Print Friendly and PDF

BACK İN TOWN YENİDEN ŞEHİRDE (1996)...GEORGE CARLİN

Bunlarada Bakarsınız

 


Yönetmen: Rocco Urbisci      

Ülke: ABD

Tür: Belgesel | Komedi

Vizyon Tarihi: 11 Mart 1996 (ABD)

Süre: 60 dakika

Dil: İngilizce

Senaryo: George Carlin         

Yapımcılar: Brenda Carlin | George Carlin | Jerry Hamza

 

SHOW’UNDAN  BAZI BÖLÜMLER

KÜRTAJ

Neden kürtaja karşı olan insanların çoğu normalde "çakmak" istemeyeceğiniz türden insanlardır?  Bu muhafazakarlar da az değiller değil mi? 

Hep doğmamışın peşindeler.  Doğmamış için her şeyi yaparlar ancak bir kere doğdun mu adını bile anmazlar.  Doğum öncesi muhafazakarları döllenmeden 9. aya kadar fetüsle kafayı bozmuşlardır.  Doğumdan sonrasını ise bilmek istemezler.  Hatta duymak bile istemezler. 

Hiçbir şey.  Ne yeni doğan bakımı, ne günlük bakım ne okul yemeği, ne yemek kuponları, ne refah hiçbir şey.  Eğer doğum öncesiysen iyisin.  Eğer okul öncesiysen boku yedin.  Boku yedin.  Muhafazakarların umurunda olmazsın ta ki askerlik çağına gelene dek.  İşte o zaman yine iyisin.  Aradıkları şey tam da sensin. 

Muhafazakarlar yaşayan bebekler ister ki onları ölü askerlere çevirebilsinler. 

KÜRTAJ KARŞITLIĞI. 

Kürtaj karşıtlığı.  Bu insanlar kürtaj karşıtı falan değiller doktorları öldürüyorlar.  Ne biçim kürtaj karşıtlığı bu?  Ya bir fetüsü kurtarmak için ellerinden geleni yaparlar fakat bu fetüs büyüyüp doktor olur ve onu öldürmek zorunda kalırlarsa ne olacak?  Bunlar kürtaj karşıtı değiller.  Ne olduklarını biliyor musunuz? 

Kadın karşıtılar.  Bu kadar basit.  Kadın karşıtı. Onlardan hoşlanmıyorlar.  Kadınlardan hoşlanmıyorlar.  İnandıkları şey, kadının birincil rolünün devlet için damızlık işlevini yerine getirmesi olduğu.  Kürtaj karşıtlığı.  Bu beyaz kürtaj karşıtı kadınların rahimlerine siyahi fetüslerin nakledilmesi için gönüllü olduklarına pek rastlamazsınız değil mi?  Hayır. Sürüyle uyuşturucu bağımlılarının çocuklarını evlat edindiklerine de denk gelmezsiniz.  Hayır. Bu ancak İsa'nın yapabileceği bir şey.  Tabii yine görmezsiniz...  Görmezsiniz bu kürtaj karşıtı tiplerin kendilerini gaz yağına batırıp ateşe verdiklerini.  Bilirsiniz, vicdanen kendilerini dine adamış Güney Vietnamlı insanlar nasıl hayvani bir gösteri yapılacağını biliyorlar değil mi? 

Nasıl taşaklı protesto yapılır biliyorlar.  Kendini ateşe vermek!  Haydi bakalım ahlak haçlıları biraz duman görelim içinizdeki ateşi karşılayacak türden. 

Akımda başka bir soru daha var.  Nasıl oluyor da, konu bizken kürtaj deniyor ancak konu bir tavuksa, omlet deniyor? 

Ne?  Birden bire tavuklardan çok daha iyi mi olduk?  Bu ne zaman oldu da tavukları iyilik sıralamasında geçtik?  Bana tavuklardan daha iyi olduğumuza dair altı neden sayın.  Gördünüz mü, kimse sayamıyor.  Neden biliyor musunuz?  Çünkü tavuklar iyi insanlardır.  Tavukları uyuşturucu çeteleriyle takılırken görmezsiniz değil mi?  Bir tavuğun herifin tekini sandalyeye bağlayıp taşaklarına elektrik verdiğini görmezsiniz değil mi?  En son ne zaman bir tavuğun eve gelip dişisinin ağzını burnunu kırdığını duydunuz?  Duymazsınız çünkü tavuklar iyi insanlardır.  Peki, şu kürtaj bokuna geri dönelim. 

Yeni soru; FETÜS BİR İNSAN MIDIR? 

Esas soru buymuş gibi görünüyor.  Eğer fetüs bir insan ise nasıl oluyor da nüfus sayımında sayılmıyorlar?  Eğer fetüs bir insan ise nasıl oluyor da bir düşük gerçekleştiğinde fetüse cenaze düzenlenmiyor?  Eğer fetüs bir insan ise neden insanlar "iki çocuğumuz var bir tane de yolda" yerine "üç çocuğumuz var" demiyorlar?  İnsanlar "hayat ana rahmine düşme ile başlar" diyor ben ise hayat bir milyar yıl önce başladı ve bu devam eden bir süreçtir diyorum.  Devam eden, öylece ileriye doğru yuvarlanan.  Yuvarlanan.  Yuvarlanan.  İleriye yuvarlanan.  Ne var biliyor musunuz?  Dinleyin, bundan daha gerisine de bakılabilir.  Karbon atomlarından ne haber? 

İnsan hayatı karbonsuz var olamaz yani o zaman şöyle dememiz belki de mümkün:  "Bütün bu kömürleri yakmamalıyız."  Sadece bu kürtaj karşıtı savlar içinde biraz tutarlılık arıyorum.  En üşütük tipler size hayatın döllenmede başladığını söylerler.  Döllenme, spermin yumurtayı döllemesidir.  Genellikle erkeğin şöyle demesinden kısa süre sonra gerçekleşir:  "Ah tatlım, tam geri çekilecektim ki telefon çaldı ve beni şaşırttı." 

DÖLLENME. 

Fakat yumurta döllense bile rahime ulaşması altı ila yedi gün sürer ve ardından hamilelik başlar.  Ama birçok yumurta buraya kadar gelemez.  Kadınların döllenmiş yumurtalarının %80'i durulanır ve vücuttan dışarı atılır şu malum "enfes" birkaç günde.  Sonları hijyenik pedler olur ancak yine de bunlar döllenmiş yumurtalardır.  Yani temelde bu kürtaj karşıtı tipler bize diyorlar ki bir kereden fazla adet görmüş her kadın bir seri katildir. 

TUTARLILIK. 

Tutarlılık.  Gerçekten ciddi olmak istiyorsanız devletin bir suçluyu idam edişini izleyen bu kürtaj karşıtlarından bir herifin donuna boşaldığında ziyan olan spermlerini ne yapacaksınız?  Adamın biri şurada duruyor ve slip donu küçük Vinnie'ler ve Debbie'ler ile dolu ancak adama kimse bir şey söylemiyor.  Bütün boşalmalara bir isim koymaya gerek yok ki.  Şimdi tutarlılıktan bahsederken Katolikler -ki ben de kendimi bilene kadar onlardan biriydim-...  Katolikler...  Katolikler ve diğer Hıristiyanlar kürtaja karşılar ve aynı zamanda eşcinsellere de karşılar.  Peki, kim eşcinsellerden daha az kürtaj yaptırır ki? 

Şu insanları İsa aşkına bir rahat bırakın anasını satayım.  Elinizde hiç kürtaj yaptırmayacak koca bir grup insan var ve Katolikler ile Hıristiyanlar bunları bir kenara atıyor.  Halbuki onları müttefikleriniz olarak düşünebilirdiniz.  Gidin dinlerde biraz tutarlılık arayın.  Bu arada, Katoliklerden bahsetmişken New York kardinali John O'Connor ve diğer bazı kardinal ve piskoposlar ilk hamileliklerini ve ilk doğum sancılarını yaşadıklarında ve minimum gelir ile birkaç çocuk yetiştirdiklerinde kürtaj hakkında ne diyeceklerini gerçekten duymak isterim.  Eminim ilginç olacaktır ve aynı zamanda aydınlatıcı da fakat fakat bu arada yapmaları gereken diğer şey de bu bekâret yemini etmiş papazlara ellerini papaz yardımcısı çocuklardan uzak tutmalarını söylemek.  Ellerine hakim ol papaz efendi tamam mı? Çünkü İsa "çocukların bana gelmelerine engel olmayın" dediğinde kastettiği şey bu değildi!  Bu kürtaj karşıtı insanlara ne diyorum biliyor musunuz?  Diyorum ki "hey hey eğer bir fetüsün bir kadından daha değerli olduğunu düşünüyorsan bir fetüse donundaki bok lekelerini temizlettirmeye çalış.  Maaşı yevmiyesi olmadan."  Kürtajı kurallar dahilinde düşünmelerini söylüyorum.  Biyolojik kurallar dahilinde.  Fakat bu kürtaj tartışmasını ne kadar dinlerseniz o kadar "yaşamın kutsallığı" kalıbını duyarsınız.  Evet duydunuz, "yaşamın kutsallığı".  İnanıyor musunuz?  Bana göre bir mana ifade etmiyor.  Demek istediğim, yaşam kutsal mı? 

Kim söyledi?  Tanrı mı? 

Eğer tarih okuduysanız, ölüm sebeplerinin en başında gelenlerden birinin tanrı adına diyerek olduğunun farkındasınızdır."  Bu binlerce yıldır böyle.  Hindular, Müslümanlar, Museviler, Hıristiyanlar dönem dönem birbirlerini öldürürler çünkü tanrı onlara bunun iyi bir fikir olduğunu söylemiştir.  "Tanrı'nın Kılıcı", "Kurban'ın Kanı" "intikam benim olacak". Milyonlarca ölü…………. 

Milyonlarca ölü ………….ve tüm yaptıkları tanrı sorusuna yanlış cevap vermekti.

Tanrıya inanıyor musun? 

Hayır.  Bum... öldü.  Tanrıya inanıyor musun?  Evet.  Benim tanrıma inanıyor musun?  Hayır.  Bum... öldü. 

Benim tanrımın kudreti seninkinden daha büyük.  Binlerce yıldır...  Binlerce yıldır ve en iyi savaşlar da bunlar.  En kanlı ve en gaddar savaşlar dini nefret üzerine kuruludur ve bana göre hava hoş.  Ne zaman bir avuç "kutsal" insan birbirini öldürmek istese, o zaman ben mutlu bir adamım.  Ama bana bu "yaşamın kutsallığı" bokunu yedirmeye çalışmayın.  Öyle bir şey gerçek olsa bile bunun tanrıdan geldiğini düşünmüyorum.  Yaşamın kutsallığı nereden geldi biliyor musunuz? 

BİZ UYDURDUK.  PEKİ NEDEN?  ÇÜNKÜ YAŞIYORUZ.  BENCİLLİKTEN.  Yaşayan insanların yaşamın kutsallığı fikrini yüceltme konusunda yoğun bir ilgisi vardır.  Abbott ve Costello’nun etrafta dolaşıp bu muhabbeti yaptıklarını görmüyorsunuz değil mi? 

Mussolini'den bu konuda pek bir şey dediğini duymuyoruz.  JFK’den son gelen haberler nedir?  Hiçbir lanet şey çünkü JFK, Mussolini ve Abbott ve Costello babalar gibi ölüler.  Babalar gibi ölüler.  Ve ölü insanlar yaşamın kutsallığına bir boktan bile daha az önem verirler.  Bunu sadece yaşayan insanlar umursuyor yani tüm bu olaya bakıldığında bunun tamamen taraflı bir bakış açısı olduğu ortaya çıkıyor.  Bu kendine hizmet eden, insan uydurması bir zırva hikayesi.  Bu asil hissedelim diye kendi kendimize söylediğimiz şeylerden biri.  "Yaşam kutsaldır." 

Kendinizi asil hissetmenizi sağlar.  Fakat size şunu sorayım.  Eğer şimdiye kadar yaşamış her şey öldüyse ve yaşayan her şey ölecekse işin bu "kutsal" kısmı nerede devreye giriyor?  Bu konuda sorun yaşıyorum.  Demek istediğim, yaşamın kutsallığı konusunda vaaz versek bile, uygulamasını yapmıyoruz.  Uygulamıyoruz.  Şu öldürdüklerimize bir bakın.  Sinekler ve böcekler çünkü onlar haşarat.  Aslanlar ve kaplanlar çünkü bu eğlenceli. 

Tavuklar ve domuzlar çünkü karnımız aç.  Sülünler ve bıldırcınlar çünkü bu eğlenceli ve karnımız aç.  Ve insanlar.  İnsanları öldürürüz çünkü onlar haşarat ve bu eğlenceli.  Bir şey daha fark etmiş olabilirsiniz.  Yaşamın kutsallığı pek de kanserli hücrelere uymuyor gibi, değil mi?  Üzerinde şöyle yazan çıkartmalardan çok nadir görürsünüz herhalde:  "Tümörleri kurtarın" ya da "Cilt kanseri için fren yaparım".  Virüsler, küf, maya, kurt, mantar esrar, koli basili, kasık biti bunlar hiç de kutsal değiller.  Bu yüzden en iyi ihtimalle yaşamın kutsallığı göreceli bir şey.  Hangi yaşam formlarının bize kutsal geldiklerini seçip gerisini öldürmemiz lazım.  Oldukça muntazam bir hesap, değil mi?  Buraya nasıl mı geldik?  Bütün bu saçmaları hepsini uydurduk.  Hepsini uydurduk.  Aynı bu şekilde.  Teşekkürler. 

Ölüm cezasını nasıl uydurduysak bunu da öyle yaptık.  İkisini de uydurduk.  Yaşamın kutsallığı ve ölüm cezası biraz yanar döner değil miyiz? 

Biliyorsunuz, ülkede bugünlerde birçok insan ölüm cezasının kapsamına uyuşturucu satıcılarının da dâhil edilmesini istiyor.  Bu gerçekten aptalca.  Uyuşturucu satıcıları ölümden korkmazlar ki.  Zaten yüzlercesi her gün sokaklarda birbirini öldürüyor.  Arabayla vur-kaçlar, çete savaşları...  Ölmekten korkmuyorlar.  Ölüm cezası, ölümden korkmayanlar üzerinde uygulanmadığı sürece işe yaramaz.  Mesela, uyuşturucu parasını aklayan bankacılar gibi.  Uyuşturucu parası aklayan bankacılar.  Torbacıları boşver.  UYUŞTURUCU TRAFİĞİNİ AZALTMAK İSTİYORSAN BU SAÇMALIĞIN BANKACILARINDAN BİRKAÇININ KELLESİYLE BAŞLAMALISIN.  Beyaz, orta sınıf, Cumhuriyetçi bankacılar.  Ayrıca bahsettiğim...  Bahsettiğim ölüm iğnesi gibi hafif idamlar da değil.  Bahsettiğim çarmıha germek millet.  Haydi çarmıha germeyi Amerika'nın Hıristiyanları ve Musevilerinin gerçekten minnettar olacağı bu idam şeklini geri getirelim.  Hatta ben biraz daha ileri götürürdüm.  İnsanları çarmıha baş aşağı gererdim.  ……………

Kanalı açıp Amerikan futbolunu bile umursamayan izleyiciler olurdu.  Dan Deardorff'un neden çivilerin belli bir açıyla çakılması gerektiğini açıklamasını duymak istemez miydiniz?  Sizi temin ederim ki idamlara bir başladınız mı her hafta bir beyaz bankacıyı ulusal kanalda koca bir ahşap haça çivilemeye bir başladınız mı bu uyuşturucu trafiğinin hayvan gibi yavaşladığını göreceksiniz.  Hayvan gibi yavaşlayacak.  Artık okullarda ve hapishanelerde uyuşturucu alamayacaksınız bile!  Öyle ya da böyle idam cezasını umursamıyorum çünkü biliyorum ki bir işe yaradığı yok.  Belki bir çeşit İncilvâri intikam arzusunu tatmin etmekten başka hiçbir işe yaramıyor.  Bilirsiniz, eğer İncil'i okursanız görürsünüz ki tamamı öç ve intikam ile doludur yani aslında idam cezası bir çeşit dini ritüeldir.  Bir arınma ayini.  Bir modern dinsel tören ve bu doğru olduğu sürece derim ki bunu biraz daha yaşatalım.  Cidden inanıyorum ki eğer ölüm cezasını biraz daha eğlenceli hale getirir ve düzgünce pazarlamayı öğrenirseniz belki de bu aptal bütçesini dengeleyebilecek kadar para kazanabilirsiniz.  Dengeleyin şu aptal bütçesini.  Ayrıca unutmayın ki anketler Amerikan halkının idam cezasını istediklerini gösteriyor ve tabii dengeli bir bütçe de istiyorlar ve bana göre, sahte bir demokraside bile arada bir insanların istedikleri şeyleri almaya hakları olmalıdır iktidarı gerçekten elinde tutanları gölgeleyen bu illüzyonu biraz daha beslemek için. 

…….

Bir sonraki konu bir sonraki konu

İNGİLİZ DİLİ ile alakalı.  Kullandığımız küçük deyimlerle ilgili. 

Bunları hepimiz kullanıyoruz.  Her zaman çoğumuzun kullandığı küçük ifadeler ve deyimler ve bu deyimleri asla yeterince dikkatle ele almıyoruz.  Bunları öylesine söylüyoruz sanki gerçekten bir anlam ifade ediyorlarmış gibi.  Mesela, "Resmen sarhoş."  Eh, eğer resmiyse sorun nerede anasını satayım?  Hey arkadaşımı rahat bırakın memur bey o resmen sarhoş.  "Nereye yerleştireceğini biliyorsun."  İyi de neden her zaman herkesin nereye yerleştireceğini bildiğini farz ediyoruz ki?  Diyelim ki bilmiyorsun.  Diyelim ki yeni erkek olmuşsun.  Nereye yerleştireceğine dair hiçbir fikrin yok.  Bence "Nereye yerleştirmeli?" adlı bir devlet kitapçığı olmalı.  Şimdi düşününce sanırım böyle bir devlet kitapçığı zaten var. Nisanlarda size gönderirler.  "Tartışmasız Ağır Siklet Şampiyonu."  Madem tartışmasız bütün bu dövüşler ne uğruna?  "Yere bakan yürek yakan."  Bunu biliyorsunuz değil mi? 

Ne zaman televizyonda seri katillerle ilgili bir hikaye görseniz yaptıkları hemen gidip komşularını ekrana çıkarmak olur.  Komşu da şöyle der:  "Normalde çok sessiz biriydi."  Ardından ortamdan biri çıkıp "yere bakan yürek yakan" der.  Bu bana çok tehlikeli bir varsayım gibi geliyor.  Her şeyim üzerine bahse girerim ki siz yere bakanı gözlerken şamatacı olan gelip sizi siker atar.  Diyelim ki bir bardasınız herifin biri bir köşede oturmuş kitap okuyor ve kimseye karışmıyor başka bir herif de ortaya çıkmış elinde bir palayla bara vurarak "Yanıma gelen ilk yavşağı geberteceğim" diyor.  Hangisini gözlersiniz?  Vallahi haklısınız.  "Kodese tık ve anahtarı at."  Bu hakikaten salakça.  Nereye atacaksın o anahtarı?  Hemen hapishanenin önüne mi?  Arkadaşları bulabilir.  Bir anahtarı ne kadar uzağa atabilirsin ki?  En fazla 15 -20  metre.  Anahtarı yere paralel tutup çevirerek fırlatınca kazanacağın fazladan maksimum  10 metre olur.  Aptal bir fikir. 

"BORULARIN ALTINDA." 

Kesinlikle tekrar düşünülmesi lazım.  "Boruların altında."  Bunu çok duyarsınız, insanlar "Ülke boruların altına gidiyor." derler.  Ne borusu?  Bu boruları hiç gördünüz mü?  Nerede bu borular?  Nereye gidiyorlar?  Ayrıca birden fazla boru olduğunu nereden biliyorsunuz?  Bana bir ülke varsa bir boru vardır gibi geliyor.  Birden bire bütün devletlerin kendi borularının olması nereden çıktı?  İhtiyacınız olan tek bir boru.  Fakat o büyüklükte bir boruyu şimdiye kadar birilerinin görmüş olması lazımdı.  Şimdiye kadar birinin "Hey Joey, şu boruya bak lan!" demesi lazımdı.  Şurada zebellah gibi bir boru var.  Bunu hiç duymazsınız.  Neden biliyor musunuz?  Boru moru yok.  Tek bir boru bile yok.  Esasında borusuzuz.  "Pastayı götürdü."  Duydunuz mu?  "Vay anasını, bak pastayı götürdü."  Nereye?  Bir pastayı nereye götürürsün, sinemaya mı?  Mesela ben pastayı yakındaki pastaneye diğer pastaları görmeye götürürüm.  Pekiyi niye pastayı götürüyor?  Neden turtayı kapmıyor?  Turtayı taşımak, pasta taşımaktan daha kolay.  "Turta kadar kolay."  Hey durun pasta taşımak da o kadar zor değil.  "Bir dilim pasta."  "Dilimlenmiş ekmekten sonra en büyük icat."  Demek olay buymuş millet.  Birkaç yüz bin yıl.  Dev gibi piramitler be İsa aşkına.  Panama Kanalı.  Çin Seddi.  Hatta bir lava lambası bile bana göre dilimlenmiş ekmekten aladır.  Dilimlenmiş ekmeğin nesi müthiş?  Bir bıçağın var, bir somun ekmeğin var dilimle!  Sonra da hayatına devam et.  "Başıboş dolanıyor."  Bilirsiniz, herifin biri şartlı tahliyeyle çıkar.  Derler ki, hapiste durmak yerine adam başıboş dolanıyor.  Nereden biliyoruz?  Belki adam evde bakıcıyı pompalıyor?  Her şartlı tahliye alan şehrin sokaklarında başıboş dolanmaz.  Çoğu zaman bir araba çalarlar.  Bundan mutlu olmamız lazım.  Allah'tan araba çaldı.  En azından başıboş dolanmıyor. 

"İyi ve kusursuz."  Bu eskilerden bir laf.  Adamın birine "Nasılsın?" diye sorun.  "İşte, iyiyim ve kusursuz." diye cevaplar.  Ben değilim.  Bunu asla söylemem.  Neden biliyor musunuz?  Çünkü hiçbir zaman bunların ikisini aynı anda olmuyorum.  Bazen iyiyim ama kusursuz değilim.  Kusursuza yakınım.  Ona doğru ilerliyorum.  Kusursuzluk civarındayım ama tam olarak kusursuz değilim.  Başka zaman gerçekten oldukça kusursuzum.  Fakat, iyi değilim.  Bir sefer bir sefer 1965 yılında Ağustos ayında bir saat kadar aynı anda hem iyi hem de kusursuzdum fakat kimse nasıl olduğumu sormadı.  Onlara söyleyebilirdim.  Söyleyebilirdim.  Söyleyebilirdim.  Karşımdakine diyebilirdim "iyi ve kusursuzum."  Kaçmış bir şans bu.  "Kovulma belgesi."  Biliyor musunuz?  Adam işten kovulur.  "Vah vah" dersiniz.  Bugün kovulma belgesi verdiler.  Hiç kovulma belgesi aldınız mı?  Cidden?  İnanın bana, hayatım boyunca defalarca kovuldum.  Tahmin edebilirsiniz.  Hiç kovulma belgesi almadım.  İhtarname bile almadım.  Ne alırdım biliyor musunuz?  Adamın biri masama gelip bana "selam de, git buradan!" derdi.  Bunun için bir belgeye gerek yok.  "Eylem Yasağı" gibi. 

"EYLEM YASAĞI." 

Sana sürekli bunu okuyacaklarını söylerler.  Bunu hiç duydunuz mu?  Özellikle çocukken sizi bununla tehdit ederler.  Babanız eve gelene kadar beklersiniz.  Size eylem yasağını okuyacaktır.  Ona zaten önceden okuduğunuzu ve hatta beğenmediğinizi söyleyin.  Bana göre gereksiz uzun ve yeterince üzerine düşünülmemiş. 

ABD

ABD'yi hiçbir ülkenin ciddiye almamasına şaşmamalı.  Televizyonda kayda değer bir zamanı hayali bir kemirgen hakkında bilgi vermekle harcıyoruz.  Size şunu sorayım hayvanat bahçesindeki iki panda çiftleşseler umurunuzda olur mu?  Benim olmaz.  Neden artık haberlerde pandaların bu sene çiftleşip çiftleşmediğini anlatmayı kesmiyorlar?  Bununla ilgili bir endişem yok.  Panda çiftleşmesinden hiçbir duygusal çıkarım yok tamam mı?  Eğer isterlerse yaparlar.  Çarkıfelek'i izlemiyorlarsa tabii.  O işi yapmamalarının tek sebebi muhtemelen itin tekinin onları doğal ortamlarından alıp bir kafese tıkmalarıdır.  Boynunda kronometre asılı yeşil tişörtlü herifin biri gelip sevgilinizin makatından ateşini ölçse erekte olabilir miydiniz?  Şu hayvanları yalnız bırakın.  Bu arada...  Bekleyin bir yudum su içeyim.  Tamam.  Bu arada haberlerden konuşurken artık bebeklerini geri isteyen sperm/yumurta donörü, taşıyıcı tüp bebek, biyolojik, evlat edinmiş üvey ebeveynlerin haberlerini duymak istemiyorum.  Jane Bebek, Ruth Bebek, O Bebek, Şu Bebek Dışarısı Çok Soğuk Bebek, manade değil.  Beni rahat bırakın ve televizyonumdan uzak durun. 

"MASUM KURBANLAR"

Hasta Amerikan saçmalıkları.  Ayrıca sürekli "masum kurbanlar" hakkında duymaktan da bıktım.  Bu artık modası geçmiş bir fikir.  Masum kurban diye bir şey yoktur.  Eğer bu gezegende yaşıyorsanız suçlusunuzdur, nokta.  Haberin sonu, sıradaki haber.  Saçmalığın sıradaki haberi.  Sıradaki haber.  Doğum belgeniz bir suç kanıtıdır.  Ha bir de, ne zamandan beri bu ülkede dışarıda dolaşan herkesin kendi su şişeleri olmaya başladı?  Amerika'da ne zaman bu kadar susadık?  Herkes sürekli yanlarında kendi likit tedariklerini taşımak zorunda olacak kadar susadı mı yani?  Evden çıkmadan önce bir şeyler için. 

MOTİVASYON KASETLERİ.  MOTİVASYON KİTAPLARI. 

Ne oldu burada?  Birdenbire herkes kendini motive etme ihtiyacı mı duydu?  Bu çok basit bir olay.  Bir şeyi yapmak istersin veya istemezsin.  Nedir yani buradaki olay?  Ayrıca eğer bir kitapçıya gidip motivasyon kitabı alacak kadar motive olduysanız o kitaba ihtiyaç duymayacak kadar da motive olmuş olmuyor musunuz?

 Kitabı geri koyun.  Tezgahtara selam çakın.  Motive oldum.  Şimdi eve gidiyorum.  Şimdi eve gidiyorum.  Biri bana açıklayabilir mi "fotoğraflarınız bir saatte basılır" olayına ne gerek olduğunu?  Fotoğrafını çektiğin şeyi daha yeni gördün ulan!  Biraz önce yaşadığın şeye nasıl nostaljik yaklaşabilirsin ki?

 Bir şikayetim daha var o da çok fazla araç olması.  Bu ülkede bazı ailelerin çok fazla aracı var.  Otoyolda bir karavanda onları görebilirsiniz.  Fakat bu onlar için yeterli değildir.  Karavan yetmez.  Karavanın arkasına takılı bir motorlu tekne go-kart arabası, plaj arabası, arazi motosikleti, jet ski kar aracı, yamaç paraşütü, planör rüzgar sörfü malzemesi, sıcak hava balonu ve iki kişilik küçük denizaltı görebilirsiniz.  Yürüyen kimse kalmadı mı anasını satayım?  Bu insanlarda eksik olan tek şey bir Ay keşif modülü. 

BEYZBOL ŞAPKALARI

Çok fazla seçeneğin var Amerika.  Bu sağlıklı değil.  Bir başka iğrençlik beyaz adamlar on yaşından büyük ve ters çevrilmiş beyzbol şapkaları takıyorlar.  Beni dinleyin.  Beyaz adamlar, size bir şey söyleyeyim.  Hiçbir zaman siyahlar kadar şekil olamayacaksınız.  Mümkünatı yok.  Beyazsınız ve eziksiniz.  Doğanın kanunu bu ulan.  Şapkayı ters çevirmek ve karışık bir tokalaşma şekli öğrenmek sizi karizma yapmayacak.  Ve siz siyah erkekler bütün bu olayı siz başlattığınız için şimdilik şapkalarınıza dokunmayacağım fakat diyorum ki sosyal açıdan kendinize güven kazanır kazanmaz o dalga motorunu öne doğru çevirin artık.  Tamam mı?  Evet. 

KÜPELER. 

Erkekler için bir püf noktası daha.  Küpeler.  Küpeyle alakalı şeyler.  Bitti artık.  Çok uzun zaman önce sona erdi.  Artık hiçbir anlam ifade etmiyor.  Normalde eski kafalıları kızdırması gerekiyor.  Ama şimdi eski kafalılar da küpe takıyor.  Bir anlamı kalmadı.  Altı üstü bir takı işte.  Üzerine canlı bir bebek asılı bir küpeniz olmadığı sürece sadece bir takı.  Ayrıca bilmenizi isterim ki kendini tahrip etme ve kişisel biçimsizleşmeyi destekliyorum.  Her zaman derim ki derinizi birçok yerden delme ve deşmeniz kendinize olan saygınızı göstermek için çok iyi bir yoldur.  Ne zaman kafasına bir demir parçası lehimlemiş bir adam görsem derim ki;  ...işte size mutlu bir adam.  Kendiyle barışık.  Şu farklı konular için farklı renklerde kurdele olayını biraz abartmadık mı?  Her konunun bir kurdelesi var artık. 

…..

PARFÜM

Olmasa da idare edebileceğim şeylerden biri de tıraş sonrası losyonu, parfüm ve erkeklerin vücutlarına sürdükleri diğer iğrenç şeyler.  Tam ihtiyacım olan şey de asansörde yanımda duran bir herifin saçmalığın çam ağacı gibi kokması!  Evine git de bir yıkan seni leş kokan it!  Bir Portekiz kerhanesindeki pisuvar gibi kokuyorsun.  Erkekler harbiden aptallar.  Gerçekten, erkekler mallar.  O şeyleri sürünerek hatun kaldıracaklarını sanıyorlar. 

Şişeden çıkan yeşil renkli sikimsonik sıvıyla eşini kandıramazsın tamam mı?  Sana hatun bulduracak tek koku senin kendi kokun olabilir.  Feromonların var.  Görünüşten sonra cinsiyet belirteci ikinci şey.  Amerika'da insanlar cinsiyetleri hakkında hep gerginler.  Üzerini örtüp saklamak istiyorlar.  Avrupalı erkekler ise ne yapacaklarını biliyorlar.  Orada asansöre binmiş herifin teki bir avuç köpek boku gibi kokuyor.  O insanlar gerçekten çok kültürlüler.  Şu kovboy şapkaları ve botlarıyla dolaşan tiplerden sıkılmaya başladım.  Görüyor musunuz bu yavşaklardan hiç? 

….

  VİDEO KAMERALARI 

Teknolojinin çılgın attığı nokta.  Nereye gitseniz itin biri bir ahmak bir mankafa elinde bir video kamerayla dolanır ve "her şeyi" kaydeder.  Bu ülkede artık durup etrafa bakan kimse kalmadı mı?  Hafızasına kaydeden ve belki sonradan hatırlayan.  Bu o kadar saçma bir davranış mı?  Yaşananlar kayıt altına alınıp eve getirilip bir rafa mı konulmalı?  Pekiyi insanlar cidden bu bokları izleyecekler mi?  İnsanların yaşamları bu kadar mı çöktü de zaten yapmış oldukları şeyleri oturup izleyecekler?  Ayrıca bu herifler bu konuda çok hassaslar.  Hep erkeklerdir kadınların kameralara dokunmasına izin vermezler.  Çok yüksek teknik yetenek istiyor.  Bir delikten bakıp, bir tuşa basmak büyük yetenek istiyor ve hepsi kendini Frederico Fellini sanıyor.  Gördünüz mü bunları?  Düşük açılar, zumlar, kamera döndürmeler ve her lanet olası kayıtta aynı üç çirkin çocuk.  Hollywood'daki tüm o George Lucas büyüsü bu çocukların suratındaki talihsiz genetik düzenlemeyi değiştirmeyecek.  Bu talihsiz gençleri halkın gözünden uzak tutun.  Şimdi bunların durun bir saniye bu şikayet ettiğim kültürel suçların çoğunu yeni neslin üzerine atabilirsiniz. 

Duymaktan sıkıldığım şeylerden biri daha "YENİ NESİL". 

Mızmız, kendini beğenmiş, bencil insanlar ve basit bir felsefeleri var; "Onu bana ver, o benim."  "Ver onu bana, o benim!"  Bu insanlara her şey verildi.  Her şey onlara sunuldu ve hepsini aldılar.  Hepsini aldılar.  Seks, uyuşturucu ve rock'n roll ve yirmi yıl boyunca kafaları güzel dolaştılar serbestçe takıldılar fakat şimdi değirmenin altından sular aktı orta yaş krizine girdiler ve bundan hoşlanmadılar.  Hoşlanmadılar ve bencilleştiler şimdi gençler üzerinde baskı uyguluyorlar.  Onlara seksten sakınmalarını söylüyorlar.  Uyuşturucuya hayır.  Rock'n roll'u da uzun zaman önce televizyon reklamlarına sattılar ki makarna makineleri step tahtaları ve soya tohumları alabilsinler.  Soya tohumları.  Ne var biliyor musunuz?  Bunlar soğuk ve kansız insanlar.  Sloganlarında bu var.  Üsluplarında bu var.  Acı yoksa kazanç da yok.  Yap gitsin.  Hayat kısa iyi oyna.  Olur böyle şeyler.  Kendine bir hayat bul.  "Kendi işine bak"tan "hayır demelisin"e döndüler.  "İhtiyacın olan tek şey sevgi"den "en çok oyuncağı alan kazanır"a geçtiler.  Kokain gitti Rogaine* geldi.  Ama biliyor musunuz hala gram saymaya devam ediyorlar yalnız bu sefer yağ gramlarını.  En kötüsü ise geri kalanlarımızın televizyon karşısında oturup Levi's düşük belli kotlarının ve koca göt bol paça reklamlarını izlemek zorunda kalıyoruz çünkü bu dejenere, züppe, mızmız şerefsizler ağızlarını tutamayıp çöreklere ve tatlılara saldırıyorlar ve koca götleri odalara sığmıyor ve koca göt bol paça pantolon giymek zorundalar.  Seveyim bu piçleri.  Seveyim bu züppeleri ve herkesi seveyim şimdi şöyle bir düşününce. 

Malum komedide zaman zaman genelleme yapmanız gerekir.  Farketmiş olabileceğiniz üzere haklarında şikayet etmediğim kimseler var: 

POLİTİKACILAR

Herkes politikacılardan şikayet ediyor.  Herkes rezil olduklarını söyler.  İyi de bu politikacıların nereden geldiklerini sanıyorlar?  Gökten düşmezler.  Başka bir boyuttan gelmezler.  Amerikan ebeveynlerinden, ailelerinden evlerinden, okullarından kiliselerinden, işyerlerinden ve üniversitelerinden geliyorlar ve Amerikan vatandaşları tarafından seçiliyorlar.  Yapabileceğimizin en iyisi bu millet.  Ortaya koyabildiğimiz bu kadar.  Sistemimizin ürettiği budur:  Çöp giriyor, çöp çıkıyor.  Eğer vatandaşlarınız bencil ve cahilse...  Eğer vatandaşlarınız bencil ve cahilse liderleriniz de bencil ve cahil olur.  Koşullar hiçbir şekilde iyileşmiyor:  Sadece her seferinde yeni bencil ve cahil Amerikan nesilleriniz oluyor.  Bu yüzden belki de... belki de rezil olanlar politikacılar değildir.  Belki de başka reziller var elde halk gibi. 

Evet. Halk rezil! 

Alın size güzel bir seçim sloganı:  "Halk rezildir, umutlarınızı selamlayın."  Umutlarınızı selamlayın.  Çünkü bu gerçekten sadece politikacıların hatasıysa nerede bütün bu alnı açık, zeki, bilinçli insanlar?  Nerede bu akıllı, dürüst, zeki Amerikalılar taşın altına elini koyacak, ülkeyi kurtaracak ve yolu gösterecek? 

Bizim ülkemizde bu insanlardan yok! 

Herkes alışveriş merkezinde.  Kıçını kaşıyor, burnunu karıştırıyor bel çantasından kredi kartını çıkarıyor ve gidip ışıklı spor ayakkabı satın alıyor.  Velhasılı kelam, bu politik ikilemi çok basit bir yolla çözdüm: 

Seçim günü, evde otururum.  Oy vermem.  Bırak git onları.  Selam ver!  Ben oy vermem. 

İki nedenden dolayı oy vermem: 

Birincisi; anlamsızdır.  Bu ülke uzun zaman önce alınmış, satılmış ve ücretleri ödenmiştir.  Her dört senede bir temcit pilavı gibi önünüze koyarlar.  Hiçbir mana ifade etmez. 

İkincisi ise, ben oy vermem çünkü inanıyorum ki; oy verirseniz şikayet hakkınız olmaz.  İnsanlar bunu çarpıtmayı severler, biliyorum.  "Ama işte oy vermezsen şikayet etme hakkın olmaz" derler.  İyi de bunun neresi mantıklı? 

Oy verirseniz şerefsiz ve kabiliyetsiz insanlar meclise girer her şeyi bok ederler ve bunun sorumlusu siz olursunuz.  Sorunu siz çıkardınız.  Onları siz seçtiniz.  Şikâyet hakkı olmayan da sizsiniz.  Diğer taraftan ben oy vermemiş olan ben oy vermemiş olan ben hatta aslında seçim günü evinden bile ayrılmamış olan ben hiçbir şekilde bu insanların yaptıklarından sorumlu değilim ve benimle hiçbir alakası olmayan sizin yarattığınız bela hakkında canımın istediği kadar şikâyet edebilirim.  Biliyorum ki birkaç ay sonra o çok sevdiğiniz gösterişli başkanlık seçimlerinden birine daha gideceksiniz.  Gülüp eğleneceksiniz.  Eminim ki, seçimler biter bitmez ülkeniz anında gelişecektir.  Bana gelince, o gün evde kalıp esasında sizin yaptıklarınızı yapacağım.  Aradaki tek fark ben mastürbasyon yapmayı bitirdiğimde elimde gösterebileceğim bir şeyler olacak.  Çeviri: [ ©ZEUS®™ ]

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar