Print Friendly and PDF

Rical-i Gayb Erenlerinden

DOKUZUNCU ASR'IN RİCAL'İNDEN İBNÜ'L CENAHEYN HAZRETLERİNİN MENAKIBI ÂLİLERİ

Bu Hazret, dokuz yüz senesinin Şaban Ayı'nın 15.gecesi olan Leyle-i Beraat'e, tasdik ve işaret olmak üzere Küreyh adındaki ilde dünyaya gelmiştir.
Kendisi, yeryüzünde Allah'ın Delili'nden olup, kendi zamanından 1352 senesinin olduğu asra kadar, her cüz-i lâ yetecezzâ'ya yani bütün zerrelere hâkim ve haberdar olup bu şekilde hizmet ve görevine devam etmiş olan kişidir.
Cenab-ı Hakk'ın kendisine bağışlamış olduğu fazilet ve mutluluk, o zamanda bulunmuş olan Rical, hayırlı büyükler ya da Büdelâ'ya kısmet olmamıştır. Doğdukları gün, Gökler Aleminde bulunan büyük meleklerden, yani seksen bin alemin her birinden, ellişer bin melek yeryüzüne inip, bu günü kutlayıp tebrik ettiler. Bu melekler bu hayırlı bebeği alıp, Zemzem-i Şerif kuyusuna, Cennet'in saf nehirlerinden olan Kevser Nehri'nin suyuna gidip O'nu yıkadılar.

O gece Leyle-i Beraat gecesi olduğundan ve Zemzem-i Şerif, kendisine katılan Kevser Suyu ile çoğalmış ve bereketlenmiş olduğundan, Melâike o sudan ayırıp yeni doğmuş olan bebeği yıkadılar. Bu abdest ve yıkamadan sonra büyük melekler teker teker kendilerine imrenerek bakarak, sevgi, ilgi ve alâka gösterdiler. Bu ilgi ve alâkanın fazlalığı ve şiddetinden, O kutlu gecede, bütün âlem ve yaratılmışların kaderi ve yazısı ile uğraşan Kalem-i Kudret, ölçme-tartma görevlerinin yarısını hemen İbnü'l Cenaheyn hakkında olan kaderin yazılması için ayırdı. Bu Melâike'nin her birinin ilgi ve alâkasından üç bin ilim ve fazilet ortaya çıktı.

Kendisi, Natık-ül Usur (Konuşan asırlar) ismindeki kitabında, doğum gününde inip, o ilgi ve alâkayı göstermiş ve hizmet etmiş olan meleklerin ve geldikleri alemlerin adetleri hakkında bir bilgisinin olmadığını, bunların adetleri ve kendisi için yapmış oldukları hizmet hakkındaki bilginin, on dördüncü yüzyılın 1352 senesinde bulunan bir Rical tarafından bildirileceğini söylemiştir.
Hazret-el Üstaz Kaddesallahu Sirreh-ül ala ve aziz Hazretleri buyuruyorlar,
Cenab-ı Hak Teala Hazretleri'nin yardım ve lütfu ile, bu büyük Melâike'nin adetlerini bilip öğrenmeye ve geçmiş olan Zilkade-i Şerif'in başlangıcından, Kurban Bayramı'na kadar, O Melâike'nin Şerefli isimlerini söyleyerek, Cenab-ı Hakk'a yalvarıp duâ etmeye muvaffak oldum, başardım . Elhamdulillahi Teâlâ , bahsettikleri kitapta yazmış oldukları mesele, bize ait olduğu ve sırası geldiği için burada bahsediyoruz. İbnü'l Cenaheyn Hazretleri'nde, büyük Melâike'nin istek, idare ve alâkalarından dolayı melekutiyet hali (birşeyin her halini anlama-bilme) fazlalaşıp, insani halleri dokuzda biri kalacak kadar azalmıştır. Doğumundan yedi yaşına gelene kadar, tayy-ı mekân (Allah'ın yardımıyla uzun bir mesafeyi kısa bir zamanda aşmak) olarak yedi kıtaya seyahat etti.

Yedi yaşını tamamladıktan sonra büyük Melâike ile toplantı, sohbet ve dostluk etmeye başladı. Bu şekilde kırk sene göklerde kaldı. Kırk sene süren bu yolculuğun hakikatini anlamak ve bilmek, en kusursuz, en temiz ve büyük kurtuluşa ulaşmış olan kişilere özeldir. Bundan dolayı bunu anlayabilmek, dil ya da yazı ile mümkün olamaz. Kendisi, beş vakit namazını kılmak için her vakitte, Efendimiz Aleyhisselam Hazretleri'nin Ravza-i Mutahhara'sındaki (Efendimizin Kabr-i Şerifi'yle Minberin arasındaki saha) özel odasına inerdi. Ve Resûl-i Ekrem Aleyhisselam Hazretleri'ne uyarak namazını kılar ve sonra göklere çıkardı. Kırk sene boyunca başka yere ayak basmadı ve ağzına bir lokma yemek dahi almadı. Sadece Nil nehrinin doğduğu, Abkarun Hafra adındaki bir yerde bulunan, bir çeşit meyveden yerdi. Bu meyve sadece o yere özel olup, yiyince Cennet meyvelerinin tadı alınırdı ve Cennet havası ile büyür, gelişir ve olgunlaşırdı. Zamanımızda bulunan Ricalullah'tan bazıları o meyve ile beslenirler.
Kendisi, namaza durduğunda gözü önüne Kabe-i Muazzama'yı getirir, kalben Zât-ı Buht-ül Akdes Celle ve Alâ Hazretleri'ne (Hertürlü kusur ve noksandan sonsuz derece uzak olan Allah) yönelirdi. Sağ tarafına sekiz Cennet'i, sol tarafına ise yedi tabaka Cehennem'i getirirdi. Ayakları ise asi, günâhkâr ve kâfirler için kurulmuş olan Sırat Köprüsü'nün üstünde dururdu. Vücudu ve organları namaza ait yapılması gereken 800 görevi yerine getirir, bu kesin olarak son namazım dır diye niyet ederdi . Namaza durduğunda her türlü kusur ve noksan kendisinden yok olur, sessizce Kur'an-ı Kerim'i hatim ederdi. Namaza başladığı andan itibaren, Melâike-i Kiram kendi ibadet ve tesbihatlarını bırakır, onun namazını ve duâsını dinlerlerdi. Her namazında, Resûl-i Ekrem Aleyhisselam kendisini müjdeler ve iltifat ederdi.
“Bana uyarak, benzemeye çalışarak namaz kılanlardan en fazla fazilet-mutluluk kazananların birincisi Sıddîk-ı Ekber'dir”. Sözünden daha fazla fazilete ulaşan İbnü'l Cenaheyn'e, göklerdeki tavaflarından sonra kendisine hizmet eden melâike sordular, “Başlangıcı olmayan, sonsuz mutluluğun sahibi, Ya İbnü'l Cenaheyn, kılmış olduğun namazı senin gibi kılabilen Ricalullah varmıdır? Varsa onlar kimlerdir?”
İbnü'l Cenaheyn, bu asrın yani 1352 senesinin Rical'inden yüz yedi kişi olduğunu ve onların isimlerini bildirerek dedi ki,
“Bu Ricalullah , benim kılmış olduğumdan bir derece kıymetli ve derece olarak üstün namaz kılmayı başarırlar. Bu Rical'in hakikatine ve Cenab-ı Hakk'ın bunlara bağışlamış olduğu İlahi yardım ve mutluluk miktarı ve hakikatini anlamaya acizim. Fakat bu Ricalullah beni ziyarete gelecektir. Ben Onları, Onlar da beni dinlerler. O vakte kadar, Onların hakikatini anlayıp-öğrenmeye çalışmaya mecbur ve memurum, Resûl-i Ekrem'de böyle buyurmuştur”.

Melâike-i Kiram bu konuya çok hayret ettiler. Bu makamdan daha yükseği nasıl olabiliyor ve bir insan buna nasıl dayanabiliyor diye hayret içinde kaldılar. Melâike bahsedilen bu faziletin, bir insanın yapabileceklerinin son noktası olduğunu düşünüyordu.
İbnü'l Cenaheyn bu meseleden kitabı Natık-ul Usur'da aynen bahsetmiştir. Kendisi namaz vakti gelince, Ravza-i Mutahhara'ya inerken , Melâike'de müsaade istedi. Efendimiz Aleyhisselam kabul buyurdu. Namaz kılındıktan sonra, İbnü'l Cenaheyn, “Ya Rahmeten lil Âlemîn, beraberimde gelen melâike, Cenab-ı Hakk'ın bana bağışlamış olduğu mutluluk ve faziletten daha fazlasını başka bir insanın kazanması nasıl mümkün olur ve ona nasıl dayanabilir? diye sorarlar. Cevabınızı bekliyorlar, Ya Resulullah" dedi.
Efendimiz Aleyhisselam buyurdu ki,
“Melâikenin soru ve isteklerine olan cevabı, 1352 senesi Rebiülevvel ayına kadar erteledim. Fakat melâikeye bu bekleyişin ağır gelmemesi için başlangıç olarak kızım Fatıma-tüz Zehra'nın macera ve hikayesini anlat”.

Resûl-i Ekrem'in niyeti, şu anlatılacak meseleyi bildirmek içindi.
Gerçekten, bir gün Resûl-i Ekrem Aleyhissalatu Vesselam, Fatımat-üz Zehra Radiyallahu Anha'yı huzuruna davet etti. Efendimiz'in Alem-i Ukba'ya (ahirete) geçişinden bir gün önceydi .
Efendimiz Aleyhisselam buyurdu,
“Kızım Fatima , ben bu geçici dünyadan ayrılıyorum. Benden altı ay sonra, Şaban-ı Şerif'in on beşinci gününde, henüz ehlibeytim ve eşlerimden önce, sen bana kavuşacaksın. Âlem-i Semâvât ve Ekber'ül Avalim'den (Gökler alemi ve büyük alemler) seksen bin âlemden yetmiş bin melâike seçilecek ve gelip seni alarak bana teslim edecekler. Ya Fatima, bu aramızda olacak geçici ayrılığa karşı sabırlı ol. Sana bildireceğim iki müjde var, onlar için Cenab-ı Hak Teâlâ Hazretleri'ne sükürde ol kızım”.

Resûl-i Ekrem Aleyhisselam Hazretleri'nin “ Ve mâ yentıku anil hevâ  - O, kendi arzusuna göre konuşmaz” Ayet-i Kerimesi'ne göre söylediği imtihan, Fatımat-üz Zehra'ya çok ağır geldi.
“Eğer bu imtihan gündüzlerin üzerine gelseydi, gece olurlardı” şeklinde, ağır bir bela olduğuna dair sözler söyledi.
Bununla beraber, babasının kendisine bildireceğini söylediği özel müjdeler ile avunuyordu. Bu meseleyi aynen İmam Ali Kerremallâhü Veche Hazretlerine de bildirdi.
Efendimiz Aleyhisselam'ın buyurduğu şekil ve zamanda, emanet Melâike-i Kirâm tarafından Fatımat-üz Zehra'ya teslim edildi.
Efendimiz buyurdu ki,
“Ya Fatima, Hak Teâlâ'nın yaratmış olduğu yer ve göklerde, bu üstünde yaşamış olduğum topraktan kıymetli maden yoktur. Sen bu toprağa dokunmuş olduğun (Ya da doğduğun) için bütün alemlerde ki kadınların soyu olan Meryem ve Asiye'den daha üstün oldun ve şeref kazandın”.

Bu anlatımdan sonra kendisine vaat edilen mutluluk ve müjdeleri anlatmaya başladı . Melâike-i Kiram dediler ki,
“Ya Resulullah, diyecekleriniz özel ve gizli ise müsaade ediniz”.
Efendimiz, “Anlayıp, dinleyecekseniz kalın” dedi .
Melâike, “Ya Resulullah, sözlerinizi işittik, kensisine nasıl iltifat ettiğinizi de gördük. Şimdi buyuracak olduklarınızı mümkün olursa, dinleyip anlamak arzu ediyoruz” dediler.
Resûl-i Ekrem Aleyhisselam, Fatımat-üz Zehra'ya,
“Ya Ümm'ül Hasan vel Hüseyin, ben seni İmam Ali'ye, Allah'ın emriyle vermek için çağırdım, Cibril Aleyhisselam'da hazırdır dedim. Ben senden İZİN istedim, sen benim bu arzumu ve talebimi red ettin, razı değilim diye cevap verdin. Cibril Aleyhisselam 'Cenab-ı Hak Teâla, sekiz cenneti mehîr olarak sana verecektir' dedi, sen yine de razı değilim diye cevap verdin. Ben sana 'Kızım, sen Cenab-ı Hakk'ın emirlerine karşı mı geliyorsun?' diye sordum, sen 'Ey benim iyi niyetli babam, sen henüz dünyaya gelmeden evvel Melekûti Âlem ve ötesinde, Ya Rab ümmetim, Ya Rab ümmetim, ümmetimi bağışla, onların kusurlarını ve günahlarını affet' ve dünyaya geldikten sonra ve son gününde yine 'ümmeti , ümmeti' diye Cenab-ı Hakk'a yalvarıyordun.

Yarın Ruz-u Mahşer, hesap günü ve Allah'ın Huzurunda bütün peygamber ve elçiler kendi dertleri ile meşgul olup, ümmetlerinin başında kimse kalmayıp yetim gibi kaldıkları zaman sen yine 'ümmeti, ümmeti'diyeceksin. Sen ümmetini bu kadar seviyor ve koruyup kolluyorsun. Bende senin evladınım, Allah'ın emirlerine karşı gelmek istemem, fakat ümmetinizin tamamının kurtuluşunu mehîr olarak göstermedikçe ve o ümmetin o sorumluluğunu bana vermedikçe razı değilim diye cevap verdin. Cibril-i Emin buna razı oldu ve Cenab-ı Hakk'ın da bunu kabul ettiğini bildirdi. Melâike-i Kiram ve Sıddık-ı Ekber'de buna şahit oldular. Cibril-i Emin sana ümmetin hepsinin isimlerini üç kere bildirdi ve hatim etti. Bu şekilde nikahınız ve sözünüz tamam oldu.
Kızım Fatima, ümmetimin kurtuluşu için bu kadar değerli ve iyi niyetli sözleri, başka hiç kimseden işitmedim ve işitmeyeceğim.
Bu söz ve niyetinizden o kadar hoşnut ve mutlu oldum ki, Ümmetim için üzüldüğüm meselelerin yok olmasını sağladın ve kalbim emin oldu. Ama bu kararı Cenab-ı Hak dilediği şekilde vereceğinden, ümmetim için af, duâ ve yalvarmaktan vazgeçmiyorum. Fakat kalbimde olan korku ve telaş yok oldu.
Kızım Fatima, senden o kadar memnun oldum ki, hiç kimse için senden olduğum kadar razı olmadım. Bu rızam üzerine, bu andan itibaren kıyamete kadar ve hatta tevbe kapısı kapanana kadar, Cenab-ı Hak sana, her gece, gündüz , sabah ve akşam vaktinde elli bin şehidin sevabını ve mutluluğunu bağışlayacaktır. Kıyamete kadar her gün, İ'lâ-yı Kelimetullah, yani Allah-u Teâlâ'nın ismini yüceltirken, İslâm Dîni'ni yayarken şehid olan yüz bin kişinin sevabı bağışlanacaktır. Ya Fatima, Hak Teâlâ Hazretleri'nin emriyle, Cibril-i Emin'in sana göstermiş olduğu bu ümmetimin tüm fertlerinin durumunu, Ruz-i Mahşer'de görmek isteyeceksin, bu senin hakkındı . Bir kere de ümmetimi sana ben bildireyim” diyerek, Efendimiz Aleyhisselam, kıyamete kadar gelecek olan ümmetini, ruh üflenmeden önce bozulmuş olanlar dahil, tamamını saydı. Ve şöyle buyurdu,
“Cenab-ı Hak seni, Ezvac-ı Tahiratım yani evliliklerimden olan, kızlarım Meryem ve Asiye'de dahil hiç kimseye kısmet olmayan şeref ve mutluluğa ulaştırdı. Ümmetimin sonuna kadar bu şeref ve mutluluk sürecektir. Ayrıca, Cenab-ı Hak, sana bu şeref ve mutluluğun benzerini şu üç gecede de bağışlayacaktır. Bu üç geceden ilkinde, Ricalullah'tan olan İbnü'l Cenaheyn adındaki evliyanın ziyaret yeri olan kabrine, orada her an hazır olan on yedi bin Ricalullah olduğu halde, tüm yaratılmışların ve hatta yerdeki karıncaların bile mürşidi olan birisi gelecektir. O kişi,
                      وَمَٓااَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ
"Vemâ erselnâke illâ rahmeten lil’âlemîn - Ve biz seni, ancak alemlere rahmet olarak gönderdik" Ayet-i Kerimesi'nin hakikatine tamamen varistir. Bu kişi Şehamet-ül Ferdani Hazretleri'dir, Alallahu Makamatihim daima. Bu Mürşid-i Alem o ziyarete geldiği gece, sen aynı mutluluğa erişirsin ve o üç gecenin faziletine tam anlamıyla ortak olursun kızım. Yani, Cibril-i Emin Aleyhisselam'ın Hak tarafından getirmiş olduğu emr-i ilahi'ye teslim olup itaat ettiğinden ve ümmetim için Cenab-ı Hakk'tan istemiş olduklarından dolayı kazanmış olduğun mutluluk ve ödüllerin aynısına bu gecelerde de ulaşacaksın”.
Resûl-i Ekrem Aleyhisselam, Fatımat-üz Zehra'ya bu büyük mecliste bulunan ve sıddıkîn olan doksan dokuz Ricalullah'ın isimlerini saydı ve bildirdi. İbnü'l Cenaheyn Hazretleri'nin kılmış olduğu namazdan ortaya çıkan ilahi derecenin hakikatinin, bütün melaikenin kırk bin sene süresince yapacakları ibadet ve tesbihattan daha üstün olduğunu bildirdi. Ve büyük meleklere,
“Ya Melaiket-ür Rahman, siz ne dersiniz?” diye sordu,
Cevaben, “Sadakte Yâ Rasulallah” dediler .
O an, İbnü'l Cenaheyn Hazretleri'nin doğumunda bulunacak melekler geldiler, ve Resûl-i Ekrem Aleyhiselam'a yalvardılar,
“Bu büyük makam ve mutluluğa erişen kişiyi bize göstermenizi rica ederiz”.
Efendimiz Aleyhisselam, birbirlerini görmelerine imkan verdi,
Melekler, “Ya Resulullah , bu İbnü'l Cenaheyn'in kılmış olduğu namazdan kazandıklarına ulaşabilen olacak mı?” diye sordular.
Resûl-i Ekrem Aleyhisselam, 1352 senedinde gelecek olan iki yüz elli yedi büyük zatın isimlerini söyleyip bildirerek,
“Bunlar, İbnü'l Cenaheyn'den bir yüksek dereceye ulaşır.
Namaza durduklarında, günahkâr ve asi olanlardan cehennem sıkıntısı kalkar ve sekiz cennetin kapıları açılır. Bu makam İbnü'l Cenaheyn için bağışlanmamıştır. Bu Ricalullah Büyükleri'nin, birinci duası İbnü'l Cenaheyn'i ziyaretlerinde, ikincisi Hümeyde denilen yerde, üçüncüsü ise Sevr Mağarasında olacaktır”.
Resûl-i Ekrem Aleyhisselam'ın, Fatımat-üz Zehra'ya tarif ettiği geceler, bu üç gecedir. Bu Ricalullah'ın lisanıyla sayılacak olan ümmet fertleri, sevabık-ı evvelûn ve sâbikûn-ı evvelûn yani dinlerini muhâfaza için yurtlarından ayrılan, İ'lâ-yı Kelimetullah için canını malını feda eden muhâcirlerin kazanmış olduğuna eş mutluluğa erişirler.
Cibril-i Emin Aleyhisselam, bu Ricalullah'ın derecesini ve yapacakları hizmetin manevi büyüklüğünü anladıktan sonra, “Ya Resulullah, bu ümmetin Peygamberisin. Onlara Peygamber olmanızın şerefi ve mutluluğu yetmez mi?” diye sordu ve Fatımat-üz Zehra'ya “Emre rıza göstermenize ödül olarak anlattığımız mutluluktan, bu büyük meclisten ortaya çıkan mutluluk-fazilet daha fazla ve mübarektir”.
Eyyühel-İhvan !
İbnü'l Cenaheyn Hazretleri'nin başlangıcı ve sonu olmayan faziletlerini içine alıp kapsayan namazdan, bir seviye daha üstün olan namazı kılmayı başaran ve halihazırda burada olan Ricalullah'ın büyük meclislerinde ortaya çıkacak olan mutluluk ve yardımlara erişebilmek için gerekli olan sebepleri bulmaya çalışmanızı ve onları kalben istemenizi, tavsiye ederim. Bu üç gecede ortaya çıkacak olan mutluluk ve yardımları şimdiye kadar otuz üç kere dikkatlice düşünerek hatim ettim.
Cenab-ı Hak Teâlâ Hazretleri'nin yardım ve lütfuyla bir gerçeğe ulaştım ki, bu Ricalullah'ın Meclis ve dua makamlarını, yüz yirmi dört bin Enbiya ve Mürselin-i Kirâm Aleyhimüsselam Hazretleri şereflendirecektir. Cenab-ı Hak Teâlâ'nın, Kendilerine peygamberlik ve kitapları verdiği zamandan itibaren, gerek ümmetlerine Hüküm ve İlahi Sır'ları bildirdikleri zamanlar gerekse imtihan ve sıkıntıya düştükleri zamanlar süresince, kendilerine bağışlanan İlahi yardımları ile gelir, şereflendirirler .
Ve bunca yardım ve mutlulukları, ümmet-i merhume için hediye edip geri döneceklerdir.
Hak Teâlâ Hazretleri'nin sonsuz rahmet ve yardımları sayesinde, eksiksiz bir vaziyette, bize karşı en ufak bir bağlılık ve sevgisi olan bütün ihvanımızdan bir kişi bile bırakmayacak şekilde, mertebe ve derecelerine bağlı olarak, bu büyük kutsal meclisin fazilet-mutluluklarına ortak olmaya kabul edildik.
Ancak bu mücadele, gayret ve talep derecelerinde farklılıklar olacağından, olabildiğince sa'y ü gayret-gayretle çalışma gösterilmesi önemle rica olunur.
Ve minallahi't-tevfik vel inaye
Cenab-ı Hak Teâlâ, bize maddi ve manevi nimetler vererek, İlahi Lütufları'na ortak olan kimseler arasına dahil olmayı nasib etsin.
İfade edilen gecede, Resûl-i Ekrem'in ümmetine bağışlanacak olduğu tüm mutluluk ve kerametler ikinci mecliste bildirilecektir.
İnşAllah, bu meclislerden bir meclis kalmıştır. Bu üçüncü meclisteki yardım ve lütuflar o kadar fazla ve kapsayıcıdır ki, bize bağlı olanlar içinden Fakir ve Miskin olanları da içine alır.
Bu başlangıcı ve sonu olmayan nimetlerine kolaylıkla şükür edebilmeyi, Cenab-ı Hak hepimize nasib etsin.
 Amin, Bi Hürmeti Seyyid'il Mürselin.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar