KOMPLO ÜRETMEK YA DA TABULARI YIKMAK?
(Almanyada bana yönelik yapılan eleştirilere bir cevap)
“İlk olarak Sueddeutsche Zeitung’da basıldı.”
Bana yönelik eleştiriler ana hatlarıyla, Soykırım Endüst- risi’nde, benim
komplo teorileri üreterek anti-semitizmi kışkırttığım yönündedir. Bu suçlamayı
doğrudan cevaplamadan önce bir gözlemde bulunmak istiyorum. Her ne kadar komplo
teorilerinin değeri marjinalse de bu demek değildir ki gerçek dünyada bireyler
ve kurumlar stratejiler geliştirmez, planlar yapmaz. Bunun aksine inanmak
dünyevi meseleleri saptıran bir çok komplo teorisine inanmaktan daha akıllıca
değildir. Frances Stonor Sounders’in “Who
Paid the Piper? The CIA and the Cultural Cold War’n
(Masrafı Kim Yüklendi? CIA ve Kültürel Soğuk Savaş) isimli çalışmasını düşünün.
Saunders merkez politikaların sağ ve sol ucundaki tüm kültürel ikonların
Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA) tarafından parayla desteklendiğini belgeler.
Doğrusu, Sosyalist gerçekçiliğe karşı “özgür bir dünya” için kuramsal
ifadecilik bile CJA’nm işidir. 1950’lerde birinin Jackson Pollck’u CIA
ajanlığıyla suçladığını hayal edin. O hemen bir komplo teori- cisi olarak
damgalanır. Ama daha sonra aslında haklı olduğu ortaya çıkar.
Soykırım Endüstrisi’ne iki tane komplo teorisi atfediliyor:
a) Ben, Yahudi elitlerin Soykırım’ı Haziran 1967 savaşından sonra Amerikan
hayatının merkezine, İsrail’e yönelik tepkileri ortadan kaldırmak amacıyla
soktuğunu ileri sürüyorum ve b) Soykırım Endüstrisinin, Clinton Yönetimiyle
uyumlu çalışarak hem Avrupa ülkelerinden, hem de Nazi zulmunün gerçek Yahudi
kurbanlarından “çifte para sızdırma” olayında uyumlu bir şekilde çalıştığını
iddia ediyorum. Her iddiaya sırasıyla değineceğim.
Profesör Ulrcih Herbert hem Soykırım’ın Amerikan hayatında 1960’ların
sonlarına doğru ortaya çıkmasını hem de onun çıkışının Haziran 1967 savaşıyla
ilişkilendirilmesini reddediyor. Şuna vurgu yapmak istiyorum ki bu iddialara
Herbert dışında karşı çıkan herhangi bir akademisyen yoktur. İngiliz tarihçi
Geoff Eley’in dediği gibi “altmışların sonlarına doğru ilk defa “Soykırım”
terimi kitaplarda ve makalelerde büyük harflerle yazılmış olması ve belirgin
başlıklar olarak ortaya çıkması” üzerinde bir konsensüs vardır.[1]
Belirgin bir ayraç olması için Meclis Kütüphanesinin Eylül 1968’de “Soykırım,
Yahudi (1939-1945) isimli bir kategori oluşturduğu ve bu konu hakkındaki
malzemenin bundan önce “Dünya Savaşı, 1939-1945, Yahudiler” şeklinde
sınflandırılmış olması verilebilir.[2]
Bu gelişmenin Haziran 1967 savaşından sonra teşvik edildiğini tartışmak da bir
o kadar anlamsızdır. Anlaşıldığı kadarıyla Herbert tartışılan terimleri
anlayamamış görünüyor. Soru Soykırım’ın Amerikan yaşamında ne zaman ortaya
çıktığı değil, neden ortaya çıktığıdır? Bu konudaki genel kabül, Haziran 1967
savaşının Yahudilerdeki Soykırım anılarını canlandırdığıdır. Ben çok daha
geniş deliller göstererek genel görüşün yanlışlığını gösteriyor ve bunun
nedeninin İsrail’in, ABD ile olan yeni stratejik ittifakının korunması
olduğunu kanıtlıyorum.
Ayrıca Herbert, Soykırım’ın Amerikan yaşamında İsrail’i desteklemek için
bir araç haline getirilmiş olduğuna karşı çıkarak önde gelen İsrail Soykırım’ı
tarihçilerinin İsrail’in işgal politikasının en acımasız eleştirmenleri
olduğunu ileri sürüyor. Böylesi iddialar (ki Herbert’in makalesinde bunlardan
bir dolu var) bu başlıklar hakkında bilgi sahibi olanlara saç baş yoldurur.
Ben, Soykırım iddialarının -Soykırım kategorik olarak biricik bir olaydır,
Soykırım binlerce yıldır Yahudi olmayanların Yahudilere beslediği nefreti
gösterir vb. akademik değeri olmadığını fakat daha çok politik kazanımlar için
kullanıldığını gösterdim. Profesör Sznaider, Soykırım’ın biricik bir olay
olduğunu fakat gelecekteki soykırımlar için önemli bir işaret olduğunu ifade
ediyor. İddiasını cilalamak için hem Soykırım’ın biricikliğini savunur hem de
potensiyel soykırımların önlenmesini savunan Elie Wiesel’den alıntılar yapar.
Fakat şu bir gerçek ki Wiesel’in Soykırım yakarışları ABD politikalarına hizmet
ederken ABD devlet terörünün kurbanlarına faydası dokunmaz. Aslında Wiesel 1975
sonrası Kamboçya’sındaki Kızıl Khmerler yönetimi altındaki Soykırım’ı görmekte
ama 1975 öncesi ABD bombalarıyla inleyen Kamboçya’daki Soykırım’ı es
geçmektedir. Guete- mala’da Maya Yerlilerine karşı yapılan soykırımı, VViesel
kişisel olarak bile kınamayı reddetmiştir. Profesör Maieer, Soykırım literatürüne
dayanarak Soykırım’ın Yahudi olmayanların Yahudi düşmanlığını gösterdiği
dogmasını reddeder. Yine de siyonist doktorinin onayladığı Soykırım
literatürü, Hannah Arendt’in deyişiyle “Yahudilerin ve Yahudi olmayanların
ilişkilerini her yerde ve her zaman yöneten sonsuz bir anti-semitizm” olduğunu
söyler.[3]
Bu bakış açısına göre Soykırım “verili, doğal bir yasa gibi ele alınabilir...
Eğer Tanrı tarafından emredilmediyse, bu en azından tarihsel açıdan kaçınılmaz
bir olaydı” (tarihçi Ömer Bartov).[4]
Profesör Mer- cia Pally, Soykırım tartışmalarındaki temel hiziplerin Wiesel ve
Goldhagen gibi “köktencilerin” ve bunun karşısındaki benim gibi
“içerikçilerin” olduğunu düşünmektedir. Bu ayrımlar aydınlattıklarından daha
fazlasını karanlığa gömmektedir. Benim görüşüme göre buradaki iki hizipten biri
gerçek Soykırım akademisyenleri (Hilberg, Browning, Henry Friedlan- der ve
Herbert gibileri) ve politik çıkar kovalayan, dogmatik Soykırım endüstrisi
takımıdır.[5]
Soykırım’ın ideolojik amaçlar uğruna sömürülmesinin ötesinde, Soykırım
endüstrisi kaba bir şekilde gerçek ve hayali eleştirileri hedef almıştır.
İsrail ve Güney Afrika istihbaratıyla işbirliği yapan Bnai Brith
Anti-Defamation League (ADL) (Bnai Brith iftira - Karşıtı Birlik isimli Yahudi
Örgütü ABD’deki en eski Yahudi Lobisidir, çev.-) Noam Chomsky gibi Amerikalı
aydınlara yönelik kabarık dosyalar ortaya atmakta ve American Civil Liberties
Union (Amerikan Sivil Özgürlük Birliği) gibi yüzlerce saygın ABD örgütüne
sızmaktadır.[6]
Benim “anti-siyonist duruşumdan” rahatsız olan ADL, son kitabım A Nation on Trial: The Goldhagen Thesis end The
Historical Truth’un basımını engellemeye çalıştı. Benim yayıncım
direniş gösterdiği zaman bu sefer de baskılar yardımcı yazar Ruth Bettina
Birn’e yöneldi. Canadian Jewish Congress
(Kanadalı Yahudiler Örgütü) destekli bir raporda Kanada Adalet Bakanlığı Savaş
Suçları ve İnsanlık Karşıtı Suçlar Bölümünün baş tarihçisi Birn’ü, “hain ırkın
üyesi” ilan etti. (Birn bir Almandır). Birn kamuoyu önünde bu kafa kol
taktiklerini protesto ettiği zaman CJC tarafından “anti-semitizm” ile suçlandı.[7]
Profesör Pally Soykırım Endüstrisi’nin “ABD’de skandallaşan eleştirilerle
karşılandığı” değerlendirmesi yapıyor, Gerçekten de kitap, Avrupada’da ilk
sayfa haberiyken, ABD medyası tarafından görülmedi bile.[8]
Jakob Helilburn bu kayıtsızlık dolu Amerikalı sessizliğine güvenmektedir
Benzeri bir şekilde Princeton’dan Profesör Anson Robinbach bir Avusturya
gazetesine ABD’de kitaba karşı ilgi gösterilmediğini, çünkü kitabın orjinal
olmadığını belirtti.[9]
Bunlar anlamsız açıklamalardır. Çünkü ABD’de Soykırım üzerine olan herşeyin
(ki bunlara Soykırım yemek kitabı da dahildir) geniş bir tanıtımı yapılır.
Ayrıca benim Soykırım tazminatlarıyla ilgli makalemin de komplo teorisi
olduğu iddia edilmektedir. Öncelikle bir yanlış anlamayı aydınlatmak istiyorum.
Ben Nazi zulmünün kurbanlarının maddi tazminat almasını destekliyorum. Aksi
taktirde başka merakım olurdu. Bütün bunlardan sonra annemin alacağı tazminatı
güvence altında tutmak için yıllarca çalıştım. İnsanlar neden katı bir solcu
olan benim İsviçre Bankalarını savunduğumu merak ediyor. Doğrusu Bretch’ in
“Banka sahibi olmak varken banka soymanın anlamı ne?” vecizesini
sahipleniyorum. Fakat benim kitaptaki kaygım İsviçreli bankerler ya da Alman
sanayiciler değil. Ben daha çok bir tarihi kaydın entegrasyonu ve Yahudi
halkının şehitliğini orjinal anlamına çeviriyorum. Ben Soykırım Endüstrisinin
tarihi yozlaştırmasından ve hatıratını bir sömürü aracı olarak kullanmasından
esef duyuyorum.
Komplo teorisi ürettiğimin iddia edilmesiyse gerçeklerden rahatsızlık
duyanların işidir. Amerikalı Yahudi örgütlerinin Soykırım tazminatlarını
koparabilmek için Başkan Clin- ton’dan Hazine Bakanı Stuart Eizenstat’a kadar
ABD hükümetinin her seviyesinde, bir çok Federal teşkilatta ve Kongre
heyetinde, birçok eyalet ve yerel yönetimde ve bunun gibi ABD’nin önde gelen
medyasında ve birçok önde gelen avukat nezdinde Koro halinde bitmez tükenmez
kampanyalar sürdürdüğü tartışma götürmez bir gerçektir. Daha da ötesi berbat
siciline rağmen ABD hükümetinden Avrupa’yı geçmişte yaptığı yanlışlar için
sıkıştırmasını istemek iki yüzlülüğün en büyüğüdür. Avusturya ile yapılan
görüşmeler sırasında Eizenstat “mülkiyetin geri verilmesi ABD için öncelikli
meseledir” dedi.[10]
Bu şüphesiz Amerikalı Yerliler için bir süp- riz olacaktır, Filistinli
mültecileri ima bile etmiyorum. Vietnam’da Amerika ile ilgili temel tartışma,
“bunlar bize yaptıklarına ne zaman sahip çıkacaklar” tarzındadır. Profesör Maies,
İsviçrililerin, Soykırım dönemi Yahudilerinin hesaplarına sahip çıkmadığı İçin
Amerika’nın öfkesine maruz kaldığını belirtiyor. Yine bu konu hakkında önde
gelen uzmanlardan Seymour Rubin ABD’nin sicilinin bu konuda İsviçre’den çok
daha kötü olduğunu ileri sürüyor: “ABD, mirasçısı olmayan değerleri ortaya
çıkarmak için çok kısıtlı bir çaba ortaya koydu ve sadece, Volcker
soruşturmasından önce İsviçre bankalarının 32 milyon dolar olarak belirttiği
miktarın 500 bin dolarını kullanabilir yaptı”[11] Maies bu
kritik noktaya kör kalır.
Alman tazminat anlaşmaları konusunda bana yönelik çeşitli eleştiriler oldu.
Ben, Alman hükümetinin Nazi Zulmünün Yahudi kurbanları için ayırdığı fonların
Yahudi Halkları Örgütü tarafından kendine haksız bir şekilde mal edildiğini
belgeledim. Frankfurter Rundschau’dan
Peter Longerich benim bu tezime Örgütün basın açıklamasıyla cevap verdi.[12]
Aslında bir akademisyenden daha iyisi beklenir. Herbert sorunun ancak
mahkemede çözüleceğini ileri sürdü. Yine de Ronald Zweig 1987’de Örgüt’ün resmi
tarihini yayınladığı zaman açıkça “tazminat fonlarının Almanya ile yapılan anlaşmadaki
resmi geri verilme fonuna rağmen” Örgüt Arap dünyasında ve her yerde bu parayı
projelerine aktardı demişti.[13]
Peki Alman dergisi Der Spiegel’in sorumluluğu benim hayatımı araştırmak yerine
bu iddialar üzerinde durmak olmalı değil miydi?
Ayrıca Örgüt Almanya ile yapılan son mülakatta Yahudi köle işçilerin
sayısını şişirdi. Köle işçiler konusunda akademisyenlerin verdiği rakamlar 50
binden (Leonard Dinnerste- in) 100 bine kadar (Henry Friedlander)
değişmekteyken örgüt bu rakamı 700 bin olarak göstermiştir ve ben bu rakamların
Soykırım’ı inkar ettiğini ileri sürdüm. Her ne kadar benim iktibas ettiğim
rakamların üzerinde olarak Herbert, savaş sonunda 300 bin köle işçi olduğunu
ileri sürse de bu rakam bile Örgüt’ünkinin yarısından azdır. Ayrıca Profesör
Gunnar Heinsohn gibi Alman akademisyenlerin bu rakamın aşırı olduğunu söylemesi
de dikkat çekicidir. Daha sonra ben savaş sonunda hayatta kalan köle işçilerin
ancak %25’inin bu gün yaşıyor olduğunu ileri sürdüm. Bu yüzden Alman ekibine
dahil bir bağımsız akademisyen tarafından doğrulandı. Doğrusu Örgüt bile bu
oranı hesaplarında küllandı. Yine de bilinmeyen bir nedenle Herbert %30-40’lık
bir kesimin hala hayatta olduğunu iddia etmektedir.
Herbert daha birçok sorunlu değerlendirme, yapar. O, dışardan baskı olmadan
Almanya’nın köle işçilere tazminat vermeyeceğini
iddia eder. O, SPD - Yeşiller koalisyonunun tarihi sorumluluk duyarlılığını
görmezden gelir. Uzun zamandır köle işçilerin avukatlığını yapan Klaus van
Munchhauusen’e göre dış baskılar yapılmadan önce tazminat planlan vardı.[14]
Herbert, Michael Hausfeld gibi avukatların ve onların müşterilerinin
Almanlarla yapılan görüşmeler boyunca güzel bağlar kurduğunu yazar. Yine de
raporlara göre çeşitli kuruluşların avukatlarının karşılıklı dalavere ve
suçlamalarda bulunduğunu görüyoruz. Profesör Maier, Soykırım tazminatına bakan
avukatları, onlara yönelik açgözlülük suçlamaları karşısında savunur. Fakat
Washington Post’ta çıkan bir haberde- Almanyadaki anlaşma konusunda “Çok
yüksek ücret talep eden Amerikalı avukatların sözkonusu fonun yüzde kaçını
alacağı bilinmiyor” denildi.[15]
İsviçre bankaları davasında Soykırım avukatlarının saati 600 dolara geldi.
Bu arada Dünya Yahudi Kongresi 9 milyar dolar tazminat toplayacağını
açıkladı. Bunların alınışı “ihtiyaç sahibi Soykırımzedeler” adınayken,
şimdilerde Dünya Yahudi Kongresi bu paranın “bir bütün olan tüm Yahudi halkına”
ait olduğunu söylüyor. Tabi bu arada Dünya Yahudi Kongresi durumdan vazife
çıkararak kendini “bir bütün olan tüm Yahudi halkının” temsilcisi olarak
atadı. Dünya Yahudi Kongresi bir Soykırım vakfının kuruluşunu kutlayacak ve Yahudi
örgütlerini ve “Soykırım eğitimini” destekleyerek. Bunun finansmanı “büyük
ihtimalle milyarlarca doları” bulan Soykırım tazminatlarından karşılacak. Dünya
Yahudi Kongresi henüz hiçbir Soykırımzedeye para dağıtılmamışken kendisine
“milyarlarca dolar” kalacağını şimdiden bilmesi de ilginçtir. Hatta daha kimin
bunu hakettiği ve kaç kişinin bunu hakettiği bilinmezken. Ya da “milyarlarca
doların” kendisine kalacağını önceden bilen Soykırım Endüstrisi “ihtiyaç
sahibi Soykırımzedeler” adına para mı sızdırıyor? Soykırım endüstrisi
Almanların her bir köle işçi adına verilen 7500 dolarlık tazminat vermesinden
yakınmaktadır. “Milyarlarca doların” Alman iddialarının ispat edilmesinde
kullanılamayacağı karanlık bir noktadır. Soykırımzedeler çileden çıkmış
durumdadır. Ama paniğe gerek yok zaten onlar gala gecesine davet edilmedi.[16]
Eleştirmenler Soykırım Endüstrisinin anti-semitizmi teşvik ettiğini iddia
ediyor. Bu kötü haber verdi diye elçinin suçlanmasıdır. Doğrusu muhafazakar
Yahudi dergisi Commentary, Soykırım
Endüstrisi’ni “para için büyük kumar”, “her yol mübah ama
ahlaksızca”, “kendilerini kutsal dava söylemiyle gizliyorlar”, “kötü basını
boykot et, bazısı hak edilmedi, bazıları ahlaksız para sızdırma amacıyla
alındı” vb. tanımlarla mahkum ediyor.[17] Eğer
suçlamalar size tanıdık geldiyse bu Soykırım Endüstrisinin yaptığı yankıdandır.
Benim kitabım değil Soykırım Endüstrisi’nin
köksüz taktikleri anti-semitizmi teşvik etmektedir. Benim kitabım değil,
Soykırım Endüstrisi’nin yanıltmaları Soykırım inkarcılığını doğurmaktadır. Der
Strumer’daki kötü karikatürlerin nedeni benim kitabım değil Soykırım
Endüstrisi’nin Doğu Avrupa’yı ABD ile tehdit etmesidir. Eğer anti-semitizmle
mücadele etmek istiyorsanız Soykırım Endüstrisi’ni değil, Soykırım Endüstrisi’ni
sansürlemek gerekir.
Alıntı: SOYKIRIM ENDÜSTRİSİ, Norman G. Finkelstein, Türkçesi: Erkan Saka
Gökçe Kaçmaz, Söylem Yayınları: 3 İnceleme Araştırma Dizisi: 2, 2001, İstanbul
[2] John Petrie, “The Secular Word HOLOCAUST:
Scholorly myths, history and 20th century meanings” Genocide Resarch
Dergisi'(2000) 2 (1), sayfa 48-49
[14] Eva Schweitzer “Klaus von Munchhawser: “Es geht
nicht um die opfer, es gent um Profit” Der Tagesspiegel (14 Haziran 2000).
[15] William Drozdiak, “Germany signs Pact to
Compensate Nazi Slaves” Was- hington Post (18 Temmuz 2000).
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar