Ey Ay Bile Kendisine Kul Köle Kesilen Dilber
XXXI
Aşık benim
gibi olmalı, durmadan yanmalı yakılmalı, böyle olamazsa çocuk gibi aşık oynasın
dursun.
Ey Ay bile
kendisine kul köle kesilen dilber,
Ay yüzlü
senin gibi olmalı da bütün Ay yüzlülerden üstün, hepsinden güzel olmalı,
hepsine de nazlanmalı.
Aşık dediğin
benim gibi gerek; öylesine sarhoş olmalı, öylesine kendinden geçmeli ki ne
halkla uzlaşmalı, ne kendisine bir hayrı olmalı.
Ey benim tek
binici padişahım, atlı senin gibi olmalı da vehimden, şüpheden o yana at
sürmeli, eşip uzaklaşmalı.
Aşk
abıhayattır, seni ölümden kurtarır; kendisini aşka atana ne mutlu.
Bu can, yaş
dala benzer, kendine çekedur; bil ki ne kadar çekilirse sana doğru o kadar
eğilir.
Benim canım
da, gönlüm de o madene dalmış, sarhoş olmuş gitmiştir; her gün aşka yeni
tutulmuş gibi başka bir yol yordam kurmaya girişir.
Çeng gibi
gamdan iki büklüm oldun mu o vakit seni tatlı tatlı bağrına basar, vasıtasız
okşamaya, sevmeye koyulur.
O arslana
meftun olan ceylanın kanı değişti, tazeleşti mi arslan onu sağ yanına alır da
beraberce salına salına yürür gider.
Ey
Tebrizli Tanrı Şems’i, olabilir ki senin yalımın, senin ışığın bir gün
gökyüzündeki güneşe vurur da onu yepyeni bir tarzda bezer, güzelleştirir.
O zaman ne
vakit gelecek ki seher çağında uyanıp kalkan dostlar, zerreler gibi bizi altüst
olmuş, dağılmış gitmiş bir halde bulacaklar?
Kimindir o
baht, o talih ki ırmağın yanına su içmeye gelir de ırmakta ayın aksini de bulur;
Kimdir o
Yakub’a benzeyen er ki Yusuf’un gömleğinden oğlunun kokusunu ararken gözlerinin
nurunu da bulur, gözleri de açılıverir;
Yahut çöl
Arabı gibi kuyuya bir kovadır salıverir de çekince kovanın içinde şeker dengi
gibi eşsiz bir güzel buluverir;
Yahut da ateş
arayan Mûsa gibi bir ağaca yüz tutar da ateş almak isterken yüzlerce sabah
bulur, yüzlerce seher elde eder;
İsa düşmandan
kurtulmak için eve girer de ansızın evden gökyüzüne ağacak bir yol buluverir;
Yahut
da Süleyman gibi balığın karnını yarar da o altın yüzüğü balığın karnında bulur
gider;
Kimdir o er
ki Ömer gibi, Tanrı elçisine kastetmek için elinde kılıç, çıkagelir de Tanrı
tuzağına düşer, talihi yaver olur, bakış feyzine ulaşır;
*
Yahut Edhemoğlu gibi ceylana doğru at sürer, onu avlamak
isterken kendi avlanır, bir başkasına av olur;
Yahut susuz
sedef gibi ağzını açıp gelir de katreyi yutar, inciyi elde eder;
Yahut da ot
taşıyan, saman toplayan kişi gibi yıkık yerden yıkık yere dönüp dolaşırken
ansızın bir viranede define bulunduğunu haber alır?
*
Yola düş, yol al, efsaneyi bırak da, bildik de, yabancı
da “Senin göğsünü açıp genişletmedik mi” nurundan, şerhe muhtaç olmadan bir
kapı bulsun, o nura herkes kavuşsun.
Kaynak:
Cilt 2
Mevlânâ
Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar