Sadettin Nüzhet Ergun’un Hayatı
Hüseyin
Sadettin Nüzhet Ergun, 1901’de Bursa’da doğmuştur.1 Babası, Yemen’de şehit olan
Kolağası Ali Efendi, dedesi Müftü Abdullah Efendi’dir. Annesi Sadiye Hanım,
Yenişehir Fener Sadi Dergâhı şeyhi ve divan şairi Mehmet Vehbi Efendi nin
kızıdır. Annesinin dayıları Lütfi ve Muhiddin efendiler de basılmamış birer
divanları olan şairlerdir.
İçine
doğduğu aileye bakılınca, Sadettin Nüzhet’in manevi dünyasını ve bu dünyanın
kendisine kazandırdıklarını anlamak hiç de zor değildir. Şüphesiz ki tarikat
kültüründen gelen, şiirle uğraşan ve durmaksızın üretmeye çalışan Ergun’un
kişiliğinde ve hayat felsefesindeki zemin, ailesi ve bu aileden getirdiği
özelliklerdedir.
Ali
Bey ve Sadiye Hanım’ın dört çocuğundan biri olan Sadettin Nüzhet Ergun’un
ağabeyi Abdullah Gürsel emekli bir binbaşı, küçük kardeşlerinden Osman Gürsel
Üsküdar Üçüncü Selim İlkokulu’ndan emekli bir öğretmendir. Diğer kardeşi ise
Avni Gürsel’dir.
İki
defa evlenen Ergun, beş çocuk sahibidir. 1937’de ayrıldığı ilk eşi Nezahat
Dilek’ten Solmaz (d. 11 Ocak 1928) ve Suna (d. 5 Mayıs 1940) isimlerinde iki
kız, Ergun Celal (d. 2 Şubat 1932) isminde bir erkek çocuğu; ikinci eşi Şerife
Şâhende Hanım’dan ise Muhiddin Özden (d. 27 Ekim 1938) isminde bir erkek çocuğu
vardır.
İlk
tahsilini Üsküdar İttihat ve Terakki Numune Mektebi’nde tamamlayan Sadettin
Nüzhet, bu arada Arapça ve Farsça öğrenir. Daha sonra Üsküdar Sultanisi’ne,
oradan da Darülfünun Edebiyat Fakültesi Türk Edebiyatı Bölümü’ne devam eder.
Burada Fuat Köprülü’nün öğrencisi olan Ergun’un, bazı kaynaklarda, “bir
öğretmenin kaprisi üzerine” diploma alamadığı bilgisi kayıtlıysa da, Saim
Sakaoğlu, Şükrü Elçin’in bu bilgiyi düzelttiğini, Sadettin Nüzhet’in
diplomasını alarak mezun olduğunu bildirmektedir. Nitekim “Şeyh Galip Hayatı ve Eserleri”
başlıklı tezinin de kabul edilmiş olması, bu bilgiyi destekler niteliktedir.
Çocukluk
ve gençlik yılları Üsküdar’da, Hallaç Baba Dergâhı içinde geçen S. Nüzhet,
İstanbul dışına ancak memuriyet hayatına atıldığı zaman çıkar.
Sadettin Nüzhet Ergun,
annesi tarafından Sâdîye tarikatına
mensuptur. [“Sadeddin Cibavî tarafından Şam’da kurulmuş, Arap
kökenli bir tarikattır. Kurucusunun Cibalı olması dolayısıyla, Cibavîlik olarak
da anılır. Taglebîlik, Âcîzilik, Vefaîlik ve Selamîlik olmak üzere, yaygın şekilde
örgütlenmiş dört kolu vardır. Sadîlik, İstanbul’un gündelik hayatına, Şeyh
Ebu’l Vefa-i Şamî’nin temsil ettiği Vefaîlik ile Seyyid Abdüsselam Şeybanî’nin
temsil ettiği Selamîlik vasıtasıyla, 18. yüzyılın başlarında girebilmiştir.”
Ekrem Işın, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. 6, s. 391 - 394.}Üsküdar’da Sâdîye
tarikatı Hallaç Baba Dergâhı şeyhi olan
dayısı Ahmed Ferid vefat ettiğinde, kendisinin erkek çocuğu olmadığından -
tarikatlarda şeyhlik veraseti gereği- dergâhın şeyhliğine getirilir. Fakat bu
görev verildiğinde henüz çok küçük yaşta- çeşitli kaynaklarda 6, 7, 8, veya 9
yaşlarında olduğu kaydedilmiştir- olduğundan kendisine önce Koska’daki
Abdüsselam Dergâhı Şeyhi Yahya Efendi, onun ölümünden sonra da Şeyh Ali Fakrî
Efendi vekâlet ederler.
Nihayet
1921 yılında, 20 yaşında iken, Meşihat Dairesi’nce imtihan edilen ve şeyhliğe
liyakati anlaşılan Sadettin Nüzhet, kendisine yıllar önce verilen sıfatı
alarak, “Şeyh” Hüseyin Sadettin olur. Ali Fakrî’den taç ve hırka giyer, tarikat
tabirince “postnişin-i irşâd” olur ve Hallaç Baba Dergâhı’nın son şeyhi olarak
görev yapar. Üsküdarlı Talât, onun şeyhliğine şu dörtlüğüyle tarih düşmüştür:
“Bugün
seccâde-i irşâda geçti
Tarîkat
ehlinin bir ser-bülendi
Dedi
tarihini Dervîş Tal’ât
Cenâb-ı
Şeyh Sâ’düddin Efendi
1340
(1921)
Tarikatta Ali Fakrî’den
“Vefî” mahlasını alan Ergun, Sâdîye tarikatının yanı sıra Rifâî ve Nakşibendî
tarikatlarından da icazetname alır. [Son Asır Türk
Şairleri’nde şöyle bir latife kayıtlıdır:”Şeyh Ali, fakrî olmayıp da ganî olsaydı,
kim bilir daha neler verecekti?” İbnülemin, Mahmud Kemal, Son Asır Türk
Şairleri, C. IX, s. 1550.]
Sadettin
Nüzhet’in tarikattaki şeyhlik serüveni, 1925 yılında tekkelerin kapatılmasıyla
son bulur. Bu tarihten itibaren memuriyet hayatı başlar.
Stajyerliğini
Ankara Erkek Lisesi’nde tamamlayan Sadettin Nüzhet’in öğretmenlik hayatının
büyük bir bölümü Konya’da ve İstanbul’da geçer. Konya’da Erkek ve Kız Muallim
mektepleriyle, Konya Erkek Lisesi’nde dört yıl kadar görev yapar. Ardından,
1927’de tekrar döndüğü Ankara’da, önce Erkek Öğretmen Okulu’nda, daha sonra da
Orta Muallim Mektebi’nde edebiyat tarihi ve metinler şerhi derslerini verir.
Buradan İstanbul’a tayin edilir ve Erenköy Kız Lisesi’nde edebiyat öğretmeni
olarak görev yapar. İstanbul’da ayrıca, Haydarpaşa Lisesi, Maltepe, Halıcıoğlu
ve Kuleli Askeri liselerinde de beş yıl aynı dersi verir. Yine bir yıl kadar
Kadıköy Erkek Lisesi’nde, kısa bir süre de İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışır.
Bu
yoğun öğretmenlik hayatının ardından, 1935 yılında İstanbul Arkeoloji Müzesi
Kütüphanesi’nde memur olarak çalışmaya başlayan Ergun, bu görevi sürdürürken
hastalanır ve İkinci Dünya Savaşı sırasında, hükümetin- tedbir olarak-
isteyenlerin İstanbul’dan Anadolu’ya gidebileceklerini duyurması üzerine,
hastalığının da verdiği endişeyle ailesiyle birlikte Çankırı’ya gider.(1941)9
30.6.1943
günü başladığı Beyazıt Devlet Kütüphanesi müdürlüğü Ergun’un son görevidir.
Sadettin
Nüzhet Ergun, Çankırı’da bir süre kaldıktan sonra, İstanbul’a dönüşünde
sıkıntılı bir hayatla yüz yüze kalır. Gerek ilerleyen hastalığının verdiği acı
ve ıstıraplar gerekse yoksulluk ve maruz kaldığı rekabet, kıskançlık ve
iftiralar bu sıkıntıları artırır. Hatta denilebilir ki bu sıkıntıların asıl
sebebi, iftiralar olmuştur. Çünkü bu sebeple kimi zaman sekteye uğrayan çalışma
hayatı, yoksulluk ve maddi sıkıntıları beraberinde getirirken; onun manevi
dünyasında da onarılmaz yaralar açmıştır.
Bu
zor günlerde çektiği sıkıntıların büyüklüğünü, öğrencisi Bedii N. Şehsuvaroğlu
şöyle nakletmektedir: "İkinci Dünya Harbi ve hemen onu takip eden zaman,
son ayları imiş. Birçok ilaçları, Kalsiyum Sandoz ve emsali güç bulunuyordu. O
sıralarda İstanbul sağlık müdür muavinliğine baktığım için dostlarıma rica
minnet bulabildiğim kadarını zaman zaman hocama götürürdüm. Bir gün yine pek
bunalmış bir ânı olacak ki götürdüğüm ilaçlar daha uzaktan şifakâr bir tesir
yaptılar ve yüzü güldü. Memnuniyetinin maddî bir delili olarak bana bir
eserinin yeni çıkan ikinci cildini hediye etti ve "Birinci cildi bende de
kalmadı, şurada sahaflara bak. Bulabilirsen üstüne bir iki satır yazı yazmak
isterim.” dedi. Ne yazık ki ne ben günlük işler arasında vakit bulabildim, ne
de onun ömrü beklemeye vefa etti ve bu da son görüşmemiz imiş. Bu hatıra bana
öyle acı oldu ki seneler sonra şu satırları yazarken bile yüreğim aynı
ıstırapla dolmaktadır.”
Yine
arkadaşı Ali Nihat Tarlan’ın ifadesine göre, Sadettin Nüzhet yalnız bu
sıkıntılara göğüs germek zorunda kalmamış, çalışmaları esnasında ortaya çıkan
yanlış anlaşılmalar da başının derde girmesine sebep olmuştur: “Eski
tezkirelerden fişler çıkarıyor, bu fişleri karşılaştırarak her şair üzerinde
esaslı çalışıyordu. Lüzumu kalmayan bazı atılmış fişleri, Üsküdar’daki evinin
arkasındaki arsada bulan zabıta memurları, eski yazıyı okuyamadıkları için
bunları siyasî birtakım yazılar sanmış, toplamışlar ve zavallı Sadettin
Nüzhet’i karakola götürmüşler. Hakikat anlaşılıncaya kadar onu üzüntü içinde
bırakmışlardı.”
Bir
taraftan rekabetle diğer taraftan bürokrasiyle böylesine uğraşmak zorunda kalan
Sadettin Nüzhet’e bu zor zamanlarında, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel
yetişmiş ve kendisini Beyazıt Devlet Kütüphanesi müdürlüğüne getirmiştir.
Sadettin Nüzhet gibi araştırmaya meraklı, çalışmayı seven, gayretli bir insan
için bulunmaz bir nimet olan bu görev bile, ne yazık ki, dış etkenler yüzünden
istediklerini yapamadığı bir mevki haline gelmiştir. Bunun canlı bir örneği,
ölümünün 30. yılında, İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü’nde düzenlenen
anma töreninde aktarılır: "...Beyazıt Devlet Kütüphanesi o zaman da derdi
çok bir müessese idi. Adeta bir üniversite ders çalışma yeri olarak işleyen, iç
yönetmeliği olmayan, hedefi ve tarifi saptanmamış olan bu müessesede devamlı
huzur bozan olaylar çıkar; bir idareci olarak yetişmemiş, insanları yalnız iyi
yönleriyle gören bu insanı hayli üzerdi. Bu da onun esasen bozuk olan sağlığını
etkilerdi. İyi niyetlere rağmen, bu kütüphaneye tayin hatalıydı. Hoca, müşavir
benzeri bir kadro ile tayin edilecek, araştıracak, yazacak, Türk milli
kütüphanesini zenginleştirecekti. Hâlbuki idareci olarak imkânsızlıklar içinde
bocalıyor, maddi sıkıntılar içinde çırpınıyordu. O kadar ki notlarını, düzenli
kâğıt bulamadığından gelen mektup zarflarının içine, resmi gazetelerin kuşaklarına
kadar yazardı. Batılı bir ilim adamı olarak sistemli çalışmadığından ölümünden
sonra iki çuval dolusu tür ve benzeri, her birine hocanın göz nuru dökülmüş
kâğıt parçaları ailesi tarafından alınıp götürüldü. Hocayı çalışmasından
alıkoyan devamlı misafirleri de vardı. Masasının üzeri kitap ve notlarla dolu
olduğu zamanlar dahi gelip saatlerce otururlar, Beyazıt Çınaraltı kahvesinden
devamlı taşınan çay, kahve kütüphanenin okuma salonundan müdür odasına
getirilir ve bu misafirler ikramdan sonra da bir türlü gitmeyi bilmezlerdi. Oysaki
hocanın kaybedecek hiç vakti yoktu. Zaman ölçüleri devamlı aleyhine işleyip
duruyordu
Bu son görevini sürdürürken, 25.04.1946
günü henüz 45 yaşında iken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Validebağı
Prevontoryumu’nda veremden ölen Sadettin Nüzhet; ömrünü geçirdiği Üsküdar’da,
Yeni Cami’de kılınan namazın ardından, Karacaahmet mezarlığına, şair Nedim’in
yakınlarına defnedilmiştir.
Sadettin
Nüzhet hakkında yazılanlar arasında, sesinin güzel olduğu ve bu sebeple erken
yaşta musiki
ye
başladığı bilgisi bulunmaktadır. Bu vadide, Şeyh Said Ozok’un öğrencisi olan ve
kendisinden ilahiler meşk ettiği kaydedilen Ergun’un, az sayıda olmakla
birlikte, bestelediği eserleri de bulunmaktadır. Şiir, musiki ve edebiyatla
yaşayan Sadettin Nüzhet’in bu ilgi alanları, herhalde, hassas bir ruha, ince
bir zevke sahip olduğuna delildir.
Bütün
bu hassasiyetine, kırılganlığına rağmen, bir yanı hep mücadelede olan ve
yaşadığı bütün olumsuzluklara, kendisini çekemeyenlerin yaptıkları
haksızlıklara rağmen, her zaman çalışmalarına devam eden ve durumundan hiçbir
zaman şikâyetçi olmayan Ergun; kendisi hakkında anlatılanlara göre; mütavazı,
çelebi, hayatın her türlü sillelerini yemiş bir kişi olmasına rağmen bu
durumdan şikâyet etmeyen, olanları bir alınyazısı olarak kabul eden
birisidir.
İlim
alanında ise, ne olursa olsun çalışmayı terk etmemiş, hastalığının en ileri
safhalarında bile çalışma isteği, azmi kaybolmamıştır. Kendisinden aruz ve divan şiiri konularında
özel ders alan Yılmaz Oztuna; hocasını, asabi , fevkalade çalışkan ve Osmanlı
şiirinin her üç çeşidinde de mütehassıs bir bilgin olarak tanımlamaktadır.
Şahsî
özellikleri konusunda söylenenler ne kadar doğrudur, bunu elbette herkes kendi
anlayışınca yorumlayacaktır. Fakat Sadettin Nüzhet Ergun’un en önemli
özelliğinin çalışkanlığı ve azmi olduğuna şüphe yoktur.
Nitekim
herhangi bir eserini, önyargısız ele alıp inceleyenler, bu kanaatin doğruluğunu
tasdik edecektir.
Sadettin Nüzhet Ergun
Bibliyografyası Kitaplar Bibliyografyası
1- İlm-i Tasavvuf, Kader Matbaası, İstanbul,
1341.
2- Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı,
Mehmet Ferit’le birlikte, Vilayet Matbaası, Konya, 1926.
3- Halk Şairleri-Birinci Kitap, Şirket-i
Mürettibiye Matbaası, İstanbul, 1926.
4- Karacaoğlan-Halk Şairleri İkinci Kitap,
Vilayet Matbaası, Konya, 1927
5- Gevheri-Halk Şairleri Üçüncü Kitap, Ahmet
Kâmil Matbaası, İstanbul, 1928
6- Pir Sultan Abdal, Evkaf Matbaası,
İstanbul, 1929
7- Bektaşi Şairleri, Devlet Matbaası,
İstanbul 1930.
8- Tanzimat’a Kadar Muhtasar Türk Edebiyatı
Tarihi ve Numuneleri, Sühulet Matbaası, İstanbul, 1931
9- Mevlana, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul,
1932
10- Şeyh Galip, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul,
1932
11- Mezar Kitabeleri, Remzi Kitaphanesi,
İstanbul, 1932
12- Beşiktaşlı Gedaî, Sühulet Kütüphanesi,
İstanbul, t.y
13- Hengâmi, Sühulet Kütüphanesi, İstanbul,
t.y.
14- Kâtibi, Sühulet Kütüphanesi, İstanbul, t.y
15- Kuloğlu, Sühulet Kütüphanesi, İstanbul, t.y
16- Silleli Süruri, Sühulet Kütüphanesi,
İstanbul, t.y.
17- Neşati,- Hayatı ve Eserleri, Kanaat
Kütüphanesi, İstanbul, 1933
18- Rami Paşa- Hayatı ve Eserleri, Kanaat
Kütüphanesi, İstanbul, 1933
19- Sabuhi- Hayatı ve Eserleri, Kanaat
Kütüphanesi, İstanbul, 1933
20- Şeyhülislam Bahayi- Hayatı ve Eserleri,
Kanaat Kütüphanesi, İstanbul, 1933
21- Namık Kemal- Hayatı ve Şiirleri, Yeni Şark
Kitaphanesi, İstanbul, 1933
22- Âşık, Sühulet Kütüphanesi, İstanbul, t.y.
23- Karacaoğlan, İkbal Kütüphanesi, İstanbul,
1933
24- Karacaoğlan-Hayatı ve Şiirleri, Şirketi
Mürettibiye Basımevi, İstanbul, 1933
25- Cenap Şehabettin- Hayatı ve Seçme Şiirleri,
Yeni Şark Kütüphanesi,1934
26- Samih Rifat- Hayatı ve Eserleri, Sühulet
Kütüphanesi, İstanbul, t.y
27- Fehim, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul, 1934
28- Baki- Hayatı ve Şiirleri, Sühulet Kitap
Yurdu, İstanbul, 1935
29- Edebiyat ve Edebiyat Tarih Özü, İnkılap
Kitaphanesi, İstanbul, 1935
30- Şeyh Galip-Hayatı ve Eserleri, Birinci
fasikül, Bozkurt Matbaası, İstanbul,1935
31- Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 3. bs,
İkbal Kütüphanesi, İstanbul, 1935,
32- Âşık Ömer- Hayatı ve Şiirleri, Semih Lütfi Matbaa
ve Kitabevi, İstanbul,1936
33- Türk Şairleri, C. 1-4, Bozkurt Matbaası,
İstanbul, 1936- 1945
34- Ali Canip-Hayatı ve Eserleri, İstanbul,
Cumhuriyet Kitaphanesi, İstanbul,1937
35- Aka Gündüz- Hayatı ve Eserleri, Cumhuriyet
Kitaphanesi, İstanbul, 1937
36- Ali Nihad Tarlan- Hayatı ve Eserleri,
İstanbul, 1937
37- Halk Edebiyatı Antolojisi, Devlet Basımevi,
İstanbul, 1938
38- Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 4. bs,
İkbal Kitabevi, İstanbul, 1938
39- Namık Kemal’in Şiirleri, İnkilab Kitabevi,
İstabul, 1941
40- Türk Musikisi Antolojisi- Dini Eserler, C.
1, Rıza Koşkun Matbaası, İstanbul,1942.
41- Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 4. bs,
Hilmi Kitabevi, İstanbul, 1942
42- Karacaoğlan-Hayatı ve Şiirleri, 4. bs,
İkbal Kitabevi, İstanbul, 1942
43- Türk Musikisi Antolojisi- Dini Eserler, C.
2, Rıza Koşkun Matbaası, İstanbul, 1943.
44- Bektaşi Şairleri ve Nefesleri, Maarif
Kitaphanesi, İstanbul, 1944
45- Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 8. bs,
İkbal Kitabevi, İstanbul, 1944
46- Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, Yeni ilavelerle
9. bs, Maarif Kitabevi, İstanbul, 1945
47- Şah İsmail Safevî - Edebi Hayatı ve
Nefesleri, Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1946
48- Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, Yeni
İlavelerle 10. bs, Maarif Kiitaphanesi, İstanbul, 1948
49- Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 14. bs,
Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1955
50- Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, Yeni
ilavelerle 15. bs, Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1956
51- Şah İsmail Safevi- Edebi Hayatı ve
Nefesleri, 2. bs, Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1956
52- 17. Asırdan Beri Bektaşi- Kızılbaş- Alevi
Şairleri ve Nefesleri, Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1945
53- Bektaşi Şairleri ve Nefesleri (19. Asra
Kadar), C. 1-2, 2. bs., Maarfi Kitaphanesi, İstanbul, 1955
54- 19. Asırdan Beri Bektaşi -Kızılbaş- Alevi
Şairleri ve Nefesleri, 2. bs.,Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1956
55- Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, Yeni
ilavelerle 16. bs, Maarif Kitaphanesi ve Matbaası, İstanbul, 1958
56- Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 17 bs,
Maarif Kitaphanesi ve Matbaası, İstanbul, 1960
57- Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, Yeni
ilavelerle 18. bs, Maarif Kitaphanesi ve Matbaası, İstanbul, 1963
58- Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 20. bs,
Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1971
59- Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 21.bs,
Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1974
60- Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı, 2.bs,
Sadeleştiren Prof Dr. Hüseyin Ayan, Konya, 2002
Makaleler Bibliyografyası
1- “İmâm-ı Rabbânî ve Şahsiyet-i
Tasavvufiyesi”, Milli Mecmua, N. 27, s. 439- 440.
2- “İmâm-ı Rabbânî ve Şahsiyet-i
Tasavvufiyesi 2- 3”, Milli Mecmua, N. 28, s. 456- 457.
3- “İmâm-ı Rabbânî ve Şahsiyet-i
Tasavvufiyesi 4- 5”, Milli Mecmua, N.31, s. 500- 501.
4- “Fahreddin-i Irakî ve Aşk Hakkındaki
Telakkileri 1- 2”, Yeni Fikir, S. 21, s. 21-23.
5- “Fahreddin-i Irakî ve Aşk Hakkındaki
Telakkileri 3- 4”, Yeni Fikir, S. 22, s.9-12.
6- “Karacaoğlan”, Yeni Fikir, S. 23, s.10-
15.
7- “Bektaşi Edebiyatı ve Hususiyetleri”, Yeni
Fikir, S. 24, s. 8- 16.
8- “Halk Edebiyatı Metinleri”, Babalık, 2
Kanunisani 1928
9- “Muhiddin Abdal”, Yeni Fikir, S. 31, s.
15- 17.
10- “Evliya Çelebi’nin Zikrettiği Saz
Şairleri”, Yeni Fikir, S.33, s.20- 26.
11- “Divan Edebiyatı ve Mazmunları”, Gençlik,
S. 1, s. 6- 9.
12- “Hasan Oğlu ve Yeni Bir Gazeli”, Milli
Mecmua, N. 107, s. 1721.
13- “Edip Harâbî”, Milli Mecmua, N. 109,
s.1752- 53.
14- “Abdal Mûsâ”, Yeni Fikir, S. 36, s. 23- 24.
15- “Bektaşî Edebiyatı”, Gençlik, S. 2, s.2- 8.
16- “Rûhî Bey Baba”, Milli Mecmua, N. 111
17- “Ecrî”, Milli Mecmua, N. 112,
18- “Karacaoğlan’a Dair”, Halk Bilgisi
Mecmuası, C. 1, s. 131- 132.
19- “Muhiddin Abdal ve Eseri”, Halk Bilgisi
Mecmuası, C. 1, s. 36- 42.
20- “Divan Edebiyatında Din Vaazı Mani”,
Kervan, S. 1, s.4.
21- “Divan Edebiyatında Vehmi Kimya”, Kervan,
S. 2, s.4-5, 8.
22- “Divan Edebiyatında Felsefe”, Kervan, S. 3,
s. 4- 6.
23- “Tanburi Mustafa”, Halk Bilgisi Haberleri,
C. 1, s. 56- 57.
24- “Âşık Kerem’in Şiirleri”, Halk Bilgisi
Haberleri, C.3, S. 28, s. 89- 97.
25- , Halk Bilgisi Haberleri, S. 29,
s. 133- 142.
26- , Halk Bilgisi Haberleri, S. 38,
s. 36- 40.
27- “Bursalı Âşık Halil”, Ülkü, C. 8, S. 44,
s.123- 124.
28- “Türk Musikisi Tarihine Dair Notlar”,
Türklük, S. 14- 15.
29- “Divan Edebiyatında Hece Vezni”, Çınaraltı,
S. 5, s.11.
30- “Kuroğlu”, Çınaraltı, S. 8, s.7.
31- “İbrahim Bey Külliyatı”, Folklor Postası,
C. 1, S. 1, s.4,7.
32- “İbrahim Bey Külliyatından Seçme Şiirler”,
Folklor Postası, C. 1, S. 2, s.7.
33- “Viranî”, Folklor Postası, C. 1, S. 3, s.
7- 8.
34- “Folklor Bakımından Önemli Bir Mecmua”,
Folklor Postası, C. 1, S.9, s. 13- 14.
35- “Mevlâna’nın Türk Şiiri ve Musikisi
Üzerindeki Tesirleri”, Konya Halkevi Dergisi, Mevlana Özel Sayısı, s. 110- 112.
36- Türk Musikisi Tarihine Dair Notlar, Musiki
Mecmuası, Yıl. 52, S. 463, s.37- 39
37- Ali Nutkî Dede, Musiki Mecmuası, Yıl: 52,
S. 463, s. 40
38- Abdulbâkî Dede, Musiki Mecmuası, Yıl. 52,
S. 463, s. 41- 42.
Tanıtma
Yazıları Bibliyografyası
1- “Âşık Dertli- Hayatı ve Divanı”, Halk
Bilgisi Mecmuası, C. 1, s. 162- 164.
2- “Erzurum Şairleri”, Halk Bilgisi Mecmuası,
C. 1, s. 169- 170.
3- “Atalar Sözü”, Halk Bilgisi Mecmuası, C.
1, s. 172.
4- “Figânî”, Halk Bilgisi Mecmuası, C. 1, s.
182.
5- “Kaygusuz Vizeli Alaeddin- Hayatı ve
Şiirleri”, Türkiyat Mecmuası, C. 3, s. 301- 304.
CEVAP YAZILARI BİBLİYOGRAFYASI
1- “Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı Adlı
Eser Münasebetiyle”, Besim Atalay’a Cevap, Hakimiyet-i Milliye, 2 Şubat 1927.
2- “Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı Adlı
Eser Münasebetiyle”, Besim Atalay’a Cevap, Hakimiyet-i Milliye, 13 Şubat 1927.
3- “Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı
Hakkında”, Mehmet Halit Bey’e Cevap, Milli Mecmua, 1 Mart 1927, N. 81, s.1312.
4- “Mevlâna’ya Dair”, Besim Atalay’a Cevap,
Hakimiyet-i Milliye, 8 Mart 1927.
5- “Baki’ye Dair Adlı Eser Münasebetiyle- 1”,
Tahir Olgun’a Cevap, Kurun, 26 Haziran 1938.
6- “Baki’ye Dair Adlı Eser Münasebetiyle- 2”,
Tahir Olgun’a Cevap, Kurun, 27 Haziran 1938.
7- “Baki’ye Dair Eser Münasebetiyle- 3”,
Tahir Olgun’a Cevap, Kurun, 28 Haziran 1938.
8- “Baki’ye Dair Eser Münasebetiyle- 4”,
Tahir Olgun’a Cevap, Kurun, 29 Haziran 1938.
Şiirleri Bibliyografyası
1- “ Sofiyane Gazel”, Milli Mecmua, 1
Teşrinisani 1339, N. 1, s. 9.
2- “Mutasavvıfane Gazel”,Milli Mecmua, 10
Teşrin-i Sani 1339, N. 2, s.23.
3- “Mutasavvıfane Gazel”, Milli Mecmua, 1
Kanun-i Evvel 1339, N. 3, s. 38.
4- “Tasavvufane Gazel”, Milli Mecmua, N. 4,
s.52.
5- “Tasavvufane Gazel”, Milli Mecmua, 10
Kanun-i Sani 1340, N. 6, s. 89.
6- “Mutasavvıfane Gazel”, Milli Mecmua, N. 7,
s. 105.
7- “Mutasavvıfane Gazel”, Milli Mecmua, N. 8,
s.122.
8- “Mutasavvıfane Gazel”, Milli Mecmua, 6
Mart 1340, N. 10, s. 158.
9- “Mutasavvfane Gazel”, Milli Mecmua,10
Nisan 1340, N. 12, s. 178.
10- “Koşma”, Yeni Fikir, S. 15, 15 Mayıs 1926,
s. 19.
11- “Tehlike”, Yeni Fikir, S. 22, 1 Nisan 1926,
s. 8.
12- “Ben”, Yeni Fikir, S. 23, 15 Nisan 1926,
s.6.
13- “Kervan”, Kervan, S. 1, 1 Mart 1929, s.1.
Ne
âdemden haberim var, ne vücûdu bilirim,
Yalnız
çehre-i maksûda sücûdu bilirim.
Ben
o meftûn-ı nihânhâne-i Sînâ’yım ki,
Tûr-ı
sînemde yanan nâr u dûdu bilirim.
Beni
cânâna nigâhımla sakın gamz etme,
Şer’-i
Ahmed’deki her kayd u hudûdu bilirim.
Şevk-i
ruhsâr ile pervâne-i aşkım ki müdâm,
Şû’le-i bârika-endâz-ı şühûdu bilirim.
Ben
ilâhi seyrim, seyr ü sülûkum yoktur,
Bana
öğretme o evrâd u dürûdu bilirim.
Şeyh Hüseyin Sadeddin Milli Mecmua, N. 1,
s. 9.
Zannetme
ki âzâde-i âlâm u mihen var
Sultan
bile olsan yine sîretinde minen var
Hayyât-ı
eceldir seni iksâ eden eyvâh
Ölmem
diyen âvârenin omzunda kefen var
Hiç
umma ki varsın, o senin vehm ü gümânın
Rû’yâ
gibi âlem, ne giden var ne gelen var
Her
katre birer bahr-ı kadîm-i ehadiyyet
Deryâ-yı
kademde ne seren var ne resen var
Ariflere
cennet bile ağyâr değil yâr
Zâhidlere
ukbâda birer beyt-i aden var
Bir
zülf-i muakkad gibidir kâr-ı cihâniyân
Zannetme
ki şirâze-i âlemde düzen var.
Zannetme
şu sûretinde ber-dâr sanemdir
Ariflere
mir’ât-ı şe’ven vech-i kademdir
Âzâde-i
sırr-ıhac u tavâf oldu derûnum
Büthâne-i
âlem bana bir Beyt-i Harâmdır
Tââtini
ihlâsıma vallahi değişmem
Ey
zâhid-i sâlûs riyâ şirk-i etemmdir
Dîvâne-i
dîvân-1 hakîkat olan âdem
Âzâde-i
efkâr-ı Felâtun emmidir
Bir
neşve-i câvid ile sermest bekâ ol
Meyhâne-i
âlem dediğin mahz-ı ademdir.
Şeyh Hüseyin Sadedin Milli Mecmua, N. 4, s.
52.
-5-
Bizi
zannetme ki meyhânede sâgar görürüz
Rîze-i
cevher-i câm-ı mey Haydar görürüz
Gireriz
vâdî-yi hüsrân u belâya bizler
Muktezâ-yı
elem âl-i peyâmir görürüz
Ne
için deyr-i Mesîhâ bize ağyâr olsun
Ki
çelîpâda bütün rûh-ı musavver görürüz
Olalı
manzarımız bârika-yı vech-i ilâh
Ser-te-ser
zerreleri şems-i münevver görürüz
Rû-nümâdır
bize her katrede deryâ-yı bekâ
Feyz-i
ayniyyeti her yerde berâber görürüz
Ne
kadar mazhar-ı envâr-ı tecellî olsak
Yine
biz kendimizi âcîz ü kemter görürüz
Şeyh Hüseyin Sadettin, Milli Mecmua, N. 6,
s. 89.
Mezâhir
zâhiri izhâr içindir
Serâir
kudreti ısdâr içindir
Bu
rü’yet hâil-i vahdet olur mu
Merâyâ
aks-i pertev-bâr içindir
Görür
her şeyi Hakk ehl-i hakîkat
Bu
kesret daimâ ağyar içindir
Nişîmengâh-ı
hicrândır bu âlem
Ki
âh u zârlar bir yâr içindir
Der
ü dîvâr-ı âlem bilmiş ol ki
Ene’l-hak
gülleri bir dâr içindir
Denir
mi Len terânî bî-dilâne
Bu
hicrân-ı vuslat dildâr içindir
Makâm-ı
Kibriyâ dergâh-ı rahmet
Günahlar
şevk-i istiğfâr içindir
Şeyh Hüseyin Sadedin Milli Mecmua, N. 7, s.
105.
Yok
benim hânegâh-ı ma’mûrum
Fakr
ile fahr ederim mesrûrum
Saltanat
kaydına asla düşmem
Ey
Süleyman-ı zamân ben mûrum
Söylerim
vuslata âit şeyler
Keşf-i
râz etmeye ben me’murum
Aramam
yârimi vâdî vâdî
Bana
her zerre diyor bir Tûr’um
İnnemâ
sırrı -Hudâ şahit ki-
Neye
baksam oluyor manzûrum
Hayr
u şer masdarıyım ser tâ pâ
İhtiyârım
ne gezer mecbûrum
Gerçi
isyânla varılmaz Hakk’a
Ben
günahımla bütün mağfûrum
Ne
kadar muzlim isem cürmümle
Ebedî
sönmeyecektir nûrum
Neye
teklîf ü takayyüd olsun
Mest
ü dîvâne serim ma’zûrum
Küfr
ü îmân ile ülfet etmem
Öyle
bir gamzeye ben meshûrum
Bâb-ı
tevhîde çıkar şeh-râhım
Beni
zannetme Hudâ’dan dûrum
Hüsn-i
mutlak eseri mevcûdât
Bana
mir’ât-ı Hudâ’dır zerrât
Rûh-ı
küllîye nişân ser-tâ-ser
Arştan
ferşe kadar cüz’iyyât
Yârimi
fevk-i nazar gördüm ben
Mavf-ı ağyar iledir meşhûdât
Öyle
bir hestî-yi mutlaksın ki
Neye
baksam görünürsün bizzât
O
senin safha-ı rûhsârında
Bir
siyah ben gibidir mahlûkât
Şeyh Hüseyin Sadeddin Milli Mecmua, N. 10,
s. 158.
Seyr-i
fillah âleminde nağme-i tezkîrimiz
Asmânî na’reler peydâ eder tekbîrimiz
Bülbül-i
demsâz-ı aşkız gülşen-i lâhutta
Şem-i
pâk-i rızâdır dâne-i takdîrimiz
Akl
u temyîzin hudûdu hâricinden söyleriz
Nefh-i
Ruhü’l-kudüstür her şîve-yi tabîrimiz
Olmayız
âlûde-dâmân-ı taalluk kimseye
İltifât-ı bî-garez ser-rişte-i tashîrimiz
Biz
kuyûd u resm-i külfetten müberrâyız bütün
Terk-i
âdettir yegâne âdet ü tedbîrimiz
Şeyh Hüseyin Sadettin Milli Mecmua, N. 12,
s. 178.
-10-
KOŞMA
Yuha
mekânlara düşkün değiliz
Gönül diyârında kâşânemiz var
Güzelin
hüsnünün âbidiyiz biz
Candan
geçtik ama cânânemiz var
Ne
Kâbe biliriz ne de büthâne
Bize
yâr lazımdır ne lazım hâne
Cihânın
asâsı zaten bahâne
Serâyımız
yoktur virânemiz var
Köprüyü
geçmeden menzile erdik
Bir
katre şerâba îmânı verdik
Postu
meyhâneye getirdik serdik
İçeriz bâdeyi peymânemiz var
Sadettin Yeni Fikir, S. 15, s. 19.
-11-
Vefasız,
kendini sakınmaz mısın?
Yaktığın
şu gönlüm, saklıyor seni!..
Yanarsa
âşığın sen yanmaz mısın?
Cismimi
yak fakat, düşün kendini
Boğuldum
bir yandan gözyaşlarımla,
Bir
yandan tutuştum aşkınla senin
Nasibim
dert oldu, görmedim hâlâ
Bir
zerre sohbet ne dün ne demin
Sadettin Nüzhet Yeni Fikir, S. 22, s. 8.
-12-
Âzâde-i
kayd-ı rûzigârım
Muhtekiş
derd-i bî-şümârım
Gurbetzede-i
diyâr-ı yârım
Gönlümde
fakat benim nigârım
Pervânelerin
nazîri olmam
Yüzlerce
yüzün basîri olmam
Binlerce
gülün esîri olmam
Bir
yâr yolunda hâk u hârım
Sadettin Nüzhet Yeni Fikir, S. 23, s. 6.
-13-
KERVAN
Ey
yolcu! Geçtiğin bu yollar bilsen
Ne
kadar çetindir, ne kadar uzun
Bu
yalçın yerlerde durmaz koşarken,
Gözünle
gördüğün gönlünde dursun.
Sakın
geri dönme gittiğin yoldan
Önünde
deniz var, arkanda kuyu.
Bu
böyle coşkun ki taşıyor her anı;
Onunsa
kalmamış bir damla suyu.
İşitmiyor
musun? Şu göçen kervan
Çölden
uzaklaştı, yaylada durdu;
Serâba
kanmadı hayata koşan,
Çiçekli
bir yerde çadırlar kurdu.
Sadettin Nüzhet Kervan, S. 1, s. 1.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar