Evde Teravih Namazı
"Yazının giriş kısımını muhakkak okuyun."
İnsanların evlerinde bu ibadeti yapmak için yönlendirmeler yapıldı. Ancak sayı itibarıyla Teravih namazının rekât sayısının fazla olması ve tembelliğin zamanımız ibtilası olmasından dolayı, bu ibadetin evlerde terk edilmesine mani olmak için söylenmesi gereken bazı hususlar var.
Şöyle
ki:
Aşağıdaki
metinde Teravih Namazının fıkhı durumu izah edilmiştir. Bizim maksadımız, bu ibadetin terkine mani olmak, ve eda
edemeyenlerin de kendi vicdanlarında muhasebe yaparken sıkıntı duymamalarını da
temin etmek içindir.
Efendimiz
salla'llâhü aleyhi ve sellem, az da olsa daimi olan ibadet üzerinde durmuştur. Bilmeliyiz
ki, bu namazı kılmayan kılmayacak, kılan da kılacaktır. Ancak orta da kalan ve
sayısı çok olan bir kesim vardır. İmanı var ama icraatta zayıfa kalmış
kimseler. Bu kesim için söylenmesi gerekeni söylemek uygundur. Unutulmamalıdır
ki, Rabbim kulunu kendi nefsini sevdiğinden daha çok sevmektedir.
Bu
meyanda ruhsatın açık kapılarından girmek bizler için gerekir. İnsanların
stresli ve günaha meylettiği günlerde ibadet eden sayımızı azaltmaktansa
artırmak bizim için daha önemlidir.
Aşağıda
birçok fer’i mesele ile geniş malumat vardır. Ulema konuyu en ince detaya kadar
incelemişlerdir.
Bizim
bu sözlerden maksadımız insanların içlerinde bıkkınlık gelmeden seve seve namaz kılmalarının önünü açmaktır. Bir
namazın imam arkasında kılınması ile tek başına kılınmasındaki fark
malumdur. Bu nedenle terk etmek ve
etmemek arada kalan ve vicdanen zorlanan insanlar için Teravih namazını sekiz
rekat kılarak bu meseleyi çözmeleri ve Rasûlüllah salla'llâhü aleyhi ve sellemin
sünnetini terk etmeden eda etmelerini tavsiye ederiz
Feth'ul Kadir'de beyan olunduğuna
göre delilin muktezası sekiz rekatın sünnet olmasıdır. Geri kalanı müstehaptır.
Hulasa:
Sekiz
rekat ile bu namazı ifa edenler, huzurluca ibadet yaptıklarını bilmeli Allah
Teâlâ’nın bizler ihsan ettiği ruhsattan dolayı şükrünü eda etmelidir.
Konu
üzerinde gençlerin ve ihtiyarların arasında anlaşmazlık olduğu gibi, dini
bilgilerde yetkin kişiler ile zayıf kalanlar arasındaki ihtilaf bu şekilde itirazsız
çözülmüş oldu.
“Onlar
gizlide açıkta Rablerini zikrederler” e ilaveten kalbi sevgimizlede ibadet
etmek, zoraki kılmaktan daha iyidir.
İhramcızâde
İsmail Hakkı
TERAVİH NAMAZI / Reddü-l Muhtar
METİN
Teravih erkek ve kadınlara icmaan sünnet-i müekkededir. Çünkü
Hulefâ-i Râşidin buna devam etmişlerdir. Vakti yatsı namazından sonra fecire
kadardır. Vitirden önce ve sonra kılınabilir. Esah kavil budur. Bir kimse
teravihin bir kısmını yetiştiremez de imam vitire kalkarsa imamla birlikte
vitiri kılar; sonra yetiştiremediği kısmı tamamlar. Teravihi gecenin üçte
birine yahut yarısına geciktirmek müstehaptır. Esah kavle göre bu vakitten
sonraya bırakmak mekruh değildir.
İZAH
Teravih: Tervihanın cemidir Terviha istirahat oturuşudur.
Teravihin her dört rekatından sonra oturulduğu için bu namaza terviha
denilmiştir. Hazâin.
Musannıfın bu namazı diğer nafilelerden sonraya bırakması şûbeleri
çok olduğu ve cemaatla edâ olunmak hususunda onlardan ayrıldığı için ve diğer
bazı hükümler sebebiyledir. Bundan dolayıdır ki, İmam Hüsâmüddin teravih
hükümleri hakkında ayrıca bir eser yazmış; Allame Kasım'da ona tâbi olmuştur.
Teravihin sünnet-i müekkede olduğunu Hidâye sahibi ve başakları
sahihlemişlerdir. İmam A'zam'dan rivayet edilen de budur. İhtiyar'da zikir
edildiğine göre Ebu Yusuf imam A'zam'a teravihi ve hazreti Ömer'in fiilini
sormuş; O da şu cevabı vermiştir:
«Teravih sünnet-i müekkededir. Ömer onu kendiliğinden ortaya
çıkarmamıştır. Bu hususta bid'at işlemiş de değildir. Onu ancak elindeki bir
esasa ve Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemden bellediği bir bilgiye
istinaden emir etmiştir.»
Kudurî'nin «teravih müstehaptır» demesi, Hidâye sahibinin anladığı
gibi buna aykırı değildir. Çünkü O, cemaatın toplanması müstehaptır
denilmiştir. Bu söz toplanmanın müstehap olduğunu gösterir. Onda teravihin
müstehap olduğuna delâlet yoktur. İnâye ve Münyet'ül musallî şerhinde böyle
denilmiştir. Bir çok kimseler teravihin sünnet olduğuna icma nakletmişlerdir.
Meselenin tamamı Bahır'dadır.
Buradaki Hulefâ-i Râşidinden murad; hepsi değil ekserisidir. Çünkü
teravihe devam, Hazreti Ömer'in hilâfeti zamanında olmuştur. Bu hususta
bilûmum eshab-ı kiram, Ömer (radiyallâhü anh)'e muvafakat etmiş; onlardan sonra
gelenler dahi günümüze kadar hiç bir itiraz eden çıkmaksızın bu yoldan
yürümüşlerdir. Nasıl muvafakat etmesinler ki., Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellemin:
«Benim sünnetimle Raşidin'in sünnetine sarılın! bunun üzerine
parmak basın!.» buyurduğu sabit olmuştur. Nitekim bu hâdisi ebu Davud
rivayet etmiştir. Bahır.
Teravih erkek ve kadınlara icmâen yani toptan sünnettir. Şârih «icmaan» sözü ile râfizîlerin; «teravih yalnız
erkeklere sünnettir» iddialarına kulak asmamak gerektiğine işaret
etmiştir. Dürer ve Kâfi'de Râfizîler hakkında söylenen budur.
Fakat Nuh efendi hâşiyesinde bildirildiğine göre Râfizîlerin
meşhur kavli teravihin astâ sünnet olmamasıdır. Çünkü Râfizîler bid'atcı bir
fırkadır. Hava ve heveslerine tâbi olurlar. Kitaba sünnete bel bağlamazlar.
Sahih hâdisleri inkâr ederler.
Musannıfın, teravihin vakti yatsıdan sonradır demeyip «yatsı
namazından sonra» demesi, yatsıdan murad, vakti değil, namazı olduğuna işaret
içindir.
Tetimme:
Niyet bahsinde sünnetlerde tayin şart mıdır yoksa mutlak niyet
kâfi midir şeklinde ihtilâf edildiğini ve esah kavle göre mutlak niyet kâfi
geldiğini fakat tayin etmenin daha ihtiyat olduğunu görmüştük. Bu hususta sözün
tamamı o bahistedir, Müracaat edebilirsin. Burada şunu arzetmek isteriz: Acaba
teravihin her çift rekatı için niyeti tazelemek şart mıdır?
Hülâsa'da buna; «evet sahih kavle göre şarttır, çünkü her
çift rekât başlı başına bir namazdır» diye cevap verilmiştir.
Haniye'de ise; «esah kavle göre şart değildir. zira bütün teravih
bir namaz mesabesindedir, Tatarhaniye'de de böyledir» denilmektedir.
Zâhirine bakılırsa hilâf niyetin aslındadır. Bana kalırsa sahih
olan kavl birincisidir. Çünkü teravihi kılan kimse selâm vermekle hakikaten
namazdan çıkmıştır. Binaenaleyh yeniden namaza girmek için mutlâka niyet
lâzımdır.
Hilâftan kurtulmak için bunun daha ihtiyat olduğunda da şüphe
yoktur. Evet, Hılye'de teravihin ilk iki rekatına başlarken bütün teravihe
niyet ederse ikinci kavl tercih edilmiştir.
Teravih vaktinin fecirde sona ereceği hususunda hilâf yoktur. Nitekim Nehir'de beyan edilmiştir.
Esah kavle göre teravih vitir namazından önce ve sonra kılınabilir. Bu hususta üç kavl vardır.
Birinci kavle göre: Teravihin vakti bütün gecedir. Yatsıdan önce ve sonra, vitirden
önce ve sonra kılınabilir. Çünkü gece namazıdır. Bahır sahibi; «bu kavli sahih kabul eden görmedim» demiştir.
Zâhirine bakılırsa bu kavle göre teravihin vakti güneşin kavuşmasından itibaren
girer.
İkinci kavle göre: Teravihin vakti
yatsı ile vitir arasıdır. Hülâsa'da bu kavl sahih kabul edilmiştir. Gayet'ül
beyan'da dahi; «öteden beri nesilden nesile rivayet edilegelen budur»
diyenlerin bu kavli tercih edilmiştir.
Üçüncü kavl: Kenz'e tâbi
olarâk musannıfın tercih ettiğidir. Bu kavli Kâfi sahibi cumhur ulemaya nisbet
etmiş; Hidâye, Hâniye ve Muhit sâhipleri de sahihlemişlerdir. Bahır.
«Bir kimse teravihin bir kısmını yetiştiremez de imam vitire
kalkarsa ilh...» ifadesi esah kavle göre bir tefri'dir. Ancak «vitir
namazından efdal olan evde değil, mescidde cemaatla kılmaktır» kavline
göredir.
Halbuki bu mesele ihtilâflıdır; ileride gelecektir. Binaenaleyh
şârihin; «Onunla birlikte vitiri kılar» sözü, efdal olan budur, mânâsınadır.
Teravihin vakti hususundaki birinci kavle göre de öyledir. İkinci kavle göre
ise evvelâ yetiştiremediği rekatları kılar. Hülâsa'da bunun illeti; «vitirden
sonra kalan teravihi kılması mümkün değildir» şeklinde gösterilmiştir.
Bu anlattıklarımızdan anlaşılır ki, Bahır sahibinin üçüncü kavle göre olan
tefriî ikinci gibi yapması doğru değildir, doğrusu birinci gibi olacaktır.
Nitekim şârihimiz burada öyle yapmıştır. Hilâfın semeresi şurada da zâhir olur:
Bir kimse teravihi vitir namazından sonra kılar; yahut teravihin bir kısmını
unutur da vitirden sonra hatırlayarak kılarsa birinci ve üçüncü kavillere göre
sahih, ikinci kavle göre sahih değildir. «Esah kavle göre bu vakitten
sonraya bırakmak mekruh değildir.» Mamafih «mekruhtur; çünkü yatsıya
tâbidir, binaenaleyh yatsının sünneti gibi olur» diyenler de vardır.
Bunlara şöyle cevap verilmiştir: «Teravih yatsıya tabi
olsa da o. gece namazıdır, Gece namazında efdal olan gecenin sonunda kılmaktır.
Şu halde gece namazı sayılan bir namazın geciktirilmesi mekruh değildir.» Ama
en iyisi geciktirmemektir. Zira kaçırılacağından korkulur. Bunu İmdad'dan
naklen Halebî söylemiştir. Bahır'daki, «sahih kavle göre geciktirmekte beis yoktur»
sözü, kerahet-i tenzihiye sabit olduğuna delâlet etmez ki, şârihin «mekruh
değildir» demesine «nefi edilen kerahet-i tahrimiyedir» diye cevap verilsin.
Çünkü beis yoktur sözü, hilâfı daha iyidir mânâsına kullanılır. Hilâfı evlâ
olan her şey kerahet-i tenzihiye ile mekruh değildir. Zira kerahitin mutlâka
hususi bir delili bulunması gerekir. Nitekim bunu defalarca anlattık hattâ
Allâme Kâsım'ın ve başkalarının risalelerinde şöyle denilmiştir: «Sahih kavle
göre bunda beis yoktur. Müstehap ve efdal olan da budur. Çünkü teravih gece
namazıdır.»
METİN
Vakti geçtiği zaman teravih aslâ kaza edilmez. Esah kavle göre
yalnız başına da kaza edilmez. Şâyet kaza ederse nâfile ve müstehap olur;
teravih olmaz. Ve akşam namazı ile yatsının sünnetleri gibi olur. Teravihi
cemaatla kılmak esah kavle göre sünnet-i kifayedir. Bütün bir mescid halkı
kılmazlarsa günahkâr olurlar. Bazıları terk ederse günahkâr olmazlar. Cemaatle
kılınması meşru olan her namazı mescidde kılmak efdaldir. Bunu Halebî
söylemiştir.
Teravih on selâmla yirmi rekattır. Bunun hikmeti tamamlayanın
tamamlanana müsavî olmasıdır. Yirmi rekatı bir selâmla kılarsa her çift rekatta
oturduğu takdirde kerahatle sahih olur. Oturmazsa iki rekat yerine geçer.
Bununla fetva verilir.
İZAH
«Esah kavle göre yalnız başına da kaza edilmez.» Yani cemaatla kaza edilmediği gibi yalnız başına da kaza
edilmez. T.
Bazıları, «ertesi akşamın teravih vakti girmedikçe yalnız
başına kaza eder» demiş; bir takımları ramazan ayı geçmedikçe kaza
edeceğini söylemişlerdir. Kâsım.
«Akşam namazı ile yatsının sünnetleri gibi olur.» Yani kazası
lâzım gelmemek hususunda teravih dahi diğer sünnet-i müekkedeler gibi olur.
Çünkü o da sünnet-i müekkededir. Kaza farzın ve şartlarını hâiz olan sabah
namazının sünnetinin hassalarındandır.
«Teravihi cemaatla kılmak esah kavle göre sünnet-i kifayedir.» Bu İbâre asıl teravihin aynen sünnet olduğunu ifade eder.
Onu bir kimse terk ederse mekruh olur. Cemaatla kılınması ise sünnet-i
kifâyedir. Bütün belde halkı terk ederlerse isâet etmiş olurlar. Ama bir
kişi terk eder de evinde kılarsa yalnız fazîletini terk etmiş olur. Bir
kimse teravihi evinde cemaatla kılarsa mesciddeki cemaat sevabına nail olamaz.
Farz namazlarda da hüküm böyledir. Acaba teravihi cemaatla kılmak bir beldede
bulunan bütün mescidlerin halkına mı yoksa yalnız bir mescidin veya bir
mahallenin halkına mı sünneti kifayedir?
Şârihin sözünden anlaşılan birincisidir. Tahtavî ikinciyi daha
zâhir bulmuştur. Bence üçüncüsü (yani mahalle halkına sünnet olması) daha
zâhirdir. Çünkü Münye'de, «hattâ bir mahalle halkının hepsi cemaatı
terk etseler sünneti terk etmiş ve isâette bulunmuş olurlar» denilmiştir.
Ulemanın buradaki sözlerinden anlaşılan: Mescidde cemaatla
kılmanın sünnet-i kifaye olmasıdır. Hattâ halk evlerinde cemaatla kılsalar da
mescidde cemaatla kılınmasa hepsi günahkâr olurlar. Münye'den naklettiğimiz söz
cemaata gitmeyen bazı kimseler hakkındadır. Bazılarına göre teravihi cemaatla
kılmak sünnet-i ayın'dır. Yalnız kılan isâet etmiş olur; velev ki mescidde
cemaatla kılınmış olsun. Zâhiriddin bununla fetva verirmiş.
Bir takımları, «teravihin evde kılınması müstehaptır; yalnız sözü
dinlenen büyük fâkîhin mescidde kılması sünnettir zira onun mescide gitmesi
başkalarını teşvik olur» demişlerdir. Sahih olan kavl cumhurun sözüdür. Yani
teravihi cemaatle kılmak sünnet-i kifayedir. Meselenin tamamı Bahır' dadır.
Teravih yirmi rekattır.
Cumhurun kavli budur. Doğuda batıda bütün müslümanlar bununla amel
etmektedirler. İmam Malik'ten bir rivayete göre otuzaltı rekattır.
Feth'ul Kadir'de beyan olunduğuna
göre delilin muktezası sekiz rekatın sünnet olmasıdır. Kalanı müstehaptır.
Tamamı Bahır'dadır. Ben ona yazdığım derkenarda bunun cevabını
verdim.
«Tamamlayanın tamamlanana müsavî olması»ndan murad: Teravihle
farzların tamamlanmasıdır. Tamamlayan teravih namazı, tamamlanan da farz ve
vitir namazlarıdır. Vitirle birlikte bir günün farzları yirmi rekattır.
Vitirden önce kılınmakla beraber teravihin vitiri tamamlayıcı olmasına bir mâni
yoktur.
Nehir'de şöyle deniliyor: «Şüphesiz günlük sünnet-i müekkedeler
dahi tamamlayıcı iseler de bu ayın Kemâli ziyade olduğundan onda bu tamamlayıcı
daha da arttırılmış; böylece kemâlini bulmuştur.» T.
Yirmi rekat teravihi bir selâmla kılmak her çift rekatta oturmak
şartiyle sahih fakat kasden yapmak mekruhtur. Sahih olan kavl budur. Nitekim
Nisâb ve Hızanet'ül feteva'dan naklen Hılye'de böyle denilmiştir. Münye'de buna
muhalif olarak kerahet olmadığı bildirilmiştir. Ancak söz götürdüğü
meydandadır. Zira nakl ve geleneğe aykırıdır. Hem ulema mutlâk olarak gece
kılınan nâfilede sekiz rekattan fazlasının mekruh olduğunu söylemişlerdir.
Binaenaleyh burada evleviyetle mekruhtur. Bahır.
«Bununla fetva verilir.» Burada açıkça bu sözü söyleyen görmedim.
Nehir sahibi bu sözü Zâhidî'den naklen bir oturuşla ve bir selâmla dört rekat
kılan hakkında söylemiştir. Yirmide bir selâm vermeyi ise Bahır sahibi buna
kıyas etmiştir. Evet, Hâniye ve diğer kitaplarda açıklandığına göre yirmide bir
selâm vermek sahihtir. Halbuki biz Bedâyi' Hülâsa ve Tatarhaniye'den naklen
evvelce bildirmiştik ki, bir kimse bir oturuşla üç, altı veya sekiz rekat kılsa
esah kavle göre hem istihsânen hem kıyâsen namaz fâsid olur, vechini de beyan
etmiştik. Demek oluyor ki bir oturuşla ve bir selâmla dört rekattan fazla
kılınan namazın iki rekat yerine mi geçeceği yoksa fâsid mi olacağı hususunda
sahihlenen kaviller muhteliftir.
FER'İ MESELELER:
Bir cemaat teravihte dokuz selâm mı verdiler yoksa on mu diye
şüphe ederlerse esah kavle göre ihtiyaten teravihi tamamlamak ve nâfileyi
cemaatla kılmaktan korunmak için yalnız başlarına ikişer rekat daha kılarlar.
Keza İbn-i Fazla göre vitir namazından sonra teravihten bir selâm noksan
kıldıklarını hatırlarlarsa yine ayni şekilde ikişer rekat kılarlar. Sadr'ış
Şehîd, «cemaatla kılınır demek caizdir» demiştir ki bu daha uygundur. Çünkü
vakti içindeki teravih hakkında muhtar olan kavle ibtina eder.
İmam ilk iki rekatın birincisinde yanılarak selâm verir de sonra
kalan rekatları kılarsa bazılarına göre yalnız ilk iki rekatı kaza eder. Çünkü
sonraki rekatlara sahih olarak başlamıştır. Bir takımları bütün rekatları kaza
edeceğini söylemişlerdir. Zira ilk selâmı onu namazın hürmetinden
çıkarmamıştır. O bir hatadır. Ondan sonra vereceği her selâmın hükmü de budur
ve ilk selâma ibtina eder. İmam bütün çift rekatlarda oturuşu terk etmiş olur
ki bütün namazı fâsid olur. Meğer ki selâmı kasten vermiş olsun. Yahut selâmdan
sonra namaza aykırı bir fiilde bulunsun veya yanıldığını anlasın. Meselenin
tamamı Hünye şerhindedir. Bana ilk kavl daha tercihe şayan görünüyor. Çünkü
imamın selâmı çıkarmasa da ikinci çift rekata intikal maksadiyle tekbir alması
kendisini ilk çiftten çıkarır. Sonra Hilye'de bu kavl için, daha münasiptir
denildiğini gördüm.
METİN
Her dört rekatta dört rekat miktarı oturmak menduptur. Beşinci
teravihe ile vitir namazının arasında oturmak da menduptur. Cemaat tesbih
kıraat, sükût ve yalnız başlarına namaz kılmak arasında muhayyerdirler. Evet,
her iki rekattan sonra iki rekat namaz kılmak mekruhtur. Bir defa hatim sünnet,
iki defa hatim fazîlet, üç defa hatim efdaldir.
İZAH
Burada oturmanın hakikatı murad edilmemiştir. Maksat beklemektir.
Teravihi kılan zikir veya sükût ederek oturmakla yalnız başına nâfile namazı
kılmak arasında muhayyerdir. Nitekim Şârih beyan etmiştir. Bu mahayyerlik Münye
şerhi ile Bahır'da beyan olunmuştur. Kenz'in ifadesinden oturmanın sünnet
olduğu anlaşılırsa da Zeyleî bunu tashih ederek, «sünnet değil. müstehabtır»
demiştir. Hidâye'de açıklanan da budur.
Tesbih hakkında Kuhistânî şöyle demiştir: «Üç defa :
Subhanezilmülki velmeleküt. Subhanezil izzeti vel azameti vel
kudreti vel kibriyai vel ceberut. Subhanelmelikelhiyellezi la yemütü. Subbuhu
kuddüsün rabbul melaiketi verruhi. Lailahe illallah. Nestağfirullah neselükel
cennete veneûzü bike minennâr. denilir . Nitekim minhac'ül ibad'da böyle denilmiştir.
Mânâsı şudur: Mülk ve şeref sahibi olan Allah'ı tenzih ederim.
İzzet, azamet, kudret, büyüklük ve ceberût sahibi olan Allah'ı tenzih ederim.
Ölmeyen diri meliki tenzih ederim. Kusurlardan temiz ve paktır. Meleklerin ve
Cibril'in Rabbıdır. Allah'dan başka ilâh yoktur. Biz Allah'dan afv dileriz. Ya
Rab, senden cenneti diler; cehennemden sana sığınırız.
Cemaatın yalnız başlarına namaz kılmalarından murad, dört rekatlık
namazdır. Cemaat mendup oturuşlarda kendi kendilerine bu şekilde onaltı rekat
namaz kılarlar. (Böylece imam Malik'in hilâfından da çıkılmış olur).
Allâme Kasım : «Cemaat yalnız başlarına bu onaltı rekatı
ziyade ederlerse beis yoktur. Bu müstehaptır. Ama, imam Malik'in mezhebinde
olduğu gibi cemaatla kılarlarsa mekruhtur...» demiştir.
Nehir'de ise: «Namaza gelince: Mekruh olduğunu söyleyenler
bulunduğu gibi sünnettir diyenler de vardır. Sirâc'daki: Mekke'liler tavaf
ederler Medine'liler dört rekat namaz kılarlar. İfâdesinin mânâsı budur»
denilmiştir.
«Her iki rekattan sonra iki rekat namaz kılmak mekruhtur.» Çünkü
istirahat her çift rekat arasında değil, iki terviha arasında meşru olmuştur
(bir tervihiye dört rekattır)
Ramazan boyunca teravihi bir hatimle kılmak sünnettir. Hâniye ve diğer kitaplarda bu sahihlenmiştir. Hidâye sahibi bu kavli
ekser ulemaya, Kâfi sahibi ise cumhura nisbet etmiştir. Burhan'da, «ebu
Hânife'den nakledilen bu; eserlerde rivâyet olunan da budur» denilmiştir.
Zeyleî diyor ki: «Ulemadan bazıları kadir gecesine rastlarlar
ümidiyle ramazanın yirmiyedinci gecesi teravihi hatimle kılmanın müstehap
olduğunu söylemişlerdir. Çünkü bu husustaki haberler birbirini takviye
etmiştir.
İmam Hasan Ebu Hanîfe'den
naklen teravihin her rekatında on âyet miktarı okunacağını söylemiştir. Sahih
olan da budur. Çünkü sünnet bir defa hatim etmektir. O da bu miktarla
rahatlıkla hâsıl olur. Zirâ bir ayda teravih rekatlarının miktarı altıyüzdür.
Kur'an âyetlerinin sayısı da altı bin küsurdur.» Gerçi Hülâsa'da, «Her
rekatta on âyet okunur, tâ ki yirmiyedinci gece bir hatim olsun» denilmiş;
Feyz'de de buna benzer sözler söylenmiş ise de bu söz götürür. Çünkü onar onar
tevzi hatmin otuz günde olmasını gerektirir. Meğer ki vitir namazı katılarak
hesaplana! Fakat Hâniye ve diğer kitaplarda bunun teravihi mahsus olduğu kayıt
edilmektedir. Meselenin tamamı Şeyh İsmail'in şerhindedir.
Münye şerhinde de şöyle denilmiştir: «Sonra Kur'ân-ı Kerîm ay
sonundan önce hatim edilirse bazılarına göre kalan gecelerde teravihi terk etmek
mekruh değildir. Çünkü teravih bir defa Kur'ân-ı hatim için meşru kılınmıştır.
Bunu ebu Ali Nesefî söylemiştir. Bir takımları, «teravihi kılar ve dilediğini
okur» demişlerdir. Bu Zahîre'de beyan edilmiştir.»
METİN
Cemaatın tembelliğinden dolayı hatim terk edilmez. Lâkin İhtiyar
nâm eserde, «bizim zamanımızda efdal olan cemaata ağır gelmeyecek kadar
okumaktır» denilmiş; Musannif ve başkaları da onu tasdik etmişlerdir.
Mücteba'da, «İmam A'zam'dan nakledildiğine göre farzda üç kısa
veya bir uzun âyet okursa iyi yapmış olur, fena etmiş olmaz. Sen teravihi ne
Zannediyorsun!» denilmektedir.
Zahidî'nin «Fezâil-i ramazan» bâbında şu ibare yardır: «Ebu'l
Fadl Kirmanî ile Veberî fetva vermişlerdir ki, bir kimse teravihte fatiha ile
bir veya iki âyet okursa mekruh işlemiş olmaz. Zamanın halkını bilmeyen
câhildir.»
Her çift rekatta imam ve cemaat Subhanekeyi okurlar. İmam
teşehhüdden fazla bir şeyler okur. Ancak cemaat bundan bıkarsa o zaman yalnız
salavatla iktifa eder. Yani: «Allahümme salli ala Muhammed» demekle
yetinir. Çünkü imam Şâfiî'ye göre farz olan budur. Duaları terk eder. Ama
münkırattan, acele okumaktan, euzü besmeleyi terk etmekten. itminanı ve tesbihi
istirahatı bırakmaktan kaçınmalıdır.
İZAH
El' İhtiyar adlı eserde, «bizim zamanımızda efdal olan cemaata
ağır gelmeyecek kadar okumaktır» denilmiştir. Çünkü cemaatı çoğaltmak kıraatı
uzatmaktan efdaldir. Bunu Muhit'ten naklen Hılye sahibi söylemiştir. Bu
gösterir ki mesele zamana göre değişen şeylerdendir. Birçok meselelerde
yararlara göre zaman değiştikçe hükümler de değişmektedir. Onun için Bahır
sahibi şöyle demiştir: «Hâsılı, mezhebin sahih kavline göre hafim sünnettir.
Lâkin bundan hatım cemaata usanç verir ve bilhassa zamanımızda olduğu gibi bir
çok mescidlerin kapanmasına sebep olursa yine terk edilemez mânâsı çıkmaz.
Zâhire göre cemaata hafif gelen şekil tercih edilir.»
Mücteba'nın İmam A'zam'ın kavlini rivayet eder ibâresi şudur:
«Müteehhirin ulema cemaat bıkmasın ve mescidlerin kapanması lâzım gelmesin diye
bizim zamanımızda üç kısa veya bir uzun âyet okursa kâfidir diye fetva
verirlerdi. Çünkü Hasan'ın İmam A'zam'dan rivayetine göre imam farz namazda
fatihadan sonra üç âyet okursa iyi yapmış olur. İsâet etmiş sayılmaz. Farzda
böyle olunca başkalarında ne olacağını sanıyorsun!»
«Bir veya iki âyet okursa ilh...» ifadesinden murad; üç kısa âyet
miktarıdır. Buna delil, Mücteba'nın yukarıda geçen ibâresidir. Yoksa bundan
aşağı olursa kerâhet-i tahrimiye ile mekruh olur. Zira Münye ve şerhinde
namazın sıfatı bahsinde: «Fatiha ile birlikte bir veya iki kısa âyet okursa
kerâhet-i tahrimeye hududundan çıkmış olmaz. Ama üç kısa âyet yahut bunlara
denk bir veya iki âyet okursa kerâhet-i tahrimiye hududundan çıkar; ancak müstehap
hududuna girmez. Bunda kerahet tenzihiye olmalıdır ilh...» denilmiştir. Yani
sünnet olan miktar mufassallardan okumaktır, denilmek istenmiştir. Binaenaleyh
buradaki mekruh olmaz sözü, tahrimen ve tenzihen mekruh değildir mânâsınadır.
Velev ki farzlar da tenzihen mekruh olsun.
Şunu da arz edelim ki, Tecnis'de beyan olunduğuna
göre ulemadan bazıları her rekatta ihlâs suresini bazıları da Fil suresini
okumayı tercih etmişlerdir. Yani Fil suresiyle başlanır; sonra sureler bitince
tekrarlanır. Kalbi rekat sayısıyle meşgul olmamak için bu daha iyidir.
Hılye sahibi diyor ki: «Memleketimiz mescidlerinin
ekserisinde imamların amelleri bunda karar kılmıştır. Yalnız onlar ilk rekatta
tekâsür suresinden başlar; ikincide ihlâsı okurlar. Bu minval üzere inerek
ondokuzuncu rekatta «tebbet»i yirmincide ihlâsı okurlar.» Bahır'da ise
şu ziyade vardır: «Son tervihiyenin ilk çiftinde bir sure ile ayırım yapıldığı
zaman kerahet yoktur, çünkü kerahet meselesi farzlara mahsustur. Nitekim Hülâsa
ve diğer kitaplardan anlaşılmaktadır.»
Ben derim ki: Lâkin ihtiyat olan son tervihiyenin ilk
çiftinde nasr ve tebbet surelerini, ikinci çiftinde de muavvazeteyni okumaktır.
Zamanımızın bazı imamları her tervihiyenin ilk çiftinde asır ve ihlâs
surelerini, ikinci çiftinde de kevserle ihlâsı okuyorlar.
«Yani Allahümme salli alâ Muhammed demekle yetinir.» Minyet'üs
Sağîr şerhinde «ve alâ âli Muhammed» de diyeceği ilâve edilmiştir. Galiba
şârihimiz ta'lilden alarak yalnız birinciyi söylemiştir, zira imam Şafiî'ye
göre âli Muhammed'e salâvat farz değildir. Belki ona göre bu son teşehhütte
sünnettir. Bazıları vâcip olduğunu söylemişlerdir. İstirahattan murad, her dört
rekattan sonra oturmaktır. Bunun mendup olduğu yukarıda geçmişti. Bundan
anlaşılır ki, münkirattan zikir edilenlerin mecmuu kastedilmiştir. Ancak meşrua
muhalif olan şeyler de kasr edilmiş olabilir.
METİN
Ayakta durmağa kudreti varken teravihi oturarak kılmak mekruhtur.
Çünkü çok müekked bir sünnettir. Hattâ oturarak kılınamaz diyenler olmuştur.
Nitekim münafıklara benzediği için kıyâmı imamın rukuuna kadar geciktirmekte
mekruhtur. Farzı cemââtla kılmayanlar teravihi de cemaatla kılmazlar.
Zira teravih farza tâbidir. Farzı yalnız başına kılan onu da beraber kılar. Bir
kimse teravihi imamla kılmaz yahut başka imamla kılarsa vitir namazını beriki
imamla kılabilir. Kaldı ki, teravihi bütün cemaat terk ederlerse acaba vitiri
cemaatla kılarlar mı? araştırmalıdır.
Ramazanın haricinde vitir ve nâfile namazlar cemaatla
kılınmazlar. Yani bu birbirlerini çağırmak suretiyle meselâ dört kişi bir
kimseye uyarak yapılırsa mekruhtur. Nitekim Dürer'de beyan edilmiştir. imama
uymanın sahih olduğunda hilâf yoktur. Zira mâni yoktur. Nehir.
İZÂH
Özür yokken teravihi oturarak kılmak tenzihen mekruhtur. Çünkü
Hılye ve diğer kitaplarda bildirildiğine göre ulema özür yokken bunun iyi
görülmediğine ittifak etmişlerdir. Zira seleften nakledilenin hilâfınadır.
Hattâ «oturarak kılınmaz» diyenler olmuştur. Bunu söyleyenler teravihi imam-ı
Hasan'ın sabah namazının sünneti hakkında İmam-ı A'zam'dan rivayet ettiği kavle
kıyas etmişlerdir. Çünkü ikisi de sünnet-i müekkededir. Ama sahih olan,
aralarında fark bulunmasıdır. Sabah namazının sünneti hilâfsız sünnet-i
müekkededir. Teravih öyle değildir. Nitekim Haniye'de beyan olunmuştur,
Hâniye'nin ibaresini sabah namazının sünneti bahsinde nakletmiştik.
«Nitekim kıyamı imamın rükûuna kadar geciktirmek de mekruhtur.»
Zâhirine bakılırsa münâfıklara benzeyiş illetinden dolayı buradaki kerahet
kerahet-i tahrimiyedir. Bahır'da Hâniye'den naklen şöyle denilmiştir: «İmama
uyan kimsenin teravihte oturup da imam rükûa gideceği zaman kalkması mekruhtur.
Çünkü bunda namaza karşı tenbellik göstermek ve münâfıklara benzemek vardır. Teâlâ
hazretleri: «Münâfıklar
namaza kalkarlarsa tembel tembel kalkarlar.» buyurmuştur.. T.
Hılye sahibi diyor ki: «Bu söz, tenbellikten değilde ihtiyarlık ve
benzeri bir sebeple gecikirse mekruh olamayacağını gösterir ki öyledir.»
T E N B İ H : Tatarhâniye'de, «keza uyku basarak galebe çalarsa namaz kılması
mekruhtur; bilâkis uyanıncaya kadar namazdan ayrılır» denilmiştir.
«Zira teravih farza tâbidir.» Yani teravihi cemaatla kılmak farz
cemaatına bağlıdır. Zira teravih ancak farzı kılan cemaatla edâ edilir. Yalnız
teravih cemaatla kılınırsa bu babtaki delillere aykırı olur. Ve meşru sayılmaz.
Ama farzı kılan cemaatın teravihi de cemaatla kılması halinde bir adam farzı
yalnız başına kılmış bulunursa o imamla teravihi kılabilir. Çünkü o cemaatın
cemaatla kılmaları meşrudur. Mahzur olmadığı için o kimsenin de onlarla
birlikte cemaat olması câizdir. Bu meseleyi izah hususunda benim anladığım
budur.
«Bir kimse teravihi imamla kılmaz yahud ilh...» Bu mesele ile bundan önceki mesele Kınye'den naklen Bahır'da
ve kezâ Dürer'in metninde zikir edilmiştir. Lâkin Tatarhaniye'de tetimmeden
naklen şöyle denilmektedir: «Ali bin Ahmed'e: Bir.kimse farzı ve teravihi yahut
yalnız teravihi kendi kendine kılarsa vitiri imamla kılabilir mi? diye sorulmuş
ta hâyır diye cevap vermiştir.» Sonra gördümki Kuhistânî musannıfın
söylediklerinin sahih kabul edildiğini bildirmiş: «Lâkin farzı imamla
kılmamışsa vitirde ona tâbi olamaz» demiştir. Binaenaleyh musannıf'ın, «bir
kimse teravihi imamla kılmazsa ilh...» sözü, «farzı imamla kılmışken»
mânâsınadır. Fakat Kuhıstânî'nin «onunla birlikte» sözü teravihi yalnız
kılmaktan ihtiraz olmak gerekir. Teravihi başkasiyle cemaat olarak kıldıktan
sonra vitiri bu imamla kılarsa kerahet yoktur.
«Teravihi bütün cemaat terk ederlerse acaba vitiri cemaatla
kılarlar mı?» Öyle anlaşılıyor ki, vitiri cemaatla kılmak teravihi cemaatla
kılmaya tâbidir. Velev ki vitir namazı haddi zatında esas olsun. Çünkü vitirde
cemaatın sünnet olması teravihe tâbi olarak eserle bilinmiştir. Şu da var ki
ulema teravihten sonra vitirin cemaatla kılınmasının efdal olup olmadığında
ihtilâf etmişlerdir. Nitekim gelecektir.
«Yani bu birbirlerini çağırmak suretiyle meselâ dört kişi bir
kimseye uyarak yapılırsa mekruhtur.» Birbirlerini çağırmayı Vânî çoklukla
tefsir etmiştir. Çokluk onun mânâsının tâzımıdır. Bir kişinin bir kişiye yahut
iki kişinin bir kişiye uyması mekruh değildir. Kâfi'den naklen Bahır'da beyan
edildiğine göre üç kişinin bir kişiye uyması ihtilâflıdır. Acaba burada imama
uymakla cemaat fazîleti elde edebilir mi? Evvelce söylediğimiz «nâfile namazda
cemaat sünnet değildir» sözünün zâhiri edilmeyeceğini göstermektedir.
Şimdi şu kalır: Bir kimseye bir veya iki kişi uyar da sonra bir
cemaat gelerek onlar da uyarsa mekruh olur mu? Rahmetî diyor ki: «Kerahetin
sonradan uyanlara olması gerekir.»
Ben derim kî: Bütün bunlar hepsinin nâfile kıldıklarına göredir.
Fakat nâfile kılanlar farz kılana uyarlarsa kerahet yoktur. Nitekim bundan
sonraki bâbın başında anlatacağız.
Şarih buradaki «mekruhtur» sözü ile ulemanın; «Kudurî'nin
muhtasarındaki câiz değildir sözünden muradı kerahettir; cevazın aslı değildir»
sözlerine işaret etmiştir. Lâkin Hülâsa'da Kudurî'nin «mekruh değildir» dediği
rivayet edilmiştir. Hılye sahibi bu sözü Tahavî'nin Mansur'un Mahreme'den
naklettiği şu eserle teyid etmiştir: Mansur: Biz Ebu Bekir ( radiya'llâhü anh.)'ı
geceleyin defnettik. Ömer ( radiya'llâhü anh.) : Ben vitiri kılmadım. dedi ve
kalkdı. Biz de arkasında saf olduk. Bize üç rekat namaz kıldırdı. Ve yalnız
sonunda selâm verdi, demiştir.» Bundan sonra Hılye sahibi sözüne şöyle devam
etmiştir: «Ama şöyle de denilebilir: Zâhire göre vitirde cemaat müstehap
değildir. Sonra bu hazreti Ömer'in yaptığı gibi bazen yapılırsa mubah olup
mekruh değildir. Devam üzere yapılırsa bid'at ve mekruh olur. Çünkü nakledilene
aykırıdır. Kudurî'nin muhtasarında söylediği buna, başka yerde söylediği
birinciye hamledilir. Allah'u âlem.»
Ben derim ki: Bunu Bedâî'nin şu sözü de teyid eder. «Nâfile
namazda cemaat olmak yalnız ramazanda teravihte sünnettir.» Zira sünnet
değildir demek mekruh olmasını gerektirmez. Evet, devam üzere yapılırsa bid'at
ve mekruh olur.
Hayreddin Remlî'nin Bahır hâşiyesinde şu satırlar vardır:
«Keraheti Ziyâ ve Nihâye sahipleri şöyle ta'lil etmişlerdir: Vitir namazı bir
cihetten nâfiledir. Hattâ bütün rekatlarında kıraat vâciptir. Ve ezansız
ikâmetsiz edâ edilir. Nâfileyi cemaatla kılmak müstehap değildir. Zira ashab-ı
kiram bunu ramazandan başka hiç bir yerde yapmamışlardır.» Bu söz vitiri
cemaatla kılmanın kerahet-i tenzihiye ile mekruh olduğunu hemen hemen açık
olarak göstermektedir.
METİN
Bezzâziye'den naklen Eşbah'ta bildirdiğine göre Regâip, Berâet ve
Kadir namazlarında imama uymak mekruhtur. Meğer ki, «şu imamla cemaatla şu
kadar rekat namaz kılmayı nezir ettim» demiş olsun.
Ben derim ki: Bezzâriye'nin imamlık bahsindeki ibaresinin tamamı
şöyledir: «Mekruh bir şeyden dolayı bunca tekellüfü yapmaya lüzum yoktur.»
Tatarhaniye'de. «İmam olmağa niyet etmezse imama kerahet yoktur» denilmiştir.
Bellenmelidir.
Ramazanda vitir ve teravihi cemaatla kılar. Vitirde efdal olan
cemaatla kılmak mıdır, yoksa evde yalnız kılmak mıdır? Bu hususta iki sahih
kavl vardır. Lâkin Vehbâniye şârihi mezhebin kavli ikincisi olduğunu iktiza
eden sözler nakletmiş; musannif ve başkaları da onu tasdik etmişlerdir.
İZAH
Hamavî'nin Eşbah hâşiyesinde beyan edildiğine göre Regaib namazı
Recep ayının ilk cuma gecesi kılınan namazdır. İbn' Hâc Medhal adlı eserinde:
«Bu namaz hicretten dörtyüzseksen sene sonra ortaya çıkmıştır. Ulema onu red ve
zem ve kılanın akılsız olduğunu anlatmak için kitaplar yazmışlardır. Bir çok
şehirlerde çok kimselerin onu kıldığına aldanmamalı!» demektedir. Biz de bayram
gecelerini ihyâdan bahsederken bu hususta biraz söz etmiştik.
Berâat gecesi şabanın yarılandığı gecedir. Kadir gecesinden zâhire
göre ramazanın yirmiyedinci gecesi kastedilmiştir. Zira Zeyleî'den evvelce
naklettiğimize göre bu babtaki haberler birbirini tutmaktadır.
Meğer ki şu imamla cemaatla şu kadar rekat ilh... diye nezir etmiş
ola!» Zira bu takdirde namazı cemaatla kılmadıkça nezirden kurtulamaz. Şârihin
sözünden anlaşılıyor ki, neziri imama uyan yapacaktır. İmam yaparsa nezir eden
nezir edene uymuş olur ki, bu câiz değildir. Sonra kâviyi zaif üzerine binâ.
kuvvet zâti olduğu vakit namaza mânidir. Burada olduğu gibi nezirle ârız olursa
mâni değildir. Bundan dolayı Münye şerhinde «nezir nâfile gibidir» denilmiştir.
Bunu Tahtavî ebu's Suûd'dan nakletmiştir.
Şârihimiz Bezzâriye'nin ibaresini tam olarak nakletmemiştir. O'nun
ibaresi şöyledir: «İlk asırda olmayan bir şeyi iltizam için bunca tekellüfe
katlanarak mekruh bir şeyi yapmak uygun değildir; bu mekruhtan murad, birbirini
çağırmak suretiyle nâfile namazı cemaatla kılmaktır. Bir kimse dînî şeâirden
olmadığını halka bildirmek için bu gibi namazları terk ederse iyi yapmış olur.»
Bu ibareden anlaşılıyor ki. nezir etmekle nafileyi cemaatla edâ etmekten çıkmış
olmaz.
Tatarhaniye'de, «İmam olmağa niyet etmezse imama kerahet yoktur»
denilmiştir. Tatarhaniye'nin Muhit'ten naklettiği ibare şudur: «Kadı imam Ebu
Ali Nesefî'nin beyanına göre bir kimse yatsıyı, teravihi ve vitir namazını
evinde kılar da sonra imamlığa niyet ederek başka bir cemaata teravih
kıldırırsa mekruh işlemiş olur. Ama cemaata mekruh değildir, İmam olmağa niyet
etmez de namaza başlar, ve cemaat kendisine uyarsa hiç birine mekruh olmaz.»
Tahtavî diyor ki: «Acaba cumanın son sünnetini kılan bir Hanefî cumadan
sonra öğleyi kılan bir Şafiîye uysa Hanefî'nin itikadına bakarak mekruh olur
mu? Çünkü bu namaz Hanefîlerce mutemed olan kavle göre nâfiledir. Yoksa imamın
itikadına bakarak mekruh değil midir? Araştırmalıdır.» Bana birinci kavl
zâhir geliyor. Zira tercih edilen kavle göre itibar imama uyanın itikadınadır.
Onun itikadına göre ise bu namaz mekruhtur.
Vitir namazının cemaatla mı yoksa yalnız mı kılmanın efdal olduğu
hususunda iki sahih kavl vardır.. Kemâl İbn Hümâm cemaatla kılmayı tercih
etmiştir. Çünkü Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem) cemaata vitiri
kıldırırdı. Sonra teravihde yaptığı gibi onlara özür beyan etti. Binaenaleyh
vitir teravih gibidir. Teravihte cemaat sünnet olduğu gibi vitirde de
sünnettir. Bahır.
Münye şerhinde şöyle denilmiştir: «Sahih kavl şudur: Vitirde
cemaat olmak efdaldir. Şu kadar var ki o cemaatın sünnet oluşu teravih
cemaatının sünnet oluşu gibi değildir.» Hayreddin-i Remlî. «bugün bilûmum
insanların ameli buna göredir» demiş; Hâşiye yazarı da, «evvelce geçen cemaatla
meşru olan her ibadette mescid evlâdır. sözünün muktezası budur» diyerek
kendisini takviye ve te'yid etmiştir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar