Print Friendly and PDF

Hacer-i Esved- İlâhi Öpüşme Hatırası





Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellemin Hacer-i Esved-i öpüşünü, anlamamız gerekirdi. Sevgiliye Refik-i âla'sına kavuşmak istediğini haber veriyordu. Vedanın habercisi olan bu öpücüğü, o zaman anlayan kimsenin çıkmayışı çok gariptir.

Misafir, ev sahibini selamlar ve sonra öpüşürler.
Öpüşmek, sevginin kucaklandığı en güzel yerdir.
Ey sevgili Allah’ım, Hz. Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem, Senin ve evinin misafiri olunca coşkusuna nasıl dayanabilecekti. Tabii ki, Seni öpmek istedi. Kâbe’de belirgin ve farklı olan siyah taşı seçti. Sevgili için dudaklar ne ise.
Kara taş. Senin sırrın.
İsmail Hakkı Bursevî, bu konuda der ki :
“Yeşil olgunluğa işarettir, doğru yolda olanların hâlidir. Cemâl ve celâl arasında seyredenlerin durumunu remz eder. Beyaz ise aslında bir renk değildir. Daha doğrusu onun rengi beraber olduğu diğer renge bağlıdır. Mesela suyun kabı kırmızı olsa su beyaz iken kırmızı görünür. Yine güneş ışınları beyaz iken bir cama yansısa, yansıdığı o camın rengine bürünür. Siyah da böyledir. Zira siyah Zıll-ı Hakîkî’ye işarettir ki nuru’l-envâr âlemidir ve o âlemde aydınlık ve karanlık yoktur. Gerçi nur-ı siyah derler ki, bütün ışıkların son bulduğu noktadır. Bu yüzden Hz. Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem Mekke’nin fethi gününde şehre siyah tülbentle girdiler. Çünkü siyah Zât’ın rengidir ve gece gibi Kâbe de Zât-ı Ahadiyyet’e işarettir. Zât’ın aslı idrâk olunamadığı gibi o makama ulaşmak da diğer sıfatların renklerinden tecerrüd etmekle olur. Sâliklerin abaları ile Kâbe’nin örtüsünün siyah olmasının sırrı budur. Sıfatlar âlemine göre ise renklerin aslı ikidir. Siyah ve beyaz. Diğer renkler bu ikisinin bir araya gelmesinden ortaya çıkarlar. Bu sırra vâkıf olan kimse renksiz olmaya (sıfatların renklerinden kurtulmaya) çalışır. Ayrıcaşeytânî, nefsânî, rûhânî, Rahmânî havâtır da al, sarı, kızıl ve yeşil renkleriyle ifade edilir. Varlıkların çoğu siyah ve beyazdan ayrı değillerdir. Gece olunca gizlenerek örtünen bütün mahlukât gündüz olunca ortaya çıkar. Mümkin varlık cihetinden bütün âlem nasıl bir karaltı hüviyetinde ise mahlûkât gece o hâle; nasıl Hakk’ın varlığı ile zâhir, sırrı ile kâim iseler gündüz aydınlığında da o şekle bürünürler. Bu bir açıdan âlemin, Nûr isminin altında olduğu için aydınlık gibi var, Kahhâr isminin altında olduğu için karanlık ve yok olduğunun izahıdır”  [Ceylan, Ömür (2000); Tasavvufi Şiir Şerhleri, Kitabevi Yay., İstanbul.]
Her şeyin kemal bulduğu ve buluştuğu noktada Hz. Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem seni öpmenin arzusuna ve fenâsına ulaşınca kara taşını öperek hasret giderdi.
Hacıların sonu gelmez aceleci bir heyecanla yüklendikleri Kâbe’nin bir köşesi ve içindeki sırlı taş. Birbirlerini incitecek kadar yöneldikleri bir taş ve sevgisi. Fatimiler bir zaman onu söküp götürdükleri bilinir. Ancak sonra gelen ve konan bir fındık taneleri kadar küçücük olan bu taş/taşlar için çabalarımız neden o kadar fazla ki.  Hakkında  
Seninle öpüşmek değil de nedir?
Hz. Ömer radıya’llâhu anh dedi ki  “Ey taş! Biliyorum ki, sen bir taşsın, ne fayda ne de zarar verebilirsin. Eğer Hz. Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellemin seni öptüğünü görmeseydim seni asla öpmezdim.”
Onu öpmek isteyenler taşı değil, Seninle peygamberimizin öpüşme hatırasını öpüyorlar.
Seni ve sevgilinin hatırasını öpüyorlar.
Evin sahibini öpüyorlar.
Onun güzelim dudakların değdiği ve kudretinin öpüştüğü yeri;
Biz de öperken, Sende sevgilinin ümmetini öperek, Onu sevindiriyorsun.
O hatırayı öpmek. Yıllar yılı.
Sevgilinin Kâbe’de bastığı yerlere basabilmek.
Ey hacı kardeş!
Bir daha nasip olur da gidersen ve izdihamdan emin olabilirsen, öp o kara taşı, öpemezsen, Sevgilerin öpüşünü hayal et.
Onların birbirleri ile hasret giderişlerini hayal et.
O zaman  içinde yeşeren ilâhi aşkın parlayışını görecek ve hissedeceksin.
Yoksa kara taştan kalmış bir küçük parçanın, ilâhî kudretin en büyük eseri olan insanı kendine celbedecek gücü nasıl olabilirdi ki?

Ey kara taş, ev sahibinin dudağı!
sevgilinin değdiği dudaklar yeri
sonsuz heyecanlarımızla
hasret kaldığımız iki sevgiliyle
öteki dünyadan önce
hasretini duyduğumuzu
unutmadığımız için ziyaretine gelişimizi
öpüşürken taşınla yüreğimize sevgilerinizi akıttık
taşını da secde ettik.
taş sevgimiz bizim imanımızdır
İlâhi bu imandan ayırma diye dualarımız vardır

İhramcızâde İsmail Hakkı


YAHUDA'NIN ÖPÜCÜĞÜ
"Öpücük ayrılık habercisiydi
ne olursa olsun."

Yahuda, bize İncil'in ve yüzyıllar boyunca tanrıbiliminin söylediklerinin Tanrı’nın iradesi olduğunu savunduğu için tarih tarafından lanetlenmişti. "Yahuda olayında" diye yazar Augustinus, "kendisi ne kadar da büyük bir iyilik yaptı." Ama Tanrı onu yine de cezalandırdı, Yahuda’yı ihanetle eşanlamlı yaptı, ama, der Augustinus, inananlar kafalarını böylesi çelişkilerle meşgul etmemeliler, "Kutsal Kitap'ta saklı olan gizemleri, inanmanın basitliğiyle yetinenler merakla incelemezler...inançsızlar itiraz eder."
İtiraz edelim.
Yahuda'yla ilgili söyleyecek iyi bir şey bulmak zor, ama öyküde üç ihanet olduğunu anımsamakta yarar var: İsa'nınki, Yahuda'nın ki ve karşıtına dönüşen öpüşme fikrinin ta kendisi. Gelin baştan başlayalım, yamyamlıkla ve onun kurban etme biçiminde kurallaşmasıyla.
İnsan etinin tadından hoşlanma, intikam ve açlıktan ölmemek isteği yamyamlığın belgelenmiş güdüleridir. Bir insanı yiyenin o insanın cesaret ve gücünü de sindireceğine dair büyüsel bir inanç vardır. Hz. İsa'nın kurban edilmesinin asıl etkenlerini hayatta kalma ve büyü oluşturuyordu. Hıristiyanlık yaşayacak ve insanlık İsa’nın erdemlerini kazanıp kurtulacaktı. İsa'nın etini gerçekten yiyen olmasa da simgesel yamyamlık Hıristiyan ayinlerinde ve efsanelerinde büyük önem taşır.
Hinduizm, Müslümanlık, Yahudilik ve Hıristiyanlık öğretilerinde büyük önemi olan kurban etme kavramı, tarihöncesi çağlarda etin paylaşılmasından kaynaklanmış olabilir. Avcılar, günün avını paylaşırlardı. Daha sonraları, koyun sürülerine sahip olduklarında, kan ve et tanrılarla paylaşılırdı. Büyük kahramanlar başarılarını şölenlerde anlatırlar, şölene katılanlar bir insan ya da hayvanın vücut ve kanını paylaşırlardı.
Kaliforniya'da katılmış olduğum bir öğrenci partisinde, tandırda domuz kızartıldı. Domuz pişince parçalanıp iştahla yendi, ağızlarımızdan sular akıyordu. Bizimki daha çok saçma bir kurban kesmeydi, bir gençlik ayiniydi; ama geleneksel kurban kesme pek çok dinde kurallaşmış, ayinsel bir işlemdir.
İsa'nınki gibi öyküler mitolojide yaygındır - Osiris, Adonis ve Attis kültlerinde. Bu öykülerde çoğu zaman kurbanla kurban eden arasında yakın bir bağ vardır. Günümüzde Paskalya olarak kutlanan günlerde, antik çağda her yıl bir hafta boyunca Attis kutlamaları yapılırdı. Bir zafer alayı geçer ve tahtta oturan bir erkek Atlis'i simgelerdi. Tören bu erkeğin, yani tanrının ölümüyle sona ererdi. İsa'nın ölümünün ardından Paulus'un etkisiyle, Attis kutsal bir tanrıdan gezgin bir Yahudi vaize dönüşmüştür.
İncil’deki en eski yazılar olan özgün Mektuplar' Aziz Paulus Yahuda'nın ihanetini bilmez görünür. Yahuda'nın ihaneti öyküye sonradan eklenmiş, öpüşü İsa yamyamlığının ilk lokması olmuştur.
Bir aşçının dumanı tüten yemeği tatmak için dudaklarını kaşığa değdirmesi gibi, Yahuda da simgesel olarak İsa'nın etini tadar.
Öpüşme yeme taklididir - bir insan başka bir insana etini yiyebilecek kadar yaklaşmasına izin verdiği için öpüşme güveni gösterir ama yamyamlık karşıtı tabular (ve acı çeken arkadaşlar) bunu önler. Öpüşme, yutmadan yemedir.
Aşai Rabbani'de, et çiğnemenin yasaklanmış olmasının rastlantı olmadığına inanıyorum. Ama ekmek yenir. Aslında, suçun o kadar büyük olduğu hissedilir ki, ayine katılan, olayı yeniden temsil etmeli ve Hz. İsa'nın öldürülmesinde suçsuz olduğu tekrar tekrar teslim edilmelidir.
Zaman zaman fanatik dindarlar kanını içmek için kuzu öldürürler. Dokuz kişiyi öldürüp kanını içen John Haigh, İngiltere'de, Levves'te 1949 yılında ölüm cezasına çarptırıldı. On yedi yaşındayken ilahiyat ödülü kazanan Haigh, İsa’nın çarmıhta uzun süre acı çektiği düşüncesiyle acı çekmişti. Dokuz kurbanının hiçbir şey anlamadan çabucak ölmesine dikkat etmişti, onları arkadan tabancayla vurarak ya da başlarına sopayla vurarak öldürmüştü.
Kuzunun kanını içerek kurtulma fikrinden derinden etkilenen Haigh, art arda kan içme rüyaları görüyordu, ve bir gün bir otomobil kazası geçirip yaralandığında kendi kanı ağzına gelince, bunun "ilahi bir kılavuz" olduğuna karar verdi. Her cinayetten sonra, Haigh çakıyla kurbanın şahdamarını kesiyor, bir bardak kan doldurup içiyordu.
Son Akşam Yemeği'nde İsa etini ve kanını simgesel olarak sunmuştu ama Hıristiyanlık yaşamak için, daha dramatik olan gerçek şeyin kurban edilmesine gereksinim duydu. İsa ölmedikçe kurtuluş olmayacaktı. Bu yüzden, kurtuluş peşindekiler İsa’nın ölümünü arzuladılar. Kan tutkusuna teslim olmak, nedeni ne olursa olsun, büyük bir suç sayılırdı, sıradan insanlar arasında olduğu gibi. O zaman, kodamanlardan başkaları suçlanmalıydı. Paulus'un yazdığı metinlerde sorumlu yoktur. Sonraları öykü İncillerde yeniden anlatıldığında günah keçisi ortaya çıktı: bu ihaneti sonraki uyarlamalarda eklemiş olan Yahuda'ydı. Hıristiyanlık'ın suçunu Yahuda taşıyor.
Hz. İsa'nın ölümünden çok sonra yazılmış olan dört İncil, bazı noktalarda birbirleriyle çelişir ama sonuçla aynı öyküyü anlatır. İsa, Son Akşam Yemeği'nde ihaneti önceden görür ve Son Akşam Yemeği'nden sonra on iki havarisiyle birlikte Getsemani Bahçesi'ne doğru yola çıkar. İsa ihanetin gerekli olduğuna inanır ve kimsenin bunu engellememesini sağlar. Muhbir olarak İsa'nın düşmanlarının hizmetine giren havari Yahuda İskariyot, İsa'nın hangisi olduğunu anlayınca onu tutuklayacak olan bir grup adamla gelir. İşaret, selam öpüşmesidir. Yahuda gelince, "Rabbi, rabbi," der ve İsa'yı öper.
Bütün öpüşler gibi bu da özel olanı belirleyen bir öpüştü ama bile bile öpüşmenin asıl hedefini tersine çevirmişti. Yahuda İskariyot’un öpüşü yalnızca Hz. İsa'ya ihanet değil jestin simgelediği anlamlara da ihanetti; dostluk ya da sevgi göstergesi olduğuna inandığımız bir jestin kötüye kullanımıydı. "Bir dostun açtığı yaralar güvenilirdir" der Eski Ahit, "ama düşmanın öpüşleri aldatıcıdır." (Süleyman'ın Meselleri, 27:6)
Metinlerdeki tek ölüm öpüşü Yahuda'nınki değildir. Eski Ahit'te, bir selam öpüşünün ortasında, Yahuda'nın İsa'ya göndereceği selam gibi, General Joab rakibi Amasa'yı kılıcıyla öldürür:
Ve Joab dedi ki Amasa'ya, kardeşim sağlığın iyi mi?
Ve Joab öpmek için sağ eliyle Amasa'yı sakalından tuttu.
Ama Amasa Joab'ın elindeki kılıca hiç dikkat etmedi: o da Amasa'nın beşinci kaburgasına kılıcı soktu ve barsaklarını yere döktü, ve bir daha vurmadı; o ölmüştü.
(II Samuel 20: 9-10)
Tek ihanet öpüşü Yahuda'nınki de değil. Yakup, erkek kardeşinin kılığına girerek bir öpüşle Esau'nun mirasını çalar:
Ve babası İshak ona dedi ki, Yaklaş şimdi ve öp beni oğlum. Ve o yaklaşıp onu öptü: ve giysisini kokladı ve onu kutsadı. (Yaradılış 27: 26-7)
Joab olayında olduğu gibi Yahuda'nın öpüşü cinayetle biter; Yakup'un olayında kurnazlık kullanılır.
Yahuda ve Hz. İsa'nın öyküsü, Kutsal Kitap'ta ilk olmasa da MS 70'te Markos tarafından yazılmıştır. Markos İncili İsa'nın ihanetin gerçekleşeceğini bildiğini ancak bundan kurtulmak için herhangi bir adım atmadığını öne sürer. Son Akşam Yemeği'nin ortasında, "Oturmuş yemek yerlerken İsa dedi ki, size doğrusunu söyleyeyim, sizden biri, benimle yemek yiyen biri beni ele verecek." (Markos 14: 18)
Hz. İsa ve Yahuda'nın ihanette işbirliği yapmış oldukları öne sürülür. İsa’nın, Hıristiyanlık'ın yaşaması için Yahuda'ya ihanet etmesini emretmiş olduğu bile söylenir. Yuhanna'nın yorumunda, Hz. İsa "Biriniz bana ihanet edecek" açıklamasını yaptığında, ona kim olduğunu sorarlar, o da, şaraba batırdığım ekmeği vereceğim kişi yanıtını verir. "Ve ekmeği şaraba batırıp, Simon'un oğlu Yahuda İskariyot'a verir. Ve lokmadan sonra Şeytan onun içine girer. Ve sonra İsa ona der ki: Yapacağını tez yap." (Yuhanna 13: 26-7)
İsa, Getsemani Bahçesi’nde, kaderle olan randevusunu gerçekleştirebilmek için uyuyan havarilerini uyandırır. "Kalkın, gidelim, bak işte, işte beni ele veren geldi." (Markos 14: 42) Sonunda ihanet anı gelir. Yahuda, kılıç ve sopa taşıyan kalabalığın içinden öne çıkar: "Ona ihanet eden onlara işaret verdi, dedi ki, kimi öpersem İsa odur, alın onu tutun ve güven altında götürün. Ve gelir gelmez, hemen yaklaşıp Rabbi, Rabbi diyerek onu öptü. Onlar da üzerine el atarak onu tuttular." (Markos 14: 43-6)
İsa'nın adamlarından biri direnmeye kalkışıp saldırganlardan birinin kulağını kesince İsa, kılıçla yaşayan kılıçla ölür sözünü söyleyip yakalanmanın aslında kendi seçimi olduğunu açıklar: "Yoksa Baba'mdan yardım İşleyemeyeceğimi mi sanıyorsun? İstesem hemen şu an bana on iki tümenden fazla melek gönderir. Ama o zaman böyle olması gerektiğini bildiren Kutsal Yazılar nasıl yerine gelecek?" (Matta 26: 53-4) Yuhanna İncil'inde de İsa bütün direnişi durdurur ve kaderiyle yüzleşmeyi seçer: "Kılıcını kınına koy. Babamın bana verdiği kâseden içmeyeyim mi?” (Yuhanna 18:11)
Bazı bilginler İsa'nın neden teşhis edilmesi gerektiğini düşünmüşlerdir. Hz. İsa Kudüs’te açıkça vaaz verirdi ve hakkındaki tutuklama emri yerine getirilebilecek kadar iyi tanınıyordu. Bu konu bir zamanlar Hıristiyanları o kadar kaygılandırıyordu ki, Jacopus de Voragine, on ikinci yüzyılda yazılan Altın Efsanede, İsa'nın ona çok benzeyen kardeşi James'ten ayırt edilmesi için Yahuda'nın öpücüğünün gerekli olduğunu ortaya atar. Bazılarıysa askerlerin Roma'dan yeni gelmiş olduğunu söylemiştir. Ne olursa olsun, askerlere talimat vermesi, onları bahçenin girişine götürmesi ya da yaklaşması gerekiyorsa yalnızca İsa'yı işaret etmesi Yahuda için daha kolay ve daha az tehlikeli olmaz mıydı?
Ama uzaktan parmağıyla işaret eden Yahuda öpücükle ihanet eden bir günah keçisi kadar dramatik olmazdı. Öpüş öyküde mucizeler yaratıyor. İyi adam ile insan biçimindeki kötülük ve de, kurban edilecek ile kuzuyu kurban edilmeye götüren arasındaki yakınlığı gösteriyor. Luka İncili'nde, Yahuda yaklaşırken İsa der ki: "Yahuda, İnsanoğlunu bir öpücükle mi ele veriyorsun?" Bir kara- ayin gibi öpüş ihanet eder, çünkü iyinin tersine çevrimidir. Yahuda el sıkarak ihanet etmiş olsaydı bu kadar güçlü bir simgemiz olmazdı.
Yahuda ve Hz. İsa'nın arasındaki öpüşmenin niteliğiyle ilgili bazı sorular var. Belki de hiç gerçekleşmemiş olan bu öpüşme pek çok tartışmaya konu olmuştur. Altın Efsane'nin ortaçağ yazarı Hz. İsa'nın yüzünden öpülmüş olduğuna emin olsa da Yahuda ululama ya da saygı göstermek için İsa'yı ayağından, elinden ya da giysisinin ucundan da öpmüş olabilirdi. Ya da Amasa’yla Joab'ın öpüşmesinde olduğu gibi -ki Markos'a İsa'nın öyküsüne bir öpüşme kalma fikrini vermiş olabilir- Yahuda İsa'yı bir eliyle sakalından tutup yüzünden öpmüş olabilirdi. Yunan İncili üzerine bir çözümleme yapan Kirk Hughes, öpüşün yüzden, hatta dudaktan olabileceğini, çünkü ululamadan çok (ya da ululama taklidi) bir yoğunlaşma öpüşü olduğunu öne sürer: "Yahuda İsa'yı 'öptüğü' anda (kataphileo; Matta 26: 49; Markos 14: 45) öpüşü (philcö) şiddetlenir (kataphileö; Luka 7: 38,45, 15: 20; eylemler 20: 37) İncillerin hepsi bunu söyler. En az iki dudak ama belki de dört. Yahuda İsa’yı dudaklarından öpmüş olabilir." Yoğunluğu hissetmiş olan, öpüşme yazarlarından çok İncil yazarı olmalı.
Yahuda gizli ajan mıydı?
Bir tür Scarlet Pimpernel miydi?
Yirminci yüzyılın en bilgili yazarlarından Jorge Luis Borges -kurtuluş ajanı- Yahuda için şöyle der: "Kurtarıcı'nın ayırt edilmesini sağlayan adam, eylemlerini en iyi biçimde yorumlamamızı hak ediyor." Ama bu yapılmadı. Bugün birine "Yahuda" demek ona hain demektir. Koyun olsun, inek olsun, bir canlıyı kesime götürenlere Yahuda denir; kendi türünden hayvanlan tuzağa düşürmek için kullanılan hayvanlara da. Bıldırcınları Yahudalar'a dpnüştürme yöntemi mide bulandırıcıdır. Bir bıldırcın yakalanır, kör edilip kafese konur. Bıldırcın acı içinde ağlar ve bu acılı çağrılar kısa sürede öbür bıldırcınları çeker ve onlar da öldürülürler. Cezaevlerinde gardiyanların mahkûmları gözetlediği kapı deliklerine mahkûmlar Yahuda deliği adını takmışlardır.
Edebiyatçı George Buttrick, "Bir çocuğa ya da hatta bir köpeğe bile Yahuda adını vermeyiz," diyor. "Oysa güzel bir ad. Judah'tan geliyor, övgüye değer demek." Artık değil.
Ölüm öpücüğü vermenin de metaforik bir anlamı var: Başarısızlık güvencesi veren onayın dile getirilmesi.
Yahuda'nın ihanetinin, kayıtlardaki en alçakça suç olarak değerlendirilmesi sürüyor; ama dikkatle okunacak olursa suçlu Hz. İsa gibi görünüyor. Yahuda’nın bunu yapmasını o ayarladı ve yapılmasını istedi, böylece Kutsal Kitap'ın dediği olacaktı. Hz. İsa, Tanrı'nın ihaneti gerçekleştiren aracının günah keçisi olacağını biliyordu. Böylece, Hz. İsa, Yahuda'ya ihanet etti.
Yahuda'nın kaderi İncil'den İncile farklılık gösterir. Çoğu yorumcular Yahuda'nın bunu para için yaptığına inanır, buna göre Luka İncili'nde bir tarla satın aldığını okuyoruz. Ama Yahuda'nın huzurlu bir tarım yaşamı olamadı: Yahuda'nın kötülüğü bedenini o kadar doldurdu ki sonunda patlayıp açıldı ve iç organları dışarı fırladı. Altın Efsane kan ve barsaklar bölümünü abarttı ama olağanüstü hassas bir duyguyla İsa'yı öpmüş olan ağıza korkunç bir şey olmasına razı olamadı. Yahuda, "orta yerde patlayıp paramparça oldu ve bütün barsakları döküldü". Ama, "Barsaklarını ağzından kusmadı çünkü o ağız kirletilemezdi, İsa'nın muhteşem yüzüne dokunmuştu çünkü."
Şeytan ilk kez sonraki iki Incil'de entrikaya girer, Luka ve Yuhanna İncilleri'nde. Artık Hz. İsa'nın ölümünü isteyen Şeytan'dır, Tanrı değil; Yahuda Şeytanın ajanı olur. "Sonra Şeytan On İkilerden biri olup İskariyot diye adlandırılan Yahuda'nın içine girdi," diye yazar Luka. "Yahuda gitti, başkâhinler ve tapınak koruyucularının komutanlarıyla Hz. İsa'yı nasıl ele verebileceğini konuştu.” (Luka 22:3-4)
Yahuda’yı Tanrının isteği için suçlamanın haksız ve akıl dışı olduğunun fark edilmesi üzerine Şeytan entrikaya sokulmuş olabilir. Yuhanna'ya göre Incil'de yararlı olacağı düşünülen pek çok hata ya da değişiklik yapılmıştır. Yuhanna’da suçlu olan yalnızca Yahuda değil "Yahudilerdir". Kendini savunma amacıyla, MS 250'de Talmud'da öykü yeniden yorumlanmıştır. Öykü Markos ve Matta'nınkiyle, öpüş de dahil, temelde aynıdır ama burada Hz. İsa büyücüdür, safları putperest olmaya kandırır ve Yahuda cesur bir gizli ajandır. Öykünün sonunda Yahuda, bahçesindeki bir lahana sapından Hz. İsa'nın bedenini yaratarak diriliş inancının yayılmasını engeller. Bu yorum asla kabul görmemiştir. İnançlı Yahudiler arasında bile pek bilinmez. Ve yüzyıllar boyunca Yahuda ve adaşları olan Yahudiler (Hz. İsa'nın çocukları olarak değil Yahuda'nın çocukları olarak tanımlanırlar) Hıristiyanlık'ta istenmeyen adam olmuşlardır.
Tanrılarının aşk Tanrısı olması gereken Hıristiyanlar insan kurban etme suçlarının, dinlerinin yaşamasını sağlayan cinayetin yükü altında ezilmişlerdir. Suçları o kadar büyüktü ki Hz. İsa'nın ölümüne yol açan olay lanetlenmiş ve Yahuda'nın öpücüğü Yahudilere baskı yapma nedeni olmuştur. Akademisyen Hyam Maccoby, Yahuda İskariyot ve Yahudi Kötülük Miti kitabında bu gelişimi çözümler. "En ateşli bir biçimde ölümü arzulayan insanlar, çünkü kendilerine kurtuluşu getireceğine tamamen inanmışlardır, ölüm gerçekleşince keder ve dehşet içinde kalırlar...Kederleri derinleştikçe Hıristiyan cemaatleri arzuladıkları ölümden kendilerini o denli uzaklaştırırlar, günah keçisi Yahuda da o denli suçlanır." Yahuda, der Maccoby, onların adına İsa'yı öldürmek için "yetkilendirilmişti". "Her Paskalya'da Pilatus gibi ellerini yıkayarak ve İsa'nın ölümüne ağlayarak onun ölümündeki suç ortaklıklarından kurtulmaya çabalarlar. Yahuda ve Yahudileri ne kadar kötülerler, onlara ne kadar nefret kusarlarsa kendilerini sorumluluktan o kadar uzaklaştırırlar."
Yani, iyi insanlar artık tam insan sayılmayan ve cezasız kalmış Yahudilere kötü davranabilir. İnsanbilimcilerin, burada yararlı olabilecek ve pseudolür yaratma olarak adlandırdıkları bir kavramları var. "Pseudo" sahte demek, "tür yaratma" da genetik olarak benzersiz, zaman içinde evrim sonucu gerçekleşen yeni türlerin oluşması demek. Pseudotür yaratmada, değişimler genetik değildir. Bir topluluk içinde kuşaktan kuşağa aktarılan farklı gelenek ve düşünceler o topluluğa gerçekle kendilerinin ayrı bir tür olduğu yönünde yanlış bir izlenim verir. İnsanlarda pseudotür yaratma, bir topluluğun kendini öbür topluluktan çok farklı saymasının yanı sıra, o topluluğun öbür toplulukla olan ilişkilerinde farklı ölçütler uygulaması anlamına gelir. İç-topluluk üyelerine yiyecek ve barınak sağlanırken dış-topluluk üyeleri, örneğin soyulur. En uç durumlarda, pseudotür yaratma başka toplulukların insan sayılmamasıyla sonuçlanır. Dış-topluluk yalnızca insan sayılmamakla kalmaz, çekinmeden yaralanır ya da öldürülür. Bunu şempanzeler de yapar: Bebeklerin çoğu yetişkinler tarafından korunur ama başka sürüden gelen yavru "şempanze sayılmaz” ve bir av hayvanı gibi öldürülür.
İnsanlarda bu durum savaş dönemlerinde kısa süreli ya da önyargılar var olduğunda uzun süreli olarak yaşanır. Hepimiz yabancılara öfkemizi göstermemiz gerektiğinde daha az çekingenizdir, ve belli sınırlar içinde, en hoşgörülü ve en terbiyeli insanlar bile yolda öteki sürücüleri insan saymayabilir. Londra'da, kısa bir süre önce, aracına bindiğim bir kadın arkadaşım, önünü kesmeye kalkışan saldırgan bir sürücüye küfretmeye başladı ama birden onun tanıdık biri olduğunu fark etti. Öfkesi derhal geçti ve arkadaşım sürücüye gülümsedi ve öpücük gönderdi.
Zaman içinde Hz. İsa'nın yakalanma öyküsü yenilendi, Yahudiler lanetlenebilsin, insan sayılmasın, pseudotür yaratılsın diye. Böylesi, güçlü Romalılara saldırmaktan daha güvenliydi.
Giotto'nun (1276-1377) Yahuda'nın Öpücüğü freski iki adamı yüz yüze, Yahuda'nın kolu Hz. İsa'nın omuzlarına dolanmış ve pelerini İsa’yı sarmış olarak betimler. Kalın yüz hatları olan bir Yahuda - Neandertal mi? Cüzamlı mı?- öpmek üzere öne doğru eğilmiştir İsa dik durmaktadır. Ya da belki Giolto öpüşten hemen sonraki anı betimlemiştir, Yahuda'nın gözlerinin içine sertçe bakan İsa her ikisinin de kaderinin mühürlendiğini fark etmiştir.
Caravaggio 300 yıl sonra yaptığı Hz. İsa'nın Alınışı'nda, benzer bir görüntü sunar. Yahuda İsa’yı kolundan sıkıca kavramıştır, sanki sarılacaklarmış ya da sarılmış da birbirlerinden yeni ayrılmış gibidirler. Yahuda'nın yüzü koyu, çizgileri kabadır. Hz. İsa ve Yahuda birbirlerine dikkatle bakmaktadırlar. İkisi de dudaklarını büzmüştür. Dudaklar çok belirgindir. İhanet öpücüğü havada salınmakladır.
İsa'nın çarmıha gerilmesini canlandıran oyunlarda, Yahuda'nın saçları şeytan gibi kızıldır, ortaçağın ihanet simgesi olan sarı bir giysi giyer. Nazilerin Yahudiler için sarı işaret seçmesi bir tesadüf olmayabilir.
Brian Moore'un 1995'te basılan The Statement adlı romanı çağdaş Fransa'da geçer. Yetmiş yaşlarındaki bir Fransız Nazi savaş suçlusu birden, kendisini yarım yüzyıldır koruyan kiliselerin ve manastırların düşman saflarına katıldığından kuşkulanır:
"Derken başrahip dedi ki, 'Pierre, bunu söylemek çok zor geliyor ama...sana yatak veremeyeceğim, bu gecelik bile. Ama sana para yardımı yaparsam mutlu olacağım.'"
Savaş suçlusu parayı reddeder. "Benim için dua et," der.
Başrahip, geçmişte pek çok kez yaptığı gibi ağır ön kapıyı açar, onu hafifçe kucaklayarak uğurlar. "İyi yolculuklar, Pierre."
"Yahuda'nın öpücüğü..."
Şimdi yürüyüp giderken, beni izlediğini, ihanetini nasıl değerlendirdiğimi görmek için beklediğini biliyorum. Bir asker gibi yürü. Sol, sağ, sol, sağ.
Hain başrahip gibi mafya patronlarının da ölüm öpücüğü geleneğini sürdürdükleri söylenir. Baba II [Godfather II]'de, Michael Corleone Fredo'yu dudaklarından öpüp ölüme gönderir. Mafya patronlarına, kimliklerinin belirlenmemesi için halk arasında öpüşmemelerinin söylendiği gerçekse, bu film türü yeni bir kardeşlik simgesinin yanı sıra birlikte bizi aynı ölçüde korkutacak bir simge bulmak zorunda. İhanet tokalaşması etkisiz olur. Ve, bir ihanet aracı olarak kullanılacak öpüşmeden başka hiçbir simge bizi bu kadar korkutamaz.
Yahuda’nın öpücüğü ağızda acı bir tat bırakıyor. Görünüşte masum toplumsal öpüşmeler de aynı ölçüde hilekâr olabilir. Şempanze kuzenlerimiz herhalde bunu içgüdüsel olarak yapıyorlar.
Ve bir gün anladım ki, insanlar da böyle yapıyor.

Sh:147-157
Kaynak: Adrianne Blue, Öpüşme- Metafizikten Erotiğe, İngilizceden Çeviren: İrem Sağlamer, Kitabın Özgün adı: On Kissing-From the Metaplıysical to the Erotice, Birinci Basım 2000, İstanbul

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar