PEYGAMBER TASAVVURU
Rasûlüllah salla'llâhü
aleyhi ve sellem buyurdu ki, Cibrîl Bana dedi ki:
“Müjdeler olsun sana. Sen beşerden, mahlûkatı
arasında en hayırlısı ve en seçilmişisin. Mahlûkatından hiç kimseye -ne
Mukarreb meleğine ne de gönderilmiş Nebî’ye- sana verdiği mükâfat kadar
vermemiştir. Andolsun ki Rahman seni kendisine, göklerin ve yeryüzü ehlinden
hiç kimsenin mekân olarak ulaşamayacağı arşa yaklaştırdı. O’nun sana bol lütfu
ve O’na olan sevgin ile seni şereflendirip sana güç verdi”.[1]
Heytemî’ye
-Allah onu hayırla mükâfatlandırsın ve ondan razı olsun-:
“Rasulullah’a
(salla'llâhü aleyhi ve sellem) taş yumuşadı. Her iki ayağı onda iz bıraktı.
Rasulullah yürürken mübarek ayağı toprakta iz bırakmazdı. Miraç gecesi Beyt-i
Makdis taşına çıktığında ayağının altı hareketlendi ve taş onu takip etti.
Melek de o taşı tuttu. Bugün bu taşta mevcut ayak izi O’nun (salla'llâhü aleyhi
ve sellem) izidir. Daha önce herhangi bir peygambere verilen mucize Efendimize (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) veya O’nun ümmetinden birine mutlaka verilmiştir. Hz. Peygamber
Mekke ’de Ebu Bekr’in evine geldiğinde orada durup onu beklerken omuzunu ve
dirseğini duvara yasladı, dirseğini taşa bastırdı ve onda iz bıraktı. ”[2] [3] [4] Bundan
dolayı o sokağa Zukaku’l-Mirfak (dirsek sokağı) adı verilmiştir. Kaya parçası
da yumuşamış ve Onun ayak izi orda iz bırakmıştır” [5]
Câbir b. Abdullah el-Ensârî (ra)’den gelen bir senetle
Abdurrezzâk’ın tahriç ettiği habere göre Câbir (ra) şöyle dedi: Anam babam sana
feda olsun ya Rasulallah! Allah’ın ilk yarattığı şey nedir? Allah Rasulü
cevaben
“Ey Câbir! Allah kendi nurundan peygamberin
Muhammed’in (salla’llâhü aleyhi ve sellem) nurunu yarattı. O nur, Allah'ın
kudretiyle O’nun dilediği yerlerde dolaşıp duruyordu. Bu vakitte levh,
kalem, cennet, cehennem, melek, yer, gök, güneş, ay, insan ve cinden hiçbir şey
mevcut değildi. Allah mahlûkatı yaratmayı dilediği zaman bu nuru dört kısma
ayırdı. Birinci kısımdan kalemi, ikinci kısımdan levhi, üçüncü kısımdan arşı,
dördüncü kısmı da dört parçaya ayırdı. Birinci parçadan arşı taşıyan melekleri,
ikinci parçadan kürsiyi, üçüncü parçadan diğer melekleri yarattı. Son parçayı
da yine dört kısma ayırdı. Birincisinden müminlerin gözlerini, ikincisinden
marifetullah olan kalplerinin nurunu, üçüncüsünden ünsiyet nurları ki lâ ilâhe
illallâh Muhammedün Rasûlullah olan tevhidi yarattı. Açık veya sarih bir
şekilde düşündüğün takdirde arşı taşıyan meleklerin diğer meleklerden daha önce
yaratıldığını görürsün.”32
Heytemî’ye şu soru sorulur: “İnsanlar, Ezher medresesinde, Mekke ve başka
yerlerde Pazartesi ve Cuma akşamları Hz Peygamber’e dua ederken; ‘Allah’ım! En
faziletli salâtın, eşrefi mahlûkat olan efendimiz Muhammed’in (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) üzerine olsun’ cümlesini kullanırlar.
Hâkim’in sahih saydığı rivayetinde Allah Resulü şöyle
buyurur: “Adem (aleyhisselâm) dedi ki: Ya Rabbi, Muhammed hakkı için sana
soruyorum. Beni niçin bağışladın? Allah Teâlâ buyurdu ki: Ey Adem, Ben onu
yaratmadığım halde sen onu nasıl tanıdın? Hz Adem dedi: Ya Rabbi! Beni elinle
yarattığın ve ruhundan da bana üflediğinde arşın direkleri üzerine “Lailahe
illallah Muhammedun Rasulullah” yazılmış olduğunu gördüm. Anladım ki Sen,
isminin yanına ancak mahlûkat arasından en sevdiğini koyarsın. Allahu Teâlâ
buyurdu: “Ey Adem, o mahlûkat arasında en sevdiğimdir. Hatırla, sen Ben ’den
Muhammed hakkı için bağışlanmanı istemiştin. Ben de seni bağışlamıştım.
Muhammed olmasaydı seni bağışlamazdım”34
İbn Abbas’tan naklettiği rivayet şöyledir:
İbn Abbas şöyle dedi: Allahu Teâlâ İsa’ya (aleyhisselâm):
Ey Isa Muhammed’e (salla'llâhü aleyhi ve sellem) iman et. Ümmetinden de onun
zamanına yetişenlere ona iman etmelerini emret. Muhammed olmasaydı Adem’i
yaratmazdım. Muhammed olmasaydı cenneti de cehennemi de yaratmazdım. Arşı su
üzerinde yarattım. Su dalgalandı, bunun üzerine arşa ‘Lâ ilahe illallah
Muhammedün Rasûlullah’ yazıldı, su da sakinleşti.” diye vahyetti.[6]
Başka bir rivayette, Şifâu’s-sudûr sahibi
Ebu’r-Rebî’ Süleyman b. Seb’ es- Sebtî (ö. 270/884) ve başkalarının rivayet
ettiği haberde
“Allah Teâlâ: Ey Muhammed! izzetime ve Celalime yemin
olsun ki sen olmasaydın arzımı ve semamı yaratmazdım, bu yeşilliği ortaya
çıkarmaz, toprağı ve tozları yaymazdım”[7]
[8] buyurmuştur.
Kaynak: İsa UYSAL,İbn Hacer El-Heytemî (Ö. 974/1567),
Hayatı,Eserleri Ve “El-Fetâvâ El-Hadîsiyye” Özelinde Hadisciliği
[1] Heytemi, el-Fetâvâ
el-hadîsiyye, s. 348.
[2] Heytemî, el-Fetâvâ
el-hadîsiyye, s. 322.
[3] Müslim, Kitâbu’r-ru’yâ,
42, no:1782; İbn Ebî Şeybe, Musannef, thk. Muhammed Avvâme, XI, s. 464,
no: 32363. Farklı lafızlarla Tirmizî, Muhammed b. Îsâ, Ebû Îsâ, Sünen-i
Tirmizî, thk. Ahmed Muhammed Şâkir ve dğr. Dâru İhyâi’t-Turâs, Beyrut, V, s.
592’de geçmektedir. Bu rivayete Tirmizî “hadîsun hasenun garîbun” demektedir.
Elbânî de bu rivayetin sahih olduğunu söyler.
[4] Heytemî, el-Fetâvâ
el-hadîsiyye, s. 322.
[5] şeklinde
bir rivayetin vârid olup olmadığına dair bir sual soruldu.
Heytemî bu soruya: “Kendisine bu soru sorulduğunda Suyûtî şöyle dedi: ‘bu rivayetin aslına ve senedine vakıf olamadım ve hadis kitaplarında da bunu kimin tahriç ettiğini bilmiyorum.’ diye cevap verir.” Evet, sahih olarak gelen bir rivayette Rasulullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem): ‘Ben Mekke’de bana selam veren bir taş biliyorum’’ buyurmuştur.
[6] Heytemî, el-Fetâvâ
el-hadîsiyye, s. 345; Hâkim en-Neysâbûrî, Muhammed b. Abdullah, el-
Müstedrek, II, 614-615; Elbânî, bu rivayetin merfu olarak aslının
olmadığını söyler. (es-Silsiletü ’z- zaîfe, I, s. 448).
[7] Heytemî, el-Fetâvâ
el-hadîsiyye, s. 345.
[8] Heytemî, a.y;
Muhammed b. Yusuf es-Sâlihî (ö. 942/1535), Sübülü’l-hüdâ ve’r-raşâd fî
sîreti
hayri’l-ibâd, thk.
Adil Ahmed Abdulmevcûd ve Ali Muhammed Muavvız, Dâru’l-Kutubi’l- İlmiyye,
Beyrût-1993, I, 75; Ali b. İbrâhîm el-Halebî, (ö. 1044/1634) es-Sîretü’l-Halebiyye,
üçüncü bsk., Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrût-2006, I, s. 317.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar