Print Friendly and PDF

KAPALI BİR TOPLUM YAŞAYABİLİR Mİ?

Bunlarada Bakarsınız

 


20 Ocak 2012 ·

“Ortodoks Yahudiler İsrail devletinin devamlılığını sağlamak için aile başına ortalama 6 çocuk yapsalar da, istatistikler 2025’de İsrailli Arapların sayılarının Yahudileri geçeceğini gösteriyor.

 

Yani istatistikler doğru çıkarsa, Yahudi İsrailliler azınlık konumuna düşecek ve 2025 de yapılacak bir Knesset oturumunda çoğunluğu Arap milletvekilleri İsrail Devletinin, “Yahudi devleti” olduğu şerhini Anayasa’dan çıkarabilecek.

Amerika Dışişleri Bakanlığı verilerine göre, İsrail’in kontrolündeki topraklarda yaşayan Arap ve Filistinli nüfusu 5 milyon 300 bini aşıyor.

Yahudilerin nüfusu ise 5 milyon 200 bin civarlarında…

Ülkede yaşayan Filistinli ve İsrail vatandaşı Arapların nüfus artış hızı Yahudilerinkine oranla 3 kat fazla. İsrail’e Yahudi göçüyse 2000 yılında, yılda 200 bin iken, üç yıl sonra yılda 40 bine düşmüş. Nüfus artış hızının önümüzdeki yıllarda değişmesi de beklenmiyor. Orta ve Doğu Avrupa kökenli Yahudiler Aşkenaz; Akdeniz ve Ortadoğu Yahudileri ise Sefarad veya Sefardim olarak biliniyor.”

İsrail’in oldukça olaylı geçen Gazze’den çekilme­sinin altında önemli bir neden yatıyordu. O da, azınlıkta olması yönündeki endişelerdi. İsrail’in önümüzdeki yıllardaki en büyük korkularından biri­ni, Yahudilerin nüfus çoğunluğunu Araplar lehine kaybetmeleri oluşturuyor. Bazı bölgelerde Yahudi­lerin çoğunluğu kaybettiği bile söyleniyor. Bu du­rum gerçekleşirse, İsrail, vatandaşlarının kimlikleri­ni din yerine dil, kültür ve bölgesellik gibi unsurların belirlediği bir devlet haline gelecek.

Siyonizmin ve doğal olarak, İsrail’in temel taşla­rından birini, Yahudilerin kendi devletlerini kurma­sı oluşturur. İsrail’deki Yahudilerin azınlık duruma düşmesiyse, bu ülkenin bir “Yahudi Devleti” olma özelliğini yitirmesine yol açacağı endişelerini de birlikte getiriyor. Birçok uzman, İsrail’in 1967 yı­lındaki Altı Gün Savaşı’nda ele geçirdiği Batı Şeria ve Gazze’yle birlikte, bu bölgelerde yaşayan Filis­tinli nüfusu da ilhak ettiği görüşünde… O dönem işgal edilmiş topraklarda yaşayan Filistinli nüfusu 1 milyondu. Ancak o zamandan bu yana bu bölgeler­de yaşayan Filistinlilerin nüfusu dört kattan fazla artış gösterdi. Aynı dönem içinde İsrailli Yahudile­rin nüfusu ancak iki kat arttı.

Amerika Dışişleri Bakanlığı verilerine göre, İsra­il’in kontrolündeki topraklarda yaşayan Arap ve Fil­istinli nüfusu 5 milyon 300 bini aşıyor. Yahudilerin nüfusu ise 5 milyon 200 bin civarlarında… Ülkede yaşayan Filistinli ve İsrail vatandaşı Arapların nüfus artış hızı Yahudilerinkine oranla 3 kat fazla. İsrail’e Yahudi göçüyse 2000 yılında, yılda 200 bin iken, üç yıl sonra yılda 40 bine düşmüş. Nüfus artış hızının önümüzdeki yıllarda değişmesi de beklenmiyor. Ay­nı şekilde gözlemciler, kamuoyunun, Filistinlilerin çoğunlukta olduğu Gazze ve Batı Şeria gibi toprak­ların ilhakına karşı çıkmaya başladığına dikkat çe­kiyor. Onlara göre kamuoyu, göreceli olarak nüfus çoğunluğunu korudukları, İsrail’in 1967 öncesi sı­nırlan içinde kalmak istiyor. –

New York’taki Dış İlişkiler Konseyi, Amerika- Ortadoğu Proje Müdürü Henry Siegman, bu nedenin Başbakan Ariel Şaron’u Gazze’den çekilmeye zorla­dığını belirtiyor. Bilindiği gibi Ariel Şaron, işgal al­tındaki topraklarda Yahudi yerleşimlerinin kurulma­sının önde gelen savunucularından biri olmuştu:

İsrail’in nüfus yapısı göçe dayanıyor. İsrailli lid­erler, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan Yahudi­lerin göçlerinin, ülkenin Yahudi karakterine önemli katkı sağladığına inanıyor. Bundan dolayı Berlin Duvan’mn 1990’da yıkılmasını izleyen dönemler­le, İsrail hükümetleri, özellikle Rusya ve Ukrayna’da yaşayan Yahudileri ülkeye çekmeye çalıştı ve gerektiğinde göç etmelerini kolaylaştıracak yasal düzenlemeleri uygulamaya koydu. Pennsylvania Jniversitesi’nde siyaset uzmanlığı yapan lan Lusick, o zaman da olduğu gibi amacın, Filistinililerin artan nüfusuna karşı Yahudilerin kendi nüfuslarını engellemeyi amaçladığını söylüyor:

Profesör Lustick, İsrail’in Yahudi göçmenlerin yanı sıra, eski Sovyetler Birliği’nden ülkeye 350 bin kadar Hıristiyan da getirdiğini belirtiyor. Benzeri bir şekilde, İsrailli işletmeler de, çoğu Batı Şeria ve Gazze’de oturan Filistinli çalışanlarının yerine, aralarında Çin, Romanya, hatta Müslüman nüfusa sahip Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkeden on binlerce yabancı işçi getirdi. Washington’daki Cato Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunda görevli siyasi uzman Leon Hadar, bu yeni grubun “İbranice konuşan ancak Yahudi olmayan İsrailliler” yarattığını söylüyor. Hadar’a göre, bu unsurlar da İsrail’in demografik yapısının yeni bir açmazı oldu:

“İsrail’de halihazırda yarım milyon yabancı işçi bulunuyor. Bu işçilerin İsrail’de doğan çocukları, otomatikman vatandaş oluyor. Bundan yararlanan anne babaya da vatandaşlık veriliyor. Her geçen gün İsrail nüfusuna, İbranice konuşan, ama Yahudi olmayan yeni yeni insanlar katılıyor. Bir noktada, İsraillilerin oturup, “Gerçekten İsrailli olmak ne demek?”, bunu tartışması gerekiyor.”

Hadar’ın savunduğu noktalardan biri de, İsrail’in laik bir demokrasi olması, ve dini ya da etnik ayrımcılık gözetmeksizin, bütün nüfusuna hizmet etmesi:

“Bir din devleti olmak istemiyorsanız, kimliğinizde yavaş yavaş değişikliklere gitmek, bu kimliği daha geniş kitlelere uyarlamak zorundasınız. Ben kade­meli bir evrimleşme sürecinden söz ediyorum. İster­seniz adına “İbrani Milliyetçiliği” diyelim. Ama bu süreç din ve devlet işlerinin ayrılmasına yardımcı olacak. Dine dayalı bir kimlik yerine, kültür, dil ve sınırlara dayalı bir kimlik oluşacak.”

Dış İlişkiler Konseyi’nden Henry Siegman, böyle bir sürece İsrail vatandaşı 1 milyon 200 bin Arap’ın da dahil edilmesi gerektiğini savunuyor: “İsrail, ola­ğanüstü bir demokrasiye sahip. Ama bu demokrasi büyük çoğunlukla İsrailli Yahudilere yarıyor. Her ne kadar Arap ülkelerinde yaşayan Araplardan çok da daha iyi durumda da olsalar, İsrailli Araplar, ikinci sınıf vatandaş durumunda.”

Siegman, İsrail’in hem Yahudi devleti, hem de bir demokrasi olmanın çelişkisini yaşadığını ve bu so­runla başa çıkma konusunda çaba göstermediğini sözlerine ekliyor: “Çok basit bir örnek vereyim: İsrail’in ulusal marşı, Yahudi tarihi ve yaşantılarına atıfta bulunuyor. Daha tarafsız bir ulusal marş ben­imsenmesi ve marşın sözlerinin ülkede yaşayan her­kese hitap etmesi yönünde girişimler yapılmadı de­ğil.. Ama bu konu bile ülkede aşırı duygusal bir zemine çekilebiliyor.”

Bazı uzmanlar, çok sayıda kültürün yaşadığı Amerika’nın örnek alınmasını, İsrail’in de ileride benzer bir şekilde çoğulcu bir toplum haline gelebi­leceğini belirtiyor.

İsrail hükümeti Rus göçmenlerin Yahudiliğe kab­ulünü kolaylaştıracak yasa tasarını parlamentodan geri çekmişti. Yahudi asıllı Rus göçmenlerin çoğu İsrail hükümetinin resmi ve çok katı “Yahudi” kim­liğine uymuyor. Tasarının amacı bunu değiştirmekti ancak çeşitli gruplar değişik nedenlerle buna karşı çıkıyordu. Dünya’da 6 milyonu Amerika ve 5 bu­çuk milyonu İsrail’de olmak üzere toplam 13 mil­yon Yahudi yaşıyor. Orta ve Doğu Avrupa kökenli Yahudiler Aşkenaz; Akdeniz ve Ortadoğu Yahudile­ri ise Sefarad veya Sefardim olarak biliniyor. Yahu­diler ayrıca kendi aralarında “Muhafazakar,” “Ortadoks” ve “Reformcu” olarak üç ayrı mezhebe bö­lünmüş durumda.

Demografik durumu İsrail’i diğer dinlerden insanlarla daha “barışık” olmaya zorluyor ancak, kendilerini Yahudi Devleti’ni korumakla görevli addeden bazı hahamların davranışları, İsrail’in işini daha da zorlaştırıyor. İsrail’de bir grup haham, Yahudi olmayanlara ev kiralanmasını yasaklayan dini emir yayınladı. Emrin, Yahudilerle İsrailli Arapların arasını açmasından kaygı duyuluyor.

Emre imza atan 40 haham arasında İsrail’in önde gelen din adamları da bulunuyor. Parlamenterler ve insan hakları eylemcileri, karan “ırkçı” olduğu gerekçesiyle kınadı. Hahamlar, Yahudiler dışında yaşam tarzına sahip olanların Yahudilerin hayatını tehlikeye attığını iddia ediyor. Hahamlar, aynı zamanda hala Araplara ve Yahudi olmayanlara ev kiralayan komşulara karşı da dikkatli olunması uyarısında bulunuyor. İsrail’in önde gelen insan hakları örgütlerinden biri Başbakan Benyamin Netanyahu’dan kararı kınamasını istedi. Örgüt, emre imza atan hahamlardan bazılarının devlet tarafından atandığının altını çizdi. Ancak Başbakanın ofisinden konuyla ilgili bir açıklama yapılmadı.

Öte yandan bir kınama mesajı yayınlayan Uluslararası Af Örgütü de, halkın ödediği vergilerle maaşlannı alan hahamların çıkardığı emrin, İsrail nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan Filistinlileri hedef aldığını açıkladı.

İsrail’de Hahamların ‘Yahudi Olmayanlara Ev Kiraya Vermeyin’ çağrısından sonra 27 hahamın eşi bir mektup yayınlayarak, Yahudi kadınlara Arap erkeklerle çıkmamaları çağrısında bulundu. Haham eşlerinin yayınladığı mektupta, Arap erkeklerle çıkan Yahudi kadınların eziyet çekeceği iddia ediliyor ve Araplar’ın çalıştığı yerlerde çalışmamaları da isteniyordu. İsrailli bazı bakanlar ve insan hakları örgütleri, bu son mektubu da ırkçılık suçlamasıyla kınadı. Ortadoğu barış görüşmelerinin canlandırılması çabalarının yoğun olduğu bir dönemde bu tarz mektupların İsrailli Yahudilerle azınlıktaki Araplar arasında gerginliği arttırmasından kaygı duyuluyor.

MOSSAD’ın ülke nüfusunu artırmak maksadıyla yurtdışındaki yahudileri İsrail’e getirme çabalan devam ediyor. Bilinen en son operasyon Aralık 2007’de İranlı 40 kadar Yahudi, gizli bir operasyonla İsrail’e nakledildi. Telaviv Ben Gurion havaalanında adı açıklanmayan üçüncü bir ülkeden getirilen uçaktan inen yeni göçmenler daha önce İsrail’e göçeden aile üyeleri tarafından karşılandı. Göçmenlere ayrıca, yeni yaşam kurabilmeleri için 10’ar bin Dolar para verildi.

Operasyona Amerika merkezli bir Hristiyan yardım örgütü mali destek verdi. Evanjelik mezhebine bağlı bu Hristiyan örgüt, tüm Yahudilerin İsrail’e döneceği yönündeki İncil kehanetini gerçekleştirmeye çalışıyor. Dünyadaki Yahudilerin İsrail’e dönmesinden sorumlu Yahudi Dairesi adlı kuruluş, son grubun, İran’da 1979 devriminden bu yana dönen en kalabalık ekip olduğunu belirtiyor. Bu yıl içinde 200’den fazla İranlı Yahudi İsrail’e göç etti. Bu rakam da önceki yıllara oranla bir rekor olarak görülüyor.

Ortodoks Yahudiler İsrail devletinin devamlılığını sağlamak için aile başına ortalama 6 çocuk yapsalar da, istatistikler 2025’de İsrailli Arapların sayılarının Yahudileri geçeceğini gösteriyor. Yani istatistikler doğru çıkarsa, Yahudi İsrailliler azınlık konumuna düşecek ve 2025 de yapılacak bir Knesset oturumunda çoğunluğu Arap milletvekilleri İsrail Devletinin, “Yahudi devleti” olduğu şerhini Anayasa’dan çıkarabilecek. İsrail hükümeti, ülkedeki yabancı işçi sayısını kayda değer şekilde azaltmayı hedefliyor. İsrail nüfusunun büyük bölümü, dünyanın dört bir yanından gelen göçmenlerden oluşuyor. Bu göçmenlerin büyük bölümü de Yahudi. Kimi İsrailliler’e göre, Yahudi olmayan yabancı işçiler, ülkenin Yahudi karakterine zarar veriyor. İsrail gizli servisi MOSSAD’ın, yurtdışındaki Yahudileri İsrail’e gelmeye ikna edebilmek maksadıyla bulundukları ülkede güvende olmadıklarını hissettirmek için ölümlü sabotajlar düzenlediği biliniyor.

Kaynak: Turquie Diplomatique – OCAK 2012

Not: Yahudi kendini kıyamete kadar kalmak istiyorsa kendini değiştirmeye mecburdur.

Fakat Museviler böyle yapacaklarına tersine inatlaşırlarsa, aksine hareket ederlerse elbette Arapların da başı belâya girer, kendi başları da belâdan kurtulmaz. Museviler Araplarla anlaşmaktan ziyade ecnebi kuvvetinden istiane ederlerse Araplar da bütün Araplıktan hattâ bütün bir Müslümanlık âleminden istimdat ederler. Bu Museviler için en feci bir âkıbeti doğurur. En sakin yaşayabildikleri Asya ve Afrikada da rahatları bozulur, kazançlarına ket gelir.

Şark; müdahalelerden, rahatsızdır, bundan bıkmış usanmıştır. Binaenaleyh son derece hassas ve reaksiyoner bir hal peyda etmiştir, şimdi Musevi’, Şarkta ancak emniyet unsuru olacağını ve Şarka zarar değil faydalar getireceğini vadetmekle müsait bir muamele görür. Filhakika samimî, müsbet bir Musevi faaliyetinden Şark müstağni değildir. Şarkın vasi, bakir sahalarında Museviler gibi olgun, yetişkin, hayat adamlarına müsait iktisadi işler vardır. Elverir ki bu işler siyasî felâketler tevlit etmesin, faydalar Musevilerin kendilerine inhisar etmesin; bu teminatı vermek ve göstermek vazifesi ise Musevilere düşer. Yalnız Filistin değil bütün Şark böyle iyi haberleri, böyle hayırlı faaliyetleri bekliyor. Iktisaden kalkınmak ve dertlerinden kurtulmak istiyor.

Musevilere düşen ilk iş emniyet telkin etmek ve hakikaten emniyet edilir olmaktır.

[Ömer Fevzi MARDİN “MUSEVİLERE ÇIKAR YOL”]

Arap ve İsrail mevzusundan çıkarılacak diğer hissede bizim milletimizin Türk ve Kürt davasını bitirmesi ve tek millet olmanın sevincini yaşamasıdır. Terör ve dolayısıyla devletimizin  mecburi muhafaza mekanizmaları çalışmasıyla çıkan neticede kin ve nefret yavaş yavaş bünyemizi sarar ve güzelim Anadolu elimizden çıkıp gidebilir. Allah Teâlâ o günleri göstermesin.

Hasılı kelam Birinci Dünya Savaşı’nda petrollerimizi ele geçirmek için Türk ve Kürt’ün ayrıştırılması İngilizlerin gündemine geldi. Konuyu inceleyen Lawrence bir rapor verdi. Bu raporda, Türk’le Kürt’ün etle tırnak gibi olduğu, ancak yüz yıl çalışılırsa, bunların ayrıştırılabileceğini belirtti.

Televizyonda, gazetelerde Türk ve Kürt ayrılığına vurgu yapıldıkça, tahrik edici sözler söylendikçe, Lawrence’in arzusu doğrultusunda faaliyet yapıldığına şahit olarak tarih bilen hangi şuurlu insanımız kahrolmuyor.


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar