SULTAN II. ABDÜLHAMİD ve DEVRİ SEMİNERİ
Değerlendirme: İlber Ortaylı
Efendim,
Lâtinlerin bir sözü vardır. «Summuş medicus
temporares = Zaman en iyi ilâçdır.» Yani zaman bir takım hastalıkların, bir
takım münaferetin tedavi edilmeleri için en önemli unsurdur. Yakın tarih aşağı
yukarı bütün toplumlarda spekülasyon, abartma, kaydırma konusu olan bir
sahadır. Bu yalnız Türkiye’de değil başka yerlerde de böyledir. Amma bunun kısa
zamanda aşılması, üzerinde muhakemeye geçilmesi, uygarlığın ve kültürün bir göstergesidir.
Ben çocukken Hamidiye asrı 40-50 yıllık bir mazisi olan dönemdi. Bu devir
üzerinde mekteb seviyesinde, basında çok iyi şeyler söylenmediğini hocamız
tekrarladı. Edebiyat hocalarından Şevket Bohça tarafından 1962’de Atatürk
Lisesi Kütübhanesine Sultan Abdülhamid’in kerimesi Ayşe Sultan’m kendi
kaleminden çıkan hatıratı satın alındığı zaman, bunu, diğer edebiyat hocaları
«yobaza bak» diye hayli tenkid etmişlerdi. Ben de merakla kitabı alıp okumuş ve
görmüştüm ki, gayet güzel bir Türkçe ile babasını seven, zamanı bilen bir
sultanın kaleminden çıkan bir hatırat. Ve Abdülhamid, gözümde bir ölçüde
değişmişti. Ve o zaman zaten neşriyatta da pro Hamid ve anti Hamid velvele
bilhassa bizim seviyesiz sağ ve sol basında devam ede gelmekteydi. Çok zaman
geçmedi üniversiteyi bitirdiğim zaman benim kuşağımdan birkaç solcu bu sefer
Abdülhamid’i medh etmeye başladı. Bu büyük bir değişikliktir ve tedavi için
sadece zamanın değil, fakat bizim toplumumuz- da gelişmeye başlayan İlmî
araştırma metodu, İlmî merak, soğukkanlılık ve demokrasinin bir ürünüdür. Türk
cemiyeti demokratikleşmeye, diyalog kurmaya, zıt fikirleri de dinleme imkânına
kavuştukça soğukkanlı bir şekilde ilim yapmaya, tarih araştırmaya başladıkça
ikinci el kaynakların dışında birinci el kaynaklara yönelmeye başladıkça
burada artık tabular, yasaklar, efsaneler yerini, tarihin gerçeğine terk
etmeye başlamıştır. Bu sempozyum da, bu gelişmenin ifadesini bulduğu bir ilmi
hey’etin toplantısı olmuştur ki, katılmaktan şeref duyuyoruz ve memnunuz.
II. Abdülhamid dönemi, Osmanlı
İmparatorluğu’nun ve tarihî III. Roma İmparatorluğu’nun son 33 yılıdır. Ondan
sonra artık Roma imparatorlukları bitmiştir ve bir daha da avdet etmeyecektir.
Öbür imparatorlukların da buna benzer bir tarafı yoktur. Bu dönemin içinde
Osmanlı ülkeleri maarif alanında eski devirlerde- kinden, birbirinden çok farklı
müesseselerle donatılmıştır. Hayatında deve kervanından başka birşey, hatta
onu dahi görmeyen coğrafî yöreler, demiryolunu görmüştür. Ankara’ya, Konya’ya,
Adana’ya; Suriye’de Şam’dan başlayarak ta Hicaz’a, Medine’ye kadar demiryolunu
medeniyetin ümran vasıtalarını bütün bu kıtalar tanımıştır. Osmanlı
İmparatorluğu bunların yanında taş binalarda, bürokratlarıyla birlikte
hükümeti görmüştür. Osmanlı İmparatorluğu’nun ahalisi (tebaa-i şahane), bunun
yanında parlamentoyu, idare meclislerinin yanında belediye meclislerinin geliştiğini
görmüştür. Osmanlı İmparatorluğu zaptiyenin büyüdüğünü görmüştür; sivil polisin
geliştiğini görmüştür. Bunlar hepsi devlettir. Büyük dönemi Hamidiye döneminin
bu somutlaşan, müşahhaslaşan değişimini tabiî ki sadece hakanın kendisine mal
etmek de doğru değildir. Burada tarihçiye çok büyük bir görev düşmektedir.
Unutmayalım ki, bu dönemi yaratan insanlar bazan Sultan Hamid’in de sevmediği
ve hatta birbirini de sevmeyen insanların el birliğiyle meydana gelmiştir.
Kuşkusuz ki Midhat Paşa Sultan Abdülhamid’i sevmez; Sultan Hamid’in de onu
sevmesi için bir sebeb yoktur. Amma bu dönemin Osmanlı coğrafyasının yaratılmasında
onun da payı vardır. Unutmayınız ki, bugün Suriye’ye, Irak’a, Bulgaristan’a
gittiğiniz zaman Osmanlı döneminin, o büyük dönemin müşahhaslaşmış,
heykelleşmiş eserlerinde becerikli, gayûr bir vali olan onun payı vardır.
Vatandan koptukları zaman Bulgaristan Türklüğü Midhat Paşa’nın efsanesine
dayanarak yaşamıştır. Onun verdiği direktifler ve icraatı sayesinde
çocuklarını mutlaka Türk okullarına yollamışlardır. Bilâl Şimşir bir yerde «Ben
okula gitmek istemiyordum, çünki Türk okulu ayrı bir şehirdeydi, diyor. Babası
bunun üzerine demiş ki: Zaten büyük valimizin zamanında da böyle yaptı bizim
ahmaklar. Millet cahil kaldı, gidersin» demiş. Bu çok önemli birşey 1930’ların
Bulgaristan’ında. Demek ki, orada Midhat Paşa bir sembol olmaktadır. Midhat
Paşa belki Ahmed Vefik Paşa ile ve Cevdet Paşa ile aynı mizacda değildir, amma
o Cevdet Paşa’nın Mecellesi her an ortadadır, yaşamaktadır. O Ahmed Vefik
Paşa’nın tercümeleriyle hem Türk tiyatro edebiyatı, hem de Türk dili en güzel
âbidelerinden birine sahib olmaktadır. İşte bunlara eğilmek, bunları birlikte
mü- talea etmek ve Hamidiye devrini bu şekilde kaleme almak tarihçinin bir
vazifesi olmalıdır. Şüphesiz ki Sultan Abdülhamid devri Türk hakanlarının
içinde etnik Türklüğün en çok öne çıkarıldığı bir dönemdir. Bizi buna siyasî
gelişmeler zorlamıştır. Sultan Hamid’in kendi dünya görüşünün etkisi vardır.
Bu sebeble de Sultan Abdülhamid, dış literatürde hem kendisinden en çok korkulan,
bir takım romanlarda ve popüler neşriyatta yere batırılan, amma ayni zamanda da
çekinilen, bir şekilde hürmet gösterilen bir tarihî figür olarak yerini
almaktadır. Yine belirtmek gerekir ki, bu döneme karşı İlmî yaklaşım da
başlamıştır. Bundan birkaç sene evvel rahmetli hocamız Prof. Tarık Zafer
Tunaya, yine böyle dar imkânlarla bir Midhat Paşa semineri tertibledi. Türk
tarihçilerinden başka onun idare ettiği viiâyet-i şâhâneden tebaa-i şahanenin
temsilcileri gelmişlerdi. Irak’tan, Suriye’den, Bulgaristan’dan. Ve görmüştük
ki Midhat Paşa, bizim bildiğimiz Midhat Paşa’nın da ötesinde bir tarihî
figürdür. Zaafları, hataları ve büyüklükleriyle. Ardından üç yıl geçmedi Tarih
Araştırma Merkezi’nce Osmanlı medreselerinin son güneşi, belki de ilk güneşi
olan Cevdet Paşa’yı konu alan bir seminer yapıldı. Onun da ne kadar mütebahhir, ulaşamayacağımız, aşamayacağımız bir derya olduğunu anladık. Ümid
ediyorum ki bu tip seminerler ileride Ahmed Vefik Paşa için ve diğer Tanzimat
ve Sultan Hamid ricali için de yapılsın ve bu araştırmalar devam etsin. Çok
teşekkür ediyorum.
İÇİNDEKİLER
Tuncer Bay kara II. Abdülhamid Devri’nin Atatürk’ün Yetiştiği Ortam Olarak Tahlili Denemesi 1
Nejat Göyünç 7 Max Freiherr Von Oppenheim ve Eserlerinde II. Abdülhamid Devrine Ait Bilgiler 13
Abdülkadir Özcan^ II. Abdülhamid Devriyle İlgili Yeni Bir Kaynak : Mâbeyn Kâtiplerinden Mehmet Tevfik Bey’in Hatıraları ... 29
Orhan Koloğlu «Abdülhamid Basın Rejimi» Deyimi Üzerine 35
Nesimi Yazıcı Lâyihalar Işığında II. Abdülhamid Döneminde Libya Üzerine Bazı Gözlemler 47
M. Uğur Derman Sultan II. Abdülhamid Devrinde Hat ve Tezyini Sakatlarımız 85
Cezmi Eraslan II. Abdülhamid’in Hilâfet Anlayışı 93 v/
Ahmet Yaşar Ocak II. Abdülhamid Dönemi İslâmcılığı- nın Tarihî Arka Plânı: Klâsik Dönem Osmanlı İslâmına Genel Bir Bakış Denemesi 107
Azmi Özcan Sultan II. Abdülhamid ve Hindistan Müslümanları 125
Ercüment Kuran II. Abdülhamid’in Büyük Devletlere Karşı Uyguladığı Siyasetin Esasları 141
Selim Deringil II. Abdülhamid Döneminde Osman
lI Dış İlişkilerinde «İmaj» Saplantısı 149
İlber Ortaylı II. Abdülhamid Devrinde Taşra Bü-rokrasisinde Gayrimüslimler 163
Ekmeleddin İhsanoğlu Dârulfünûn: Mefhum ve Müessese Olarak Sultan II. Abdülhamid Dönemine Kadar Gelişmesi 173
Gülden Sarıyıldız II. Abdülhamid’in Hicaz’da Takib Ettiği Sıhhiye Politikası 191
Mübahat S. Kütükoğlu Sultan II. Abdülhamid’in İkbâli Behice Kadın Efendi’nin İngiltere Se- fâretinden Yardım İsteği : 207
Osmanlı Bahriyesinde Hizmet Vermiş Bir İngiliz Subayının, Woods Paşa’nm Sultan II. Abdülhamid Hakkındaki Görüşleri 217
DEĞERLENDİRME
Ömer Nâmi Osmanoğlu 223
Nejat Göyünç 223
Ahmet Yaşar Ocak 225
Selim Deringil 227
Ercüment Kuran 227
İlber Ortaylı 230
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar