Print Friendly and PDF

Okumuş Ol




 

 

İstihare

Allah’ım, Sen’in ilmine danışıyor ve Sen’in kudretinden yardım diliyorum, istediğimi de Sen’in büyük fazlından istiyorum.

Sen’in herşeye gücün yeter, benim ise hiçbir şeye gücüm yetmez.

Sen herşeyi bilirsin, ben ise hiçbirşey bilmem.

Sen Allâmü’l-Guyûb’sun.

Allah’ım eğer bu iş benim dünyâ ve ahiretim için, başlangıcı ve neticesi itibariyle hayırlı ise ve Sen bunu böyle biliyorsan, o işi benim için takdîr buyur, kolaylaştır ve sonra da onda, benim için bereket kıl.

Ve şayet Sen biliyorsun ki, bu iş benim dîn, dünyâ ve âhiretim için başında veya sonunda hayırsızdır, onu benden uzaklaştır, beni de ondan uzak tut.

Hakkımda ne hayırlıysa bana onu takdîr et.

Sonra da takdirinle beni hoşnut eyle.

Buhâri, Teheccüd, 25; İbn Mâce, İkâme, 188.

Kısa Boylu Diye

Mademki bizim boyumuz batmak için yaratılmıştır; uzun olsun, kısa olsun ne fark eder? [Nizâmî, Leylâ vü Mecnun,]

İşte Bu

“Bu ümmetin âlimleri iki sınıftır. Birisine Allah ilim verir, o da bu ilmi insanlara sarfeder. Ona karşılık bir yiyecek almaz, onu az bir para karşılığında satmaz. Bu kimseye semadaki kuşlar, sudaki balıklar, yeryüzündeki hayvanlar salat ve dua ederler. Kiramen kâtibin melekleri o kimseyi kıyamet günü Allah Teâlâ’nın huzuruna aziz ve şerefli bir kimse olarak getirirler. [Sonunda peygamberlerin meclisine katılıp onlara arkadaş olur.

Diğer kimse ise Allah Teâlâ kendisine ilim verir. O da bu ilimle Allah Teâlâ’nın kullarını doğruluktan ayırır. İlmine karşılık dünyâ malı alır, onu az bir paha karşılığında satar. Bu kimse kıyamet gününde ağzına ateşten bir gem vurulmuş halde getirilir. Bir münâdi halkın önünde ‘Bu falan oğlu falandır. Allah Teâlâ kendisine ilim vermiş o da bu ilimle Allah Teâlâ’nın kullarını doğruluktan saptırmış, ilmine karşılık yiyecek almış ve onu az bir para karşılığında satmıştır.’ Diye seslenir. Bu kimse insanların hesabı sona erene kadar azap görür.” Ebû Tâlib el-Mekkî bu hadisi dünyâ ve ahiret ilmi bahsinde zikretmiştir. Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtü’l-Kulûb Kalplerin Azığı (çvr: Muharrem Tan), İz Yayıncılık, İstanbul 1999, 2/9.

İman Niye Gelmez

Yürü, gönül evini süpür, sevgiliye hazırla, güzel bir konak haline getir.

O evden sen çıktın mı o gelir. Sana, yüzünü sensiz gösterir.

Mahmud Şebüsterî, Gülşen-i Râz (trc: Abdülbâkî Gölpınarlı), s.34, b. 400-01.

Köle Ne İster ki

İbrahim b. Edhem der ki bir hizmetçi çocuk aldım.

Ona adı ne dedim, o nasıl istersen dedi.

Ne yersin dedim, o verdiğini yerim dedi.

Ne giyersin dedim, ne giydirirsen dedi.

Ne iş yaparsın dedim, ne iş verirsen dedi.

Ne istersin dedim, köle ne isterki dedi. Kendime dedim ki:

“Ey miskin! Sen Allah’a bu çocuk gibi kulluk etmeyi öğren.”

İmanım

Bir kimse iman ve itaat yolunda yürüyüpte bir an bile ziyan etmişse kâfirim.

(Mesnevî, c. I, b. 977).

Yansımamız İmgemiz Olunca

Günümüz medeniyetinin ve insanının durumu da aslında Narsizmden farklıdeğil. Sebebi ise kendi medeniyetimize ve teknolojilerimize olan hayranlığımız. Bu hayranlık sayesinde kendi yansımamıza tutku ile bağlanıyor, kendi yapay kapalısistemimiz içinde hapis oluyoruz.

Günümüzde az uğraşı ile yüksek değere ulaşabiliyoruz. Zaman geçtikçe verici olmaktansa alıcı olmayıtercih eder oluyor, pasif izleyici ve aktif tüketici haline geliyoruz. Üretmekte zayıflıyor, tüketmekte ustalaşıyor, zamanımızı boşa harcar hale geliyor, kendimizi amaçsız kılıyoruz.

Günlük öğrenme ihtiyaçlarımız için her geçen gün sunulan çoktan seçmeli yansımalara daha bağımlı hale geliyoruz.

Etrafımızdaki yansımalar; reklamlar, televizyon, bilgisayar oyunları, basılı mecra, filmler, İnternet ve türevleri, kültürün şekillendirdiği bir olgu olmaktan çıkıp, aksine kültürün beslendiği, yaratıcısını şekillendiren yapay ve tehlikeli yansımalar haline geliyorlar.

Ve biz her geçen gün düşünme, hayal kurma yeteneklerimizi kısıtladıkça bağımsız ve düşünce ürünü yargıda bulunma yeteneğimizi de ortadan kaldırıyoruz. Kendi yarattığımız imgelerin bozuma uğratılmış yansımaları haline geliyoruz. İnsanlığın yarattığı imgeler, bir bakıma onların aşık oldukları sudaki yansımaları gibidir ve bizleri, (teknolojilerimizin ürünü) kendi üretimimiz olan bu yansımalarımız ile kapalıbir sistem içinde tekrar eden bir donukluğa, bir tepkisizliğe mahkum etmektedirler.

Kendi imgemiz karşısında obsesif bir tavır sergilemekteyiz ve tıpkıtoplum kültürü ile popüler kültürün sürekli olarak birbirinden beslenişleri, ardından da birbirlerini tekrar tekrar şekillendirişleri gibi, sürekli bir kapalı sisteme hapis durumdayız. McLuhan’ın insanın uzantılarıolarak gördüğü teknolojiler için öne sürmüşolduğu “…kendi imgelerimizle bağlantılı Narkissos’a has (narsist) bir bilinç-altıfarkındalık ve tepkisizlik durumu” tanımına uygun bir uyuşukluk söz konusu.

Yarattığımız her imge bizlerin bir ürünü olmasına karşın, her an bizi şekillendiriyor. Ardından da bizler, moda ya da güncel olanın kimliği (maskesi) arkasından bu imgeleri tekrar yaratıyoruz.

İmgeler yerimize geçiyor ve bizler kendi yansımalarımızıtaklit etmeye başlıyoruz. Bir başka değişle yansımanın bir yansıması oluyoruz. Son olarak da; kendi yarattığımız, ardından da izleyicisi olduğumuz – imge – haline geliyoruz. (Alıntı)

Burun

Hacı Bektaş-ı Veli’nin insana ait yaptığı çok boyutlu benzetmelerden biriside burun ve mezarlık benzetmesidir. O bu konu ile ilgili olarak şöyle bir ifade kullanmaktadır: "Ve yine dünyada mezarlık vardır. Burun deliği mezara benzer. Burun deliği ikidir. Biri dimağa, diğeri boğaza gider. Mezar da iki türlüdür. Biri cennet diğeri cehenneme gider.”

Gönül

Hacı Bektaş-ı Veli'nin gönül üzerinde çok fazla durmasının sebebi onu Allah ile kul arasındaki temel bağ olarak görmesindendir. O bu konudaki görüşlerini şöyle ifade etmektedir:

"Müminlerin gönlü Kâbe’ye benzer. Hakk'ı batıldan ayırmak Kâbe’de ihram giymeye benzer. Geçmiş ömrümüz Safa'ya, kalan ömrümüz Merve'ye benzer."

Sevmek

Talebelerinden Şükrü Bağrıaçık, Hacı Veyiszâde Mustafa Kurucu’nun kendilerine son dersini şöyle anlatır: “Hocamı son görmem olan şu anımı hiç unutmam, son konuşmamız, bize son d ersiydi. Akaid, Tefsir, Arapça’dan dersler yaptık . Tefsirde Celaleyn okurken sureyi secdede kaldık. Şöyle uzun uzun bize baktı.“Bu sureyi çok seviyorum, muhakkak okuyun, evde yolda, okuyun dedi. “Hocam secde ayeti var, yolda okursak secde yapamayız” dedim. “Olsun, yollar hep temiz secde olur, ama yola secde yaparsanız, bu hafızda kafayı yemiş derler, eve gidince yapın” dedi güldü .”

Sema Suyu ile abdest alanlar

Alı Ulvi Kurucunun dedesinden aktardığı şu cümleler önem taşımaktadır:

"Söylemiş olmasına rağmen, ben dalar da solundan yürürsem, 'Sağa geç oğlum, sağımdan yürü' der. Tekrar şöyle anlatırdı: 'Sevap yazan melekler sağ tarafi tercih ediyor, öyleyse sen de sağımdan yürü.' "Bizim okuduğumuz Arapça lisan kitapları da ezberindeydi. İnsan Kuran-ı Kerim'i ezberler, ama o metinler nasıl hıfz edilir, bilmem. Bunu ancak bulgur pilavının pişmesini dahi bekleyemeyecek kadar vaktinin kıymetini bilen bir insan başarabilir. Zaman kaybetmeyen insandı. O abdest alırken, kendisine dersim olan Sarf, Nahiv kitaplarım okurdum. Çünkü hem çok yavaş abdest alırdı, hem de o kitaplar ezberindeydi. Abdest alırken çok dikkat ederdi. Sorardım:

-Dede, sizin abdestiniz bizimkinden çok farklı oluyor; siz abdesti çok uzun alıyorsunuz. Niye böyle oluyor?

"-Oğlum ben abdest suyunu semadan inen manevî bir bulut olarak kabul ederim. Semalardan bir manevî bulut geliyor, günahlarımı yıkıyor. Senin günahın yok. Onun için şimdi senin bunu hatırlamana lüzum yok. İleride lazım olur diye söylüyorum."

Onun bu cevabını işitmek için bu suali defalarca sormuştum. Hiç kızmaz, her defasında derin manalı manevî bir cevap verirdi.

"Ama ben acele acele alıyorum, dede."

"-Ee! Sen daha küçüksün, yaşlandığında sen de buna dikkat edersin " derdi.

Bende Kendimi Kaybederim

Hacı Veyiszâde, ben kendimi üç şeyde kaybederim derdi: “Birincisi namazda, ikincisi misafir geldiğinde, üçüncüsü de Hz. Peygamberin (salla’llâhü aleyhi ve sellem) ismi anıldığında.”

Mevlana Olun

Hacı Veyiszâde, keramet üzerine konuşmayı çok sevmezdi. Keramet konusu açıldığında bazen yüzü düşer yada konuşmazdı. Bu konuları ara sıra sorduğumuzda şöyle derdi: “ Sahtekârlar, ne yapacaksınız kerameti, siz çalışın okuyun, Allah’ın dinini şeriatı öğrenin. Mevlâna olmaya bakın, siz Mevlâna olursanız, Allah Teâlâ size bir Şems gönderir” derdi.

‘Onlar Senden Sonra Neler Yaptı… Bilmiyorsun’

Hz. Ebu Bekir’den şöyle rivayet edildi:

Rasûlüllah salla'llâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Benimle sohbet eden (sahibenî) ve beni gören bazı kişiler, kıyamet gününde Kevser havuzunun başına gelirler. Onlar yanıma getirildiklerinde, sıkıntı çektiklerini görür ve:Ya Rabbi! Şunlar benim arkadaşlarım(ashâbî), arkadaşlarım(ashâbî) derim. Ama bana: ‘Onlar senden sonra neler yaptı/türetti, sen bilmiyorsun’ denir”

(Ahmed b. Hanbel, 1992: V, 48).

Kesinlikle Narda olur

Ebu Hureyre’den nakledilen bir rivayette, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

“Yaşamam kendisine bağlı olan Allah’a yemin ederim ki, bu ümmet içerisinde, ister Yahudi olsun ister Hristiyan, kim benim getirdiğim dinden habersiz olur ve ona iman etmeden ölürse, kesinlikle Cehennem ehlinden) (ashâbi’n-nâr) olur”

(Ahmed b. Hanbel, 1992: II, 317).

Ashâb- Usayhâbin

Cabir bin Abdullah’tan gelen bir rivayette Hz. Peygamber salla’llâhü aleyhi ve sellem, kendisine (yani Hz. Peygamber’e) karşı çıkan kişiyi öldürmek isteyen Hz. Ömer’e cevaben “bu adamın arkadaşları veya arkadaşçıkları vardır” derken “arkadaşları” yerine “ashâbin” kelimesini, arkadaşçıkları yerine ise “usayhâbin” kelimesini kullanmıştır. Rivayetin tamamı şu şekildedir:

“Rasûlüllah, Mekke civarındaCi’rane denilen mevkide külçe altın, gümüş ve ganimet mallarını taksim ediyordu. Mal Bilal’in eteği içinde idi.Bu esnada bir kişi küstahça bir eda ile: ‘Ya Muhammed adalet et! Çünkü hakikaten şu taksim işinde sen adalet etmedin,’ dedi. Bu söz üzerine Rasûlüllah O’na: ‘Sana azap olsun! Ben adalet etmeyince benden sonra kim adalet edecektir’? Diye cevap verdi. Bundan sonra Hz. Ömer: ‘Ya Rasûlüllah! Bu münafığın boynunu vurmam için beni serbest bırak,’ dedi. Rasûlüllah, Hz. Ömer’e cevaben :

‘Şüphesiz bu adamın arkadaşları (ashâbin) veya arkadaşçıkları(usayhâbin) vardır. Bunlar Kur’an-ı Kerim okuyacaklar, fakat Kur’an-ı Kerim onların boyun çemberlerini(gırtlaklarını)geçmeyecektir. Ok süratle avı delerek öteye çıktığı gibi bunlar da dinden hızla çıkıvereceklerdir’ buyurdu”

(İbn Mâce, 1992: I, 61).

Yıkıcı Felsefe/ Yapısökümü

"Yapısökümü; gözden geçirmeden kabul ettiğimiz varsayımları sorgulayan ve bu varsayımlara verilebilecek en güzel örnek olan değer yargılanmızdaki boşlukları açığa çıkarıp, onların tartışmalı yönlerini ifşa eden felsefi şüpheciliğin oldukça kapsamlı bir biçimidir."

D Eksikliği

Son yıllarda diğer allerjik hastalıklarda olduğu gibi, artış gösteren gıda allerjisinde de vitamin D eksikliğinin ilişkili olabileceği öne sürülmüştür. Vitamin D eksikliğinin immün toleransı baskılayarak, enfeksiyonlara yatkınlığı arttırarak ve gastrointestinal yolakta antijenik maruziyetin en yüksek olduğu mukozal yüzeyde mikrobiyal yapıyı değiştirerek etkili olabileceği öne sürülmektedir

**

Sonuç olarak hışıltılı çocuklarda D vitamini alımının kontrol grubuna göre düşük olması ve serum vitamin D düzeyinin anlamlı derecede düşük saptanması tekrarlayan hışıltı ataklarının etyolojisinde rolü olabileceğine işaret etmektedir. Ayrıca Şanlıurfa gibi bol güneşli bir bölgede bu kadar çok sayıda vitamin D düzeyi düşüklüğü saptanması dikkat çekicidir. Güneşli bölgede de olsa çocuklarda D vitamini alımına daha fazla dikkat edilmesi ve gerekirse serum düzeyinin kontrol edilmesi gerektiğini göstermektedir.

B 12 Vitaminin Besinsel Kaynakları

İnsan ince bağırsağında bakteriler tarafından bir miktar B 12 vitamini sentez edilir ve emilebilir ancak İnsanda kalın bağırsakta bakteriler tarafından sentezlenen B 12 vitamini emilimi çok az ve yetersizdir. İnsanlar için B 12 vitamininin en önemli kaynakları karaciğer, kırmızı et, yumurta, peynir ve süt gibi hayvansal gıdalardır. Gıdalarda B 12 vitamini konsantrasyonu en fazla karaciğer ve böbrekte bulunur, her birinin 100 gramı 100 μg B 12 vitamini ihtiva eder. Ayrıca deniz ürünlerinde de B12 vitamini bulunmaktadır. Bitkisel besinlerde normal olarak B12 vitamini genellikle bulunmaz. Ancak Baklagil türü bitkilerde kök kısmında simbiyotik olarak yaşayan bazı mikroorganizmalar tarafından B 12 vitamini sentez edilir, daha sonra baklagiller tarafından tanelerin içine alınır (9, 113). Anne serumu ile anne sütündeki B12 vitamini düzeyleri arasında güçlü bir korelasyon vardır. Anne sütünde ortalama 0.2–1.0 μg/l B12 vitamini bulunur. İnsan için gerekli olan B12 vitamininin hepsi hayvansal gıdalardan sağlandığından, diyetle yetersiz B 12 vitamini alımı kobalamin eksikliğinin önemli bir sebebidir.

Ölüm Tanrı olmakla

Bilindiği gibi Hititlerde Krallar öldüğünde “tanrı oldu” denmektedir. “Ölmeden önce ölün” çok doğru…

Ay Kehanetleri

“Ayın rengi sarı, sol ucu sivri, sağucu küt gözüküyorsa, ilkbahar güzel olacak. Eğer ayın sağucu göğe dönük ise ülkede bol ürün olacak. Eğer ayın sağucu yere doğru ise bütün ülkenin hasadı kuruyacak. Eğer ayın sol ucu göğe dönükse ülkede düzelme olacak. Eğer ayın sol ucu yere dönükse ülkede ölümcül salgın hastalık olacak. Eğer ayın uçları güneye dönük ve uzamış görünürse, Akad ve Elam kralı ölecek. Eğer ayın uçları kuzeye dönükse Akad kralı düşmanı yok edecek. Eğer ayın uçları batıya doğru uzanmışsa yangın olacak

Anne Günü

Hititlerde Kral Muwatalli’den sonraki bazımetinlerde ölüm gününün “anne günü” olarak adlandırıldığı görülmektedir. Bu adlandırmanın sebebi olarak da, annenin önce ölmesi ve yeraltındaki dünyayı daha iyi tanıyor olması sebebiyle, kişi öldüğünde annesinin orada onu karşılaması düşüncesinden kaynaklandığısöylensede asıl, toprağın anne olarak kabul edilmesi daha akla yatkın.

Krallar Hep Böyle İdi

Hititlerde devlet yönetiminde dinin etkisini gösteren en önemli göstergelerden birisi kralların “…Tanrının Gözdesi” unvanını kullanmalarıdır.

Hitit kralları“Tanrının Gözdesi” sıfatını kullanmış oldukları halde, Yaşamları süresince hiçbir zaman tanrısallaştırılmamışlardır, ancak öldüklerinde öldü kelimesi yerine “Tanrı Oldu” denmektedir.

Sanat Kendine Döndü

Fovizm, kübizm, fütürizm gibi birçok sanat akımının da tam anlamıyla saf soyut olarak, görsel gerçekten uzaklaşmadığını görebiliriz. Sanatın da doğa gibi kendine özgü gerçekliği olduğuna inanan Kandinsky’ye göre: “Sanat doğayı taklit etmeyi bırakmış kendi doğasını ortaya koymuştur”

Artık Yaşamıyoruz

"Artık yaşamıyoruz, yaşanıyoruz; hiçbir özgürlüğümüz kalmadı, kendimiz hakkında karar veremiyoruz, tükendik ruhsuzlaştık, doğa insansızlaştı(...) Daha önce hiçbir dönem böyle bir dehşetle, bu kadar derin bir ölüm korkusuyla sarsılmamıştı. Dünya hiçbir zaman bu kadar sessiz, mezar kadar sessiz olmamıştı, insan hiç bu kadar anlamsızlaşmamış, kendini bu kadar ürkek hissetmemişti, mutluluk hiç bu kadar uzak, özgürlük bu kadar ele geçmez olmamıştı. Kulaklara acının haykırışı doğuyor, insan ruhu için ağlıyor. Çok şeye gebe zaman bir büyük ızdırap çığlığı. Sanat da bunun dışında değil; o da bir yardım umarak karanlıklara sesleniyor; işte dışavurumculuk bu."

(BAHR, H. Modernizmin Serüveni. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Çev: Doğan Şahiner., ? :229)

Namaz Namazdır

Kur’an-ı Kerim’de hemen hemen bütün ilahi dinlerde namaz ibadetinin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Adem, Hz. Nuh ve Hz. İbrahim’den sonra namazı terkeden bir neslin geleceği , Hz. Zekeriyya’nın namaz kıldığını , Hz. İsa’nin beşikteki mucizevi konuşmasında namaz vecibesine atifta bulunması, Hz. İbrahim’in yanı sıra Lut İshak ve Ya’kub’un namazı emretmelerinin vahyedildiğini, Hz. İsmail’in halkına/ailesine namazı emrettiğini, Hz Lokman’ın oğluna namazı hakkıyla kılmasını öğütlediğini, Hz. İbrahim’in namazı sadece Allah rızası için kıldığını ifade ettiği, Kendisini ve neslini namazı dosdoğru kılan kullarından eylemesi için dua ettiği, Hz. Musa’ya Allah’ı anmak üzere namazı kılmasının emredildiği ifade edilmekte ve Allah’ın İsrail oğullarından yerine getirme sözü aldığı görevler arasında namaz da yer aldığı görülmektedir. Yine Ashâb-ı Kehf kıssasından bahsedilirken mescid kelimesinin geçmesi o dönemde de namaz ibadetinin var olduğunun belirtisidir.

Rasûlüllah salla'llâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Kulun kıyamet günü hesaba çekileceği ilk âmeli namazıdır. Allah Teâlâ Meleklerine: “Kulumun namazlarına bakın! Tam mı kıldı, eksik mi kıldı ?” diyecektir. Melekler kulun namzına bakarlar tam ise âmel defterine tam olduğu kaydedilir. Şayet eksik bir şey var ise Allah Teâlâ: “Kulumun eksik farzlarını kıldığı nafilelerle tamamlayın” diyecektir. Sonra diğer âmeller de buna göre alınır/değerlendirilir’’

BEYNAMAZ/ Bînamaz/Namaz kılmayan

Namazsızlık bizi bozar.

فَخَلَفَ مِنۢ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَٱتَّبَعُوا۟ ٱلشَّهَوَٰتِ ۖ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا

“Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.” (Meryem,59)

Altı İfade

Altı temel yüz ifadesi: kızgınlık, şaşırma, üzüntü, tiksinme, korku, mutluluk

Sanat

Mondrian, “Sanat yapıtı organize edilmiş bir gerilimler bütünüdür”

İspanyol sanatçısı Pablo Picasso ‘Sanat sizin benden istediğiniz değil, benim size verdiğimdir.’

Kosuth’un söylemiyle ‘ben düşüncelerime sanat diyorsam o sanattır.’

Ancak Tolstoy; sanat üzerine konuşabilmek için her şeyden önce gerçek sanatı taklit olandan ayırmak gerektiğinden söz eder.

“ Gerçek sanatı taklidinden en kuşku götürmez biçimde ayıran özellik, ondaki aktarılma özelliğidir. Gerçek’ine ne kadar benzerse benzesin, ne kadar şiirsel, etkileyici ya da ilginç olursa olsun, bir yapıt eğer bütün öteki duygulardan farklı bir duygu olarak bir sevinç duygusu, yazarla ya da (o yapıtı okuyan, dinleyen, izleyen) başka insanlarla bir ruh birliği yaratamamışsa, sanat yapıtı değildir, vurgusunu yapmaktadır.”

Eğer her şey sanat olabiliyorsa, sanatı diğer her şeyden ayıran nedir? Elimizde pek de teselli edici olmayan tek bir yanıt var: Her şeyin sanat olabilmesi, her şeyin sanat olduğu anlamına gelmez.

Karga Üzerine

“Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu.” [Maide Suresi, 31. Ayet]

Karga, bir kuş türü olarak uzun yillar yaşayan ve köpekten sonra insanların verdiği komutları anlayabilen en zeki hayvan olarak bilinmektedir.

Basit alet yapabilen pratik zekaya sahip olan bir kuş türüdür.

İnsanlara göre, karga, genelde korkutan, hırsız, felaket tellalı, uğursuzdur.

Mitolojiye gore yeraltindan haberler getiren kuş diye de bilinir.

Karga‘nın; bazı türlerinin en az 29 ile 100 yıl arasında ömrü olduğu bilim adamlarınca söylenmektedir.

Mücadeleci, çok zeki, akıllı, basit alet yapabilme becerisine sahip, çok uzun ömürlü, sorumluluk sahibi, tek eşli, aile mefhumuna sadık, sürü halinde yaşayan, biriktirici özelliği olan, parlak nesnelere meraklı, iyi gözlemci, hafızası güçlü, gürültücü, çirkin sesli, başına gelen olaylardan, ölümlerden ders alan ve unutmayan, bazılarına göre ürkütücü, korku filmlerinden, dizilere, cadı hikâyelerine, masallara, şiir ve öykülere konu olan, mitolojide oldukça önemli yere sahip bir hayvandır.

Kuzgun daha koyu ve parlak tüylüdür ve leş kargası diye de geçer.

Karga’nın uzun yaşadığına dair bir hikâye.

Bir gün köye karga hakkında araştırma yapan biri gelir doğrudan köyün kahvesine gider ve oradaki köylülere kendini tanıtır. Sonra; “karga’ların uzun ömürlü oldukları söylenir ben de bu konuda araştırma yapıyorum„ deyince, köyün en yaşlısı hemen atılır.

Bu köyde bir topal karga var, büyük annemin, annesinin zamanında varmış, büyük annemin zamanında da varmış, annemin zamanında da varmış, benim zamanımda da vardı, çocuklarımın zamanında vardı, torunlarım da gördü hatta torunlarımın çocukları oldu onlarda gördüler ve hala o karga bu köyde yaşamaya devam ediyor„ der.

Hikâye bu, ne derece doğrudur bilinmez ama uzun yaşadıkları bilinen bir gerçektir. Karga ile ilgili pek çok deyim ve atasözü de vardır. Örneğin:

“Kargalar sürüyle uçar, kartallar tek uçar. - Besle kargayi oysun gözünü – Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmazmış”. (Bunun manası şaşırmışlara yol gösteren demektir.)

“Game of Thrones“ isimli dizi filmde duvarın bekçileri olan, genç, güçlü ve iyi dövüşçüler seçildiklerinde hiç evlenmeyeceklerine de yemin ederler. Tek görevleri canları pahasına duvarın öbür tarafında ki ölülerin yeniden dirilerek duvarın bu tarafına geçmemesini sağlamakla görevli, gözü kara askerlerin giyimleri siyahtır ve lakapları karga’dır.

Aynı zamanda gelen felaketleri haber veren, mitolojik üç gözlü karga yedi krallıktan birini yöneten kralın, sakat oğlunun penceresine gelerek ona haberler ulaştırır. Ormanın derinliklerinde yaşayan kötülerinde habercileri kargalardır.

Sürüler halinde kötü bir olay olacağında gak! Gak! Diye hep bir ağızdan bağırarak hem ormanda yol alanlara korkulu anlar yaşatırken hem de onların ormanda olduklarını kötülere haber verirler.

Yine bir karga türü olan, Saksağan ise siyah ve beyaz renkli uzun, alımlı kuyruğu olan daha zarif bir karga türüdür. (Alıntı)

Eş Seçimi

Freudizmde, eş seçiminin büyük oranda daha çocukluktan karşı cins ebeveyne duyulan hayranlıkla ilişkili olduğu ifade edilmektedir. Bu nedenle de, kız çocuklarının babalarına benzeyen erkekleri, erkek çocukların ise annelerine benzeyen kadınları eş olarak tercih ettikleri belirtilmektedir.

Eş Seçimi Teorileri

Larson (1992) eş seçimi hususunda bireyler tarafından kabul edilmiş olan 9 sınırlandırıcı inanç olduğunu ifade etmektedir. Bunlar;

“Yalnızca tek bir ideal eş vardır” inancı:

Bu inançtaki bir kimse dünya üzerinde evlenebileceği tek ve sadece bir doğru kişi olduğuna inanmaktadır.

“Mükemmel eş” inancı:

Bu inançtaki kimse evlenecek mükemmel insanı bulana kadar beklemesi gerektiğine inanmaktadır.

“Mükemmel ben” inancı:

Bu inanca sahip kimse gelecekte bir eş olarak kendinden emin olana kadar beklemesi gerektiğine inanmaktadır.

“Mükemmel ilişki” inancı:

Bu inançtaki kimse evlenmeden önce ilişkilerinin devam edeceğinin ispatlanması gerektiğine inanmaktadır.

“Daha fazla gayret etmeliyim” inancı:

Bu inanca sahip kimse yeterli gayreti gösterdiğinde evlenmek için seçtiği kişi ile mutlu olabileceğine inanmaktadır.

“Sevgi yeterlidir” inancı:

Bu inanca sahip olan kimse birisine âşık olmanın kişi ile evlenmek için yeterli olduğuna inanmaktadır.

“Birlikte yaşamak” inancı:

Bu inançtaki kimse evlenmeden önce evlenmeyi düşündüğü insanla birlikte yaşarsa mutlu olma şansının artacağına inanmaktadır.

“Tamamlayıcı olmayan” inancı:

Bu inanca sahip kimse, evlenmek için kişisel özellikleri kendisinden farklı olan kişileri seçmek gerektiğine inanmaktadır.

“Seçim yapmak kolay olmalı” inancı:

Bu noktada eş seçimimin kolay, tesadüfi ve şans eseri olması gerektiğine inanılmaktadır. Bu inanca sahip olan kişiler şans eseri bir yerlerde karşılaşıp ilk görüşte aşka inanmaktadırlar.

**

Ek olarak Hamidzade tarafından İran’da yapılan bir çalışmada; evlilik için en önemli kriterler zihinsel olgunluk, görünüş, iffet ve nezaket, sosyal statü ve aile statüsü ve sadakat olarak belirlenmiştir.

Haghighizadeh, Kararmi ve Soltani tarafından yapılan diğer bir İran çalışmasında, çoğu kadın ve erkeğin bakış açısına göre evlilik için en önemli kriterin ahlak olduğu, ancak kadınlar ile erkekler arasında belirgin farklılıkların olduğu ortaya çıkmıştır. Türkiye’de ise gelin adayları çoğunlukla, hamaratlık, saygı, temizlik, ailenin geçmişi ve sosyo-ekonomik düzey kriterleri dahilinde değerlendirilmektedir sonucuna ulaşılmıştır.

Değerler

10 değer grubu, Schwartz tarafından aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır;

Güç (Power):

Otorite, sosyal güç, refah ve kabul gibi prestij ve sosyal konum, kaynaklar ve kişiler üzerinden gücü elde etme

Başarı (Achievement):

Entelektüel, hırslı, etkili, yetenekli ve başarılı olmak gibi bireylerin sosyal standartlar kapsamında gösterdiği ve yeterli olarak tanımlanan başarısı

Hazcılık (Hedonism):

Eğlenceli yaşam, haz ve zevk kavramları gibi duygusal tatmin ve mutluluk.

Harekete Geçirme (Stimulation):

Yaşamsal sorunlar, heyecan ve yenilik

Kendi Kendini Yönlendirme (Self-Direction):

Kendine saygı duyan, özgür, bağımsız, meraklı ve kendi hedeflerini kendi belirleme gibi özelliklere sahip, kendi davranışlarına kendi karar veren, açıklayan, özgür düşünme becerisine sahip kişi.

Evrensellik (Universalism):

Dünya barışı, çevreyi ve bireyleri korumak, eşitlik ve anlayışlı olmak gibi kavramların örnek olarak verebileceği, insanları korumak ve anlamak, anlayışlı olmak ve doğayı korumaktan oluşmaktadır.

Bağlılık (Benevolence):

Dürüst, vefalı, merhametli ve yardımsever olmak gibi özelliklere sahip olmak, çevredeki bireyleri korumak ve yaşam seviyelerini yükseklere taşımak.

Gelenek (Tradition):

Dindar, samimi, geleneklerine saygılı ve kaderine razı gelen gibi hem din hem de kültür tarafından bireylere sunulan düşüncelerin kabul edilerek onlara saygı duyulması ve itaat edilmesi.

Uygunluk (Conformity):

İtaatkâr, kendi kendini disipline sokabilen, nazik, yaşlı ve büyüklere saygılı olmak gibi özelliklere sahip olmak, sosyal beklentilere ve toplumsal normlara uyum sağlayarak zarar verebilecek davranış ve etkilerden kaçınmak.

Güvenlik (Security):

Ulusal güvenlik, sosyal güvenlik ve aile güvenliği gibi toplumun ve ilişkilerin, kişinin uyumluluğu, güvenliği ve kararlılığını kapsamaktadır.

LGB (Lezbiyen, Gey ve Biseksüel)

Hâkim düşüncenin heteroseksizm olduğu tüm kültürlerde, heteroseksüel olmayan her davranış, kimlik, ilişki veya topluluk inkâr edilmekte, kötülenmekte veya damgalanmaktadır.

Bu kültürlere doğan her birey çok erken dönemlerde toplumsal heteroseksizmi içselleştirir.

Bireyler homoseksüelliklerini ilk keşfedişleri ile de kendilerine dönük olumsuz duygular deneyimlemeye başlarlar.

Kişinin kendi homoseksüel yönelimlerini keşfetmesi, bunun üzerine bir kimlik inşa etmesi ve bunu diğerlerine açıklama süreçleri oldukça sarsıcı olabilmektedir.

Farklılıkları uzlaştırmadaki pek çok nedene bağlı zorlanmalarımız ve zorlamalarımız özellikle lezbiyen, gey ve biseksüel bireylerin heteroseksüel cinsel yönelime sahip bireylere nazaran kimi psikopatolojileri daha fazla üretmelerine neden olabilmektedir.

Lezbiyen, Gey ve Biseksüel örnekleminde bağlanma stilleri, ‘ öz anlayış, içselleştirilmiş homofobi ve depresyon’ değişkenlerinin etkisi bulunmaktadır. Bu bağlanma stilleri (Kaygılı ve Kaçınmalı) ile depresyon arasında doğrudan anlamlı düzeyde bir ilişki vardır, denilmektedir.

Heteroseksizm, heteroseksüelliğin normal ve ahlaki olan tek yaşam biçimi olduğuna inanmakta ısrarlıdır ve bu nedenle de lezbiyen, gey ve biseksüel bireylerin yönelimlerini olumsuz ve istenmeyen olarak değerlendirmektedirler.

‘ Fark edilme korkusu, reddedilme veya homoseksüellikten kaynaklanan rahatsızlık, düşük öz saygı, geyliğin abartılı bir şekilde övülmesi ya da bütün heteroseksüellerin reddedilmesinin yanı sıra diğer homoseksüllere yönelik öfke’ gibi olumsuz duygular içselleştirilmiş homofobiyi ortaya çıkarmaktadır.

Cinsel azınlıklar damgalanmış kimlikleriyle her gün baş etmek zorunda kalabilmektedirler.

Çözüm

Ötekileştirmeyen “İyi ki tanıdım” dediğim insanlarının artmasıdır. Gerçek dostların bulunmasıdır. Kişilerin empatik durumu. Bu acıları çeken bir kişini yerine kendini koymak, diğer kişilerin üzüntülerinin bilincinde olmaktır.

Mahallenin Delisi

Bir deliye atıfta bulunmak için kullanılsa da, mahallenin delisinin kamusal bir kimlik olarak, akıl hastasının ise tıbbi ve kurumsal bir kimlik olarak kurgulandığını göstermektedir.

Mahallenin delisi, mahalle halkı tarafından çocuklaştırma yoluyla benimsenerek mahallede yaşamını sürdürebilirken, akıl hastası suçla ilişkilendirilerek dışlanması ve kapatılması meşrulaştırılmaktadır.

Kısaca, modern psikiyatri ve neoliberal şehircilik anlayışı, kendilerine özgü kamusal güvenlik söylemleri ve toplumsal kontrol ve düzenleme mekanizmaları yoluyla delinin dışlanmasını meşrulaştırırken, kamusal bir kimlik olan mahallenin delisinin kaybolmasında bu iki egemen söylem birlikte etkili olmaktadır.

Her semtte illa ki deli olması şart değildir. Ancak sorumsuz yaşayan, ailede veyahut da dışlanmış böyle insanlar vardır. Bu insanların hep lakapları vardır. O tür insanların yaşadığı yerler aynı mekânlar (ve mahalle olarak tabi). Aynı yerlerde dolaşıyorlar. Kılık kıyafetinden pislik, bakımsızlık.

Var olan bir gerçek.

Kısaltmalar

AB : Avrupa Birliği

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

AGİT : Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı

AIDS : Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği Sendromu

AİHK : Avrupa İnsan Hakları Komisyonu

AK : Avrupa Konseyi

ASALA : Ermenistan‟ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu

BM : Birleşmiş Milletler

CHS : İnsan Güvenliği Komisyonu

CIA : Merkezi İstihbarat Teşkilatı

EOKA : Kıbrıslıların Milli Mücadele Örgütü

ETA : Bask Vatanı ve Özgürlük

FARC : Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri / Halk Ordusu

FDKC : Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi

FHKC : Filistin Halk Kurtuluş Cephesi

FKÖ : Filistin Kurtuluş Örgütü

HAMAS : Filistin İslami Direniş Hareketi

HSC : İnsan Güvenliği Merkezi

IMF : Uluslararası Para Fonu

IRA : İrlanda Cumhuriyet Ordusu

IŞİD : Irak ve Şam İslam Devleti

JKO : Japon Kızıl Ordusu

KKK : Ku Klux Klan

LTEE : Liberation Tigers of Tamil Eelam

MC : Milletler Cemiyeti

MKP : Maoist Komünist Partisi

NATO : Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü

PIRA : Provisional Irish Republican Army

PKK : Kürdistan İşçi Partisi

PLO : Palestine Liberation Organization

RAF : Kızıl Ordu Fraksiyonu

SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

TDK : Türk Dil Kurumu

TEKK : Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları / Tamil Kaplanları

UAÖ : Uluslararası Af Örgütü

UCM : Uluslararası Ceza Mahkemesi

UNDP : Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı

UNEP : Birleşmiş Milletler Çevre Programı

UNESCO : Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü

UNHCR : Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği

UNICEF : Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu

UNIFEM : Birleşmiş Milletler Kadınlar Kalkınma Fonu

UNODC : Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi

WB : Dünya Bankası

WHO : Dünya Sağlık Örgütü

TREVI : Terörizm, Köktendincilik, Aşırılık, Şiddet, Uluslararası

-------------

ANN Artificial Neural Network

ARFF Attribute Relation File Format

ATM Automatic Teller Machine

CSV Comma Separated Values

DC Direct Current

DCT Discrete Cosine Transform

DFT Discrete Fourier Transform

EEG ElectroEncefaloGram

EmoDB Berlin Emotional Database

EmoSTAR Emotional Speech Transcription and Recognition

FACS Facial Action Coding System

FFT Fast Fourier Transform

fNIRS functional Near Infrared Spectroscopy

GMM Gaussian Mixture Models

HMM Hidden Markov Model

HTK Hidden Markov Toolkit

Hz Hertz

IEEE Institute of Electrical and Electronics Engineers

KNN k Nearest Neighbor

LFPC Log Frequency Power Coefficients

LH Low High Frequency Ratio

LPC Linear Predictive Coding

LPCC Linear Prediction Cepstral Coefficients

MFCC Mel Frequency Cepstral Coefficients

NN Neural Network

OpenSmile Open Speech and Music Interpretation by Large-space Extraction

PLP Perceptual Linear Prediction

STAFFER Spectro-Temporal Auditory Formant Filter Bank Energy Ratios

STE Short Time Energy

SVM Support Vector Machine

TEO Teager Energy Operator

VAD Voice Activity Detection

WOZ Wizard of OZ

WEKA Waikato Environment for Knowledge Analysis

ZCR Zero Crossing Rate

-----------

Kutsallık Tehlikesi

Ünlü İngiliz Şair William Shakespeare bir cümlesinde şöyle demiştir: “Şeytan bir günah işleteceği zaman, işe bu günahı kutsallık zırhına sarmakla başlar.”

Terörizmin Nedenleri

Ekonomik Nedenler:

Yoksulluğun ajite edilmesi neticesinde ekonomik açıdan güçlük yaşayan insanların terörizme yönelmesi şeklinde algılanabilir.

Sosyo-Kültürel Nedenler:

Toplumsal yapının hızla değişim gösterdiği bir düzende, bu değişime ayak uydurulamadığı veya bu değişimin hazmedilemediği durumlarda bireylerin terörizme yönelmesi olarak düşünülebilir.

İdeolojik Nedenler:

Terörizm bir ideoloji olmamakla beraber, kendisinin siyasal hedefiyle mevcut bir ideolojiyi bütünleştirerek hayata geçirebilmek için bir mücadele vermektedir.

Psikolojik Nedenler:

Toplumda azınlık durumunda olduğunu, kendilerine farklı davranıldığını algılayan ya da böyle olduğunu sanan insanlarla; kişisel yeti yetersizliğinden ötürü bulunduğu konumu beğenmeyen ve bu nedenle de saygınlık kazanmak düşüncesine kapılan insanlar, terörizme yönelebilmektedirler. Terörist yaşının çoğunlukla ergenlik çağı yaşıyla paralel olması ve terörist kimliğinin çoğunlukla eğitimsizlikle paralel olması, ayrıca suç işlemekten zevk alan psikopat ruhlu insanların da terörizm kadrosunda çoğunlukla bulunması gibi birçok psikolojik faktörden söz etmek mümkündür.

Etnik Nedenler:

Etnik farklılıklar, tıpkı din olgusunda olduğu gibi, bireylerin ötekileştirilmiş duygusuna kapılmasıyla terörizme yol açan temel bir nedendir.

Jeopolitik Nedenler:

Özgürlük ve refah da terörizmin imkân ve fırsatlarını artırabilmektedir. Jeopolitik amaçlar, ortaya sömüren ve sömürülen ülkeler ya da topraklar ortaya çıkarmaktadır. Bir ülkenin zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının paylaşımından doğan sorunlar, terörizm için bir neden teşkil etmektedir.

Turkish Poet

Knowledge should mean a full grasp of knowledge:

Knowledge means to know yourself, heart and soul.

If you have failed to understand yourself,

Then all of your reading has missed its call.

— Yunus Emre

İlim ilim bilmektir… İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsin…. Ya nice okumaktır

Okumaktan murat ne… Kişi Hak'kı bilmektir

Çün okudun bilmezsin… Ha bir kuru emektir

— Yunus Emre

Duygu Çeşitleri

Kabul Edici, Sıkılgan, Haset, Paylaşan, Planlı, Kendine Hakim, Üzgün,

Maceracı, Sersemlemiş, Hiddetli, Eleştiren, Hoşnut, Dingin, Alaycı,

Şefkatli, Acı, Umutlu, Meraklı, Kendini Düşünen, Çekingen, Tatmin,

Korkmuş, Övünçlü, Terk Edilmiş, Cesur, Ümitsiz, Sosyal, Korkan,

Saldırgan, Canı, Sıkkın, Öfkeli, Meydan Okuyan, Düşman, Kederli, Küçümseyici,

Uzlaşmacı, Sakin, Cömert, Zevkli, Aşağılanmış, İnatçı, Ürkek,

Büyüleyici, Dikkatli, Sevinçli, İlgi Bekleyen, Sabırsız, Boyun Eğen, Toleranslı,

Karışık, Neşeli, Mahzun, Bunalmış, İtici, Şaşkın, Güvenen,

Eğlenceli, İğrenme, İhtiraslı, Ümitsiz, Kararsız, Şüpheli, Şefkatsiz,

Kızgın, İlgisiz, Kederli, Uzlaşmaz, İçerlemiş, Sempatik, Emin Değil,

Can, Sıkıcı, İtaatsiz, Sızlanan, Hayal, Kırıklığı, Meraklı, Anlaşılmaz, Paylaşmayan,

Karşıt, Memnuniyetsiz, Suçlu, Cesareti, Kırık, İlgili, Kavgacı, Dost Değil,

Beklentili, Tatminsiz, Mutlu, Sinirli, Tahammülsüz, Hazır, Mutsuz,

Endişeli, Güvensiz, Çaresiz, İtaatkar, Tahrik, Edilmiş, Yenilikçi, Yenilikçi Değil,

Duyarsız, İstekli, Tedirgin Boyun Eğen, Kıskanç, Pervasız, Asempatik,

Kaygılı, Coşkulu, Ümitli, Nefretli, Neşeli, Asi, Tereddütlü,

Utangaç, Heyecanlı, Kafası Karışık, Panik, Gönülsüz, Reddedici, Kindar,

Şaşırtıcı, Utanmış, Aşağılayıcı, Sabırlı, Yalnız, Vicdan, Azabı, Uyanık,

Özenli, İçi Boş, Hoşnut, Dalgın, Uysal, Gücenmiş, Hayretli,

Ürkmüş, Girişken, Aksi, Kafası Dağınık, Küçük düşmüş, Karşı Gelen, Kaygılı

Tercih edilen Çalgılar

Çalgı tercihi/beğenisinin demografik, sosyo kültürel (aile ve arkadaş çevresi), müzik dinleme alışkanlığı ve sıklığı gibi değişkenlerle ilişkilidir. Çalgı beğeni düzeyleriyle yaş, cinsiyet ve gelir düzeyi arasında anlamlı ilişkiler olduğu ortaya çıkmıştır. İnsanların yaş ortalaması küçüldükçe Klasik Gitar beğenisi, yaş ortalaması büyüdükçe Kaval beğenisi artmıştır.

Gelir düzeyi düşük katılımcılar daha çok Piyano’yu, orta gelir düzeyindeki katılımcılar daha çok Klasik Gitar’ı, yüksek gelir düzeyindeki katılımcılar ise daha çok Ud’u tercih etmiştir. Morin Khuur aynı zamanda tüm gelir düzeyleri arasında en az beğenilen çalgı olmuştur.

Keman beğeni düzeyi yüksek olan katılımcıların aileleri pop ve Yabancı müziği Türkçe müziğe göre daha çok sevmektedir.

Klasik Gitar’ın genç nesil arasında popüler bir çalgı olduğuna yönelik kabul gören varsayım doğrulanmış gözükmektedir.

Üflemeli ve yumuşak tını gibi nitelikleriyle özellikle pastoral çağrışımlara uygun olan Kaval’ın bu anlamda benimsenmesi tutarlı bir bütün olarak değerlendirilebilir.

Morin Khuur hem erkek hem kadınlar arasında en az sevilen çalgıdırr. Bu çalgının kültürel olarak diğer çalgılara göre daha az tanınması ve tınısının farklılığı az sevilmesindeki en temel etkenler olarak değerlendirilebilir.

Piyano’nun fiziksel yapısı göz önüne alındığında, yani diğer çalgılara göre büyüklüğü ve maddi açıdan görece daha pahalı olması bir özenme duygusu yaratıyor olabilir.

Klasik Gitar’ın orta gelir düzeyiyle ilişkilenmesi bu çalgının genel popülaritesiyle açıklanabilir. Kolay elde edilen bir çalgı olması, nispeten belirli bir seviyeye kadar kolay öğrenilmesi ve birçok şarkıya basit düzeyde eşlik edebilme özelliğiyle Klasik Gitar en sevilen çalgı konumundadır.

Ud özellikle erkekler arasında genel beğeni seviyesinin yüksek çıkması telli çalgılar içinde Ud’a daha müstesna bir anlam yüklenmesiyle açıklanabilir. Buna paralel olarak kadınlar en çok Klasik Gitar, Yan Flüt ve Piyano’yu tercih ederken, erkekler Ud’u tercih etmiştir. Toplamda erkek ve kadınların en az tercih ettiği çalgı ise Morin Khuur olmuştur.

Dolayısıyla bu aşamada sonuçları genelleştirmek mümkün değildir.

(Alıntı)

 


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar