KUT'UL KULUB 1
Rahman ve
Rahim olan Allah'ın adıyla
Tasavvuf,
İslâm'ın dününde olduğu gibi bugününde de etkinliğini sürdüren bir akımdır. Bu
yola gönül verenleri, kimi zaman tekke ve zaviyelerde tefekkür ve riyazet ile
nefs müca-hedesi yaparken, kimi zaman da serhat boylarında ve yad ellerde cihad
ve tebliğ farizalarını ifa ederken görmemiz mümkündür. Orta Asya bozkırlarında
yaşayan Şamanist Türkler'i İslâm ile tanıştıran onlarken, Orta Afrika'nın
balta girmemiş ormanlarına Tevhid nurunu taşıyanlar da yine onlardır. Bu yolun
yolcuları hakkında söz söylerken çokları için özveride bulunulması neredeyse
imkansız olan sıcak bir yuva, gönül hoşluğu saçan bir eş, boy boy çocuklar ve
üstüste yığılı malları bir kenara iterek kendini Allah yoluna adamış insanları
unutmamak gerekir.
Tasavvuf,
herşeyden önce bir gönül mesleğidir. Bu mesleğe girenler, tarikatlarının,
şeyhlerinin ve dergahlarının farklılığına rağmen, hedefte bir olduklarının
şuuruna sahip olmalıdırlar. Fıkıh mezhepleri, nasıl ameli konularda daha doğru
olana ulaşma çabası içinde olmuşlarsa, tarikatlar da kalbi konularda daha
yükseklere ulaşma çabası içinde olmuşlardır. Bu hakikat, gözden uzak tutulmamalı
ve müridler farklı tariklerine rağmen aynı yolun yolcuları olduklarını
unutmamalıdırlar. Bu noktada Yunus Emre'nin şu beytini hatırdan hiç çıkarmamak
gerekir:
Bir kez
gönül kırdın ise, bu kıldığın namaz değil, Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün
yumaz değil.
Müslümanların
yeniden varolma mücadelesi verdiği bir devirde, bu şuura sahip olanlara düşen;
ayrılık noktalarını değil birlik noktalarını çoğaltmaya çalışmak ve Allah
Teala'nm sağlam ipine topyekün sarılmaktır. Şeriat ile tarikatı ayrı yollar
gibi göstererek nıüslümanları tarikat ehli, şeriat ehli diye farklı kutuplara
itenlere verilecek cevap, devrin tefrik değil te'lif devri olduğunu hatırlatmaktır,
'Kol kırılır, yen içinde kalır5 misali, fikrin gelişmesi, cemaatin fikren diri
kalması için yapılan müzakere ve sohbetlerde, kafirlere karşı celal sahibi,
farklı düşünen müslümanlara karşı merhamet dolu olunmalıdır.
Marifet
yoluna girenler, Şeriat ilminin ehemmiyetini elbette daha iyi takdir eder ve
bu ilimleri kazanmak için de çaba sarfederler. Bunun aksini düşünmek, marifet
ehli hakkında sui zan beslemektir. Bundan Yüce Allah'a sığınırız. Yolların
çokluğu, gidilen yerin kıymetini gösterir. Kimi kısa, kimi uzun olabilen bu
yolların hepsi de Rahman'a çıkmaktadır. Öyleyse yolların çokluğuna kızmak yerine
sevinmek gerekir. Varılacak yer, Rahman'm huzuru olduğuna göre, O'na giden
yollarda seyredenlerin itişip kakışmak yerine birbirlerine sevgi ve saygı
duymaları gerekir.
İşte'DİTruh
ve hislerle elinizdeki değerli eseri dilimize kazandırmayı uygun gördük. Bu
şaheser, İmam Gazzali'nin dev eseri îh-yâu Ulûmi'd-dîn'i hazırlarken başvurduğu
temel kaynaklardan biri olmuştur. Şeyh Ebu Talib el-Mekkî (ra) şeriat Üe
tarikat arasındaki köprüyü maharetli bir mimar gibi inşa ederken, kendinden
uzun asırlar sonra gelecek İmam Gazzali'nin (ra) işini de hayli kolaylaştırmıştır.
Kaynak
eserlerin hemen tamamında olduğu gibi bu eserin aslında da metinde geçen ayet
ve hadislerin yerleri belirtilmediği için, bunları elden geldiği kadar tahric
etmeye çalıştık.
İmla
konusunda uzatma işaretini (A) asgari ölçüde kullandık. Böylece klasik metin
tercümelerindeki okumayı zorlaştıran işaret yoğunluğunu bir Ölçüde gidermeye
çalıştık. Bu konudaki tercih ve sorumluluğun mütercim olarak şahsımıza ait
olduğunu belirtmek isteriz.
Kûtü'l-Kulûb'un
tercümesinde Hicri 1306 yılanda Kahire'de el-Matba'atü'l-Meymeniyye tarafından
kurşun harflerle basılan ve Lübnan'da Darü'l-Fikir tarafından ofset basımı
yapılan nüshayı esas aldık.
Kalplerin
Azığı'mn aç kalplere azık ve kalp gözünden bakanlara ışık olmasını ümit
ederiz. Başarı yalnız Allah'tandır.
Yayına
hazırlayan Muharrem Tan[1][1]
Sünnî
tasavvufun önde gelen isimlerinden meşhur sufi ve muhad-dis Şeyh Ebu Talib
el-Mekkî (ra) İran asıllı Cebel halkmdandır. Fakat Mekke'de yetiştiği için
el-Mekkî nisbesiyle anılmıştır. Tam adı, Muhammed b. Ebi'l-Hasan Ali b. Atiyye
el-Harisî'dir. Doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. [2][2]
Gençlik
yıllarında hayatının büyük bölümünü nefs mücahedesi ve riyazetle geçiren Şeyh
Ebu Talib'in hadis aldığı hocalar arasında Ali b. Ahmed el-Masisi ve Ebu Bekir
el-Müfıd'i görmekteyiz. Meşhur mü-fessir İbni Mücahid'in dostu olan İbni
Salim'in de talebesi olmuştur. Yetiştiği Mekke'den ayrıldıktan sonra Basra'ya
giden Şeyh Ebu Talib, orada Salimiye mektebine katılmıştır. Salimiye mektebi,
Sehl et-Tüsteri tarafından kurulmuş ve naslara dayalı bir kelam mektebidir.
Adını, Senl'in büyük öğrencisi Ebu Abdullah Muhammedi b. Salım ve onun oğlu Ebu
Hasan Ahmed b. Salim'den almıştır.[3][3]
1. Basra'da
kurulan ve sufı temayüllere sahip olan bu nîektebin başlıca fikirleri
şunlardır:
/lyAllah
Teala, her an yaratıcı olmaktan geri durmaz; yaratılmamış olan işi böylece onu
her tarafta, bilhassa Kur'an okuyan her okuyucunun dilinde aynı değerde olarak
hazır kılar.
2. Allah
Teala'nm yaratılmamış bir iradesi (=meşî'et) ve yaratılmış olan kararları
(=irade) vardır. Bununla Allah Teala kendilerinin günahkar olmalarını
istemeden, yaratılmışların hataları meydana gelir. Şeytan, en nihayet Allah'a
itaat etmiştir, Allah Teala, Kıyamet gününde bir insan suretinde temessül etmiş
bir halde, bütün yaratılmışlar tarafından bila vasıta idrak edilebilir bir
şekilde, görünecektir (=tecelli).
3. Şeriatın
tatbiki, iradi bir uyma cehdi ile tahakkuk eder (=ik-tisab). Sabır, sevinmeden
daha iyidir. Peygamberler, evliyadan üstündürler. Hikmet, imanın aynıdır.
4. Sufîyane
ittihad, mümin için ezelden beri tayin edilen nisbet-te, kendi şahsiyetinin
ilahi 'ben'in şuurunu kazanmasıdır (=sirru'r-rububiyet).
Sayıları
onaîtıyı bulan bu ilkelerden on tanesi, Geylanî'nin Gunye adlı eserinde aynen
tekrarlanmıştır. [4][4]
Şeyh Ebu
Talib'in de mensubu olduğu Salimiye mektebinin ne derece isabetli görüşler
ihtiva ettiğinin bir göstergesi de, Ebu Bekir el-Vasiti'den başlayarak sünni
mutasavvıfların çoğunluğunun bunlara intisap etmesidir. İmam Gazzali de
hayatının ikinci devresinde bu temayüle sahip olanlardandır. Şu halde
müellifimiz, Ehli Sün-net'in tasavvuf! sahada sahih bir şekilde anlaşılması ve
tatbik edilmesi noktasında hayati bir rol üstlenmiş bulunmaktadır. Kendisi riyazet
ve nefs mücahedesinde o derece ileri gitmiştir ki rivayete göre bir ara yemeği
terkedip sırf ot yemekle iktifa ettiği için cildinin yeşermeye başladığına
şahit olunmuştur. Yayma hazırladığımız değerli eseri de, onun bu ihlaslı
muamelesinin ve derin tefekkürü ile sünnet bilgisinin canlı bir timsalidir.
Mekkî hicrî 386 (miladî 1006) yılında Bağdat'ta vefat etmiş ve Mâlikiye
mezarlığına defnedünıiştir. [5][5]
Şeyh Ebu
Talib el-Mekkî'nin en iyi bilinen eseri Kûtü'l-kulûb yani Kalplerin Azığı adlı
kitabıdır. Bu kitabı dışında varolduğu rivayet edilen kitapları şunlardır:
1 el-Beyân
eş-Şafi. Bu eser tam olarak elimize ulaşmamış olup Muhammed b. İbrahim el-Rundî
tarafından izahları yapılan kısımları bize ulaşmıştır.
2. İlk meşhur sufîlerden bahseden bir kitabının
daha bulunduğu rivayet edilmiş, fakat kısmen de olsa bize ulaşmamıştır.
Şeyh Ebu
Talib el-Mekkî'nin en mühim eseri olan Kûtü'l-kulûb, " sünni tasavvufun en
bariz kaynaklarından biri olduğu gibi İmam Gazzali'nin değerli eseri İhyâû
Ulûmi'd-dîn'in de ana kaynaklarından biridir. İmam Gazzali, sözkonusu eserini
yazarken bu kitaptan oldukça faydalanmıştır.[6][6]
Kûtü'l-kulûb,
nazarî olmaktan çok amelî bir eserdir. Kitabın 48 faslının içinde tasavvuf!
konular dışında kelam, fıkıh ve hadise de önemli miktarda yer verilmiştir.
Konular ele alınırken, önce Kur'an ayetleri, ardından Allah Resulü'nün (sav)
hadisleri, ardından Sa-habi sözleri ve tabiun ile sonrakilere ait vecizelere yer
verilmiştir.
Kûtü'l-kulûb,
tasavvufî mahiyette bir eser olmasına rağmen sadece bu sahadan değil, aynı
zamanda şeriat ile alakalı meselelerden de etraflıca bahsetmektedir. Bu da
müellifi, halen bilinen ve tasavvuf ile şeriat arasında köprü kurmaya çalışan
sufîlerin belki de ilki kılmaktadır. Onun açtığı bu yoldan daha sonraları İmam
Gazali gibi nice kıymetli zevat yürümüşlerdir.
Kûtü'l-kulûb,
sünni tasavvufun önemli kaynaklarından biri olması itibarıyla kimi zaman
şerhler yazılarak açıklanmış, kimi zaman da ihtisarlar yapılarak
özetlenmiştir. Şimdi bunlara işaret etmek istiyoruz:
1.Muhammed b.
İbrahim b. Abbâd el-Nefzî, el-Rundî (Ö. H. 791) tarafından kitabın zor
anlaşılan birtakım kısımları şerhedil-miştir.
2. Muhammed b.
Halef b. Said el-Endelusî (Ö. H. 485) tarafından el-Vusûl
ile'l-garazi'l-matlûb min cevahiri Kûti'l-kulûb adıyla ihtisar edilmiştir.[7][7]
3. Derviş
Abdülkerim b. Ali tarafından (H. X. asır) bir kez daha ihtisar edilmiştir.[8][8]
4. Ebu Abdullah et-Tabersî b. Abdillah
el-Mühtedî bi-nûrillah tarafından tehzib edilmiştir.[9][9]
5. Bir başka muhtasar Hüseyn b. Main (Ö. H. 870)
tarafından yapılmıştır.[10][10]
Kûtü'l-kulub'un
Kahire'de basılan matbu nüshası (H. 1310) dışında el yazması olarak bulunduğu
yerlerden bir kısmı da aşağıda sıralandığı gibidir:
1. Reisül
Küttab-489 (352 vr. tr. H. 922)
2. Nafiz
Paşa-436 (252 vr. tarihsiz)
3.
Ayasofya-2001 (343 vr. tr. H. 598)
4. Yeni
Cami-723 (240 vr. tr. H. 574)
5. Fatih-2766
(c. I 212 vr. H. IX yy; c. II 212 var. tr.
H. 877)
6. Laleli-1478 (399 vr. tr. H. 1127)
7. Feyzullah
Ef.-1267 (c. I 292 vr. tr. H. VII yy; c. II 236 vr. tr.
H. VII yy. c. III 232 vr. tr.
H. 570)
8.
el-Ahmediyye/ Tunus No: 3560-3562
9. Taşkend-3134
10.
Tal'atTKahire Tasavvuf-1544 (179 var. tr. H. 492) [11][11]
Eserin böylesine
çok sayıda yazılmış ve böylesine geniş bir alana dağılmış olması,
Kûtü'l-kulûb'ün ne kadar beğeniyle okunduğu ve istifade edildiğinin açık bir
delilidir. [12][12]
Allah'a hamdolsun
ki; evveli ve
başlangıcı olmaksızın Ukevnden
ve mekandan önce mevcut olan ezelî el-Evvel'dir. Sonu ve ahiri olmaksızın
yaratılanların ve zamanların yok olmasından sonra dahi mevcut olan e/-ezelî
el-Ahifdır. Hiç bir uzaklık sözkonusu olmaksızın ezici gücüyle yüceliğinde
el-Zâhir, dokunma olmaksızın yakınlığıyla el-Bâtın olandır. Yoktan yarattığı
her şeye lütfuyla en güzel şeklini vermiş, kurduğu her şeyin yapısını
sağlamlaştırmıştır. Hükümler, O'nun hikmetinden doğar, hükmedilenler de O'nun
iradesine boyun eğei'ler. Görülen ve Görülmeyen Şehâdet ve Gayb alemlerindeki
her şeyi latif kudretiyle bilir. Yarattıklarını dünya ve ahirette nimetleriyle
kuşatmıştır. Lüt-funu, özellikle sevdikleri üzerine yaymış, adaletini ise bütün
insanlara sunmuş ve onları Kendi Zatı'nı tanıtmak suretiyle nimetlen-dirmiş,
diğer varlıklar arasından seçmek suretiyle de büyük iyilikte bulunmuştur. Yine
onlara, Kelamı'nı kolaylaştırarak lütufta bulunmuş, kendilerinden bir
Peygamber göndererek büyük bir iyilik etmiştir.
O'ndan, bu
değerli Peygamber'e ve O'nun yakınlarına salat etmesini, O'nun hürmetine bize
en güzel nimetleri dağıtmasını ve kudretinin sırlarını bize bildirmesini niyaz
ediyoruz. Yüce Allah, öncekilerin ve sonrakilerin önderi olan, Şefaat, Havz,
Vesile ve övülen Makâm-ı Mahmûd ile diğer peygamberlerden üstün kılman
Resulü'ne, O'nun geçmiş zamanlarda yaşamış kardeşlerine ve O'na iyilik üzere
tâbi olmuş ashabına salat buyursun.
Bu kitab;
Şeyh Ebu Talib Muhammed b. Ali b. Atiyye el-Harisi el-Mekkî (ra) tarafından
yazılan Mahbub ile Muamelede Kalplerin Azığı ve Müridin Tevhid Makamına Giden
Yolunun Sıfatı kitabı olup aşağıda zikredilen kırksekiz (48) fasıldan
oluşmuştur:
1. FASIL: Muameleye
dair ayet-i kerimeler hakkındadır.
2. FASIL: Gece ve
gündüz evradının bulunduğu ayet-i kerimeler hakkındadır.
3. FASIL: Müridin
gece ve gündüz amelleri hakkındadır.
4. FASIL: Sabah
namazında selamdan sonra okunması mendub ve müstehab olan ayet-i kerime ve
zikirler hakkındadır.
5. FASIL: Sabah
namazından sonra okunacak seçme dualar
6. FASIL: Müridin sabah namazından sonraki amelleri
hakkındadır.
7. FASIL: Gündüzün
yedi evradı hakkındadır.
8. FASIL: Gecenin beş
evradı hakkındadır.
9. FASIL: Fecr vakti hakkındadır.
10. FASIL: Zeval
vakti, gölgenin uzama ve kısalmasının ayaklar yardımıyla bilinmesi hakkındadır.
11. FASIL: Gündüz ve
gece namaz kılmanın faziletleri hakkındadır.
12. FASIL: Vitir ve
Teheccüd Namazı'nm fazileti hakkındadır.
13. FASIL: Kulun,
uykudan uyandığında ve sabah kalktığında
söylemesi
müstehab olan sözler hakkındadır.
14. FASIL: Gece
ibadetinin taksimi ve gece ibadete kalkanların
sıfatları
hakkındadır.
15. FASIL: Kulun
teşbih, zikir ve salat olarak yapacağı virdler,
cemaat
namazının fazileti, duaların kabul edilmesi umulan zamanlar ve Teşbih Namazı
hakkındadır.
16. FASIL:Kulun Kur'an
okuma adabı ve şahit olunan okumada
bulunan
okuyucuların sıfatları hakkındadır.
17.FASIL: Kur'an'da
Mufassal ve Muvassal ifadeler, bunlarla amel edenlerin övülmesi, bunlardan
gafil olanların yerilmesi ve Kur'an-ı Kerim'deki Garib kelimelerin tefsiriyle
alakalıdır.
: Gaflet
ehlinin çirkin sıfatlan hakkındadır.
: Kur'an-ı
Kerim'i sesli okumak ve bunun dayandığı niyet ler ile Kur'an'ı sesli ve sessiz
okumanın hükümleri hakkında dır.
: İhya
edilmesi müstehab ve lütfün umulduğu geceler ve mübarek günlerde evrada devam
edilmesi hakkındadır.
Cuma Günü
izlenecek adab ve müridin Cuma günü ve gecesi hakkındaki bilinmesi gerekenler
hakkındadır.
Oruç, orucun
tertibi ve oruçluların sıfatlan hakkındadır.
Nefis
muhasebesi ve vakitlere riayet edilmesi hakkındadır.
Mürid için
virdin mahiyeti ve ariflerin durumu hakkındadır.
Nefsi
tanımak (=ma'rifetü'n-nefs) ve ariflerin bu-lunduklan vecd halleri hakkındadır.
Murakabe ehlinin müşahedesi hakkındadır. Müridlerin esası hakkındadır.
Yakın
kılınanlann (=mukarrebûn) murakabeleri ve yakini iman sahiplerinin makamları
hakkındadır. Mukarrebunun makamlan, Allah'a yakinen inanan abidlerin durumları
ve Allah'ın nzasmdan uzak tutulan gafillerin durumlara hakkındadır. Kalp
işiyle uğraşanlann kalplerine gelen duygu ve düşünceler hakkındadır.
İlim, ilmin
fazileti, alimlerin sıfatlan, marifet ilminin diğer ilimlere üstünlüğü,
Selef-i Salih alimlerinin yolları, Batın ilminin Zahir ilmine üstünlüğü, Dünya
alimleriyle Ahiret alimleri arasındaki fark, ilimleriyle dünyalık peşinde koşan
şer alimlerinin durumu, ilmin sıfatları, Selefin ilimde izlediği yol,
sonrakilerin uydurduklan kıssa ve sözler, Selef tarafından yapılmadığı halde
insanlar tarafından sonradan çıkarılan söz ve fiiller, İman ve Yakin ilminin
diğer ilimlere üstünlüğü, bunlarda hataya düşmeye karşı uyarı ve bu konuda
söylediklerimizin açıklaması, haberlerin ayıklanması ve rivayetlerin değerlendirilme
yolları hakkındadır.
32. FASIL: Yakin
makamlarının açıklaması, Yakin ilmine sahip
olanların
hükümleri, takva ehlinin halleriyle ilgili feri hususların dayandığı Yakin
makamlarının asılları, takva ehlinin Tevbe, Sabır, Şükür, Rica, Korku, Zühd,
Tevekkül, Rıza ve Muhabbet'ten oluşan dokuz hali hakkındadır.
33. FASIL: İslâm'ın
temelleri hakkında olup bunlar 5 adettir:
1.Müminlere
farz olan Tevhid şehadeti, Allah'a yakın kılınanların şehadeti olan bu lafzın
faziletleri, Allah Resulü'nün (sav) şehadeti ve bunun yakin imanına sahip
olanlar için taşıdığı faziletler.
2.Namazın
açıklanması ki onun başlangıcı temizlenmenin farz ve sünnetleri, abdestin farz
ve sünnetleri, faziletleri, namazın farz ve sünnetleri, namaz kılanın vakti
kaçırma ve yetişme hususundaki hükümleriyle bununla ilgili meseleler, namazın
durumu ve namaz kılanın uyması gereken adab.
3. Zekat'm
açıklanması, verilme zamanı, sadakanın faziletleri, sadaka verme adabı ve
fakirlerin durumları.
4. Ramazan ayı
orucunun açıklanması.
5. Şeriatın kemal ve Din'in tamam bulduğu son rükün
olan Hacc'm açıklanması hakkındadır.
34. FASIL: İslâm ve
İman'm açıklanması, Sünnet'in akitleri,
İnsanların
Zahir ilmine göre muameleleri, İslâm'ın temel dayanakları, İman'ın esasları,
İman İslâm bağlantısı-, kalplerle amelin ilişkisi, İman İslâm ayrımının
açıklanması, İman'da istisna, nifaktan korunma ve Selefin bu hususlarda
izledikleri yollar.
35. FASIL: Sünnet, Sünnet'in faziletleri, Şeriat adabı ve Zahir
ilmiyle ilgili olarak kalplerin yaptığı akitler hakkındadır ki bunlar 16
hasletten ibarettir:
1. îmanın söz ve amel olduğuna inanmak,
2. Kur'an,
Allah'ın Keîamı'dır ve yaratılmış değildir,
3. Sıfatlarla ilgili bilgilere teslim olmak,
4. Allah Resulü'nün (sav) Ashabı'mn üstünlüğünü
bilmek ve buna inanmak,
5. Allah ve Resulü'nün (sav) yükselttiğini
yükseltmek,
6. îmamet'in Kayamet'e dek genel olarak
Kureyş'te olduğuna inanmak,
7. Kıble
Ehli'nden hiç birini küfürle itham etmemek,
8. Allah Teala'nm iyi veya kötü bütün
takdirlerini tasdik etmek,
9. Münker ve
Nekir sorgusunun hak olduğuna inanmak,
10. Kabir azabının hak olduğuna inanmak,
11. Mizan'a inanmak,
12. Sırat'ın hak olduğuna inanmak,
13. Allah
Resulü'ne (sav) has olan Havz'a inanmak,
14. Allah'a
nazar etmeye inanmak,
15. Tevhid ehlinin, ateşten çıkarüacaklarına inanmak,
16. Hesabın olacağına inanmak. Burada İcma' babından
olarak Bidat Ehli'nin cemaatten ayrılacağına, Sünnet'in faziletlerine ve
iyilik üzere tabi' olan Selef-i Salih'in yollarının açıklamasına dair bir bahis
vardır.
36. FASIL: Şeriatın
esasları, îman'm izzeti, müslümanın müs-lüman olabilmesinin şartları, kişinin
İslâm'ının güzelliği, Allah'ın onu sevmesinin alametleri, müslümanın diğer
müslüman üzerindeki hakları, İslâm'ın müslümanlara farz kıldığı hürmet, bedeni
sünnetler ve sakalla ilgili günah ve bidatlar, onunla ilgili bazı şeylerin
fazilet ve güzelliği, sünnet ve nafile namazlar hakkındadır.
Büyük
günahların (=kebâ'ir) açıklanması ve kafirlerin hesaplarıyla ilgili bir mesele
hakkındadır. İhlas'm açıklanması, durumların değişiminde bile onun
güzelleştirilmesi, fiillerde ona değişik afetlerin bulaşmaması konusunda
yapılan uyarı hakkındadır.
Azıkların
arttırılıp eksiltilmek suretiyle düzenlenmesi hakkındadır.
Yiyecekler,
bunlarla ilgili adab ve sünnetlerle, yemekle ilgili mekruh ve müstehablar
hakkındadır. Fakirliğin gerekleri, faziletleri, fakirlerin avam ve havassmm
sıfatları, bağışların kabul ve reddediş yolları ve Selefin bu konuda takip
ettiği yollar hakkındadır.
Yolcunun
hükümleri ve yolculukta güdülen gayeler hakkındadır.
İmamın
hükmü, İmamet ve imama uyanların sıfatları hakkındadır.
Allah
yolunda kardeşlik, dostluk ve kardeşlerin Allah yolundaki muhabbetleri,
kardeşliğin hükümleri ve dostların sıfatları hakkındadır. Evlilik, evlenip
evlenmemeden hangisinin hayırlı oluşu ve kadınların hükümleri hakkındadır.
Hamamlara girme hakkındadır. Zanaatlar, geçim yolları, alış-veriş, zanaatkar ve
tüccarın işleriyle ilgili olarak bilmeleri gereken hususlar hakkındadır.
Helal, Haram
ve bu ikisi arasında kalan şüpheli hususlarla helalin fazileti, şüphenin
yerilmesi ve bu-nundeğişik misallerle gösterilmesi hakkındadır. [13][13]
Bunlar,
içlerinde muamelenin zikredildiği ayet-i kerimelerdir. Allah Teala buyurdu ki:
"Kim de mümin olarak ahireti ister ve ve amelini de onun için yaparsa,
işte bunların amelleri makbul olur" (İsra/19) "Her kim ahiret
kazancını isterse, ona ondan veririz. Her kim de dünya kazancını isterse, ona
da ondan veririz. Ama onun için ahirette nasip yoktur". (Şura/20)
Yüce Allah
buyurdu ki: "İnsan için, ancak amel ettiği vardır. Onun ameli görülecektir
ve yeterli ödülü verilecektir". (Necm/39-41) Kudreti eşsiz olan Allah
başka bir ayette şöyle buyurmaktadır: "Geçmiş günlerde takdim
ettiklerinize karşılık yeyin, için, afiyet olsun". (Hakka/24) Allah Teala
bir diğer ayetinde şöyle buyurur: "Herkes için yaptıkları amellere karşılık
dereceler vardır". (Ah-kaf/19) Allah Teala, başka bir ayette ise şöyle
buyurmaktadır: "Halbuki, ne mallarınız, ne çocuklarınızı sizi Biz'e
yaklaştırır. Ancak iman edip salih amel işleyenler müstesna. İşte onların
amellerine karşı, kendilerine kat kat mükafaat vardır". (Sebe'/37)
Yüce Allah
bir ayetinde ise şöyle buyurmaktadır: "İşte bu gördüğünüz, amellerinizle
varis kılındığınız cennettir". (Araf/43) Başka bir ayette de şöyle
buyurmaktadır: "Onların yapmış oldukları amellere mükafaat olarak
kendileri için göz aydınlığından nelerin gizlenmekte olduğunu şimdi hiç bir
kimse bilmez". (Secde/17)
O, diğer bir
ayetinde şöyle buyurmaktadır: "Sabreden ve Rab'le-rine tevekkül eden amel
sahiplerinin mükafaatları ne kadar da güzeldir". (Ankebut/58) Allah Teala
başka bir ayetinde ise şöyle buyurmaktadır: "Rab'leri katında selamet
yurdu onlarındır. Ve Rab'leri, evvelce işlemiş olduklarından dolayı onların
Velisidir". (En'am/127) [14][14]
Burada, gece
ve gündüz evradını teşkil eden ayet-i kerimeleri zikredeceğiz. Allah Teala
buyurdu ki: "Düşünüp ibret almak veya şükretmek isteyenlere gece ile
gündüzü birbiri ardınca getiren de O'dur". (Furkan/62) Yüce Allah başka
bir ayetinde ise şöyle buyurmaktadır: "Çünkü sana gündüzün uzun bir
meşguliyeti vardır. Hem Rabbinin ismini an: Kendini her şeyden çekerek Rabbine
yö-nel. (Müzzemmil/7-8) Allah Teala başka bir ayetinde ise şöyle buyurmaktadır:
"Ve Rabbinin ismini sabah - akşam an! Gecenin bir bölümünde de O'na secde
et. Hem de O'nu geceleyin uzun uzadıya teşbih et!". (İnsan/25-26)
Yüce Allah
bir diğer ayetinde ise şöyle buyurur: "O halde sen onların söylediklerine
sabret de güneş doğmadan önce ve batmadan önce hamd ile Rabbini teşbih et. Ve
gece saatlerinde ve gündüzün etrafında da O'nu teşbih et ki, Allah'ın rızasına
eresin". (Ta-ha/130)
Yüce Allah,
başka bir ayet-i kerimede ise şöyle buyurmaktadır: "Çünkü gece kalkışı hem
daha tesirli hem okuyuşça daha tesirlidir." (Müzzemmil/6) Alah Teala başka
bir ayette ise şöyle buyurur: "Ve gece saatlerinde ve gündüzün etrafında
da O'nu teşbih et ki, Allah'ın rızasına eresin". (Taha/130)
Diğer bir
ayette ise şöyle buyurmaktadır: "Yoksa o gece saatlerinde kalkan, secdeye
kapanıp kıyama durarak daima vazifesini yapan, Ahiretini hesaba katan ve
Rabbinin rahmetini dileyen o kimse gibi mi olacaktı? De ki: 'Hiç bilenlerle
bilmeyenler bir olur mu?' Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar". (Zümer/9)
Allah Teala başka bir ayetinde ise şöyle buyurmaktadır: "Onlar geceleyin
yataklarmdan kalktıklarında, korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler".
(Secde/16)
Allah Teala
başka bir ayette de şöyle buyurmaktadır: "Onlar Rableri için secde ve
kıyamla gecelerler".(Furkan/64) Allah Teala başka bir ayette de şöyle
buyurur: "Geceleri pek az uyuyorlardı. Seher vakitleri bağışlanma
diliyorlardı". (Zariyat/17-18)
Allah Teala
başka bir ayette ise şöyle buyurur: "Güneşin öğle vakti zevalinden,
gecenin karanlığına kadar namaz kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah
namazı şahitlidir. Geceleyin de sana mahsus fazla bir namaz için de uykudan
kalk. Teheccüd kıl". (İs-ra/78-79) Yine başka bir ayetinde şöyle
buyurmaktadır: "Hem de gündüzün taraflarından ikisinde ve gecenin gündüze
yakın saatlerinde namaz kıl. Çünkü güzel işler, kötülükleri giderir. Bu,
idraki olanlara bir öğüttür". (Hud/114)
Allah Teala
başka bir ayetinde ise şöyle buyurmaktadır: "O halde akşama girerken,
sabaha ererken Allah'ı teşbih edin. Göklerde ve yerde hamd O'nun içindir. Günün
sonunda ve öğle vaktine girince Allah'ı tenzih edin, namaz kılın".
(Rum/17-18) [15][15]
Bu fasılda,
müridin gece ve gündüz yerine getirmesi gereken farz emirler ve fazilet kaynağı
mendublar anlatılacaktır. Bunların ilki, fecrin doğuş vaktinde yapılması
gereken zikirdir. Fecrin doğuş vakti, gökyüzünde fecrin ışıklarının baskın
gelmesinin etkisiyle yıldızların ışıklarının zayıflamaya yüz tuttuğu doğu
kesiminde gecenin karanlığından sıyrılan aklığın belirginleşme vaktidir.
Yüce Allah,
kullarına tam bu vakitte Zatı'nı zikretmelerini emretmiş ve şöyle buyurmuştur:
"Gecenin bir kısmında ve yıldızların batmaya yaklaştığı sırada Rabbini
teşbih et". (Tur/49) Kul, bu vakitte sabah namazının iki rekat sünnetini
kılar ve bu rekatlarda Kaftrun ve İhlas surelerini okur. Allah Resulü'nden
(sav) yapılan rivayetlerin çoğunluğunda bu iki surenin okunduğu bildirilmektedir.
Kul, bu namazdaki kıraatini, sessiz yapabileceği gibi sesli de yapabilir.
Bu konuda
iki hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan ilki, sessiz okuma yönünde olup Hz.
Aişe'ye (ra) aittir. Dedi ki: "Allah Resulü (sav) sabah namazında kıraati
sessiz yapardı. Öyle ki kendi kendime Fatiha'yi okuyup okumadığını
sorardım".[16][16]
Diğer hadis ise İbni Ömer'e (ra) ait olup sesli okumaya delalet etmektedir:
"Allah Resu-lü'nü (sav) yirmi gün izledim ve sabah namazının iki rekatında
Ka-flrun ve İhlas surelerini okurken dinledim" [17][17]
Ebu Hüreyre
(ra) ve İbni Abbas'dan (ra) rivayet edilen bir diğer hadiste ise Allah
Resulü'nün (sav) sabah namazının ilk rekatında Bakara suresinin "Ey
müminler! Deyin ki: 'Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e,
İshak'a, Yakub'a ve Yakub'un oğullarına indirilenlere, yine Musa'ya, İsa'ya
verilenlere ve bütün peygamberlere Rabbi katından verilen Kitab ve ayetlerin
hepsine iman ettik. O'nun peygamberlerinden hiç birini diğerlerinden ayırt
etmeyiz. Ve biz ancak O'na boyun eğen müslümanlarız". (Bakara/136)
ayetini, ikinci rekatta ise "Ey Rabbimiz, indirdiğin -Kitab'a iman ettik
ve Resulü'ne tabi olduk, bizi o şahitlerle beraber yaz!". (Al-i İmran/53)
ayetini okuduğu bildirilmektedir. Kul, bazan da bunları okumalıdır.
Sonra, Allah
Teala'dan yetmiş kez istiğfarda bulunur. Bu istiğfarların her birinde şöyle
der:
"Kendinden
başka ilah bulunmayan, el-Hayy ve el-Kayyum olan Yüce Allah'dan istiğfar eder,
O'ndan tevbemin kabulünü niyaz ederim".
Sonra
Allah'ı teşbih eder ve Kur'an'da bulunmakla birlikte Kur'an olmayan dört hikmet
dolu kelimeyi yüz kere söyleyerek O'nun şanmı yüceltir ki bu dört kelime
şunlardır: Sübhanallah, Elhamdülillah, La ilahe illallah ve Allahü Ekber.
Ardından bir kez de Estağfirullah (=Allah'dan istiğfar dilerim) ve Tebârekallah
^Allah'ın şanı çok yücedir) kelimelerini zikreder. Kul, bu vakitte işte bunlar
ile dua etmelidir. Çünkü Allah Resulü (sav) sabah namazının iki rekatından
sonra bunlarla dua ederdi.
ibni Ebi
Leyla-Davud b. Ali-Babası kanalıyla İbni Abbas'dan (ra) şöyle bir hadis rivayet
edilmiştir: İbni Abbas (ra) dedi ki: "Ab-bas (ra) beni Allah Resulü'ne
(sav) gönderdi. Ben de akşam vakti O'nun yanma vardım. Teyzem Meymune'nin (ra)
yanındaydı. Gece namaz kılmak için kalktı. Sabah namazından önce iki rekat
kıldıktan sonra şöyle dua etti:
"Allahım!
Ben Senin katından kalbimi hidayete erdirecek, dağınıklığımı toplayacak,
karışıklığımı toparlayacak, gençliği geri verecek, görünen halimi ıslah
edecek, borcumu ödeyecek, gizlimi koruyacak, zahiri halimi yükseltecek, ameli
arındıracak, yüzümü ağartacak, rüşdümü gösterecek, ve beni her türlü
kötülükten uzak tutacak bir rahmet diliyorum. Allahım, bana sadıkîbir iman,
sonrasında küfür olmayan bir yakin, dünya ve ahirette Sen'in ikram şerefine
nail olabileceğim bir rahmet nasib et!
Allahım!
Sen'den ölümde başarıyı, şehitlerin makamlarını, bahtiyarların hayatını,
peygamberlerin refakatini ve düşmanlara karşı yardımını niyaz ediyorum.
.
Allahım!
ihtiyacımı Sana havale ediyorum. Görüşüm yetmese,amelim zayıf kalsa da Sen'in
rahmetine muhtacım. Ey İşleri bitiren! Ey yüreklere şifa veren! Kullarını
denizlerde kurtardığın gibi, beni de cehennem ateşinden, helak çağrısından ve
kabirlerin fitnesinden kurtarmam niyaz ediyorum.
Allahım!
Görüşüm yetmese ve uğruna yaptığım ameller yetersiz kalsa, niyyet ve arzum ona
ulaşmaya yetmese de, yarattıklarından birine vaadettiğin veya kullarından
birine vereceğin iyilik için Sana yönelir ve Sen'den onu niyaz ederim ey
alemlerin Rabbi!
Allahım!
Bizi, hidayeti bulmuş ve ona sevkeden kullarından eyle! Sapıtan ve insanları
saptıranlardan eyleme! Düşmanlarına karşı savaşçı, dost ve velilerine karşı
barışçı eyle. Biz, Sen'in sevginle sevdiklerini sever, Sana karşı geldikleri
için Sen'in düşmanlığına uğrayan kullarına düşman oluruz.
Allahım!
duam budur ve kabulü Sen'in takdirindedir. Çabam budur, tevekkülüm Sana'dır.
Biz Allah için varız ve biz kesinlikle O'na dönücüyüz. Çetin ahdin ve doğru
emrin sahibi olan Allah'ın verdiğinden başka güç yoktur. Sen'den Kıyamet günü
emniyet, ebediyet günü, yakın kılman şahitler, sürekli rüku' ve secde edenler
ve ahitlerine vefalı olanlarla birlikte cennet diliyoruz. Muhakkak ki Sen, çok
merhametli ve çok sevici olansın. Sen dilediğini yaparsın. İzze-tiyle
merhamette bulunan Allah çok yücedir ve onunla buyurmuştur. Şan elbisesini
kuşanan Allah çok yücedir ve onunla ikramda bulunmuştur. Teşbihin sadece
Kendisine layık olduğu Allah pek yücedir. Fazilet ve nimetler sahibi Allah çok
yücedir. Kudret ve kerem sahibi Allah çok yücedir. İlmiyle her şeyi sayan Allah
çok yücedir.
Allahım!
benim kalbime bir nur ver, kabrime bir nur ver, kulağıma bir nur ver, gözüme
bir nur ver, saçıma bir nur ver, cildime bir nur ver, etime bir nur ver, kanıma
bir nur ver, kemiğime bir nur ver, önüme bir nur ver, arkama bir nur ver,
sağıma bir nur ver, soluma bir nur ver, üstüme bir nur ver ve altıma bir nur
ver! Allahım, nurumu arttır, bana bir nur ver ve benim için bir nur kıl! [18][18]
Allah
Resulü'nün (sav) bedeninin bütün uzuvları için istediği bu nurlar, aslında
el-Nur olan Allah Teala'nm, O'nun her halinde, hareket ve sükununda sürekli
O'na bakması ve O'nun için destek ve şahit olması, O'nu sürekli koruması,
devamlı nıüşahadesi altında tutması içindir. Böylelikle Allah Resulü'nün (sav)
gözü kaymayacak, azgınlığa kalkmayacak ve nefsi her hangi bir arzuya teslim
olmayacaktır.
Kul, bu
duayı sabah namazının iki rekatından sonra okumalı ama öncesinde Allah
Teala'dan kulu ve Resulü Muhammed (sav) ve ailesi için salat ve selam niyazında
bulunmalıdır. İşte o zaman Allah Teala kulunun duasım kabul buyurur. Çünkü
Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah Teala'dan bir istekte
bulunacağınız zaman, bana salat etmesini niyaz ederek başlayın. Çünkü Allah
Teala, iki istekte bulunulup da birini kabul edip diğerini reddedecek kadar
ikramdan uzak değildir".
Kul, sünneti
kıldıktan sonra Allah'ın sahiplenişi ve komşuluğu kapsamına girmek için namazın
farzını cemaatla birlikte kılmalıdır. Bir hadis-i şerifte sabah namazının
cemaatla kılınması hakkında şöyle buyrulmaktadır: "Cemaat içinde kılman
sabah namazı, gecenin tamamını ibadetle geçirmekten daha faziletlidir. Son
yatsı namazını cemaat içinde kılmak da, bir gecenin yarısını ibadetle geçirmekten
daha faziletlidir"[19][19]
Kul, sabah
namazını cemaatla kılarken de, kıraata kulak vermeli, kalbini açık, aklım diri
tutmalı, gayretini toplamalı, uyanık olmalı, güzelce yönelmeli ve Allah Kelamı
üzerinde iyice düşünmeli ve inceliklerini anlamaya çalışmalıdır. Namazı
bitirdikten sonra da, müstehab olan zikirlerini yapmalıdır. [20][20]
Bu ayet-i
kerime ve zikirleri de bize ulaşan rivayetlerden seçtik.
"Allahım,
Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat et. Allahım, Selam Sen'sin ve selam da
yalnız Sen'dendir ve yine Sana döner.
Allahım!
bizi de selamınla selamla ve bizi Darü's-Selam olan Cennetine sok. Celal ve
İkram sahibi olan Sen çok yüce ve mübareksin!"
Kul, bundan
sonra 3 kez Sübhânellâhilazîm ve bi-hamdih cümlesini söyler. Ardından üç kez
Allah Teala'dan istiğfarda bulunur. Sonra şöyle der:
'Allahım,
Sen'in verdiğini engelleyecek, Sen'in engellediğini verecek yoktur. Hiç bir
çaba sahibine, Sen'in iznin olmadıkça çabası %da etmez".
Ardından
dizlerini kırıp oturarak şu kelimeleri 10 kez söyler:
"Tek olan
Allah'dan başka ilah yoktur. O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur ve hamd yalnız
O'nadır. Can veren de can alan da O'dur. Daima diridir, hiç ölmez. Hayır, O'nun
elindedir. Ve O, her şeye güç yetirendir".
Kul, bundan
sonra 10 defa da Ihlas suresini okur ve 10 kez şöyle der:
"Taşlanmış
şeytandan her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığınırım. Şeytanın fısıltılarından
Sana sığınırım. Onları bana bulaşmalarından da Sana sığınırım ey Rabbim!"
Sonra 3
defa, "İzzet sahibi Rabbin, onların yakıştırdıklarından münezzehtir.
Peygamberlere selam olsun. Hamd ise, alemlerin Rabbi olan Allah'a
mahsustur". (Saffat/180-182) ayetlerini okur.
Ardından
"O halde akşama girerken, sabaha ererken Allah'ı teşbih edin. Göklerde ve
yerde, hamd O'nun içindir. Günün sonunda ve öğle vaktine girince Allah'ı
tenzih edin, namaz kılın. Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkartır. Ölümünden
sonra yeryüzüne O hayat verir. İşte siz de böyle çıkartılacaksınız".
(Rum/17-19) ayetlerini 3 kez okur.
Sonra 33'er
kez Sübhanallah ve Elhamdülillah, 34 kez de Alla-hü Ekber teşbihi çeker.
Böylece toplam yüz kez teşbih etmiş olur. İsterse bunu 25 kez yaparak Tehlil
lafızlarını ekler. Sübhanallah, Elhamdülillah, Lailahe illallah ve Allahü Ekber
kelimelerini 25'er kez çekerse, yine yüze tamamlamış olur.
Sürekli
devam ettiği takdirde bu vird kendisine çok kolay gelir. Sonra Fatiha suresini,
Ayete'l-Kürsi'yi, sonra sırayla;
"Peygamber,
Rabbinden kendisine ne indirilraişse onların hepsine iman etti, müminler de.
Onların hepsi Allah'a O'nun meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman
ettiler. 'Biz Allah'ın peygamberlerinden hiç birinin arasını ayırmayız,
dinledik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, mağfiretini niyaz ederiz. Bizi bağışla,
son varışımız ancak Sana'dır1 derler. Allah, hiç kimseye gücünün yeteceğinden
öte yük yüklemez. Herkesin yaptığı hayır kendi faydasına, yaptığı kötülük de
kendi zararınadır. 'Ey Rabbimiz, eğer unuttuk yahut yamldıysak bizi tutup
sorguya çekme. Ey Rabbimiz, hem bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır
yük yükleme. Ey Rabbimiz, hem bize bizim yüklenemeyeceğimiz yük yükleme ve
günahlarımızı bağışla. Bize mağfiret eyle, bize rahmetini ihsan eyle, Sensin
Mevlamız, o kafirler güruhuna karşı bize yardım et". (Baka-ra/285-286)
"Allah,
şu hakikate şehadet eyledi ki, Kendisinden başka ilah yoktur. Bütün meleklerle
adalet ve hakkaniyeti ayakta tutan ilim sahipleri de. O'ndan başka hiç bir ilah
yoktur. O, Aziz'dir, Ha-kim'dir". (Al-i İmran/18)
"De ki:
Ey mülkün sahibi Allahım! Dilediğine mülk verirsin, dilediğinden de mülkü
çekip alırsın. Ve dilediğini aziz, dilediğini de zelil edersin. 'Hayır' yalnız
Senin elindedir. Muhakkak ki Sen, her şeye kadirsin. Geceyi gündüzün içine,
gündüzü de gecenin içine koyarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden de ölü
çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız nzık verirsin". (Al-i İmran/26-27)
"Andolsun
size içinizden ve gayet izzetli bir Resul geldi. Zorlanmanız ona ağır geliyor.
Üstünüze titriyor. O, müminlere karşı gayet merhametli ve şefkatlidir".
(Tevbe/128)
"Ve
şöyle de: evlat edinmeyen, mülkünde ortağı olmayan ve zelil kimselerden bir
yardımcısı da bulunmayan Allah'a hamdolsun. O halde O'nu 'Tekbir1 ile yücelt de
yücelt!" (îsra/111)
"Andolsun
ki Allah, Resulü'nün rüyasını doğru çıkardı. Andolsun ki Allah'ın izniyle
Mescid-i Haram'a emniyet içinde, kiminiz başlarınızı tıraş ederek, kiminiz
saçlarınızı keserek, korkusuzca ve kati surette gireceksiniz. Allah sizin
bilmediğinizi bildi de, bundan önce yakın bir fetih verdi. O Allah, Resulü'nü
hidayet ve hak din ile gönderdi ki, o dini bütün dinlerin üstüne çıkarsın.
Şahit olarak da Allah yeter". (Fetih/27-28)
Hadid
suresinin ilk beş ayetini ve Haşr suresinin son üç ayetini okuduktan sonra 7
kere şöyle dua eder:
"Allahım!
Senin Zatı'nm ikramıyla Muhammed'e ve onun yakınlarına salat buyurmanı niyaz
ederim. Sen'den cenneti niyaz eder ve cehennemden Sana sığınırım".
Rivayete
göre Kabisa b. Muharik (ra) Allah Resulü'ne (sav) şöyle demişti: "Bana,
Allah'ın kendileriyle bana fayda sağlayacağı kelimeler öğret. Bunları kısa
tut, çünkü artık yaşım ilerledi ve bir zamanlar yaptığım şeyleri yapamaz
oldum. Allah Resulü (sav) buyurdu ki: Dünyan içinse, abah namazını kıldıktan
sonra üç defa Süb-hanallahi ve bihamdih, Sübhanallahilazim ve bihamdih vela kuvvete
illa billah kelimelerini zikret. Bunları söylediğin zaman, körlükten,
cüzzamdan, alaca ve felçten emin olursun. Ahiretin içinse, şunu sÖyle:Allahım,
Muhammed'e ve Muhammed'in yakınlarına salat buyur. Bana lütfundan yay ve
rahmetini üzerimde tut. Ve bana bereketlerinden indir.
Allah Resulü
(sav) daha sonra şöyle buyurdu: O, Kıyamet günü onları bulunca, kendilerini
bırakmaz ve onun için cennetten dört kapı açılır ve oraya dilediği kapıdan
girer".
Eğer
Hızır'ın (as) İbrahim et-Temimi'ye hediye ettiği ve ona kuş-\luk vakti ve akşam
vakti söylemesini tavsiye ettiği 10 adet yedişerli zikri söylerse, o zaman
üzerindeki lütf-u ilahi kemal bulmuş olur. Hızır (as) bu kelimeleri ona
verirken, Allah Resulü'nün (sav), bunların faziletinden bahsettiğini ve
anlatılamayacak kadar yüce bir özelliğe sahip olduklarını söylemiş, bunlara
devam edenin, Allah tarafından cennetle müjdelenmiş kulları olduğunu ilave
etmiştir.
Konuyu
uzatmamak için bunların faziletlerini tafsilatıyla anlatmamayı uygun gördük.
Kul, bu kelimeleri devamlı olarak söylerse, üzerindeki lütf-u ilahi kemal bulmuş
olur. Bunları sürekli olarak zikretmek, dağınık olarak verdiğimiz bütün
duaların sevabla-rmı onun için bir araya getirir.
Bunu Sa'id
b.Sa'id, Ebi Tıyba'dan, o Kurz b. Vebere'den rivayet ederek şöyle demiştir:
Abdaldan biri şöyle demişti: Şam'dan bir kardeşimiz geldi ve bana bir hediye
vererek şöyle dedi: Ey Kurz, hediyemi kabul et. O, gerçekten de çok güzel bir
hediyedir. Değerini bil!
Ben de şöyle
dedim: Ey kardeşim, bu hediyeyi sana kim hediye etti? Dedi ki: Bunu bana
İbrahim et-Temimi hediye etti. O zaman şöyle dedim: Peki, İbrahim'e, bunu kimin
verdiğini sormadın mı?
Dedi ki:
Tabii ki sordum. Bana şu cevabı verdi: Kabe'nin avlusunda oturuyordum. Sürekli
tekbir, hamd ve tesbihde bulunuyordum. Yanıma bir adam geldi ve bana selam
vererek sağ tarafıma oturdu. Kendi zamanımda ondan daha güzel yüzlü, daha güzel
elbiseli, daha beyaz ve daha güzel kokulu birini görmemiştim. Ona şöyle dedim:
Ey Allah'ın kulu, sen kimsin ve nereden geldin?
Bana dedi
ki: Ben Hızır'ım. Bunun üzerine ona: Peki ne için bana geldin? diye sordum.
Dedi ki: Sana selam vermek ve sana Allah için duyduğum sevgiden dolayı geldim.
Hem yanımda sana hediye etmek istediğim bir hediye var. Dedim ki: Nedir o? Dedi
ki: Güneş doğup ışıklarını yeryüzüne yaymadan ve batmadan önce şunları yedişer
kez okumandır: Yedi kez Fatiha suresi; Yedi kez Nas suresi; Yedi kez Felak
suresi; Yedi kez İhlas suresi; Yedi kez Kafirun suresi; Yedi kez
Ayete'l-Kürsi; Yedi kez Sübhanallah velhamdülillah vela ilahe illallah vallahü
Ekber demen; Yedi kez Allah Resulü'ne (sav) salat etmen; Yedi kez kendi nefsin,
anne-baban, çocukların, hanımın, yaşayan ve ölmüş bütün müminler için
istiğfarda bulunman; Yedi kez şöyle dua etmen:
"Allahım!
Benim ve onlar için er veya geç, din, dünya ve ahiret için Sana layık olanı
yap! Ey Mevlamız, bize layık olmadığımız şeyleri yapma! Muhakkak ki Sen, Çok
bağışlayıcı, Halim, Cömert, Kerim, Şefkatli ve Merhametli olansın".
Sakın kuşluk
ve akşam vakitlerinde bu duaları etmemezlik yapma. Ona dedim ki: Sana bu
hediyeyi kimin verdiğini öğrenmeyi çok isterim. O zaman şöyle dedi: Onu bana
Muhammed (sav) verdi. Dedim ki: Peki bunun sevabı nedir? Dedi ki: Muhammed
(sav)y üe karşılaştığında, sevabını ona sor, O sana bildirecek.
ibrahim
et-Temimi bundan sonra, o gece uykusunda meleklerin kendisine geldiklerini ve
cennete taşıdıklarını görmüş ve cennette gördüklerini çok güzel bir şekilde
anlatmıştır. O der ki: Meleklere, bütün bunların kimin için hazırlandığını
sordum. Bana şu cevabı verdiler: Bunlar, senin yaptığın amelleri yapanlar
içindir. İbrahim et-Temimi, o gece cennetin meyvalarmdan yediğini Ve meleklerin
kendisine cennet şaraplarından sunduklarını kaydeder ve der ki: Ve Allah Resulü
(sav) yanıma geldi. Beraberinde yetmiş peygamber ve her bir saffı doğu ile batı
arasını dolduran yetmiş saf halindeki melekler vardı. Bana selam verdi ve
ellerimden tuttu. Ben de, 'Ey Allah Resulü! Hızır bana bu hadisi senden
duyduğunu haber verdi' dedim. Allah Resulü (sav) de şöyle buyurdu: Hızır doğru
söylemiş. Hızır doğru söylemiş. Sana anlattığı her şey haktır. O, yeryüzü
halkının alimi, Abdal'ın reisi ve Allah'ın yeryüzündeki askerlerinden biridir.
Dedim ki: Ey
Allah Resulü! Benim yaptığım bu zikri yapan, ama benim gördüklerimi görmeyen
kişilere de bana verilecek olan verilir mi? Buyurdu ki: Beni Hak'kın peygamberi
olarak gönderen hakkı için, bununla amel eden kişiye, beni de, cenneti de
görmese bile bunlar verilecek, işlediği bütün büyük günahlar bağışlanacak,
Allah Teala ona olan gazap ve hışmını kaldıracak ve sol tarafındaki meleğe
onun yaptığı kötülükleri bir yıllığına yazmamasını emre-decettir. Beni Hak'kın
peygamberi olarak gönderen hakkı için, bununla ancak Allah'ın bahtiyar olarak
yarattığı kulları amel edecek ve onu ancak bedbaht olarak yarattığı kulları
terkedecektir.
İbrahim
et-Temimi, muhtemelen bu rüyayı gördükten sonra dört ay boyunca yemek yememiş
ve hiç bir şey içmemiştir. Muhakkak ki Allah Teala daha iyi bilir. Bunu ondan
nakleden de el-A'meş'tir. Bu zikir de, sabah namazından sonra yapılması
müste-hab olan zikirlerdendir. Bunlarda sayılamayacak kadar çok faziletler
bulunup bir çok rivayet bunu teyit etmektedir. Ama sözü kısa tutmak için burada
onlara yer vermedik. [21][21]
Bu fasılda
değişik hadis-i şeriflerde yer alan ve Sabah namazından sonra okunan kısa ve
özlü seçme duaları nakledeceğiz. Rivayet edilmiştir ki: Allah Resulü (sav) bir
duaya başladığı zaman, ona şu ifadelerle başlardı: Sübhane
Rabbiye'l-aliyyi'l-a'le'l-vehhab Ardından da şu duayı okurdu:
"Tek
olan Allah'tan başka ilah yoktur. O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd
O'nadır. Can veren de can alan da O'dur. O, diridir, asla ölmez. Hayır O'nun
elindedir ve O, her şeye kadirdir. Allah'tan başka ilah yoktur. Nimet, lütuf ve
güzel övgü sahibidir. Allah'tan başka ilah yoktur. Biz, yalnız O'na ibadet
eder, dini yalnız O'na halis kılarız, kafirler istemeseler de".
Rivayete
göre Allah Resulü (sav) Aişe'ye (ra) şöyle buyurmuştu: "Her şeyi
toplayanlara(=cevami') ve kemale erenlere(=kevamü) sarıl ve de ki:
Allahım,
Sen'den Muhammed'e ve onun yakınlarına salat buyurmanı niyaz ederim. Sen'den
er ve geç, bildiğim ve bilmediğim bütün hayırları niyaz ederim. Er ve geç,
bildiğim ve bilmediğim bütün kötülüklerden de yine Sana sığınırım. Sen'den
cenneti ve ona yaklaştıracak söz ve fiilleri bana nasip etmeni niyaz eder,
cehennemden ve ona yaklaştıracak söz ve fiillerden de yine Sana sığınırım.
Sen'den hayır olarak, kulun ve Resulü'n Muhammed'in niyaz ettiklerini niyaz
eder, kulun ve Resulün Muhammed'in Sana sığındıklarından ben de Sana
sığınırım. Sen'den akıbetini rahmetinle güzel kıldığın işleri benim için tamam
eylemeni niyaz ederim ey merhametlilerin en merhametlisi!"[22][22]
Enes b.
Malik'den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resulü (sav) Fatıma'ya (ra) şöyle
buyurmuştur: "Ey Fatıma, sana tavsiye ettiğim şu duayı okumanı ne
engeller ki:
Ey Hayy, ey
Kayyum! Senin rahmetinle imdat dilerim, bana imdat buyur! Göz kırpması
kadarlık bile olsa beni nefsime meylettirme ve benim, bütün halimi İslah et![23][23]
Allah Resulü
(sav) bu duayı, Ebu Bekir-i Sıddık'a da (ra) öğretmiş ve şöyle buyurmuştur:
De ki:
Allahım, Sen'den Peygamberin Muhammed, dost ve hali-lin İbrahim, sırdaşın ve
konuştuğun Musa, ruhun ve kelimen İsa, Musa'nın sözü, İsa'nın incili, Davud'un
zeburu, Muhammed'in (sav) Furkan\ (=Kur'an-ı Kerim), vahyettiğin her vahiy,
takdir ettiğin her kaza, verdiğin her istek sahibi, kazandırdığın her zengin,
zengin kıldığın her fakir ve hidayete erdirdiğin her şaşkının hürmetine niyaz
ederim, Musa'ya indirdiğin ismin hürmetine Sen'den niyaz ederim, kullarının
nzıklarmm sabit kıldığın ismin hürmetine niyaz ederim, yeryüzüne koyup da ona
istikrar buldurduğun ismin hürmetine niyaz ederim, gökyüzüne indirdiğin ve onu
müstakil kıldığın ismin hürmetine niyaz ederim, dağlara indirdiğin ve onları
çivi gibi çakılı kıldığın ismin hürmetine niyaz ederim, Ar-şı'nın onunla
müstakil olduğu ismin hürmetine niyaz ederim, et-Tahr, et-Tahir, el-Ehad,
es-Samed ve el-Vitr ismin ve katından Ki-tab'ında indirdiğin açık nur hürmetine
niyaz ederim, gündüze koyup da onun aydınlandığı ismin hürmetine, geceye koyup
da karardığı ismin hürmetine, yücelik, ululuk, Zatı'nm nuru ve -bütün bu
sayılanların- hürmetine Sen'den Peygamberin Muhammed'e ve yakınlarına salat
etmeni, beni Kur'an ve ilim ile rızıklandırmanı, onu etime, kanıma, gözüme ve
kulağıma sindirmeni, bedenimi onunla doldurmanı, bunu kudret ve kuvvetinle
yapmanı niyaz ederim. Muhakkak ki, kuvvet ve kudret yalnız Sen'dedir ey
merhametlilerin en merhametlisi!"
Ibni
Ömer'den (ra) şöyle bir rivayette bulunulmuştur: Cebrail (as) Allah Resulü'ne
(sav) geldi ve ona şu duayı öğretti:
"Ey
göklerin ve yerin Nuru! Ey göklerin ve yerin güzelliği! Ey göklerin ve yerin
direği! Ey göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısı! Ey celal ve ikram sahibi! Ey
yardım dileyenlerin yardımcısı! Ey imdat dileyenlerin imdad edeni! Ey istek
sahiplerinin isteklerinin bulduğu son! Sıkıntılıların sıkıntısını gideren!
Tasalıları rahatlatan! Zarurette olanların dualarını kabul buyuran! Kötülüğü
gideren! Merhametlilerin en merhametlisi! Alemlerin İlahı! Bütün ihtiyaçlar
Sen'in sayende giderilmiştir ey ikram severlerin en ikram severi! Ey
merhametlilerin en merhametlisi!".
İbni Ömer
(ra) şöyle demiştir: "Allah Resulü (sav), sabaha erdiğinde veya akşama
girdiğinde aşağıdaki kelimelerle dua etmeyi asla ihmal etmezdi:
Allahım,
dünya ve ahirette Sen'den afiyet niyaz ederim. Dinim, dünyam, ailem ve malımda
da Sen'den af ve afiyet dilerim. Allahım, açık yerlerimi ört, korkularımı
güven kıl ve zorluklarımı aştır. Allahım, önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan
ve altımdan gelecek kötülüklerden beni koru. Altımdan kandırılmaktan da Sana
sığınırını!"[24][24]
Rivayete
göre Büreyd el-Eslenıi (ra) şunu anlatmıştır: "Allah Resulü (sav) bana
şöyle buyurdu: Ey Büreyd, Allah'ın bir hayır vermek isteyip benim öğrettiğim
ve Allah Teala'mn asla unutturmadığı kelimeleri sana da öğreteyim mi? Büreyd
der ki: Tabii ki ey Allah Resulü, Allah sana salat etsin. O zaman Allah Resulü
(sav) şöyle buyurdu: De ki: Allahım! ben zayıfım, zayıflığımı rızan ile
gidererek güçlendir ve beni alnımdan hayra çek! İslâm'ı benim için
hoşnutluğumun zirvesi kıl! Allahım! ben zayıfım, beni güçlendir. Ben zelilim,
beni aziz kıl. Ben fakirim, beni rahmetinle müstağni kıl ey merhametlilerin en
merhametlisi!"
Ebu Malik
el-Eşca'î'den şu haber nakledilmiştir: Dedi ki, babam bize şöyle bir hadis
bildirdi: "Kuşluk vakti Allah Resulü'nün (sav) yanma giderdik. O sırada
bir adam veya bir kadın ona gelir ve şöyle derlerdi: Ey Allah Resulü, sabaha
çıktığımızda hangi duayı okuyalım? Allah Resulü de (sav) şöyle buyururdu:
Deyin ki:
Allahım!
Muhammed'e ve onun yakınlarına salat buyur. Beni bağışla, bana merhamet et,
beni hidayet ilet, bana rızık ver, bana afiyet ver ve ihtiyacımı gider! Bunlar
sizler için, dünya ve ahiret iyiliğini toplayan dualardır".[25][25]
Ebu
Hüreyre'nin (ra) kendisiyle mektuplaştığımda bana yazdığı, karşılaştığımızda
şifahi olarak naklettiği bir hadis vardı: "Sabaha çıktığında ve akşama
erdiğinde üç kez şu duayı okuyan insana şeytan bulaşamaz:
Allahım!
Sâmme ve Hâmme'nin şerrinden Sen'in ismin ve Kelime-i Tâmme'ne sığınırım.
Senin azabının ve kullarının şerrinden de Sen'in ismin ve Kelime-i Tâmme'ne
sığınırım. Taşlanmış şeytanın şerrinden de Sen'in ismin ve Kelime-i Tâmme'ne
sığınırım. Allahım! Sen'in ismin ve Kelime-i Tâmme'n hakkı için Peygamberin
Muhammed'e ve onun yakınlarına salat etmeni niyaz ederim. Gizlediğin ve aşikar
ettiğin hayırlardan da, Sen'den istenen ve Senin de verdiklerini niyaz ederim.
Allahım! gündüzün içinde yaşanan serlerden de Sen'in ismin ve Kelime-i Taamme'ne
sığınırım. Muhakkak ki benim Rabbimden başka ilah yoktur ve ben O'na tevekkül
ettim. O, ulu Arş'm sahibidir". Akşam okurken de, "Gecenin getirdiği
serlerden" der.[26][26]
Ömer b.
Abdülaziz'den (ra) Muhammed b. Ubeydullah vasıtasıyla şöyle bir hadis nakledilmiştir.
O dedi ki: Ebu'd-Derda' (ra) bize geldi. Kendisine 'Evin yanıyor1 denildi.
Bunun üzerine Ebu'd-Derda'nm (ra) cevabı şöyle oldu: Allah Teala bunu yapmaz.
Az sonra biri daha geldi ve: "Ey Ebu'd-Derda, ateş senin evine yaklaştığı
bir sırada söndü" dedi. Ebu'd-Derda da 'Biliyorum' dedi. Orada bulunanlar,
'Hangi sözün daha ilginç bilemiyoruz' dediler. O da şöyle dedi: Ben Allah
Resulü'nün (sav) şöyle buyurduğunu duydum: "Şu duayı gece veya gündüz
okuyan kimseye hiç bir şey zarar veremez". Ben de o duayı okumuştum. O dua
şöyledir:
Allahım! Sen
benim Rabbim'sin ve Sen'den başka ilah yoktur. Ben Sana tevekkül ettim. Sen
Arş-ı Azim'in sahibisin. Kudret ve kuvvet ancak yüce ve çok ulu olan Allah'ın
elindedir. Rabbim Tea-la'nm dilediği her şey olur. O'nun dilemediği bir şey de
asla olmaz. Bilirim ki Allah, her şeye kadirdir ve Allah her şeyi ilmiyle kuşatmıştır.
Allahım!
nefsimin bütün kötülüklerinden ve alnından tuttuğun her varlığın kötülüğünden
Sana sığınırım. Muhakkak ki Rabbim, sırat-ı müstakim üzerindedir [27][27]
Konuyla
ilgili bir rivayet de şöyledir: Ebu'd-Derda (ra) bir defasında şöyle demişti:
Kim günde yedi kez şu ayet-i kerimeyi okursa, dürüst de olsa gevşek de olsa
Allah Teala onun ahiretle ilgili kaygılarına yeter: "Eğer senden yüz
çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilah yoktur. Ben O'na
tevekkül ettim ve O, ulu Arş'm sahibidir". (Tevbe/129)
Allah
Resulü'nden (sav) şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: O buyurdu ki: Eğer
birinin başına bir tasa veya hüzün gelirse şöyle desin:
Allahım! ben
Senin ümmetinden Senin kulun olan birinin oğlu ve Senin kulunum. Perçemim Senin
elindedir. Senin hükmüne ram olmuş, kaderine uymuşum. Allahım! Senden, Senin
olan, kendi kendine verdiğin, Kitab'mda indirdiğin, yarattığın kulardan birine
öğrettiğin veya kendi katında Gayb ilminde tuttuğun bütün isimlerin hürmetine
habibin ve Peygamberin Muhammed'e ve onun yakınlarına salat etmeni niyaz
ederim. Kur'an'ı kalbimin baharı, yüreğimin nuru, hüzün, tasa ve gamımın
gidericisi kılmanı niyaz ederim!.
Allah Teala,
onun hüzün ve tasasını kesinlikle giderir ve bunların yerine sevinç ve
ferahlık koyar. Denildi ki: Ey Allah Resulü, onu biz de öğrenelim mi? Allah
Resulü (sav) şöyle buyurdu: Tabii ki, onu duyanın, öğrenmesi gerekir.
Bize ulaşan
haberlerden birinde îbrahim-i Halil'in (as) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
O, sabaha erdiği zaman şöyle dua ederdi:
"Allahım!
bu yeni bir yaratılıştır. Onu Sana itaatimle aç, rıza ve Mağfiretinle de kapat.
Onda bana, kabul eyleyeceğin hasenat nasib eyle. Bu hasenatı benim için arındır
ve katlarına katla. Onda yaptığım kötülüğü de mağfiret et. Çünkü Sen, çok
bağışlayıcı, çok merhametli, çok sevici ve çok ikramseversin".. O, şöyle
derdi: Sabaha erdiğinde bu duayı eden herkes, o gününün şükrünü eda etmiş olur.
Akşama çıktığında da böyle dua etmesi iyidir.
Allah
Resulü'nden (sav) rivayet edildi ki: Allah Resulü (sav) şöyle buyururdu: Sabaha
erdiğinde ve akşama kavuştuğunda üç kez "Rab olarak Allah Teala'dan, din
olarak İslâm'dan, Peygamber olarak Muhammed'den (sav) razı oldum" diye dua
ederse, Kıyamet günü ondan razı olması Allah Teala üzerindeki hakkı olur".
[28][28]
Ca'fer b.
Burgan vasıtasıyla Ma'mer'den şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: İsa b. Meryem
(as) Allah Resulü'ne (sav) uğradığında o şöyle dua ediyordu:
"Allahım!
ben artık hoşlanmadığımı savamaz, dilediğim bir faydaya sahip olamaz oldum ve
işler başkasının değil sadece Senin elinde kaldı. Artık amelimin rehini oldum.
Benden daha fakiri yoktur. Allahım! düşmanımı bana güldürme, dostumu bana
kötülük eder kılma. Bana vereceğin musibeti, dinimde kılma, dünyayı en büyük
kaygım, amelimin ulaşma gayesi ve emelimin son noktası kılma. Bana acımayacak
olanları başıma musallat etme!" [29][29]
Ata'
vasıtasıyla İbni Abbas'dan (ra) rivayet edilmiştir ki: O şöyle dedi: Hızır ve
İlyas, her mevsim biraraya gelir ve aşağıdaki duayı okuyarak ayrılırlar:
"Allah
diledikçe, AJlahı'm adıyla, Allah diledikçe O'ndan başka kuvvet kaynağı yoktur.
Allah diledikçe, bütün iyilikler Allah Tea-la'nm elindedir. Allah diledikçe,
bütün nimetler O'ndandır. Allah diledikçe, gelecek kötülüğü O'ndan başka
savacak yoktur. Allah diledikçe, O'ndan başka güç ve kuvvet veren
yoktur".
Bu duayı
sabahları üç kere okuyan kişi, yangından, boğulmadan ve hırsızlıktan emin
olur. Denilir ki, bu dua, Hızır'ın (as) istiğ-farındandır. O, şöyle istiğfar
ederdi:
"Allahım!
işleyip tevbe ettiğim ve sonra tekrar işlediğim bütün günahlardan dolayı
Sen'den mağfiret dilerim. Allahım! Sana verdiğim ve tutamadığım her sözden
dolayı da Sen'den mağfiret dilerim. Allahım! bana verdiğin ve benimde
kendisiyle Sana karşı günah işlemede kullandığım bütün nimetlerinden dolayı da
Sen'den mağfiret dilerim. Allahım! Sana halis kılarak yapmak isteyip de başka
şeyleri karıştırdırdığım bütün amellerimden dolayı da Sen'den mağfiret dilerim".
Hayır
ehlinden olan Sa'id b. Ebi'r-Ravha el-Cemmal şöyle bir hadise anlatmıştır. Bir
gece, insan ve yerleşim bakımından fakir bir yerde bulunmuş ve yalnızlık
duygusuna kapılarak korkmaya başlamıştı. Bir müddet sonra önünde bir şahıs
belirdi. Ebu'r-Rav-ha, adamın kim olduğunu öğrenme hususunda sabırsızlanıyordu.
Neden sonra adamın Kur'an okuduğunu duydu. Adam biraz sonra şöyle dedi: Sana
öyle bir dua öğreteyim mi ki onu okuduğunda, eğer yalnızlığa kapılmışsan bu
korkun gider, şaşırmışsan yolunu bulur, uyuyamadığında uyursun? Ebu'r-Ravha şu
karşılığı verdi: Allah sana merhamet etsin, onu bana öğret! Adam da şöyle dedi:
De ki:
"Şan
sahibi, burhanı çok büyük, iktidarı çok sert ve her gün bir işte olan Allah
Teala'nm adıyla. Güç ve kuvvet yalnız çok ulu ve çok yüce olan
Allah'tandır".
Yakub b.
Abdürrahman'dan şöyle bir dua metni nakledilmiştir: O, dedi ki: Muhammed b.
Hassan'm şöyle dediğini duydum: Ma'ruf-u Kerhi (ra) bana şöyle dedi: Sana, beşi
dünya beşi ahiret için olan on cümle öğreteyim mi? Onları okuyarak Allah
Teala'ya dua eden kimse, onlarla istediği yerde Allah'ı bulur. Kendisine
"Onları benim için yazıver" dediğimde, "Hayır, onları sadece
tekrarlayabilirim. Tıpkı Bekr b. Hubeyş'in bana tekrar ettiği gibi" dedi
ve onları söyledi:
"Allah
Teala, dinimde bana yeter. Kerim olan Allah bana dünyamda yeter. Hakim olan
Allah, bana verdiği kaygılarda bana yeter. Kavi olan Allah, bana saldıranlara
karşı bana yeter. Şedid olan Allah, bana kötülük tasarlayanlara karşı bana
yeter. Ra'uf olan Allah kabir sorgusunda bana yeter. Kerim olan Allah ahiret
hesabında bana yeter. Latif olan Allah bana mizanın önünde yeter. Kadir olan
Allah bana Sırat üzerinde yeter. Kendinden başka ilah bulunmayan Allah bana
yeter. Ben O'na tevekkül ettim, O, yüce Arş'm da sahibidir".
Ve şu duayı
da et:
"Ailahım!
ey şaşkınlara hidayeti gösteren, günahkarlara merhamet eden, sıkıntı
çekenlerin sıkıntılarını gideren, büyük tehlikede olan kuluna ve bütün
müslümanlara merhamet buyur. Bizi de,
kendilerine
nimetinle rızık verilen diri kulların olan nebiler, sıd-dıklar, şehitler ve
salihlerden kıl. Dualarımızı kabul buyur ey alemlerin Rabbi!"
Denir ki,
Utbe bir rüya görmüş ve şöyle demiştir: Şu dualarla cennete girdiğimi gördüm:
"Gizlileri
bilen, dereceleri yükselten, Arş'm sahibi, dilediğin kullarına emrinle ruhunu
gönderen, günahları bağışlayan, tevbele-ri kabul eden, cezası çok şiddetli
olan, güç sahibi, kendisinden başka ilah bulunmayan Ailahım! dönüş yalnız
Sana'dır".
İbrahim
es-Sa'iğ rüyada görüldü ve kendisine şöyle denildi: Azaptan nasıl kurtuldun?
Dedi ki: Şu dualarla; kurtulmak isteyenler de bu duaları okusunlar:
"Ey
birini dinlemenin diğerini dinlemesini engellemediği, sesler kendisine karışık
gelmeyen, ey meselelerin çokluğunda zihni karışmayan ve dillerin üzerinde
ihtilaf etmedikleri, ey ısrarla isteyenlerin ısrarından sıkılmayan, bana
affının serinliğini ve rahmetinin tadını tattır".
Denir ki
Hızır (as) Ali b. Ebi Talib'e (kv) bu duayı öğretmiş ve Ebu'l-Mu'temer olarak
bilinen Süleyman et-Temimi'nin tesbihatmı çekmesini tavsiye etmiştir. Bunların
faziletleri hakkında yapılan rivayetlerin birinde şu hadise anlatılır:
Yunus b.
Ubeyd Roma ülkesinde şehid düşen birini rüyasında görmüş ve ona şöyle demişti:
Gördüklerinin en üstünü.... amellerin en faziletlisi hangisidir? O da şu cevabı
vermişti: Ebu'l-Mu'temer'in tesbihatmın Allah katında bir yere sahip olduğunu
gördüm".
Mu'temer b.
Süleyman der ki: Abdülmelik b. Halid'i ölümünden sonra gördüm ve kendisine
"Ne yaptın?" diye sordum. Bana "Hayır," dedi. Ben de, hata
yapan kullar için bir şey tavsiye etmesini istedim. Bana Ebu'l-Mu'temer'in
tesbihatıyla ricada bulunmayı tavsiye edip bu tesbihatm çok güzel olduğunu
söyledi. Ebu'l-Mu'te-mer'in tesbihatı şöyledir:
"Allah
Teala çok yücedir. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Allah'tan
başka güç ve engelleme kaynağı yoktur. Yarattığı ve yaratacakları adedince,
yarattığı ve yarattıkları ağırlığınca, yarattığı ve yaratacakları doluşunca,
semavatı doluşunca, arzı doluşunca, bunların misli ve katları adedince,
mahlukatı adedince, Arşı'mn ağırlığınca, rahmetinin sınırı adedince,
kelimelerinin yazıldığı mürekkep miktarınca, ilim ve rızasının ulaştığı
sınırlarca, razı oluncaya kadar ve razı olduğu kadar, bütün geçmiş zamanlarda
kullarının O'nu andığı kadar, ve kalan kullarının da ebedden ebede, ebed-i
dünya ve ebed-i ahiret boyunca, hatta başı belli olmayan, sonu da gelmeyen her
zaman, her yıl, her ay, her Cuma, her gün, her gece, her saat, her an, her
koklama, her nefes, her lahza ve her göz kırpması kadar süre içinde kendisini
zikredecekleri kadar O'nu teşbih ederim".
Kul, Rabbine
bu dua ile dua etmelidir. Çünkü bu, kabulünün umulduğu önemli bir tevbe
duasıdır.
Hişam b.
Urve ve babası (ra) vasıtasıyla Aişe annemizden (ra) rivayet edilmiştir ki: O
şöyle dedi: Allah Teala, Adem'in tevbesini kabul etmek istediğinde, Adem
Kabe'yi yedi kere tavaf etti. Kabe henüz inşa edilmemişti ama kırmızı bir
tepeydi. Sonra kalktı ve iki rekat namaz kıldı ve şöyle dua etti:
Allahım! Sen
benim gizlimi de aşikarımı da bilirsin, özrümü kabul et. İhtiyacımı bilirsin,
bana isteğimi ver. Nefsimde olanı bilirsin, günahlarımı bağışla. Allahım!
Sen'den doğruca kalbime inen bir iman, başıma sadece Sen'in yazdığının
geleceğini bilmemi ve bana layık gördüğüne razı olmamı sağlayacak kadar saf
bir kati inanç niyaz ediyorum, ey Celal ve İkram sahibi! Allah Teala da bu
tevbe üzerine ona şöyle vahyetti: Seni bağışladım. Senin soyundan gelenler
arasında da her kim Bana böyle tevbe ederse onu da bağışlar, tasa ve kaygılarını
giderir, geçimindeki yoksulluğu söker alır ve her tacirin ardından onun için
ticaret yaparım. İstemese de dünya ona zorla gelir". Kul, rivayetlerde yer
alan bu dua ile dua etsin. Çünkü bunlar, Allah Teala'nm İsm-i Azamı'yla ilgili
rivayetlerde de zikredilmektedir:
"Ailahım!
hamdin yalnız Sana mahsus olmasıyla Sen'den niyaz ederim. Sen'den başka ilah
yoktur. Sen, Hayy, Kayyum, gökler ve yeri en harika şekilde yaratan Celal ve
İkram sahibisin. Sen, doğmayan ve doğurmayan, hiç bir şeyin kendisine denk
olmadığı Ehad ve Samed'sin. Sen'den isminle, Besmele'yle ve kendisinden başka
ilah bulunmayan, uyku ve dalgınlığa kapılmayan Hayy ve Kayyum isminle niyazda
bulunurum. Allahım! Sen'den en yüce ve en ulu olan ve onunla dua ettiğimde
icabet ettiğin, onunla istediğimde verdiğin İsnı-i A'zam'mla niyazda bulunurum.
Ey Nur'un Nuru, eş işlerin çekip çevireni, ey sinelerde olanları bilen, ey her
şeyi işiten, ey en yakın olan, ey duaları kabul eden, ey dilediklerine Latif
olan, ey en şefkatli, ey en merhametli, ey en büyük, ey en ulu, ey Allahım! ey
Rahman, ey Celal ve İkram sahibi, Elif. Lam. Mim. Allah'tan başka ilah yoktur,
O, Hayy ve Kayyum'dur. Yüzler Hayy ve Kayyum olana teslim olmuştur. Ey benim ve
bütün varlıkların İlahı, tek olan ve kendisinden başka ilah bulunmayan İlahım!
Ben, Sen'den Allah, Allah, Allah, Allah ki kendisinden başka ilah yoktur ve
Arş-ı Azim'in sahibi isminle niyazda bulunurum. Melik, Hakk olan Allah, çok
yücedir. O'ndan başka ilah yoktur. Arş-ı Kerim'in Rabbidir. Evvel de Sen'sin,
Ahir de. Zahir de Sen'sin Batın da. Rahmet ve ilim bakımından her şeyi
kuşatmışındır. Kaf. Ha. Ya. Ayn. Sad. Ha, Mim. Ayn. Sin. Kaf. Rahman Sen'sin.
Ey Va-hid, ey Kahhar, ey Aziz, ey Cebbar, ey Ehad, ey Samed, ey Vedud, ey
Gafur! O Allah ki O'ndan başka ilah yoktur. Gayb ve şehadet alemim bilendir. O,
Rahman ve Rahim'dir. Sen'den başka ilah yoktur. Sen yüceler yücesisin. Bense
zalimlerdendim. Sana, Senin gizli, saklı, indirilmiş, selam, temiz, tahir,
kutsal ve mukaddes isminle dua ederim.
Ey Dehr, ey
Yehur, ey Deyhur, ey Diyhar, ey Ebed, ey Ezel ve zeval bulmayan! Hüve ey Hüve!
La ilahe illa Hüve! Ey O'ndan başka kimse olmayan! Ey O'nun ne olduğunu O'ndan
başka bilmeyen! Ey Kane, ey Kiynan, ey Ruh, ey bütün kevnden önce var olan
Kain, ey bütün kevnden sonra da varolacak olan Kain, ey bütün kevne gizli kalan
Meknun. Ehya şerrin ehya. Ednaye ısba'üt, ey işlerin büyük sırlarını ortaya
çıkaran. "Eğer dönerseniz de ki: 'Bana kendinden başka ilah bulunmayan
Allah yeter. Ben O'na tevekkül ettim. O, Arş-ı Azim'in sahibidir. Hiç bir şey
O'nun gibi olamaz. O, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir".
Allahım!
İbrahim'e ve onun yakınlarına salat ettiğin gibi Mu-hammed'e ve Muhammed'in
yakınlarına salat et, İbrahim'i ve onun yakınlarını kıldığın gibi Muhammed ve
O'nun yakınlarını da mübarek kıl! Muhakkak ki Sen, en fazla hamdedilen ve en
çok yücel-tilensin".
Kul,
bunlarla birlikte aşağıdaki duaları da okumalıdır:
"Allahım!
Sen'den işte sebat ve doğru yolda kararlılık niyaz ederim. Sen'den nimetinin
şükrünü eda etmeyi nasib etmeni ve ibadetinin güzelliğini bahşetmeni niyaz
ederim. Ey Allahım Sen'den, sağlam bir kalp, sadık bir dil ve kabul edilen
ameller nasib etmeni niyaz ederim. Allahım! Sen'den bildiğinin hayırlısını
niyaz eder, bildiğinin şerlisinden yine Sana sığınırım. Bildiklerin için de
Sen'den mağfiret dilerim. Sen bilirsin, bense bilmem. Muhakkak ki Sen, bütün
gaybları bilicisin.
Allahım!
Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat, benim de yaptıklarımı ve yapmadıklarımı,
gizlediklerimi ve açığa vurduklarımı bağışla. Öne aldıran da, erteleten de
muhakkak ki Sen'sin. Sen her şeye Kadir ve her gayba Şahit olansın. Allahım!
Sen'den geri dönmeyen bir iman, bitmeyen bir nimet, ebediyette göz aydınlığı
ve Hulud Cenneti'nin en üst katında Peygamber'in Muhammed'in (sav) refakatini
niyaz ederim. Allahım! Sen'den güzellikler, iyilikler yapmak, kötülüklerden
kaçınmak ve yoksulları sevmek faziletlerini bana nasip etmeni niyaz ederim.
Allahım! Sen'den Muhammed'e ve bütün yakınlarına salat etmeni niyaz ederim.
Ey Allahım!
Sen'den sevgini, sevdiklerinin sevgisini, sevgine yaklaştıracak amelleri bana
yakın kılmanı, tevbelerimi kabul etmeni, bana mağfiret etmeni ve rahmetine
almanı da niyaz ederim. Bir halk için fitne dilediğinde, beni fitneye atmayarak
ruhumu teslim al ey merhametlilerin en merhametlisi! Allahım! gaybı bilmen ve
yaratma kudretinle hayatın iyi olduğu anda bana hayat verip, ölüm benim için
daha hayırlı olduğunda da canımı al. Allahım! ey Rabbim Sen'den görünen ve
görünmeyen alemde bana Zatı'nm kor-kusunu,hoşnutluk ve kızgınlık anlarında adil
söz söylememi, yoksulluk ve zenginlikte orta yolu, yüzüne nazar etme tadını
tatmamı ve Sana kavuşma hasretini nasip etmeni niyaz ederim. Ziyan veren
zarardan ve dalalete düşüren fitneden Sana sığınırım.
Ey Rabbim!
Allahım! bizleri iman ziynetiyle süsle ve bizi hidayeti bulmuş hidayet
rehberleri eyle! Allahım Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat et. Bize
Zatı'nın korkusundan bir pay ver ki, günahlarla aramızda engel olsun. Taatinden
bir pay da ver ki, bizi cennetine girdirsin. Kafi imanından bir pay da ver ki,
dünyanın musibetleri bize ağır gelmesin. Allahım Muhammed'e ve O'nun
yakınlarına salat et ve bizi vaadettiğin cehennemin korkusundan duyacağımız
hüzün ve vaadedilen cennetin ümidiyle duyduğumuz sevinçle rızıklandır ki,
istediğimizin lezzetini bulup kaçtığımız şeyin gamını çekebilelim.
Allahım!
Öncekilerin ve sonrakilerin seyyidi olan Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat
et. Muhammed'e ve O'nun bütün yakınlarına salat et. Yüzlerimize katından bir
haya elbisesi giydir, kalplerimizi Zatı'ndan sevinçle doldur, nefislerimi
azametinle teskin edip organlarımızı Sen'in kulluğuna şevket. Zatını bize, her
şeyden daha fazla sevgili kıl. Bizi, en fazla Sen'den korkanlar kıl. Allahım!
Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat et. Sen'in zikrin, şükrün ve güzel
ibadetinde bana yardım et.
Allahım!
Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat et. Sen'den tevbenin tamamıyla nimetinin
tamamını, korunmanın devamıyla sıhhatin devamını, güzel ibadetle şükrünün
edasını kolaylaştırmanı niyaz ederim. Allahım Muhammed'e ve O'nun yakınlarına
salat et. Allahım! yoksulluk ve zenginliğin fitnelerinden Sana sığınırım. Yürek
darlığından, işlerin karışıklığından ve kabir azabından da Sana sığınırım.
Azdırıcı bir zenginlikten, unutturucu bir yoksulluktan, alçaltıcı bir hevadan
ve aldatıcı bir refikten Sana sığınırım.
Allahım!
Sen'den Muhammed'e ve yakınlarına salat etmeni niyaz ederim. Sen'den hidayet,
takva, iffet ve zenginlik niyaz ederim. Allahım! Nebi'n ve dostun Muhammed'e
salat etmeni niyaz ederim. Beni bir azaba ilerletme, fitnelerin kötüsüne de
tehir etme. Ey Allahım! zahir ve batın bütün fitnelerden Sana sığınırım. Büyük
sıkıntı veren imtihanların gizli ve açık olanlarından da Sana sığınırım.
Allahım! Sen'den Muhammed'e ve yakınlarına salat etmeni niyaz ederim. Allahım!
Sen'den bugünün hayrını ve bugünde bulunan hayrı ister, onun kötülüğünden ve
ondaki kötülükten de Sana sığınırım.
Allahım!
gecenin ve gündüzün tehlikelerinden, ansızın gelen işlerden, ansızın gelen
kaderlerden, ansızın gelen hadiselerin tamamının şerrinden de Sana sığınırım,
ey dünya ve ahiretin Rahman ve Rahimi! Allahım! Muhammed'e ve O'nun yakınlarına
salat et. Allahım! bugünümüzün başını salah, ortasını felah ve sonunu ne-cah
kıl. Allahım! Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat et. Allahım! günün başım
rahmet, ortasını nimet ve sonunu ikram kıl. Allahım! Peygamberin Muhammed'e ve
O'nun yakınlarına salat et.
Allahım!
küçük bir hata işlemekten veya işletmekten, sapmaktan veya saptırmaktan,
zulmetmekten veya zulmettirmekten, bilmemekten veya bana saklı kalmasından da
Sana sığınırım. Senin yakınlığın çok yüce, övgün çok büyük ve isimlerin çok
değerlidir. Sen'den başka ilah yoktur. Allahım! Muhammed'e ve O'nun yakınlarına
salat et. Allahım! cehennem azabından, kabir azabından, hayat ve ölümün
fitnesinden ve Mesih Deccal'm fitnesinden Sana sığınırım. Bir kavim için fitne
veya kötülük dilediğinde değişmemiş ve fitneye uğramamış olarak canımı al.
Allahım! Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat et.
Allahım!
hayat benim için hayırlı oldukça beni yaşat, ölüm benim için daha hayırlı
olduğunda canımı al. Sen'den hayatın iyiliğini ve bereketini niyaz eder,
vefatın şerrinden de Sana sığınırım. Sen'den bu ikisi arasındaki ve bundan
sonrasındaki hayırları bana nasip etmeni niyaz ederim. Ey rızık verenlerin en
hayırlısı, ey tev-beleri en çok kabul eden, ey hüküm verenlerin en adili, ey
merhametlilerin en merhametlisi, ey alemlerin Rabbi bana, bekasını sevdiğin
mesut kimseler gibi bir hayat sürdür ve karşılaşmasını sevdiğin şehitler gibi
canımı al. Yeryüzüne giren ve ondan çıkan, gökyüzünden inen ve ona yükselen
çıkan şeylerin hepsinin kötülüğünden de Sana sığınırım. Her şeyin, azameti
karşısında tevazuya kapıldığı, izzeti karşısında her şeyin zillete düştüğü,
hükmü karşısında her şeyin ram olduğu ve kudretine her şeyin teslim olduğu Allah'a
hamdolsun. Heybeti karşısında her şeyin hareketsiz kaldığı Allah'a hamdolsun.
Her şeyi hikmetiyle ortaya çıkaran ve büyüklüğü karşısında her şeyin küçüldüğü
Allah'a hamdolsun.
Allahım!
Peygamberin Muhammed'e, O'nun yakınlarına, hanımlarına ve sülalesine her iki
alemde de salat et. Muhakkak ki Sen, hamde, övgüye en layık olan ve en fazla
ikram sahibi olansın. Allahım! kulun, Nebi'n ve Rasul'ün Ümmi Peygamber,
Rasul-i Emin Muhammed'e salat et, Kıyamet günü O'na Makam-ı Mahmud'u ver.
Allahım! hırsın hiddetinden, tamahın şiddetinden, kızgınlığın köpürmesinden,
gafletin dalgınlığından ve küçük hataların sürekli tekrarından Sana sığınırım.
Serveti çoğaltanların övünmesinden, az malı olanların sitemlerinden, bir
zalime yardım etmekten, bir mazlumu yardımsız bırakmaktan, ilmi konularda ilme
dayanmayarak konuşmadan ve yakini iman olmaksızın dinde amil olmaktan da Sana
sığınırım.
Allahım!
bile bile Sana ortak koşmaktan, bilmediğim bir şey için Sen'den mağfiret
dilemekten Sana sığınırım. Allahım! şeytanın adımlarına uymaktan, onun malıma
ve aileme ortak olmasından, çirkin ve kötü işlerde onun emirlerine uymaktan da
Sana sığınırım. Allahım! Sen'den Peygamberin Muhammed'e ve O'nun yakınlarına
salat etmeni niyaz ederim. Sen'den bana, seçimde güzeli seçmeyi, ibret alırken
sağlıklı almayı ve Sana muhtariyetimde dürüst olmayı nasip etmeni niyaz ederim.
Allahım! Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat et. İşimi hayırla aç ve hayırla
mühürle. Fettah ve Alim Sen'sin.
Allahım!
Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat et. Yarattıklarına merhamet buyur,
takdir ettiklerini bağışla, rızıklarını güzel kıl, nimetini tamama erdir,
kullandığını kabul buyurup korunmasını istediğini koru. Örttüğün şeyi açtırma.
Muhakkak ki Sen'den başka ilah yoktur. Seni zikretmeksizin aldığım bütün lezzetlerden
dolayı Sen'den mağfiret diler, Sen'in hizmetinde olmaksızın yaşadığım bütün
rahatlıktan, yakınlığın olmaksızın duyduğum her sevinçten, meclisini
paylaşmaksızm duyduğumu bütün neşeden ve Seninle ilişkisi olmaksızın girdiğim
bütün meşguliyetlerden dolayı beni bağışlamanı dilerim.
Allahım!
Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat et ve bizi, takva sahibi velilerinden,
felaha eren taraftarlarından ve salih kullarından eyle. Allahım! Muhammed'e ve
O'nun yakınlarına salat et ve bize Sen'in rızana erdirecek amellerde bulunmayı,
bizi Sana sevdirecek şeyler yapabilmeyi nasib et ve bizleri güzel tercihine
çek. Allahım! Peygamberin Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat et. Allahım!
bize hayrı cemeden, hayrı açan ve hayırla noktalayan amelleri nasip etmeni niyaz
ederiz. Şerri toplayan, şerri açan ve onunla noktalayan işlerden de Sana
sığınırız.
Allahım!
Muhammed'e ve Muhammed'in yakınlarına salat et. Bize emrettiklerinde bizi koru.
Bizi sakındırdıklarından da bizi koru. Ey koruyucuların en iyisi, bize verdiklerindeki
hakkımızı da koru. Ey zikredenlerin en iyisi, ey şükrü en çok kabul eden,
kulların Sen'in korumanla korunur, Sen'in zikrinle zikreder, Sen'in lütfun-la
şükrederler. Ey imdada koşan, ey medet umulan, ey yardım istenen, ey yardım
isteyenlere en fazla yardım eden Rabbim, göz ucuyla kadar bile olsun beni
nefsime yaslandırma, yoksa helak olurum. Ey Rabbim, beni yarattıklarına da
dayandırma, yoksa kaybolur giderim. Beni yeni doğmuş çocuk gibi itinayla
gözet. Benden hiç bir zaman yalnız bırakma ve salih kullarına yaptığın gibi
beni de dost edin.
Allahım!
Peygamberin Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat et ve eşsiz kudretinle
tevbemi kabul et. Çünkü Sen, tevbeleri en çok kabul eden ve en merhametli
olansın. Hilminle beni hoşgör, çünkü Sen, en çok bağışlayıcı Sen'sin. Beni
bilmenle bana refakat et, çünkü Sen Rahman ve Rahim'sin. Bana malik olmanla
beni de nefsime malik kıl ve onu başıma musallat kılma, çünkü en büyük Malik ve
en güçlü Cebbar Sen'sin. Her türlü eksiklikten uzaksın ve hamd daima Sana'dır.
Sen'den başka ilah yoktur. Eğer bir kötülük yapar veya nefsime zulmedersem,
günahımı bağışla. Muhakkak ki benim Rabbim Sen'sin ve Sen'den başka ilah
yoktur. Günahları da Sen'den başkası bağışlayamaz. Allahım! Muhammed'e ve O'nun
yakınlarına salat et ve bana doğruyu ilham edip beni nefsimin kötülüklerinden
koru.
Allahım!
Peygamberin Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat et ve bana helal rızık verip
onun için beni cezalandırma, verdiğin rızıkla kanaat etmemi sağla, onu salih
olarak değerlendirmemi sağla ve onu benden kabul buyur. Allahım! Sen'den
Peygamberin Muhammed'e ve Muhammed'in yakınlarına salat etmeni niyaz ediyorum.
Yine Sen'den dünya ve ahirette af ve afiyet, güzel bir kati iman ve huzurlu
hayat niyaz ediyorum.
Allahım!
Peygamberin Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat et. Cezandan affına, öfkenden
rızana, Seni Sen'in andığın gibi güzel anamamaktan da Sana^ığınırım. Nimetimi
Sana hazırladığım gibi, günahlarımı da Sana 'hazırlıyorum. îşte o günahları
işleyen ellerim.
Ben, falanca
kulunun oğlu olan kulunum. Perçemim Sen'in elinde, Sen'in hükmüne uyan,
kararını uygulayan, azap etme iradende adilane olacağını bilenim. Ben bunlara
layığım. Sen ise merhamet etmeye layık olansın. Allahım! ey Mevlam, ey
Allahım! ey Rabbim, bana layık olduğunu yap, sakın benim layık olduğumu yapma.
Muhakkak ki Sen, takva ve mağfiret ehlisin. Ey günahların kendisine zarar vermediği,
mağfiretin de Zatı'nı eksiltmediği Allahım! ey Rabbim, Sana zarar vermeyenden
bana ver, Seni eksiltmeyen den de bana ver.
Allahım!
üzerimize sabır dök, bizi müslümanlar olarak öldür ve salihler zümresine ilhak
et. Bizim velimiz, Sen'sin. Bizi bağışla, çünkü Sen bağışlayıcıların en
hayırlısısm. Bize bu dünyada ve ahi-rette güzellik yaz. Biz Sana yönelmişizdir.
Rabbimiz, biz Sana tevekkül ettik, Sana yöneldik ve dönüş yalnız Sana'dır.
Rabbimiz, bizi inanmayanlar için fitne vasıtası yapma. Bizi bağışla, çünkü Sen
Aziz ve Hakim olansın. Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki aşırılığımızı
bağışlayarak adımlarımızı sabitleştir ve kafir millete karşı bize yardım et!
Rabbim, bize katından bir rahmet ver ve işimizde doğruyu bulmayı kolaylaştır.
Rabbimiz, bize dünyada güzellik ver, ahirette de güzellik ver ve bizi ateş
azabından koru.
Allahım!
Sen'den Peygamberin Muhammed'e ve Muhammed'in yakınlarına salat etmeni niyaz
ediyorum. Beni, itaat ve günahlardan uzak durma hususunda korumanı ve yardımcı
olmanı, niyaz ediyorum. Hizmetinde üzerimize sabır boşaltmanı, nimetin için
şükrü nasib etmeni niyaz ederiz. Ey Allahım! ey Rabbim, ey Mev-lamız, Sen'den
Peygamberin Muhammed'e ve Muhammed'in yakınlarına salat etmeni ve güzel bir
sonu niyaz ediyorum. Allahım! Sen'den Peygamberin Muhammed'e ve Muhammed'in
yakınlarına salat etmeni niyaz ediyorum. Sen'den bana yakini bir iman ve Seni
iyi tanıma gücü vermeni niyaz ediyorum. Sen'den sevgi ve Sana hakkınca tevekkül
edebilme kabiliyeti niyaz ediyorum. Sen'den rıza ve iyi bir dönüş nasip etmeni
de niyaz ediyorum. Rabbimiz, bizi imana çağırarak, 'Rabbinize iman edin' diyen
bir davetçi duyduk ve iman ettik.
Rabbimiz, günahlarımızı
bağışla ve kötülüklerimizi ört ve iyi kimselerle birlikte öldür. Rabbimiz,
peygamberlerin vasıtasıyla bize vaadettiğini ver ve kıyamet günü bizi yâlnız
bırakma. Muhakkak ki Sen, vaadini çiğnemezsin. Rabbimiz, unuttuklarımız ve hatayla
yaptıklarımız için bizi yargılama. Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin
gibi ağır yükler yükleme.'Allahım! Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat et.
Kalplerimizi iyi kimseler gibi tertemiz kıl, amellerimizi de hayır ehlininki
gibi arındır, ruhlarımıza da şehitlerin ruhları arasında salat buyur, ey ikram
sahiplerinin en büyüğü, ey cömertlerin en cömerti, ey merhametlilerin en merhametlisi.
Rabbimiz, bize dünyada hasenat, ilim, zühd, ibadet, emniyet ve helalinden
rızık ver. Ahirette de hasenat, rıza-ı ilahi ve cennet nasip et. Bizi
rahmetinle cehennem azabından ve kabir azabından koru. Bizi, öfken, gazabın,
azabın, onun beter şekillerinden din, dünya ve ahirette er veya geç
verebileceğin her türlü bela ve musibetten de koru ey merhametlilerin en
merhametlisi!".
Kul, Allah
Teala'yı, O'nun kendisini övdüğü şekilde sabah akşam övmeli ve yüceltmelidir.
Rıza-i İlahi'nin talihlerinin en büyük gayesi olan bu ibadetin fazilet ve
sevabı hakkında bir çok hadis nakledilmiştir.
Ali'den (kv)
rivayet edilmiştir ki: Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: Allah Teala her gün
Zatı'nı yüceltir ve şöyle buyurur:
Muhakkak ki
Ben Allah'ım, alemlerin Rabbi'yim. Muhakkak ki Ben Allah'ım, Ben'den başka ilah
yoktur. Hayy ve Kayyum olan Ben'im. Muhakkak ki Ben Allah'ım ki Aliyy ve Azim
olan Ben'den başka ilah yoktur. Muhakkak ki Ben Allah'ım ki çok affedici ve çok
bağışlayıcı olan Ben'den başka ilah yoktur. Muhakkak ki Ben Allah'ım ki her
şeyin ilk yaratıcısı ve kendisine döndürücüsü olan Ben'den başka ilah yoktur.
Muhakkak ki Ben Allah'ım ki doğmamış ve doğurmamış olan Ben'den başka ilah
yoktur.
Muhakkak ki
Ben Allah'ım ki Aziz ve Hakim olan Ben'den başka ilah yoktur. Muhakkak ki Ben
Allah'ım ki Din Günü'nün sahibi olan Ben'den başka ilah yoktur. Muhakkak ki Ben
Allah'ım ki Rahman ve Rahim olan Ben'den başka ilah yoktur. Muhakkak ki Ben
Allah'ım ki hayır ve şerrin yaratıcısı olan Ben'den başka ilah yoktur.
Muhakkak ki Ben Allah'ım ki cennet ve cehennemin yaratıcısı olan Ben'den başka
ilah yoktur. Muhakkak ki Ben Allah'ım ki Va-hid, Ehad, Samed, eş ve çocuk
edinmekten uzak olan Ben'den başka ilah yoktur. Muhakkak ki Ben Allah'ım ki
Ferd ve Vitr olan Ben'den başka ilah yoktur. Muhakkak ki Ben Allah'ım ki Gayb
ve Şehadet aleminin alimi olan Ben'den başka ilah yoktur. Muhakkak ki Ben
Allah'ım ki Melik ve Kuddüs olan Ben'den başka ilah yoktur.
Muhakkak ki
Ben Allah'ım ki Selam, Mümin ve Müheymin olan Ben'den başka ilah yoktur.
Muhakkak ki Ben Allah'ım ki Aziz, Cebbar ve Mütekebbir olan Ben'den başka ilah
yoktur. Muhakkak ki Ben Allah'ım ki Halik ve Bari' olan Ben'den başka ilah
yoktur. Muhakkak ki Ben Allah'ım ki Ehad ve Musavvir olan Ben'den başka ilah
yoktur. Muhakkak ki Ben Allah'ım ki Kebir ve Müte'al olan Ben'den başka ilah
yoktur. Muhakkak ki Ben Allah'ım .ki Muktedir ve Kahhar olan Ben'den başka ilah
yoktur. Muhakkak ki Ben Allah'ım ki Hakim ve Kebir olan Ben'den başka ilah
yoktur.
Muhakkak ki
Ben Allah'ım ki Kadir ve Razik olan Ben'den başka ilah yoktur. Muhakkak ki Ben
Allah'ım ki övgü ve senaya layık olan Ben'den başka ilah yoktur. Muhakkak ki
Ben Allah'ım ki sırları bildiren ve gizleyen Ben'den başka ilah yoktur.
Muhakkak ki Ben Allah'ım ki halkın ve yaratılmışların üstünde olan Ben'den
başka ilah yoktur. Muhakkak ki Ben Allah'ım ki Cebbar ve Mütekebbir olan
Ben'den başka ilah yoktur. [30][30]
Böylece
bitirir ve şöyle der: Arş-ı Azim sahibi olan Allah pek yücedir. Kim bu
kelimelerle dua ederse 'Sen Allah'sın ki.... = Ental-lâh...' şeklinde söylesin.
Allah Teala'mn bu güzel isimleriyle dua edenler; şükredenler, secde edenler ve
ahirette, izzet yurdunda Mu-hammed (sav), İbrahim (as) Musa (as), Isa (as) ve
diğer peygamberlerle birlikte olur. Onun için göklerde ve yerde ibadet
edenlerin sevabı kadar sevap vardır.
Bundan sonra
da şöyle dua etmelidir:
"Aîlahım!
Muhammed'e öyle bir salat et ki, Senin için rıza, O'nun hakkı için de bir eda
olsun. Ve O'na Vesile ve Fazile'yi ver. O'nu, kendisine vaadettiğin Makam-ı
Mahmud'a gönder. Bizim için O'nu layık olduğu şeyle ödüllendir. O'nu başka
ümmetlerin peygamberlerini ödüllendirdiğin şeylerden daha üstünüyle ödüllendir
ve Kıyamet günü O'na şeref ve şefaat ver.
Allahım!
rahmet Peygamberi ve Ümmet'in önderi Muhammed'e salat buyur. O'nun kardeşleri
olan bütün peygamberlere, babamız Adem'e ve annemiz Havva'ya ve onlardan
doğarak salihlerden ve Müslümanlardan olan bütün insanlara da salat et.
Göklerde ve yerlerde bulunan bütün meleklerine de salat et. Bize de rahmetinle
salat ve selam buyur ey merhametlilerin en merhametlisi. Beni, anne babamı,
onların çocuklarını -küçüklüğümde bana merhamet ettikleri ve terbiye ettikleri
gibi- bağışla ve merhamet et. Mümin erkek ve kadınları, müslüman erkek ve
kadınları, ölü diri hepsini bağışla.
Rabbimiz,
bildiğin günahlarımızı bağışla, bize merhamet buyur ve onları hoşgör. Çünkü
Sen, en yüce, en ikramsever, merhametlilerin en merhametlisi, bağışlayanların
en hayırlısısm. Muhakkak ki biz, Allah için geldik ve mutlaka O'na dönücüyüz.
La havle vela kuvvete ila billah. Bize Allah yeter, O ne güzel vekildir. Bize,
tek ve ortaksız olan Allah yeter".
Bunlar, Allah
Resulü Mustafa'dan (sav), sahabe ve büyük imamlardan rivayet edilmiş olan
duaların hülasasıdır. Sözü kısa tutmak için bunların faziletleri ve değişik
şekilleriyle ilgili tafsilata yer vermedik. Kul bu duaları, her gün sabah
namazından sonra güneşin batmasından önce eder. Eğer bu duaları farz
namazlardan sonra ederse, Allah'ın lütuf ve rahmetiyle fazileti kemale ermiş
olur. [31][31]
Bu amellerin
başında Kur>an okumak, teşbih türünden zikirler, hamd ve senada bulunmak,
Allah Teala'nm ve O'nun nimetlerinin, iyilik ve ihsanının sürekliliği üzerinde
düşünmek gelir. Bu nimetlerin bir bölümü, kulun beklediği yerden, bir bölümü
ise beklemediği yerlerden, bir bölümü bildiği yerlerden, bir bölümü ise bilmediği
yerlerden gelir.
Kul, bunları
düşünerek, bütün bu gizlii ve açık nimetlerin şükründe ne kadar da ihmalkar
davrandığım, Allah Teala'nm kendisine emrettiği güzel ibadetlerle verdiği
nimetleri için sürekli şükretme mesuliyetini yerine getirme hususunda ne kadar
da yetersiz kaldığını görür.
Allah
Teala'nm kendisine yüklediği emir ve mendubları nasıl yerine getireceğini
düşünür. Ya da Allah Teala'nm, onun kusurlarını nasıl kalın bir perdeyle
örttüğünü, kendisim nasıl hassas bir şekilde yarattığını ve işlediği hata ve
günahları nasıl da gizleyerek kendisine lütufta bulunduğunu hatırlar.
Boş
vakitlerini nasıl da salih amel işlemeksizin geçirdiğini düşünerek hayıflanır.
Veya Allah TeaJa'mn kainattaki hakimiyetini, varlık alemi üzerindeki kudretini,
O'nun ayet ve nimetlerini ya da insanlara ve milletlere musallat ettiği gizli
ve açık bela ve cezaları düşünür.
Bu çerçevede
Allah Teala'nm şu ayet-i kerimesini hatırlar: "Onlara Allah'ın günlerini
hatırlat". (İbrahim/5) Bazıları buradaki Günler" ifadesinin, 'Nimet
günleri'ni, bazıları ise 'Ceza günleri'ni murad ettiğini söylemişlerdir. Allah
Teala buyurdu ki: "Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa
eresiniz". (A'raf/69) Benzer bir ifade şu ayet-i kerimede de mevcuttur: "Öyleyse
Rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?". (Rahman/49) Yani ey cin ve
insan toplulukları, Allah Teala'mn üzerinizdeki hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?
Kul, bu
ayetleri her iki anlamda da alabilir. Bu iki durumda da Zikir ibadetini ifa
etmiş olur. Zikir, yani Allah'ın nimetini hatırlama fiili, bir ibadettir.
Zikir ibadeti ikinci basamağında Fikir'e döner. Fikir ise, korku ve umut
dairesine girer. Zikir, keyfiyeti bakımından kuvvetlendiğinde Müşahedeye
dönüşür. Nitekim Allah Te-ala şöyle buyurmaktadır: "Onlar ki, ayakta iken,
otururken, yanları üzerinde yatarken Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin
yaratılışı üzerinde tefekkür ederler. Ve şöyle derler: Ey Rabbimiz, Sen bunları
boşuna yaratmadın. Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin. O halde Sen bizi o
ateş azabından koru. Ey Rabbimiz, sen kimi cehenneme sokarsan, şüphesiz ki onu
rezil etmişsindir. Orada zalimlerin hiç bir yardımcıları da yoktur. Ey
Rabbimiz, biz 'Rabbinize inanın!' diye insanları imana çağıran bir davetçiyi
işitip hemen imana geldik. Ey Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla ve kusurlarımızı
ört, canlarımızı da iyilerle beraber al. Ey Rabbimiz, peygamberlerine
vaadettiklerini bize ver. Kıyamet gününde yüzümüzü kara çıkarma. Şüphe yok ki
Sen asla sözünden dönmezsin". (Al-i îmran/191-194)
Müşahede,
ancak Yakin ile olur. Yakin ise, İman'm ruhu, artırıcısı ve mü'minin
sanatıdır. Bir alim, hayrın tefsirini yaparken şöyle demiştir: "Bir
saatlik tefekkür, bir yıllık ibadetten daha hayırlıdır". Ancak bu
Tefekkür, insanı taşıyan yani, tiksindirici şeylerden sevdirici şeylere, arzu
ve hırstan kanaat ve zühde taşıyan bir Tefekkür'dür.
Denildi ki,
Tefekkür; Müşahede ve Takva'yı ortaya çıkarır, insan nefsinde zikir ve hidayet
etkisi yapar. Yüce Allah buyurdu ki: "İçindekileri iyice zikredin. Bu sayede
belki sakınır, korunursunuz". (Bakara/63) Başka bir ayet-i kerimede de
"Belki sakınır, korunurlar". (En'am/69) buyurmaktadır. Yani düşünüp
zikrettikleri şey, onlarda zikir ve hatırlatma etkisi yapar da günahtan ve
ateşten sakınır, korunurlar, anlamındadır.
Bunun bir
benzeri de şu ayet-i kerimede bulunmaktadır: "Allah size dünya ve ahiret
hakkındaki ayetlerini böylece açıklıyor ki, onları düşünesiniz".
(Bakara/219-220) Yani kalan ömürlerinde ellerinden geleni yapar, sürekli olan
ebedi hayata düşkünlük gösterir, fani olan şeylerde ise zühd gösterirler. Allah
Teala, yüce Kitabı'nda Beyan, yani açıklamayı dahi şükür gerektiren bir nimet
olarak ifade etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Allah, ayetlerini size işte
böyle açıklar, umulur ki şükredersiniz". (Maide/89)
Allah Teala
"İçindekileri iyice zikredin. Bu sayede belki sakınır, korunursunuz"
buyururken düşmanlarını da şöyle vasfetmiştir: "Gözlerinde Benim zikrime
karşı bir perde bulunanlar". (Kehf/101) Ebu'd-Derda'nm (ra) annesi şöyle
derdi: "Ebu'd-Derda'nm ibadetinin ekseriyeti Tefekkür idi. O şöyle derdi:
Allah yolunda harcamak için her gün üç yüz dinar kazanmak beni mutlu etmez.
Denildi ki: Peki niçin? Şu cevabı verdi: Çünkü bu beni tefekkürden
alıkor". Kul, Tefekkür'le beraber niyetlerin güzelliğine inanarak kendiyle
Yaratıcısı ve kendisiyle insanlar arasında güzel niyetlerde bulunabilir. Veya
sürekli Allah Teala'ya istiğfarda bulunur ve ömrünün geçen yılları ve gelecek
yılları için tevbesini sürekli yineler.
Duasında da
eziklik ve yakarış, huşu ve utanç, alçakgönüllülük ve tevazuda bulunarak
ihlasını arttırmaya çalışır. Allah Teala'ya, kendisini bütün yasaklardan
koruyup salih amelleri işlemeye muvaffak kılması ve engin lütfundan çeşitli
feyzlerde bulunması için yaka-rır. Bunları yaparken de, kalbini diğer duygu ve
düşüncelerden uzak, kafasını bütün dünyevi kaygılardan tecrit etmiş olması
gerekir. Duasına karşılık verileceğinden emin ve Allah'ın yapacağı taksimden
razıdır. Kul, bunların dışında güzel ve hayırlı sözler söyleyip insanları bu
sözlerle Rabbine çağırabilir. Bu sözleriyle bir din kardeşine faydalı olup
ilim bakımından daha aşağıda olanlara bir şeyler Öğretebilir.
Bütün
bunlar, geçmişte yaşamış alimlerin zikirleri ve selef-i sa-lih'in fikirleriydi.
Zikir ve Fikir, kulların yapacakları ibadetlerin en faziletlileridir. Bunlarla
çizilen yol, alemlerin Rabbi'ne götüren en kestirme yoldur. Kul, üstte
anlattıklarunızdan hangisini yaparsa yapsın, Allah Teala'yı zikretmiş olur.
O, bütün
bunları yaparken namazgahında Kıble'ye yönelmiş olmalıdır. Kulun bu
vakitlerde, yukarıda anlattığımız zikir ve sözlerden başka şeyler söylemesi
veya yapması müstehab görülmez. Selef alimleri, fecrin doğuşundan güneşin
doğuşuna kadar geçen süre esnasında hoş ve takva gereği olmayan şeyler
konuşmayı mekruh görürlerdi. Hatta bazıları fecrin doğuşundan sabah namazına
kadar geçen süre içinde zikir ve hayır konuşmaları dışında söz sar-fetmeyi
kınama hususunda çok ağır ifadeler kullanmışlardır. Bu da artık kaybolan bir sünnettir.
Buna uygun davranan, onu hatırlamış olur. [32][32] _.
Gündüz
virdleri yedi tanedir:
İlki: İkinci
fecrin (=fecr-i sâdık) doğuşundan güneşin doğuşuna kadar geçen süre içinde
yapılan zikirlerdir ki bunları daha önce belirtmiştik. Bu vakit, Allah
Teala'nm da Kur'an-ı Kerim'de üzerine yemin ettiği bir vakittir.
Allah Teala
buyurdu ki: "Soluk almaya başladığında Sabah'a (yemin ederim!)".
(Tekvir/18) Sabahın soluk alması, fecrin doğuşundan, güneşin doğuşuna kadar
geçen süre içinde olur. O, Allah Teala'nm kulları için uzattığı, sonra da
güneşi onun üzerine yayarak kendine doğru çektiği bir tür gölgedir. Allah
Teala, onu çekerek ayetlerinden bir kısmını açığa çıkarır ve güneşi de onun
için bir açığa çıkarıcı ve rehber kılar. Allah Teala buyurdu ki: "Bakmaz
mısın Rabbinin eserlerine, gölgeyi nasıl da uzatmakta? Eğer dileseydi onu
elbette hareketsiz kılardı. Sonra Biz güneşi nasıl da ona rehber yapmışız?
Sonra nasıl o (gölgeyi) azar azar kendimize almaktayız". (Furkan/45-46)
Ayet-i
kerimenin ilk cümlesindeki "uzatmak" ifadesi, yaymak anlamındadır.
İkinci cümledeki, "hareketsiz" ifadesi, yani hiç bir dönüşüm
geçirmeden olduğu hal üzerinde kalır anlamındadır. Üçüncü cümledeki
"Güneşi rehber kılmak" ifadesi, güneşin onu ortaya çıkarması,
anlamındadır. "Rehber" kelimesi ise, sorunu çözen, şüpheyi gideren
anlamındadır. Dördüncü cümledeki "Gölgenin azar azar alınması", onun
güneşin altından yavaş yavaş çekilerek, kimsenin bunun farkına varamaması
anlamındadır. Gölgenin güneş karşısındaki durumu, ışığın içindeki karanlık
gibidir. Yani aşamalı olarak olarak ona teslim olur. Gölge, Allah'ın hikmeti
gereği güneşe girdiğinde sabah ortaya çıkmış olur.
Felak
(=yarıp çıkarma) kelimesine gelince, Allah Teala onu yaratmış olmakla
övülmekte, Felak anında kendisini tenzih etmemizi emretmekte, Felak esnasında
yarattıklarının şerrinden kendisine sığınmamızı istemektedir. Allah Teala
Zatı'nı vasfederken şöyle buyurmuştur: "O, gece karanlığından sabahı yarıp
çıkarandır". (En'am/96) Yine O, şöyle buyurmaktadır: "O halde sabaha
girerken, akşama çıkarken Allah'ı teşbih edin". (Rum/17) Yani her iki
vakitte de namaz kılarak O'nu teşbih edin, anlamındadır.
Yüce Allah
buyurdu ki: "De ki: Yarattıklarının şerrinden Fe-lak'in Rabbine
sığınırım". (Felak/1-2) Yani sabahı yarıp çıkaran Allah'a sığınırım. Kul,
bu vakitte fitneye düşmekten, gereksiz konuşmalar yapmaktan, şüpheli sözler
dinlemekten, çirkin şeylere bakmaktan, kendisini Allah'ı zikretmekten
alıkoyacak şeylerden veya kendisine dünyayı hatırlatacak şeylerden, mesela,
süslenme ve insanlara gösteriş yapma gibi hoş olmayan şeylerden emin olur ve
Mevlası'm düşünmekle meşgul olma, O'na karşı ihlaslı olma ve O'ndan gayrisinden
yüz çevirme hasletlerine sahip olursa geçtiğimiz fasıllarda açıkladığımız
şekilde zikirler yapar.
Bunları
namazgahında veya camiide yapabilir. Camiide yapması daha faziletlidir. Bu
yüzdendir ki Allah Teala, mescidlerin yükseltilmesini emretmiştir: "(O
nura) Allah'ın (isminin) yüksek tutulması ve içinde isminin anılmasına izin
verdiği evlerde (cami ve mescidlerde) kavuşulur". (Nur/36)
Kul, üstte
anlattığımız fitne ve kötülüklerden emin olamaz, sevmediği biriyle
karşılaşarak afete uğramaktan, takiyye veya riyaya düşmekten korkarsa, ya da
gereksiz sözler dinlemekten veya çirkin bulduğu konuşmalar duymaktan endişe
ederse, sabah namazını kıldıktan sonra evine veya halvet bulduğu bir mekana
döner. Bundan önce namaz kıldığı yerde ve yerinden ayrılmadan,
"Tek
Allah'tan başka ilah yoktur. O'nun ortağı da yoktur. Mülk ve hamd O'nundur. Can
veren de can alan da O'dur. Hayır, O'nun elindedir ve O her şeye kadirdir"
teşbihini on kez okur, sonra dizini kırarak onbir İhlas okur. Bundan önce hiç
konuşmaması şarttır. Konuyla ilgili olarak rivayet edilen hadis-i şeriflerde
istenen budur.
Virdinin
kalan kısmını tamamlamak üzere evine veya halvetgâ-hına gider. Bunları yaparken
daima Kıble'ye yönelmiş olması gerekir. Bu, daha faziletli ve kalbinin zikir
üzerinde yoğunlaşması için daha faydalıdır.
Kulun, sabah
namazından sonra ve güneşin doğmasından önce yapacağı bu zikir ve tesbihatı
yapmaması ancak şu iki husustan biriyle meşgul olması halinde doğru olur:
Bunların
ilki, kendisine farz kılınan iyilik ve takva üzerinde yardımlaşmanın gereği
olarak yapacağı, ya da kendisine veya başkalarına faydası dokunacak bir mendub
ile meşgul olması halidir. Bunların, vaktin geçirilmesiyle telafisinin mümkün
olamayacağı düşünülen işler olması gerekir.
Diğeri ise,
ilim öğrenmek veya ilim dinlemek halidir. Bu amel, kulu dini ve ahireti
bakımından Allah Teala'ya daha çok yaklaştırır. Onun, dünyalıklar konusunda
zahid olmasını sağlar. Kul, bu vakitlerde AJıiret Alimleri dediğimiz, ilmine
güvenilen alimleri dinleyebilir. Bunlar, yakini iman ve hidayet erbabı alimler
olup gereksiz dünyalıklar hakkında zühd içindedirler. Allah'ın yoluna girmekten
başka kaygıları yoktur. Kul da bunları dinleyerek Allah'ı zikretmiş veya akıl
sahiplerinin Allah hakkındaki fikirleriyle tefekkür etmiş olur.
Yukarıda
anlattığımız her iki halde de, bunlara gitmek namaz-gahda oturmaktan daha
hayırlıdır. Çünkü bunlar da, esas manada Allah'ı zikretmek, O'nun için amelde
bulunmak ve yolunda yürümektir. Hatta bunların daha hususi bir vasıfları
vardır. Yüce Allah buyurdu ki: "Rablerinin cemalini (rızasını) isteyerek
sabah akşam O'na dua edenleri yanından kovma". (En'am/52) Allah Resulü de
(sav) şöyle buyurmuştur: "Sabah vakti ilim için evinden ayrılan kimse,
dönünceye kadar Allah yolundadır".[33][33]
Ibni Mesud
da (ra) şöyle derdi: Sabahleyin evinden ya ilim öğretmek, ya ilim Öğrenmek
veya ilim dinlemek için ayni. Sakın dördüncü olma, yoksa helak olursun. Başka
bir hadiste ise şöyle denilmektedir: "Sabah vakti ilim öğrenmek için
evinden ayrılan her kimseye melekler -yaptığından razı olarak- kanatlarını
gerer, yeryüzünün bütün canlıları, gökyüzünün bütün melekleri, havada uçan
kuşlar ve denizin bütün balıkları onun affedilmesi için dua ederler". [34][34]
Ebu Zer-i
Gıfari'nin (ra) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte de şöyle denilmektedir:
"Bir ilim meclisine katılmak, bin rekat namaz kılmaktan, bin cenazede
hazır bulunmaktan ve bin hastayı ziyaret etmekten daha hayırlıdır"[35][35]. Denildi ki, "Kur'an dinlemekten"
dediği de rivayet edilir. Bu sorulunca şöyle cevap vermiştir: "İlimsiz
Kur'an okumak fayda eder mi?"
Kul, bu iki
meşguliyetten biriyle uğraşmadığı zaman, namaz kıldığı yerde, mescitte, evinde
veya halvetgâhmda oturarak türlü zikirlerle Allah'ı zikreder veya Allah
Teala'nm zihninde açtığı müşahede efkarıyla tefekkür eder. Bu saatlerde bu tür
düşünce ve zikirlerle uğraşmak diğer saatlere göre daha faziletlidir.
Allah
Resulü'nden (sav) şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: "Sabah namazından
güneşin doğuşuna kadar geçen sürede mescidde oturup Allah'ı zikretmem, bana
göre dört köle azat etmemden daha güzeldir". [36][36] Bu ibadetin
faziletiyle ilgili bir çok hadis nakledebiliriz. Sabah namazından güneşin
doğuşuna kadar geçen sürede oturarak Allah'ı zikretmek ve bundan sonra iki
rekat namaz kılmak hakkında ve bunun sıfatları hakkında gelen bir çok rivayet
olmasına rağmen sözü kısa tutmak için bunlara yer vermedik.
Hasan'dan
(ra) naklettiğimize göre "Allah Resulü (sav) Rabbi-nin rahmetini
zikrederken O'nun şöyle buyurduğunu söylemiştir: Ey Adem oğlu! Beni sabah
namazından sonra bir saat, ikindi namazından sonra da bir saat zikret. Bu,
ikisi arasındakiler için sana yeter". Güneş yükselip beyazlaştığında 8
rekat kuşluk namazı kılınır. Bu vakit, Allah Teala'nm şu ayetinde anlattığı
vakittir: "Akşamleyin ve kuşluk vakti teşbih ederlerdi". (Sad/18)
Kul, bu
namazı da kıldıktan sonra bakar; eğer bir hasta varsa, onun ziyaretine gider,
bir cenaze varsa onun teşyiine katılır, iyilik ve takva üzerinde bir
yardımlaşma işi varsa ona koşar, kardeşlerinden birinin bir ihtiyacı varsa onu
gidermeye çalışır, eğer üzerinde yapması gereken bir farz varsa onu ifa etmeye
koşar, kendisine gelecek bir lütuf sezerse, vakit kaybetmeksizin o fırsatı
değerlendirir.
Güneşin
doğmasından sonra yapacağı zikir ve fikirlerin ardından yapabileceği en güzel
işler bunlardır. Bunları bitirdikten sonra, eğer yukarıda anlattığımız türden
kendisini Allah'a yaklaştıracak bir meşguliyeti yoksa, nafile namaza, Kur'an
okumaya, emredilen veya mendub görülen zikirleri yapmaya, ya da geçmiş ömrüyle
ilgili olarak nefs muhasebesinde bulunmaya, nefsine gem vurmaya, gelecek
işleri için onu terbiye etmeye ve her halinde Rabbi-ni murakabe etmeye devam
eder.
İkincisi:
Güneş yayılıp iyice kızgınlaşmcaya ve gün yükselinceye kadar bu tür amellerle
meşgul olur. Günün ikinci virdi budur. Bu, Allah Teala'nm üzerine yemin ettiği
Yükselen Kuşluk (=Fecr-i Ala) vaktidir. Allah Teala buyurdu ki: "Kuşluk
vakti üzerine yemin ederim ki". (Duha/1) Yani ayakların güneşin
hararetiyle terlemeye başladığı vakte, anlamındadır.
Kul, buna
bağlı kaldığı zaman, Rabbinin kendisine indirdiğine uymuş ve O'nun şu buyruğunu
dinlemiş olur: "Rabbinizin size indirdiğine uyun". (A'ra#3) Çünkü
kul, bu vakti değerlendirmek suretiyle Rabbine şöyle demiş olmaktadır:
"Ben, ancak bu beldenin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki O, bu beldeyi
mukaddes kılmıştır". (Neml/91) Sonra da şöyle demektedir: "Ve Kur'an
okumakla (emrolundum)". (Neml/92) Çünkü Allah Teala şöyle buyurmuştur:
"Sana Kitab'dan vahyedileni oku ve namaz kıl. Çünkü namaz, edepsizlik ve
çirkinlikten alıkoyar. Elbette Allah'ı zikretmek en büyük ibadettir".
(Ankebut/45)
Kuşluk
namazını, bu vakitte kılmak daha faziletlidir. Kuşluk anlamının tam olarak
mevcut olmasından dolayı namaz için en uygun vakit de budur. Allah Resulü
(sav) buyurdu ki: "Kuşluk namazı, ortalık kızıştığındadır". [37][37]
O, bir gün
ashabının arasına çıktığında işrak vaktinde, yani güneşin doğuşundan hemen
sonra namaz kıldıklarım gördü ve onlara olabildiğince yüksek bir sesle şöyle
seslendi: "Dikkat edin, Allah'a çokça yönelenlerin namazı, hararet .iyice
arttığı zamandır!" [38][38]
Allah
Resulü'nün (sav) bu hadisindeki "Allah'a çokça yönelen-ler=Ewâbîn"
ifadesi, O'na çokça tevbe edenler, anlamındadır. Kul, bu namazı eda ettikten
sonra kendisine mubah kılman geçim yollarına girer. Eğer ticaret yapıyorsa,
doğru sözden ayrılmaz. Eğer zanaatla iştigal ediyorsa, onu da en güzel şekilde
yapar. Geçim için bu tür işler yapmaya ihtiyacı fazla değil ise, yeteri
kadarıyla yetinmelidir.
Kulun bu
süre zarfında yapacağı amellerin en alt basamağında suskunluk ve uyku yer alır.
Bu iki fiilde de, günahlardan ve kötü insanlarla ilişkiye geçmekten uzak durma
mevzubahistir.
İlim
hakkında gelen haberlerden birinde şöyle denilmektedir: "İnsanlar üzerine
Öyle bir zaman gelecektir ki, onların en faziletli ilimleri susmak, en
faziletli amelleri de uyumak olacaktır". İnsanlar arasında öyleleri
vardır ki, en güzel halleri uykudur. Kul, keşke uyanıkken de uykudayken gibi
olabilse. Çünkü uykusunda selamet vardır. Bu selamet, uyanıklığında ortadan
kalkabilmektedir.
Faziletler,
ancak fazilet erbabı içindir ki onlar, selamet ve adaletlerine ihsanı ilave
ederler. Bu fazilet, sözde çıkmaz tartışmalara girmek, insanın hallerinde
bulunan türlü afet ve belalar, amellerden İhlasın çıkıp gitmesi gibi
durumlarda nefse hakim olabilmek bakımındandır. Süfyan-ı Sevri (ra) şöyle
derdi: İşlerini bitirdiklerinde selamete ulaşmak ve uyumaktan hoşlanırlardı.
İnsanlar
arasında Öyleleri vardır ki, en güzel halleri uykudur. Kul, keşke uyanıkken de
uykudaki gibi olabilse. Çünkü uykusunda selamet vardır. Şu zamanda da, amellerin
en faziletlisi selamettir. Faziletleri işlemek ise, fazilet erbabına mahsustur.
Onlar, selamet ve adalete ihsan ve lütfü ilave edenlerdir. Eğer kişi bu vakitte
uyursa, onun uykusu kaylule uykusu olur.
Üçüncüsü:
Kul, kuşluk vaktinden güneşin zevaline kadar geçen sürede geçim sebeplerine
sarılabilir. Bu vakit, aynı zamanda günün üçüncü virdini oluşturur. Namazın
vakti gelmeden önce ab-dest alır. Böyle yapması müstehabdır. Namazda
devamlılığı muhafaza eder.
Eğer günün
geçen kısmında kendisi ve ailesi için gerekli rızkı kazanmış ise, pazarı
terkederek evine veya Mevla'sının evine gider ve oturur. Orada Rabbinin
hizmetiyle uğraşarak ahireti için de azık hazırlar. Selef-i Salih böyle
yapardı. O zamanlar şöyle denilirdi: Mümin, ancak şu üç yerde olabilir: İhya
ettiği bir mescidde, kendisini örten evinde veya çok gerekli bir ihtiyaçta.
Dördüncüsü:
Güneş zeval bulduğunda gökyüzü kapılarını zikirle meşgul olarak namaz
kılanlara açar. Bu vakitte, müminlerin dualarına icabet edilir. Bu da günün
dördüncü virdidir.
Kul,
zevalden sonra dört rekat namaz kılmalı ve bunlarda Bakara suresinden bir
mikdar veya ikiyüz ayetli surelerden iki tane ya da dört adet Mesani yani
yüzden az ayeti bulunan sure okur ve bunları uzatır. Güzelce okuduğu bu
rekatler arasında selam vermez. Bu namaz, gündüz namazları içinde dört rekatlı
ve tek selamlı biricik namazdır.
Bu vird,
İzhar vaktini (=öğle vakti) göstermektedir ki Allah Te-ala yüce Kitabı'nda bu
vakitte kendisine hamdedilmesini öğütleye-rek şöyle buyurmuştur: "Göklerde
ve yerde hamd O'nun içindir. Günün sonunda ve öğle vaktine girince Allah'ı
tenzih edin, namaz kılın". (Rum/18)
Kul, güneşin
zevalinden önce gökyüzünün ortasına yerleştiğinde namaz kılmaktan sakınmalıdır.
Bu, gölgenin kaybolmaya yüz tuttuğu ve her şeyin gölgesinin onun altına
girdiği vakittir. Gölge zeval bulduğunda güneş de zeval bulur. Güneşin
gökyüzünün ortasına yerleşmesi, günlerin kısalığından dolayı kış mevsiminde
biraz kapalı olabilir. Çünkü bu mevsimde güneş uzaydaki seyrinde ortadan geri
dönmekte ve yolun yarısını katettiği için batmaya daha yakın olmaktadır.
Dolayısıyla kul bu vakti, yaklaşık olarak takdir etmelidir. Güneşin zevalinden
önce, gökyüzünün ortasına yerleşmesi süresinde dört rekat kadar bir namaz
kılar ve bu namazda Kur'an'-dan bir cüz veya yaklaşık bir cüz kadar okur. Bu,
üçünvü virdin sonudur. Bu virdde sadece teşbih, Kur'an okuma ve tefekküre izin
verilmiştir. Çünkü bu vakit, Allah Resulü'nün (sav) namaz kılmayı yasakladığı
beş vakitten (=kerahat vakitleri) biridir. Diğer dört vakit ise, güneşin
doğuşundan iki mızrak boyu kadar yükselmesine kadar geçen süre, yavaş yavaş
batmaya yüz tuttuğu vakit, sabah namazından ve ikindi namazından sonrasıdır.
Kul için en
güzeli, ezan ile kamet arasındaki zamanı ihya ederek bu vakit zarfında rüku'ya
eğilmesi ve dua etmesidir. Çünkü bu vakit, dualara icabet edilen
vakitlerdendir. Bu vakitte, gökyüzünün kapıları açılır ve ameller arındırılır.
Gündüz vakitlerinin en faziletlileri, farz namazların vakitleridir.
Kul, eğer
ezan ile kamet arasında virdini okumazsa, içinde dualar bulunan ayetleri
nafile olarak okuması müstehab görülür. Bu vakitlerde Bakara suresinin sonu,
Al-i İmran suresinin sonu, surelerde tekrarlı olarak yer alan ikişer üçer
ayetleri okur. Bunlara örnek olarak şu ayet-i kerimeleri zikredebiliriz:
"Rabbimiz,bizim dostumuz yalnız Sen'sin. Bizi bağışla ve bize merhamet
et". (A'raf7155) "Rabbimiz, bize hidayet verdikten sonra kalplerimi
kaydırma". (Al-i İmran/8) "Rabbimiz, biz ancak Sana yöneldik, Sana
tevekkül ettik ve bütün gidiş yalnız Sana'dır". (Mümtehine/60)
Bunlar
dışında, içinde ta'zim, teşbih ve Allah Teala'nm güzel isimleri (=Esma-i Hüsna)
bulunan ayetleri de okuyabilir. Bunlara örnek olarak da Hadid suresinin başı,
Haşr suresinin sonu, Ayete'l-Kürsi ve İhlas suresini zikredebiliriz. Kul,
bunları okumakla, tilavet ve duayı birleştirmiş, salat, ta'zim ve Allah'a
hamdü senayı birlikte yapmış olur.
Daha sonra
öğle namazını cemaatla kılmalıdır. Öğle namazının öncesinde ve sonrasında
dörder rekatlık sünnet namazlarını asla terketm em elidir. Bu da gündüz
virdlerinden dördüncüsünün sonudur. Virdlerin en kısa ve en faziletli olanı da
budur. Eğer zeval vaktinden önce uyumuşsa, bu vird esnasında uyumaz. Geceyi
uykusuz geçirmediği günlerde gündüz uykusu mekruh olduğu gibi, aynı gün içinde
iki kez uyuması da mekruh görülür.
Bu babda
bazı alimlerden şunu naklettik: Üç şey vardır ki, Allah Teala'mn hışmını
celbeder: Hoşlanmaksızm gülmek, acıkmak-sızm yemek ve gece uykusuz kalmaksızın
gündüz uyumak. Kul, eğer uyumamışsa öğle ile ikindi vakitleri arasında
uyuyabilir. Böylece gece ibadetine kalkabilmek için bünyesini güçlendirmiş
olur. Kul, bu vakitte uyumalıdır. Çünkü öğleden önce uykusu önceki gece,
öğleden sonra uykusu ise o gece içindir. Gece uykusuzluğu devam eder ve gündez
virdleriyle birleşirse, o zaman Öğleden önce geçen gece, öğleden sonra da
gelecek gece için uyuması hoş görülür.
Her
halükarda günlük sekiz saatten fazla uyuması müstehab görülmez. Bazıları derler
ki, kişi bu miktardan az uyursa bedeni zayıflar ve güçsüz düşer. Çünkü uyku,
bedenin azığı ve rahat etme vesilesidir. Allah Teala da şöyle buyurmaktadır:
"Uykunuzu bir sükunet yaptık. Geceyi bir örtü yaptık. Gündüzü de bir
geçim zamanı yaptık". (NebeV9-ll) Ayetin ilk cümlesinde yeralan
"sükunet" kelimesi, rahatlama, anlamındadır. Ancak gece-
uykusuzluğunu adet haline getirenler için bu durum geçerli değildir. Çünkü bu
kimselerin tabiatları buna alışmıştır. Fakat bilinenin dışına çıktığı için,
bunun üzerine kıyas yapılmaz.
Öğle ile
İkindi arasını ihya etmek, Salat-ı Gaflet olarak bilinir ki bir bakıma gece
ibadetine benzer. Bu süre zarfında mescidde iti-kafa çekilerek zikir ve salatü
selam ile iştigal edip namazı beklemek müstehabdır. Bu, Selef-i Salih'in
alıştığı hallerdendi.
Denir ki: O
zamanlar, öğle ile ikindi arasında mescide girenler, orada bulunanların zikir
ve tilavet seslerinin hurmaların rüzgarda çıkardıkları uğultuya benzediğini
görürlerdi. Her halükarda itikaf için eve çekilmek, hem dini açıdan daha güzel,
hem de dikkatini toplaması bakımından daha sağlıklıdır. Daha sağlıklı olan,
elbette daha faziletlidir.
Kuşluk vakti
ile güneşin zevali arasında yer alan dördüncü virdin ihyası da işte böyledir.
Kul, bu süre zarfında zikir ve ibadetle iştigal ederek kaçırdığı gece
ibadetinin sevabını da idrak eder. Çünkü insanlar bu iki vakitte de
dünyalıkları ve nevaları peşinde koşarlar. Uyanık kalbe sahip olanlar ise, bu
iki vakitte kalplerini bu türlü iş ve düşüncelerden boşaltarak, sükunete
ererler. Bu vakitlerde ibadet edenler, amellerinin tadını alır, Allah'a
yönelme ve O'nu düşünmenin lezzetini tadarlar.
Bu
vakitlerde halktan uzaklaşarak Hâlık'la ilişki kurmak, daha fazla sevap ve
bereket demektir. Allah Teala'mn şu buyruğunda-ki hikmetlerden biri de budur:
"Zikretmek veya şükretmek isteyenlere gece ile gündüzü birbiri ardınca
getiren de O'dur". (Furkan/65) Yani O, bu iki vakti ardarda getirerek
lütfunu sürekli tutar- Gece yapacağı bir ibadeti kaçıran kimse, onu bu iki vird
esnasında yaparak sevabını yine kazanır. Bu virdlerden biri kuşluk vakti ile
zeval vakti arası, diğeri ise öğle ile ikindi arasıdır.
Üstteki
ayetin bir diğer hikmeti de şudur: Günün tamamı, gecenin takipçisidir. Gece
ibadetinden her hangi birini kaçıran kul, gündüz onu kaza edebilir. Çünkü
gündüz, gecenin bedelidir. Aynı şekilde gündüz ibadetlerinden birini kaçıran da
onu gece esnasında kaza edebilir. Çünkü gece ile gündüzün her ikisi de
birbirinin takipçisi ve karşılığıdır. Dolayısıyla birini kaçıran kul, diğerinde
zikir ve şükür ile iştigal edebilir. Ayette geçen "Zikir" kelimesi,
kalbi amellerin tamamını ihtiva eden genel bir istılahdır. Bu kalbi amellerin
içine, yakin ilminin makamları, gaybi ilimlerin müşahedesi gibi hususlarını
tamamı girer.
Ayette geçen
"Şükür" kelimesi ise, şeriatın emirlerinden olarak uzuvlar
vasıtasıyla yapılan bütün amelleri ihtiva eder. İşte bu ikisi, kulun
amellerinin tümünü ve hizmetinin özünü ifade etmektedir. Kelim'in Celil'e
söylediği gibi bu iki mana da şu ayet-i kerimede mevcuttur: "Ta ki Seni
çok teşbih edelim ve çok zikredelim". (Ta-ha/33-34) Bu durumda, teşbih ve
zikir, beden ve kalbin tasarrufları arasında yerini almaktadır.
Beşincisi:
İki asır arasında yer alan vird de beşinci virddir ki, virdlerin en uzunu ve
ibadet için en zevklisidir. Uzunluğu bakımından üçüncü virde benzer. O, günün
asıllarından olup akşam üzeridir ve Allah Teala'nm o vakitte her şeyin secde
ettiğini bildirdiği ve sabahın ilk saatleriyle karşılaştırdığı günün asıl
vakitlerinden biridir.
Allah Teala
buyurdu ki: "Halbuki göklerde ve yerde kim varsa, kendileri de gölgeleri
de sabah akşam, ister istemez Allah'a secde ederler". (Ra'd/15) Cansız
varlık ve eşya Allah için secde edip O'nu zikrederken, yaşayan bir müminin
gaflete düşerek Rabbini anmaktan yüz çevirmesi ne kadar da çirkin bir haldir.
Kul, bu vakitte dört rekatlık ikindi namazını kılmalıdır. Ezan ile kamet
arasındaki zikri de fırsat bilerek kaçırmamalıdır. Daha Önce de ifade ettiğimiz
gibi, ezan ile kamet arası duaların kabul edilmesinin umulduğu belirli
vakitlerdendir.
Altıncısı:
İkindi vakti girdiğinde kul da, günün altıncı virdi için mescide girer. Allah
Teala, bu vakit üzerine de yemin etmiştir: "Asra (yemin ederim ki)".
(Asr/1) Ayetin iki anlamından biri bu yönde olup Allah Teala'nm buyurduğu gibi
akşam üzerine tekabül eden vakittir ki bu vakitte Allah Teala'ya hamd ve
tesbihde bulunularak Zatı her türlü noksanlıktan tenzih edilir.
O buyurdu
ki: "... Günün sonunda ve öğle vaktine girince..". (Rum/18) Başka bir
ayet-i kerimede ise şöyle buyurmaktadır: "Akşamleyin ve kuşluk vakti
teşbih ederlerdi". (Sad/18) Bu virdde, ezan ile kamet arasında kılınan
dört rekatlık sünnet dışında başka namaz yoktur. Kul, ikindi namazını kıldıktan
sonra, zikir ve fikir amellerine dalarak kalbi ve bedeni amellerde bulunur.
Bunlardan kimi ona farz kılınmış, kimi de mendub görülmüştür. Bu amellerin en
faziletlisi, düşüne düşüne, anlaya anlaya, güzelce yorumlayarak ve tertil ile
Kur"an-ı Kerim okumaktır.
Yedincisi:
Güneş sararıp harareti düştüğünde ve ilk doğusundaki gibi duvarların ve
ağaçların tepelerine kadar indiğinde günün yedinci virdi başlamış olur.
Bu vakit de,
güneş batmcaya kadar, teşbih, zikir, Kur1 an tilaveti ve istiğfarla geçirilir.
Denildiğine göre bu vakit de günün ilk vaktinde olduğu gibi kul için
istiğfarda bulunmaya en uygun vakittir. Kul, bu vakitte şöyle diyerek
istiğfarda bulunur:
"Günahım
için Allah'dan istiğfarda bulunur ve Rabbime hamde-derek O'nu teşbih
ederim".
Böylece
istiğfar ile teşbihi birlikte yapmış olur ki Kur'an'da da Allah Teala böyle
buyurmaktadır: "Günahına da istiğfar et ve sa-bah-akşam Rabbini hamdile
teşbih et". (Mü'min/55) Kul;
"Hayy
ve Kayyum olan Allah'a istiğfar eder, O'ndan tevbemin kabulünü niyaz ederim.
Azim olan Allah'ı hamdile teşbih ederim" derse daha makbul olur. Çünkü bu
ifadenin fazileti hakkında rivayetler mevcuttur.
İstiğfarın
en faziletlisi ise, Allah Teala'nın Kur1 an- Kerim'de zikredilen isimleri
üzerine istiğfarda bulunmaktır:
"Allah'a
istiğfar ederim ki O, çok bağışlayıcıdır. Allah'a istiğfar ederim ki O,
tevbeleri çokça kabul edendir. Allah'a istiğfar ederim ki O, muhakkak
bağışlayıcı ve çok merhametlidir. Allah'a istiğfar ederim ki 0, tevbeleri çokça
kabul eden ve çok merhametli olandır. Rabbim beni bağışla ve bana merhamet et.
Sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın. Bizi bağışla ve bize merhamet et.
Sen, bağışlayanların en hayırlısısın".
Bu vird,
fazileti bakımından, fecrin doğuşundan güneşin doğuşuna kadar geçen süreyi ihtiva
eden birinci vird gibidir. Bu virdin vakti, Allah Teala'nm Zatı'm tenzih ettiği
akşam vaktidir. O buyurdu ki: "O halde akşama girerken, sabaha ererken
Allah'ı teşbih edin". (Rum/17) Allah Teala bu ayette, ismi fiil makamına
koymuştur. Bu vakit, kullarına kendisini teşbih etmelerini emir buyurduğu
günün uç kısımlarından (=etrâf) ikincisidir: "Ve gündüzün etrafında da
O'nu teşbih et ki, Allah'ın rızasına eresin". (Taha/130)
Allah Teala
şöyle buyurmaktadır: "Akşama girerken ve sabaha ererken..". (Rum/17)
Yine O şöyle buyurmaktadır: "De ki: Sabahın Rabbine sığınırım.
Yaratıkların şerrinden, karanlığı bastığı zaman gecenin şerrinden".
(Felak/1-3)
Kul, bu
virdin vaktine girdiği zaman, günün ilk virdinde okuduğu dua ve teşbihleri
okumalı ve akşam ezam okunduğunda şöyle dua etmelidir:
"Allahım,
bu gecenin yönelip gündüzünün sona erişidir. Bu, Sana dua edenlerin sesleri,
namazın için hazırlanış ve meleklerinin şahitliğidir. Muhammed'e ve O'nun
yakınlarına salat et. O'na Vesile ve Fazile'yi ver ve O'nu kendisine
vadettiğin Makam-ı Mahmud'a gönder". Daha sonra da üç kez şöyle demelidir:
"Rab
olarak Allah'tan, din olarak İslâm'dan, Peygamber olarak Muhammed'den razı
oldum".
Bu teşbihte
de tesir ve fazilet vardır. Aynı teşbihi, sabah ezanını duyduğunda da söylemelidir.
Ancak o vakit söylerken gecenin yerine gündüzü, gündüzün yerine de geceyi
koyar. Bu dua, asıl olarak akşam namazı içindir. Hasan el-Basri (ra) şöyle
derdi: Selef, sabahın ilk saatlerinden çok akşam vaktini yüceltirlerdi.
Selefden bazıları şöyle demişlerdir: Günün ilk kısmı dünya için, son kısmı ise
ahiret içindir.
Güneş tam
olarak perdelenip çekildiğinde günün yedi virdi de bitmiş olur. Ey zavallı kul,
bir bak sen bu yedi virdde neler yapmışsın? Neleri kaçırmışsın? Bu vakitlerde
kendin için neler yazdırmışsın? Ömründen bir faslı daha harcadın, günlerinden
birini daha eksilttin, peki bu sürede ne kadar yol aldın? Bugünden eksiltip de
yarının için neler ilave ettin?
Allah Resulü
(sav) şöyle buyururdu: "İnsanlar, sabahleyin iki türlü çıkanlardan oluşur.
Kimi nefsi için çıkar ve onu azat eder. Kimi de nefsi üzerine yarışır ve onu
ateşe atar"[39][39]Yüce
Allah da Re-sulü'nü (sav) tasdik ederek şöyle buyurur: "Sizin çabanız,
çeşitlidir". (Leyl/4) Bunun açıklamasında ise şöyle buyurmuştur:
"Her can kazandığına karşı rehindir. Ancak amel defterleri sağdan verilenler
bunun dışındadır". (Müddessir/38-39)
Bir
rivayette de şöyle denilmektedir: Hayrı arttırmadığım hiç bir gün bana
bereketli kılınmadı. Başka bir yerde ise şu rivayet edilmektedir: İki günü eşit
olan kayıptadır. Günü, dününden daha kötü olan ise mahrum edilmiştir.
Günün
yedinci ve son virdinden sonra gecenin beş virdi girer. Kul, gündüz virdlerinde
kaçırdığı sevap ve lütfü bu virdlerde tedarik etmeye çalışır. Ebu Hüreyre (ra)
Allah Resulü'nden (sav) şunu rivayet etmiştir: "Allah Teala, her obur ve
şişmana, pazarlarda leş peşinde koşan, geceleri eşek, gündüzleri ise dünya
işlerini iyi bilip ahiret işlerinden bihaber olan kimseye gazap eder".[40][40]
Gece
virdleri beş tanedir:
îlki: Kulun
akşam namazından sonra altı rekat namaz kılmasıdır. Bu namazı, namazdan sonra
kimseyle konuşmadan Önce kılması müstehabdır. Bu namazın ilk iki rekatında,
seri olabilmek için Kaftrun ve îhlas surelerini okur. Bu iki rekatı, namazın
hemen akabinde kimseyle konuşmaya girmeksizin kılar.
Bize ulaşan
bir haberde şöyle denilmektedir: "Akşam namazından sonra iki rekatı
kılmakta acele edin. Çünkü o ikisi, akşam namazıyla birlikte
yükseltilirler". Kişinin evi mescide yakınsa, bu iki rekatı evinde
kılmasında bir beis yoktur. Son dört rekatı da uzatarak kılabilir. Ahmed b.
Hanbel (ra) bu iki rekatın evde kılınmasını müstehab görürdü. Kendisi de böyle
yapar ve 'Sünnete uygun olan da budur' derdi. Çünkü rivayete göre Allah Resulü
(sav) bu iki rekatı evinde kılıyordu. Gerçi O'nun evi mescidin arka
tarafindaydı. Bu sebeple Allah Resulü'nün (sav) bu iki rekatı mescidde kıldığı
da söylenebilir.
Kul, bu iki
rekatı kıldıktan sonra ikinci şafak da kayboluncaya kadar kendisine kolay
geldiği kadar namaz kılmalıdır. İkinci şafağın kaybolması, ufuktaki kızıllığın
gitmesiyle birlikte oluşan beyazlıktır. Bundan sonra gecenin karanlığı basmaya
başlar. Bu vakit, güneşin son ışıklarını da kaybettiği vakittir. Güneş yeryüzünün
yukarı kısmını katettikten sonra Kaf dağının ardından dolanarak yükselir ve
yeni bir günü aramaya başlar. Bu vakit yatsı namazının son kısmının kılınması
için müstehab olan vakittir. Bu da, gece virdlerinden ilkinin sonu olur.
Bu vakitte
namaz, gece saatlerinde (=nâşi'etül-leyl) kılman namaz olur. Çünkü gecenin ilk
saatleri bu vakitle başlamaktadır. Bu, aynı zamanda Allah Teala'mn Kur'an'da
belirttiği gecenin kısımlarından da biridir. O şöyle buyurur: "Ve gece
saatlerinde ... teşbih et". (Taha/130) ayetteki "Anâ"'
(=saatler) kelimesi, "An" kelimesinin çoğuludur. Gecenin bir vakti
anlamındadır.
"Nâşi'etü'1-leyl"
kelimesinin, gece ibadeti anlamına geldiği de söylenmiştir. Bu, bir cemaatin
lisanına uymaktadır ki onlar, bir şey için kalktıklarında "Neşa"
derler. "Nâşi'e" kelimesi de buradan geliyor olabilir. Allah Teala
bu vakit üzerine yemin etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Şafak üzerine yemin
ederim ki". (İnşikak/16)
Ayette geçen
"Şafak" kelimesi, iki yatsı arasındaki vakte tekabül eder. Bu esnada
kılınan namaza, Salat-ı Evvâbîn ya da Salat-ı Gaflet denir.Yunus b. Ubeyd,
Hasan el-Basri'nin (ra) "Onlar (geceleyin) yataklarından kalkarlar".
(Secde/16) ayetinin tefsiriyle ilgili olarak şöyle dediğini nakleder: Bu, iki
yatsı arasında kılman namazdır. Enes b. Malik de (ra) akşam ile yatsı arasında
uyuyan adamın durumu sorulduğunda şu cevabı vermiştir: Sakın böyle yapmayın.
Çünkü bu vakit, Allah Teala'mn kullarını kendisi için ibadette bulunanlar
olarak nitelediği bir vakittir. Çünkü Allah Teala "Onlar (geceleyin)
yataklarından kalkarlar". (Secde/16) buyurmuştur.
İbni
Ebi'd-Dünya da Allah Resulü'ne (sav) isnad ettiği bir hadiste, Allah Resulü'ne
(sav) "Onlar (geceleyin) yataklarından kalkarlar". (Secde/16) ayeti
sorulduğunda "İki yatsı arasındaki namazdır" dediğini, sonra da şöyle
buyurduğunu rivayet eder: "İki yatsı arasındaki namaza sarılın. Çünkü o,
günün ilk kısmının boş ve lüzumsuz işlerini götürür, son kısmında yapılanları
da temizler". İki yatsı arasındaki namaz kılmak ve Kuı^an okumak için
mescidde itika-fa çekilmek müstehabdır. Bunun fazileti hakkında rivayetler mevcuttur.
Ne var ki, bunu evinde yapması daha sağlıklı olacaksa, evinde kalması daha
faziletli olur.
Kul, yatsı
namazından önce dört rekat, ondan sonra da iki rekat namaz kılmalıdır. Denilir
ki, eğer yatsı namazından sonraki iki rekatı evinde kılacaksa, dört rekat
olarak, Kadir gecesi kıldığı kadar kılar. Allah Resulü de (sav) evine girer
girmez, oturmadan önce bu namazı kılardı.
İbni Mesud
(ra) farz namazdan sonra kılman nafilenin, farz kadar olmasını mekruh görürdü.
Diğer sahabiler ise, farz namazdan sonra iki ardından dört rekat kılmayı
müstehab görürlerdi. Bu dört rekatın kıraatinde, ilk rekatta, Ayete'l-Kürsi ve
onu takip eden iki ayet, ikinci rekatta Bakara'nm son iki ayeti ve ondan önceki
bir ayet, üçüncü rekatta Hadid suresinin ilk altı ayeti, dördüncü rekatta ise
Haşr suresinin son iki ayetini okur.
Eğer farz
olan dört rekattan sonra üçü vitir olmak üzere onüç rekat namaz kılarsa; bu sayı
Allah Resulü'nün (sav) kıldığı en fazla adettir. Ancak maktu' bir hadiste
onyedi rekat kıldığı da rivayet edilmiştir. Fakat ulema arasında meşhur olan
rivayet, O'nun ba-zan onbir, bazan da onüç rekat kıldığıdır. Muhtemelen, sabah
namazının iki rekatını da buna dahil görmüş olabilirler. Kulun bu namazda
üçyüz ve üzerinde ayet okuması müstehabdır. Bunu yaptığında gafiller zümresine
yazılmayarak abidlerin halleriyle hemhal olmuş olur.
Bu konuda
denildi ki: Akıllı kimseler, vakitlerini gecenin ilk kısımlarından alırlar.
Güçlü kimseler ise, virdlerini gecenin son kısmından seçerler. Kul, bu namazın
rekatlarında üçyüz ayete baliğ olan Furkan ve Şuara surelerini okur, ancak
bunları güzelce oku-yamazsa o zaman toplam ayet sayısı üçyüzü bulan şu beş
sureyi okur; Vakıa, Kalem, Hakka, Müddessir ve Mearic. Eğer bunları da güzelce
okumaktan emin olamazsa o zaman da, Tarık suresinden Kur'an'm sonuna kadar olan
üçyüz ayeti okur. Kulun, son yatsı namazından sonra kılacağı namazın
rekatlarında bu mikdardaki ayeti okumaksızm uyuması hoş karşılanmaz.
Eğer bu
vird, yani yatsı namazından sonraki vakitte uykuya gitmeden önce bin ayet
okursa, fazilet kemale ermiş, kendisine bir kantar sevap yazılmış ve Boyun
Eğenler (=Kânitûn) zümresine ilhak edilmiş olur. Kur'an tilavetinde makbul
olan, uzun ayetleri okumaktır. Çünkü bunların harf sayısı daha fazladır. Eğer
kul, takatsizliğine bağlı olarak kısa ayetler okumak isterse, bu takdirde de
Mülk suresinin başından Kur'an'm sonuna kadar olan bin ayeti okuyarak aynı
fazileti idrak etmiş olur.
Eğer bunu da
güzelce okuyamayacağından korkarsa, o zaman da onüç rekat içinde Ihlas suresini
ikiyüz elli kere okur. Böylece bin ayet okuma gereğini yine yerine getirmiş
olur. Bu, gerçekten de büyük bir fazilettir. Çünkü bir hadiste şöyle buyrulmaktadır:
"Kim İhlas suresini on kere okursa, Allah Teala ona cennette bir köşk bina
eder" [41][41]
Allah
Resulü'nden (sav) geceleri sürekli okuduğu surelerle ilgili üç hadis rivayet
edilmiştir ki bunların en meşhuru şu hadistir: "Allah Resulü (sav), Secde,
Mülk ve ondan sonrakileri okumadan uyumazdı". Bunlar arasında sıhhate en
yakın olan ise O'nun mü-sebbihat denilen teşbih dolu sureleri her gece
okumasıydı. O, bunlar hakkında şöyle derdi: Onlar, bin ayetten daha
faziletlidir.
Alimler bu
beş sureyi altıya çıkarmakta ve Ala suresini de bunlara katmaktaydılar. Bir
hadiste de Allah Resulü'nün (sav) Ala suresini çok sevdiği bildirilmektedir.
Bu, Allah Resulü'nün (sav) bu sureyi de geceleri sıkça okuduğuna delalet eder.
Kul, hiç bir gecesini şu dört sureyi okumadan geçirtmemelidir: Yasin, Lokman,
Du-han ve Mülk. Bunlara, Vakıa, Saff, Hakka ve Zümer surelerini de katarsa
Kur'an'ı bolca okumuş ve güzel etmiş olur. Eğer gece ibadetine kalkmayacaksa,
vitir namazını öne alır. Çünkü Ebu Hürey-re'nin (ra) rivayet ettiği bir hadis
bunu gerektirmektedir: "Allah Resulü (sav) bana, vitri kılmaksızm
uyumamamı tavsiye etti". [42][42]
Kul, gece
namazına alışkın ise, vitir namazım gece kılacağı te-heccüd namazından
sonrasına veya seher vaktine tehir etmesi daha faziletlidir. Bunu İbni Ömer'in
(ra) rivayetine dayandırmaktayız. O şöyle derdi: Gece namazı ikişer ikişerdir.
Sabah sakinleştiğinde bir rekat vitir kılar. Aişe'den (ra) rivayet edilen bir
hadiste ise şöyle denilmektedir: "Allah Resulü (sav) vitri gecenin ilk kısmında,
ortasında, sonunda ve seher vaktinde kıldı" [43][43]
Kul, vitir
namazını kılarak yatmış, gece de ibadete kalkmışsa bir daha vitir kılmaz ve
yatmadan Önce kıldığı vitir ona yeter. Bu da "Bir gecede iki vitir
olmaz" [44][44]
şeklindeki hadise dayanmaktadır. Bazı alimler, bu durumda bir rekatlik vitir
kılabileceğini ve bunun gecenin ilk kısmında kıldığı vitri çiftleyeceğini
söylemişlerdir.
Kul, bundan
sonra gece namazını kılmalı ve eğer kılmadıysa son olarak da vitri eda etmelidir.
Bu konuda Osman (ra) ve Ali'den (kv) rivayet edilen bir hadis vardır ki buna
göre ilk vitrini kıldıktan sonra oturarak iki rekat namaz kılmış, sonra
uyanmışsa, kıldığı iki rekat namaz sonrasında kılacağı bir rekatlık vitri
çiftlemiş olur. Çünkü o ikisi, tek rekat mesabesindedir ve uykudan sonra kılınacak
bir rekatla çiftlenmiş olurlar.
Kul, bundan
sonra gece yapması gereken ibadetleri yapar ve kıldığı namazı bir rekatlık
vitirle teklemiş olur. Onun bu vakitte yapacağı üç ibadet vardır; emelini kısa
tutmak, vitri eda etmek ve gece namazını vitirle noktalamak. Allah Resulü de
(sav) vitrinden sonra oturarak iki rekat namaz kılardı. Muhakkak ki Allah Teala
en iyi bilendir.
Bu virdi ifa
eden kul, gece namazı esnasında Zilzal ve Tekasür gibi korkutma ve öğüt ihtiva
eden sureleri okur. Başka bir rivayette ise, Kafinin suresini okur. Çünkü
Kafirun suresinde, Allah Tea-la'dan başkasına ibadet etmeme, O'nu her türlü
noksandan tenzih etme ve ibadeti tevhid ile yalnız Allah Teala'ya mahsus kılma
gibi anlamlar mevcuttur. Allah Resulü (sav) uykuya varacağı zaman bu sureyi
okurdu. Rivayete göre bir kişiye de, uykuya gittiği zaman bu sureyi okumasını
tavsiye etmişti. Gece ibadete kalkmayı adet edinmemiş kimselerle uykusu derin
kimselerin vitir namazını yatmadan önce kılmaları müstehabdır. Vitrin tehiri,
ancak namazını fecrin doğuşundan Öncesine bırakan kimse için daha doğru olur.
ikincisi:
Kul, vitir namazını selam vererek bitirdikten sonra üç kez şöyle der:
"Melik
ve Kuddüs olan, meleklerin ve Ruh'un Rabbini teşbih ederim. Azamet ve
ceberutunla göklerde ve yerde Celal sahibi oldun, kudretinle yüceldikçe
yüceldin ve Ölüm ile kulların üzerinde Kahir oldun".
Bu da
gecenin ikinci virdidir. Yani kulun, yatsı namazından uyuma anına kadar geçen
süre, ikinci virdi teşkil eder. Allah Teala bu vakit üzerine şöyle yemin
etmiştir: "Geceye ve muhtevasına (yemin ederim)". (înşikak/17)
"Muhteva" ile murad edilen, gecenin karanlığının içine aldığı her
türlü famel ve varlıktır.
Allah Teala,
bu vakti başka bir ayet-i kerimede de zikretmektedir: "Gecenin
karanlığına kadar". (İsra/78) Bu vakitte, gece tamamen kararır ve
karanlık her tarafa hakim olur. Kul, bundan sonra isterse temiz ve Rabbini
zikretmiş olarak uyuyabilir. Böylece, isteyerek değil de sadece uykunun ağır
basmasıyla birlikte uykuya teslim olan salihler arasına girer. Salihler
arasında öyleleri vardır ki, sırf gecenin ortasında veya sonundaki namazlarını
daha güçlü kılabilmek için kendilerini uykuya hazırlarlar.
Kişiyi namaz
ve zikirden alıkoyacak derecede uykunun ağır basması halinde sünnet olan, ne
dediğini anlamasını ve Rabbinin hizmetinde daha zinde olmasını sağlayacak kadar
uyumasıdır. İb-ni Abbas (ra) oturarak uyumayı mekruh görürdü. Bir hadiste de
"Gece kendinizi sıkıntıya sokmayın" denilmektedir.
Allah Resulü'ne
(sav) bir kadının durumu anlatılmış ve kadının gece namaz kıldığı ve uykusu
geldiğinde ise kendini bir ipe bağladığı söylenmişti. Allah Resulü de (sav)
ona bunu yasakladı. O şöyle buyururdu: "Sizden biri, gece kolayına
geldiği kadar namaz kılsın. Uykusu ağır bastığında uzanıp yatsın". [45][45]
Yine O şöyle buyurmuştur: "Sadece gücünüzün yettiği kadar amel üstlenin.
Allah Teala siz bıkıncaya kadar bıkmaz". [46][46] O'na, 'Falan
kişi gece namaza kalkar ve uyku bilmez, sürekli oruç tutar ve bir türlü ara
vermez' denildiğinde Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Bu dinin en
hayırlısı, en kolayıdır". [47][47]
Ve sonra şöyle dedi: "Ben de, namaz kılar, uyur, oruç tutar ve ara
veririm. Bu, benim sünnetimdir. Sünnetimden yüz çeviren benden değildir [48][48]
Allah Resulü
(sav) başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur: "Bu dinde katılığa
gitmeyin. O zaman sağlamdır. Onda katılık yapan onu mağlub eder. Sakın
nefsinizi, Allah'ın ibadetine karşı öfkeyle doldurmayın".[49][49]
Üçüncüsü: Bu
vird ise, halkın uykuya gitmesinden sonra sonra başlar.
Bu vakitte
yapılan ibadet, Allah Teala'nm aşağıdaki ayet-i kerimede de belirttiği gibi
teheccüddür: "Geceleyin sana mahsus nafile bir namaz için de uykudan kalk
(teheccüd et)". (İsra/79) Teheccüd, ancak uykudan sonra kalkmakla olur. Bu
uykuya "Hücu'=gece uykusu" denir ki Allah Teala Kur'an-ı Kerim'de
bunu ifade etmiştir: "Geceleri pek az uyuyorlardı". (Zariyat/17)
Teheccüd, kalkmak anlamında olup "Hücûd" da denir. Bu amel, gecenin
yarısında ifa edilir.
Gece
virdlerinin ortancası olan üçüncü vird, ibadetin verdiği tad ve faziletleri
bakımından gündüz virdlerinin ortancasına benzer. Allah Teala Kur'an'da bu
vakit üzerine de yemin etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Ve sakinleştiği zaman
geceye". (Duha/2) Gecenin sakinleşmesi, sessizliğin hakim olması,
hareketin durması ve ne uyku ne de dalma eserine kapılmayan Allah Teala dışında
insanların gözlerinin dalması anlamındadır. Bir başka tefsirde ise
"Se-câ=sakinleşme" kelimesinin uzamak ve yayılmak anlamında geldiği
ve karanlığın tam basma hali için kullanıldığı söylenmiştir.
Allah
Resulü'ne (sav), hangi duanın Allah Teala tarafından daha çok dinlendiği
sorulduğunda şöyle buyurmuştur: "Karanlık çöken gecedeki"[50][50]
Davud'un
(a.s.) haberleriyle ilgili olarak şöyle bir hadise nakledilmiştir:'^ dedi ki:
Allahım, ben Sana kulluk etmek istiyorum, ibadetimi hangi vakitte kabul
buyurursun? Allah Teala da ona şöyle vahyetti: Ey Davud, gecenin ne başında ne
de sonunda ibadete kalk. Çünkü gecenin başında uyuyan kimse, sonunda da uyur.
Sonunda ibadete kalkan kimse ise başında ibadete kalkmaz. Sen gecenin
ortasında kalk ki seninle halvet olalım. O vakitte ihtiyaçlarını Bana
bildir".
Dördüncüsü:
Bu vird, iki fecr arasında olur. Bu fecrlerden ilki, birinci fecr olup vakti,
güneşin beşinci kat arzın arkasından çıktıktan sonra ışınlarının etkisinin
artmaya başlaması ve gökyüzünün orta kısmını tesiri altına alması ve onu fecr-i
evvelin doğuşu mikda-rınca katetmesidir. Bundan sonra en alt semada kaybolarak
altıncı kat arz tarafından tamamen perdelenir. Bunun ardından güneşin ışığı
kaybolur ve gecenin karanlığı geri döner. Bu, gecenin son üçte-birlik kısmına
tekabül eden vakittir. Bu vakitle ilgili olarak bir çok hadis nakledilmiştir.
Bunlarda, arşın sallanması, Adn cennetlerinden rüzgarların saçılması, Cebbar'm
yeryüzü semasına inmesi gibi hususlar haber verilmiştir. Gecenin yarısından ilk
seher vaktine kadar olan bu süre gecenin dördüncü virdini teşkil eder.
Beşincisi:
Dördüncü virdin ardından, son seherin sürdüğü vakti ihtiva eden beşinci vird
gelir. Bu vakitte sahur yemek müstehab-dır. Bu vaktin ilk kısmında sahur
yemeyen kimse, fecre ulaşır. İkinci fecrin doğuşundan önceki bu vakitte
Kur'an-ı Kerim'den bir cüz mikdarında okunur. Gecenin bu beşinci virdinde,
istiğfarda bulunmak, ve Kur'an okumak Allah Teala tarafından zikredilerek
şöyle buyrulmuştur: "Bir de sabah Kur'anını oku. Çünkü sabah Kur'anı
şahitlidir". (îsra/78)
Denildi ki,
her iki virdin ortasında yer aldığı için gece ve gündüz melekleri buna
şahitlik ederler. Bunun yanısıra Hicaz alimleri, Allah Teala'nm Kur'an'da
zikrettiği Orta Namazı'nm da (=Salat-ı Vustâ) sabah namazı olduğunu söylemişler
ve bunu da, Allah Te-ala'nın bu vakti, gece ile gündüzün arasında yer
almasından dolayı şereflendirip yüceltmesine bağlamışlardır.
Bu vird,
gece virdlerinin en kısası olmasına rağmen en faziletli olanlarındandır. Gece
yarısı namazı kılınması dışında, bu vird birinci seherden ikinci fecrin
doğuşuna kadar geçen süreyi ihtiva eder. Gece ibadetinin en faziletli kısmı da
budur. Çünkü üçüncü virdi kapsadığı için virdlerin ortancası olur.
Son seherde
uyanan veya namazını bu vakitte tamamlayan kimse için bu ibadeti beşinci vird
içinde yapması mümkün olur. Bu vakitte kılman namazın belli bir fazilet ve
şerefi vardır. Çünkü bu vakitte kılınan namaz, iki yatsı arasında kılman namaz
gibidir. Çünkü bazı müfessirlere göre Allah Teala'nm "Seher vakitlerinde
Allah'a istiğfar edenler". (Al-i İmran/17) buyruğunda istiğfar ile
kas-dedilen namaz kılmaktır. Aynı şekilde Sabah Kur'anı da kinayeli olarak
sabah namazmı ifade etmektedir. Kur'an, istiğfar ve Kur'an kelimelerini, namaz
için kinaye olarak kulanmıştır. Çünkü bu iki kelime de, asıl olarak namaz
içinde mevcut olan vasıflardandır. Tıpkı namaz için "teşbih ve
sübha" kelimelerinin kullanılması gibi.
Aynı şekilde
namaz için "istiğfar" kelimesi de kullanılabilir. Çünkü kul, namaz
ile kendisine mağfiret edilmesini umar. Bu namaz, seherden ikinci fecrin doğuş
anına kadar geçen süre içinde değil de ilk seherde kılınır.
Selman-
Farisi (ra) kardeşi Ebu'd-Derda'ya (ra) bu şekilde Öğüt-lemiştir. O, bu babda
zikredilen uzun bir hadisin son kısmında şöyle der: "Gece çöktüğünde
Ebu'd-Derda namaz için kalktı. Selman ona "Uyu" dedi. O da uyudu.
Sonra tekrar kalkmak istedi. Selman yine "Uyu" dedi. O da uyudu.
Sabaha doğru Selman ona "Şimdi kalk" dedi. İkisi de kalktılar ve
birlikte namaz kıldılar. Bundan sonra Selman ona şöyle dedi: "Nefsinin
senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin de senin üzerinde hakkı vardır. Rabbinin
de senin üzerinde hakkı vardır. Misafirinin de senin üzerinde hakkı vardır.
Her hak sahibine hakkını ver". Selman'a (ra) bunu söyleten,
Ebu'd-Der-da'nın (ra) hanımının kendisine, Ebu'd-Derda'mn (ra) gece boyunca
hiç uyumadığını söylemesi olmuştur. Bu olaydan sonra ikisi birlikte Allah
Resulü'nün (sav) yanma gittiler ve bu durumu O'na anlattılar. Allah Resulü de
(sav) "Selman doğru söylemiş" buyurdu.[51][51]
Beşincisi:
Vakitlerinin fazileti bakımından, gecenin beşinci virdi, güneşin batmasından
Önce olan günün yedinci virdine benzer. Beşinci vird, ikinci fecrin (=fecr-i
sânî) doğuşundan öncedir, ikinci fecr, güneşin şafağının yarılmasıdır ki bu,
onun altında kızıllık bulunan beyazlığının ortaya çıkmasıdır.
Bu şafak,
güneşin ikinci şafağıdır ve akşam şafağının tam mukabilidir. Çünkü akşamın ilk
şafağında batıştan sonraki kızıllık vardır. Bu kızıllıktan sonra gelen
beyazlık, gecenin başındaki ikinci şafak vaktidir. Bu, güneşin tamamen
kaybolma delili gibidir. Bu kızıllıktan sonra gecenin karanlığı ve koyuluğu
çöker. Sonra akşam bunun tersi başlar ve güneşin ilk şafağı ortaya çıkar. Bu,
ardından kızıllık gelen bir beyazlıktır. Gelen bu kızıllık ise, güneşin ikinci
şafağı ve gecenin tam olarak sona erme işaretidir.
Bundan sonra
güneşin yuvarlağı ve fecr belirir. Fecr, güneş ışıklarının en alt gök
tabakasından patlayarak çıkmaya başlamasıdır. Bunlar yeryüzüne ilk vurduğunda,
dağlar, denizler ve yüksek bölgeler tarafından örtülürler. Daha sonra güneşin
ilk ışıkları gökyüzünün ortasına doğru vurmaya ve dairevi şekilde onu kaplamaya
başlar ki bu da, beşinci virdin sona eriş vaktidir. Vitr bu vakitte de
kıhnabilir. Bunun ardından fecr doğduktan sonra gecenin beş virdi tamama ermiş
olur. Artık gündüz virdlerinin vakti başlamaktadır.
Şimdi geriye
dönüp bir bak! Gece virdlerinin başlamasıyla birlikte Allah Teala'mn abid
kulları arasına mı girdin, yoksa gece virdlerini ihmal ederek gafiller arasında
mı kaldın? Düşün bakalım! Gece sana hangi elbise giydirildi? Allah Teala
geceyi bir elbise kılmıştır. Gece Rabbinin hizmetinde uyanık ve dinç kalarak
O'nun nurdan hüllesini giyip de asla zarar etmeyecek bir ticaret mi yaptın,
yoksa Allah sana, gafletinden dolayı kalbi de cesediyle birlikte ölen kimselere
giydirdiği karanlık ve zulmet elbisesini mi giydirdi?
Kul, bundan
sonra kalkar ve sabah namazının iki rekatım kılar. Allah Teala'mn
"Gecenin bir kısmında ve yıldızların batmağa yaklaştığı sırada Rabbini
teşbih et". (Tur/49) buyruğu da bu anlamda bir tavsiyedir. Sonra
"Allah'ın öfkesinden yine O'na sığınırız" der ve kelime-i şehadet
getirir. Ardından da şu duayı okur:
"Ben,
Allah Teala'mn kendi Zatı için şehadet ettiğine, meleklerin şehadet
ettiklerine ve kullarından ilim erbabı olanların şehadet ettiklerine şehadet
ederim. Bu şehadetimi de Azim olan Allah'a tevdi ederim. Bu, benim için Allah
katında geri verinceye ka4ar kalacak bir emanettir. O'ndan bu emanetimi
muhafaza etmesini ve beni de onun üzerinde vefat ettirmesini niyaz ederim.
Allahım, onunla üzerimdeki yükü hafiflet. Onun sayesinde bana katında bir azık
ver. Beni onun vasıtasıyla koru. Onu da benim üzerimde tut. Beni Ölünceye kadar
ondan saptırma ki Seninle karşılaşıncaya kadar hiç bir değişmeye
uğramasın".
Kulun gece
ve gündüz virdleri arasında yapacağı en faziletli amel;-üzerine yazılı olan bir
farzı eda etmesi, mümin bir kardeşinin ihtiyacını gidermeye çalışmasıdır. Bu,
kıldığı namaz ve kendisine tevcih edilen hitab üzerinde derin derin
düşünmesine ve hitab sahibi olan Allah Teala'nm eserlerini müşahede etmesine
yardım eder. Bu da kulun ibadetim tamamen ihlasa yöneltir.
Bundan
sonra, uyanık bir akıl ve kaygılardan arınmış bir kalple Kur'an-ı Kerim okur.
Ardından, kendisine bir fikir veya zikir imkanı verecek amellere huşu, tevazu
ve gaybi müşahede ruhuyla yönelir. Bunlar, kulun sözkonusu vakitlerde
yapabileceği en faziletli ibadetlerdir.[52][52]
Bu fasılda,
fecr vaktinin tayini, iki rekathk sabah namazının eda ve kazasıyla ilgili
hükümleri, vitrin eda ve kaza hükmünü ve her ayda bulunan iki'hususi gecede
fecrin nasıl bilineceğini anlatacağız.
Bunlardan
ilki ayın yirmi altıncı gecesi olup bu gece ay, ilk fecrin doğusuyla birlikte
doğar. Diğeri on ikinci gece olup bu gece ay, ilk fecrin doğuş vaktinde batar.
Fecrin doğuşundan güneşin doğuşuna kadar geçen süre, o gecenin yedidebirinin
üçte ikisi mikdarm-dadır. Bu, yaz mevsimi için böyledir. Kış mevsiminde ise
daha kısa olur ve o gecenin altıdabirinin yarısı mikdarmda kalır. Bu vakit,
günün ilk virdinin vaktidir. Ayrıca yatsı namazından sonra kılman vitrin ikinci
fecrin doğuşuna kadar olan eda vaktidir.
İkinci fecr
doğduğunda, vitrin eda vakti geçerek kaza vakti başlamış olur. Kul sabah
namazını kılmadan önce vitir namazını kaza edebilir. Eğer sabah namazını
kılımşsa, vitrin kaza vakti de geçmiş olur. Sabah namazının iki rekatının eda
vakti ise, ikinci fecrin doğuşundan sonradır. Müstehab olan, kulun bu iki
rekatı evinde ve sabah namazından önce kılmasıdır. Sünnete uygun olan bu namazın
ağır tutulmamasıdır.
Sabah
namazını kılmış ancak iki rekat sünneti kılmamışsa, eda vakti vakti geçmiş kaza
vakti girmiş olur. Kaza için, güneşin doğuşuna kadar beklemesi yerinde olur.
Kerahat vakti çıktıktan sonra bu iki rekatı kuşluk namazından önce kılmalıdır.
Öğle namazı vaktine kadar sabahın iki rekatı sünnetinin kaza vakti sayılır,
öğle namazını kıldıktan sonra, eğer kılmamışsa kaza vakti de geçmiş olur.
Kul,
virdlerden her hangi birini kaçırdığında, müstehab olan, onun aynını kendine
ayrılan vakitte veya hatırladığında yapmasıdır. Çünkü sadece farz namazların
kazası mümkündür. Kul, azimet erbabından olmak için, nefsini eğitmek ve her işi
vaktinde yapmak için ibadetleri zamanında ifa etmelidir. Böylelikle kendisini
erteleme alışkanlığından korumuş olur.
Bu mevzuda
rivayet edilen bir hadis-i şerifte de Allah Resu-lü'nün (sav) şöyle buyurduğu
bildirilmektedir: "Amellerin Allah'a en sevimli geleni az da olsa devamlı
olanıdır". [53][53]
Aişe (ra) tarafından rivayet edilen başka bir hadiste de, ibadet alışkanlığının
terkedil-mesine karşı kullar tehdit edilmektedir: "Kim Allah Teala'ya bir
ibadette bulunur, sonra da bıkkınlıkla onu terkederse Allah Teala ona
buğzeder". Yine o, "Allah Resulü'nün (sav) uyku ağır bastığında veya
bir hastalığı olduğunda gece ibadetine kalkmayarak gündüz oniki rekat namaz
kıldığını söylemiştir" [54][54]
Evinde sabah
namazını kılmadan sabah namazı için mescide gelen kimse iki rekatı mescidde
kılarsa, aynı zamanda Tahiyyet-i Mescid namazı yerine geçer. Eğer kul sabah
namazını evde kılmış-sa duruma bakar; şayet mescide girişi, alacakaranlıkta ve
yıldızların semada oldukları vakitte ise iki rekat Tahiyyet-i Mescid namazı
kılar. Eğer mescide girişi, yıldızların eksilmeye başladığı ve kametin
okunduğu zamanda ise, sabah namazıyla ondan önce kılınması gereken bir namazı
birleştirmemek için namaz kılmadan oturur. İkinci fecrin doğuşundan sonra iki
rekat sabah namazı dışında namaz kılmaz.
Sabah
namazının sünnetini kılmadan mescide giden kimse, eğer kametten önce girmişse
namazını orada kılar. Eğer kamet esnasında girmiş ve imam da namaz için
tekbiri almışsa o zaman sünneti kılmaz ve farz namaza iştirak eder. Çünkü bu,
sevap yönünden daha üstündür. Allah Resulü de (sav) bu konuda bir yasaklama
getirerek şöyle buyurmuştur: "Namaz için kalkıldığında, farzdan başka
namaz kılınmaz". [55][55]
İki rekatlık
tahiyyet namazını kılamadan mescide oturan kimse şöyle desin:
"Sübhanallah, velhamdü lillah, vela ilahe illallah, vallahü ekber".
Bu dört kelimeyi dört kere tekrar ederse, fazilet bakımından iki rekatlik
namaza denk olur. Mescide abdestsiz olarak giren veya yolu mescidden geçen ya
da sadece iki rekat kılmak için mescide giren kimselerin oraya abdestsiz olarak
girmeleri ve bu şekilde oturmaları mekruh görülmüştür. [56][56]
Bu fasılda,
zeval vaktini, gölgenin uzunluk ve kısalığının ayak yardımıyla bilinmesini ve
bunun yaz-kış mevsimlerinde gösterdiği farklılığı ele alacağız.
Yüce Allah
buyurdu ki: "Bakmaz mısın Rabbinin eserlerine? Gölgeyi nasıl uzatmakta?
Dileseydi elbet onu hareketsiz de kılardı. Sonra Biz nasıl güneşi ona (gölgeye)
rehber yapmışızdır". (Fur-kan/45) Başka bir ayet-i kerimede ise Allah
Teala şöyle buyurmaktadır: "Biz geceyi gündüzü iki alamet yapmışızdır.
Sonra gece alametini giderip, gündüz alametini gösterici kıldık ki,
Rabbinizden lütuf isteyesiniz ve senelerin sayısını ve hesabını
bilesiniz". (İs-ra/12) Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyurmuştur:
"Güneş ve ay bir hesap ile akıp gider" (Rahman/5)
İslâm
ümmetinin sıfatlarıyla ilgili olarak Ebu'd-Derda (ra) ve Ka'bul-Ahbar'dan
rivayet edilen bir hadiste; Ümmet'in namaz kılmak için gölgeleri gözettikleri
söylenerek şöyle denilmiştir: Kulların Allah Teala'ya en sevimli gelenleri,
Allah'ı zikretmek için güneş, ay ve gölgelerin hareketlerine riayet
edenleridir.
Bazı alimler
ise, bu Ümmet'in ibadetlerini hesab ile bildiklerini söylemişlerdir. Hadis
Ehli'nden gelen bilgilere göre, gece ve gündüzün toplamı yirmidört saattir. Bu
saatlerden her biri otuz arpadan oluşur. Gece ve gündüzün her birinden günde
bir arpa alınır ve böylece ayın başıyla sonu arasında tam otuz arpalık bir saat
kemal bulmuş olur. Güneş de bir ayda otuz dereceye erer. Çünkü o, her gün bir
derecede olur. Bunun açıklaması şöyledir:
Eylül
ayından onyedi gün geçince gün ve gece eşit olur. Sonra gece, gündüzü
eksiltmeye başlar ve ondan her gün bir arpa alır. Bu şekilde devam eder ve otuz
arpa alınca tam bir saat uzamış olur. Bu, Aralık ayının onyedinci gününe kadar
devam eder. O gün, gecenin uzayıp günün kısalması durur. O gece, yılın en uzun
gecesi olup tam onbeş saat olur. O gün de yılın en kısa günü olup sadece dokuz
saattir.
Bundan sonra
gündüz geceyi eksiltmeye başlar. Bu durum onyedi Haziran'a kadar böyle devam
eder. O gün, gündüzün uzayıp gecenin kısalması durur. O gün gündüzün uzunluğu
onbeş saat, gecenin uzunluğu da sadece dokuz saat olur. Daha sonra gündüz her
gün bir arpa eksilmeye başlar. Eylül ayının onyedinci günü, gece ile gündüz
tekrar eşitlenir, Hesab daha sonra aynı şekilde devam eder.
Bu hesaba
göre namaz saatleri şöyle olur: Güneş durduğu zaman, bu zevalin öncesidir.
Güneş en ufak şekilde eksilmeye başladığında bu Öğle namazı vaktinin
başlangıcı olur. Zevalden sonra yedi ayak[57][57] kadar
uzadığında İkindi namazının vakti girmiş, öğle namazının vakti sona ermiş olur.
Hadiste bildirildiğine göre, güneş bir Şirak (-nalın tasması boyu) kadar zeval
bulduğunda Öğle namazının vakti başlamış olur. Her şeyin gölgesi kendi boyuna
denk oluncaya kadar Öğle vaktidir. Bundan sonra Öğle vakti sona erip İkindi
namazının vakti girer. Allah Resulü de (sav) ilk gün böyle namaz kılmış, başka
bir gün de her şeyin gölgesinin kendisine müsavi olduğu gün Öğle namazı
kılmıştır. Bu da Öğle namazının bitiş sınırıdır. İkindi namazının vakti de bunu
takiben başlar.
İkindi
namazını da her şeyin gölgesinin kendi boyunun iki misli olduğu halde kılmış
ve şöyle buyurmuştur: "Bu ikisi arasında bir namaz vakti vardır".[58][58]
Namaz
vaktini öğrenmek için gölgeyi ölçmek istediğinizde, düz bir yere bir çubuk veya
bir boyluk bir şey çakın. Sonra da gölgenin başlangıç yerini ve bitiş noktasını
tesbit edin ve gölgenin bulunduğu yere bir çizgi çekin ve gölgenin o çubuktan
uzun olup olmadığına bakın. Eğer gölge kısa ise, güneş henüz zevale
başlamamıştır. Gölge dik olduğunda, günün ortası demektir ki bu saatte namaz
kılınmaz. Gölge, çubuktan daha uzunsa, güneşin zeval vaktine girdiği
anlaşılır. Bu vakitten, gölgenin eşya ile aynı uzunlukta olduğu vakte kadar
Öğle namazı vakti olur. Gölge bundan sonra bir ayak daha uzun olursa ikindi
namazının vakti girmiş olur.
Gölgenin
uzunluğunu kendi boyunuzla ölçmek istediğinizde ayağa kalkarsınız. Kendi
boyunuz, üzerinde durduğunuz ayağınız dışında yedi ayak uzunluğundadır. Gölge
dikildiğinde yüzünüzü güneşe çevirin, sonra bir kişiye gölgenizin eriştiği yeri
işaretletin. Daha sonra topuğunuzdan, o işarete kadar olan mesafeyi ölçün. Eğer
bu mesafe, yedi ayaktan kısa ise, güneş henüz gölgeden zeval bulmamış demektir.
Bu da öğle vaktinde bulunduğunuzu, ikindi vaktinin ise henüz girmediğini
gösterir.
Gölge
boyunun, sizden uzun olmaya başlaması ise ikindi vaktinin başladığı gösterir.
Ayaklarla yapılan bu ölçme, yaz ve kış mevsimlerinde farklılık gösterir.
Gölge, bazı günler uzun, bazı günler de kısa olabilir. Bunu bilmenin yolu,
Mayıs ayının onyedinci günü gece ile gündüzün eşitlenme sidir. O gün güneş,
insanın gölgesinin uzunluğu sadece üç ayak iken zeval bulmaya başlar. Yere
çaktığınız her türlü eşyanın gölgesi de böyledir. O gün zeval vakti her şeyin
gölgesi, onun yedide üçü kadar olur. Bundan sonra gölgenin boyu her otuzaltı
günde bir ayak kadar kısalmaya devam eder.
Gündüzün
uzayıp gecenin kısalması Haziran ayının onyedinci günü durduğunda, güneş
insanın gölgesinin sadece yarım ayak boyunda zeval vaktine girmekte olur. Bu,
gölge uzunluğuna göre güneşin zeval bulma ölçüsünün en kısa olanıdır. Bundan
sonra her otuzaltı günde bir ayak olmak üzere gölgenin boyu uzamaya başlar. Bu
şekilde Eylül ayının onyedinci gününe kadar devam eder. O gün gece ile gündüz
yine eşitlenir. Onyedi Eylül günü insanın gölgesi üç ayak uzunluğunda iken
güneş zevale girer.
Bundan
sonra, gölgenin boyu her ondört günde bir ayak olacak şekilde uzar ve ta ki
dokuz buçuk ayak boyunda zeval bulmaya kadar çıkar. Bu, güneşin zeval bulma
vakti bakımından yıl içinde görülen en gölge boyudur. Bundan sonra onyedi
Mayıs'a kadar gölgenin boyu her ondört günde bir ayak azalır. O gün, gece ile
gündüzün eşitlendiği gündür. Onyedi Mayıs günü, güneşin zevali, gölge boyu üç
ayak iken başlar. Bu, aynı zamanda yaz mevsiminin de başlangıç işaretidir.
Gölge boyunun yaz aylarında her yirmialtı günde bir ayak, kış ve bahar
aylarında ise her ondört günde bir ayak kadar uzayıp kısalmasına dair
söylediklerimiz, son dönem astronomi alimlerinin verdikleri bilgilere
dayanmaktadır.
Geçmiş
dönemlerin alimleri de buna benzer malumat naklet-mişlerdir. Zikre dil diğine
göre, zevalin gölge boyuna göre bilinmesi için ölçü Teşrin ayıdır.
Zikredidiğine göre güneşin zevale girdiği en kısa gölge Haziran ayında görülür
ve gölge boyu, sadece iki ayak kadar olur.
Güneşin
zevali için belirtilen en uzun gölge boyu ise, Kanun Evvel ayında olur ve
gölge boyu sekiz ayağa çıkar. Bize göre, daha önce naklettiğimiz hesaplama hem
daha titiz, hem de daha sağlıklıdır. Bazılarına göre ise güneş, Eylül ayında
beş ayak uzunluğunda iken Teşrin Evvel'de altı ayak uzunluğunda iken, Teşrin
Sani'de yedi ayak uzunluğunda iken, Kanun ayında ise sekiz ayak uzunluğunda
iken zevale girer ki bu da, günün uzunluk ve gecenin kısalığının en üst
sınırıdır. Güneşin zevale girdiği en uzun gölge boyu da budur.
Bundan sonra
gölge kısalmaya ve gün uzamaya başlar. Güneş, Kanun Sani ayında, gölge boyu
yedi ayak iken zevale girer. Şu-bat'ta altı ayak, Mart'ta beş ayak boyunda
zeval bulurki bu, gece ile gündüzün eşitlenmesidir. Nisan ayında dört ayak
boyunda iken, Mayıs ayında üç ayak boyunda iken ve Haziran ayında iki ayak boyunda
iken zevale girer. Bu da günün uzama, gecenin kısalma temayülünün son noktası
olur. O gün günün uzunluğu onbeş saat, gecenin uzunluğu ise dokuz saat olur.
Güneş, Temmuz ayında gölge boyu üç ayak iken, Ağustos ayında dört ayak iken ve
Eylül ayında beş ayak iken zevale girer. Bu, aynı zamanda gece ile gündüzün
eşitlenme dönemidir.
Süfyan-i
Sevri'nin (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Güneşin zevale girdiği en uzun
gölge boyu, dokuz ayak, en kısa gölge boyu ise bir ayaktır. Bizce bu rivayet,
yukarıda naklettiğimiz ilk hesaplamaya daha yakındır. Namaz vakitlerinin
ayaklar vasıtasıyla ölçülerek bilinmesi hakkında rivayet edilmiş hadisler de
vardır. Burada bu hususu bilenlerin şerhettikleri hadislerden bazılarına yer
vereceğiz.
Ebu Malik
Sa'd b. Tarık el-Eş'ari-el-Esved b. Zeyd kanalıyla İb-ni Mesud'dan (ra) şunu
rivayet ettik: İbni Mesud (ra) "Allah Resu-lü'yle (sav) birlikte yaz
mevsiminde öğle namazının vaktini üç ile beş ayak arası olarak, kış mevsiminde
ise beş ile altı ayak arasıyla belirlediklerini söylemiştir". [59][59]
Her
halükârda zeval vaktinin bu hesaplamayla bilinmesi farz değildir. Ama bilginin
ulaştığı seviye, kalbin kesin olarak tatmini ve gözün de tam olarak görmesi
sayesinde güneşin zevale girdiği kanaati hasıl olduğunda öğle namazım kılmak
farz olur. Yaz mevsiminde, yüzünüzü Kıble'ye çevirdikten sonra güneş eğer sol
kaşınız üzerindeyse kesinlikle öğle vakti içindesiniz demektir ve namazı
kılarsınız. Bu vakitten, her şeyin gölgesinin kendi boyuna varmasına dek Öğle
namazı kılınabilir. Çünkü bu, öğlenin sona erme, ikindinin başlama vaktidir.
Bundan sonra her şeyin gölgesinin iki misli uzamasına kadar ikindi namazı
kılınır. Bu, ikindi namazı için müstehab olan son vakittir.
Bundan sonra
güneşin sararmaya başladığı ve guruba doğru al-çaldığı vakittir ki, zaruri
ihtiyaçları giderme vaktidir. Bu vakit, namaz kılma bakımından kerahat vakti
olarak görülür. Ancak hasta ve özürlü olanlar bu vakitte namaz kılabilirler.
Allah &esulü'nden (sav) şu hadis rivayet edilmiştir: "Kim güneş
batmadan önce dahi olsun ikindinin bir rekatına yetişirse, ikindi vaktini idrak
etmiş olur. Kim de güneş doğmadan önce sabah namazının bir rekatına yetişirse
sabahı idrak etmiş olur". [60][60]
Yaz
mevsiminde Kıble'ye yönelmiş bir halde iken güneş sol kaşınız üzerine
geldiğinde, hem gözünüz hem de bilginizle anlarsınız ki zeval vakti henüz
başlamamıştır. Güneş iki gözünüzün tam ortasına geldiğinde, gözünüzle de
gördüğünüz gibi bu onun, gökyüzünün tam ortasına yerleşmesi vaktidir ve günün
kısalığından dolayı zeval vaktinin girmiş olması mümkündür. Kış mevsiminin
başlarında ise gün hala uzun olduğundan zevala girmemiş olabilir. Yaz
mevsiminin ortalarında güneş sol kaşınızını üzerine geldiğinde her halükarda
zevale ermiş olur. Kış mevsiminde ise bu durum farklılık gösterir.
Kış
mevsiminde Kıble'ye dönük olarak durduğunuzda eğer güneş sol kaşınızın üzerine
geliyorsa, günün kısalığından dolayı zevale girmiş olabilir. Kış mevsiminin
başlarında ise günlerin henüz uzun olmasından dolayı zevale girmemiş olabilir.
Yaz mevsiminin başlarında da günler yeni yeni uzadığından yine zevale girmemiş
olabilir. Kış mevsiminde güneş iki gözünüzün arasına geldiğinde kesinlikle
zevale girmiş olur. Dolayısıyla bu vakitte öğle namazı kılınır. Güneş sağ
kaşın üzerine gelinceye kadar namaz kılınabilir. Buraya geldiğinde öğle vakti
sona ermiş olur. Aynı durum yaz mevsiminde ise öğle vaktinin girişini
gösterir.
Üstteki
hesaplama, Irak ve Horasan bölgesi halkı içindir. Çünkü onlar Hacerü'l-Esved
ve Kabe'nin kapısı yönüne dönüktürler. Hicaz ve Yemen halkları içinse, bunun
tam zıddı geçerlidir. Çünkü onların Kıble'ye yönelişleri, Kabe'nin arka kısmını
ve sağ sütununu hedefler. Bu nedenle de hesaplama farklılaşır. Buradaki karşıtlık,
Kabe'nin ortasına yönelme cihetindeki farklılaşmadan ve Kabe'nin çevresinde
halkalanan ülkelerin farklı bölgelerde olmasından kaynaklanmaktadır. Bu,
geçmişte yaşamış alimlerin namaz vakitlerini belirleme için başvurdukları
yollardır. Bunlar dışındaki tedkik ve araştırmalar, sonradan çıkma
(=muhdes/bid'at) olup ancak sahipleri için bir bilgi olabilir.
Delilleri
bilmemesinden veya gökyüzünün bulutlarla kaplı olmasından dolayı namaz vaktini
tayin edemeyen kimse kalbini ve aklî güçlerini kullanarak tercih ve içtihatta
bulunur. Her halükarda kalbi mutmain olmaksızın vakti girmemiş bir namazı
kılmaz.
Böyle
durumlarda namazın vaktini tehir ederse onun için daha makbul olur. Ne var ki
meseleyle ilgili rivayet edilen bir hadiste bunun aksi söylenmektedir:
"İmanda övülecek üç şey vardır; Yaz mevsiminde oruç tutmak, kış
mevsiminde abdesti özenerek almak ve karanlık günde namaz için acele
etmek". Bir Arap atasözünde de şöyle denir: Kötü köle, karanlık günde
dövülür. Çünkü kararmış bir günde, vakit çabuk eksilir ve kişi, güneşin
yokluğundan dolayı vakte riayet edemez ve meşguliyete düşer. Oysa farz namazlar,
ancak kesin bilgiyle kılındığında makbul olur.
Vaktin biraz
geçtiği kesin olarak bilinmesinden, sonra namaz kılmak, daha doğrudur. Bunun
aksine olarak acele etme durumunda, vaktin girip girmediği hususunda kuşku
olacaktır. Allah Resu-lü'nün de (sav) oruç ayının belirlenmesi hususunda şöyle
buyurduğunu görmüyor musunuz? "Eğer hilal size kapalı gelirse, Şaban
ayını sayarak otuza tamamlayın"[61][61]Burada kafi
bilgi için ihtiyat terkedilmektedir.
Vaktin
girdiğini düşünerek namaz kılan veya bildiğini düşünerek Kıble için belli bir
yöne dönen kimse, daha sonra namazı vaktinden önce kıldığını veya Kıble'den
başka bir yöne yöneldiğini öğrenirse duruma bakar. Eğer kıldığı namazın vakti
henüz dolma-mışsa veya çok az bir süre geçmişse ihtiyat gereği namazını tekrar
eder. Eğer vakit tamamen geçmişse, o zaman hiç bir şey yapması gerekmez ve
hatasının bağışlanacağı umulur. Vaktinden önce kıldığı o namazı, hatırladığı
an kılması daha iyidir.
Bazı
alimlere göre güneşin yedi zevali vardır. Bunlardan üçü, insanlar tarafından
bilinemez.
Birinci
Zeval ki, Felek-i A'la'nm kutbundan inişidir ki bunu Allah Teala dışında hiç
kimse bilmez ve göremez.
İkinci Zeval
ki, onun Felek'in ortasından inişidir, bunu da güneşin mesuliyeti kendilerine
verilen güneş bekçileri dışında hiç kimse göremez. Bu bekçiler, hararetini
düşürmek, ışınlarını hapsedebilmek için sürekli olarak güneşin üzerine buz
atar ve onu Felek'te varolan Acele-i Mürekkebe'ye doğru sürerler.
Üçüncü Zeval
ki, sadece yeryüzü melekleri tarafından bilinir.
Dördüncü
Zeval ki, üç dakika üzerinde olur. Bu süre, Şaire'nin dörtte biridir. Şaire ise
bir saatin oniki parçasından biridir. Bu zeval ise, astronomi ilmiyle uğraşan
filozoflar ve alimler tarafından bilinir. Bunlar, Felek'in alanım ve kat kat
Eflak'ın terkibiyle güneşin yaz-kış seyrini bilen insanlardır. Onlar bu
mesafeleri takvim üzere yükselen Mürtecilat-i Tali'a vasıtasıyla hesap ederler.
Beşinci
Zeval ise yarım Şaire'dir ki altı dakika uzunluğundadır. Bunun hesabını da
Usturlab kullanan hesab ve takvim ehli bilirler.
Güneşin bir
Şaire uzunluğunda zevali ise Altıncı ZevaTdir. Bu süre, bir saatin onikide biri
kadardır. Bu zevali de ilim ehli müezzinler ve vakitlere riayet eden titiz
kimseler bilebilirler.
Güneş üç
Şaire mikdarmca zeval bulduğunda ki bu çeyrek saattir, Yedinci Zeval hasıl
olmuş olur. Bunu da alim, cahil bütün insanlar bilebilir. İşte bu vakitte
bütün insanlar için en uygun namaz vaktidir. Çünkü bu vakit, zeval vaktinin tam
ortası ve en uzun sürenidir. Allah Teala'nm ruhsatıyla da geniş tutulmuştur.
Bütün
bunlar, gökyüzünün uzaklığı, çok düzgün bir yapıya sahip olması, sürekli
yanarak yükselen bir hava içinde olmasına rağmen çok sağlam yapılmış olması ve
şaşmaz bir küresel biçime sahip olmasından dolayıdır.
Rivayet
edilir ki, Allah Resulü (sav) Cebrail'e (a.s.) şunu sormuştu: Güneş zeval
buldu mu? O da şu cevabı vermişti: Hayır-Evet! Bunun üzerine Allah Resulü
(sav): Nasıl olur? diye sordu. Cebrail de (a.s.) şöyle dedi: Evet, zeval buldu,
hem de Hayır-Evet demem arasında. Çünkü güneş Felek'te ellibin fersah kateder.
Allah Resulü (sav) bu soruyu O'na, Allah Teala'nm kendisine öğretme gayesi
dahilinde sormuştu".
Bazı
filozoflar dediler ki: Gökyüzü, tıpkı değirmen taşı gibi döner. Felekler de
kutub ekseni üzerinde dönerler. Ancak, uzaklık, yükseklik ve tam küresel
oluşlarından dolayı görülemezler. Selef alimlerinden bazıları da bunu
zikretmişlerdir. Hakikaten Allah Teala, en güzel Yaratan'dır.
Ariflerden
bir zat, Allah Teala'nm kudretini ve yaratışmdaki sırrı gösteren daha latif ve
daha ilginç bir husus nakleder. Anlattığına göre gece ve gündüz tam yirmidört
saattir. Her bir saat on iki dakikadır. Her bir dakika ise on iki Şairedir. Her
bir Şaire ise yirmidört Nefestir. Bu nefesler vücudun hazinesinden çıkarak
şairele-ri teşkil ederler. Şaireler gelişerek dakikaları ortaya çıkarırlar. Onlar
da saatleri oluştururlar. Saatler hareket ettikçe Eflaki çevirip dönderirler.
Eflak da dönerek gece ile gündüzü birbiri ardınca getirirler. Gece ile
gündüzün ardarda yayılmasıyla sema ufuklarda döndürülür.
Hesab ve
takvimler de işte bu hareketlere dayanır. Can gidince, nefesler kesilecek ve
felekler dağılacaktır. İşte o zaman yıldızlar saçılacak ve sema parçalanacak,
yeryüzü harap olacak ve Darul-Ka-rar olan ahiret yurdu ortaya çıkacaktır.
Yaratıcıların en latifi olan Allah'ı teşbih ederiz. O, kudret sahiplerinin en
güçlüsüdür. O, Kita-bı'nda bu hadiseyi anlatarak şöyle buyurur: "Güneş
durulduğu vakit, yıldızlar bulanıp karardığı vakit". (Tekvir/1-2) Başka
bir ayet-i kerimede ise şöyle buyurmaktadır: "O gün gök, bir çalkalanış
çalka-lanacak!" (Tur/9) Buradaki "Çalkalanma" dönme,
anlamındadır.
Hikmet ve
letafet sahibi olan Allah ne kadar da yücedir ki, bu kadar ağır ve yoğun
varlıklar olan gökyüzünü çok latif bir varlık olan nefeslere bağlamıştır. Felek-i
Kesifi, Feza-i Latif örtüsü ile perdelemiş tir. Felek-i Azim, semayı
perdelemez. Bu Felek'i Feza-i Rakik perdeler. Çünkü Allah Teala bizlere semayı
göstermek, Felek'i ise gizlemek istemiştir. Bizler, ancak O'nun bize
gösterdiklerini görebiliriz.
Kul; bunun
için bir sebeb ve muharrik olmasına rağmen bunu farketmez. Halbuki, bütün
hayatı, nefesleri üzerine kuruludur. Onun nefesleri saatleri, saatleri Ömrü,
ömrü eceli, eceli ise ahireti-dir. O ise, dünyası ile gaflete dalmış,
arzularıyla oynaşma içindedir. Eğer semaya bakarsanız, nefesleri inşa ettiğini,
nefeslere bakarsanız onların felekleri döndürdüklerini görürsünüz. Fevk-i
Fevk'e (=üstün üstü) bakarsanız, O'ndan başkasını göremezsiniz. O'ndan başka
ilah yoktur, Arş-ı Azim'in sahibidir:
"(Bu)
her şeyi sağlam yapan Allah'ın sanatıdır". (Neml/88), "Rabbim
muhakkak ki dilediğine lütfedicidir". (Yusuf/100), "Biz onlara hem
ufuklarda, hem nefislerinde ayetlerimizi öyle göstereceğiz ki".
(Fussilet/53), "Yeryüzünde kat'i iman sahipleri için deliller vardır.
Nefislerinizde de öyle. Hala görmez misiniz?". (Zariyat/20-21),
"Andolsun gördüklerinize ve görmediklerinize". (Hakka/38-39),
"Alah'a saygısı olan öğüt alacaktır. Pek bedbaht olan da ondan kaçınacaktır".
(A'la/10-11)
Akşam
namazının vaktine gelince, bu namaz için en hayırlı olan vakit; güneşin en
yüksek kenarının düşme anıdır. Bu, güneşin insan gözü tarafından görülmez hale
gelme halidir. Ömer'den (ra) rivayet ettiğimiz bir haberde "Onun bir gün
akşam namazını yıldızlar doğuncaya kadar tehir ettiği, bunun üzerine bir köle
azat ettiği" bildirilmektedir.
Aynı anlamda
Ibni Ömer'den de (ra) bir haber nakledilmiştir. Buna göre de "Ömer ve Oğlu
(ra) bir akşam akşam namazını iki yıldız doğuncaya kadar tehir etmişlerdi.
Bunun üzerine iki köle azat ettiler".
Yatsı
namazını kılmak için en uygun olan vakit ise; Batı yönündeki beyazlığın
kaybolarak yerini koyu karanlığa bırakması anıdır ki bundan sonrasına kadar
İkinci Şafak olarak bilinir. Yatsı namazım eğer uyunmayacaksa gecenin son
dörtte birine tehir etmek daha faziletlidir. Yatsı namazının öncesinde uyumak
ise mekruhtur. Yatsı namazını ayın üçüncü günü, ayın bir mikdar kaybolması sırasında
kılmak güzel bir sünnettir. Bu da gecenin yedide birbuçu-ğundan sonraki
vakittir. Ancak Allah Resulü'nden (sav), son yatsıyı, ayın üçüncü günü ayın
kaybolmasından sonra kıldığı da rivayet edilmiştir. [62][62]
Sabah
namazını kılmak için en uygun vakit, İkinci Fecr'in doğuş vaktidir. Bu namaz
Allah Teala'nın Kur'an'da hususi olarak devamım emrettiği Orta Namaz (=Salât-ı
Vustâ)'dır.
Sabah
namazının Orta Namaz olarak tahsisi, üç sebepten kaynaklanmaktadır :
1. Sabah
Namazı, her şeyden önce gece ile gündüzün ortasında kılman bir namazdır.
2. İkinci
olarak o, gece kılman iki namazla (=akşam ve yatsı) gündüz kılman iki namaz
(=öğle ve ikindi) arasında kalan bir namazdır.
2. Üçüncü
olarak ise, kıraati sesli olan namazlarla, kıraati sessiz olan namazlar
arasında bir orta namazdır. Yine o, en kısa namaz olup ne üç ne de dört
rekattır. Bu Özellikler, sadece sabah namazına mahsus olduğu için Orta Namaz
olarak belirgenleşen de odur.
Allah Teala
da Fecr vaktine dikkat çekmekte ve şöyle buyurmaktadır: "Bir de sabah
namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir". (İsra/17) Bu ayetin
tefsirinde şöyle denilir: Gece ve gündüz melekleri ona şahitlik ederler. Bu
ayet de, sabah namazının hususiyetini hatırlatmakta ve ve ona devam edilmesini
tekid etmektedir. Ne var ki Allah Resulü'nün (sav) "Beni Orta Namaz'dan
(İkindi namazı) alıkoydular" [63][63] hadisi sahih
kabul edilirse bu söylediklerimiz boşa çıkmakta ve Allah Resulü'nün (sav)
hadisi sabit olmaktadır. Biz de hadis-i şerifin gereğini söyleriz.
Kanaatimizce bu ha-dis-i şerif sabittir ve olabilecek en kesin ve şaibesiz
kanallardan rivayet edilmiştir.
Konuyla
ilgili bir başka rivayette şöyle denir: "Allah Resulü'ne (sav) Salat-ı
Vusta soruldu. O da şöyle buyurdu: O, kardeşim Süleyman'ın meşgul bırakıldığı
ve bu yüzden perdeyle gizlenen namazdır".[64][64]
Sabah
namazında sünnet olan kıraat, yüzden az ayetli surelerden bir sure okumak veya
Mufassal surelerin uzunlarından birini okumaktır. Çünkü sabah namazı rekat
sayısı bakımından kısa bir namazdır. Böyle uzun sureler okuyarak bunu telafi
etmek mümkündür.
Sabah
namazını, müslümanların toplanabilmesi ve sayıca çoğalmalarının temini için
vaktin ortasında kılmak yerinde olsa da, en güzeli yıldızların kaybolmasından
önce kılmaktır. Gökyüzünde, güneşin kızıllığının altındaki beyazlığın
yayılmasından sonra kılmamak gerekir. Camiye gelenlerin sayıları artacak olsa
da bu vakitte kılmamak gerekir. Çünkü bu vakit, güneş ışıkların çıkmaya
başladığı vakittir. Onu, sabahın alacakaranlığında az bir cemaatle kılmak daha
faziletlidir.
Hakkında
hadisler mevcut olan yatsı namazı dışında bütün namazları, ilk vakitlerinde
kılmak en faziletli olandır. Allah Resulü de (sav) namazların ilk vaktinin
sonuna olan üstünlüğünü, ahire-tin dünyaya olan üstünlüğüne benzetmiştir. [65][65]
Bir hadiste
ise şöyle buyrulmaktadır: "Namazı vaktin sonunda kılan kul bilsin ki,
vaktin başından kaçırdığı süre, onun için dünyadan ve içerdiği her şeyden daha
hayırlıdır" [66][66]
Meşhur bir
hadis-i şerifle ise Allah Resulü'ne (sav) Hangi amellerin daha faziletli
olduğunun sorulduğu O'nun da "Vaktinde kılınan namaz"[67][67]
buyurduğu bildirilmektedir. Başka bir hadiste ise Allah Resulü (sav) şöyle
buyurmaktadır: "Namazın ilk vakti Allah'ın rızası, son vakti ise Allah'ın
afndır".[68][68]
Denildi ki:
Allah Teala'mn rızası ihsan sahipleri için, affı ise kı-saltanlar içindir. Her
namazı vaktin başında eda etmek, dinde azimet gereği ve namazlarında daim olan
takva sahiplerinin yoludur. İkinci vakit ise dinde ruhsat gereği ve gafil
kullar için Allah katından bir rahmet ve genişliktir. [69][69]
Bu fasılda,
gece ve gündüz kılman namazların faziletlerini anlatacağız. Ebu Seleme (ra) ve
Ebu Hüreyre'den (ra) şöyle bir hadis rivayet etdilmiştir: Allah Resulü (sav)
buyurdu ki: "Evinden çıktığın zaman iki rekat namaz kıl. Bu seni kötüye
çıkmaktan engeller. Evine girdiğin zaman da iki rekat namaz kıl, bu da seni
kötülüğe girmekten meneder".
Said b. Said
et-Tavü'den Enes b. Malik'in (ra) Allah Resu-lü'nden (sav) şunu işittiği
rivayet edilmiştir: Allah Resulü (sav) sabah namazı hakkında şöyle buyurdu:
"Kim abdest alır, sonra namaz kılacağı mescide yönelirse, attığı her adım
bir hasene ve bir kötülüğü gidericidir. Hasenat, on misliyledir. Sonra namazını
kılıp güneşin doğuşunda oradan ayrıldığında, bedenindeki kıl sayısınca
kendisine hasene yazılır ve hüsnü kabul görmüş bir hac (sevabı) ile geri döner.
Eğer rüku etmek için orada kalırsa, Allah Teala onun her celsesi için bin kere
bin kadar hasene yazar. Gecenin geç vaktinde namaz kılan da böyledir. O da
makbul bir hac ve umre sevabıyla döner".
Ata b. Ebi
Yesar (ra) ve Ebu Hüreyre'den (ra) şu hadis naklet-dilnıiştir: Allah Resulü
(sav) buyurdu ki: Kim güneşin zevalinden sonra dört rekat namaz kılar, bunların
secde, rüku ve kıraatini güzel yaparsa onunla birlikte yetmiş bin melek de
namaz kılar ve geceye kadar onun için istiğfarda bulunurlar".
Allah Resulü
(sav) zevalden sonraki dört rekatlık namazı asla terketmez ve mümkün olduğunca
uzun tutarak şöyle buyururdu: "Gök kapıları bu saatte açılır. Bu saatte
benim için de bir amelin oraya çıkartılmasını isterim". Denildi ki: Ey
Allah Resulü, bunlar arasında selam verilir mi? "Hayır" dedi. Allah
Resulü'nden (sav) rivayet edilen başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurduğu
rivayet edilmektedir: "Allah Teala ikindi namazından önce dört rekat kılan
kula merhamet etsin!"
Pazar Günü
Namazı: Said b. Cübeyr (ra) ve Ebu Hüreyre'den (ra) şu hadis rivayet
edilmiştir: Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Pazar günü dört rekat namaz
kılan ve namazında Fatiha ile Baka-ra'mn son iki ayetini okursa kendisine bütün
hıristiyan erkek ve kadınlar sayısınca hasene yazılır ve bir peygamber sevabı
verilir. Ayrıca ona, bir hac ve bir umre sevabı yazılır. Her bir rekatı için de
bin namaz sevabı yazılır. Allah Teala ona her bir harfi için Ezfer miskinden
bir şehir verir".
Allah
Resulü'nden (sav) bir de şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: Buyurdu ki:
"Allah Teala'yı pazar günü namazı çoğaltarak birleyin. Allah Teala,
muhakkak ki Vahid ve Ehad'dır, ortağı da yoktur. Kim pazar günü, öğle namazının
farz ve sünnetlerinden sonra dört rekat namaz kılar, ilk rekatta, Fatiha
süresiyle Secde suresini, ikinci rekatta Fatiha ve Mülk surelerini okur, sonra
teşehhüd okur, ardından kalkıp iki rekat daha kılar, bunlarda da Fatiha ve
Cuma surelerini okur ve namazı bitirdikten sonra Allah Teala'dan ihtiyaçlarını
isterse, Allah Teala onun ihtiyaçlarını giderir ve hıristiyanla-rm üzerinde
bulundukları yanlışlıklardan uzak tutar".
Pazartesi
Günü Namazı: Ebu'z-Zübeyr (ra) ve Cabir (ra) kanalıyla şu hadis rivayet
edilmiştir: "Allah Resulü (sav) buyurdu ki: Kim pazartesi günü, gün
yükseldiğinde iki rekat namaz kılar, her rekatta da birer kere Fatiha,
Ayete'l-Kürsi, İhlas, Felak ve Nas surelerini okursa, selam verdiğinde Allah
Teala ona, on kez mağfiret eder. Eğer on kez Allah Resulü'ne (sav) salatü selam
ederse, Allah Teala çok da olsa bütün günahlarını bağışlar".
Enes b.
Malik'den ise (ra) şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: Allah Resulü (sav)
buyurdu ki: "Kim pazartesi günü on iki rekat namaz kılar, her rekatta
birer kez Fatiha ve Ayete'l-Kürsi okursa, namazını bitirdikten sonra on iki
kez İhlas suresini ve on iki kez de istiğfarda bulunursa Kıyamet günü
"Falan oğlu falan nerede, ayağa kalksın ve Allah Teala'dan sevabını
alsın!" diye çağrılır. İlk ödül olarak kendisine bin elbise verilir ve taç
giydirilerek şöyle denilir:
Cennete gir.
Orada kendisini her biri bir hediye taşıyan yüz bin melek karşılar. Onlar
kendisine gelirler ve parıldayan nurdan bin köşkü dolaşır".
Salı Günü
Namazı: er-Rekkaşi, Enes b. Malik'den (ra) şunu rivayet eder: Allah Resulü
(sav) buyurdu ki: "Kim salı günü, günün ortasında on rekat namazı kılar,
her rekatta birer kez Fatiha ile Ayete'l-Kürsi, üç kez de İhlas suresini
okursa, yetmiş güne kadar kendisine günah yazılmaz. Yetmiş güne kadar ölürse,
şehit olarak ölür ve yetmiş yıllık günahı bağışlanır".
Çarşamba
Günü Namazı: Ebu îdris el-Havlani, Muaz b. Ce-bel'den (ra) şunu rivayet etti:
Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Kim çarşamba günü, günün yükselmesi
esnasında on iki rekat namaz kılar, her rekatta Fatiha, İhlas, Nas ve Felak
surelerini üçer kez okursa Arş'dan bir melek ona şöyle seslenir: Ey Allah'ın
kulu! Bu ibadete devam et, geçmiş günahların da bağışlandı. Allah da ondan
kabir azabını, sıkıntı ve karanlığını savar, Kıyamet gününün zorluklarını
ondan uzaklaştırır. O gün yaptığı ibadet için bir peygamber sevabı
verilir".
Perşembe
Günü Namazı: Ikrime kanalıyla İbni Abbas'dan (ra) şunu naklettik: Allah Resulü
(sav) buyurdu ki: Kim perşembe günü öğle ile ikindi arasında iki rekat namaz
kılır, ilk rekatta bir kez Fatiha'yı yüz kez Ayete'l-KürsVyi, ikinci rekatta
ise bir kez Fa-tiha'yı yüz kez de îhlas suresini okur ve Allah Resulü'ne yüz
defa salat-ü selamda bulunursa, Allah Teala ona, Receb, Şaban ve Ramazan
aylarını oruçla geçirenin sevabını verir. Ona bir hac sevabı da verilir ve
Allah'a inanan ve tevekkül edenlerin sayısınca sevab yazılır".
Cuma Günü
Namazı: Ali b. Hüseyin b. Ali'den (ra) şu hadis rivayet edilmiştir: Allah
Resulü'nün (sav) şöyle dediğini duydum: Cuma gününün tamamı namazdır. Hiç bir
mümin kul yoktur ki, Cuma günü güneş iki mızrak boyu yükseldikten sonra kalkar,
güzelce abdest alır, inanarak ve Allah'ın rızasını umarak iki rekatlik kuşluk
namazını kılarsa Allah Teala ona yüz hasene yazmasın, yüz günahını da silmesin.
Kim dört rekat namaz kılarsa, Allah Teala onu cennette dörtyüz derece
yükseltir. Kim sekiz rekat kılarsa Allah Teala onu da sekizyüz derece
yükseltir ve bütün günahlarım bağışlar. Kim on iki rekat namaz kılarsa, Allah
da ona bin ikiyüz hasene yazar ve bin ikiyüz günahını da siler ve cennette onu
bin ikiyüz derece yükseltir".
Ebu Salih de
Ebu Hüreyre'den (ra) şunu rivayet etmiştir: Allah Resulü (sav) buyurdu ki:
"Kim cuma günü sabah namazını cemaat içinde kılar, sonra mescidde kalır ve
güneş doğuncaya kadar Allah Teala'yı zikrederse, onun için Firdevs-i A'la
cennetinde yetmiş derece olur. Oradaki iki derecenin arasını iyi cins at
yetmiş yılda alır. Kim de cuma namazım cemaatle birlikte kılarsa Firdevs-i A'la
cennetinde elli derecesi olur ve bir derecesini cins at elli yılda alır. Kim
de o gün ikindi namazını cemaatle kılarsa o da, her biri İsmail'in
evlatlarından ve ev sahibi olan sekiz kişiyi azat etmiş gibi sevap alır. Kim de
akşam namazını cemaatle kılarsa, sanki kabul olmuş bir hac ve kabul görmüş bir
umre ibadetini ifa etmiş gibi olur".
Nafi' de
İbni Ömer'den (ra) şunu rivayet etmiştir: Allah Resulü (sav) buyurdu ki:
"Kim cuma günü camiye girer, Cuma namazından önce dört rekat namaz kılar,
her rekatta bir kez Fatiha, elli kez İhlas suresi okursa, cennetteki makamını
görmeden (veya makamı kendisine gösterilmeksizin) ölmez".
Cumartesi
Günü Namazı: Said, Ebu Hüreyre'den (ra) şunu rivayet etti: Allah Resulü (sav)
buyurdu ki: "Kim cumartesi günü dört rekat namaz kılar, her rekatta bir
kez Fatiha ve üç kez Kafi-run suresini okur, namazım bitirdikten sonra da
Ayete'l-KürsVyi okursa Allah Teala okuduğu surelerin harfleri sayısınca hac ve
umre sevabı yazar, her harfi için bir yıllık gündüz oruç, gece ibadet sevabı
kadar derecesini yükseltir, ona her harfi için bir şehit sevabı bahşeder ve
Kıyamet günü peygamberler ve şehitlerle birlikte Ar-şı'nm gölgesi altında
oturmasını sağlar".
Cemaat
Namazının Fazileti: Ebu Kamil, Ebu Hüreyre'den (ra) şu hadisi rivayet etmiştir:
Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Kim kırk gün boyunca cemaat namazı kılar
ve imamın ilk tekbirini ka-çırmazsaAllah Teala ona iki beraat yazar; ilki
cehennem ateşinden beraat, ikincisi nifaktan beraat". [70][70]
Bundan sonra
gece namazlarını ve iki yatsı arasındaki namazı anlatacağız: Pazar Gecesi
Namazı: Muhtar b. Pülfül, Enes b. Malik'den (ra) şunu rivayet etmiştir: Allah
Resulü'nün (sav) şöyle buyurduğunu duydum: "Kim pazar gecesi yirmi rekat
namaz kılar, her rekatta bir kez Fatiha, ellibir kez İhlas, bir kez de Felah
ve Nas surelerini okur, sonra yüz kez Allah Teala'ya istiğfarda bulunur,
kendisi ve ana-babası için yüz kez istiğfar eder, Allah Resulü'ne de salat-ü selam
eder, çevresindeki ve kendindeki bütün güç ve kudret vasıtalarından arınarak
yalnız Allah'ın güç ve kudretine sığınır ve 'Şeha-det ederim ki Allah'tan başka
ilah yoktur, şehadet ederim ki Adem Allah'ın seçtiği ve fıtratı, İbrahim halili
ve dostu, Musa konuştuğu, İsa ruhu ve Muhammed de (sav) O'nun habibidir derse'
onun için Allah Teala'ya çocuk isnad edenler ve etmeyenlerin sayısınca sevap
yazılır. Allah Teala onu Kıyamet günü emniyette olanlarla beraber diriltir ve
Kıyamet günü onu peygamberlerle birlikte cennete koymak Allah Teala'nın
üzerine aldığı bir sözdür".
Pazartesi
Gecesi Namazı: el-A'meş kanalıyla Enes b. Malik'den (ra) şöyle bir hadis
rivayet edilmiştir: Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Kim pazartesi gecesi
dört rekat namaz kılar, birinci rekatta Fatiha ve Ihlas surelerini on bir kez,
ikinci rekatta Fatiha ve İhlas surelerini yirmibir kez, üçüncü rekatta Fatiha
ve Ihlas surelerini otuzbir kez, dördüncü rekatta Fatiha ve Ihlas surelerini
kırk-bir kez okur. Sonra teşehhüd okuyup selam vermesinin ardından yetmişbeş
kez İhlas okuyup Allah Teala'ya kendisi ve ana-babası için yetmişbeş kez
istiğfarda bulunur, Allah Resulü'ne yetmişbeş kez salatü selam getirir sonra
Allah Teala'dan ihtiyacını niyaz ederse, Allah Teala'nın onu vermesi Zatı
üzerine bir haktır ve bu namaz Hacet Namazı (=Salât-ı Hacet) olarak
bilinir".
Kasım b.
Abdurrahman Ebu Ümanıe'den (ra) şunu nakletmiş-tir: Allah Resulü (sav) buyurdu
ki: "Kim pazartesi akşamı iki rekat namaz kılar, her rekatta Fatiha, Felak
ve Nas surelerini onbeşer kez okur, selam verdikten sonra da Ayete'l-Kürsi'yi
onbeş kez okur ve Allah Teala'ya onbeş kez istiğfarda bulunursa, eğer cehennem
ehlindense Allah Teala onun adını cennet ashabı arasına kor, gizli ve açık
bütün günahları bağışlanır, okuduğu her ayet için bir hac ve umre sevabı
yazılır. Bu pazartesiden diğerine kadar geçen süre içinde ölürse şehit olarak
ölür".
Salı Gecesi
Namazı: Rivayete göre Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Kim salı
gecesi on iki rekat namaz kılar, her rekatta bir kez Fatiha, onbeş kez Nasr
suresini okursa Allah Teala onun için cennette genişliği ve uzunluğu dünyadan
yedi kez daha büyük olan bir ev bina eder".
Çarşamba
Gecesi Namazı: Rivayete göre Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: Kim çarşamba
gecesi iki rekat namaz kılar, ilk rekatta bir kez Fatiha, on kez Felak, ikinci
rekatta da bir kez Fatiha, on kez Nas surelerini okursa her sema katından
yetmiş bin melek iner ve Kıyamete dek ona sevap yazarlar".
Perşembe
Gecesi Namazı: Ebu Salih, Ebu Hüreyre'den şunu rivayet etti: Allah Resulü (sav)
buyurdu ki: "Kim perşembe gecesi akşam ile yatsı namazları arasında iki
rekat namaz kılar, her iki rekatta da beş kez Fatiha, Ayete'l-Kürsi, İhlas,
Felak ve Nas surelerini okur. namazını bitirdiğinde Allah Teala'ya onbeş kez
istiğfarda bulunur, bunların sevabını ana-babasma sayarsa, eğer onlara karşı
kabalık etmişse o ikisinin haklarını eda etmiş olur ve Allah Teala da kendisine
sıddıklara ve şehitlere verdiklerini verir".
Cuma Gecesi
Namazı: Ebu Ca'fer Muhammed b. Ali, Ca-bir'den (ra) şunu rivayet etmiştir:
Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Kim cuma gecesi akşam ile yatsı namazı
arasında on iki rekat namaz kılar, her rekatta bir kez Fatiha ve on bir kez
İhlas surelerini okursa, on iki yılı gündüz oruç, gece ibadet üzere ibadet
etmiş gibi olur".
Kesir b.
Süleym, Enes b. Malik'ten (ra) şöyle bir hadis naklet-miştir: Allah Resulü
(sav) buyurdu ki: "Kim cuma gecesi yatsı namazını cemaatla kılar, sonra
iki rekat sünneti, ardından da on rekat nafile namazını kılar, bunun her
rekatında da birer kez Fatiha, Ihlas, Nas ve Felak surelerini okur, sonra üç
rekathk vitri kılar ve Kıble'ye dönük olarak sağ yanı üzerine yatarsa, Kadir
gecesini ibadetle ihya etmiş gibi olur".
Allah Resulü
(sav) buyurdu ki: "Leyle-i Garra'da ve Yevm-i Ez-her'de bana salatı
arttırm" Leyle-i Ğarra, cuma gecesi, Yevm-i Ez-her ise cuma günü,
anlamındadır.
Cumartesi
Gecesi Namazının Fazileti: Kesir b. Şenzir, Enes b. Malik'den (ra) şunu rivayet
etmiştir: Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Kim cumartesi gecesi, akşam ile
yatsı namazları arasında on iki rekat namaz kılarsa Allah Teala onun için
cennette bir köşk bina eder, bütün mümin erkek ve kadınlara sadaka vermiş gibi
olur ve yahudüikten tamamen beri olur. Onu bağışlamak da Allah Teala üzerine
bir haktır".
Akşam ile
Yatsı Arasındaki Namazın Fazileti: Bu bölümde, zikredilen namazın faziletini ve
bu vaktin hususiyetlerini nakledeceğiz. Süleyman et-Temimi'den (ra) rivayet
edildi ki: Ona bir adam şöyle bir hadise anlatmıştı: Allah Resulü'nün (sav)
azatlısı Ubeyd'e (ra), Allah Resulü'nün (sav) farz olanlar dışında başka
namazları da emredip etmediği sorulmuştu. Dedi ki: Akşam ile yatsı arasındaki
namazı.
Ebu Sahr,
Muhammed b. el-Münkedir'in Allah Resulü'nden (sav) şu hadisi naklettiğini
duymuştur: O buyurdu ki: Kim akşam ile yatsı arasındaki namazı kılarsa bilsin
ki o namaz Allah Teala'ya sürekli yönelip tevbe edenlerin namazıdır".
Abdurrahman
b. el-Esved de babasından şunu nakletmiştir: "Ne zaman bu vakitte İbni
Mesud'un yanma gittiysem, namaz kıldığını gördüm. Bunu kendisine bildirdiğimde
şöyle dedi: Evet, bu gaflet saatidir. Yani akşam ile yatsı vakitlerinin
arasıdır". Allah Resulü'nün (sav) azatlısına, O'nun akşam ile yatsı
arasında evine girdiği zaman ne yaptığı sorulmuştu. O da namaz kıldığını
söylemişti.
Enes b.
Malik de (ra) akşam ile yatsı arasındaki namazı kılar ve bu vaktin
"Nâşi'etü'1-leyl" (Müzzemmil/6) olduğunu söylerdi. Fu-zayl b. 'lyaz
İbban b. Ebi Ayaş'dan şunu nakletmiştir: Enes b. Ma-lik'in (ra) hanımına bu
hususu sorduğumda şöyle dedi: Ben yatsıdan önce yatardım, o beni bundan
menetti ve şöyle dedi: "Onlar (geceleyin) yataklarından
kalkarlar..." (Secde/16) ayeti bu vakit için inmiştir.
Ahmed b.
Ebi'l-Havari de şöyle bir nakilde bulunmuştur: Ebu Süleyman ed-Darani'ye dedim
ki: Gündüz oruç tutuyor, akşam ile yatsı arasında akşam yemeği yiyorum, sence
bu mu daha iyidir yoksa, gündüz oruç tutup akşam ile yatsı arasını ihya etmem
mi? Dedi ki: Eğer bu ikisini birleştirebilirsen daha hayırlı olur. Ben de,
"Ya gücüm yetmezse" dedim. Bunun üzerine şöyle dedi: O zaman gündüz
orucunu bırak, akşam ile yatsı arasında namaz kıl!
Hişam b.
Urve (ra) babası vasıtasıyla Aişe'den (ra) şunu rivayet etmiştir: Allah Resulü
(sav) buyurdu ki: "Allah katında namazların en faziletlisi, akşam
namazıdır. Çünkü onu yolcu için de mukim için de kısaltmamıştır. Gece namazını
onunla açmış, gündüz namazlarını da onunla kapatmıştır. Kim akşam namazını
kılar, onun ardından iki rekat namaz daha kılarsa Allah Teala ona cennette iki
köşk inşa eder, altından mı yoksa gümüşten mi bilmiyorum. Kim ondan sonra dört
rekat namaz kılarsa Allah onun yirmi yıllık günahım bağışlar".
Ebu Seleme
(ra) Ebu Hüreyre'den (ra) şöyle bir rivayette bulunmuştur: Allah Resulü (sav)
buyurdu ki: "Kul için akşam namazından sonra kılman altı rekat namaz, bir
yıllık ibadete veya Kadir gecesini ibadetle ihya etmeye denktir".
Said b.
Cübeyr (ra), Sevban'dan (ra) şunu nakletti: Allah Resulü (sav) buyurdu ki:
"Kim akşam ile yatsı arasında, bir cemaat bulunan bir mescidde itikaf
eder ve kimseyle konuşmaksızm namaz kılıp Kur'an okursa Allah Teala'nın
cennette onun için iki köşk inşa etmesi haktır ki, her köşkün mesafesi yüz
yıldır. Onun için bu iki köşk arasına öyle ağaçlar dikilir ki, bütün dünya
halkı onları gezmeye kalksa yine de onlara geniş gelir".
Muhammed b.
el-Haccac ise Abdülkerim b. el-Hars'ı Allah Resulü'nün şu hadisini anlatırken
işittiğini söylemiştir: Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Kim akşam ile
yatsı arasında on rekat namaz kılarsa cennette onun için bir köşk bina edilir.
Ömer (ra) dedi ki: Ya kusurlarımız çoğaldığında ey Allah Resulü? O, buyurdu ki:
Allah, muhakkak çok büyüktür, büyük lütuf sahibidir. Ya da "Çok iyilik
yapıcıdır" buyurdu.
Ebu Aişe
es-Sa'di ve Ebu Hafs el-Avefı Enes b. Malik'den (ra) şunu naklettiler: Allah
Resulü (sav) buyurdu ki: "Kim akşam namazını cemaatla kılar, sonra onun
ardından iki rekat daha kılar ve bu arada kimseyle dünyevi bir konuda konuşmaz,
ilk rekatta Fatiha ile Bakara'mn ilk on ayetini, ortadaki iki ayetini
(Bakara/163-164) ve onbeş kez îhlas suresini okur, sonra rüku ve secde etmesinin
ardından ikinci rekatta Fatiha, Ayete'l-Kürsi, onu takip eden iki ayet,
Bakara'nın son üç ayeti ve onbeş kez îhlas suresini okursa onun için Adn
cennetinde tamamı inci ve yakuttan bin şehir bina edilir, her şehirde bin ev,
her evde bin bölüm, her bölümde bin sofa, her sofada bin oda, her odada çeşitli
mücevherlerden yapılmış bin yatak, her yatakta astarları atlastan, yüzleri
parlak bir nurdan bin yaygı, yatağın bir tarafında bin refika, diğer tarafında
da bin refika, yatağın üzerinde de neyle anlatılsa güzellik ve mükemmelliğini
daha da arttıran huri gözlü bir hanım vardır. O hanımı, ya-kınlaştırılmış bir
melek ve gönderilmiş bir peygamber dahi görse, onun güzelliğine kanar, kabası
yatağın iki tarafını doldurur. O hanımlardan her biri üzerinde biri diğerini
gizlemeyen bin elbise vardır. Dizi ipi yakutun altından, kırmızı şarap billur
kadehten nasıl görünürse, onun teni de bu bin elbisenin altından öyle
görülür.Her hanımın bin erkek hizmetçisi, bin hizmetçi cariyesi ve köşklerinin
bin bekçisi olur. Bunlar, sadece ona mahsus olan hizmetçilerdir. Eşinin de aynı
şekilde hizmetçileri vardır. Odalardan her birinde, bir Tesnim pınarı, bir
Kevser pınarı, bir Kafur pınarı, bir Zencefil pınarı, bir Selsebil pınarı, bir
Tuba ağacı dalı, bir Sidretü'l-Münte-ha dalı vardır. Yine her odada bin sofra
vardır ki bunlardan her birinin genişliği iki dünya genişliğincedir. Her
sofrada inci ve mücevherle süslü bin altın sini, her sinide, tadı, rengi ve
kokusu farklı bin çeşit yemek vardır. Allah Teala veli kuluna öyle bir kuvvet
verir ki, bütün bu yemekleri ve bunlar kadar içeceği yiyip içer ve dünya
günlerinden bir günün bir kısmı kadar sürede bütün eşlerini mutlu eder. Her
şeyin üstünde güç ve cömertlik sahibi olan Allah'ı teşbih ederiz ki O her şeye
kadir ve alemlerin Rabbı'dır".
Said b.
Said, Kurz b. Vebere'den şunu nakleder: Vebere, abdal zümre sindendi. O dedi
ki: Bir gün Hızır'a (as) şöyle dedim: Bana, gece yapabileceğim bir şey öğret.
Bana dedi ki: Akşam namazını kıldığında yatsı namazını kılmcaya kadar kimseyle
konuşmaksı-zm, kılacağın namaza devam ederek her iki rekatta selam ver. Her
rekatta da Fatiha'yı bir kez, İhlas'ı yedi kez oku. Namazım bitirdiğinde evine
dön ve kimseyle konuşmaksızm iki rekat daha kıl. Bunların her birinde de bir
kez Fatiha, yedi kez îhlas suresi oku. Selam verdikten sonra secdeye kapan ve
yedi kez Allah Teala'ya istiğfarda bulun, Allah Resulü'ne (sav) yedi kez
salat-ü selam gönder, yedi kez de "Sübhânallah, vel hamdü lillah, velâ
ilahe illallah val-lahil ekber, velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil
azim" de. Sonra kafanı secdeden kaldır, düzgünce otur ve ellerini kaldırarak
şöyle dua et: "Ya Hayyü, ya Kayyûmü, ya zel celali vel ikram, ya İlahel
evvelin vel âhirin, ya Rahmânüd dünya vel ahireti ve Ra-hiîmühüma, ya Rabb, ya
Rabb, ya Rabb, ya Allah, ya Allah, ya Allah!" sonra kalk ve ellerini
kaldırarak bu duayı oku. Ardından dilediğin yerde sağ yanın üzerinde Kıble'ye
dönük olarak uyu. Allah Resulü'ne salat-ü selam et ve uykun gelinceye kadar
bunu sürdür.
Dedim ki: Bu
duayı kimden duyduğunu bilmek isterim. Dedi ki: Ben Allah Resulü'nün (sav)
yamndayken, kendisine bu dua öğretilerek vahyedildi. O an ben de yanındaydım.
O'na öğretenden ben de öğrendim". Denir ki, bu namazı ve bu duayı inanç ve
ihlasla sürekli ifa eden kimse, dünyadan irtihal etmeden önce Allah Resulü'nü
rüyasında görür. Mamafı bunu yapan kimselerden bazıları cenneti ve oradaki
peygamberlerle Allah Resulü'nü gördüklerini, O'nun kendileriyle konuşup ilim
öğrettiğini haber vermişlerdir. Bu ibadetin faziletlerine dair bir çok rivayet
mevcut olmakla beraber, sözü kısa tutmak için onlara yer vermedik. [71][71]
Bu fasılda,
vitir ve gece namazının faziletleriyle ilgili hadis ve rivayetleri
nakledeceğiz.
Mübarek b.
Avf el-Ahmesi, Ömer b. Hattab'dan (ra) şunu nak-letmiştir: Akıllı kimseler,
vitr namazını gecenin ilk bölümünde kılarlar. Kuvvetli kimseler ise, onu
gecenin son kısmında kılarlar ki bu, daha faziletlidir.
Bir haberde
de şöyle rivayet edilmiştir: Allah Resulü (sav) Ebu Bekir'e (ra) sordu: Vitr
namazını ne zaman kılıyorsun? Dedi ki: Gecenin ilk kısmında, uyumadan önce
kılıyorum. Allah Resulü (sav) Ömer'e de (ra) sordu: Vitr namazını ne zaman
kılıyorsun? Dedi ki: Gecenin son kısmında. Bunun üzerine Allah Resulü (sav),
Ebu Bekir'e (ra) şöyle dedi: Sen bundan sakın. Ömer'e de (ra) şöyle dedi: Sen
de bunu güçlendir. Bir başka rivayette ise Ebu Bekir'e şöyle dediği: Senin
durumun, 'Ganimetimi aldım, nafileleri umuyorum' diyen kimsenin durumu
gibidir, Ömer'e (ra) ise: Sen muhakkak ki güçlüsün ve sağlam bir yerin var,
dediği rivayet edilmiştir. [72][72]
Osman'dan
(ra) şu söz rivayet edilmiştir: Bana gelince, ben gecenin ilk kısmında vitr
kılarım. Uykudan kalktığımda da bir rekat kılar ve vitri teklemiş olurum. Ne
dersiniz, uykudan Önce kıldığım iki rekatı, sürüden ayrı düşmüş ama sonradan
kardeşlerine katılmış deveye benzetir misiniz? Sonra namazımın ardından vitr
kıldım.
Osman'dan
(ra) nakledilen en meşhur haber, onun bütün geceyi tek bir rekatla ihya ederek
bu rekatta da Kur'an'ı hatmettiği günlerde bu şekilde yaptığı istikametindedir.
Onun vitri böyleydi. Ali'den de (kv) şu söz rivayet edilmiştir: Vitr üç
nahiyededir. İstersen gecenin ilk kısmında vitr kılar, sonra ikişer ikişer
namaz kılarsın. İstersen bir rekat kılarsın. Sonra uyandığında onu tekleyerek
tamamlarsın. İstersen de vitr namazını, gece namazlarının sonuncusu olacak
şekilde tehir edersin.
İbni Ömer'in
(ra) hadisinde ise şöyle buyrulmaktadır: "Gece namazı ikişer ikişerdir.
Sabahın yaklaşmasından korktuğunuzda bir rekat vitir kılın". [73][73]
Bize göre en faziletli olanı da budur.
Mücahid dedi
ki: Abdullah b. Ömer (ra) şöyle demişti: Kim yatsı namazından sonra dört rekat
namaz kılarsa, Kadir gecesi kılma-n namaza denk olur.
Husayn dedi
ki: Bunu İbrahim'e naklettiğimde şöyle dedi: Abdullah b. Mesud (ra) farz
namazların benzerleriyle takip edilmesini mekruh görürdü. Onlar yatsı namazını
kılar, sonra iki rekat, sonra dört rekat kılarlardı. Kim vitri kılmak isterse
onu kılar, kim de uyumak isterse bundan sonra uyurdu.
Allah Resulü
(sav) buyurdu ki "Ey Kur'an ehli, gecenin bütününde vitr kılın" [74][74]
Aişe (ra)
şöyle dedi: "Allah Resulü (sav) gecenin, ilk kısmında ve ortasında vitr
kılardı, bazan da vitri seherde idrak ederdi". [75][75]
Bir hadiste
ise Allah Resulü'nün (sav) ezan vaktinde vitr kıldığı ve ikamet vaktinde de
iki rekat kıldığı bildirilmektedir [76][76]
Bir adam
Ali'ye (kv) vitr vaktini sordu. Ali de (kv) ona cevap vermedi. Fecr vaktinde
ezan okunurken halkın arasına çıktı ve şöyle dedi: Vitr vaktini soran nerede?
İşte vitr namazının en güzel vakti
budur.
Ebu Ümame de
Amr b. Anbese'den (ra) şunu rivayet etmiştir: Allah Resulü'nün (sav) şöyle
buyurduğunu duydum: "Rabbin kula en yakın olduğu vakit, gece karanlığının
son kısmıdır. Eğer o saatte Allah Teala'yı zikredebilenlerden olabilirsen
durma ol".
Ebu Zer
el-Gıfari (ra) dedi ki: Allah Resulü'ne (sav) şunu sordum: Ey Allah Resulü!
Gecenin hangi vaktinde kılman namaz daha faziletlidir? Buyurdu ki: Gecenin
eksilmeye başlayan yarısındaki".[77][77]
Allah Resulü
(sav) Cebrail'e (as) sordu ki: "Gecenin hangi vakti dualar daha çok
işitilir? O da şöyle dedi: Arş, vaktiyle birlikte sarsılır".
Başka bir
hadiste ise şöyle buyrulmaktadır: "Gecenin içinde öyle bir saat vardır
ki, müslüman kul ona tevafuk ederek Allah Tea-la'dan bir hayır dilerse, Allah
Teala bunu kendisine verir". Başka bir hadiste ise şöyle buyrulmaktadır:
"Namaz kılar veya dua ederse, muhakkak kabul görür". Bu vakit, her
gece mevcuttur. Denir ki: Gecenin öyle bir anı vardır ki, o vakitte muhakkak
uyumak ya da ölüm bilmez Hayy dışında başka her göz sahibinden uzak durmak
gerekir. Bu da muhtemelen o vakittir.
Allah
Resulü'nden (sav) rivayet edildi ki: Gecenin yarısı geçtiğinde -başka bir
rivayette gecenin son üçte biri kaldığında Cebbar Teala dünya semasına iner ve
şöyle buyurur: Kullarım Ben'den başkasından istemez. Hani tevbe eden var mı,
tevbesini kabul edeyim, istiğfar eden var mı mağfiret edeyim, dua eden var mı
icabet edeyim, isteyen var mı istediğini vereyim. Bu şekilde fecr doğuncaya
kadar devam eder.
Amr b.
Anbese'nin hadisinde ise şöyle buyrulmaktadır: "Gecenin son vaktinin
namazına sarıl. Çünkü o, meleklerin hazır bulunduğu şahitli bir namazdır"
[78][78]
Yani onda gece ve gündüzün melekleri hazır bulunurlar. [79][79]
Bu fasılda,
kulun teheccüd namazı için kalktığında ve sabah uykudan kalktığında söylemesi
müstehab olan dua ve benzeri sözleri anlatacağız
Kul, uykudan
kalktığı zaman şu duayı okumalıdır:
"Biz
sabaha erdik, mülk Allah'ın, azamet Allah'ın, güç Allah'ın, övünç Allah'ın,
kudret Allah'ın, izzet Allah'ın ve teşbih Allah'ındır. Biz İslâm fıtratı, ihlas
kelimesi, Peygamberimiz Muhammed'in (sav) dini, asla müşriklerden olmayan
atamız ibrahim'in (as) katıksız tevhid yolu üzerinde sabahladık. Bizleri
öldürdükten sonra dirilten Allah'a hamdolsun, dönüş de muhakkak ki O'nadır.
Allahım! Sen'den bizi bu günümüze hayırlarla diriltmeni niyaz ediyor, bir
kötülük kazanmaktan veya bir müslümana zarar vermekten Sana sığınıyoruz.
Muhakkak ki
Sen "O, gece karanlığından sabahı yarıp çıkarandır. O, geceyi istirahat
zamanı, güneşi ve ayı da bir hesap ölçüsü yapmıştır" (En'am/96)
buyuransın. Allahım! Sen'den bugünün iyiliğini, bugündeki bütün iyiliği niyaz
ediyorum. Bugünün şerrinden ve içindeki bütün kötülüklerden de Sana
sığınıyorum. Bismillah, Maşaallah, vela havle vela kuvvete illa billahi
maşaallah. Her nimet, Allah'in iradesindendir. Hayrın tamamı da O'nun
elindedir. Bismillah, kötülüğü engelleyen- de yalnız O'dur. Rabb olarak Allah'tan,
din olarak İslâm'dan nebi olarak Muhammed'den razı oldum. Rabbimiz. biz Sana
tevekkül ettik ve yalnız Sana yöneldik, dönüş de yalnız Sanadır".
Kul bu duayı
ettikten sonra Felah ve Nas surelerini (=mu'awe-zeteyn) okumalıdır. Akşama
erdiğinde de bu duanın aynısını eder. Ancak "Sabaha çıkmak=esbahnâ"
kelimelerinin yerine "Akşama ermek= emseynâ" kelimesini koyar.
Hiç bir
geceyi de şu duayı okumaksızm geçirmez:
"O'nun
ismiyle beraber yerde ve gökte hiç bir şeyin zarar veremeyeceği Allah'ın
adıyla. O, her şeyi işiten, her şeyi bilendir. Yaratılan ve çoğaltılan her
türlü kötülükten, bütün kötülük sahiplerinin kötülüğünden, Senin perçeminden
tuttuğun bütün varlıkların kötülüğünden Allah'ın kelimat-ı tamme'sine ve O'nun
bütün isimlerine sığınırım. Muhakkak ki Rabbim sırat-ı müstakim üstündedir"
aır .
Kul bu
duayı, seher vakti tuvalete gitmeden önce söylerse daha iyi olur. Zikirden
alıkonmamak için günün sonunda veya gecenin ilk kısmında okuması daha yerinde
olur. Salihlerden bir çoğu da böyle yapmıştır. Güzel olan da budur. Ancak
helaya sabah vakti gitmek insan vücudu için daha sağlıklı, taharet bakımından
da daha temizdir. Özellikle de gündüz yemek yiyenler için bu geçerlidir.
Kul, gece
yatağına uzandığı zaman okuması müstehab olan dua şudur:
"Rabbim,
Senin isminle yanım üzerine yattım ve yine Senin isminle doğrulurum. Allahım!
eğer nefsimi tutabildiysem, onu bağışla ve ona merhamet et. Eğer onu
salıverdiysem, salih kullarını koruduğun gibi onu da koru ve suçtan uzak
kıl".
Allah Resulü
(sav) Bera b. el-Azib'e fra) gece yatağına gittiği zaman okuması için şu duayı
öğretmiştir:
"Allahım!
ben yüzümü Sana yönelttim, işimi de Sana havale ettim. Sırtımı korku ve
rağbetinle Sana dayadım, Sen'den başka sığmak ve kaçış yeri yoktur. İndirdiğin
Kitabı'na ve gönderdiğin Re-sulü'ne inandım".[80][80]
Allah
Resulü'nden (sav) rivayet edildiğine göre O, uykuya giderken şöyle dua ederdi:
"Allahım!
kullarını dirilteceğin gün beni azabından koru".[81][81] Yine O,
uykuya giderken şöyle denilmesini emretmiştir:
"Yücelen
ve Kahir olan Allah'a hamdolsun. Batın ve Cebbar olan Allah'a hamdolsun. Melik
ve Kadir olan Allah'a hamdolsun. Ölüleri dirilten ve her şeye Kadir olan
Allah'a hamdolsun".
Kul bundan
sonra şöyle demelidir:
"Allahım!
Sen'den, ölümden sonra rahatlık, hesab gününde af niyaz ediyorum. Gazabından,
ağır cezandan, kullarının kötülüğünden, şeytanların ve ortaklarının
şerlerinden Sana sığınıyorum".
Kul bundan
sonra da
"Ey
insanlar, hepinizin ibadet ve kulluğuna layık olan hakiki mabudunuz, bir tek
mabuttur, O'ndan başka hiç bir ilah yoktur. O, Rahman ve Rahim'dir. Şüphesiz
göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde,
insanlara yararlı yüklerle denizlerde akıp giden gemilerde, Allah'ın yukarıdan
indiripte kuru toprağa ölümünden sonra su ile tekrar hayat vermesinde, canlı
her yaratığı yeryüzünde üretip yaymasında, yeryüzü ile gök arasında Hakkın
emrine boyun eğmiş bulutlarda, aklı olan bir topluluk için hiç şüphesiz bir
çok ibret vardır". (Bakara/163-164) ayetlerini okumalıdır.
Denir ki,
uykuya giderken bu ayetleri okuyan kimse için, Kur'an hıfzettirici olur ve onu
unutmaz. Kul, uykuya gitmeden önce Isra suresinin son iki ayetini de okur.
Ayrıca A'raf
suresinin "Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı.
Sonra arşı istiva etti. O, gündüzü gece ile örter. Gündüz geceyi, gece de
gündüzü takip eder. Güneş, ay ve bütün yıldızlar, O'nun emrine boyun eğmiştir.
İyi bilin ki yaratmak ve emretmek, O'na mahsustur. O, alemlerin Rabbi olan
Allah ne yücedir". (A'raf/54) ayetini okursa şiarına bir melek girer,
korunmasını üstlenir ve onun için istiğfarda bulunur.
Kul, Hadid
suresinin başından ilk beş ayeti, Haşr suresinin sonundan üç ayeti, Kafirun,
İhlas, Felak ve Nas surelerini okumalı ve avuçlarına üfürmeli sonra da
avuçlarıyla yüzünü ve bedeninin diğer kısımlarını sıvazlam alıdır.
Allah
Resulü'nden (sav) söz ve fiil olarak nakledilen bir hadiste ise, kulun Kehf
suresinin ilk ve son on ayetini okuması istenmektedir. Çünkü bunlar, kulun
gece ibadetine kalkmasını sağlayacak ayetlerdir.
Allah Resulü
(sav), uykuya giderken Kafirun suresinin okunmasını da emretmiştir.
Allah Resulü
(sav) şöyle buyururdu: "Aklı tam bir adamın, Ba-kara'nm son iki ayetini
okumadan ve,
'Allahım!
beni Sana en hoş gelen saatte uyandır, katından en güzel amellere layık gör ki,
beni Senin rızana yaklaştırıp gazabından uzaklaştirsin. Sonra Sen'den niyaz
edeyim, Sen de bana veresin, istiğfar edeyim, bana mağfiret edesin, dua
edeyim, icabet edesin. Allahım! beni tuzağından emin kılma, beni Sen'den
gayrına dost etme, üstümdeki örtünü kaldırma, bana Senin zikrini unutturma ve
beni gafillerden eyleme' diye dua edip uyusun".
Denir ki,
Allah Teala bu duayı uykudan önce okuyan kimseye, katından üç melek gönderir ve
onlar kendisini namaz için uyandırırlar. Eğer kalkar ve namaz kılıp dua
ederse, melekler de duası için 'amin' derler. Eğer kalkmazsa, o zaman da
boşlukta ibadet ederler ve onların sevabı bu kişiye yazılır. Kul bundan sonra
otuz üçer kere "Sübhânallah, Elhamdülillah, Allahü Ekber" demelidir.
Dilerse bu teşbihlere "Lâ ilahe illallah"ı da ekleyerek yirmi beşer
kez söyler. Böylece toplam olarak yüz teşbihte bulunmuş olur. Bunu sürekli
yapabilmesi için en hafif olan mikdar budur.
Mutarrafdan
eş-Şa'bi kanalıyla Aişe'nin (ra) şu hadisi rivayet edilmiştir: "Allah
Resulü (sav) uykuya varmadan önce yanağını sağ elinin üzerine koyup o gece
ahirete irtihal edeceğini düşünerek en son şu duayı okurdu:
'Allahım!
yedi göğün Rabbi, Arş-ı Azim'in Rabbi, bizim ve her şeyin Rabbi, Tevrat, incil,
Zebur ve Furkan'ı indiren, daneyi ve çekirdeği yaran, perçeminden tuttuğun
bütün canlıların şerrinden Sana sığınırım. Allahım! Sen Evvel'sin ve Sen'den
önce hiç bir şey yoktur. Sen, Ahir'sin ve Sen'den sonra hiç bir şey yoktur. Sen
Zâ-hir'sin Sen'in üzerinde bir şey yoktur. Sen Bâtm'sm, Senin altında bir şey
yoktur. Borcumu ödet, beni yoksulluktan müstağni kıl!'.
Kul, bunu
okuduktan sonra otuz üçer kez "Sübhanallah ve Elhamdülillah" demeli
ardından otuzdört kez de "Allahü Ekber" .demelidir. Eğer dilerse,
teşbih kelimelerine kelime-i tevhidi ekleyerek dörde çıkarır ve her birini
yirmi beş kez söyleyerek teşbihini yüze tamamlar. Bu, sürekli devam edebilmesi
için en hafif tutulan mik-dardır. Allah Resulü (sav) bunu emretmiş ve beş vakit
namazın arkasından ve uykudan önce çekilmesini de mendub görmüştür. Uykudan
önce okunması gereken ayet ve dualarla ilgili malumat bu kadardır.
Şimdi kulun
uykudaki durumu ve uykuya hazırlıkta yapması gerekenleri anlatacağız. Akıl
sahipleri bundan ibret alır ve gereğini yaparlar. Kulun abdestli olarak
yatması müstehaptır. Bunu yapamazsa, uzuvlarını su ile meshederek yatmalıdır.
Selef
alimleri, uykuya giderken dişleri misvakla temizlemeyi müstehap görürlerdi.
Allah Resulü de (sav) böyle yapardı. [82][82] Se-lefden
bazıları da gece uykuya giderken misvaklarını ve sularını baş uçlarına
koyarlardı.
Allah Resulü
de (sav) uykudan uyandığı zaman dişlerini misvakla temizler, [83][83]
uzuvlarını su ile meshederdi. Onlar yataklarında sağa sola dönerlerken bile
Allah Teala'yı Kur'an okuyarak ve teşbih çekerek zikrederlerdi ki bu, gece
namazına kalkmaya denk tutulmuş bir haldir. Bu hadis, İbni Ömer (ra) ve
diğerleri tarafından rivayet edilmiştir.
Allah
Resulü'nden (sav) bu anlamda başka hadisler de rivayet edilmiştir: "O,
geceleri defalarca misvak kullanır, uykudan her kalkışında dişlerini
misvaklardı". [84][84]
Kul,
yatarken misvak ve suyunu başucuna koymalı ve gece namazına kalkmaya
niyetlenerek yatmalıdır. Hangi vakitte uyanırsa uyansın, abdest almalı ve namaz
kılmalı, Allah Teala'ya dua ederek Kur'an okumalıdır. Allah Teala'yı
zikrederek, O'na istiğfarda bulunmalıdır. O'nun nimetleri ve ululuğu üzerinde
düşünmeli, kudretinin eserleri üzerinde tefekkür etmelidir. Bunlardan hangisini
yaparsa yapsın, Allah Teala'yı zikretmiş olacaktır. O, bu tür amellerde
bulunmayı istemelidir. Çünkü bunlarda Allah Teala'ya yakınlaşma vardır. Bu da,
Allah Teala'mn bir lütuf ve onun üzerindeki bir merhametidir.
Kulun,
vasiyet edeceği bir şey varken onu yazılı olarak vasiyet etmeksizin yatması da
doğru olmaz. Çünkü daldığı o uykuda, ruhunun teslim alınmayacağından emin
olamaz. Allah Resulü (sav) bu hususta şöyle buyurmuştur: "Kulun üzerinde
vasiyyet edeceği bir şey bulunduğu halde iki gece ardarda vasiyette
bulunmaksızın yatması doğru olmaz" [85][85]
Denir ki
vasiyette bulunmaksızın vefat eden kimsenin, Berzah aleminde Kıyamete dek
konuşmasına izin verilmez. O süre zarfında ölüler, birbirlerini ziyaret eder
ve konuşurlarken o, Kıyamet gününe kadar konuşamaz. Diğerleri, kendi
aralarında şöyle konuşurlar: Bu zavallı, vasiyyet bırakmadan ölmüş. Bu, onlar
arasında onun için bir hasret olur.
Malı ve
borcu olmayan yoksul müslüman için ani ölüm, bir hafifletme ve müstehab olur.
Borç içinde yüzen ve borçları birbirine karışmış olan ve bunu uzatmada ısrar
eden kimse içinse ani ölüm, bir ceza ve hoş görülmeyen bir son olur.
Müslüman
kul, uykuya yatmadan önce temiz bir kalp ile kendisi ve bütün müslümanlarm
günahları için tevbe etmeli, kimseye zarar vermeyi düşünmemeli, uyandığı zaman
bir suç işlemeye karar vermiş olarak yatmamalıdır. Bir rivayette şöyle
denilmektedir: "Bir kimseye haksızlık etmek veya birine kin beslemekten
uzak olarak yatağına giren kimsenin işlediği suçlar bağışlanır".
Kul, yatağa
vardığı zaman Kıble'ye dönük olarak uyumalıdır. Uyurken Kıble'ye yönelmenin iki
şekli vardır. Eğer sırtüstü yatılı-yorsa o zaman hareketsiz duran bir ölü gibi
yüz Kıble'ye döndürülür. Eğer yan üzerine yatıhyorsa, o zaman sağ yanıyla
beraber yüzü Kıble'ye dönük olacaktır. Kişi, öldüğü an ve kabre bırakıldığı zaman
da bu iki hal üzerinde vefat ettiğini hatırlar. Yüce Allah buyurdu ki:
"Yeryüzünü bir toplanma yeri kılmadık mı? Gerek diriler, gerek ölüler
için!". (Mürselat/25-26) Tefsir ehline göre bu ayetlerin tefsirinde
varılan iki görüşten birine göre Allah Teala, dirileri yeryüzünün üstünde
toplarken, Ölüleri de onun altında toplamaktadır.
Allah Teala,
geceyi hakka kulak veren kulları için kendi Zatı'na delalet eden işaretlerden
bir işaret kılmış ve onu, kendi rızasını talep etmek için uygun olan bir vakit
görmüştür. O buyurur ki: "Gece uyumanız, gündüz de lütfundan rızık
aramanız O'nun ayetlerin-dendir. Muhakkak ki bunda işitecek bir kavim için
ibretler vardır". (Rum/23)
Suffe
ashabından ve Tabi'un'un zahidlerinden bazıları, gece uyudukları zaman,
toprakla aralarına hiçbir şey koymazlardı. Her biri, derisini doğrudan toprağa
temas ettirir ve elbisesini üzerine atarak şu ayeti okurdu: "Sizi ondan
yarattık, yine ona döndüreceğiz". (Taha/55) Onlar, sanki topraktan
yükseltilmek istemiyor ve ondan korunmak istemiyorlardı. Bu davranışı, kalpleri
için daha tesirli, tevazuları için de daha üst bir seviye görüyorlardı.
ibret ehline
göre uyku, Berzah alemi gibidir. Berzah, dünya ile ahiret alemleri arasındaki
alemdir. Uyku da aynı şekilde, ölüm ile hayat arasındaki devredir. Uyku perdesi
kaldırıldığı zaman dünya hikmetiyle ortaya çıkmakta, aynı şekilde örtü kalktığı
zaman ahiret Allah'ın kudretiyle zuhur etmektedir. Buna göre dünya, uykudaki
düşler gibi olmaktadır. Allah Teala buyurdu ki: "Sizleri geceleyin ölü
gibi uyutan, gündüz de yaptığınız işleri bilen O'dur. Sonra takdir edilen ömür
tamamlansın diye sizi gündüz uyandıran yine O'dur". (EnCam/60) Bazıları
şöyle demiştir: Allah'a karşı günah işleyip de bunun ardından uyuyabilene
şaşmak gerek!
Bazı alimler,
Allah Teala'mn şöyle buyurduğunu naklederler: "Eğer Bana karşı
geliyorsanız, Benim yaygım olan dünyamdan çıkın ve Benim avucumda
uyumayın!" Lokman (as) oğluna şöyle demiştir: "Ey oğlum, eğer
ölümden kuşku duyuyorsan o zaman uyuma. Nasıl uyuyorsan, işte öyle ölürsün.
Eğer Ölümden sonra dirilmekten kuşkulanıyorsan, uyuduğunda bir daha uyanma.
Çünkü uykudan nasıl uyanıyorsan, öldükten sonra da öyle diriltilirsin".
Kul, uykuya
giderken, ölüm vaktini ansın ve şunu bilsin ki nasıl hayattayken kendisi Allah
içinse, öldükten sonra da Allah Teala onun için olur. Bu yüzden de hangi hal
üzere uyuduğuna ve kafasında hangi kaygıyla ruhunu teslim edeceğine baksın.
Uyanması anında da ölümden sonraki dirilişi (=Ba'sü ba'del-mevt) hatırlasın.
Bilsin ki kul, ancak dünyada öldüğü hal üzere, aynı kaygıyla ve sevdiği şeyle
birlikte diriltilir. Tıpkı uykudan önce düşündüğü şeyle uykudan uyanan kimse
gibi.
Bir hadiste
de şöyle denilmektedir: "Kişi, sevdiğiyle birlikte olur ve umduğunu bulur [86][86]
Allah Resulü'nden (sav) rivayet edilen başka bir hadiste ise şöyle buyrulm akta
dır: "Kişi, dünyada hangi mertebe üzerinde ölürse, Kıyamet günü de onun
üzerinde diriltilir" [87][87]
Ka'bu'l-Ahbar'dan yapılan bir rivayette ise şöyle denilmektedir:
"Uyuyacağın zaman, sağ tarafın üzerine yat ve Kıbleye yönel. çünkü o
ölümdür".
Basiret
sahipleri ve Allah'ı çokça ananlar için bir başka açıklama da şudur: Kul,
bilmelidir ki, kendisi uykudan kalktığı zaman Allah için ne düşünüyorsa,
ölümden sonra kabrinden diriltildiği zaman da Allah Teala onun için öyle
düşünür. Bu yüzden, nasıl bir hal üzerinde diriltileceğim iyice düşünmelidir.
Eğer kul,
Rabbi karşı O'nu yüceltici, şanını yükseltici, O'nun mukaddesatını ululayıcı,
O'nun sevdiği, rıza gösterdiği, surur duyduğu eşsiz nimetlerine karşı aceleci
ise, Allah Teala da ahiret-te onun zatını yüceltici olur. Eğer kul, Mevla'sı
hakkında gevşek davranır, emirlerini hafife alır ve O'nun şiarlarını küçük
görürse, Allah Teala da Kıyamette onu aşağılar ve durumunu asla önemsemez.
O buyurdu
ki: "Kör olanla gören bir olmaz. İman edip iyi ameller yapanlarla,
kötülük yapan da bir olmaz". (Mümin/58) Yine O, bu tür kullarını
ayıplayarak şöyle buyurmaktadır: "Ne kadar da az düşünüyorsunuz?".
(Mümin/58) Allah Teala benzeri bir ayette ise şöyle buyurmaktadır:
"Müslümanları hiç suçlular gibi yapar mıyız?". (Kalem/35)
Başka bir
ayette öyle kimselerin tutumlarını kınayıp ayıplayarak ise şöyle buyurur:
"Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?", (Yunus/35)
Daha sonra
ise onlar hakkındaki hükmünü bildirmektedir: "Yoksa kötülükleri işleyip
duranlar, kendilerini inanıp iyi ameller işleyenler gibi mi yapacağımızı
sandılar? Hayat ve ölümleri onlarla bir olacak öyle mi? Ne fena hüküm
veriyorlar!". (Casiye/21) Burada sözün takdiri mevzubahistir. O da öne
alınanın tehir edilenle yer değiştirmesi şeklindedir. Allah Teala, onların
iyiliklerini kaldırmış ve hükümlerinin kötülüğüne hükmetmiş, sonra da onlar
hakkındaki ölüm ve hayatla ilgili hükmünü zikretmiştir. "Hayat ve
ölümleri onlarla bir olacak öyle mi?" Yani ölümde de dünya hayatındaki
gibi olacaklarını mı sanıyorlar?
Ardından da
yarattıkları üzerindeki adaletini hatırlatarak şöyle buyurmuştur:
"Allah,
gökleri ve yeri hak ile hem de herkesi kazandığı ile hiç haksızlık etmeden
cezalandırmak için yarattı". (Casiye/22) İşte bu, İlahi hitabın
açıklanması ve akıl sahipleri için bir öğüttür. Allah Teala, bu anlamda bir
buyruk indirmiş ve insanlara onun üzerinde düşünmelerini, akıl sahiplerinin de
ondan Öğüt almasını emretmiştir: "Sana çok mübarek bir Kitab indirdik ki,
akıl sahipleri onun ayetlerini düşünsünler ve öğüt alsınlar". (Sad/29)
Acaba düşünüp ibret alarak şunu görüyorlar mı? "Yoksa iman edip de iyi
amel işleyenleri Biz, o yeryüzündeki bozguncular gibi yapar mıyız? Yoksa o
takva sahiplerini azgınlar gibi yapar mıyız?". (Sad/28) Ayette geçen
"Tedebbür" kelimesi, anlamak, "Tezekkür" kelimesi ise
Allah'tan korkmak ve amel etmek anlamındadır.
Allah
Resulü'nden (sav) şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: "Kim Allah katındaki
yerini bilmek isterse, Allah Teala'nm kendi kalbindeki yerine baksın. Muhakkak
ki Allah Teala kulunu, onun kendisini koyduğu yere koyacaktır".
Kul abdestli
olarak yatağa uzanıp Allah'ı zikrettiğinde ve böyle bir müşahadeye sahip
olduğunda, uyamncaya kadar yatağı bir nıescid olacak ve namaz kılıyor kabul
edilecektir. îçine bir melek girecek, uykusunda hareket edip de Allah'ı
zikrettiğinde melek de onun için dua ve istiğfar edecektir.
Bir
rivayette şöyle denilmektedir: "Kul, abdestli olarak uyuduğunda ruhu
Arş'a yükseltilir ve rüyası sadık olur. Eğer abdestsiz uyursa, ruhu bu hedefe
ulaşamaz, gördükleri de saçma sapan düşlerden öte gitmez. Eğer kulu uyku
basarsa, abdestli olduğu için gece ibadet etmiş gibi sevap yazılır ve uykusu
da onun için sadaka olur. Uykusunda böyle bir vasfı haiz olan kimseler, gece
ibadete kal-kıpta gaflet ve dalgınlıktan kurtulamayan bir çok insanı geçerler.
Bir de şöyle
bir hadis rivayet edilmiştir: "Alimin uykusu ibadet, nefesi
tesbihdir".
Gece namazı
yani teheccüd için uykudan uyanıldığında söylenmesi müstehap olan söz ve
dualar şöyledir. Kul, gece namazı kılmak için uykudan uyandığında şöyle
demelidir:
"Ruhumu
teslim aldıktan sonra beni tekrar dirilten Allah'a hamdolsun. Kesin dönüş de
O'nadır".
Bundan sonra
Al-i İmran suresinin son on ayetini okumalı, ardından dişlerini misvaklayarak
abdest almalı ve şöyle dua etmelidir:
"Sübhaneke
ve bi hamdike, Sen'den başka ilah yoktur. Sen'den mağfiret dilerim. Sen'den
tevbemin kabulünü niyaz ederim. Beni bağışla ve tevbemi kabul et. Muhakkak ki
Sen, tevbeleri çokça kabul eden ve çok merhametli olansın. Allahım beni
sürekli tevbe edenlerden kıl. Beni, sürekli temizlenenlerden kıl. Beni çok
sabreden ve çok şükredenlerden kıl. Benim Seni sıkça anmamı, sürekli teşbih
etmemi sağla".
Bundan sonra
başını semaya doğru kaldırarak şöyle dua eder:
"Şehadet
ederim ki Sen, kendinden başka hiç bir ilah olmayan ve ortağı bulunmayan Allah
Teala'sm. Şehadet ederim ki Muham-med de O'nun kulu ve Resulü'dür. Azabından
affına, gazabından rızana sığınırım. Sen'den de yine Sana sığınırım. Sana olan
ve Zatı'n tarafından yapılan övgüleri saymakla bitiremem. Ben, Senin falan
kulunun oğlu falanım. Perçemim Senin kabzandadır. Senin hükmünde cariyim,
yargına uyanım. İşte ellerim, kazandıklarıyla beraber huzurunda. İşte nefsim,
işledikleriyle beraber huzurunda. Sen'den başka ilah yoktur. Seni sürekli
teşbih ederim. Ben, zulmedenlerdendim. Bir kötülük işledim ve kendime
zulmettim. Günahımı bağışla. Muhakkak ki Sen benim Rabbimsin. Günahları da
Sen'den başkası bağışlayamaz. Sen'den başka ilah da yoktur".
Daha sonra
Kıble'ye yönelerek namaza duracağı zaman da şöyle desin: "Allahü ekber,
vel hamdü lillahi kesîran ve sübhanallahi bükraten ve asîlen". Ardından
onar kere "Sübhanallah, elhamdü lillah, La ilahe illallah, Allahü
ekber" desin.
Bundan sonra
da şu tesbihatı okur: "Allah en büyüktür, melekut ve ceberut sahibidir.
Yücelik, celal, azamet ve kudret sahibidir".
Şu dua da
Allah Resulü'nün (sav) teheccüd namazına kalkarken okuduğu rivayet edilen
duadır:
"Allahım!
hamd, semavatm ve arzın nuru olan Sana'dır. Hamd, semavatm ve arzın övüncü olan
Sana'dır. Hamd, semavatm ve arzın nuru olan Sana'dır. Hamd, semavatm ve arzın
süsleyicisi olan Sana'dır. Hamd, semavatm ve arzın, onların içindekilerin ve
üzerindekilerin dayanağı olan Sana'dır. Hakk Sen'sin ve Hakk Sen'dendir.
Seninle karşılaşmak haktır. Cennet de haktır, cehennem de haktır. Peygamberler
de haktır Muhammed'in (sav) resul-lüğü de haktır.
Allahım! ben
Sana teslim oldum, Sana inandım, Sana tevekkül ettim ve davamı Sana havale
ettim, muhakememi Sana bıraktım. Ey Rabbim! Allahım! beni bağışla, yaptıklarımı
da yapmadıklarımı da bağışla, gizlediklerimi de açığa vurduklarımı da bağışla.
İşleten de Sen'sin erteleten de. Allahım! nefsime takvasını ver ve onu arındır.
Muhakkak ki Sen, onu arındıranların en hayırlısısm. Onun dostu da sahibi de
Sen'sin. Allahım! beni en güzel amelleri işlemeye yönlendir. Muhakkak ki
Sen'den başkası onların en güzeline yönlendiremez. Beni işlerin kötüsünden de
alıkoy. Muhakkak ki onların kötülüğünü Sen'den başkası benim başımdan savamaz.
Sen'den zayıf bir zavallı olarak niyazda bulunuyorum. Sana muhtaç ve ezilmiş
biri olarak dua ediyorum.
Rabbim! Sana
dua ettiğim için beni bedbaht etme. Bana karşı şefkatli ve merhametli ol. Ey
sual edilenlerin en hayırlısı! Ey verenlerin en ikramseveri!".
Bundan sonra
müstehap olan gece namazına iki kısa rekatla başlamaktır. Bu namazı bitirmeden
yemek yemesi veya su içmesi müstehap görülmez. Kul, uykudan uyandığı zaman,
kalbi temiz, kafası duru ve kaygılardan arınmış olur. Yemek yiyip su içtiği zaman
ise, kalbinin durumu değişmeye başlar.
Yemek
yememesi halinde sahuru kaçırmaktan veya su içeme-mekten korkarsa o zaman yiyip
içmesinde mahzur yoktur. Bu durumda namazdan önce yeme içmeye başlamalıdır.
Yüce ve Ulu olan Allah Teala dışında hiç kimsenin eşsiz kudret ve engellemesi
yoktur. [88][88]
Bu fasılda
gece ibadeti ve uykusunun taksimini, gece ibadete kalkanların ve teheccüd
kılanların vasıflarını anlatacağız. Allah Tea-la gece ibadetine kalkanları
Resulü'yle (sav) bir tutmuş ve hepsine de onunla aynı şükür ve sevabın
yazılacağım bildirmiştir: "Muhakkak Rabbin biliyor ki, gecenin üçte
ikisine yakın ve yarısı ve üçte birinde sen ve beraberindekilerden bir topluluk
kalkıyorsunuz". (Müzzemmiî/20) Yüce Allah, gece okunan Kur'an'm kalbe daha
tesirli, akılda da daha kalıcı olduğunu haber vermektedir Yani gece okunan
Kurban, anlama ve hıfzetme bakımından dil ile kalbi birleştirmektedir.
Allah Teala
gece kalkanları "Ulema" olarak vasfetmiş ve onları korku ve ümit
ehlinden (=Ehl-i havf ve reca') kılmıştır. Onlar için göz aydınlatacak bir ödül
saklamaktadır. O, gece kalkanlarla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
"Yoksa o, gece saatlerinde kalkan, secdeye kapanıp kıyama durarak daima
vazifesini yapan, ahiretini hesaba katan ve Rabbinin rahmetini dileyen o kimse
gibi mi olacaktı? De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?3'. (Zümer/9)
Bu ayette
sözün delaletiyle anlaşılan bir lafız kaldırma (=hazif) mevcuttur. Şöyle ki:
Gece ibadete kalkan, Allah'a itaat eden kimse, gece boyunca uyuyan ve gaflet
içinde olan kimseyle bir olur mu? Elbette olmaz. Çünkü gafil, Rabbinden umduğu
ve sakındığı şeyi bilmemektedir.
Allah Teala,
onların dünyadaki vasıflarını böyle belirttikten sonra ahirette de onlar için
neler hazırladığını şöyle haber vermektedir: "Onlar Rableri için secde ve
kıyamla gecelerler". (Al-i İm-ran/191) "Onlar ki, ayakta iken,
otururken, yanları üzerinde yatarken Allah'ı zikrederler". (Al-i
İmran/191) "Onlar (geceleyin) yataklarından kalkarlar, korku ve ümit
içinde Rablerine dua ederler". (Secde/16) Yani yataklarından gece yarısı
Allah için kalkmalarına rağmen, cenneti ümit etmekten, cehennemden de
korkmaktan kendilerini alıkoyamayarak Rablerine sürekli yakarırlar.
Allah Teala,
onları böyle vasfettikten sonra şöyle buyurur: "Onların yapmış oldukları
amellere mükafaat olarak kendileri için göz aydınlığından nelerin gizlenmekte
olduğunu şimdi hiç kimse bilmez". (Secde/17) Bu ayetin tefsirinde, sözü
edilen kimselerin gece namazına kalkanlar olduğu, korku ve ümit ehli olduğu
gibi görüşler beyan edilmiştir. Ancak bunların her ikisi de müşahede-i guyûb
babından kalbi amellerdir.
Onlar Allah
Teala'ya olan ihlas ve samimiyetlerini gizleyerek kalbi amellerde bulundukları
gibi Allah Teala da onlara sakladığı en güzel mükâfaatı gizlemiştir. Allah daha
iyi bilir ama bunun, O'nun yüzünü görmek (=ru'yetullâh) olması muhtemeldir.
Çünkü o aşıkların gözleri, ancak O'nun vech-i kerimiyle aydınlanabilir. Zaten
onlar da o vech-i ilahi için amel etmektedirler.
Bir alim,
Allah Teala'nm "Sabır ve namaz ile yardım isteyin". (Bakara/45)
buyruğunun tefsirinde "Bu, Gece Namazı'dır" demiştir. Buna göre mana
şu şekilde olmaktadır: Nefisle cihadınızda ve düşmanınıza karşı sabrınızda gece
namazı ile yardım isteyin. Ve o şöyle demiştir: Gece namazı, sadece Allah'tan
huşu duyan mütevazı kullara ağır gelmeyen zor bir ibadettir. Onlar bu namazdan
sıkıntı duymazlar. Hatta bu onlara çok hafif ve çok tatlı gelir.
Konuyla
ilgili şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: "Ey Allah Resulü, falan kişi
gece namazı kılıyor, gündüz kalktığında hırsızlık yapıyor. Buyurdu ki:
Dediğiniz şey onu menedecektir".[89][89] Allah Resulü
(sav) buyurdu ki: "Abdullah b. Ömer, eğer gece namazı kılsaydı ne kadar da
güzel bir adam olurdu". Denir ki, Abdullah b. Ömer (ra) bundan sonra hiç
bir gece kaçırmaksızm teheccüd namazı kılmıştır".
Bir başka
hadiste ise şöyle buyrulmaktadır: "Gece namazına kalkmaya sarılın.
Muhakkak ki o, Rabbinizin rızası, günahlarınızın kefareti, sizden Önceki
salihlerin adeti, kötülükten sakındırın, ağırlığı kaldırıcı, şeytanın tuzağını
savıcı ve bedenden dertleri koyucudur"[90][90]
Yüce Allah,
gece ibadetine kalkmayı salihlerin sıfatlarından biri olarak bildirmiştir:
"Onlar gece vakitleri Allah'ın ayetlerini okuyup secdelere kapanırlar.
Allah'a inanır, iyiliği emreder, kötülükten nehyederler, hayırlara koşuşurlar.
İşte bu vasıfları taşıyanlar salih olanlardır". (Al-i İmran/113-114)
Gece
ibadetinde müstehap olan, üçte ikisi boyunca ibadet etmektir. Müstehap olan
sürenin en kısası altıda biridir. Rivayet edildi ki: "Allah Resulü (sav)
hiç bir gece sabaha kadar ibadet etmezdi. Aksine uyurdu. Hiç bir gece de sabaha
kadar uyumazdı. Aksine ibadete kalkardı".
Denir ki,
gecenin başında kılman namaz teheccüd edenler içindir. Ortasında kılınan namaz
Kanitun (=Allah'a samimiyetle kulluk edenler) içindir. Gecenin sonunda kılman
namaz, Musallin <=namaz kılanlar) içindir. Fecr vakti kalkmak ise, gafiller
içindir.
Abdullah b.
Ömer'den (ra) şöyle bir söz rivayet edilmiştir: Dedi ki: Yusuf b. Mehran (ra)
bize şunu anlattı: Bana ulaşan bir bilgiye göre, Arş'm altında horoz suretinde
bir melek vardır. Onun pençeleri incidendir. Tırnakları yeşil zübürceddendir.
Gecenin ilk yarısı geçince kanatlarım çırpar ve öterek şöyle der: Kalkacaklar
kalksın! Gecenin yarısı geçerken tekrar kanatlarını çırparak öter ve şöyle der:
Teheccüd namazı kılacaklar kalksın! Gecenin üçte biri geçtiğinde de
kanatlarını çırpar ve öterek şöyle der: Namaz kılacaklar kalksın! Fecr
doğduğunda tekrar kanatlarını çırparak öter ve şöyle der: Gafiller kalksınlar!
Onların günahları sırtlarmdadır".
Bir alim de
şöyle demiştir: Gece halkı, üç sınıftır: Bir topluluk vardır ki gece bunların
üzerinden geçip gider. Bunlar, virdleri ve cüzleriyle sanki geceyle boğuşuyor
gibidirler, gece de onları mağlub etmiştir. Bir diğer topluluk ise gecenin
üzerinden paylarını alarak geçerler. Onlar, geceye karşı sabreden ve
sabırlarında ısrarlı olan ilim sahipleridirler ve geceyi mağlub ederler. Başka
bir topluluk daha vardır ki gece onlarla boğulur. Onlar da muhabbet ehli olan,
fikir, sohbet, meclis, ünsiyet erbabı olan alimler, zikir ve nıünacat ehli
olan, derin düşünce ve tefekkür sahibi olan insanlardır ki gece onlara dar
gelir. O gece nimet onlara hasrolur.
Habib Teala
onlar üzerindeki kınanmayı kaldırır, yaptıkları ibadet anlayışlarını arttırır,
süreklilikleri onlardaki bıkkınlığı giderir ve uykusuzlukları onların gönül
hoşluğunu kesintisiz kılar.
Gece
ibadetine devam edenlerden birine şöyle sorulmuştu: Geceyle aran nasıl? O da
şu cevabı verdi: Yüzünü bana göstermesi için onu gözetmeme rağmen başaramadım.
Benden hemen kaçtı ve ona şöyle derin derin bakamadım. Başka biri ise şöyle
demiştir: Ben ve gece, iki at gibiyiz. Fecre giden koşumuzda beni bazan geçer,
bazan da beni fikirden keser.
Birine de
"Gecen nasıl geçiyor?" diye sorulmuş o da şu cevabı vermişti: Onunla
ben, daima iki halden birindeyiz. Geldiği zaman karanlığıyla sevinirim. Doğduğu
zaman da fecriyle hüzünlenirim. Ondan duyduğum mutluluk, asla tam olamadı. Onda
olan şifamı asla tam alamadım.
Allah
dostlarından birine şu sorulmuştu: Geceyle aran nasıl? Şöyle cevap verdi: Yemin
ederim ki, onda nasıl olduğumu bilmiyorum. Tek bildiğim, geceleyin bir bakış
ve duruş arasında olduğum. Karanlığıyla üzerime geldiği zaman onu yakalamaya
çalışırım, ama onu üzerime almadan geçip gidiverir. Sonra da şu şiiri okudu:
"Gelişinden
dolayı onu tanı kucaklayamamışken, Bana veda etmek için selam verdiğini
görürüm".
Bazıları da
şöyle bir şiir söylemişlerdir:
"Hayalin
bana konuk oldu da, Gitmek istediğinde ona sarılıverdim, Gecem keşke sonsuz
olsaydı da, Sabahın yıldızına hiç bakmasaydım".
Bir mürid,
hocasına gece boyunca uzun süre uykusuz kalmasından yakınmış ve uykusuzluğun
kendisine zarar verdiğini söyleyerek: Bana bir şey göster de onunla
uyuyabileyim, demişti. Hocası şu cevabı verdi: Oğlum, Allah Teala'nın gece ve
gündüz yayılan nefesleri vardır. Bunlar, uyanık kalplere isabet ederken,
uyuyan kalplere hiç uğramaz. Eğer o nefeslere maruz kalırsan, bunda senin için
hayır vardır. Bunun üzerine mürid şöyle dedi: Hocam, bana öyle bir şey
söylediniz ki beni gece de gündüz de uyutmayacak!
Bir
topluluğun geceyi zikirle geçirmesi, onu kısaltır. Hatta biri şöyle demiştir:
Bana gelince, gece beni ayaktayken ziyaret ediyor, henüz oturmadan kalkıp
gidiyor!
Ali b.
Bekkar şöyle derdi: Kırk yıldır beni üzen tek şey; fecrin doğuşudur. Fudayl b.
İyaz ise şöyle derdi: Güneş battığı zaman, karanlığın çöküşüyle sevinirim.
Çünkü o vakit, Rabbimle başbaşa halvette olurum. Fecr doğduğunda ise,
insanların bana gelmelerinden dolayı üzülürüm.
Ebu Süleyman
Darani şöyle derdi: Gece ehlinin ibadetten aldıkları lezzet, heva ehlinin
eğlencelerindeki lezzetten çok daha fazladır. Eğer gece olmasaydı, dünyada
kalmak istemezdim. Yine o, şöyle demiştir: Eğer Allah Teala gece ibadetine
kalkanlara, amellerinin sevabına karşı kalplerinde buldukları lezzeti bedel
olarak verseydi, muhakkak ki bu, onların amellerinden daha büyük olurdu.
Ulemadan
biri de şöyle demiştir: Dünyada cennet ehlinin tattıkları nimete benzer tadı
alabilenler, sadece geceleyin ibadete kalkarak tefekküre dalanlardır ki
onların, Allah'a münacattan aldıkları tad, cennet ehlinin oranın nimetlerinden
aldıkları tada benzer.
Bir alim de
şöyle demiştir: Allah ehli için dünyada gece ibadete kalkmak, Habib Teala'yı
düşünmek, her şeyden yakın olan Allah'a nıünacat etmek cennetten çok dünyada
daha güçlüdür. Bunu da ancak onlar bilir ve ancak onlar kalplerinde bir
rahatlık bulurlar.
Utbetü'l-Gulam
şöyle demiştir: Yirmi yıl geceyle boğuştum. Yirmi yıl da ondan zevk aldım.
Yusuf b.
Esbat ise şöyle demiştir: "Gece ibadete kalkmak, bana bir küfe yapmaktan
daha kolay gelir. O, her gün on küfe yapardı. Başka bir alim ise şöyle
demiştir: Tedirgin olduğunda gecenin sana galip gelmesinden daha şaşılacak bir
şey bilmem. Eğer sen sebat edersen, o duramaz.
Amir b.
Abdullah kendisine ölüm geldiği zaman ağladı. Ona bu husus söylendiği zaman
şöyle dedi: Allah'a yemin ederim ki, dünyada kalmak için ağlamıyorum. Sadece
yaz mevsiminin Öğle sıcaklarının susuzluğunu ve kış gecelerinin ibadetini
hatırladım.
İbni'l-Münkedir
şöyle derdi: Dünyevi lezzetlerden sadece şu üçü kaldı: Gece ibadetine kalkmak,
ihvan ile buluşmak ve cemaatla namaz kılmak.
Bir arif ise
şöyle demiştir: Allah Teala seher vakitlerinde uyanık olanların kalplerine
bakar ve onları nurlarla doldurur. Onların kalplerine nice faideler gelir ve
onları nurlandırır. Onların kalpleri de gafil olanların kalplerine şifa
dağıtır.
Bir alim ise
şöyle demiştir: Allah Teala, seher vakti cennetlere nazar eder. Bu öyle bir
nazardır ki, cennetler parlar, aydınlanır, kıpırdar, sarsılır, cemal, güzellik
ve hoşlukları, her bakımdan binlerce kat birden artar ve şöyle derler:
Muhakkak ki müminler felah buldular! O zaman Allah Teala da şöyle buyurur:
Tebrikler size ey, kralların meskenleri! İzzetim, celalim ve makamımın yüceliği
adına yemin ederim ki sizin üzerinizde hiç bir azgın, kibirli, cimri ve
kendini beğenmiş yaşatmayacağım.
Allah Teala
bundan sonra Arş'a öyle bir nazar eder ki, Arş binlerce kat genişlemeye ve
binlerce kat artmaya başlar ki, her katına binlerce alem sığar. Bu alemlerin
genişliğini de Allah Teala'dan başkası bilemez. Arş daha sonra titrer ve Arş'ı
taşıyan meleklere (=Hamele-i Arş) ağır gelmeye ve melekler birbirleri üzerine
yıkılmaya ve birbirlerini ezmeye başlarlar. Bu melekler, Allah Teala'nın
yarattıkları, hatta bunların da binlerce katı kadardır. O zaman Arş da şöyle
der: Neredeysen ve nerede olursan ol, Seni teşbih ederim ey Allahım. Hamele-i
Arş da şöyle derler: Nerede olduğunu Zatından başkasının bilmediği Allah
Teala'yı teşbih ederiz. Ne olduğunu Zatından başka kimsenin bilmediği Allah
Teala'yı teşbih ederiz.
Eski
ümmetlerin alimlerinden birinden şöyle bir rivayet ulaşmıştır: Allah Teala,
sıddıklardan birine şöyle vahyetti: Kullarım arasında öyle kullarım vardır ki,
Beni severler Ben de onları severim, Bana özlem duyarlar, Ben de onlara özlem
duyarım, Beni zikrederler Ben de onları zikrederim, Bana nazar ederler Ben de
onlara nazar ederim. Eğer onların yolunu takip edersen, seni de severim. Eğer
o yoldan dönersen, sana gazap ederim.
Dedi ki: Ey
Allahım, onların alametleri nedir? Buyurdu ki: Şefkatli bir çoban, sürüsüne
nasıl düşkünse, onlar da gündüz vakti karanlığa o kadar düşkündürler. Kuşlar,
akşam yuvalarına dönmeyi ne kadar özlerlerseler, onlar da güneşin batışını öyle
özlerler. Gece olup da karanlık basınca, örtüler serilip yataklar hazırlanınca
ve herkes sevdiğiyle başbaşa kalınca onlar ayaklarını Benim için diker, yüzlerini
Bana doğru çevirir ve Benim kelamımla Bana yakararak nimetlerim üzerinde
tefekküre dalarlar. Onların kimi haykırmakta, kimi ağlamakta, kimi sızlanıp
sitem etmekte, kimi ayakta, kimi secdede kimi de rükudadır. Uğruma tahammül
ettikleri gözümün önünde ve muhabbetim için ettikleri sitemler kulağımın
dibindedir.
Buna
karşılık onlara verdiğim ilk mükafaat; onları kalplerine attığım nurdur, o
sayede nasıl Ben onlardan haberdar isem, onlar da Ben'den haberdar olurlar,
ikincisi ise, gökler, yer ve o ikisi arasında olanların tamamı bir kefeye
konulsalar, yine de bu kullarımın ağırlığını bulamazlar. Üçüncüsü, onlara
Vechimle yönelirim ki, Benim Vechimle yöneldiğim her kimse, ona ne vereceğimi
bilir.
Malik b.
Dinar şöyle dedi: Kul, emrolunduğu gibi gece teheccü-de kalktığı ve Kur'an-ı
Kerim'i tilavet ettiği zaman, Cebbar olan Allah Teala ona yaklaşır. Yine o
şöyle demiştir: Allah'ın ihlash kulları, kalplerindeki incelik, tad, fütuhat
ve nurların Allah Teala'mn kalplerine olan yakınlığından kaynaklandığını bilirlerdi.
Rivayet
edildiğine göre Cebbar olan Allah Teala şöyle buyurmuştur: Ey kulum! Ben, o
Allahım ki senin kalbine yakın oldum ve sen gayb aleminde Benim nurumu gördün.
Allah
Resulü'nden (sav) rivayet edilen bir hadiste ise şöyle buy-rulmaktadır:
"Allah Teala, Kur'an okuyan güzel sese verdiği kadar başka hiç bir şeye
kulak vermez" [91][91]
Yani, hiç bir şeyi güzel sesle okunan Kur'an gibi dinlememiştir. Başka bir
hadiste ise şöyle buy-rulmaktadır: "Allah Teala, Kur'an okuyucusuna, bir
şarkıcının kendi şarkısına verdiğinden daha çok kulak verir" [92][92]
Oyun ve
eğlence ehli ise, ahiret ehlinin içinde bulundukları bu saadet halinden tamamen
gafildirler. Onlar, ahiret ehlinin gördüklerine karşı tam bir körlük
içindedirler: "Bununla beraber göklerde ve yerde ne kadar delil var ki
yanma uğrarlar da yüz çevirip geçerler". (Yusuf/105) "Fakat onların
kalpleri buna karşı bir gaflet içindedir". (Mü'minun/63) "Fakat
kalplerini mühürleriz de doğruyu işitmezler" (A'raf/100)
Denilir ki
Vehb b. Münebbih el-Yemani, otuz sene yanı üzerine yatmamıştı. Uykusu
bastırdığı zaman sert deriden bir dayanağa yaslanır ve hafifçe dalardı. Çok
geçmeden tekrar ibadete kalkardı. O şöyle derdi: Evimde şeytan görmek, yastık
görmekten daha hafif gelir. Kasdettiği, yastığın insanda uykuyu çağrıştıran bir
eşya olmasıydı.
Rakabe b.
Meskale de şöyle derdi: Rüyamda İzzet sahibi Rabbi-mi gördüm ve şöyle
buyurduğunu işittim: İzzetim ve Celalim üzerine yemin ederim ki, Süleyman
et-Temimi'nin konağını mükerrem kılacağım. Çünkü o, kırk sene boyunca yatsı
namazının abdestiyle kuşluk namazı kılmıştır. Denir ki Süleyman'ın anlayışına
göre, kalbe uyku mahmurluğu çöktüğü zaman abdest almak vacib olurdu.
Gecenin
tamamım ibadetle ihya eden, gecenin tamamını ibadetle ihya ederek otuz ya da
kırk sene boyunca yatsı namazının abdestiyle kuşluk namazı kılmakla şöhret
bulmuş olanlara gelince Tabi-un arasında kırk kişi bunlar arasında
zikredilmiştir. Misal olarak Medineli Said b. el-Müseyyeb ve Safvan b. Süleym,
Mekkeli Fudayl b. Iynz ve Vüheyb b. el-Verd, Yemenli Tavus ve Vehb b. Münebbih,
Kufeli er-Rebi' b. Haysem ve el-Hakem b. Uyeyne, Şamlı Ebu Süleyman Darani ve
Ali b. Bekkar, Abbadlı Ebu Abdullah el-Havvas ve Ebu Asım, Farslı Hubeyb Ebu
Muhammed ve Ebu Cabir el-Sel-mani, Basrah Malik b. Dinar, Süleyman et-Temimi,
Yezid er-Rek-kaşi, Hubeyb b. Ebi Sabit ve Yahya el-Bekka'.
Basralı
Kehmes b. el-Minhal ise her ay Kur'an-ı Kerim'i doksan kezthatmederdi. Okurken
anlayamadıklarını ise dönüp bir kez daha okurdu. Bunlara ilaveten Medineli Ebu
Hazım ve Muhammed b. el-Münkedir'i de zikretmemiz gerekir. Tabii bunlar dışında
sayıları hayli fazla olan bir cemaat da bu adet ile şöhret bulmuşlardır.
Yukarıda zikrettiklerimiz, onların en meşhurlarıdır.
Mürid
dilerse, gecenin ilk üçte birinde uyuyup yarısında ibadetle iştigal ettikten
sonra son altıda birinde de uyuyabilir. Eğer ilk yarısında uyur, sonra üçte
birinde ibadete kalkıp son altıda birinde yine uyursa bu da olabilir ve bize
gelen rivayetlere göre en makbul olan gece ibadeti de budur.
Bu şekil
gece ibadeti Allah Teala'mn değerli peygamberlerinden olan Davud'un (as)
sünnetidir. Bununla ilgili iki rivayet mevcuttur. Bu iki rivayette, kulun
arzusuna göre gece ibadetini öne alarak, vitr namazım seher vaktine yakın
kılabileceği söylenmektedir. Eğer gecenin yarısında kalkarsa, uykusunu ikiye
taksim etmiş olur ve ilkini gecenin ilk kısmında diğerini gecenin son kısmında
uyur. Eğer gecenin üçte birinde kalkarsa, o zaman da son altıda birinde uyur.
Eğer gecenin ilk kısmından uyku bastırıncaya kadar ibadet etmek isterse uyur,
uyandığı zaman tekrar ibadet eder, uykusu ağır basınca tekrar uyur, sonra
gecenin son kısmını ibadetle ihya eder. Böylece gece boyunca iki defa uyumuş,
iki defa da ibadete kalkmış olur. Bu, geceyle mücadele etmek olup en ağır
amellerden biridir. Ekli huzur ve'l-yakaza ile Ehli tezekkür ve't-tezkira'nm
yolu da budur.
Bu aynı
zamanda Allah Resulü'nün de (sav) ahiakındandı. Enes b. Malik (ra) şöyle derdi:
"Allah Resulü'nü (sav) uyur halde görmek istediğin hiç bir zaman yoktur
ki, O'nu uykuda görmeyesin. Yine O'nu ayakta görmek istediğin hiç bir zaman
yoktur ki O'nu ayakta görmeye sin".
Sahabeden
İbni Ömer (ra) ve azimet ehli olanlar gece ibadetinde bu yolu takip ederlerdi.
Tabiun'dan bir cemaat da bu hususta onlara tabi olmuştur. Sahabe ve Tabiun
arasında bu sünneti ifa edenleri gördük. Ne var ki, gece esnasındaki iki uyku
ve iki kıyamın, adil bir şekilde dengeli olması, ancak Allah Teala'mn vahyi
ile kalbi daima uyanık bir Peygamber için mümkün olabilir. Bu yolda ancak
sebeblere (=esbâb) sarılarak gidilebilir. Çünkü esbab, bu yolun azığıdır. Her
uzun yol, bu tür bir azıkla alınabilir. Böyle bir yolu katetmek isteyen kimse,
heybesini alır ve azığını ona koyar.
Bu yolda
lazım olan esbab şunlardır: Öncelikle, kalpten ayrılmaması gereken bir kaygı
lazımdır. Sonra kalpte sükun bulan bir hüzün gerekir. Veya kalbin sürekli
yaşamasını temin eden daimi bir uyanıklık ve kesintisiz bir melekut tefekkürü
gerekir. Midenin yemekten hali olması, içeceğin az tutulması gerekir. Vücudun
dinlenmiş olması ve dünya işleri için aşırı derecede yorgun düşürülmemiş
olması gerekir. Mürid, gece ibadetine alışmcaya kadar bu riyazeti yapar.
Böylece kalbinde yer etmiş olan korku ve ümidin varlığından dolayı gece
istediği saatte ibadet için kalkabilir.
Allah
Teala'mn şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Muhakkak ki Benim kulum,
hakikaten Benim kulum o kimsedir ki, uykudan kalkmak için horozun ötmesini
beklemez". Görüldüğü gibi bu rivayette, seher vaktinden önce uyanmaya
dair bir teşvik vardır.
Gecenin son
kısmındaki uykuyu, şu iki sebepten müstehap görürüz: Birincisi, bu uyku kuşluk
vakti insana hakim olacak olan mahmurluğu giderir. Çünkü Selef, bu vakitteki
mahmurluğu mekruh görür ve mahmur kimseye, sabah namazından sonra uyumayı
emrederlerdi. İkincisi ise, yüzdeki sarılığın azalması içindir. Kul, eğer
gecenin büyük bölümünde uyumayarak ibadet eder ve seher vakti uyursa, kuşluk
vakti üzerine çökecek uyku mahmurluğunu atmış olacak, böylece çehresindeki
sararma da azalacaktır. Eğer gecenin büyük bölümünde uyur da seher vaktinden sonra
uykusuz kalırsa, yine uyku mahmurluğu çökecek ve yüzü solup sararacaktır. Kul,
bundan kesinlikle sakınmalıdır. Çünkü bu, bir tür gizli şöhret kapısı ve gizli
arzu vasıtasıdır.
Gece boyunca
mümkün olduğunca az su içilmelidir. Çünkü gecenin sonunda ve uykudan
uyandıktan sonraki sarılık bundan da kaynakl anabilir.
Aişe (ra)
şöyle demiştir: "Allah Resulü (sav) gecenin sonunda vitrini kıldıktan
sonra eğer ihtiyacı varsa hanımına yaklaşır, aksi halde namaz kıldığı yerde
uzanırdı. Ta ki Bilal gelir ve O'na namaz vaktinin geldiğini bildirirdi"[93][93]Yine
o, başka bir rivayetinde şöyle demektedir: "O'nu Seher-i A'la vaktinde ne
zaman görsem, uyur bulurdum"[94][94].
Başka bir
hadiste ise şöyle denilmektedir: "Allah Resulü (sav) gecenin sonunda vitr
namazını kıldıktan sonra sağ yanı üzerine uzanarak uyurdu. Ta ki Bilal yamna
gelir ve onunla birlikte sabah namazına çıkardı". [95][95]
Selef-i
Salih, sabah namazından önce ve vitri kıldıktan sonra uyunan bu uykuyu müstehab
görürdü. Hatta aralarında Ebu Hü-reyre (ra) ve Mervan'ın (ra) da bulundukları
bir cemaat, bunun sünnet olduğunu söylemişlerdir.
Gecenin
sonundaki ve son üçte birindeki uyku Müşahede ve Huzur Ehli için, sevap
arttırıcı bir alışkanlıktır. Çünkü bu uyku, onlara nıelekut kapılarını açar ve
Ceberut'tan çeşitli ilimlerin dinlenmesini temin eder. Ayrıca bu uyku, amel
sahipleri ve Mücahede Ehli için bir istirahat ve sükunet temin eder. İşte bu
sebepledir ki sabah namazından ve ikindi namazından sonra namaz kılmak mahzurlu
görülmüştür. Allah Teala'nın amil kulları, gece ve gündüz evradını hakkıyla
ifa edenler, bu vakitlerde istirahat ederler.
Gecenin
sonundaki uyku, dalgınlık ve gaflet erbabı için de bir noksandır. Bu uyku,
Müşahede ve Huzur Ehli için bir takviye iken, onlar için bir eksilticidir.
Çünkü salih kimseler bu vakitte, hizmetlerinin hatimesi olarak istirahata
çekilip uyurlar. Gaflet ve dalgınlık içinde yüzenler için bu uyku da bir
eksikliktir.
Kul, gece
namazı arasına fasılalar koymalı ve bu esnada oturarak yüzer kez teşbih
çekmelidir. Bu, onu rahatlatıp namaza devam etmesini kolaylaştırıcıdır. Ayrıca
böyle yapmakla Allah Teala'nın şu ayetinde vasfettiği kulları arasına da girmiş
olur: "Gecenin bir kısmında ve secde arkalarında Rabbini teşbih et".
(Kaf/40) Ayetteki "Secde arkasında" ifadesi, bir görüşe göre
namazlardan sonra, anlamındadır.
Gece
ibadetinde daha fazla zikretmek isteyenler, gecenin başlangıcındaki iki virdi,
yani iki namaz arasındaki virdle, uykudan önceki virdi tekrar ihya edebilirler.
Bazı alimlere göre ibu iki virdi tekrar ihya etmek, bir günlük oruçtan daha
faziletlidir.
Kul, bundan
sonra iki fecr arasında olan dördüncü virdi ifa etmelidir ki bu vakit, gecenin
son üçte birinin başlangıç vaktidir. Ya da beşinci vird olan son seher vakti
virdini ifa etmelidir. Bu da ikinci fecrin doğuşundan önceki vakittir. Eğer
gecenin orta kısımlarında kalkma alışkanlığı kaz anılmamış s a bu vakit,
Kur'an okumak ve istiğfarda bulunmak için çok uygun bir vakittir.
Ebu Musa
(ra) ve Muaz (ra).bir mecliste karşılaşmışlardı. Mu-az (ra) Ebu Musa'ya (ra)
şöyle dedi: Gece ibadetini nasıl yapıyorsun? O da şu cevabı verdi: Bütün gece
uyanık kalıyorum. Gecenin hiç bir bölümünde uyumuyorum ve geceleyin Kur'an ile
yükseldikçe yükseliyorum. Bunun üzerine Muaz da (ra) şöyle dedi: Ama ben
uyuyor, sonra tekrar kalkıyorum. Uykuda geçen sürenin, uyküsuzluk süresiyle
aynı olmasına çalışıyorum. Bilahare bu durumu Allah Resulü'ne (sav)
bildirdiler. O da Ebu Musa'ya şöyle buyurdu: "Muaz, fıkıh bakımından
senden daha ileri".
Seleften
bazıları uyku tamamen bastırıncaya kadar uyumuyorlardı. Seleften bazıları ise
şöyle diyorlardı: Her şey ilk uykudur. Eğer ondan uyanır da tekrar uyursan bu
kötüdür. Allah gözlerimizi uyutmasın. Fezaretü'ş-Sami'ye -ona göründükleri
için- abdalın sıfatları sorulduğunda şöyle demiştir: Yemekleri ihtiyaçtan, uykuları
uykunun ağır basmasından, konuşmaları zaruretten, sükutları hikmetten ve
ilimleri kudrettendir.
Başka birine
de şöyle denilmişti: Bize korku makamına sahip olanların (=Hâ'ifun) sıfatlarını
anlat. O da şu cevabı verdi: Yemekleri hastaların yemeği gibi, uykuları ise
boğulanların uykusu gibidir.
Kul, gecenin
beşte veya altıda birinde kalkma alışkanlığını asla terketmemelidir. Çünkü bu
vakit, gece virdlerinden bir ya da uzunluk ve kısalıklarının farklılığına göre
ikisini teşkil etmektedir. Gece kıyamı ister sürekli ister kesintili olsun,
virdlerden hangisini hangi zikirlerle ihya etmiş olursa olsun, gece ibadetine
kalkanlar arasında (=Ehlü'l-leyl) yerini alır. Onlarla beraber, onun da geceden
bir nasibi olur. Gecenin büyük bölümünü veya yarısını ibadetle ihya eden
kimseye, gecenin tümünü ihya etmiş gibi sevap yazılır ve gecenin kalan kısmı da
onun için ibadet vasfında kabul edilir.
Her kim
geceleyin yirmi rekat namaz, ardından da üç rekat vitri kılarsa, Allah
Teala'nın lütfuyla bütün geceyi ibadetle ihya etmiş gibi olur.
Allah Resulü
(sav), gece ibadetinde bir gece, gecenin yarısında, başka bir gece üçte
birinde, bir başka gece ise üçte ikisinde kıyam ederdi. Bu husus, Muzzem.mil suresinin
başındaki ilk iki ayetle de teyid edilmiştir. Allah Resulü (sav) bazan gecenin
yarısı ve altıda birinin yarısında, bazan gecenin dörtte birinde, bazan da
altıda birinde kıyam ederdi. Bu da yukarıdaki iki ayetin sonunda zikredilmektedir.
Bu, sözkonusu ayetteki "Nısf=yarı" kelimesini esreli okuyanların
görüşüne göredir. Sözkonusu kelimeyi fethalı okuyanlara göre ise, anlam yarısı
ve üçte biri şeklinde olmaktadır. Bu da Allah Resulü'nün (sav) gecenin
yarısında altıda birinin yansıyla beraber kıyam ettiği anlamına gelmektedir.
Sadece üçte biri veya sadece yarısı, yukarıda zikrettiğimiz ilk ayete göredir.
Bu ayetlerin tefsirinde de benzer görüşler serdedümiştir.
Allah
Resulü'ne (sav) teheccüd namazı kılmak farz kılınmıştı. Müzzemmil suresinin
ikinci ayetinde Allah Teaîa O'na bunu açık bir şekilde emretmektedir. Diğer
ayet ise, gece ibadetinin keyfiyetini açıklamaktadır.
Teheccüd
konusunda en güzeli, Allah Resulü'ne (sav) emredilen şekle devam etmektir ki
bize aktarılan da budur. Çünkü yüce Allah, bizzat O'na "Gece kıyam
et" (Müzzemmil/2) buyurmakta, ardından istisna getirerek "Birazı
hariç" (Müzzemmiî/2) buyurmaktadır. Hemen ardından gelen ayette ise bunu
da açıklayarak "Yarısında veya yarısından biraz eksilt"
(Müzzemmil/3) buyurmaktadır. Allah Teala daha iyi bilir ama, bize göre bundan
anlaşılan, altıda biri veya üçte birinin yarısından eksiltmek şeklindedir.
Çünkü Araplar nezdinde eksiltme isimlerinin en küçüğü bunlardır.
Takip eden
ayette ise "Yahut arttır" (Müzzemmil/4) buyurmaktadır. Burada da
gecenin- yansının üzerine çıkması istenmektedir. Burada da altıda birin yarısı
sanki O'na geri verilmektedir. Çünkü başka bir ayet-i kerimede üçte ikisinden
az kıyam ettiği haber verilmektedir: "Muhakkak ki Rabbîn senin gecenin
üçte ikisine yakın bir süre kıyam ettiğini bildi". (Müzzemmil/20) Bu süre
de gecenin yarısı ve altıda birinin yansı olabilir. Çünkü Araplar nezdinde en
küçük eksiltme ismi budur. Yine bu ayette şöyle buyrulmaktadır: "Ve
yarısına". (Müzzemmil/20) Bundan da, Allah Teala, senin gecenin yarısında
da kıyam ettiğini bildi, şeklinde bir anlam çıkmaktadır.
Bunu takiben
de "Ve üçte birine". (Müzzemmil/20) buyurmaktadır. Bundan da Rabbin,
senin gecenin üçte birinde kıyam ettiğini de bildi, şeklinde bir anlam çıkar.
Bu ihbar, üstteki kelimenin esreli okunma şekline daha uygun düşmektedir.
Ayetteki, "yarısına ve üçte birine yakın" ifadesinden anlaşılan,
yarısına yakın olanın dörtte bir, üçte birine yakın olanın da altıda bir veya
altıda birin yarısı olmasıdır.
Aişe (ra)
şunu nakleder: "Allah Resulü (sav) geceleyin, sesi -horoz sesini-
duyduğunda kalkardı". [96][96]
Oysa bu, seher vaktini gösterinektedir ki bu da ancak gecenin altıda birini
veya altıda birinin yarısını ifade eder.
Şu halde bu
mikdar, gece kıyam edenler için bir genişlik ve ruhsat ölçüsüdür. Bunları da
yaklaşık olarak bilmekteyiz. Kafi olanı ancak Allah Teala bilir. Bize göre
ikinci ayetteki kelimenin okunuşu fethayla olmalıdır. Çünkü kıyamın çokluğuna
ve Allah Resu-lü'nün (sav) kıyamıyla ilgili ihbarlara uygun olan budur.
Bir
rivayette şöyle denilmektedir: Bir keçiyi sağacak kadar süre için bile olsa
gece namazı kıl. Bu süre dört rekata tekabül etmektedir. Ruhsat olarak iki
rekat da kılmabilir.
Ebu Süleyman
Daranı şöyle derdi: Gündüz ihsanda bulunana gece mükafaat verilir. Gece ihsanda
bulunana ise gündüz mükafa-at verilir. Yine o, şöyle derdi: Gece Ehli, üç
tabakadır: Bir tabaka-dakiler, düşünerek okuduklannda ağlayanlardır. Diğer
tabakada-kiler, düşündükleri zaman çığlık atanlardır ki çığlık onlann rahatlamasını
sağlardı. Üçüncü tabakadakiler ise, düşünerek okuduklannda dehşete
kapılanlardır; ne ağlarlar, ne de çığlık atarlar. Kendisine dedim ki: Bunlar
niçin çığlık atarlar, öbürleri de niçin dehşete kapılırlar? Dedi ki: Bunu
açıklamaya gücüm yetmez!
Bir adam
Hasan el-Basri'ye (ra) şöyle dedi: Ey Eba Sa'id, sağlıklı olarak yatannı, gece
kıyamını da çok sever, hatta abdestimi alıp annarak yatanm. Buna rağmen nasıl
olur da gece kalkamam? Hasan el-Basri ona şöyle dedi: Seni -yatağa- bağlayan,
günahlarındır ey kardeşim!
Hasan
el-Basri (ra) çarşıya çıkıp da bazı kimselerin çirkin ve anlamsız sözlerini
işitince şöyle derdi: Zannederim ki bunlann geceleri, ifsat ettikleri
ticaretten de kötüdür!
Seleften bir
alim de şöyle demiştir: Gündüz çirkinliğe bulaşıp geceyi uykuyla geçiren bir
tacir, ağır ahiret hesabının şerrinden nasıl kurtulur?
Süfyan-ı
Sevri (ra) dedi ki: İşlediğim bir günahtan dolayı beş ay gece kıyamından mahrum
edildim. İşlediğin günah neydi?' diye sordular. Dedi ki: Bir gün ağlayan bir
adam gördüm ve kendi kendime 'Bununki riyakarlık' dedim!
Bir başka
zat ise şu hadiseyi nakleder: Kurz b. Vebere'nin yanına gittiğimde onun
ağladığını gördüm ve şöyle dedim: Ne oldu, bir yakınının vefat haberini mi
aldın? Dedi ki: Daha da beteri! Ben de merakla: Sana acı çektiren bir sancın mı
var? Dedi ki: Daha da beteri! O zaman daha çok merak ederek sordum: Peki
nedir? Dedi ki: Kapım kapalı ve örtüm yerinde, sadece işlediğim bir günahtan dolayı
dün geceki cüzümü okuyamadığım için ağlıyorum!
Muhammed b.
Şebane ise şöyle dedi: Bağdat'ta güvenilir ve günahtan sakınan şeyhlerden
birinin şöyle dediğim işittim: İbni es-Safi el-Bakkal'm Dinever'de şu
rivayetini dinledim: Dinever'de bir gardiyan vardı ve şöyle derdi: Otuz küsur
yıl hapishane kapısında durdum. Bu süre esnasında gece bekçileri tarafından
toplanıp getirilen kimselerden hiç biri yoktur ki kendisine 'Yatsı namazını cemaatla
kılıp kılmadığım' sormuş olmayayım ve o da 'Hayır' dememiş olsun!
Ebu Süleyman
Darani şöyle derdi: Hiç kimse bir günah işlemedikçe cemaat namazını kaçırmaz!
Yine o şöyle derdi: "Gece ihtilam olmak (=rüyada hamamcı olmak) bir ceza,
cenabettik (=cinsi münasebetle cünüb olmak) ise uzaklaştırmadnr". Çünkü
kul, cünüb olduğu zaman, Allah Teala'ya yakınlık vasıtası olan namaz ve tilavetten
uzak kalır. Yüce Allah da bu anlamda şöyle buyurmuştur: "O da uzaktan
(-cünübden) gözetti". (Kasas/11)
Hasan
el-Basri (ra) şöyle derdi: Kul, mutlaka bir günah işlediği için gece kıyamından
ve gündüz orucundan mahrum edilir.
Bir alim de
şöyle derdi: Ey zavallı! Oruç tuttuğun zaman kimin yanında ve neyle iftar ettiğine
bak. Kul, öyle bir yemek yer ki, yemekten sonra kalbinin durumu, ilk halinden
tamamen farklılaşır ve bir daha o hale geri dönemez. Sonunuz, gece kıyamına
mani olan yemektendir.
Nice
bakışlar vardır ki kişiyi bir sure okumaktan mahrum eder. Kul, bir yemek
yiyerek veya bir fiil işleyerek bir sene gece kıyamından mahrum olabileceği
için en güzeli, ne yediğini, ne yaptığını ve neye baktığını iyice araştırması
dır. Günahların azlığı, araştırmanın çokluğuna bağlıdır.
Fudayl b.
Iyaz şöyle derdi: Eğer Kufan'ı anlama ve gece kıyamı nimetiyle şu anda
nzıklandığım gibi işin başında merzuk olabilseydim, tek bir hadis dahi yazmaz
ve Kur'an-ı Kerim dışında hiç bir şeyle meşgul olmazdım.
Denir ki:
Gece kıyamının uzunluğu, Kıyametin anının şiddetinde rahatlık, gece namazı da
büyük günahlar için (=kebair) kefarettir. Denildi ki, gece kıyamının uzunluğu,
eksik kalan gece namazları için de tamamlayıcıdır.
Selef-i
Salih, gündüz namazlarında rüku' ve secdeleri uzatmayı, gece namazında ise
kıyamı uzatmayı müstehab görürlerdi.
Teheccüd
namazı Allah Resulü (sav) için bir nafile idi, çünkü O, farz namazlarını
tamamlamış idi. Bizim içinse gece namazı, farz namazlarının tamamlayıcısıdır.
Rivayete
göre, kul uyuduğu zaman şeytan onun başına üç düğüm atar. Eğer oturur ve Allah
Teala'yı zikrederse bir düğümü çözülür. Eğer abdest alırsa diğer düğüm de
çözülür. İki rekat namaz kılarsa başındaki bütün düğümler çözülmüş olur.
Dinçleşir ve hoş nefısli olur. Çirkin nefisli ve tembel olmaktan kurtulur.
Bir başka
rivayette ise şöyle denilmektedir: Şeytanın bir gagası, bir dili ve bir
üfürüğü vardır. Kulu gagaladığında onun ahlakı bozulur, diliyle dilini
yaladığında dili her türlü kötülükle dolar, üzerine üfürdüğünde ise sabaha
kadar uyuya kalır. Kul, bunlara karşı üç şeyden medet umar: Helal yemek, tevbe
üzerinde istikamet bulmak ve azap tehdidinin kaygısını ya da cennet vaadinin
ümidini taşımak. Kul, şu üç şeyi yaparsa gece kıyamından mahrum edilir veya
uzun bir gafletle cezalandırılır: Şüpheli şeyler yemek, günahta ısrar etmek ve
kalbinde dünyevi kaygıların ağır basması. [97][97]
Bu fasılda,
kulun teşbih, zikir ve gece-gündüz namazları olarak ifa edeceği evradı, cemaat
namazının faziletini, duaların kabul edilmesi umulan en uygun vakitleri,
Teşbih Namazı ve şiar edinmesi müstehab olan hususları anlatmaya çalışacağız.
Kulun her
gece ve gündüz çekeceği bir teşbih virdi olmalı ve bu, çeşitli hadislerde
bildirilen zikirlerden dokuzyüz kerrelik bir teşbihten aşağı olmamalıdır.
Misal olarak yüz defa "La ilahe illallahü vahdehu la şerike lehül mülkü
velehül hamdü yuhyî ve yümîtü ve hüve hayyün la yemût, bi yedihil hayru ve hüve
ala külli şey'in ka-dîr" teşbihini yüz kez çekmelidir. Bu teşbihi günde
ikiyüz defa çeken bir kimse, Allah Resulü'nden (sav) rivayet edilen bir hadise
göre o gün için yapabileceği en faziletli ameli ifa etmiş olur.
Kul, bu
teşbihin yaraşıra yüz kez de "Sübhânallah, vel hamdü lillah vela ilahe
illallah vallahü ekberü ve tebârekallah" teşbihini çekmelidir. Bunun
ardından "Allahümme salli ala Muhammedin ahdike ve nebiyyike ve
rasûliken-nebiyyil ümmiyyi" salatü selamını yüz kez tekrar eder. Bundan
sonra "Estağfirullahel hayyel kay-yûm ve es'elühüt tevbeh" cümlesini
yüz kere tekrarlayarak istiğfarda bulunur.
Ardından yüz
defa "Sübhânallah, elhamdü lillah vela ilahe illallahü melikil hakkıl
emin" ve "Mâşâallah la havle vela kuvvete illa billah" teşbihlerini
yüzer defa söylemelidir.
Kul, bu
teşbihleri her gün ve her gece yerine getirmelidir. Eğer kendisine nasib olur
da sayıyı arttırırsa, bu kendisi için daha hayırlıdır. Aksi takdirde günlük ve
gecelik olarak bilinen mikdar budur. Sahabe arasında öyleleri vardı ki günlük
virdleri on iki bin tes-bihattan teşekkül etmekteydi. Tabiun içinde ise günlük
tesbihatı otuz bin olanlar vardı.
Bize
anlatılan bir habere göre İbrahim b. Edhem (ra) abdal ile ilgili olarak şunu
nakletmiştir: O, bir gece deniz kıyısında namaz kılarken, teşbih çeken yüksek
bir ses duydu. Ama kimse görünmüyordu. Sese dönerek: Kimsin sen? Sesini
duyuyor ama seni göremiyorum, dedi. O zaman sesin sahibi: Ben, bu denize vekil
kılınmış meleklerden bir meleğim, yaratıldığımdan beri Allah Teala'yı bu teşbih
ile zikrederim, dedi. O zaman abdaldan olan zat sordu: Peki ismin nedir? Melek
de: Mehihiyail, dedi. Peki bu teşbihi çekenin sevabı nedir? diye sordu. Dedi
ki: Bunu yüz defa çeken kişi, cennetteki makamını görmeden veya makamı
kendisine görünmeden ölmez. O teşbih işte şudur: "Sübhânallahid-deyyan,
sübhaânallahi şedîdil erkân, sübhâne men yüzhibü bil leyli ve ye'tî bin-nehar,
süb-hâne men la yüşğiluhû şe'nün an şe'nin, sübhânallahil-hannânil-mennân,
sübhânallahil-müsebbahi fî külli mekân".
Kulun namaz
olarak virdleri varsa, bunları yerine getirmesi güzel olur. Tabiun arasında
öyleleri vardı ki günlük namaz virdleri üçyüz hatta dört yüz rekatı buluyordu.
Hatta öylesi vardı ki, günlük virdi altıyüz rekata ulaşıyordu. Vird olarak
rivayet edilen en az rakam, günlük yüz rekattır.
Kurz b.
Vebere Mekke'de ikamet etmekteydi, Kabe'yi günde ye-dişerli tavafla yetmiş kez,
gece de aynı şekilde yetmiş kez tavaf ederdi. Bunu hesab ettiğimizde bir
tavafın on fersahlık mesafe olduğunu gördük. Bununla beraber kıldığı namaz
toplam rekat sayısı da ikiyüz seksen rekat ediyordu. Denilir ki Kurz bu namaz
sırasında da KurWı hatmederdi. Dolayısıyla bir defa gündüz, bir defa da gece
olmak üzere günde iki kez hatmekteydi.
Hişam b.
Urve şunu nakleder: Babam, Kur'an'dan cüzünü okumaya devam ettiği gibi, teşbih
virdini de düzenli olarak çekerdi. Yine ondan rivayet edilen bir haberde şöyle
demektedir: O, Kur'an cüzünü okumasının yanısıra dua cüzünü de devam
ettirmekteydi.
Kul, günlük
kıldığı beş vakit namazın ardından da yüz kere teşbih çekmelidir. Aynı şekilde
uykuya giderken de yüz defa teşbih çekmelidir. Sabaha çıktığında ve akşama
erdiğinde Allah Teala'nın aşağıdaki buyruğunun tefsirinde rivayet edilen duayı
da söylemelidir. Çünkü bunun çok büyük bir sevabı vardır: "Bütün göklerin
ve yerin kilitleri O'nundur. Allah'ın ayetlerini inkar edenler, işte onlar
hüsrandadırlar". (Zümer/63 veya Şura/12)
Osman'dan
(ra) rivayet edildi ki: "Allah Resulü'ne (sav) bu ayetin tefsirini
sorduğumda bana şöyle dedi: Bana öyle bir şey sordun ki, senden önce hiç kimse
onu sormamıştı. O şudur: 'Allah'tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür.
Allah'ı teşbih ve hamdederim. Allah'tan başka güç ve engelleyici yoktur. Evvel,
Ahir, Zahir ve Batın olan Allah'tan mağfiret dilerim. Mülk O'nundur, hamd
O'nadır ve hayır O'nun elindedir, O her şeye kadirdir1.
Kim bu
tesbihatı sabaha çıktığında ve akşama erdiğinde onar defa söylerse, ona altı
haslet verilir: İlk haslet; şeytan ve onun askerlerinden korunma. İkinci
haslet; bir kantar ecir. Üçüncü haslet; cennette bir derece yükseltilme.
Dördüncü haslet; Allah Teala onu huri gözlülerle evlendirmesi. Beşinci haslet;
ona on iki melek gelmesi. Altıncı haslet; hacc ve umreyi ifa eden kişinin
sevabı gibi sevap yazılması" .Bu ayetin tefsiriyle ilgili başka bir
rivayette ise, onun için asla fena bulmayacak cennet hazinesi olduğu bildirilmektedir.
Bu iki
rivayeti ve ihtiva ettikleri faziletleri cem'eden üçüncü bir rivayet ise yine
Osman b. Affan'dan (ra) nakledilmiştir: Abdurrah-man b. Ebi Leyla, Osman'dan
(ra) şunu nakletti: Allah Resulü'ne (sav) bazı meseleleri sordum. Onları
cevapladı. Sonra "Göklerin ve yerin kilitleri nedir? diye sordum. O zaman
şöyle buyurdu: Kulun şunu söylemesidir: 'Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed
Allah'ın Resulü'dür' Cennet ehlinin hazinesine gelince, o da şunu söylemesidir:
Arşı semada olanı teşbih ederim. Semada kudretinin eserleri olanı teşbih
ederim. Rahmeti, gazabını geçmiş olanı teşbih ederim. Kendinden başka kaçış ve
sığınak bulunmayanı teşbih ederim' Ey Osman, kim bunları günde on kez
söylerse, ona altı haslet yazılır: Allah Teala onu, şeytandan ve askerlerinden
kurtarır. Ölürse şehit olarak ölür. Cennette onun için bir köşk bina edilir.
Tevrat,İncil, Zebur ve Kur'an'ı okumuş gibi sevap alır. İsmail oğullarından
sekiz köleyi satın alıp azat etmiş gibi sevap kazanır".
Kul, farz
veya nafile olarak kıldığı namazlardan sonra şu altı ayet-i kerimeyi okumazlık
etmesin: "İzzet sahibi Rabbin onların yakıştırdıklarından münezzehtir.
Peygamberlere selam olsun. Hamd ise, alemlerin Rabbi olan Allah'a
mahsustur". (Saffat/180-183) "O halde akşama girerken, sabaha ererken
Allah'ı teşbih edin (namaz kılın). Göklerde ve yerde, hamd O'nun
içindir.
Gündüzün sonunda ve Öğle vaktine girince Allah'ı tenzih edin, namaz kılın.
Ölüden diriyi, diriden ölüyü O çıkartır, ölümden sonra yeryüzüne O hayat verir.
İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkartılacaksınız". (Rum/17-19)
Eğer kul,
bunları okur ve mümin erkeklerle kadınlar için sabah beş, akşam da yirmi kez
olmak üzere yirmi beş kez istiğfarda bulunursa, gelen bir rivayete göre abdal
zümresi arasında yer alır. Mezkur haberde yer alan istiğfar şu şekildedir:
"Allahım
mümin erkek ve kadınlara, müslüman erkek ve kadınlara mağfiret et. Onların
hayatta olmayanlarına da hayatta olanlarına da mağfiret et. Onların görünen
günahlarını da, görülmeyen günahlarını da bağışla. Onlara yakın olanlara da
uzak olanlara da mağfiret et. Muhakkak ki Sen, onların nerelerde dolaştıklarım
ve nereye varacaklarını en iyi bilensin".
Kul,
teşehhüdü esnasında da bu istiğfarı okumalıdır.
Başka bir
rivayette yeralan istiğfar şekli ise şöyledir:
"Allahım,
ümmet-i Muhammed'i İslah et. Allahım ümmet-i Mu-hammed'e merhamet et. Allahım
ümmet-i Muhammed'i sıkıntılarından kurtar".
Denir ki, bu
istiğfarı her gün okuyan kimseye, abdal zümresinden birininki kadar sevap
yazılır. Kul, gerek sabah kalktığında gerek akşama erdiğinde üçer defa olmak
üzere şöyle demelidir:
"Allahım,
beni Sen yarattın, bana hidayeti Sen verdin, beni Sen beslersin, bana Sen su
verirsin, bana sen can verirsin, canımı da yine Sen alırsın. Sen, benim
Rabbimsin ve benim için Sen'den başka Rabb yoktur. Sen'den başka ilah yoktur.
Teksin ve ortağın yoktur".
Kul, bunu
okuyarak günlük şükrünü eda etmiş olur.
Uykudan
uyandığı zaman veya uykuya niyetlendiği zaman da şu duayı okumazlık
etmemelidir:
"Allah'ın
adıyla, Allah diledikçe olur, Allah'tan başka güç veren yoktur. Allah diledikçe
olur. Her nimet, Allah diledikçe Allah'tandır. Bütün hayırlar, Allah diledikçe
O'ndandır. Başa gelecek kötülüğü de ancak Allah savar".
Kul, böyle
söyleyerek her şeyin Allah'tan olduğunu ikrar etmiş ve şeytandan korunmuş olur.
Bir
rivayette şöyle denilmektedir:
Bu sözleri
Arafat'ta vakfe günü güneş batmadan önce yüz defa söyleyen kula Allah Teala
Arşı'nm üzerinden şöyle nida eder: "Beni razı ettin. Şimdi bu rıza etmen
karşılığından dile Ben'den, sana vereyim".
Kul, her
kuşluk vakti ve akşam vakti şu ayeti yedi kere okumalı ve bunu asla
terketmemelidir: "Eğer senden yüz çevirirlerse de ki: 'Allah bana yeter.
O'ndan başka ilah yoktur. Ben, O'na dayanmaktayım. Ve O, büyük Arş'm
Rabbidir". (Tevbe/129) Yine aynı şekilde yedi kez Cenab-ı Allah'tan
cenneti niyaz edip cehennem azabından O'na sığınmalıdır.
Ezanı
duyduğu zaman, müezzinle birlikte söyleneni tekrar eder, ezan bittikten sonra
da şunu okur:
"Rab
olarak Allah'tan, din olarak İslâm'dan Peygamber olarak Muhammed'den (sav) razı
oldum. Allahım bu eksiksiz davetin, ke-lime-i sadıkanın ve kılınacak namazın
hürmetine Muhammed'e ve O'nun ailesine salat buyur, O'na Vesile ve Fazile'yi
ver ve O'nu, kendisine vaadettiğin Makam-ı Mahmud'a gönder".
Okunan ezan,
sabah veya akşam namazı içinse, o zaman şu ifadeyi de duasına ekler:
"Allahım
bu, Senin gecenin kaybolması ve gündüzünün yönelmesi, bunlar da Sana davet
edenlerin sesleri, namazına hazır oluş ve meleklerinin şahitliğidir. Bütün
bunların hürmetine Muhammed'e ve O'nun yakınlarına salat buyur".
Kul, bu
duadan sonra istediği şekilde dua edebilir. Müstehap görüldüğü için ezan ile
kamet arasındaki vakti salatü selam ve dua için fırsat bilmelidir.
Şu dua ise
abdal zümresinin şiar edinip dillerinden düşürmedikleri bir dua olup kul
tarafından her vakit şiar edinilmeli ve dilden düşürülmemelidir:
"Allah
diledikçe olur, bağışlayıcı ve affedici olan Allah'tan başka kuvvet yoktur. Ey
Selâm, bize selam bahşet, ey
Rabbim, ey
Rab-bim, ey celal ve ikram Sahibi, hayırla açıp hayırla kapat. Hayy ve Kayyûnı
olan Allah'tan başka ilah yoktur. Rabbimiz her türlü noksandan münezzehtir.
Rabbimizin vaadi muhakkak yerine getirilecektir. Ya Allah, ya Allah, ya Aziz,
ya Aziz, ya Karîb, ya Karîb, ya Halım, ya Settâr, Rabbimiz her türlü noksandan
münezzehtir. Rabbimizin vaadi muhakkak yerine getirilecektir, ya Aziz, ya
Aziz, ya Karîb, ya Karîb, ya Kerîm, ya Gaffar, ya Vâsi'i'l-mağfİret, bana
mağfiret et, bizi affet ve bağışla. Sen'den af ve afiyet niyaz ederiz ey imdat
dileyenlerin yardımcısı!".
Yakanda
naklettiğimiz dua ve tesbihatm hepsinin de Allah Re-sulü'nden (sav), Sahabe ve
onları güzellikle izleyen Tabiun'dan nakledilen hadis ve rivayetlerde
bildirilmiş faziletleri vardır. Burada, amel sahiplerinin yaptıklarının
faziletlerini değil de bizzat yapmaları gereken amelleri anlattığımız için
bunlara yer vermedik.
Kul, gece
veya gündüz uykudan uyandıktan sonra misvak kullanmayı asla bırakmamalıdır.
Denir ki, oruçlu için misvak kullanmak, en güzel hasletlerden biridir. Ancak
ikindi namazından sonraki vakitte misvak kullanması mekruh görülmüştür.
Bir hadiste
şöyle buyrulmaktadır: "Kur'an'm ağzmızdaki yollarını misvak ile
temizleyin". [98][98]
Başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulmaktadır: "Misvak, ağzı
temizleyici Allah Teala'mn rızasını çekicidir". [99][99] Denir ki,
misvak kullanıldıktan sonra kılınan namaz, misvak kullanılmadan kılman namazdan
yetmiş kat daha üstündür. Misvak kullanmak için belirlenen en kesin vakitler,
şu dört vakittir: Oruç tutan için zeval vaktinden önce; Cuma günü gusül
ab-destiyle birlikte; Gece namazına kalkıldığında ve kuşluk vakti uykudan uy
anıldığın da.
Selefti
Salih, kulun üzerinden bir lokma ve bir hurma kadar bile olsa sadaka vermediği
bir gün ve gecenin geçmemesini müstehap görürlerdi. Hatta bazıları bir baş
soğan veya bir ip parçasını bile sadaka olarak verirlerdi. Çünkü rivayet
edilen bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: "Kişi, Kıyamet günü sadakasının
gölgesinde olacaktır". [100][100]
Allah Teala,
sadakanın az ama devamlı olanını şükrana layık görür. Böyle bir sadaka, O'na
çok ama kesintili olan bir sadakadan daha sevimli gelir. Görmüyor musun? Sadaka
verip de sonra kesen kişiyi yüce Kitabı'nda nasıl zemmetmekte: "Ve
(malından) biraz verip de dayatıverenü". (Necm/34) Ayetteki
"Dayatmak" kelimesi, kesmek anlamındadır.
Yine O,
cennet meyvalarım överek, dünya meyvalarınm kusurunu ortaya çıkarmaktadır.
Düşünenler için, bunda da açık bir fikir vardır: "Bir çok meyva; ne
eksilir, ne de engellenir". (Vakaa/32-33) Allah Teala böyle buyurarak,
sürekliliğe özendirmektedir.
Selef-i
Salih'in güzel ahlakından biri de, dilenciyi az da olsa bir şey vermeden geri
çevirmemeleriydi. Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Bir hurmanın
yarısıyla da olsun ateşten sakının". [101][101] Yine O,
şöyle buyurmaktadır: "Gümüşe kuşanmış bir at üzerinde dahi gelmiş olsun,
dilencinin (üzerinizde) hakkı vardır" [102][102] Yine O,
şöyle buyurmaktadır: "Yanık bir toynak parçasıyla da olsa dilenen kimseyi
geri çevirmeyin". [103][103]
"Aişe (ra) de bir gün dilenen birine bir üzüm danesi vermişti. Biz
birbirimize bakışarak bunu yadırgadık. O da şöyle dedi: Size ne oluyor, onun
içinde birçok çekirdek miska-li vardır".
Selefin
ahlakına göre; onlardan birinden bir şey istendiğinde veya mubah olan bir şey
kendilerinden murad edildiğinde -karşı çıkmayı hoş bulmadıkları ve kaynaşmayı
sevdikleri için- hayır diyemezlerdi. Allah Resulü'nün (sav) ahlakı da
böyleydi: O, bir şey istendiği zaman, asla 'Hayır* dememiş, eğer gücü yetmeyen
bir şey ise sükut etmiştir.
Selef
ahlakının bir diğer esası da, bir husus üzerinde tek yürek olarak
toplanabilmeleri, içlerinden birinin diğerleri üzerinde baskı kurmaması ve
onlardan birinin her hangi bir şeyi tekeline alarak kardeşlerini mahrum
bırakmamasıydı. Nitekim Allah Teala onların vasıflarını Kur'an'da şöyle
zikretmiştir: "İşleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz
rızıktan (Allah yolunda) harcarlar". (Şura/38) Yani, işleri aralarında
katılım sonucudur. Hiç kimseye tahsis edilmiş değildir. Hepsi her hususta
müsavidirler.
Kulun, şu
dört ameli birlikte ifa etmesi gerekir: Oruç, sadaka, hasta ziyareti ve cenaze
teşyii. Müridlerin takip etmesi gereken yol işte budur. Onlar bu yolda
birbirleriyle yarışır ve bunları ifa etmeye itina gösterirler.
Bir hadiste
de, bu dört ameli bir günde eda eden kimsenin günahları bağışlandığı, başka
rivayetlerde ise cennete girdiği bildirilmektedir. Eğer bunlardan üçünü veya
ikisini eda edip diğerlerini yapamazsa, hüsnü niyetinden dolayı tamamını
yapmış gibi sevap ahr.
Kul, ezanı
işittiğinde, ya da evi mescide komşu ise cemaat namazını asla kaçırmamalıdır.
Mescid komşuluğu, mescid ile arasında üç ev bulunmasıdır. Birkaç mescid
bulunduğu zaman, kendisine en yakın olanda cemaat namazını kılar.
Ama imanın
takviyesi veya namaz yolunda daha fazla adım atabilmek için, uzaktakine gitmeye
niyetlenmişse bu başkadır. Çünkü ilim ve fazilet sahibi bir imamın arkasında
namaz kılmak daha evladır. Uzak olmasına rağmen Allah Teala'nın mescidlerin-den
birini namaz ile imar etmeye niyet etmiş de olabilir. Said b. el-Müseyyeb (ra)
şöyle derdi: Beş vakit namazı cemaatla kılan kimse, iki kıtayı ve iki denizi
ibadetle doldurmuş gibi olur.
Kul,
kılacağı her vakit namazı için vakit girmeden önce müstakil abdest almalıdır.
Çünkü bu, vakitleri korumayı ve namazı güzelce eda etmeyi temin eder.
Ebu'd-Derda' (ra) Allah Teala üzerine yemin ederek -ki daha önce onun Allah'ın
adıyla yemin ettiğini hiç görmemiştim- şöyle dedi: Allah Teala'ya en sevimli
gelen ameller şunlardır: Sadaka vermek, cemaatle beraber namaz kılabilmek için
yürümek ve insanların arasını düzeltmek.
Kulun
mescide veya evine her girişinde iki rekat namaz kılması müstehap görülür. Bu,
iyi insanların (=Ebrâr) adet edindikleri amellerdendir. Aynı şekilde çıkarken
de iki rekat namaz kılınmalıdır. Selef-i Salih, abdest almaksızın evlerinden
dışarı çıkmazlardı.
Kulun,
tuvalete her girişinden sonra abdest alması, her abdes-tinde de iki rekat namaz
kılması müstehaptır. Bu, iyi insanların (=Ebrar) adet edindikleri
amellerdendir. Bu şekilde amel ederek vefat eden kimse için şehitlik sevabı
olduğu bildirilmiştir.
Kul, evinden
çıkacağı zaman şöyle dua eder:
"Allah'ın
adıyla, Allah diledikçe olur, Allah bana yeter, ben Allah'a tevekkül ettim,
Allah'tan başka kuvvet ve engelleyici yoktur. Allahım, Senin sayende çıktım ve
beni Sen çıkardın. Allahım, beni selam içinde kıl ve beni çıkardığın gibi
dinimde de selim kıl. Allahım, hataya düşmekten, sapıtmaktan, zulmetmekten,
zulme uğramaktan, cehalete düşmekten veya Senin sahipliğinin yüceliğinin ve
övgünün ululuğunun bana gizli kalmasından Sana sığınırım. Muhakkak ki Sen'den
başka ilah yoktur".
Bunun
ardından Fatiha, Felak ve Nas surelerini okur. Dört rekat kuşluk namazını asla
terketmez ve gücü yettiğince onu, sekiz hatta oniki rekata kadar arttırır.
Bundan daha fazlasını kılmaz ama gücü yettiğince rekatları kıraatla uzatmaya
çalışır. Eğer kendini yorgun hissederse, rekatları kısa tutar. Bu namazın
rekatlarında, Şems, Duha süreleriyle Bakara suresinin son iki ayetini, Haşr
suresinin son aşrım ve kuşluk virdinde okumadığı diğer sure ve ayetleri okur.
Aişe (ra)
annemizden şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: "Allah Resulü (sav) kuşluk
namazım dört rekat kılar ve Allah dileyip -gücü yettikçe- arttırırdı" [104][104]
Kudsi bir hadiste ise Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Ey Adem oğlu,
günün ilk kısmında dört rekat namaz kıl, günün sonu için sana bu yeter".
Ümmü Hani'
bn. Ebi Talib'in (ra) hadisinde de şu nakledilmektedir: "Allah Resulü
(sav) kuşluk namazım sekiz rekat kıldı". [105][105] Bir başka
hadiste ise şöyle buyrulmaktadır: "Adem oğlu sabaha erdiği zaman,
vücudunun her mafsalına bir sadaka düşer" [106][106] İnsan vücudunda
üçyüz altmış mafsal vardır.
İnsanın
iyiliği emretmesi bir sadaka, kötülükten sakındırması bir sadaka, zayıf birinin
yükünü hafifletmesi bir sadaka, birine yol tarif etmek bir sadaka, insanlara
sıkıntı veren bir şeyi kaldırmak da bir sadakadır. Hatta teşbih çekmek ve Alah
Teala'yı birleyerek kelime-i şehadet getirmek bile sadaka olarak görülmüştür.
Kuşluk namazının iki rekatı ise bütün bunlara bedel gelir, veya bütün bunların
sevabını toplayıcı olur.
Asr-ı Saadet
müslümanlarının adeti, mescide seher vakti fecr doğmadan önce gelmeleri ve
sabah namazı vaktine kadar orada oturmalarıydı. Onlar bu ameli pek faziletli
bulurlardı. Tabiun'dan birinin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Mescide,
fecr doğmadan Önce girdiğimde Ebu Hüreyre ile karşılaştım. O, benden önce
gelmişti. Bana şöyle dedi: 'Ey kardeşimin oğlu, böyle erken bir saatte evinden
niçin çıktın?' Dedim ki: 'Sabah namazı için'. O zaman bana şöyle dedi:
'Müjdeler olsun sana! Biz, bu saatlerde mescide gelip orada oturarak namaz
vaktinin gelişini beklemeyi, Allah yolunda çıkılmış cihad gibi görürdük"
Bir başka rivayette ise "Allah Resu-lü'yle (sav) beraber" ifadesi vardır.
Dualara icabetin
umulduğu en faziletli vakitler, şu dört vakittir: Seher vakti; Güneşin doğuş
vakti; Güneşin batış vakti ve Ezan ile Kamet arasında geçen vakit. Gece ve
gündüzün en faziletli vakitleri beş vakit farz namazın vakitleridir.
Kul, Allah
Teala'ya dua ettiği zaman, O'nun isimlerini anarak dua etmelidir. Çünkü bu
isimler, O'nun sıfatlarıdır ve Allah Teala bunu çok sever. Allah Teala, dua
eden kimseyi bilmek için bu isimleri izhar etmiştir. Kul da bunlarla dua
etmeli, mesela şöyle demelidir:
"Ey
Cebbar, kalbimi zorla, ey Gaffar, günahımı bağışla, ey Rahman halimi İslah et,
ey Rahîm bana merhamet et, ey Tevvâb tevbe-mi kabul et, ey Selâm beni esenlikte
kıl".
Müstehap
görülen husus, kulun gündüz ve gece zarfında Allah Teala'nın 99 ismiyle O'na
bir kez dua etmesidir. Çünkü Allah Resu-lü'nden rivayet edilen bir hadiste
"Bu isimleri sayan cennete girer" [107][107]
buyrulmaktadır.
Bu isimler,
Kur'an-ı Kerim'in muhtelif yerlerine dağıtılmış vaziyettedir. Dolayısıyla
bunları içten bir imanla zikreden kimse, Kur'an'ın tamamını hatmetmiş gibi
olur. Belli bir sıraya göre tertib edilmedikleri için bunları ezberlemede
zorluk çeken kimse, onları alfabe harflerine göre sıralaman, elif harfinden
başlayarak, her harfteki ismi zikretmelidir. Buna Allah Teala'nın isimlerinin zikri
şöyle başlar: "Ya Allah, ya Evvel, ya Ahir, ya Bari', ya Bâtın, ya
Tevvâb..."
Bu
isimlerden bazılarının, benzerlikten dolayı başka harflerde yeralması halinde,
kul bilinen ve açık olan isimleri alfabe harflerine göre sıralar ve sayıyı
99'a ulaştırınca tamamını zikretmiş gibi olur. Çünkü bazı harflerde on veya
daha fazla, ya da daha az isim bulunabilmektedir. Bazı harflerde hiç isim
bilmemesi de sayıyı tamamladığı takdirde zarar etmez. Bu hususta gelen
rivayetlere göre böyle yapan da bütün isimleri zikretmenin faziletine nail
olur.
Teşbih
namazına gelince; Cuma günü iki defa teşbih namazı kılmak müstehap
görülmüştür. Bunların ilki gündüz, ikincisi gece kılınır. Bu namazın dört
rekatında üçyüz teşbih çekilir. Eğer namazı gündüz kılıyorsa bu dört rekatın
arasını selamla ayırmaz. Gece kıldığında ise, iki rekatta bir selam verir.
Salih kimseler, bu namazı kılar, bereketini bilir ve faziletini birbirlerine
hatırlatırlardı.
Bu namaz
hakkında iki hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan ilki Hakem b. İbban-İkrime-İbni
Abbas (ra) senediyle rivayet edilmiştir: Allah Resulü (sav) Abbas b. Ebi
Talib'e şöyle buyurdu: Sana bir şey vereyim mi, sana bir şey bahşedeyim mi,
sana bir şey kazandırayım mı ki onu yaptığında Allah Teala günahlarının ilkini
de sonunu da, yenisini de eskisini de, hatayla olanını da kasıtlı olanını da,
gizli olanını da açık olanını da bağışlasın? Dört rekat namaz kılarsın ve her
rekatta Fatiha ve bir başka sure okursun. Okumayı bitirdikten sonra ilk rekatta
kıyam halinde iken onbeşer kez 'Süb-hânallah, elhamdü lillah vela ilahe
illallah vallahü ekber1 der, sonra rüku'a eğilir ve bunları onar kez
söylersin. Sonra rükudan başını kaldırdığında bunları yine on kez söyler,
ardından secdeye gidersin, secdede bunları on kez söyler ve başını kaldırıp on
kez daha söyler ardından ikinci secdeye gidersin. İkinci secdede de yine onar
kez söyler, başını kaldırdığında tekrar onar kez söyler ve oturursun. Böylece
bu tesbihatı her rekatta yetmişbeş defa çekmiş olursun. Eğer yapabilirsen,
bunu dört rekatın tamamında yaparsın. Gücün yeterse, bu namazı her gün kıl,
eğer yetmezse her Cuma kıl, eğer yetmezse her ay kıl, eğer buna da gücün
yetmezse, yılda bir kıl. Şayet bunu da başaramazsan, o zaman ömründe bir defa
kıl". [108][108]
Bu hadisi,
Ebu Davud es-Sicistani tarafından nakledilmiştir. O şöyle derdi: Teşbih
namazıyla ilgili olarak bundan daha sahih bir hadis mevcut değildir. Bu
rivayetin başka şekillerinde teşbih adedi; kıraattan sonra onbeş teşbih,
birinci rekatta ikinci secdeden sonra kıyama kalkmadan önce on teşbih, ikinci
rekatta da aynı şekilde teşehhüdden önce on teşbih daha çekileceği
şeklindedir.
Başka bir
rivayette ise "Namaza iftitah tekbiriyle başlanacağı, bunun ardından
'Sübhâneke' okunacağı, sonra kıraata başlamadan önce onbeş kez tesbihat çekileceği,
ardından Fatiha ve bir sure okunacağı sonra on kez tesbihat çekilip rüku'a
gidileceği, böylece kıyam halinde iken yirmibeş teşbih çekileceği, iki rekat
arasındaki ilk oturmada secdeden sonra tesbihat çekilmeyeceği, teşehhüd için
oturulan celsede de secdeden sonra teşbih okumayacağı bildirilmektedir.
Teşbih
namazıyla ilgili başka bir rivayet de şöyledir: Abdullah b. Ziyad b.
Sem'an-Muaviye b. Abdullah b. Ca'fer senediyle Ca'fer'den (ra) şunu rivayet
etmiştir: Allah Resulü (sav) ona Teşbih namazını öğretti: Namaz iftitah
tekbiriyle başlar sonra yukarıdaki hadiste zikredilen tesbihat söylenir ve
bunlara "Vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyil aziim' tesbihatı
eklenir. O da bu kelimelerin onbeş defa söyleneceğini bildirmiş, ama ikinci
secdeden kalkarken söyleneceğini belirtmemiştir.
Bu rivayet
bize daha hoş gelmektedir, çünkü Abdullah b. el-Mü-barek de (ra) bu hadisle
amel etmiştir. Sehl b. Asım, îbni Vehb'den şunu nakletmiştir. îbni Vehb der ki:
Abdullah b. el-Mübarek'e içinde teşbih çekilen namazı sordum. Bana
'Sübhanallah vel hamdü lil-lah...' kelimelerinin onbeşer kez söyleneceğini
Fatiha ile Felah ve Nas surelerinin okunacağını, sonra on kez tesbihat okuyarak
rüku'a gidileceğini ve bu şekilde devam edileceğini tesbihatın her rekatta
yetmiş beş olacağını bildirdi.
Teşbih
namazının dört rekatı bu şekilde eda edilir. Eğer namaz gece kılmacaksa, iki
rekatta bir selam vermek daha güzeldir. Eğer gündüz kılmacaksa, o zaman
istenirse bitişik kılınır, istenirse arası.da selam verilir. Tesbihatı sayarken
rüku'da parmak dizin üzerine konarak, secdede parmak yere konarak sayılır.
Muhammed b.
Cabir'den nakledildi ki: Îbni'l-Mübarek'e (ra) Teşbih namazında son secdeden
kıyama kalkmak için başımı kaldırdığımda, kalkmadan önce tesbihat okumam
gerekir mi, diye sorduğumda bana şöyle dedi: Hayır, o rükün namazın
sünnetinden değildir. İbnu Ebi Rezme de İbni'l-Mübarek'den (ra) şunu nakletmiştir:
Kendisine "Sübhâne rabbiyel azîm" ve "Sübhâne
rabbiyel'a'lâ" kelimelerini üçer kez mi okuyacağız, diye sorduğumda bana
"Evet" dedi. Peki kişi, hata eder ve on sayısında yanılırsa o zaman
ne olur? diye sorduğumda şöyle dedi: Bu tesbihatta aslolan dört rekatta üç yüz
tesbihdir.
Teşbih
namazında okunması en güzel olan sureler, yirmi ayetten fazla ayeti bulunan
surelerdir. İsmail b. Rafi'in Abdullah b. Ca'fer'den (ra) rivayet ettiği
hadiste de Allah Resulü (sav) Fatihadan sonra okunacak sure hakkında
"Yirmi veya daha fazla ayeti olan bir sure" buyurmuştur. Aynı
şekilde "Vela havle vela kuvvete illa billah" ilavesi daha güzel
olur. Bununla ilgili rivayeti yukarıda nakletmiştik. Yine Fatiha süresiyle
birlikte her rekatta Ihlas suresini on defaokursa, sayıyı arttırmış ve ecri
kemale erdirmiş olur. [109][109]
[16][16] Buharı, Teheccüd/28; Müslim, Müsafirûn/90,92; Nesa1!,
İftitah/40; Tirmizî, Salat/191; Ebu Davûd, TatawuV3; Muvatta', Salatü'l-leyl/30
[17][17] Nesa'î, îftitah/68 Sehv/77; Müslim, Salat/193;
Tirmizî, Salat/191; İbni Mâce, İkamet/102; Dârimî, Salat/80
[18][18] Hadisin değişik rivayetleri için b. Tirmizî,
Da'avat/30; Muvatta', Salatü'l-leyl/11 İbni Mâ-ce, İkamet/181.
[24][24] Hadisin değişik rivayetleri için b. Ebıı Davûd,
Edeb/101; Nesa'î, İsti'aze/60; İbni Mâce. Dua/14; İbni Hanbel, ü/2
[25][25] - Hadisin değişik rivayetleri için b. Tirmizî,
Salat/95; İbni Mâce, İkamet/23; İbni Hanbel, 1/271
[28][28] Benzer lafızda hadisler için b. Müslim, Salat/13; Ebu
Davûd, SaIat/36; Tirmizî, Salat/42; Nesa'î, Ezan/38; İbni Mâce, Ezan/4;
Dârinıî, Vasaya/4; İbni Hanbel, IV/337, V/297
[37][37] Benzer anlamda hadisler için b. Müslim,
Müsafırûn/143-144; Dârimî, Salat/153; İbni Hanbel, IV/366-367,375.
[38][38] Benzer anlamda hadisler için b. Müslim,
Müsafırûn/143-144; Dârimî, Salat/153; İbni Hanbel, IV/366-367,375
Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb (Kalplerin Azığı), İz Yayıncılık: 1/
65-77.
[43][43] Buharı, Vitr/2; Müslim, Müsafirun/ 136, 137; İbni
Mâce, İkamet/121; Dârimî, Salat/211; İbni Hanbel, 1/86 VI/46, 100, 107, 129,
204, 205.
[46][46] Buharı, Teheccüd/18, Savm/52; Müslim, Müsafirun/215,
Siyam/177; Ebu Davûd, latav-vu727; Nesa'î, Kıyamü'l-leyl/17; İbni Mâce,
Zühd/28; Muvatta', Salatii'l-leyI/4; Ibnı Han-bel, VI/40,51, 61, 122, 212, 231,
233.
[53][53] Nesa'î,/Kıblel3 Kıyamü'l-leyV19; Buharî, Iman/32
Rikak/18; Müslim, Müsafirun/216, 218;
Ebu Davûd, Tatawu727; İbni Mâce,
Zühd/28; İbni Hanbel, 11/350 V/219 VI/40, 61, 165.
[55][55] Buharî, Ezan/38; Müslim, Müsafîruıı/63, 64; Ebu Davûd,
Tatawu75; Tirmizî, Salat/195; Ne-sa% İmamet/60; İbni Mâce, îkamet/103; Dârimî,
SaIat/149; îbni Hanbel, 11/331, 455, 517.
[60][60] Vakti idrak etmekle ilgili benzer hadisler için b. Buharı,
Mevakit/28, 17, 29; Müslim, Me-sacid/261,
165; Ebu Davûd, Taharet/60, Menasik/68; Tirmizî, Salat/23; Nesa'î,
Meva-kit/11, 28, 30; İbni Mâce, İkamet/91 Menasik/106; Dârimî, Salat/22;
Muvatta', Vukut/15, 17 Cum'a/13.
[61][61] Buharı, Savm/5, 11; Müslim, Sıyam/6-9; Ebu Davûd,
Savm/4, 6-7; Tirmizî, Saym/2; Ne-sa'î, Sıyam/9-12; tbni Mâce, Sıyam/7; Dârimî,
Savm/2, 5; Muvatta', Sıyam/1-3; îbni Han-bel, II/5, 13, 63 III/229 IV/23, 321
V/42
[63][63] Benzer lafizlan için b. Buharî, Tefsir Suret-i
Bakara/42 Cihad/98 Meğazi/29 Da7avat58; Müslim, Mesacid/202206; Ebu Davûd,
Salat/5; Tirmizî, Tefsir-i Suret-i Bakara/31; Nesa'î, Salat/14; İbni Mâce,
Salat/6; Dârimî, SaIat/28; İbni Hanbel, 1/82,113, 122, 126, 456.
[73][73] Buharî Salat/84 Teheccüd/10; Müslim, Müsafirun/146,
147; Tirmizî, Salat/206; Ibnı Mâce, İkamet/171; Nesa'î, Kıyamü'l-leyl/26; îbni
Hanbel, 11/10, 30, 49 66, 75.
nİ Hanbel, 1/110, 143, 144, 145, 148
[75][75] Buharî, Vıtr/2; Müslim, Müsafırun/136, 137; ibni Mâce,
Ikamet/121; Daiımı, faalat^ıı İbni Hanbel, 1/86 VI/46, 100, 107, 129, 204, 205
[78][78] . Müslim, Müsafinın/294; Nesa'î, Mevakit/35; İbni
Mâce, İkamet/148; İbni Hanbel, III/300, 315, 337,348, 389 IV/111, 112, 385
V/312
[81][81] Müslim, Müsafırun/62; Ebu Davûd, Edeb/98; Tirmizî,
Da'avat/18; İbni Mâce, Dua/15; Ib-ni Hanbel, 1/394, 400, 414, 443 V/382.
[85][85] Hadisin değişik lafızları için b. Buharî, Vasaya/1;
Müslim, Vasiyyet/1, 4; Ebu Davûd, Va-saya/1; Tirmizî, Vasaya/3; Nesa'î,
Vasaya/1; İbni Mâce, Vasaya/2.
[86][86] Benzer hadisler için b. Buharı, Edeb/96; Müslim,
Birr/165; Tirmizî, Zühd/50; Dârimî, Ri-kak/71; İbni Hanbel, 1/392 III/104, 110,
159, 165, 167 IV/107, 160, 239.
[91][91] Benzer bir hadis için b. Buharı,
Tevhid/23, Fazâilu'I-Kur'ân/19; Müslim, Müsafîrun/232; Ebu Davûd, Vitr/20;
Tirmizî, Sevabü'l-Kur'ân/17; Nesa'î, İftitah/83; Dârinıî, Fazâüu'I-
Kur'ân/34; îbni Hanbel, 11/271, 285, 450
[94][94] Benzer bir rivayet için b. Buharî, Teheccüd/7
Enbiya/38; Müslim, Müsafırun/132; Ebu Davûd, Tatawu'/22; Ibni Hanbel, VI/161,
270.
[96][96] Buharı, Teheccüd/7 Rikak/18; Müslim, Müsafîrun/131;
Nesa'î, Kıyamü'l-leyl/8; İbni Han-bel, VI/110, 147, 203, 279.
[99][99] Buharı, Savm/27; Nesa'î, Taharet/4; İtini
Mâce,Taharet/7; İbni Hanbel, 1/3, 10 VT/47, 62, 124, 146, 238; Dârimî, Vudu719.
[101][101] Buharı, Zekat/9, 10 Menakıb/25 Rikak/49, 51 Edeb/34
Tevhid/36; Müslim, Zekat/66-68; Tirmizî, KIyamet/1 Tefsir-i Suret-i Fatiha/2 Zühd/37;
Nesa'î, Zekat/63, 64; İbni Mâce, Mukaddime/13 Zekat28; Dârimî, Zekat/24; îbni
Hanbel, 1/388, 446 IV/256, 258, 259, 377, 379 VI/79, 138.
[106][106] Benzer anlamda hadisler için b. Buharî, Sulh/İl
Cihad/72, 128; Müslim, Müsafirun/84 Zekat/56; Ebu Davûd, Tatawu712 Edeb/160;
îbni Hanbel, 11/316, 328.
[109][109] Teşbih namazıyla ilgili hadisler: Ebu Davûd,
Tatawu'/14; Tirmizî, Vitr/19; İbni Mâce, İkamet/189
Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb (Kalplerin Azığı), İz Yayıncılık: 1/
146
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar