Print Friendly and PDF

Bursa Konuşması

Bunlarada Bakarsınız

 


Bursa NutkuBursa'da Türkçe ezan okunmasına karşı bir protesto gerçekleşmesi üzerine şehre giden Mustafa Kemal Atatürk'ün, kendisi ve heyeti için 6 Şubat 1933 akşamı verilen yemek sırasında yaptığı iddia edilen konuşmadır.[1]

Mustafa Kemal'in olay karşısında yeterince duyarlı davranmadığını düşündüğü yetkililere ve gençlere kızgınlıkla akşam yemeğinde böyle bir konuşma yaptığı, ilk defa olaydan 14 yıl sonra Rıza Ruşen (Yücer) adlı genç bir gazetecinin yazdığı "Atatürk'e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra" kitabında anlatılmıştır.[1] Metin, 20 Haziran 1949'da İzmir'de yapılan Demokrat Parti (DP) İkinci İl Kongresi'nde Celal Bayar tarafından Şeref Balkanlı'ya verilip onun tarafından okunmuş[2] ve bu kongrede okunduktan sonra kamuoyunun ilgisini çekerek daha sonraki yıllarda da sık sık gündeme gelmiştir.[1]

Söz konusu konuşmanın gerçekten yapılıp yapılmadığı konusunda şüpheler vardır.[1] Metnin Mustafa Kemal tarafından söylenip söylenmediği de çeşitli dönemlerde kamuoyunca tartışılmış; bu sözlerin anarşiyi teşvik ettiği öne sürülmüş; hatta Bursa Nutku adlı metni okuyan, bastıran ve dağıtanlar hakkında, halkı kanunlara karşı gelmeye teşvik iddiası ile dava açılmıştır.


ATATÜRK’ÜN BURSA KONUŞMASINA TÜRK TARİH KURUMU CEVABI 



Ezanın Türkçe okunması dolay isiyle Bursa’da bazı gericiler tarafından çıka­rılan olay üzerine, İzmir’den Eskişehir ve Karaköy yoliyle Bursa'ya gelen ve olaya el koyan Atatürk'ün, 6 Şubat 1933’de Çekirge yolundaki köşkte Gazetecilerle yaptığı bir toplantıda söyledikleri sözler, yıllardan beri tartışma konusu olmakta ve Kurumumuza çeşitli makam ve kişilerce sorular sorulmaktadır. Kurumumuzun bu konuda yaptığı bilimsel incelemenin sonucu, Millî Eğitim Bakanlığının t Ocak 1967 tarih ve 379/1 sayılı yazı ile Kurumumuza yönelttiği sorulara, Yönetim Ku­rulu kararı ile verilen cevaplarda konu açıkça aydınlatılmış olduğundan bu soru­larla cevaplarını olduğu gibi yayınlamayı uygun bulmaktayız.

Türk TarIh Kurumu

Soru 1 — Atatürk'ün, 6.II. 1933 tarihinde Bursa'da, Çekirge yolundaki köşkte, akşam yemeğinde, onüç, ondört kişinin bulunduğu sofrada yaptığı söylenen ve tartışmalara konu olan konuşma, ilk defa nerede yayın­lanmıştır? Konuşmanın metni Atatürk’ün hayatında yayınlanmış mıdır? Yayınlanmamış ise, bu kadar önemli bir konuşmanın o zaman yayınlanmamış oluşu sebebi ne olabilir?

Cevap r — 6 Şubat 1933 de Atatürk’ün Bursa’da bir akşam yemeğinde yaptığı konuşma ilk defa Bursali gazeteci Rıza Ruşen Yücer’in 1947 de yayınladığı "Atatürk’e ait bir kaç fıkra ve hâtıra” adlı 24 sahifelik eserinde çıkmıştır. Konuşmanın Atatürk’ün hayatında yayınlandığına dair elimizde bir belge yoktur. Atatürk’ün sofra ve sohbet konuşma­larından çoğu hayatlarında yayınlanmış değildir. Bu konuşma da bunlardan biridir. Bunların ekseriya daha sonraları orada bulunan- larca bir vesile ile yayınlandığı veya hâtıralarda zikredildiği görülür. Söz konusu konuşmanın Atatürk’ün hayatında yayınlanmamış ol­masının nedenini bilmiyoruz.

Soru 2 — Bu konuşmanın ilk def’a yayınlandığı yer, Rıza Ruşen Yücer isimli gazetecinin “Atatürk’e ait Birkaç Fıkra ve Hatıra" adlı kitabı mıdır?

Cevap 2 — Evet.

Soru 3 — Adı geçen, bu konuşma metnini kimden ve hangi tarihte duyduğunu kaydetmemiş olduğuna göre, duyuran kimse veya kimselerin bu konuşmayı başkalarına da nakletmiş veya aynı veya değişik ifadelerle bizzat yayınlamış olup olmadıkları belli midir?

Cevap 3 — Konuşmayı Rıza Ruşen’den önce veya sonra orada bulunmuş veya bulunanlardan duymuş olarak hiç kimse yayınlamamıştır. Ancak 19 Mayıs 1958’de bu konuşmayı Rıza Ruşen Yücer’in eserinden alarak tekrar yayınlamış olan Ulus Gazetesi aleyhine kovuşturmaya geçilince, gazeteci Nizamettin Nazif Tepedelenli Ulus Gazetesi muhabirine, İzmir’den Bursa’ya Atatürk’le beraber geldiğini ve Bursa’da Atatürk’ün bu konuşmayı yaptığını söylemiştir. (Bakınız 23 Mayıs 1958 tarihli Ulus). 23 Mayıs 1958 tarihli Ulus’ta Yakup Kadri Karaosmanoğlu “Atatürk Savcılıkta” başlığı altında yayınladığı makalede bu konuşmanın üslûp bakımından Atatürk’e ait olduğunu, Atatürk’ün üslûbunun taklit edilemiyeceğini yazmıştır.

1933 Bursa olayı sırasında Cumhuriyet Gazetesinin Bursa muhabirliği­ni yapan Gazeteci Musa Ateş, Bursa’da çıkan Hâkimiyet Gazetesinin 5 Mart 1963 tarihli sayısında yayınladığı “Atatürk’ten Hâtıralar” başlıklı yazısında olayı anlattıktan sonra Atatürk’ün gazetecilerle konuştuğunu, bu gazeteciler arasında Rıza Ruşen Yücer’in de bu­lunduğunu yazmaktadır. Bu kayda göre Rıza Ruşen Yücer’in Ata­türk’ün yaptığı konuşmayı dinlemiş ve bizzat not etmiş olması çok muhtemeldir.

Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Âfet İnan’ın yazılı sorusu üzerine Musa Ateş aynı Hâkimiyet gazetesinde 18 Mart 1963 de yayınladığı yazıda, bu konuşmayı doğruladığı gibi, Rıza Ruşen Yücer’in yayınladığı metnin altına da: “Rıza Ruşen Yücer’in kita­bında çıkan bu yazıdaki konuşma doğrudur. Fakat o da mcalen almış, hepsini yazmamıştır." cümlesini yazarak Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsüne göndermiştir.

■933’de Bursa Erkek Lisesinde Coğrafya öğretmeni bulunan emekli öğretmen Edip öymen, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsüne yazdığı bir mektupta, Atatürk’ün bu mealde bir konuşma yaptığının o sırada öğretmenler arasında duyulduğunu ve daha önce harekete geçme­dikleri için de üzüldüklerini bildirmiştir.

1 Aralık 1966 tarihli Milliyet’te, Atatürk’ün yaveri Sayın Cevdet Tol- gay Bursa’ya nasıl geldiklerini anlatarak Atatürk’ün bahis konusu ko­nuşmayı yaptığını söylediği gibi, yine aynı tarihte Atatürk’ün özel Kalem Müdürü bulunan Sayın Haşan Rıza Soyak da 21 Aralık 1966 tarihli Dünya Gazetesinde yayınlanan mektubunda Atatürk’ün bu konuşmayı yaptığını açıkça yazmış bulunmaktadır.

Soru 4 — Bu konuşma yapılmış ise, mahiyeti irticalen ve heyecan içinde yapıl­mış olduğunu göstermektedir. Bu takdirde o anda, kitapta kaydolun- duğu şekilde zaptedilmiş olması kabil midir? Kabil olduğu kabul edilir ise, eden kimdir? Adını ve metni ne için bizzat açıklamamıştır?. Eğer konuşma, işitilenlerin sonradan bu gazeteciye duyurulması sure­tiyle bu gazeteci tarafından kaleme alınmış ise, metnin konuşmaya sadakat derecesi ne nisbette olabilir?

Bizzat yazar, kitabının önsözünde:

“Ben sadece, tesadüflerin yardımı ile, şurada burada işitip dinlediğim, yahutta kısmen gözümle görüp kulağımla duyduğum O’na ait birkaç güzel fıkrayı ve özel hatırayı tesbit etmek istedim. Bunlar diğer em­salinden kıymetçe düşük olabilirler; yazılış bakımından da edebî bir değer taşımayabilirler” demekte olduğuna göre, metinlerin yazılış sorumluluğu kendisine ait sayılmaz mı? Yani, yazarın metinler üzerinde birtakım tasarruflarda bulunmuş olduğunu kabul etmek gerekmez mi?

Eğer, yazarın bir takım tasarrufları kabul edilir ise, o takdirde bu fıkra ve hatıraların tarih ilmi nazarında ve tarih metodu yönünden belge olma değerleri nedir?

Cevap 4 — Bu konuşmanın yayınlandığı şekilde kimin tarafından zaptedüdiği -Rıza Ruşen Yücer’in ölmüş bulunmasından- tespit etmek şimdilik mümkün değildir. Ancak yukarda yazdığımız üzere, Musa Ateş Rıza Ruşen Yücer’in Atatürk’ün konuşmalarına şahit olduğunu yazmaktadır. Yazarın metin üzerinde bir tasarrufu olup olmadığını da bilmiyoruz. Ancak müteaddit şahitlerin Atatürk’ün bu metne uygun bir yolda konuştuğunu söylemiş olmaları, konuşmanın Ata­türk’ün Büyük Nutkunun sonunda gençliğe yaptığı hitabına mâna ve espiri bakımından paralelliği gözönüne alınırsa, bunu tarih metodu yönünden de bir belge saymak doğru olur.

Soru 5 — Herhangi bir konuşmanın Atatürk’e aidiyeti nasıl bclgelendirilmeli, nasıl isbat edilmelidir? Bu hususta şimdiye kadar tutulmuş İlmî yol, met od nedir?

Cevap 5 — Atatürk’ün yakınında bulunmuş kimseler şimdiye kadar Atatürk’ten duyduklarını veya not ettiklerini yayınlamışlardır. Bunları, bir hususi maksat güdülmedikçe, doğru saymak gerekir. Hele izafe edilen bir söz, bir konuşma bir çok kişiler tarafından dinlenmiş, İşitilmiş ve teyit edilmişse, bu konuşmayı hiç olmazsa mâna bakımından kabul etmek tarih metodu yönünden de doğrudur.

Soru 6 — Bugün, bir Türk veya yabancı, Atatürk’e âİdiyeti iddiası, isnadı ile bir konuşma yayınlayacak olsa, bu iddia nasıl karşılanır, bu konuşma resmî bir belge değeri taşıyabilmek için nasıl bir işleme tabi tutulmak gerekir?

Cevap 6 — Yayınlayanın kişiliği, tarafsızlığı birinci derecede önemlidir. Eğer bir konuşma başkaları tarafından da tarafsızca teyit edilirse, aksi ispat edilmediği müddetçe, onu doğru saymak gerekir.

Soru 7 — Bu konuşma, yayınlandığı tarihten bugüne kadar, Atatürk’le ilgili ve İlmî değeri bulunan hangi kaynak kitaplarda yer almıştır?

Cevap 7 — Konuşma çeşitli tarihlerde çeşitli gazete ve dergilerde yayınlandığı gibi, Millî Eğitim Bakanlığının 1963’de Talim ve Terbiye Dairesi Başkanlığının a4.IX.1963 tarih ve 3724 sayılı yazılariyle Atatürk yayınlan serisinde 7 numara ile yayınlanan Emin Faik Üstün’ün “Atatürk, Kişiliği, Ülkücülüğü, Gençliğe Güveni” adlı eserinin 47 inci sahifesinde de yer almıştır.

Soru 8 — Kitabın yazarı, önsözünde:

“Naklettiğim fıkra ve hatıralar gerçekten olmuş mudur? Bunu da kesin olarak temin edemem” demekte olduğuna, vak’alara tarih ve şahit göstermediğine nazaran İlmî yollardan teyid ve tevsik edileMetin Kutusu: 192meyen bu türlü fıkra ve hatıralar karşısında, Türk resmî makam­larının ve bilim kuramlarının tutumları ne olmak gerekir?

Cevap 8 — Bu sorunun cevabı yukarıda verilmiştir.

Atatürk’ün bu konuşmayı hangi şartlar altında yaptığını gözö- nünde bulundurmak gerekir. Rejim ve inkılâplar konusunda çok hassas olan ve herhangi bir gericilik olayı karşısında çok şiddetli tepki gös­teren Atatürk, kısa bir zaman önce vukua gelen Menemen olayının da tesiri altında bu çok sert konuşmayı yapmıştır. Bu konuşmada devlet otoritesini sarsacak, kanun ve nizama karşı gelmeyi teşvik eden bir mâna aramak yersizdir. Kanun ve nizam adamı olan Ata­türk’ten böyle bir şey beklenemez. Atatürk her zaman olduğu gibi rejim ve inkılâplar konusunda gençliğin en az kendisi kadar hassas olmasını, herhangi geriye giden bir olay karşısında bana ne deme­mesini, devrimleri bütün güçleriyle korumalarını istemiştir. Bursa konuşmasını bu açıdan tahlil etmek gerekir.

Arka plan

Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde başlayan ibadet dilinin Türkçeleştirilmesi tartışmaları ve denemelerine sahip çıkan Cumhuriyet kadroları, 1932 yılının Ramazan ayında başlattıkları dinde reform girişimlerinin bir sonucu olarak Türkiye'de ezan Türkçe okunmaya başlanmıştı.[3] Türkçe ezan-kamet uygulaması, halkın devrimlere ve devrim yasalarına karşı fiili tavır gösterdikleri konularından birisi oldu. Uygulama, 1933 yılında çeşitli kentlerde protesto edildi. İlk ciddi tepki ise Bursa'da görüldü.

Protesto yürüyüşü

1 Şubat 1933'te Bursa Ulu Cami'de Türkçe ezan okumak istemeyen ve göreve gelmeyen müezzinin yerine cemaattten Topal Halil adlı kişi Arapça ezan okumuş ve Kazanlı Tatar İbrahim adlı şahıs tarafından Arapça kamet getirmişti.[3] Cemaat içinde bulunan bir sivil polisin müdahalesinden sonra cemaatten bir grup sloganlar ve tekbir sesleri ile yürüyüşe geçti; Evkaf Müdürlüğü önüne giderek İstanbul ve diğer şehirlerde olduğu gibi Bursa'da da Arapça ezan okunmasını istedi. Ardından eylemlerine Vilayet önünde devam eden ve o sırada binada bulunmayan valiyi bekleyen grup, polis müdahalesi ile dağıtıldı ve birçok kişi gözaltına alındı.[3] Gözaltına alınan kişiler ertesi gün serbest bırakıldı ancak bu kararı veren hakim ve savcı görevden uzaklaştırıldı; ayrıca Müftü işten el çektirildi. Daha önce serbest bırakılan kişiler yeniden tutuklandı. Ulu Cami hatibi İstanbul'da tutuklanarak Bursa'ya gönderildi.[3]

Mustafa Kemal'in Bursa'ya gidişi

O sırada yurt gezisinde olan Mustafa Kemal, olayı 3 Şubat'ta İzmir'de öğrenmiştir. Dönemin belediye başkanı Ali Muhiddin Dinçsoy, Mustafa Kemal'e telgraf çekerek yaşananları "Bursa'da irticai ayaklanma oldu" şeklinde bildirmişti. Derhal Bursa'ya gitmek üzere hazırlanan Mustafa Kemal, 4 Şubat'ta Afyonkarahisar'a vardı ve İsmet Paşa ile buluşarak 5 Şubat'ta sabaha karşı otomobille Bursa'ya ulaştı.[3] Ertesi gün Adalet Bakanı ile İçişleri Bakanı da Bursa'ya gelerek incelemeler yaptı. Olayın düşünüldüğü kadar büyük olmadığı anlaşıldı. Bakanlar aynı gün Ankara'ya dönerek Bakanlar Kurulu'na konu ile ilgili bilgi verdiler.[3]

O akşam, Çekirge yolu üzerinde bulunan bir köşkte verilen akşam yemeğinde cemaatin yürüyüşü ile ilgili olarak "Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıtaya ve adliyeye olan güveninden ötürü..." şeklinde bir söz sarfedilmesi üzerine sinirlenen Mustafa Kemal'in konuşmakta olan kişinin sözünü keserek "Bursa Nutku" diye anılan konuşmayı yaptığı ifade edilmiştir.

Sert ifadelerin yer aldığı konuşmanın ardından geçen sürede yumuşayan Mustafa Kemal, 6 Şubat'ta Bursa'dan ayrılmadan önce Anadolu Ajansı'na verdiği demeçte olayın çok da önemli olmadığı şeklinde kanaatini açıklamış; Bursa olayı ile ilgili soruşturma 13-14 Şubat'ta sona ermiştir. Olayla ilgili beş kişi ikişer yıl, yedi kişi birer yıl, yedi kişi de beş ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır.[3]

Nutkun yayınlanması

1947 yılında "Atatürk'e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra" adlı kitabı yayımlayan Rıza Ruşen Yücer, on dört sene önce genç bir gazeteci iken yemeğe katıldığını, Mustafa Kemal’in bir çırpıda söylediği sözleri not ettiğini ifade etmiş ve yıllardır sakladığını söylediği bu nota kitabında yer vermiştir.

Nutuk; I. Cildi 1945'te Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü tarafından yayımlanan Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri adlı kaynakta yer almamıştır[1]

Nutukla ilgili tartışmalar

İlk kez 1947'de Rıza Ruşen Yücer'in kitabında yer alan ve "Bursa nutku" olarak adlandırılan konuşma metni, 1 Temmuz 1949 günü Demokrat Partili Şeref Balkanlı tarafından partinin İzmir İl Kongresi'nde Celal Bayar'ın isteği üzerine okundu. Ertesi gün Demokrat İzmir gazetesinin birinci sayfasında yayımlandı. Bu kongreden sonra kamuoyunun dikkatini çeken nutkun ilk cümlesi 1954'te Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nin cephesine yazılmıştır.[4]

Bursa Nutku, 10 Kasım 1957'de Dünya; 1958 yılında 19 Mayıs günü Ulus gazetesinde yayımlandı. Ulus gazetesinde yayımlanmasının ardından şaibeli bir metin olduğu öne sürüldü ve Ulus Gazetesi hakkında soruşturma başlatıldı;[5] Başbakan Adnan Menderes'in baskısı ile soruşturmaya son verildi.[1]

Böyle bir nutkun mevcut olup olmadığı 1963 yılında Senatör Özel Şahingiray tarafından ve Millî Eğitim Bakanı İbrahim Öktem'in yanıtlaması talebiyle Senato'ya getirildi. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Afet İnan "dönemin tanık ifadeleri dikkate alınarak, bu sözlerin mealen Atatürk tarafından söylendiği anlaşılmaktadır" şeklinde yanıt verdi.[4]

Böyle bir nutkun var olup olmadığı konusu Ege Üniversitesi Fikir ve Sanat Kulübü'nün yayımladığı bir broşürde Bursa Nutkuna yer verilmesi üzerine 1966'da yeniden gündeme geldi. Bornova Cumhuriyet Başsavcılığı, Nutku kullanarak halkı kanunlara itaatsizliğe teşvik ettiği iddiasıyla kulübün kapatılması için dava açmıştı. Adalet Partisi genel başkanı Süleyman Demirel metnin Atatürk'e aidiyetinin ispatlanması gerektiğini ifade etmiş ve Cumhuriyet Senatosu'nda oluşturulan bilirkişi heyeti, böyle bir nutkun var olup olmadığının tespiti için Türk Tarih Kurumu'ndan görüş istemiştir.[1] Türk Tarih Kurumu "bu sözlerin Atatürk'ün 1933 Şubat'ında Bursa'da yaptığı konuşmadan mealen alınmak suretiyle çeşitli tarihlerde basılmış olduğu kanaatine oybirliğiyle varılmıştır" şeklinde görüş bildirmiştir.[4]

1975 yılında Cafer Tanrıverdi adlı kişinin yazılı metin olarak nutku Kayseri'de halka dağıtması konuyu tekrar gündeme getirdi. Bursa Nutku’nu kullanarak halkı kanunlara itaatsizlik etmeye teşvik ettiği gerekçesiyle açılan ve Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen davada, bilirkişiye başvuruldu. Dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Enver Ziya Karal ve Öğretim Üyesi Sami N. Özerdim mahkemeye Bursa Nutku metninin Atatürk'e ait olduğuna dair görüş ve belge sundular. Mahkeme, sadece bu bilirkişilerin görüşü paralelinde karar aldı.[6]. Bursa Nutku bu karardan sonra serbestçe okunur, basılıp dağıtılır oldu.

Bursa Nutku Anıtı

Bursa Nutku Sonsuzluk Anıtı.

Bursa Nutku'nun 77. yılı olan 2010'da Bursa'nın Nilüfer ilçesindeki Gençlik Parkı'na (Üç Fidan Parkı) "Bursa Nutku Sonsuzluk Anıtı" adlı anıt yapılmıştır. Rengin Solmaz Sönmez'in eseri olan anıt,[7] ay ve yıldızla bütünleşmiş sonsuzluk sembolünü içerir; Atatürk ilke ve devrimleri ile Cumhuriyet değerlerinin Türk gençliği tarafından sonsuza kadar yaşatılacağını ifade eder.[8]



Kaynakça 

  1. ^ a b c d e f g Hür, Ayşe. "Türkçe Ezan, Bursa Olayı ve Bursa Nutku"http://www.radikal.com.tr. Radikal gazetesi, 8 Şubat 2015. 11 Ocak 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Ekim 2016. |website= dış bağlantı (yardım)
  2. ^ Ecevit, Rahşan. "Atatürk Rejim ve Devrimlerinin Gereğinde Nasıl Korunacağının Yolunu Göstermiştir"http://www.milliyet.com.tr. Milliyet gazetesi, 18 Nisan 2008. 21 Ekim 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Ekim 2016. |website= dış bağlantı (yardım)
  3. ^ a b c d e f g Dikici, Alil. "İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi Bağlamında Türkçe Ezan Denemesi ve Buna Gösterilen Tepkiler" (PDF)http://ataturkilkeleri.istanbul.edu.tr. Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, Sayı 10, Yıl 2006. 15 Ocak 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 18 Ekim 2016. |website= dış bağlantı (yardım)
  4. ^ a b c Gobi, Serhat. "Bugün de Bu: Bursa Nutku"http://www.egemeclisi.com. Ege Meclisi, 6 Şubat 2016. 13 Kasım 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Ekim 2016. |website= dış bağlantı (yardım)
  5. ^ Kahramanoğlu, İnan. "Tayyip Bursa Nutku'ndan neden korktu?"http://www.turksolu.com.tr. 7 Şubat 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Ekim 2016. |website= dış bağlantı (yardım)
  6. ^ "Atatürk'ün Bursa Nutku (Tanık ve Belgelerle), Reşit Ülker, Cumhuriyet Gazetesi Kitapları"
  7. ^ "Rengin Solmaz Sönmez / Resim ve heykel sanatçısı"Bursa.com. 6 Ağustos 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Temmuz 2022.
  8. ^ "Bursa Nutku Anıtı - Nilüfer"www.gidilmeli.com. 5 Temmuz 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Temmuz 2022.


“Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek”

Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”

********

1948 yılından bu yana zaman zaman ortaya atılan ve tartışılan konulardandır. Günümüzün Hürriyet ve İtilaf taraftarları böyle bir nutkun olmadığını hatta bir kısmı, Bursa’da Mustafa Kemal’in söz edilen tarihte yemek yemediğini, bir kısmı ise bu sözlerin Stalin’e ait olduğunu (yanlış anlamadınız Sovyetlerin ikinci başkanı olan Stalin’e ait olduğunu) söylerken, günümüzün İttihat ve Terakkicileri ise böyle bir nutkun olduğunu ve bunu bizzat Atatürk’ün söylediğini ileri sürüyorlar . Atatürk’e o zamanlar yakın olan bazı ittihatçılar ise Atatürk’ün Bursa’da yemekte bir şeyler söylediğini ancak bu söyledikleri Bursa Nutku olarak dile getirilen sözler olmadığını söylüyorlar.

Önce Bursa Nutku’nda söylenenlere bakalım:

“Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır’ demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir’ diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; ‘Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım’ diyecek. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, ‘ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.’ İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği! “

Bursa Nutku’nun söylenmediğini iddia edenlerden neo Osmanlıcı tarihçi/siyasetçi Mustafa Armağan, böyle bir nutkun olmadığını, gazeteci Rıza Ruşen Yücer isimli bir kişinin 1947 yılında 24 sayfalık “Atatürk’e ait birkaç fıkra ve hatıra” isimli kitapçık/broşür yazdığını ve bu kitapçıkta bu “nutku” dile getirdiğini, yazarın dahi bunu ciddiye almadığını ve kitapçığın önsözünde “Naklettiğim fıkra ve hatıralar gerçekten olmuş mudur? Bunu da kesin olarak temin edemem. Çünkü ben belgelendirmekten ziyade ve sadece işittiklerimi tespit ve nakle önem verdim.” dediğini gerekçe göstermektedir.(1) Bunun yanında kitapçıkta yer alan bazı fıkra ve hatıraların gayri ciddiliğini ele alarak, Bursa Nutku’nun varlığını sadece Atatürk’ün ölümünden dokuz yıl sonra yazılan gayri ciddi kitapçıya dayandığını böylece böyle bir nutkun olmadığını söylemektedir.

Bursa Nutku’nun varlığını savunanlardan Reşit Ülker ise bu tartışmalar sonucu 1966 yılında Bornova Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından Türk Tarih Kurumu’nun incelemesi sonucu Bursa Nutku’nun 1933 Şubatında Atatürk tarafından Bursa’da yaptığı konuşmadan mealen alınarak çeşitli tarihlerde basılmış olduğunu belirtmiştir.(2) Reşit Ülker, Bursa Nutku’nun Atatürk tarafından söylendiğine dair gazeteci Rıza Ruşen Yücer’i, tarihçi Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nu, gazeteci Musa Ataş’ı, Atatürk’ün yaverlerinden Cevdet Tolgay’ı ve Cumhurbaşkanlığı genel sekreteri Hasan Rıza Soyak’ı tanık olarak göstermektedir.

Oktay Akbal ise Bursa Nutku’nu Atatürk’ün söylediğini, Türkiye Cumhuriyeti’ni gençlere emanet ettiğini, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ile Bursa Nutku’nun benzerlikler gösterdiğini ve bunun da bir kanıt olduğunu söyler.

“Bursa söylevi Atatürk’ündür. Bir yemek sırasında söylenmiştir. Bursa’daki bir gericilik olayından sonra gençliğe seslenmek istemiştir Ata. Bu hem ilk seslenişi değildir gençliğine. Çevresindeki birtakım kimselerin ne denli içtenliksiz olduğunu anlayınca tek umut kaynağı olarak gençliği görmüştür. Alın dikkatle okuyun Gençliğe Seslenişini. Bir de Bursa söylevini okuyun sonra. Bir ayrım var mı arada? İkisi de aynı amaca yönelmiştir, aynı korkuyu, kuşkuyu belirtir. Bir gün iktidara Atatürk Cumhuriyetinin temel ilkelerine ters düşen birtakım insanlar gelebilir, onlarla savaşmak gençliğin görevidir, der. Gençliktir her umudun kaynağı. Her şeyi o düzeltecektir. Atatürk devrimlerine yakışır bir biçimde koyacaktır her şeyi.”(3)

Değerlendirme: Bursa Nutku öncesi 1 Şubat 1933 tarihinde Bursa’da ezanın Arapça okunmasını isteyen bazı kişiler Evkaf müdürlüğüne başvurmuş bu istekleri yerine getirilmeyince daha büyük bir kalabalık toplamışlar ve Bursa Valiliğine doğru yürümek istemişler, polis müdahalesi ile bu kalabalık dağıtılmış ve bu işe ön ayak olanlar gözaltına alınmıştır. Anladığımız kadarıyla gözaltına alınan bu kişiler serbest bırakılmıştır. Bu durum bir şekilde Mustafa Kemal’in bilgisine sunulmuş ve bunun üzerine 5 Şubat sabahı İzmir’den Bursa’ya gelen Mustafa Kemal Atatürk olaya el koymuş ve olayın soruşturmasıyla Adalet Bakanı Yusuf Kemal Bey ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya görevlendirilmişlerdir. Olayda görevlerini ihmal eden Bursa Savcısı Sakıp Bey’e, Bursa Sulh Ceza Hâkimi Hasan Bey’e ve Bursa Müftüsü Nurettin Bey’e işten el çektirilmiş ve 15 kişi tutuklanmıştır. (4) İsmet Bozdağ’a göre işten el çektirilen bu kişiler daha sonra açılan dava da sanık olarak da yargılanmışlardır. (5)

1 Şubat’ta ortaya çıkan ezanın Türkçe okunmasını protestoya yönelik eylem, Bursa’da görevli savcı ve hâkim tarafından fazla ciddiye alınmaması ya da bu kişilerin de örtülü de olsa protestocuların yanında yer alması (nitekim daha sonra sanık olarak yargılanmışlardır) ve bu durumun Mustafa Kemal tarafından öğrenilmesi üzerine yurt gezi takvimini derhal değiştiren Cumhurbaşkanı 5 Şubat’ta Bursa’ya gelmiştir. Akabinde Adalet ve İçişleri Bakanı bizzat soruşturmaya başlamış ve savcı, hâkim ve müftü görevden alınmış ve 15 kişi tutuklanmıştır. Savcı, hâkim ve müftünün görevden alınması Bursa Nutku’nda söylenen sözlerin söylendiğinin açık bir kanıtıdır. Olaya el koyan Atatürk’ün onuruna düzenlenen Balodan sonra Çekirge yolundaki Atatürk köşkünde (geç) akşam yemeğinde yemeğe katılanlardan Milli Mücadele Albaylarından Necip Kartalkaya “Efendim, Bursa gençliği sıkı devrimcidir, bu hadiseyi hemen bastıracaktı. Fakat zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü…” diye başlayan konuşmasını kesen Atatürk’ün Bursa Nutku’nda yer alan konuşmayı yapması gayet normaldir. Daha sonra ertesi gün 6 Şubatta Anadolu Ajansına açıklama yapan Mustafa Kemal, protestonun bastırılması nedeniyle daha yumuşak bir beyanda bulunmuştur ki, bu da çok doğaldır. Yemekte yaptığı sertlikte bir konuşma ya da bir nutuk söylemesi bu bağlamda gereksiz ve anlamsız bir gerilimi yükseltmek olacaktır ki, bunu acemi siyasetçilerin bile yapmayacağı açıktır. Mustafa Kemal Atatürk gibi büyük bir siyasetçinin zaten el koyup kontrol altına aldığı bir olayı tahrik etmesi beklenemez. “Olay din sorunu değil dil sorunudur” diyerek Türk diline verdiği önemden söz edip sorunu kapatıyor.

Bu arada onuruna düzenlenen baloda da bir konuşma yapıyor, söyle diyor:

“Olay sade bir zabıta olayıdır, hiç de önemli değil… Ama taşıdığı hedef kavradığı anlam önemlidir. Biz Türkiye’nin ölümsüz temellerini atmaya çalışıyoruz, onlar bizi bundan alıkoymaya çalışıyorlar. Önemli olan üç beş kişinin alıştıkları hayatın, alıştıkları biçimde sürmesini sağlamak için Vali’ye başvurmaları değildir; önemli olan bu hareket karşısında savcının duraksaması, Müftünün bunları önleyecek yerde akıl öğretmesidir. Burada masumiyetin arkasına sinmiş bir amaç var”(6)

“Atatürk Baloda bir şeyler söyledi ama Bursa Nutku’nda söylenen şeyler değildi”

diyenler doğru söylüyor. Ama Atatürk Bursa Nutku denilen konuşmayı baloda değil, Atatürk köşkündeki geç akşam yemeğinde yapıyor.

1947 yılında Bursa’da yayınlanan “Arkadaş” isimli gazetenin sahibi gazeteci Rıza Ruşen Yücer’in yazdığı 25 sayfalık kitapçıkta yer alan Bursa Nutku ile ilgili yazıya, 1958 yılına kadar herhangi bir itiraz söz konusu olmamıştır. Hatta 1949 yılında İzmir’de o zaman muhalefette bulunan Demokrat Parti toplantısında (kongresinde) Celal Bayar tarafından okunması için İlçe idare kurulu üyesi Şeref Balkanlı isimli kişiye verilmiş ve bu kişi toplantıda Bursa Nutku’nu okumuş ve salondaki Demokrat Partililer tarafından alkışlanmıştır.

19 Mayıs 1958 yılında “Ulus” gazetesinde yayınlanınca Ankara Cumhuriyet Savcısı Rahmi Ergil, gazete hakkında soruşturma başlatmıştır. Yapılan soruşturmadan bir şey çıkmamış, herhangi bir iddianame düzenlenmemiş takipsizlik kararı (kovuşturma açılmasına yer olmadığına dair karar) verilmiştir

Bursa’da çıkan “Hakimiyet” gazetesinde 5 Mart 1963 ve 18 Mart 1963 tarihlerinde tekrar yayınlandığını biliyoruz. Bilmediğimiz başka yerel gazetelerde de yayınlanmış olabilir. Yine pek çok yerel ve yaygın basında Bursa Nutku’nun Atatürk tarafından söylendiğine dair yazılar yayınlanmıştır.

1954 yılında Bursa Nutku’nun ilk cümlesi Ankara Ziraat Fakültesinde Atatürk heykelinin arkasındaki taşlar üzerine yazılmıştır. Bu yazı Demokrat Partili olduğu bilinen Atıf Benderlioğlu başkanlığındaki bir komisyon tarafından yazılmasına karar verilmesi üzerine yazılmıştır. (7)

Bursa Nutku, Mustafa Kemal Atatürk tarafından söylenmiş, günümüz insan hakları açısından “direnme” hakkını içeren bir konuşmadır. Otoriter ve totaliter yaklaşım taraftarlarınca, kabul edilmeyen konuşmada ki içerik hiçbir zaman darbeci yaklaşımlara da yeşil ışık yakmamaktadır. Bursa Nutku’nu darbe çığırtkanlığı olarak ele almak ise kötü niyetli ve zorlayıcı bir yorumdan başka bir şey değildir.

Sonuç: 12 Aralık 1966 günü Erzurum’da Doğu Sinemasında halka konuşma yapan Bülent Ecevit’e, Atatürk Üniversitesi öğrencileri, Bursa Nutku’nun Atatürk tarafından söylenip söylenmediği üzerine soru sorunca, Ecevit şunu söylüyor. “Atatürk, Türk devleti yıkılmak üzere olduğu vakit, ‘bu devletin ordusu var, polisi var, jandarması var, benim neme gerek’ deyip İstanbul’da bir köşeye çekilmemiştir. 19 Mayıs 1919 günü Anadolu’ya çıkıp Türk Kurtuluş savaşını başlatmıştır. Bunu yapan insan, Bursa Nutku’nu da söyleyebilecek insandır.” (8)

2008 yılında Türk tarih Kurumu’nun başkanı Yusuf Halaçoğlu’nun yazılı açıklamasında, Türk Tarih Kurumu (TTK) arşivinde 1966 yılında aynı konu ile ilgili yapılmış araştırma bulunduğu, “Nutuk” diye bilinen sözlerin Atatürk’ün Şubat 1933’te Bursa’da bir akşam yemeğinde yaptığı konuşma olduğu belirtilmiştir.

Doğrusu da gerçeği de budur.

Yararlanılan Kaynaklar:

(1) Cumhuriyet Efsaneleri. Mustafa Armağan. Timaş yayınları. Mayıs 2014. Sf: 22-30

(2) Atatürk’ün gizlenen Bursa Nutku. Reşit Ülker. Nokta Kitap yayınları. Eylül 2008. Sf:9

(3) Atatürk Yaşadı mı? Oktay Akbal. Cumhuriyet gazetesi yayını. Haziran 2000. Sf:132

(4) Atatürk’ün gizlenen Bursa Nutku. Reşit Ülker. Nokta Kitap yayınları. Eylül 2008. Sf:35

(5) İşte Atatürk’ün Türkiyesi. İsmet Bozdağ. Truva yayınları. Ekim 2009. Sf:50

(6) İşte Atatürk’ün Türkiyesi. İsmet Bozdağ. Truva yayınları. Ekim 2009. Sf:51

(7) Atatürk’ün gizlenen Bursa Nutku. Reşit Ülker. Nokta Kitap yayınları. Eylül 2008. Sf:74

(8) Milliyet Gazetesi 14.12.1966 tarihli nüshası.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar