Print Friendly and PDF

MÜMİNLER CENNET NİMETLERİNİ KALPLERİNDE VE KAFALARINDA CANLANDIRIP ONU DÜŞÜNÜRLER



Abdullah bin Mübarek rahmetullahi aleyh anlatıyor.
Şeyhim Abdülaziz Debbağ kaddesellâhü sırrahu’l âlî Hazretleriden işittim, (Allah Teâlâ ondan razı olsun) buyurdu ki:
— Doğrusu müminler cennet ni'metlerini akıllarına getirip gönüllerine doğru çekerler, cennet ile ve Allah'ın onlara orada hazırladığı şeylerle ferahlık duyarlar. Velî olan zata gelince, onun kalbi ve düşüncesi Allah Teâlâ'dan başkasından kopmuştur. Yani onların akıllarında ve düşüncelerinde Allah'tan başkası hakkında bir fikir yaratılmaz. Bunun için onlara Evliyâ-ullah denilmiştir. Allah Teâlâ'dan başkasından kalblerini, kafalarını koparıp uzaklaştırdıkları için bu isme lâyık görülmüşlerdir.
İşte bu sözler şeyhime aittir.
Kişiyi Allah ile beraber bulundurmak, onu Hakk'a irşâd edip götürmek, kulun himmetini yüceltmek içindir. Tâ ki kul ni'met ile meşgul olup ni'meti vereni unutmaya. Bilâkis kula vâcib olan şudur: Kendisine ni'meti verenle meşgul olmak, ona zarilik edip huzurunda yalvarıp yakarmaktır. Mü'min bir kulun üzerinde bulunması lâyık olan hal ve düşünce bu olmalıdır. Ni'mete gelince, ona göz kaldırıp bakmak ancak, onun Rabbisini sevmek yolu üzere olmalıdır.
O nimetle Cenâb-ı Hakk'ın varlığını ve birliğini dile getirip ikrar etmek, nimetin Ondan geldiğini bilmek ve ni'mete ancak bu inanç ve düşünce içinde bakmak gerekir. Bu ni'met ten önce de kul efendisi ve yaradanıyla beraber olmalıdır. Bir an o ni'metin yokluğunu ve hiç mevcut olmadığını farzedelim, kalb yine efendisine yöneldiği hal üzere kalmalıdır. Onun tevhid denizinde gark olup ilâhî esrarında kendini kaybetmelidir. Ni'metin vücudu onu meşgul etmemeli, elden çıkması onu zikrullahtan alıkoymamalıdır.
Bu mânayla Şeyhimden işittim (Allah ondan razı olsun) buyurdu ki:
— Velî olan zâta Cenâb-ı Hak'tan yana muradı hâsıl olunca, artık Cenâb-ı Hakk'ın onu nereye indireceğine aldırış etmez.
Sonra şeyhim bu meseleyle ilgili bir misal getirerek buyurdu ki :
Bütün damarları ve hücreleriyle bal yemeğe kendini veren bir böcek düşünün. Bu böcek bal küpünün kenarına tutunup arzusuna kavuşunca, gece gündüz demeden ondan yer.
Bu küpten daha büyük bir küp düşünün; içinde bal değil katran doludur. O böceği getirip bu küpe koyacak olursan buna hiç aldırış etmez, ilgi duymaz, küpün büyüklüğüne bile bakmaz, bitişiğindeki bal küpüyle meşgul olur, o kadar ki katranın kokusunu bile duymaz, başka bir şeyden de haberi olmaz. Çünkü onun zâtı bütün hücreleriyle kendini bala vermiştir, başka şeylerden kesilmiştir. Ne katrana dönüp bakar, ne de onun kokusundan müteessir olur. Allah daha iyisini bilir.
Sh:516-517
Kaynak:
Abdülaziz Debbağ trc: Celal YILDIRIM
Kitab'ül İbriz [Kitap]. - İstanbul : Demir Yayınları, 1979. - Cilt II
TETİMME
“Allah Teâlâ her zaman ve her an Cemali tecellileriyle kullarına kafidir...”

“Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler”,
“Niyet hayır, akibet hayır,”
“Mülkün sahibi yalnız Allah Teâlâ dır.”

Eskiden çok meşgul ediyordu dünya halleri,
sonra ne oluyor dediğimde "Onun dediği olur" dediler

Sen dışarı çık içeri girme, içeride olursan görmen zorlaşır.
İçeride olursan kaynaşırsın,
Kaynaşmanın sonun benzeşme ve yok olmadır.
Takdir değişse de kaza değişmez, herşey sürüp gider.

BAĞDATLI RUHİ'den

1. Bend'den
Sanman bizi kim şîre-i engür ile mestiz,
Biz ehl-i harabattanız mes-i elestiz.
Ter-dâmen olanlar bizi alûde sanur lîk
Biz mâil-i bûs-i lebi câm u kef-i destiz.
Sadrun   gözetüp   neyleyelüm   bezm-icihanun,
Pây-ı hum-ı meydür yerimiz bâde-perestiz.
Mail değilüz kimsenin azarına amma
Hâtır-şiken-i zahidi peymâne-şikestiz.
Erbabı garaz bizden ırağ olduğı yeğdür
Düşmez yire zira okumız sahib-i şastuz.
Bu âlem-i fânide ne mîr ü ne gedâyız
Âlâlara a'lalamruz pest ile pestiz.
Hem-kâse-i erbâb-ı diliz arbedemüz yok
Meyhanedeyüz gerçi velî aşk ile mestiz.
Biz mest-i mey-i meygede-i âlemi cânuz
Ser halka-i cem'iyyet-i peymane keşânuz.

---

Bugünkü dille:

Bizi üzüm suyu ile sarhoş sanmayın
Biz harabat ehlindeniz (meyhane sakinleriyiz)

Elest günü toplantılarının sarhoşlarıyız.
Etekleri kirli olanlar bizi de öyle sanırlar ama

Biz sadece şarap kadehinin dudağını ve elin ayasın öpmeye düşkünüz.
Bu cinan toplantısında başköşeyi gözetip neyleyelim

Bızim yerimiz şarap küpünün dibidi', bâde-perestiz.
Biz kimseyi kırmak, incitmek istemeyiz ama,

kadehi kıran ham sofunun gönlünü kırmaktan da çekinmeyiz.
Garaz erbabının bizden ırak olması iyidir,

çünkü biz usta okçularız, okumuz yere düşmez (hedefini şaşmaz).
Bu fani dünyada ne beyiz ne de dilenciyiz, İyilerle iyi, kötülerle kötü oluruz.

Gönül adamlarıyla kadeh arkadaşlığı ederiz, onlarla kavgamız yoktur.
Gerçi meyhanedeyiz ama, bizi sarhoş eden aşktır.

Biz, canlar âleminin meyhanesindeki şarapla sarhoş olmuşuz.
Kadeh çekenler halkasının başında otururuz.

---

10. Bend'den
Nâcar çeker halk bu zahmetleri yoksa
Adem kara dağ olsa getirmez buna takat.

Halin  kime açsan  sana der:  Hikmeti vardır,
Öldürdü bizi ah, bilinmez mi bu hikmet!

Beyhude dönüp neyler ola başumuz üzre
Halkın bu felek dediği dülab-ı meşakkat.

---

14. Bend'den
Alemde ki kâmil çeke gam, zevk ede cahil
Yerden göğe dek yûf bana, ger demez isem yûf!

16. Bend'den

Bir devrde geldik bu fanî âleme biz kim
Asar-ı âtâ yok ne beşerde, ne melekte..

Mutbaklarına aç varanlar değenek yer
Çavuşları var, göz kapıda, el değenekte.

---
B

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar