Hakas Türklerinde Kötü Ruhlar
Hakas
inanışlarına göre kâinat üç bölümden oluşmaktadır. Üstte "Çağan Çiri"
(Tanrı yeri) denilen dokuz katlı gök bulunmaktadır. En üst katta Tanrı, diğer
katlarda iyi ruhlar oturmaktadır. İkinci bölüm yeraltı dünyasıdır. "Ayna
Çiri" veya "Erikli Çiri" denen bu bölüm yedi kattır. Buranın da
her katında kötülükle ilgili "varlıklar" bulunmaktadır. Bunların başı
ise "İrlik Han” veya diğer adıyla “Cinges Han”'dır. Erlikler
sürüngenleri, ufak canavarları ve hastalıkları oluşturmuştur. Erlik-Han'ın
yardımcılarından en meşhurları ise Erlik'in Oğlu İtker-Molat ve Kızı Uçak
Tolay'dır. Ayrıca kötü ruhların idarecisi Üzüt Han ve yedinci kattaki cehennemin
idarecisi Tamı Han da en korkulan yeraltı güçleridir. Ekrem Arıkoğlu tarafından
hazırlanan sözlükte, konumuzla ilgili birçok kelime yer almaktadır Arsı: Kötü ruh. İnsanların içine girerek çocuk sahibi
olmalarını engeller.
Ayna: Şeytan
Ayna‐çik: Şeytan, kötü ruh. Çocuklara musallat olur.
Hubay:
Kötü ruh
Imıl‐sımıl:
Genel mânâda “kötü ruh” anlamındaki kelimeler
Incıh: Şeytan, kötü ruh
Alartpah:
Kötü güç, şeytan
Hara ayna/ Çabal ayna: Şeytan, iblis
Aza:
Şeytan
Çitker:
Şeytan
İrlĭk:
Şeytan
Çik: Şeytan, iblis (kuşlar cik cik demezler, cib cib derler,
ancak hikaye kitaplarında cik cik yazılmış nedeni… malum değil mi)
Saydan: Şeytan
Seereñ:.Kötü
ruh, şeytan
Sımıl:
Akşam vaktinde insanlara musallat olan kötü ruh, şeytan
Sĭle/sĭlee:
Kötü ruh, şeytan
Hara
töster: Kötü ruhlar
Saldı:
Akşam vaktinde ıssız evlerde bulunan kötü ruh
Tolaysı-:
(Kötü ruhlardan dolayı) Hastalanmak
Pooncah:
Kötü ruh
Puh:
Kötü ruh
Körtĭges:
Dolama hastalığı ruhu
İsmail
Hakkı Bursevi,
Kitâbu’l-Hucceti’l-Bâliğa’da:
Âşıkları
burada tegannîden men eden nasipsizlerin cennette sidretü’l- müntehâdan ortaya
çıkacak güzel sesten sağır, ruha haz veren bu sesten nasipsiz kalacaklarını,
çünkü dünyada oluşmayan kemalin âhirette de meydana çıkmayacağını ifade eder.
[93 a]
Şamanizm,
insanları şaman aracılığıyla yukarı ve aşağı dünyanın ruhlarına bağlayan inanç
sistemidir. Şaman, vecd haline geçiş sayesinde atalarının ve doğanın ruhlarıyla
konuşarak kehanette bulunabilen ve geleceği tahmin edebilen, ruhlarını
kaybetmiş ya da hastalıktan ıstırap çeken kişileri iyileştiren ve topluluğun
sağlığı için ayinler yapan dinsel uygulayıcıdır.
Şamanizmde
hastalığın ve ölümün sebebi olarak insanın vücudunu ruhlarından birinin terk
etmesi veya insana kötü ruhun girmesi sayılır. Kamın görevi, teşhisten sonra
kamlama sırasında yardımcı ruhların desteğiyle insanı terk eden ruhu bulmak ve
geri getirmek veya yerleşen kötü ruhu kovmaktır. Kamlama, şamanın çeşitli dua
ve adak sunmalarla ruhlarla irtibata geçme faaliyetidir. Kamlama esnasında kam,
tefe, homusa (ağız kopuzu) veya bakır aynaya ritmik şekilde vurarak çıkarttığı
melodiye göre ve konuyla ilgili olarak irticalen nazım parçaları söyler. Bu
şiir türüne alkış denir.
Kam,
ruhların yardımıyla, çeşitli yöntemler uygulayarak (masaj, sıvazlama, çeşitli
otlarla vs.) geniş tedavi pratiği yürütür: eklem hastalıkları, kırık-çıkıklar,
akciğer, karaciğer hastalıkları v.s; ayrıca 3. ve 5. aylarında kama masaj
yaptıran hamile kadının doğumu kolaylaşır.
Kam
çomağını atarak, avuç içine, gözlere, hayvanın kürek kemiğine bakarak geçmişten
ve gelecekten haber verme, kamların fal bakma uygulamalarından birkaçıdır.
Kamın
yardımcı ve koruyucu ruh betimlemeleri (putlar) eeren (bazen ongon) olarak
adlandırılır. Hunlarda ve daha sonra Göktürklerde ‘tanrı tasvirleri’ olarak
geçen putların mevcudiyeti hakkında muhtelif Çin kaynakları bilgi
vermektedirler. Mesela ‘Gök Türkler tanrılarının tasvirlerini keçeden yaparlar
ve deri torba içinde saklarlardı. Bu tasvirler iç yağı ile yağlanırdı. Aynı
zamanda sırık üzerine de dikilirdi’.
Erenler
‘şamana işinde yardım eden ve onu koruyan iyi ruhlardır. Ataların ruhları,
özellikle daha önce yaşamış akraba şamanların ruhları olabilirler’. Putlar ‘keçeden, paçavralardan, kayın ağacı
kabuğundan yapılır. Bir kısmı çocukların oynadıkları bebeklere benzerler. Bir
kısmı da tilki, tavşan ve başka hayvan derilirendinden ibarettir. Bunlar
duvarlara yahut sırıklara asılır. Bazı aileler bunları torbalarda saklarlar.
Ava veya önemli bir sefere çıkarken bu putlara saçı saçarlar ve ağızlarına yağ
sürerler’.
Kamlık,
genelde kam-atalardan geçer; fakat Şamanların başka kategorileri de vardır.
1. Kam soyundan gelen kamlar.
2. Soyu yer ve su iyelerine dayanan kamlar.
3. Soyu göğe dayanan kamlar.
4. Soyu kötü ruh ‘albıs’tan gelen kamlar.
5. Soyu kötü ruh ‘aza’dan gelen kamlar.
‘Şamanlık bilgisi ırsîdir ve babadan oğula
intikal eder... Cetlerin kuvvetiyle şaman olarak tespit edilen şahıs, azalarında
birden bire bir gevşeklik hisseder, bu hal şiddetli bir titremeyle kendini
gösterir. Onda kuvvetli bir gayri tabii esneme başlar, göğsünde ağır bir tazyik
hisseder, birdenbire şiddetli seslerle bağırma ihtiyacı duyar, sıtmalı gibi
titrer, gözleri şiddetle döner, birdenbire yerinden sıçrayarak deli gibi
etrafında dönmeye başlar, nihayet ter içerisinde yere yuvarlanır ve saralı
çırpınmalarla kramp içerisinde kıvranır. Azaları bir şey duymaz, eline ne
geçerse yakalar ve yutmaya bakar. Şamanlığa tayin edilen kişi cetlerin arzusuna
karşı gelir ve Şamanlık yapmak istemezse korkunç ıstıraplara katlanır veya
azgın bir şekilde delirerek kısa zamanda kendisine kıyar veya hastalığının
artmasından ölür’.
bu
kategorideki kamların kabiliyetlerini yer ve su iyelerinden aldıklarına
inanılır. Onların oluşumu, şüphesiz, eski Türk dinî animist (canlıcı) sistemin
merkezî yaratıklarıyla ilgilidir. Eski Türkler Yer-Sub Tanrısına taparlardı.
Zamanla bu imgeler, şahıslaştırılma özelliğini kaybederek, genel olarak ruh
anlamına geldiler. Bu kategorideki
kamların kamlamasının ana motifi, yeryüzündeki yüksek dağlar, coşkun akarsular,
yırtıcı hayvanlar ve balıklar ile bağlantı kurmaktır.
Bu
kategorideki kamlar, kabiliyetlerini gökten gökkuşağı veya yıldırım
aracılığıyla alırlar.
Tuva
mitolojisine göre, gökyüzünün bir katmanında Kurbus adında bir ülke var. Bu
ülkede Azar halkı yaşar. Azarların da kamları vardır. Azar kamı, yeryüzünden
bir kişiyi kendine kurban olarak almak istediğinde yağmurdan sonra gökkuşağı
indirir. Gökkuşağı seçilen adama ‘çarpar’. Çarpılan kimse delirir. Bu, kam
olmak için bir alâmettir. Başka bir kamın tedavisiyle adam kendine gelir ve
‘kamlığı gökten inen kam’ olur.
M.
Kenin-Lopsan ‘Magiya Tuvinskih Şamanov’ adlı kitabında Azarlar hakkında V. P.
Dyakonova’nın topladığı malzemeye yer vermektedir:
‘Yaşlı
nesil temsilcileri, kendilerini gök kamı (tengri boo) olarak adlandıran şaman
kategorisi hakkında efsane ve hikâyeler anlatırlar. Kamlık yeteneğini veya kam
olmak için belli bir sinyali gökkuşağı aracılığıyla alan kişiler hakkında
hikâyeler anlatılır.
Yambıl
Çoodu adında soyu gökten gelen bir kam şöyle bilgi vermektedir:
‘Şaman
mitolojisine göre, yüksek gök tabakalarında ‘azarlar yaşar. Bu şamanlar,
onlardan gelir. Gökte yaşayan insanlar -azar kurbustular- yerde yaşayanlara
benzemezler. İnsanlara nispeten kısa boyludurlar, kemerleri göğüslerinde
kuşanırlar, atmosferde yaşarlar, yerde yenilen yemekleri yemezler. Onlar nadir
yere inerler; o zaman kam onları ger uğurlamalıdır
Kamlama
sırasında bu kategorideki şamanlar, çeşitli doğa olaylarını - gök gürlemesi,
yıldırım, dolu, yağmur- ulularlar ve ‘çelik gökyüzü oğulları’ olan azarlar ile
irtibat kurarlar. Yeryüzü azarların hâkimiyeti altındadır.
Şamanizm
inanç sisteminde ‘kötü ruh, şeytan’ olan albıs, insanlara sürekli zarar veren
bir yaratıktır. ‘İnsanların yaşamadığı ıssız yerlerde yaşarlar; obaları,
oymakları vardır; kendi aralarında düğün, bayram yaparlar. Onlarla karşılaşan
kişinin anlayığı zayıflar, hasta müzmin hastalığa yakalanır. Yakışıklı bir
delikanlı veya güzel bir kız gibi görünüp insanları yanıltabilirler. Bazı yerlerde
saz ve kopuz çalınmaz, albısların bunu çok sevdiklerine ve oralara
geleceklerine inanılır. Bazı yerler de albısların yurdu olarak kabul
edildiğinden oraya hayvan otlatmak için bile yaklaşılmaz; ağaç kesilmez, taşına
kayasına el sürülmez. İnanmayıp gidenler orada ölürler’.
Bir
insanda kamlığın alametleri olan bayılma, esneme, delirme gibi olguların başka
bir açıklaması da insana kötü ruh albısın yerleşmesidir. Albıs hastasının
-albıstaar- başka bir kamın yardımına ihtiyacı vardır. A şağıdaki efsane bu kategorideki
kamların oluşumunu açıklamaktadır :
‘İlkbaharda,
kar eriyip çimen çıktığında adamın biri tenha bir yerde uyuyakalır. Albıs onun
ruhunu yakalayıp götürür. Albısın rehini olan kişi hastalanır, devamlı bayılır,
dalgın olur, zaman zaman delilik geçirir. Büyük kamlar albısların saldırısına
karşı koyarak hastanın ruhunu geri alıp, hayatını kurtarırlar. Kamların
albıslarla mücadelesi, kurtarılan kişinin şaman olmasıyla sonuçlanır. Bu tür
kamları Tuvalar ‘soysuz kamlar’ (uk çok hamnar) olarak adlandırırlar.
Albısın
üst dudağı tavşan dudağı gibi ayrıktır. Alt dudağında ise yara izleri vardır.
Bu yüzden insanla karşılaştığında burun ve dudaklarını yeniyle kapatır.
Bazılarına göre albıs, burunsuz bir kadındır. O, dağ geçitleri ve dar
boğazlarda yaşar. Albıs, bir erkekle karşılaştığında ona kadın olarak görünür;
bir kadına rastladığında ise erkek kılıfına girer’.
Tuva
mitolojisinde yeraltı dünyasının başka bir temsilcisi, ‘hastalık gönderen kötü
ruh’ olarak bilinen aza’dır. Aza, insanları kandırmak için insan, tilki veya
rüzgâr şeklini alabilir. Rüzgâr olarak daha önce şaman tarafından hiç tütsüyle
temizlenmemi ş çadıra girebilir. Eğer rüzgâra 2-3 kere tükürülürse, aza zarar
vermez. Aza insanı öldürebilir. Onu sadece kam mücadele sırasında görebilir.
Kam azayı yener ve hastanın ruhunu geri alır’.
Bölge
şartları, hayat tarzı, kamın gücü ve kamlama icrasının sanatsallığına göre
birkaç kamlama türü vardır.
Her
‘taçlandırılmış’ kam, ‘küzüggü’ adı verilen bezlerle süslü metal parçası veya
ayna şeklinde bir kamlama âletine sahip olmalıdır. Küzüggüsü olan şaman, tedavi
amaçlı ayin yapabilir, fal bakabilir. ‘Küsüng kelimesi Yakut dilinde ‘muhalefet’
demektir ve aynanın, kötü ruhların yakıcı bakışlarından koruyacağını ima eder’.
Tef ve kostüm alamayan kamlar, sadece küzüggü kullanarak kamlama
gerçekleştirebilirler.
Müzik
âleti homus (ağız kopuzu) yardımıyla kamlama Erzin, Tes-Hem, kısmen Todji ve
Kaa-Hem bölgelerinde yaygındır. Homusla kamlama, zayıf şamanlara özgü bir tür
olarak nitelendirilir.
Tef
ve ayin elbisesinin yardımıyla kamlama. Profesyonel kamlar, kamlama için
gerekli tüm donanıma sahip olmalıdırlar. Ayna ve homusla kamlayan daha zayıf
meslektaşlarından farklı olarak gerçek kam tefsiz ve kostümsüz kamlamaz.
Dayak
olarak adlandırılan sırığın yardımıyla kamlama. Bu tür Todjin bölgesinde
yaygındır; kamın mesleğini göstermek üzere aldığı ilk nesne, kayın ağacından
bir sırıktır.
Tuva
kamı günün her saatinde kamlayabilir: gündüz, gece, sabah, akşam. Ancak akşamın
geç saatleri ve gece kamlama için en uygun zaman olarak sayılır. Eski bir Tuva
türküsünde şöyle denmektedir: Hamnaar hamı, hamnaar çüve, Kamlayan kam, kamlayan kimse, Kara
düne hamnaar çüve. Karanlık gecede
kamlayan kimse.
Şamanlıkta
eskiden beri kamlama sırasında yerine getirilmesi gereken örf ve âdetler
vardır.
Şamanı
hasta kişi kendisi seçer. Hastanın köyünden bir kişi kamı getirmek için yanında
yedek bir atla yola çıkar. Şaman kabul ederse, gönderilen kişi kamın
araç-gereçlerini eyere bağlayıp, tefini sırtına asarak gelir. Şaman ise
küzüngüsünü koynuna saklayıp, yedek ata binerek gelir. Eğer kam kabul etmezse,
gönderilen kişi eli boş döner.
Kamlamadan
önce her kam tütsü yakar. Bu âdet, şu şekilde icra edilir: yassı bir taşın
üstüne kül, yanan kömür ve bir avuç kurutulmuş ardıç koyulur. Eğer taşın üstüne
konulan bu karışım hemen yanarsa o, canlandı demektir. O zaman buna biraz un,
kabuğundan ayıklanmış buğday, kavrulmuş darı, sıvı yağ ve katı hayvan yağı
ilave edilir. Şaman bu tütsüyle önce tefini, sonra ayakkabılarını tütsüler.
Kamlamadan önce gerçekleştirilen tütsülemeyle kam eşyalarını temizlenmiş olup,
kötü ruhlarla mücadele etmek için güç kazanmış olur.
‘Kutsal
ağaçla yapılan tütsüleme, nazarı etkisiz hale getirir. Kötülüğü, kötü ruhları,
şeytanı temsil eden ‘kem göz’ ancak Tanrı kutunun bulunmadığı yerlere
gelebilir. Tütsü genellikle ardıç ağacının kabuğu ve budağı ile yapılır.
Türk
dünyasında ‘alas’, ‘alaslama’ kelimeleri ile ifade edilen kelime, arınma, kötü
ruhlardan korunma, Tanrı kutunu çağırma sembolüdür’ .
Hazırlık
safhasından sonra şaman, elindeki çomakla tefine vurarak, doğudan batıya doğru
önce sağ, sonra sol ayağıyla merkezde bulunan tütsü etrafında üç kere döner.
Tefin ritmiyle birlikte kâh guguk kuşu, kâh karga ötüşü gibi nidalar çıkarır.
Bu, kamlamanın başladığının sinyalidir. Sonra ruhlar âlemine döner ve
izleyicilerin duyamayacağı bir sesle onlarla muhavere eder.
Hastalığın
sembolik olarak tecessümünü sağlayan şeklin çizilmesi. Şaman, ruhlarla
konuşmasını bitirdikten sonra, hastaya, kendisine rahatsızlık veren derdi
tasvir etmesini söyler. Yapılan tasviri bir kâğıda çizer, makasla kötü ruhları
temsil eden bu şekil veya şekilleri keser, üstüne renkli bez parçaları
yapıştırır. Hazır figürleri bir tahtanın üzerine (dospan) yapıştırır. Elde
edilen yapı ‘aarıgnın çüülüzü’, yani ‘hastalığın ruhudur’. Kam, orada
bulunanlardan birine ‘hastalığın ruhunu’ çadırın dışında belirttiği yöne
götürmesini söyler.
Bu
az bilinen bir uygulamadır. Ogaalga, kare şeklinde küçük bir keçe parçasıdır.
İçine demlenmiş çayın kurumasıyla elde edilen hamule ve çiğ et parçası konur.
Şamanın yönlendirmesiyle her insan hasta için ogaalga yapabilir.
Bunlar
yassı taşın üzerinde tütsü olarak kullanılan malzeme ve ogaalgadır. Özel olarak
seçilen bir kişi sağ eline tütsü, sol eline ogaalgayı alarak hastanın etrafında
doğudan batıya doğru üç kere döner. Bundan sonra çadırdan çıkar ve şamanın
belirttiği yöne gider. Peşinden elinde ‘hastalığın ruhu’ bulunan ikinci bir
kişi gider. Ayinin anlamı: tütsü hoş kokulu bir dumandır, ogaalga ise et
kokusunu yayar; hastalığın ruhları bunların peşinden gider. Böylece hasta,
tehlikeden kurtulmuş olur.
Şamanın
talimatıyla tütsü ve ogaalgayı dışarı çıkartmadan önce hasta, şifalı suyla
yıkanmalıdır. Banyo esnasında saçılan sular, ‘hastalığın ruhunu’ sembolize eden
şekillerin yapıştırıldığı ‘dospan’ tahtası üzerine sıçramalıdır. Şifalı su şu
şekilde hazırlanır: içinde su bulunan bir tabağa, bir miktar süt ve bir avuç
öğütülmüş ardıç yongası katılır. Bu şekilde elde edilen suyun yere dökülmesi
yasaktır.
Kamlama
süreci, tütsü ve ogaalgayı dışarı çıkaran kişilerin çadıra dönmesine dek devam
eder. Onlar döndükten sonra şaman, dışarıya bırakılan nesnelerin bulunduğu
yere, tefiyle ritim tutarak gider. Bunun anlamı, hastalık yapan ruhların bir
daha dönmemesini sağlamaktır.
Çadırın
içinde kamlama büyük bir ciddiyetle yapılır. Geleneksel olarak Tuva
çadırlarının kapısı, doğuya bakar ve çadırın içi, sağ ve sol kısım olmak üzere
ikiye bölünmüş durumdadır. Şaman çıkmaya hazırlandığında, ona kapıyı açarlar ve
o çadırın sol tarafından çıkar.
10. Kamlama Ücreti (Astı):
Kamlama
sona erince, özel bir kişi kamı köyüne kadar uğurlar. Bu, bir saygı
göstergesidir. Şamanı çağıran kişi, ona kamlama ücreti ‘astı’ öder. Bu ücretin
miktarı, hastanın maddî durumuna göre değişir. Varlıklı kişiler şamana koyun,
keçi, buzağı, iki yaşını bulmuş dana, birkaç küçükbaş hayvan, hatta büyükbaş
yetişkin hayvan verebilir. Bu hayvan veya hayvanlar, bir kişi tarafından
şamanın yurduna kadar götürülür. Zengin hasta, şamana hediye olarak eyerli ve
gümüş koşumlu at dahi verebilir.
Fakir
hastalar astı olarak keçe battaniye, keçe halı, urgan, at koşumu verebilir.
Eğer hasta dul bir kadın ise işlenmiş birkaç koyun derisi; çok fakir insanlar
ise kendi giyim veya süs eşyalarından verebilir. Hasta, çok fakir bir erkek
ise, yazın giydiği önlüğünü, kürkünü, bıçağını; çok fakir bir kadın ise
yüzüğünü, düğününde hediye edilen saç tokasını veya boncuk gerdanlığını
verebilir.
Eğer
kam, kamlama için verilen ücretle memnun kalmazsa, bunu imalı bir şekilde
alkışta dile getirip, payını yükseltmeye çalışır:
Şamanı
çağıran hasta, onun eşyalarına adak mahiyetinde hediyeler katmak zorundadır.
Altı eşyadan ibaret olan bu eşyalar şunlardır: eldik , mançak*, dikiş için kuru lifler, iğne,
dikiş yüzüğü ve kese içine konulan tütün. Kamlamadan sonra bu hediyeler şamana
takdim edilir. Kam evine dönünce tütünü, komşularına verir, diğer hediyeler ise
dokunulmamak üzere şamanın eşyalarına katılır.
Hastayı tedavi seansı bittikten sonra eğer
kamı çağıran başka hastalar yoksa o, evine döner.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar