Yazmak
Ben, edebi kuruntularımı yitirdim. Eskiden edebiyatın salt bir değeri olduğunu, bir insanı kurtarabileceğini, ya da sadece insanları değiştirebileceğini (bu olabiliyor bazı koşullar altında) sanırdım. Bütün bunlar bana eskimiş geliyor artık. Bu düşleri yitirdikten sonra insan yine de yazmaya devam ediyor, çünkü, psikanalistlerin dediği gibi, varını yoğunu yazıya yatırmıştır. Nasıl ki, insan sevmediği insanlarla bir başka türlü bağlar kurup yaşamaya devam ediyor: bir aile oluyorsunuz artık. Ama, bir inancım kaldı, bir tek inancım. Ondan vazgeçmeyeceğim: Yazmak. herkes için bir ihtiyaçtır. Yazmak, haberleşme ihtiyacının en üstün şeklidir.
Sekiz yaşımda, doğa bile iyi bir kitabın çıkmasına duygusuz kalmaz sanırdım: bir yazar kitabının sonuna SON sözcüğünü yazdığı zaman gökte bir yıldız ağar, derdim, içimden. Bugün yazarlığı başkalarından farksız bir sanat olarak görüyorum. Ama, önemli olan bu değil. Bütün insanların —bilerek bilmeyerek— istedikleri, çağlarının tanıkları, yaşantılarının tanıkları olmak, herkesin önünde kendi kendilerinin tanıkları olmak. Bir de şu var: duygular, davranışlar ikircikli, dumanlı; birtakım tepkiler, takıntılar, çatışmalar oluyor. İnsan trajiği yaşarken trajik olmuyor, hazzı yaşarken hazzı duymuyor. Yazarın yaptığı, trajiği de, hazzı da temizlemektir. Yazmak, bir ayıklama çabasıdır.
Kaynak: Jean Paul Sartre, DenemelerÇağımızın Gerçekleri, Sebahattin EYÜBOĞLU-Vedat GÜNYOL, Say Yay. İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar