Print Friendly and PDF

Sadettin Nüzhet Ergun’un Hayatı

Bunlarada Bakarsınız



Hüseyin Sadettin Nüzhet Ergun, 1901’de Bursa’da doğmuştur.1 Babası, Yemen’de şehit olan Kolağası Ali Efendi, dedesi Müftü Abdullah Efendi’dir. Annesi Sadiye Hanım, Yenişehir Fener Sadi Dergâhı şeyhi ve divan şairi Mehmet Vehbi Efendi nin kızıdır. Annesinin dayıları Lütfi ve Muhiddin efendiler de basılmamış birer divanları olan şairlerdir.
İçine doğduğu aileye bakılınca, Sadettin Nüzhet’in manevi dünyasını ve bu dünyanın kendisine kazandırdıklarını anlamak hiç de zor değildir. Şüphesiz ki tarikat kültüründen gelen, şiirle uğraşan ve durmaksızın üretmeye çalışan Ergun’un kişiliğinde ve hayat felsefesindeki zemin, ailesi ve bu aileden getirdiği özelliklerdedir.
Ali Bey ve Sadiye Hanım’ın dört çocuğundan biri olan Sadettin Nüzhet Ergun’un ağabeyi Abdullah Gürsel emekli bir binbaşı, küçük kardeşlerinden Osman Gürsel Üsküdar Üçüncü Selim İlkokulu’ndan emekli bir öğretmendir. Diğer kardeşi ise Avni Gürsel’dir.
İki defa evlenen Ergun, beş çocuk sahibidir. 1937’de ayrıldığı ilk eşi Nezahat Dilek’ten Solmaz (d. 11 Ocak 1928) ve Suna (d. 5 Mayıs 1940) isimlerinde iki kız, Ergun Celal (d. 2 Şubat 1932) isminde bir erkek çocuğu; ikinci eşi Şerife Şâhende Hanım’dan ise Muhiddin Özden (d. 27 Ekim 1938) isminde bir erkek çocuğu vardır.     
İlk tahsilini Üsküdar İttihat ve Terakki Numune Mektebi’nde tamamlayan Sadettin Nüzhet, bu arada Arapça ve Farsça öğrenir. Daha sonra Üsküdar Sultanisi’ne, oradan da Darülfünun Edebiyat Fakültesi Türk Edebiyatı Bölümü’ne devam eder. Burada Fuat Köprülü’nün öğrencisi olan Ergun’un, bazı kaynaklarda, “bir öğretmenin kaprisi üzerine” diploma alamadığı bilgisi kayıtlıysa da, Saim Sakaoğlu, Şükrü Elçin’in bu bilgiyi düzelttiğini, Sadettin Nüzhet’in diplomasını alarak mezun olduğunu bildirmektedir.  Nitekim “Şeyh Galip Hayatı ve Eserleri” başlıklı tezinin de kabul edilmiş olması, bu bilgiyi destekler niteliktedir.
Çocukluk ve gençlik yılları Üsküdar’da, Hallaç Baba Dergâhı içinde geçen S. Nüzhet, İstanbul dışına ancak memuriyet hayatına atıldığı zaman çıkar.
Sadettin Nüzhet Ergun, annesi tarafından Sâdîye  tarikatına mensuptur. [“Sadeddin Cibavî tarafından Şam’da kurulmuş, Arap kökenli bir tarikattır. Kurucusunun Cibalı olması dolayısıyla, Cibavîlik olarak da anılır. Taglebîlik, Âcîzilik, Vefaîlik ve Selamîlik olmak üzere, yaygın şekilde örgütlenmiş dört kolu vardır. Sadîlik, İstanbul’un gündelik hayatına, Şeyh Ebu’l Vefa-i Şamî’nin temsil ettiği Vefaîlik ile Seyyid Abdüsselam Şeybanî’nin temsil ettiği Selamîlik vasıtasıyla, 18. yüzyılın başlarında girebilmiştir.” Ekrem Işın, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. 6, s. 391 - 394.}Üsküdar’da Sâdîye tarikatı Hallaç Baba Dergâhı  şeyhi olan dayısı Ahmed Ferid vefat ettiğinde, kendisinin erkek çocuğu olmadığından - tarikatlarda şeyhlik veraseti gereği- dergâhın şeyhliğine getirilir. Fakat bu görev verildiğinde henüz çok küçük yaşta- çeşitli kaynaklarda 6, 7, 8, veya 9 yaşlarında olduğu kaydedilmiştir- olduğundan kendisine önce Koska’daki Abdüsselam Dergâhı Şeyhi Yahya Efendi, onun ölümünden sonra da Şeyh Ali Fakrî Efendi  vekâlet ederler.
Nihayet 1921 yılında, 20 yaşında iken, Meşihat Dairesi’nce imtihan edilen ve şeyhliğe liyakati anlaşılan Sadettin Nüzhet, kendisine yıllar önce verilen sıfatı alarak, “Şeyh” Hüseyin Sadettin olur. Ali Fakrî’den taç ve hırka giyer, tarikat tabirince “postnişin-i irşâd” olur ve Hallaç Baba Dergâhı’nın son şeyhi olarak görev yapar. Üsküdarlı Talât, onun şeyhliğine şu dörtlüğüyle tarih düşmüştür:
“Bugün seccâde-i irşâda geçti
Tarîkat ehlinin bir ser-bülendi
Dedi tarihini Dervîş Tal’ât
Cenâb-ı Şeyh Sâ’düddin Efendi
1340 (1921)
Tarikatta Ali Fakrî’den “Vefî” mahlasını alan Ergun, Sâdîye tarikatının yanı sıra Rifâî ve Nakşibendî tarikatlarından da icazetname alır. [Son Asır Türk Şairleri’nde şöyle bir latife kayıtlıdır:”Şeyh Ali, fakrî olmayıp da ganî olsaydı, kim bilir daha neler verecekti?” İbnülemin, Mahmud Kemal, Son Asır Türk Şairleri, C. IX, s. 1550.]
Sadettin Nüzhet’in tarikattaki şeyhlik serüveni, 1925 yılında tekkelerin kapatılmasıyla son bulur. Bu tarihten itibaren memuriyet hayatı başlar.
Stajyerliğini Ankara Erkek Lisesi’nde tamamlayan Sadettin Nüzhet’in öğretmenlik hayatının büyük bir bölümü Konya’da ve İstanbul’da geçer. Konya’da Erkek ve Kız Muallim mektepleriyle, Konya Erkek Lisesi’nde dört yıl kadar görev yapar. Ardından, 1927’de tekrar döndüğü Ankara’da, önce Erkek Öğretmen Okulu’nda, daha sonra da Orta Muallim Mektebi’nde edebiyat tarihi ve metinler şerhi derslerini verir. Buradan İstanbul’a tayin edilir ve Erenköy Kız Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak görev yapar. İstanbul’da ayrıca, Haydarpaşa Lisesi, Maltepe, Halıcıoğlu ve Kuleli Askeri liselerinde de beş yıl aynı dersi verir. Yine bir yıl kadar Kadıköy Erkek Lisesi’nde, kısa bir süre de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışır.
Bu yoğun öğretmenlik hayatının ardından, 1935 yılında İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi’nde memur olarak çalışmaya başlayan Ergun, bu görevi sürdürürken hastalanır ve İkinci Dünya Savaşı sırasında, hükümetin- tedbir olarak- isteyenlerin İstanbul’dan Anadolu’ya gidebileceklerini duyurması üzerine, hastalığının da verdiği endişeyle ailesiyle birlikte Çankırı’ya gider.(1941)9
30.6.1943 günü başladığı Beyazıt Devlet Kütüphanesi müdürlüğü Ergun’un son görevidir.
Sadettin Nüzhet Ergun, Çankırı’da bir süre kaldıktan sonra, İstanbul’a dönüşünde sıkıntılı bir hayatla yüz yüze kalır. Gerek ilerleyen hastalığının verdiği acı ve ıstıraplar gerekse yoksulluk ve maruz kaldığı rekabet, kıskançlık ve iftiralar bu sıkıntıları artırır. Hatta denilebilir ki bu sıkıntıların asıl sebebi, iftiralar olmuştur. Çünkü bu sebeple kimi zaman sekteye uğrayan çalışma hayatı, yoksulluk ve maddi sıkıntıları beraberinde getirirken; onun manevi dünyasında da onarılmaz yaralar açmıştır.
Bu zor günlerde çektiği sıkıntıların büyüklüğünü, öğrencisi Bedii N. Şehsuvaroğlu şöyle nakletmektedir: "İkinci Dünya Harbi ve hemen onu takip eden zaman, son ayları imiş. Birçok ilaçları, Kalsiyum Sandoz ve emsali güç bulunuyordu. O sıralarda İstanbul sağlık müdür muavinliğine baktığım için dostlarıma rica minnet bulabildiğim kadarını zaman zaman hocama götürürdüm. Bir gün yine pek bunalmış bir ânı olacak ki götürdüğüm ilaçlar daha uzaktan şifakâr bir tesir yaptılar ve yüzü güldü. Memnuniyetinin maddî bir delili olarak bana bir eserinin yeni çıkan ikinci cildini hediye etti ve "Birinci cildi bende de kalmadı, şurada sahaflara bak. Bulabilirsen üstüne bir iki satır yazı yazmak isterim.” dedi. Ne yazık ki ne ben günlük işler arasında vakit bulabildim, ne de onun ömrü beklemeye vefa etti ve bu da son görüşmemiz imiş. Bu hatıra bana öyle acı oldu ki seneler sonra şu satırları yazarken bile yüreğim aynı ıstırapla dolmaktadır.”  
Yine arkadaşı Ali Nihat Tarlan’ın ifadesine göre, Sadettin Nüzhet yalnız bu sıkıntılara göğüs germek zorunda kalmamış, çalışmaları esnasında ortaya çıkan yanlış anlaşılmalar da başının derde girmesine sebep olmuştur: “Eski tezkirelerden fişler çıkarıyor, bu fişleri karşılaştırarak her şair üzerinde esaslı çalışıyordu. Lüzumu kalmayan bazı atılmış fişleri, Üsküdar’daki evinin arkasındaki arsada bulan zabıta memurları, eski yazıyı okuyamadıkları için bunları siyasî birtakım yazılar sanmış, toplamışlar ve zavallı Sadettin Nüzhet’i karakola götürmüşler. Hakikat anlaşılıncaya kadar onu üzüntü içinde bırakmışlardı.”
Bir taraftan rekabetle diğer taraftan bürokrasiyle böylesine uğraşmak zorunda kalan Sadettin Nüzhet’e bu zor zamanlarında, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel yetişmiş ve kendisini Beyazıt Devlet Kütüphanesi müdürlüğüne getirmiştir. Sadettin Nüzhet gibi araştırmaya meraklı, çalışmayı seven, gayretli bir insan için bulunmaz bir nimet olan bu görev bile, ne yazık ki, dış etkenler yüzünden istediklerini yapamadığı bir mevki haline gelmiştir. Bunun canlı bir örneği, ölümünün 30. yılında, İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü’nde düzenlenen anma töreninde aktarılır: "...Beyazıt Devlet Kütüphanesi o zaman da derdi çok bir müessese idi. Adeta bir üniversite ders çalışma yeri olarak işleyen, iç yönetmeliği olmayan, hedefi ve tarifi saptanmamış olan bu müessesede devamlı huzur bozan olaylar çıkar; bir idareci olarak yetişmemiş, insanları yalnız iyi yönleriyle gören bu insanı hayli üzerdi. Bu da onun esasen bozuk olan sağlığını etkilerdi. İyi niyetlere rağmen, bu kütüphaneye tayin hatalıydı. Hoca, müşavir benzeri bir kadro ile tayin edilecek, araştıracak, yazacak, Türk milli kütüphanesini zenginleştirecekti. Hâlbuki idareci olarak imkânsızlıklar içinde bocalıyor, maddi sıkıntılar içinde çırpınıyordu. O kadar ki notlarını, düzenli kâğıt bulamadığından gelen mektup zarflarının içine, resmi gazetelerin kuşaklarına kadar yazardı. Batılı bir ilim adamı olarak sistemli çalışmadığından ölümünden sonra iki çuval dolusu tür ve benzeri, her birine hocanın göz nuru dökülmüş kâğıt parçaları ailesi tarafından alınıp götürüldü. Hocayı çalışmasından alıkoyan devamlı misafirleri de vardı. Masasının üzeri kitap ve notlarla dolu olduğu zamanlar dahi gelip saatlerce otururlar, Beyazıt Çınaraltı kahvesinden devamlı taşınan çay, kahve kütüphanenin okuma salonundan müdür odasına getirilir ve bu misafirler ikramdan sonra da bir türlü gitmeyi bilmezlerdi. Oysaki hocanın kaybedecek hiç vakti yoktu. Zaman ölçüleri devamlı aleyhine işleyip duruyordu    
Bu son görevini sürdürürken, 25.04.1946 günü henüz 45 yaşında iken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Validebağı Prevontoryumu’nda veremden ölen Sadettin Nüzhet; ömrünü geçirdiği Üsküdar’da, Yeni Cami’de kılınan namazın ardından, Karacaahmet mezarlığına, şair Nedim’in yakınlarına defnedilmiştir. 
Sadettin Nüzhet hakkında yazılanlar arasında, sesinin güzel olduğu ve bu sebeple erken yaşta musiki
ye başladığı bilgisi bulunmaktadır. Bu vadide, Şeyh Said Ozok’un öğrencisi olan ve kendisinden ilahiler meşk ettiği kaydedilen Ergun’un, az sayıda olmakla birlikte, bestelediği eserleri de bulunmaktadır. Şiir, musiki ve edebiyatla yaşayan Sadettin Nüzhet’in bu ilgi alanları, herhalde, hassas bir ruha, ince bir zevke sahip olduğuna delildir.
Bütün bu hassasiyetine, kırılganlığına rağmen, bir yanı hep mücadelede olan ve yaşadığı bütün olumsuzluklara, kendisini çekemeyenlerin yaptıkları haksızlıklara rağmen, her zaman çalışmalarına devam eden ve durumundan hiçbir zaman şikâyetçi olmayan Ergun; kendisi hakkında anlatılanlara göre; mütavazı, çelebi, hayatın her türlü sillelerini yemiş bir kişi olmasına rağmen bu durumdan şikâyet etmeyen, olanları bir alınyazısı olarak kabul eden birisidir.   
İlim alanında ise, ne olursa olsun çalışmayı terk etmemiş, hastalığının en ileri safhalarında bile çalışma isteği, azmi kaybolmamıştır.   Kendisinden aruz ve divan şiiri konularında özel ders alan Yılmaz Oztuna; hocasını, asabi , fevkalade çalışkan ve Osmanlı şiirinin her üç çeşidinde de mütehassıs bir bilgin olarak tanımlamaktadır.
Şahsî özellikleri konusunda söylenenler ne kadar doğrudur, bunu elbette herkes kendi anlayışınca yorumlayacaktır. Fakat Sadettin Nüzhet Ergun’un en önemli özelliğinin çalışkanlığı ve azmi olduğuna şüphe yoktur.
Nitekim herhangi bir eserini, önyargısız ele alıp inceleyenler, bu kanaatin doğruluğunu tasdik edecektir.

Sadettin Nüzhet Ergun Bibliyografyası Kitaplar Bibliyografyası

1-      İlm-i Tasavvuf, Kader Matbaası, İstanbul, 1341.
2-      Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı, Mehmet Ferit’le birlikte, Vilayet Matbaası, Konya, 1926.
3-      Halk Şairleri-Birinci Kitap, Şirket-i Mürettibiye Matbaası, İstanbul, 1926.
4-      Karacaoğlan-Halk Şairleri İkinci Kitap, Vilayet Matbaası, Konya, 1927
5-      Gevheri-Halk Şairleri Üçüncü Kitap, Ahmet Kâmil Matbaası, İstanbul, 1928
6-      Pir Sultan Abdal, Evkaf Matbaası, İstanbul, 1929
7-      Bektaşi Şairleri, Devlet Matbaası, İstanbul 1930.
8-      Tanzimat’a Kadar Muhtasar Türk Edebiyatı Tarihi ve Numuneleri, Sühulet Matbaası, İstanbul, 1931
9-      Mevlana, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul, 1932
10-     Şeyh Galip, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul, 1932
11-     Mezar Kitabeleri, Remzi Kitaphanesi, İstanbul, 1932
12-     Beşiktaşlı Gedaî, Sühulet Kütüphanesi, İstanbul, t.y
13-     Hengâmi, Sühulet Kütüphanesi, İstanbul, t.y.
14-     Kâtibi, Sühulet Kütüphanesi, İstanbul, t.y
15-     Kuloğlu, Sühulet Kütüphanesi, İstanbul, t.y
16-     Silleli Süruri, Sühulet Kütüphanesi, İstanbul, t.y.
17-     Neşati,- Hayatı ve Eserleri, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul, 1933
18-     Rami Paşa- Hayatı ve Eserleri, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul, 1933
19-     Sabuhi- Hayatı ve Eserleri, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul, 1933
20-     Şeyhülislam Bahayi- Hayatı ve Eserleri, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul, 1933
21-     Namık Kemal- Hayatı ve Şiirleri, Yeni Şark Kitaphanesi, İstanbul, 1933
22-     Âşık, Sühulet Kütüphanesi, İstanbul, t.y.
23-     Karacaoğlan, İkbal Kütüphanesi, İstanbul, 1933
24-     Karacaoğlan-Hayatı ve Şiirleri, Şirketi Mürettibiye Basımevi, İstanbul, 1933
25-     Cenap Şehabettin- Hayatı ve Seçme Şiirleri, Yeni Şark Kütüphanesi,1934
26-     Samih Rifat- Hayatı ve Eserleri, Sühulet Kütüphanesi, İstanbul, t.y
27-     Fehim, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul, 1934
28-     Baki- Hayatı ve Şiirleri, Sühulet Kitap Yurdu, İstanbul, 1935
29-     Edebiyat ve Edebiyat Tarih Özü, İnkılap Kitaphanesi, İstanbul, 1935
30-     Şeyh Galip-Hayatı ve Eserleri, Birinci fasikül, Bozkurt Matbaası, İstanbul,1935
31-     Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 3. bs, İkbal Kütüphanesi, İstanbul, 1935,
32-     Âşık Ömer- Hayatı ve Şiirleri, Semih Lütfi Matbaa ve Kitabevi, İstanbul,1936
33-     Türk Şairleri, C. 1-4, Bozkurt Matbaası, İstanbul, 1936- 1945
34-     Ali Canip-Hayatı ve Eserleri, İstanbul, Cumhuriyet Kitaphanesi, İstanbul,1937
35-     Aka Gündüz- Hayatı ve Eserleri, Cumhuriyet Kitaphanesi, İstanbul, 1937
36-     Ali Nihad Tarlan- Hayatı ve Eserleri, İstanbul, 1937
37-     Halk Edebiyatı Antolojisi, Devlet Basımevi, İstanbul, 1938
38-     Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 4. bs, İkbal Kitabevi, İstanbul, 1938
39-     Namık Kemal’in Şiirleri, İnkilab Kitabevi, İstabul, 1941
40-     Türk Musikisi Antolojisi- Dini Eserler, C. 1, Rıza Koşkun Matbaası, İstanbul,1942.
41-     Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 4. bs, Hilmi Kitabevi, İstanbul, 1942
42-     Karacaoğlan-Hayatı ve Şiirleri, 4. bs, İkbal Kitabevi, İstanbul, 1942
43-     Türk Musikisi Antolojisi- Dini Eserler, C. 2, Rıza Koşkun Matbaası, İstanbul, 1943.
44-     Bektaşi Şairleri ve Nefesleri, Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1944
45-     Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 8. bs, İkbal Kitabevi, İstanbul, 1944
46-     Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, Yeni ilavelerle 9. bs, Maarif Kitabevi, İstanbul, 1945
47-     Şah İsmail Safevî - Edebi Hayatı ve Nefesleri, Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1946
48-     Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, Yeni İlavelerle 10. bs, Maarif Kiitaphanesi, İstanbul, 1948
49-     Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 14. bs, Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1955
50-     Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, Yeni ilavelerle 15. bs, Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1956
51-     Şah İsmail Safevi- Edebi Hayatı ve Nefesleri, 2. bs, Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1956
52-     17. Asırdan Beri Bektaşi- Kızılbaş- Alevi Şairleri ve Nefesleri, Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1945
53-     Bektaşi Şairleri ve Nefesleri (19. Asra Kadar), C. 1-2, 2. bs., Maarfi Kitaphanesi, İstanbul, 1955
54-     19. Asırdan Beri Bektaşi -Kızılbaş- Alevi Şairleri ve Nefesleri, 2. bs.,Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1956
55-     Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, Yeni ilavelerle 16. bs, Maarif Kitaphanesi ve Matbaası, İstanbul, 1958
56-     Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 17 bs, Maarif Kitaphanesi ve Matbaası, İstanbul, 1960
57-     Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, Yeni ilavelerle 18. bs, Maarif Kitaphanesi ve Matbaası, İstanbul, 1963
58-     Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 20. bs, Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1971
59-     Karacaoğlan- Hayatı ve Şiirleri, 21.bs, Maarif Kitaphanesi, İstanbul, 1974
60-     Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı, 2.bs, Sadeleştiren Prof Dr. Hüseyin Ayan, Konya, 2002

Makaleler Bibliyografyası

1-      “İmâm-ı Rabbânî ve Şahsiyet-i Tasavvufiyesi”, Milli Mecmua, N. 27, s. 439- 440.
2-      “İmâm-ı Rabbânî ve Şahsiyet-i Tasavvufiyesi 2- 3”, Milli Mecmua, N. 28, s. 456- 457.
3-      “İmâm-ı Rabbânî ve Şahsiyet-i Tasavvufiyesi 4- 5”, Milli Mecmua, N.31, s. 500- 501.
4-      “Fahreddin-i Irakî ve Aşk Hakkındaki Telakkileri 1- 2”, Yeni Fikir, S. 21, s. 21-23.
5-      “Fahreddin-i Irakî ve Aşk Hakkındaki Telakkileri 3- 4”, Yeni Fikir, S. 22, s.9-12.
6-      “Karacaoğlan”, Yeni Fikir, S. 23, s.10- 15.
7-      “Bektaşi Edebiyatı ve Hususiyetleri”, Yeni Fikir, S. 24, s. 8- 16.
8-      “Halk Edebiyatı Metinleri”, Babalık, 2 Kanunisani 1928
9-      “Muhiddin Abdal”, Yeni Fikir, S. 31, s. 15- 17.
10-     “Evliya Çelebi’nin Zikrettiği Saz Şairleri”, Yeni Fikir, S.33, s.20- 26.
11-     “Divan Edebiyatı ve Mazmunları”, Gençlik, S. 1, s. 6- 9.
12-     “Hasan Oğlu ve Yeni Bir Gazeli”, Milli Mecmua, N. 107, s. 1721.
13-     “Edip Harâbî”, Milli Mecmua, N. 109, s.1752- 53.
14-     “Abdal Mûsâ”, Yeni Fikir, S. 36, s. 23- 24.
15-     “Bektaşî Edebiyatı”, Gençlik, S. 2, s.2- 8.
16-     “Rûhî Bey Baba”, Milli Mecmua, N. 111
17-     “Ecrî”, Milli Mecmua, N. 112,
18-     “Karacaoğlan’a Dair”, Halk Bilgisi Mecmuası, C. 1, s. 131- 132.
19-     “Muhiddin Abdal ve Eseri”, Halk Bilgisi Mecmuası, C. 1, s. 36- 42.
20-     “Divan Edebiyatında Din Vaazı Mani”, Kervan, S. 1, s.4.
21-     “Divan Edebiyatında Vehmi Kimya”, Kervan, S. 2, s.4-5, 8.
22-     “Divan Edebiyatında Felsefe”, Kervan, S. 3, s. 4- 6.
23-     “Tanburi Mustafa”, Halk Bilgisi Haberleri, C. 1, s. 56- 57.
24-     “Âşık Kerem’in Şiirleri”, Halk Bilgisi Haberleri, C.3, S. 28, s. 89- 97.
25-              , Halk Bilgisi Haberleri, S. 29, s. 133- 142.
26-              , Halk Bilgisi Haberleri, S. 38, s. 36- 40.
27-     “Bursalı Âşık Halil”, Ülkü, C. 8, S. 44, s.123- 124.
28-     “Türk Musikisi Tarihine Dair Notlar”, Türklük, S. 14- 15.
29-     “Divan Edebiyatında Hece Vezni”, Çınaraltı, S. 5, s.11.
30-     “Kuroğlu”, Çınaraltı, S. 8, s.7.
31-     “İbrahim Bey Külliyatı”, Folklor Postası, C. 1, S. 1, s.4,7.
32-     “İbrahim Bey Külliyatından Seçme Şiirler”, Folklor Postası, C. 1, S. 2, s.7.
33-     “Viranî”, Folklor Postası, C. 1, S. 3, s. 7- 8.
34-     “Folklor Bakımından Önemli Bir Mecmua”, Folklor Postası, C. 1, S.9, s. 13- 14.
35-     “Mevlâna’nın Türk Şiiri ve Musikisi Üzerindeki Tesirleri”, Konya Halkevi Dergisi, Mevlana Özel Sayısı, s. 110- 112.
36-     Türk Musikisi Tarihine Dair Notlar, Musiki Mecmuası, Yıl. 52, S. 463, s.37- 39
37-     Ali Nutkî Dede, Musiki Mecmuası, Yıl: 52, S. 463, s. 40
38-     Abdulbâkî Dede, Musiki Mecmuası, Yıl. 52, S. 463, s. 41- 42.

Tanıtma Yazıları Bibliyografyası

1-      “Âşık Dertli- Hayatı ve Divanı”, Halk Bilgisi Mecmuası, C. 1, s. 162- 164.
2-      “Erzurum Şairleri”, Halk Bilgisi Mecmuası, C. 1, s. 169- 170.
3-      “Atalar Sözü”, Halk Bilgisi Mecmuası, C. 1, s. 172.
4-      “Figânî”, Halk Bilgisi Mecmuası, C. 1, s. 182.
5-      “Kaygusuz Vizeli Alaeddin- Hayatı ve Şiirleri”, Türkiyat Mecmuası, C. 3, s. 301- 304.

CEVAP YAZILARI BİBLİYOGRAFYASI

1-      “Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı Adlı Eser Münasebetiyle”, Besim Atalay’a Cevap, Hakimiyet-i Milliye, 2 Şubat 1927.
2-      “Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı Adlı Eser Münasebetiyle”, Besim Atalay’a Cevap, Hakimiyet-i Milliye, 13 Şubat 1927.
3-      “Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı Hakkında”, Mehmet Halit Bey’e Cevap, Milli Mecmua, 1 Mart 1927, N. 81, s.1312.
4-      “Mevlâna’ya Dair”, Besim Atalay’a Cevap, Hakimiyet-i Milliye, 8 Mart 1927.
5-      “Baki’ye Dair Adlı Eser Münasebetiyle- 1”, Tahir Olgun’a Cevap, Kurun, 26 Haziran 1938.
6-      “Baki’ye Dair Adlı Eser Münasebetiyle- 2”, Tahir Olgun’a Cevap, Kurun, 27 Haziran 1938.
7-      “Baki’ye Dair Eser Münasebetiyle- 3”, Tahir Olgun’a Cevap, Kurun, 28 Haziran 1938.
8-      “Baki’ye Dair Eser Münasebetiyle- 4”, Tahir Olgun’a Cevap, Kurun, 29 Haziran 1938.

Şiirleri Bibliyografyası

1-      “ Sofiyane Gazel”, Milli Mecmua, 1 Teşrinisani 1339, N. 1, s. 9.
2-      “Mutasavvıfane Gazel”,Milli Mecmua, 10 Teşrin-i Sani 1339, N. 2, s.23.
3-      “Mutasavvıfane Gazel”, Milli Mecmua, 1 Kanun-i Evvel 1339, N. 3, s. 38.
4-      “Tasavvufane Gazel”, Milli Mecmua, N. 4, s.52.
5-      “Tasavvufane Gazel”, Milli Mecmua, 10 Kanun-i Sani 1340, N. 6, s. 89.
6-      “Mutasavvıfane Gazel”, Milli Mecmua, N. 7, s. 105.
7-      “Mutasavvıfane Gazel”, Milli Mecmua, N. 8, s.122.
8-      “Mutasavvıfane Gazel”, Milli Mecmua, 6 Mart 1340, N. 10, s. 158.
9-      “Mutasavvfane Gazel”, Milli Mecmua,10 Nisan 1340, N. 12, s. 178.
10-     “Koşma”, Yeni Fikir, S. 15, 15 Mayıs 1926, s. 19.
11-     “Tehlike”, Yeni Fikir, S. 22, 1 Nisan 1926, s. 8.
12-     “Ben”, Yeni Fikir, S. 23, 15 Nisan 1926, s.6.
13-     “Kervan”, Kervan, S. 1, 1 Mart 1929, s.1.


Ne âdemden haberim var, ne vücûdu bilirim,
Yalnız çehre-i maksûda sücûdu bilirim.
Ben o meftûn-ı nihânhâne-i Sînâ’yım ki,
Tûr-ı sînemde yanan nâr u dûdu bilirim.
Beni cânâna nigâhımla sakın gamz etme,
Şer’-i Ahmed’deki her kayd u hudûdu bilirim.
Şevk-i ruhsâr ile pervâne-i aşkım ki müdâm,
 Şû’le-i bârika-endâz-ı şühûdu bilirim.
Ben ilâhi seyrim, seyr ü sülûkum yoktur,
Bana öğretme o evrâd u dürûdu bilirim.

Şeyh Hüseyin Sadeddin Milli Mecmua, N. 1, s. 9.

Zannetme ki âzâde-i âlâm u mihen var
Sultan bile olsan yine sîretinde minen var
Hayyât-ı eceldir seni iksâ eden eyvâh
Ölmem diyen âvârenin omzunda kefen var
Hiç umma ki varsın, o senin vehm ü gümânın
Rû’yâ gibi âlem, ne giden var ne gelen var
Her katre birer bahr-ı kadîm-i ehadiyyet
Deryâ-yı kademde ne seren var ne resen var
Ariflere cennet bile ağyâr değil yâr
Zâhidlere ukbâda birer beyt-i aden var
Bir zülf-i muakkad gibidir kâr-ı cihâniyân
Zannetme ki şirâze-i âlemde düzen var.
Zannetme şu sûretinde ber-dâr sanemdir
Ariflere mir’ât-ı şe’ven vech-i kademdir
Âzâde-i sırr-ıhac u tavâf oldu derûnum
Büthâne-i âlem bana bir Beyt-i Harâmdır
Tââtini ihlâsıma vallahi değişmem
Ey zâhid-i sâlûs riyâ şirk-i etemmdir
Dîvâne-i dîvân-1 hakîkat olan âdem
Âzâde-i efkâr-ı Felâtun emmidir
Bir neşve-i câvid ile sermest bekâ ol
Meyhâne-i âlem dediğin mahz-ı ademdir.

Şeyh Hüseyin Sadedin Milli Mecmua, N. 4, s. 52.
-5-
Bizi zannetme ki meyhânede sâgar görürüz
Rîze-i cevher-i câm-ı mey Haydar görürüz
Gireriz vâdî-yi hüsrân u belâya bizler
Muktezâ-yı elem âl-i peyâmir görürüz
Ne için deyr-i Mesîhâ bize ağyâr olsun
Ki çelîpâda bütün rûh-ı musavver görürüz
Olalı manzarımız bârika-yı vech-i ilâh
Ser-te-ser zerreleri şems-i münevver görürüz
Rû-nümâdır bize her katrede deryâ-yı bekâ
Feyz-i ayniyyeti her yerde berâber görürüz
Ne kadar mazhar-ı envâr-ı tecellî olsak
Yine biz kendimizi âcîz ü kemter görürüz

Şeyh Hüseyin Sadettin, Milli Mecmua, N. 6, s. 89. 

Mezâhir zâhiri izhâr içindir
Serâir kudreti ısdâr içindir
Bu rü’yet hâil-i vahdet olur mu
Merâyâ aks-i pertev-bâr içindir
Görür her şeyi Hakk ehl-i hakîkat
Bu kesret daimâ ağyar içindir
Nişîmengâh-ı hicrândır bu âlem
Ki âh u zârlar bir yâr içindir
Der ü dîvâr-ı âlem bilmiş ol ki
Ene’l-hak gülleri bir dâr içindir
Denir mi Len terânî bî-dilâne
Bu hicrân-ı vuslat dildâr içindir
Makâm-ı Kibriyâ dergâh-ı rahmet
Günahlar şevk-i istiğfâr içindir
Şeyh Hüseyin Sadedin Milli Mecmua, N. 7, s. 105.
Yok benim hânegâh-ı ma’mûrum
Fakr ile fahr ederim mesrûrum
Saltanat kaydına asla düşmem
Ey Süleyman-ı zamân ben mûrum
Söylerim vuslata âit şeyler
Keşf-i râz etmeye ben me’murum
Aramam yârimi vâdî vâdî
Bana her zerre diyor bir Tûr’um
İnnemâ sırrı -Hudâ şahit ki-
Neye baksam oluyor manzûrum
Hayr u şer masdarıyım ser tâ pâ
İhtiyârım ne gezer mecbûrum
Gerçi isyânla varılmaz Hakk’a
Ben günahımla bütün mağfûrum
Ne kadar muzlim isem cürmümle
Ebedî sönmeyecektir nûrum
Neye teklîf ü takayyüd olsun
Mest ü dîvâne serim ma’zûrum
Küfr ü îmân ile ülfet etmem
Öyle bir gamzeye ben meshûrum 
Bâb-ı tevhîde çıkar şeh-râhım
Beni zannetme Hudâ’dan dûrum

Hüsn-i mutlak eseri mevcûdât
Bana mir’ât-ı Hudâ’dır zerrât
Rûh-ı küllîye nişân ser-tâ-ser
Arştan ferşe kadar cüz’iyyât
Yârimi fevk-i nazar gördüm ben
 Mavf-ı ağyar iledir meşhûdât
Öyle bir hestî-yi mutlaksın ki
Neye baksam görünürsün bizzât
O senin safha-ı rûhsârında
Bir siyah ben gibidir mahlûkât

Şeyh Hüseyin Sadeddin Milli Mecmua, N. 10, s. 158.


Seyr-i fillah âleminde nağme-i tezkîrimiz
 Asmânî na’reler peydâ eder tekbîrimiz
Bülbül-i demsâz-ı aşkız gülşen-i lâhutta
Şem-i pâk-i rızâdır dâne-i takdîrimiz
Akl u temyîzin hudûdu hâricinden söyleriz
Nefh-i Ruhü’l-kudüstür her şîve-yi tabîrimiz
Olmayız âlûde-dâmân-ı taalluk kimseye
 İltifât-ı bî-garez ser-rişte-i tashîrimiz
Biz kuyûd u resm-i külfetten müberrâyız bütün
Terk-i âdettir yegâne âdet ü tedbîrimiz
Şeyh Hüseyin Sadettin Milli Mecmua, N. 12, s. 178.
-10-
KOŞMA
Yuha mekânlara düşkün değiliz
 Gönül diyârında kâşânemiz var
Güzelin hüsnünün âbidiyiz biz
Candan geçtik ama cânânemiz var
Ne Kâbe biliriz ne de büthâne
Bize yâr lazımdır ne lazım hâne 
Cihânın asâsı zaten bahâne
Serâyımız yoktur virânemiz var
Köprüyü geçmeden menzile erdik
Bir katre şerâba îmânı verdik
Postu meyhâneye getirdik serdik
 İçeriz bâdeyi peymânemiz var
Sadettin Yeni Fikir, S. 15, s. 19.
-11-
Vefasız, kendini sakınmaz mısın?
Yaktığın şu gönlüm, saklıyor seni!..
Yanarsa âşığın sen yanmaz mısın?
Cismimi yak fakat, düşün kendini
Boğuldum bir yandan gözyaşlarımla,
Bir yandan tutuştum aşkınla senin
Nasibim dert oldu, görmedim hâlâ
Bir zerre sohbet ne dün ne demin
Sadettin Nüzhet Yeni Fikir, S. 22, s. 8.
-12-
Âzâde-i kayd-ı rûzigârım
Muhtekiş derd-i bî-şümârım
Gurbetzede-i diyâr-ı yârım
Gönlümde fakat benim nigârım
Pervânelerin nazîri olmam
Yüzlerce yüzün basîri olmam
Binlerce gülün esîri olmam
Bir yâr yolunda hâk u hârım
Sadettin Nüzhet Yeni Fikir, S. 23, s. 6.
-13-
KERVAN
Ey yolcu! Geçtiğin bu yollar bilsen
Ne kadar çetindir, ne kadar uzun
Bu yalçın yerlerde durmaz koşarken,
Gözünle gördüğün gönlünde dursun.
Sakın geri dönme gittiğin yoldan
Önünde deniz var, arkanda kuyu.
Bu böyle coşkun ki taşıyor her anı;
Onunsa kalmamış bir damla suyu.
İşitmiyor musun? Şu göçen kervan
Çölden uzaklaştı, yaylada durdu;
Serâba kanmadı hayata koşan,
Çiçekli bir yerde çadırlar kurdu.
Sadettin Nüzhet Kervan, S. 1, s. 1.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar