususunda gerekli güvenceleri müttefiklerinden almasını istemiştir. Esirlerin muayene işlemleri ve listelerin hazırlanması Mayıs ayına gelindiğinde tamamlanamamış ve 1.000 İngiliz esirin sevkiyatın bilgisi de İngiliz ve Fransız Hükûmetlere ulaştırılamamıştır. İngiltere Hükûmeti, hiçbir esirin bu listelerde adının görünmemesinden dolayı rahatsızlığını dile getirmiş ve sağlık muayenesinden yoksun bırakılmaması gerektiğini bildirmiştir.[300]

İngiltere Hükûmeti 1918 yılının Mayıs ayında Fransız, İtalyan, Birleşik Devletler, Japon, Brezilya ve Yunan Hükûmetlerinden, savaş esirleri geri taşıyacak gemilere saldırmayacaklarına dair garantisi istemiştir. Savaş esirlerinin taşıyan gemilerin hastane gemilerinin kullandığı ayırt edici işaretleri taşıması ve nakliyenin İskenderiye ile İzmir yakınındaki Kuşadası arasında olması planlanmıştır. Fransız Hükûmetinden sonra Avusturya-Macaristan ve Brezilyalı Hükûmetlerinden esirlerin geri gönderecek gemilere deniz kuvvetleri tarafından bir saldırıda bulunulmayacağına dair garanti alınmıştır. Buna karşın hem Berlin hem de İstanbul’da yapılan açıklamalara rağmen böyle bir teminat Alman Hükûmetinden alınamamıştır. Osmanlı Hükûmetinin anlaşmayı bir an önce uygulama konusundaki istekliliği hususunda bir şüphe görünmemektedir. Ancak Alman Hükûmetinin İngiltere ve Türkiye arasındaki hoşnutsuzluğu sürdürme isteği garanti alınmamasında bir başka nedendir. Ayrıca Osmanlı Hükûmeti, geri gönderilecek İngiliz savaş esirlerinin beyanlarının yaratacağı etkileri düşünerek işleri hızlandırmaya istekli görünmemektedir.[301]

Haziran ayına gelindiğinde, 1.000 malul İngiliz esir ve 1.500 malul Türk esir, sıhhi muayene formaliteleri olmaksızın bir seferde geri gönderileceği İngiliz basınına yansımıştır.[302] Fakat Hariciye Nezaretine gelen yazı ile anlaşma da başka bir sorun ortaya çıkmıştır. Esirleri almak üzere gelecek İngiliz vapurlarının önce Osmanlı esirlerini getirmesi ve bilahare buradan İngiliz esirleri alarak dönmesi kararı alınmış iken İngilizlerin buna riayet etmeyerek vapurlarını boş gönderecekleri istihbaratı alınmıştır.[303]

Bu konuya dair Londra’da Lordlar Kamarasında Haziran 1918’de yapılan toplantıda Hindistan Ofisi Savaş Esirleri Şubesi ile Türkiye Esirler Komitesi üyeleri Türkiye’de bulunan esirlerin durumunu görüşmek üzere hazır bulunmuştur. Mart 1918 tarihi itibariyle Türkiye’de hayatta oldukları düşünülen 392 İngiliz subayı, 2.183 İngiliz alt rütbeli subay ve diğer esirler ile 211 Hintli subay, 4.725 Hintli alt rütbeli subay ve diğer esir vardı. Yaklaşık 100 Türk, geri gönderilmiş olan İngiliz esirler karşılığında iade edilecekti. Mısır’dan Marsilya’ya esirlerin nakilleri önce tifüs salgını ve daha sonra Almanların Fransa’ya saldırısı sebebiyle ertelenmişti. Fransız Hükûmetinden, bu şahısların bir an önce Marsilya’da karaya ayak basmalarını kabul etmesi istenmişti. Saldırıda bulunulmayacağına dair garantinin alınması ile değişim gemisinin İskenderiye’den ayrılması arasında 10 haftalık sürecin geçmesi gerekliydi. Bu sürede Savaş Merkezine ve Amiralliğe de danışarak, Osmanlı Hükûmetinden olduğu gibi diğer düşman Hükûmetlerden doğrudan garanti onayının alınması sağlanacaktır.2434 [304]

Osmanlı Hükûmeti tarafından bazı özel durumu olan ve hastalığı öğrenilen esirler Bern İtilafnamesi’ne dayandırılarak geri dönecek esirler arasına alınmaya çalışılmıştır. Bu esirlerden birisi İngilizler tarafından esir edilip Tura esir karargahında tutulan İstanbullu bir tabip yüzbaşıdır. Genel sağlık durumundan şikâyet eden esirin, Bern İtilafnamesi gereğince iade edilmekte olan esir kafilesi arasında gönderilmesi için İngiliz Yüksek komiserliği nezdinde Osmanlı Hükûmeti tarafından teşebbüslerde bulunulmuştur.[305]

İngiltere’nin iade edeceği harp esirlerinin Avusturya’ya hareket tarihi, kafilenin kaç subay ve askerden ibaret oldukları Bern, Viyana ve Sofya elçilikleri vasıtasıyla öğrenilmek istenmiştir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Türk esirlerin Mısır’dan gönderilmesi konusunda Fransız Hükûmetine gizli bir telgrafta geminin adının ve kalkış tarihinin mümkün olan en kısa sürede bildirileceğini belirtilerek Türk ve Bulgar esirlerin gemi ile gönderilmelerine dair önemli bir fırsatın kaçma tehlikesinden bahsedilmiştir. Buna göre 1 Türk subay, 99 diğer rütbelerden Türk esir, 5 Bulgar subay ve 12 diğer rütbelerden Bulgar esir 12 Temmuz’da Marsilya’ya varmıştı. Harbiye Nezaretine gelen yazı da bu bilgiyi doğrulamaktadır. Fransızlar yolculuğun Fransa’da geçecek kısmı için herhangi bir itirazda bulunmamıştır. Türk ve Bulgar savaş esirlerin tamamı maluldür. Fransız Savaş Bakanlığı, İsviçre Federal Demiryolları’ndan, Bulgar ve Türk esirlerin geri gönderilmelerinin sağlanması için gerekli taşıtların temin edilmesini talep etmişti.[306]

İlerleyen süreçte İngiliz esirlerinin Anadolu’dan sevkine dair çalışmalar yapılırken Osmanlı Devleti de kendi esirleri için hazırlıkları artırmıştır. Mübadele yeri ve taşıma şekli konusunda kaygılar yaşanırken İngiliz esirlerini almaya gelen gemiyle Türk esirlerinin de getirilmesi iki devletin ortak kararı olmuştur. İngiltere Hükûmetinin Akdeniz’de deniz kuvvetleri bulunan müttefiklerinden bazıları, esirleri taşıyan gemilere saldırmayacaklarına dair garantiyi geç vermiştir. Öncelikle Osmanlı memurları tarafından 1.000 İngiliz muharibinin seçimi ve ilk sevkin gerçekleşeceği tarih bildirilecekti. İkinci olarak geminin güvenliğinin sağlanmasına dair diğer düşman Hükûmetlerden teminat alınacaktı. İngiltere Hükûmeti kendi müttefiklerinden her türlü garantinin alındığını, aynı garantinin Osmanlı Hükûmeti tarafından da alınmasını talep etmişti.[307]

Bu arada İngilizler anlaşma gereğince kabul edilen hasta listesindeki şartlarda bazı değişiklikler yapılmasını teklif etmiştir. Osmanlı Hükûmeti, İngilizlerle kabul edilmiş esirler sözleşmesine bağlı olan hasta listesinde yapılan tadilatın uygun görüldüğünü bildirmiştir. Mısır askeri memurları da 1.500 malul Türk muharibinin iadesi işlemlerine bu ayda başlamıştır. Nitekim Ağustos 1918’de Mısır askeri memurları tarafından ilk 1.500 malul Türk muharip esirin seçimi yapılmıştır. İngiltere Hükûmeti Eyüb Sabri Bey’i vatanına iade etmek üzere Mısır’a nakle hazırdı. Esir listeleri peyderpey gönderilecekti. İngiltere Hükûmeti bu listelerin yeterli olmadığını ve isimleri bu listelerde yazılı olmayanların tıbbı muayeneden muaf tutulmamasını istemişti.[308]

Bu esnada Hariciye Nezaretinin Kızılaya gönderdiği Ekim 1918 tarihli tezkere ile Mısır’daki esirlerin durumlarını denetlemek ve durumların düzeltilmesi ilgili çalışmalar yapmak amacıyla İsveçli Hec Ahelberg’in görevlendirildiğini öğrenmekteyiz.[309] Mondros Mütarekesi ardından Kızılay, sözleşme hükümleri gereğince Mısır’da bulunan İsveç delegeleri ve yerel Osmanlı yardım cemiyetleri vasıtasıyla Mısır kamplarındaki Türk esirlerine Harbiye Nezareti bütçesinden Kasım 1918’de                                          120.000 İsviçre Frangı, Şubat 1918’de                                                                 100.000 Danimarka Kronu göndermişti. Sayı bakımdan en kalabalık ve parasal açıdan daha sıkıntılı olduğu bilinen dört esir kampına Temmuz 1918’de 1.000 İngiliz lirası gönderilmiştir. Mütareke’den sonra esirlerin daha da sıkıntı içinde olduklarını dikkate alan Kızılay, 14 Şubat 1919 tarihli kararıyla beş ay içinde esirlere ulaştırılmak üzere 50.000 lira tahsis edilmesine karar vermişti. Fransa ve Mısır’daki esirlerin her birine bir kat elbise çamaşır ve bir miktar yiyecekten oluşan 1.500 levazım paketi göndermişti.2440 [310]

Yukarıda da değindiğimiz üzere karadan nakledilecek esirlere tren tahsis edilmesi ve geçiş kolaylığı sağlanması için Bulgaristan ve Avusturya Hükûmetleri ile girişimlerde bulunulması amacıyla Hariciye Nezareti görevlendirilmiştir.[311] Ayrıca Ağustos 1918’de Mısır’daki Osmanlı esirlerini taşıyan geminin denizaltı taarruzuna maruz kalmaması için Avusturya ve Almanya Hükûmetlerinin yanı sıra Bulgaristan Hükûmetinden de aynı garantinin istenmesi uygun görülmüştür.[312]

1 Kasım 1918 tarihi itibariyle Avusturya Macaristan’dan teminat alındığı halde Almanya Hükûmetinden teminat alınmadığı Reuter Ajansı tarafından açıklanmıştı. Birinci esir mübadelesi Osmanlı Hükûmetinin gemiye bindirilmek üzere 1.000 İngiliz malul esiri hazırlar hazırlamaz gerçekleştirilecekti. Ancak Osmanlı Hükûmeti bunu 10 hafta önceden İngiltere Hükûmetine bildirecekti. Böylece ilk seferden itibaren denizaltılarına beş gün boyunca saldırı yapılmayacaktır. İlk gruptaki malul esirlerin sayısı değiş-tokuş tarihi kararlaştırıldığında belirlenebilecektir. Kullanılacak gemi 1.000 yolcuyu barındırabilecek ve hastane gemisine özgü özelliklere sahip olmalıdır. Gemi İskenderiye'den yola çıkacak, Kuşadası’na gidecek ve oradan da Avrupalı hastaları indirmek için Taranto'ya geçecekti. Sonrasında İskenderiye'ye geri dönecek gemi en az iki sefer gidiş-dönüş yapılacaktı.[313] Burasını özellikle belirtmek gerekirse 1918 yılı sonbaharında İtilaf Devletlerinin yenilmesi Avusturya Macaristan Devleti’nin dağılması ve pek çok farklı devletin ortaya çıkması kara yolu ile nakli zorlaştırmış ve deniz yolu tercih edilmeye başlanmıştır.[314]

İtilaf Devletleri’nin Mısır’daki Osmanlı harp esirlerini İzmir’e sevk etmelerinin ardından, Osmanlı Hükûmeti de elinde bulunan İtilâf Devletleri esirlerini Foça’ya göndermiştir. 1 Kasım 1918’de İzmir basını İzmir’de toplanan İngiliz harp esirlerinin Foça’da bulunan İtilaf Devletleri gemilerine sevk edileceğini yazmaktadır. 19 Kasım 1918 günü ise gazeteler Türk harp esirlerinin de Foça’dan İzmir’e geldiğini yazmıştır. Halkın yaşlı gözlerle esirleri rıhtımda alkışlarla karşıladığı, esirlerin rıhtımdan faytonlarla otellere sevk edildiği ve üç dört gün İzmir’de istirahat edecekleri de haberin detaylarında yer almıştır. İade edilen subayların genel olarak iyi olmakla beraber çoğunluğu malul durumdadır.[315] Bazı gazetelerde gelen esirlerin sayısının 800 olduğunu yazmıştır. [316]

Memleketlerine dönebilen esirlerin ilk ifadelerine bakıldığında, zor şartlar altında yaşadıkları ortaya çıkmaktadır. Sıhhiye Şubesi, 19 Ocak 1919’da Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Başkanlığına bir yazı göndererek Mısır'daki esirlerin kötü şartlar altında yaşadığı bilgisini vermiştir. Kendilerine yardım edilmediği takdirde çok sayıda esirin hastalık ve açlıktan öleceği üzerinde durulmuştur. Bu sebeple Kızılay ve Kızılhaçın acilen bu esirlere yardım etmesi istenmiştir. Bu amaçla Harbiye Nezareti, Sadaret ve Hariciye Nezaretine başvurmuş ve esirlerin zor durumunun İngiltere Hükûmetine bildirilmesini istemiştir. İki devlet arasında yapılan yazışmalara bakıldığında esir mübadelesinde önceliğin her zaman hasta ve yaralı esirler olduğu görülmektedir. Sağlık durumları bir hayli bozulan ve iadeleri zorunlu hale gelen 56 esirin isim listesi Osmanlı Devleti’ne gönderilmiştir. İngiliz heyeti esirlerin İstanbul’a gönderildikleri takdirde esirlerin memleketlerine iade edilip edilemeyeceğini sormuştur. Osmanlı Hükûmeti esirlerin İstanbul'a getirilmesi durumunda evlerine gönderilmesini kabul etmiştir. Üsera Şubesi Müdürü Yüzbaşı Müşfik Bey bu işle görevlendirilmiştir. 19 Ocak 1919’da Erkan-ı Harbiyeye gelen bir yazıda tahliyeleri teklif edilen 56 Osmanlı savaş esirinin isimlerini bulunmaktadır. 56 kişilik listede esirlerin numaraları, rütbeleri, mahlasları, adları ve gidecekleri şehirlerin isimleri yazmaktadır. İngilizler tarafından İstanbul’a getirildikleri takdirde nasıl bir yol izleneceğinin, memleketlerine gönderilip gönderilmeyeceğinin, gönderileceklerse ne şekilde gideceklerinin hazırlıkları yapılmıştır.[317]

Esirlerin verdikleri ifadeler Mısır’daki esaret şartlarının çok ciddi olduğunu göstermektedir. Türkiye’ye getirilmedikleri takdirde on binlerce esirin ölme ihtimali mevcuttur. Harbiye Nezareti ile İngiliz Karadeniz Orduları Başkomutanı General Milne’nin esirlerle ilgili Şubat 1919’da yazışmalarına bakıldığında her iki taraf da esirlerin iade edilmemesinden dolayı ekonomik sıkıntılar yaşadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca esirlerin dönüşleri gecikmesi esirlerin ailelerinde ve toplumda ciddi sorunlara yol açmaktaydı. Bir ay sonra General Milne’ye gönderilen bir başka yazıda Bulgar esirlerinin ülkelerine iadesine başlandığına dikkat çekilmiştir. Gazetelerde çıkan haberlere göre 11.000 üzerinde Bulgar esir evine dönmüştür. Bu durum esir ailelerini üzerinde beklentileri kuvvetlendirmiştir. Osmanlı Hükûmeti, toplumun beklentileri hatırlatarak esirlerin bir an önce iadesi hususunda İngiltere Hükûmeti ile müzakerelerin hızlandırılması istemiştir.[318]

Osmanlı Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti, subayların tutuldukları kamplar, bu kamplardaki subaylar ve İngilizlerin subaylara karşı muamelesi hakkında detaylı bilgiler elde etmek için subayların da ifadelerinin alınması talimatını vermiştir. Bu konularda alınan ifadelerin bir kopyası Muamelat-ı Zatiye Müdüriyetine gönderilecektir.[319]

Bu emir ardından 120. Alay kumandanı yarbay tarafından Merkez Kumandanlığı Üsera İşleri Şubesine sunulan raporda, yer alan bir esirin ifadesine göre Seydi Beşir karargâhının 4. kampında sevkiyat Mart 1919’da başlamıştır. Her bölükten takriben 10’dan 30 kişiye kadar sevkiyat yapıldı. Esirler kamptan bazen otomobil ve trenlere İskenderiye’ye oradan vapurla İstanbul’a taşınmıştır. Bazen de Mısır ihtilâlinin şiddetli zamanlarında trenle doğruca Port Said’e, oradan da yine vapurla İstanbul’a sevk edilmişlerdir. Vapurda esirlerin istirahati sağlanmış, yemek ise iyi durumdadır. Yolculukları sırasında bu esirler herhangi zorluk çekmemiştir.[320]

Osmanlı yetkilileri esirlerin durumu hakkında komisyonlar kurularak ve esirlerden bilgiler alınarak esaret şartları hakkında rapor hazırlanmaya çalışılmıştır.

Erkân-ı Harbiye, ordu komutanlıklarına 4 Mart 1919’da bir yazı göndererek tutanaklarda birçok eksiğin bulunduğuna dikkat çekmiş ve esir ifadelerin dikkatli bir şekilde alınmasını, zaman, mekân, olay ve isimlerin net bir şekilde yazılmasını istemiştir.2451 [321]

17. Kolordu Komutanı Albay Süleyman Fethi Bey, Nisan 1919’da Erkân-ı Harbiye’ye gönderdiği bir yazıda yurda dönecek 1.300 esir hakkında genel sağlık durumları da dahil alınan tedbirlerden söz etmiştir. 13 Nisan günü 326 nefer Bandırma, 140 nefer de Afyonkarahisar hattıyla memleketlerine sevk edilmiştir. Esirlerin istirahatleri ve iaşeleri hususunda gerekenler yapılmıştır. Doğrudan doğruya İstanbul’a gidecek 185 nefer için de İstanbul Muhafızlığına ve Sıhhiye Başkanlığına malumat verilmiştir. Aynı gün tren olmaması sebebiyle Aydın hattıyla sevk edilmesi gereken 77 nefer gönderilememiştir. En geç iki gün içinde bu kişiler de memleketlerine sevk edileceklerdir. Bu sırada ikinci kafile esirleri taşıyan vapur henüz İzmir’e gelmemiştir. İzmir’e gelecek orduya mensup esirlerin aileleriyle beraber gidecekleri yerlere sevkleri ve zaruri ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla dört taksit olmak üzere avans suretiyle bu kişilere birer maaş verilmesi ellerindeki ilmühaberlere işlenmiştir.[322]

Osmanlı’da bu gelişmeler yaşanırken İngilizler esir sevkiyatını sürdürmekteydi. Nitekim İngiliz Yüksek Komiserliği, Nisan 1919’da Hariciye Nezaretine Mısır’da iyileşen 1.300 Türk savaş esirinden oluşan kafilenin Baron Beck ve Brueen gemileriyle İzmir’e gönderileceği notunu geçmiştir. Mısır’dan dönecek bu hasta savaş esirlerinin 900’ü iyileşmiş ancak nekahet dönemindeydi. Kafilenin bir kısmı da evli ve çocuklu esirlerden oluşmaktaydı. Esirlerin İzmir’e çıkarılmaları gerek iskânlarını ve gerekse muhtelif yerlere sevklerini kolaylaştıracaktı. İzmir veya diğer limanlara nakli gerçekleşecek esirlerin Türk yetkililer tarafından karşılanması gerekmektedir. İzmir’e gelecek kafile için iskân, iaşe ve istedikleri yerlere nakilleri için her türlü tedbirin mülkiye memurları ile beraber 17. Kolordu Kumandanlığınca yerine getirilmesi için gerekli yerlere talimatlar verilmiştir. Ayrıca İstanbul’a geleceklerin doğrudan doğruya İstanbul Muhafızlığına gönderilmeleri kararlaştırılmıştır. Gelecek esirlerin masraflarının karşılanması amacıyla 10.000 liralık havalenin İzmir Defterdarlığına gönderilmesi talep edilmiştir.[323]

Sevkiyatta görevli 17. Kolordu Komutanlığı, 29 Nisan'da Erkân-ı Harbiye'ye gönderdiği telgrafta bu tarihe kadar İzmir'e getirilen kafileler hakkında bilgi vermiştir. Buna göre Türk esirleri İzmir'e Baron Beck ve Brohen adlı iki vapurla nakledilmişti. 11 Nisan 1919 günü 9 subay, 156 neferi taşıyan Brohen vapuruyla birinci kafile, 21 Nisan 1919 günü 92 subay, 500 neferi taşıyan Baron Beck vapuruyla ikinci kafile, 23 Nisan 1919 günü 96 subay, 543 nefer taşıyan Brohen vapuruyla üçüncü kafile gelmiştir. 23 Nisan 1919’da üçüncü kafilede gelen Brohen vapuruyla 1 albay, 2 yarbay, 4 binbaşı, 1 kolağası (kıdemli yüzbaşı), 14 yüzbaşı, 16 üsteğmen, 28 mülâzımısâni, 22 yedek subay, 8 askeri memur, 543 nefer İzmir’e gelmiştir. Bu askerlerden 201 nefer Bandırma’ya, 210 nefer Afyon’a, seksen iki nefer Aydın hattına sevk edilmiştir. Bunlardan 180 nefer Bandırma yolu İstanbul’a gidecektir. Toplamda üç postada 197 subay, 1.642 nefer gelmiştir. 900’ü nekahet döneminde bulunan hastadır. Geri kalan esirlerin bir kısmı evli ve çocukludur. Bu esirlerin eş ve çocukları olduğu halde Baron Beck ve Brohen vapurlarıyla 1.300 kişilik kafile içinde geleceği bildirilmişse de eş ve çocukları gelmemiştir.[324]

Gerek esir subayın ve gerekse vapurlara memur İngiliz subay askerlerinin verdiği bilgilere bakılırsa bu vapurlara her hafta muntazaman esir sevki ve nakli yapılacaktır. Üç kafileden birinci kafilede 292 nekahet döneminde, 263 zayıf durumda; ikinci kafilede 425 nekahet döneminde, 118 zayıf durumda esir vardı. Üçüncü kafile yalnız zayıf durumda olan askerlerden ibaretti. Vapurlarda görevli İngiliz subayları bu vapurlarla düzenli olarak esirlerin getirileceğini ifade etmiştir. Buna rağmen İngiliz yetkililer bu bilgiyi doğrulamamıştır. Mütareke’den altı ay geçmiş olmasına rağmen İngilizler ellerindeki Türk esirlerin çok az bir kısmı göndermiştir. Esirlerin çoğunluğunun hasta ve yaralı olduğu bilinen bir gerçekken sevkiyatın uzun süreceği öngörülmüştür. İstanbul ve Batı Anadolu bölgesi haricindeki esirler ise İzmir’den sonra memleketlerine gönderilmek üzere İstanbul’a sevk edilmiştir.[325]

Osmanlı Hükûmeti, Nisan 1919’da İtilaf Devletleri ve Ruslar tarafından işgal edilmiş topraklarda bulunan tüm Türk savaş esirlerinin serbest bırakılmalarını istemiştir. Babıali, İngiltere Hükûmetinin Hıristiyan Osmanlı esirlerini serbest bıraktığını hatırlatmıştır. Osmanlı Devleti’nde seferberliğin sona ermesi tam bir garanti olarak gösterilmiş ve esirlerin serbest bırakılmaları konusunun Türkiye ile barış anlaşması yapılarak görüşülmesi gerektiği İngilizlere iletilmiştir.[326]

Anadolu’da Milli Mücadele’nin başladığı Mayıs ayına gelindiğinde, esirlerin geri gönderilmesi konusunda halen tam bir mutabakata varılamadığı görülmektedir. Bunda en büyük etken İngilizlerin savaştan galip çıkmasını bir avantaj olarak kullanması gelmektedir. Karl Curzon’un İsveç Maslahatgüzarına Mayıs 1919 yazdığı yazıda sivil Türk esirlerin geri gönderilmesi konusunda bir sıkıntı olmadığını, buna rağmen savaş esirlerinin barış antlaşması yapılmadan serbest bırakılamayacağını bildirmiştir.[327]

Bu sırada Mısır’dan dönen 285 kişilik kafile İzmir’den İstanbul’a gönderilmiştir. Kafilenin karşılanması ve esirlerin barındırılması görevi İstanbul Muhafızlığı, Deniz Sevkiyat Komisyonu ve Maçka Hastanesi Başhekimliği sorumluluğuna verilmiştir. Öncelikle hastanelerin yatak kapasitesi öğrenilmiştir. Hangi hastaneye ne kadar hasta ve yaralının yatırılacağı tespit edilmiştir. Sağlıklı esirler Sirkeci Sevk Komisyonu aracılığıyla Selimiye Seferi Sevk Komisyonuna gönderilmiştir. Tüm bu organize ve müşterek sorunlara rağmen hastanelerde ve sevk komisyonlarında aşırı kalabalıkların oluşması engellenememiştir.2459 22 Nisan’da Bandırma yoluyla İstanbul’a 200 asker sevk edilmiştir. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Başkanlığı Ordu Dairesi, 24 Nisan’da İstanbul Muhafızlığını durum hakkında bilgilendirmiştir.[328]

İngiliz Karadeniz Ordusu başkumandanının General Milne’ye yazdığı mektupta gelecek esirlerin durumu görüşülmüştür. Yaralı ve hasta askerlerin sevklerinin tamamlanması sonrası İtilaf Devletlerinin nezdinde bulunan 100.000’den fazla esirin yurda döneceği düşünülürse bu esirlerin karşılanması ve barındırılması Osmanlı Devleti’nin ekonomisi aşan bir durumdur. İzmir’e Mısır’dan gelecek esirlerin hangi limana naklinin uygun olduğu sorulmuştur. Osmanlı Hükûmeti sadece geri dönen hasta ve yaralı esirleri barındırma ve memlekete göndermede zorlanmıştır. Durum bu haldeyken Harbiye Nezareti bu kadar esirin barındırılması, iaşesi ve evlerine sevkleri gibi iş ve işlemlerde sorun yaşanmaması için kafilelerin İzmir’e değil doğrudan İstanbul'a getirilmelerinin daha doğru olduğunu düşünmektedir. Haziran 1919’da İngiliz Karadeniz Ordusu Başkomutanı General Milne’e kafilelerin İstanbul'a sevkleri durumunda herhangi bir sorunun yaşanmayacağı bildirilmiştir. Esirlerin geldikçe kabulü ve gerekli tüm işlemlerin yapılması istenmiştir. Esirleri taşıyan vapurun İstanbul’a naklinden 24 saat önce durumun telgrafla Sıhhiye Dairesi’ne haber verilmesi istenmiştir. Gelen esirlerin vapurdan tahliyesi, iskân ve iaşelerinin eksiksiz temini hususunda İstanbul Muhafızlığıyla Ordu ve Muamelat-ı Zatiye-i Levazım ve Sıhhiye Daireleri’nin müştereken çalışması ve anavatana kavuşan esirlere her türlü kolaylık ve yardımın sağlanması talep edilmiştir. Bu yöndeki girişimler başarısızlıkla sonuçlanmıştır.2460 [329]

Harbiye Nezaretine 29 Haziran 1919’da gelen bir yazıda, bir İngiliz vapuruyla 39 subay ve 750 neferin geldiği bilgisi bulunmaktadır. Subaylar arasında önceden Mısır’a firar eden Yarbay Safvet, Zakeriya ve Topçu Yüzbaşısı Ahmed Hamdi de bulunmaktadır.[330]

Aslında İngiltere Hükûmetinin Mısır’daki Türk savaş esirlerinin geri gönderilmeleri konusunda bir itirazı yoktur ve bu konuda müttefik Hükûmetlere bu konudan bahsetme gereği dahi görmemiştir. İngilizler, Mısır’da bulunan Türk savaş esirlerinin Türkiye ile bir barış anlaşmasının imzalanmasını beklemeden geri gönderilmelerinin kendi yararlarına alacağını düşünmeye başlamıştır. İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Ağustos 1919’da Mısır’daki Türk savaş esirlerinin müttefiklerin işgalindeki limanlar üzerinden geri gönderilmeleri konusunda Yüksek Kurula görüş sormuştu. Kurul esirlerin İzmir’e indirme olasılığı bulunmadığını açıklamış, öte yandan General Milne ve Allenby tarafından onaylanan limanların kullanılmasına dair bir itirazda bulunmamıştır. 200.000 Türk esirinin geri gönderilmesinin ortaya çıkaracağı tehlikelere de dikkat çekilmiştir. Ermenistan ulusalcı güçler tarafından her taraftan kuşatılmış durumdadır ve gerekli önlemler alınmazsa durum daha da kötü olacaktır. Yunan ve Ermenistan Temsilcilikleri geri göndermelerin barış anlaşması imzalanmadan önce gerçekleştirilmemesini talep etmişlerdi. Geri dönen esirlere ilişkin tatmin edici ayarlamalar yapılana kadar geri göndermelerin askıya alınması gerektiğini savunmuşlardır. Bazı İngiliz yetkilileri ise geri göndermenin esirlerden kurtulmanın bir yolu olarak görmüştür. Karaya çıkmanın gerçekleştirileceği yer ve varıştan sonra esirlerin elden çıkarılmaları konularında müttefikler arasında ortak bir anlayış olmadan esirlerin gönderilmemesi önerilmiştir. İkinci olarak Yüksek Kurul geri göndermenin açık bir şekilde kabul edilmesini istemiştir. Esirlerin bir Türk limanında karaya çıkardıktan sonra sorumluluklarını kimin alacağı, kimin esirleri besleyip ilgili yerlere sevklerini sağlayacağı sorgulanmıştır. Bu şahısları besleme ve taşıma zorlukları dışında kendilerine besin ve ödeme vadedecek bir Türk gücüne veya yerel organize güçlere ihtiyaç vardır. Sonuç olarak doğrudan ve devamlı bir masraf olmaları dışında esirlerin tutukluluklarının devamı kayda değer sayıda İngiliz birliklerini silah altında tutmayı gerektirmektedir. Bu sebeple büyük esir yığınından kurtulmak İngilizler için çok önemli olduğu kanaatine varılmıştır.[331]

Erkân-ı Harbiye-i Umumi Dairesi’nden 8 Ağustos 1919’da Erkân-ı Harbiye Binbaşısı Muzaffer Bey’e gönderilen yazıda, bir grup esirin teslim alındığı bilgisi verilmiştir. Esirler arasında hastalar ve nispeten tam sağlıklı olanlar ayrılmış ve gerekli işlem yapılarak yerlerine gönderilmiştir.[332]

Harbiye Nezaretinden Hariciye Nezaretine sık sık gelen yazılarda görülmektedir ki; Bern İtilafnamesi’ne hasta, yaralı ve çoğunun ailesi ve çocukları olan sivil esirleri gönderme vaat ve taahhüdünde bulunmalarına rağmen İngilizler esirlerin geri gönderilmelerinde çok yavaş hareket etmiştir. Esirleri toplu olarak değil az sayılarda memleketlerine göndermişlerse de Ağustos 1919’a gelindiğinde esirlerin ancak çok az bir kısmı memleketine ulaşabilmiştir.[333]

Bu arada İstanbul’a getirilen esir arasında bulaşıcı hastalıkların görülmesi riskine karşı gerekli tedbirler alınmıştır. Bu amaçla, Selimiye Kışlası’nda temizlik ile ilgili bir teşkilat kurulmuştur. Eylül ayı boyunca buradaki yakacak sorunu çözülmeye çalışılmıştır. İkmal Şubesi 3 Eylül’de yeni bir kafilenin geleceğini Sıhhiye Dairesi’ne hatırlatarak temizlik teşkilatına odun temin edilmesini istemiştir. Konu 25. Kolordu Komutanlığına iletilmiş ve hastalıkların esirler arasında yaygın olduğu dile getirilmiştir. Odun yetersizliği yüzünden askerler temizlenememekte ve evlerine gönderilememektedir. Sevk Komisyonu, 8 Eylül’de gelen 3.000 askerin yeterince temizlenemediğini bildirmiştir. Komisyon Başkanı Binbaşı Saim Bey, Ordu Dairesine ve Sıhhiye Dairesi’ne başvurarak sorunun çözümüne yardımcı olmalarını istemiştir. Sıhhiye Dairesi Satın Alma Komisyonu’nun Levazımata bağlı olmasına rağmen Levazımat Dairesi nezdinde girişimde bulunduklarını ve 40.000 kilo odunun satın alınarak teşkilata gönderildiğini söylemiştir. Ayrıca Sıhhiye Dairesi Sevk Komisyonuna bu konuda kendilerinin yetkili olmadıklarını, bu görevin Levazımat Dairesi’ne ait olduğunu belirtmiştir. Bunun üzerine, Levazımat Dairesi Ordu Dairesi’nce uyarılmış ve teşkilatın faaliyetlerinde sorun yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınması istenmiştir.[334]

İstanbul Emniyet Müfettişliğine Eylül 1919’da Mısır’dan gelen askeri esirlerin 4 vagon posta katarı ile Haydarpaşa’dan Anadolu’ya hareket ettikleri bilgisi verilmiştir. 5 vagon İngiliz askeri de Ankara’ya hareket etmiştir. 10 Eylül’de de yine Haydarpaşa’dan 2 vagon dolusu İngiliz askeri ve 1 yarbay rütbesinde İngiliz kumandanı Anadolu’ya gitmiştir. Mısır’dan üç ya da dört vagon Afyonkarahisar’a gitmek için yola çıkmıştır.[335]

Hariciye Nezaretinden İkinci Amiral John de Rubeck’e 13 Eylül 1919’da giden bir yazıda, Damat Ferid Paşa’nın esirlerin geri döndürülme işlemlerinde yaşayan gecikmelerden dolayı üzüntüsü dile getirilmiştir. Mütareke’den 10 ay geçmesine rağmen Mısır’da tutuklu bulunan Osmanlı savaş esirlerinin esaretlerinin yakın bir zamanda biteceğine dair umutlarının olmadığı hatırlatmıştır. Esirlerin aileleri her türlü destekten yoksundur ve büyük bir sefaletle karşı karşıyadırlar. Esirlerin kendilerine gelince, göz yangısı nedeniyle pek çoğu kör olmuş, İngiliz hekimlerin büyük özverisine karşın bölgenin iklime uyum sağlayamamışlardır. Damat Ferid Paşa şu sözlerle esirlerin geri gönderilmesini için İngilizlerden anlayış beklemiştir:

“İngiltere Hükûmetinin bu talihsiz esirlerin durumunu incelemesi için en yüksek insani hislerinize sığınarak siz ekselanslarının etkide bulunmasını rica etmekteyim. Mısır’da bulunan binlerce Osmanlı esirinin erken serbest bırakılması, görkemli bir adalet geleneği olan Majestelerinin Hükûmeti tarafından bakıldığında oldukça yerinde, hatırı sayılır bir davranış olur ve Majestelerine karşı Osmanlılarda coşkun bir minnettarlık uyandırır.” 2467 [336]

Mısır’da bulunan Heliapolis kampında esaret günlerini geçiren bir diğer esir olan Yedek Subay Mehmed, kamptan ayrılan ilk kafilenin 1.000 kişiden oluştuğunu ve 25 Eylül 1919 günü Kahire’den İskenderiye’ye trenle oradan Mandolin isimli gemi ile İstanbul’a gönderildiğini söylemektedir. Mehmed Efendi’nin içinde bulunduğu bu ilk kafilede 500 yedek subay, kıdemli küçük subaylar, 150 kişi aşçı ve hizmetçi ile diğer kamplardan 450 erden oluşmaktadır. Bu ilk kafile Ekim ayının ilk günlerinde İstanbul’a ulaşmış, 3 Ekim günü ise İstanbul Muhafızlığı ve 25. Kolordu levazım birinci kısmına teslim edilmişlerdir.[337]

Mısır’da bulunan esirlerin Mezopotamya üzerinden gönderilmeleri de bir ara gündeme gelecektir. Hem Mısır’dan hem de Mezopotamya’dan geri gönderme işlemlerinin gerçekleştirilmesi için gerekli talimatlar yetkililere verilmiştir. İngiltere Hükûmeti, gerekli deniz taşımacılık imkanlarını sağlayabilirse Türk esirler Mısır’dan mümkün olan en az gecikme ile geri dönecekti. Eğer deniz taşımacılığı kullanılabilirse Fransızlar tarafından ortaya atılan itirazlar belli ölçüde giderilecekti. 88.000 Türk savaş esirinin geri gönderilmesi yalnızca kara yoluyla yapılırsa 2 yıl sürecekti. Toros demiryolu haftada 600 kişiden fazla kişi taşıyamamaktaydı. Buna karşın 18.000 kişiyi diğer illerin yanı sıra Konya üzerinden taşımak için düzenlemeler yapılmıştı. Kalan 70.000 kişi İstanbul’a sadece deniz yoluyla taşınabilecekti. Her biri yaklaşık 1.000 kişi kapasiteli Brueen Porto, Empire, Magdalena ve Baron Beck gemileri kullanılırsa ve bir arıza çıkmaz veya gemiler farklı bir görev için kullanılmazsa ayda 2 seyahat gerçekleştirilebilecektir. Aslında İngiliz Denizcilik Bakanlığının yukarıdaki kapasiteleri iki katına çıkarmaya imkânı da bulunmaktaydı. Esirleri her türlü saldırıdan korumak için yeterli sayıda silahlı eskort sağlamak İngilizler için bir diğer sorundu. Bu sebeple, esirleri birlikler halinde devretmek, bölük bölüm devretmekten daha kolay olacaktı. Mısır’da olduğu tahmin edilen 112.000 Türk savaş esirinin burada tutulmaları için 2.000 kişilik bir çalışan grubu ve 6 muhafız taburu gerekmektedir. Bu kadar taburun burada bulundurulması büyük bir maliyete sebep olmakta ve İngiltere Hükûmetine esirlerden bir an önce kurtulması gerektiğini düşündürmekteydi. Gönderilmesi planlanan esirler, serbest kaldıktan sonra dahi 80.000’den fazla esir Mısır’da kalacaktır. İdari görevlerde hizmet verecek olan grubun dışında geri kalan bu esirleri muhafaza etmek için 6,5 tabura ihtiyaç duyulacaktı. Hali hazırdaki sevk oranı ciddi miktarda artırılmadıkça taburun Hindistan’a dönmesi zounlu olarak ertelenecekti. Ayrıca Mısır ve Filistin’de askeri personelin sayısı konusunda ciddi sıkıntı yaşanmaktaydı. Mısır’daki idari sıkıntılar nedeniyle savaş esirlerinin İstanbul’a gönderilmesine devam edilmektedir. Mısır’daki savaşçı birliklerin 6 tugaya indirilmesi esirlerin geri göndermelerine bağlıydı. Bir kısım esirler geri gönderildikten sonra tugay sayısı indirilse dahi daha fazla savaş esirin geri gönderilmesine kadar 3 Hindistan taburunun bölgede tutulması gerekecektir. İstanbul’daki mevcut yığılma göz önünde bulundurulduğunda, aylık 1.000 kişi civarında esirin geri gönderilmesi gerekmekteydi.[338]

Bahriye Nezaretine 9 Ekim 1919’da yazılan bir yazıda, esirlerin naklinde kullanılacak gemilerin temininde ortaya çıkan sorunlar ele alınmıştır. Esirlerin dönüşlerini temin için Mütareke komisyonunda cereyan eden müzâkereler, Osmanlı askeri üyeler tarafından bir rapor olarak hazırlanmıştır. Esirlerin vatanlarına süratle kavuşmaları için en büyük sorun gemi meselesinin çözülmesidir. Mütareke komisyonu azası, yarbayı esirlerin sevkinde yaşanan konuları Hariciye Nezaretine bildirmiştir. Osmanlı esirlerinin iadesi hakkında öteden beri İngiliz gözetiminde yürütülen teşebbüsler iyi denilebilecek düzeyde ilerlektedir. Esirlerin Mısır’da bulunması kendileri için dahi büyük bir yük olması sebebiyle esirleri geri göndermek istemektedir. Yalnız İngiliz yetkililer hastaları gizlemektedir. Mısır ve Hindistan’daki esirlerin miktarı 100.000’i geçtiğinden esirler tek seferde değil peyderpey nakledilebilecekti. Buna mukabil Akdeniz, Gül Cemal, Reşid Paşa vapurlarının Türk esirlerin naklinde kullanılmasından geri adım atılmıştır. Berlin’deki Osmanlı Elçiliğinin müttefiklerle imzaladığı sözleşme gereğince, vapurlar Rus ve Alman esirlerin nakline tahsis edilmişti. Berlin’deki elçilik kapatıldığından elçilik anlaşmaları esasen yürürlükten kalkmıştır. Osmanlı esirlerinin dönüş için Osmanlı vapurlarının kullanılması da Bahriye Nezareti tarafından benimsenmemiştir. Esirlerin iadesi için bütün kuvvetle gayret gösterilmektedir. Sibirya’daki esirler ancak Japonlara para göndermekle geri gelebilirdi. Bu konuda para tedariki zorunluydu. Ayrıca Odesa’da bulunan 500 Osmanlı esirinin dönüşünün tamamlanması İngilizlerden istenmiş ve kabul edilmiştir.[339]

16. Fırka Kumandanı albay esaret sonrası verdiği ifadesinde Seydi Beşir karargâhının boşaltılması hakkında bilgi vermiştir. Öncelikle ilk kafile İstanbul’a Ekim 1918’in başında, İkinci kafile 26 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’a hareket etmiştir. Mütareke sıralarında ve onu takip eden aylarda da muayene edilen malul askerler yüzer kişilik subay ve 400-500 kişilik askerlerden oluşan kafileler halinde özel olarak hazırlanmış ve vapurlarla sevk edilmiştir. Asıl esir sevkiyatı ancak Mütareke’nin senesinde başlamıştır. Kafilelerin mevcudu sevkin gerçekleştirileceği nakliye aracına göre ayarlanmaktadır.[340]

Malul ve hasta esirlerin evlerine erken döndüklerine dair İngiliz Savaş Merkezi’nin açıklamalarında da görülmektedir. 5 Kasım 1919 tarihinde Times gazetesi İngiliz Savaş Merkezi’nden aldığı haberi vererek; 29 Ekim haftasında 2.573 Türk savaş esirinin Mısır’dan geri gönderildiğini açıklamıştır.[341] 25. Kolordu Kumandanı General Said Paşa tarafından Harbiye Nezaretine 24 Kasım 1919’da gönderilen bir yazıda Mısır’dan gelecek 6.000 hastanın İstanbul’a ulaştıkları öğrenilmiştir.[342] 3 Aralık 1919 tarihinde Times gazetesi İngiliz Savaş Merkezi’nden aldığı bir haberi vererek 12 Kasım’dan 5 Aralık’a kadar 5.665 Türk savaş esirinin Mısır’dan, 380 esirin ise Selanik’ten geri gönderildiğini açıklamıştır. İngiltere tarafından 1 Eylül’den beri geri gönderilen Türk savaş esirlerinin toplam sayısı 33.414 olmuştur.[343] Aralık 1919’a gelindiğinde, İstanbul’daki İngiliz Genel

Karargâhı Mısır’daki esirlerin sayısının 112.000’den          32.000’e düştüğünü

açıklamıştır.[344]Hatıratlarda yer alan esir kamplarının boşaltılmasına dair bilgiler yukarıdakiler ile örtüşmektedir. Yenice-Nevruz köyünden Osman Kocabaş, 1.000 kişilik esir kafilesinin 7 günde Larnaka’dan İstanbul’daki Selimiye Kışlası’na getirildiğinden bahsetmektedir.[345]

Esirlerin serbest bırakılmasında İngilizlerin ağırdan alması, Osmanlı Hükûmetinin özellikle bütçe yetersizliğinden kaynaklanan organizasyon eksikliği gibi aksilikler İstanbul basınına da yansımış ve gazetelere halkın tepkisi yansıtılmıştır. Mütareke’nin akdine ve sulhun yaklaşmasına rağmen binlerce Türk ailesi için harp hali devam etmektedir. Askerler ailelerinden uzak memleketlerde yaşamak zorunda bırakılmıştı. Rusya hariç esirlerin büyük bir kısmı İngilizlerin karargâhlarında tutulmaktadır. İngiltere ise son zamanlarda esirlerin memleketlerine dönmelerine müsaade ettiğini beyan etmiştir. Buna yönelik bir açıklama da Churchill tarafından Avam Kamarası’nda yapılmıştır. Sorun esirlerin memlekete nakli meselesidir. Esirlerin geri gönderileceği haberini alan her aile sevinmiş ve haberi esirlerin hemen gönderileceği manasında anlamıştır. 60.000 esirin yanında 1.000 de aile Mısır’da bulunmaktadır. Mısır’daki esirlerin nakline 4 büyük vapur tahsil edildiği, bu vapurların her seferde ikişer bin yolcu nakledebileceği ve her bir yolculuk süresinin 10-15 gün süreceği varsayılırsa bir ayda ancak 16.000 esir evine dönebilecek ve tüm esirlerin taşınması dört ayı bulacaktır. Sadece Mısır’daki esirlerin getirilmesi için dört ayda 32 sefer yapılması gerekmektedir.[346]

Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra esir dönüşleri başlasa da asıl kafileler halinde esirlerin yurda dönmesi bir yıl sonra başlayabilmiştir. Esirlerin evlerine dönmesi 1920 yılı sonuna doğru hızlanmıştır. Esir hatıratları, ATASE arşivinde bulunan esir ifadeleri, arşiv belgeleri ve subayların kişisel dosyaları esirlerin kitleler halinde yurda dönmelerinin 1920 ve 1921 yılında gerçekleştiğini göstermektedir. İlk kafilelerde genelde subay çoğunluktadır. Mısır, Hindistan ve Burma ve Kıbrıs’tan Nisan 1920 yılında başlayan toplu dönüşler Temmuz ve Ağustos aylarına kadar devam etmiştir.

1920 yılına gelindiğinde İtilaf Devletleriyle, yabancı ülkelerde bulunan 200.000 Türk esirin yurda dönüşü konusunda bir mutabakata varılmıştır. İngiltere ile Rusya bu geri dönüşler için izin vermiştir. Osmanlı hazinesinde geri dönüşlerin maliyetini karşılayabilmek için 3 milyonluk bir kredi fonu açılmıştı.2478 [347]

Tam bu esnada 1920 Ocak ayının ortasında hasta veya ciddi şekilde yaralı Türk ve Bulgar savaş esirlerinin geri gönderilmelerinin yakın gelecekte başlayacağı basına yansımıştır.[348] Bu ay içerisinde Mısır, Selanik ve Malta’dan 6.620 Türk ve 27 Alman esir ülkelerine iade edilmiştir.[349] Diyarbakır’dan 7 Şubat 1920’de 20. Kolordu Kumandanlığına gönderilen bir yazıda yer alan esaretten dönmüş iki neferin ifadesine göre 1.200 Türk esir Bağdat’a getirilmiş ve bir Hint süvari bölüğü Musul’dan hareket etmiştir.[350]

Mısır kamplarından esirler 1.000 kişilik gruplara ayrılarak gönderilmekteydi. 26 Ocak ve 17 Şubat 1920 tarihleri arasında 3.927, 17 Şubat ve 11 Mart arasında 997, 11 Mart ve 17 Nisan tarihleri arasında 6.426 Türk savaş esiri İstanbul’a gelmiştir. 17 Nisan ve 30 Nisan tarihleri arasında 3.150 Türk savaş esirinin İstanbul’a varacağı konusunda bilgi verilmiştir. [351] 5 Mayıs 1920'de subay esirler de dâhil olmak üzere 1.100 kişi İstanbul’a yola çıkmıştır.[352] 19 Mayıs 1920’de dönmek için hazırlanan esir sayısı Malta’dan 103, Mısır’dan 10.105, Mezopotamya’dan 16.032’dir. Yalnız sivil veya asker ayrımı yapılmadığından esirlerin ne kadarı sivil veya asker belli değildi.[353]       14 Haziran 1920’de Beyrut’tan ve Mısır’dan esir

kafilelerinin İstanbul’a geldiği bilinmektedir.[354] 4 Haziran ve 21 Haziran 1920 tarihleri arasında 6.559 Türk savaş esiri daha İstanbul’a gelmiştir. 30 Nisan ve 4 Haziran tarihleri arasında İstanbul’a gelen esir sayısı ise 7.716’dır. General Milne 18 Haziran 1920’de İstanbul’a dönen savaş esirlerinin ulusalcı güçlere katıldıkları ileri sürerek bu tarihten sonra daha fazla savaş esirinin gönderilmeyeceğini duyurmuştur.[355]

Türk savaş esirlerinin geri gönderilmelerinin askıya alınması yönünde karar Temmuz 1920'de gözden geçilerek; Mezopotamya’daki Türk esirlerin muhafızlığını yapan grupların serbest bırakılmaları, 15.000 esirin Mısır’a gönderilmesi ve orada tutulması kararı alınmıştır. Esirlerin sevk edilme işleminin nakliyedeki zorluklar sebebiyle Ekim ayının başlarına kadar tamamlanamayacağı öngörülmüştür.[356] Aynı ay içinde Hindistan ve Mezopotamya’da bulunan 5.000’i subay olmak üzere 40.000 Türk savaş esirinin Kahire’ye geleceği İngiliz basınına yansımıştır. 1.500 esirin geldiği ve diğerlerinin de Beyrut’a ulaştığı ve kısa sürede geleceği gazetelerde yazılmıştır.[357]

Malul esirlerin evlerine gönderilmelerinden sonra diğer esirlere sıra gelmiş ve kampların boşaltılması uzun bir süre almıştır. Esirlere ait hatıratlarda kampların boşaltılması süreci ve İstanbul’a kadar geçen süre hakkında bilgiler bulunmaktadır. Öncelikle kamplarda 1919’un sonuna doğru esirlerin evlerine gönderilecekleri dedikoduları yayılmış, haberi alan askerler sabahlara kadar eğlence ve cümbüş düzenlemiştir. Bu haber kısa sürede gerçek olmuş ve Ocak 1920’de Malta’ya gönderilen esirlerden arda kalanlar İsmailiye’den gemiler ile İstanbul’a gönderilmeye başlanmıştır. 15 tonluk hastane gemisi, bir kruvazör ve iki torpidonun da dâhil olduğu bir konvoy 4 günde Milos Adası’na gelmiştir. Ocak ayının ikinci yarısında, İstanbul’da Galata’ya ulaşmıştı. Esirleri taşıyan gemilerin bir standardının olmaması ve bazıların küçük olması sevkiyatın uzun sürmesine sebep olmuştu. Arşiv belgelerinde yer alan esir ifadelerine ve hatıratlara bakıldığında kampların boşaltılmasının 1920 ve1921 yıllarında devam ettiği görülmektedir. 1920 ‘in Nisan ve Mayıs ayında ikinci kafilenin geldiği bilinmektedir. İngilizler antlaşma ile sağlanan mutabakat gereği daha Türk esirlerini gemiden indirmeden Osmanlı Devleti’nde esir bulunan İngiliz subaylarını ve Ermeni tercümanları gemilerine bindirmişti. Türklerin serbest kaldığını gören Ermeniler, Türklere karşı çeşitli hareketlerde bulunmuştur.[358]

Gönderilme aralığı çok uzun sürmüştür. Esaretteki ikinci senesini dolduran Necmi Seren, bir şilebin ambarınca günler süren yolculuktan sonra Kız Kulesi önünde indirilmiş; oradan Kasımpaşa’da asker hastanesinin boş bir odasına arkadaşları ile beraber kendi tabiri ile çuval gibi atılmış, özgürlüklerine böyle de olsa kavurmuşlardır.[359]

Kamp yetkilileri, geri dönüş sırasındaki karışıklıktan faydalanmış ve bu durumu fırsata çevirmişlerdir. Esaret şartlarına dayanamayan ve bir an önce evine dönmeyi arzulayarak kamplardan erken dönmek isteyen esirlerin çok olması İngilizler açısından bir fırsat olmuştur. Geri dönüş sırasında rüşveti veren esir kamptan önce ayrılmayı başarmıştır. Ahmed Ercan, bir İngiliz gemisiyle İstanbul’a Selimiye kışlasına getirildiğini dile getirdiği ifadesinde; kamp komutanların ancak parası olanların kamptan gidebileceğini söylediğini iddia etmiştir.[360]

Eyüb Sabri Bey’in hatıratında da kamp yetkililerinin rüşvet aldığı zikredilmektedir. Sevkiyata evvelâ Türklerden ve İstanbul ve İstanbul’a yakın olan Bursa, Konya ve İzmit gibi şehirlerden başlanmıştır. İzmir, Trabzon ve Erzurumluların şevkleri geriye bırakılmıştır. Gerek sevkiyatın şehirlere göre sıra ile yapılması ve bazı şehirlerin geri bırakılması İngilizler için yeni bir fırsatı doğurmuştur. İngilizler esirlerden rüşvet alarak sevk esnasında sağlam bir askeri hastaneye yatırmışlar, bir gün sonra sevkiyat teline geçirmişler ve bir İzmirli veya Trabzonlu askerin kartını silip İstanbullu veya Bursalı yazmışlardır. Yine Arnavut ve Kürtlerin kartlarını silerek Anadolu’nun bir kazasından Türk olarak yazarak onlardan da para almışlardı. Rüşvet miktarı önce ikişer ve üçer Osmanlı altınından başlamaktaydı. Daha sonra birer ve yarımşar liraya ve nihayet ikişer ve birer Mecidiyeye tenezzül etmiş ve artık askerlerden on kuruş veya iki paket sigara almaya bile razı olmuşlardır. Bu işte İzmirliler iyi bir beceri göstermişler, birbirlerine yardım etmek suretiyle ve az para ile kamptan kurtulmayı başarmışlardır. Bu rüşvet işine tel zabıtalarının çoğunun yanı sıra beşinci telde bulunan bir tabur hocasından iki halı seccade karşılığı tahliye eden karargâh komutanı bile iştirak etmiştir. Esaretten dönüş parası olamayan esirler içinse durum tamamen başka türlü cereyan etmiştir. Parası olmayan askerlerin çoğu gelemeyerek orada kalmış ve hatta numara itibariyle şevke tâbi olanlardan bir kısmı da bu yolsuzluklar sebebiyle geri dönememiştir.[361]

Hicaz Cephesi’nde Hicaz Kuvve-i Seferiyesi 58. Fırka Mıntıkası’nda görevli olarak bulunmuş Mülâzımısâni Mahmud Efendi, Mısır kamplarında yaklaşık 15 ay esir kaldıktan sonra 22 Haziran 1920’de esaretten dönmüştür. Aynı şekilde Emekli Yüzbaşı Mahmud Bey de Tuna esir kampında 15 ay esir kaldıktan sonra 19 Haziran 1920’de esaretten dönmüş ve vatan hasreti son bulmuştur.[362]

Tel El-Kebir esir karargâhında günlerini geçiren 4. Ordu-yı Hümayunun 2. Kolordu emrinde 24. Telsiz Telgraf Müfrezesi’nde görev yapmış Hüseyin oğlu Cevad, geri dönüşlerinde esirlerin rahat ettiğini gerek trende ve gerekse vapurda hiç sıkıntı çekmediklerini söylemiştir.[363] 26. Fırka, 59. Alay, 2. Tabur, 2. Bölük askerlerinden Karacabey’in Şahin köyünden Mehmed oğlu Hasan’ın içinde bulunduğu kafileye esaret sonrası dönüşlerinde yüz elli dirhem miktarında peksimet ile çay verilmiştir.[364]

Heliapolis esir kampından gönderilen ilk kafilede yaklaşık 1.500 İstanbullu esir asker ile küçük rütbeli subay bulunmaktaydı. Eyüb Sabri Bey ve arkadaşları, bir yolunu bulup ikinci kafileye katılarak sevkiyat teline kadar gelebilmişken trene binileceği sırada kendilerini tanımış olan Kıbrıslı bir tercümanın ihbarı üzerine durumu fark edilmiştir. Bir buçuk ay kadar daha sıkı bir kontrol altında ayrı bir yerde esaret hayatlarına devam etmiştir. Eyüb Sabri Bey ve arkadaşları beraber kaçamayacaklarını anlayarak ayrı ayrı kaçmanın daha kolay olacağını düşünmüşler birbirinden ayrılmaya karar vermişlerdi. Eyüb Sabri Bey, ikinci fırkanın nöbetçi doktoru Mazlum Bey’in yardım ve aracılığı ile göz hastanesine kendisini naklettirmiş daha sonra da hastanenin nöbetçi doktorlarından Mısırlı bir Katolik’in yardımını sağlayarak kendisini üçüncü fırkanın hastanesine naklettirmiştir. Hastane çavuşu Arnavut Bahtiyar Ağa’nın vasıtasıyla taburcu olarak tekrar sevkiyat teline gelmiştir. 28 Ekim’de memleketine iade edilen 2.000 kişilik esir kafilesi arasına karışmış şekil ve kıyafetini değiştirerek kaçmayı başarmıştır.[365]

İlk esir sevkiyatından birkaç gün önce İngilizler, Rum ve Ermeni esirlerini ayrı bir tele kapatmışlardır. Daha sonra Müslümanlar arasına ayrılık sokmak maksadıyla Arap, Arnavut, Boşnak ve Kürtleri de Türkler arasından ayırarak Hristiyanlara mahsus olan kamplara koymuştu. Fakat bu konuda başarılı olamadıkları gibi din kardeşlerinin arasından ayrılarak Müslüman olmayanlarla beraber ayrı bir yerde hapsedildiklerinden dolayı son derece üzüntü duymuştur. Pek çoğu bir yolunu bularak Müslüman esirlerin yanına geri dönmeye başarmıştır.[366]

Tel EL-Kebir esir kampına 1920 yılı başında esirlerin ülkelerine döneceği emri gelmiş ve ilk kafilede bir gün sonra 1.800 kişi ile tren istasyonundan Bilbeis yolu ile İskenderiye’ye gitmiştir. Kampın uyanık kişilerinden Sakallı Celal burada uyanıklık yapmış yakınlarını ve polisleri ilk gidilecek kafileye yazdırmıştır. Yolculuk boyunca kafile başkanı Hintli bir Müslüman’dır. 26-27 Ocak 1920 gecesi İskenderiye’den pamuk yüklü bir gemi ile anavatana yola çıkılmıştır. Bando takımı aletlerini yanlarına almışlar ve sahilde ayrılırken Mısır Hidiv marşını çalmaya başlamışlardır. Esirlere akşam ve sabah erzak dağıtılmış ve 10 kişinin erzakını bir kişi görevliden almıştır. Deniz dalgalı olduğundan İngilizler dâhil pek çok kişiyi deniz tutmuştur. 29’u 30’a bağlayan gece İstanbul’da Kız Kulesi önlerine gemi demir atmış dört gün sonra İngilizlerden esirler teslim alınmış ve 4 Şubat günü anavatana ayak basmışlardır.[367]

Diğer kamplarda olduğu gibi terhis edilen esirlerin içerisine para ve rüşvet veren kişiler de dâhil edildi. Kamplarının başında Macar Polat adında bir İngiliz komutan vardı. Süresi bitip İstanbul’a dönen esirler bu durumu şikâyet etmiş, İstanbul’daki yetkililer de İngiltere’ye bu şikâyeti bildirmiştir. İngiliz Binbaşısı Macar Polat, İskenderiye Askeri Mahkemesi’nde yargılanmış, 45 gün süren duruşma sonucunda komutan askerlik mesleğinden men edilmiş, İngiltere Hükûmetine de 500 pound ceza verilmiştir. 12. tel örgüdeki 2.500 kişiden 1.000 kişilik grup ayrılarak bir gün sonra sabah trene bindirilerek Port Said vapur iskelesine götürülmüştür. 5 Mayıs 1920 tarihinde subay esirler de dâhil olmak üzere 1.100 kişi İstanbul’a yola çıkmış ve 3 günün sonunda Haydarpaşa’ya ulaşılmıştır. Bir gün daha vapurda kalmak zorunda kalan vatan özlemi çeken esirler bir gün sonra vapurun tam yanaşmasını beklemeden iskeleye kendilerini atmaya başlamışlardı. Esirler Selimiye Kışlasına yerleştirilmişler ve bir gece de orada konaklamışlardı. Künyeleri alınan esirlere bir de numara verilmiştir.2499 [368]

Hüseyin Fehmi Genişol, 9 Eylül 1920 günü esir kampına veda edecekleri geceyi anlatırken esirlerin çamaşırlarının değiştirildiğini, birer eski çamaşır, birer asker kaputu ve bir kat siyah yazlık elbise verildiğini söylemektedir. Gece yarısı tüm esirler toplanarak trene binmek üzere yola çıkarılmıştır. Askerlerin %70’i gece görmediğinden ancak birbirine tutunarak dışarı çıkıp istasyona ulaşabilmiştir. Bilbeis istasyonundan hareket eden tren İsmailiye ve ardından Süveyş Kanalı yanındaki Kazra’ya varmıştır. Buradaki Türk esirleri istasyondaki İngilizlere hizmet ederken görülmüştür. Port Said’de vapura binen askerler 17 Eylül 1920 sabahı İstanbul’a ulaşmışlardır.[369]

İbrahim Sorguç İngilizlerin esirleri beklenenden önce serbest bırakmasındaki amacın Sevr Anlaşması’nın Osmanlı Devleti tarafından imzalanacağına kesin gözü ile bakmalarına bağlamaktadır. Kendisinin içinde bulunduğu esir kafilesi 1920 Haziran ayında serbest bırakmışlar, İskenderiye’den İstanbul’a, Panama isimli bir vapurla getirilmişler, İstanbul’a varışlarından üç gün sonra 15 Haziran 1920’de terhis edilmişlerdir.[370]Seydi Beşir Kuveysana esir kampında süresini dolduran Hüseyin Aydın da esir kamplarında 22 ay süren esareti sonrası Haziran 1920 ortalarında İskenderiye’den vapur ile İstanbul’a getirilmiştir.[371] Hasan Remzi Fertan’ın Seydi Beşir esir kampından kurtuluşu biraz daha geç olmuş, 2 Ekim 1920’de İsmailye yolu kullanılarak Borunbek vapuru ile 4 günde İstanbul’a ulaşmıştır.[372]

Çanakkale Çınarlılı Mehmed Kurtul ve arkadaşları Tel El-Kebir esir kampından esaret sonrası biraz sigara ve kumanya verilerek diğer esir kamplarında olduğu gibi önce trenler Port Sait’e oradan 4-5 günlük bir vapur seyahatiyle İstanbul’a Semiliye Kışlasına getirilmiştir. Mehmed Kurtul bir hafta burada kaldıktan sonra Karabiga’ya gönderilmiştir.[373]Bilbeis esir kampında bulunan bir esir Porto- Said’ten İstanbul’a vapurla 3 günde geldiklerini burada da 8 gün karantinada tutulduklarını söylemiştir.[374]

Kampta iken yurda döneceklerine dair söylentilerin çıkması üzerine kampta neler yaşandığı, esirlerin neler hissettiği ve son günlerini nasıl geçirdiğine dair bilgiler Ahmed Altınay’ın hatıratında gün gün anlatılmaktadır. 6 Nisan 1919’da esirler Anadolu’ya gönderilecekleri sözleri, kendisini bir an olsun umutlandırmıştır. 11 Mayıs’ta ihtiyarlar ve daha sonra malul ayrılmıştır. Tüm esirler malul esirlerin kamptan ayrılmamasından dolayı büyük bir üzüntü yaşayacaklardır. Malule ayrılanlar memleketlere gidebilen şanslı kişiler olacaklardır. Mayıs ayı geldiğinde karargâhtaki doktorların gitmesi gündeme gelmiştir. Mayıs ayının sonunda arkadaşı Kamerzade Rauf memleketine gitmek üzere Karaman’a yola çıkmıştır. Kaydı Adanalı olarak yazılmış fakat buna rağmen listeye girememiştir. 24 Temmuz 1919’de Alman ve Avusturya esirlerinin iadesi haberi kampta konuşulmuştur. Filistinliler Ağustos ayının başında kamptan ayrılmıştır. Kendisinin giremediği Adanalılar listesindekiler bu ayda memleketlerine gönderilmiştir. Artık kamptan Osmanlı esiri Rumlar da ayrılmıştır. A kampıma esir kişiler gelmiştir. Kasım ayında kefaletle dört kişi daha memleketlerine gitmiştir. Ayrıca Halepliler kamptan ayrılmışlardır. 17 Kasım’da Seydi Beşir’e gelişlerinin birinci yılı dolmuştur. Hemen ardından Suriyeliler gidecektir. Bu ayın sonunda esirlerin terhisi için Hükûmetin ve Kızılayın girişimlerine İngilizler onay vermiştir. Ay sonunda diğer kamptan esirler sevk edilmiştir. Aralık ayında bazı esirler jandarma olanların kamptan gönderileceğinin konuşulması üzerine uyanık esirler kendilerini jandarma yazdırmış ve bunu yapanlar bir süre sonra gönderilmiştir. Ocak’ta hazırlanan listeye kendisini Konyalı olarak yazdırması esaretten kurtuluşuna vesile olacaktır. Yine bu ayda Arnavutların sevk edileceği sözleri ortalıkta dolaşmaktadır. Esirlerin gönderileceği her daim kampta konuşulmakta fakat İngilizlerin değişik sebeplerden bunu gecikildiği anlaşılmaktadır. Nisan ayı ortasında Arnavutlar kamptan gönderilmişler ve aynı ay geri getirilmişlerdir. Artık tüm esirlerin iki ay içinde gönderileceği

konuşulmaktadır. Kamptan İstanbulluların gideceği dedikoduları kendini Konyalı yazdıran Ahmed Altınay’ı çok üzecektir. Komutan 200 kişinin döneceğini söylemiş fakat 108 kişilik gidenler listesinde numarası okunmamıştır. Kendisi büyük bir ümitsizlik içindedir. 14 Mayıs tarihinde artık gideceğini öğrenmiş buna rağmen hala müteessirdir. Vatanı kaplayan kara bulutun milletin üzerinde oluşturduğu üzüntülerin kendisine derin bir düşünceye ittiğini söylemektedir. Yıllar süren esaretten sonra memlekete gitmekten çekinmektedir. İstanbul’un içinde bulunduğu karışıklıktan dolayı esirler endişelidir. Gidenlerin İstanbul dışına çıkamaması ve müthiş para sıkıntısı çekmeleri esaretten kurtulacak esirleri düşündürmektedir. Tel örgü içinde geçirilen esaret hayatının son demleri esirlere sevinç ve üzüntüyü aynı anda yaşatmaktadır. Gitmeden önce kampta esirler resim çekilmiştir. Maaş alacakları bahanesi ile esirler çadırda toplanmış Türkçesi bozuk bir Ermeni tercüman esirleri ayakta uzun süre bekleterek tekrar tekrar saymış maaşın bir gün sonra verileceği söylenerek esirler çadırlara elleri boş gönderilmiştir. Maaşlar bir gün sonra da verilmemiş ve esirlerde bu durum büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Son günlerini kampta geçiren esirler geceleri çeşitli etkinlikler düzenlemektedir. 19 Mayıs tarihinde ikinci defa Ahmed Bey Ramazan’ı ailesinden uzakta geçirmektedir. O gece davul çalınmış ve kahve saat 12.00’a kadar acık tutulmuştur. Esaretin başından beri düşündüğü rütbe meselesini yine gazetelerde okumuştur. Yedek subaylara subay muamelesi yapılacağını gazetelerde yazmaktadır. Kampta son günlerde her şey yolunda gitmektedir ve esirler yemeklerden son derece memnundur. Mayıs ayının sonunda Damat Ferid Paşa Hükûmetinin istifa ettiğini ve Paris’e gideceği haberlerini esirler gazetelerde okumaktadırlar. Ahmed Altınay, 5 Haziran 1920’de gece yarısı arkadaşlarından ayrılmanın burukluğu içinde otomobile binerek ve 48 kuruş maaşla Mısır’ın bahçeleri, tarlaları ve binaları arasından sevinerek hareket etmiştir. Seydi Beşir’de iki senedir mahrum oldukları kadın yüzünü ilk defa burada görmüş ve trene binerek İskenderiye’ye oradan ikinci mevki olarak Port Said’e hareket etmişlerdir. Hindistan’dan gelen bir gemiye bindirilmişlerdir. Askerler aşağı bolümde, subaylar ise yukarıdadır. Gemi de ayrıca Araplar da vardır. Oradan İngilizlerin gemisine geçmişlerdir. Yolculukları sıcaktan ve üst üste hayvan gibi yerleştirilmelerinden dolayı sıkıntı ve ter içerisinde geçmektedir. Her şey düzenlidir. Yemeklerde bir sorun olmamış üç kap yemek muntazam verilmiştir. Güzel giyinmiş garsonlar hem esirlere 1025

hizmet etmiş hem de yemek yeme şekillerini hayretler içinde izlemiştir. Türk esirleri önlerinde istedikleri kadar yemek olmasına rağmen ekmek isteyince garsonlar acayip bir şekilde bakmıştır. 5 Haziran’da başlayan yolculuk 9 Haziran’da Rodos ve diğer adaları görerek devam etmiştir. 10 Haziran 1920 günü gemi İstanbul’a ulaşmış, Bozcaada’nın önünde vapur demir atmıştır. 11 Haziran’da Çanakkale Boğazı’nı geçmiştir. Kahraman, cesur Türk gençlerinin bütün dünyaya karşı koyarak ve vücutlarını siper ederek muhafaza ettikleri Seddülbahir’i, içlerinden kan ağlayarak geçmişler; boğazdan geçerken Çanakkale önünde rıhtımdaki art arda gecen düşman gemilerini yarım saat mesafeden izlemişler ve İngiliz gemilerinin çaldığı sirenleri dinlemişlerdir. Esaretten kurtulup geldikleri İstanbul, İşgal Kuvvetlerinin işgali altındadır. Vatanın tel örgülerden bir farkı yoktur.[375]

Esaret sonrası İstanbul’u gören her esir derin bir düşünceye dalmaktadır. İsmailiye’den trenle İskenderiye’ye oradan gemilere bindirilerek İstanbul’a yola çıkarılan ve bu esirlerden birisi olan Muhiddin Erev, 1914’ün Şubat ayında Haydarpaşa’dan trenle bir ideal uğrunda ayrıldığı şehri hatırına getirerek Marmara’ya varmış ve duygularını “Heyecanlıydım. Sabahleyin, ufukta İstanbul’un narin minareleri göründü. Akıttığım sevinç gözyaşlarını hâlâ unutamam.” diyerek dile getirmiştir.[376]

Esaret sonrası yurda dönen esirlerden Rum asıllı Sokrat Bey, nasıl bir duygu ile memlekete döndüğü açıklayan esirlerden birisidir. Sokrat Bey, esir kampında bir yıl kalmış ve bu sürenin sonunda bir vapur ile İstanbul’a gelmek üzere yola çıkmıştır. Vapurda özellikle yemek yerken İngiliz kamarotlarının kendilerinin başında dik durarak beklemeleri Sokrat Bey’i çok etkilemiştir. Sokrat Bey, Rum asıllı bir Osmanlı subayıdır. Savaş sırasında pek çok Rum, esir olduktan sonra veya savaş döneminde saf değiştirmiş iken kendisi esarete rağmen Türklere ve devletine bağlılığından vazgeçmemiştir. Esaretten dönüş yolculuğunda vapurların Çanakkale’den içeri girerken söyledikleri vatan sevgisine en güzel örnek olacaktır:

“... Çanakkale boğazından içeri ağır ağır süzülürken hepimizin içindeki sevinç hayatımız boyunca unutulmayacak kadar derindi. Boğaz girişinde aziz yurdumun hür havasını teneffüs etmeye başlamanın şevki ve zevki dünyalara değişilmezdi. Bu hava sanki hepimize yepyeni bir vücut ve yepyeni bir ruh vermişti. Esaret çekmeyenlerin Yurt havasını bu kadar içli ve derinden teneffüs edemeyeceklerini takdir ederek bunun kıymetinin senelerde yad ellerde kalan bizler için ne kadar kıymetli ve kutsal olduğunu bilhassa belirtmek isterim.

Vatan aşkı, vatan sevgisi ve vatan hürriyeti için senelerce önce bütün varlığı ile çağrışmanın en mukaddes vatan borcu olduğuna inanan bizlerin yolumuzda hayatını seve seve verecek milyonlarca genç kardeşimizin mevcut olduğunu düşünerek gurur ve sevinç duyduğumu bu vesile ile bir defa daha tekrarlamak isterim.” 2508 [377]

Kahire Kalesi kampında kalan esir kadınlardan bazıları, esaret sonrası İngiltere Hükûmetinin daha önceden teklif olarak yaptığı Türkiye’ye gönderilmeyi istemiş, diğerleri ise Mısır’da kalmayı tercih etmiştir. Amerika’nın Mısır’daki maslahatgüzarı Knabenschuh, bu işle meşgul olmuş ve kamptaki kadınları birkaç kez ziyaret etmiş, isteklerini dinlemiş ve İstanbul Hükûmetine bu olayı duyurmuştur. Esir kadınlara üç ayrı teklif yapılmıştır. Birinci Kadın ve çocuk esirlerin bir Amerikan gemisiyle Mersin limanına getirilmesi, ikincisi Türkiye’deki İngiliz esirlere elbise, yiyecek ve ilaç getirip Türkiye’den Mezopotamya’da esir edilen 25 kadını alacak bir hastane gemisiyle kamptaki kadın ve çocukların Türkiye’ye gönderilmesi, üçüncüsü ise İngilizlerin karşılıklılık aramadan ellerindeki bayan ve çocuk esirleri serbest bırakmaları olmuştur. Yukarıdaki tekliflerin hiçbirisi gerçekleşmemiş, İngiltere Hükûmeti tamamen insani nedenlerle bu esirlerin hepsinin bırakılmasını tercih etmiştir.[378]

Mondros Mütarekesi’yle başlayan esirlerin serbest bırakılmaları 1921 yılının sonuna kadar devam etmiştir. Mütareke’den 14 Şubat 1921’e kadar İtilaf Devletleri tarafından iade edilen Türk esirlerinin sayısı 8.326’sı subay, 122.701’i er olmak üzere toplam 131.027’dir. Bunlardan 7.626 subay ve 102.950 erdir.[379]Yemen’de esir bulunan 7 subay, 6 er, 10 sivil, 24 kadın, 21 çocuk ve 1 sivil katil önce Romanya bandıralı Köstence vapuru ile İskenderiye gelmiş ve 29 Ekim günü İstanbul’a ulaşmıştır. Esirlerin İstanbul’a ulaşmaları bir ayı bulmuştur.[380] Türk ve İngiliz savaş esirlerinin değişimleri kapsamında İngilizler 6 Kasım günü gözetim altındaki tüm Türk esirleri serbest bıraktığını açıklamıştır.[381] Her ne kadar 1921 yılının sonunda İngilizler esir kamplarını kapatmışlar ve tüm esirlerin serbest kaldıklarını iddia etmişlerse de esirler bu tarihten sonra da küçük gruplar halinde vatanlarına dönmeye devam etmişlerdir. Hatta vatanlarına hiçbir zaman dönemeyen esirler olduğu gibi parasızlıktan veya başka sebeplerden bulundukları bölgelerde uzun süre yaşamaya mecbur kalmış mağdur esirler de çıkmıştır. Örneğin Merkez kumandanlığı Esir İşleri Müdürlüğünden Erkan-ı Harbiyeye Mart 1922’de gelen bir raporda Yunan vapuruyla tabip ve eczacı olmak üzere 4 yarbay, 7 binbaşı, 11 yüzbaşı ve 1 üsteğmen olmak üzere toplam 23 subay ile 4 kadın ve 3 çocuk esirin geldiği yazılıdır. İstanbul’da yerleşik olmayan esirler Selimiye’ye sevk edilmiş ve muameleleri burada yapılmıştır.[382]

Esirlerin dönüşünün zaman alması pek çok sorunlara yol açmaktaydı. Bu sorunları çözmeye yönelik olarak Mayıs 1920’de Muvakkat Esir Müfettişliği kuruldu. Müfettişliğin öncelikle kuruluş amacı esirlerin karşılanması, barındırılması, evlerine gönderilmesi, yiyecek ve elbise ihtiyaçlarının karşılanmasıydı. Müfettişlik son esir gelinceye kadar görevine devam edecektir. Müfettişliğin kadrosu ve talimatnamesi de belirlenmiştir. Sıhhiye Heyeti ise yeni müfettişlikte de aynen yerini koruyacaktır.[383]

Özetle, diğer esir bölgeleri ile kıyaslandığında, Mısır’dan dönen esirlerin çoğunun hasta, zayıf, malul ve kör oldukları görülmektedir. Bu durumun oluşmasında Mısır’daki esir kamplarının şartları son derece etkilidir. Deniz kenarında, güneş altında ve kızgın kumların üzerinde yaşayan esirlerin bu şartlara uzun süre dayanması mümkün değildi. Bu kötü kamp şartlarına Ermeni tercümanların yanlış çevirileri ve İngiliz doktor ve komutanları yönlendirmeleri eklendiğinde Mısır’dan dönen esirlerin neden genel sağlık durumlarının daha kötü olduğu anlaşılmaktadır. Yıllarca Hindistan’da kaldığı halde sağlığında herhangi bir gerileme olmayan esirlerin geri dönüşte kısa bir süre Mısır’da kalması sonucu gözlerin kısmen veya tamamen görmez olması buradaki sağlık şartlarını açıklayan en iyi durumdur. Esirlerin çilesi bitmemiş, kampların kapatılası sonrası ülkelerine dönerken de çok ciddi sorunlarla karşılaşmışlardır.

6.6.3 Hindistan ve Burma’daki Esirlerin Geri Dönüşü

Hindistan kamplarındaki esirlerden değişik sebeplerle henüz savaşın başında geri gönderilenler olmuştur. Örneğin Yasin ve Ahmed Çelebi’nin Mezopotamya’ya geri dönmelerine izin verilmiştir. Hindistan Hükûmeti, Mumbai Hükûmetinden bu iki esirin geri gönderilmesi için düzenlemeler yapması istemiş ve bu esirler Basra’ya doğru Chakla ile 27 Ağustos 1915’de tarihinde yola çıkarılmıştır.2515 [384]

Kastamonulu 3. Alay Sahra Topçu Tabur 2. Bölük, 4. Ahır Çavuşu Ahmed oğlu Mehmed, ifadesinden de öğrenildiğine göre Mütareke’yi müteakip esirler memleketine sevk edilmek üzere tekrar aynı yoldan Basra’ya tel örgülü ordugâhına getirilmişlerdi.[385]

Bern İtilafnamesi sonrası pek başarılı olunmasa da esirlerin geri gönderilme işlemlerine hemen başlandı. Örneğin yaralı olarak esir düşen ve malul olduğu bilinen Bellary esir karargâhında tutulan 142. Alayın 2. Bölüğü’nden Muvazzaf Mülâzım Cemal Efendi’nin memleketine iadesi bu itilafname gereğince Mart 1918’de Osmanlı Hükûmetince istendi.[386] Hindistan’da bulunan ve geri gönderilmeleri planlanan bu esirler, 1918’in hemen başından itibaren öncelikle Mısır esir kamplarına getirildi. Yukarıda ismi geçen Mülâzım İhsan oğlu Cemal Efendi ile İshan Efendi, malul savaş esirleri olmaları sebebiyle Loyalty Hastane Gemisi ile memleketine iade edilmek üzere Mısır’a nakledilen esirlere örnek verilebilir.[387]

14. Fırka Sıhhiye Bölüğü doktorlarından iken İngilizler tarafından esir edilip Swchebo nekahet kampında bulunan Doktor Binbaşı Ali Fuad Hamdi Bey de Bern İtilafnamesi gereğinde iadesi istenen kişilerdendir. Uzun müddetten beri sağlık durumdan muzdarip olması sebebiyle Osmanlı doktorları arasında ilk kafile ile memlekete iadesi için İngiltere Hükûmetine gerekli başvurular yapılmıştır.[388]

İngilizler, bu bölgedeki esir değişimi konusunda acele etmemişler, dikkatli davranmışlar ve ağırdan almışlardır. Hasta ve malul esirler tekrar tekrar muayene edilerek zamandan kazanılmıştı. Daha sonra ise İngiliz bütçesine yük olan esirler öncelikle sevk edilmeye başlandı. Mütareke sonrası önce yüksek maaş verdikleri doktorlarla sıhhiye görevlilerini geri göndermiştir. Kendileri için bir diğer masraf kaynağı olan işgal altında olup ailelerine maaş verilen esirler de öncelikle geri gönderilmiştir. Mütareke sonrası 50’den fazla doktor ve sıhhiye personeli kamptan evlerine gönderildi. Bağdat ili sıhhiye müfettişi Doktor Nizameddin ve emekli askeri Doktor Binbaşı Muzaffer Bey bir ay sonra Aralık ayında, 50. Tümen ile birlikte esir düşen Doktor Binbaşı İbrahim ve Sabri beylerle diğer üç doktor yüzbaşı Nisan 1919’da, dört yedek doktor yüzbaşı Mayıs 1919’da, 130 kadar sıhhiye eri ve iki Ermeni yedek doktor yüzbaşı 25 Eylül 1919’da memleketlerine gönderildi. Irak'ta yerleşik şeyhler, Irak bölgesinde doğmuş veya oraya yerleşmiş subaylar ile halk arasından esir edilen önemli şahıslar Mütareke sonrası serbest bırakıldı. Esir sayıların azalmasıyla esirler belirli merkezlerde toplanmaya başlamıştı. Bu amaçla Sumerpur kampındaki esirler Bellary kampına nakledilmiştir. Ardından Thatmyo kampında esirler Meiktila karargâhına gönderilmiştir. Thatmyo kampı kapatıldıktan sonra buradaki esirlerin Bellary kampına götürülmesi kararı alınmıştır. Bu kamp kısa sürede başlayacak olan sevkiyat işlemlerinin sevkiyat merkezi olacaktır.[389]

Esirlerin değişimin geçirtilmesine Yüzbaşı Baxter’ın raporu da örnek verilebilir. Baxter tarafından yapılan esirlerin sağlığıyla ilgili soruşturmalar normalden uzun bir zaman aldı. Türkler tarafından alıkoyulan hasta ve yaralı İngiliz esirleriyle Türk esirlerin değişimi gündeme geldiğinde, Türk esirler dikkatle incelenmiş ve sağlık açısından olabildiğince uzun süre muayene edilmişti.[390]

Esirlerin kafileler halinde Hindistan’dan geri dönmeye başlaması 1919 yılının başlarıdır. Hindistan ve Mezopotamya’dan Türkiye’ye Mısır üzerinden geri gönderilecek 30.000 kadar Türk esirin bulunduğu bilgisi Hindistan ile İngiltere arasında Nisan 1919 tarihinde gerçekleşen yazışmalara yansımıştır. Geri gönderme işlemleri için askeri yetkililere tüm hazırlıkların yapılması emri verilmiştir. Esirlerin yaz aylarında gönderilmeleri amaçlanmıştır. Mezopotamya Seferi Kuvvetleri Komuta Genel Subayı, Hindistan Genel Valiliğine 1 Nisan 1919’da gönderdiği yazıda, Mezopotamya’da işçi birliklerinde bulunan 17.000 Türk savaş esirinin Mezopotamya üzerinden gerçekleştirilmesinin olanaksız olması sebebiyle Mısır üzerinden yapılıp yapılmayacağını sormuştur. Ayrıca geri gönderme işlemi için Hindistan’da da yaklaşık 13.000 Türk savaş esiri bulunmaktadır.2522 [391]

Kut’ül-Amare’de esir olan 45. Fırkaya mensup 45. Piyade Alayı’ndan Süleymaniyeli Mehmed Onbaşı, 21 Temmuz 1919’da Hindistan’dan Mısır, Beyrut, Halep yolu ile Mardin’e geldiği bilgisini vermiştir. Haziran başında Hindistan’dan yola çıkmıştır.[392]

Esirlerin geri dönüşü için daha çok deniz yolu kullanılmaktadır. Buna rağmen esir sayısının fazla olması ve nakillere ayrılan gemilerin az olması sebebiyle esirlerin evlerine dönmeleri zahmetli olmuş ve uzun süre almıştır. Mayıs 1920’de İngiliz Denizcilik Bakanlığına Northbrook gemisi ile dönen savaş esiri Türk görevliler, geminin barınma imkânlarına karşı şikâyette bulunmuşlardır. Diğer şikâyet konuları ise gemide savaş esiri olan 600 Türk görevli sayısının aşırı fazla oluşu ve verilen kötü yemeklerdir. Konu Hilafet Komitesi’ne bildirilmiş ve komite de konu hakkında incelemelerde bulunmuştur. Northbrook’un Madras Limanı’na varışıyla birlikte Hilafet Komitesi’nin üyelerinden bir kişi gemiye binmiş; Türk görevlilerinin seyahat esnasında çok sıkıntı çektikleri, kendilerine verilen yiyecek miktarının yetersiz olduğu ve bu konuda bir şeylerin yapılması gerektiği bilgilerini edinmiştir. Türk görevlilere ve askerlere Hilafet Komitesi’nin maddi desteğiyle yiyecek sağlanmasına karar verilmiştir. Bu doğrultuda, gün boyunca yemek, tatlı, meyve ve diğer hayati gereklilikler sağlanmıştır.2525

Hindistan Hükûmeti, barınma imkânlarına ilişkin yapılan şikâyetle ilgili Haziran 1920 tarihli şikâyet mektubuna cevap vermiştir. İngiliz yetkililer, Northbrook gemisinin esirleri taşımada yetersiz olduğunu reddetmiştir. Doğu Hint Adaları’ndaki Ana Deniz Ulaşım Subayı, 7 Nisan 1920 tarihindeki telgrafları ile

amirallikten alınan talimatlar gereği, Northbrook gemisindeki Türk savaş esirleri için barınma imkânlarının iyi derecede sağlandığını ileri sürmüştü. Bu gemi, Türk savaş esirlerinin nakliyeleri için tahsis edilenler arasında en iyi asker gemisi olarak düşünüldüğünden subayları taşıması için özellikle seçilmiştir. Türk görevliler arasından aşçı, fırıncı ve hizmetli olarak görev yapan 50 nitelikli esirin gemiye yüklenmesi için düzenlemeler yapılmıştır. Banyo, çamaşırhane ve abdesthaneler, birinci ve ikinci sınıf Türk esirler için ayrı olarak düzenlenmiştir. Ancak kendilerine sağlanan barınma imkanları ile ilgili olarak aralarında ciddi bir farklılık bulunmamaktadır. Türk subaylarına İngilizlere davranıldığı gibi davranılmış, masa ve tabureler güvertelere yerleştirilmiştir. Madras’tan sonra gemiye bindirilen toplam sayı şu şekilde olmuştur: 451 birinci sınıf, 107 ikinci sınıf, 50 üçüncü sınıf ve 80 Hintli nöbetçi bulunmaktadır. Birinci, ikinci ve üçüncü sınıf yolcuların ayrı kompartımanlarda seyahat etmeleri ve gemide bulunan üçüncü sınıf 50 Türk’ün görevlilere emir eri olarak hizmet etmeleri için gerekli çalışmalar da yapılmıştır. Birinci sınıf barınma imkânlarının yetersiz olmasına rağmen yiyeceklerin kötülüğü hakkında ileri sürülen şikâyetlerle ilgili olarak tüm sınıflar için porsiyonlar Rangoon’da yetkililerce belirlenmiştir. Geminin toplam kapasitesi 995 İngiliz veya 1.151 Hintli şeklinde iken gemide toplam /8 kişi seyahat etmiştir. Bu nedenle Türk savaş esirleri gemiye aşırı bir şekilde bindirilmemiş ve dahası normalde İngilizlere tahsis edilmiş olan sayıya göre yaklaşık %30’luk bir boşluk da kalmıştır. Tedarik ve Taşıma Birliği tarafından belirlenen günlük erzak miktarı şu şekildedir:2526

Tablo 6.1: Esirlere Geri Dönüşleri Sırasında Verilen İaşe

Yiyecek

Miktarı

Yiyecek

Miktarı

Yiyecek

Miktarı

Un

4ons

Şeker

2 ons

Çay

^ ons

Ekmek

14 ons

Pirinç

6 ons

Tuz

% ons

Et

6 ons

Hint safranı

1/8 ons

Soğan

2 ons

Yeşil sebzeler

8 ons

Patates

3 ons

Kakao

% ons

Süt

^ ons

Çıra

3 tane

Sigara

5-7 tane

2525 TNA, FO., 371/5143.

2526 TNA, FO., 371/5143.

Kibrit

2/7 kutu

-

-

-

-

 

Çay yerine haftada iki kez kahve

 

 

Hastanedeki hastalar için fazladan çıra İyileşmekte olanlar için süt

 

 

Ayrıca İngilizler Northbrook gemisinde bulunan Türk görevlilerin komiteye teşekkür etmek amacıyla bir mektup yazdığını ileri sürerek kendilerini savunmuştur. Osmanlı sultanına hitaben yazılmış ve söz konusu 6 Türk görevli tarafından imzalanmış bir dilekçe İngilizler tarafından delil olarak gösterilmiştir. Türk görevliler ve askerler Hilafet Komitesi üyelerine hitaben misafirperverliklerine teşekkürlerini bildiren bir mektup kaleme almıştır. Gemideki Türk görevlilerden isimleri bilinenlerden Yarbay Nazmi, Yarbay Yusuf, Yarbay Hasan Yetim, Yarbay Muhammed, Yüzbaşı Muhammed Tevfik’in yazdığı teşekkür mektubu şöyledir:

“Müslüman Kardeşler,

Cezaevine benzer İngiliz kamplarında 5 yıllık ıstıraptan sonra Türk görevliler evlerine dönmekten çok memnunlar; ancak Madras’ta çok kısa süren tanışıklığınızın ardından sizden ayrıldıkları için oldukça üzgünler. Kendileri, nesiller boyunca unutulmayacak olan kardeşçe ve cömertçe davranışlarınızdan dolayı size borçlular. Bu ilk ve muhtemelen son karşılaşmamızda göstermiş olduğunuz kibarlık ve cömertlikten dolayı son derece müteşekkiriz ve farklı bir zamanda kanımızla bile bu borcu ödeyebileceğimizi düşünmemekteyiz. Northbrook gemisinde edindiğimiz tarihi kardeşliği asırlar boyunca nesilden nesle aktaracağız. Gerçek duygularımızı ifade eden kelimeler bulamıyoruz ve bu yüzden gözümüzdeki yaşlarla size veda ediyoruz. Sonsuza kadar burada bıraktığımız kardeşlerimizi hatırlayacağız ve sonsuza kadar sizin mutluluğunuz için dua edeceğiz. Tanrı tüm dileklerinizi gerçekleştirsin.

Hoşça kalın eski dostlar. Hoşça kalın.” [393]

Bu arada Eylül 1920’de 1.700 kişilik bir kafile daha İstanbul’a ulaşmıştır.[394] Babıali İngiltere’den dönen Türk savaş esirlerinin Hollanda üzerinden değil doğrudan Türkiye’ye gönderilmelerini talep etmişti.2528 [395] İstanbul’daki İngiliz Temsilciliği Hindistan’da herhangi bir Türk sivil savaş esiri bulunmadığını ve geri gönderilmekte olan Türk savaş esirlerinin askeri esir olduğunu iddia etmiştir.[396] Ayrıca yine bu ay Osmanlı Hükûmeti, Vatikan’a bir bakan göndermek istemiş ve Papa’nın, savaş esnasında Türk savaş esirlerine finansal ve diğer yardımlarına karşı teşekkür etmiştir.[397]

Hatıratlara bakıldığında esirlerin hangi tarihlerde kampı terk ettikleri bilgisine ulaşılmaktadır. Bellary kampından esirlerin gönderilmesi 1920 yılı başından itibarendir. 9 Nisan 1920’de üç ayrı trenle her birinde 650 esir olmak üzere 1.950 esir gönderilmiştir. İngilizler sevk olunacak askerlere bir kat elbise, çamaşır, çorap, peşkir vesaire vermiştir. Her bölükten seçilen esirler kamptan çıkmadan önde ateşli ve yaralayıcı maddeler ve silah aramasından geçirilmiştir. Trene binen askerler pencerelerden saklamış oldukları Osmanlı bayraklarını çıkartmışlar ve tren hareket edeceği sırada “Padişahım çok yaşa.” diyerek yola çıkmışlardır. Artık kendi paraları ile aldıkları sigaraları içmeye başlamışlardır. Nallı 5, Saatli 12,5, Papazlı 25, Trenli 30, Deretnotlu 50, Makraslı 60 paradır. Vukuatlılar ve hastanede esir olan askerler gönderilmeyerek kampta kalmışlardır. İlk kafilede gidenler arasında Geyve Hayrettin köyünden Ali Ağa, Adana Abalı köyünden Kara Mehmed, Hendek Çit mahallesinden Kopuk Ahmed Ağa vardır. 19 Nisan günü kalan esirler Miraç Kandili idrak etmiş ve mevlit okutarak dualar etmişlerdir. 8 Mayıs günü bazı subaylar kamptan ayrılmıştır. 19 Mayıs günü Ramazan başlamış ve askerler önceki senelerde olduğu gibi yine oruç tutmuşlardır. Geceleri pilav, demirhindi hoşafı, makarna ile oruca başlamışlar akşam sebze ile oruçlarını açmışlar ve teravih namazını kılmışlardı.[398]

11 Haziran günü yine bir grup subay ve asker yola çıkmış ve İstanbul’a gönderilmişlerdir. Bu defa giden esirlerin numaraları 5.876’dan 5.877’ye kadardır. Geri kalanlar küçük bir tel örgüye sığacak kadardır. 19 Haziran günü esiler kamptan kurtulacakları günü hayal ederek mutluluk içinde Kurban Bayramı’nı bir takım oyun ve cümbüşler ile kutlamışlardır.[399]

Uzun süredir konuşulan ve basına da yansıyan sıhhiyecilerin gideceği haberi Eylül 1919’da kampa ulaşmıştır. Hemen ardından 82 sıhhiyeci kamptan gönderilmiştir. Hüseyin Fehmi Güneş’in bulunduğu bölüğün çavuşu Ömer Ağa, sıhhiyeci olduğundan kamptan ayrılmadan önce yerine geçecek kişiyi bölükte bulunanlardan seçmek istemiş ve pek çok kişinin sevgini kazanmış olan Hüseyin Fehmi Güneş, ticaretine engel olacağı gerekçesiyle istememesine rağmen çavuş yapılmıştır. Hüseyin Fehmi Güneş, çavuş olduktan sonra ticareti bırakmış, kendisine ayırdığı vakit de artmıştır. İşsiz kalan yardımcısı Emin’e yardım etmiştir. Sabah yoklamasından sonra askerleri angaryaya göndermekte, ardından odasına gitmekte, çayını kahvesini içip anılarını yazmaktadır. Bu dinlenme ile geçen boş vakit akşam esirlerin angaryadan dönmesine kadar devam etmektedir.[400]

Subayların geri kalanı 23 Haziran 1920’de İstanbul’a gönderilmiştir. Hemen ardından kampta kalan son kişiler de yola çıkmıştır. Kampta sadece Binbaşı Cemal Bey’in şikâyet ettiği Kûtu’l-Amâre’de esir düşmüş bir İngiliz’e hakaret eden teğmen kalmıştır. Artık emekli bir paşanın esir olarak tutulduğu ve 225 Türk esirinin toprağa verildiği kampa veda edilmiştir. Tüm esirler sıkı bir aramadan geçirilmiştir. Yolculuk sırasında esirlere reçel ve bisküvi verilmiştir. Bellary esir kampından gelen esirler sahilde gemiye binmeden önce 8 Temmuz 1920 günü Burma eyaletindeki Meiktila esir kampından gelen esirler ile birleşmişler ve aynı gemi ile İstanbul’a yola çıkmışlardır. Gemiye binince esirlere ekmek, yemek, çay, şeker, sigara, süt tozu, kahve ve kakao verilmiştir. Vapurda yaklaşık Türk, İngiliz ve Hintliler dâhil 2.000 kişi bulunmaktadır. Gemideki koruyucular ise Ram-Ram denilen Mecusilerdir. Vapurda erzaklar esirlere çiğ olarak verilmekte ve seçilen askerler yemekleri yapmaktadır. Ayrıca ekmek için de seyyar fırınlar vardır. Ekmekçiliği yol boyunca Süveyş’e kadar Hüseyin Fehmi Güneş’in kamptaki ortağı Emin adlı esir yapmış ve bunun için esirlerden para toplanmıştır. Bu yevmiye, ikramiyeleri olan erlerin tahsilâtından karşılanmaya çalışılmıştır. Esirler Yemen’in güneyinden geçerek 9 Ağustos 1920 günü Süveyş Kanalı’na ulaşmıştır. Ne oldu ise burada olmuş evlerine gideceğini düşünen esirler gemiden indirilerek trenlere bindirilmiş ve Bilbeis esir kampına getirilmiştir.2534 [401]

Esirler yurda döneceklerini haberini alınca ilk olarak bu haberi ailelerine mektup yazarak bildirmişlerdi. Burma’da bulunan diğer esirlerin de içinde bulunduğu bir esir kafilesi 15 Mayıs 1920’de tren ile Madras’a gitmişlerdir. Bir gün sonra da Nordbrok adlı gemi ile Madras limanından yola çıkmışlardır. Yol boyunca gemi kaptanı esirlere her türlü tehlikeye karşı tatbikat yaptırmıştır. Esirlere gemide fırında pişen taze ekmek, konserve, sebze, meyve ve donmuş koyun eti verilmiştir. 26 Mayıs’ta Aden’e ulaşan gemi 6 Haziran’da kanalın Sina yönünde Kantara esir kampına ulaşmıştır. Burada kendilerini Mısır’dan İstanbul’a götürecek gemiyi beklemişlerdir. Esaretleri boyunca rahat bir hayat süren esirler için Mısır’dan İstanbul’a gitmek tam bir işkence olmuştur. Buranın havası ve iklimi esirler için yaşanmaz haldedir. Her an bir hastalık bulaşma tehlikesi vardır. Esirler, 15 Haziran’da tren ile Kantara’dan ayrılarak Zakazik ve Tanta’dan geçerek İskenderiye’ye ulaşmışlardır. İskenderiye limanından 16 Haziran günü Tarant gemisi ile yola çıkmışlar ve 19 Haziran’da Haydarpaşa’ya ulaşmışlardır.[402]

Kalan esirler 2 Kasım 1920 günü Türkiye’ye gönderilmek üzerine kamptan ayrılmıştır. Değerli eşyalarını Nişantaşılı Rum Yordan’ın bavuluna koymuşlardır. Türk esirler İngiliz ve Hintlilerle dost olarak vedalaşmışlardır. Her türlü kontrol ve dezenfekte yapıldıktan sonra son esir kafilesi 4 Kasım günü Bombay’dan gemi yola çıkmıştır. Bu limanda Hintli Müslüman bir tüccar Türk esirlere sigara, çorap ve mendil dağıtmıştır. Müslüman esirlere Hintli Müslüman zenginler tarafından daha önceden yiyecek ve giyecek yardımı yapılmış fakat İngilizler tarafından bu yardımlara el konulmuştur. Gemiye 800 kişilik Hintli tabur da bindirilmiştir. Esirlerin bazıları hatıra olarak maymun ya da papağan gibi hayvanlar almıştır. Gemi yük gemisi olduğundan herhangi bir gümrük ödemesi yapılmamıştır. Gemi Aden, Yemen, Süveyş yolu ile Haydarpaşa’ya 22 Kasım günü ulaşmış ve esirleri Selimiye kışlasına teslim etmiştir. Selimiye Kışlası’nda daha önce gelenlerle beraber binlerce esir bulunmaktadır. Askerlerin Anadolu Hareketi’ne katılma ihtimallerine karşın memleketlerine gitmelerine izin verilmemiştir. Esirler burada gözaltında tutulmuş ve sürekli yoklama yapılmıştır. Kışlanın esirlere yetmemesi üzerine 8.000 esir Süleymaniye camisine nakledilmiştir. Cami adeta kışlaya dönmüştür.[403]

Esirlerin kamplardan evlerine gönderilme hikayesi Muhiddin Erev’in anılarında da yer bulmaktadır. Erev, 1920 yılında serbest bırakılacak esirlerin listesinin yayımlanmasından bahsetmektedir. Bu listede Muhiddin Bey de yer almıştır. Esirler Ballary civarından trene bindirilerek önce Madras’a oradan da vapurla Seylan Adası merkezi Kolombo’ya hareket etmişlerdir. Bu vapur, aynı zamanda bir başka esir kampı Thatmyo’dan dönen esir subaylarını da taşımaktadır. Muhiddin Bey, beraber esir düştüğü pek çok arkadaşı ile bu gemide karşılaşacak ve hasret giderecektir. Esaret sırasında ya da sonrasında kaybolan nice arkadaşlarından ise haber yoktur. Dönüş yolunda ölen esirler ise geminin kıç tarafında yapılan bir törenle Umman Denizi’ne atılmışlardır.[404]

Bazı esirler Aden’e varınca kayıklarla vapura yaklaşan Yemenlilerden küçük hasır zembiller içinde yemen kahvesi satın almıştır. Esirler, Kızıldeniz’i aşıp Süveyş Kanalı’ndan ağır ağır geçerek Kantara’da bir kum çölünde yine tel örgülerle çevrili bir kampa yerleştirilmişti. Yaz güneşinin kasıp kavurduğu bir zamanda esirler bir hafta kadar zamanı burada geçirmek zorunda kalmıştır. Kamp civarında yaklaşık diz boyuna yakın bir kum sahada bir İngiliz’in, omzundan iplerle bağlanan bir çuval kumu araba çeker vaziyette yirmi metre mesafe dahilinde bir ileri bir geri sürüklediğini Muhiddin Bey anlatmaktadır. Muhiddin Bey, askerin hangi suça karşı böyle bir cezayı hak ettiğini düşünmüş ve İngilizlerin ceza verme yöntemine akıl erdirememiştir.[405]

İsmailiye’den trene binen esirler İskenderiye’ye varmış oradan vakit geçirilmeden gemilere bindirilerek 1914’ün Şubat ayında İstanbul’a ulaşmışlardı. Haydarpaşa’dan trenle bir ideal uğrunda ayrılan Muhiddin Erev, “Heyecanlıydım. Sabahleyin, ufukta İstanbul’un narin minareleri göründü. Akıttığım sevinç gözyaşlarını hâlâ unutamam.” diyerek duygularını dile getirmiştir.[406]

Meiktila kampında esirlerin Mütareke’den sonra peyderpey memleketlerine gönderildiği Mustafa Tütüncü’nün hatıratında söylenmektedir. Kamptan ilk kafilede 1.500 kişi gitmiştir. Bu kafileden sonra bir ara verilmiş ve 6 ay sonra ikinci kafile yola çıkmıştır. Mustafa Tütüncü’nün içinde bulunduğu grup en son evine dönmüştür. O vakit kampta 1.800 esir kalmıştır. Böylece üç senelik esaret son bulmaktaydı. Ocak 1920 tarihinde son kafile ayrılmıştı.[407]

Esirler, Mandalay eyaletinden Rangoon’a trenle oradan vapurlar ile ülkelerine nakledilmiş; gelişte olduğu gibi gidişte de vapurun ambarına konulmuştur. Gemide kampta olduğu gibi erzaklar çiğ verilmiş ve aşçılar güvertede kazanlarda yemekleri pişirerek esirlere yedirmiştir. Yemeklerde bir sorun yaşanmamıştır. Gemide buzhane olup verilen etler ve yağlar orada saklanmıştır. Gemide havuz olup sıcaktan bunalanlar havuza girebilme imkânı bulmuştur. Fakat havuz yüzmek için çok pistir. Yolculuk boyunca 6 esir hayatını kaybetmiştir. Esirler için dini vecibelere göre törenler yapılmış ve İngilizler gerekli tüm hassasiyeti göstermişlerdir. Cenazelerin yıkanması için lif, sabun gibi gerekli levazım verilmiş, esirlerin içlerinden bu işi bilenler ölen esirleri yıkamış ve kefene sararak cenazeler hazır hale getirilmiştir. Cenaze başında Kuran okunmuş, cemaatle cenaze namazı kılınmış, gemi bayrağı yarıya indirilmiştir. Kılınan cenaze namazının ardından cenazelerin ayaklarına ağır demir ağırlıklar bağlanmış, bir tahta üzerine konulmuş ve vapur durdurularak bir manga asker cenazeyi vapurun küpeştesinden denize bırakmıştır. Altı cenazenin altısına da bu muamele yapılmıştır. Serendip ve Süveyş Kanallarında vapur mola vermiştir. Hindistan’da kamptan ayrılmalarından Çanakkale’ye gelmeleri 31 gün sonra olmuştur.[408]

6.6.4                        Kıbrıs Türk Esir Kampının Boşaltılması

İngiliz yetkililer, 1918’de savaş sona ermesine rağmen serbest kalan esirlerin Yunanlılara karşı tekrar savaşmamaları için Türkleri Anadolu’ya göndermek istememişlerdi. Başka çareleri kalmayan Türk esirlerin ana vatana dönebilmek için kaçmaktan başka çareleri kalmamıştır. Çoğu zaman ada halkı yardım etmiş ya da kimisi sandal kimisi sal yaparak Anadolu’ya ulaşmaya çalışmıştı.[409]

Şehitlikte kitabesi bulunan şehitlerin vefat tarihlerine bakıldığında son tarih olarak 8 Şubat 1920 görülmektedir. Bu sebeple esirlerin Şubat 1920’den sonra adadan ayrıldıkları sanılmaktadır.[410] Kampın boşaltılması ise 1920 yılı sonunda ancak mümkün olmuştur. Esirlerin kamplardan yurda dönüşleri genelde deniz yolu ile olmuştur. Gemilerin küçük olması ve sayılarının yetersizliği sebebiyle esirler 200’er ve 1000’er kişilik kafileler halinde adadan ayrılabilmiştir. 1920 yılında esirlerin gönderilmeye başlanması ve firarlar ile kamptaki esir sayısı ciddi oranda azalmıştır. 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması ile kamp kapanmış ve esirlerin mübadelesi başlamıştır. Buna rağmen kamp 1923 yılına kadar aktif kalmış ve en uzun süre açık kalan kamp olarak kayıtlara girmiştir. Bu tarihe bakıldığında Kıbrıs kampındaki esirler en son yurda dönen kişilerdir.[411]

6.6.5                        Selanik Türk Esir Kamplarının Boşaltılması

Selanik esir kamplarını ziyaret eden Kızılhaç heyeti, ziyaretleri sırasında esirlerin geri gönderilmelerini gerçekçi bulmamış ve ancak barış yapıldığı anda esirlerin geri dönüşünü mümkün görmüştür. Yapılan planlamaya göre Dedeağaç yolundan dönecek Türkler memleketlerine göre sıra ile geri gönderileceklerdir. Heyet, 21 malul Alman esirin acilen gönderilmesi gerektiğini raporlarına not düşmüştür.[412]

Savaş sonrası kampın kapatılması gündeme geldiğinde önce tüm esirler doktorlar tarafından muayene edilmiştir. Sağlam olanlar sona bırakılmak üzere zayıf olanlar öncelikli olarak memleketlerine gönderilmeye başlanmıştır. Örneğin, Selanik kamplarında esaret hayatını geçiren Mehmed Nuri Efendi, sağlam olarak ayrıldığından; evine gönderilmesi bir sonraki seneyi bulmuştur. 17 Mart 1920 tarihindeki 350 kişilik bir grupla evine dönebilmiştir. Bu durumda ilk hasta esirlerin 1919 yılında gönderildiği ortaya çıkmaktadır. 18 Mart sabahı esirler önce çadırlarını yıkmış ve yoklama alanına gelmiştir. Vapurla 24 saat içinde İstanbul’a ulaşılmış, kısa süreli istirahatten sonra gemi Kız Kulesi’ne demirlemiştir. Şirket vapuru ile esirler Haydarpaşa’ya çıkarılmıştır. Selimiye Kışlası’nda kayıt yaptırıldıktan sonra evlerine dağılmıştır.[413] Selanik esir kamplarında günlerini geçirmiş Osman Ertaş da gemi ile Selimiye Kışlası’na getirildiğini ve burada tüm esirlerin terhis edildiğini söylemektedir. Esirlerin arasında 15 senedir asker olanlar bile vardır.[414]

Dönenim basınına bakıldığı zaman da esirlerin 1919 yılında evlerine döndükleri ortaya çıkmaktadır. Times gazetesi 5 Kasım 1919 tarihinde İngiliz Savaş Merkezinden aldığı haberi vererek 29 Ekim haftasında 518 Türk esirin Selanik’ten geri gönderildiğini açıklamıştır.[415] Bir ay sonra 3 Aralık 1919 tarihinde yine aynı gazete İngiliz Savaş Merkezinden aldığı bir başka haberi paylaşarak 12 Kasım’dan beri toplamda 380 esirin Selanik’ten geri gönderildiğini gazetesinde duyurmuştur.[416]

Arşiv belgeleri de incelendiğinde de hatıratlara ve basına benzer olarak sağlık yönünden sorunlu esirlerin 1919’da evlerine gönderildiği bilgisine ulaşılmaktadır. 27 Mart 1919 tarihinde Harbiye Nezaretindeki İngiliz İrtibat Subayı Crawford, İstanbul Muhafızlığı Sıhhiye Dairesi’ne Selanik’te hasta ve yaralı olarak bulunan 166 Türk savaş esirinin bir hastane katarıyla İstanbul’a getirileceğini bildirmiştir. Sıhhiye Dairesi ile irtibata geçilerek esirlerin geleceği tarih tespit edilmeye çalışılmıştır. Gereği kadar görevlinin ve nakliye aracının istasyonda hazır bulundurulması ve esirleri alması planlanmış, Sıhhiye Dairesi’nin tedarik edeceği araçlar kâfi gelmezse İstanbul Muhafızlığına müracaat edilmesi düşünülmüştür. İstanbul Muhafızlığı ve Sıhhiye Dairesi, hasta ve yaralıların iyi bir şekilde karşılanması ve tedavilerinin yapılması ile görevlendirilmiştir. Osmanlı Ordu-yı Hümayunu Erkân-ı Harbiye-i Başkanlığının İkinci İstihbarat Şubesi’ne gönderdiği bir yazıda da 10 Nisan 1919 günü Selanik’ten yaralı ve sağlık yönünden çok kötü 116 Osmanlı askerini taşıyan bir sıhhiye treninin İstanbul’a ulaştığı yazmaktadır.[417]

1. Kolordu Kurmay Başkanlığı, Ekim 1919’da Merkez Komutanlığına Selanik’ten Edirne’ye 155 esirin geleceği bilgisini vermiştir. Esirlerden sağlıklı olanlar askeri misafirhaneye, hasta ve yaralılar hastaneye gönderilecektir. Kurmay Başkanlığının emriyle Edirne’de kurulmuş birlikler, gelecek esirlerin nakli için ellerindeki bütün hastane teçhizatını ve arabaları İstasyon Sevk Memurluğuna verecektir. Esirlerin her türlü ihtiyaçları 1. Kolordu Komutanlığı tarafından karşılanarak memleketlerine gönderilmiştir. [418]

Selanik Karaissi savaş esirleri kampının Mart 1918-Aralık 1919 döneme ait olup İngiliz Selanik Kuvvetleri tarafından yazılan Savaş Günlükleri incelendiğinde 17 Ağustos 1918’de 83 Türk savaş esirinin geri gönderilmek için sevk edildiği anlaşılmaktadır. Ama asıl kampın tahliyesine 1919’un başında başlanmıştır. 31 Ocak 1919’de 44, 13 Nisan 1919’de 47, 27 Ağustos 1919’de 19, 20 Eylül 1919’de son kalan Türk esirinin geri dönüş için İstanbul’a yola çıkarıldığı anlaşılmaktadır. 7 Mart 1919 tarihinde kamp komutanı, Karaissi kampının 10 Mart’ta tahliye edilmesini ve Türk savaş esirlerinin Govesne’ye gönderilmesini bildiren bir emir almıştır. 10 Mart günü de 61 Türk savaş esiri ve İngiliz personel, Govesne’ye 6 numaralı savaş esirleri kampına gönderilmiştir. Kampta gönderilmeyi bekleyen geride çok az sayıda esir kalmıştır.[419]

Her ne kadar Selanik esir kampları 1919 yılında tahliye edilse de 1921 yılına gelindiğinde hala kampta esirlerin kaldığı anlaşılmaktadır. Selanik Müftüsünün Selanik’teki İngiliz konsolosuna yazdığı mektupta İngiliz birlikleri tarafından esir alınan ve Selanik esir kamplarında bulunan Kayserili Mehmed oğlu Sait ve Tokatlı Halil oğlu Süleyman’dan bahsetmektedir. Dudular esir kampında tutulan bu 2 esir Anadolu’ya gönderilen diğer Türk esirlerinin aksine Mart 1921’e kadar hala kampta esir olarak tutulmaktadır. Kendileri de İngiltere konsolosuna mektup yazarak Anadolu’ya gönderilmelerini talep etmişlerdir.[420]

6.6.6 Londra Konferansı ve Malta Türk Esir Kampının Boşaltılması

Esirlerin durumuna dair Son Osmanlı Meclisinde zaman zaman müzakereler yapılmaktaydı. Malta esirlerine dair Edirne mebusları Şeref ve Faik beylerin, Malta esirlerine dair Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdikleri önerge ile adada esaret altında yaşayan kişilerin durumu meclis gündemine taşınmıştır. Sömürgeciliği şiar edinmiş İngilizlerin kendi hizmetkârlığında çalışan İstanbul Hükûmetinin bizzat yardımıyla çok değerli vatan evlatlarının esaret altına alındığı Şeref Bey tarafından mecliste dile getirilmiştir. Ayrıca esaret altında yaşayan insanların maaş alamadıkları, sefalet içinde yaşadıkları ve geride kalan ailelerinin de sefalet içinde hayatlarını süründüklerini ifade edilmiştir. Zamanında vilayetleri ve orduları idare eden bu kişileri İstanbul Hükûmetinin kurtarma ihtimali bulunmadığından; bu görev Büyük Millet Meclisine ait olacaktır. Anadolu’da esir olarak tutulan İngiliz komutan Alfred Rawlinson ve diğerlerinin Malta’daki esirlerin tamamının serbest bırakılmadan teslim edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır.[421]

Malta esir kamplarındaki Türk esirleri ağırbaşlı, ciddi, askeri ve milli gururlarına aşırı derecede düşkündü. Diğer kamplardan farklı olarak biraz da eğitimli ve üst düzey esirlerin olması sebebiyle sorunlar son derece az görülmüştür. Ortaya çıkan sorunlar da adadaki az sayıdaki rütbesiz ve düşük rütbeli askerler arasındadır. Osmanlı askerleri her zaman milli duyguları ön plana çıkarmışlardır.

Malta esir kamplarında ailelerinden uzak ve hiçbir suçu olmayan esirlerin geri döndürülmeleri de iki devlet arasında büyük bir sorun olmuş ve ayrıca İstanbul ve Ankara Hükûmetleri arasında güç savaşına dönüşmüştür. İngilizlere misilleme olarak Ankara Hükûmeti Anadolu’daki İngilizleri tutuklanmaya başlamıştır. İngiltere Hükûmeti de Anadolu’daki İngilizlerin Malta sürgünlerine karşı tutulduğunu bilmektedir. Anadolu’da tutuklananlar genelde askerdir. İngilizlerin kendileri açsından en önemli gördükleri kişi Erzurum’da tutuklu bulunan Yarbay Rawlinson’dur. Esirlerinin serbest bırakılması konusunda kendilerine fazlaca güvenen İngilizlerin İstanbul Hükûmeti aracılığıyla Mustafa Kemal Paşa ile görüşme isteği karşılık bulmamıştır. Malta sürgünlerinin Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan İngiliz esirleri kaşlığında serbest bırakılması meselesi ilk olarak İngiliz Savunma Bakanı Winston Churchil tarafından 29 Mayıs 1920’de gündeme getirilmiş ancak bu öneri İngiliz diplomatlarınca kabul görmemiştir. Churchill çoğu asker olan esirlerin ve özellikle Yarbay Rawlinson’un acil olarak kurtarılması gerektiği düşünmektedir.[422]

İkinci İnönü Muharebesi’nden sonra 7 Mart 1921 tarihinde Londra’da Malta Sürgünleri konusunda ilk görüşmeler başlamış; Londra Konferansı’na gitmek üzere müstakil bir heyet kurulmuştur. Konferansa Ankara adına Hariciye Vekili Bekir Sami Bey, İstanbul adına Londra temsilcisi Mustafa Reşid Paşa katılmıştır. İngiltere’yi ise Dışişlerinden R.C. Lindsay, D.G. Osborne ve W.S. Edmons temsil etmişlerdir. Londra Konferansı, 27 Şubat 1921’dan 12 Mart 1921’a kadar devam etmiş fakat müspet hiçbir netice alınamamıştır. Bekir Sami Bey, Ankara Hükûmetinin onayı olmaksızın İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcileriyle ayrı ayrı birtakım anlaşmalar imzalamıştır.[423]

Osmanlı Devleti İngiltere ile imzaladığı mutabakata göre elinde bulunan tüm İngiliz esirlerini iade edecekti. Buna rağmen Anadolu’da esir olan 20 civarında İngiliz’e karşı Malta Sürgünlerinden bazıları bırakılacaktır. Ayrıca Türk esirleri arasında Ermenilere ve İngiliz esirlerine zulüm veya kötü muamelede bulunduğu iddia edilenler istisna bırakılmıştır. Bu kişiler savaş suçlusu olarak yargılamak için İngilizler ellerinde tutulacaktır. Bekir Sami Bey, sürgünlerin tümünün serbest bırakılmasını ve eğer esirler arasında suçlu var ise Ankara’ya teslim edilmesi gerektiğini ve kendilerinin bu kişileri yargılayacağını dile getirmiş fakat bu isteğinde başarısız olmuştur. Bir sonraki oturumda Bekir Sami Bey bazı sürgünlerin Malta’da kalmasına razı olmuş, ancak bunların sayısını azaltmaya çalışmıştır.[424]

İngilizlerin Malta sürgünleri konusunda ayak diremesinin en büyük sebebi; serbest kalacak kişilerin Ankara Hareketine destek olacağından çekinmeleriydi. Buna rağmen İngiltere az da olsa geri adım atmış ve bazı şahsiyetlerin Türkiye’ye dönmemeleri koşulu ile serbest bırakılmalarını kabul etme noktasına gelmiştir. Karşılıklı eşitlik ilkelerine ve Ankara’nın talimatlarına uymayan bu antlaşma 16 Mart 1921 günü imzalanmıştır. Ankara Hükûmeti ise bu anlaşmayı yabancı devletlerin içişlerine karışması olarak algılamış ve kabul etmemiştir. Bu anlaşmanın Ankara Hükûmetince kabul edilmemesine rağmen İngilizler, bazı Türk esirlerini serbest bıraktıklarından Ankara Hükûmeti de karşılık olarak İngiliz esirlerinden bir kısmını serbest bırakmıştır.[425]

Onaylanmayan bu antlaşmanın birinci maddesine göre kendi istekleri dışında Türkiye'de alıkonulan İngiliz savaş esirleri, İngiliz vatandaşları ya da İngiliz güçlerinin öteki üyeleri hemen salıverilerek İstanbul'a gönderileceklerdi. Bu gibi kimselerin gönderilmeleri işi, bu esirleri ellerinde tutan Türk makamlarınca yapılacaktır. İkinci maddesi ise Türk savaş esirlerin nasıl ve ne şartlarda serbest bırakılacağını anlatmaktadır. Buna göre İngiliz makamlarının elinde bulunan Türk savaş esirleriyle gözaltına alınmış olan sivillerin ülkelerine geri verilmelerine hemen başlanarak bu iş elden geldiğince hızla sürdürülecektir. Ancak bu madde, savaş durumunun sürdüğü sürece, 1 Ağustos 1914’te Osmanlı İmparatorluğu’nun parçasını oluşturan topraklarda yapılan savaş yasası ve göreneklerini bozmaktan ya da adam öldürme suçundan dolayı yargılanmaları kararlaştırılan kimselere uygulanmayacaktır. İngiltere Hükûmeti, barış durumunun geri gelmesinden önce İstanbul’a gelmeyecek olan herhangi özel kimselerin tahliye edilmelerini de bu koşula bağlamakta ve bu koşula uyulmaması durumunda onları hapsetme ve tutuklama hakkını elinde tutmaktadır.[426]

İngilizler, Malta esirlerinin İngiliz esirler ile mübadele edilmesindeki gecikmeyi Mustafa Kemal’in uzlaşmaz tavrına bağlamışlardı. Ancak İngiltere Hükûmeti, Sadrazam Tevfik Paşa ve Mareşal İzzet Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa’ya İngiltere Hükûmetine karşı düşmanca bir tavır takınmaktan kaçınılması yönündeki önerileri neticesinde, savaş esirlerinin durumunda yavaş yavaş da olsa ilerleme sağlanmaya başlandığını düşündürmektedir. Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey, 9 Haziran’da yolladığı telgrafta, 11 İngiliz esirin Trabzon’a gönderileceğini ve bir

İngiliz gemisinin bu esirleri almasına izin verileceğini yazmıştır. Geri kalan İngiliz esirlerin Malta’da alıkonulmakta olan 24 Türk esir karşılığında serbest bırakılacağı belirtilmiştir.2560 [427]

Mart ayında Bekir Sami Bey’le Londra’da imzalanan anlaşma ile her iki tarafın da esirleri serbest bırakmaları öngörülmüştür. Tarafların elindeki esir sayısı ise eşit değildir. İngilizlerin elinde Malta’da 64 Türk esirine karşılık Ankara Hükûmetinin 28 veya 29 İngiliz esiri tuttuğu bilinmektedir. Ancak bu sayının 32 olduğu sonradan anlaşılmıştır. Esirler iki taraf arasında üç gruba ayrılmıştır. Birinci grup Türklerin elinde bulunan 29 İngiliz esiri, ikinci grup İngilizlerin elindeki bulunan 64 Türk esirleri, üçüncü grup ise Malta’da tutulan, serbest bırakılan veya yargılanan esirleri göstermektedir. İlk seferde 40 Türk esiri serbest bırakılmasına rağmen ilk başta hiçbir İngiliz esiri salıverilmemiştir. Bir süre sonra ise 8 kişi serbest bırakılacaktır.[428]

İngiliz yetkililer, Malta’daki 61 Türk siyasi esirin 40’ını serbest bırakmış ve Ankara’daki 32 İngiliz esirin serbest bırakıldığı zaman geri kalanların da serbest bırakılacakları hususunda Ankara Hükûmetini bilgilendirmişti. İngilizlerin elindeki 60 civarında suçlu ise anlaşmaya dahil edilmemiştir. Ankara Hükûmeti, suçlular da dahil olmak üzere Malta’daki tüm Türk esirler özgürlüğüne kavuşana kadar İngiliz esirlerin serbest bırakılmayacaklarını ilan etmiştir. Bu şartlarda İngiltere Hükûmeti, İngiliz esirleri serbest bırakana kadar, geri kalan 24 Türk esiri elinde tutma kararı almıştır.[429]

İngilizlerden 13 Haziran 1921 tarihinde Mustafa Kemal Paşa ile görüşme teklifi gelmiştir. Görüşmeyi Mustafa Kemal Paşa adına İnebolu’da Refet Bey yapmış, Mustafa Kemal Paşa ile General Harrington’un yüz yüze görüşmesi gerçekleşmemiştir. Türk tarafı sadece karşılıklı esir değişiminin mümkün olduğunu söylemiştir. Uzun süren müzakereler sonucunda bu görüşmelerin pratik sonucu Malta’daki Türk esirlerin kurtarılması olmuştur[430].

Bütün bu görüşmeler sürerken Sakarya Muharebesi’yle Türk Ordusu gücünü göstermiş ve o zamana kadar Ankara’yı tanımayan İngiltere, Anadolu Hakareti ’ne karşı daha ılımlı yaklaşmaya başlamıştır. Ankara Hükûmeti ile doğrudan hiçbir ilişkiye girmeyen İngiltere Hükûmeti muhatap olarak İstanbul Hükûmetini almaktaydı. Ankara Hükûmeti ile görüşmesi kendisine prestij kaybettirecekti. Eylül ayında İngiliz Yüksek Komiserliği, İstanbul Hükûmetine bir nota vererek Malta esirlerini Türkiye’ye getirme işlemlerine başladığını ve aynı çalışmanın kendi esirleri için de yapılmasını istedi. Ankara Hükûmeti, bu konuda yetkinin kendilerinde olduğunu ve İstanbul Hükûmetinin aracı olarak kabul edilmeyeceğini ilan etti. Böylece İngilizler, Ankara’nın temsilcisi Hamid Bey ile esirlerinin mübadelesi görüşmelerini başlatmıştır. Ankara Hükûmeti, Malta’daki tüm esirlerin salıverilmesi istedi ve bir sonraki oturumda Rumbold bütün sürgünlerin serbest bırakılacağını açıkladı. İngilizler bütün Türk esirleri İnebolu’ya getirmeyi kabul etti. Ankara Hükûmeti esir mübadelesine razı olmakla birlikte esirlerin İnebolu’ya getirilmesi hususunda zorluk çekeceğini karşı tarafa bildirdi. Bu konudaki protokol 23 Ekim 1921’de imzalandı.[431]

İngilizlerle esir değişimi meclisin gizli oturumunda Eylül 1921’de konuşulmuştur. Dönemin Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey, İngilizlerle yapılan esir değişiminin detaylarından bahsetmiştir. İngilizler 51 kişiyi Karadeniz’de bir limana bırakacaklar, bunun karşılığında da Anadolu’da bulunan sayılarını kendilerinin de tam olarak bilmediği miktarda esirleri alacaklardır. Zaten esir değişimi görüşmeleri daha önce İnebolu’da mütalaa edilmişti. Tüm esirlerle ilgili karşılıklı gayri resmi ve gizlice yapılan görüşmeler Refet Paşa tarafından yapılmıştı. Gerçekte İzzet Paşa’ya yapılan tüm teklifler daha önce Ankara Hükûmetine de sunulmuştu. Bu konuda tek yetkili tarafın Büyük Millet Meclisi olduğu açıkça beyan edilmiştir. Malta’da 75 esir tutukludur ve İngilizler ise 51 kişiyi serbest bırakmayı teklif etmektedirler. 16-17 kişi de firar etmiştir. Geriye kalan 8 esiri suç işledikleri gerekçesiyle serbest bırakmaya yanaşmamaktadırlar.[432]

İngiliz gazeteleri, İngiltere Hükûmetinin Malta’da alıkonulmakta olan ve İngiliz savaş esirlerine kötü muamelede bulunmakla suçlanan 7-8 savaş suçlusunu da içeren 51 Türk’ü, sayıları 17 olan ve Anadolu’da alıkonulmakta olan İngiliz esirler karşılığında geri gönderme kararı aldığını, Türk savaş suçlularının şartsız olarak serbest bırakılmakta olduğunu yazmaktadır. Basına göre İngiliz esirlere kötü muamelede bulunan suçluların ne zaman, nasıl ve kim tarafından yargılanacakları sorularının da cevabı henüz belli değildir. Oysa Osmanlı Hükûmeti Mahkemeleri, bu konuda görevlendireceğini temin ederek ellerinde bunların bir delili veya şahidi var ise mahkemeye gelmeleri veya vekil göndermeleri bildirmiştir.[433]

Meclis oturumlarındaki görüşmeler İngiliz basınına da yansımıştır. Londra Morning Post gazetesinin muhabiri, serbest bırakılan Türk savaş esirlerinin Malta’dan gelişinin, Ankara Meclisinde bir başka İngiliz karşıtı gösteriye dönüştüğünü yazmıştır. Eski savaş esiri ve meclis grubunun ikinci başkanı Şeref Bey’in, Malta’daki Türk esirlere çok sert muamele edildiğini, aç bırakıldığını ifade eden ve İngiliz esirlerin son Türk esir teslim alınana kadar serbest bırakılmaması gerektiğini belirten tahrik edici bir konuşması yaptığı İngiliz basınında ayrıca yer bulmuştur.[434]

23 Ekim 1921 tarihinde Kızılay İkinci Başkanı Hamid Bey’le İstanbul’da İngiliz komiseri arasında gerçekleşen görüşmede Malta’da bulunan tüm Türk esirleri ile Türkiye’nin elinde bulunan bütün İngiliz esirlerinin mübadelesi kararlaştırılmıştır.[435]Osmanlı Devleti, ellerindeki İngiliz esirleriyle Anadolu’daki tüm İngilizleri İnebolu’ya getirecek, esirler oraya bir yüksek rütbeli İngiliz subayı refakatiyle vasıl olacak, Silifke’deki üç İngiliz dahil tüm Malta tutukluları ile mübadele edecektir. İngilizler arasında Anadolu’da kalmak isteyenler varsa bu subaya ifade edilecek ve Anadolu’da kalabileceklerdir.[436]

Gerekli hazırlıklar ve öngörülmeyen bazı aksaklıklar yüzünden Malta’da kalan Türk esirleri ancak 1 Kasım 1921 günü İnebolu limanında Ankara Hükûmeti yetkililerine teslim edilmiştir.[437] Bu mübadele anlaşması ve esir değişimi Anadolu’da olumlu bir hava yaratmıştır. Eğer İngilizler Yunanlılara desteklerini keserlerse uzlaşma ortamı sağlanabilecektir. Fransa ve İtalya ile yapılan esir değişim anlaşmalarının yanı sıra İran, Azerbaycan ve diğer Kafkas devletleriyle yapılan antlaşmalar Ankara yönetiminin pozisyonunu güçlendirmişti. Millî Mücadeleciler artık kendilerine dikte ettirilen maddeleri kabul etmek zorunda olmadan İngiltere ile eşit bir platformda görüşebilecekleri kanısında olup; İtilaf Devletlerinin hepsiyle uzlaşmaya varmaları Yunanlılara karşı askeri bir üstünlük sağlayacaktır.[438]

Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Osmanlı Devleti ile İngiltere ve Fransa arasında esirlerin değişimi ve esirlerin durumu hakkında arabuluculuk yapmış; her iki tarafı bu konuda bilgilendirmiştir. 31 Ekim 1921’de İngiltere ve Osmanlı arasında karşılıklı olarak yapılması planlanan esir mübadelesinde Kızılay, Ali Macid Bey’i önce Trabzon’a sonra da İnebolu’ya göndermiştir.[439] Londra’da bu görüşmelerin yapıldığı ve anlaşmanın imzalandığı sıralarda, Erzurum’da tutsak bulunan Rawlinson ve ekibi de Erzurum’dan Trabzon’a yola çıkarılmıştır.[440] Malta’da tutulan ve içlerinde mebus, mülki memur ve askerlerden oluşan 59 Türk esir 25 Ekim 1921 günü bir gemiyle Malta’dan yola çıkarılmıştır. İngiliz ve Türk esirlerinin mübadelesi 31 Ekim 1921’de yapılması planlanırken fırtına dolayısıyla bu işlem 1 Kasım 1921 günü gerçekleşmiştir. Bu mübadelede hazır bulunakla görevli Macid Bey, esir değişimi hakkında bir rapor hazırlamış ve bu rapor Kızılay dergisinin 6. sayısında yayımlanmıştır. 31 Ekim günü hava muhalefetinden dolayı Malta’daki esirleri taşıyan vapurlar zorlukla İnebolu’ya ulaşmıştır. Böyle bir havada mübadele yapılamamıştır. General Franks, istediği esir sayısı ile İnebolu’da teslim edeceği esir sayısı arasında adetçe bir eksiklik olduğunu söylemiştir. İngiltere Hükûmetinin elindeki liste gereğince 8 subay, 4 er, 6 Hintli mübadele edilecektir. Hâlbuki İnebolu’da hazır bulundurulan esir, 2 subay ile 3 neferden ibarettir. İngilizlerin talep ettikleri Hintli askerlerin Anadolu’da bulunup bulunmadıklarından Ankara Hükûmeti haberdar değildir. Üstelik bu esirlerden bazıları da bir yıl önce hayatlarını kaybetmiştir. Oysaki Haziran 1921’de Ankara’nın elinde 29 kişi tutsak bulunmakta olup 1 Temmuz’da 9’u serbest bırakılmıştır. Tüm yaşanan bu zorluklara rağmen 1 Kasım günü mübadele gerçekleşmiş ve bir gündür kötü hava şartlarında gemide sallanan Malta esirleri anavatana kavuşabilmiştir.[441] Böylece Türk ve İngiliz esirlerin değişimleri konusunda meydana gelen son olaylarla bağlantılı olarak gözaltında bulunan suç işledikleri iddia edilen esirler dahil bütün Türk siyasi esirler serbest bırakılmış ve bu durum İngiliz kamuoyunda Türkler karşısında yenilgi olarak adlandırılmıştır.[442]

İngiliz basını savaş suçlusu olduğu iddia edilen esirler hakkında İngiliz esirlerin kasten veya ihmal sonucu taksirle öldürüldüklerini, esirlere acımasız kırbaç cezaları ve çeşitli türlerden ağır zulümler yapıldığını ileri sürmüştür. Uluslararası hukuka aykırı suçlar işlemiş bu kişilerin elde imkân varken yargılanması gerektiği söylenmiş ve elde fırsat ve yeterli delil mevcutken yargılanmamaları yanlış olarak değerlendirilmiştir.[443]Malta esirlerinin geri dönüşleriyle İstanbul-Ankara Hükûmetlerinin rekabetinde Ankara Hükûmeti İstanbul’a karşı bir zafer kazanmıştır. Bunun yanı sıra İngiltere tüm direnişine rağmen Ankara’yı tanıma noktasına gelmiştir. Bu mübadele ile Millî Mücadele de yeni kişiler kazanmıştır. Ayrıca Malta’dan dönen esirlerin üst düzey kişiler olduğu dikkate alınarak TBMM tarafından ihtiyacı olan kişilere kişi başı 100 lira verilmesi kararlaştırılmıştır.[444]

6.7 Türk Esirlerin İstanbul’a ve Anadolu’ya Sevki

Savaşın İtilaf Devletleri lehine sona ermesi ve hemen ardından imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması, Bern İtilafnamesi’nin İngiliz açısından önemini yitirmesine neden olmuştur. İngilizler savaş sonucunda galip gelmenin fırsatını kullanmak istemiştir. Osmanlı Hükûmeti de bu yenilgiyi zor olsa da lehine çevirmeye çalışmıştır. Bu amaçla Mondros Mütarekesi’nin Bern İtilafnamesi’nin hükümlerini ortadan kaldırmadığını ileri sürmüş ve elindeki tüm esirleri İzmir’de toplamıştır. Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan hemen önce 5-12 Ekim tarihlerinde İngiliz, Fransız ve İtalyan başbakanları Türkiye’nin ateşkes şartlarını görüşmek üzere bir konferans düzenlemiştir. Bu konferansta Türk esirlerinin İtilaf Devletleri’nin emrinde olmasına karar verilmiştir. Buna karşılık tüm İtilaf Devletlerine ait esirler ve tutuklu bulunan Ermeniler şartsız bir şekilde hemen serbest kalacaktır.[445] Nitekim Mondros Ateşkes Antlaşması’nda bu hükümler aynen yerini korumuştur.

Osmanlı Hükûmeti, İstanbul Merkez Kumandanlığında tutuklu bulunan İngiliz ve Amerikan vatandaşları da serbest bırakılmıştır. Serbest bırakılanlar arasında casusluk suçuyla yargılananlar ve hatta idama mahkûm edilenler de bulunmaktaydı. Osmanlı Hükûmeti bu girişimle ateşkes imzalanmadan önce İngiliz delegelerine iyi niyetini göstermeye çalışmıştır. Mondros’ta müzakerelerinin devam ettiği dönemde İstanbul’da bulunan İngiliz esirleri şehir dâhilinde serbestçe dolaşabilmişlerdir. Memleketlerine gönderilmeden önce İzmir’e getirilen İtilaf Devletlerine ait esirlerinin burada da özgürce dolaştıkları, kendileri için İngilizler tarafından splendid Palas Oteli’nde bir balo düzenleneceği haberi basında yer almıştır.[446]

İngiltere Hükûmeti 21 Ekim 1918’de İsveç yetkilileri aracılığıyla Avusturya- Macaristan, Türkiye ve Bulgaristan’a Bern İtilafnamesi’nde tadilat yapılması dair yeni teklifler sunmuştur. Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası eli güçlenen İngilizler esir değişimi anlaşmasının uygulanmasında ağırdan almışlar ve anlaşmada kendileri lehine düzenleme yapmak istemişlerdir. İngiltere’deki yetkili kurullar, Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası İçişleri Bakanı George Cave başkanlığında Türk savaş esirlerinin durumunu görüşmek için bir araya gelmişlerdir. George Cave Türkler ile yapılan ateşkes antlaşmasıyla durumun tamamen değiştiğini, ateşkes ile beraber tüm İngiliz esirlerinin serbest bırakılmak üzeri olduğunu ve bunların ülkelerine döndürülmesi için çalıştığını anlatmıştır. Savaş Bakanlığı temsilci H. Belfield savaş esirlerinin nasıl teslim alınacağından bahsetmiştir. Türklerle İngilizlerin savaştığı en yakın 3 cepheye esirlerin gönderilmesi ve orada bulunan İngiliz komutanlarca esirlerin teslim alınması değerlendirilmiştir. İngiliz yetkililer esirlerin İstanbul’a getirilmesinden endişe etmektedirler.[447] Bu şartlar altında, Osmanlı Hükûmeti Kut’ül-Amare’de 10.000 askeri ile ele geçen Thausand’ı 1 Kasım 1918’de ateşkes ve barış görüşmeleri için serbest bırakmak zorunda kalmıştır.[448]

Mondros Mütarekesi görüşmeleri sırasında harp esiri, Ermeni esir ve tutukluların derhal serbest bırakılmasının zorunlu olduğu İngiliz yetkililerce Rauf Bey’e bildirilmiştir. Rauf Bey, Rus ordusuna mensup Ermenilerin daha önce serbest bırakıldığını, Türk Ermenilerinden tutuklu bulunanların da serbest bırakılması için Hükûmetin emir verdiğini, ayrıca padişahın haklarında umumi af ilan ettiğini söyleyerek bu konunun maddeler arasına yazılmaması istemiştir. İngiliz kamuoyu baskısı gerekçe gösterilerek bu maddenin yazılmasının önüne geçilememiştir. Rauf Bey, Ateşkes Antlaşması görüşmelerinde Türk esirlerinin de İngiliz esirleri gibi serbest bırakılmasını teklif etmiş, bunun dikkate alınmaması üzerine 40 yaşını geçmiş esirlerin iadesini istemiş fakat bu da reddedilmiştir. Rauf Bey, Bern İtilafnamesi’ni ileri sürerek bu antlaşmada İngilizlerin imzası olduğunu, Mütareke ile antlaşmanın ortadan kalkmayacağını belirtmiştir.[449] Antlaşmasının 4. maddesine göre İtilaf Devletlerine mensup harp esirleri ile Ermeni esirler ve tutuklular İstanbul’da toplanacak ve kayıtsız şartsız mensup oldukları devletlere teslim edilecek ve özgürlüklerine kavuşacaktır. Kamplardaki Ermeni esirler haricinde tutuklu olanların durumları Aralık 1918’de Meclis-i Vükela toplantısında görüşülmüştür. Ermeni savaş esirlerinden başka sürgün edilenler de serbest bırakılacaktır. Böylece bu madde ile esir kamplarında, hapishanelerde veya sürgünde olan istisnasız tüm Ermeni ve İtilaf Devletlerine mensup ait esirler serbest bırakılmıştır.[450]

İngilizler bütün İngiliz esirlerin serbest bırakılmalarını belirten Mütareke maddeleri ile yetinmeyip hırsızlık ve adam öldürme gibi adli suçlardan dolayı tutuklu ve hükümlülerin de serbest bırakılmalarını istemiştir. Bu durum, Osmanlı Hükûmeti açısından hukuk kurallarına açıkça aykırıydı. Ayrıca şehirde asayişsizliğe sebep olacağı gerekçesiyle uygun görülmemiştir.[451]

22. Maddeye göre de Osmanlı savaş esirleri itilaf devletleri denetiminde muhafaza altında tutulacaktır. İtilaf Devletleri, Osmanlı esirlerinden sivil harp esirleri ile askerlik yaşı dışında olanların tahliyesini dikkate alacak ve ayrıca değerlendirecektir. Buna göre son söz yine İtilaf Devletleri’nin olacaktır. Türk esirler ile ilgili hususlar, İtilaf Devletlerinin inisiyatifine bırakılacaktır.[452]Bunun haricinde tüm Osmanlı esirleri İngiliz esir kamplarında tutulacaktı. Bern İtilafnamesi’nden sonra serbest kalamayan esirlerin tutsaklıkları Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası da bir müddet devam etmiştir. İngilizler esirleri istedikleri gibi ellerinde tutmuşlar ya da istedikleri esirleri istedikleri şartlarda evlerine göndermişlerdir. Osmanlı Devleti sınırlarında kendileri açısından tehdit oluşturan asker ve önemli sivil şahısları tutuklamışlar ve Malta’da hapsetmişlerdir.[453]

İtilaf Devletleri’nin barış anlaşması olarak dayattığı Sevr Anlaşması da esirlerin serbest bırakılması bakımından Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan geri kalmamıştır. Sevr Antlaşması’nın 6. bölümünün 208-217 maddeleri savaş esirleri ile ilgilidir. Buna göre henüz yurtlarına geri gönderilmemiş olan Osmanlı savaş esirleriyle gözaltı edilmiş sivillerin geri gönderilmesi, antlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra olabildiğince hızlı sürdürülecektir. Osmanlı makamlarına teslim edilir edilmez savaş esirleri ile gözaltı edilmiş siviller bu makamlarca vakit yitirilmeden memleketlerine gönderilecektir. Savaş öncesi ikametgâhları İtilaf Devletleri birliklerinin işgalindeki topraklarda olanlar da müttefik işgal orduları askeri makamlarının kabul etmesi ve denetlemesi koşuluyla yerlerine gönderilecektir. 30 Ekim 1918 tarihinden başlayarak bütün geri gönderme giderleri Osmanlı Hükûmetince karşılanacaktır. Disipline aykırı kabahatler yüzünden hüküm giyebilecek ya da hüküm giymiş savaş esirleri ve gözaltı edilmiş siviller cezalarının ya da kendilerine karşı başlatılmış kovuşturmanın sona ermesini beklemezsiniz yurtlarına geri gönderilecektir. Bu hüküm 15 Haziran 1920’den sonraki eylemlerinden dolayı ceza gören savaş esirleriyle gözaltı edilmiş savaş esirlerine uygulanmayacaktır. Yurda geri dönünceye kadar bütün savaş esirleriyle gözaltı edilmiş siviller özellikle çalışma ve disiplin açısından yürürlükteki yönetim kurallarına bağlı kalacaklardır.[454]

Disiplin suçlarından başka olaylar yüzünden hüküm giyebilecek veya hüküm giymiş olan savaş esirleriyle gözaltı edilmiş sivil esirler tutuklu olarak kalabileceklerdir. Osmanlı Hükûmeti, yurda dönebilecek herkesi ayrım gözetmeksizin ülkesine kabul etmeye yükümlü olacaktır. Yurda dönmeyi istemeyecek olan Osmanlı savaş esirleri ya da uyrukları bu geri gönderme işlemleri dışında tutabilirler; ancak İtilaf Devletleri bunları ya geri göndermek ya bir tarafsız ülkeye yollamak ya da kendi ülkelerinde oturmaya izin vermek hakkını saklı tutacaktır. Osmanlı Hükûmeti bu kimselere ya da ailelerine karşı kural dışı hiçbir önlem almamayı ve bu yüzden kendilerine ne biçim olursa olsun hiçbir baskıda ya da rahatsız edici işlemde bulunmamayı taahhüt edecektir. İtilaf Devletleri Hükûmetleri, ellerinde bulunan Osmanlı savaş esirleriyle uyruklarının geri gönderilmelerini, Osmanlı Hükûmetince isteklerine aykırı olarak Türkiye’de tutulmaları süregiden İtilaf Devletleri’nin bütün savaş esirleriyle başka uyruklarının hemen bildirilmesine ve bunların özgürlüklerine kavuşturulmalarına bağlamak hakkını saklı tutacaktır.[455]

Sevr Antlaşması’nın 215. maddede Osmanlı Hükûmetinin yükümlülüklerinden bahsedilmiştir. Buna göre Osmanlı Devleti’nin yükümlülüğü, İtilaf Devletleri’nce yitiklerin aranması ya da Osmanlı Hükûmetinde kalmak istediğini belirtmiş İtilaf Devletleri’ne ait uyruklarının kimliğinin saptanmasıyla görevlendirilmiş komisyonlara her türlü kolaylığı göstermek; bu komisyonlara yarayacak taşıtları sağlamak, bunların kamplara cezaevlerine ve başka her yere girmelerine izin vermek; araştırmalarında kendilerine yardımcı olabilecek bütün kamusal ya da özel nitelikteki belgeleri bu komisyona vermektir. Ayrıca İtilaf Devletleri’nden birinin uyrukluğunda olan bir kimsenin varlığını gizleyen ya da öğrendikten sonra bunu savsaklayan Osmanlı görevlilerine ya da özel kişilere cezalar düşünmek de Osmanlı Devleti’nin yükümlülüğü olmuştur. Osmanlı Hükûmeti, antlaşmanın 7. bölümünde yaptırımlar öngören cezaları gerektiren ve Türklerin savaş sırasında İtilaf Devletlerine ait savaş esirlerinin ya da uyruklarının kişiliğine karşı işledikleri suç sayılacak eylemlerin saptanmasını kolaylaştıracaktır.2589 [456]

Osmanlı Hükûmeti İtilaf Devletleri’nin subaylarına, erlerine ve denizcileriyle başka uyruklarına ait olan ve Osmanlı makamlarınca alıkonmuş bulunan her türlü eşyanın, donatımın, silahların, paranın, değerli kâğıtların, belgelerin ya da kişisel eşyanın bu antlaşma yürürlüğe girer girmez vakit geçirilmeksiniz geri verilmesinden yükümlü tutulmuştur. Taraflar, her birinin kendi ülkelerinde savaş esirlerinin bakımı için harcanan paranın ödenmesinden karşılıklı olarak vazgeçtiklerini bildireceklerdir.[457]

İtilaf Devletleri, geri gönderilen Türk savaş esirlerinin Osmanlı ordusunda hizmet vermek üzere çağrılmalarına engel olmak istemiştir. Bu amaçla Mısır’dan İzmir’e sevk edilen Türk harp esirlerinin Osmanlı Hükûmeti tarafından silah altına alınmasını Mütareke hükümlerinin açık bir şekilde ihlali saymıştır. Türk esirlerin seferberliklerinin iptal edilmesi için Osmanlı Hükûmetinden ivedilikle gerekli adımların atılması talep edilmiştir. Savaş esirlerinin düzenli olarak geri dönmelerinin ciddi bir zarara yol açmaması için Osmanlı Hükûmetine gerekli baskı yapılması kararı da alınmıştır. Esirlerin silah altına alınmamaları ve alınmış olanların derhal terhisleri Fransa, İngiltere ve İtalya Fevkalade Komiserleri tarafından müştereken verilen yazı ile 29 Mayıs 1919’da Harbiye Nezaretinden talep edilmiştir.[458]

İngiltere sadece savaş esirlerinin değil; sivil esirlerin de esaret sonrası memlekete döndükten sonra askerlik görevinden muaf tutulmasını istemiştir. Bunun için İngiliz yetkililer, bazı esirleri serbest bırakırken; tekrar askeri görev almama şartını koşmuş ve buna dair bir belge imzalatmıştır. Bu esirlerden birisi Selim Antaki’dir. Osmanlı Hükûmeti, İngiltere Hükûmetine Ekim 1917’de bir nota vererek; Türk esir Selim Antaki serbest bırakılmasını istemiştir. İngiltere Hükûmeti ise Aralık 1917’de verdiği cevapta, Antaki’nin serbest bırakıldığında Türk ordusunda hizmet vermeyeceğine dair yazılı olarak taahhütname vermesi şartıyla serbest bırakılacağını bildirmiştir. Buna rağmen Antaki geri gönderilmemiş, sağlık açısından İsviçre’ye gitmesine izin verilmiştir.2592 [459]

General Milne, 18 Haziran 1920’de Türk savaş esirlerinin geri gönderilmeleri konusunda İstanbul’da serbest bırakılan savaş esirlerinin ulusalcı güçlere katıldıklarının kesin olarak anlaşıldığını ileri sürerek artık daha fazla savaş esirinin İstanbul’a gönderilmeyeceğini ifade etmiştir.[460]

İngiltere, 3 Kasım 1920’de Mısır’da tutuklu bulunan ve büyük çoğunluğu Anadolu kökenli olan 10.000 Türk esirini serbest bırakmaya karar vermişti. 400 kişilik bir grup Mısır’ı terk etmiş ve İstanbul ve İzmit üzerinden Anadolu’ya yönlendirilmiştir. Yunan askeri yetkilileri serbest bırakılarak evlerine dönecek olan Türk savaş esirlerinin Anadolu İhtilaline katılacağı endişesiyle bu kişilerin serbest bırakılmasına karşı çıkmışlardır. Yunanlılara göre Anadolu’ya gönderilen bu esirler gönüllü veya zorunlu olarak kuvvetle muhtemel Mustafa Kemal’in birliklerinde görevlendirileceklerdir. Anadolu’nun Yunanistan tarafından işgal edilen topraklarında esirlerin serbest bırakılmalarına Yunanistan’ın bir itiraz yoktur; ancak serbest bırakılmaları durumunda Karadeniz üzerinden Anadolu’ya gönderilmeleri arzulanan esirler Yunanistan’ın çıkarlarına ters düşmektedir. 10.000 Türk esirin serbest bırakılması Yunan güçlerinin Anadolu’daki operasyonları için tehlikeli görülmüştür.[461]

Yunan Hükûmeti sık sık Türk savaş esirlerinin geri gönderilmelerinin ertelenmesini talep etmiş ve askeri nedenlerle bu şahısların geri gönderilmelerinin askıya alınması için İngilizlerden tekrar bir değerlendirme yapmasını istemişlerdir. Bu konuda Londra’da bulunan Yunanistan Temsilciliği İstanbul’daki İngiliz Askeri Heyetinin aldığı kararla ilgili görüşlerini İngiltere Hükûmetine bir mektupla sunmuştur. Lord Curzon’a yazılan mektupta, İngiltere’nin serbest bıraktıkları Osmanlı esirlerin Millî Mücadeleye katılma tehlikesinden söz edilerek bu durumun gerçekleşmesi halinde Yunan işgalinin karşılaşacağı zor durum anlatılmıştır.2595 [462]9 Kasım 1920’de Lord Curzon, Mısır’da yaklaşık 500, Mezopotamya’da 800 esirin serbest bırakıldığını ve bölgeden ayrıldığını, 4.000 esirin de serbest bırakılmak üzere beklediğini yazmıştır.[463]Diğer taraftan Yunan temsilcisi Caclamanos’un 22 Kasım 1920 tarihli mektubunda, İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliğinden alınan bilgilerde Hindistan’daki Osmanlı esirlerinin sayısının 12.000 olduğu yazılıdır. 2.000 esir Anadolu’ya gelmek üzere Hindistan’dan yola çıkarılmış, 8.000 esir de İstanbul’da ulaşmıştır.[464]

22 Kasım 1920’de İstanbul’daki Yunan Askeri Heyeti Anadolu’ya evlerine gönderilen Türk savaş esirlerinin Milli Mücadele güçlerine kaydoldukları ve Mısır’a gönderilen bir Türk heyetinin geri gönderilecek olan Türk savaş esirlerine Milli Mücadele’ye katılmaları hususunda baskı yaptıkları bilgisinin alındığını iddia etmiştir. Oysaki Hindistan’dan İstanbul’a doğru gitmekte olan ve açık denizde bulunan 1.642 Türk savaş esirinden başka Mısır’daki yaklaşık 327 hasta ve Malta’daki 109 siyasi esirin dışında tüm Türk savaş esirlerinin geri gönderilmeleri tamamlanmıştır. İngiliz açısından ise Türk savaş esirlerinin tutuklu bulundurulmaları ciddi bir masraf doğurmaktadır. İngiliz Savaş Merkezine göre esirlerin geri göndermeleri Ağustos 1919’dan beri Yüksek Konsey’in rızası dâhilinde gerçekleştirilmektedir. Bu şartlar altında Kurul, geri göndermelerin askıya alınmalarını uygun bulmamaktadır.[465]

Esirlerin memlekete iadesi ve ulusal güçlere katılması sadece Yunanlıları değil Ermenileri de rahatsız etmiştir. Ülkelerinin dışında bulunan 200.000 Türk esirin İngiliz yetkililerce ülkelerine iadesine dair hazırlanan rapor, İngiltere’deki Ermeni toplumunda şaşkınlık yaratmıştı. Ermeni karşıtı eski muharip eratın geri gönderilmesi gittikçe güç kazanan Türk Ulusalcı Harekete katkı sağlayacaktır. Türk birliklerin ve diğer güçlerin zaten Ermenistan Cumhuriyeti’ni işgal etme niyetinde olduklarına dikkat çekilmiştir. Bu nedenle Türk barış anlaşmasına imza atarak Türk esirleri serbest bırakmak Ermeniler açısından oldukça tehlikelidir.[466]

Savaşan devletler, sadece silahlı kuvvetleri değil sivil halkı da düşman olarak görmüş ve gözaltına almıştır. Bu kişilere her ne kadar gözlem altında oldukları söylense de savaş esiri olarak muamele görmüşlerdir. Çoğu zaman savaşçı esirlerle aynı muameleyi görmüşlerdir. Zamanla, bu esirlerin diğer savaşçı esirlerden ayrı tutulmalarını gündeme getirmiş ve bu durum sivil esirler için yeni özel bir hukukun doğmasına yol açmıştır. Böylece sivil halktan olan veya bir devletin askeri ve yetkili personeli olsa dahi savaş sırasında esir edilmeyen kişilerin savaştan en az etkilenmeleri içi çaba gösterilmiştir.

1.1                      yüzyıldan beri devam eden savaş hukukunun oluşturulmasına ve savaş esirlerine uygulanacak muamelelere dair gelişmeler Birinci Dünya Savaşı sırasında da savaşan devletler arasında devam etmiştir. Bern İtilafnamesi böyle bir çalışmanın sonucudur. Bern İtilafnamesi ile öncelikle malul esirler ve sivil esirlerin durumlarının iyileştirilmesi ve karşılıklı olarak değiştirilmesini amaçlanmıştır. Bu anlaşma ve sonrasında imzalanan düzenlemeler sadece esirlerin durumlarının düzeltilmesini ve evlerine gönderilmesini sağlamamış aynı zamanda savaş hukukun geldiği son nokta açısından da önemli olmuştur. Savaş hukukun adeta bir çerçevesi çizilmiştir. Aldığı kararlar bakımından Lahey Konferansı’nda kabul edilen sözleşmelerin devamı niteliğindedir. Savaş esirleri açısından bakıldığında Bern İtilafnamesi savaş hukuku gelmiş olduğu o zamanki en ileri seviyedir. İtilafnamede sadece harp esirleri değil sivil esirlerin de durumu değerlendirilmiş ve hatta geri getirilmeleri için sivil esirlere ve malullere öncelik verilmiştir. İtilafnamenin uygulanmasında detaylarda ortaya çıkan sorunlar ve hemen ardından savaşın sona ermesi ve Mondros Mütarekesi’nin imzalanması mübadeleyi geciktirmiştir. Mübadele genel anlamda Mütareke’den ancak bir yıl sonra başlayabilmiştir.

6.8                        Esirlerin Yurda Dönmesi Sürecinde Yapılan Esirlere Yönelik Diğer Faaliyetler

Savaş sonrası kamplarda hayatlarını kaybetmeyip sağ kalanlar esirler açısından iki farklı durum karşımıza çıkmaktadır. Savaşın sona ermesine rağmen ülkesine dönemeyen esirlerin durumu ayrı bir trajedi iken dönenlerin durumu ise kalanlardan farkı değildir. Öncelikle herhangi bir sebeple dönemeyen esirlerin durumu mecliste sık sık gündeme gelmiştir. Örneğin bu amaçla 22 Eylül 1923 günü Kastamonu mebusu Halid Bey’in verdiği bir tahrirde Rusya, İngiltere ve diğer yerlerde kalmış esirlerin geri getirilmesi konu edilmiştir. Rusya’da kalan esirler için Moskova’ya özel bir heyet gönderilmiştir. Buna rağmen İngiliz ve diğer devletlerin sömürgelerinde henüz iade edilmemiş esirlerin tetkiki için oralarda bulunan devlet memurlarının, yoksa Hükûmetin görevlendirmesiyle Kızılay tarafından buralara gönderilecek özel bir heyetin görevlendirilmesi önerilmiştir. Hangi memleketlerde esirlerin olabileceği Müdafaa-i Milliye Vekaletince tespit olunduktan sonra ilgili yerlere heyet gönderilmesine karar verilmiştir.[467] Aynı günkü oturumda, Millî Mücadele içinde yer almayan ve Lozan Antlaşması’na göre milli sınırlar dışında kalan general, amiral, subay ve askeri personelin durumu görüşülmüştür. Yemen’den Osmanlı askerlerinin çekilmesiyle bir kısım üst rütbeli subay da dahil olmak üzere sivil ve askeri personel orada esir kalmıştır. Buralarda kalıp ülkelerine dönmeyenlere antlaşmayı müteakip altı ay içinde dönmeleri şartıyla meclis af çıkarmıştır. Ülkesine dönemeyen askeri ve sivil kişilerin durumları ise birbirinden farklıydı. Savaş süresince Arap ayaklanmalarına katılmayan ve Osmanlı Devleti’ne bağlı kalan Yemen İmamı İmam Yahya, bazı subayları rehin olarak tutmuş, bir kısmı ise kendi isteğiyle orada kalarak harp üzerinde tesir etmek ve düşmana karşı İmam Yahya ile iş birliği yapmak için geri dönmemiştir. Bundan hariç olarak çoğunluğu ise esareti kabul ederek orada kalmışlardır. Daha sonları ise Osmanlı Devleti’nden ümidi kesen bu kişiler geri dönmemişler, bulundukları bölgelerde yaşamayı tercih etmişlerdir.[468]

Müdafaa-i Milliye Vekili Ali Fethi Bey, subay rütbesinde Rusya’da bulunan esirlerin miktarının 8.000 ile 10.000 arasında olduğunu, başka bir ülkede esirlerin bulunduğuna dair bir bilginin olmadığını belirtmiştir. Meclisteki oturumda Japonya’da da esirin bulunduğu dile getirilmiş, fakat meclisin elinde böyle bir vesikanın olmadığı söylenmiştir. Yunanistan’da bazı esirlerin bulunduğu basına yansımış, fakat bu konuda da resmi olarak Türk makamlarına ulaşan bir bilgi olmamıştır. Başka ülkelerde bulunan geri dönmemiş veya dönememiş esir sayısının çok cüzi miktarlara indiği anlaşılmıştır. Kastamonu Mebusu Halid Bey ise Vekil Bey’in izahını yeterli bulmayacaktır. Anadolu’da hayatı ve ölümü meçhul kalan binlerce kişinin olduğunu, halktan çok büyük şikayetler geldiğini hatırlatmıştır. Sadece Kastamonu’da kazaları dahil 18.000 askerin durumunun bilinmediği, 72 vilayet düşünülürse 100.000’den fazla kayıp asker olabileceğini ileri sürmüştür. Birinci Dünya Savaşı öncesinde ilan edilen seferberlikte 1871/72 doğumlulardan 1900/1901 doğumlulara kadar, İstiklâl Muharebesi’nde 1881/82 doğumlulardan 1901/02 doğumlulara kadar olan askerler silâhaltına alınmıştır. Hayatından haber alınamayanların ekseriyeti er ve erbaşlardır. Bu er ve erbaşların çoğunluğu köylü olup iş, güç ve çift ile uğraşmakta olduğundan genç yaşta evlenmişlerdir. Bugün hayatları meçhul kişilerin pek çoğu evlidir ve geride eş ve yetim çocuk bırakmışlardır. Aileleri bugün kimsesiz kalmıştır. Yaralı olarak ya da vesaire şekilde esir düşen subaylardan hayatta kalıp kalmadığı meçhul olanlara esir muamelesi yapılmış olup maaş bağlanmıştır. Bu maaş esir maaşı olup diğer emekli olanlara kıyasla biraz daha düşüktür. 1923 sonuna kadar bir belge ile ya da mektupla durumunu bildirmeyenler şehit olarak kabul edilecek ve ona göre muamele yapılacaktır. Bu tarih o günkü şartlarda yetersizdir. Esaret altında olup durumunu bildiremeyen, kendi isteği ile dönmeyen, yaralı durumda olup gelmeye imkânı olmayan kişiler de olabilecektir. Her bir esirin ayrı özel bir durumu olabilecektir. Bu sebeplerle hayatta olduğu halde ülkesine dönememiş kişilerin mevcut olma ihtimali de bulunmaktadır.[469]

Savaş sona ermiş ve esirlerin dönüşlerinin tamamlanmasına rağmen hala ülkesine dönemeyen esirlerden birisi Bağdat’ta İmam-ı Azam meydanında, Türk kahveci Mehmed Çavuş’un yanında kalan Türk askerlerinden Yalvaçlı Abdullah’tı. 2602

Memleketine dönebilmesi için Ağustos 1924’de İngiliz temsilciliğine müracaatta bulunmuştur. İngiltere Diplomatik Temsilciği Konya Vilayeti, IV. Bölük, III. Tabur, VII. Sahra Topçu Alayı 53. Tümenden olan bu kişinin savaşı sırasında en son bulunduğu Filistin Cephesi’nde İngiltere güçlerine esir düştüğü bilgisini vermiştir.2603 [470]

Esaret sonrası bulundukları yerlerde kalıp geri dönemeyen esirlerden bazıları Kızılaya dilekçe yazarak memleketlerine dönmek için yardım talebinde bulunmuşlardır. 7 Mart 1925’de Çorum Valisi tarafından İstanbul’da Kızılaya yazılan bir dilekçede, Dünya Savaşı’nda esir olarak Bağdat’ta kalan Çorum’un Burhan Kethüda Mahallesi’nden Oflaz oğlu İbrahim’in evine dönmesi için kendisine gönderilen para konu edinilmiştir. Oflaz oğlu İbrahim’in dilekçede belirtilen bir adreste Kahveci Türk Hamdi Çavuş’la görüşmekte olduğu ve yol harçlığı tedarik edememesi sebebiyle memleketine dönemediği anlatılarak; adı geçen esire ulaştırılmak üzere babası Halil tarafından Çorum Postanesine teslim edilen 40 liranın kendisine verilmesi ve en kısa sürede bu kişinin evine dönebilmesi için yardım edilmesi istenmiştir.[471]

Birinci Dünya Savaşı esnasında kurulmuş bir banka olan İtibari Milli Bankası, yasal süre olan 5 seneyi geçtikten sonra hesaplarda herhangi bir hareketliliği olmayan 18-20.000 arasındaki temettüatı kendi sermayesine katmıştır. Zamanın olağan üstü şartlarını dikkate alınmamıştır. Esaret altında kalmış, şehit olmuş ve ülkelerine geri dönememiş subayların aileleri de zamanı içerisinde bankaya müracaat etmemişler ve bu para bankanın sermayesi olmuştur. El konulan bu temettüat ordu tarafından birçok subaya esham (pay) olarak gönderilmiş ve hatta onların aslı senetleri mübadele edilmiştir.[472]

Geri dönemeyen esirlerin büyük bir kısmı kamplarda şehit olmuştur. Şanslı olup vatanına dönebilenlerden bazılarını memleketlerine ulaştıklarında onları büyük dramlar beklemekteydi. Kamplarda şehit oldukları sanılan, şehit olduklarına dair şahit bulunan, bu hüküm gereğince nüfus kaydından düşürülen pek çok esir evlerine döndüklerinde büyük travmalar yaşayacaktır. Pek çoğu eşini, çocuğunu bulamadığı gibi bulanlar da bazen eşlerinin başkası ile evlenmiş olduklarına şahit olmuştur. Kastamonu mebusu Halid Bey’in Meclis Başkanlığına verdiği 2 Eylül 1923 tarihli önergede bu duruma bir örnek vardır. Savaş sırasında veya hemen sonrasında Rusya, İngiltere ve diğer devletlere esir düşmüş askerlerin büyük kısmının resmen iade edilmesine rağmen iadeden çok sonra apansız gelenler olduğu gibi hiç dönemeyen oralarda kalanlar da olmuştur. Halid Bey’in mecliste anlattığına göre mensup oldukları Asker Alma Şubelerine muharebede şehit oldukları resmen bildirilmiş, askerlerden evine dönenler çıkmış ve bu sebeple ailevî facialar yaşanmıştır. 1923 yılının sonuna gelindiğinde dahi, Ankara’ya yakın köylerden birinin nüfusunda kayıtlı bir askerin kendisiyle beraber muharebede bulunmuş, iki şahsın tanıklığıyla resmen şehadetine hükmedilmiş ve bu hüküm üzerine zevcesi başka biri evlendirilmiştir. Öldü hükmedilen asker ansızın köyüne gelmiş ve karısının başkası ile evlendiğini görmüştür. Söz konusu kişi, şehadetine yalan yere şahitlik ederek karısının başka birisi ile nikahlanmasına sebep olan iki şahıstan birine kin bağlayarak saldırıda bulunmuştur. Bu bilgi kendisine ulaşan Halid Bey, verdiği önergede bu tür vakaların yurdun pek çok yerinde rastlandığından bahsetmiştir. Bu gibi vakalara şahit olunduğu için kocasının şehit olduğu resmen bildirilmiş bazı asker aileleri de ümitlendirmiş, asker kocalarının geleceklerini nazar-ı dikkate alarak talipleri olduğu halde tekrar evlenememiş ve bu sebeple de miras meselelerinde de sorunlar çıkmıştır. Beklenmedik bir anda gelen esir askerlerin hemşerilerinden tanıdıkları hakkında bilgi vermesi veya şehit olduğu zannedilen askerler hakkında esarette bulunduklarına dair vermiş oldukları haberler geri kalanları ümitlendirmiştir.[473]

Doğru ya da yanlış olma ihtimali olmakla beraber bu haberler aile meselelerinin uzamasına ve hukuki meselelerin çözülememesine sebep olmuştur. Bu arada kayıp olan bir başka esir, ikinci sınıf ihtiyat teğmeni piyade 930. Taburundan Dadaylı 1888/89 doğumlu Hafız Kemal oğlu Ahmed Hilmi Efendi’dir. Ahmed Hilmi Efendi’nin de Basra’da olup olmadığının yapılacak tahkikat ile ortaya çıkarılması istenmiştir. Ahmed Hilmi Efendi 4 Ağustos 1916’da Kemah civarında yaralı olarak Ruslara esir düşmüş, bilahare kıtasından şehadeti bildirildiği halde Sibirya’dan Hindistan’a ve oradan Irak’a firar etmiştir. Basra’da İngilizlerce derdest edilerek tutuklanmıştır. Hâlbuki Hariciye Vekâleti ve Kızılay vasıtasıyla yapılan tahkikat neticesinde İngilizler Basra’da Ahmed Hilmi Efendi isminde bir esir olmadığını bildirmişlerdir. Son zamanlarda firar ederek gelen askerlerin ve Afganistan’dan gelen bazı subayların ifadesine göre Sibirya’da, Kafkasya’da ve diğer esir kamplarının bulundukları yerlerde kalan bazı subay ve askerler yerlilerle ilişkileri olmuş ve hatta evlenmişlerdir. Yerlilerle evlenen esirler, kamplardan kaçan esirler veya firariler olmuştur. Tüm bunlar göstermektedir ki mübadele anlaşması gereği esirlerin iade edilmesine rağmen dünyanın değişik bölgelerinde resmî muamelat hâricinde Türk esirleri kalmıştır.[474]

Sonuç olarak esirlerin bir kısmı dünyanın değişik yerlerinde kalmaya mecbur olmuş ve bir süre sonra dönmelerine mâni olan sebepler ortadan kalkmıştır. Buna rağmen ülkesine bir daha dönmeyen esirlerin sayısı az değildir. Bir kısmı ise eşlerini yanlarında getirmek istemiş fakat bu çoğu zaman mümkün olmamıştır. Bu sebeple memleketin nüfusa olan ihtiyacı da dikkate alınarak emin vasıtalarla vatanlarına kavuşamayan bu kişilerin bir an evvel ülkeye dönmeleri için aşikâr ve gizli tahkikat yapılması Halid Bey tarafından mecliste gündeme getirilmiştir.[475]

Esir olan askerlerin esaretleri sırasında ve esaretleri sonrası nasıl aylık alacakları ve kendilerine nasıl yardım yapılacağı meclis tarafından düzenlenmiştir. Öncelikle subay ve er ve erbaşların yani neferin durumu ayrı değerlendirilmiştir. Subaylar esaretleri boyunca maaş alırken neferlerin aylıkları olmadığından tüm masrafları esir tutan devlet tarafından karşılanmıştır. Buna göre de meclis esirlerin ailelerine maaş ya da yardımda bulunmuştur. Esaret altında bulunan general, amiral, subay ve askeri personele, nezdinde bulundukları Hükûmet tarafından kendi eş değer personellerine verdikleri maaş kadar maaş verilmektedirler. İngiltere, Fransa, Rusya ve diğerleri kendi subayına verdikleri maaşı esir ettikleri askerlere de vermişlerdir. Bu maaş muhtelif olmakla beraber tüm devletlerde yaklaşık aynıdır ve verilen miktar Osmanlı Devleti’nin askerlerine verdiklerinden daha fazladır. Bundan dolayıdır ki 28 Şubat 1915’te Askeri Tekaüt ve İstifa Kanunda bazı değişikliklerin yapılmasına dair teklifle esarette maaş alan askerlere esaretleri boyunca başka bir adla da olsa maaş verilemeyeceği, yalnızca çocuklarına ve ailesine üçte bir oranında maaş bağlanacağı kararı alınmıştır. Bu maaşı alma hakkına çocuk, eş ve evli olmayan kız kardeşler sahiptir.2609 [476]

Savaş esnasında kaybolan üst rütbeli subay ve generallerin de tıpkı esirler gibi üçte bir maaş alması meclis gündemine gelmiş, üst düzey subay ve generallerin düşük rütbeli subaylarla aynı maaşı alması Meclis-i Ayanda muhalefete sebep olmuş; en azından yarısı kadar olması gerektiği söylenmiş, fakat diğer esirler gibi maaşlarının üçte bir oranında olması kabul edilmiştir.[477]

Meclis-i Ayan’da yapılan 15 Ocak 1918 tarihli görüşmelerden esaret altındaki esirlere ne kadar maaş verildiği ve niçin verildiği anlaşılmaktadır. Hicaz bölgesinde bulunan memurlardan 90’ı esaret altın olup Medine’de görev yapan 16 memur ise esir edilmemiştir. Meclis’te Hicaz’a gönderilecek para görüşülürken aynı zamanda esaret altındaki bulunan memurlara gönderilen paralar da görüşülmüştür. Burada esaret altındaki memurlara maaşlarının yarısı ödendiği görülmektedir. Diğer yarısı ise ailelerine verilmektedir. Bazı vekiller tarafından esaret altında olanlara esir tutan Hükûmetlerce para verildiğinden bu kişilere ayrıca neden maaş verildiği sorulmuş, Hicaz Sıhhiye Müdürü Kazım İzzettin Bey, kendilerine maaş verilip verilmediği hakkında bir bilgi sahibi olmadıklarını sadece iaşe yardımı yapıldığını sandıklarını söylemiştir.[478]

28 Ocak 1918 tarihine gelindiğinde Askeri Tekaüt ve İstifa Kanunu’nun bazı maddelerinin değiştirilmesi ihtiyacı yeniden doğmuştur. Kanun’un 35. ve 36. maddelerinin değiştirilmesi meclis gündemine gelmiş ve bu kanunla general ve amirallerle, subay, üst rütbeli subayların, yedek subayların, askeri sivil memurların ve vefatları sebebiyle düşük rütbeli subay ve subay adayları ile onbaşıların; ailelerine birinci sınıf malul aylığının, esarette olanlardan kendi ecelleri ile ölenlere ikinci sınıf malul aylığı bağlanması teklif edilmiştir. Birinci derecede malul olan askerlere 300

kuruş maaş verilirken ikinci sınıf malullere 225 kuruş maaş verilmesi öngörülmüştür. Esaret altında iken ölenlere ise ikinci dereceden maaş bağlanması kararlaştırılmış olup bu maaşın %75’i ailesine verilecektir. Bunun yanı sıra savaş halinde, eşkıya ile mücadelede veya bir görev esnasında şehit düşenlerin ailelerine birinci dereceden malul aylığının %75’inin, bir görev esnasında hastalanıp da vefat edenlere birinci dereceden malul aylığının %65’i bağlanmasına karar verilmiştir.[479]

Hayat ve ölümleri meçhul addedilenlerin durumu ve bu kişiler hakkında yapılacak resmi işlemlere dair hukuki meselelerin meclis tarafından çözülmesi amaçlanmıştır. Konuya ilişkin önerge Büyük Millet Meclisinde görüşüldükten sonra tahkikatın yapılması için Meclisi Başkanlığı direktifiyle heyetler kurulmuştur. Adliye, Müdafaa-i Milliye, Hariciye, Sağlık ve Sosyal Yardım Vekâletlerinden de görüş sorulmuştur. Millî Savunma Bakanlığının Büyük Millet Meclisi İcra Vekilleri Başkanlığına gönderdiği cevabi yazıdan öğrenildiğine göre Rusya, İran, Lehistan, Makedonya, İngiltere, Fransa ve İtalya’da kalan esirlerin durumu ile ilgili adı geçen devletler nezdinde girişimde bulunulmuş, durumları geniş bir biçimde incelenmiştir. Esir düşüp geri dönmeyen kayıp kişilerin hukuki durumlarını açıklayan bir yazıyı 24 Eylül 1923’de Büyük Millet Meclisi’ne göndermiştir. Kayıp kişinin hakikaten vefatı malum ve sabit olduğu takdirde karısının başkasıyla evlenmesinde beis yoktur. Bunun için makul sürenin üzerinde olan durumlar vaki değil ise akranlarının vefatıyla ki kayıp kişinin doksan yaşına ulaşmasıyla, harp sahasında düşman ile muharebe gibi durumlarda kaybolmuş olmuş ise ölümüne büyük ihtimal zan getirilecek müddetin geçmesiyle vefatına hükmedilir. Bu suretle de karısı hüküm tarihinden itibaren vefatın bekleme süresi tamamlandıktan sonra evlenebileceği gibi malların dahi hemen var olan varisleri arasında taksim olunacaktır. Bu durumlar söz konusu değilse yok olan kişi hakkında hayatta olduğu itibar olunacağından bu suretle kayıp kişinin eşine talebi halinde nafaka takdir edilir. Ayrıca karısı isterse müracaatla nikahın feshi talebinde de bulunabilir. Bu durumda usulüne uygun olarak kadı tarafından karısı ile kayıp olan koca arasındaki nikah feshedilebilecektir. Bu halde de karısının fesih tarihinden itibaren lazım gelen iddet dönemini tamamladıktan sonra evlenebilmektir.[480]

1925 yılının başına gelindiğinde, yukarıda açıklanan Birinci Dünya Savaşı’ndan dönmeyen esirlerin eşlerinin hukuki durumu meclisin gündemine bir daha gelmiş ve bir öncekini tekrar edilmiştir. 26 Ocak 1925 tarihli meclis oturumunda Kastamonu Mebusu Halid Bey, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklâl Harbi’nde hayat ve ölümü meçhul kalan asker, subay ve sivil kişilerin miktarı ve bu meçhul kişilerin eşlerinin hukuku durumları hakkında Adliye ve Müdafaa-i Milliye Vekâletlerinden bilgi istemiştir. Adliye Vekâleti bu durumdaki kadınların iki suretle evlenebileceklerini söylemiştir. Birinci durum, esarette bulunup da dönmeyenler hakkındadır. Bu kişiler ölümleri hakkında kesin zan oluştuktan sonra ölümüne hükmolunur ve miras işlemleri ardından eşleri de evlenebilirler. İkinci durumda, ölümleri kesin olarak hükmolunmadan önce evlenebilmeleri kadın nafakasını bulamazsa ve almak imkânını da göremezse mümkündür. Bu durumda hâkime müracaat edip nikâhının feshini talep edebilir ve nikâh feshedilince ancak başka biri ile evlenebilir.[481] Örneğin, 1924, 1925 ve 1926 senesinde emekliler, yetim çocukları ve dul kadınlar ve esirlerin maaşları yıllık 5.000 lira olmak kaydıyla aylık 420 kuruştur. Ailelerinin aldıkları maaş ise emekliliklerden tam ve dul kadın aileleri 4.000 lira yıllık maaş alırken esir aileleri yıllık 3.600 lira maaş almaktadır.[482]

6.9                        Yurda Dönmeleri Sonrası Esirlerin Durumu

Bazı esirler esaretten kurtulup memlekete dönseler de şanssızlık peşlerini bırakmamış, özgürlüklerine kavuşmaları zaman almıştır. Bazı esirler yurda döndükten hemen sonra henüz evine ulaşmadan yolda veya Anadolu Hareketi’ne katılıp savaşırken Yunanlılara tekrar esir düşmüştür. Manisa Jandarma Taburu Kumandanlığından yazılan ve 28 Haziran 1920 tarihinde Dâhiliye Nezaretine gönderilen bir rapora göre Yunan kuvvetleri, Manisa’yı işgalleri esnasında kasaba ve köylerde Müslümanlara karşı katliam, tecavüz, yağmacılıkta bulunmuş, yerli ve başıbozuk Rumlarla birlikte hareket ederek Manisa-Akhisar demiryolu güzergâhında bulunan bütün köylerde İslâm nüfusunu katledip mallarını yağmalamışlar, bağ ve bahçelerinde çalışırken tutuklanan yüzlerce Müslüman’ı tutsak etmişler ve Atina’ya göndermişlerdir. Bu sırada Mısır’daki esir kamplarından serbest bırakılan 160 kadar Türk esiri de Manisa’da tekrar esir edilmiştir. Ağır şartlarda çalıştırılan bu esirlerin gıdasızlık ve işkence yüzünden vefat ettikleri bilinmektedir.[483] Ayrıca 13 Haziran 1920 tarihinde Akhisar'dan Manisa’ya gelen 250 esir Yunanlılarca Yenihan’da tutuklanmıştır.[484]

1919’un başında memleketlerine gitmek üzere İzmir’e uğrayan esirler Yunanlılar tarafından tutuklanarak ne İstanbul’a dönmelerine ne de memleketlerine gitmelerine müsaade edilmiş ve haklarında yeniden esir muamelesi tatbik olunmuştur. Yenigün gazetesinin haberine göre İzmir’e gelen 90 neferin memleketlerine sevklerine engel olunmuş ise de vuku bulan teşebbüsler neticesinde gerek bunların ve gerek sonra geleceklerin serbestçe memleketlerine dönmeleri garanti altına alınmıştır. İşgal bölgeleri dışındaki Söke ve Kuşadası’na gönderilen esirlerin Selçuk, Aziziye ve Balatçık istasyonlarından geri çevrildikleri dahi olmuştur.[485]

Şanslı olup Selimiye Kışlası’na getirilen esirleri ise başka türlü sorunlar beklemektedirler. Kışlaya getirilip bırakılan esirler için Hükûmetçe hiçbir hazırlık yapılmamıştır. Örneğin, Mayıs 1920’de 3. kafile olarak Mudanya’dan İstanbul’a 515 nefer getirilmiştir. Bütçenin olmaması sebebiyle İstanbul’da oturmayanlar evlerine gönderilememiştir. Binlerce esir kışlaya bırakılmış, üst üste yaşamak zorunda kalmıştır. Düzensizlik ve pislik içinde ortalıkta dolaşan Mısır’dan gelen Türk esirleri isyan etmekten başka çare bulamamıştır. 17 Mayıs 1920 tarihli yazışmalara yansıyan

Türk esirleri arasında çıkan isyan üzerine askerlerin memleketlerine gönderilmelerine karar verilmiştir.[486]

Selimiye Kışlası’nda memleketlerine gönderilmek üzere bekleyen 5.000 kadar esir bulunduğunu bildiren basında haberler çıkmıştır. Antalya ve Bursa bölgesi mürettebatından 1.200 kişiyi Anadolu’da vatanı kurtarmak için çarpışan Türk askerlerinin üzerine süren Ferid Paşa ve iş birliği içindeki İngilizler, evlerine ve ailelerine kavuşmanın heyecanını yaşayan esirleri de Anadolu’daki milis kuvvetleri üzerine sevk etmek üzere ikna etmeye, hatta paralar vadiyle heveslendirmeye çalışmış ve kışkırtmıştır. Fakat vatanını seven bu kahraman askerler bu yoldaki teklifleri hakaretle reddetmiştir. Bunun üzerine Ferid Paşa Hükûmeti, bu yüksek ahlaklı kişileri yurtlarına göndermekten korkarak onları Selimiye’de adeta mahpus gibi tutmak yolunu seçmiştir. Ancak esaretten dönen bu askerler kendi memleketlerindeki bu haksız zulümden şikâyetlerini isyan derecesine vardırdıklarından nihâyet Ferid Paşa Hükûmeti onları parça parça memleketlerine göndermeğe mecbur kalmıştır.[487]

İstanbul’a hapsedilen esirlerin isyanı batı basınına da yansımıştı. Habere göre Mısır’dan henüz geri gönderilmiş olan 3.000 Türk esir, kendilerinin bu amaçla Anadolu’ya gönderilecekleri söylendiğinde ayaklanmışlardı. Uzun süren savaş dönemi ve arkasından gelen esaret Türk askerlerini yormuş ve isyana mecbur kalmışlardı. İstanbul Hükûmeti tarafından Mustafa Kemal’in güçlerine karşı koymaları için Türk birliklerini ikna etme çabaları günden güne daha da zor bir hal almaya başlamıştır.[488]

İstanbul Hükûmeti ve İngilizler için esirleri evlerine göndermekten başka çare kalmamıştır. Bunun için Harbiye Nezareti Üsera Muamelat Şubesinden Erkân-ı Harbiye’ye bir yazı gönderilmiş ve bu yazıda Selimiye’de toplanmış olan esirlerin memleketlerine sevk edilebilmeleri için İngilizler tarafından gerçekleştirilen vize muameleleri hakkında bilgi verilmiştir. 31 Mart 1920 tarihinde İngiliz İrtibat Zabiti tarafından Harbiye Nezaretine gönderilen bu bilgi notu ile yurda dönen harp esirlerinin memleketlerine gönderilmesinde uygulanacak muamele anlatılmıştır. Gerekli şartlara riayet edildiği takdirde, esirlerin evlerine dönmelerinde bir sakınca yoktur. Öncelikle harp esirlerinin isim cetvelleri hazırlanarak her kazadaki kişileri ihtiva etmek üzere takım takım Galata’da İngiliz I.A.P.G. şubesine verilecektir. Ayrıca takımlar mümkün mertebe küçük kafileler halinde olacaklar ve özel durumlarda herhangi bir itiraz edilecek nokta yok ise I.A.P.G İngiliz Şubesince her takım müştereken vize olunacaktır. Esir cetvelleri savaş esirlerinin künyelerini de ihtiva edecektir. Çoğu savaş konusunda uzman Teşkilat-ı Mahsusa üyeleri normal esir kamplarının dışında tutulmuştur. Bu kişiler, Orta Doğu’daki kamplar kadar uzak kıtalardaki kamplara gönderilmişlerdi. İngilizler bu kişilerin Anadolu’ya dönmelerini önlemek ya da geciktirmek amacındadır. Anadolu’da işgali sırasında kendilerine engel olacak silahlı bir kadronun burada kurulmasını istememişlerdir. Yanız bu konuda çok başarılı sağlayamamışlar, esaretten dönenlerin Anadolu’da Millî Mücadele’ye katılmalarına engel olamamışlardır. Aynı yönde bir şikâyette Yunanistan[489] tarafından gelecektir. Yunanistan’ın Londra Büyükelçisi İngiliz Dışişleri Bakanlığına gönderdiği 25 Kasım 1920 tarihli bir notada Birinci Dünya Savaşı’ndan kalan Türk esirlerinin ülkeye döndüklerinde Mustafa Kemal Paşa’nın saflarında savaşa katıldıklarını önlemek için gerekli tedbirlerin alınmasını istemiştir.[490]

Esaretten sonraki hayat esirler için esaret altındaki şartlardan daha iyi olmamıştır. Esaret kurtulup evine dönmelerinin heyecanını yaşayan esirler bir başka tutsaklığa yakalanmışlar ve Selimiye Kışlası’nda hapsedilmişlerdir. Fakat kışla kalınmayacak kadar pislik içindedir. Bu şartlar altında her bir esir kapalı bir ceza evini andıran kışladan kaçmanın yollarını aramıştır. Örneğin, İbrahim Arıkan, Mecidiyeköy’deki evine gitmek istemiş fakat reddedilmiştir. Yalnız tüm masraflar kendilerine ait olmak şartıyla esirlere 3 aylık izin verildiği bilinmektedir. Kendisinin ise 5 kuruş parası yoktur. Beş altı arkadaşından beşer kuruş para alarak kamptan kaçmış, bu para ile Mecidiyeköy’e gidebilmişidir.[491] Mısır’dan dönen Hidayet Özkök de tüm esirler gibi önce Selimiye Kışlası’na yerleştirilmiş, geceyi orada geçirmiştir. Künyeleri alınan esirlere bir de numara verilmiştir.[492] Hüseyin Koç önce trenle İskenderiye’ye oradan vapurla Selimiye Kışlası’na getirilmiş, 15 gün burada kalmıştır. Burada bir kişi iple mutfakta kendisi asmış, bunun üzerine komutanlardan kendilerinin cepheye gönderilmesini istemiştir.[493]

Esirlerin İstanbul’a terk edilişini anlatan Mustafa Tütüncü, İstanbul’da serbest kalıncaya değin yaşadıklarını kaleme almıştır. Mustafa Tütüncü’nün de içinde bulunduğu yurda dönen esir kafilesi İngiliz gemisinden iki adet şirket vapuruna nakledilmiş ve köprüye getirilmiştir. Buradan Sultan Ahmed camine getirilmek üzere köprüden yürütülmüştür. 31 gün süren yolculuğun ardından ayakta durmaya zorlanan esirlere su bile ikram edilmemiş, ellerinde valizleri 6 yerde mola verilerek camiye getirilmiştir. Camiye doldurulan esirlere az da olsa bir ilgi gösteren, bilgi veren yoktur. Başlarında görevli yedek subayın da bir şeyden haberi bulunmamaktadır. Camiye tanıdıklarını arayan kişiler gelmiş, hatta babalarını arayan çocuklar gelip babaları hakkında bilgi almaya çalışmıştır. İstanbul’da tanıdıklarında kalacak yer bulan Tütüncü, kampta yakalandığı dizanteri hastalığı sebebiyle doktora gitmiştir. Basur olduğunu öğrenen Mustafa Tütüncü hastanede ameliyat olmuş ve 45 gün hastanede tedavi görerek sağlığına kavuşabilmiştir. 8 ay kaldığı İstanbul’da dizanteri peşini bırakmamıştır. 8 ay geçtikten sonra ancak Çorum’a gitmiş ve kısa süre sonra evlenmiştir. Esaretten dönenlere 6 ay dinlenme hakkı verilmiştir. Diğer esirler ise Mustafa Tütüncü gibi şanslı değildir. Pek çoğu zor şartlar altında perişan bir şekilde esaretten sonraki günlerini geçirmiştir.[494]

İstanbul’a sıkışan esirlerin ellerinde eve gidebilecek kadar dahi para yoktur. Maaş istediklerinde yetkililer tarafından ödeneğin olmadığı söylenmektedir. Kulaktan kulağa Anadolu’daki harekete katılanlara çift maaş verilecek dedikoduları da etrafta dolaşmaktadır. Bu sebeple Hüseyin Aydın, Anadolu’da İstiklal Savaşı’na katılmak için çabalamış ama başaramamıştır. Memleketi Balkan Harbi’nde Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmış artık gidecek bir memleketi de kalmamıştır. Tüm Türkiye’yi memleketi saymaktadır. Anadolu’ya geçemeyen Hüseyin Aydın aynı amaçla Trakya’da mücadele eden Cafer Tayyar Paşa kuvvetlerine katılmıştır. Bu arada kendisine bir ay izin verilmiş ve iskânın yapıldığı Vize’ye 13 km uzaklıktaki Kömürköyü’ne gitmiştir.[495]

Çan-İlyasağa köyünden Hüseyin Koç, Selimiye Kışlası’ndan serbest kalabilmesi için kendisinden kaydiye parası istendiğini söylemiştir. Esirlerden evlerine dönmek için para istenmektedir. Ancak İngilizler esir kampında esirlerin ellerindeki birkaç mecidiyeyi de almış, esirlerin hiç parası kalmamıştır. Askerden birisi 2,5 lira karşılıksız para vermiş ancak bu şekilde tezkeresini alabilmiştir.[496]

Esaret sonrası vapurla İstanbul’a getirilen esirlerden Ezine-Geyikli bucağından Ömer Üner de akrabası olanların serbest bırakıldığını, olmayanların ise dışarı çıkmasına izin verilmediğini söylemiştir. Bir süre sonra parası olanların gidebileceği, olmayanların kalacağı bildirilmiştir. Ömer Üner de İstanbul’da bulunan hemşerilerine güvenerek parası olmadığı halde var diyerek kışladan ayrılmıştır. İstanbul’da bulunan askerler hemşerilerinin yardımı ile ancak köyüne dönebilmiştir.[497] Ahmed Ercan da Kasımpaşa’daki bahriye olan askeri köylülerinden aldığı para ile ancak köyüne dönebilmiştir.[498]

Hüseyin Fehmi Genişol’un içinde bulunduğu 1.700 kişilik kafile 17 Eylül 1920 günü doğrudan Sultan Ahmed camisine götürülmüştür. Bir gün sonra dışarı çıktıklarında İstanbul’un işgal altında olduklarını görmüşlerdir. İstanbullular veya İstanbul’da evi olanlar hemen evlerine gönderilmiştir. Önceden getirilenler de dahil tüm esirler memleketlerine gönderilmemiş ve İstanbul’da tutulmuştur. Çoğunun parası kalmadığından İstanbul’da geçici işlerde çalışmaya başlamıştır. Hüseyin Fehmi Efendi, 15 lira maaşla bir lokantada çalışacaktır. Bir müddet burada çalıştıktan sonra annesinden haber almış ve memleketine gidebilmiştir.[499]

Pek çok esir askerlerin istasyonlarda aç kaldıkları, trene binecek paraları olmadığından evlerine gidemedikleri bir gerçektir. Örneğin İzmit Askerlik Şubesi’ne müracaat eden bir askere kendi askerlik şubesine kayıtlı olmaması sebebiyle yardım edilmemiştir. Bu esir diğerlerinden şanslı çıkmış, halk yardımıyla ancak evine ulaşabilmiştir.[500]

Esirlerin kamplarda paraları ve değerli eşyaları gasp edildiğinden veya yönetim tarafından el konulduğundan; memlekete ulaştıklarında parasız ve aç yaşamak zorunda kalmıştır. İlk gelen kafileye iç çamaşır, çorap ve ayakkabı dağıtılmış fakat bunlar yeterli gelmemiş, yeni gelecek kafileler için yeni malzemeler istenmiştir. Fakat Sevk Komisyonu’nun bu isteği malzeme yetersizliğinden karşılanamamıştı. Bunun üzerine Eylül ayında Ordu Dairesinden Selanik ve Mısır’dan dönecek esirler askerler için 5.000 ayakkabı ve çorap istemişti. Ordu Dairesi de Levazımat Dairesi’nden bu talepten haberdar etmiştir.[501]

Vatanlarına döndükleri halde evlerine ulaşamayan, İstanbul’da tutulan veya başıboş gezen esirlerin perişan hali, İstanbul sınırlarını aşmış yabancı basına da yansımıştır. Mart 1921’de Amerikan gazetelerinde İstanbul’un kalabalık bir şehir haline geldiğinden, şehirde sığınmacıların çok fazla olduğundan, pek çoğunun kıtlık içinde yaşadığından ve sokaklarda gezen Mısır’dan Türkiye’ye dönen esirlerin perişanlığından bahsetmektedir. Esirler İstanbul’a sefil bir kıyafet içinde gelmişlerdir. Amerikan basını, Amerikan yardım kuruluşlarının esirlere yardım ettiklerini fakat bunun çok zor ve sıkıntı bir süreç olduğunu yazmışlardır.[502]

Esaret sonrası evlerine dönen esirler, İstanbul’da gördükleri karşısında kahrolmuşlar ve özgür kaldıklarına sevinememiştir. Esirler için umutla gelinen vatan tam bir hayal kırıklığı ile son bulmuştur. İstanbul ve İzmir işgal altındadır. Ülkenin İngiliz, Fransız ve İtalyan askerlerince kuşatıldığını öğrenen esirler üzüntüye boğulmuştur. Hüseyin Aydın, her dönen esir gibi İstanbul’un esaret altında olduğunu görünce hissettiği, üzüntüsünü yazdığı hatıratta dile getirmiştir. Esaretten dönen bir diğer esir Emin Çöl için savaş sonrası Mersin artık eski Mersin değildir. Kendisi gibi yıkık ve başı eğiktir. Anadolu’nun diğer şehirlerinin de Mersin’den bir farkı yoktur.[503]

Esaretten dönüp İstanbul’a terk edilen esirlerin belki de karşılaştıkları en büyük sorun, ne yapacaklarını bilememeleridir. Uzun süren savaş ve ardından gelen esaret hem bedenen hem de ruhen esirleri çok yıpratmış ve esirlerde derin yaralar açmıştır. Memleketlerinde kendilerini bekleyen anne, baba, eş ve çocuklarını görmek istemekte, fakat çoğu evlerine gidecek parayı dahi bulamamaktadır. Evine gidecek kadar para olanlar ise ailesini nasıl geçindireceğini düşünerek bu hali ile evine gitmek ve ailesine görünmek istememektedir. Az çok eğitim almış ve ordunda veya devlette görevde bulunmuş esirler, bir memuriyet için değişik yerlere iş müracaatında bulunmuştur. Örneğin 1883 doğumlu İstanbullu bir esir, esaretten sonra Emniyet Umum Müdürlüğüne yazdığı dilekçede iş istemektedir. Kendisi seferberlikten beri jandarma Takım Kumandanlığında hizmette bulunmuştur. Bilahare Bağdat’ın düşmesi ile İngilizlere esir düşmüş, esaretten firar ederek vatanına dönmüştür. Jandarmada uzun müddet bulunması ve zabıta ile de alakadar olması dolayısıyla zabıtada bir görev talep etmiştir.[504]

Mekke’de İngilizler tarafından esir olup İstanbul’a gelen ve İstanbul’da kimsesiz ve sefalet içinde yaşayan başka bir esir yine devletten kendisine uygun bir görev istemektedir. Mekke’den Mustafa oğlu Hasan’ın Dâhiliye Nezaretine 10 Mayıs 1920’de yazdığı dilekçede, 15 günden beri Selimiye Kışlası’na bulunduğunu, kendisinin asker olmaması sebebiyle ekmek ve karavana ya hakkı olmadığını anlatmıştır. İstanbul’da hiçbir akrabası veya tanıdık bir yakını da olmadığı gibi Türkçeyi de iyi konuşamamaktadır. Çaresiz bir durumda İstanbul’da kalan Hasan, kendisine merhamet edilerek hafif, bir münasip görülen bir yerde iş istemiştir.2638 [505]

Selimiye Kışlası’ndan çıkan Hidayet Özkök, bir gün sonra Fatih’e giderek hemşerileri ile görüşmüştür. 2 yıl boyunca kendisinden haber alınamayan ve öldü sanılan Özkök, sağ olduğunu Kayseri’de kendilerini bekleyen annesine, 3 çocuğuna ve eşine bildirmiştir. Ne yazık ki annesi evlat acısına dayanamayarak vefat etmiştir. Ailesini geçindirecek bir kimsesi bulunmamaktadır. Memleketine gitse elinde para yoktur. Tezkeresini alan Özkök, bir süre İstanbul’da çalışıp para kazanıp evine gitmeye karar vermiştir. Memleketine dönecek asker evine beş kuruş parasız dönmeye utanmakta, tüm özlemine rağmen evine gidememektedir. 3 ay inşaatlarda çalışarak 300 lira kazanmıştır. Kurban Bayramı’nda memleketine gitmeye hazırlanırken 300 lirasını ve tezkeresini çaldırmış, sadece 45 kuruşla ortada kalmıştır. Vakit gazetesine verdiği ilanla tezkereyi tekrar çıkarmış, fakat paraya bir çare bulamamıştır. 2,5 ay daha İstanbul’da kalarak biraz daha para biriktirmiş ve kış başlangıcında memleketine dönmeye karar vermiştir. Esareti sırasında nasıl mesleği ile kazandıysa esaret sonrası da ticaret zekâsını konuşturmuştur. Kayserili hemşerileri memleketlerine para gönderememektedir. İstanbul işgal altındadır. Tüm yollar İtilaf Devletleri güçleri tarafından tutulmuştur. Samsun üzerinden Kayseri’ye gitmeye kadar veren Hidayet Özkök’e hemşerileri ailelerine gönderilmek üzere 800 lira para vermiştir. Memleketinde kaput bezi 20 lira iken İstanbul’da 12 liradır. Memlekete gönderilmek üzere kendilerine verilen tüm parayı bu kaput bezine yatırmıştır. Kayseri’ye varınca kaput bezlerini satmış, emanet paraları vermiş az da olsa bir kar etmiştir. 16 Ocak 1920’de evine ulaşabilmiştir. 15 Ağustos 1920 tarihinde tekrar İstiklal Savaşı için askere çağrılmıştır.[506]

İşgal altındaki Mersin’e dönen Emin Çöl’ün karşılayanı bile yoktur. Küçük kardeşinin kendisinin de savaştığı Sina Cephesi’nde, eniştesinin Doğu Cephe’sinde şehit olduğunu biliyor fakat annesinin ve diğer kardeşinin nerede olduğundan habersizdir. Zaten diğer kardeşi de daha sonradan İstiklal Savaşı’nda şehit olacaktır. Müezzin Hacı Dede Efendi evine misafir etmiş, ancak başını sokabilecek bir yer bulabilmiştir. Çok zor da olsa esaret sonrası kardeşinin yanına yerleşmiş ve köyüne ulaşmıştır. Kendisi takım komutanı olduğu için yedek subay malul maaşı alması gerekmektedir. Kör hali ile maaş bağlatmak için İstanbul’un yolunu tutmuştur. Önce Kızılaya giderek iç ve dış giysi almış, ardından Selimiye Kışlası’ndaki hastaneye yatıp muayene olmuştur. Gözleri görmeyen Çöl’ün koku alma yetisi de olmadığından ikinci bir maluliyeti daha vardı. Buradan yanına verilen bir yardımcı ile Harbiye Nezaretine emekli aylığı bağlatmaya gitmiştir. Kendisine yedek subay aylığı değil 9 lira er malul aylığı bağlamış, bu durum kendisinde derin yaralar açmıştır. Bu arada Haliç yakınlarında işgal altındaki güneye gidemeyen malul ve esirlerin kaldığı bir yere yerleştirilmiştir. Daha sonra bir Rus gemisiyle Antalya üzerinden memleketine ulaşabilmiştir.[507]

Selimiye Kışlası’ndan Mecidiyeköy’e gelen İbrahim Arıkan, halk ve esnaflarla bir araya gelip ahalinin durumu hakkında öğrendiği bilgiler kendisini bir kez daha yıkmıştır. Kimi esnaf bostandan 400 lira aldığını, kimi çileklerden 600 lira kazandığını anlatmaktadır. Mecidiyeköy’e gelmek için 10 arkadaşından 5 kuruş para toplamak zorunda kalan Arıkan bu duruma isyan etmiştir. 10 Şubat 1920 günü Kırklareli Pınarhisar’daki köyüne varmış, 23 gün sonra 3 aylık izni olduğu halde Lüleburgaz Askerlik Şubesine çağrılmış ve askeriyeye teslim olmuştur.[508]

Esaretten dönen esirleri dönüşlerinde ne beklediğini hatıratında anlatan Ahmed Altınay’ın yazdıklarına göre esirler ilk geceyi vapurda geçirdikten sonra Yeni Bursa oteline yerleştirilmişler, oradan Harbiye Nezaretine nakledişimlerdir. İşlemlerin ardından hürriyet belgelerini almışlar fakat ellerindeki paralar yetersizdir. Esirlere cevaplamak üzere sual kâğıdı vermişler, bu durum kendilerinde endişeye yol açmıştır. Esirlerin memlekete gitmek için yaptığı işlemler çok uzun sürmüştür. Bu durum İstanbul’da kalmayı gerektirmiş, bu da çok para harcamalarına yol açmıştır.

Ahmed Bey, önce evrakları doldurmuş ve dilekçesini yazmış, bir gün sonra dilekçenin yanlış olduğu kendisine söylenmiş ve yeni bir dilekçe verilmiştir. İşlemlerde hep bir eksik evrak bulunmaktadır. Fotoğraf dolayısıyla da İstanbul’da bir gün fazla bekletilmiştir. 16 Haziran’da seyahat evrakını alabilmiş, bu sefer de maaş için bir gün sonra gelmesi söylenmiştir. Bir gün sonra Ramazan Bayramı başlamış ve memleketinde olmasına rağmen yine bayramı ailesinden uzakta geçirmiştir. Harcırah alamadıkları için bir türlü İstanbul’dan ayrılamamıştır. Bunun için çalmadıkları kapı kalmamıştır. Yıllarca esarette yaşayan askerlere ödenek yok gerekçesiyle memleketlerine gitmek için devlet para bulamamaktadır. Hangi kapıyı çaldılarsa bir türlü sorunu çözememişlerdir. Nihayet 28 Haziran’da beklenen harcırah kendilerine ödenmiştir. Bir türlü memleketine gidemeyen Ahmed Altınay, otellerde yatmak zorunda kalmış ve çok para harcamıştır. Otelde tahta üzerinde altında bir battaniye üstünde çok kötü bir kaput ile her tarafı sızlayarak uyumaktadır. Memlekete gidip gitmeme huşunda tereddüt geçirmiş, bir ara polis olmak için başvurmuş fakat bunun için uzun bir süre İstanbul’da beklemek zorunda kalmış ve yine çok para harcamıştır. Kendisi sürekli İstanbul’da iş aramaktadır. Bu arada bir işi olmadığından günlerini dolaşarak geçirmektedir. Sokaklarda Rum kadınlarına laf atmakta, emniyetten gelecek cevabı beklerken ara sıra evlere, kerhanelere gitmektedir.1 Ağustos geldiğinde, dilekçesi ancak dördüncü şubeye havale edilebilmiştir. 9 Ağustos’a kadar bekletilmiş, hatta o tarihte evraklarının kaybolduğu söylenmiştir. Memlekette oldukları halde kendi ailesinden haber alamamaktadır. Artık çaresizlik içinde memleketine dönmeyi düşünmektedir. 22 Ağustos’ta işten ümidini kesmiş, memlekete gitmek için evrakları hazırlamaya karar vermiş ve İtalyan elçiliğine vize için başvurmuştur. 26 Ağustos’ta idrak edilen Kurban Bayramı’na kadar ne İstanbul’da iş bulabilmiş ne de memleketine gidebilmiştir. Ağustos ayının son günlerinde İtalyan gemisi ile Çanakkale, İzmir ve Antalya üzerinden memleketi Karaman’a gitmek için yola çıkmıştır. Antalya’da memleketine gitmek için Antalya Mevki Kumandanı esir kanunun lağvedildiği gerekçesiyle kendisine izin vermemiştir. 8 gün gemide bekletilmiştir. Kendisi 6 senedir bizzat ordu mensubudur. Vilayete yapmış olduğu şikâyet dikkate alınmış, Antalya’dan Manavgat’a kayıkla * gitmesine izin verilmiştir. Buradan atla dört kişi ile birlikte Manavgat’tan İbradı’ya, oradan Akseki’ye ulaşmıştır. Uyudukları sırada cüzdanı çalınmıştır. Sonra Bozkır yolu ile kasabaya gelmiştir. Burada öğretmen olarak göreve başlamıştır. Yedek subay olarak beklemektedir. 3 yıldır esirdir ve ailesinden sağlıklı bir haber alamamıştır. Ahmed Altınay ailesine 50’den fazla mektup göndermiştir. Fakat babasından ve ailesinden çok az mektup almıştır. Aslında iki tarafında gönderdiği mektupların çok azı yerine ulaşabilmiştir.[509]

Yurda dönen esirleri hiç de hoş olmayan olaylar beklemektedir. Bunlardan birisi, Mısır’da esir olarak kalmış bir yedek subayın dramıdır. Yozgat'tan Kayseri’ye giden bir mektup her nasılsa açılmıştır. Bu mektubu yazan bir yedek subaydır. Bu kişi savaşın başından itibaren cephelerde görev yapmış bir subaydır. Mısır’daki esaretten İstanbul’a gelen yedek subay, arkadaşıyla beraber memleketi Yozgat’a giderken Değirmendere denilen bir yerde eşkıya tarafından soyulmuştur. Bu kişi memleketine döndükten sonra arkadaşına mektubunda “Arkadaş, korktuğumuz başımıza geldi. Eşkıya bizi soydu.” diye sitemini dile getirmiştir. Hediye olarak aldığı ufak tefek eşyalarını eşkıya almış ve bunu da yazdığı mektupta anlatmıştır. Bu durum için jandarma kumandanlığına ve komiserliğe müracaat etmiş ve şikâyeti dikkate alınmamıştır. Sansürdeki kişinin görevi olmadığı halde bu mektubu açmış ve mektubu gören komiser bu kişinin Hükûmete karşı halkı isyana teşvik ettiğini ileri sürmüş ve sonuçta olayın araştırılması için bir mutasarrıf görevlendirilmiştir. Adı geçen kişi İstiklal Mahkemesi’ne gönderileceği sırada Kayseri Mebusu Ahmed İzzet Bey olaydan haberi olmuş ve ancak bu şekilde mahkemeden kurtulabilmiştir. Memleketindeki asayişsizlikten dolayı şikâyet eden kişi yeni esaretten dönmüş, bir gencin başına gelenler mecliste tepkiyle karşılanmıştır.[510]

Esaret sonrası yaşanan sorunlardan birisi de esaret sırasında el konulan eşyaların geri iadesi sorunudur. Esirler yurda döndükten sonra el konulan eşya ve paralarının peşini bırakmamışlar ve kendilerine iadesi için gerekli yerlere müracaat etmişlerdir. Esir kampında eşyalarına ve nakdine el konulan Bağdatlı Emekli Yüzbaşı Kâzım Efendi, esaret sonrası kimsesiz kalmış ve son günlerini Darülacezede geçirmiştir. Mısır’da esareti sırasında altın sikkeleri elinden alınmış, karşılık olarak kendisine bir makbuz verilmiştir. Esaret sonrasında kendisine iade olunmayan bu sikkeler için Darülaceze Müdürlüğü, 6 Ekim 1919 tarihinde durumu Dahiliye Nezaretine bildirmiştir. Esirin sikkelerine karşılık gelen 3 İngiliz lirasının tahsilini Hariciye Nezareti İngiltere Hükûmetinden talep etmiştir.[511]

Birinci Dünya Savaşı sırasında esaret altında bulunan veya sicilleri kaybolan yaklaşık 15 askerin terfileri, emsalleri ile beraber yapılmamış ve mağdur olmuşlardır. Bu mağduriyet, 1926 yılına kadar sürmüş, konu meclise taşınmış ve mağduriyetlerinin giderilmesine karar verilmiştir.[512] Esarette terfileri düzenli yapılmayan askerlerin sayısı çok fazladır. Bugün Kızılay Arşivinde terfileri düzenli yapılmayıp hak ettikleri maaşı alamadıkları iddia eden askerlerin çok sayıda dilekçesi bulunmaktadır. Bu dikeçlerin neredeyse hiçbiri tasnif dahi edilmemiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nın topluma yansıyan en büyük olumsuzluklarından birisi; yaygın bir şekilde fuhşun ortaya çıkması ve hatta köylere kadar yayılmasıdır. Belki de Türk tarihinde ilk defa ev kadınları bir savaş sebebiyle fuhşa sürüklenmiş ve mecbur kalmıştır. Türk kadınının böyle bir sefalete düşmesinin en önemli sebebi; kocalarının savaşlarda şehit düşmesi ya da esaret altında kalıp hayat ve ölümlerinin meçhul olmasıdır. Kocası savaştan dönmeyen binlerce kadın fakirlik içinde yaşamak zorunda bırakılmıştır. Bunların bir kısmı da fuhuş yaparak geçimini sağlamıştır. Kastamonu Mebusu Halid Bey, Kastamonu’nun 9 kazasını, nahiyeleri ve köylerini gezdiğini, buralarda tahkikat yaptığını söyleyerek köylerde fuhşun arttığına bizzat şahit olduğunu anlatmıştır. Bu durumun tüm ülkede de geçerli olduğu bir vakıadır. Sadece Kastamonu’da 50.000 asker geri dönmemiş, bunların 30.000’inin evli olduğu tahmin edilmektedir. Hükûmet olarak eşleri dönmeyen bu kadınların akıbetleri hususunda pek bir çalışma yapılmamıştır. Fransa’da eşleri savaşta vefat etmiş ya da kaybolmuş kadınlar için cemiyetler kurulmuş ve bu kadınlar sefaletten bir şekilde kurtarılmıştır. Halid Bey, meclis oturumunda sadece İnegöl’de dul kadınlarla evlenmenin faziletinden bahsedildikten sonra Hâkim Bey’in 27 kadına evlenebilmesi için izinname yazdığını söylemiştir.[513]

Kamplardan hasta ve yaralı dönen subayların yeterince dinlenmeye dahi vakit bulamadan yeniden birliklerine sevk edilmeleri, ordunun asker ihtiyacı yüzünden zorunlu olmuştur. Bu sebeple subayların kendilerine uygun birliklere atanmaları gerekmiştir. İstanbul Muhafızı ve 25. Kolordu Komutanı General Said Paşa, subayların tayin ve iskanlarına ilişkin Harbiye Nezaretine bilgi vermiştir. Buna göre Mayıs 1919’da esaretten dönen subayların bir kısmı birliklerde görevlendirilmişti. Henüz görev verilmeyen subayların barındırıldığı yatakhaneler ise yeterli değildir. Bu sebeple, Selimiye Kışlası’nın dışında esirlerin barındırılması için başka bir yerin daha düzenlenmesi gerekmiştir.[514]

Askerlikten terhis edilen bazı askerler memleketlerine gitmek için esir kafilelerinin arasına sızmaya çalışmıştır. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Başkanlığı, bunun üzerine yetkilileri uyarmış ve esaretten döndüğünü belgelendiremeyenlerin esir kafilelerine dahil edilmemesini istemiştir.[515] Bir süre sonra esirlere ilk etapta 10.000 adet sevk belgesi düzenlenmiş ve böylece bu tür sorunların önüne geçilmeye çalışılmıştır.[516] Ayrıca Harbiye Nezareti tarafından Ekim ayında askeriyede yeni düzlenmeye gidilerek esirler iki ay izinli sayılmıştır.[517] İki aylık izin, Aralık ayında barış antlaşmasının yılsonuna kadar imzalanacağı gerekçesiyle uzatılmıştır. İzinli sayıldıkları bu dönemde görev almaları uygun görülmemiştir.[518] Esirlerin sevk sırasında sorunla karşılaşmamaları için tezkere de düzenlenmiştir. Bu arada İtilaf Devletlerin askerlerine ait elbise ve eşya esirlerin üzerinde kesinlikle bulundurulmayacaktı.[519]

24 Ağustos 1922’de Yemen’de bulunan emekli, yetim ve dul kadınlar adına emekli bir generalden Babıaliye ulaşan mektupta memleketine geri dönemeyen esirlerin acınacak durumu anlatılmıştır. Daha önceleri de kendilerine ehemmiyet verilmeyen bu kişilere hiçbir zaman haklarında eşitlik kaidesi ve adâlet tatbik edilmemiştir. Savaşın ilanından sonra varlıkları dahi sorgulanmayan, isimleri bile dikkate alınmayan pek çok emektar, hasta, ihtiyar ve emekli hayatta kalmak için çok zorluklara katlanmıştı. Vatan ve dinleri uğrunda canını feda ederek himâyeleri devletin merhamet ve lütfuna kalmış olan şehit, esir ve onların geride kalmış emekli aile, çocuk ve yetimleri eşyalarını ve meskenlerini yok bahasına satarak sokaklarda dilenerek hayatta kalmaya çalışmıştır. Aç ve çıplak kalmış ve hatta içlerinden vefat edenleri de olan bu çaresiz esirlerin pek çoğu 7. Kolordunun tamamı ve vilayet memurlarının çoğunluğu 1918 yılı sonunda İngilizlere teslim oldukları sırada İngilizlere esir olmaktansa eskiden olduğu gibi dilenerek mukaddes vatanları uğrunda ölmeyi kendileri açısından daha onurlu bir davranış olarak görmüşlerdir. Yemen’de kalmış bu kişilerin içinde bulundukları parasızlık ve sefalet ağlanacak bir hâle gelmiştir. Hak ettikleri alacaklarını almak istedikleri mektuplarında yerli ahaliye olan borçları ve donanım ve sefer masrafları kendilerine dolaylı değil elden ödenmesi talep etmişlerdir. Ayrıca bir memur veya Mâliye Nezaretinden verilecek talimat ve program dâhilinde burada kalmış kişilerin tedavilerini takip edecek bir komisyon kurulmasını istemişlerdir. Yoksa gönderilecek az ya da çok para yardımı vilâyetin müdahalesine verilirse öncelikle örtülü ödenekten karşılandıktan sonra paralar siyasi maaşlara ve geri kalacak miktarın da yakınların tahsisine harcanacağını iddia etmişlerdir.[520]

20 Temmuz 1921 tarihli Meclis-i Vükelâca alınan kararda, memleketlerine sevk edilecek esirler ile perakende (düzenli olmayan ayrı ayrı gelmiş) askerlere verilecek yevmiyenin arttırılması hakkında tayınat ve yem kanununa bir madde eklenmiştir. Kanunun 17. maddesi gereğince, yemeklik adıyla verilen 23 kuruşun mevcut durumda yetersizliği sebebiyle ayniyat kumanyalarının her ayın bütçe fiyatı üzerinden ulaşacağı miktara göre verilmesi konusunda Harbiye Nezareti kanun değişikliği teklifi vermiştir. Maliye Nezaretince konu hakkında görüş bildirerek normal duruma göre düzenlenmiş olan kânunun bazı hükümlerinin değiştirilmesi ve esasen perakende askerler mevzu bahis olamayıp yalnız esaretten memleketlerine dönen askerler hakkında bu kânunun uygulanması değerlendirilmiş ve bunun bütçeye getireceği yük çok fazla olacağından kanunda değişiklik teklifi Maliye Nezaretince uygun görülmemiştir. Nezaretler arasında bu ihtilâfın ortadan kaldırılması ve erlere verilecek 3 kuruş yemekliğin 20 kuruşa yükseltilmesi hakkında Şûrâ-yı Devlete görüş sorulmuştu.[521] Haziran 1921’de Şura-yı Devlet, Mâliye Nezaretinin açıklamasını uygun görmüşse de iki nezaret arasındaki bu gibi ihtilâfların Şûra’yı Devletin yetkisi dışında bulunduğunu beyan ederek; bu ihtilâfın Meclis-i Ali Vükelâca değerlendirmesini gerektiğini belirtmiştir.[522]

Yurdun her yeri esaret anıları ile doludur. Neredeyse her evde bir gazi, bir şehit veya bir esirin anısı vardır. Adana Yüreğir Yakapınar (Misis) bucağına bağlı Baklalı köyünden Ali oğlu Halil, yurda döndükten kısa bir süre sonra eşi Kadıkızı Fatma henüz 2 aylık hamileyken kamplarda yakalandığı ince hastalıktan (tüberküloz) vefat etmiştir. Cenaze merasiminde Kadıkızı Fatma, köy ahalisinin önüne çıkarak kendisinin hamile olduğunu, bunun böyle bilinmesini istemiş ve doğum sonrası oğluna kocasının ismini vermiştir. Halil Efendi, Hicaz Cephesi’nde savaş sonrası İngilizlere esir düşmüştür. Esareti sırasında kendilerine siperler kazdırıldığını söylemiştir. Tüm bu zorluklara rağmen esaretinde hac yapma imkânı da bulmuştur.[523] Karabük’ün Bürnük köyünde yaşamış Hacı İbrahim lakaplı İbrahim Uğurlu’nun yaşadıkları da sözlü tarihe bir başka örnek olarak verilebilir. Tüm köy halkının kendisinden bizzat dinlediği anıya göre İbrahim Uğurlu Hicaz Cephesi’nde esir düşmüş, kısa süre sonra esaretten kurtulmuş fakat yurda dönememiş ve orada evlenerek uzun bir süre kalmıştır. Yıllar sonra vatan hasreti ve Türkiye’de bıraktığı ailesine özlemi ağır basmış ve Türkiye’ye dönmüştür. Döndüğünde, kendisini bir sürpriz beklemektedir. Kendisi öldü kabul edilerek eşi bir başka ile evlendirilmek üzeredir. Bir gün sonra ise eşinin düğünü vardır. İbrahim Uğurlu sadece bir günlük farkla eşinin başka biri ili evlenmesini önlemiş ve hayatının sonuna kadar eşi ile birlikte yaşamıştır. Kendisi ne zaman bu olayı anlatsa Arabistan’da bıraktığı eş ve çocuklarını kasdederek “Cehenneme gitmem için bana orada işlediğim günahlar yeter” diyerek yaptığı hatanın pişmanlığını dile getirmiştir. Tabi ki Anadolu’da ve Trakya’da pek çok esir İbrahim Uğurlu kadar şanslı olmamıştır. Pek çok esir yurda dönüşte ya ailelerini bıraktıkları yerde bulamamış ya da eşlerinin başka biri ile evlendiklerini öğrenerek kahrolmuştur.[524]

6.10                        Geri Dönen Esirlerin Millî Mücadeleye Katılmaları

Savaş hala sürerken ordunun çok sayıda yeni askere ihtiyacı bulunmaktadır. Bu sebeple, esirlerin dönüşü ve tekrar silah altına alınması; ülke için elzem hale gelmiştir. Osmanlı Hükûmetinden hariç Ankara Hareketi için de savaş sırasında asker ihtiyacı hat safhadadır. Bu sebeple de Ankara Hükûmeti Osmanlı Hükûmeti gibi geri dönecek esirleri tekrar silah altına almak istemiştir. Fakat uzun süren savaş döneminde cephede çok sayıda asker hayatını kaybetmiş, yaralanmış, esir düşmüş veya kaybolmuştur. 10 Mart 1919’da 13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmed Cevded, Diyarbakır’dan Harbiye Nezaretine gönderdiği şifreli bir telgrafta, kolordudaki asker yetersizliğinden ve geri dönecek esir askerlerin yeniden silahaltına alınmasından bahsetmektedir. Kolorduda 8.000 kadar nefer bulunması icap ederken ancak 3.500 kadar neferi vardır. Bu sebeple, esir askerler esaretten dönünce diğer mıntıka efradından 4.500 kadarının kolorduya verilmesi istenmiştir. Bu istek, Ankara Hükûmetinin asker ihtiyacını açıkça ortaya koymaktadır.[525]

Pek çok Türk askeri, yıllar süren savaşa ve hatta esarete rağmen vatanının bağımsızlığı için Anadolu Hareketi’ne katılmaktan bir an bile geri durmamışlardır. Esaretten döndükten sonra vatanının işgal edildiği görüp gönüllü olarak Anadolu’ya geçerek Millî Mücadele birliklerine katılan asker sayısı azımsanmayacak düzeydedir. Örneğin, 110 Türk esiriyle Bombay’dan Haydarpaşa’ya getirilen Nureddin Peker, buradan 30 arkadaşıyla Kuva-i Milliyeye katılmak üzere Anadolu’ya geçmiştir.[526] Porto-Said’ten İstanbul’a vapurla 3 günde gelen ve 8 gün de burada karantinada tutulan Mehmed Şanlı da gönüllü olarak Kazım Karabekir’in birliğine yazılmış ve Rus ve Ermenilere karşı savaşmıştır. Mehmed Şanlı, İngilizler tarafından işgal altında olan İstanbul’dan ancak arkadaşlarının yardımıyla önce Anadolu’ya, sonra vapurla Trabzon’a gidebilmiştir.[527] 3 Mayıs 1920 tarihinde Hükûmetler arasında yapılan mübadele antlaşmasıyla serbest kalan Cemil Zeki Yoldaş, milliyetçi kuvvetlere katılmış bir diğer isimdir. Dört gün süren yolculuktan sonra Mısır’dan İstanbul’a gelmiş, esaret sonrası Anadolu’ya geçmiştir. Bursa Milli Kuvvetlerine katılmış, burada ikinci defa Yunanlılara esir düşmüştür. Tam özgürlüğüne ancak Lozan Antlaşması sonrası kavuşabilmiştir.[528] Dünya Savaşı’ndaki esaretinden sonra Yunanlılara karşı yapılan Millî Mücadele’de silah altına alınan ve tekrar esir düşen Osmanlı tebaası azınlıklar da vardır. Arnold Toynbe 1921’de Batı Anadolu’ya yaptığı seyahatte Yunanlılar tarafından işgal edilmiş askeri hastanede Türk ve Yunan yaralı askerleri ziyareti sırasında Konyalı bir Rum doktorla tanıştığından bahsetmektedir. Beyrut Amerikan Koleji’nde eğitim görmüş bu doktor, Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunda görev almış ve Filistin Cephesi’nde İngilizlere esir düşmüştür. Esaret sonrası serbest bırakılan Rum doktor, Mustafa Kemal Paşa’ya bağlı birlikler tarafından tekrar silâhaltına alınmış ve bir daha esir düşerek bu hastaneye getirilmiştir.[529]

Fransa, İngiltere ve İtalya fevkalade komiserleri tarafından İstanbul Hükûmetine 29 Mayıs 1919’da müştereken gönderilen bir yazıda Mısır’dan İzmir’e sevk edilen Türk savaş esirlerinin silah altına alınmasına teşebbüs edildiği ve bu hâlin Mütareke hükümlerine açıkça aykırı olduğundan bahsedilerek bu uygulamaya nihâyet verilmesi, esaretten dönen askerlerin silahaltına alınmaması ve askerlik hizmetine çağrılmış olan Türk savaş esirlerinin derhal terhisleri emri verilmiştir.[530] Tüm çabalara karşı esaretten dönen esirlerin Anadolu’ya geçmeleri engellenememiş bunun üzerine İngiltere Hükûmeti, 1920 yılının başında ayrıca İstanbul Hükûmetini tehdit etmiştir. Hariciye Nezaretinden 27 Ocak 1920 tarihinde Harbiye Nezaretine giden bir yazı esaretten dönüp Anadolu Hareketine takılmak isteyen askerlerin İngilizler tarafından engellenmeye çalışılmasına örnek gösterilebilir. İngiliz yetkilileri tarafından bazı kazalarda özellikle Bursa vilâyetinde memleketlerine iade olunan savaş esirlerinin Kuvvâ-yı Milliyeye iltihak etmek için toplandıkları ve bu kişileri milliyetperverlerle birleşmeye sevk etmek üzere Osmanlı subayları tarafından telkin edildiği istihbaratı alınmıştır. İngiliz Yüksek Komiserliği Mütareke’den önce yurda dönen esirlerin Anadolu’daki milliyetçi harekete katılmalarımın engellemesini İstanbul Hükûmetinden istemiş, aksi takdirde var olan antlaşmanın hükümsüz kalacağını bildirmiştir.2664 [531]

İngilizler ve Osmanlı Hükûmeti her ne kadar esaret sonrası askerlerin Anadolu’ya geçişini engellemeye çalışsa da İstanbul’a getirilen bu esirlerin ne yapılacağı uzun süre sorun olmuştur. Mütareke sonrası eli güçlenen İngilizler, İstanbul’a gelen askerlerin Anadolu Hareketi’ne katılacakları gerekçesiyle memleketlerine gitmelerine izin vermemiştir. İtilaf Devletleri Komisyonu’nca karar alınıp Harbiye Nezaretine gönderilen 13 Mart 1920 tarihli bir bildiri ile serbest bırakılmış esirlerin İstanbul’u terk etmesine müsaade edilmemesi emri verilmiştir. Diğer taraftan, İstanbul’da kalan askerler hem İstanbul’da asayiş sorunu çıkarmakta hem de büyük masraf gerektirmektedir. Osmanlı Hükûmetinin ise bu masrafı karışılacak durumu yoktur.[532]

Esaretten İstanbul’a dönen ve Millî Mücadele’ye katılmak isteyen esirlerin durumu Büyük Millet Meclisinde de ele alınmış, 10 Ocak 1921 tarihli oturumda İstanbul’dan Anadolu’ya gelen subayların durumu görüşülmüştür. Mecliste Canik mebusu Nazif Bey, İstanbul’dan gelen subay ve memurların kabul edilmemesini istemiştir. Bunların aldıkları harcırah ve maaşlarının meclise yük getirdiğini, üstelik Ankara’nın bu kişilere ihtiyacı olmadığını ileri sürmüştür. Üstelik bu kişilerin İstanbul Hükûmetinden de ayrıca maaş alma ihtimalleri olup ne maksatla Anadolu’ya geldikleri bilinmemektedir. Meclisteki tartışmalar göstermektedir ki en kritik dönemde Anadolu’nun yanında yer almayan kişilerin sonradan menfaat gözeterek Anadolu’ya gelmesi bazı mebusları mecliste rahatsız etmiştir. Hatta bu kişilerin İngiliz propagandası ile gelme ihtimalleri dahi mevcuttur. Maliye Bakanı ise mevcut Tekaüt Kanunu varken Anadolu’ya gelenlere harcırah ve maaş verilmemesinin söz konusu olamayacağını söylemiştir. Mustafa Kemal Paşa da gelen her askerin alınmadığını, sadece ihtiyaca binaen Harbi Umumi’de değişik cephelerde düşmanla savaşmış ve esir düşmüş olup geri dönenlerden Millî Mücadele’ye katılmak isteyen subayların kabul edildiğini, mevcut durumda Ankara’daki subayların yetersiz olduğunu ve İnebolu’dan Ankara’ya geçen subayların ciddiyetle takip edildiğini beyan etmiştir.[533]

Esaret sonrası ülkeye özellikle de İstanbul’a dönen kişiler arasında durumu şüpheyle karşılanan pek çok kişi olmuş, bunun için de yetkililer tarafından bu kişilerin takibi yapılmış ve gerekli tedbirler alınmaya çalışılmıştır. 7 Temmuz 1921’de gönderilen bir yazıda Hindistan'da Türk esirleri arasında kalan ve onlarla birlikle İstanbul'a dönen Taliboğlu Ali Efendi’nin durumunun şüpheli görüldüğüne dair M.M. Grubunun istihbarat raporu bulunmaktadır. Rapora göre Bakülü olup geçici olarak İstanbul’da Tahta Küçük Mustafa Hanında ikamet eden 1892 doğumlu Ali Efendi’nin Hindistan’daki esareti sonrası geldiği İstanbul’daki ahvâli şüphe ile karşılanmıştır.[534]

Millî Mücadele’ye iştirak etmeyen ve milli sınırlar dışında kalan erkân (albaydan yukarı rütbeler), ümera (binbaşı, yarbay, albay), zabitan (diğer subaylar), memur ve diğer askeri görevliler hakkında yapılacak muamele ve Millî Mücadele’ye iştirak edenlerin emeklilik müddetlerinin hesaplanmasına dair kanun Büyük Millet Meclisin 25 Eylül 1922 tarihli oturumunda görüşülmüştür. Bu kanunun 2. maddesinde, 26 Ağustos 1922 tarihine kadar İstanbul’da ve işgal altında olmayan bir yerde kalıp Mudanya Mütarekesi’ne kadar Millî Mücadele’ye iştirak etmemiş olan kara, deniz, hava ve jandarma sınıflarına mensup erkândan, kanunda yazılı otuz seneyi ve ümera, zabitan, memur ve diğer askeri görevlilerden yirmi beş seneyi tamamlayanlar, bir defaya mahsus olarak rızalarına bakılmaksızın emekliliğe sevk edileceği karar altına alınmıştır. Mart 1922’den sonra esaretten İstanbul’a veya işgal altına bulunan bir yere dönen erkan ve subaylar bu durumdan muaf tutulmuştur.[535]

Millî Mücadele döneminde İstanbul Hükûmeti, her fırsatta Anadolu Hareketini yok etmeye çalışmış, bu hususta Mısır’daki Müslüman esirleri Millî Mücadele’ye karşı kışkırtmaktan da geri durmamıştır. İstanbul Hükûmetinin ortadan kalkması ve yeni bir devletin kurulması devlet işleyişinde birtakım düzenlemelere gidilmesine sebep olmuş, esirlerin bir kısmı da iki taraf arasında kalmış ve bu durumdan olumsuz etkilenmiştir. Bu tür kışkırtmalara katılan veya yardım eden kimselerin ise sonraki yıllarda görevlerine son verilmiştir. Mısır’daki Müslüman esirleri, Kuva-yı Milliye aleyhine tahrik etmek üzere, Ferid Paşa Hükûmeti tarafından teşkil edilerek Mısır’a sevk edilen Köse Muhiddin heyetine katılması sebebiyle Edirneli Şimendifer Mülazımı Celaleddin Efendi, 25 Eylül 1923 tarihli kânun gereğince bir daha devlet hizmetlerinde görevlendirilmemek üzere memuriyetten men edilmiştir. Heyet-i Mahsûsaca verilen bu kesin karara Celaleddin Efendi itiraz etmiştir. İtirazında İstanbul’da M.M. (kısa adı Mim Mim olan Müdafai-i Milliye) grubuyla daima temasta bulunarak şifahi olarak istihbarat desteğinde bulunduğunu, bu sebeple memuriyete tekrar alınması gerektiği iddia etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Âlî Karar Heyeti Başkanı Doktor Süleyman Emin, adı geçen kişinin grupla teması olup olmadığını ve Kuvvâ-yı Milliye leh ve aleyhindeki harekâtına dair malumatlarının ne olduğunu M.M. Grubu sorumlusu Topkapı’da Süt Şirketi Müdürü Mehmed Bey’e sormuştur. Mehmed Bey, 12 Aralık 1928’de verdiği cevapta Celaleddin Efendi’nin adı geçen grupla teması ve grupta hizmeti hakkında bir bilgisi olmadığını söylemiş, buna rağmen gruptan bir kişi ile teması olma ihtimalini de göz ardı etmemiştir.[536]

Yukarıda sözü edilen kanun gereği, askerlikle ilişiği kesilen esirlerden birisi de 73. Alay 2. Tabur 30. Bölükte üsteğmen olup; İngilizlere esir düşen ve daha sonra Anadolu’ya gelip Türkiye ordusunda görev aldığı öğrenilen Hacı Mehmed oğlu Beşir Efendi’dir. Dünya Savaşı’ndaki esir karargâhından Arap olması dolayısıyla memleketi olan Beyrut’a sevk edilmiş, sonrasında Türkiye’ye dönmüş ve uzun süre kendisinden haber alınamamıştır. Kızılay Cemiyeti Üsera Komisyonu’na Ankara Müdafaa-i Milliye Vekaleti Sıhhiye Merkez İstihbarat Kalemi Müdüriyetinden gelen yazıda bu kişinin ortadan kaybolmasından bahsedilmiştir. Beşir Efendi’nin ailesi Büyük Millet Meclisi, Müdafaa-i Milliye Vekâleti Muamelat-ı Zatiye Dairesi Sıhhiye Merkez İstihbarat Kalemine 23 Ağustos 1918’de yazdığı dilekçede Beşir Efendi’nin sağ olup olmadığının araştırılmasını istemiştir. Yapılan tahkikat sonucunda Umumi Harp’te esir düşüp Arap olması dolayısıyla memleketi olan Beyrut’a sevk edilen ve sonrasında Türkiye’ye döndüğüne dair bir kayıtlı malumat olmadığından durumu meçhul kalan Beşir Efendi’nin yukarıda bahsedilen kanun ile ilişiği de kesilmiştir. Ailesi tarafından askerlikle ilişiği kesilmesi üzerine 10 Ağustos 1924’de Ankara Müdafaa-i Milliye Vekâleti Sıhhiye Merkez İstihbarat Kalemi Müdüriyetine itiraz dilekçesi yazılmıştır. Tahkikat sonucunda Hacı Mehmed oğlu Beşir Efendi’nin kıtasının 33. Alay 2. Tabur 3. Bölü olduğu ve ilk Kanal Harekatı’nda esir düşmüş belirtilerek; Anadolu ordusunda mevcut olup çoğunlukla Edirne’de yaşadığı rapor edilmiştir. Tüm bu bilgilere rağmen mevcudiyeti ve sağ olup olmadığı anlaşılamamıştır. Beşir Efendi’nin kayınbiraderi Yüzbaşı Mazhar Bey’dir. Bacanağı ise Hükûmette memur Cevat Bey adında bir kişi olup başka da bir malumat bulunamamıştır. Ailesi ayrıca 24 Haziran 1924’de İstanbul’da Kızılay Cemiyetine de bir dilekçe yazılmıştır.[537]

Esaretten kurtulup İstanbul’a getirilen esirler, Anadolu Hareketine katılmamaları için bir süre İstanbul’da gözaltında tutulmuştur. 19 Eylül 1918’de İngilizlere esir düştükten sonra 24 Şubat 1920’de esaretten kurtularak İstanbul’a gelen Mehmed Rıfat, belirli zamanlarda İngilizlere İstanbul’da bulunduklarını bildiren askerlerden birisidir. İstanbul’da bulundukları sırada maaşları kesilmiş ve sefalet içinde çok ucuz yerlerde kalmak zorunda kalmışlardır. Arapça bilmesi ve Kuran’ı güzel okuması sebebiyle bir süre bir caminin imaretinde bir odada kalmıştır. Bu arada Anadolu’ya geçmenin yollarını aramıştır. Üsküdar’da Muğla, Antalya havalisinde birlikte görev yaptığı bir binbaşı ile karşılaşmış ve bu sayede teşkilat ile irtibata geçerek 15 Mayıs 1921’de                                        2 makineli tüfek ile Trabzon üzerinden

Anadolu’ya geçebilmiştir. Yolda Yunanlılar tarafından durdurulmuşlar fakat silahları Trabzon’da alaya teslim etmeyi başarmışlardır.[538]

Kısaca, Dünya Savaş’ına katılıp esaretin tüm zorluklarını yaşamış ve memleketlerine dönmeyi başarmış esirleri memlekette yeni zorluklar beklemekteydi. Bu esirler arasından Kuva-yı Milliye’ye katılıp bir daha esareti yaşamak zorunda kalanlar esir olmuştur. Bu sebeple, İngilizler ellerindeki Türk esirleri serbest bırakmakta aceleci de olmamıştır. Hatta Rusya, iç savaş nedeniyle elindeki esirleri geri göndermek için yeterli bütçe bulamamış ve Türkler İngilizlerden esirlerin döndürülmesi konusunda yardım istemek zorunda kalmıştı. İngilizler masrafların karşılanması şartıyla esirlerin getirilmesine sıcak baksa da döndüklerinde Kuva-yı Milliye’ye katılacakları gerekçesiyle bu işte de ağırdan almışlardır. Mondros Mütarekesi de Bern İtilafnamesi’nin önemini yitirmesine yol açmış ve esirlerin mübadelesi biraz daha ötelenmiştir. Türk esirlerden yüksek maliyetleri sebebiyle kurtulmaya amaçlayan İngiltere, Anadolu Hareketi’ne karşı İstanbul Hükûmeti ile iş birliği yaparak; Türk esirleri Ankara Hükûmetine karşı kullanmaya çalışmıştır. İstanbul Hükûmeti, aynı zamanda İngiliz esir kamplarına bir heyet göndererek Millî Mücadele aleyhine kışkırtmıştır. Heyet, memlekete döndüklerinde Millî Mücadele’ye katılmayacaklarına dair imza vermeleri durumunda serbest bırakılacaklarını söyleyerek Türk esirlerini ikna etmeye çalışmıştır. Propaganda amacıyla değişik esir kamplardan getirilen esirler, Anadolu’da mücadele eden askerleri Millî Mücadele’ye karşı kışkırtmak için Anadolu’nun değişik yerlerine gönderilmiştir.2672 [539]

6.11                        Savaş Süresince ve Savaş Sonrası Esir Listelerin Değişimi

Birinci Dünya Savaşı süresince, savaşan devletler için önemli sorunlardan birisi; esir listelerinin karşılıklı paylaşımı olmuştur. Bu amaçla, her en olursa olsun İngiltere ve Fransa Hükûmetleri ile iletişim hiçbir zaman koparılmamıştır. Bu görev, bir süre sonra kendi üzerlerindeki yükü hafifletmek amacıyla Kızılhaç ve Kızılay Cemiyetlerine verilmiştir. Esir kayıtları düzenli tutulmadığı için esir listelerinin zamanında ve doğru bir şekilde değiştirilmesine engel olmuştur. Esirlerden ne kadarının savaş esiri ne kadarının sivil esir olduğunu tespit etmek ise çok zordur. Karşılıklı olarak değişim planladığı dönemde her iki taraf, ellerindeki esirlerin kaydını tutmaya başlamıştır. İki devletin iyi niyetine rağmen çoğu zaman bu mümkün olamamıştır. Her türlü zorluğa rağmen iki taraf hiçbir zaman bu teşebbüslerden geri adım atmamıştır.[540]

1915 yılının ilk aylarından ibaren esir listelerinin karşılıklı değerlendirilmesi çalışmaları başlanmıştır. Osmanlı Hükûmeti, karşılıklı esasına göre İtilaf Devletleri’nden liste aldıkça elindeki esirlerin listelerini de göndermiştir. Örneğin, İngiliz ve Fransız gemilerinden alınan esir listeleri 1915 yılında ilgili devletlere gönderilmiştir.2674 [541] Haziran 1915’e kadar alınan liste sınırlı kalmıştır.[542] Haziran ayından sonra listelerin değerlendirilmesi hızlandırılmıştır.[543] 22 Haziran 1915’de 46 asker ve 22 sivil 4. liste Osmanlı Hükûmetine sunulmuştur.[544] Temmuz ve Ağustos aylarında ise İngiltere ve sömürgelerinde bulunan Osmanlı esirlerinden 350 asker ve 96 sivil; 95 asker ve 58 sivil; 45 asker ve 13 sivil; 258 asker ve 27 sivil esirlerin isimlerinden oluşan listeler gelmiştir.[545] Eylül ve Ekim aylarında listeler gelmeye devam etmiştir. 10. liste de bu ayda gelecektir.[546] Ekim ayında savaş esirlerinin, Avusturalya’ya gönderilme listesi ortaya çıkmıştır. 338 Alman, 15 Avusturyalı ve 2 Türk’ün olduğu listeden başka; 5 Osmanlı esirinin daha kampa ulaştığı bilgisi vardır. Ayrıca 13 Alman; 16 Bulgar ve 13 Osmanlı daha kampa gönderilecektir. Aynı zaman dilimi boyunca 5 esir serbest bırakılmıştır.[547] Aralık 1915’e kadar harp esiri yahut savaş alanında toplama suretiyle İngiltere’de ikamet ettirilen Osmanlı tebaasına ait 10’dan fazla listenin geldiği arşiv belgelerinde görülmektedir. Osmanlı Hükûmetinin eline geçmiştir.[548]

1916 yılında esir listeleri gelmeye devam etmiş ve yaklaşık 45. listeye kadar bu yıl içinde ulaşmıştır. Yılın ortasına gelindiğinde İngiltere, Fransa ve Rusya'daki Osmanlı esirlerinin bulundukları yerleri ve durumlarını bildiren listeler gelmiş olmasına rağmen künyelerine rastlanmayan subay ve askerler de çıkmıştır. Hicaz, Mısır, Hindistan ve Malta’dan gelen esir listeleri dikkat çekmektedir. Haziran 1916’da Amerikan Büyükelçiliği, Mısır’da İngiliz Askeri Makamları tarafından esir tutulan Türk subay savaş esirlerinin tamamının listesini iletmiştir. Osmanlı Hükûmeti ise listelerin eksik olduğunu söyleyerek gelen listelerin muhtelif zamanlarda gönderilen listelerin oluştuğunu iddia etmiştir.[549] Savaş tutsağı olarak Çanakkale Muharebesi’nde İngilizlere esir düşüp Thatmyo ve Sumerpur esir kamplarında tutulan Osmanlı subaylarının askeri rütbelerini belirtir liste de bu yıl gelmiştir. Esirler arasında subay olduğunu şüpheli askerin isimleri özellikle belirtilmiştir. Basra vilayetinde esir edilen komiser, polis memurları ve aileleri hakkında bilgiler veren listeler de bu yıl gelmiştir. Amara’da İngilizler tarafından esir edilmiş Osmanlı memurlarından 25 kişinin isimlerini içeren bir liste, ayrıca Osmanlı Hükûmetine ulaşmıştır. Kasım ayında Amerikan elçiliği aracılığıyla Mısır’da tutuklu bulunan bazı Osmanlı esir subayların rütbeleri hakkında A ve B olarak adlandırılan ardışık bir liste gelmiştir. Aynı tür bir liste de Burma ve Thatmyo esirler kampından gelmiştir.[550]

Malta, Mısır ve Hindistan kamplarında bulunan malul esirler ve sağlık personellerin künyeleri yazılı listeler 1917 yılında gelmeye devam etmiştir. 46’dan 69’a kadar esir listelerinin bu yılda geldiği görülmektedir. Esirlerin sıhhat durumları ve vefat edenlerinin durumları da listelerde belirtilmiştir. Gelen listelerde mülki memurlar ve sivil esirlerin künyeleri de vardır. Haziran ayında İngiltere'de bulunan Osmanlı esirlerine ait 21.600 kişinin isimlerini içeren bir cetvel ile vefat etmiş 1.080 kişinin isimlerini içeren diğer bir cetvel, Osmanlı Hükûmetine ulaşmıştır.[551] Ağustos ayına kadar 30.000 kişilik 57 liste geldiği bilinmektedir. Künyeleri gelmeyen 4.000 küsur esir hakkındaki listeler istenmiştir.[552] Türkiye ile mübadele edilecek esirlere dair 20 Kasım 1917 tarihli Times gazetesine göre bir İngiltere’de mevcut esirlerin miktarının 45.000’e ulaştığı yazılıdır.2686 [553] Türkiye, İngiltere arasında esir mübadelesi meselesi ve İngiltere’nin gönderdiği 64 esir listesinin toplamında 37.000 esirin geldiği bilgisi vardır. Bunların dışında, kalan yaklaşık 8.000 kadar Osmanlı esirinin isimlerinin bildirilmesinin istenmiştir.[554] Douglas esir kampında çalışan esirlerin listesi de bu yıl içinde gelmiştir.[555]

1918 yılında Bern İtilafnamesi’nin imzalanmasının etkisiyle karşılıklı olarak listelerin değiştirilmesi hızlanmıştır. Hasta ve yaralı esirlerden hariç vefat eden esirlerin listeleri ağırlıktadır. Savaşın başından Mayıs 1918’e kadar 88 listede 45.213 savaş tutsağının ve 3.335 sivil tutsağın künyesi alınmıştır. Mısır’dan getirilecek hasta esir listeleri de bu yıl içerisinde gelmiştir.[556]

Arşiv belgelerine bakıldığında 1920 yılının başında 112 esir listesinin geldiği görülmektedir. 1919 yılının sonuna kadar 162 liste gelmiştir. Esir listelerinde hasta esirler başta savaş ve sivil esirleri belirtilmiştir.[557] Ocak 1920’de Bern’de toplanacak konferansı için Osmanlı Hükûmeti, elinde bulunan Fransız ve İngiliz tebaasının sayısı, nerede bulundukları ve mübadelesi sakıncalı olanların isimleri içeren liste hazırlamaya başlamıştır.[558] 1920 başından sonuna kadar 163’den 263’e kadar esir listesi geldiği görülmektedir.[559]        1920 sonunda gelen listelere karşılık Osmanlı topraklarında tutuklu bulunan Fransız, İtalyan ve İngiliz sivil esirler tespit edilmiş, öncelikle liste ardından mübadele edilerek memleketlerine gitmesine müsaade edilmiştir.2694

HR. SYS., 2211/62; HR. SYS., 2211/63; HR. SYS., 2211/66; HR. SYS., 2211/68; HR. SYS., 2211/69; HR. SYS., 2211/70; HR. SYS., 2211/74; HR. SYS., 2211/75; HR. SYS., 2211/76; HR. SYS., 2211/77; HR. SYS., 2211/80; HR. SYS., 2211/81; HR. SYS., 2211/84; HR. SYS., 2211/87; HR. SYS., 2211/89; HR. SYS., 2211/90; HR. SYS., 2212/2; HR. SYS., 2212/9; HR. SYS., 2212/12; HR.        SYS.,             2212/17;                HR.        SYS., 2212/22;     HR. SYS., 2212/28; HR. SYS., 2212/31; HR.        SYS.,

2212/33; HR. SYS., 2212/37; HR. SYS., 2212/38, HR. SYS., 2212/41; HR. SYS., 2212/44; HR. SYS., 2212/46; HR. SYS., 2212/47; HR. SYS., 2212/54; HR. SYS., 2212/55; HR. SYS., 2212/58; HR.     SYS.,        2212/61;        HR. SYS., 2212/63;                                                                  HR. SYS., 2212/65; HR. SYS., 2212/66; HR.        SYS.,

2212/69; HR. SYS., 2212/73; HR. SYS., 2212/75; HR. SYS., 2212/77; HR. SYS., 2212/80; HR. SYS., 2212/83; HR. SYS., 2260/ 10.

2694 BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 68/38.

SONUÇ

19. yüzyılda başlayan sömürgecilik yarışı 20. yüzyılın başında dünya devletlerini iki ayrı kampa bölmüş, Osmanlı Devleti ile İngiltere iki farklı bloklar içeresinde yer almıştır. Bu süreçte Osmanlı Devleti, 1911’de Trablusgarp Savaşı ile başlayan Balkan (1912-1913) ve Birinci Dünya Savaşları (1914-1918) ile devam eden ve Kurtuluş Savaşı (1919-1922) ile sona eren savaşlarda pek çok cephede aynı anda mücadele ederek ekonomik, siyasi ve sosyal büyük bir yıkım yaşamıştır. Henüz Balkan Savaşları’nın ülkeye verdiği ekonomik, sosyal ve siyasi yaralarını sarmayan Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’na girmek zorunda kalmıştır. Aslında Osmanlı Devleti’nin ekonomisi, I. Dünya Savaşı öncesi çökmüş durumdaydı. Bu şartlar altında Osmanlı Devleti, İngiltere ile Çanakkale Cephesi, Sina-Suriye-Filistin Cephesi, Irak Cephesi ve Hicaz-Asir-Yemen Cephesi olmak üzere dört farklı cephede mücadele etmiştir. Osmanlı Devleti savaş süresince İtilaf Devletleri’ne karşı 3 milyona yakın askerini seferberlik emriyle cephelere göndermiştir. Cephelerde ölü, yaralı, kayıp, firar gibi birçok askerini kaybeden Osmanlı Devleti, bu savaşta sadece İngilizlere 200.000 civarında esir vermiştir. Bu sayı ile en fazla esir verilen ülke İngiltere olmuştu. Bu esirlerin %20-25’nin kamplarda ya da sevk sırasında hayatlarını kaybettikleri tahmin edilmektedir. İngilizler tarafından alınan Osmanlı esirleri Irak, Mısır, Hindistan, Burma, Kıbrıs, Selanik ve Malta’da kurulan 50’ye esir kamplarında tutulmuştur. Osmanlı Devleti ise 25.000 civarında esir almıştır. Türkiye’de kamplarda kalan esirler, o zamanki devletin imkânları dahilinde en iyi muameleyi görmüştür.

Birinci Dünya Savaşı sırasında askerlerin yanı sıra siviller de esir alınmıştır. Savaş başladığında İtilaf Devletleri sınırları içinde Osmanlı tebaasından pek çok kişi yaşamaktaydı. Osmanlı Devleti’nin İttifak Devletlerinin yanında savaşa girmesiyle İngiltere, Fransa ve Rusya’da yaşayan bu Osmanlı vatandaşları için zor günler başlamıştır. İngilizler, savaş boyunca çok sayıda Alman, Avusturya, Macar ve Osmanlı vatandaşını Eternete adını verdikleri toplama kamplarına göndermişti. İngiltere’de sayıları binleri bulan bu Osmanlı vatandaşları Man adası, Kanada gibi ülkelerde kurulan toplama kamplarında gözaltında tutulmuştur. İngiltere ve diğer İtilaf Devletleri, öncelikle Osmanlı vatandaşlarını casusluk yapacakları ihtimali ile gözaltına almış ve diğer düşman devletlerinin vatandaşlarının bulunduğu sivil esir kamplarına göndermiştir. Hatta savaş sonrası esirler serbest bırakılmasına rağmen bu ülkelerde oturma izni alamamışlar ve ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardı. İngiltere, bir süre sonra işgal ettiği topraklarda da aynı uygulamayı başlatmış ve tehlikeli gördüğü kişileri gözlem kamplarında savaş süresince tutmuştur. Irak ve Hicaz bölgesinde ele geçirilen ve hiçbir savaşta yer almayan memurlar, öncelikle Mısır esir kamplarında gözlem altında tutulmuş, daha sonra bazıları diğer kamplara gönderilmiştir.

İngilizler, cephede ele geçirdikleri esirleri dünyanın dört bir yanında bulunan sömürgelerindeki kamplara yerleştirmişlerdi. Bu esirler arasında en önemlileri Irak bölgesinde kurulan Bağdat, Basra gibi istasyon kampları ile Hindistan, Burma, Mısır, Kıbrıs, Selanik, Malta ve Man Adası’dır. Esirler kamplara yerleştirirken öncelikle yakın yerlerdeki kamplara nakledilmiş, daha sonra uzun süre kalacakları daimî kamplara gönderilmiştir. Irak, Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen ve Kanal cephelerinde ele geçirilen esirlerin bir kısmı Irak istasyon kamplarına, bir kısmı Mısır esir kamplarına getirilmiştir. Irak esir kamplarına getirilen esirlerden bazıları da değişik sebeplerden Hindistan ve Burma esir kamplarına gönderilmiştir. Özellikle Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen ve Kanal cephelerinin yanı sıra Çanakkale Cephesi’nde ele geçirilen Türk esirler de Mısır kaplarına sevk edilmiştir. Buradan bazı esirlerin Selanik, Kıbrıs ve Malta Adası’na da gönderildiği de olmuştur.

Savaşın başında ilk esir alınan Türk askerleri, öncelikle intikal kampları ve Mısır esir kamplarında tutulmuştur. Mısır kamplarının yetersiz kalmasıyla esirlerin bir kısmı Kıbrıs, Malta veya Türkiye’den binlerce km uzaklıktaki Hindistan ve Burma esir kamplarına sevk edilmiştir. İngilizler Hindistan ve Burma esir kamplarına sevk sırasında politik davranmış ve milli duyguları kuvvetli ve kaçma ihtimali bulunan askerleri bu bölgeye nakletmiştir.

Esir düşen tüm askerin en büyük korkusu, İngiliz askerleri tarafından öldürülmektir. Savaşın ortaya çıkardığı kızgınlıkla veya az önce hayatını kaybetmiş bir İngiliz veya Hintli askerin bir anlık öfkesiyle esir aldığı askerleri öldürdüğü; cephede savaşan askerler arasında en yaygın kanıttı. Esirler esir alındıklarında öldürülmese dahi kendilerine çok kötü davranılmaktadır. Üzerlerinden eşyaları İngiliz askerince gasp edilmiş ve çoğu zaman baskı yoluyla ifadeleri alınmıştır.

Cephede çarpışan askerlerin pek çoğu yaralı durumda esir düşmüş ve kendilerine gereken ilk yardım da yeterli düzeyde yapılmamıştır.

Esirler için kalacakları kamplara ulaşım, esirlerin nerede ne zaman alınacağının öngörülememesi, esir sayılarının fazla olması, esir alınan bölgelerdeki kampların yetersizliği ve sevk işlemindeki düzensizlik sebebiyle esirler için sıkıntılı bir süreç olmuştur. Öncelikle, esirleri kamplara kadar uzun ve yorucu bir yolculuk beklemiştir. Çoğu zaman yaya olarak nakiller yapılmış ve pek çok esir henüz kampa ulaşamadan yollarda hayatını kaybetmiştir. Esirlerin esaret altına alındıktan daimî kalacakları kamplara ulaşıncaya kadar geçen süreçte yaptıkları uzun yolculuk, çektikleri sıkıntılar, uluslararası hukuka aykırı hak ihlalleri ve kendilerine karşı gösterilen insanlık dışı muamele arşiv belgeleri, hatıratlar ve askerlerinin esaret sonrası verdikleri ifadelerle sabittir. İngilizler, esir aldıkları Türk askerlerin tedavileriyle yeterince ilgilenmedikleri gibi askerleri cepheye yakın yerlerde çalıştırmıştır. Kampa kadar geçen dönemde esirlerin yiyecek ve diğer ihtiyaçları yeterince karşılanmamış ve esirlere bu süreçte savaşında verdiği kızgınlıkla da çok kötü davranılmıştır.

Esirlerin kamplara sevkleri esirlere bir başka eziyet şekli olmuştur. Kamplara bazen trenle veya değişik araçlarla bazen de çöl güneşi altında yürütülerek getirilmişlerdi. Bazı yerlerde ise esirler trenlere kapasitenin çok üzerinde bindirilmiş, aşırı kalabalık sebebiyle havasızlıktan büyük acılar çekilmiştir. Esirlere uygulanan kötü muamele bununla da kalmamış, kamplara yolculukları sırasında İngiliz askerleri tarafından yağmalanmış, hakarete uğramış ve aşağılanmışlardı. Kamplara ulaşmayı başaran esirler kısmen daha rahat bir hayata kavuşmuştur. Türk askeri bulaşıcı hastalık ve temizlik gerekçesiyle zorla dezenfekte havuzlarına sokulmuş, suya normalin üzerinde ilaç katılarak bir çeşit işkence yapılmıştır. Kafalarını suya sokmak zorunda kalan esirlerin gözleri burada ciddi hasarlar görmüştür.

Cephede ölmeyerek hayatta kalmayı başaran ve kamplara ulaşabilen Türk askerleri için vatanlarından ve ailelerinden uzakta yeni ve zor bir hayat başlamış ve yıllarca esir kamplarında çile çekmişlerdir. Çoğu zaman da uluslararası savaş hukuku ile korunan hakları ihlal edilmiştir. Esirlerin kaldıkları ortam sağlıklı olmayıp yiyecekleri yetersizdir ve angarya işlerde karşılıksız çalıştırılmışlardı. Nispeten daha iyi şartlarda kamplarda yaşayan esirler ise vatan ve ailelerinin özlemiyle eve 1094 dönecekleri günü beklemişlerdi. Her ne kadar kamp şartları sorunsuz olsa dahi, özgürlüklerinin kısıtlanmasının yol açtığı ruhsal bunalımlar kendilerinde ve ailelerinde telafi edilemez yaralar açmıştır. Arşivler, esareti bizzat yaşayan subaylara ait hatıratlar, dönemin yetkili kuruluşlarının yayımladığı raporlar bu insanlık dramını ortaya koymaktadır. Esir kamplarının çoğunda insan hayatı hiçe sayılmıştır.

Esirleri bu süreçte en fazla üzen kendilerine karşı devletleri tarafından gösterilen ilgisizlik olmuştur. Esirler, savaş sürerken veya Mütareke döneminde esir olarak gönderildikleri, memleketlerine binlerce kilometre uzaktaki kamplarda kendileri terk edilmiş ve unutulmuş hissetmişlerdir. İngilizlerin Osmanlı Devleti’nin zor durumda olduğunu gösteren propaganda amaçlı, duvarlara astıkları bildiriler haricinde esirlerin savaşta ne olup bittiği hakkında hiçbir bilgileri yoktur. Esirler için tek bilgi, kampa yeni gelen esirlerin getirdikleri güncel bilgilerdir. Aileleri ile sağlıklı iletişim kuramayan esirler, döndüklerinde ailelerini bıraktıkları yerde bulamamışlardı. Kiminin ailesi başka yerlere göç etmiş, kimininki ölmüştü. Pek çok aile, bu süreçte dağılmıştır. Esirlerin ailelerine yazdıkları mektuplarından da anlaşılmaktadır ki devletin ilgisizliğinden, ailelerinin para göndermemesi, bazen de gönderememesinden şikâyet edilmekteydi Yine esir mektuplarından esirlerin çoğunun bunalımda olduğu anlaşılmaktadır. Fakat bazı İngiliz kamplarında esirlerin şartlardan memnun olduğu, hiçbir kötü muameleye maruz kalmadığı, yatacak yerlerinin verildiği, yiyeceklerinin eksik edilmediği anlaşılmaktadır. Buna rağmen bu esirler dahi esaret şartları kendilerini her geçen gün daha kötü hale getirdiğini itiraf etmiştir.

Kamplara getirilen esirlerin girişte üstleri ayrıntılı bir şekilde aranmış ve tüm değerli eşya, mal ve paralarına el konulmuştur. El konulan eşya ve paralar için esirlere makbuz verilmiştir. Esirler ihtiyaçları halinde bu paradan kullanabilmiştir. Çoğu zaman ise bu kural işlememiş, esirlerden alınan paralar esaret sonrasına kendilerine verilmemiştir. Bazen de esirlerden makbuzlar değişik sebeple alınmış ve esirler herhangi bir hak iddia edememişlerdir. Bazı esirler, esaret sonra evlerine döndüklerinde bu eşyalarının ve paralarının peşine düşmüş ve yetkili kurumlara başvuruda bulunmuşlardı. Özellikle, bazı İngiliz askerleri cephede esirleri ilk ele geçirdiklerinde esirlerin ellerinden değerli eşyalarını hediye diyerek almışlar ve Türk esirleri can korkusuyla bu duruma karşı koyamamışlardı.

Türk esirlerin kamplarda çektikleri sıkıntıların başında beslenme, ailelerinden haber alamama, parasızlık, ilgisizlik, kötü beslenmeye ve yaralanmalara bağlı fiziksel rahatsızlıklar, uzun süre esarette kalmanın yarattığı ruhsal bunalımlar oluşturmuştur. Çoğu kampta da uluslararası antlaşmalara riayet edilmeyerek esirler, yol yapımı, maden ocağı, inşaat işleri, gemilerin yüklenmesi ve boşaltılması gibi pek çok ağır işte zorla çalıştırılmış ve karşılığında ya çok az ücret ödenmiş ya da hiç ödenmemiştir. Esirlerin en fazla işkenceye maruz kaldıkları kamplar Irak bölgesindeki istasyon kampları diye adlandırtılan intikal kamplarıdır. Irak kamplarında kurulan amele taburlarında veya diğer kamplarda esirler beslenmeleri daha yeterli düzeyde yapılmadan bu ağır işlerde aç karnına çalıştırılmıştır. Çalışamayacak duruma gelenler ise kamplardan gönderilmiş, yerlerine yeni sağlam esirler getirilmiştir.

Esirlerin kamplarda zorunlu olarak çalıştırılmalarında kamptan kampa farklılık bulunmaktadır. Kıbrıs ve Mısır gibi kamplarda esirlere günlük angaryaları dışında pek iş yaptırılmamıştır. Esirlerin kamplarda sıkı kontrol altında tutulması ve çalıştırılmamasında, bölgenin ülkeye yakınlığı ve kaçma ihtimali en önemli sebep olmuştur. Ayrıca bölge halkının Müslüman ve Türk olması firar durumunda esirlere yardım yapılma ihtimalini de artırmıştır. Esirlerin en fazla çalıştırıldıkları bölge Basra istasyon kampı, Selanik kampları ile ülkeye çok uzakta bulunan Hindistan ve Burma esir kampları olmuştur. Bu ağır şartlardan dolayı en fazla firar teşebbüsü bu kamplardan olmuştur.

Mısır esir kampları hakkında Kızılhaç heyetinin yazdıkları raporda, İngiliz otoritelerinin esirlere zorunlu çalışma yüklemediği ileri sürülmüştür. Kızılhaç raporlarına göre esirler kendi sağlıkları için günlük yapmak zorunda oldukları işler dışında zamanlarını istediği gibi geçirme haklarına sahipti. Her ne kadar Kızılhaç yetkilileri esirlerin zorla çalıştırılmadığını iddia edip, bu yönde bir şikâyet olmadığını ileri sürseler de basında çıkan haberler bu iddianın tersini göstermektedir. Kahire’de Türk esirlerinin yol yapımı gibi pek çok işte zoraki çalıştırıldığı dönemin basınına yansımıştır.

Bazı yerlerde esirler ele geçirildikten sonra propaganda amaçlı sokaklarda dolaştırılmış ve halk önünde rencide edilerek küçük düşürülmüştür. Bazen kamplarda insanlık dışı, Türk örf ve adetlerine ters uygulamalar da görülmüştür. Bir hücreye 1096 birden fazla esir yerleştirilmiş, dışarı çıkmalarına izin verilmemiştir. Esirler, tuvalet ihtiyaçlarını aynı hücre içinde beraber yapmak zorunda bırakılmışlardı. Ayrıca esirler yıllarca dikenli tellerle çevrili bir alanda yaşanmış ve pek çoğu ruhsal bunalıma girmişlerdi. Bu sırada, her gün yeni bir arkadaşını kaybeden esirler, sıranın kendilerine gelecekleri günü çaresizlikle beklemişlerdi.

Gerek Osmanlı gerekse İngiltere Hükûmeti, savaş süresince esirlerine kötü muamele yapıldığı gerekçesiyle birbirlerine pek çok nota vermiş ve esaret şartlarının düzelmemesi durumunda birbirlerini misilleme yapmakla tehdit etmişlerdi. Taraflar, özellikle savaş hukuku kurallarını düzenleyen Cenevre Sözleşmeleri’ne uyulmadığını ve savaş kurallarının ihlal edildiği suçlamamalarında bulunmuştu. Her iki taraf sistematik bir işkence ya da kötü muamele olmadığını, varsa sorun ve ihlallerin kişilerin hatalarından kaynaklandığı tezlerini savunmuşlardı.

İngilizler savaş süresince, cephelerdeki üstünlüğünü dünya kamuoyuna duyurmak, cephede savaşan askerin cesaretini kırarak teslim olmasını sağlamak, kamplardaki esirlerin moralini bozmak ve esirlere İngiliz politikalarını kabul ettirmek amacıyla değişik propaganda faaliyetleri yürütmüşlerdi. Cephedeki üstünlüğünü hem iç kamuoyunda siyaset malzemesi olarak kullanmış, hem de dünya kamuoyuna kendisi haklı olarak göstermenin yollarını aramışlardı. Bu sebeplerle cephedeki askerlerin savaşmadan teslim olmalarını sağlamak için siperlere pek çok beyanname atılmıştır.

Savaşın başlarında esirlerin sorunu ile tam olarak ilgilenemeyeceğini ve sorunları çözemeyeceğini anlayan Osmanlı Hükûmeti, bu konuda Kızılayı görevlendirmiştir. Kızılay görevlendirme sonrası Kızılhaç teşkilatı ile görüşerek esirlerin durumlarının iyileştirilmesini sağlamaya yönelik çalışmalar yapmıştır. Kızılay, savaş süresince özellikle esirlerin haberleşmesi konusunda önemli başarılar elde etmiştir. Tarafsız devletlerin ve Kızılhaç ın da yardımıyla savaş esirlerinin ve ailelerinin mektup ve her türlü gönderilerinde ciddi görevler üslenmiştir. Savaş esirlerin ve ailelerinin birbirlerine gönderdikleri mektuplar, Kızılay sayesinde yerlerine ulaşmış ve esir ve aileleri birbirinden Kızılay sayesinde haberdar olmuş ve bu sayede esaret hayatında acılar bir nebze olsun azalabilmiştir. Savaşın ileriki yıllarında yaralı ve hasta askerlerin durumu ile ilgili de görevler almıştır.

Esirlerin kamplarda en büyük sorunlarından birisi, ailelerinden haber alamamalarıydı. Zamanın şartlarında bir mektubun gidip cevap gelmesi 6 ayı bulabilmekteydi. Çoğu zaman Türk posta sisteminden kaynaklanan sebeplerden bu süre çok daha fazla uzayabilmekteydi. Bu nedenle Birinci Dünya Savaşı ortaya çok büyük aile dramları çıkarmıştır. Esaret hayatı ise bu dramları daha da artırmış ve çözülemez duruma getirmiştir. Esirlerin aileleri yokluk ve fakirlikten zor şartlarda yaşamış, bu durumda esirlerin elinden bir şey gelmemesi esirleri esaret hayatında daha da perişan duruma düşürmüştür. Pek çok savaş süresince aile başka yerlere göç etmiş, bu durum esirlere ulaştırılamamış, esirlerin yazdıkları mektuplar yerlerine ulaşamamıştır. Bugün bu esir mektupları Kızılay Arşivinde bulunmakta, henüz tasnif edilmediğinden kesin sayı ise bilinememektedir.

Kızılay, savaşın başında savaş esirleri hakkında bilgiler toplamış ve savaş esiri listelerini düzenlemiştir. Her iki devlet, savaş süresince esir düşen esirlerin akıbetleri hakkında bilgi almak için çaba göstermiştir. Osmanlı Devleti ve İngiltere esir değişimi ile ilgili olarak Hollanda ve Amerika aracılığıyla birbirlerinden esirlerin detaylı bilgilerini içeren listeler istemiştir. Konu hakkında Kızılayın ve Kızılhaçın çalışmaları sayesinde, iki devlet arasında savaş süresince sorunlar yaşansa da listelerin değişimi konusunda sözde mutabakat halinde olmuşlardır. Bugün bu listelerin tamamı yine Kızılay Arşivi’nde bulunmaktadır.

Kızılayın savaş süresince gerçekleştirdiği önemli bir başarı da esir kartlarıdır. Esirlerin esaretlerine dair tüm bilgileri gösteren bu kartlar, bugün Kızılay Arşivi’ndedir. Kızılay, her bir esire ait esirlerin künyesini ve esaret bilgilerini içeren bir kart tutmuştur. Bugün Türk Kızılay Arşivi’nde Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’na ait 300.000’den fazla esir kartı bulunmaktadır. Bu esir kartları tasnif edilmediği için 300.000’den fazla esirin ne kadarının hangi savaşta hangi ülkeye esir verildiği bilinememektedir. Birinci Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletlerine verilen Osmanlı esir sayısının 200.000’den fazla olduğu tahmin edilmektedir. Ancak bu kartların tasnif edilmesiyle 1912-1922 yılları arasında 10 yıllık savaş döneminde verilen esirlerin istatistiklerine ulaşılacaktır. Kartlarda esirlerin künye bilgisi olarak esirlerin isimleri, baba isimleri, memleketleri, doğum yerleri, yaşadıkları yerler, yaşları, rütbeleri, esir düştükleri yerler, yaralı olup olmadıkları, hangi kampta kaldıklarına ve medeni durumları yer almıştır. Bu esir 1098 kartlarında esirlerin hangi cephede, nerede, hangi birlikte ve ne zaman esir düştüğü bilgisi de vardır. Ayrıca kartlar esirlerin hangi ülkede ve kampta olduklarına dair bilgiler de vermektedir. Özetle Kızılay Arşivi, 10 yıllık savaş döneminde 300.000’den fazla esir düşen askerlerin kartlarına, esir listelerine ve ailelere ve esirlere ulaşmayan sayısı dahi bilinemeyen binlerce mektuba ev sahipliği yapmaktadır.

Savaş boyunca her iki taraf, esirlerin hangi şartlarda yaşadıklarını öğrenmek amacıyla kampların tarafsız devletlerce ziyaret edilmesi için çaba harcamıştır. Prensipte taraflar, tarafsız devletlerin veya Kızılhaçın ziyaretine sıcak bakmıştır. Savaş boyunca, Kızılhaç ve genellikle Amerika, savaşan devletlere ait birçok esir kampını ziyaret ederek esirlerin kabul edilebilir koşullarda yaşayıp yaşamadıklarını takip etmiştir. Ayrıca Kızılhaç, bu kampların iyileştirme çalışmalarına katılmış ve maddi yardımlarda da bulunmuştur. Kızılhaçın görevlendirdiği temsilciler Mısır, Hindistan, Burma ve Selanik’teki İngiliz esir kamplarını 1916 yılı sonu ve 1917 yılı başında ziyaret etmiştir. Her ziyaretten sonra bir rapor hazırlanmış, esir alan devletin ve esirlerin mensup olduğu devletin yetkililerine gönderilmiştir. Esir kamplarını ziyaretten sonra hazırladıkları bu raporlar, kamp hayatında yaşananları göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca raporlar yayınlanıp kamuoyuna da duyurulmuştur.

Birinci Dünya Savaşı şartlarında esirlerin aileleri ile tek iletişim yolu mektuptu. Mektupların çok azı, yaklaşık %5’i kısa sürede yerlerini ulaşırmıştır. Mektuplar ortalama olarak İstanbul’dan 3-4 ve Bağdat’tan bir 1,5-2 içinde gelip gitmiştir. Bazen bu sürenin 2 katına çıktığı da olmuştur. Ortalama olarak o zamanki şartların bir esirin ailesine mektup yazıp göndermesi ve ailesinden bir mektup alması üç ila 6 ay arasında değişmektedir.

Esir mektupları dikkatli bir şekilde incelendiğinde; esirlerin esaret günlerine dair hissettikleri duygular öğrenilebilir. Sıkı bir sansür sebebiyle esirlerin mektuplarda duygu ve düşüncelerini dile getirmekten başka bir şansı da yoktu. Esirlerin mektuplarda dile getirdikleri bu duygularda, genelde gurbet, ümitsizlik, çaresizlik, hasret, sitem, vatan ve millet sevgisi, merak ve endişe olduğu görülmektedir. Mektuplarda dualar, selamlaşma ve para isteği hiçbir zaman eksik olmamıştır. Mektuplarda selamlaşma sadece ailesi ve akrabaları ile de sınırlı kalmamıştır. Esirler, mektupları genelde bulundukları adreslerini yazarak bitirmiştir. 1099

Yazılan mektuplarda esirlerin ne kadar güçlü ve dayanıklı oldukları da görülmektedir. Buna rağmen çoğu zaman bir karamsarlık, ümitsizlik, bitkinlik ve yılgınlık esirleri teslim almış durumdadır. Esirler, ailesinin sağlık durumlarını sorarlarken kendi sağlık durumları hakkında bilgiler de vermiştir. Fakat tüm mektupların neredeyse tek ortak konusu esirlerin yazdıkları mektuplara cevap alamadıklarına dair şikâyet olmuştur. Mektupların sıkı bir denetim altında olduğu dikkate alınırsa; kamp hayatına dair neden hiçbir bilginin verilemediği anlaşılacaktır. Yukarıda bahsedilen duygu ve düşüncelerden başka, esirler genelde mektuplarda uzak oldukları ailevi sorunları çözmeye çalışmıştır. Kimisi yazdığı mektupla çocuğunun eğitim sorunu çözmeye, kimisi alacaklısından borcunu almaya çalışmıştır. Mektuplarda ayrıca kampa ve memlekete dair bilgiler de verilmiştir. Örneğin, bir esir ailesi yazdığı mektupta Beşiktaş’ta çıkan yangını anlatmıştır. Pek çok esir ise yazdığı mektupta aileleri tarafından unutulduklarından ve bir esir kampında terk edildiklerinden şikâyet etmiştir.

Kamplardaki ölümlerin büyük çoğunluğu cephede alınan yaralardan olmuştur. Her esir kafilesinin kamplara gelişinden hemen sonra kamplarda ölüm oranlarında büyük artış gözlenmekteydi. Özellikle cephede hastalanmış veya yara almış esirlerin tedavisi cephe gerisinde yeterince özenle yapılmamış ve bu sebeple pek çok esir daha kamplara ulaşamadan yollarda vefat etmişti.

Kamplarda alınan tüm tedbirlere rağmen esirler arasında sıtma, dizanteri, verem ve trahom gibi bulaşıcı hastalıklar çok yaygındı. Çok uzun süre olmasa da vebanın da kalplarda görüldüğü olmuştur. Özellikle Mısır esir kamplarında esirlerin pek çoğu bulaşıcı hastalığa yakalanmıştır. Vitamin yetersizliği sebebiyle pellagra hastalığı askerler arasında en fazla ölüme yol açan hastalık olacaktır. Mısır esir kamplarında en fazla görülen yaygın bir hastalık da gece körlüğü yani esirlerin ifadesiyle tavukkarası hastalığıdır. Yukarıda ismi zikredilen tüm hastalıklar yetersiz beslenme, tek tip diyet ve esirlerin alışık olmadığında iklimde uzun süre yaşamaları sebebiyle ortaya çıkmıştır. İngiliz kamp yetkilileri ise tüm bu hastalıkları önemsememiş ve gereken tedbirleri zamanında almamıştır. Esirler tedavisi mümkün olan hastalılardan kamplarda hayatını kaybetmiş veya sakat kalmıştır. Dünya Savaşı’nda verilen 200.000’den fazla esirin yaklaşık yarısı Mısır Esir kamplarında kalmıştır. Bu esirlerin %20’ye yakını savaşta aldıkları yaralardan ya da kampta geçirdikleri hastalıklardan hayatlarını kaybettikleri tahmin edilmektedir.

Mısır'daki kamplarındaki Türk esirleri arasında en yaygın hastalık göz hastalıklarıdır. Hasta askerlere uygulanan yanlış tedavi sonucu, binlerce esir görmeyen gözlerle vatanlarına dönmek zorunda kalmıştır. Savaş süresince ve hatta savaştan sonra tartışılan bir konu da esirlerin gözlerinin birer bahane ile çıkarılmalarında kasıt olup olmadığıdır. Esirlere karşı yapılan bu insanlık dışı işlemlerden öncelikle kamptaki Ermeni kökenli kişiler sorumludur. Ermeni tehcirini bahane ederek Türk esirlerden intikam almak isteyen bu kişiler, İngiliz doktorlarını yanlış yönlendirmiş, tedavileri belki de mümkün olduğu halde önce esirlerin gözleri ilaçla hasta edilmiş ardından ameliyat ile çıkarmıştır.

Türklerin yaşadığı iklime uygun olmayan bir bölgede özellikle deniz kenarında kumlardan gelen güneş ışıklarından esirlerin gözleri zarar görmüştür. Ayrıca bulaşıcı olan diğer göz hastalıkları da esirlerden birbirilerine geçmiş ve kısa sürede pek çok esir bu hastalıklara yakalanmıştır. Bunu fırsat bilen Ermeniler, esirlerin gözlerine bir damla ilaç sürerek gözlerinin kızarmalarına neden olmuş hemen arkasından ise gözün iyileşmeyeceği söylenerek zorla çıkarılmıştır. İngilizler, Türk esirlerin gözlerinin çıkarılmasını tıbbı bir gereklilik olarak savunmuş ve bu konuda Ermeni doktorların teşhislerinin doğru olduğuna hükmetmişlerdi. Oysaki bu hastalık, sadece iklim şartları, bölgede yaygın olan bir bulaşıcı hastalık veya güneşin kumda yansıması sebebiyle esirler arasında görülmüş olsaydı pek çok Mısırlının bundan etkilenmesi gerekecekti. Mısır halkı arasında göz hastalıklarının yaygınlığına dair dönemin yazılı basınında veya hastane raporlarında bir kayıt yoktur. Ayrıca Türk tarafının esirlerinin gözlerinin çıkarıldığını iddia etmeleri ve bunu dünyaya duyurmaları ve ayrıca Türklerin Millî Mücadele’de elde ettikleri başarı sonrası kamplardaki göz ameliyatlarının birdenbire son bulması, Ermenilerin Türk esirleri bilerek ve isteyerek kör ettikleri iddialarını güçlendirmektedir.

İngiliz yönetiminin Türk esirleri kasten kör etmeleri ihtimali düşünülemese de Osmanlı Hükûmetinin bu yöndeki iddialarını ciddiye almaması ve bu göz ameliyatlarına engel olmaması; en azından ihmali olduğunu göstermektedir. Mısır kamplarında esirlerin gözlerinin değişik sebeplerle çıkarılması, kamplarda bizzat yaşamış kişilerin ifadeleri veya esirlerin hatıratlar ile de sabittir. Gözleri kamplarda 1101 kör edilen esirler, vatanlarına döndükten sonra da mensubu oldukları Hükûmet tarafından başı boş sokaklarda bırakılmış, çoğu evinin yolu dahi bulamamıştır. Türk esirlerinin Mısır kamplarında kör edildiği iddiası; 1921'de TBMM'ye verilen soru önergesiyle gündeme gelmiştir.

Mısır kamplarında sağlık işleri cepheden yeni gelen yaralı ve hasta esirlerin de çokluğu sebebiyle diğer bölgeler ile kıyaslandığında çok daha kötü durumdadır. Kamp yönetimi, bu sorunları çözmediği gibi kampların sağlık hizmetlerini eskiden Osmanlı tebaası olan Ermeni doktor ve hemşirelere bırakmıştır. Bu şartlar altında, esirler, kamplarda sadece fiziksel hastalıklara yakalanmamış; aynı zamanda akıl sağlıklarını da yitirmişlerdir. Pek çok esirlerin akli dengesi bozuk veya tedavi edilemez durumdadır. Sağlam görünen esirlerin bile aklı karışıktır. Esirlerin bir kısmı delirmiş, bir kısmı şizofreniye yakalanmıştır. Psikoz, erken bunama, karakter bozukluğu esirler arasında en sık rastlanan ruhsal hastalıklardır. Evlerine dönen esirler, ailelerine ve topluma uyum sağlamakta zorluk çekmiştir. Sürekli tel örgüler içinde yaşamak zorunda kalan ve Anadolu’dan farklı bir iklimde üstelik tutsak yaşayan Türk askerlerinin ruhsal durumu çok kötüdür. Cephedeki yaralardan veya kamplardaki bakımsızlık ve ilgisizlik yüzünden gerçekleşen ölümler diğer esirleri de olumsuz yönde etkilemiştir. Bu ruhsal bunalım içinde eve dönüş umutlarının yitiren ve kamplarda sefalet içinde öleceğini düşünen esirlerden hayatlarına son verenler de çıkmıştır. Ayrıca kamplarda her gün meydana gelen ölümler, gözleri çıkarılan askerler, elleri kolları kesilen hastalar zaten ruhsal dünyası çöküntü içinde olan esirlerin psikolojilerini daha da bozmuştur. Esirlerin ruhsal dünyalarının bozulduğuna ve bunalımda olduklarına bir kanıt da sebepsiz yere din değiştiren sonra tekrar Müslüman olan esirler gösterilebilir.

Esirler kamplarda yetersiz beslenmeye sağlık şartlarının düzensizliği de etkilenince; hastalıklar esirlerin peşini hiç bırakmamıştır. Sıtma Mısır kamplarda sıklıkla rastlanan bir hastalıktır. Sıcak havanın da etkisi ile bu ateşli hastalığa yakalanan çok esir olmuştur. Kamplarda en sık duyulan bir diğer hastalık dizanteridir. Kampta neredeyse her esir, anemi yani kansızlık sorunu yaşamış ve fiziksel olarak genel zayıflık hali içinde olmuştur. Yetersiz beslenme, esirlerin kansızlık sorunu yaşamasında ve dermansızlıkta en önemli sebeptir. Esirlerin çoğu ortopedik sorunludur. Büyük kısmı cephede aldığı savaş yaraları ile sakat kalmıştır. 1102

Esirlerin pek çoğu kamplarda şifa bulamamış, bu yaraları kendi ülkelerine kadar getirmiş ve ülkelerinde tedavilerine devam etmiştir. Pek çoğu da kamplarda yakaladıkları hastalıklar sonucu değişik organlarını kaybetmiştir. Esirler kamplarda çok acılar çekmiş hatta içlerinde döndüğünde yaralı olup vücudundan mermiler bile çıkarılmamış, o şekilde yaşamına devam etmek zorunda kalmış olanlar vardır. Kamplarda ve hastanelerde sağlık koşulların standartların çok altında olması sebebiyle en basit hastalıklar dahi ölümlere yol açmıştır.

Öncelikle, uzun süren esaret hayatının kamplarda esirler kadar memlekette aileleri de etkilemiştir. Cephede aldığı yara ya da kamplarda yakalandıkları hastalık sonucu hayatını kaybeden esirlerin geride kalan aileleri, perişan bir vaziyette hayatta kalmaya çalışmıştır. Anadolu ve Trakya, daha önce hiç görülmeyen yeni hastalıklar ile tanışmıştır. Pellegra, dizanteri, trahom, tüberküloz, zatürre gibi hastalıklar kamplardan köylere kadar ulaşmıştır.

Kamplarında intihar olayları en sık rastlanan olaylardandır. Özgürlüğünü kaybeden, ailesinden haber alamayan esirler, parasız bir şekilde sefalet içinde yaşamaktansa hayatlarına son vermeyi tercih etmiştir. Ağır baskı altında eve dönüş ihtimalini yitiren esirler, daha fazla kamp şartlarına dayanamamıştır. İntiharlar tüm kampın adeta ortak bir özelliği haline gelmiştir.

Türk esirlerin yiyecek ve içecek ve giyinme şartları her bölgede farklı olmuştur. Bazı kamplarda esirlerin iaşe durumu iyi iken bazılarında esirlere sağlıksız yiyecek verilmiştir. Hatta aynı bölgedeki kamplarda da farklı olduğu gibi yönetimin değişmesi ile zamana bağlı olarak aynı kampta da farklılık göstermiştir. İngilizlerin Türk esirlere en azından ölmeyecek kadar iaşe verdiği esirler tarafından dahi dile getirilmektedir. Hatta cephede ölüm korkusuyla açlık sınırında yaşayan bazı esirlerin için esaret bir çeşit kurtuluştur. Rütbesiz askerlere iaşe için hiçbir ödeme yapılmamış, buna rağmen sadece karınları doyurularak üzerlerine giyebilecekleri birer elbise verilmiştir. Esaret boyunca aksaklıklar yaşansa da subay esirlere uluslararası savaş hukukuna göre subay maaşları ödenmiştir. Bu sebeple, subaylar iaşelerini ve kıyafetlerini kendileri karşılamış, diğer askerlere ise sadece günlük tayın verilmiştir. Buna rağmen, bazı subaylara değişik bahanelerle ya maaşları verilmemiş ya da düşük oranda verilmiştir.

Tezimizde uzun süren esaret hayatında esirlerin bir günlük hayatları araştırılmaya çalışılmıştır. Ayrıca kamplarda sosyal ve kültürel faaliyetler hiç eksik olmamıştır. Esirler esaret hayatının zorluğuna ve yokluklarına karşı koymak için sosyal, kültürel ve dini faaliyetler, tiyatro, konferans, müzik gibi sosyal faaliyetler gerçekleştirilmiştir. Mandolin, ud ve tambur gibi aletler çalınmış ve müzik grupları kurulmuştur. Esirlerin bulabildikleri müzik aletleriyle bir orkestra kurdukları, yine bazı kamplarda esirlerin keman ve gitar imal ettiği, ayrıca yabancı dil eğitimi aldıkları, tiyatro çalışmaları yaptıkları bilinmektedir. Kampta ayrıca spor da önemli bir yer tutmuş; güreş Türk esirleri arasında en dikkat çeken spor olmuştur. Türk esirlerinin İngilizlerle oynayarak öğrendikleri futbol da kamplarda oynanan diğer bir spor dalıdır. Esirler ibadetlerini serbest olarak yapabilmişler ve bazı kamplarda küçük mescitler inşa etmişlerdir.

Cephelerde esir düşen askerlerin kamplara getirilmesiyle kendileri için yeni bir hayat başlamıştır. Zamanla kamplarda kalıcı olacaklarını anlayan askerler kendilerine yeni uğraşlar bulmuştur. Esirlerin, kamplarda en önemli uğraşılarından birisi el işçiliğidir. Çeşitli kamplarda boncuk gibi malzemelerden yapılan ağızlık, cüzdan, tespih, çeşitli hayvan figürleri gibi el işleri satılmış ve yapanlara önemli bir kazanç getirmiştir. Bazı esirler ise kamplarda marangozluk, berberlik gibi mesleklerini icra etmiştir.

İngiliz kamplarında bulunan Osmanlı esirleri, diğer milletlere mensup esirlerle kıyaslandığında çok daha az sorun çıkaran ve uyum içinde yaşayan askerler olmuştur. İngiliz yönetimi, Türklerin kendi aralarında iyi bir şekilde yaşamalarını takdirle karşılamış ve bunu her fırsatta Türk esirlere bildirmekten geri durmamıştır. İngilizler, Türk esirleri yakından tanıdıkça esirlere daha çok serbestlik vermiş ve Türk esirleri de bu fırsatı iyi bir şekilde değerlendirmiştir. Bunun sonucu olarak da İngiliz yönetimi Türk esirlerin her türlü sosyal, kültürel ve dini faaliyetine ses çıkarmamış ve hatta çoğu zaman desteklemiştir. Türkler tarafından organize edilen tiyatro ve spor faaliyetlerine kamp yöneticileri bizzat katılmıştır. Tüm bunlara rağmen kamplarda İngiliz yönetimine karşı Türk esirlerini zor durumda bırakan sorunlar da sıkça yaşanmıştır.

Türk askerleri askeri düzen açısından da İngilizlerin takdirini kazanmıştır. Subaylar ise daha çok kendi içlerine kapanmış, kampta olup bitenler ile ilgilenmemiş 1104 fakat kamp yönetimine de sorun çıkarmamıştır. Bunda esaret altındaki askerlerin komutanlarının emirlerini dinlememeleri de etkili olmuştur. Askerler arasında esaret başladığı ilk andan itibaren alt üst ilişkileri bozulmuş ve emir komuta zinciri işlememiştir. Bu durum, subaylarda büyük bir hayal kırıklığı ve yılgınlık ortaya çıkarmış ve çoğu kampta kendi köşelerinde yaşamayı tercih etmiştir. Kampın düzeni genelde yedek subaylar dahil alt rütbedeki subaylar tarafından yerine getirilmiştir.

İngilizler, kampların güvenliğini yüksek tutmuş, en küçük firar teşebbüsünü affetmemiş ve en ağır şekilde cezalandırmıştır. Kaçmaya teşebbüs sırasında pek çok asker öldürülmüştür. Kampların tüm güvenliğine rağmen kaçmayı başarmış esirlerin sayısı da çok fazladır. Hindistan ve Burma esir kamplarından dahi kaçmaya teşebbüs eden askerler çıkmıştır. En fazla firar olayları Irak esir kampları ile Selanik kamplarında görülmüştür. Bunda en büyük etken esirlerin bu kamplarda çalıştırılmalarıdır. Esirlerin kamptan çalışma alanına geliş ve gidişlerde ve çalışma saatlerinde güvenlik nispeten daha az olmuş ve esirler bu fırsatı iyi değerlendirmiştir.

Türk esirleri, kamplarda benliklerini unutmamış bunu göstermek için gazete ve dergi çıkarmıştır. Bazı kamplarda günlük olaylar ve cepheden gelen son haberler, esirler tarafından çıkarılan gazetelerde neşredilmiştir. Bazı yerlerde de bölgede bulunan yabancı gazetelerdeki güncel haberler dil bilen esirlerce çevrilip bir bülten şeklinde yayımlanmıştır. Esirler tarafından çıkarılan dergi ve gazeteler İstanbul basınında da gündeme gelmiş, bu gazete ve dergilerden alıntılar yapılmıştır. Seydi Beşir karargahının dördüncü kampında yayınlanan Türk Varlığı adında bir dergi, Türklerin kamplarda milli duygularını yitirmediklerini gösteren sadece bir örnektir. Derginin en önemli özelliği; güçlü bir milliyet duygusuna hâkim olmasıdır. Kamplarda her türden dergi ve gazete çıkarılmıştır. Genellikle gazete ve dergilerin konusu bilim, fen, edebiyat, tenkit türü yazılar, şiir ve mizah türlerindedir. Siyasi türde yazıların yayınlanması ise kesinlikle yasaktır. Siyasi türde yazılar yazılmadığı sürece kamp yönetimi esirlerin bu tür aktivitelerle uğramasına karşı değildir ve hatta bu tür faaliyetlerde bulan esirlerin kamplarda sorun çıkarmayacakları düşünülmektedir. Gazete ve dergiler el ile yazılıp teksif ile çoğaltılmıştır. İngiliz esir kamplarında gazete ve dergilerin daha çok Mısır ve Hindistan kamplarında çıkarıldığı görülmektedir. Mısır kamplarında çıkarılan gazete ve dergilerin Hindistan’a göre daha çok olduğu da dikkat çekmektedir. Bu durumda Mısır esir 1105 kaplarında yaşayan esirlerin daha rahat bir hayat sürmesi ve çalışma kamplarında çalıştırılmayarak kamplara hapsedilmelerinin etkisi vardır. Esirler, bu tür sosyal faaliyetlerle hayatta kalmaya çalışmış ve her şeye rağmen gelecekten ümitlerini kesmemişlerdir.

Gerek Osmanlı Devleti gerekse İngiltere savaş süresince ellerindeki esirleri tutmayı bir avantaj görse de masrafların ülke ekonomisinde bir yük haline gelmesi esirlerden kurtulmayı zorunlu kılmıştır. Tarafların esirleri geri göndermek istemelerinin en önemli sebebi, esirleri barındırmanın, beslemenin ve sağlık giderlerinin yüksek maliyetli olmasıdır. Bu yüksek maliyet sebebiyle savaşan devletler dolaylı da olsa birbiri ile diplomatik ilişkilerini kesmemişler ve savaş süresince ve savaş sonrası Mütareke döneminde bir taraftan esirlerinin durumunu iyileştirmek isterken bir taraftan da esirlerinin geri getirilmesi için diplomatik yolları açık bırakmıştır. Savaşan taraflar, esirlerinin bir an önce serbest kalmalarını isteseler ve bu amaçla girişimde bulunsalar da uzun süre istenilen başarı elde edilememiştir. Bunda savaşın devam ediyor olması en büyük etken olmuştur. Yapılan pek çok girişim sonuçsuz kalmasında diğer bir sebep mübadele edilecek esirlerin sayısında anlaşılamamasıdır. İki tarafın elinde bulunan toplam sağlam, hasta ve malul esir sayısı eşit değildir. Savaş süresince taraflar birbirlerinden esir sayılarını ve esir bilgilerini içeren listeler talep etmiştir. Savaş devam ederken esirlerin karşılıklı olarak değişimi başlamış ve bu süreç 1922 yılına kadar devam etmiştir. Özellikle yaralı, hasta ve sağlık personeli daha erken memleketlerine gönderilmiştir. Savaş sırasında veya sonrasında cepheden veya esaretten kaçıp geri dönemeyen esirler olmuş, bu kişiler o bölgelerde kalarak kendilerine yeni hayat kurmuştur. 1917 yılı sonunda imzalanan esir değişimi anlaşması, tarafların esir değişimini yavaştan alması ve hemen arkasından Osmanlı Devleti’nin savaştan yenik çıkması sebebiyle uygulanamamış ve bu anlaşma ile çok az miktarda esir ülkesine dönebilmiştir. Mondros Mütarekesi sonrası da esir değişime yönelik çalışmalar kesintiye uğramıştır. Galip gelen İtilaf Devletleri, galip olmanın avantajını kullanmış ve esirlerin serbest bırakılmasını bir süre durdurmuştur. Ayrıca Mütareke sonrası Millî Mücadelenin başlamasıyla İngilizler, Osmanlı esirlerini bırakmakta gönülsüz davranmıştır. Yunanistan’ın kışkırtmasıyla geri dönen esirlerin Anadolu’ya geçip Anadolu Hareketi’ne katılma ihtimalleri savaşın seyrini değiştireceği 1106

düşünüldüğünden; esirlerin geri dönüşleri bilinçli bir şekilde ertelenmiştir. Esir sayısının çok olması, Mütareke sonrası İngilizlerin galip gelmenin avantajını kullanmak istemesi, iki devletin esirlerin sevkinde maddi sıkıntılar yaşaması esirlerin eve dönüşünü geciktiren diğer nedenlerdir. Esirlerin kitleler halinde evlerine dönebilmeleri ancak Mütareke’den bir yıl sonra başlayabilmiştir. Esareti kamplarda en ağır şekilde yaşayan esirler dönüşlerine kadar her türlü işkence, eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya maruz kalmıştır. Birmanya, Hindistan gibi uzak yerlerden yurda dönen esirler uzun gemi yolculuklarında da sıkıntılar yaşamıştır.

Serbest kalan esirlerin ülkelerine dönmeleri sorunların bittiği anlamına gelmemiştir. Esirler için asıl sıkıntı, döndükten sonra yaşadıklarıdır. Bir kısmı ailelerini bulamamış, bir kısmı yaşadığını ispat etmek zorunda kalmıştır. Pek çok şanssızlık esirlerin peşini bırakmamıştır. Öncelikle, pek çoğu parasızlık yüzünden memleketlerine gidememiştir. Bir kısmı ise eşine, anne babasına ve hatta çocuğuna bir küçük hediye alamadığı için evine gitmeye utanmış, İstanbul’da bir süre çalışarak para kazanmanın yollarını aramıştır. Bazı esirler ise ödenek yetersizliği sebebiyle uzun süre kışlalarda kalmak zorunda bırakılmıştır. Ayrıca sakıncalı görülen ve Anadolu’ya Millî Mücadele’ye katılma ihtimali olan kişiler İstanbul’da gözlem altında tutulmuştur. Esaretten kurtulup evlerine dönen esirleri Anadolu’da yeni bir savaş beklemektedir. Savaş süresince esir kamplarında bin bir meşakkat çeken ve zorluklarla mücadele eden Türk esirlerin bir kısmı Milli Mücadele’de yerlerini alarak yeni devletin kuruluşuna da katkı yapmışlardı.

EKLER



EK 1: Çıplak Türk askerleri Mısır kamplarında temizlik diyerek  içinde krizollu  kuvette zorla yıkattırılırken Avustralyalı askerler izliyorlar. (Kaynak:    Avustralya Milli Arşivi,

http://cas.awm.gov.au/item/P03137.002.)


EK 2: Mısır kamplarında Türk esirleri tarafından yapılan Yılan figürü. (Kaynak:

Avustralya Milli Arşivi, http://cas.awm.gov.au/item/REL/00574)


Ek 3: 1915’de Çanakkale’de esir düşen Türk askerleri. (Kaynak: İ.B.B. Atatürk

Kitaplığı Sayısal Arşiv ve e-Kaynaklar, Krt_011687.)


Ek 4: Maadi kampında İngiliz Hükumetinin Türk esirlere tütün ve sigara ikramı sonrası çekilen fotoğraf. (Kaynak: Genelkurmay, ATASE Arşivi, BDHK. 3437/23; TNA, FO. 383/345.)



Ek 5: 1914-1918 Selanik Dudular Türk ve Bulgar Esir kampı. (Kaynak: Comite

International De La Croix-Rouge, V-P-HIST-00370-04, public.)

Ek 6: Türk siperlerine teslim olmaları için atılan propaganda kağıtlarına bir örnek. (Kaynak: BOA, DH. EUM. 6. ŞB., 55/38.)



































Ek 7: Türk savaş esirlerinin esir kamplarına nakilleri esnasında Bağdat tren istasyonundan bir sahne. İngiliz birliklerinin kontrolü altında olan istasyonda boyunlarından zincirlenmiş Türk esirler trene binmek üzereler. Yatak takımlarını ve kişisel eşyalarını taşımaktadırlar. (Kaynak: South Bend News-Times, December 24, 1919, Mornıng Edition, s. 1.)


Ek 8: Mısır-ı Cedid kampından yazılan bir mektup. (Kaynak: Türk Kızılayı Arşivi, 778/208.)

Ek 9: Mısır kamplarından dönen esirlerin kamplarda göz hastalıklarına yakalandıklarına dair rapor. (Kaynak: Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK. 82/10.)

Ek 10: Çanakkale ve Mısır’da esir edilen Türk askerlerine yapılan kötü muamele
dair belge. (Kaynak: BOA, HR. SYS., 2189/3.)

































Ek 11: Hindistan kamplarında Türk esirlerin çalıştırılmasına dair bir belge. (Kaynak.

TNA, FO. 383/345.)


KAYNAKÇA

A.                ARŞİVLER

1.                Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivi

28/11; 28/23; 28/24; 28/90; 61/8; 69/30 91/29; 318/21; 318/33

2.                Avustralya Savaş Müzesi Arşivi

Memorandum, Davisto Major-General R. H. J. Fetherston, Director General of Medical Services, 28 August 1918, NAA, MP 367/1, item 527/27/531 (Ruth Rae, “Reading between Unwritten lines: Australian Army Nurses in India, 1916-1919”, Journal of the Australian War Memorial, Issue 36, 2002.C 355.007099471 J86, https://www.awm.gov.au/articles/journal/j36/nurses).

3.                T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Başkanlık Cumhuriyet Arşivi

Muamelat genel müdürlüğü (30.1.0.0.0)

55/363/12; 6/32/1/

Kararlar Dairesi Başkanlığı (30.18.1.1)

3/35/4; 3/26/11

4.                T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Başkanlık Osmanlı Arşivi

BEO.

4552/341369

DH. EUM. 5. ŞUBE

17/46; 37/6; 42/3; 43/27; 50/39; 55/22; 65/41; 67/15 ; 68/38; 69/24 ; 84/29; 85/40; 85/44; 84/56; 85/18; 85/88; 85/73; 85/72; 85/64; 86/55; 86/45

DH. EUM. MEM.

111/78

DH. EUM. SSM.

37/130, 131

DH. İUM.

19/1

DH MB. HPS.

79/39; 165/72

HR. İM.

13/14; 39/10; 80/40; 92/2; 93/38; 113/4; 122/96; 146/74; 155/3; 155/15; 159/6 ;159/78

HR. HMŞ. İŞO. 67/73; 43/11,12; 43/22,23

HR. MA. 1140/22 ; 1166/20; 1229/103; 1228/43

HR. MTV. 768/26,30

HR. SYS.

2021/2;2099/9;2158/4;2189/3,4,5,6,7,8;2191/1,41;2193/25,35,38,45,47,54,58 ;2194/1,5,9,10,17,18,19,26,34,44,56,58,61,64,66,67;195/2,12,18,21,2443,51,64;2196 /6,13,19,29,56;2197/1,5,18,23,24,25,28,32,37,54,55,59;2198/3,6,20,25,30,33,58,98;2 199/5,6,7,10,11,33,49,55;2211/8,15,18,29,35,37,46,50,51,55,57,59,62,63,66,68,69,7 0,74,75,76,77,80,81,84,87,89,90;2200/10,17,50,56,62;2201/1,5,6,10,12,14,16,20,24, 25,28,39,50,51,61,67;2202/20,29,36,40,50,51,56,60,61,88,89,103,104;2203/7,16,17, 21,22,24,3,34,35,39,48,51,54,58,69;2204/9,12,24,25,33,38,39,41,49,56,60,69,78,84, 90;2205/6,14,18,19,28,30,32,50,52,55,57,58,59,64,69,71;2206/3,12,17,20,21,22,25,3 1,36,48,51,55,63,64,68;2207/4,10,31,35,37,50,54,56,14;2208/2,3,6,8,9,13,16,21,23,4 1,52,56,62,72,74,77,89,90;2209/3,8,9,13,15,29,36,38,49,49,55,63,65,68,72,83,92;22 10/7,30,31,34,35,38,39,42,47,51,75,78,79;2212/2,3,9,12,17,22,28,31,33,37,38,41,44, 4647,48,54,55,58,61,63,65,66,69,73,75,77,80,83;2213/3;2214/1,3,4;2218/3,45;2219/ 35;2221/21;2224/36,40,61;2225/22,50;2227/44;2228/26,69,74;2230/88,112;2232/17; 2234/5,6;2235/1,3;2236/6;2237/2,3,5;2238/4,5,6,7,81;2239/3;2240/1;2241/1,2,3,4,5, 6,7,8,9;2242/1,2,3,4;2243/2,62;2244/29,61;2245/9,12,27,28,36;2246/17,48;2248/30, 57,67,69,82,91;2250/23,43,64,79;2251/2,19,60,105;2252/6,10,11,49,54,61;2254/13,2 2,23,24,27,36,39,53,54,63;2255/11,12,17,19,46,50,57,66,77;2256/3,4,12,17,18,28;22 57/23,33;2258/5,28,38,44; 2260/10,24,48,64;2261/31 2296/33; 2411/34; 2412/79; 2413/43; 2418/119; 2421/74; 2436/ 67; 2618/23;2978/27.

HR. TO.

547/80

İ. DUİT.

35/8

MV.

212/227; 217/42; 223/1; 223/191; 249/65.

ŞD.

2846/17

5.                Deniz Müzesi Komutanlığı Arşivi

164/3707; 18963/58

6.                Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivi

ATASE Birinci Dünya Harbi Koleksiyonu

1819/383; 2190/5; 2469/330; 2480/210,395,400; 2494/19; 2680/210; 313/1269;

318/645; 3437/23 ; 3443/45; 3471/150; 394/1559; 4609/11,13; 998/35

ATASE İstiklal Harbi Koleksiyonu

1/98; 4/10; 8/111,129; 30/28,46,148; 37/3; 43/42; 48/75; 50/43; 52/4; 53/125; 60/53;61/82;65/45;81/57;82/1,7,10,62,75,76,80,83,85,87;85/41,48;89/111;90/10, 13,23,32,33,36,39,40,44;96/128,129,131,132,133,134,136,137,138,139,140,141, 143,146,151,155;97/73;98/119;100/25,26,28,31,32,33,34,38,43,47,53,56;101/65, 81;105/90;115/14;117/40,43,45,46,54,66,67,72;23/68,69,70,77,78,80, 82, 86, 89, 94,96,99,104,105,119;127/2;139/87,89;165/42;169/71,104;172/29,44;177/72,80, 97; 182/53; 188/29; 206/121,137; 236/182; 237/70; 242/77; 286/79; 293/95; 305/56;                      331/148;   375/121;   1700/73;   1715/2;   1736/99;   1742/100;   1758/43;

1765/85.

7.                İngiliz Deniz Müzesi Arşivi

National Maritime Museum

Brian O'Farrell Gregory, Archive No MS93/009

8.                İngiliz Milli Arşivi (The National Archive of Britain)

TNA, ADM.

116/1565

CAB.

23/8/5; 24/127/71; 24/144/19.

CO.

323/448,457,679,719,784

FO.

286/784;371/5143;383/88,101,102,223,225,226,228,229,232,233,235,236,239,33 2,333,336,336,337,338,339,340,341,342,344,345,347,352,369,452,453,457,458, 461, 462, 473, 474, 505, 528,535,720; 608/30,114,115,614,273.

WO.

95/4290,4750,4945

MH.

106/792,1272,1373

T.

160/95

9.                Kızılhaç Arşivi (Comite International De La Croix-Rouge, Geneve)

C G1 C 08-01; C G1 A 17-07; C G1 C 08-02; C G1 A 15-40

10.                Kızılaycı Hamid Bey’in Özel Arşivi

210; 247 ;936; 1134; 1405; 1414; 1656; 2017; 2018

11.                Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Milli Arşiv ve Araştırma Dairesi

1413

12.                Sözlü Arşiv (Vedat Tüfekçi Hususi Arşivi)

İsmail Ateş’in yazılı beyanı

İbrahim Uğurlu’nun yazılı beyanı

13.                Türk Kızılayı Arşivi

195/26; 196/ 106; 570/2, 124; 778/32, 73, 76, 175, 176, 183,208, 214, 215,223, 230, 265; 920/24/74; 921/9; 922/129; 951/106,107; 1156/6;1363/1; 1361,60; 1363/5.

B.                BASILI KAYNAKLAR VE TEZLER

“Additional Articles relating to the Condition of the Wounded in War. Geneva, 20 October 1868”, Haz. Dietrich Schindler, Jiri Toman, The Laws of Armed Conflicts, Cenevre, Martinus Nihjoff Publisher, 1988.

Agreement between the British and Ottoman

Governments Respecting Prisoners of

Warand Civilians, London, Stationery Office, 1918.

Advertiser,                                                             5 February 1915,     6 November

1915, 6 November 1915, 25 September 1918.

Albuquerque Morning Journal, 2 November 1918, 14 March 1921.

Alexandria Gazette, 1 November 1918.

Argus, 2 November 1915, 26 April 1918.

Anıtlarımız Şehitlerimiz, Atatürk Üniversitesi, Ankara, 1978.

Arizona Republican,                                                                13 May 1915,          2

November 1918.

Barrier Miner, 6 February 1915, 4 April 1915, 14 November 1915, 26 March 1916, 11 October 1919.

Birinci Dünya Harbi: Hicaz Asir Yemen Cephesi                Harekâtı,           T.C. Genelkurmay

Başkanlığı Tarih ve Strateji Etüt Başkanlığı, Ankara, 1967.

Başhekim Kadri’nin Raporu, Comite International De La Croix-Rouge, Cenevre, C 9 D 3.

Binbaşı Faik Fikret’in Raporu, Comite International De La Croix-Rouge, Cenevre, C 9 D 28.

“Bir Kitâbe”, Genç Anadolu, Cilt 1, Sayı 2, 15 Kanunısâni 1338.

“Birinci Dünya Harbi Şehitlik ve Defin Yerleri (Yurt Dışı)”, Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Yıl: 67, Sayı:143, Temmuz 2018.

“Birinci Dünya Savaşı'nda İttifak ve İtilaf Devletlerinin Genel Durumları”, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı 2, Mart 1970.

Brisbane Courier, 15 July 1915, 28 September 1915, 3 October 1916, 4 January 1917.

Britanya Selanik Kuvvetleri Savaş Günlüğü, Cilt 1, Savaş Esirleri Kampı, WO. 95/4945.

British Prison-Camps in India and Burma, Haz. M.F. Thormeyer, G1 A 19- 01.14, Comite International de la Croix-Rouge, Geneve, 1917.

Bunbury Herald, 10 July 1915.

Burlington Weekly Free Press, 11 May 1916.

Cairns Post , 9 April 1915, 24 May 1915.

Camperdown Chronicle, 29 March 1917.

Cepheden Mektuplar, Haz. Hülya Yarar Mustafa Delialioğlu, Ankara, Millî Savunma Bakanlığı, 1999.

Chronicle, 11 September 1915.

“Convention (II) with Respecttothe Lawsand Customs of War on Land anditsannex: Regulations concerning the Lawsand Customs of War on Land. The Hague, 29 July 1899.”, Haz. Dietrich Schindler, Jiri Toman, The Laws

of Armed Conflicts, Cenevre, Martinus Nihjoff Publisher, 1988

“Convention (III) for the Adaptation to Maritime Warfare of the Principles of the Geneva Convention of 22 August 1864. The Hague, 29 July 1899”, Haz. Dietrich Schindler, Jiri Toman, The Laws of Armed Conflicts, Cenevre, Martinus Nihjoff Publisher, 1988.

Convention (III-IV) relative to the Treatment of Prisoners of War. Geneva, 12 August 1949”, Haz. Dietrich Schindler, Jiri Toman, The Laws of Armed Conflicts, Cenevre, Martinus Nihjoff Publisher, 1988.

“Convention (X) for the Adaptation to Maritime Warfare of the Principles of the Geneva Convention. The Hague, 18 October 1907”, Haz. Dietrich Schindler, Jiri Toman, The Laws of Armed Conflicts, Cenevre, Martinus Nihjoff Publisher, 1988.

“Convention for the Amelioration of the Condition of the Wounded in Armies in the Field, Geneva, 22 August 1864”, Haz. Dietrich Schindler, Jiri Toman, The Laws of Armed Conflicts, Cenevre, Martinus Nihjoff Publisher, 1988.

“Convention for the Amelioration of the Condition of the Wounded and Sick in Armies in the Field. Geneva, 6 July 1906”, Haz. Dietrich Schindler, Jiri Toman, The Laws of

Armed Conflicts, Cenevre, Martinus Nihjoff Publisher, 1988.

Cumberland Argusand Fruitgrowers

Advocate, 11 December 1915.

Daily Capital Journal, 2 November 1918.

“Diary of Lt Victor Edward Borgonon (1882­1966)”

http://www.borgognon.net/VEBdiary.html, 08 Ağustos 2018.

Dr. Süleyman Sudi’nin raporu, Comite International De La Croix-Rouge, Cenevre, C 9 D 28.

Doğruyol Gazetesi, 19 Ocak 1920.

Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah

Arkadaşları:                                                                     Yaşayan          Çanakkaleli

Muharipler, Haz. Cahit Önder, İstanbul, Yazır Matbaacılık, [t.y.], s. 125-138.

Dubbo Liberal and Macquarie Advocate, 3 November 1916.

El Paso Herald, 9 March 1915, 17 April 1915, 24 April 1915, 22 January 1916, 19 May 1917.

“Esaret Hayatından Birkaç Sahife II”, İkdam Gazetesi, 17 Temmuz 1337 (1921), No 8743.

“Esaret Hayatından Birkaç Sahife III”, İkdam

Gazetesi, 18 Temmuz 1337 (1921), No 8744.

“Esaret Hayatından Birkaç Sahife”, İkdam Gazetesi, 16 Temmuz 1337 (1921), No 8742.

Evening Public Ledger, 17 December 1915, 3 May 1916, 29 October 1919 .

Evening Star, 7 February 1915, 12 April 1915, 5 May 1915, 24 February 1918, 2 November 1918, 11 January 1920.

Grand Forks Herald, 21 September 1916.

Great Falls Daily Tribune, 3 September 1920, 8 November 1921.

Guy’s Hospital Report: Ophthalmic Practice in the Mediterranean and Egypt Expeditionary Forces 1915-1918, H. L. Eason, 70, 1920.

He Bridgeport Evening Farmer, 9 May 1917, 11 August 1917.

He Topeka State Journal, 30 October 1919.

“Hilal-i Ahmerin Tarihçesi”, Hilâl-i Ahmer Mecmuası, Sayı:1, 15 Eylül 1921 .

http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&ara ma=kelime&guid=TDK.GTS.5da1f5e02a3ac2.8 1485007.

http://www.msb.gov.tr/Sehitlikler/YurtDisiSehit likleri

http://yenidelhi.be.mfa.gov.tr/Mission/ShowInfo Note/243644.

http://yenidelhi.be.mfa.gov.tr/ShowInfoNotes.as px?ID=243644

https://penrithhistory.com/memories-of- war/penrith-district-nurses/vida-mitylene- greentree

İsyancı Arap Ordusunda Bir Harbiyeli: Cafer El-Askarî, Haz. Necdet Fethi Safvet, Çev. Halit Özkan, İstanbul, Klasik, 2008.

Kalgoorlie Miner, 29 August 1916, 15 August 1917, 21 October 1918.

Kalgoorlie Western Argus, 15 June 1915.

Kıbrıs Postası, 1 Kasım 1986, 5 Kasım 1986, 6 Kasım 1986 , 7 Kasım 1986.

“Kimimiz Şehit Olduk Kimimiz Esir: Birinci Dünya Savaşı Türk Esirleri”, NTV Tarih Dergisi, Sayı: 37, 1 Şubat 2012.

Kilmore Free Press, 11 November 1915.

Kadri Bey’in Raporu, Comite International De La Croix-Rouge, C 9 D 3, Geneve.

Mardin'li Üç Esir Bacanak, Der. Halil Yazgı, İstanbul, Kutup Yıldızı Yayınları, 2016.

Mercury, 4 May 1916.

Morning                                                             Bulletin,   14 October 1915,        10

September 1918.

Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 1, İçtima Senesi 4, 15 Kanunisani 1334 (1918).

Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 2, İçtima Senesi 2, 28 Şubat 1331 (1915).

Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 2, İçtima Senesi 2, 29 Şubat 1331 (1915).

Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 2, İçtima Senesi 4, 28 Mart 1334 (1918).

Nepean Times, 11 December 1915.

New York Times, 30 November 1915.

New-York Tribune, 5 February 1915, 30 April 1915, 6 June 1918, 21 December 1919, 7 May 1920, 7 November 1921.

Northern Star, 14 October 1916.

Northern Territory Times and Gazette, 6 April 1916, 9 November 1918.

Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi:

I,                                                                                                        T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:130, İstanbul, 2013.

Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi:

II,                                                                                                        T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:131, İstanbul, 2013.

Osmanlı                                                                      Belgelerinde           Çanakkale

Muharebeleri: I, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:73, Ankara, 2005.

“Osmanlı ve İngiliz Esirlerinin Mübadelesi”, Hilal-ı Ahmer Mecmuası,   15 Kânunuevvel

1921, Sayı 4

Omaha Daily Bee, 15 December 1915.

“Osmanlı-Fransız-İngiliz              Esirlerinin

Mübadelesi”, Hilal-ı Ahmer Mecmuası,                                                              15

Teşrinisani 1921, Sayı 3

Osmanlı                                                                       Belgelerinde          Çanakkale

Muharebeleri: II, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:73, Ankara, 2005.

“Pellagra among the Prisoners in Egypt”, The Lancet, 8 Mayıs 1920.

Portland Observer and Normanby Advertiser, 30 September 1918.

Queenslander,                                                            19 June 1915,     11 September

1915, 9 October 1915.

Rapport: Sur Leurs Visites aux Prisonniers de Guerre en Grece a Salonique en Macedoine et en Serbie : Document spublies A L'occasion de la Guerre 1914-1919, Paul Schazmann, Dr Roger Steinmetz, C G1 A 19­01.29, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve, 1920.

Rapports: Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte: Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, Haz. F. Blanchod, F.

Thormeyer, Emmaunel Schoch, G1 A 19- 01.13, Comite International de la Croix-Rouge, Geneve, 1917.

Rapports: Sur Leurvisitesaux Camps de Prisonniers de Guerre Ottomans et d’Internes Autrichiens et Allem and saux Indes et en Birmanie: Documents Publies A L'occasion de la Guerr e Europeenne 1914­1917, Haz. F. Thormeyer, Emmanuel Schoch, F. Blanchod, G1 A 19- 01.14, Comite International de la Croix-Rouge, Geneve, 1917.

Register, 22 March 1915, 4 January 1917, 1 January 1920.

Report of a Committee of Inquiry Regarding the Prevalenge of Pellagra among Turkish Prisoners of War, Haz. F.D Boydand P.S. Lelean, İskenderiye, Ordu Basım ve Kırtasiye Bölümü, 1919.

Report of Inverstigation on Pellagra among Turkish Prisoners of War in Egypt 1920, Haz. A. C. Hammod-Searle,-A. G. Stevenson, İskenderiye, Whitehead Morris, 1921.

Rock Island Argus, 17 December 1915.

Rus ve İngilizlere Karşı Bir Osmanlı Neferi 1917-1918:           Serezli Mehmed Ragıb, Haz.

Ahmet Efiloğlu Raif İvecan, İstanbul, Timaş, 2011.

Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere Dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmetti Arasındaki İmzalanan İtilafname, İstanbul (Dersaadet), Askeri Matbaane, 1334.

Singleton Argus, 3 April 1915, 12 June 1915, 28 February 1918.

Statistics of the Military Effort of the British Empire during the Great War 1914-1920, London, His Majesty’s Stationery Office, London, 1922.

Süveyş Geçici Kampı, Comite International De La Croix-Rouge, C 9 D 28, Geneve.

Sun,                                                              27 June 1915,        13 August 1915,      9

September 1915.

Sydney Morning Herald, 9 August 1915.

Tanin, 2 Mayıs 1915, 23 Ağustos 1915.

Tercüman-ı Hakikat, 22 Ağustos 1918, 25 Ağustos 1918, 30 Kasım 1918.

Terang Express, 20 April 1915.

The Barre Daily Times, 6 March 1915.

The Bismarck Tribune, 22 August 1918.

The Brattleboro Daily Reformer, 16 October 1918.

The Butte Daily Post, 16 May 1917.

The Camden Chronicle, 24 September 1915.

The Cyprus Gazette, 4 June 1915, 2 July 1915, 1 June 1916, 16 October 1916, 2 December 1916, 19 April 1917.

The Times, 16 February 1915, 30 April 1915, 22 May 1915, 23 March 1916, 9 June 1916, 18 April 1917, 28 August 1917, 20 November 1917, 27 November 1917, 5 December 1917, 20 December 1917, 31 December 1917, 1 January 1918, 15 January 1918, 24 April 1918, 25 April 1918, 6 August 1918, 11 September 1918, 2 November 1918, 5 November 1919, 15 July 1920, 14 June 1921, 28 June 1921, 6 July 1921, 5 October 1921, 6 October 1921, 26 October 1921, 11 Novermber 1921.

The Hague Peace Conferances; And the Other International Conferances Concerning the Laws and Usage of War, Haz. A. Pearce Higgins, Cambridge University Press, Cambridge, 1909.

The Laws of Armed Conflicts: A Collection of Conventions, Resolutions, and Other Documents, Haz. Dietrich Schindler, JiriToman, Cenevre, Martinus Nihjoff Publisher, 1988.

The Laws of Armed Conflicts: Declaration concerning the Laws of Naval War. London, 26 February 1909, Haz. Dietrich Schindler and Jiri Toman, Martinus Nijhoff Publishers, 1988.

Trahom Hakkında Halka Nasayih, Dersaadet, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti, Hilal Matbaası, 1340 (1924).

Türk Havacılık Tarihi, Cilt 2, Kitap 2, Uçuş Okulları Basımevi, Eskişehir, 1951.

“Türk İngiliz Esir Değişimi”, Hilal-ı Ahmer Mecmuası, 15 Kânunuevvel 1921, Sayı 4, s 77; “Osmanlı-Fransız-İngiliz                                                                                                                        Esirlerinin

Mübadelesi”, Hilal-ı Ahmer Mecmuası, 15 Teşrinisani 1921, Sayı 3.

Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Osmanlı Devri Birinci Dünya Harbi İdari Faaliyetler ve Lojistik, Cilt 10, T.C. Genelkurmay Başkanlığı Tarih ve Strateji Etüt Başkanlığı, Ankara, 1985.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtları, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 3, 22 Eylül 1339 (1923).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtları, Devre 1I, Cilt 2, İçtima 2, 29 Eylül 1337 (1921).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 3, İçtima Senesi 1, 6 Eylül 1336 (1920).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 15, İçtima Senesi 2, 28 Şubat 1341 (1925).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 22, İçtima Senesi 3, 28 Şubat 1926.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 13, İçtima Senesi 2,                                                                                                                                     31

Kanunusani 1340 (1924).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 10, İçtima Senesi 2, 28 Mayıs 1337 (1921).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 20, İçtima Senesi 3, 6 Haziran 1338 (1922), s. 265.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 22, İçtima Senesi 3, 28 Ağustos 1338 (1922).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 3, İçtima Senesi 1, 22 Teşrinisani 1337 (1921).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 7, İçtima Senesi 1, 10 Kanunusani 1337 (1921).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 12, İçtima Senesi 2,                                                                                                                                     26

Kanunusani 1341 (1925).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 14, İçtima Senesi 2, 16 Şubat 1341 (1925).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 15, İçtima Senesi 2, 17 Mart 1341 (1925).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 21, İçtima Senesi 3,                                                                                                                                      13

Kanunusani 1326 (1921).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 3, İçtima Senesi 1, 25 Eylül 1339 (1923).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 7/1, İçtima Senesi 2, 16 Mart 1340 (1924).

Vakit, 26 Ağustos 1918, 27 Ekim 1918, 30 Ekim 1918, 1 Aralık 1918, 2 Eylül 1919.

West Australian, 7 July 1915, 31 August 1915, 15 December 1915, 25 February 1918, 6 May 1918, 21 June 1921, Western Mail, 25 January 1918.

Western Champion and General Advertiser for the Central-Western, 3 April 1915.

Yarbay Rıfat Raporu, Comite International De La Croix-Rouge, Cenevre, C 9 D 28.

Yenigün, 29 Ekim 1918, 1 Kasım 1918, 18 Kasım 1918, 19 Kasım 1918, 24 Kasım 1918.

Yurtdışı Şehitlikler, Haz. Hülya Yarar, Cengiz Eroğlu, Musa Türker, Ankara, Millî Savunma Bakanlığı, 1999.

IX. Washington Salib-iAhmer Konferansı’na Memuriyetim ve Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne Tekliflerim Hakkında, İstanbul, Ahmet İhsan ve Şükerası, 1328.

AKAR, M., KARAKARTAL O.:

Kıbrıs’taki Türk Savaş Esirleri ve Gazi Mağusa Çanakkale Şehitliği, Lefkoşa, 1997.

AKGÖL, Eyüb Sabri:

Esaret Hâtıraları: Bir Esirin Hâtıraları ve Matbuat      ve       İstihbarat      Müdüriyet-i

Umumiyesi:    Yunan      İllerinde     Zavallı

Esirlerimiz, Haz. Nejat Sefercioğlu, İstanbul, Tercüman, 1978, s. 54-60.

AKGÜN, Seçil, ULUĞTEKİN, M.:

Hilal-i Ahmer’den Kızılay’a, Cilt 2, Ankara, Türk Hava Kurumu, [y.y.].

ALTAY, Sayıl:

Kıbrıs Polis Albümü, 1878-1989, Lefkoşa.

ALTINAY, Ahmet:

Katran Kazanında Sterilize: Bir Türk Subayının İngiliz Esir Kampında Üç Yılı, İstanbul, Tarih Düşünce Kitapları, 2004.

APAK, Rahmi:

Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları, Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1988.

ARIKAN, İbrahim:

Harp      Hatıralarım:     Bir               Mehmetçiğin

Çanakkale-Galiçya-Filistin Cephesi Anıları, Haz. Selman Soydemir, Abdullah Satun, İstanbul, Timaş, 2007, s. 238-240.

ARIKAN, Mustafa:

Asker Mektupları, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya, 1990.


 

A. Rıza:

“Pellagra ve Vitaminler”, İstanbul Seriyyatı 13, 1932

ARTUÇ, İbrahim:

1915 Çanakkale Savaşı, İstanbul, Kastaş Yayınları, 2015.

ATATÜRK, Kemal:

Nutuk, Cilt 2,             1920-1927, İstanbul, Millî

Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1969.

AVŞAR, Servet:

Birinci              Dünya       Savaşı’nda                           İngiliz

Propagandası, Ankara, Kim Yayınları, 2004.

AVŞAR, Servet:

“Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz Propagandası ve Osmanlı Devleti”, Atatürk Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, 2002

AYDEMİR, Şevket Süreyya:

Suyu Arayan Adam, İstanbul, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1965.

AYDIN, Hüseyin:

Acı Hatıralar, Sinan Matbaası, İstanbul, 1965, s. 40-44.

AYHAN, Aydın:

Çanakkale Ah Çanakkale, İzmir, Özden Ofset, 2004.

AYTEKİN, Halil:

Kıbrıs’ta Monarga (Boğaztepe) Ermeni Lejyonu Kampı, Ankara, Türk Tarih Kurumu, 2000.

AYTEKİN, Halil:

“Kıbrıs Ermeni Askeri Kampları”, Kıbrıs’ın Dünü Bugünü, Ankara, 1993.

BARDAKÇI, Murat:

“Müslümanların         Katledildiği                                       Burma’daki

Şehitliklerimizde Şimdi Fasulye Ekiliyor”, Habertürk, 29 Temmuz 2012.


 

BEAN, C. E. W.:

The Official Hıstory of Australia in the War of 1914-1918: The Story of Anzac: From 4 May 1915 to The Evacuation, Volume II, Avustralia, Australia Angus and Robertson Ltd., 1941.

BEYOĞLU, Süleyman:

“Bir Efsanenin Sonu: Çanakkale’de Kayıp İngiliz                        Askerleri”,   Çanakkale                        Savaşları

Tarihi, Cilt 4, Haz Mustafa Demir, Değişim Yayınları, İstanbul, 2008.

BİGLAND, Douglas:

“Pellagra Outbreak in Egypt”, The Lancet, 1 Mayıs 1920.

BİLGİN, İsmail:

Medine Müdafaası: Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa, İstanbul, Timaş Yayınları, 2011.

BURRİDGE, W.:

“Pellagra among the Prisoners in Egypt”, The Lancet, 9 Ekim 1920.

ÇAPA, Mesut:

Kızılay (Hilâl-i Ahmer) Cemiyeti (1914 - 1925), Ankara, Türkiye Kızılay Derneği, 2010.

CARTY, Mc Justin:

Ölüm ve Sürgün, İnkılâp Yayınevi, İstanbul, 1998, s. 236.

Cemal Paşa:

Bahriye Nazırı ve 4. Ordu Kumandanı, Haz. Alpay Kabacalı, İstanbul, Türkiye İşbankası Yayınları, 2012.

ÇELİK, Osman Şerafettin:

Harp ve Sâri Hastalıklar, İstanbul Seririyatı 22, 1940.

ÇETİN, Atilla:

“Cemal Gürsel Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 14, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı, 1996.


 

ÇEVİKEL, Nuri:

“Çanakkale Muharebelerine Dair Gayriresmi Yeni Bir Belge: Hatırat-ı Esaret”, History Stories International Journal of History, Volume 2, Issue 3.

ÇÖL, Emin:

Çanakkale- Sina Savaşları: Bir Erin Anıları, Haz.       Celal    Kozdağlı,    İstanbul,                Nöbetçi

Yayınevi, 2009. s. 54-60.

DENKTAŞ, Rauf R.:

Karkot Deresi, Lefkoşa, 1993.

DOĞANAY, Rahmi:

“Millî        Mücadele’de   Türk-    İngiliz    Esir

Değişimi”, 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı 7, Samsun, Aralık 1999.

DOWDESWELL, Tracey Leigh:

“The Brussels Peace Conference of 1874 and the Modern Laws of Belligerent Qualification”, Osgoode Hall Law Journal, Volume 54, Issue 3, Spring 2017.

ENRİGHT, J.I.:

“Pellagra Outbreak in Egypt: II-Pellagra among German Prisoners of War”, The Lancet,                                                                  8

Mayıs 1920.

ERDEM, Şerafettin Can:

“Cevdet Sunay Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 37, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı, 2009.

ERDEMİR, Lokman:

“Cephe Cephe Osmanlı Esirleri”, Derin Tarih, Özel Sayı 1, Ekim 2014.

EREV, Muhittin:

“Birinci Dünya Savaşı’nda Bir Yedek Subayın Hatıraları-5”, Hayat Tarih Mecmuası, 01 Eylül 1967, Yıl 3, Cilt 2, Sayı 8.


 

ERİM, Nihat:

Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, Cilt 1, Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1953.

ERTUGHRUL, Jeff:

“World War I, Turkish Prisoners Held in Cyprus”, Turcoman International, London, Winter, 1996.

ERTUGHRUL, Jeff:

The Postal Services Of Military Forces in Cyprus, Londra, 1996.

ERTUĞ, Mehmet:

“Çanakkale           Şehitlerinden   Bir                                Yadigâr”,

Güvenlik Kuvvetleri Dergisi, Lefkoşa, Mart 1988, Sayı 4.

FERTAN, Hasan Remzi:

Hasan Remzi Fertan’ın Harp Hatıraları: Çanakkale Kafkas Filistin Cepheleri ve İstiklal Harbi, Haz. Lokman Erdemir, İstanbul, Bağcılar Belediyesi, 2016.

GAZİOĞLU, Ahmet:

“Osmanlı’dan Cumhuriyet'e Kıbrıs”, Türkler Ansiklopedisi, Editör H Celal Güzel K Çiçek, s Koca, Cilt 19, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002.

GENİŞOL, Hüseyin Fehmi:

Çanakkale’den Bağdat’a esaretten Kurtuluş Savaşı’na: Cephede Sekiz Yıl Sekiz Ay (1914­1923), Haz. Mustafa Yeni, İstanbul, Türkiye İş Bankası, 2014.

GÜNDAY, Faik Hurşit:

Hayatım ve Hatıralarım, İstanbul, Çelikcilt Matbaası, 1960.

GÜRKAN, Haşmet M.:

Tarih İçinde Kıbrıs: Toplu Eserler 4, Haz. Remzi Yektaoğlu, Galeri Kültür Yayınları, Lefkoşa, 2000.


 

GÜRKAN, Haşmet Muzaffer:

Kıbrıs'ın         Sisli   Geçmişi,    Galeri                          Kültür

Yayınları, Lefkoşa, 2008.

HİÇYILMAZ, Ergun,

“Mülazim Gani Efendi’nin Anıları, Hindiçin’de

Esir Türkler’’, Yeni Yüzyıl, 30 Aralık 1996.

HİÇYILMAZ, Ergun:

Esir Kampları: Bana Biraz Hürriyet Yollar mısın?, İstanbul, Bilge Karınca, 2010.

HİLL, George:

A History Of Cyprus, Volume I-V, Cambridge UniversityPress, 1949.

IŞIK, Hüseyin:

Şehitlerimiz ve Gazilerimiz, Jandarma Genel Komutanlığı, Ankara, 1994.

İhtiyat Zabiti Mehmet:

Hicaz          Çöllerinde    Bir     Avuç     Türk’ün

Kahramanlığı: Kafkas, Hicaz Cepheleri ve Esaret Anıları, Haz. Salih Özkan, Konya, Kömen Yayınları, 2012.

İLGAR, İhsan:

Yeryüzünde Türk Mührü Şehitliklerimiz, İstanbul, Yağmur Yayınevi, 2000.

İNCESU, Sokrat:

“Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale-Arıburnu Hatıralarım”, Çanakkale Hatıraları, Cilt 1, Haz Metin Martı, Arma Yayınları, İstanbul, 2001.

İSMAİL, Sabahattin:

150 Soruda Kıbrıs Sorunu, İstanbul, Kastaş Yayınları, 1998, Madde 18.

İYBAR, Tahsin:

Sibirya’dan          Serendib’e,    Ankara,                               CHP

Halkevleri Bürosu, 1950.

JAESCHE, Gotthard:

Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri II, Çev. Cemal Köprülü, Ankara, Cumhuriyet, 2001.


 

KANDEMİR, Feridun:

Medine                 Müdafaası:                                Peygamberimizin

Gölgesinde Son Türkler, İstanbul, Nehir Yayınları, 1991.

KESER, Ulvi:

Kıbrıs 1914-1923 Fransız Ermeni Kampları İngiliz Esir Kampları ve Atatürkçü Kıbrıs Türkü, Lefkoşa, A.H.A. Yayınları, 2000.

KESER, Ulvi:

“Kıbrıs’ta                   Çanakkale’nin                                     Bilinmeyen

Kahramanları; Karakol (Caraolos) Esir Kampı ve Türk Savaş Esirleri”,                           Savaş Tarihi

Araştırması Uluslararası Kongresi,                    100

Yılında Birinci Dünya Savaşı ve Mirası, Editör Halil Çetin Lokman Erdemir, Cilt 1, Çanakkale Valiliği Yayınları, İstanbul, 2015.

KOLOĞLU, Orhan:

“Mısır Esir Kamplarındaki Türklerin Gazetesi Badiye ve Esaret Albümü”, Tarih ve Toplum Dergisi, Cilt 4, No 199, Temmuz 2000.

KOLOĞLU, Orhan:

“Thomas Edward Lawrence”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 27, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı, 2003.

KUTAY, Cemal:

Birinci Dünya Harbinde Teşkilat-ı Mahsusa ve Hayber’de Türk Cengi, Ercan Matbaası, İstanbul, 1962.

KUTAY, Cemal:

Siyasi Mahkûmlar Adası:                 Malta,    Tarih

Yayınları, İstanbul, 1963.

Lütfullahoğlu:

“Asya Taburu-Türkiyeni Saklau Yulında İdil- Ural Türk-Tatarları”, Yanğa Milli Yul, sayı 12, 1931.

M. Bahaeddin:

“Esir”, Yeni Türkçe Lügat, İstanbul, [t.y.].


 

Mazhar Osman:

Akıl Hastalıkları, Kader Matbaası, İstanbul, 1935, s. 366.

Mazhar Osman:

Tababeti Ruhiye, Kader Matbaası, İstanbul, 1941, s. 250, 268.

Mehmet Ali:

“Cihan Harbi’nde Postalar”, Posta ve Telgraf Mecmuası, Sayı:196, Ağustos 1333.

Mehmed Salahi:

“Esir”, Kamus-i Osmani, İstanbul, 1329.

Mehmet Nuri,

“Birinci Dünya Savaşı’nda Bir Erin Hatıraları: Büyük Bozgun”, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı 2, Mart 1970.

METİN, Hüseyin:

Kıbrıs Tarihine Toplu Bir Bakış, Lefkoşa, 1959.

Molla Ekmel:

“İngilizlerin İdama Mahkûm Ettiği Türk Ajanı”, Türk Dünyası, 1 Ağustos 1950.

Muallim Ömer Naci:

“Esir”, Lügat-i Naci, İstanbul, 1310.

Mülazım Mehmet Sinan:

Harp Hatıralarım: Çanakkale-Irak-Kafkas Cephesi, Haz. Hasan Babacan, Servet Avşar, Muharrem Bayar, Ankar, Vadi, 2006.

MÜMTAZ, Hüseyin:

“Bir mülazım-ı evvelin Harb ve Esaret Günleri: İmparatorluktan Cumhuriyet’e Bir Ömür”, Tarih ve Medeniyet, Sayı 3, Ağustos-Eylül 1996.

NESİM, Ali:

“Bir Kalebend”, Yeni Kıbrıs, Lefkoşa, Nisan 1989.

NESİM, Ali:

“İmam Mustafa Nuri Efendi,” Yeni Kıbrıs, Lefkoşa, Nisan 1990.


 

NESİM, Ali:

“Kıbrıs Türklerinde Atatürk ve İlke ve İnkılâpları”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 14, Cilt 5, Mart 1989.

Nazım Şakir:

Emraz-ı Asabiye Dersleri, Kader Matbaası, 1340.

NOYAN, Abdulkadir:

“Vitaminsizlik                Hastalıkları:     Ordu      ve

Memleketimizdeki Durumu”, Anadolu Kliniği 11, 1944.

OKAY, M. Orhan:

Bir Başka İstanbul, Kubbealtı, İstanbul, 2002.

ORBAY, Rauf:

Cehennem Değirmeni: Siyasi Hatıratım, Cilt 1, İstanbul, Emre, 1993.

ORTAYLI, İlber:

“Hilafet Nasıl kaldırıldı?”, Popüler Tarih, Sayı 12, s 52-57, Mayıs 2001.

ÖZALP, Ömer Hakan:

Mehmet               Ubeydullah   Efendi’nin    Malta

Afganistan ve İran Hatıraları, İstanbul, Dergâh yayınları, 2002.

ÖZDEMİR, Mehmet:

“Kurtuluş Savaşı'nda Bir Diplomasi Zaferi: İstanbul'un               Teslim     Alınması”,    Türkler

Ansiklopedisi, Editör H Celal Güzel K Çiçek, S Koca, Ankara, 2002, Yeni Türkiye Yayınları, Cilt 16, 2002.

ÖZEL, Ahmet:

“Esir”, Cilt 11, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 1995.

ÖZDEN, Neşe:

“Ankara               İtirafnamesi   Sonrasında                              İngiliz

Değerlendirmesi”, Türkler Ansiklopedisi, Cilt 16, Editör H Celal Güzel K Çiçek, S Koca, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002.


 

Bolvadinli Mehmet Sinan Bey’in Harp Hatıraları, Haz. Hasan Babacan, Servet Avşar, Muharrem Bayar, Türkiye İş Bankası, İstanbul, 2011.

Çanakkale'den Hicaz’a: Harp Hatıraları, Kayseri Valiliği İl Kültür Müdürlüğü, Kayseri, 1992.

“Knockaloe Esir Kampı; Uzaklarda Bir Türk şehitliği”, Popüler Tarih, Sayı 50, s 40-41, Ekim 2004.

“Uzaklarda Bir Türk şehitliği”, Popüler Tarih, Sayı 50, s 40-41, Ekim 2004.

Kurtuluş Savaşı İstihbaratı’nda Askeri Polis Teşkilatı, Genelkurmay Başkanlığı, Ankara, 1992.

Tüfek Omza: Balkan Savaşı’ndan Kurtuluş Savaşı’na Ateş Hattında Bir Ömür, Haz. Orhan Peker, Hilal Akkartal, İstanbul, Doğan Kitap, 2009.

Adventures in the Near East, London, 1923.

Harp Hatıralarım: Birinci Dünya Harbi, Cilt 4, İstanbul, Nehir Yayınları, 1991.

Kıbrıs’ta                            Varoluş             Mücadelemiz

Şehitliklerimiz ve Anıtlarımız, İstanbul, 1990.

“Pellagra”, Ceride-i Tıbbiye-i Askeriye, Cilt 49, 1920.

Sami Ahmed:

Magaso’da Toprağa Verilen Şehitlerimiz, Mağusa, 1964.

SAYIL, Altay:

“1914-1918 Birinci Dünya Savaşı Sırasında Mağusa’da Esir Türk Askerleri”, Kıbrıs Mektubu, Cilt 15, No 3, Kıbrıs, Mayıs-Haziran 2002.

SEREN, Necmi:

“Yılların Ötesinden Okul, Askerlik ve Esirlik Hatıraları”, Tarih ve Edebiyat Mecmuası, Sayı 7, s 75-79, Temmuz 1982.

SELEK, Sabahattin:

Anadolu İhtilali, Cilt 2, İstanbul, Örgün

Yayınlar, 1981.

SELEK, Sabahattin:

Millî Mücadele I: Anadolu İhtilali, İstanbul, [y.y.], 1963.

Şemseddin Sami:

“Esir”, Kamus-ı Türkî, İstanbul, 1317.

SEYHUN, Mehmet Arif,

Katıldığım Dört Savaş ve Yaşam Öyküm, Haz.                      Müşerref   Seyhun,   Ankara,                      Kültür

bakanlığı, 2000.

SORGUÇ, İbrahim:

Bu Defa Niçin Harp Edeceğimi Biliyorum: Filistin Cephesi ve İstiklal Savaşı Anıları, Ed. Emre Yalçın, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010.

SORGUÇ, İbrahim:

Yd. P. Tğm. İbrahim Sorguç’un Anıları İstiklal Harbi Hatıratı: Kaybolan Filistin, Haz. Erdoğan Sorguç, İzmir, İzmir Yayıncılık ve Tanıtım Hizmetleri, 1995.

SOYSAL, Şükrü Nail:

Esaretten Zafere: Uşaklı Bir Muharip Gazi Nail’in (Soysal) Birinci Dünya Savaşı ve Millî


 

 

Mücadele Dönemi Hatıraları, Haz. Barış Metin, İstanbul, AKY, 2012.

ŞİMŞİR, Bilal N.:

Malta Sürgünleri, İstanbul, Bilgi Yayınevi, 1976.

ŞİMŞİR, Bilal:

İngiliz Belgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e, İstanbul, 1989.

TAŞKIRAN, Cemalettin:

Ana Ben Ölmedim Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Esirleri, İş Bankası, İstanbul, 2001.

Taşköprülü Mehmet Efendi:

Irak Cephesi’nden Burmaya Savaşın ve Esaretin Günlüğü, Haz. Mesut Uyar, Ahmet Özcan, İstanbul, Türkiye İs Bankası Kültür Yayınları, 2015.

TOPCAN, Ahmet Sami:

“Birinci Cihan Savaşı Esnasında Mağusa Esir Kamplarında Kalan Türk Askeri Esirleri Hakkında Kısa Bilgiler”, Güvenlik Kuvvetleri Dergisi, Lefkoşa, Mart 1990, Sayı 10.

TOWNSHEND, Charles F.:

Esir İngiliz Generalin Kaleminden Kûtü'l- Amare Zaferi Irak Seferi ve Esaret,Çev Recep Ahıskalı, İstanbul, Yedi Tepe, 2007.

TOYNBE, Arnold J.:

Western Question in Greece and Turkey: A Study in the Contact of Civilitions, London, Constable and Company Ltd., 1922.

TÜTÜNCÜ, Mustafa:

Hatıra Defteri, Haz. Abdülkadir Ozulu, Çorum, Lider Matbaacılık, 2006.

TÜTÜNCÜ, Mehmet:

“Malta Türk Şehitliği”, 100 Yılında Birinci

Dünya Savaşı ve Mirası”, Savaş Tarihi


 

 

Araştırmaları Uluslararası Kongresi, Editör Halil Çetin Lokman Erdemir, Çanakkale, 2015.

UZMAN, Mazhar Osman:

Psychiatria, Kader Basımevi, İstanbul, 1994, s. 173-175.

UZMAN, Mazhar Osman,

“Türkler           Mütereddimi”,  Sıhhi                           Hitabeler,

İstanbul, Mahmut Bey Matbaası, 1915.

VANTHOLF, Uğur:

“Esir Türk Askerleri Denizaşırı Ülkelere Nasıl Götürüldüler, Çanakkale 1915, Yıl 2, Sayı 5, Nisan 2010

WOOD, Erward J.:

“The Etimology of Pellagra from the Stand point of a Defiency Disease”, Transactions of the Royal Society of Tropical Medicine and Hygiene, Volume 14, No 1, May 21st 1920.

WOODCOCK, H M:

“Helm in the Infectionand Pellagra”, The Lancet, 7 Ağustos, 1920.

WEST, Margery:

Island at War: The Remarkable Role Played by the Small Manx Nation in the Great War 1914-1918, Laxey, Western Book, 1986.

YANIKDAĞ, Yücel:

Millete Deva Olmak: Osmanlı Savaş Esirleri Tıp ve Milliyetçilik 1914-1939, Çeviren Nurettin Elhüseyni, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2014.

YATAK, Süleyman:

“Fahrettin Paşa Maddesi”, İslam Ansiklopedisi, Cilt 12, Türk Diyanet Vakfı, İstanbul, 1995.

YOLDAŞ, Cemil Zeki:

Kendi Kaleminden Teğmen Cemil Zeki (Yoldaş) Anılar-Mektuplar, Haz. Engin Berber, İstanbul, Arba Yayınları, 1994.

Ali Galip Yoluç’un Hatıraları: Çanakkale, Filistin, Kurtuluş Savaşı, Haz. Bünyamin Nami Tonka, Çanakkale, Çanakkale Basın Yayın, 2013.

EKLER

EK 1: Çıplak Türk askerleri Mısır kamplarında temizlik diyerek  için kuvette zorla yıkatılırken Avustralyalı askerler izliyorlar. (Kaynak:  Avustralya Milli Arşivi,

http://cas.awm.gov.au/item/P03137.002.)

EK 2: Mısır kamplarında Türk esirleri tarafından yapılan Yılan figürü. (Kaynak:

Avustralya Milli Arşivi, http://cas.awm.gov.au/item/REL/00574)

Ek 3: 1915’de Çanakkale’de esir düşen Türk askerleri. (Kaynak: İ.B.B. Atatürk

Kitaplığı Sayısal Arşiv ve e-Kaynaklar, Krt_011687.)

Ek 4: Maadi kampında İngiliz Hükumetinin Türk esirlere tütün ve sigara ikramı sonrası çekilen fotoğraf. (Kaynak: Genelkurmay, ATASE Arşivi, BDHK. 3437/23; TNA, FO. 383/345.)

Ek 5: 1914-1918 Selanik Dudular Türk ve Bulgar Esir kampı. (Kaynak: Comite

International De La Croix-Rouge, V-P-HIST-00370-04, public.)

Ek 6: Türk siperlerine teslim olmaları için atılan propaganda kağıtlarına bir örnek. (Kaynak: BOA, DH. EUM. 6. ŞB., 55/38.)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ek 7: Türk savaş esirlerinin esir kamplarına nakilleri esnasında Bağdat tren istasyonundan bir sahne. İngiliz birliklerinin kontrolü altında olan istasyonda boyunlarından zincirlenmiş Türk esirler trene binmek üzereler. Yatak takımlarını ve kişisel eşyalarını taşımaktadırlar. (Kaynak: South Bend News-Times, December 24, 1919, Mornıng Edition, s. 1.)

Ek 8: Mısır-ı Cedid kampından yazılan bir mektup. (Kaynak: Türk Kızılayı Arşivi, 778/208.)

Ek 9: Mısır kamplarından dönen esirlerin kamplarda göz hastalıklarına yakalandıklarına dair rapor. (Kaynak: Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK. 82/10.)

Ek 10: Çanakkale ve Mısır’da esir edilen Türk askerlerine yapılan kötü muamele
dair belge. (Kaynak: BOA, HR. SYS., 2189/3.)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ek 11: Hindistan kamplarında Türk esirlerin çalıştırılmasına dair bir belge. (Kaynak.

TNA, FO. 383/345.)

ÖZGEÇMİŞ

Vedsat Tüfekçi, 1973 yılında Karabük’te doğdu. İlk orta lise öğrenimini Karabük’te tamamladı. 1998 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesin Tarih bölümünden mezun oldu. İstanbul’un değişik yerlerinde ve ayrıca Kırgızistan ve Moldova’da öğretmenlik yaptı. Halen Almanya’da Türkçe ve Türk Kültürü öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Kırgızistan Slav Üniversitesinde 2 yıl Rusça eğitimi aldı. İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsünde “Millî Mücadele ve Türk Musevileri” konulu yüksek lisansını tamamladıktan sonra aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsünde doktora çalışmalarına başladı.



[1] Türk Kızılayı Arşivi, 778/32.

[2] TNA, FO., 383/232.

[3] BOA, HR. SYS., 2255/19.

[4] C G1 A 17-07, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve.

[5] BOA, HR. MA., 1229/103’den aktaran Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi, II, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:131, İstanbul, 2013, s. 136-137.

[6] TNA, FO., 383/223.

[7] BOA, HR. SYS., 2239/3.

[8] BOA, HR. HMŞ. İŞO., 43/23.

[9] BOA, HR. SYS., 2238/7.

[10] Queenslander (Brisbane, Qld: 1866- 1939), 9 October 1915, s. 38.

[11] BOA, HR. SYS., 2189/4: HR. SYS., 2189/5; HR. SYS., 2239/3.

[12] BOA, HR. SYS., 2237/2.

[13] TNA, FO., 383/102.

[14] TNA, FO., 383/223.

[15] TNA, FO., 383/102; CO., 323/679.

[16] TNA, FO., 383/229.

[17] TNA, FO., 383/223.

[18] TNA, FO., 383/223.

[19] TNA, FO., 383/223.

[20] TNA, FO., 383/223.

[21] TNA, FO., 383/223.

[22] TNA, FO., 383/226.

[23] The Times, 23 March 1916, s. 10.

[24] Burlington weekly Free Press, May 11, 1916, s. 13.

[25] Evening Public Ledger, 3 May1916, s. 3; Mercury (Hobart, Tas.: 1860 - 1954), 4 May 1916, s.

5.

[27] BOA, HR. SYS., 2237/3; TNA, FO., 383/226.

[28] BOA, HR. SYS., 2237/3; TNA, FO., 383/226.

[29] BOA, HR. SYS., 2237/3.

[30] BOA, HR. SYS., 2237/3.

[31] TNA, FO., 383/235.

[32] TNA, FO., 383/226.

[33] TNA, FO., 383/226.

[34] TNA, FO., 383/332.

[35] C G1 A 17-07, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve; Northern Star (Lismore, NSW : 1876 - 1954), 14 October 1916, s. 5.

[36] BOA, HR. SYS., 2245/36.

[37] BOA, HR. SYS., 2237/5; TNA, FO., 383/226.

[38] BOA, HR. SYS., 2237/5; TNA, FO., 383/226.

[39] BOA, HR. SYS., 2200/62.

[40] TNA, FO., 383/226.

[41] TNA, FO., 383/223.

[42] BOA, HR. SYS., 2237/2; HR. SYS., 2237/5.

[43] C G1 A 17-07, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve.

[44] TNA, FO., 383/236.

[45] TNA, FO., 383/338.

[46] TNA, FO., 383/223.

[47] C G1 A 17-07, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve.

[48] TNA, FO., 383/223.

[49] C G1 A 17-07, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve.

[50] TNA, FO., 383/336.

[51] BOA, HR. SYS., 2202/88; HR. SYS., 2202/89; HR. SYS., 2202/103; HR. SYS., 2202/104; C G1 A 17-07, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve.

[52] BOA, HR. SYS., 2200/62; TNA, FO., 383/333.

[53] BOA, HR. SYS., 2200/62; TNA, FO., 383/333.

[54] TNA, FO., 383/338.

[55] C G1 A 17-07, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve.

[56] TNA, FO., 383/339.

[57] TNA, FO., 383/352.

[58] BOA, HR. SYS., 2224/36; HR. SYS., 2232/17; TNA, FO., 383/338.

[59] TNA, FO., 383/338.

[60] Camperdown Chronicle (Vic.: 1877- 1954), 29 March 1917, s. 1.

[61] Camperdown Chronicle (Vic.: 1877- 1954), 29 March 1917, s. 1.

[62] BOA, HR. SYS., 2201/5.

[63] TNA, FO., 383/333.

[64] BOA, HR. SYS., 2201/1.

[65] TNA, FO., 383/452.

[66] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 88.

[67] Türk Kızılayı Arşivi, 778/208.

[68] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 37/6.

[69] BOA, HR. SYS.. 2224/40.

[70] TNA, FO., 383/338.

[71] BOA, HR. SYS., 2251/0.

[72] TNA, FO., 383/338.

[73] TNA, FO., 383/338.

[74] BOA, HR. SYS., 2225/22.

[75] TNA, ADM., 116/1565.

[76] TNA, FO., 383/333.

[77] TNA, FO., 383/333.

[78] tna, FO., 383/338; C G1 C 08-01, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve.

[79] BOA, HR. SYS., 2225/50.

[80] TNA, ADM., 116/1565.

[81] TNA, ADM., 116/1565; TNA, FO., 383/338.

[82] TNA, FO., 383/338.

[83] TNA, FO., 383/337.

[84] TNA, ADM., 116/1565.

[85] The Times, 28 August 1917, s. 5.

[86] TNA, FO., 383/338.

[87] C G1 A 17-07, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve.

[88] Kalgoorlie Miner (WA: 1895- 1950), 15 August 1917, s. 5.

[89] TNA, FO., 383/341.

[90] TNA, FO., 383/338.

[91] TNA, FO., 383/338.

[92] TNA, FO., 383/338.

[93] TNA, FO., 383/338.

[94] BOA, HR. SYS., 2241/2.

[95] BOA, HR. SYS., 2238/5; HR. SYS., 2238/6.

[96] TNA, FO., 383/338; ADM., 116/1565.

[97] TNA, FO., 383/338.

[98] TNA, FO., 383/338.

[99] BOA, HR. SYS., 2204/9.

[100] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 50/39.

[101] BOA, HR. SYS., 2201/16; HR. SYS., 2203/54; TNA, FO., 383/233; FO., 383/340.

[102] BOA, MV., 223/191.

[103] TNA, ADM., 116/1565.

[104] TNA, FO., 383/341.

[105] TNA, FO., 383/344.

[106] BOA, HR. SYS., 2238/81; HR. SYS., 2241/1; HR. SYS., 2245/8; TNA, FO., 383/344.

[107] BOA, HR. SYS., 2238/81; HR., SYS. 2241/1; HR. SYS., 2245/8; TNA, FO., 383/344.

[108] BOA, HR. SYS., 2238/81; HR., SYS. 2241/1; HR. SYS., 2245/8; TNA, FO., 383/344.

[109] BOA, HR. SYS., 2241/2.

[110] TNA, FO., 383/338.

[111] TNA, FO., 383/338.

[112] TNA, FO., 383/344; TNA, CAB., 24/144/19.

[113] The Times, 27 November 1917, s. 3.

[114] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 84/29; HR. SYS., 2241/2; HR. SYS., 2241/4; HR. SYS., 2241/5; TNA,

FO., 383/344.

[115] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 84/29; HR. SYS., 2241/2; HR. SYS., 2241/4; HR. SYS., 2241/5; TNA, FO,. 383/344.

[116] BOA, HR. SYS., 2241/4.

[117] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/452.

[118] TNA, FO., 383/342.

[119] TNA, FO., 383/344.

[120] The Times, 20 November 1917, s. 8.

[121] Atina eski elçisi Ahmed Muhtar Bey’e günlük 200 ve diğerlerine yüzer İsviçre frangı verilmesi ve heyete yolculuk için ayrıca harcırah uygun görülmüştür. Ayrıca 18 Aralık 1917’de 14 günlük yevmiye verilmiştir. Geri kalan günler için bitmiş masraflar ve dönüş masraflarına karşılık olmak üzere 20 Aralık 1917’de Bern Elçiliğine Muhtar Bey’e verilmek üzere avans olarak 10.000 franka karşılık 653 lira 9 kuruş Maliye Nezaretinden gönderilmiştir. Ayrıca İngilizler ile yapılan antlaşmadan sonra Fransızlar ile yapılan müzakerelerin uzun sürmesi sonucu Muhtar Bey Ocak 1918’de 20.000 frank ek ödenek istemiştir. Bkz. BOA, HR. SYS., 2241/2; HR. SYS., 2241/4; HR. SYS., 2241/6; HR. SYS., 2241/7.

[122] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; HR. SYS., 2241/2; HR. SYS., 2243/2; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457; FO., 383/344.

[123] TNA, FO., 383/344.

[124] TNA, FO., 383/344.

[125] BOA, HR. SYS., 2241/2.

[126] BOA, HR. SYS., 2245/9; HR. SYS., 2244/61; The Times, 5 December 1917, s. 7.

[127] BOA, HR. SYS., 2241/3.

[128] BOA, HR. SYS., 2241/3.

[129] BOA, HR. SYS., 2241/3; The Times, 20 December 1917, s. 5.

[130] BOA, HR. SYS., 2241/3.

[131] BOA, HR. SYS., 2241/3.

[132] BOA, HR. SYS., 2241/3.

[133] İngiltere ile imzalanan anlaşma diğer ülkelerde bulunan esirlerin mübadelesi de hızlandırmıştır. Bern’de bulunan Fransız elçisi, İsviçre Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla Osmanlı Devleti’ne aynı tarzda bir anlaşma imzalamaya hazır olduğunu bildirmiştir. Müzakereler sonuç vermiş ve 23 Mart 1918’de Bern’de savaş ve sivil esirlerin evlerine dönmelerine dair bir anlaşma imzalanmıştır. İsviçre Hariciye Nazırı Edward’ın başkanlığında 14 Şubat- 23 Mart 1918 tarihleri arasında Bern’de toplanan konferansa Osmanlı delegesi olarak Muhtar Bey ve Albay Ziya Beyler katılmıştır. Fransızlarla imzalanan anlaşma İngilizlerle imzalanan anlaşmaya benzerdir. Bkz. BOA, HR. SYS., 2241/6; DH. EUM. 5. ŞB., 85/64; İ. DUİT., 35/8.

[134] BOA, HR. SYS,. 2241/5; HR. SYS., 2242/4; HR. SYS., 2243/2; TheTimes, 31 December 1917, s. 5.

[135] The Times, 24 April 1918, s. 5; Mesut Çapa, a.g.e., s. 112.

[136] BOA, HR. SYS., 2241/9.

[137] Yenigün, 18 Kasım 1918, s. 2; Yenigün, 18 Kasım 1918, s. 2.

[138] Ahmet Altınay, a.g.e., s. 50.

[139] Ulvi Keser, a.g.e., s. 10.

[140] The Times, 25 April 1918, s. 10.

[141] BOA, HR. SYS., 2241/6; HR. SYS., 2241/9; HR. SYS., 2242/4; HR. SYS., 2246/7; DH. EUM. 5. ŞB., 85/41; MV., 249/5.

[142] BOA, HR. SYS., 2242/1.

[143] BOA, HR. SYS., 2242/4.

[144] The Times, 15 January 1918, s. 8.

[145] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, İstanbul (Dersaadet), Askeri Matbaane, 1334, s. 3-4; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, London, Stationery Office, 1918, s. 1, 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/41; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; CO., 323/457; Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 2469/330; BDHK., 2480/395.

[146] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 4-5; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 2; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 383/457.

[147] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 4-5; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 2; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. SYS., 2242/3; HR. SYS., 2242/4; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 383/457; FO., 383/452.

[148] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 5-6; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 2; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.

[149] TNA, FO., 383/457.                                    .

[150] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 5-6; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 2; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.

[151] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/452.

[152] Bern İtilafnamesi hemen uygulanmaya başlanmış, uygulama aşamasında çeviri kaynaklı bazı yanlış anlaşılmalar olmuş ve düzenlemelere gidilmiştir. Şöyle ki Bern İtilafnamesi’nin 7. maddesinin (c) paragrafında “eczacılar” kelimesi “farmasötik kimyacı” şeklinde çevrilmiştir. Bu aslında doğru çeviri olabilir ama bunun uygulanması imkansızdır. Öncelikle sağlık ve veteriner subayları arasında ayrım yapılması istenmektedir. Fransa’daki Uzman O’Reilly bu kelimeyi öncekini ima eder şekilde “eczacılar” olarak geçirmiştir. Eğer bu çevirinin geçerli kalmasına izin verilirse anlaşma ile birlikte doktorların geri gönderilmesi, farmasötik kimyacılar geri gönderilmesi için ayrı bir tutanak hazırlanması gerekecektir. Türklerin bu kelimeyi ordunun veya donanmanın sağlık subaylarından başkalarını temsil etmesi için kullanmayı düşünmeyecekleri öngörülmüştür. Madde Türkler tarafından önerildiğinde General Belfield bunun yersiz olduğunu düşünmüş, ancak metne eklenmesine rıza göstermiştir. “Eczacılar” kelimesinin anlamı meselesi tam olarak gündeme getirilmemiş ve kimyacılar dışında her anlama geleceği tahmin edilmemiştir. Savaş Merkezinin görüşüne göre kimyacıların da sıhhi personele dahil edilmesini görüşü ileri sürülmüştür. Buna karşın söz konusu kimyacılar yalnızca askeri kimyacılar olarak ve sivilleri dahil etmeyecek şekilde anlaşılması gereklidir. Bkz. TNA, FO., 383/457.

[153] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 6-7; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. SYS., 2242/4; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457; FO., 383/452.

[154] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 7; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; BOA, DUİT., 35/8; BOA, HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; TNA, CO., 323/784; TNA, FO., 323/457; BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/452.

[155] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 8-9; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.

[156] Bern Konferansı sonrası Aralık ayı sonunda Bern Elçisi Fuat Bey ile Osmanlı Hükümeti arasında anlaşma metni üzerinde değerlendirmeler yapılmıştır. Mukavelenin 8. maddesinin (f) fıkrasında Eyüb Sabri, Zinnun ve Reşid Sadi beylerin anlaşma hükümlerine göre tehir edilmeksizin serbest bırakılacağı bildirilmişti. 31 Aralık 1917 tarihli yazının 5. maddesinde ilk mübadele edilecek malul esir kafilesinde bu kişilerin bulunacağı tekrar beyan edilmişti. Eyüb Sabri Bey’in kara yolu ile sevkine imkân olmadığından gemilerin güvenliği temin edildiğine dair haberin İngiltere’ye ulaşmasını müteakip İskenderiye’de sevke hazır bir halde bulundurulan esir kafilesi ve doktorlarla beraber Eyüb Sabri ve Zinnun beyler yola çıkacak, Kuşadası’nda Osmanlı görevlilerine teslim edilecekti. Ayrıca yine 8. maddeye göre 17 ile 50 yaş arasında yani askerlik döneminde bulunan sivil esirler, karşılıklı olarak düzenlenecek listelere göre diplomasi yoluyla yapılacak anlaşmalar gereğince başa baş mübadele edilecekti. Bkz. BOA, HR. SYS. 2241/7.   .

[157] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 9-11; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.

[158] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 11; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO.,, 323/457.

[159] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/452.

[160] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 12; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.

[161] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 13; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; BOA, DH.

EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. SYS., 2242/4; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457; FO., 383/452.

[162] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 13-14; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT,. 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.

[163] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/452.

[164] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 14-15; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.

[165] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 15; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.

[166] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 16; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.

[167] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 16-17; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO,. 323/784; FO., 323/457.

[168] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 17; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.

[169] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; BOA, DUİT., 35/8; BOA, HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; TNA, CO., 323/784; TNA, FO., 323/457.  .

[170] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 17; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.

[171] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 17-18; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 10-11; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; DH. EUM. 5. ŞB., 85/88; DUİT., 35/8; HR. TO., 547/80; TNA, ADM., 116/1565; CO., 323/784; FO., 323/457.

[172] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 19; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 11-12; TNA, FO., 383/457; CO., 323/484; ADM., 116/1565.

[173] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 19; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 11-12; TNA, FO., 383/457; CO., 323/484; ADM., 116/1565.

[174] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 19-20; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians; TNA, FO., 383/457; CO., 323/484; ADM., 116/1565.

[175] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 20; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, s. 11-12; TNA, FO., 383/457; CO., 323/484; ADM., 116/1565.

[176] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/452.

[177] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, s. 20; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians; TNA, FO., 383/457; CO., 323/484; ADM., 116/1565.

[178] Savaş Esirleri ile Sivil Esirlere dair İngilizlere Hükûmeti ile Osmanlı Hükûmeti Arasındaki İmzalanan İtilafname, İstanbul (Dersaadet), Askeri Matbaane, 1334, s. 20-21; Agreement between the British and Ottoman Governments Respecting Prisoners of War and Civilians, London, Stationery Office, 1918, s. 11-12; BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO. 383/452.

[179] BOA, HR. SYS., 2242/4.

[180] BOA, HR. SYS., 2242/4.

[181] The Times, 1 January 1918, s. 5.

[182] TNA, FO., 383/457.

[183] TNA, FO., 383/457.

[184] BOA, DUİT., 35/8.

[185] BOA, DUİT., 35/8.

[186] BOA, DUİT., 35/8.

[187] BOA, DUİT., 35/8.

[188] BOA, DUİT., 35/8.

[189] BOA, DUİT., 35/8; HR. SYS., 2242/1.

[190] BOA, DUİT., 35/8.

[191] TNA, FO., 383/457.

[192] BOA, HR. SYS., 2241/2; İ. DUİT., 35/8.

[193] BOA, HR. SYS., 2242/4.

[194] BOA, HR. SYS., 2242/2.

[195] BOA, HR. SYS., 2230/88.

[196] BOA, DH. EUM., 85/73.

[197] BOA, HR. SYS., 2242/4.

[198] BOA, HR. SYS., 2246/48; MV., 212/227; TNA, FO., 383/461.

[199] BOA, HR. SYS., 2242/4; HR. SYS., 2242/5.

[200] BOA, HR. SYS., 2241/7; DH. EUM., 85/88.

[201] BOA, DH. EUM., 65/41.

[202] BOA, HR. SYS., 2242/4.

[203] BOA, HR. SYS., 2242/1; HR. SYS., 2242/3; HR. SYS., 2242/4.

[204] BOA, HR. SYS., 2242/4; HR. SYS., 2224/36; DH. EUM., 67/15; TNA, FO., 383/338.

[205] Tercüman-ı Hakikat, 22 Ağustos 1918, s. 4; Tercüman-ı Hakikat, 25 Ağustos 1918, s. 4; Vakit, 26 Ağustos 1918, s. 3.

[206] The Times, 6 August 1918, s. 5.

[207] TNA, FO., 383/457.

[208] TNA, FO., 383/457.

[209] TNA, FO., 383/457.

[210] TNA, FO., 383/457.

[211] BOA, HR. SYS., 2242/4.

[212] BOA, HR. SYS., 2241/2.

[213] TNA, FO., 383/453.

[214] C G1 C 08-02, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve.

[215] C G1 C 08-02, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve.

[216] BOA, HR. SYS., 2242/4; DH. EUM., 86/45.

[217] Morning Bulletin (Rockhampton, Qld.: 1878- 1954), 10 September 1918, s. 5.

[218] The Times, 11 September 1918, s. 11.

[219] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/72; HR. SYS., 2242/2.

[220] BOA, HR. SYS., 2238/6; HR. SYS., 2238/.

[221] BOA, HR. SYS., 2242/2.

[222] Kalgoorlie Miner (WA: 1895-1950), 21 October 1918, s. 3.

[223] BOA, HR. SYS., 2242/4.

[224] BOA, HR. MTV., 768/30; BOA, HR. MA., 1228/43’den aktaran Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi, II, Çanakkale Muharebeleri I, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:131, İstanbul, 2013, s. 263.

[225] BOA, HR. SYS., 2242/4.

[226] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 608/114.

[227] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 1/98.

[228] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 86/55.

[229] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 206/137.

[230] Heyete, göreve giderken bir aylık yevmiye verilmiştir. Bir aylık yevmiyeleri olan 15.000 frank ile masraf olarak takriben 5.000 frank ve toplamda 25.000 frank heyet tarafından istenmiştir. Heyete masraflar için Harbiye Nezareti tarafından 10.000 franka mukabil 653 lira 59 kuruş Bern Elçiliği’ne telgraf pusulasıyla 14 Şubat 1918’de gönderilmiştir. Verilecek ödeneğin Meclis-i Vükelaca karar altına alınması gereklidir. Muhtar Bey’in bir süre daha Bern’de kalmayacağının anlaşılması sebebiyle bu konuda alınacak karar Maliye Nezaretine bildirilmiştir. O ana kadar ödenen ödenek tam olarak yeterli geldiğinden başkaca gönderilmesine gerek görülmemişti. Buna rağmen heyetin dönüşünde mahsup edilmek üzere bir miktar ödenek gönderilmesi 24 Ocak 1918’de Maliye Nezaretinden sorulmuştur. Maliye Nezaretince heyet için tahsisat kalmadığı bildirilmiştir. Heyete seferberlik tahsisatından 10.000 frank verilmesi Meclis-i Vükelaca 31 Ocak 1918’de münasip görülmüştür. Bkz. BOA, HR. SYS., 2241/7.

[231] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.

[232] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/1.

[233] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/138.

[234] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.

[235] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/155.

[236] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/44.

[237] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/134.

[238] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.

[239] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/143.

[240] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/39.

[241] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13; İHK., 96/141.

[242] Emin Çöl, a.g.e., s. 123-135.

[243] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 37/3.

[244] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 182/53.

[245] TNA, FO., 383/535.

[246] BOA, HR. SYS., 2208/77.

[247] BOA, HR. SYS., 2242/3

[248] BOA, HR. SYS., 2210/51.

[249] BOA, HR. SYS., 2210/8.

[250] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/28.

[251] TNA, FO., 383/223.

[252] BOA, HR. SYS., 2210/38.

[253] TNA, FO., 608/273.

[254] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 165/42; İHK., 242/77.

[255] TNA, T., 160/95.

[256] TNA, T., 160/95.

[257] TNA, FO., 383/535.

[258] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/13; İHK., K 30/46.

[259] BOA, HR. SYS., 2209/65.

[260] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/31.

[261] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/31.

[262] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/32; İHK., 100/38; İHK., 236/182.

[263] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/32; İHK., 100/38; İHK., 236/182.

[264] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 293/95.

[265] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 117/43; İHK., 117/54. İHK., 331/148; TNA, FO., 608/614; FO., 383/223; FO., 371/5143.

[266] TNA, FO., 608/614; FO., 383/223; FO., 371/5143.

[267] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/119.

[268] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/33.

[269] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/33.

[270] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/43; İHK., 237/70.

[271] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/43; İHK., 237/70.

[272] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 97/73.

[273] 6. Tümen’in eski komutanı Albay İsmail Hakkı Bey şartlı tahliyede olup ulaşılabilir konumdadır. Bkz. TNA, FO., 608/614; FO., 608/614; FO., 383/223; FO., 371/5143.

[274] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/47.

[275] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/47.

[276] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/53.

[277] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 117/40; İHK., 117/45

[278] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/56.

[279] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 117/66.

[280] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 117/46. İHK., 117/66.

[281] TNA, FO., 608/614; FO., 383/223; FO., 371/5143.

[282] TNA, FO., 371/5143.

[283] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/32; İHK., 100/38.

[284] BOA, HR. SYS.,                2218/45; HR. SYS.,            2219/35; Osmanlı Belgelerinde Çanakkale

Muharebeleri II, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:73, Ankara, 2005, s. 223-224.

[285] TNA, FO., 383/226.

[286] TNA, FO., 383/235.

[287] BOA, HR. SYS., 2158/4.

[288] BOA, HR. SYS., 2245/27; HR. SYS., 2245/2; TNA, FO., 383/344.

[289] TNA, FO., 383/344.

[290] BOA, HR. SYS., 2241/7.

[291] BOA, HR. SYS., 2241/7.

[292] BOA, HR. SYS., 2206/63; HR. SYS., 2237/; TNA, FO., 383/457.

[293] TNA, FO., 383/457.

[294] TNA, FO., 383/457; FO., 383/452.

[295] BOA, HR. SYS., 2240/1.

[296] TNA, ADM., 116/1565.

[297] C G1 C 08-02, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve.

[298] BOA, HR. SYS., 2241/6.

[299] West Australian (Perth, WA: 1879-1954), 6 May 1918, s. 4.

[300] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/452; FO., 383/461.

[301] TNA, FO., 383/457.

[302] New-York Tribune, 16 June 1918, s. 2.

[303] BOA, HR. SYS., 2242/4; DH. EUM. 5. ŞB., 85/18; DH. EUM., 85/44.

[304] TNA, FO., 383/452.

[305] BOA, HR. SYS., 2209/3.

[306] BOA, HR. SYS., 2206/63; TNA, FO., 383/369.

[307] BOA, HR. SYS., 2242/4.

[308] BOA, HR. SYS., 2242/4.

[309] BOA, HR. SYS., 2242/3.

[310] Mesut Çapa, a.g.e., s. 112.

[311] BOA, HR. SYS., 2242/5.

[312] BOA, HR. SYS., 2242/5.

[313] BOA, HR. SYS., 2242/4; TNA, FO., 383/457.

[314] BOA, HR. SYS., 2242/5.

[315] Yenigün, 1 Kasım 1918, s. 2; Yenigün, 19 Kasım 1918, s. 2; Yenigün, 24 Kasım 1918, s. 2.

[316] Tercüman-ı Hakikat, 30 Kasım 1918, s. 2; Vakit, 1 Aralık 1918, s. 2.

[317] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/68; İHK., 123/69; İHK., 123/70.

[318] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/86.

[319] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/25.

[320] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.

[321] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., K 127/2.

[322] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/94.

[323] BOA, HR. SYS., 2209/13; Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/94; İHK., 37/3.

[324] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/96; İHK., K 123/104; İHK., 123/105; İHK., 188/29.

[325] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/96; İHK., K 123/104; İHK., 123/105; İHK., 188/29.

[326] TNA, FO., 608/114.

[327] TNA, FO., 383/528.

[328] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 169/71.

[329] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/10.

[330] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/23.

[331] TNA, FO., 608/114.

[332] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/36.

[333] BOA, HR. SYS., 2242/3.

[334] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 177/72; İHK., 177/80.

[335] BOA, DH. EUM. SSM., 37/130; BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 37/131.

[336] BOA, HR. SYS., 2210/38.

[337] İhtiyat Zabiti Mehmet, a.g.e., s. 268-271.

[338] TNA, FO., 608/114; FO., 383/223; FO., 371/5143.

[339] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK.,100/33.

[340] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13.

[341] The Times, 05 November 1919, s. 12.

[342] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 53/125.

[343] The Times, 3 December 1919, s. 11.

[344] TNA, FO. 383/223; FO. 608/614.

[345] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları: Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 141-142.

[346] Vakit, 02.09.1919, s. 1.

[347] C G1 C 08-02, Comite International De La Croix-Rouge, Geneve.

[348] Evening Star, 11 January 1920, s. 20.

[349] Register (Adelaide SA: 1901- 1929), 1 January 1920, s. 9.

[350] Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 318/33.

[351] TNA, FO., 371/5143.

[352] Hidayet Özköka.g.e., s. 61-63.

[353] Statistics of the Military Effort of The British Empire during the Great war 1914-1920, s. 638.

[354] Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, 28/23.

[355] TNA, FO., 371/5143.

[356] TNA, FO., 371/5143.

[357] The Times, 15 July 1920, s. 13.

[358] Hüseyin Mümtaz, a.g.m., s. 32.

[359] Necmi Seren, a.g.m., s. 78-80.

[360] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları: Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 125-138.

[361] Eyüb Sabri Akgöl, a.g.e., s. 85-88.

[362] TNA, FO., 383/505.

[363] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/128.

[364] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 96/129.

[365] Eyüb Sabri Akgöl, a.g.e., s. 85-86.

[366] Eyüb Sabri Akgöl, a.g.e., s. 85-88.

[367] İbrahim Arıkan, a.g.e., s. 261-263.

[368] Hidayet Özkök, a.g.e., s. 61-63.

[369] Hüseyin Fehmi Genişol, a.g.e., s. 155-159,

[370] İbrahim Sorguç, a.g.e., s. 49.

[371] Hüseyin Aydın, a.g.e., s. 45-47.

[372] Hasan Remzi Fertan, a.g.e., s. 5, 86-89.

[373] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları: Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 95-97.

[374] a.g.e., s. 25-26.

[375] Ahmet Altınay, a.g.e., s. 49-52, 57-60, 78-126.

[376] Muhittin Erev, a.g.m., s. 57.

[377] Sokrat İncesu, a.g.e., s. 336-337.

[378] Rapports : Sur Leur Inspection des Camps de Prisonniers Turcs en France, en Corse et en Egypte : Documents Publies A L'occasion de la Guerre 1914-1917, s. 67.

[379] Ulvi Keser, a.g.e., s. 10.

[380] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 1715/2.

[381] Great Falls Tribune, 8 November 1921, s. 11.

[382] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 82/7.

[383] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 65/45.

[384] TNA, FO., 383/88.

[385] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 90/33.

[386] BOA, HR. SYS., 2241/8.

[387] BOA, HR. SYS., 2242/3.

[388] BOA, HR. SYS., 2241/9.

[389] Genelkurmay ATASE Arşivi, BDHK., 4609/13’den aktaran Cemalettin Taşkıran, a.g.e., s. 135­136.

[390] TNA, FO., 383/339.

[391] TNA, FO., 383/535.

[392] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 85/48.

[393] TNA, FO., 371/5143.

[394] Hüseyin Fehmi Genişol, a.g.e., s. 159-165.

[395] TNA, FO., 371/5143.

[396] TNA, FO., 371/5143.

[397] Great Falls Daily Tribune, 3 September 1920, s. 1.

[398] Hüseyin Fehmi Genişol, a.g.e., s. 137-141.

[399] a.g.e., s. 141-142.

[400] a.g.e., s. 109-110, 117-118.

[401] a.g.e., s. 142-151.

[402] Tahsin İybar, a.g.e., s. 113-114.

[403] Nurettin Peker, a.g.e., s. 221-226.

[404] Muhittin Erev, a.g.m., s. 56-57.

[405] Muhittin Erev, a.g.m., s. 57.

[406] a.g.m., s. 57.

[407] Mustafa Tütüncü, a.g.e., s. 72-74.

[408] Mustafa Tütüncü, a.g.e., s. 72-74.

[409] Ulvi Keser, “Kıbrıs’ta Çanakkale’nin Bilinmeyen Kahramanları; Karakol (Caraolos) Esir Kampı ve Türk Savaş Esirleri”, a.g.e., s. 479-480.

[410] Ahmed Sami, a.g.e., s. 2-3; Hüseyin Metin, a.g.e., s. 241.

[411] Doğruyol Gazetesi, 19 Ocak 1920; Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları: Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 141-142; Ulvi Keser, Kıbrıs 1914-1923 Fransız Ermeni Kampları İngiliz Esir Kampları ve Atatürkçü Kıbrıs Türkü, s. 193; Ahmet Gazioğlu, a.g.m., s. 1497-1498.

[412] Rapport : Sur Leurs Visites aux Prisonniers de Guerre en Grece a Salonique en Macedoine et en Serbie: Documents publies A L'occasion de la Guerre 1914-1919, s. 42.

[413] Mehmet Nuri, a.g.m., s. 68-72.

[414] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları: Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 39-41.

[415] The Times, 5 November 1919, s. 12.

[416] The Times, 5 December 1919, s. 11.

[417] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., K 123/89.

[418] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., K 286/79; İHK., 293/85.

[419] “İngiliz Selanik Kuvvetleri Savaş Günlüğü, Cilt 1, Savaş Esirleri Kampı”, TNA, WO., 95/4945.

[420] TNA, FO., 286/784.

[421] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 10, İçtima Senesi 2, 28 Mayıs 1337 (1921), s. 328-329.

[422] Rahmi Doğanay, “Millî Mücadele’de Türk- İngiliz Esir Değişimi”, 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı:7, Samsun, Aralık 1999, s. 30.

[423] TNA, CAB., 24/127/71; Gotthard Jaesche, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri II, Çev. Cemal Köprülü, Ankara, Cumhuriyet, 2001, s. 136.

[424] TNA, CAB., 24/127/71; Gotthard Jaesche, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri II, Çev. Cemal Köprülü, Ankara, Cumhuriyet, 2001, s. 136.

[425] Kemal Atatürk, Nutuk, Cilt II, 1920-1927, İstanbul, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1969, s. 577-588; Bilâl N. Şimşir, a.g.e., s. 351

[426] TNA, CAB., 24/127/71; Gotthard Jaesche, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri II, Çev. Cemal Köprülü, Ankara, Cumhuriyet, 2001, s. 136.

[427] The Times, 14 June 1921, s. 9.

[428] The Times, 6 July 1921, s. 12.

[429] The Times, 28 June 1921, s. 9.

[430] Mehmet Özdemir, “Kurtuluş Savaşı'nda Bir Diplomasi Zaferi: İstanbul'un Teslim Alınması”, Türkler Ansiklopedisi, Editör H. Celal Güzel K. Çiçek, S. Koca, Ankara, 2002, Yeni Türkiye Yayınları, Cilt 16, 2002, s. 453-454.

[431] Kızılaycı Hamid Bey’in Özel Arşivi, 210, 1405, 1414, 1656; Bilâl N. Şimşir, a.g.e., s. 391; Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, Cilt 2, İstanbul, Örgün Yayınlar, 1981, s. 658,

[432] Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtları, Devre 1I, Cilt 2, İçtima 2, 29 Eylül 1337 (1921), s. 242-245.

[433] Kızılaycı Hamid Bey’in Özel Arşivi, 210, 1405, 1414, 1656; The Times, 5 October 1921, s. 10; The Times, 6 October 1921, s. 11.

[434] West Australian (Perth, WA: 1879- 1954), 21 June 1921, s. 7.

[435] Kızılaycı Hamid Bey’in Özel Arşivi, 210, 1405, 1414, 1656; Kemal ATATÜRK, Nutuk, Cilt 2, 1920-1927, İstanbul, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1969, s. 587-588.

[436] Kızılaycı Hamid Bey’in Özel Arşivi, 210, 1405, 1414, 1656.

[437] Kızılaycı Hamid Bey’in Özel Arşivi, 210, 1405, 1414, 1656; Cemal Kutay, a.g.e., s. 404.

[438] Neşe Özden, “Ankara İtirafnamesi Sonrasında İngiliz Değerlendirmesi”, Türkler Ansiklopedisi, Cilt 16, Editör H. Celal Güzel K. Çiçek, S. Koca, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 548.

[439] Kızılaycı Hamid Bey’in Özel Arşivi, 210, 1405, 1414, 1656; “Osmanlı-Fransız-İngiliz Esirlerinin Mübadelesi”, Hilal-ı Ahmer Mecmuası, 15 Teşrinisani 1921, Sayı 3, s. 82.

[440] A. Rawlinson, Adventures in the Near East, London, 1923, s. 317

[441] Raporun ve mübadelenin detayı için bkz. “Osmanlı ve İngiliz Esirlerinin Mübadelesi”, Hilal-ı Ahmer Mecmuası, 15 Kânunuevvel 1921, Sayı 4, s. 81-83; “Türk İngiliz Esir Değişimi”, Hilal-ı Ahmer Mecmuası,                                      15 Kânunuevvel 1921, Sayı 4, s. 77; “Osmanlı-Fransız-İngiliz Esirlerinin

Mübadelesi”, Hilal-ı Ahmer Mecmuası, 15 Teşrinisani 1921, Sayı 3, s. 82; The Times, 26 October 1921, s.11; Bilal Şimşir, İngiliz Belgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e, İstanbul, 1989, s. 85.

[442] New-York Tribune, 7 November 1921, s. 9.

[443] The Times, 11 Novermber 1921, s.14.

[444] BCA., 30.18.1.1. 3/35/4.

[445] TNA, CAB., 23/8/5.

[446] Vakit, 27 Ekim 1918, s. 2; Yenigün, 29 Ekim 1918, s. 2; Vakit, 30 Ekim 1918, s. 2.

[447] TNA, FO., 383/474.

[448] Alexandria Gazette, 1 November 1918, s. 4.

[449] Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni: Siyasi Hatıratım, Cilt 1, İstanbul, Emre, 1993, s.102-103.

[450] Nihat Erim, a.g.e., s. 599-600.

[451] BOA, DH. MB. HPS., 79/39; BEO. 4552/341369.

[452]Albuquerque Morning Journal, 2 November 1918, s. 1; Alexandria Gazette, 1 November 1918, s. 4. Arizona Republican, 2 November 1918, s. 1; Evening Star, 2 November 1918, s. 5; Daily capital Journal, 2 November 1918, s. 1; Northern Territory Times and Gazette (Darwin, NT: 1873- 1927), 9 November 1918, s. 26; The Times, 2 November 1918, s. 7; Nihat Erim, a.g.e., s. 522­524.

[453] Nihat Erim, a.g.e., s. 599-600.

[454] Nihat Erim, a.g.e., s. 598-599.

[455] Nihat Erim, a.g.e., s. 599-600.

[456] Nihat Erim, a.g.e., s. 599-600.

[457] Nihat Erima.g.e., s. 599-600.

[458] BOA, HR. SYS., 2209/49; TNA, FO., 608/614.

[459] BOA, HR. SYS., 2248/67; HR. SYS., 2248/82; TNA, FO., 383/345.

[460] TNA, FO., 371/5143.

[461] a.g.e., s. 10.

[462] TNA, FO., 371/5143.

[463] Ulvi Keser, a.g.e., s. 10.

[464] a.g.e., s. 10.

[465] TNA, FO., 371/5143.

[466] Barrier Miner (Broken Hill, NSW: 1888-1954), 11 October 1919, s. 3.

[467] BCA., 30.10.0.055/363/12.

[468] Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtları, Devre 1, Cilt 4, İçtima Senesi 3, 22 Eylül 1339 (1923), s. 261-263.

[469] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 12, İçtima Senesi 2, 26 Kanunusani 1341 (1925), s. 329-331.

[470] BOA, HR. İM., 113/4.

[471] Türk Kızılayı Arşivi, 1363/5.

[472] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 15, İçtima Senesi 2, 17 Mart 1341 (1925), s. 537.

[473] BCA., 30.10.0.0,6/32/1.

[474] BCA., 30.10.0.0,6/32/1.

[475] BCA., 30.10.0.0, 6/32/1.

[476] Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 2, İçtima Senesi 2, 28 Şubat 1331 (1915), s. 371­372.

[477] Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 2, İçtima Senesi 2, 29 Şubat 1331 (1915), s. 405­406.

[478] Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 1, İçtima Senesi 4, 15 Kanunisani 1334 (1918), s. 242-243.

[479] Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre 3, Cilt 2, İçtima Senesi 4, 28 Mart 1334 (1918), s. 343-345.

[480] BCA., 30.10.0.0 6/32/1; 30.10.0.0 55/363/12.

[481] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 12, İçtima Senesi 2, 26 Kanunusani 1341 (1925), s. 329-331.

[482] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 15, İçtima Senesi 2, 28 Şubat 1341 (1925), s. 36; Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 22, İçtima Senesi 3, 28 Şubat 1926, s. Ek 23; Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 13, İçtima Senesi 2, 31 Kanunusani 1340 (1924), s. 649; Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 7/1, İçtima Senesi 2, 16 Mart 1340 (1924), s. 771.

[483] BOA, HR. SYS., 2618/23.

[484] “Akhisar'dan Manisa'ya gelen 250 esirimizin Yunanlılarca Yenihan'da tutuklandığını”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivi, 28/11.

[485] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 117/67.

[486] “Selimiye Kışlası'nda dolaşan Mısır'dan gelen Türk esirlerinin isyan ettiğini”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivi, 28/0.

[487] “İstanbul'da Selimiye Kışlası'nda Memleketlerine Gönderilmek Üzere Bekleyen 5.000 Kadar Ar”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, Kutu:28, Dosya:24.

[488] New-York Tribune, 7 May 1920, s. 2.

[489] Birinci Dünya Savaşı sırasında gerçekleşen Bolşevik ihtilali sebebiyle Rusya, kendi derdine düşmüştü ve ellerindeki esirlerin ihtiyacını karşılamak bir yana, bu esirleri geri gönderecek imkana da sahip değildi. Japonya, Rusya’daki siyasi karışıklığı fırsat bilerek Sibirya’yı işgal etmiş, bu bölgedeki esirleri kontrolü altına almıştı. Japonlar masrafları Osmanlı Devleti tarafından karşılanmak üzere esirleri İstanbul’a ulaştırmayı kabul etmiş, Osmanlı Devleti de bedelini Osmanlı Bankası aracılığıyla İngiltere üzerinden göndermiştir. Ancak İngilizler, Türk esirlerin Türkiye'ye geldikleri takdirde İtilaf Devletlerime karşı kullanılabileceği gerekçesiyle işi sürüncemede bırakmıştır.1.000 fazla esir taşıyan Japon gemisi 3 Nisan 1921'de Akdeniz’e gelmiştir. Binlerce kilometre uzaklıktan ülkeye döndüklerini düşünen esirler burada büyük bir hayat kırıklığına uğramıştır. Gemi, 5 Nisan 1921 günü Midilli Adası önlerinde Yunan kuvvetleri tarafından durdurulmuştur. Yunanlılar, vapurda bulunan esirlerin tamamının kendilerine teslim edilmesini istemiş, Japon kaptanın izin vermesi üzerine 1.000’den fazla esir gemide çok az yiyecek ve içecekle 7 aydan fazla zaman geçirmek zorunda kalmıştır. Bu süreçte esirler gerek iaşe ve gerek iskân hususunda çok fazla müşkilata maruz bırakılmıştır. Hariciye Nezareti 17 Aralık 1921 tarihinde Kızılayca gereğinin yapılmasını talimatını vermiş, Cemiyet-i Akvamın da teşebbüsüyle Kızılhaç devreye sokulmuş ve bir Kızılhaç yetkilisi Yunanistan ile Osmanlı Devleti arasında arabuluculuk yapmak için önce İstanbul’a sonra Atina’ya gitmiştir. Yapılan görüşmeler sonucunda evine dönecek esirlerinin gerek Kuva-yı Milliye ordusunda ve gerek düşman herhangi bir teşkilatın hizmetinde ve yardımında görevlendirilemeyeceğine dair Osmanlı Hükümetinden kesin bir teminat istenmiştir. Cemiyet-i Akcam, Temmuz 1921’de aldığı kararla hasta, yaralı ve yaşlıların gemiden ayrılmasına izin vermiştir. Midilli’den ayrılan gemi Pire’ye daha sonra Akdeniz’de küçük ve sürgünlerin gönderildiği bir ada olan Azinora'ya getirilmiştir. Pek çok esir 8 aydan fazla süre içinde yetersiz beslenme ve hastalıklardan dolayı hayatını kaybetmiştir. Esirler uzun süre sonrasında ancak Haziran 1922’de İstanbul’a dönebilmiştir. Vapurda Kızılay heyeti reisi sıfatıyla Ali Macid Bey bulunmuştur. Bkz. Kızılaycı Hamid Bey’in Özel Arşivi, 247, 936, 1134, 2017, 2018.

[490] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 117/67; İHK., 117/72.

[491] İbrahim Arıkan, a.g.e., s. 264-267.

[492] Hidayet Özkök, a.g.e., s. 63-68.

[493] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları: Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 66-68.

[494] Mustafa Tütüncü, a.g.e., s. 74-78.

[495] Hüseyin Aydın, a.g.e., s. 45-47.

[496] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları: Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 66-68.

[497] a.g.e., s. 121-123.

[498] a.g.e., s. 125-138.

[499] Hüseyin Fehmi Genişol, a.g.e., s. 159-165.

[500] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 3, İçtima Senesi 1, 6 Eylül 1336 (1920), s. 587.

[501] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 177/97.

[502] Albuquerque Morning Journal., 14 March 1921, s. 5.

[503] Hüseyin Aydın, a.g.e., s. 45-47; Emin Çöl, a.g.e., s. 8-9, 123-135; Mustafa Tütüncü, a.g.e., s. 74­78.

[504] BOA, DH. EUM. MEM., 111/78.

[505] BOA, DH. MB. HPS., 165/72.

[506] Hidayet Özkök, a.g.e., s. 63-68.

[507] Emin Çöl, a.g.e., s. 8-9, 123-135.

2642 İbrahim Arıkan, a.g.e., s. 264-267.

[509] Ahmet Altınay, a.g.e., s. 57-60, 138-140.

[510] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 3, İçtima Senesi 1, 22 Teşrinisani 1337 (1921), s. 368-369.

[511] BOA, DH. İUM., 19/1.

[512] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 21, İçtima Senesi 3, 13 Kanunusani 1326 (1921), s. 126.

[513] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 14, İçtima Senesi 2, 16 Şubat 1341 (1925), s. 49-50.

[514] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 123/104.

[515] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 172/44.

[516] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 172/29.

[517] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 100/32.

[518] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 139/87.

[519] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 305/56.

[520] BOA, HR. İM., 13/14.

[521] BOA, MV., 223/1.

[522] BOA, ŞD., 2846/17.

[523] İsmail Ateş’in yazılı beyanı. Vedat Tüfekçi Hususi Arşivi.

[524] İbrahim Uğurlu’nun torunu İbrahim Uğurlu’nun beyanı. Vedat Tüfekçi Hususi Arşivi.

[525] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 50/43.

[526] Nurettin Peker, a.g.e., s. 13-17.

[527] Doğumunun 100. Yılında Atatürk’ün Silah Arkadaşları: Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, s. 25-26.

[528] Cemil Zeki Yoldaş, a.g.e., s. 12-14, 27.

[529] Arnold J. Toynbe, Western Question in Greece and Turkey: A Study in the Contact of Civilitions, London, Constable and Company Ltd., 1922, s. 256.

[530] BOA, HR. SYS., 2209/49.

[531] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 52/4.

[532] Genelkurmay ATASE Arşivi, İHK., 61/82.

[533] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 7, İçtima Senesi 1, 10 Kanunusani 1337 (1921), s. 243-247.

[534] “Hindistan'da Türk Esirleri Arasında Kalan ve Onlarla Birlikle İstanbul'a Dönmüş Olan Taliboğlu Ali Efendi'nin Durumunun Şüpheli Görüldüğüne Dair”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivi, 61/85.

[535] Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre 2, Cilt 3, İçtima Senesi 1, 25 Eylül 1339 (1923), s. 240-241.

[536] “Mısır'daki Müslüman esirleri Kuva-yı Milliye aleyhine tahrik etmek üzere, Ferid Hükümeti tarafından teşkil edilerek Mısır'a sevk olunan Köse Muhiddin Heyetine Dair”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivi, 69/(1) 30.

[537] Türk Kızılayı Arşivi, 1361/60

[538] Mardinli Üç Esir Bacanak, s. 29-39.

[539] Ulvi Keser, a.g.e., s. 99. Dipnot; Hamit Pehlivanlı, Kurtuluş Savaşı İstihbaratı’nda Askeri Polis Teşkilatı, Genelkurmay Başkanlığı, Ankara, 1992, S. 143-146.

[540] BOA, HR. SYS., 2255/12.

[541] BOA, HR. SYS., 2255/11; HR. SYS., 2255/12.

[542] BOA, HR. SYS.,2193/35; HR. SYS., 2193/38.

[543] BOA, HR. SYS., 2193/:45; HR. SYS., 2193/47.

[544] BOA, HR. SYS., 2193/54.

[545] BOA, HR. SYS., 2193/ 58; HR. SYS., 2194/1; HR. SYS., 2194/118; HR. SYS., 2194/126.

[546] BOA, HR. SYS., 2194/34, HR. SYS., 2194/44; HR. SYS., 2213/3; HR. SYS., 2255./50.

[547] BOA, HR. SYS., 2194/56, HR. SYS., 2194/61, HR. SYS., 2194/67; HR. SYS.,2196/13.

[548] BOA, HR. SYS., 2195/18; HR. SYS., 2195/24; HR. SYS., 2195/64; HR. SYS., 2255/46; HR. SYS., 2255/57; HR. SYS., 2255/66.

[549] BOA, HR. SYS., 2196/19; HR. SYS., 2196/29; HR. SYS., 2196/56; HR. SYS., 2197/1; HR. SYS., 2197/18; HR. SYS., 2197/23; HR. SYS., 2197/25; HR. SYS., 2197/28; HR. SYS., 2197/32; HR. SYS., 2197/37; HR. SYS., 2197/59; HR. SYS., 2198/6; HR. SYS., 2198/620; HR. SYS., 2198/630; HR. SYS., 2198/658; HR. SYS., 2200/10; HR. SYS., 2200/17; HR. SYS., 2221/21; HR. SYS., 2256/3; HR. SYS., 2256/4; HR. SYS., 2256/12; HR. SYS., 2256/17; HR. SYS., 2256/18; HR. SYS., 2256/28; HR. SYS., 2257/23; HR. SYS., 2257/33; HR. SYS., 2236/06; HR. SYS., 2238/6; HR. SYS., 2258/5; HR. SYS., 2258/28; HR. SYS., 2258/38; HR. SYS., 2258/44.

[550] BOA, HR. SYS., 2199/6; HR. SYS., 2199/7; HR. SYS., 2199/10; HR. SYS., 2199/11; HR. SYS., 2199/33; HR. SYS., 2199/49; HR. SYS., 2199/55; HR. SYS., 2201/6; HR. SYS. 2201/39; HR. SYS., 2235/01; HR. SYS., 2237/2; HR. SYS., 2237/3; HR. SYS., 2234/6; HR. SYS., 2244/29.

[551] BOA, DH. EUM., 37/6; DH. EUM., 43/ 27; HR. SYS., 2200/50; HR. SYS., 2201/1; HR. SYS., 2201/5; HR. SYS., 2201/12; HR. SYS., 2201/14; HR. SYS., 2201/20; HR. SYS., 2201/28; HR. SYS., 2201/39; HR. SYS., 2201/50; HR. SYS., 2201/61; HR. SYS., 2201/67; HR. SYS., 2202/29; HR. SYS., 2202/36; HR. SYS., 2202/40; HR. SYS., 2202/50; HR. SYS., 2202/61; HR. SYS., 2203/7; HR. SYS., 2203/22; HR. SYS., 2203/24; HR. SYS., 2203/31; HR. SYS., 2203/34; HR. SYS., 2203/35; HR. SYS., 2203/39; HR. SYS., 2203/51; HR. SYS., 2205/69; HR. SYS., 2021/02; HR. SYS., 2235/3; HR. SYS., 2238/6; HR. SYS., 2241/2; HR. SYS., 2241/3; HR. SYS., 2248/30; HR. SYS., 2248/57; HR. SYS., 2248/69; HR. SYS., 2248/91; HR. SYS., 2260/24; HR. SYS., 2260/48; HR. SYS., 2260/64; HR. SYS., 2158/:4; HR. SYS., 2261/31; HR. İM., 80/40.

[552] BOA, HR. SYS., 2202/ 51.

[553] BOA, HR. SYS., 2204/9; HR. SYS., 2204/33; HR. SYS., 2204/41.

[554] BOA, HR. SYS., 2204/9.

[555] BOA, HR. SYS., 2189/6.

[556] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 85/40; HR. SYS., 2204/24; HR. SYS., 2204/33; HR. SYS., 2204/38; HR. SYS., 2204/39; HR. SYS., 2204/49; HR. SYS., 2204/56; HR. SYS., 2204/60; HR. SYS., 2204/69; 2 HR. SYS., 204/84; HR. SYS., 2204/90; HR. SYS., 2205/14; HR. SYS., 2205/18; HR. SYS., 2205/28, HR. SYS., 2205/32; HR. SYS., 2205/50; HR. SYS., 2205/52; HR. SYS., 2205/57 HR. SYS., 2205/59; HR. SYS., 72205/1; HR. SYS., 2206/1; HR. SYS., 2206/2; HR. SYS., 2206/3; HR.          SYS., 2206/17;                                                   HR.   SYS., 2206/21;       HR.          SYS., 2206/22; HR. SYS., 2206/2;       HR.                                               SYS.,

2206/31; HR. SYS., 2206/36; HR. SYS., 2206/48; HR. SYS., 2206/51; HR. SYS., 2206/55; HR. SYS., 2206/68; HR. SYS., 2207/ 4; HR. SYS., 2207/10; HR. SYS., 2207/31; HR. SYS., 2207/37; HR.                   SYS.,          2207/50;              HR.   SYS., 2207/54;     HR.   SYS.,   2208/2; HR. SYS., 2208/23;          HR.   SYS.,

2208/26; HR. SYS., 2208/27; HR. SYS., 2208/28; HR. SYS., 2208/29; HR. SYS., 2208/213; HR. SYS., 2208/216; HR. SYS., 2208/221; HR. SYS., 2208/223; HR. SYS., 2208/241; HR. SYS., 2208/256; HR. SYS., 2212/31; HR. SYS., 2228/69; HR. SYS., 2228/6974; HR. SYS., 2241/7; HR. SYS., 2251/ 60; HR. SYS., 2248/91; HR. SYS., 2242/2; HR. SYS., 22424.

[557] BOA, HR. SYS., 2208/6; HR. SYS., 2208/52; HR. SYS., 2208/7; HR. SYS., 2208/89 HR. SYS., 2208/90; HR. SYS., 2209/3; HR. SYS., 2209/8; HR. SYS., 2209/9; HR. SYS., 2209/29; HR. SYS., 2209/36; HR. SYS., 2209/83; HR. SYS., 2209/92; HR. SYS., 2210/7; HR. SYS., 2210/31; HR. SYS., 2210/42; HR. SYS., 2210/47; HR. SYS., 2210/75; HR. SYS., 2210/78; HR. SYS., 2210/79; HR. SYS., 2211/8; HR. SYS., 2211/15; HR. SYS., 2211/18; HR. SYS., 2255/ 77.

[558] BOA, DH. EUM. 5. ŞB., 84/56.

[559] BOA, HR. SYS., 2211/29; HR. SYS., 2211/35; HR. SYS., 2211/37; HR. SYS., 2211/46; HR. SYS., 2211/50; HR. SYS., 2211/51; HR. SYS., 2211/55; HR. SYS., 2211/57; HR. SYS., 2211/59;


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar