Hacer-i Esved- İlâhi Öpüşme Hatırası
Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellemin Hacer-i Esved-i
öpüşünü, anlamamız gerekirdi. Sevgiliye Refik-i âla'sına kavuşmak istediğini
haber veriyordu. Vedanın habercisi olan bu öpücüğü, o zaman anlayan kimsenin
çıkmayışı çok gariptir.
Misafir, ev sahibini selamlar ve sonra öpüşürler.
Öpüşmek, sevginin kucaklandığı en güzel yerdir.
Ey sevgili Allah’ım, Hz. Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve
sellem, Senin ve evinin misafiri olunca coşkusuna nasıl
dayanabilecekti. Tabii ki, Seni öpmek istedi. Kâbe’de belirgin ve farklı olan
siyah taşı seçti. Sevgili için dudaklar ne ise.
Kara taş. Senin sırrın.
İsmail Hakkı Bursevî, bu konuda der ki :
“Yeşil olgunluğa işarettir, doğru yolda olanların hâlidir.
Cemâl ve celâl arasında seyredenlerin durumunu remz eder. Beyaz ise aslında bir
renk değildir. Daha doğrusu onun rengi beraber olduğu diğer renge bağlıdır.
Mesela suyun kabı kırmızı olsa su beyaz iken kırmızı görünür. Yine güneş
ışınları beyaz iken bir cama yansısa, yansıdığı o camın rengine bürünür. Siyah da
böyledir. Zira siyah Zıll-ı Hakîkî’ye işarettir ki nuru’l-envâr
âlemidir ve o âlemde aydınlık ve karanlık yoktur. Gerçi nur-ı siyah derler
ki, bütün ışıkların son bulduğu noktadır. Bu yüzden Hz. Rasûlu’llâh
salla’llâhu aleyhi ve sellem Mekke’nin fethi gününde şehre siyah
tülbentle girdiler. Çünkü siyah Zât’ın rengidir ve gece
gibi Kâbe de Zât-ı Ahadiyyet’e işarettir. Zât’ın aslı idrâk
olunamadığı gibi o makama ulaşmak da diğer sıfatların renklerinden tecerrüd
etmekle olur. Sâliklerin abaları ile Kâbe’nin örtüsünün siyah olmasının
sırrı budur. Sıfatlar âlemine göre ise renklerin aslı ikidir. Siyah
ve beyaz. Diğer renkler bu ikisinin bir araya gelmesinden ortaya çıkarlar.
Bu sırra vâkıf olan kimse renksiz olmaya (sıfatların renklerinden kurtulmaya)
çalışır. Ayrıcaşeytânî, nefsânî, rûhânî, Rahmânî havâtır da al, sarı, kızıl
ve yeşil renkleriyle ifade edilir. Varlıkların çoğu siyah ve beyazdan
ayrı değillerdir. Gece olunca gizlenerek örtünen bütün mahlukât gündüz olunca
ortaya çıkar. Mümkin varlık cihetinden bütün âlem nasıl bir karaltı hüviyetinde
ise mahlûkât gece o hâle; nasıl Hakk’ın varlığı ile zâhir, sırrı ile kâim
iseler gündüz aydınlığında da o şekle bürünürler. Bu bir açıdan âlemin, Nûr
isminin altında olduğu için aydınlık gibi var, Kahhâr isminin altında
olduğu için karanlık ve yok olduğunun izahıdır” [Ceylan, Ömür (2000);
Tasavvufi Şiir Şerhleri, Kitabevi Yay., İstanbul.]
Her şeyin kemal bulduğu ve buluştuğu noktada Hz. Rasûlu’llâh
salla’llâhu aleyhi ve sellem seni öpmenin arzusuna ve fenâsına ulaşınca kara
taşını öperek hasret giderdi.
Hacıların sonu gelmez aceleci bir heyecanla yüklendikleri
Kâbe’nin bir köşesi ve içindeki sırlı taş. Birbirlerini incitecek kadar
yöneldikleri bir taş ve sevgisi. Fatimiler bir zaman onu söküp götürdükleri
bilinir. Ancak sonra gelen ve konan bir fındık taneleri kadar küçücük olan
bu taş/taşlar için çabalarımız neden o kadar fazla ki. Hakkında
Seninle öpüşmek değil de nedir?
Hz. Ömer radıya’llâhu anh dedi ki “Ey taş!
Biliyorum ki, sen bir taşsın, ne fayda ne de zarar verebilirsin. Eğer Hz.
Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellemin seni öptüğünü görmeseydim seni asla
öpmezdim.”
Onu öpmek isteyenler taşı değil, Seninle peygamberimizin
öpüşme hatırasını öpüyorlar.
Seni ve sevgilinin hatırasını öpüyorlar.
Evin sahibini öpüyorlar.
Onun güzelim dudakların değdiği ve kudretinin öpüştüğü
yeri;
Biz de öperken, Sende sevgilinin ümmetini öperek, Onu
sevindiriyorsun.
O hatırayı öpmek. Yıllar yılı.
Sevgilinin Kâbe’de bastığı yerlere basabilmek.
Ey hacı kardeş!
Bir daha nasip olur da gidersen ve izdihamdan emin
olabilirsen, öp o kara taşı, öpemezsen, Sevgilerin öpüşünü hayal et.
Onların birbirleri ile hasret giderişlerini hayal et.
O zaman içinde yeşeren ilâhi aşkın parlayışını görecek
ve hissedeceksin.
Yoksa kara taştan kalmış bir küçük parçanın, ilâhî kudretin
en büyük eseri olan insanı kendine celbedecek gücü nasıl olabilirdi ki?
Ey kara taş, ev sahibinin dudağı!
sevgilinin değdiği dudaklar yeri
sonsuz heyecanlarımızla
hasret kaldığımız iki sevgiliyle
öteki dünyadan önce
hasretini duyduğumuzu
unutmadığımız için ziyaretine gelişimizi
öpüşürken taşınla yüreğimize sevgilerinizi akıttık
taşını da secde ettik.
taş sevgimiz bizim imanımızdır
İlâhi bu imandan ayırma diye dualarımız vardır
İhramcızâde İsmail Hakkı
YAHUDA'NIN ÖPÜCÜĞÜ
"Öpücük ayrılık habercisiydi
ne olursa olsun."
ne olursa olsun."
Yahuda, bize İncil'in ve yüzyıllar boyunca
tanrıbiliminin söylediklerinin Tanrı’nın iradesi olduğunu savunduğu için tarih
tarafından lanetlenmişti. "Yahuda olayında" diye yazar
Augustinus, "kendisi ne kadar da büyük bir iyilik yaptı." Ama
Tanrı onu yine de cezalandırdı, Yahuda’yı ihanetle eşanlamlı yaptı, ama, der
Augustinus, inananlar kafalarını böylesi çelişkilerle meşgul etmemeliler, "Kutsal
Kitap'ta saklı olan gizemleri, inanmanın basitliğiyle yetinenler merakla
incelemezler...inançsızlar itiraz eder."
İtiraz edelim.
Yahuda'yla ilgili söyleyecek iyi bir şey
bulmak zor, ama öyküde üç ihanet olduğunu anımsamakta yarar var: İsa'nınki,
Yahuda'nın ki ve karşıtına dönüşen öpüşme fikrinin ta kendisi. Gelin baştan
başlayalım, yamyamlıkla ve onun kurban etme biçiminde kurallaşmasıyla.
İnsan etinin tadından hoşlanma, intikam ve
açlıktan ölmemek isteği yamyamlığın belgelenmiş güdüleridir. Bir insanı yiyenin
o insanın cesaret ve gücünü de sindireceğine dair büyüsel bir inanç vardır. Hz.
İsa'nın kurban edilmesinin asıl etkenlerini hayatta kalma ve büyü
oluşturuyordu. Hıristiyanlık yaşayacak ve insanlık İsa’nın erdemlerini kazanıp
kurtulacaktı. İsa'nın etini gerçekten yiyen olmasa da simgesel yamyamlık
Hıristiyan ayinlerinde ve efsanelerinde büyük önem taşır.
Hinduizm, Müslümanlık, Yahudilik ve
Hıristiyanlık öğretilerinde büyük önemi olan kurban etme kavramı, tarihöncesi
çağlarda etin paylaşılmasından kaynaklanmış olabilir. Avcılar, günün avını
paylaşırlardı. Daha sonraları, koyun sürülerine sahip olduklarında, kan ve et
tanrılarla paylaşılırdı. Büyük kahramanlar başarılarını şölenlerde anlatırlar,
şölene katılanlar bir insan ya da hayvanın vücut ve kanını paylaşırlardı.
Kaliforniya'da katılmış olduğum bir
öğrenci partisinde, tandırda domuz kızartıldı. Domuz pişince parçalanıp iştahla
yendi, ağızlarımızdan sular akıyordu. Bizimki daha çok saçma bir kurban
kesmeydi, bir gençlik ayiniydi; ama geleneksel kurban kesme pek çok dinde
kurallaşmış, ayinsel bir işlemdir.
İsa'nınki gibi öyküler mitolojide
yaygındır - Osiris, Adonis ve Attis kültlerinde. Bu öykülerde çoğu zaman
kurbanla kurban eden arasında yakın bir bağ vardır. Günümüzde Paskalya olarak
kutlanan günlerde, antik çağda her yıl bir hafta boyunca Attis kutlamaları
yapılırdı. Bir zafer alayı geçer ve tahtta oturan bir erkek Atlis'i simgelerdi.
Tören bu erkeğin, yani tanrının ölümüyle sona ererdi. İsa'nın ölümünün ardından
Paulus'un etkisiyle, Attis kutsal bir tanrıdan gezgin bir Yahudi vaize
dönüşmüştür.
İncil’deki en eski
yazılar olan özgün Mektuplar' Aziz Paulus Yahuda'nın ihanetini bilmez görünür. Yahuda'nın ihaneti öyküye sonradan
eklenmiş, öpüşü İsa yamyamlığının ilk lokması olmuştur.
Bir aşçının dumanı
tüten yemeği tatmak için dudaklarını kaşığa değdirmesi gibi, Yahuda da simgesel
olarak İsa'nın etini tadar.
Öpüşme yeme taklididir - bir insan başka
bir insana etini yiyebilecek kadar yaklaşmasına izin verdiği için öpüşme güveni
gösterir ama yamyamlık karşıtı tabular (ve acı çeken arkadaşlar) bunu önler.
Öpüşme, yutmadan yemedir.
Aşai Rabbani'de,
et çiğnemenin yasaklanmış olmasının rastlantı olmadığına inanıyorum. Ama ekmek yenir. Aslında, suçun o kadar
büyük olduğu hissedilir ki, ayine katılan, olayı yeniden temsil etmeli ve Hz.
İsa'nın öldürülmesinde suçsuz olduğu tekrar tekrar teslim edilmelidir.
Zaman zaman fanatik dindarlar kanını içmek
için kuzu öldürürler. Dokuz kişiyi öldürüp kanını içen John Haigh,
İngiltere'de, Levves'te 1949 yılında ölüm cezasına çarptırıldı. On yedi
yaşındayken ilahiyat ödülü kazanan Haigh, İsa’nın çarmıhta uzun süre acı
çektiği düşüncesiyle acı çekmişti. Dokuz kurbanının hiçbir şey anlamadan
çabucak ölmesine dikkat etmişti, onları arkadan tabancayla vurarak ya da
başlarına sopayla vurarak öldürmüştü.
Kuzunun kanını içerek kurtulma fikrinden
derinden etkilenen Haigh, art arda kan içme rüyaları görüyordu, ve bir gün bir
otomobil kazası geçirip yaralandığında kendi kanı ağzına gelince, bunun
"ilahi bir kılavuz" olduğuna karar verdi. Her cinayetten sonra, Haigh
çakıyla kurbanın şahdamarını kesiyor, bir bardak kan doldurup içiyordu.
Son
Akşam Yemeği'nde İsa etini ve kanını simgesel olarak sunmuştu ama Hıristiyanlık
yaşamak için, daha dramatik olan gerçek şeyin kurban edilmesine gereksinim
duydu. İsa ölmedikçe kurtuluş
olmayacaktı. Bu yüzden, kurtuluş peşindekiler İsa’nın ölümünü arzuladılar.
Kan tutkusuna teslim olmak, nedeni ne olursa olsun, büyük bir suç sayılırdı,
sıradan insanlar arasında olduğu gibi. O zaman, kodamanlardan başkaları
suçlanmalıydı. Paulus'un yazdığı metinlerde sorumlu yoktur. Sonraları öykü
İncillerde yeniden anlatıldığında günah keçisi ortaya çıktı: bu ihaneti
sonraki uyarlamalarda eklemiş olan Yahuda'ydı. Hıristiyanlık'ın suçunu Yahuda
taşıyor.
Hz. İsa'nın ölümünden çok sonra yazılmış
olan dört İncil, bazı noktalarda birbirleriyle çelişir ama sonuçla aynı öyküyü
anlatır. İsa, Son Akşam Yemeği'nde ihaneti önceden görür ve Son Akşam
Yemeği'nden sonra on iki havarisiyle birlikte Getsemani Bahçesi'ne doğru yola
çıkar. İsa ihanetin gerekli olduğuna inanır ve kimsenin bunu engellememesini
sağlar. Muhbir olarak
İsa'nın düşmanlarının hizmetine giren havari Yahuda İskariyot, İsa'nın hangisi
olduğunu anlayınca onu tutuklayacak olan bir grup adamla gelir. İşaret, selam
öpüşmesidir. Yahuda gelince, "Rabbi, rabbi," der ve İsa'yı
öper.
Bütün öpüşler gibi bu da özel olanı
belirleyen bir öpüştü ama bile bile öpüşmenin asıl hedefini tersine çevirmişti.
Yahuda İskariyot’un öpüşü yalnızca Hz. İsa'ya ihanet değil jestin
simgelediği anlamlara da ihanetti; dostluk ya da sevgi göstergesi olduğuna
inandığımız bir jestin kötüye kullanımıydı. "Bir dostun açtığı yaralar güvenilirdir"
der Eski Ahit, "ama
düşmanın öpüşleri aldatıcıdır." (Süleyman'ın Meselleri, 27:6)
Metinlerdeki tek ölüm öpüşü Yahuda'nınki
değildir. Eski Ahit'te, bir selam öpüşünün ortasında, Yahuda'nın İsa'ya
göndereceği selam gibi, General Joab rakibi Amasa'yı kılıcıyla öldürür:
Ve Joab dedi ki
Amasa'ya, kardeşim sağlığın iyi mi?
Ve Joab öpmek için
sağ eliyle Amasa'yı sakalından tuttu.
Ama Amasa Joab'ın
elindeki kılıca hiç dikkat etmedi: o da Amasa'nın beşinci kaburgasına kılıcı
soktu ve barsaklarını yere döktü, ve bir daha vurmadı; o ölmüştü.
(II Samuel 20:
9-10)
Tek ihanet öpüşü Yahuda'nınki de değil.
Yakup, erkek kardeşinin kılığına girerek bir öpüşle Esau'nun mirasını çalar:
Ve babası İshak
ona dedi ki, Yaklaş şimdi ve öp beni oğlum. Ve o yaklaşıp onu öptü: ve
giysisini kokladı ve onu kutsadı. (Yaradılış 27: 26-7)
Joab olayında olduğu gibi Yahuda'nın öpüşü
cinayetle biter; Yakup'un olayında kurnazlık kullanılır.
Yahuda
ve Hz. İsa'nın öyküsü, Kutsal Kitap'ta ilk olmasa da MS 70'te Markos tarafından
yazılmıştır. Markos İncili
İsa'nın ihanetin gerçekleşeceğini bildiğini ancak bundan kurtulmak için
herhangi bir adım atmadığını öne sürer. Son Akşam Yemeği'nin ortasında, "Oturmuş
yemek yerlerken İsa dedi ki, size doğrusunu söyleyeyim, sizden biri, benimle
yemek yiyen biri beni ele verecek." (Markos 14: 18)
Hz.
İsa ve Yahuda'nın ihanette işbirliği yapmış oldukları öne sürülür. İsa’nın,
Hıristiyanlık'ın yaşaması için Yahuda'ya ihanet etmesini emretmiş olduğu bile
söylenir. Yuhanna'nın
yorumunda, Hz. İsa "Biriniz bana ihanet edecek" açıklamasını
yaptığında, ona kim olduğunu sorarlar, o da, şaraba batırdığım ekmeği vereceğim
kişi yanıtını verir. "Ve ekmeği şaraba batırıp, Simon'un oğlu Yahuda
İskariyot'a verir. Ve lokmadan sonra Şeytan onun içine girer. Ve sonra İsa ona
der ki: Yapacağını tez yap." (Yuhanna 13: 26-7)
İsa, Getsemani Bahçesi’nde, kaderle olan
randevusunu gerçekleştirebilmek için uyuyan havarilerini uyandırır. "Kalkın,
gidelim, bak işte, işte beni ele veren geldi." (Markos 14: 42) Sonunda
ihanet anı gelir. Yahuda, kılıç ve sopa taşıyan kalabalığın içinden öne çıkar: "Ona
ihanet eden onlara işaret verdi, dedi ki, kimi öpersem İsa odur, alın onu tutun
ve güven altında götürün. Ve gelir gelmez, hemen yaklaşıp Rabbi, Rabbi diyerek
onu öptü. Onlar da üzerine el atarak onu tuttular." (Markos 14: 43-6)
İsa'nın adamlarından biri direnmeye
kalkışıp saldırganlardan birinin kulağını kesince İsa, kılıçla yaşayan kılıçla
ölür sözünü söyleyip yakalanmanın aslında kendi seçimi olduğunu açıklar: "Yoksa
Baba'mdan yardım İşleyemeyeceğimi mi sanıyorsun? İstesem hemen şu an bana on
iki tümenden fazla melek gönderir. Ama o zaman böyle olması gerektiğini
bildiren Kutsal Yazılar nasıl yerine gelecek?" (Matta 26: 53-4)
Yuhanna İncil'inde de İsa bütün direnişi durdurur ve kaderiyle yüzleşmeyi
seçer: "Kılıcını kınına koy. Babamın bana verdiği kâseden içmeyeyim
mi?” (Yuhanna 18:11)
Bazı bilginler İsa'nın neden teşhis
edilmesi gerektiğini düşünmüşlerdir. Hz. İsa Kudüs’te açıkça vaaz verirdi ve
hakkındaki tutuklama emri yerine getirilebilecek kadar iyi tanınıyordu. Bu konu
bir zamanlar Hıristiyanları o kadar kaygılandırıyordu ki, Jacopus de Voragine,
on ikinci yüzyılda yazılan Altın Efsanede, İsa'nın ona çok benzeyen kardeşi
James'ten ayırt edilmesi için Yahuda'nın öpücüğünün gerekli olduğunu ortaya
atar. Bazılarıysa askerlerin Roma'dan yeni gelmiş olduğunu söylemiştir. Ne
olursa olsun, askerlere talimat vermesi, onları bahçenin girişine götürmesi ya
da yaklaşması gerekiyorsa yalnızca İsa'yı işaret etmesi Yahuda için daha kolay
ve daha az tehlikeli olmaz mıydı?
Ama uzaktan parmağıyla işaret eden Yahuda
öpücükle ihanet eden bir günah keçisi kadar dramatik olmazdı. Öpüş öyküde
mucizeler yaratıyor. İyi adam ile insan biçimindeki kötülük ve de, kurban
edilecek ile kuzuyu kurban edilmeye götüren arasındaki yakınlığı gösteriyor.
Luka İncili'nde, Yahuda yaklaşırken İsa der ki: "Yahuda, İnsanoğlunu
bir öpücükle mi ele veriyorsun?" Bir kara- ayin gibi öpüş ihanet eder, çünkü iyinin
tersine çevrimidir. Yahuda el sıkarak ihanet etmiş olsaydı bu kadar güçlü bir
simgemiz olmazdı.
Yahuda ve Hz. İsa'nın arasındaki öpüşmenin
niteliğiyle ilgili bazı sorular var. Belki de hiç gerçekleşmemiş olan bu öpüşme
pek çok tartışmaya konu olmuştur. Altın Efsane'nin ortaçağ yazarı Hz. İsa'nın
yüzünden öpülmüş olduğuna emin olsa da Yahuda ululama ya da saygı göstermek
için İsa'yı ayağından, elinden ya da giysisinin ucundan da öpmüş olabilirdi. Ya
da Amasa’yla Joab'ın öpüşmesinde olduğu gibi -ki Markos'a İsa'nın öyküsüne bir
öpüşme kalma fikrini vermiş olabilir- Yahuda İsa'yı bir eliyle sakalından tutup
yüzünden öpmüş olabilirdi. Yunan İncili üzerine bir çözümleme yapan Kirk Hughes,
öpüşün yüzden, hatta dudaktan olabileceğini, çünkü ululamadan çok (ya da
ululama taklidi) bir yoğunlaşma öpüşü olduğunu öne sürer: "Yahuda
İsa'yı 'öptüğü' anda (kataphileo; Matta 26: 49; Markos 14: 45) öpüşü
(philcö) şiddetlenir (kataphileö; Luka 7: 38,45, 15: 20; eylemler 20:
37) İncillerin hepsi bunu söyler. En az iki dudak ama belki de dört. Yahuda
İsa’yı dudaklarından öpmüş olabilir." Yoğunluğu hissetmiş olan, öpüşme yazarlarından çok İncil
yazarı olmalı.
Yahuda gizli ajan mıydı?
Bir tür Scarlet Pimpernel miydi?
Yirminci yüzyılın en bilgili yazarlarından
Jorge Luis Borges -kurtuluş ajanı- Yahuda için şöyle der: "Kurtarıcı'nın
ayırt edilmesini sağlayan adam, eylemlerini en iyi biçimde yorumlamamızı hak
ediyor." Ama bu yapılmadı. Bugün birine "Yahuda" demek ona hain
demektir. Koyun olsun, inek olsun, bir canlıyı kesime götürenlere Yahuda denir;
kendi türünden hayvanlan tuzağa düşürmek için kullanılan hayvanlara da.
Bıldırcınları Yahudalar'a dpnüştürme yöntemi mide bulandırıcıdır. Bir bıldırcın
yakalanır, kör edilip kafese konur. Bıldırcın acı içinde ağlar ve bu acılı
çağrılar kısa sürede öbür bıldırcınları çeker ve onlar da öldürülürler.
Cezaevlerinde gardiyanların mahkûmları gözetlediği kapı deliklerine mahkûmlar
Yahuda deliği adını takmışlardır.
Edebiyatçı George Buttrick, "Bir
çocuğa ya da hatta bir köpeğe bile Yahuda adını vermeyiz," diyor. "Oysa
güzel bir ad. Judah'tan geliyor, övgüye değer demek." Artık değil.
Ölüm öpücüğü vermenin de metaforik bir
anlamı var: Başarısızlık güvencesi veren onayın dile getirilmesi.
Yahuda'nın
ihanetinin, kayıtlardaki en alçakça suç olarak değerlendirilmesi sürüyor; ama
dikkatle okunacak olursa suçlu Hz. İsa gibi görünüyor. Yahuda’nın bunu
yapmasını o ayarladı ve yapılmasını istedi, böylece Kutsal Kitap'ın dediği olacaktı.
Hz. İsa, Tanrı'nın ihaneti gerçekleştiren aracının günah keçisi olacağını
biliyordu. Böylece, Hz. İsa, Yahuda'ya ihanet etti.
Yahuda'nın kaderi İncil'den İncile
farklılık gösterir. Çoğu yorumcular Yahuda'nın bunu para için yaptığına inanır,
buna göre Luka İncili'nde bir tarla satın aldığını okuyoruz. Ama Yahuda'nın
huzurlu bir tarım yaşamı olamadı: Yahuda'nın kötülüğü bedenini o kadar
doldurdu ki sonunda patlayıp açıldı ve iç organları dışarı fırladı. Altın
Efsane kan ve barsaklar bölümünü abarttı ama olağanüstü hassas bir duyguyla
İsa'yı öpmüş olan ağıza korkunç bir şey olmasına razı olamadı. Yahuda, "orta
yerde patlayıp paramparça oldu ve bütün barsakları döküldü". Ama, "Barsaklarını
ağzından kusmadı çünkü o ağız kirletilemezdi, İsa'nın muhteşem yüzüne
dokunmuştu çünkü."
Şeytan ilk kez sonraki iki Incil'de
entrikaya girer, Luka ve Yuhanna İncilleri'nde. Artık Hz. İsa'nın ölümünü
isteyen Şeytan'dır, Tanrı değil; Yahuda Şeytanın ajanı olur. "Sonra
Şeytan On İkilerden biri olup İskariyot diye adlandırılan Yahuda'nın içine
girdi," diye yazar Luka. "Yahuda gitti, başkâhinler ve tapınak
koruyucularının komutanlarıyla Hz. İsa'yı nasıl ele verebileceğini konuştu.”
(Luka 22:3-4)
Yahuda’yı Tanrının isteği için suçlamanın
haksız ve akıl dışı olduğunun fark edilmesi üzerine Şeytan entrikaya sokulmuş
olabilir. Yuhanna'ya göre Incil'de yararlı olacağı düşünülen pek çok hata ya da
değişiklik yapılmıştır. Yuhanna’da suçlu olan yalnızca Yahuda değil
"Yahudilerdir". Kendini savunma amacıyla, MS 250'de Talmud'da öykü yeniden
yorumlanmıştır. Öykü
Markos ve Matta'nınkiyle, öpüş de dahil, temelde aynıdır ama burada Hz. İsa
büyücüdür, safları putperest olmaya kandırır ve Yahuda cesur bir gizli ajandır.
Öykünün sonunda Yahuda, bahçesindeki bir lahana sapından Hz. İsa'nın bedenini
yaratarak diriliş inancının yayılmasını engeller. Bu yorum asla kabul
görmemiştir. İnançlı Yahudiler arasında bile pek bilinmez. Ve yüzyıllar boyunca
Yahuda ve adaşları olan Yahudiler (Hz. İsa'nın çocukları olarak değil
Yahuda'nın çocukları olarak tanımlanırlar) Hıristiyanlık'ta istenmeyen adam
olmuşlardır.
Tanrılarının aşk Tanrısı olması gereken
Hıristiyanlar insan kurban etme suçlarının, dinlerinin yaşamasını sağlayan
cinayetin yükü altında ezilmişlerdir. Suçları o kadar büyüktü ki Hz. İsa'nın
ölümüne yol açan olay lanetlenmiş ve Yahuda'nın öpücüğü Yahudilere baskı yapma
nedeni olmuştur. Akademisyen Hyam Maccoby, Yahuda İskariyot ve Yahudi Kötülük
Miti kitabında bu gelişimi çözümler. "En ateşli bir biçimde ölümü
arzulayan insanlar, çünkü kendilerine kurtuluşu getireceğine tamamen
inanmışlardır, ölüm gerçekleşince keder ve dehşet içinde kalırlar...Kederleri
derinleştikçe Hıristiyan cemaatleri arzuladıkları ölümden kendilerini o denli
uzaklaştırırlar, günah keçisi Yahuda da o denli suçlanır." Yahuda, der
Maccoby, onların adına İsa'yı öldürmek için "yetkilendirilmişti".
"Her Paskalya'da Pilatus gibi ellerini yıkayarak ve İsa'nın ölümüne
ağlayarak onun ölümündeki suç ortaklıklarından kurtulmaya çabalarlar. Yahuda ve
Yahudileri ne kadar kötülerler, onlara ne kadar nefret kusarlarsa kendilerini
sorumluluktan o kadar uzaklaştırırlar."
Yani, iyi insanlar artık tam insan
sayılmayan ve cezasız kalmış Yahudilere kötü davranabilir. İnsanbilimcilerin,
burada yararlı olabilecek ve pseudolür yaratma olarak adlandırdıkları bir
kavramları var. "Pseudo" sahte demek, "tür yaratma"
da genetik olarak benzersiz, zaman içinde evrim sonucu gerçekleşen yeni
türlerin oluşması demek. Pseudotür yaratmada, değişimler genetik değildir. Bir
topluluk içinde kuşaktan kuşağa aktarılan farklı gelenek ve düşünceler o
topluluğa gerçekle kendilerinin ayrı bir tür olduğu yönünde yanlış bir izlenim
verir. İnsanlarda pseudotür yaratma, bir topluluğun kendini öbür topluluktan
çok farklı saymasının yanı sıra, o topluluğun öbür toplulukla olan ilişkilerinde
farklı ölçütler uygulaması anlamına gelir. İç-topluluk üyelerine yiyecek ve
barınak sağlanırken dış-topluluk üyeleri, örneğin soyulur. En uç durumlarda,
pseudotür yaratma başka toplulukların insan sayılmamasıyla sonuçlanır.
Dış-topluluk yalnızca insan sayılmamakla kalmaz, çekinmeden yaralanır ya da
öldürülür. Bunu şempanzeler de yapar: Bebeklerin çoğu yetişkinler
tarafından korunur ama başka sürüden gelen yavru "şempanze sayılmaz” ve
bir av hayvanı gibi öldürülür.
İnsanlarda bu durum savaş dönemlerinde
kısa süreli ya da önyargılar var olduğunda uzun süreli olarak yaşanır. Hepimiz
yabancılara öfkemizi göstermemiz gerektiğinde daha az çekingenizdir, ve belli
sınırlar içinde, en hoşgörülü ve en terbiyeli insanlar bile yolda öteki
sürücüleri insan saymayabilir. Londra'da, kısa bir süre önce, aracına
bindiğim bir kadın arkadaşım, önünü kesmeye kalkışan saldırgan bir sürücüye
küfretmeye başladı ama birden onun tanıdık biri olduğunu fark etti. Öfkesi
derhal geçti ve arkadaşım sürücüye gülümsedi ve öpücük gönderdi.
Zaman içinde Hz. İsa'nın yakalanma öyküsü
yenilendi, Yahudiler lanetlenebilsin, insan sayılmasın, pseudotür yaratılsın
diye. Böylesi, güçlü Romalılara saldırmaktan daha güvenliydi.
Caravaggio 300 yıl sonra yaptığı Hz.
İsa'nın Alınışı'nda, benzer bir görüntü sunar. Yahuda İsa’yı kolundan sıkıca
kavramıştır, sanki sarılacaklarmış ya da sarılmış da birbirlerinden yeni
ayrılmış gibidirler. Yahuda'nın yüzü koyu, çizgileri kabadır. Hz. İsa ve
Yahuda birbirlerine dikkatle bakmaktadırlar. İkisi de dudaklarını büzmüştür.
Dudaklar çok belirgindir. İhanet öpücüğü havada salınmakladır.
İsa'nın
çarmıha gerilmesini canlandıran oyunlarda, Yahuda'nın saçları şeytan gibi
kızıldır, ortaçağın ihanet simgesi olan sarı bir giysi giyer. Nazilerin Yahudiler için sarı işaret seçmesi bir tesadüf olmayabilir.
Brian Moore'un 1995'te basılan The Statement
adlı romanı çağdaş Fransa'da geçer. Yetmiş yaşlarındaki bir Fransız Nazi savaş
suçlusu birden, kendisini yarım yüzyıldır koruyan kiliselerin ve manastırların
düşman saflarına katıldığından kuşkulanır:
"Derken
başrahip dedi ki, 'Pierre, bunu söylemek çok zor geliyor ama...sana yatak
veremeyeceğim, bu gecelik bile. Ama sana para yardımı yaparsam mutlu
olacağım.'"
Savaş suçlusu parayı reddeder. "Benim
için dua et," der.
Başrahip, geçmişte pek çok kez yaptığı
gibi ağır ön kapıyı açar, onu hafifçe kucaklayarak uğurlar. "İyi
yolculuklar, Pierre."
"Yahuda'nın
öpücüğü..."
Şimdi yürüyüp giderken, beni izlediğini,
ihanetini nasıl değerlendirdiğimi görmek için beklediğini biliyorum. Bir asker
gibi yürü. Sol, sağ, sol, sağ.
Hain başrahip gibi mafya patronlarının da
ölüm öpücüğü geleneğini sürdürdükleri söylenir. Baba II [Godfather II]'de,
Michael Corleone
Fredo'yu dudaklarından öpüp ölüme gönderir. Mafya patronlarına, kimliklerinin
belirlenmemesi için halk arasında öpüşmemelerinin söylendiği gerçekse, bu film
türü yeni bir kardeşlik simgesinin yanı sıra birlikte bizi aynı ölçüde
korkutacak bir simge bulmak
zorunda. İhanet tokalaşması etkisiz olur. Ve, bir ihanet aracı olarak
kullanılacak öpüşmeden başka hiçbir simge bizi bu kadar korkutamaz.
Yahuda’nın
öpücüğü ağızda acı bir tat bırakıyor. Görünüşte masum toplumsal öpüşmeler de
aynı ölçüde hilekâr olabilir. Şempanze kuzenlerimiz herhalde bunu içgüdüsel
olarak yapıyorlar.
Ve bir
gün anladım ki, insanlar da böyle yapıyor.
Sh:147-157
Kaynak: Adrianne Blue, Öpüşme- Metafizikten
Erotiğe, İngilizceden Çeviren: İrem Sağlamer, Kitabın Özgün adı: On
Kissing-From the Metaplıysical to the Erotice, Birinci Basım 2000, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar