Okumuş Ol
İstihare
Allah’ım, Sen’in ilmine danışıyor ve Sen’in kudretinden yardım diliyorum,
istediğimi de Sen’in büyük fazlından istiyorum.
Sen’in herşeye gücün yeter, benim ise hiçbir şeye gücüm yetmez.
Sen herşeyi bilirsin, ben ise hiçbirşey bilmem.
Sen Allâmü’l-Guyûb’sun.
Allah’ım eğer bu iş benim dünyâ ve ahiretim için, başlangıcı ve neticesi
itibariyle hayırlı ise ve Sen bunu böyle biliyorsan, o işi benim için takdîr
buyur, kolaylaştır ve sonra da onda, benim için bereket kıl.
Ve şayet Sen biliyorsun ki, bu iş benim dîn, dünyâ ve âhiretim için başında
veya sonunda hayırsızdır, onu benden uzaklaştır, beni de ondan uzak tut.
Hakkımda ne hayırlıysa bana onu takdîr et.
Sonra da takdirinle beni hoşnut eyle.
Buhâri, Teheccüd, 25; İbn Mâce, İkâme, 188.
Kısa Boylu Diye
Mademki bizim boyumuz batmak için yaratılmıştır; uzun olsun, kısa olsun ne
fark eder? [Nizâmî, Leylâ vü Mecnun,]
İşte Bu
“Bu ümmetin âlimleri iki sınıftır. Birisine Allah ilim verir, o da bu ilmi
insanlara sarfeder. Ona karşılık bir yiyecek almaz, onu az bir para
karşılığında satmaz. Bu kimseye semadaki kuşlar, sudaki balıklar, yeryüzündeki
hayvanlar salat ve dua ederler. Kiramen kâtibin melekleri o kimseyi kıyamet
günü Allah Teâlâ’nın huzuruna aziz ve şerefli bir kimse olarak getirirler.
[Sonunda peygamberlerin meclisine katılıp onlara arkadaş olur.
Diğer kimse ise Allah Teâlâ kendisine ilim verir. O da bu ilimle Allah
Teâlâ’nın kullarını doğruluktan ayırır. İlmine karşılık dünyâ malı alır, onu az
bir paha karşılığında satar. Bu kimse kıyamet gününde ağzına ateşten bir gem
vurulmuş halde getirilir. Bir münâdi halkın önünde ‘Bu falan oğlu falandır.
Allah Teâlâ kendisine ilim vermiş o da bu ilimle Allah Teâlâ’nın kullarını
doğruluktan saptırmış, ilmine karşılık yiyecek almış ve onu az bir para
karşılığında satmıştır.’ Diye seslenir. Bu kimse insanların hesabı sona erene
kadar azap görür.” Ebû Tâlib el-Mekkî bu hadisi dünyâ ve ahiret ilmi bahsinde
zikretmiştir. Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtü’l-Kulûb Kalplerin Azığı (çvr: Muharrem
Tan), İz Yayıncılık, İstanbul 1999, 2/9.
İman Niye Gelmez
Yürü, gönül evini süpür, sevgiliye hazırla, güzel bir konak haline getir.
O evden sen çıktın mı o gelir. Sana, yüzünü sensiz gösterir.
Mahmud Şebüsterî, Gülşen-i Râz (trc: Abdülbâkî Gölpınarlı), s.34, b.
400-01.
Köle Ne İster ki
İbrahim b. Edhem der ki bir hizmetçi çocuk aldım.
Ona adı ne dedim, o nasıl istersen dedi.
Ne yersin dedim, o verdiğini yerim dedi.
Ne giyersin dedim, ne giydirirsen dedi.
Ne iş yaparsın dedim, ne iş verirsen dedi.
Ne istersin dedim, köle ne isterki dedi. Kendime dedim ki:
“Ey miskin! Sen Allah’a bu çocuk gibi kulluk etmeyi öğren.”
İmanım
Bir kimse iman ve itaat yolunda yürüyüpte bir an bile ziyan etmişse
kâfirim.
(Mesnevî, c. I, b. 977).
Yansımamız İmgemiz Olunca
Günümüz medeniyetinin ve insanının durumu da aslında Narsizmden
farklıdeğil. Sebebi ise kendi medeniyetimize ve teknolojilerimize olan
hayranlığımız. Bu hayranlık sayesinde kendi yansımamıza tutku ile bağlanıyor,
kendi yapay kapalısistemimiz içinde hapis oluyoruz.
Günümüzde az uğraşı ile yüksek değere ulaşabiliyoruz. Zaman geçtikçe verici
olmaktansa alıcı olmayıtercih eder oluyor, pasif izleyici ve aktif tüketici
haline geliyoruz. Üretmekte zayıflıyor, tüketmekte ustalaşıyor, zamanımızı boşa
harcar hale geliyor, kendimizi amaçsız kılıyoruz.
Günlük öğrenme ihtiyaçlarımız için her geçen gün sunulan çoktan seçmeli
yansımalara daha bağımlı hale geliyoruz.
Etrafımızdaki yansımalar; reklamlar, televizyon, bilgisayar oyunları,
basılı mecra, filmler, İnternet ve türevleri, kültürün şekillendirdiği bir olgu
olmaktan çıkıp, aksine kültürün beslendiği, yaratıcısını şekillendiren yapay ve
tehlikeli yansımalar haline geliyorlar.
Ve biz her geçen gün düşünme, hayal kurma yeteneklerimizi kısıtladıkça
bağımsız ve düşünce ürünü yargıda bulunma yeteneğimizi de ortadan
kaldırıyoruz. Kendi yarattığımız imgelerin bozuma uğratılmış
yansımaları haline geliyoruz. İnsanlığın yarattığı imgeler, bir bakıma
onların aşık oldukları sudaki yansımaları gibidir ve bizleri,
(teknolojilerimizin ürünü) kendi üretimimiz olan bu yansımalarımız ile
kapalıbir sistem içinde tekrar eden bir donukluğa, bir tepkisizliğe mahkum
etmektedirler.
Kendi imgemiz karşısında obsesif bir tavır sergilemekteyiz ve tıpkıtoplum
kültürü ile popüler kültürün sürekli olarak birbirinden beslenişleri, ardından
da birbirlerini tekrar tekrar şekillendirişleri gibi, sürekli bir kapalı
sisteme hapis durumdayız. McLuhan’ın insanın uzantılarıolarak gördüğü
teknolojiler için öne sürmüşolduğu “…kendi imgelerimizle bağlantılı
Narkissos’a has (narsist) bir bilinç-altıfarkındalık ve tepkisizlik
durumu” tanımına uygun bir uyuşukluk söz konusu.
Yarattığımız her imge bizlerin bir ürünü olmasına karşın, her an bizi
şekillendiriyor. Ardından da bizler, moda ya da güncel olanın kimliği (maskesi)
arkasından bu imgeleri tekrar yaratıyoruz.
İmgeler yerimize geçiyor ve bizler kendi yansımalarımızıtaklit etmeye
başlıyoruz. Bir başka değişle yansımanın bir yansıması oluyoruz. Son
olarak da; kendi yarattığımız, ardından da izleyicisi olduğumuz – imge – haline
geliyoruz. (Alıntı)
Burun
Hacı Bektaş-ı Veli’nin insana ait yaptığı çok boyutlu benzetmelerden
biriside burun ve mezarlık benzetmesidir. O bu konu ile ilgili olarak şöyle bir
ifade kullanmaktadır: "Ve yine dünyada mezarlık vardır. Burun
deliği mezara benzer. Burun deliği ikidir. Biri dimağa, diğeri boğaza gider.
Mezar da iki türlüdür. Biri cennet diğeri cehenneme gider.”
Gönül
Hacı Bektaş-ı Veli'nin gönül üzerinde çok fazla durmasının sebebi onu Allah
ile kul arasındaki temel bağ olarak görmesindendir. O bu konudaki görüşlerini
şöyle ifade etmektedir:
"Müminlerin gönlü Kâbe’ye benzer. Hakk'ı batıldan ayırmak Kâbe’de
ihram giymeye benzer. Geçmiş ömrümüz Safa'ya, kalan ömrümüz Merve'ye
benzer."
Sevmek
Talebelerinden Şükrü Bağrıaçık, Hacı Veyiszâde Mustafa Kurucu’nun
kendilerine son dersini şöyle anlatır: “Hocamı son görmem olan şu anımı hiç
unutmam, son konuşmamız, bize son d ersiydi. Akaid, Tefsir, Arapça’dan dersler
yaptık . Tefsirde Celaleyn okurken sureyi secdede kaldık. Şöyle uzun uzun bize
baktı.“Bu sureyi çok seviyorum, muhakkak okuyun, evde yolda, okuyun dedi.
“Hocam secde ayeti var, yolda okursak secde yapamayız” dedim. “Olsun,
yollar hep temiz secde olur, ama yola secde yaparsanız, bu hafızda kafayı yemiş
derler, eve gidince yapın” dedi güldü .”
Sema Suyu ile abdest alanlar
Alı Ulvi Kurucunun dedesinden aktardığı şu cümleler önem taşımaktadır:
"Söylemiş olmasına rağmen, ben dalar da solundan yürürsem, 'Sağa
geç oğlum, sağımdan yürü' der. Tekrar şöyle anlatırdı: 'Sevap yazan
melekler sağ tarafi tercih ediyor, öyleyse sen de sağımdan yürü.' "Bizim
okuduğumuz Arapça lisan kitapları da ezberindeydi. İnsan Kuran-ı Kerim'i
ezberler, ama o metinler nasıl hıfz edilir, bilmem. Bunu ancak bulgur pilavının
pişmesini dahi bekleyemeyecek kadar vaktinin kıymetini bilen bir insan
başarabilir. Zaman kaybetmeyen insandı. O abdest alırken, kendisine dersim olan
Sarf, Nahiv kitaplarım okurdum. Çünkü hem çok yavaş abdest alırdı, hem de o
kitaplar ezberindeydi. Abdest alırken çok dikkat ederdi. Sorardım:
-Dede, sizin abdestiniz bizimkinden çok farklı oluyor; siz abdesti çok uzun
alıyorsunuz. Niye böyle oluyor?
"-Oğlum ben abdest suyunu semadan inen manevî bir bulut olarak kabul
ederim. Semalardan bir manevî bulut geliyor, günahlarımı yıkıyor. Senin günahın
yok. Onun için şimdi senin bunu hatırlamana lüzum yok. İleride lazım olur diye
söylüyorum."
Onun bu cevabını işitmek için bu suali defalarca sormuştum. Hiç kızmaz, her
defasında derin manalı manevî bir cevap verirdi.
"Ama ben acele acele alıyorum, dede."
"-Ee! Sen daha küçüksün, yaşlandığında sen de buna dikkat edersin
" derdi.
Bende Kendimi Kaybederim
Hacı Veyiszâde, ben kendimi üç şeyde kaybederim derdi: “Birincisi
namazda, ikincisi misafir geldiğinde, üçüncüsü de Hz. Peygamberin (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) ismi anıldığında.”
Mevlana Olun
Hacı Veyiszâde, keramet üzerine konuşmayı çok sevmezdi. Keramet konusu
açıldığında bazen yüzü düşer yada konuşmazdı. Bu konuları ara sıra sorduğumuzda
şöyle derdi: “ Sahtekârlar, ne yapacaksınız kerameti, siz çalışın
okuyun, Allah’ın dinini şeriatı öğrenin. Mevlâna olmaya bakın, siz Mevlâna
olursanız, Allah Teâlâ size bir Şems gönderir” derdi.
‘Onlar Senden Sonra Neler Yaptı… Bilmiyorsun’
Hz. Ebu Bekir’den şöyle rivayet edildi:
Rasûlüllah salla'llâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Benimle sohbet
eden (sahibenî) ve beni gören bazı kişiler, kıyamet gününde Kevser havuzunun
başına gelirler. Onlar yanıma getirildiklerinde, sıkıntı çektiklerini görür
ve:Ya Rabbi! Şunlar benim arkadaşlarım(ashâbî), arkadaşlarım(ashâbî) derim. Ama
bana: ‘Onlar senden sonra neler yaptı/türetti, sen bilmiyorsun’ denir”
(Ahmed b. Hanbel, 1992: V, 48).
Kesinlikle Narda olur
Ebu Hureyre’den nakledilen bir rivayette, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
“Yaşamam kendisine bağlı olan Allah’a yemin ederim ki,
bu ümmet içerisinde, ister Yahudi olsun ister Hristiyan, kim benim getirdiğim
dinden habersiz olur ve ona iman etmeden ölürse, kesinlikle Cehennem ehlinden)
(ashâbi’n-nâr) olur”
(Ahmed b. Hanbel, 1992: II, 317).
Ashâb- Usayhâbin
Cabir bin Abdullah’tan gelen bir rivayette Hz. Peygamber salla’llâhü aleyhi
ve sellem, kendisine (yani Hz. Peygamber’e) karşı çıkan kişiyi öldürmek isteyen
Hz. Ömer’e cevaben “bu adamın arkadaşları veya arkadaşçıkları vardır”
derken “arkadaşları” yerine “ashâbin” kelimesini, arkadaşçıkları yerine ise
“usayhâbin” kelimesini kullanmıştır. Rivayetin tamamı şu şekildedir:
“Rasûlüllah, Mekke civarındaCi’rane denilen mevkide külçe altın, gümüş ve
ganimet mallarını taksim ediyordu. Mal Bilal’in eteği içinde idi.Bu esnada bir
kişi küstahça bir eda ile: ‘Ya Muhammed adalet et! Çünkü hakikaten şu taksim
işinde sen adalet etmedin,’ dedi. Bu söz üzerine Rasûlüllah O’na: ‘Sana azap
olsun! Ben adalet etmeyince benden sonra kim adalet edecektir’? Diye cevap
verdi. Bundan sonra Hz. Ömer: ‘Ya Rasûlüllah! Bu münafığın boynunu vurmam için
beni serbest bırak,’ dedi. Rasûlüllah, Hz. Ömer’e cevaben :
‘Şüphesiz bu adamın arkadaşları (ashâbin) veya arkadaşçıkları(usayhâbin)
vardır. Bunlar Kur’an-ı Kerim okuyacaklar, fakat Kur’an-ı Kerim onların boyun
çemberlerini(gırtlaklarını)geçmeyecektir. Ok süratle avı delerek öteye çıktığı
gibi bunlar da dinden hızla çıkıvereceklerdir’ buyurdu”
(İbn Mâce, 1992: I, 61).
Yıkıcı Felsefe/ Yapısökümü
"Yapısökümü; gözden geçirmeden kabul ettiğimiz varsayımları sorgulayan
ve bu varsayımlara verilebilecek en güzel örnek olan değer yargılanmızdaki
boşlukları açığa çıkarıp, onların tartışmalı yönlerini ifşa eden felsefi
şüpheciliğin oldukça kapsamlı bir biçimidir."
D Eksikliği
Son yıllarda diğer allerjik hastalıklarda olduğu gibi, artış gösteren gıda
allerjisinde de vitamin D eksikliğinin ilişkili olabileceği öne sürülmüştür.
Vitamin D eksikliğinin immün toleransı baskılayarak, enfeksiyonlara yatkınlığı
arttırarak ve gastrointestinal yolakta antijenik maruziyetin en yüksek olduğu
mukozal yüzeyde mikrobiyal yapıyı değiştirerek etkili olabileceği öne
sürülmektedir
**
Sonuç olarak hışıltılı çocuklarda D vitamini alımının kontrol grubuna göre
düşük olması ve serum vitamin D düzeyinin anlamlı derecede düşük saptanması
tekrarlayan hışıltı ataklarının etyolojisinde rolü olabileceğine işaret
etmektedir. Ayrıca Şanlıurfa gibi bol güneşli bir bölgede bu kadar çok sayıda
vitamin D düzeyi düşüklüğü saptanması dikkat çekicidir. Güneşli bölgede de olsa
çocuklarda D vitamini alımına daha fazla dikkat edilmesi ve gerekirse serum
düzeyinin kontrol edilmesi gerektiğini göstermektedir.
B 12 Vitaminin Besinsel Kaynakları
İnsan ince bağırsağında bakteriler tarafından bir miktar B 12 vitamini sentez
edilir ve emilebilir ancak İnsanda kalın bağırsakta bakteriler tarafından
sentezlenen B 12 vitamini emilimi çok az ve yetersizdir. İnsanlar için B 12
vitamininin en önemli kaynakları karaciğer, kırmızı et, yumurta, peynir ve süt
gibi hayvansal gıdalardır. Gıdalarda B 12 vitamini konsantrasyonu en fazla
karaciğer ve böbrekte bulunur, her birinin 100 gramı 100 μg B 12 vitamini
ihtiva eder. Ayrıca deniz ürünlerinde de B12 vitamini bulunmaktadır. Bitkisel
besinlerde normal olarak B12 vitamini genellikle bulunmaz. Ancak Baklagil türü
bitkilerde kök kısmında simbiyotik olarak yaşayan bazı mikroorganizmalar
tarafından B 12 vitamini sentez edilir, daha sonra baklagiller tarafından
tanelerin içine alınır (9, 113). Anne serumu ile anne sütündeki B12 vitamini düzeyleri
arasında güçlü bir korelasyon vardır. Anne sütünde ortalama 0.2–1.0 μg/l B12
vitamini bulunur. İnsan için gerekli olan B12 vitamininin hepsi hayvansal
gıdalardan sağlandığından, diyetle yetersiz B 12 vitamini alımı kobalamin
eksikliğinin önemli bir sebebidir.
Ölüm Tanrı olmakla
Bilindiği gibi Hititlerde Krallar öldüğünde “tanrı oldu” denmektedir.
“Ölmeden önce ölün” çok doğru…
Ay Kehanetleri
“Ayın rengi sarı, sol ucu sivri, sağucu küt gözüküyorsa, ilkbahar güzel
olacak. Eğer ayın sağucu göğe dönük ise ülkede bol ürün olacak. Eğer ayın
sağucu yere doğru ise bütün ülkenin hasadı kuruyacak. Eğer ayın sol ucu göğe
dönükse ülkede düzelme olacak. Eğer ayın sol ucu yere dönükse ülkede ölümcül
salgın hastalık olacak. Eğer ayın uçları güneye dönük ve uzamış görünürse, Akad
ve Elam kralı ölecek. Eğer ayın uçları kuzeye dönükse Akad kralı düşmanı yok
edecek. Eğer ayın uçları batıya doğru uzanmışsa yangın olacak
Anne Günü
Hititlerde Kral Muwatalli’den sonraki bazımetinlerde ölüm gününün “anne
günü” olarak adlandırıldığı görülmektedir. Bu adlandırmanın sebebi
olarak da, annenin önce ölmesi ve yeraltındaki dünyayı daha iyi tanıyor olması
sebebiyle, kişi öldüğünde annesinin orada onu karşılaması düşüncesinden
kaynaklandığısöylensede asıl, toprağın anne olarak kabul edilmesi daha akla
yatkın.
Krallar Hep Böyle İdi
Hititlerde devlet yönetiminde dinin etkisini gösteren en önemli
göstergelerden birisi kralların “…Tanrının Gözdesi” unvanını
kullanmalarıdır.
Hitit kralları“Tanrının Gözdesi” sıfatını kullanmış oldukları halde,
Yaşamları süresince hiçbir zaman tanrısallaştırılmamışlardır, ancak
öldüklerinde öldü kelimesi yerine “Tanrı Oldu” denmektedir.
Sanat Kendine Döndü
Fovizm, kübizm, fütürizm gibi birçok sanat akımının da tam anlamıyla saf
soyut olarak, görsel gerçekten uzaklaşmadığını görebiliriz. Sanatın da doğa
gibi kendine özgü gerçekliği olduğuna inanan Kandinsky’ye göre: “Sanat
doğayı taklit etmeyi bırakmış kendi doğasını ortaya koymuştur”
Artık Yaşamıyoruz
"Artık yaşamıyoruz, yaşanıyoruz; hiçbir özgürlüğümüz kalmadı, kendimiz
hakkında karar veremiyoruz, tükendik ruhsuzlaştık, doğa insansızlaştı(...) Daha
önce hiçbir dönem böyle bir dehşetle, bu kadar derin bir ölüm korkusuyla
sarsılmamıştı. Dünya hiçbir zaman bu kadar sessiz, mezar kadar sessiz
olmamıştı, insan hiç bu kadar anlamsızlaşmamış, kendini bu kadar ürkek
hissetmemişti, mutluluk hiç bu kadar uzak, özgürlük bu kadar ele geçmez
olmamıştı. Kulaklara acının haykırışı doğuyor, insan ruhu için ağlıyor. Çok
şeye gebe zaman bir büyük ızdırap çığlığı. Sanat da bunun dışında değil; o da
bir yardım umarak karanlıklara sesleniyor; işte dışavurumculuk bu."
(BAHR, H. Modernizmin Serüveni. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Çev: Doğan
Şahiner., ? :229)
Namaz Namazdır
Kur’an-ı Kerim’de hemen hemen bütün ilahi dinlerde namaz ibadetinin mevcut
olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Adem, Hz. Nuh ve Hz. İbrahim’den sonra namazı
terkeden bir neslin geleceği , Hz. Zekeriyya’nın namaz kıldığını , Hz. İsa’nin
beşikteki mucizevi konuşmasında namaz vecibesine atifta bulunması, Hz.
İbrahim’in yanı sıra Lut İshak ve Ya’kub’un namazı emretmelerinin
vahyedildiğini, Hz. İsmail’in halkına/ailesine namazı emrettiğini, Hz Lokman’ın
oğluna namazı hakkıyla kılmasını öğütlediğini, Hz. İbrahim’in namazı sadece
Allah rızası için kıldığını ifade ettiği, Kendisini ve neslini namazı dosdoğru
kılan kullarından eylemesi için dua ettiği, Hz. Musa’ya Allah’ı anmak üzere
namazı kılmasının emredildiği ifade edilmekte ve Allah’ın İsrail oğullarından
yerine getirme sözü aldığı görevler arasında namaz da yer aldığı görülmektedir.
Yine Ashâb-ı Kehf kıssasından bahsedilirken mescid kelimesinin geçmesi o
dönemde de namaz ibadetinin var olduğunun belirtisidir.
Rasûlüllah salla'llâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Kulun kıyamet günü hesaba çekileceği ilk âmeli namazıdır. Allah Teâlâ
Meleklerine: “Kulumun namazlarına bakın! Tam mı kıldı, eksik mi kıldı ?”
diyecektir. Melekler kulun namzına bakarlar tam ise âmel defterine tam olduğu
kaydedilir. Şayet eksik bir şey var ise Allah Teâlâ: “Kulumun eksik farzlarını
kıldığı nafilelerle tamamlayın” diyecektir. Sonra diğer âmeller de buna göre
alınır/değerlendirilir’’
BEYNAMAZ/ Bînamaz/Namaz kılmayan
Namazsızlık bizi bozar.
فَخَلَفَ مِنۢ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا۟
ٱلصَّلَوٰةَ وَٱتَّبَعُوا۟ ٱلشَّهَوَٰتِ ۖ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا
“Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine
düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba
çarptırılacaklardır.” (Meryem,59)
Altı İfade
Altı temel yüz ifadesi: kızgınlık, şaşırma, üzüntü, tiksinme, korku,
mutluluk
Sanat
Mondrian, “Sanat yapıtı organize edilmiş bir gerilimler bütünüdür”
İspanyol sanatçısı Pablo Picasso ‘Sanat sizin benden istediğiniz değil,
benim size verdiğimdir.’
Kosuth’un söylemiyle ‘ben düşüncelerime sanat diyorsam o sanattır.’
Ancak Tolstoy; sanat üzerine konuşabilmek için her şeyden önce gerçek
sanatı taklit olandan ayırmak gerektiğinden söz eder.
“ Gerçek sanatı taklidinden en kuşku götürmez biçimde ayıran özellik,
ondaki aktarılma özelliğidir. Gerçek’ine ne kadar benzerse benzesin, ne kadar
şiirsel, etkileyici ya da ilginç olursa olsun, bir yapıt eğer bütün öteki
duygulardan farklı bir duygu olarak bir sevinç duygusu, yazarla ya da (o yapıtı
okuyan, dinleyen, izleyen) başka insanlarla bir ruh birliği yaratamamışsa, sanat
yapıtı değildir, vurgusunu yapmaktadır.”
Eğer her şey sanat olabiliyorsa, sanatı diğer her şeyden ayıran nedir?
Elimizde pek de teselli edici olmayan tek bir yanıt var: Her şeyin sanat
olabilmesi, her şeyin sanat olduğu anlamına gelmez.
Karga Üzerine
“Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek
kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana
yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini
gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu.” [Maide Suresi, 31. Ayet]
Karga, bir kuş türü olarak uzun yillar yaşayan ve köpekten sonra insanların
verdiği komutları anlayabilen en zeki hayvan olarak bilinmektedir.
Basit alet yapabilen pratik zekaya sahip olan bir kuş türüdür.
İnsanlara göre, karga, genelde korkutan, hırsız, felaket tellalı,
uğursuzdur.
Mitolojiye gore yeraltindan haberler getiren kuş diye de bilinir.
Karga‘nın; bazı türlerinin en az 29 ile 100 yıl arasında ömrü olduğu bilim
adamlarınca söylenmektedir.
Mücadeleci, çok zeki, akıllı, basit alet yapabilme becerisine sahip, çok
uzun ömürlü, sorumluluk sahibi, tek eşli, aile mefhumuna sadık, sürü halinde
yaşayan, biriktirici özelliği olan, parlak nesnelere meraklı, iyi gözlemci,
hafızası güçlü, gürültücü, çirkin sesli, başına gelen olaylardan, ölümlerden ders
alan ve unutmayan, bazılarına göre ürkütücü, korku filmlerinden, dizilere, cadı
hikâyelerine, masallara, şiir ve öykülere konu olan, mitolojide oldukça önemli
yere sahip bir hayvandır.
Kuzgun daha koyu ve parlak tüylüdür ve leş kargası diye de geçer.
Karga’nın uzun yaşadığına dair bir hikâye.
Bir gün köye karga hakkında araştırma yapan biri gelir doğrudan köyün
kahvesine gider ve oradaki köylülere kendini tanıtır. Sonra; “karga’ların uzun
ömürlü oldukları söylenir ben de bu konuda araştırma yapıyorum„ deyince, köyün
en yaşlısı hemen atılır.
Bu köyde bir topal karga var, büyük annemin, annesinin zamanında varmış,
büyük annemin zamanında da varmış, annemin zamanında da varmış, benim zamanımda
da vardı, çocuklarımın zamanında vardı, torunlarım da gördü hatta torunlarımın
çocukları oldu onlarda gördüler ve hala o karga bu köyde yaşamaya devam ediyor„ der.
Hikâye bu, ne derece doğrudur bilinmez ama uzun yaşadıkları bilinen bir
gerçektir. Karga ile ilgili pek çok deyim ve atasözü de vardır. Örneğin:
“Kargalar sürüyle uçar, kartallar tek uçar. - Besle kargayi oysun gözünü –
Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmazmış”. (Bunun manası şaşırmışlara yol gösteren
demektir.)
“Game of Thrones“ isimli dizi filmde duvarın bekçileri olan, genç, güçlü ve
iyi dövüşçüler seçildiklerinde hiç evlenmeyeceklerine de yemin ederler. Tek
görevleri canları pahasına duvarın öbür tarafında ki ölülerin yeniden dirilerek
duvarın bu tarafına geçmemesini sağlamakla görevli, gözü kara askerlerin
giyimleri siyahtır ve lakapları karga’dır.
Aynı zamanda gelen felaketleri haber veren, mitolojik üç gözlü karga yedi
krallıktan birini yöneten kralın, sakat oğlunun penceresine gelerek ona
haberler ulaştırır. Ormanın derinliklerinde yaşayan kötülerinde habercileri
kargalardır.
Sürüler halinde kötü bir olay olacağında gak! Gak! Diye hep bir ağızdan
bağırarak hem ormanda yol alanlara korkulu anlar yaşatırken hem de onların
ormanda olduklarını kötülere haber verirler.
Yine bir karga türü olan, Saksağan ise siyah ve beyaz renkli uzun, alımlı
kuyruğu olan daha zarif bir karga türüdür. (Alıntı)
Eş Seçimi
Freudizmde, eş seçiminin büyük oranda daha çocukluktan karşı cins ebeveyne
duyulan hayranlıkla ilişkili olduğu ifade edilmektedir. Bu nedenle de, kız
çocuklarının babalarına benzeyen erkekleri, erkek çocukların ise annelerine
benzeyen kadınları eş olarak tercih ettikleri belirtilmektedir.
Eş Seçimi Teorileri
Larson (1992) eş seçimi hususunda bireyler tarafından kabul edilmiş olan 9
sınırlandırıcı inanç olduğunu ifade etmektedir. Bunlar;
“Yalnızca tek bir ideal eş vardır” inancı:
Bu inançtaki bir kimse dünya üzerinde evlenebileceği tek ve sadece bir
doğru kişi olduğuna inanmaktadır.
“Mükemmel eş” inancı:
Bu inançtaki kimse evlenecek mükemmel insanı bulana kadar beklemesi
gerektiğine inanmaktadır.
“Mükemmel ben” inancı:
Bu inanca sahip kimse gelecekte bir eş olarak kendinden emin olana kadar
beklemesi gerektiğine inanmaktadır.
“Mükemmel ilişki” inancı:
Bu inançtaki kimse evlenmeden önce ilişkilerinin devam edeceğinin
ispatlanması gerektiğine inanmaktadır.
“Daha fazla gayret etmeliyim” inancı:
Bu inanca sahip kimse yeterli gayreti gösterdiğinde evlenmek için seçtiği
kişi ile mutlu olabileceğine inanmaktadır.
“Sevgi yeterlidir” inancı:
Bu inanca sahip olan kimse birisine âşık olmanın kişi ile evlenmek için
yeterli olduğuna inanmaktadır.
“Birlikte yaşamak” inancı:
Bu inançtaki kimse evlenmeden önce evlenmeyi düşündüğü insanla birlikte
yaşarsa mutlu olma şansının artacağına inanmaktadır.
“Tamamlayıcı olmayan” inancı:
Bu inanca sahip kimse, evlenmek için kişisel özellikleri kendisinden farklı
olan kişileri seçmek gerektiğine inanmaktadır.
“Seçim yapmak kolay olmalı” inancı:
Bu noktada eş seçimimin kolay, tesadüfi ve şans eseri olması gerektiğine
inanılmaktadır. Bu inanca sahip olan kişiler şans eseri bir yerlerde karşılaşıp
ilk görüşte aşka inanmaktadırlar.
**
Ek olarak Hamidzade tarafından İran’da yapılan bir çalışmada; evlilik
için en önemli kriterler zihinsel olgunluk, görünüş, iffet ve nezaket, sosyal
statü ve aile statüsü ve sadakat olarak belirlenmiştir.
Haghighizadeh, Kararmi ve Soltani tarafından yapılan diğer bir İran
çalışmasında, çoğu kadın ve erkeğin bakış açısına göre evlilik için en önemli
kriterin ahlak olduğu, ancak kadınlar ile erkekler arasında belirgin
farklılıkların olduğu ortaya çıkmıştır. Türkiye’de ise gelin adayları
çoğunlukla, hamaratlık, saygı, temizlik, ailenin geçmişi ve sosyo-ekonomik
düzey kriterleri dahilinde değerlendirilmektedir sonucuna ulaşılmıştır.
Değerler
10 değer grubu, Schwartz tarafından aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır;
Güç (Power):
Otorite, sosyal güç, refah ve kabul gibi prestij ve sosyal konum, kaynaklar
ve kişiler üzerinden gücü elde etme
Başarı (Achievement):
Entelektüel, hırslı, etkili, yetenekli ve başarılı olmak gibi bireylerin
sosyal standartlar kapsamında gösterdiği ve yeterli olarak tanımlanan başarısı
Hazcılık (Hedonism):
Eğlenceli yaşam, haz ve zevk kavramları gibi duygusal tatmin ve mutluluk.
Harekete Geçirme (Stimulation):
Yaşamsal sorunlar, heyecan ve yenilik
Kendi Kendini Yönlendirme (Self-Direction):
Kendine saygı duyan, özgür, bağımsız, meraklı ve kendi hedeflerini kendi
belirleme gibi özelliklere sahip, kendi davranışlarına kendi karar veren,
açıklayan, özgür düşünme becerisine sahip kişi.
Evrensellik (Universalism):
Dünya barışı, çevreyi ve bireyleri korumak, eşitlik ve anlayışlı olmak gibi
kavramların örnek olarak verebileceği, insanları korumak ve anlamak, anlayışlı
olmak ve doğayı korumaktan oluşmaktadır.
Bağlılık (Benevolence):
Dürüst, vefalı, merhametli ve yardımsever olmak gibi özelliklere sahip
olmak, çevredeki bireyleri korumak ve yaşam seviyelerini yükseklere taşımak.
Gelenek (Tradition):
Dindar, samimi, geleneklerine saygılı ve kaderine razı gelen gibi hem din
hem de kültür tarafından bireylere sunulan düşüncelerin kabul edilerek onlara
saygı duyulması ve itaat edilmesi.
Uygunluk (Conformity):
İtaatkâr, kendi kendini disipline sokabilen, nazik, yaşlı ve büyüklere
saygılı olmak gibi özelliklere sahip olmak, sosyal beklentilere ve toplumsal
normlara uyum sağlayarak zarar verebilecek davranış ve etkilerden kaçınmak.
Güvenlik (Security):
Ulusal güvenlik, sosyal güvenlik ve aile güvenliği gibi toplumun ve
ilişkilerin, kişinin uyumluluğu, güvenliği ve kararlılığını kapsamaktadır.
LGB (Lezbiyen, Gey ve Biseksüel)
Hâkim düşüncenin heteroseksizm olduğu tüm kültürlerde, heteroseksüel
olmayan her davranış, kimlik, ilişki veya topluluk inkâr edilmekte,
kötülenmekte veya damgalanmaktadır.
Bu kültürlere doğan her birey çok erken dönemlerde toplumsal heteroseksizmi
içselleştirir.
Bireyler homoseksüelliklerini ilk keşfedişleri ile de kendilerine dönük
olumsuz duygular deneyimlemeye başlarlar.
Kişinin kendi homoseksüel yönelimlerini keşfetmesi, bunun üzerine bir
kimlik inşa etmesi ve bunu diğerlerine açıklama süreçleri oldukça sarsıcı
olabilmektedir.
Farklılıkları uzlaştırmadaki pek çok nedene bağlı zorlanmalarımız ve
zorlamalarımız özellikle lezbiyen, gey ve biseksüel bireylerin heteroseksüel
cinsel yönelime sahip bireylere nazaran kimi psikopatolojileri daha fazla
üretmelerine neden olabilmektedir.
Lezbiyen, Gey ve Biseksüel örnekleminde bağlanma stilleri, ‘ öz anlayış,
içselleştirilmiş homofobi ve depresyon’ değişkenlerinin etkisi
bulunmaktadır. Bu bağlanma stilleri (Kaygılı ve Kaçınmalı) ile depresyon
arasında doğrudan anlamlı düzeyde bir ilişki vardır, denilmektedir.
Heteroseksizm, heteroseksüelliğin normal ve ahlaki olan tek yaşam biçimi
olduğuna inanmakta ısrarlıdır ve bu nedenle de lezbiyen, gey ve biseksüel
bireylerin yönelimlerini olumsuz ve istenmeyen olarak değerlendirmektedirler.
‘ Fark edilme korkusu, reddedilme veya homoseksüellikten kaynaklanan
rahatsızlık, düşük öz saygı, geyliğin abartılı bir şekilde övülmesi ya da bütün
heteroseksüellerin reddedilmesinin yanı sıra diğer homoseksüllere yönelik öfke’
gibi olumsuz duygular içselleştirilmiş homofobiyi ortaya çıkarmaktadır.
Cinsel azınlıklar damgalanmış kimlikleriyle her gün baş etmek zorunda
kalabilmektedirler.
Çözüm
Ötekileştirmeyen “İyi ki tanıdım” dediğim insanlarının
artmasıdır. Gerçek dostların bulunmasıdır. Kişilerin empatik durumu. Bu
acıları çeken bir kişini yerine kendini koymak, diğer kişilerin üzüntülerinin
bilincinde olmaktır.
Mahallenin Delisi
Bir deliye atıfta bulunmak için kullanılsa da, mahallenin delisinin kamusal
bir kimlik olarak, akıl hastasının ise tıbbi ve kurumsal bir kimlik olarak
kurgulandığını göstermektedir.
Mahallenin delisi, mahalle halkı tarafından çocuklaştırma yoluyla
benimsenerek mahallede yaşamını sürdürebilirken, akıl hastası suçla
ilişkilendirilerek dışlanması ve kapatılması meşrulaştırılmaktadır.
Kısaca, modern psikiyatri ve neoliberal şehircilik anlayışı, kendilerine
özgü kamusal güvenlik söylemleri ve toplumsal kontrol ve düzenleme
mekanizmaları yoluyla delinin dışlanmasını meşrulaştırırken, kamusal bir kimlik
olan mahallenin delisinin kaybolmasında bu iki egemen söylem birlikte etkili
olmaktadır.
Her semtte illa ki deli olması şart değildir. Ancak sorumsuz yaşayan,
ailede veyahut da dışlanmış böyle insanlar vardır. Bu insanların hep lakapları
vardır. O tür insanların yaşadığı yerler aynı mekânlar (ve mahalle olarak
tabi). Aynı yerlerde dolaşıyorlar. Kılık kıyafetinden pislik, bakımsızlık.
Var olan bir gerçek.
Kısaltmalar
AB : Avrupa Birliği
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
AGİT : Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı
AIDS : Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği Sendromu
AİHK : Avrupa İnsan Hakları Komisyonu
AK : Avrupa Konseyi
ASALA : Ermenistan‟ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu
BM : Birleşmiş Milletler
CHS : İnsan Güvenliği Komisyonu
CIA : Merkezi İstihbarat Teşkilatı
EOKA : Kıbrıslıların Milli Mücadele Örgütü
ETA : Bask Vatanı ve Özgürlük
FARC : Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri / Halk Ordusu
FDKC : Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi
FHKC : Filistin Halk Kurtuluş Cephesi
FKÖ : Filistin Kurtuluş Örgütü
HAMAS : Filistin İslami Direniş Hareketi
HSC : İnsan Güvenliği Merkezi
IMF : Uluslararası Para Fonu
IRA : İrlanda Cumhuriyet Ordusu
IŞİD : Irak ve Şam İslam Devleti
JKO : Japon Kızıl Ordusu
KKK : Ku Klux Klan
LTEE : Liberation Tigers of Tamil Eelam
MC : Milletler Cemiyeti
MKP : Maoist Komünist Partisi
NATO : Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü
PIRA : Provisional Irish Republican Army
PKK : Kürdistan İşçi Partisi
PLO : Palestine Liberation Organization
RAF : Kızıl Ordu Fraksiyonu
SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
TDK : Türk Dil Kurumu
TEKK : Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları / Tamil Kaplanları
UAÖ : Uluslararası Af Örgütü
UCM : Uluslararası Ceza Mahkemesi
UNDP : Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
UNEP : Birleşmiş Milletler Çevre Programı
UNESCO : Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü
UNHCR : Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği
UNICEF : Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu
UNIFEM : Birleşmiş Milletler Kadınlar Kalkınma Fonu
UNODC : Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi
WB : Dünya Bankası
WHO : Dünya Sağlık Örgütü
TREVI : Terörizm, Köktendincilik, Aşırılık, Şiddet, Uluslararası
-------------
ANN Artificial Neural Network
ARFF Attribute Relation File Format
ATM Automatic Teller Machine
CSV Comma Separated Values
DC Direct Current
DCT Discrete Cosine Transform
DFT Discrete Fourier Transform
EEG ElectroEncefaloGram
EmoDB Berlin Emotional Database
EmoSTAR Emotional Speech Transcription and Recognition
FACS Facial Action Coding System
FFT Fast Fourier Transform
fNIRS functional Near Infrared Spectroscopy
GMM Gaussian Mixture Models
HMM Hidden Markov Model
HTK Hidden Markov Toolkit
Hz Hertz
IEEE Institute of Electrical and Electronics Engineers
KNN k Nearest Neighbor
LFPC Log Frequency Power Coefficients
LH Low High Frequency Ratio
LPC Linear Predictive Coding
LPCC Linear Prediction Cepstral Coefficients
MFCC Mel Frequency Cepstral Coefficients
NN Neural Network
OpenSmile Open Speech and Music Interpretation by Large-space Extraction
PLP Perceptual Linear Prediction
STAFFER Spectro-Temporal Auditory Formant Filter Bank Energy Ratios
STE Short Time Energy
SVM Support Vector Machine
TEO Teager Energy Operator
VAD Voice Activity Detection
WOZ Wizard of OZ
WEKA Waikato Environment for Knowledge Analysis
ZCR Zero Crossing Rate
-----------
Kutsallık Tehlikesi
Ünlü İngiliz Şair William Shakespeare bir cümlesinde şöyle demiştir: “Şeytan
bir günah işleteceği zaman, işe bu günahı kutsallık zırhına sarmakla başlar.”
Terörizmin Nedenleri
Ekonomik Nedenler:
Yoksulluğun ajite edilmesi neticesinde ekonomik açıdan güçlük yaşayan
insanların terörizme yönelmesi şeklinde algılanabilir.
Sosyo-Kültürel Nedenler:
Toplumsal yapının hızla değişim gösterdiği bir düzende, bu değişime ayak
uydurulamadığı veya bu değişimin hazmedilemediği durumlarda bireylerin
terörizme yönelmesi olarak düşünülebilir.
İdeolojik Nedenler:
Terörizm bir ideoloji olmamakla beraber, kendisinin siyasal hedefiyle
mevcut bir ideolojiyi bütünleştirerek hayata geçirebilmek için bir mücadele
vermektedir.
Psikolojik Nedenler:
Toplumda azınlık durumunda olduğunu, kendilerine farklı davranıldığını
algılayan ya da böyle olduğunu sanan insanlarla; kişisel
yeti yetersizliğinden ötürü bulunduğu konumu beğenmeyen ve bu nedenle de
saygınlık kazanmak düşüncesine kapılan insanlar, terörizme
yönelebilmektedirler. Terörist yaşının çoğunlukla ergenlik çağı yaşıyla paralel
olması ve terörist kimliğinin çoğunlukla eğitimsizlikle paralel olması, ayrıca
suç işlemekten zevk alan psikopat ruhlu insanların da terörizm kadrosunda
çoğunlukla bulunması gibi birçok psikolojik faktörden söz etmek mümkündür.
Etnik Nedenler:
Etnik farklılıklar, tıpkı din olgusunda olduğu gibi, bireylerin
ötekileştirilmiş duygusuna kapılmasıyla terörizme yol açan temel bir nedendir.
Jeopolitik Nedenler:
Özgürlük ve refah da terörizmin imkân ve fırsatlarını artırabilmektedir.
Jeopolitik amaçlar, ortaya sömüren ve sömürülen ülkeler ya da topraklar ortaya
çıkarmaktadır. Bir ülkenin zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının
paylaşımından doğan sorunlar, terörizm için bir neden teşkil etmektedir.
Turkish Poet
Knowledge should mean a full grasp of knowledge:
Knowledge means to know yourself, heart and soul.
If you have failed to understand yourself,
Then all of your reading has missed its call.
— Yunus Emre
İlim ilim bilmektir… İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin…. Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne… Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin… Ha bir kuru emektir
— Yunus Emre
Duygu Çeşitleri
Kabul Edici, Sıkılgan, Haset, Paylaşan, Planlı, Kendine Hakim, Üzgün,
Maceracı, Sersemlemiş, Hiddetli, Eleştiren, Hoşnut, Dingin, Alaycı,
Şefkatli, Acı, Umutlu, Meraklı, Kendini Düşünen, Çekingen, Tatmin,
Korkmuş, Övünçlü, Terk Edilmiş, Cesur, Ümitsiz, Sosyal, Korkan,
Saldırgan, Canı, Sıkkın, Öfkeli, Meydan Okuyan, Düşman, Kederli,
Küçümseyici,
Uzlaşmacı, Sakin, Cömert, Zevkli, Aşağılanmış, İnatçı, Ürkek,
Büyüleyici, Dikkatli, Sevinçli, İlgi Bekleyen, Sabırsız, Boyun Eğen,
Toleranslı,
Karışık, Neşeli, Mahzun, Bunalmış, İtici, Şaşkın, Güvenen,
Eğlenceli, İğrenme, İhtiraslı, Ümitsiz, Kararsız, Şüpheli, Şefkatsiz,
Kızgın, İlgisiz, Kederli, Uzlaşmaz, İçerlemiş, Sempatik, Emin Değil,
Can, Sıkıcı, İtaatsiz, Sızlanan, Hayal, Kırıklığı, Meraklı, Anlaşılmaz,
Paylaşmayan,
Karşıt, Memnuniyetsiz, Suçlu, Cesareti, Kırık, İlgili, Kavgacı, Dost Değil,
Beklentili, Tatminsiz, Mutlu, Sinirli, Tahammülsüz, Hazır, Mutsuz,
Endişeli, Güvensiz, Çaresiz, İtaatkar, Tahrik, Edilmiş, Yenilikçi,
Yenilikçi Değil,
Duyarsız, İstekli, Tedirgin Boyun Eğen, Kıskanç, Pervasız, Asempatik,
Kaygılı, Coşkulu, Ümitli, Nefretli, Neşeli, Asi, Tereddütlü,
Utangaç, Heyecanlı, Kafası Karışık, Panik, Gönülsüz, Reddedici, Kindar,
Şaşırtıcı, Utanmış, Aşağılayıcı, Sabırlı, Yalnız, Vicdan, Azabı, Uyanık,
Özenli, İçi Boş, Hoşnut, Dalgın, Uysal, Gücenmiş, Hayretli,
Ürkmüş, Girişken, Aksi, Kafası Dağınık, Küçük düşmüş, Karşı Gelen, Kaygılı
Tercih edilen Çalgılar
Çalgı tercihi/beğenisinin demografik, sosyo kültürel (aile ve arkadaş
çevresi), müzik dinleme alışkanlığı ve sıklığı gibi değişkenlerle ilişkilidir.
Çalgı beğeni düzeyleriyle yaş, cinsiyet ve gelir düzeyi arasında anlamlı
ilişkiler olduğu ortaya çıkmıştır. İnsanların yaş ortalaması küçüldükçe Klasik
Gitar beğenisi, yaş ortalaması büyüdükçe Kaval beğenisi artmıştır.
Gelir düzeyi düşük katılımcılar daha çok Piyano’yu, orta gelir düzeyindeki
katılımcılar daha çok Klasik Gitar’ı, yüksek gelir düzeyindeki katılımcılar ise
daha çok Ud’u tercih etmiştir. Morin Khuur aynı zamanda tüm gelir düzeyleri
arasında en az beğenilen çalgı olmuştur.
Keman beğeni düzeyi yüksek olan katılımcıların aileleri pop ve Yabancı
müziği Türkçe müziğe göre daha çok sevmektedir.
Klasik Gitar’ın genç nesil arasında popüler bir çalgı olduğuna yönelik
kabul gören varsayım doğrulanmış gözükmektedir.
Üflemeli ve yumuşak tını gibi nitelikleriyle özellikle pastoral
çağrışımlara uygun olan Kaval’ın bu anlamda benimsenmesi tutarlı bir bütün
olarak değerlendirilebilir.
Morin Khuur hem erkek hem kadınlar arasında en az sevilen çalgıdırr. Bu
çalgının kültürel olarak diğer çalgılara göre daha az tanınması ve tınısının
farklılığı az sevilmesindeki en temel etkenler olarak değerlendirilebilir.
Piyano’nun fiziksel yapısı göz önüne alındığında, yani diğer çalgılara göre
büyüklüğü ve maddi açıdan görece daha pahalı olması bir özenme duygusu
yaratıyor olabilir.
Klasik Gitar’ın orta gelir düzeyiyle ilişkilenmesi bu çalgının genel
popülaritesiyle açıklanabilir. Kolay elde edilen bir çalgı olması, nispeten
belirli bir seviyeye kadar kolay öğrenilmesi ve birçok şarkıya basit düzeyde
eşlik edebilme özelliğiyle Klasik Gitar en sevilen çalgı konumundadır.
Ud özellikle erkekler arasında genel beğeni seviyesinin yüksek çıkması
telli çalgılar içinde Ud’a daha müstesna bir anlam yüklenmesiyle açıklanabilir.
Buna paralel olarak kadınlar en çok Klasik Gitar, Yan Flüt ve Piyano’yu tercih
ederken, erkekler Ud’u tercih etmiştir. Toplamda erkek ve kadınların en az
tercih ettiği çalgı ise Morin Khuur olmuştur.
Dolayısıyla bu aşamada sonuçları genelleştirmek mümkün değildir.
(Alıntı)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar