DEPREM VE SEBEPLERİ
Abdullah
bin Mübarek anlatıyor.
Şeyhim
Abdülaziz Debbağ Hazretleri ile birlikte Resif pazarında yürüyorduk. Hafif bir
zelzelenin meydana geldiğini, halktan bazısının bunu hissettiğini, benim ise
hissetmeyenler arasında bulunduğumu söyledim. Netice yürüyerek Mahfiye mevkiine
geldiğimizde bir grup insanla karşılaştık, onlar bize sordular:
—Zelzeleyi
duydunuz mu?
—Hayır,
duymadık, dedik.
Bunun
üzerine Şeyhim buyurdu ki:
—Evet,
zelzele oldu, o sırada biz Resif pazarında bulunuyorduk, falan kimsenin
dükkânının önündeyken yer sarsıldı. Tabii sonra da halk arasında zelzelenin
olduğu yayılmaya başladı.
—Efendim,
dedim, zelzelenin sebebi nedir? Ben bu konuda sadece Selef-i sâlihînin
ve bir de hukemâ ve felâsifenin söylediklerini biliyorum. Bir de sizin bu
konudaki bilginizi duymak istiyorum.
Allah
kendisinden razı olsun, Şeyhim buyurdu ki:
—Zelzelenin
sebebi, Cenâb-ı Hakk'ın yere olan tecellisi (koyduğu belli
kanunlar)dır.
Şeyhimin bu
sözünün açıklanması başlı başına bir sırdır ki bizzat kendisinden dinledim,
buyurdu ki:
—Allah
Teâlâ'nın bu tecellisi, yerküre yaratıldığı zaman çok ölçüde meydana gelirdi ki
daha o zaman dağlar oluşturulmamıştı. Bu sebeple yerküre devamlı sarsılır ve
eğilirdi. Sonra Cenâb-ı Hakk bunu gidermek için dağları meydana getirdi,
böylece sallantı ve sarsıntı durdu. Denge sağlandı. Kıyamete yakın (denge
bozulacağı için) Allah Teâlâ'nın bu tür tecellileri çoğalacak, yerkürede sık
sık sarsıntılar meydana gelecek, o kadar ki yeryüzünde bulunan canlılar helak
olacak..
Bu konuda Hafız
Süyûtî (rahmetullâh-ı aleyh) Keşfü's-Silsile An Vasfi'z-Zelzele adlı
eserinde İbn Abbas'dan (radiyallâhü anh) yapmış olduğu rivayeti ele alıp
verdiği bilgi, Şeyhimizin yukarıda naklettiğim açıklamasına yakın bir anlam
taşımaktadır.
Taberî
Kitâbü's-Sünne adlı kitabında Zelzele babında Allah'ın
yeryüzüne yönelen tecellisi hakkında diyor ki: Hafs b. Ömer er-Rukî bize haber
verdi, o da Amr b. Osman el-Kelbf-den, o da Musa b, A'yün'den, o da Evzaî'den,
o da Yahya b. Ebî Kesir'den, o da İkrime'den, o da İbn Abbas'dan (radiyallâhü
anh) rivayet ediyor :
“Allah
kullarını korkutmak istediğinde yerin bir kısmını sarsar ve böylece zelzele
meydana gelmiş olur.”
Diğer bir
rivayette: “Allah kullarını korkutmak istediğinde, bu irâdesini yerde
belirgin hale getirir ve böylece zelzele olur.” (Ramuz)
“Allah
Teâlâ bir kavmi helak etmeyi murad ettiğinde, yere tecelli eder.”
“Allah
Teâlâ insanları (yarattığı âdemoğullarını) korkutmayı murad ettiğinde, bu
irâdesini yeryüzünde izhar eder ve böylece o (kesim) yer sarsılır. Allah
halkını helak etmeyi murad ettiğinde irâdesini yeryüzünde izhâr eder.” (Müsned-i
Firdevs)
Allah Teâlâ
Şeyhimizden razı olsun, bu hususları ne güzel biliyordur..
Hafız
Süyûtî sonra devamla diyor ki: Bu hadîslerle, hukemânın zelzele hakkındaki
varsayımlarının hakikatle bağdaşır olmadığı anlaşılıyor. Çünkü hukemâ bu konuda
diyor ki:
“Yer sarsıntıları,
güneşin te'sirinden meydana gelen çokça buharlaşma ve bu buharlaşmanın yer
altında toplanması sonucu meydana gelir. Soğuk bir tabakaya rastlamadığı için
yağmur haline gelmez, az bir sıcaklıkla da çözülmez. Yeryüzü ise iyice
katılaşır da buhar dışarı çıkamaz olur. Bu sebeple buhar yukarıya doğru
yükselince çıkacak bir menfez bulamayınca yerin o kesimi, sıtmaya yakalanmış
bir adamın titrediği gibi titremeye başlar. Yer kabuğu yarılınca, içinde
hapsedilmiş durumda bulunan buhar ve benzeri şeyler dışarı çıkar.”
Hukemânın
bu varsayımının hakikate yakın olmadığını şöyle açıklayabiliriz: Bunu
isbatlayan bir delil, açık bir belge yoktur. Bilâkis aksini gösteren (yani
buharlaşmanın yer üstünde olduğunu kanıtlayan) deliller mevcuttur.
Süyûtî'den
bu konuda naklettiğimiz burada bitiyor.
Sonra ben
Şeyhimden sordum :
—Efendim,
dedim, yeryüzünün zaman zaman bazı kesimlerinde çökme ve belirsiz hale gelme
olaylarının sebebi ne olabilir? Kıyamete yakın zamanlarda bu ve benzeri
sarsıntıların çoğalacağı hakkında ne buyurursunuz?
Cevap
verdi:
—Doğrusu,
yeryüzü su üzerine yüklenmiştir. Su da rüzgâr (hava) üzerine yüklenmiş gibidir.
Rüzgâr su ile gök arasında bulunan büyük bir yerden çıkar. Bu sudan maksad,
büyük okyanuslardır. Şöyle ki: Bir adamı düşünelim ki durmadan yeryüzünde belli
bir istikamete doğru yürüyor, bir gün okyanusun kenarına gelmiş olur. Yine
düşünelim ki bu adam yine belli bir istikamette okyanus üzerinde yürüyor ve
durmadan mesafe alıyor, öyle bir kesime gelir ki o kesimde okyanusla gök
arasında sadece rüzgârın çıkıp estiğini görür. Bu öyle bir ölçüdedir ki insanın
onun keyfiyetini bilmesi ve azametine güç getirmesi mümkün değildir.
Bu rüzgâr
Allah'ın izniyle hem suyu beraberinde taşır, hem yerküreyi taşır (bununla dünya
çevresini kuşatan atmosfer kasdediliyor). Bu rüzgâr semayı (boşluğu doldurup
belli bir ölçüde ayakta) tutuyor. İşte bu rüzgâr hizmete sevk edilmiştir, bir an
olsun durmaz ve göğe doğru yükselir (atmosferde devamlı hareket vardır). Allah
bir kavim üzerine yağmur indirmek istediğinde bu rüzgârın bir kısmına emreder,
o da okyanus üzerinden geçerken Allah'ın dilediği kadar (buharlaşmış) su alır
ve o yerin üzerine getirip yağdırır. Nice zaman boşluğa baktığımızda bu
rüzgârın taşıdığı kar (ve yağmuru) görürüz ki o bulutların büyüklüğünü ancak Allah
Teâlâ bilir, her biri büyük bir dağ misali Allah
daha iyisini bilir.
Cenâb-ı Hak
bir kavmi helak etmeyi murad ettiğinde, yani onların bulunduğu kesimi yerin
dibine batırmak istediğinde, rüzgâr (ilâhî emre amade olan kasırga) yerdeki
menfezlerden ve okyanuslarla yer arasındaki dairelerden (faylardan) girer ve
böylece yerde bir çözülme başlar ve batma, kayma olayları olur. Kıyamete yakın
yerde bu menfezler çoğalır ve rüzgâr daha çok bu menfezlere yönelir. Bu yüzden
yer çökmeleri ve batma olayları sıklaşır. O kadar ki bir gün yerin düzeni ve
dengesi bozulur. Tabii bütün bunlar Allah'ın fiili ve iradesiyle gerçekleşir. Allah
Teâlâdaha iyisini bilir.
Sonra da
rüzgârlar hiç durmadan yeryüzüne yönelecek ve orayı yıkıncaya kadar devam
edecek, o kadar ki yeryüzü rüzgârın elinde, tahıl, toprak ve benzeri bir şey
eleyen adamın elindeki kalbur gibi olacak.. (Bunun manevî alandaki durumu ise),
âdem oğullarının kuyruk sokumundaki kemik, yeryüzü elene elene ortaya
dökülecek.. Allah böylece yerin derinliklerinden, denizlerin diplerinden,
mağaraların içinden, dağların altından sarsıp çıkardığı kemikleri bir araya
getirecek, yani bu kemikler birbirine karışacak, hepsi bir araya getirilecek.
Dağlar o
gün yerinden oynayacak, kasırganın şiddetinden ufalıp dökülecek, gök yarılıp su
boşalacak (manevî alanda bu yağmur âdem oğullarının kuyruk sokumundaki kemikler
üzerine boşalacak).. Böylece bu kemikler bazı sebzeler gibi yavaş yavaş bitip
yeryüzünde belirgin hale gelecek.. Yani yeşerip âdem şekline girecek..
Kaynak:
Abdülaziz Debbağ trc: Celal YILDIRIM Kitab'ül
İbriz [Kitap]. - İstanbul : Demir Yayınları,
1979. - Cilt I, s.454-457
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar